Yapım Matbaacılık Ltd., İstanbul, 1999 Editörler :A. İ. ALDOĞAN Y. ÜNSAN E BAYRAKTARKATAL GEMİ İNŞAATI VE DENİZ TEKNOLOJİSİ TEKNİK KONGRESİ 99 – BİLDİRİ KİTABI DENİZCİLİKTE FİNANSMAN ve HİSSE SENEDİ FİYATLANDIRMA MODELİ : TÜRKİYE ÖRNEĞİ1 Oral ERDOĞAN* ÖZET Hisse senetleri bedelinin değerlemesi; yeni fon imkanları ve miktarlarının belirlenmesinin yanı sıra, şirket birleşmeleri ve ele geçirmelerde göz önünde bulundurulur. Öte yandan, menkul kıymet borsalarında yatırımcılar ise, katlandıkları riske karşılık mümkün olan en yüksek getiriyi elde etmek isterler. Dolayısıyla, piyasa katılımcılarının arz ve talepleri ile menkul kıymetlere ilişkin denge fiyatları oluşmakta ve şirketlerin de piyasa değerleri belirlenmektedir. Türkiye’de finansal sorunlar yaşayan ve hisse senetleri henüz Borsa’da işlem görmeyen denizcilik firmaları, yakın gelecekte halka açılmak suretiyle fon temini arayışında olacaktır. Bu bağlamda, özellikle halka ilk arz fiyatının belirlenmesinde, fiyatlandırma modellerine gereksinim duyulacaktır. Bu çalışmada, hisse senetleri işlem gören firmaların piyasa değerlerinin belirlenmesine yönelik modeller baz alınarak denizcilik firmaları için genişletilmiş bir fiyatlama modeli önerilerek tartışılmaktadır. 1 GİRİŞ Değişken getirili menkul kıymetler arasında yer alan hisse senetlerinin değerlemesine yönelik geliştirilen modellerin yanı sıra, çok sayıda fiyatlandırma yaklaşımı bulunmaktadır. Fiyatlandırma modelleri yaygın olarak risk ölçümlemesine dayandırılmıştır. Markowitz’in (1952) Modern Portföy Teorisi’ne göre, beklenen risk seviyesine uygun bir kazanç beklentisi oluşacağı ifade edilmiştir. Menkul kıymetlerin * Dr. Oral Erdoğan (İTÜ): TMMOB Gemi Mühendisleri Odası (GMO) Denetim Kurulu; İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB). 1 Bu çalışmadaki görüş ve kritikler yazara ait olup, GMO ve İMKB’yi bağlayıcı değildir. Çalışmada temel referans olarak Erdoğan (1996) kullanılmıştır. Çalışmaya görüşleri ve değerlendirmeleri ile katkı sağlayan Sn. Arıl Seren, Sn. Metin Kalkavan, Sn. Bülent Şener, Sn. Nur Poyanlı ve Sn. Kudret Vurgun’a teşekkür ederim. 172 fiyatlandırılmasında halen en geçerli olan ve fayda maksimizasyonuna yönelik Finansal Varlık Fiyatlama Modeli (CAPM) ile hisse senetlerinin beklenen getirileri; pazar riskliliği ve risksiz getiri oranları ile tanımlanır. Temel amaç, riskli koşullarda ideal fiyatlandırma modelini kullanarak menkul kıymetin gerçek fiyatını belirleyebilmektir. Bu çalışmada, denizcilik şirketlerinin hisse senetleri fiyatlandırmasına ilişkin modellemelerin bir irdelemesi, denizcilik sektörünün ekonomide farklı bir özelliğe sahip olması itibariyle aşağıdaki kriterler çerçevesinde yapılmaktadır: • • • • Denizcilik sektöründe uluslararası denizcilik piyasaları baskındır. Sektörde pazar riski belirlenirken, navlun değerleri ve bunker fiyatları dikkate alınmalıdır; Hisse senetleri piyasalarının etkin olduğu varsayımına karşın, uluslararası denizcilik piyasalarındaki değişiklikler pay senedi fiyatlarına zamanında ve doğru yansımayabilir; Sermaye piyasasında kurumsal yatırımcılar denizcilik sektörüne uzak kalmaktadır; Sektör, ekonomik özelliklerinin ötesinde yoğun olarak devlet politikalarına tabi ve aynı zamanda uluslararası ortak standartlara konu olabilmektedir. Denizcilik sektörünün kendine has nitelikleri nedeniyle, klasik hisse senetleri fiyatlama modelinin Erdoğan (1996) tarafından geliştirilmiş hali çalışma kapsamında irdelenerek; Türkiye’de halka ilk kez açılacak (IPO) şirketlerin hisse senedi fiyatlandırmasına yönelik önerilerde bulunulmaktadır. Türkiye’de denizcilik firmalarının halen halka açılmamasının ve Borsa’da işlem görmemesinin iki yönü bulunmaktadır. Bunlardan birincisi sermaye piyasalarında yeterli cazibenin oluşamaması ve dolayısıyla denizcilik firmalarının sermaye piyasası olanaklarına özenmemesidir. İkincisi ise, sektörde sıkça konu edildiği üzere, denizcilik hukuku ve politikasının uygulamada bir takım sınırlamalar getirmesidir. Bu çerçevede, gemi siciline ve hissedarlığa ilişkin hükümler dile getirilebilir. Çalışmada bu hususlara değinilmekle birlikte hukuki ayrıntılara inilmeyecektir. Yukarıdaki temel açıklamalar itibariyle, bu çalışmada ilk olarak denizcilik firmalarının finans yöntemlerine ve denizcilik firmalarının karşılaşmakta oldukları risklere değindikten sonra 2. Bölümde fiyatlandırma modelleri ele alınacaktır. Burada, sermaye piyasalarında geçerli başlıca modellemeler olan bugünkü değer yaklaşımı ile finansal varlık fiyatlandırma modeli doğrultusunda denizcilik firmalarına özel model önerisi açıklanacaktır. 3. Bölüm’de modelleme Türkiye örneği üzerinde tartışılmaktadır. 173 2 2.1 DENİZCİLİKTE FİNANSMAN ve RİSKLER Denizcilik Firmalarında Finansman Denizcilikte finansman tabiri ile, ana faaliyeti gemi yapımı ve işletmeciliği olan firmaların fon temini ve kullanımı ile fon getiri ve maliyetlerinin belirlenmesine ilişkin konular ifade edilir. Her ne kadar esas olarak gemicilik ile uğraşmasa da gemileri bulunan firmalar da gemicilik ve ilgili olarak navlun piyasalarında rol alırlar. Gemicilikte finansmanın kuşkusuz başlıca karar noktası, gemi alım ve satımına ilişkindir. İkinci adım ise, gemide taşınan yükün birim fiyatlarına ilgili olarak navlun piyasalarıdır. Finansman yöntemleri genel itibariyle projelerin kazanç, risk ve vade yapılarına göre değişmektedir. Dünyada para piyasalarına en bağımlı piyasalardan sayılan denizcilik sektöründe son yıllarda dikkati çeken yöntemler ise; Eurodolar piyasalarına yönelim, leasing, farklı dövizlere dayalı opsiyon sözleşmeleri, faize dayalı vadeli kontratlar, navlun üzerine yazılan vadeli sözleşmeler, sendikasyon kredileri, junk tahvilleri ve halka açılmalar (IPO) ile belirtilebilir. Armatörler, fon sağlayanlardan genelde, daha uzun vadede düşük ve sabit faizli kredi talep ederler. Sektörün yapısı gereği, uluslararası ticaret, ekonomik büyüme, döviz kurları, politik değişimler uzun vadede firmaların nakit girişlerini ciddi şekilde etkileyebilmektedir. Ancak, yatırımın oldukça büyük tutarlarda olması buna karşılık beklenebilecek kazançların uzun vadeye yayılması ve belirsizlik içermesi kredi imkanlarını kısıtlamaktadır. 1970’li yıllardan sonra bayrak taşımada gerçekleşen serbestleşme (kolay bayrak taşıma) ise, gemi sahipliğinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Örneğin, 1972 yılında Japon Itoh&Co. ve Tokyo Bankası birlikte Bahama bayraklı gemi sahibi olmuşlardır. Petrol krizi ile birlikte ticaretin hızla daralması özellikle denizcilik piyasasına olumsuz etkide bulunmuş; atıl kapasite oluşmuş ve iş gücünün bir kısmı da diğer sektörlere geçmiştir. Bu süreçte finansörler sektör firmalarından gemi ipoteğini şart koşmaya başlamıştır. Geminin finansal yaklaşım ile hareket kabiliyeti olan bir varlık (mobile asset) olduğu kabulüyle, bankalar tarafından bir güvence olarak düşünülmüştür. 