Türkbilig, 2011/22: 1- 30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR VE ANDNÂME-ø YEHÛDÎ-BEÇE OZAN YILMAZ* Özet: Klasik Türk úiirinin konu alanlarÕ arasÕnda dinler tarihi önemli bir yere sahiptir. Bu dinler arasÕnda Yahudilik de vardÕr. Klasik úairlerin anlam ve hayal dünyasÕnda, Kur’an’da ibret vermek üzere anlatÕlan Yahudilik tarihine ait kÕssalarÕn yanÕnda øsrailiyyat türünden anlatÕlar da yer almÕú, birçok úair úiirlerinde bu unsurlarÕ az ya da çok kullanmÕútÕr. 18. yüzyÕlda yaúamÕú Safed/Filistin do÷umlu ve Arap kökenli OsmanlÕ úairi Enderunlu FazÕl, divanÕnda Yahudilikle ilgili türlü kavramlara yer vermiú, “Andnâme-i Yehudî-beçe” ser-levhalÕ kasidesinde øsrailo÷ullarÕ kÕssasÕnÕn tarihî unsurlarÕnÕ telmih etmiútir. Bu makalede, Enderunlu FazÕl divanÕndaki Yahudilikle ilgili unsurlar ele alÕnacak, muteber 5 nüshanÕn karúÕlaútÕrÕlmasÕ suretiyle “Andnâme-i Yehûdî-beçe” ser-levhalÕ metin günümüz harflerine aktarÕlacak, içerisinde geçen Yahudilik tarihiyle ilgili unsurlar hakkÕnda bilgi verilecektir. Anahtar Kelimeler: Yahudilik, øsrailiyyat, Enderunlu FazÕl, Andnâme Judaic Elements in the Enderunlu FazÕl Beg’s Divan and Andnâme-i Yehûdî-Beçe (Oath Verse For Young Jewish) Abstract: Themes concerning the history of religions have an important place in Classical Turkish poetry. Judaism is one of these religions. In their world of signification, classical poets have made use of the exemplary themes of Judaism narrated in the Koran, just as the narrations in the genre of Isra’iliyyat A great many poets have used these elements more or less in their poems. In his divan, FazÕl Beg Enderuni, the Arabian-origin Ottoman poet born in Safed/Palestine in the 18th century, used a variety of subjects related to Judaism and in his ode titled “Andnâme-i Yehûdî-beçe”, made a reference to the Israelites and their beliefs. In this paper, elements of Judaism in FazÕl’s Divan are studied, the text titled “Andnâme-i Yehûdî-beçe”, by comparing 5 reliable copies, is transformed into the modern writing system, and the historical elements of Judaism used in the text are explained. Key Words: Judaism, øsrailiyyat, FazÕl Beg Enderuni, Andnâme-i Yehûdîbeçe (Oath Verse for the Young Jewish) Klasik Türk úiiri zengin muhtevasÕyla birbirinden farklÕ bilim dallarÕna ev sahipli÷i yapar. Tarih, co÷rafya, ilahiyat, mitoloji, felsefe, mantÕk, tÕp, aritmetik gibi alanlara ait terim özelli÷i kazanmÕú birçok kelime, klasik úair tarafÕndan zengin ça÷rÕúÕmlarla süslenerek úiir formunda sunulur. Bu bilim dallarÕndan dinler tarihine ait malzeme, úiiri bilimle buluúturma noktasÕnda önemli bir araç olmuú, hassas duygu ve düúüncelerin ifadesinde genellikle bu yola baúvurulmuútur. øslamiyet, * Yrd. Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi. Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ Yahudilik ve HÕristiyanlÕ÷a ait kavramlarÕn ifadesinde, Kur’an’Õn ÕúÕ÷Õnda bir bakÕú açÕsÕ sergilenirken, Kur’an’da bu dinlerle ilgili anlatÕlan kÕssalar úairler için ilham kayna÷Õ olmuútur. Yahudilik de bu anlayÕútan payÕnÕ almÕú, Yahudili÷e ait çeúitli unsurlar, genelde Kur’an’daki ilgili kÕssalar bazen de “øsrailiyyat” anlatÕlarÕ çerçevesinde úiire dahil edilmiútir. øsrailiyyat, Yahudilikle ilgili inanÕúlarÕ karúÕlayan geniú kapsamlÕ bir terimdir. Kur’an’da øsrailo÷ullarÕyla ilgili kÕssalarÕn dÕúÕnda, øsrailî kaynaklardan geçmiú birtakÕm rivayetler øsrailiyyat olarak adlandÕrÕlÕr. AyrÕca tefsir ve hadiste de birtakÕm øsrailî unsurlarÕn varoldu÷u bilinmektedir.1 “øsrailiyye” kelimesinin ço÷ulu olan øsrailiyyat, “øsrailî bir kaynaktan aktarÕlan kÕssa veya hadise (Aydemir 2000: 29)” anlamÕna gelir. Terim olarak, “ister Yahudi, ister HÕristiyan, isterse bunlarÕn dÕúÕnda bir kaynaktan rivayet edilmiú olsun, tefsir ve hadise girmiú her türlü eski hikâye ve bilgiye øsrailiyyat denmektedir (e’z-Zehebî 2002: 161)”. øbranice “Allah’Õn kulu” manasÕna gelen “øsrail” kelimesi, “kul” anlamÕndaki “isra” ile “Allah” anlamÕndaki “îl”in bir araya gelmesiyle oluúur. øslâm’a yabancÕ her úey bu kelimenin anlam dünyasÕna girmektedir (Aydemir 2000: 29). øsrailiyyat’Õn muhtevasÕ epey geniú olup, “bu rivayetler genellikle øsrailo÷ullarÕ’na gönderilen peygamberleri, bu peygamberlerin günahkârlara yaptÕklarÕ uyarÕlarÕ, bunlara verilen cezalarÕ, zahidlerin söz ve davranÕúlarÕyla onlarÕn mazhar oldu÷u manevî lütuflarÕ konu almaktadÕr (Hatibo÷lu 2001: 195)”. Yahudi kavramÕ, Yahudi kutsal kitap literatüründe ve di÷er kaynaklarda øbranî, Yahudî ve øsrail isimlendirmeleriyle anÕlagelir. Bunlardan en eskisi øbrani (øvri) kelimesi muharref Tevrat’ta ilk olarak Yahudilerin atasÕ kabul edilen øbrahim’i (Avram/Avraham) nitelemek için kullanÕlÕr (Gürkan 2010: 15-18). Kelimenin kökeni hakkÕnda çeúitli rivayetler vardÕr. øsmail HakkÕ Bursevî (ö. 1725), Kitâbü’lFurûk adlÕ eserinde úu tespitte bulunur: “Yehûd: Fiil vezninde ve müennes oldu÷u için gayr-Õ munsarifdir. 1- “Yahûdî oldu” manasÕndaki “hâde (®Ƣǿ) - yehûdü (®ȂȀȇ)”den türemiútir. 2- “Tevbe etti” manasÕndaki “hâde (®Ƣǿ) – yehûdü (®ȂȀȇ)”den türemiútir. Putlara ve buza÷Õya tapmaktan tevbe ettikleri için böyle isimlendirilmiúlerdir”(Bursevî : 244). BazÕ rivayetlere göreyse Orta Ça÷ ve sonrasÕnda yaygÕnlÕk kazanan “Yahudi” kelimesi, köken itibarÕyla Yakub’un dördüncü o÷lu Yehuda’ya dayanmaktadÕr. Kelime, daha çok kutsal topraklar (arz-Õ mev‘ûd) dÕúÕndaki Yahudi ve Yahudi olmayan gruplar tarafÕndan kullanÕlÕrken, kutsal topraklarda yaúayan Yahudiler “Benî øsrail (øsrailo÷ullarÕ)” adÕnÕ benimserler. Yahudilik ifadesi ilk olarak Yahudi kutsal kitap bölümlerine dahil edilmeyen II. Makabiler adlÕ kitapta (MÖ II. yy.) yer almakla birlikte daha çok Grekçe konuúan Yahudiler tarafÕndan tercih edilir (Gürkan 2010: 15-18). Kur’an’da 21 yerde “Tevrat” kelimesi geçerken, Hz. Musa’dan 36 sûrede bahsedilmekte, 13 sûrede de Yahudilere de÷inilmektedir (Tanyu 1966: 97). 1 2 Tefsir ve hadiste øsrailiyyat konusunda bkz. (Aydemir 2000), (e’z-Zehebî 2002: 155-189), (BirÕúÕk 2001: 199-202). Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR Yahudilikle ilgili çeúitli kaynaklar vardÕr. Baúta Kur’an ve hadisler olmak üzere Tevrat ve Kitâb-Õ Mukaddes2, kronikler (Taberî, øbnü’l-Esîr ve øbn Kesîr tarihleri gibi), tabakat (biyografi) kitaplarÕ, gayrÕmüslim hukukuna dair yazÕlmÕú kitaplar, seyahatnameler ve co÷rafya kitaplarÕ, dinler ve mezhepler tarihine ait kitaplar (ùehristanî’nin el-Milel ve’n-Nihal’i gibi) Yahudilik tarihi ve yaúayÕúÕyla ilgili önemli bilgiler verir (bkz. Arslantaú 2011: 25-81). Yahudi kaynaklarÕndan faydalanma hususunda temel dayanak Hz. Peygamber’in iki hadisidir. Buna göre Kütüb-i Sitte imamlarÕnca yer verilen, “E÷er ehl-i kitab size bir úey anlatacak olursa onu ne kabul edin ne de yalanlayÕn; “biz Allah’a ve indirdiklerine inandÕk” deyin (Buharî: 52/29, 511)” ve “Benî øsrail hikâyelerinden anlatmanÕzda bir sakÕnca yoktur, ancak benden rivayette bulundu÷unuzda yalan söylemekten sakÕnÕnÕz (Buharî: 60/50, 666)” hadisleri, øsrailo÷ullarÕyla ilgili kaynak ve anlatÕlara müslüman bakÕú açÕsÕnÕn nasÕl olmasÕ gerekti÷ini ortaya koyar. Zira Yahudi kaynaklarÕ, birçok yönden Kur’an’la çeliúmekle birlikte, eski milletlerin hayatÕna dair ibret verici hikâyelerden söz eden anlatÕlar içermektedir (bkz. Graves vd. 2009). Klasik Türk úiirinde Yahudilikle ilgili kavramlar türlü vesilelerle úairlerin hayal dünyasÕnda kendisine yer bulmuútur. ùairler, özellikle telmih (hatÕrlatma) sanatÕnÕn da yardÕmÕyla Yahudilik tarihiyle ilgili kÕssa ve anlatÕlarÕ úiire taúÕrlar. Kur’an’Õn destekledi÷i ve Yahudilik etrafÕnda geliúen bu kavramlarÕn baúÕnda Peygamberler tarihiyle (øbrahim, Musa, Yakub, Yusuf, Davud, Süleyman) ilgili kÕssa ve anlatÕlar gelmektedir (bkz. Harman 1995: 127-161). Zira en eski milletlerden olan øsrailo÷ullarÕna çok sayÕda peygamber gönderilmiútir. Bu kÕssalar arasÕnda Hz. Davud dönemindeki Talut-Calut mücadelesi; Hz. Süleyman’Õn ikinci mabedi inúasÕ, mührü, hükümdarlÕ÷Õ ve mülkü; Hz. Musa kÕssasÕnda geçen Tur da÷Õ, Vadi-i Eymen, Yed-i Beyza, Asa-yÕ Musa (Çûb-Õ Mûsâ), Firavun’la mücadele ve Karun hadisesi; Hz. Yusuf’un kardeúleri tarafÕndan kuyuya atÕlmasÕ, Kenan ülkesi, Züleyha ile arasÕnda geçen olaylar, MÕsÕr’a sultan olmasÕ ve dillere destan güzelli÷i gibi konular ilgili ça÷rÕúÕmlarla beyitleri süsler. AyrÕca Yahudilik ve Yahudilerin klasik úiirdeki macerasÕ, OsmanlÕ devleti sÕnÕrlarÕnda yaúayan gayrÕmüslim bir azÕnlÕ÷Õn Türkler nazarÕndaki görünümünü ortaya koyacak türdendir. Öyle ki klasik úiir, OsmanlÕ’nÕn çeúitli dönemlerinde Yahudi azÕnlÕ÷Õn nasÕl bir yaúantÕ içinde oldu÷unu göstermede, onlarÕn âdet ve inanÕúlarÕnÕ, sosyal durumlarÕnÕ ayrÕntÕlarÕyla ortaya koymada belge niteli÷inde beyitlere sahiptir.3 2 3 Kitâb-Õ Mukaddes: Eski Ahit ile Yeni Ahit’in birleúmesinden oluúan kutsal metin. Tevrat, Nebiler ve YazÕlar’dan oluúan Eski Ahit, Yahudilerce kutsal kabul edilen literatürdür. Dört øncil, Resullerin øúleri, Mektuplar ve Vahiy’den oluúan Yeni Ahit ise kutsal kitaba HÕristiyanlarca yapÕlan bir ilavedir ve Yahudiler tarafÕndan kabul edilmez (Gündüz 1998: 221). Örne÷in MostarlÕ Ziyâî’nin (ö. 1584) “Müslümânlar n’eyleyem mânend-i destâr-Õ Yehûd / Katrelerden câ-be-câ dülbendüm olmÕúdur sarÕ (K. 19/11), (Müslümanlar! BaúlÕ÷Õm, gözyaúÕ damlalarÕyla, tÕpkÕ Yahudilerin sarÕ÷Õ gibi, sarÕya dönmüútür, ne yapayÕm!?)” beytinde Yahudilerin sarÕ baúlÕk takma adetine gönderme vardÕr (Gürgendereli 2002: 100). 3 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ øslâm devletleri Yahudiler’i, HÕristiyanlar gibi “inanmayanlar, kâfirler, himaye edilen tebaa ve zimmîler” úeklinde sÕnÕflandÕrsa da OsmanlÕ bu terimleri daha çok HÕristiyanlar için kullanmÕú, Yahudiler için böyle nitelemelere baúvurmamÕútÕr (Shaw 2008: 121). Yahudiler’in OsmanlÕ topraklarÕna göç ederek yerleúmesi II. Bayezid dönemine (1482-1512) rastlar. II. Bayezid bir ferman çÕkararak øspanya ve Portekiz’den kaçan Yahudilerin çeúitli imtiyazlarla OsmanlÕ topraklarÕna kabul edilmesini ister. Bunun sonucunda XV. yüzyÕlÕn sonuna do÷ru 250.000 kadar Yahudi’nin øberya yarÕmadasÕndan OsmanlÕ topraklarÕna geldi÷i tahmin edilmektedir. XVI. yüzyÕl boyunca OsmanlÕ fetihleriyle daha fazla Yahudi, OsmanlÕ sÕnÕrlarÕna girme imkânÕ bulur. Yavuz Sultan Selim’in Suriye, Eretz, øsrail ve MÕsÕr’Õ fethetmesi; Kudüs, Safed, ùam, Antakya, Kahire ve øskenderiye’deki köklü Yahudi cemaatlerini de (musta‘ribe4) OsmanlÕ topraklarÕna katar. Bunlardan bazÕ zanaatkar ve tüccarlar østanbul’a göç eder. Kahire ve øskenderiye Yahudileri sarraflÕk sayesinde bir hayli zenginleúir. Yahudilere tanÕnan ayrÕcalÕk sebebiyle XVII. yüzyÕla kadar OsmanlÕ topraklarÕndaki Yahudi nüfus hÕzla artar (Shaw 2008: 53-57). Devletin yükselme dönemini yaúadÕ÷Õ asÕrlarda durum böyleyken, duraklama ve gerileme döneminde Yahudi nüfusun baúka bölgelere kaydÕ÷Õ görülür. KÕsacasÕ, 15. yüzyÕldan itibaren Yahudilerin OsmanlÕ siyasî ve kültürel hayatÕndaki etkisi hiç de az de÷ildir. Klasik Türk úiirine ait divanlarda Yahudilerle ilgili birçok örnek beyit bulunsa da, Safed/Filistin do÷umlu Enderunlu FazÕl’Õn divanÕnda bu örnekler, di÷er klasik úairlere nazaran daha fazladÕr. Tesadüfi olmadÕ÷ÕnÕ düúündü÷ümüz bu durum, henüz 10 yaúlarÕndayken Yahudili÷in önemli merkezlerinden biri olan Safed’den alÕnarak østanbul’da Enderun e÷itimine tabi tutulmuú Arap asÕllÕ bir úairin, do÷du÷u topraklardaki Yahudi nüfustan ne denli etkilendi÷inin bir göstergesidir. AyrÕca úairin divanÕnda Yahudilikle ilgili farklÕ kavramlarÕn kullanÕlmasÕ, OsmanlÕ’nÕn 18. yüzyÕlda Yahudi azÕnlÕ÷a bakÕú açÕsÕnÕ göstermek açÕsÕndan son derece önemli ipuçlarÕ vermektedir.5 Enderunlu FâzÕl (1756/57-1810) 18. yüzyÕlÕn ikinci yarÕsÕ ile 19. yüzyÕlÕn baúlarÕnda yaúayan FazÕl Bey, klasik úiirin duraklama dönemi sayÕlabilecek bir dönemde eser vermiútir6. AsÕl adÕ 4 5 6 4 OsmanlÕ’da AraplaúmÕú (Musta‘ribe) Yahudiler için bkz. (Do÷an 2010: 215-224). Örnek vermek gerekirse 18. yüzyÕlda Yahudiler’in eskicilikle u÷raútÕ÷ÕnÕ divandaki úu iki beyitten anlÕyoruz: ԴDYWñ EÁULGOH ԵRԅDԅODUGD \LQH ԅDYPL <HKīG 1H ȂDFHE LVWHPHGH ӽDOԅGDQHğ\Á\ñȂDWëԅðE<DKXGLOHU\LQHVRNDNODUGDVRßXNVHVOHKDONWDQHVNLHğ\D LVWHPHGHQHJDULSYH (VNLOHUDOD\ñPGL\HUHNGHQRQHYÁ\ëQ1HQHYԅRGñȂXğğÁԅñQDQH N¶KQHQXԅīGñ ðE(O yeni yetme güzel, eskiler alayÕm diyerek âúÕklarÕnda ne yeni ne de eski para bÕraktÕ) beyitlerinde úair, Yahudilerin eskicilikle u÷raúmasÕna göndermede bulunur. ùairin hayatÕyla ilgili úu kaynaklardan yararlanÕlmÕútÕr: (Fatîn Dâvûd Efendi, 321-322), (ùemseddin Sâmi 1996: V, 3331), (BursalÕ Mehmed Tâhir 2000: 370-371), (Küçük 1995: 188-189), (Tayyarzade Mehmed Atâ 1293: IV, 242-260), (Yöntem 1977: 529-531), (Mordtmann 1991: 727-728). Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR Hüseyin’dir. Filistin’in Akka kalesine ba÷lÕ Safed kasabasÕnda dünyaya geldi. OsmanlÕ devletine isyan eden dedesi Tahir Ömer ve babasÕ Ali Tahir 1180/1767 yÕlÕnda öldürülünce KaptanÕderya Cezayirli Gazi Hasan Paúa tarafÕndan kardeúi Hasan Kâmil’le birlikte østanbul’a getirildi. 1775 yÕlÕnda Enderun’da Hazine-i Hümayun ko÷uúuna verilerek e÷itim görmesi sa÷landÕ. Enderunî (Enderunlu) lakabÕ buradan gelmektedir. Enderun’da iyi bir e÷itim gördü. Oldukça yetenekli ve kÕvrak bir zekaya sahip oldu÷u için kÕsa zamanda bir hayli ilim sahibi oldu. Sultan I. Abdülhamid devrinde aúk ve sefahete düúkünlü÷ü sebebiyle 1783-84’te Enderun’dan atÕldÕ. YaklaúÕk 12 yÕl østanbul sokaklarÕnda periúan bir úekilde dolaútÕ. Devrin ileri gelenlerine yazdÕ÷Õ kasideleriyle çekti÷i sÕkÕntÕlarÕ dile getirdi. III. Selim döneminde affedilerek hâcegânlÕk rütbesiyle kendisine “nânpâre” olsun diye Rodos vakÕflarÕyla ilgili bir tevliyet verildi. Halep defterdarlÕ÷Õnda memuriyet, Maden-i Hümayun emaneti, Erzurum ve yöresini teftiú gibi görevlerden sonra bir úikayet üzerine 1799/1800’de Rodos’a sürüldü. øki ayrÕ rivayete göre kendisiyle birlikte Rodos’ta sürgün hayatÕ süren Ebubekir Râtib Efendi’nin idam edilmesinden duydu÷u dehúet sebebiyle gözlerini kaybetti. Bu durum üzerine, kendisine østanbul’a dönmesi için izin verildi. YaklaúÕk 10 sene yatalak kaldÕktan sonra 1225/1810 yÕlÕnda vefat