“Birey” olmak - Özel Üsküdar SEV İlköğretim Kurumları

advertisement
AYLIK BÜLTENLER SERİSİ
EKİM, 2014
SAYI : 3
KONU:
Ana Kucağından Okula “Birey” olmak
Sevgili velilerimiz, daha önceki bültenimizde bebeğin doğduğunda yaşamak için
bağımlı oluşundan ve büyüme süreci içinde hazır oldukça gelişmek ve büyümek için
bağımsızlığa doğru geçişinden biraz bahsetmiştik. Bu bültenimizde birey olmak
için gerekli olan bağımsızlaşma sürecini biraz daha detaylı anlatmak istedik,
keyifli okumalar dileğiyle.
Bağlanma Nedir?
Bağlanma, bebek ile ona temel bakım veren
kişi arasında oluşan bağdır. Bebeklerin
babalarına, dedelerine, anneannelerine,
babaannelerine ve hatta kardeşlerine bağlanma geliştirdikleri bilinmekle
birlikte, temel (birincil) bağlanma anne ile gerçekleşir.
Bebek, annesine olan bağlılığını gülümseyerek, ağlayarak, annesini çağırarak,
açlığını, kızgınlığını ya da ağrısını belli ederek gösterir. Bağlanmanın gelişimi için
bebek ile anne arasındaki dokunmanın ve fiziksel temasın önemi kadar, annenin
bebeğe gülümsemesi, bakması ve onunla konuşması gibi empatik yaklaşımı da
gereklidir. Bağlanmanın oluşabilmesi için anneye düşen en temel sorumluluk, sıcak
ve güvenilir bir ortam yaratmasıdır. Bağlanma ilişkisinin kalitesini ise bebek ile
anne arasındaki ilişkinin niteliği belirler.
Sağlıklı bir bağlanma bebeğe güvenli bir ortam sağlar. Bebek annesinin ona
besin kaynağı ve duygusal bakım vereceğine güvenir. Bu ilk birkaç yıldaki
deneyimler daha sonraki yıllarda başka insanlarla olan ilişkilerinde ne beklediğini
belirleyecektir. Bebeğiyle empatik ve destekleyici bir şekilde ilişki kuran bir
anne, bebeğin dış dünyayı keşfetmesine ve başkalarıyla daha kolay ilişkiler
kurmasına yardımcı olmuş olacaktır.
1
Çocuğun anneyle ilişkisindeki bağımlılık olgusu üç aşamadan geçer :
•
Mutlak bağımlılık: Bebek anne bakımının farkında değildir.
•
Göreceli bağımsızlık: Bebek anne bakımını gerektiren gereksinimleri
ayrıntısıyla fark eder.
•
Bağımsızlığa doğru: Çocuk bakıma gitgide daha az gereksinim göstererek
yaşamanın yollarını geliştirir.
Bebeğin ebeveynlerine temel bağlanmasının gerçekleşebilmesi için yaşamın ilk 3
yılının çok önemli olduğu düşünülmektedir. Annenin bebeğiyle kurduğu bağ güven
çerçevesi içerisinde olmadığında özellikte 3 yaş ve sonrası dönemlerde çocuk
bunu protesto etmeye başlayacak ve anneden uzaklaşmayı seçecektir. Stresli,
sinirli ve depresif olan ebeveynler ile çocuklarının hareketlerine, tepkilerine
cevap vermeyen ebeveynlerin çocukları büyük olasılıkla güvensiz bağlanma
geliştirecektir. Bağlanmanın sağlıklı bir biçimde sağlanamadığı bu durumlarda
çocuk kendi kendine yetmeye çalışacaktır.
Bağımsızlık
12-36 ay emekleme ve tuvalet eğitimini içine alan bu dönem, çocukta özerklik
(autonomy) hissinin gelişmesi veya tersine, şüphe ve utancın yerleşmesiyle
sonuçlanır. Konuşma tam olarak bu dönemde öğrenilir. Kendi başına yemek yeme
ve giyinme becerisi gelişir. Tuvalet eğitimi başlar
On iki ayın sonunda bebek yürüme ile beraber anneden uzaklaşma deneyimini
yaşar, dış dünyaya yönelir ve keşif süreci başlar. Bu dönemde emzirme devam
ediyorsa anne bedeninden uzaklaşmak ve dış dünyaya yönelmek biraz daha
zordur.