174 60 55 50 45 40 35 30 25 20 15 10 5 0 197 8 197 9 198 0 198 1 198 2 198 3 198 4 198 5 198 6 198 7 198 8 198 9 199 0 199 1 199 2 199 3 199 4 199 5 199 6 199 7 199 8 199 9 Milyon DWT Grafik 1: Gemi Alım-Satım Kontratları (DWT) 1978-1999 (Fearnleys, Review 1999, Norway) 1993, 1995 yıllarında özellikle Japonya’nın atılımı ile gemi inşa yapımı 40 milyon DWT dolayına ulaşmıştır. Bu noktada Japon Yeninin ABD Doları karşısında en yüksek seviyelerinde olması ise aslında Japon üreticilerini zor durumda bırakabilecek olmasına karşın Japon Gemi sanayii rekabet üstünlüğünü sürdürmüştür. Japonların gemi sanayiindeki atılımı 1947 yılındaki Hükümet programına dayanmaktadır. Söz konusu program ile düşük faizli uzun vadeli finansman olanakları Japon Kalkınma Bankası aracılığıyla sağlanırken ihracat Japon ExIm Bank ile özendirilmiştir. Hükümet politikası ile ekonominin lokomotifi olarak denizcilik seçilmiştir. İkinci atılım ise, yine Japon Hükümeti’nin 1964 yılında getirdiği teşvikler ile gerçekleştirilmiştir [Though Market (1992), 1]. Kalkınma Bankasının uyguladığı “keikaku zosen” fonlama programında hedeflenen, Avrupa’daki faiz oranlarına kıyasla Japon gemi yapım şirketlerine daha düşük faiz oranı ile borçlanma sağlanmasıdır [Jamri (1985), 12]. Sektörde uygulanmakta olan iki tür leasing yöntemi finansal kiralama ve ‘installment’ satış kiralamasıdır. Finansal kiralamada, kiralayan bakım ve onarımdan sorumludur. Aynı zamanda gemiyi önceden belirlenmiş bir fiyattan veya oluşacak piyasa değerinden satın alma hakkına sahiptir. Özellikle vergi nedenli olmak üzere kiralayan gemiyi satın almak istemiyorsa, gemiyi satın alıp aynı anda gemi sahibi firmaya sahiplik hakkını transfer eder. Kiralama şirketleri bu durumda gemiye dayalı ipotek ile işlemleri yürütür. Sektörde borçlanma daha uzun vadeli tercih edilmekle birlikte yaygın olarak 10 yıl kadar olup; bunun 2-3 senesi ödemesiz olabilmektedir. “Balon ödeme yöntemi”, geri ödemelerde uygulanan yönteme verilen addır. Bu ödemede balon tabir edilen kısım toplam geri ödemenin % 50-60’ı kadardır. 175 Döviz piyasalarındaki risklere karşılık denizcilik piyasasında tercih edilen para birimleri ABD Doları, İsviçre Frankı, Alman Markı ve Yen olmaktadır. Dolaylı olarak da firmalar bu para birimlerine dayalı vadeli işlemlere girerek kur riskinden kaçınmaktadırlar. Öte yandan, faiz maliyetlerini düşürebilmek üzere; değişken kurlu faize karşılık sabit kurlu fonları veya döviz swaplarını yapılandırmak mümkündür. Gemi sahipleri gemi alımlarında gemi bedelinin % 20-30’unu karşılarlar. Uzun vadeli geri ödeme planlarının oluşmasıyla bu oranda da düşme gerçekleşmektedir. 1997 yılından itibaren önce Asya ardından Rusya ve Brezilya’da yaşanan ve global nitelik alan krizin etkisiyle; firmalar özellikle maliyetleri azaltmaya yönelik girişimler ile finansal performanslarını korumaya çalışmıştır. Örnek olarak Brenann (1999), CP şirketinin finansal performansını 1999 yılı itibariyle artırmak üzere, azalan işletme gelirlerine karşılık maliyeti azaltıcı stratejilerin kaçınılmaz olduğunu vurgulamaktadır. Tarquinio (1998) ABD’deki gemicilik fonlamasının değişikliğe uğradığını ortaya koymaktadır. Birçok ülkede halen aile şirketi olarak karşımıza çıkan gemicilik şirketleri, ticari bankalar tarafından fonlamayı tercih etmektedirler. Bu da genel olarak gemilerin ipoteğine dayalı bir borçlanma şeklinde gerçekleşmektedir. Gelişmiş denizcilik piyasalarının başında gelen ABD’de yeni bir finans şekli yaygın kullanım alanı bulmuştur. Bu yönteme göre, Junk Tahvili ile Halka İlk Arz arasında tanımlanabilecek Satın Al/Geri Kirala düzenlemesidir. Kayda değer olarak Kopenhag ve Atina’daki seçkin denizcilik bankalarından kredi ile fonlama yapan gemicilik şirketleri bu yöntemden, Junk Tahvilleri ile fonlamaya özendirilmektedir. 1960’lı yıllardan itibaren eurodolar, önemli bir finansal araç olarak uygulama alanı bulmuştur. Yakın geçmişte, benzer bir gelişme sağlanarak birçok denizcilik şirketi artık banka kredisi yerine kredi puanlarının (reytinglerinin) avantajlı olabilmesi halinde yüksek getirili piyasalarda Junk Tahvili ihraç ederek gemi alımı gerçekleştirme yoluna gitmişlerdir. 1998 yılının ilk yarısında 2.6 milyar Dolarlık yüksek faizli tahvil ihracı olması ve bu şirketlerin reyting şirketlerince B notu ile derecelendirilmesi gemicilikte son yılların finans metodunu ortaya koymaktadır (Tarquinio, 1998). Lawrence (1999) Asya’daki ekonomik krizden sonra denizcilik şirketlerinin yüksek getirili menkul kıymetlerin zorda olduğunu belirtmektedir. Kriz, Asya ticaretindeki talebin düşmesiyle deniz taşımacılığı şirketlerini de zora sokmuştur. Sayre (1994) denizcilik şirketlerinin oluşturduğu kartellerin işgücü piyasasına etkilerini belirlemektedir. Ortaklaşa fiyat belirlemenin tekelleşme yönünde olumsuz bir adım oluşturduğunu dile getirmektedir. Journal of Commerce (1996), Hong Kong firması Chu Kong Shipping Co. firmasının hisse senedi arzı ile sermaye artırımı yoluna gideceğini duyurmuştur. 176 Liesman (1995), hisse senedi sayısını ikiye katlayarak, artan kısmını ortaklara danışmadan Rus Prisco-Stocks (Primorsky Sea Shipping) şirketine satmıştır. Krigman, Shaw, Womack (1999) halka arza aracılık eden firmanın halka açılma fiyatını belirlemedeki hatalarını incelediği ve ilk gün performansını test ettiği çalışmalarında; birinci gün kazananların ilk yıl itibariyle de kazanmaya devam ettiklerini saptamışlardır. Bu duruma istisna olarak aşırı kötü IPO’lar bulunmaktadır. Davis (1996), 1993 yılında sermaye piyasalarındaki olumlu gelişmeler doğrultusunda denizcilik şirketleri için de 1994 yılı başlarında olumlu IPO sinyallerinin olduğunu belirtmiştir. Bu süreçte 2 milyar dolarlık Amerikan ve Norveç piyasalarında gerçekleşen satışlar ağırlıklı olarak ‘cruise’ firmalarına ilişkindir. 1994 yılı başı sözkonusu olumlu gelişmeler ile başladığında; Smedvig Tankships, Western Bulk Shipping, First Olsen ve Bona gibi dökme yük gemicilik şirketlerinin hisse satışına geçmesi beklenmiştir. Mart ayında Goldman 3.5 milyon adet hisseyi OSG adına satarken, Salomon yaklaşık 90 milyon dolarlık Finnlines hisse senedini uluslararası arz etmiştir. Great Eastern, 100 milyon dolarlık global depo sertifikasını ve Osprey firması 103 milyon dolarlık hisse senedini (40%) Singapur Borsası’nda ihraç etmiştir. Hindistan gemicilik şirketi ve Essar Grubu ile Güney Hindistan Gemi Şirketi global depo sertifikası ihraç etmeyi planlamıştır. Ancak, American Eagle ve Viking Star şirketlerinin halka açılma başarısızlıklarının piyasada denizcilik sektörü için de olumsuzluk olduğu belirtilmelidir. 1994 yılı tüm şirketler için de aslında parlak bir yıl değildi. S & P 500, %2.2’lik bir düşüş göstermiştir. Aynı yıl bu etkilerle; Ugland Bulk, Jinhui ve Shanghai Hai Xing şirketleri halka arz taleplerini geri çekmek zorunda kaldılar. Eylül ayında, Lazard Freres ve Fearnley Fonds, Pacific Basin Bulk Shipping’i NASDAQ ve Oslo piyasalarına getirdiler. Bu 'road show'da özellikle ABD ve İngiltere’de bulunan emeklilik fonlarının kayda değer destekleri sağlandı. Bunu takiben, Shanghai Hai Xing, Hong Kong Borsası’nda 200 milyon dolarlık; Jinhui yaklaşık 33 milyon dolarlık ve sonunda ayrıca Oslo Borsası’nda 43 milyon dolarlık arzı gerçekleştirdi. Görece düşük tutarlı halka arzlara örnek olarak Atina Borsası’nda Strinzis Lines, DANE ve COSMOS, Danimarka’da Norden ve Progress hisse senedi ihracını başarıyla gerçekleştirmiştir. 1994 Ekim ayında Barings 160 milyon dolarlık konvertibl tahvil ihracını Taiwan Yang Ming şirketi için gerçekleştirdi. Bu çerçevede 1992-1993 döneminde uzmanlaşmış gemicilik fonu da oluşturulmuştur (Castalia Offshore Partners Limited). Fonun küçük olmasına karşı, Castalia 1995 yılının ilk dört ayında da Net Varlık Değerinde %9.9’luk bir artış sağladı. Neticede kurulduğu 1992 Eylül ayından itibaren net değer olarak %73.1’lik değer artışı gerçekleşti. Castalia şirketi halka açık sermaye pazarlarında yoğunlaşma kararı verirken; Tufton Oceanic gibi özellikle mezzanine ve değişik borçlanma metotları uygulayan 'specialist' şirketlerin 1994 yılında başarılı olmasına karşın, bazı tanker firmalarının IPO’ları zayıf performans göstermiştir. Öte yandan, Diogenes Investments şirketinin 75,000,000 dolarlık sermaye artırması tanker sektörü için örnek bir başarıdır. 