etti. Ölümü için Müverrih Sürurî (ö. 1814) tarafÕndan “Göçdi FâzÕl Beg gice ahbâbÕ nâlân eyledi” tarihi düúürülmüútür. MezarÕ Eyüp’te Eyüp Sultan’Õn kabristanÕna yakÕn KÕzÕlmescit mezarlÕ÷ÕndadÕr. ùiirleriyle III. Selim döneminin di÷er úairlerine üstünlük göstermiútir.7 7 BatÕlÕ yahut BatÕ’da çalÕúma yapan araútÕrmacÕlarÕn FazÕl’a ilgisi -biraz da bilhassa mesnevilerindeki cinsel içerik ve somut örnekler sebebiyle olsa gerek- di÷er úairlere nazaran daha fazladÕr. Öyle ki FazÕl, modern araútÕrmalarda pek fazla incelenmeksizin, sadece úiirlerindeki cinsel içerik dikkate alÕnarak, edebî yönü zayÕf bir úair de÷erlendirmesine maruz kalÕr. Mesela Jan Schmidt bir makalesinde, muhtemelen sadece mesnevilerine dayanarak vardÕ÷Õ “although lacking in literary quality (s. 183)” yargÕsÕyla FazÕl’Õn “edebî kalitesini düúük” olarak de÷erlendirse de úair, kendi döneminde iyi bir úair olarak gösterilir. bkz. (Tayyarzade Mehmed Atâ 1293: IV, 242-243). Nitekim Nedîm’den øzzet Molla’ya geçiúte köprü vazifesi gören FazÕl’Õn bu makalede de÷indi÷imiz úiirleri dÕúÕnda bilhassa divanÕndaki gazeller incelenirse basit bir úair olmadÕ÷Õ anlaúÕlacaktÕr. Öte yandan Schmidt, makalesinde úairin Rakkâsnâme (The Book of Dancers) adlÕ eserinden hareketle tarihî malzemeyi úiire taúÕmasÕ ve edebî kiúili÷i üzerine bir de÷erlendirme yaptÕktan sonra, úairin edebî sanatlara yatkÕn, gerçek hayattan çizgileri úiire taúÕyan, úehrengiz gelene÷inin devamcÕsÕ bir konumda oldu÷u sonucuna varÕr. bkz. (Schmidt 1993: 183-192). 5 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ FazÕl’Õn mürettep bir Dîvân’Õndan baúka Defter-i Aúk, Zenânnâme8, Hûbânnâme9 ve Rakkâsnâme (Çenginâme) adlÕ mesnevileri vardÕr.10 DivanÕnda kasideler önemli bir yekün tutar.11 Gazellerinde Nabî (ö. 1712) ve Nedîm (ö. 1730) tarzÕnÕn izleri hemen sezilir. BazÕ úiirleri Sünbülzade Vehbî (ö. 1809), Keçecizade øzzet Molla (ö. 1829) gibi usta úairler tarafÕndan tanzir edilmiútir. DivanÕ 1870-71’de Bulak’ta basÕlmÕútÕr. ùair, iç ve dÕú gerçekli÷e açtÕ÷Õ úiirleriyle klasik estetikte ilk ciddi baúkaldÕrÕyÕ yapan úairlerden biridir (Horata 2006: 477). FazÕl’Õn bütün divanÕnda “izleri sürülebilen belirgin bir gerçekçi yaklaúÕm hâkim olmakla birlikte úair, klasik úiirin temel zemininden ayrÕlmamaya özen gösterir, fakat ondan çok daha ileri boyutta bir ferdiyet duygusu ile úiirini hayata açar (Ceylan 2011: 133)”. Kasidelerinde acizlik ve yoksullu÷un pençesinde kÕvranan bir üslubun izleri varken, gazellerinde dünyaya tozpembe bakan úuh bir edanÕn varlÕ÷Õ sezilmektedir. Enderunlu FazÕl divanÕnÕn farklÕ kütüphanelerde onlarca yazma nüshasÕ vardÕr. Kütüphanelerde FazÕl divanÕnÕn farklÕ nüshalarÕnÕ tespit edip bunlar üzerinde araútÕrma yaptÕk, ancak muhtemel bir müellif nüshasÕnÕn nerede oldu÷unu henüz tespit edemedik. Bu nüshalardan, úairin daha sa÷lÕ÷Õnda kendisi gibi enderunlu bir úair olan Enderunlu VasÕf (ö. 1824) tarafÕndan istinsah edilmiú TopkapÕ SarayÕ Hazine KitaplÕ÷Õ 906 (H3) numarada kayÕtlÕ nüsha ulaúabildi÷imiz en eski tarihli nüshadÕr.12 Yine TopkapÕ SarayÕ Hazine KitaplÕ÷Õ 852 (H1) VE Hazine KitaplÕ÷Õ 893’te (H2) kayÕtlÕ iki nüha daha vardÕr. Bu nüshalar dÕúÕnda øzmir Milli Kütüphanesi 1279 (ø1)-1280 (ø2) numaralarda kayÕtlÕ oldukça hacimli iki nüsha ise13, FazÕl’Õn ölümünden kÕsa bir süre sonra, hatta ø2 nüshasÕ muhtemelen sa÷lÕ÷Õnda istinsah edildi÷i için dikkate de÷er bir görünüm arzetmektedir. MÕsÕr, Bulak matbaasÕnda 1287/1870-71’de basÕlan matbu nüsha da de÷erlendirmeye aldÕ÷ÕmÕz bir di÷er nüshadÕr. Buna göre seçti÷imiz beyitlerde ø1 ve ø2 nüshalarÕndan varak 8 Zenânnâme üzerine yapÕlan bir yüksek lisans tezi için bkz. (Öztürk 2002). AyrÕca Filiz Bingölçe tarafÕndan Zenânnâme KadÕnlar KitabÕ (The Book of Women) baúlÕ÷Õyla bir de kitap yayÕnlanmÕútÕr (Bingölçe, Zenânnâme KadÕnlar KitabÕ, AltÜst Yay., Ankara, 2006). Sözkonusu yayÕn, metin olmaksÕzÕn eserin sadece günümüz Türkçesine çevirisi ve bu çevirinin øngilizce’ye aktarÕmÕnÕ ihtiva etti÷i için akademik çalÕúmalar ve “sa÷lÕklÕ bir okuma” için elveriúsizdir. 9 Hûbânnâme de yine metin olmaksÕzÕn FransÕzca çevirisinden hareketle yayÕnlanmÕútÕr: Enderunlu FâzÕl, Hûbânnâme (Güzel O÷lanlar KitabÕ), (FransÕzca’dan Çeviren: Reúit ømrahor), Cinsel Yay., østanbul, 2009. Bu yayÕn da “çevirinin çevirisi” hükmünde oldu÷undan “kusursuz bir okuma” ve eser hakkÕnda sa÷lÕklÕ kanaatler edinmek için uygun de÷ildir. 10 ùairin divanÕnda yer almayan ve “Bed’-i Besmele” törenini anlatan bir surnamesi hakkÕnda bkz. (Koç Keskin 2010: 149-186). 11 ùair, hayatÕnÕn büyük bölümünü sürgün ve affedilme arasÕnda geçirdi÷i için divanÕnda dönemi erkanÕna yazÕlmÕú 90’Õ aúkÕn kaside vardÕr. Bu kasideler, hayatÕ ve ruh dünyasÕna ait önemli tespitler elde etmeye yarayacak hatÕrÕ sayÕlÕr sayÕda malzeme içermektedir. 12 TopkapÕ SarayÕ’ndaki nüshalar için bkz. (Karatay 1961: II, 227-228). 13 øzmir’deki nüshalar için bkz. (YardÕm 1997: 290-291). 6 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR numaralarÕ vermeyi, Andnâme metnini de H3 nüshasÕnÕ esas alarak ve 4 nüshadaki (ø1, ø2, H2, M) farklarÕ göstermek suretiyle tesis etmeyi uygun gördük. Enderunlu FazÕl, Yahudi nüfusun yo÷un oldu÷u Filistin’de do÷muú olmanÕn getirdi÷i bakÕú açÕsÕ ve algÕnÕn etkisiyle olsa gerek, divanÕnda yer yer Yahudilikle ilgili kavramlar kullanmÕú, belirgin bir úekilde Yahudilik terimlerini içeren gazeller yazmÕú, genç bir Yahudi güzeli için de Yahudili÷in temel dinamiklerini barÕndÕran, kendi ifadesiyle øsrailo÷ullarÕ kÕssasÕnÕ manzum bir biçimde anlatan Andnâme-i Yehûdî-beçe ser-levhalÕ bir manzume kaleme almÕútÕr. Enderun’da aldÕ÷Õ iyi e÷itimin izlerini úiirlerine yansÕtan FazÕl, Yahudilikle ilgili kavram ve kelimeleri kullanÕrken di÷er úairlerden biraz daha farklÕdÕr. ùiirlerinde Yahudilikle ilgili unsurlara yer veriúi, gelene÷in etkisinden çok bilinçli bir tercihtir. ùair, de÷iúik konularda (özellikle kaside ve tarihlerde) peygamberler tarihinden Yahudilikle ilgili kÕssalara gönderme yapar.14 Hz. Davud’u, Talut ve Calut münasebetiyle ele alÕrken15, Hz. Musa’nÕn amcasÕ o÷lu Karun’u, di÷er klasik úairlerde de görülebilecek biçimde, çeúitli beyitlerde telmih eder.16 Zenânnâme ve Hûbânnâme adlÕ mesnevilerinde Yahudilerden de bahseden FazÕl’Õn17, divanÕndaki bazÕ gazellerinde belirgin bir biçimde Yahudilikle ilgili unsurlara yer vermesi dikkat çekicidir. Onun için güzeller içinde Yahudi güzeli (Yahudi-beçe), âúÕ÷ÕnÕ ayartmasÕ, baútan çÕkarmasÕ ve kendine has umursamazlÕ÷Õyla benzersizdir. ùair, böyle bir muhtevaya sahip aúa÷Õdaki gazelinde, gönlünü kaptÕrdÕ÷Õ bir Yahudi dansçÕ güzelin varÕ yo÷u neyi varsa aldÕ÷Õndan bahseder. Bu güzelden ayrÕlÕ÷ÕnÕ, Hz. Musa ve 14 Peygamberler tarihiyle ilgili örnekleri, FazÕl divanÕnda hemen her divanda rastlanabilecek úekliyle yer aldÕ÷Õ için dipnot yoluyla vermeyi uygun gördük. Buna göre Tevrat’ta da adÕ geçen peygamberlerle ilgili örnekler úöyle sÕralanabilir: Eyyûb: (ø1, 36b ; ø2, 30a), (ø1, 259a; ø2, 204b); Lût: (ø1, 226a; ø2, 181b), (ø1, 260b; ø2, 207b-208a); Nuh: (ø1, 31b; ø2, 47b), (ø1, 45a; ø2, 37b), (ø1, 76a; ø2, 59b), (ø1, 79b; ø2, -), (ø1, 86a; ø2, 55a), (ø1, 88a; ø2, -), (ø1, 165a; ø2, 136a); Süleyman: (ø1, 27a; ø2, 48a), (ø1, 30b; ø2, 46b), (ø1, 30b; ø2, 47a), (ø1, 136a; ø2, 91b), (ø1, - ; ø2, 201b), (ø1, 210b; ø2, -), (ø1, 247b; ø2, 198b), (ø1, 250a; ø2, 199b); Yusuf: (ø1, 33b; ø2, 117b), (ø1, 53a; ø2, 28b), (ø1, 53b; ø2, 51b), (ø1, 64a; ø2, 122a), (ø1, 66a; ø2, 123a), (ø1, 90b; ø2, 55b), (ø1, 95b; ø2, 73b), (ø1, 116b; ø2, 93b), (ø1, 149b; ø2, 141b), (ø1, 149b; ø2, 142a), (ø1, 229a; ø2, 183b), (ø1, 242b; ø2, 194a), (ø1: - ; ø2, 200a). Hz. Yusuf’la ilgili øsrailî anlatÕlar için bkz. (De Vaux 1989: 166-218), (AydÕn 2005: 838-842). 