Mehmet Gökhan Şimşek TURK101­54 21401407 ALT SINIF, ÜST SINIF, TEMELDE FARK NE? 12 mıntıka, 24 çocuk, 1 galip. Suzanne Collins’in geleceğin Kuzey Amerika’sını hayal ettiğinde aklına gelenleri yazıya dökmesiyle son zamanların en popüler serilerinden biri çıktı ortaya. Açlık Oyunları, insanların zihnindeki karanlık geleceğe ışık vuran, modern bir distopya olarak değerlendirilebilecek bir seri. Kitabın ana teması sınıf farkı ve bundan doğan problemler. Panem ülkesinin başkenti Capitol’de kalan üst sınıf insanlar ferah içinde yaşar ve gönüllerince eğlenirken mıntıkalardaki alt sınıf olarak görülen insanlar zor koşullar altında çalıştırılıp köle haline getiriliyorlar. Sınıf farkı, tarihte daha baskın ve daha görünür bir haldeyken günümüzde daha şeffaf bir şekilde de olsa sürmekte. Alt, orta ve üst sınıf olmak üzere sınıflandırılıyoruz hepimiz. Mesleğimiz, yaşadığımız evin boyutu, kullandığımız arabanın markası sınıfımızı ve dolayısıyla yaşamımızı belirliyor. Bunun yarattığı baskıyla daha iyi maaşlı bir iş, daha büyük bir ev, daha büyük bir araba için çabalıyoruz hayatımız boyunca. Amacımız, sözde “sınıf atlamak”. Toplumun genelini baz alacak olursak, insanların değerini kişiliğiyle değil, parasıyla ölçmeye başladık. Sokakta belirli markaları giyen, sahte (veya toplumda geçen tabirle “çakma”) ürün kullanan, “smartphone”u olmayan insanlara ezici gözlerle bakılıyor. Şu anda “Hayır, ben hiç böyle yargılarda bulunmam.” diyor olabilirsiniz ama toplumun size zorla kabul ettirdiği önyargılarla siz de farkında bile olmadan çeşitli insanları görmezden geliyorsunuz. En son ne zaman ayakkabınızı cilalayan amcayla veya sizi gideceğiniz yere götüren taksiciyle sohbet ettiniz? Kaldırımları süpüren, çöp toplayanlara “Kolay gelsin!” lafını bile esirgiyoruz. Beynimizde farkında bile olmadan insanları sınıflara bölüyoruz ve davranışlarımızı buna göre düzenliyoruz. Bizim sınıfımızda olmayan insanlarla ilişkiye geçmiyoruz. Sınıflandırma, bu yazıda odak noktası olarak ekonomik durumu almama rağmen pek çok alanda yapılabiliyor. Sosyal, siyasal, kültürel anlamda birçok ayrım, birçok sınıf söz konusu. En basit örneklerden biri eğitim seviyelerine göre gruplandırılma. Bir insanın zeka seviyesinin eğitim seviyesiyle doğru orantılı olduğu görüşü baskın toplumlarda. Göz ardı ettiğimiz şey ise herkesin aynı şartlarda yetişmediği faktörü. Küçüklüğünden beri tarlada yetişmiş bir çiftçi ve botanik veya ziraat üzerine yüksek okul bitirmiş bir insanın arasında büyük bir fark var gibi algılanıyor. Ancak pratik bir çalışmada çiftçi diğerlerine göre çok daha iyi bir iş çıkarabilir, bir botanikçinin çiftçiden öğreneceği birçok yeni şey olabilir. Gerekli eğitimi okulda almamak bir insanı bilgisiz veya eğitimsiz kılmaz. Hakkında bahsedilmesi gereken diğer bir sınıf da işçi sınıfı. Özellikle 19.yüzyılın sonu ve 20.yüzyılda ortaya çıkan işçi sınıfıyla beraber yeni problemler ortaya çıktı. Hammadde ihtiyacı için çalışan işçilerden fabrikada çalıştırılan işçilere kadar birçok insan bu sınıfta yer alıyordu. Kendilerine yapılan haksızlıklara karşı isyan eden işçilerin direnişi ekonomik düzene yeni haklar ve yeni terimler kazandırdı. Tarihte sınıf sistemine karşı birçok ayaklanma görülüyor: Eski Yunanlılarda pleblerin soylulara karşı ayaklanmasından 2011’de başlayan Mısır ayaklanmalarına kadar birçok örnek var. Günümüzde sınıflar siyasi açıdan eşit olsa da sosyal statü bakımından eşitlik söz konusu değil. Tarihteki olayların aksine, bu durumun herhangi bir başkaldırıyla çözülmesi mümkün değil. Başkaldıracak belirli bir makam yok çünkü. Sınıf kavramı toplumun genelinin zihninde var olan bir şey ve bir fikre karşı çıkmak belirli bir yasaya veya belirli kişilere karşı çıkmaktan daha zor. Peki ya sınıflanmayı ortadan kaldırmak için ne yapılabilir? Normal işleyen bir toplumda, komünizmin çok yaygın olmadığı göz önüne alınırsa, herkesin aynı şartlara sahip olamayacağı, herkesin aynı maaşı alamayacağı ortada. Birçok toplumsal sorun gibi, sınıflanmayı önlemek için yapılacak en temel şey eğitimden geçiyor. Çocuk yaşlarında insanlar arasındaki fark azaltılırsa, yargılamak yerine sevmek teşviklenirse daha bütüncül, daha dayanışmalı bir toplum oluşturulabilir. Eğer gerekli şekilde harekete geçilmezse zaten şimdiden kısmen Panem’e benzeyen dünya daha da kötü yönde ilerleyecek. Belki şu anda yetişkinlerin düşüncelerini değiştirmek zor ama eğitime verilen önemle gelecek nesillere daha iyi bir toplum bırakma şansı, şu andaki haliyle ilerlerse tamamen Panem’e dönecek dünyayı değiştirme şansı bizim elimizde. Açlık Oyunları’nın gelecekte sadece edebi bir distopya olarak anılmasını sağlamak bizim elimizde.