177 Sektörde geleneksel finans yöntemlerinin hakimiyeti sürme eğilimi göstermekle birlikte; sermayenin kurumsallaşma süreci yaşamakta olduğu ve halka açılmanın arttığı bir gerçektir. Viking Star ve American Eagle firmaları ile halka açılma adımını atmış; Çin Ocean Shipping Firması uluslararası sermaye piyasalarına yönelmiş; Çin Shenzhen Yantian Limanı 125 milyon adet A Tertip Hisselerini 6 Temmuz 1997 tarihinde Shenzhen Borsası’nda arz etmiştir. Bedel olarak yaklaşık 78 milyon ABD dolarlık sermaye emisyonu sağlanmış ve limanın modernizasyonu mümkün olmuştur [Shipping News, 1997]. Sektörün diğer sektörlere nazaran sermaye piyasası olanaklarından daha kısıtlı yararlanması nedeniyle sermaye maliyetleri daha yüksek gerçekleşmektedir. Özellikle yaşanan global krizlerin etkisiyle kreditörlerin oldukça çekingen kalması ve öte yandan sermaye piyasası yatırımcılarının sektörün kendine has gerektirdiği uzmanlığından dolayı denizcilik hisse senetlerine kayıtsız davranması nedenleriyle, bir çok denizcilik şirketi halka açılmaya ve uzun vadeli borçlanma senetleri ihracına yanaşmamaktadır. Gemilerin uzun vadeli yatırım projesi kapsamında olması, ancak kızakta geçen sürede kazanç oluşmadan fon gereksiniminin bulunması sektör şirketlerini finansal açıdan zor duruma sokmaktadır. Deniz yollarının stratejik açıdan da önemi dikkate alındığında, devletlerin denizciliğe yapmakta olduğu doğrudan ve dolaylı sübvansiyonları doğal karşılamak mümkün olmaktadır.2 Bir çok finansal kurumun denizcilik piyasasında uzmanlaşmadan piyasaya girmeleri de başlıca risklerden birisi olabilmektedir. Nitekim, bu tip kurumların piyasada yer edinebilmek amacıyla piyasa dengesini bir süre için bozacağı ve ileriki dönemlerde de zor durumlara düşebilecekleri açıktır. Bu nedenle finansal kurumların denizcilik üzerine uzmanlaşmadan finansör konumuna gelmesi sakıncalıdır. 2.2 Denizcilikte Yatırım Projelerinin Değerlendirilmesi Denizcilik projeleri üç tarafı ilgilendirir. Birincisi denizcilik sektörünün tüm risklerini üstlenen gemi sahipleri, ikincisi denizcilik şirketlerine kredi veren ve kredi riski üstlenen kreditörler ve üçüncüsü her iki tarafa yönelik garantörlük yapanlardır. Proje değerlendirmede yaygın kullanım gören kriterler Frankel (1982a, 217) tarafından da belirlendiği üzere; iç verim oranı (IRR), indirgenmiş nakit akışlar (DCF), net bugünkü değer (NPV), geri ödeme süresi (PB), sermaye yenileme faktörü (CRR) ve bugünkü net firma değeridir (PW). Klasik olarak proje analizlerinde, net akış tahminlerinde her bir yıl için eşit tutarlarda gelir sağlandığı yaklaşımı vardır. Analizde, NPV ve IRR hesaplamasının yanı sıra hesaplamanın geçerliliğine ilişkin simülasyonların da içerilmesi yararlı olacaktır. 2 Japonya’nın ‘Keikau zosen’, ABD’nin ‘vergiden muaf gemi sicili’, G.Kore’nin gemicilik şirketlerini finanse edici faiz ve kur politikası, AB’nin ortak kabotaj stratejisi uygulaması ve bir çok ülkede yataırım indirimi örnek verilebilir. 178 Bu durum özellikle kriz dönemleriyle karşılaşılan petrol krizi ve son olarak Asya krizi ile daha net görülmüştür. Risk analizlerinde, proje gelirlerinin gelecek yıllarda etkileyen faktörler dikkate alınarak belirli bir marj içerisinde tahminleri ortaya konulur. Böylece, Haralambides’in (1993) önerdiği üzere olasılık dağılımına göre belirlenmiş IRR kullanımı uygun olmaktadır. Kullanılan proje fizibilitesinin yanı sıra, bankaların denizcilik finansmanında baz aldığı prensipler varlığa dayalı fonlama; nakit akış projeksiyonuna dayalı fonlama ve işletme kredibilitesine bağlı fonlama olarak gruplandırılabilir. Yukarıdaki temel prensipler altında finansal kuruluşlar gemilere ilişkin finansmanı sunarken şu koşulları öne sürerler: i. Projenin tanıtılması (Yatırım tipi) a) Gemi tipi; b) Geminin ne şekilde işletileceği; hangi tür yükü hangi hatlarda taşıyacağı; c) Kontrata dayalı veya talebe bağlı olarak gemiden beklenilen kazanç; d) Gemi sahibinin stratejisi. ii. Gemi finansmanında standart güvenceler: a) Gemi ve/veya gayrimenkul ipoteği; b) Gelir temliği ve ilgili taahhütler; c) Sigorta güvencesi; d) Menkul kıymet rehin sözleşmesi; e) Müteselsil kefil (Kardeş veya aile şirketi garantisi, şahsi kefaletler). iii. Nakit akış projeksiyonu; Bu noktada amaçlanan, geminin yatırım ve işletim maliyetlerini karşılayıp karşılayamayacağını belirlemektir. Her ne kadar nakit akış tahminleri önemli olsa da, uygulamada kalitatif değerlendirmelere de yer verilmektedir. Finansal kuruluşlar gemi bedelinin %50-60’ını ipotek ettirmeyi tercih etmektedir.3 Grammenos (1979) kredi analizleri yapılırken kreditörün doğal olarak geminin değerini tespit etmek isteyeceğini belirtmektedir. Ayrıca, borçlanma tutarı azaldıkça ipotek oranı da azalmaktadır. Kolay bayrak ülkelerinde de yasal güvencelerin zaman içinde sağlanmasıyla, söz konusu bayrakları taşıyacak gemilerin şirketlerine kredi verilmesi kolaylaşmıştır. 3 Türkiye’de bu oran ortalama % 60’ın üzerine çıkmaktadır. 179 2.3 Denizcilik Şirketleri İçin Risk Faktörleri Frankel’in vurguladığı üzere (1982), işletme değerlemesinde temel amaç olan karlılığa yönelik risklerin tanımlanması ve kara yansımasını iyi belirlemek fiyatlandırmanın kalitesini ve hassasiyetini artırır. Sermaye piyasalarında hisse senetleri işlem gören firmalara yönelik fiyatlandırma modellerinde fiyatı ve/veya getiriyi tanımlayan risk faktörü pazarın ilgili tüm bilgileri öğrendiği varsayımı altında gerçekleştirildiğinden; finansal varlık fiyatlandırma modellerinde bir hisse senedinin pazar riski katsayısı söz konusu riskli yatırım pazarında bulunmaktan dolayı menkul kıymete yatırımın riskini temsil etmektedir. Ancak, pazar koşullarında bilgi edinme ve değerlendirme yetersizlikleri veya gecikmeler denizcilik sektöründeki risk faktörlerinin sermaye pazarındaki yatırımcılar tarafından doğru ve zamanında değerlendirilmesini kısıtlayabilecektir. Bu varsayım altında denizcilik sektörünün kendine has risklerini de içerecek şekilde genişletilmiş bir finansal varlık fiyatlama modeli uygun olur. Fiyatlandırma modelleri riske dayalı tanımlandığından denizcilik şirketleri için de geçerli olacak en genel risk gruplarını belirlemek gerekmektedir. Farklı görüşlere göre değişebilecek olan denizcilik şirketleri için başlıca riskleri, işletme ve yönetim riskleri, navlun piyasası riski, bunker riski, faiz riski, döviz kuru riski, halka açılma veya halka açık olma riski ve uzmanlaşmış banka eksikliği olarak gruplayabiliriz. İşletme ve yönetim riskleri tüm firmalar için geçerli olan, firmanın misyonu, hedefleri, stratejisi ve taktikleri ile yönetim prensipleri ile uygulamada bunlardan doğabilecek aksamaları da içerir. Denizcilik sektörü için doğal olarak armatör, gemi yapımcı ve salt işletici firmaların (charterer) yönetim tarzları kendilerine özel riskleri ortaya koyar. Öte yandan, sadece işletmenin başarısı değil, sektörün diğer segmentlerinin adil davranmaması karşısında yönetimin tedbirsiz kalabildiği ve maliyetin oluştuğu durumlarda bu çerçevededir. Konunun sermaye piyasaları için önem kazanacak bir yansıması finansal piyasalarda klasikleşen teorilerden “yönetici-ortaklar” çıkar çatışmasına ilişkin Meckling ve Jensen (1976) tarafından ayrıntılı açıklanan Temsilcilik Maliyeti Teorisidir (Agency Cost Theory). İşletmenin faaliyetlerinden dolayı kazanç temin eden yöneticilere karşın hissedarların amacı yatırımları neticesinde kar elde edebilmektir. İşletmenin tüm faaliyetleri sonucunda yönetici giderleri hariç elde edilmiş karın ortaklara giden kısmı ile yöneticilere giden kısmı arasında uygun bir paylaşım olmadığı kanaati halinde çıkar çatışması oluşur. Navlun piyasası riski, denizcilik literatüründe kısaca pazar riski olarak tanımlanır. Burada, pazar riskini sermaye pazarındaki risk olarak ele aldığımızdan söz konusu riski navlun piyasası riski olarak ayırmak gerekli olmuştur. Bu risk, sektörde öncelikle taşımacılık firmaları olmak üzere tüm firmaların kazanç ve maliyetlerini etkileyen bir gösterge niteliğindedir. Cullinance’ın (1989) ifade ettiği gibi bu pazar, uluslararası bir pazar olup katlanılan risk de uluslararası özelliktedir. En yaygın 180 kullanılan endeksler ise; Baltık Navlun Piyasası ve ‘Maritime Research Freight’ endeksleridir. Gray (1987), pazar riskinin bir denizcilik uzmanının bilmesi ve kontrol etmesi gereken ilk ve en önemli risk olduğunu iddia etmektedir. Ağu.99 May.99 Şub.99 Kas.98 Tem.98 Nis.98 Oca.98 Eyl.97 Mar.97 Haz.97 Ara.96 Ağu.96 May.96 Şub.96 Eki.95 Tem.95 Nis.95 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 Oca.95 5 3 1 9 7 5 3 1 9 7 5 Eyl.94 Endeks Grafik 2.1: Maritime Research Navlun Endeksi 3 3 3 2 2 2 2 2 1 1 1 Kaynak: Institute of Shipping Economics and Logistics (ISL), Shipping Statistics and Market Review (SSMR), No.7, July 1999. Navlun piyasası riskinden korumaya yönelik ciddi gelişmelerden birisi Baltic Borsası aracılığıyla getirilen navlun endeksi üzerine yazılan vadeli sözleşmelerdir. Oluşturulan endeks BIFFEX olarak kullanılmaktadır. Navlun piyasası riskinden korunma navlun değerlerindeki beklenmeyen yönlü gelişmelere karşı sözleşme taahhüdü ile yapılır. Sözleşme taraflarının beklentilerine göre riskin paylaşılmasına ortam sağlayan piyasada; charterer için ters yönlü bir navlun hareketi armatörün lehine olacaktır. Öte yandan, Breitzman’a (1993, 30) göre söz konusu uluslararası liner ve tramp piyasaları hem Avrupa hem de tüm diğer ülkeler için referans niteliktedir. Petrol fiyatlarının değişkenliğinin yanı sıra, yaşanan petrol krizlerinin gemicilik şirketlerine ne kadar olumsuz yansıdığı aşikardır. Bu çerçevede, fiyatlandırma açısından petrol fiyatları ve kriz dönemlerinin dikkate alınması kaçınılmazdır. Söz konusu kriterin sadece gemicilik şirketlerini değil aynı zamanda kreditörleri de ciddi şekilde etkilediği belirtilmelidir. Risk gruplandırmasında değinilen faiz ve döviz kuru riskleri sadece denizcilik şirketleri için değil tüm firmalar için geçerlidir. Her iki riske karşı korunmanın önemi Brown (1979), Heywood (1984), Rebell, Gordon & Platwick (1984) ve birçok araştırmacı tarafından tartışılmış ve yatırım ve işletme kararlarında dikkate alınması gerekli görülmüştür. Denizcilik şirketlerinin halka açılmasının önündeki en önemli kısıtların başında Halka İlk Açılma Piyasalarının yeterli tatmini sağlamadığına ilişkindir. Piyasalardaki kurumsal yatırımcıların ilgisi açısından denizcilik şirketlerinin aslında ciddi bir taleple 181 karşılaşabileceğidir.4 Keza Pribor (1998), Amerikan kurumsal yatırımcılarının %60-80 oranında bir kesiminin sektör şirketlerine ilgi duyduğunu vurgulamaktadır. Gersten (1997) denizcilik sektörü ile finansal sonuçların bir irdelemesini yaparak, borçlanma eğiliminin fazla olmasının bir nedeninin borsalardaki danışman ve/veya aracı kuruluşların sektörü iyi tanıyamadığını ve sektörü piyasaya iyi tanıtamadığını öne sürmektedir. Porter (1997) ise, denizcilik şirketlerinin fonlama için hisse senetleri piyasasından uzak durmalarını tavsiye etmektedir. Özellikle, Oslo Borsası’nı refere ederek denizcilik şirketlerinin doğru fiyatlanmadığını vurgulamaktadır. 3 3.1 FİYATLANDIRMA MODELİ Klasik Değerleme (Muhasebe Yaklaşımı) Bir işletme bir üretimi gerçekleştirmek üzere arsa, fabrika, binalar, ofisler gibi maddi duran varlıklara ve teknik bilgi, telif ve tescil hakları gibi maddi olmayan duran varlıklara gereksinim duyar. İşletme, bu tür varlıklara sahip olurken bir takım finansal varlık ve ve/veya menkul kıymetlerin satışını gerçekleştirir. Bu finansal varlıklar firmanın gerçek varlıkları üzerine hak ve maliklik ifade ettiğinden bir değere sahiplerdir. Firmaların amacı kar elde etmek ve firmanın değerini artırmaktır. Hissedarların amacı ise, gerçekleştirdikleri sermaye piyasası yatırımından kazançlarını artırmaktır. Bu noktada, sermaye piyasaları ile firma yatırım kararları birlikte değerlendirilir. Ortaklarının çıkarlarını da düşünen firmalar, firmanın değerini yükseltmeye yönelik yatırım kararlarını gerçekleştirmek durumundadır. Bu yaklaşım, hisse senetlerinin değerlendirilmesine ilişkin teori ve modelleri gerekli kılar. Dolayısıyla, herhangi bir teori, ilgili koşulları, zamanı ve belirsizlik durumunu dikkate almak durumundadır. İşletmelerin firma değeri belirlemesinde pek çok yaklaşım ortaya konulmaktadır. Lannom (1992) değerlemeye işlemsel amaçlı, vergisel amaçlı ve dava nedenli gereksinim duyulduğunu ifade etmektedir. İşlemsel amaçlı değerleme, halka ilk arzlarda, ikinci piyasa işlemlerinde, şirket birleşme ve ele geçirmelerde ve kredi değerlendirmede; vergisel amaçlı değerleme, gayri menkule ilişkin faaliyetlerde, emlak vergilemede, bağış katkılarında; dava nedenli değerleme ise şirket ayrılmalarında, iflaslarda, hasar saptamada kullanılır. Gerçek fiyat belirlemede, fiyatlandırma modelleri fiyatlandıran tarafın niteliğine göre değişir. Firmasını satmayı düşünen açısından yaygın kullanım gören klasik fiyatlandırma adımları aşağıda verildiği üzeredir [Allen (1992), 13]: 4 Örneğin, 1997 yılında Oslo Borsası’nda denizcilik ve deniz aşırı şirketlerin hisse senetlerini arz tutarı 1.2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir (Journal of Commerce, 1997). 182 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Adım: Firmanın düzeltilmiş maddi değeri belirlenir. Adım: Mevcut maddi duran varlıklarla yatırım gerçekleştirecek başka bir yatırımcı ne kadar yıllık nakit girişi kazanabilir. Adım: Patron işletmeci için normal yönetim ücreti ödemesi belirlenir (Bu toplam değer girişimcinin aynı performans ve yatırım faaliyeti ile başka bir yerde ne kadar kazanç sağlayacağına ilişkin tutar tahminini verir). Adım: İşletmenin geçmiş yıllardaki yıllık ortalama kazancını hesapla (Girişimci yönetim ücretinin düşülmesinden önceki değer). Adım: Kazanç potansiyeli ve patronaj gideri toplamından (2 ve 3), 4. Adımda hesaplanan ortalama net kazancı çıkar. Bu işletmenin ekstra kazanma potansiyelini verir. Adım: Belirlenen ekstra kazanç (5) firmanın maddi olmayan duran varlıklarının cari değerine ilişkin bir yaklaşım değeri verir. Adım: Şirket bedeli maddi duran varlık ile maddi olmayan duran varlık değerleri toplamından hesaplanır. Sermaye piyasalarında belirli vadeli sahip menkul kıymetlerin fiyatlandırması, beklenen nakit akışının riske ayarlı iskonte edilmesiyle belirlenir. Örneğin, T yılı vadeli Ct nakit akışı beklenen finansal enstrümanın yıllık beklenen iskonte oranı (r) ve risk unsuru ile bugünkü fiyatı aşağıda formüle edildiği üzeredir[Tiniç and West (1979), 214] : P 0 = ∞ ∑ t =1 E (C t) − (1 + R F ) t ∞ ∑ t =1 Ω t (1 + R F )t (1) İfadede, Q1, Q2, …rastsal dağıldığı varsayılan nakit girişlerinin belirli