ÖN SÖZ Bu kitap, “Gabriel Marcel’de Bağlanma” adı ile hazırlanmış olan ve Marcel felsefesi içinde “bağlanma”nın anlamı ve bu anlamın felsefe açısından getireceği yeni boyutların ele alındığı doktora tezimdir. Marcel, varolmak birlikte-varolmaktır diyerek varolmaya yeni bir anlam yüklemiş ve bu birlikte oluşu da “bağlanma” açısından değerlendirmiştir. Bu bakımdan Marcel, felsefe tarihinde yeni ve özgün bir “insan” tanımı ile karşımıza çıkmaktadır. İnsan; bağlanarak varolandır Marcel’e göre. Ve Marcel’in bağlanma tanımı da, kendine özgü ve yeni bir anlamlandırma biçimidir. Bu anlamlandırma çerçevesinde, insan varoluşu, kendi anlamını Mutlak Sen’e olan bağlanmasında bulur. Bu, önce sen’e daha sonra Mutlak Sen’e karşı olan “bağlanma” hareketi, Marcel felsefesinin hem başlangıç, hem de nihai noktasıdır. Bağlanma’nın Marcel’ci anlamı gözönüne alındığında, karşımıza çıkan yeni ve özgün insan tarifi ile beraber, yine yeni ve özgün bir dînî hayat telakkisi ile karşılaşmaktayız. xix Bunun yanında yine bu insan tarifi bize değerlerin yeniden inşa edildiği yeni bir toplum fikrini de vermektedir. Bu çalışma, “bağlanma”yı bütün bu açılardan incelemek ve Marcel’in ona yüklediği anlam çerçevesinde bize açtığı ufukları görebilmek umudu ile gerçekleştirilmiştir. Elbette Marcel’in işaret etmekte olduğu dînî hayat ve toplum fikri ile, tam da bağlandığı o yerde hür olan “insan” telakkisi, bizim kendi kültürümüzde, mesela tasavvuf geleneğimizde yabancısı olmadığımız bir tavır olarak düşünülebilir. Ancak Batı Felsefesi geleneği içinde Marcel; hem kavramları, hem de bağlamları açısından orijinal bir yere sahiptir. Ayrıca Marcel’in bu kavramsallaştırmaları ve sistematizasyonu, bize kendi kültür tarihimiz için de bir yeniden okuma imkânı sunacak gibi görünmektedir. Bağlanma (engagement) kelime anlamı ile bir bağlılık veya taahhüt ifade eden söz veya ahittir. Bu kavram, özellikle ahlâk felsefesinde, kişinin kendisini gerçekleştirmesi süreci açısından önemli ve özel bir yer işgal etmektedir. İnsanı insan kılan maneviyatının bir parçası olan bağlanma hâli, insanın psikolojisi açısından olduğu kadar, onun ahlâkî yaşayışı açısından da değerlendirilmesi gereken bir haldir. Filozoflar, felsefe tarihi boyunca insan’ı farklı biçimlerde değerlendirmişler ve ahlâk felsefelerini, insana yükledikleri anlam çerçevesinde geliştirmişlerdir. İnsanı yalnızca bir beden varlığı olarak değil, aynı zamanda ahlâkî bir varlık olarak ele almak; onu bilinç sahibi olan bir varlık olarak, değer duygusu olan bir varlık olarak, tavır takınan, bilen, isteyen, seven veya xx inanan bir varlık olarak ele almak anlamlarına gelebilir. Bütün bunlar temelde insanın yönelmesi ile ilgilidir. Yani ben’in, ben’e veya başkası’na yönelmesi ile. Bu yönelme hâli, yalnızca insan psikolojisinin konusu olmayıp, felsefenin ve dinin de konusu olmuştur. Zira dinlerde, Tanrı’nın muhatabı insandır ve kendisine yöneltilen hitaba yönelerek, bağlanarak, îman ederek veya teslîm olarak cevap veren de yine insandır. Şüphesiz bu hâller insan psikolojisini derinden etkiler. Bununla birlikte onun dînî ve ahlâkî hayatını belirler. İnsanı ve onun ahlâkî varlığını, varoluşunu, bağlanma hâli çerçevesinde değerlendirmek, bir ahlâk kişisi olarak insanı değerlendirmek demektir. Zira bağlanma, ahlâkî hayatın hem ilk, hem de son noktasıdır. Ahlâk felsefesinin bu temel kavramını felsefî sistematiğinin temelinde bulabileceğimizi ve bütün sistemini bu kavram çerçevesinde değerlendirebileceğimizi düşündüğümüz Gabriel Marcel felsefesi ve bağlanma kavramının bu felsefedeki anlamı bu kitabın konusunu teşkil etmektedir. “Bağlanma” Marcel felsefesinde, insanın varoluşunun ta kendisidir. Ona göre bağlanma, bir yargı olmanın ötesinde, var olmanın ta kendisi olduğu için, hem metafizik-ontolojik, hem de ahlâkî bir ben tasarımı ile karşılaşırız. İnsanı; anlamını başkasından gelen yanıtta