2 yaş ise bebeklikten çocukluğa geçiş dönemidir. Artık yürümeye ve konuşmaya
başlamış olan çocuk, pasif ve bağımlı olmaktan kurtulmak ister. Yürüyerek dış
dünya üzerinde “kontrol” ve “keşif” hakimiyetleri geliştirilir. Her şeyi ellemeye,
araştırmaya başladığında bazı kısıtlamalarla da karşılaşacaktır. Ancak buna bazen
tepki verir ve çatışma başlar. Bağımsız olmaya çalışırken bazı şeyleri
yapamadığını da fark eder, annenin yardımına hala muhtaçtır. Bu nedenle boyun
eğme ile başkaldırma arasında bocalar.
Karşıt duygular arasındaki bu geliş gidişler en belirgin
olarak tuvalet ve beslenme konularında ortaya çıkar;
Çocuk “tutma” (holding on) ve “dış dünyaya bırakma”
(letting go) farkını yaşar. Artık tuvaletini istediği zaman
tutup bırakabileceğini bilmek haz verir. Eğer bu dönemde
zorlanmayla karşılaşır ve bağımsızlığı engellenirse, ya
anneye karşı direnip olmadık zamanda yapar ya da memnun
2
etmek için boyun eğer, ya inatçı ya da titiz bir kişilik geliştirir.
2-3 yaşta anne ile olan çatışma beslenme konusunda da sürer. Toplumumuzda
yemek konusunda ısrar adeti vardır, iyi yedirmek ona sevdiğimizi, iyi baktığımızı
ifade etmenin bir yoludur. Bu şekilde görevimizi yapmış hissederiz. Ancak
bağımsız olmaya çalışan bir çocuğu zorlamak, direnmesine fırsat yaratır. Çocuğun
bedeni kendine aittir. Yaşına uygun olarak bazı şeyleri kendi yapabilmesine
fırsat vermek ve desteklemek gerekir. Anne her durumda çocuk adına karar
verdiğinde çocuğun kendi başına karar verme yetisinin de gelişmesine engel olur.
Çocuk zorla yedirildiğinde de aynı tuvalet eğitiminde olduğu gibi zorlanmaya
tepki olarak yemeyi reddedebilir. Bunu ağzında yemeği tutarak veya tükürerek
yapar. Titiz anneler, çocuk yerken döküp saçar diye
kendisinin yemesine izin vermek istemez. Sabırsız anneler de
çabucak ve çok yesin diye eliyle besler. Her iki durumda da
çocuk kendi deneyimleyemediği için hem becerisini
geliştiremeyecek, hem de ne zaman doyduğunu bilmeyecektir.
Oysa yapılması gereken, çocuk açken yemeği tabağa
koyduktan sonra çocuğun yiyeceği ağzına götürmesine
(başlangıçta elle dahi olsa), eline kaşığı verip kendi kendini doyurma başarısını
tatmasına izin vermektir. Böylece çocuk “ben bir başkasının desteği olmadan da
yapabilirim, ben de bir bireyim” duygusunu yaşamaya başlar.
Çocuk tüm bu açılım ve kazanımları yaşarken, anne- babanın geri bildirimlerine
gereksinim duyar. Onun isteği, başıboş bir kontrolsuzluk değil, onu şüphe ve
utanca sürüklemeyecek yönlendirmelerdir. Çocuk bu geri bildirimlerle özdeğerini
regüle eder. Anne-babanın aşırı-koruması çocuğun özerkliğini engeller. Annebabanın aşırı serbest bırakması ise, ilgisiz ve pekiştirmesiz bir ortam yarattığı
için, çocuğun kendi beceri ve yeteneklerinden şüphe duymasına yolaçar.
Bir başka bireyselleşme süreci çocuğun anaokuluna başlamasıdır. Çocuk anneden
aşama aşama ayrılarak anaokuluna başlar. Burada öğretmen anneyi temsil ederek
çocuğa güven verir. Anaokuluna alışmada zorlanan çocukların anneleriyle ortak bir
kaygı yaşadıkları görülür. Anne çocuğunu bırakmayı istemekle beraber henüz
ondan ayrılmaya hazır değildir. Anne ayrılık sürecine
izin vermediğinde çocuğun ayrılık toleransı diğer bir
deyişle tek başına kalma kapasitesi gelişmemektedir. 3
yaşından sonra devam eden bağımlılık durumlarında
anne babaların, çocuklarının bakıma muhtaç bir bebek
değil, büyümekte olan bir birey olduğunu kabul etmeleri gerekir. Kendi başına
yapabileceği işler konusunda çocuğa güven vermek, yol göstermek önemlidir.