denklikleridir (Qt= E (Ct) - Ωt ; E (Ct) : Nakit akışının beklenen değeri). Formülün sağ tarafındaki ilk terim sistematik riskin olmadığı belirlilik koşullarında beklenen fiyattır. İkinci terim ise, beklenen değerlerden sapmaların bugünkü toplam değeridir. Stanton (1989) teorik olarak firma değerinin gelecekte beklenen kazançların getiri-risk karakteristikleri çerçevesinde bugünkü değerine denk olduğunu vurgulamaktadır. Teori oldukça basit anlaşılır olmakla birlikte pratikte yaşananlar olayın güçlüğünü ortaya koymaktadır. Özellikle geleceğe ilişkin beklentilerdeki belirsizlikler ve kapitalizasyon oranının doğru belirlenebilmesi güçtür. Fiyatlandırmada kullanılan üç nokta; bir tahminleyici belirlenmesi; ağırlıklı sermaye maliyetinin saptanması; sektör fiyat/kazanç oranının tahminlemesidir. Bugünkü değer yaklaşımında üzerinde durulması gereken başlıca noktalardan biri, iskonte oranının ne şekilde belirleneceğidir. Bu noktada, en geçerli görüş Sharpe (1964) tarafından vurgulanan sermaye piyasalarında pazardan kaynaklanan riskin tüm menkul kıymetlerin fiyatlandırılmasında temel açıklayıcı değişken olabileceği öngörüsüdür. Sermaye piyasası yatırımcıları, pazara girişte asgari bir kazanç oranını 183 öngörmek suretiyle pazar için de bir risk primi belirlerler. Nitekim, yatırıma için katlanılan riske karşılık ek bir kazanç beklentisi rasyonel görüşe uygun düşer. Nakit akışı yöntemine göre fiyat ifade edilmesi denizcilik camiasında sıkça kullanılır. Örneğin Ugland Nordic Shipping şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Herbjorn Hansson şirketinin Oslo piyasasında bir birim nakit girişine karşı 4 birimlik değerde olduğunu belirtmektedir. Değerlemenin piyasalara göre değişebileceğine bir referans olarak aynı şirketin ABD piyasalarında işlem görmesi durumunda 6 birim değer kazanmış olabileceği düşünülmektedir (Tarquinio, 1998). Bu noktada piyasa yatırımcılarının davranışı, bulunulan piyasanın büyüklüğü parametreler olmaktadır. Ancak, özel bir durum olarak Norveç piyasası yatırımcılarının bir çoğunun Amerikan ve İngiliz olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Firma faaliyetlerinin tamamının bir yatırım olarak düşünülmesiyle; yatırım tutarı, net nakit akışı, hurda değeri ve fırsat maliyeti tahminlenmeden önce, firmanın ne kadar iç ve dış kaynak kullandığını bilmek gerekir. Firmanın gelecek nakit akışlarının kümülatif bugünkü değeri firmanın cari değerini verecektir. İyi işleyen bir piyasada varlık fiyatlarını iyi belirleyebilmek için bir çok yatırımcının firmaya ilişkin tüm bilgileri doğru olarak değerlendirebilmesi kuşkusuz önemlidir. Pratikte ise varlık fiyatlarını ve getirilerini etkileyen bir çok faktör vardır. Mei’nin de (1993) ifade ettiği gibi, varlık fiyatlandırmada esas problem, söz konusu faktörlerin çoğu zaman gözlemlenemez olmasıdır. 3.2 Etkin Piyasalar Kabulü ile Fiyatlandırma Fiyatlandırma modeli temel olarak Fama’nın (1965, 1970) etkin piyasalar kabulü altında basitleştirilerek formüle edilebilir: P j, t − 1 = E m ( P jt Φ t − 1 ) 1 + E m ( R jt Φ t − 1 ) ; (2) İfadede, “m” piyasa ve Em piyasa beklentisi, P fiyat, R getiri, Φ bilgi ve t de zaman notasyonudur. Yatırımcıların sahip olduğu tüm bilgilerin etkin piyasa koşullarında ilgili bilgiler olduğu ve kamuya açıklanmamış bir bilginin söz konusu olmadığı durumda bilgi seti kullanılarak hisse senedinin bugünkü fiyatı Φ bilgi setine ve bir dönem sonraki beklenen fiyata bağımlıdır. Etkin Piyasalar Hipotezine uygun olarak menkul kıymet fiyatlarının rastsal yürüyüş modeline uygun değişeceği beklenir. Menkul kıymetin fiyatı t anından t+1 anına kadar göstereceği değişimlerden elde edilen sayılar birbirinden bağımsız ve hata değerleri ortalaması 0 olan normal dağılıma uygunluk gösterir. Dolayısıyla bugünün fiyat değişimi bir gün önceki fiyat değişiminden etkilenmeyecektir. Bu durum formüle edilirse Rastsal Yürüyüş Modeli tanımlanmış olur: 184 Pt=Pt-1 + εt (3) ‘εt ‘ rastsal hata terimidir. Modele göre bugünkü fiyatın en iyi temsilcisi bir önceki günün fiyatı olmaktadır ve (Pt - Pt-1) değeri geçmiş fiyat değişimlerinden bağımsız kabul edilmektedir.5 Markowitz (1952) beklenen fayda teorisini kullanarak portföy seçim problemine genel bir çözüm önermiştir. Tobin (1958), Sharpe (1964), Lintner (1965) ve Mossin (1966) teoriyi varlık fiyatlarının risk koşulları altında piyasa denge teorisini tanımlayarak geliştirmiştir. Riskin yaygın kabul görmüş olan matematiksel ölçüsü beklenen getiriler serisinin istatistiki olarak normal dağılım varyansı ile temsil edilir. Varyans ölçüsü beklenen getiriler ile gerçekleşen değerlerin farkına ilişkindir. Markowitz’in (1952) ortalama değer-varyans (mean-variance) kriteri yatırımcının fayda fonksiyonunun kuadratik olduğu varsayımına dayanır: U(w)= a+bw+cw2 (4) Finansal Varlık Fiyatlandırma Modeli (CAPM) ve Etkin Piyasalar Teorisine göre piyasadaki bir menkul kıymetin fiyatına ilişkin risk sistematik risktir. Böylece, sistematik olmayan risk menkul kıymetlerin fiyatlandırılmasında rol oynamaz. Böyle bir modelde sistematik risk göstergesi β katsayısı ile ölçülür. Sermaye maliyeti yaklaşımıyla, yine bir iskonte oranının seçilmesi uygun düşer. Belirlenecek sermaye maliyeti sadece firmanın öz sermayesine karşılık değil aynı zamanda borçlanma maliyetini de içeren bir değer olmalıdır. Gelişmiş sermaye piyasalarında, varlık fiyatlarını belirlemede karşılaştırmalı yaklaşım kullanım görmektedir. Bu yaklaşıma göre, hisse senetleri halka açılacak bir firmanın hisse senedi değerini belirlemek üzere, aynı sektörde olup, sermaye pazarında halen hisse senetleri işlem gören firmalar için pazar karakteristikleri gözönünde bulundurulur. Bir yatırımın kendine özel riski diğer firmalara kıyasla farklılaşacağından değerlemede bu sapmalar sübjektif olarak belirlenir. CAPM, temelde piyasa riskine dayalıdır. Teorik yaklaşımda, piyasada çok sayıda katılımcı vardır, herkes tüm bilgileri kısa sürede ve doğru olarak öğrenme şansına sahiptir. Ek olarak belirtilmeli ki; piyasa katılımcılarının mevcut birikimlerinin yanı sıra bilgiyi değerlendirme kabiliyetleri de model varsayımında yer almalıdır. 5 Rastsal Yürüyüş Yaklaşımının kabul gören üç versiyonu vardır. Birinci yaklaşım martingale modeli olup hata teriminin beklenen değeri ”0” olup; geçmiş değerlerinden bağımsızdır. Ancak dağılım bağımlı olabilir. İkinci model olan submartingale modeline göre, beklenen değerler 0 ve 0’dan büyük olabilir ve geçmiş değerlerden yine bağımsızdır. 185 CAPM’i toplam fayda fonksiyonu kullanarak açıklamak üzere, bireylerin gelecek refah beklentileri ve bunun beklenen sapması parametre olarak kullanılır: U = f ( E ( w), σ ( w)) (5) Yukarıdaki ekonomik yaklaşım modelinin sermaye piyasası yatırımcısına uyarlanmasıyla; fayda, yatırımcının beklenen getirisi ile ilişkilendirilir:6 U = g ( E ( R), σ ( R)) (6) Sermaye piyasalarında yatırımcı tercihleri kayıtsızlık eğrileri ile tanımlanmaktadır. Bu bağlamda üç tür yaklaşım; riski seven, riskten kaçan ve riske kayıtsız yatırımcı davranışı kabullerine dayanır. Daha ayrıntılı analiz yapmak için yatırımcının tüm yatırım ve tasarruf tercihlerinin ve bütçesinin dikkate alınması gerekir. Neticede, çok sayıda katılımcının bireysel yatırım-tasarruf tercihleri piyasa koşulları ve menkul kıymetlere ilişkin bilgilerin bir araya getirilmesiyle genel kapsamlı denge modeli oluşturulabilir. Finans teorisinde CAPM’in kabul görmesinde etken faktör, pozitif yaklaşım olması ve pratik hayatta kullanım olanaklarının kolay olmasıdır.7 Aşağıda modelin basitleştirilmiş haliyle, bir menkul kıymet yatırımından beklenen getiri, iki kısımdan oluşur. Birincisi, piyasa koşullarında mevcut bulunan ve riski 0 kabul olunan bir kıymetin ele alınan dönemde beklenen getirisi ve ikincisi bulunulan pazarda riskli yatırım yapmaktan dolayı beklenilen risk primidir.8 Ei= RF + (Em - RF) βim (7) CAPM modelinin 1970’li yılların başında hızla kullanım görmesiyle birlikte alternatif model gelişimini de özendirmiştir.9 Ancak, APM’in geliştirildiği 1976 yılından itibaren 20 yılın üzerinde zaman geçmesine rağmen henüz CAPM’e gerçek bir alternatif oluşturduğunu söylemek mümkün değildir. Aslında her iki yaklaşımında temel dayanağı riskin sistematik ve sistematik olmayan iki kısma ayrılması beklenen getiri hesabında birinci riskin anlamlı bulunmasıdır. 