15 Divandaki bir naatta geçen ve “Hz. Peygamber, manevi yardÕmÕyla Davud’un askerlerine arka çÕkmasa, Talut, Calut’un hakkÕndan gelemezdi” anlamÕndaki ilgili beyit úöyledir: 2OPDVDOHğNHUL'ÁYīGDեDKëULPGÁGñ±6H\ILQXԵUHWLOHԅñOPD]LGLԅDWOL&ÁOīW (ø1, 12a; ø2, 18a). Beyitte, Kur’an’da anlatÕlan ve Yahudilik tarihinde önemli yeri olan Talut-Calut münasebeti telmih edilmektedir. Buna göre Talut, Hz. Davud tarafÕndan komutan tayin edilmiú, Yahudiler bu atamaya karúÕ çÕkmÕúlardÕr. Ancak sonuçta Talut, Calut’un ordusunu yener. Sözkonusu kÕssa Kur’an’da Bakara sûresi 2/246-247; 250-251. ayetlerde yer almaktadÕr. 16 Mesela, %XNHձUHWL]HU¼VëPLJ¶UH\GLğLPGLHJHU<HUHJH§HULGLğHUP¼ӷLFÁEGDQԄÁUīQ (ø1: - ; ø2, 177a) beytinde “Karun’un yerin dibine geçmesi hadisesi” telmih edilir. Karun’la ilgili di÷er örnekler için bkz. (ø1, 52b; ø2, 31a), (ø1, 74a; ø2, 58b), (ø1, 74b; ø2, 58b), (ø1, 91a ; ø2, 56a), (ø1, 91b ; ø2, 56a), (ø1, 100b; ø2, 99b), (ø1, 136b ; ø2, 91b), (ø1, 247a; ø2, 197a). 17 Hûbânnâme, s. 43-44; Zenannâme, s. 85-86. 7 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ øsrailo÷ullarÕ’nÕn Tih çölünde çaresiz bir úekilde 40 yÕl kalmasÕna benzettikten sonra, øsrailo÷ullarÕ’nÕn bu sÕkÕntÕlÕ günlerinin Hz. Musa’nÕn Tur da÷Õna çÕkmasÕyla son bulmasÕna gönderme yaparak “kendisi için bu günün ne zaman gelece÷ini” sorgular: ԴD\GLWGLGLOLELUE¼WLUDԅԅÁԵ<HKīGë <ÁKīGLGLWHUNH\OHGLKHSEīGXQHEīGñ 7ëKLáDPXӷD\UHWGH\L]Á\ÁQH]DPÁQODU 0īVÁQñ±ROXUԾīUñWHFHOOë\HԵXȂīGñ AynÕ gazelin üçüncü beytinde Yahudilerin klasik úiirde kullanÕmÕ hemen hemen yok mesabesinde olan “Hamursuz (Pesah) BayramÕ”nÕ anar. ùairin divanÕnda yer alan Yahudilikle ilgili terimlerden biri olan “Hamursuz”, Andname metninde de geçer (bkz. 28. beyit). Buna göre FazÕl, varlÕ÷Õ aúk mayasÕnda yo÷rulmuú benzersiz bir âúÕktÕr ve Yahudi güzelin onu “hamursuz” sanmasÕ bir yanlÕúlÕk sebebiyledir: IWÁGHVLQLVHKYLOHԵDQPñğNLӽDPëUVL] <RáUXOPXğLNHQPÁ\HLȂDğԅLOHY¼FīGñ 4. beyitte “øsrailî” olarak niteledi÷i baútançÕkarÕcÕ güzelin, yaptÕ÷Õ türlü iúve ve oyunlarla Lût ve Semud kavimlerini sanki tekrar bir araya topladÕ÷ÕnÕ söyler. Bu kavimlerin özelli÷i ahlaksÕzca yaúam sürmeleri sebebiyle helak olmalarÕdÕr. ùair, sürekli naz yapan, saçÕ anber ve öd kokusu karÕúÕmÕ kokular saçan Yahudi güzelin türlü oyunlarla “meraklÕsÕnÕ” etrafÕna topladÕ÷ÕnÕ úöyle anlatÕr: RԅğXȂEHGHOHULWGLRðVUÁȃLOëȂD\\ÁU &HPȂH\OHGLKHSԿÁȃLIHL/īԿXհHPīGñ .HQG¼VLKHPÁQQÁ]I¼UīğëLOHPHğáīO ,ԵPDUODGñKHSSHU§HPLQHȂDQEHU¼ȂīGñ ùaire göre dayÕca18 yürüyüú ve tavrÕna bakÕldÕ÷Õnda kolay kolay Yahudi denemeyecek bu güzelin, Yahudili÷ini gösteren tek úey yüzüne dökülen iki büklüm saçÕdÕr. Güzellik unsuru olarak bu saçlar di÷er güzellere nazaran Yahudi güzeli daha çekici kÕlmaktadÕr. Zira úair, onu bu haliyle görse hiçbir mucizeyi kabul etmeyen Firavun’un dahi derhal Hz. Musa’ya secde edece÷ine inanÕr: 2GD\ñUHYLğOHğX<HKīGëGL\HPH]VLQ 2OPD]VD\¼]LQGHRLNL]¼OILğ¼KīGñ ԄDYPL%HQëðVUÁȃëOL§LQGHDQñJ¶UVH )LUȂDYQñ±ROXUGñGDӽñ0īVÁ\DV¼FīGñ 18 8 DayÕ: Tunus’un OsmanlÕ idaresinde bulundu÷u zamanlarda memleketin baúÕndaki kiúiye verilen unvan. DayÕlÕk eski Türkler’deki alplÕk gibi güç elde edilen bir sÕfat ve úerefti. Öyle ki bu sÕfatÕ haketmek için Akdeniz’de bir kahramanlÕk göstermek úarttÕ. DayÕlarÕn aylÕklarÕndan baúka çeúitli yan gelirleri vardÕ. Müslüman ve Yahudi tüccarlar ile ortak olarak para kazandÕklarÕ da olmuútur (PakalÕn 1993: I, 408). Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR ÂúÕklarÕnda eski yeni hiçbir úey bÕrakmayan yeni yetme Yahudi güzeli, gözleriyle, avcÕ geçinen FazÕl’Õ dahi avlamÕú, kendisine âúÕk etmiútir: (VNLOHUDOD\ñPGL\HUHNGHQRQHYÁ\ëQ 1HQHYԅRGñȂXğğÁԅñQDQHN¶KQHQXԅīGñ )ÁļñOVHQLğHKEÁ]ñIHOHNDYFñELO¼UNHQ %LOPHPQLFHԵD\GLWGLVHQL§HğPL&DӷīGñð 260bðED Divanda benzer baúka örneklere rastlamak mümkündür. ùair, ilgili terimleri kullandÕ÷Õ bir baúka gazelinde: %XğHEEH]PLԵDIÁGDEÁGHLJ¼OIÁPñPñ]YDUGñ <HKīGë]¼PUHVLQGHQğīӽñӽīEHQGÁPñPñ]YDUGñ <HGLEH\ļÁVñHOYLUGLEL]HRO0īVëLğīӽX± (JHU§L7ëKLKLFUÁQñQGD§RԅÁUÁPñPñ]YDUGñ 0¼VHOPÁQÁQHԅXUEÁQROPDGDQVDȂñ\Gñ$ӟӷÁGD %L]LPROğīӽLOH)ÁļñOԄDPñğED\UDPñPñ]YDUGñ(ðDðD beyitlerine yer verir. YukarÕda geçen “Yed-i Beyzâ, Mûsâ, Tîh, KamÕú BayramÕ” gibi ifadeler Yahudilikle ilgili unsurlardÕr.19 ùair, bir e÷lence gecesi, bir Yahudi güzelle kÕrmÕzÕ úarap içti÷ini dile getirdikten sonra, uzun süre beklese de buna de÷di÷ini ifade ederken Yahudilik unsurlarÕnÕ kullanÕr. Öyle ki, “Yahudiler gibi Tîh çölünde çok bekledik ama o úuh güzelin “beyaz eli” bize el verdi” diyerek Hz. Musa’nÕn Firavun sarayÕnda gösterdi÷i “beyaz el” mucizesine de÷inirken, “el verdi” tabiriyle de kelime oyunu yapmaktadÕr. Yine kÕvrÕm kÕvrÕm saçlarÕ olan genç bir Yahudi güzel için yazdÕ÷Õ, %LU<HKīGëEH§HH\PLOOHWLðVOÁPLğLGL± 3HU§HP¼]¼OILJLELȂDԅOñPñԅñOGñWHğWëWø1, 228bðD beytiyle aúkÕnÕ tüm müslüman âlemine duyurmakla kalmaz, içinde bulundu÷u bu amansÕz aúktan kurtulmak için “yetiúin” diyerek dindaúlarÕndan yardÕm ister. FazÕl, bir baúka gazelinde tutuldu÷u genç Yahudi’nin adÕnÕ da anar: “Nesim (bahar yeli)”. Nesîm, FazÕl’Õ aúkÕyla öylesine meftun etmiútir ki FazÕl’Õn gönlü rüzgarÕn önüne katÕlmÕú bir testiye dönmüútür: 1HVëPQÁPñQDELUğīӽ0īVHYë\HG¼ğ¼S 'LOLPKHYÁ\ñPDӷDEEHWOHELUVHEī\ñQHVëP ùair, aynÕ gazelin makta beytinde “O âfeti bilemem nesiyim” diyerek baúka bir kelime oyununa baúvururken, úairlikteki ustalÕ÷ÕnÕ da konuúturur. Öyle ki FazÕl, çiçek gibi gözünü açarak kendinden geçmiú bir halde Nesîm’in yüzüne bakmaktadÕr: 2ÁIHWL±ELOHPHP)ÁļñOÁNLEHQQHVL\LP мN¼IWHJ¼OJLELJ¶]D§PñğDPEHUī\ñ1HVëPðEðE YukarÕdaki beyitlerde adÕ geçen “Nesîm”, muhtemelen úairin di÷er úiirlerinde ve Andnâme manzumesinde andÕ÷Õ Yahudi güzelin ta kendisidir. AnlaúÕlan o ki FazÕl, 19 Bu unsurlarla ilgili bilgi “Andnâme-i Yehûdî-beçe”de geçen ilgili beyitlerin açÕklamasÕnda verilecektir. 