Çocuğun yemek yemek, giyinmek, tuvalet temizliği gibi öz bakım becerilerini onun
3
yerine yapmak bir başkasına bağımlılığın sürmesine neden olduğu gibi “ben
yapamıyorum, beceremiyorum ki başkası yapıyor” diye düşünmelerine böylece
özgüven kaybına neden olur.
Bağlanma, Aile İşlevleri:
Aile bireylerinden öğrenilenler, kurulan güvenli ilişkiler önemini yaşam boyu
sürdürür. Anne- baba tutumları, anne-babaların çocuklarıyla ilişkileri dünyayı ya
güvenli ve yaşamaya değer ya da korkulacak, güvensiz bir yer olarak
algılamalarına neden olur. İnsan hayatı için bağlanma, dünyayı keşfederken
geri dönülecek güvenli bir temel olma, fiziksel gereksinimleri karşılama ve
hayata dair bir güvenlik duygusu geliştirebilme gibi üç temel işleve sahiptir.
Bu ihtiyaçlar yeterince karşılanmadığında çocukta
oluşan benlik algısıyla paralel olarak bir takım
davranış bozuklukları da gelişebilmektedir.
Güvenli
ebeveynlerin
çocuklarıyla
ilişkileri
incelendiğinde ilgi-bakım davranışlarının yerinde ve
zamanında, çocuğun ihtiyaçlarını karşılar nitelikte ve
tutarlılıkta olduğu görülür. Bu ebeveynler farklı
gereksinimlere uygun tepkiler verebilmektedir, gülmeyi ve ağlamayı
karşılayabilme gibi. Annenin duygusal tepki verme mekanizması çocuğu
sakinleştirir şekildedir. Çocuğun duygularına saygı gösterir, duygusunu fark
eder ve duruma uygun hareket edebilir. Kötü hissetse bile bunu çocuğuyla
uygun şekilde paylaşabilir. Aile bireyleri arasında da karşılıklı güven vardır.
Güvenli bağlanma geliştiren bireylerin ailelerinin problemler karşısında daha etkin
başa çıkma becerilerine sahip oldukları görülür. Günlük hayattaki sorunlarını
birbirleriyle paylaşarak, destek alarak çözmeye çalışırlar. İletişimleri doğrudan
ve açıktır.
Etkili iletişimin olduğu, bireylerin kendilerini güvenle ifade edebildikleri,
duygularını paylaşabildikleri ve çocukların birey olmalarını destekleyen, açık ve
net kurallar koyan bir aile ortamında çocuklar daha güvenli, sosyal ve öğrenmeye
açık yetişmektedir. Aksi halde fazla koruyan, çocuk adına karar veren, düşünce
ve duygularını ifade etmesine fırsat verilmeyen ortamlarda çocukların hem benlik
saygıları düşük olmakta hem de okulda potansiyellerini gösterme şansları
olmamaktadır. Yine güvenli bağlanamayan ve bireyselleşemeyen bu çocuklar
başkasının onayı veya desteği olmadan bir iş yapma, başarma konusunda
kendilerini yeterli görememektedir. Çocukların kendi yaşına ve gelişimsel olgunluk
düzeyine uygun görev ve sorumluluklar verilerek, yapabildikleri üzerinde
durulduğunda benlik saygıları yükselmektedir.
4
Özgüveni yüksek olan kişilerin kendileriyle barışık, çevreleriyle uyum içinde,
olaylara gerçekçi bakan, zorluklar karşısında kolay vazgeçmeyen bireyler
oldukları, ayrıca akademik olarak başarılı, potansiyellerinin farkında olarak
yaşadıkları bilinen bir olgudur.
Çocuklarımızın
dileğiyle.
bugünün
mutlu
çocukları
yarının
mutlu
bireyleri
olması
Kaynaklar:
• “ Bağlanma, Evlilik ve Aile Psikolojisi” Editör Tarık Solmuş, Sistem
Yayıncılık, 2012
• “Okul Öncesi Çocuklarının Terapisi” Editör Hans Steiner, Prestij
Yayınları,2007
•
“Güvenli Bağlanam” Adem Güneş,Timaş Yayınları,2014
Özel Üsküdar SEV İlköğretim Anaokulu
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Servisi
5
Download