6 Bir yatırımcı için getiri (W2-W1)/W1 ile ölçülür. Temelde iki tip CAPM’in iki versiyonu kullanılır. Sharpe’ın (1964) ‘statik’ ve Lucas’ın (1978) ‘tüketim bazlı’ modelleridir. Her iki model arasındaki fark riskin tanımlanmasından kaynaklanır. Birinci de, pazar fiyatlandırma, pazar portföy getirisinin kovaryansı ile ölçülürken; ikinci de, gelecekteki ve cari tüketim değerlerinin marjinal ikame oranının kovaryansı ile ölçülür. Ayrıntı için bkz. Erdoğan (1996), Hansen, Richard (1987). 8 Yukarıda ifade edilen klasik versiyonun ötesinde geçmiş hata terimlerinin ve gecikmeli varyans ve kovaryanslara bağımlı ‘koşullu varyans ve kovaryansların’ dikkate alındığı GARCH yaklaşımı lineer olmayan bir yaklaşım sunar. GARCH: Generalized Autoregressive Conditional Heteroskedasticity (ARCH) prosess. Bu yaklaşım, ARCH modelinin genelleştirilmiş hali olup, lineer olmayan stokastik prosesi gerektirir. Böylece varyans, zamana göre değişir ve aynı zamanda geçmiş varyans değerlerine bağımlıdır. GARCH yaklaşımına dahil edilen parametreler gecikmeli karpayı verimleri, gecikmeli nominal hazine bonosu faiz oranları ve gecikmeli enflasyon oranlarıdır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Attanasio (1991). Bu yaklaşıma göre, koşullu varyans kullanımının kovaryans kullanımına kıyasla üstün kabul edilmektedir. 9 Roll (1977), CAPM’in tüm menkul kıymetleri içeren pazar portföyünün ideal bir tanımlama gerektirdiğini, ayrıca farklı para birimlerine sahip yatırımcıları ve tüketim tercihlerini tanımlı kalıplara soktuğunu belirtmektedir. 7 186 Farklı endüstriler farklı karakteristiklere sahiptir. Dolayısıyla finansal varlık fiyatlandırmayı sadece piyasa riski ile sınırlandırmak yeterli olmayabilir. Bu anlamda doğrudan arbitraj modeline yönelim de gerekli olmayabilir. Bunun yerine sistematik olmayan risk faktörlerinden bir kısmını CAPM’in sistematik risk kısmına ikame etmek uygun olur. CAPM; R=RF+β(RM-RF)+ ε , APM; R=a+f1β1+ f2β2+...+ fnβn+ε (sistematik risk) (risk faktörleri) (8 a, b) Menkul kıymetler piyasasında kayda değer bir değişimin olmadığı çok kısa bir anda, bir endüstride dikkate alınacak bir gelişme olduğunda söz konusu risk unsuru modelde ne şekilde ele alınabilir? Tam veya etkin piyasalarda doğal olarak böylesi bir durum gündeme gelmeyebilecektir. Ancak zaman faktörünün gözönünde bulundurulmasıyla, sektör bilgisinden piyasaya ve dolayısıyla modele geçiş yaparken istemeyerek göz ardı edilen hususlar oluşmaktadır. Endüstri ile piyasa arasındaki ve aynı zamanda firma ile endüstri arasındaki ilişkilerin ölçüsü ve bunlardaki değişimler modellerin farklı yorumlanmasına yol açabilir. Piyasaların etkinleşmesi sürecinde kullanılacak modellerin de değişeceği açıktır. Buradan hareketle, modeli en azından sektörlere özel düşünmek daha çabuk ve hassa fiyatlandırmayı kolaylaştırır. Örneğin, denizcilik sektörü gibi uzmanlaşma gerektiren bir sektörün firmalarının fiyatlaması yapılırken sektör karakteristiğinin doğrudan dikkate alınması hata oranını azaltacaktır. Endüstrilere göre sistematik risk ölçüsünün anlamlı farklılaşma göstermesinden dolayı sistematik riskin düzeltilmiş formülasyonu Alexander’ın (1993) kullandığı şekilde hesaplanabilir: βi=aβind+bβhis (9) İfadede; βind firmanın bulunduğu endüstrinin ortalama betasını, βhis firmanın kendi Pazar risk ölçüsü olan betasını gösterir. “a” ve “b” toplamı bir olan ağırlık katsayılarıdır. Bu çalışmada yer verildiği üzere denizcilik şirketleri için CAPM’in kullanımının Erdoğan (1996) doğrultusunda ele alınması uygun görülmektedir. Ancak, bu değerlendirmenin yapılabilmesi amacıyla, bankalar tarafından da sıkça uygulanan klasik değerleme modelinin gerçekleştirilmesi yerinde olacaktır. Denizcilik şirketlerinin hisse senetlerinin değerlemesi her şeyden önce işlem görülecek sermaye piyasasının risk koşulları ile tanımlanacaktır. Bu çerçevede Tobin (1958) ve Sharpe’ın (1964) yaklaşımlarıyla piyasada geçerli bir asgari getiri oranı dikkate alınacaktır. Sermaye piyasası analizlerinde genelde hazine bonolarının getirisi hesaba katılır. Ancak, uluslararasılaşan bir piyasada hemen tüm firmalar için ikinci bir ülkenin hazine bonosu olanaklarını değerlendirmek de mümkündür. Bu aşamada, CAPM’in yeterliliği tartışma konusu olacaktır. Nitekim, dünya piyasaları halen segmente kabul edilmektedir. Pazar riski olarak ele alınan hisse senedi veya portföyün bulunulan pazarda sunacağı risk primi belirlenir. Erdoğan’ın 19 ABD firmasını içeren bulgularına göre, menkul kıymetler piyasasında pazar riski modelde anlamlı bir parametre olarak yer almasına karşın yeterli açıklayıcılığı 187 vermemektedir. Nitekim, denizcilik sektörünün daha önce de değinilen özellikleri nedeniyle sistematik risk tanımını açarak, ek faktör tanımlamak yararlı olmaktadır. Denizcilik sektöründe firma bedellerini belirlerken denizcilik piyasasının riski içerilmelidir. Dolayısıyla, buna en uygun parametreler navlun ve bunker endeksleridir. Piyasaların etkin olduğu varsayımında ise, menkul kıymet fiyatlarına ilişkin tüm beklentiler sistematik risk katsayısı beta ile ölçümlenebilir olacak ve bunun dışında kalan primler firmaya özel istisnai durumlardan kaynaklanacaktır. Bu yaklaşıma göre, aynı sektörde yer alan firmalar için risksiz getiri oranları değişemeyeceğinden, hata terimi tanımlanamayan riski artırmış olacaktır. Neticede, piyasaların etkinleşmesi ile fiyatlandırma arasındaki sıkı ilişki belirlenmelidir. Erdoğan (1996) analiz edilen 19 Amerikan firması için 1988-1993 döneminde navlun riskini temsilen Maritime Research Navlun Endeksi ve petrol fiyatlarındaki riski temsilen diesel ve fuel oil bunker endeksini menkul kıymet fiyatlarında açıklayıcı değişken olarak anlamlı bulmuştur.10 Erdoğan (1996), NYSE bileşik endeksinin Pazar portföyünü temsilen Pazar riskini temsil edebildiğini belirleyerek, bir anlamda CAPM’in geçerliliğini test etmiştir. Ancak, pazar risk katsayılarının oldukça düşük anlamlılıkta olması CAPM’in değişken olan bazı risk faktörlerini halen içeremediğini göstermektedir. Dolayısıyla, ek açıklayıcı değişkenlerin belirlenmesi makuldür. Böyle bir durumda ise, CAPM’in yeterliliğinden ziyade ele alınan piyasanın en azından CAPM kabulleri çerçevesinde etkinliği şüpheye yol açmaktadır. Eğer, beta katsayıları firmalar için sistematik risk ölçüsünü içerebiliyor olsaydı modelde ek açıklayıcı değişkenlerin aranması gereksiz olacaktır. Ri=a+β.RM+ε Yukarıda ifade edilen pazar modelinde Ri menkul kıymetin getirisini, RM pazar portföyü getirisini, ε rastsal hata terimini, ve a ile β denklemin sabit katsayılarıdır. Sadece betaya ilişkin bir test