bulan bir “cevap-çağrı” olarak değerlendiren Marcel; bağlanmanın, olduğum ve olmam gereken ile hürriyetim ve sorumluluğumun kesiştiği noktada bulunduğunu, tıpkı semavî dinlerde olduğu gibi; hürriyetimin bağlandığım yerde olduğunu ve xxi varlığı kavramam için gereken varoluş tecrübesinin bağlanma olduğunu söyler. Bu noktada, bağlanma kavramının etik anlamı irdelenirken, onun hürriyet ile olan ilişkisine de değinmek zorunlu olmuştur. Zira hürriyet, ilk bakışta kayıtsızlık gibi algılanılıyor ise de, insanın asıl hürriyetinin bağlanmasında olduğunu ifade eden Marcel, tam bir kaosa ve anarşizme gidebilecek olan bir hürriyet anlayışını da yeniden değerlendirmiş, toplumun devamı ve düzeni, insan varlığının anlamı açısından da değerleri yeniden gözden geçirmiştir. Zira ahlâk, her şeyden önce bir değere “bağlanma”dır. Bir değere bağlanma, başkasının beni’ne bağlanma veya Mutlak bir Sen’e bağlanma biçimlerinde incelenebilecek olan bağlanma, bağımlılık değildir. O, hür bir harekettir. Bir ahlâk felsefesi problemi olarak bağlanma hareketi, Marcel felsefesinde özel bir anlam kazanarak, Marcel’in kendi kavramları çerçevesinde değerlendirildiğinde bir problem olmaktan çıkmış ve bir sır olarak belirlenmiştir. “Bağlanma sırrı”nın işaret etmiş olabileceği yeni bir tarz ahlâk felsefesi ve din felsefesine dikkat çekebilmek niyeti ile hazırlanmış olan bu çalışmada, “bağlanma”ya bu tarz bir anlam yüklenmesi ile oluşabilecek muhtemel suallere, yine bu anlam çerçevesinde cevap verebilmiş olmak umudunu taşımaktayım. Hiçbir tez tam olarak bitmiş değildir ve hiçbir tez çalışmasının ele aldığı konuyu tükettiği söylenemez. Bu nedenle, bu çalışma da yalnızca bir başlangıç olarak düşünülmelidir. Ve ele almakta olduğu konu dolayısı ile işaret etmekte olduğu ufuklar açısından değerlendirilmelidir. xxii Bu çalışma, on yıl önce tamamlanmıştır. Bugün, bu konuyu yeniden ele almış olsa idim belki de daha geniş ufuklara işaret edebilir, daha derinlikli bir irdeleme yapabilir, daha iyi değerlendirmelerde bulunabilirdim. Ancak Felsefe yolculuğu ve talebeliği hep devam edecek olduğundan, bundan on yıl sonra da bugün yapacağım çalışmayı eksik bularak, tamamlamak isteyecektim. Bu nedenle, Marcel’i okumak, anlamak ve anlatabilmek çabalarıyla geçen bir doktora sürecinin ürünü olan bu eser, üzerinde bugün yeniden çalışılmayı hak ediyor olsa da, Marcel’in tanınmasında küçük bir katkı olması niyeti ile doktora tezimi, kitaplaştırırken eklenmiş birkaç küçük ilave dışında olduğu hâliyle okuyucu ile paylaşıyorum. *** Bu çalışmanın gerçekleşmesinde, başlangıçtan itibaren karşılaştığım bütün güçlüklerin çözülmesinde sabırla, her türlü yardım ve desteği sağlamış olan, çalışmam boyunca ve çalışmamın kitaplaşması, yayınlanması sürecinde de ilgi, teşvik ve rehberliğini hiç esirgemeyen, Kıymetli Hocam Prof. Dr. Kenan Gürsoy’a, elbette yalnızca bu çalışma için değil, hayatıma kattığı her şey için teşekkür ediyorum. Bir talebe olarak haddim olmayan ve kelimelere asla sığdıramayacak olduğum bu teşekkürün âciz bir ifadesi olarak bu kitap, kendisine ithaf edilmiştir. Bu çalışmaya, Akademide sık rastlanmayan bir hüsn-ü kabulle ikinci bir danışman olarak destek vermiş ve çalışmamı xxiii son derece hür bir ortam içerisinde gerçekleştirebilme imkânı sağlamış olan Prof. Dr. Murtaza Korlaelçi’ye ve kıymetli kritikleri için Prof. Dr. Mehmet Bayraktar’a da burada teşekkürü zevkli bir görev saymaktayım. Ayrıca, üzerimdeki hakları ödenemeyecek olan anneme ve babama, her şeyin olduğu gibi, bu çalışmanın yükünü de benimle paylaşan eşime, çalışmalarım esnasında yardımlarını esirgememiş olan Öğr. Gör. A. Cemal Kaya’ya, kapak resmi için kıymetli dost, sanatkâr Prof. E. Yıldız Doyran’a ve çalışmamın kitap hâline gelmesindeki katkılarından dolayı Aktif Düşünce Yayınevi’nin özverili çalışanlarına da teşekkür ederim. Doç. Dr. Fulya BAYRAKTAR Eylül 2014, Ankara xxiv