9 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ Enderun’dan atÕldÕktan sonra 12 yÕl østanbul sokaklarÕnda sersefil bir hayat sürerken, yolu genç bir Yahudi güzelle kesiúmiú, ondan çok etkilenerek yana yakÕla övgüler düzmüútür. Ancak úair, sadÕk bir âúÕk olmasÕ hususunda asÕl hünerini “Andnâme-i Yehûdî-beçe” manzumesiyle ortaya koymaktadÕr. ANDNÂME-ø YEHÛDÎ-BEÇE FazÕl’Õn baútan sona Yahudilikle ilgili kavramlarÕ kullanarak yazdÕ÷Õ bir manzumedir. ùair, bir Yahudi güzeli için yazdÕ÷Õ bu manzumeye “Yahudi Güzel øçin A÷Õr Yeminlerle øsrailo÷ullarÕ KÕssasÕ”, bir di÷er nüshaya göre de “Yahudi Güzeline Yemin Manzumesi” baúlÕ÷ÕnÕ vermiútir. BaúlÕktan anlaúÕlaca÷Õ üzere Yahudili÷in birtakÕm de÷erleri üzerine a÷Õr yeminler ederek aúkÕnÕ ispatlamak ister. Yemin etti÷i beyitlerde, and içmek üzere Farsça “yemin olsun, and olsun” anlamÕna gelen “be” edatÕnÕ kullanÕr. Böylelikle ilk beyitten itibaren Yahudilikle ilgili çeúitli kavramlarÕn üzerine tek tek and içer. Kur’an’da geçen Yahudilikle ilgili kÕssalarÕ esas alan ilk 26 beyitten sonra Yahudilikle ilgili birtakÕm inanÕúlarÕn zikredildi÷i ikinci kÕsÕm gelir. øsrailo÷ullarÕnÕn tarihi hakkÕnda çeúitli kavramlarÕn bulundu÷u bu 44 beyitlik manzume kaside nazÕm úekliyle kaleme alÕnmÕútÕr. Kafiye düzeni aa/xa/xa úeklindedir. Aruzun hafîf bahrinde, fe‘ilâtün (fâ‘ilâtün) / mefâ‘ilün / fe‘ilün (fa‘lün) kalÕbÕyla yazÕlmÕútÕr. FazÕl, kÕssalarÕ daha çok Kur’an’da geçti÷i úekliyle alÕrken, øsrailiyyat unsurlarÕna pek itibar etmez. BaúlÕkta “KÕssa-i Benî øsrâil” demesi Kur’an kÕssalarÕndan yararlandÕ÷ÕnÕn bir ifadesidir. E% %HUÁ\ñ'LOEHUL0īVHYëԄñԵԵDL%HQëðVUÁȃëOEÁ(\PÁQñàDOëեD {Yahudi Güzel øçin A÷Õr Yeminlerle øsrailo÷ullarÕ KÕssasÕ} $QGQÁPHL<HKīGëEH§H IHȂLO¢W¼QPHI¢ȂLO¼QIHȃLO¼Q (fâ‘ilâtün) (fa‘lün) (..-- / .-.- / ..-) (-.--) (--) E E D D E D D D + + ð ð 0Tevârîh/s. 50-51 20 (\<HKīGëEHӷDļUHWL0HYOÁ %HFHQÁEñ.HOëPLӶDԅԅ0īVÁ %HFHQÁEñP¼NHUUHPL+ÁUīQ D 2PXȂDեեDPELUÁGHULYÁOÁ %HP¼QÁFÁWñYÁGëL(\PHQ %HGñUDӽğÁQëL<HGL%H\ļÁ %HKLUÁVHQGHJëLԅDOEL.HOëP īEñROGXԅGDӷD\\HWHQWHVȂÁ %HQLGÁȃLE¼]¼UJLOÁKīWë /ÁWHӽDILQQH5DEEHNHȃODȂOÁ ð $QGQÁPHL<HKīGëEH§H0'ëJHUԄDԵëGHL1HYեXKīU +ð.HOëP+ð0VHOëP ð ȃGHEH\LW ð ȃGHEH\LW 10 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR %HEHUHIUÁ]ëL.HOëPEHU ԾīU *¶UPHJHQīUñӷDļUHWL0HYOÁ %HáDQHPKÁ\ñīEHNHOELáDQHP %H§HUÁJÁKXUÁȂL\ÁQXȂDԵÁ %HWHFHOOëLQīUñȂÁOHPVī] %HV¼FīGÁYHUëLDUļXVHPÁ %HJ¼GÁէëLԾīUXFÁQñ.HOëP %HILUī]ëLQDӽOğHPȂÁVÁ %HQLGÁKÁ\ñOHQWHUÁQëNLP 'LOL0īVÁ\DROGñğHUӷDJ¼ğÁ %HILULVWÁGHJëLȂðPUÁQë ԄDYPL)LUȂDYQDLWPHJHáDYáÁ %HӽXGÁYHQGLJÁUëL)LUȂDYQ (\OHGLNGHFLKÁQDLVWëOÁ %HE¼OHQGëLԵDUӷñ+ÁPÁQë .LFLKÁQL§UHLGLEëKHPWÁ %HӽñUÁğñGLOLI¼VīQNÁUÁQ īEñ0īVÁROXQFDHMGHUKÁ %HILáÁQëLVÁӷLUÁQEHQL\Á] %HILUÁUëLԅDYPLðVUÁȃëO %HğLNÁIëLVëQHLGHU\Á %HUHKÁ\ÁEëLJ¼UīKñ.HOëP %HáDUëԅëLPLOOHWLDȂGÁ %H]HEīQëLPLOOHW LԄñEԿë %HW¼YÁQëLIñUԅDL0īVÁ %HI¼WÁGëLԅDYPLðVUÁȃëO 7ëKLQÁ\ÁEñáDPGD ԵXEӷXPHVÁ %H]HQLğNÁUëLȂDԵÁ\ñ.HOëP %HG¼QëPVÁ]ëLGLOLӽÁUÁ %HեXKīUñG¼YÁ]GHK§HğPH 2QLNLVñEԿL§¼QROXSLFUÁ %HQLȂDPKÁ\ñEëğXPÁUëLӶDԅ %DԅOXԅñձձÁY¼PHQQLOHVHOYÁ %HáDPÁPñE¼]¼UJLVÁ\HILJHQ .ȃROGñHFGÁGñ±ñ]LOHKHPSÁ %HNLWÁEñP¼ğHUUHIL7HYUÁW E %H=HEīUXEHԄXGVLFÁQHI]Á 5DEEHQÁLQQHQÁԅDGÁPHQQÁ EH ð ++ð0 ð EHJ¼էÁUëLԾīUFÁQX.HOëP0EHJ¼էÁUëLԾīUñFÁQñ.HOëP 27 1 ø : zümre 28 1 ø : QÁ\ÁEL§UH 11 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ 29 %HȂ]H\U¼EH6ÁPLUëLԅDGëP %HSHUHVWëLȂLFOLӽīEHGÁ %H6HPīȃHOEHӷDļUHWL6HPȂīQ %HFHQÁEñHNÁELULԅXGHPÁ %HE¼]¼UJëL\HYPL6HEWLğHUëI .LRGXUJ¼QOHUL§UHEëKHPWÁ %HӼDPëUVL]KHPEHȂ,\GñԄDPXğ 2OLNLUī] ñVDȂGXQīUHI]Á %H]HEÁQñIDԵëӷLȂðPUÁQë 2OOLVÁQñեDUëI¼ VëQHJ¼ğÁ %HFHPÁȂDWEDğñEHӽÁӽÁPÁQ %HEHYÁԅëLSXӽWHY¼ӽÁPKÁ OG¼P¶OG¼PDPÁQDFÁQÁQñP ԄñOEHQLELUYLԵÁOLOHLӷ\Á 1HEXԿDYUX ȂLQÁGXFHYU¼VLWHP 1HEXQÁ]XHGÁEXLVWLáQÁ 'LONLԵDQGīԅDL<HKīGJLEL <DȂQLԵDQGīԅDLԅDļÁY¼EHOÁ ÁUPëӽñIHOÁNHWHԅR\GX± %HQ0HVëӷÁPñ\ñPQHG¼UEXHէÁ ԾDWOXUHIWÁULOHğHNHUӽDQG¼± %D±DEX]HKUL\XԿGXUDQ FÁQÁ 6HEWJ¼QLQGHFÁQ\DԅDUáDP]H± %X±DUÁļëPñӷDļUHWL0īVÁ ĞëğHEÁ]XSHUHQGHEÁ]GDӽñ ӶRԅԅDEÁ]XFLYÁQñUDԅԵÁUÁ $EVLGHUğëğHL§UHԵDGȂLIUëW 2OI¼VīQSëğHLVWHVHIDUļÁ HğPLVHӷӷÁUNHQG¼VLVHӷӷÁU 'LOLEë§ÁUHQLFHEXODUHKÁ 1LJHKLVëQHGī]ñ UHK]HQLGëQ àDP]HLPHVWLÁIHWLG¼Q\Á 0ÁUñ]¼OILEHOÁ\ñ§īEñ.HOëP 6ÁȂLGLáñEԿDL<HGL%H\ļÁ '¼ğPHH\GLO<HKīGDEëKīGH 0¼VO¼PÁQGDJ¼]HOPL\RԅȂDFDEÁ M: yevm ð ñUīğHQ]Á 31 2 ø : -i 32 ð EHUÁQë 33 ð + ð 0ñ 34 ð \XԿԿXUDQ 35 1 ø : + ; H2, H3, ø2, M: 36 ð QLJHKLVëQHGī]ñ+ + QLJHKLVëQHGī]Xð 0QLJHKLVëQHGī]ñ 30 12 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR (KOLðVOÁPGDQ\HWHUğHUPLW %HQLH\ԿDEȂH\OHGL±U¼VYÁ ԄÁIL\H§RԅXGHUG§Rԅ)ÁļñO 7ÁEHPDӷğHULGHUPLVLQğHNYÁ AçÕklamalar (\<HKīGëEHӷDļUHWL0HYOÁ %HFHQÁEñ.HOëPLӶDԅԅ0īVÁ {Ey Yahudi! Yüce Allah için, Allah’Õn Kelîm’i Musa hazretleri için} ùair aúkÕnÕ ispat etmek için, öncelikle yüce Allah’Õn, sonra Yahudilere gönderilen kitap sahibi peygamberlerden Hz. Musa’nÕn adÕna and içmektedir. Kelîm, Musa peygamberin lakabÕdÕr. Hz. Musa, Tur da÷Õnda Allah’la konuútu÷u için “Kelîmullah” lakabÕyla anÕlÕr. SÕfat-Õ müúebbehe yapÕsÕndaki “Kelîm”, lügatte “konuúan” anlamÕna gelmektedir. Mûsâ: Benî øsrail’e gönderilen peygamberlerdendir. Kutsal kitaplardan Tevrat, Hz. Musa vasÕtasÕyla gönderilmiútir. Enderunlu FazÕl divanÕnda, 120 yÕl yaúayan Hz. Musa’nÕn hayatÕndan ça÷rÕúÕmlarla yazÕlmÕú birçok beyit vardÕr. øslamî kaynaklara göre rüyasÕnda Beytü’l-makdis’ten çÕkan bir ateúin MÕsÕr’a sÕçradÕ÷ÕnÕ ve MÕsÕr’Õn evlerini yaktÕ÷ÕnÕ, bütün KÕbtîler’i yok etti÷ini, ancak øsrailo÷ullarÕ’na zarar vermedi÷ini gören MÕsÕr firavunu, rüyasÕnÕ yorumlatÕnca øsrailo÷ullarÕ içinden do÷acak bir çocu÷un elinden saltanatÕnÕ alaca÷ÕnÕ ö÷renir. Bunun üzerine øsrailo÷ullarÕ’ndan do÷an her çocu÷un öldürülmesini emreder, ancak daha sonra bir yÕl öldürülmelerini bir yÕl sa÷ bÕrakÕlmalarÕnÕ ister. Hz. Musa, böylesi bir yasak yÕlda dünyaya gelmiútir. Musa dünyaya geldi÷inde annesine, çocu÷unu emzirip tehlike anÕnda da onu bir sandÕ÷a koyarak nehre bÕrakmasÕ istendikten sonra, ileride o÷lunun peygamber olaca÷Õ müjdesi verilir. O÷lunu daha fazla gizleyemeyece÷ini anlayan anne, kendisine söylendi÷i gibi çocu÷unu bir sandÕk içinde nehre bÕrakÕr. Musa’yÕ nehirde bulan Firavun’un hanÕmÕ Âsiye, Firavunun da rÕzasÕnÕ almak suretiyle onu evlat edinir (Taha 20/3840; Kasas 28/7-13) (Harman 2006: 211). FazÕl bu olaya úöyle iúaret eder: )HOHJL±OXԿIñPXԅÁULQRODJHOPLğԅDKUD .HGHUÁ\ëQHLLԅEÁOHROXU]HUP¼KUH ÁKVñ]ROPDGñVXOԿÁQ0HKL.HQȂÁQğHKUH $ԿGñ0īVÁ\ñ.HOëPLWPHGHQHYYHOQHKUH 1HQXӷīVÁWñ=¼ӷDOGHQQHԅñUÁQñ=¼KUH ӼDQGHQÁNROԵDԅñQXSROPDȂDEīVë§HKUHðDðD {Fele÷in iyili÷i dahi artÕk kahÕr olagelmiú. Talih aynasÕnÕn altÕn süsü kederdir. Kenan Ay’Õ (Hz. Yusuf) kuyuya düúmeden sultan olmadÕ. MusayÕ da peygamber etmezden önce nehre attÕ. Ne Zühal’in u÷ursuzluklarÕ ne de Zühre’nin talih vermesi; gülmeye devam et, suratÕnÕ asma!} Musa hakkÕnda, muharref Tevrat’ta yer alan bazÕ bilgiler Kur’an’la çeliúmektedir. Tevrat’a göre Musa’yÕ sudan çÕkaran kadÕn Firavun’un kÕzÕ Thermuthis, Kur’an’a göreyse hanÕmÕ Âsiye’dir. Medyen’de Musa’nÕn yardÕm etti÷i kÕzlarÕn sayÕsÕ Kur’an’a göre 2, Tevrat’a göre 7’dir. Tevrat’ta kayadan sadece 1 kayna÷Õn çÕktÕ÷Õ belirtilirken Kur’an’da 12 kaynaktan bahsedilir. Kur’an’da Firavun’un veziri olarak anÕlan Haman’dan Tevrat’ta söz edilmez. Kur’an’a göre Musa geceleyin da÷da ateú görür ve ondan bir kor parçasÕ almak veya yol sormak için da÷a yaklaúÕrken Tevrat’ta bu olayÕn gündüz geçti÷i rivayet edilir. Kur’an’da 37 1 ø , M: + ; H2, H3, ø2: - 13 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ sihirbazlarÕn Musa’ya iman etti÷i bildirilirken, Tevrat’ta bundan bahsedilmez (Harman 2006: 212). %HFHQÁEñP¼NHUUHPL+ÁUīQ 2PXȂDեեDPELUÁGHULYÁOÁ {SaygÕde÷er Harun hazretleri; o büyük, de÷erli yüce kardeú adÕna} Hârûn: Hz. Musa’nÕn kardeúi, onun yardÕmcÕsÕ olarak øsrailo÷ullarÕ’na gönderilen peygamber. Tevrat’ta Aharon úeklinde geçen kelimenin, Filistin Süryanicesinden