ise aslında pazar modeline ilişkin bir yorumu mümkün kılmaktadır. Öte yandan, CAPM’in klasik formülüne göre, risksiz getiri oranı dikkate alınmaktadır. Gelişmiş piyasalarda söz konusu getiri oranının uzun vadede istikrarlı bir trend izlemesi ve çok dalgalanmaması fiyatlama modellerini daha anlamlı kılmaktadır. Gelişen piyasalarda ise, karşılaşılan temel problemlerden biri, piyasada sabit getirili sayılan menkul kıymetlerde dahi ciddi volatilitenin bulunmasıdır. Uluslararası navlun piyasaları riskinin fiyatlandırma modelinde gerekliliğini belirlemek üzere Erdoğan (1996) Maritime Research Navlun Endeksini kontrol değişkeni olarak kullanmış ve modele anlamlı olarak entegre etmiştir. Test edilen 19 firma için aşağıdaki modelin çıkarılması mümkündür. Her ne kadar Erdoğan, modeli açıklamada 10 Dikkate alınan parametreler Maritime Research Navlun Endeksi (V1) ve değişimi (V2), Bunker Fiyat Endeksi (Diesel, V3) ve değişimi (V4), Bunker Fiyat Endeksi (Fuel Oil, V5) ve değişimi (V6), Eurodolar Faizi (V7), 3 Aylık ABD Hazinesi Bonosu Faizi (V8), NYSE Bileşik Endeksi (V9), NYSE Sanayi Endeksi (X1), NYSE Mali Endeksi (X2), NYSE Ulaştırma Endeksi (X3), ABD İhracatı (X4) ve değişimi (X5), ABD İthalatı ve değişimi (X6). 188 bunker fiyatları endeksini de kullanmış olsa, sonuçlar incelendiğinde navlun fiyatlarının yeterli olacağı ayrıca uygulamadan da bilinmektedir. Zira, navlun piyasasının temel değişkeni bunker fiyatları olmaktadır. İstatistiki açıdan ise, bağımsız değişkenler arasında çoklu ilişkiden kaçınmak gerekmektedir. E(Ri)= RF + β (E(RM)-RF) + µ V İfadede, V navlun piyasası endeksindeki değişimi temsil etmektedir. “µ” katsayısı ise, navlun piyasası riskidir. Tablo: Pazar Endeksleri ve Uluslararası Değişkenlerin Getiriyi Temsil Yeteneği (1988-1993, aylık) Ri=a+β.RM+ b V1 ; RM Pazar portföy (NYSE endeksi) getirisini temsil ediyor. Getiri (Firma) Sabit (a) Eğim (b) t-st t-st Eğim (β) R2 Düz. R2 F test Y1 -0.2330 0.00084 V1 0.74 0.625 1.21 0.034 0 Y2 -0.0718 0.0002 V1 0.19 1.1977* 2.28 0.094 0.06 Y3 -0.2975** 0.0012** V1 1.90 1.3449* 4.38 0.285 0.26 Y3 0.0189** 0.5028** V2 1.66 1.3872* 4.52 0.28 0.25 Y4 0.0010*** V1 1.47 1.0357* 3.09 0.17 0.14 Y4 0.1425** -0.00076** V3 -1.81 1.0119* 3.04 0.18 0.16 Y5 -0.2031** 0.0008** V1 1.56 0.7882* 3.22 0.18 0.16 Y5 0.0021 0.3744** V2 1.57 0.80616* 3.34 0.18 0.15 Y6 -0.2858 0.0011 V1 1.21 0.3960 0.87 0.04 0.01 Y7 0.001*** V1 1.27 1.4779* 3.76 0.21 0.19 Y7 0.1189** -0.00063*** V3 -1.28 1.4696* 3.74 0.21 0.19 Y8 0.1485 -0.0005 V1 -0.66 0.8616* 2.39 0.09 0.06 Y8 0.1279** -0.0006*** V3 -1.31 0.7624* 2.13 0.10 0.07 Y9 -0.2033 0.0008 V1 0.68 1.156** 1.97 0.07 0.04 z1 0.0030 0.3807 V2 1.17 1.664* 5.04 0.30 0.28 z1 -0.2158*** V4 -1.39 1.506* 4.33 0.31 0.30 z2 0.844** X4 1.75 0.04 0.04 z2 0.1499 0.8968 X4 1.85 -0.0018 (V5) -1.64 0.09 0.06 z3 0.0262 -0.00014 V1 -2.03 1.4910* 4.46 0.24 0.22 z3 -0.0107 0.3315 V2 1.02 1.460* 4.43 0.25 0.23 z4 -0.0793 0.00035 V1 0.57 1.3475* 4.54 0.26 0.23 z4 0.0930** -0.00088** V5 -1.63 1.3064* 4.48 0.28 0.26 z4 0.0103 0.2299* X6 2.08 1.365* 4.78 0.30 0.28 z5 0.1570 -0.00054 V1 -0.92 0.415*** 0.28 0.04 0.01 z5 0.0160** -0.06 V2 -0.21 0.385*** 1.38 0.03 0 z6 -0.20*** 0.0008*** V1 1.40 0.2663 0.97 0.05 0.02 z7 -0.02 0.00009 V1 0.13 -0.04 -0.13 0 0 z8 -0.1450 0.00055*** V1 1.20 0.6849* 3.1 0.16 0.14 z8 -0.0072 0.607* X4 3.51 0.8638* 4.13 0.28 0.26 z8 -0.016 0.4615* V2 2.17 0.6884* 3.21 0.20 0.18 z9 -0.037 0.00015 V1 0.30 0.5544* 2.23 0.10 0.06 z9 0.0037 0.532* V2 2.22 0.5534* 2.35 0.18 0.14 zz 0.013 -0.0001 V1 -0.09 1.039** 1.83 0.05 0.02 Kaynak: Erdoğan (1996). Anlamlılık seviyeleri: *%95; **%90; and ***%80. F testi, regresyonun toplam anlamlılığını, bir değer ifade ile R2’nin anlamlılığını ölçmek için kullanılmıştır. 189 2.7 12.7 12.15 6.55 7.2 7.2 7.2 1.3 8.7 8.7 2.9 3.6 2.4 13.8 28.8 20.6 3 10 10.7 10.98 12.54 13.7 1.38 1 1.7 0.01 6.1 12.4 8 2.7 5.3 1.7 3.3 Türkiye’de Modelin Uygulama Alanı Finansal varlık fiyatlandırma modeli, genel anlamda tüm denizcilik şirketlerine uyarlanabilecektir. Modelin dayanağı, bireylerin faydasını maksimum kılmak ve firmanın karlılığını tercih edilen risk düzeyine göre maksimum düzeyde başarmaktır. Bu çerçevede, Türkiye’deki denizcilik firmalarının bedellerinin belirlenmesinde öncelikle klasik değerleme modelinin uygulanması gerekir. Tercih edilecek adım ise, firmanın stratejisini ve bağlantılarını belirledikten sonra sahip olduğu varlıklarının piyasa değerini tahminlemektir. Bu durum, halka açık olmayan tüm firmalar için hemen hemen aynıdır. İkinci aşama olarak, halka açılma sürecinde ise, firma kendisine en yakın kabul ettiği halka açık firmaların piyasa karakteristiklerini baz alarak bir fiyat karşılaştırması gerçekleştirebilir. En yaygın kullanılan kıstaslar; fiyat/kazanç oranı, fiyat/nakit akış oranı ve piyasa değeri-defter değeri oranıdır. Oranların kullanımı ile firmaların yaklaşık bedel tahmini yapılabilir. Yukarıdaki temel adımların ötesinde, Türk denizciliğinin finansmanında yakın gelecekte çok ciddi olarak gündeme gelecek konu, denizcilik firmalarının halka açılması sürecidir. Denizcilik firmalarının halka açılması ve dolayısıyla hisse senetlerinin menkul kıymet borsasında işlem görmesinde iki husus ortaya çıkmaktadır. Birinci yönü, denizcilik firmalarının menkul kıymet satışı ile fon sağlamaya yönelik istek ya da isteksizlikleri üzerinedir. Tüm dünyada özellikle denizcilikte gelişmiş İngiltere, ABD, Japonya, Kore, Norveç, Yunanistan, Hollanda gibi ülkelerde denizcilik firmalarının birçoğunun hisse senetlerinin borsalarda işlem görmekte olması, Türk denizcilik şirketlerini de bir ölçüde piyasalara yakınlaştırmalıdır. Öte yandan, en azından bir geçiş sürecini sunacak olan tahvil arzlarının özendirilmesi sektörün dar boğazı11 aşmasında yararlı olabilecektir. Türk denizcilik şirketlerinin hisse senetlerinin Borsa’da işlem görmesini sınırlayıcı etkide bulunan TTK 823. Maddesinde uygun değişikliğe gidilmesi halinde mevzuat açısından ve Borsa işlemleri açısından herhangi bir kısıt söz konusu olmayacaktır. Nitekim, Türk bayraklı gemilerin sahiplerinin ekseriyetinin Türk olma zorunluluğu ve tüm hisselerin nama yazılı olması şartı böyle bir düzenlemeyi gerektirebilmektedir. Aslında nama yazılı olma şartı salt bir kısıt oluşturmamaktadır. Ancak, her bir hissenin satışında yüzde kaç Türk ortak olduğunun takibi ve öte yandan, tescile mesnet belgenin gemi sicilinde sık sık kayıt değişikliklerine sebebiyet verecek olması mahsurlu olacaktır. Halen halka açık hisse senetleri nama yazılı şirketlerde ise, beyaz ciro uygulamasıyla her alım-satımda hisse üzerine kayıt yapılmasına gerek kalmamaktadır. Yukarıda açıklamalardan hareketle, Türk olma ekseriyet şartının korunmasının gerek şart düşünülmesi durumunda %51 oranında nama yazılı olan denizcilik şirketi hisse senetlerinin Türk ortaklara ait olması ve süreklilik koşuluyla, geri kalan % 49’a kadar olan payın hamiline yazılabilmesi ile halka açılarak sermaye piyasası olanaklarından yararlanma imkanı oluşabilecektir. 11 Kalkavan (1998), Türkiye’nin finansal sorunlarını kaynak eksikliği, teminat sorunu, teşvik yetersizliği, işçilik maliyetlerinde yükselme, alt yapı yatırımlarının azlığı, ihtisaslaşmış özel Türk bankasının olmaması, finans maliyetlerinin yüksekliği, tersanelerin sermaye yapılarının yetersizliği olarak belirterek açıkça denizciliğin dar boğazda olduğunu ortaya koymaktadır. 