Gerçek Nedir? İnsanlığın yaratılışından beri süregelen sorular içerisinde, insanın aklını sürekli kasıp kavuran bir tanesinden bahsedeceğim size. Öyle bir soru ki bu, insanlar gerek felsefi düşünce sistemleriyle, gerek yarattıkları dinler ile sadece ve sadece bu sorunun içlerinde oluşturduğu boşluk hissini geçirmeye çalıştılar. Platon için dünya, sadece kusursuz ideaların bir yansıması iken, İslam için dünya, geçici bir sınav yeriydi. Şamanlar ve keşişler, içinde bulunduğumuz diyardaki ruhani yükselişimizin nihai amaç olduğunu düşünürken, Sanayi Devrimi'nden sonraki nesiller için gerçek, ispatlayabildiklerimizdi. Bu kadar kapsamlı bir sorunun beklenildiği üzere birçok cevabı oldu. Dinler, felsefeler, şiirler, romanlar ve de bizim gibi sinema tutkunları için de Matrix. Düşünce ufkumuzun sınırlarını şok edici bir biçimde genişleten bir sanat eseri. Ardından siyah gözlüklerin ve de deri ceketlerin moda olduğu, halkın geneli tarafından felsefi yönü çok da anlaşılmayan ama aksiyon sahneleriyle gönüllerde yer etmiş bir film. Tüm bunları bir kenara bırakacak olursak tam olarak ne idi bize anlatılmak istenen, sorgulamamız gereken? Bir solucan düşünün. Oldukça basit canlılar oldukları için görme yetileri yok. Bildikleri şeyler yemek, uyumak ve de hayatta kalmak. Kısacası gerçeklikleri bundan oluşuyor. Amaçları güçlülerden içgüdülerine güvenerek saklanıp, zaman buldukça besin alarak hayatını devam ettirmek. Şimdi öyle bir an geliyor ki bu solucan görme yetisi kazanıyor. Daha önce hiç düşünmediği bir şey. Daha önce 'gerçeklik' tanımının içinde dahi olmayan bir şey. Önceden hep var olan ama solucanın hiçbir zaman farkında olmadığı bir şey. Sanırım ne dediğimi biraz da olsa anladınız. Aynı şeyi insan için de düşünün. Doğuştan kör birine kırmızının sizin için tehlikeyi ifade ettiğini nasıl anlatırsınız? Ya da gökyüzü mavisinin içinize huzur verdiğini? Bulutlu havaların o kasvetli alacakaranlığını? Yoldaki sabunlu suların oluşturduğu o renk cümbüşlerini? Peki o zaman bahsettiğimiz bu solucan için gerçek nedir? Ya da birden fazla gerçeklik mi vardır? Asıl can alıcı nokta ise tahmin edeceğiniz üzere solucanla değil bizimle ilgili. Ya bizim de farkında olmadığımız, gerçeklik dediğimiz şeyin içine katmadığımız bir parametre varsa? Sokaklarda deli dediğimiz insanların haklı olduğu bazı şeyler varsa? İyi ya da kötü olarak bahsettiğimiz ahlaki normların hepsinin birer yanılgı olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Ya da gerçekten bir gün yeni bir renk hayal edebileceğinizi düşünebiliyor musunuz? Toplamda var olan beş duyumuzdan çok daha farklı duyulara sahipsek ancak onlara erişemiyorsak? Mutlak gerçeklik kavramını Platon da farklı bir benzetmeyle açıklamaya çalışır. Onun örneğinde dünyamızı (sahte dünyayı) bir mağara olarak düşünebiliriz. Mağaranın dışını ise insanlığın en başından beri aradığı mutlak gerçeklik olarak. Doğumundan beri mağaranın kapısına arkası dönük olacak şekilde zincirlenmiş olan kişiler gerçek olarak sadece kapının önünden geçenlerin gölgesini görürler. Bir şekilde kurtulup dışarıyı görme şansına sahip olanlar içeridekilere dışarıyı anlatsalar dahi, içeridekiler asla onun dediklerine inanmaz. Bu sebeple mutlak gerçekliğin hangisi olduğunu anlamak oldukça zordur. Mağaradan çıkan kişi yine farklı bir mağaranın içinde olabilir. Sürekli devam eden katmanların sayısı ve büyüklüğü bilinemeyebilir. İçinden çıkılamaz gibi gözüktüğü için tüm bu sorular 'Zaten bir cevap alamayacağız, o zaman niye uğraşıyoruz?' denilerek kenara atılırsa, var olan modern insan problemlerinin yerini çok daha büyükleri alır. Var oluş amacını, gerçekten var olup olmadığını anlayamayan bir birey başlangıçta büyük bir eksiklik hissetmese de sonraları büyük buhranlara kapılabilir. Nihai gerçeğe ulaşma çabası vazgeçilmemesi gereken fakat cevabın peşinde koşarken şu an içinde bulunduğumuz dünyanın da gerçek olabileceği ihtimalini göz ardı etmeden ilerleyen bir süreç olmalıdır. Aynı İslam'da yer alan bir hadis gibi bu sorunun cevabı aranabilir: "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış, yarın ölecekmiş gibi de ahirete çalış."