Arapça’ya geçti÷i tahmin edilmektedir. Eski Ahit’e göre Hz. Musa vahiy almak için da÷a çÕktÕ÷Õnda øsrailo÷ullarÕ’na tapÕnmak üzere put yapan Harun’dur. Ancak Kur’an bu kiúinin Samiri oldu÷unu açÕkça söyler (Gündüz 1998: 159). Kur’an’da 20 yerde adÕ geçen Harun, genellikle Hz. Musa ile birlikte anÕlÕr. Kur’an’a göre açÕk ve etkili konuúma yetene÷ine sahip olup, Hz. Musa’nÕn iste÷i üzerine ona yardÕmcÕ olmak üzere Allah tarafÕndan görevlendirilmiú, Hz. Musa’nÕn Firavun’la mücadelesinde yanÕnda bulunmuútur (Harman 1997: 254-256). Kur’an’da, Taha sûresi (20) 29-32. ayetlerde Hz. Musa’nÕn Rabbine seslenmesi úöyle anlatÕlÕr: “Bana ailemden bir de yardÕmcÕ ver (29). Kardeúim Harun’u (30). Onun sayesinde arkamÕ kuvvetlendir (31). Ve onu iúime ortak kÕl (32)”. Böylece kardeúi Harun, Hz. Musa’ya Firavun’a karúÕ savaúÕnda yardÕmcÕ olarak verilmiútir. ùairin “birader-i vâlâ” demesi bu kardeúlik iliúkisine dayanmaktadÕr. FazÕl, divanÕnda Hz. Harun’u, Hz. Musa’nÕn kardeúi olmasÕ yönüyle bir yerde daha anar: 2OGñ0īVÁLOH+ÁUīQJLEL )DӽULNHYQH\QHELUÁGHUӶD\GHU(ø1, 20a; ø2, 23b) %HP¼QÁFÁWñYÁGëL(\PHQ %HGñUDӽğÁQëL<HGL%H\ļÁ {Eymen vadisindeki yakarÕú, Beyaz El’in parlamasÕ adÕna} Vâdî-i Eymen: Allah’Õn Tur da÷Õnda Hz. Musa’ya tecelli etti÷i vadi. “Mübarek vadi” anlamÕna gelir. Kur’an’da Kasas sûresinin (28) 30. ayetinde “Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sa÷ kÕyÕsÕndan” úeklinde geçen ibareden hareketle “Vadi-i Eymen” biçiminde anÕlagelmiútir. ùairin “münâcât” demesindeki sebep Hz. Musa’nÕn bu vadide Rabbinden yardÕm istemesidir. Yed-i Beyzâ: “Beyaz el”. Hz. Musa’nÕn Firavun’u inandÕrmak üzere elini gö÷süne koyup çÕkardÕktan sonra ellerinin bembeyaz olmasÕ mucizesidir. Kur’an’da birkaç yerde geçer. Firavun’un sarayÕnda aynÕ anda gösterilen mucizelerden oldu÷u için asayla (çûb) birlikte anÕlÕr. Buna göre Kasas sûresi (28) 32. ayette geçen “Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz çÕkacaktÕr” ve Araf sûresi (7) 108. ayetteki “Ve elini (cebinden) çÕkardÕ. Birdenbire o da seyredenlere bembeyaz görünüverdi” ibarelerinden hareketle “yed-i beyzâ (beyaz el)” biçiminde anÕlagelmiútir. Taha sûresi (20) 22 . ayette “Bir de elini koltu÷unun altÕna sok ki bir baúka mucize olmak üzere o kusursuz ve lekesiz beyazlÕkta çÕksÕn” denmektedir. ùair “beyaz elin” parlaklÕ÷ÕnÕ vurgulamak üzere “dÕrahúânî” kelimesini kullanÕr. Divanda bazen asayla (çûb) birlikte, bazen de tek baúÕna “yed-i beyzâ” mucizesine yer verilir38: īEñ0īVÁJLELGHVWLPGHRODQNLONLVL\ÁK E D 1L§H)LUȂDYQDȂñ\ÁQLWGL<HGL%H\ļÁ\ñð ð {Elimde Hz. Musa’nÕn asasÕ gibi olan siyah kalem, birçok firavuna beyaz eli gösterdi} Bir naatÕnda geçen aúa÷Õdaki Farsça beyitte de yed-i beyzâ tabiri vardÕr: 38 Buraya aldÕ÷ÕmÕz örnekler dÕúÕnda bkz. (ø1, 130a; ø2, 81a), (ø1, 155a; ø2, 146a). 14 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR 7¼\ëQīUñ<HGL%H\ļÁW¼FÁQEDӽğHQGHLPHYWÁ 0HGHGFī\ñW¼0īVëKHP0HVëӷÁ\Á5HVīODOOÁKðDðD {Ey Allah’Õn resulü! Beyaz eldeki nur sensin, ölülere can ba÷Õúlayan sensin. Hem Hz. Musa hem de Hz. øsa senden úefaat umar} %HKLUÁVHQGHJëLԅDOEL.HOëP īEñROGXԅGDӷD\\HWHQWHVȂÁ {Hz. Musa’nÕn, asasÕ kÕmÕldayan bir yÕlan olunca kalbinde korku duymasÕ adÕna} Hayyeten tes‘â: “Hayyeten tes‘â “ibaresi Kasas sûresi (28) 31. ayette geçer. Buna göre ayette “Ve asanÕ at” (denildi). Musa (attÕ÷Õ) asayÕ yÕlan gibi deprenir görünce, dönüp arkasÕna bakmadan kaçtÕ” denilmektedir. Hz. Musa asasÕnÕn yÕlan gibi hareket etmesini görünce korktu÷u için úair, “hirâsendegî (korku duyma)” kelimesine yer vermiútir. Hz. Musa, korkup geri dönecekken vadinin sa÷ yamacÕndan gelen bir sesle kendisine ayakkabÕlarÕnÕ çÕkarmasÕ emredilir ve peygamber olarak seçildi÷i müjdelenir. Divandaki baúka bir beyitte, Allah’tan gelen bu hitaba úöyle gönderme yapÕlÕr: 5¼V¼OROEH]PLSHVLSHUGH\HQÁPDӷUHPG¼U ԾīUGDQROPXğLGLӷDļUHWL0īVÁ\DӽLԿÁEðEðE {Peygamberler, o perdenin arkasÕndaki meclise mahrem de÷ildir. Nitekim Hz. Musa’ya Tur da÷Õndan seslenilmiúti} %HQLGÁȃLE¼]¼UJLOÁKīWë /ÁWHӽDILQQH5DEEHNHȃODȂOÁ {Gayb âleminden gelen büyük “Korkma, muhakkak ki Rabbin en üstündür” sesleniúi adÕna} Kasas sûresi (28) 31. ayetin devamÕ úöyledir: “Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansÕn” buyurulur. “Lâ-tehaf” ibaresi “korkma” demektir. Ayetin devamÕnda “inneke mine’l-âminîn” geçse de úair iktibasÕ “inne rabbeke’l-a’lâ (muhakkak ki Rabbin en üstündür)” úeklinde yapmÕútÕr. Kur’an’Õn 87. sûresi olan el-A‘lâ sûresinin ilk ayetinde de “Rabbüke’l-a‘lâ” ibaresi geçmektedir. %HEHUHIUÁ]ëL.HOëPEHUԾīU *¶UPHJHQīUñӷDļUHWL0HYOÁ {Hz. Musa’nÕn, yüce Allah’Õn nurunu görmek için Tûr da÷Õna çÕkmasÕ adÕna} Tûr: Hz. Musa’nÕn Allah’la konuútu÷u da÷ (bkz. Musa). ùair, Hz. Musa’nÕn Allah’Õ görmek üzere Tûr da÷Õna çÕkmasÕnÕ Farsça “ber-efrâzî (çÕkma, tÕrmanma)” kelimesiyle ifade etmiútir. %HáDQHPKÁ\ñīEHNHOELáDQHP %H§HUÁJÁKXUÁȂL\ÁQXȂDԵÁ {Onun koyunlarÕ ve koyun köpe÷i, otla÷Õ, çobanlarÕ ve asasÕ adÕna} ÇobanlÕkla ilgili “ganem (koyun), kelb-i ganem (koyun köpe÷i), çerâgâh (otlak), râiyân (çobanlar) ve asâ (de÷nek)” gibi mütenasip kelimelerin bir arada kullanÕldÕ÷Õ bu beyitte Hz. Musa ile Hz. ùuayb arasÕnda geçen kÕssa telmih edilmektedir. Buna göre Hz. Musa’nÕn Medyen suyunda Hz. ùuayb’a ait koyunlarÕ, onun kÕzlarÕ yerine otlatÕp sulamasÕ hadisesi sözkonusudur. ølgili kÕssa Kasas sûresi (28) 23-24. ayetlerde úöyle geçmektedir: “Musa, Medyen suyuna varÕnca, orada (hayvanlarÕnÕ) sulayan birçok insan buldu. OnlarÕn gerisinde de, (hayvanlarÕnÕ) engelleyen iki kadÕn gördü. Onlara: Derdiniz nedir? dedi. ùöyle cevap verdiler: Çobanlar sulayÕp çekilmeden biz (onlarÕn içine sokulup hayvanlarÕmÕzÕ) sulayamayÕz; babamÕz da çok yaúlÕdÕr. Bunun üzerine Musa, onlarÕn yerine hayvanlarÕnÕ sulayÕverdi. Sonra gölgeye çekildi ve “Rabbim! Do÷rusu bana indirece÷in her hayra muhtacÕm” dedi”. 15 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ %HWHFHOOëLQīUñȂÁOHPVī] %HV¼FīGÁYHUëLDUļXVHPÁ {DünyayÕ yakan nurun tecellisi adÕna. Yer ve gö÷ün secdeye gitmesi adÕna} %HJ¼GÁէëLԾīUXFÁQñ.HOëP %HILUī]ëLQDӽOğHPȂÁVÁ {Tûr da÷ÕnÕn ve Hz. Musa’nÕn kalbinin erimesi, a÷acÕn mum gibi yanmasÕ adÕna} ùair bu iki beyitte, Allah’Õn tecelli etmesi üzerine Tûr da÷ÕnÕn parçalanÕp, Hz. Musa’nÕn kendinden geçmesi hadisesini telmih etmektedir. Buna göre Araf sûresi (7) 143. ayette sözkonusu hadise úöyle anlatÕlÕr: “Musa tayin etti÷imiz vakitte (Tûr’a) gelip de Rabbi onunla konuúunca “Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!” dedi. (Rabbi): “Sen beni asla göremezsin. Fakat úu da÷a bak, e÷er o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!” buyurdu. Rabbi o da÷a tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygÕn düútü. AyÕlÕnca dedi ki: Seni noksan sÕfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananlarÕn ilkiyim”. Firûzî-i nahl: A÷acÕn yanmasÕ. Hz. Musa, Hz. ùuayb’Õn kÕzlarÕndan Safura ile evlendikten sonra 10 yÕl Medyen’de kalÕr. Buradan ayrÕldÕktan sonra Eymen vadisindeki Tûr civarÕna geldi÷inde da÷da bir ateú görür. Bu hadise Kur’an’da Kasas sûresi (28) 29-30. ayetlerde úöyle anlatÕlÕr: “Sonunda Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çÕkÕnca, Tûr tarafÕndan bir ateú gördü. Ailesine: Siz (burada) bekleyin; ben bir ateú gördüm, belki oradan size bir haber yahut ÕsÕnmanÕz için bir ateú parçasÕ getiririm, dedi. Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sa÷ kÕyÕsÕndan, (oradaki) a÷aç tarafÕndan kendisine úöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’Õm”. ùair “firûzî (yanmak)” kelimesiyle uzaktan yanan a÷acÕn parlamasÕna göndermede bulunur. FazÕl, divanÕndaki beyitlerde bu a÷açtan “nahl-i tecelli” olarak bahseder.39 Mesela, ӼñļULOHPDԿODELWGLJLÁEñP6LNHQGHUL± D D 0īVÁFHEHOGHJ¶UGLJLÁWHğGHJLOPL\LPð ð {øskender’in HÕzÕr ile aradÕ÷Õ hayat suyuyum. Musa’nÕn da÷da gördü÷ü ateú de÷il miyim!?} beytinde bahsetti÷i bu ateútir. ùair bazen Ramazan ayÕnda yanan minareleri bazen de kalemini benzetmede “nahl-i tecelli” tamlamasÕnÕ tercih eder: +HUPHQÁUROGñELUHUQDӽOLWHFHOOëԵDQDVñQ D D 9ÁGëL(\PHQHG¶QGLEXEHKLğWLE¼OGÁQð ð {Her minare birer tecelli a÷acÕ oldu. Bu cennet úehir sanki Eymen vadisine döndü} ӼÁPH\HKHUQH]DPÁQRO<HGL%H\ļÁ\ñԵXQDU 1īULOHQDӽOLWHFHOOëRODğLPğÁGñNDOHPðDðD {O ne zaman kaleme beyaz (cömert) elini uzatsa kalem úimúadÕ o anda parlayarak tecelli a÷acÕ olur} %HQLGÁKÁ\ñOHQWHUÁQëNLP 'LOL0īVÁ\DROGñğHUӷDJ¼ğÁ {Musa’nÕn kalbinde yara açan “Sen beni asla göremezsin” nidalarÕ adÕna} Len terânî: “Sen beni asla göremezsin” anlamÕndaki bu ibare Araf sûresi 143. ayette geçmektedir. Buna göre ayette sözkonusu hadise úöyle anlatÕlÕr: “Musa tayin etti÷imiz vakitte (Tûr’a) gelip de Rabbi onunla konuúunca “Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!” 39 Buraya aldÕ÷ÕmÕz örnekler dÕúÕnda bkz. (ø1, 96a; ø2, 82b), (ø1, 135a ; ø2, 90b), (ø1, 237b; ø2, 189b), (ø1, 254a; ø2, 201b). 16 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR dedi. (Rabbi): “Sen beni asla göremezsin. Fakat úu da÷a bak, e÷er o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!” buyurdu. Rabbi o da÷a tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygÕn düútü. AyÕlÕnca dedi ki: Seni noksan sÕfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananlarÕn ilkiyim”. ùair, bu sesleniúin akabinde da÷Õn parçalanmasÕyla Musa’nÕn bayÕlmasÕnÕ, “Dil-i Mûsâya oldÕ úerha-güúâ (Musa’nÕn gönlünü yaraladÕ)” mÕsrasÕyla ifade eder. Divandaki bir naattan alÕnan aúa÷Õdaki Farsça beyitte “Len teranî” hitabÕ úöyle geçmektedir40: ÀQQīUñFHYKHULQīUNȃH]ӽDOԅJHğWHPHVWīU 0īVÁğHQëGHEHUԾīUÁYÁ]ñ/HQWHUÁUÁðDðE {O nur cevherinin nuru halktan gizli kÕlÕndÕ÷Õ için Musa, Tûr’da “göremezsin” avazÕnÕ iúitti} %HILULVWÁGHJëLȂðPUÁQë ԄDYPL)LUȂDYQDLWPHJHáDYáÁ {Firavun kavmiyle mücadele için øbranîler’in gönderilmesi adÕna} ømrânî: “ømrân”, Hz. Musa ve Harun ile kÕzkardeúleri Meryem’in babasÕdÕr (ùemseddin Sami 1996: V, 3216). ùairin, Kavm-i Firavn dedi÷i kavim de MÕsÕr halkÕdÕr. “ømranî” kelimesiyle kastedilen Musa ve Harun kardeúlerdir. Farsça “firistâdegî” kelimesi “gönderilme” anlamÕna gelir. Buna göre Hz. Musa, Allah tarafÕndan øsrailo÷ullarÕna peygamber olarak gönderilmiú, kardeúi Harun kendisine yardÕmcÕ kÕlÕnmÕú, böylece MÕsÕr’da Firavun ve yandaúlarÕyla savaúmÕútÕr. %HӽXGÁYHQGLJÁUëL)LUȂDYQ (\OHGLNGHFLKÁQDLVWëOÁ {Firavun’un dünyayÕ istila edince efendilik taslamasÕ adÕna} Firavun: MÕsÕr’da Amalika hükümdarÕnÕn unvanÕdÕr. øsmi hakkÕnda çeúitli rivayetler vardÕr. Buna göre müfessirler Velîd ibni Musab Ebû Nümeyr, Fantus (Mukâtil), Musab ibni Reyyân, Mugîs, Kâbus gibi isimleri taúÕdÕ÷ÕnÕ yazarlar (YazÕr 1935: 347). Firavun, Hz. Musa’nÕn peygamberli÷ini kabul etmemekle kalmamÕú, kendisinin TanrÕ oldu÷unu iddia ederek büyüklenmiútir. KâinatÕ krallÕk alanÕ olarak tanÕyan firavun, her zaman TanrÕlar úeklinde tasvir edilmiútir (AydÕn 2005: 235). %HE¼OHQGëLԵDUӷñ+ÁPÁQë .LFLKÁQL§UHLGLEëKHPWÁ {Haman’Õn yaptÕrdÕ÷Õ, dünyada eúi benzeri olmayan kule adÕna} Sarh-Õ Hâmânî: Firavunun veziri Haman’Õn Firavun için yaptÕ÷Õ yüksek kule. Kur’an’da Kasas sûresinin (28) 38. ayetinde Haman’Õn Firavun için yüksek bir kule yapmasÕ úöyle anlatÕlÕr: “Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için benden baúka bir ilah tanÕmÕyorum. Ey Haman! Haydi benim için çamur üzerine ateú yak (ve tu÷la imal et), bana bir kule yap ki Musa’nÕn TanrÕsÕna çÕkayÕm; ama sanÕyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir, dedi”. Haman’Õn, Firavun ve Karun’la birlikte helak edildi÷i de Ankebut sûresi (29) 39. ayette úöyle geçer: “Karun’u, Firavun’u ve Haman’Õ da (helak ettik)…”. Yahudileri kurayla yok etme giriúiminde bulunan Haman’Õn, Yahudi inanÕúÕnda oldukça kötü bir yeri vardÕr. Öyle ki Purim bayramÕ adÕnÕ verdikleri bir bayramda Haman’Õn kuklalarÕnÕ yakarlar (Arslantaú 2011: 628). Sudî, Gülistân ùerhi’nde Firavun’un TanrÕlÕk iddiasÕnÕ ilk kabul edip destekleyenin Haman oldu÷unu söyler (YÕlmaz 2008: 671). 40 Buraya aldÕ÷ÕmÕz örnekler dÕúÕnda bkz. (ø1, 155a; ø2, 146a), (ø1, 237b; ø2, 189b). 17 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ %HӽñUÁğñGLOLI¼VīQNÁUÁQ īEñ0īVÁROXQFDHMGHUKÁ {Musa’nÕn asasÕ ejderha olunca büyücülerin gönlüne korku dolmasÕ adÕna} Çûb-Õ Mûsâ/Çûb-Õ Kelîm/Asâ-yÕ Kelîm/Asâ-yÕ Mûsâ: Asa, Hz. Musa’nÕn Firavun’un sarayÕnda Firavun’un büyücülerini yenmekte kullandÕ÷Õ, ejderhaya dönüúen mucizevî de÷ne÷idir. ùöyle ki Hz. Musa’nÕn asasÕ ejderha olunca Firavun’un büyücüleri büyük bir korku duyarak imana gelir. Bu kÕssa, Kur’an’da Araf suresi (7) 106-126. ayetler arasÕnda anlatÕlmaktadÕr. Tevrat’ta ise ÇÕkÕú IV/3’te geçer. Buna göre Kur’an’da büyücülerin imana geldi÷i dile getirilirken, Yahudilerin Kitâb-Õ Mukaddes’inde bu duruma yer verilmez. Musa, Firavun’a Allah’Õn elçisi oldu÷unu söyler ve inanmasÕ için ona asa ve beyaz el mucizelerini gösterir. ønanmamakta Õsrar eden Firavun, MÕsÕr’Õn en büyük büyücülerini ça÷ÕrtÕr. Sonunda büyük bir yÕlana dönüúen Hz. Musa’nÕn asasÕ büyücülerin bütün oyunlarÕna üstünlük kurar.41 Mucizede geçen asa kelimesi, klasik úiirde hem “asa” hem de “çûb” biçimiyle yer alÕr. Farsça “çûb” kelimesi de “asa” anlamÕna gelmektedir. FazÕl, divanÕnda Hz. Musa’nÕn asasÕnÕ türlü vesilelerle zikreder. Özellikle úairlikteki kudretini överken kalemini bu asaya benzetir42: ӼÁPHGHVWLPGHNLELU§īEñ.HOëPROGñQHáDP %D±DILUȂDYQOLNLGHUVHLNLP¼UWÁGñԅDOHP(ø1: - ; ø2, 81b) {Kalemim elimde Hz. Musa’nÕn asasÕna dönüútü. ArtÕk iki sonradan türeme kalem bana firavunluk ederse ne gam!} īEñ.HOëPHӽÁPHL)ÁļñOQDեëUHG¼U *¶VWHUGLQDԅğñPÁUñVL\ÁKXVHIëG¼V¼Uӽ(ø1, 230a; ø2, 184a) ^)D]ñOȃñQNDOHPL+]0XVDȃQñQDVDVñQDQD]LUHGLU=LUDVL\DKEH\D]YHNñUPñ]ñ\ñODQ ğHNLOOHULJ¶VWHUGL` %HILáÁQëLVÁӷLUÁQEHQL\Á] 5DEEHQÁLQQHQÁԅDGÁPHQQÁ {Büyücülerin “Ey Rabbimiz! Muhakkak ki biz sana iman ettik” diyerek yalvarmalarÕ adÕna} Hz. Musa’nÕn mucizesini gören büyücüler imana geldikten sonra yalvararak ba÷Õúlanma talep ederler. Bu durum, Kur’an’da Araf suresi (7) 121-126. ayetler arasÕnda anlatÕlÕr. Büyücüler Hz. Musa’nÕn mucizesini görünce “Musa ve Harun’un Rabbi olan âlemlerin Rabbine inandÕk” derler. “Rabbenâ innenâ kad âmennâ” ifadesi bu ayetlerden yola çÕkÕlarak iktibas edilmiútir. %HILUÁUëLԅDYPLðVUÁȃëO %HğLNÁIëLVëQHLGHU\Á {øsrailo÷ullarÕnÕn kaçÕúÕ, denizin gö÷sünün yarÕlmasÕ adÕna} ùikâfî-i sîne-i deryâ: Denizin gö÷sünün yarÕlmasÕ. Bir mucize olarak, Hz. Musa’nÕn asasÕnÕ vurmasÕyla KÕzÕldeniz’in ikiye bölünmesi hadisesidir. Buna göre Firavun iman etmeyip baskÕlarÕnÕ arttÕrÕnca bir gece vakti Allah tarafÕndan Musa’ya yola çÕkmasÕ emredilir. Firavun ve askerleri de peúlerine düúer. Hz. Musa’nÕn denize asasÕnÕ vurmasÕyla KÕzÕldeniz 41 Eski Ahit’in ilk kÕsmÕnÕ oluúturan kitaplardan “ÇÕkÕú”ta, Musa peygamberin yÕlana dönüúen asasÕ TanrÕ’nÕn kudretiyle oluúan bir “mucize (mofet)” olarak nitelendirilirken, MÕsÕrlÕ büyücülerin asalarÕnÕn yÕlana dönüúmesi hadisesi için “büyü (lehatim)” ifadesi kullanÕlmÕútÕr. (Gürkan 2010: 99). 