190 Sektörde gemi fiyatlarının elde edilecek faaliyet karına kıyasla oldukça yüksek tutarlarda gerçekleşmesi ciddi sorun yaratmaktadır. Bu tip olumsuz sonuçlar gemicilik firmalarının sermaye piyasalarında düşük değerlenmesine yol açmaktadır. Kar paylarının da dağıtılması durumunda firma açısından net bir nakit girişi olmadığından firma değerine olumlu yansımayabilmektedir. Dolayısıyla denizcilik firmalarının değerlemesinde net varlık değeri iskonteli fiyat tercih edilmektedir. 4 SONUÇ Bu çalışmada, denizcilik firmaları için finans yöntemlerine teorik ve uygulamadaki gelişimler açısından değinildikten sonra sektör firmalarının bedellerinin belirlenmesinde rol oynayan risk faktörleri ele alınmıştır. Sektördeki risk faktörlerinin hisse senetleri fiyatlandırma modellerine dahil edilmesiyle gerçekçi modellere ulaşılabilecektir. Bu bakımdan, sermaye piyasası aracı olan hisse senedi getirilerinin tahmin edilmesinde menkul kıymetler piyasasının riskinin yanısıra uluslararası denizcilik piyasası kabul edilen navlun piyasasının riski değişken olarak dikkate alınmalıdır. Türkiye’de başlıca sorunu sermaye yetersizliği olan sektör firmalarının öncelikle uzun vadeli borçlanma imkanlarının kolaylaştırılması ve özendirilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede; yakın geçmişte yaygın uygulanan yüksek getirili tahvil benzeri finansal enstrüman kullanımı yapılandırılarak teşvik edilmelidir. Denizcilik şirketlerinin anonim şirket olarak örgütlenmeleri ve sonrasında sermayelerinin bir kısmını halka arz ile fonlama imkanlarını genişletmeleri kolaylaştırılmalıdır. Uluslararası itibara sahip firmalarımızın sadece Türkiye değil, yurtdışı sermaye piyasalarında depo sertifikası satışı ile fon bulması mümkündür. Sayılan tüm bu fonlama imkanlarının sağlanabilmesi için denizcilikte uzmanlaşmış finansal kurumların artırılması gereklidir. Söz konusu kurumlar bir taraftan denizcilikte risk faktörlerini iyi belirlerken diğer taraftan sermaye piyasası imkanlarını en iyi şekilde kullanıma dönüştürebilmelidir. Kaynakça Allen, Garry L., (1992) “Valuation From a Sellers Perspective," Handbook of Business Valuation, Ed.by: T.L. West and J.D. Jones, John Wiley and Sons, USA, 9-14. Attanasio, Orazio P., (1991), "Risk, Time Varying Second Moments and Market Efficiency," Review of Economic Studies, No.58, 479-494. Black, F. (1989), "Universal Hedging: Optimizing Currency Risk and Reward in International Equity Portfolios," Financial Analysts Journal, July-August, 16-22. Breitzman, Karl-Heinz, (1993), “Transition from a Planned to a Market Economy," Current Issues in Maritime Economics, edited by: K.M.Gwilliam, Kluwer Academic Publishers, the Netherlands, 22-24. Brenann, T., (1999), “CP Ships' operating income plummets”, Journal of Commerce, 04/22/99, Vol. 420, Iss. 29453, p14A, 1/6p. 191 Cullinance, Kevin P.B., (1989), The Application of Modern Portfolio Theory to Hedging In the Bulk Shipping, (PHD Dissertation) Politechnic South West, the British Library Document Supply Centre, England. Davis, I.C., The Ship Finance Market 1994-1995. Erdoğan, Oral, (1996), A Comparable Approach to the Theory of the Efficient Markets; A Modified Capital Asset Pricing Model, Capital Market Board, Ankara, 1996. Fama, Eugene F., (1965), "The Behaviour of Stock Market Prices", the Journal of Business, Vol.38, January, 34-105. Fama, Eugene F., (1970), "Efficient Capital Markets: A Review of Theory and Empirical Work", the Journal of Finance, Vol.XXV, May, 383-417. Fearnleys, Review 1986-94, Norway, January 1995. Fearnleys, Monthly July 1999, Norway, January 1995. Frankel, Ernst G., (1982), Management and Operations of Shipping, Auburn House Publishing Company, USA. Frankel, Ernst G., (1982), Regulation and Policies of American Shipping, Auburn House Pub.Company, Boston. Gersten, A., (1997), “Attendees discuss ship financing at annual forum”, Journal of Commerce, 06/26/97, Vol.412 Iss.29002, p4B, 1/4p. Institute of Shipping Economics and Logistics (ISL), Shipping Statistics and Market Review, No.1/2, Bremen 1995. ISL, Shipping Statistics and Market Review, No.4, 7, Bremen, April 1998; July 1999. Jensen, M.C., Meckling, W., (1976), “Theory of the Firm: Managerial Behavour, Agency Costs and Ownership Structure”, Journal of Financial Economics, 3, October, 305-60. Journal of Commerce (1997), “Shipping companies set stock earnings record”, : Journal of Commerce, 11/07/97, Vol. 414 Issue 29095, p12A,1/9p. Journal of Commerce, (1996), “Chu Kong Shipping plans stock offering” Journal of Commerce 8/28/96, Vol.409, Iss.28797, p8B, 1/9p. Kalkavan, M., “Türk Gemi İnşa Sanayiinde Finansal Sorunlar”, Exposhipping Uluslararası Denizcilik Konferansı, Deniz Ticaret Odası, İstanbul 15.10.1998. Krigman, L., Shaw, W.H., Womack, K.L., (1999), “The persistence of IPO mispricing and the predictive power of flipping”, the Journal of Finance, Jun 1999, Vol.54, Iss.3, 1015-44. Lannom, Allan L.R., (1992), “The Purpose and Use of Business Valuations and Qualifications of the Appraiser”, Handbook of Business Valuation, Ed.by: Thomas L. West and Jeffrey D. Jones, John Wiley and Sons, Inc., USA, 3-8. Lawrence, R. Q., (1999), “Shipping Finance Founders as Banks Begin Arresting' Ships: Liquidations are likely to have major impact on high- yield bonds”, The Investment Dealers' Digest : IDD New York Feb 15, 1999, 13. Lintner, John, (1965), “The Valuation of Risk Assets and The Selection of Risky Investment In Stock Portfolios and Capital Budgets”, Review of Economics and Statistics, 47, 13-47. Liesman,S., (1995), “Russian shipping firm doubles number of shares without consulting investors”, Wall Street Journal-Eastern Ed., 4/4/95, Vol.225, Iss. 65, pA16. Lloyd's Shipping Economist (LSE), 1994 Annual Review, A Lloyd’s Shipping Economist Publication, London 1995. 192 Lloyd's Shipping Economist, Vol. 16 No.12, London, December 1995. Markowitz, H., M., (1952), "Portfolio Selection", the Journal of Finance, March, 71-91. Mossin, J., (1966), "Equilibrium in a Capital Asset Market," Econometrica, Vol.34, No.4, October, 768-83. Porter, J., (1997), “Shipping firms warned to avoid stock markets”, Journal of Commerce, 06/16/97, Vol.412, Iss.28994, p3B, 1/9p. Pribor, Jeffrey, 1998, “Shipping Conference”, Held by: Institute for International Research, Marine Money International, and Chase Manhattan Corp., June 1998. Ross, Stephen A., (1976), "The Arbitrage Theory of Capital Asset Pricing", Journal of Economic Theory, 13, 341-360. Sayre, C., (1994), “Ocean cartels, FMC draining U.S. jobs”, Distribution, April, Vol.93 Iss.4, p66. Shipping News International (1997), “Shenzhen Port Share Issue; Vlcc Grounds In Tokyo Bay”. Iss.No.14, 7th July 1997. Stanton, T.C., (1989), “Business Valuation: Simply Capital Rates”, CA Magazine Toronto Jul 1989, Vol.7, Iss.3, 60-62. Tarquinio, J. Alex, (1998), “Shipping financing shifts direction“, American Banker, 06/29/98, Vol.163, Iss.122, p31, 1/3p. Th. Grammenos, Costas, (1979), Bank Finance For Ship Purchase, University of Wales Press, Cardiff. The Atlanta Constitution, (1999), “Why companies offer IPOs”, The Atlanta Constitution Atlanta, Home Edition, Jun 4, 1999, H5. Tiniç, S., West, S., (1979), Investing in Securities: An Efficient Markets Approach, Addison-Wesley Pub., USA, 214. Tobin, James, (1958) “Liquidity Preference as Behavior Towards Risk,” The Review of Economic Studies, Vol. XXVI, No.1, February, 65-86. "Though Market", Capital for Shipping 1992. 193