42 FazÕl’Õn kalemini “çûb-Õ Musa”ya benzetti÷i ve buraya aldÕ÷ÕmÕz örnekler dÕúÕnda bkz. (ø1: ; ø2, 57a), (ø1, 95a; ø2, 76b), (ø1, 97a; ø2, 83b). 18 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR ikiye ayrÕlÕr. øsrailo÷ullarÕ denizi geçer, ancak peúlerinden gelen Firavun ve askerlerinin geçiúi sÕrasÕnda deniz tekrar birleúir. Firavun ve yandaúlarÕ bo÷ularak ölür. Bu hadise Kur’an’da ùuarâ sûresinin (26) 25-67. ayetleri arasÕnda anlatÕlÕr. AyrÕca Yunus sûresi (10) 90. ayette firavunun bo÷ulma esnasÕnda imana gelmesinden bahsedilir. FazÕl bu hadiseye, divanÕnda Pedros isimli bir Ermeni sarraf için yazdÕ÷Õ, \OHILUȂDYQñáDUëԅñLӷVÁQ E E 1L§¼QH\OHU<HGL%H\ļÁ\ñNHUHPð ð {Cömertli÷in beyaz eli, öyle bir firavunu niçin ihsana bo÷ar ki!?} beytiyle de gönderme yapar. %HUHKÁ\ÁEëLJ¼UīKñ.HOëP %HáDUëԅëLPLOOHWLDȂGÁ {Hz. Musa’nÕn halkÕnÕn kurtulmasÕ, düúman kavmin bo÷ulmasÕ adÕna} YukarÕdaki beyte ba÷lÕ olarak devam eden bu beyitte Firavun ve askerlerinin bo÷ulmasÕ olayÕ telmih edilmektedir. Kur’an’da Bakara sûresi (2) 50. ayette úu ifadeler yer alÕr: “Bir zamanlar biz sizin için denizi yardÕk, sizi kurtardÕk, Firavun’un taraftarlarÕnÕ da, siz bakÕp dururken denizde bo÷duk”. ùairin “millet-i a‘dâ (düúman millet)” diye andÕ÷Õ kavim Firavun’un halkÕ olan MÕsÕrlÕlardÕr. “Gürûh-Õ Kelîm (Musa’nÕn kavmi)” ise MÕsÕrlÕlar’Õn elinden kurtulan øsrailo÷ullarÕdÕr. %H]HEīQëLPLOOHWLԄñEԿë %HW¼YÁQëLIñUԅDL0īVÁ {KÕbtî milletinin güçten düúmesi, Musa kavminin güçlenmesi adÕna} KÕbtî/KÕbt: MÕsÕr’Õn eski halkÕna verilen ad. Eski YunanlÕlar ve Latinler bu ismi galat olarak “Kit” ya da “Ekit” diye anarlar. Tevrat’ta “Ahim” diye geçer. Bir rivayete göre “KÕbt”, Eski MÕsÕrlÕlarÕn güya gayptan haber veren bir putunun ya da âliminin ismidir. Kur’an’da geçen “©ȂǣƢǘdz¦Â ƪƦŪƢƥ”43 daki “cibt”in bu put oldu÷u söylenir. ÇÕfÕt kelimesinin de Cahûddan de÷il belki MÕsÕr’da oturan Yahudi âlimlere vaktiyle verilmiú “Çibit” isminden kaldÕ÷Õ düúünülebilir (Ahmed Rifat 1299: V, 268-269). Beyitte anlatÕlan “KÕbtî milletinin güçten düúmesi” ifadesi, Hz. Musa ve øsrailo÷ullarÕ’nÕn Firavun ve askerlerine galip gelmesi hadisesine dayanÕr. Firavun’un helak edilmesinden sonra øsrailo÷ullarÕ yükseliúe geçmiú, MÕsÕr halkÕ gerilemeye yüz yutmuútur. Öyle ki Firavun ve askerleri bo÷ularak ölünce fellahlar, çocuklar ve ÕrgatlÕk eden basit insanlardan baúka baúa geçmeye uygun kimse kalmamÕú, bu nedenle Delûke adÕnda akÕllÕ ve yaúlÕ bir kadÕnÕ 160 yaúÕndayken padiúah edinmiúlerdi (Gelibolulu Âlî : 23). %HI¼WÁGëLԅDYPLðVUÁȃëO 7ëKLQÁ\ÁEñáDPGDԵXEӷXPHVÁ {øsrailo÷ullarÕnÕn, gece gündüz, ucu buca÷Õ belli olmayan gam çölüne düúmesi adÕna} Tîh: MÕsÕr ile Filistin arasÕnda bir yer olup, KÕzÕldeniz’in kuzeyinde Akabe körfeziyle Süveyú Körfezi arasÕnda güneye do÷ru üçgen úeklinde bir ada suretinde uzanÕr. Güney kÕsmÕnda Tûr-Õ Sînâ da÷Õ ve bunun kuzeyinde øsrailo÷ullarÕ’nÕn kaybolduklarÕ Tîh çölü vardÕr (ùemseddin Sami 1996: III, 1731). Kur’an da Maide (5) sûresinin 20-26. ayetleri arasÕnda øsrailo÷ullarÕ’nÕn 40 yÕl boyunca daracÕk bir alanda kÕsÕlÕp kalmalarÕ úöyle anlatÕlÕr: “Bir zamanlar Musa, kavmine úöyle 43 Kur’ân Nisâ 4/51: “…putlara ve batÕl TanrÕlar’a (iman ediyorlar)…”. 19 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ demiúti: Ey kavmim! Allah’Õn size (ba÷ÕúladÕ÷Õ) nimeti hatÕrlayÕn; zira O, içinizden peygamberler çÕkardÕ ve sizi hükümdar kÕldÕ. Âlemlerde hiçbir kimseye vermedi÷ini size verdi (20). Ey kavmim! Allah’Õn size (vatan olarak) yazdÕ÷Õ mukaddes topra÷a girin ve arkanÕza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüú olursunuz (21). Onlar úu cevabÕ verdiler: Ey Musa! Orada zorba bir toplum var; onlar oradan çÕkmadÕkça biz oraya asla girmeyece÷iz. E÷er oradan çÕkarlarsa biz de hemen gireriz (22). KorkanlarÕn içinden Allah’Õn kendilerine lütufta bulundu÷u iki kiúi úöyle dedi: OnlarÕn üzerine kapÕdan girin; oraya bir girdiniz mi artÕk siz zaferi kazanmÕúsÕnÕz demektir. E÷er müminler iseniz ancak Allah’a güvenin (23). Ey Musa! Onlar orada bulunduklarÕ müddetçe biz oraya asla girmeyiz; úu halde sen ve Rabbin gidin savaúÕn; biz burada oturaca÷Õz, dediler (24). Musa: Ey Rabbim! Ben kendimden ve kardeúimden baúkasÕna hakim olamÕyorum; bizimle, bu yoldan çÕkmÕú toplumun arasÕnÕ ayÕr, dedi (25). Allah, öyleyse orasÕ (arz-Õ mukaddes) onlara kÕrk yÕl yasaklanmÕútÕr; (bu müddet içinde) yeryüzünde úaúkÕn úaúkÕn dolaúacaklar. ArtÕk sen, yoldan çÕkmÕú toplum için üzülme, dedi” (26). Tarihî rivayetlere göre mukaddes topraklara girmek istemeyen ve peygamberlerine karúÕ gelen øsrailo÷ullarÕ, bugün Tîh çölü olarak bilinen daracÕk bir arazi üzerinde kÕsÕlÕp kalmÕú; kendileri ölüp yeni bir nesil yetiúinceye kadar buradan kurtulamamÕúlardÕr.44 FazÕl divandaki bir baúka beytinde de: <HGLEH\ļÁVñHOYLUGLEL]HRO0īVëLğīӽX± (JHU§L7ëKLKLFUÁQñQGD§RԅÁUÁPñPñ]YDUGñ(ðDðD diyerek “tîh-i hicrân (ayrÕlÕk çölü)” tamlamasÕyla bu hadiseyi telmih eder. %H]HQLğNÁUëLȂDԵÁ\ñ.HOëP %HG¼QëPVÁ]ëLGLOLӽÁUÁ {Hz. Musa’nÕn asa darbesiyle sert taúÕ ortadan ikiye ayÕrmasÕ adÕna} %HեXKīUñG¼YÁ]GHK§HğPH 2QLNLVñEԿL§¼QROXSLFUÁ {On iki torun için akan on iki çeúmenin ortaya çÕkmasÕ adÕna} Bu iki beyitte Hz. Musa’nÕn kayadan su fÕúkÕrtmasÕ mucizesine telmih vardÕr. Kur’an’da anlatÕlan bu mucize, Tevrat anlatÕlarÕnda da geçer. Düvâzdeh çeúme: On iki çeúme. Bu ifade, Kur’an ve Tevrat’ta bahsedilen bir hadiseyi telmihen kullanÕlmÕútÕr. Buna göre ÇÕkÕú VXII-6-7’de Musa’nÕn taúa vurmasÕ ve taútan su çÕkmasÕndan bahsedilir (AydÕn 2005: 521). Kur’an’da Bakara sûresi (2) 60. ayette, bu hadise úöyle anlatÕlÕr: “Musa çölde kavmi için su istemiúti de biz ona: “De÷ne÷inle taúa vur! demiútik. Derhal (taútan) on iki kaynak fÕúkÕrdÕ. Her bölük içece÷i kayna÷Õ bildi. (Onlara): Allah’Õn rÕzkÕndan yeyin, için, sakÕn yeryüzünde bozgunculuk etmeyin dedik”. Tevrat’ta “bir tek çeúme”den bahsedilse de Kur’an’da açÕkça “on iki çeúme” oldu÷u ifade edilmektedir. On iki sÕbt: SÕbt, torun demektir. øsrailo÷ullarÕ’nÕn Hz. Yakub’un on iki o÷luna45 nispetle ayrÕldÕklarÕ on iki kabilenin her birine verilen isimdir. TamamÕna “esbât” denilir. On iki 44 Bu olay, Yahudi tarihinde unutulmayan 5 felaket arasÕnda gösterilir. Di÷erleri, Süleyman mabedinin Buhtunnasr tarafÕndan yÕkÕlmasÕ, sürgün dönüúü inúa edilen mabedin RomalÕlar tarafÕndan tekrar yÕkÕlmasÕ, Bar Kohba isyanÕnÕn RomalÕlar tarafÕndan bastÕrÕlmasÕ, Roma imparatoru Hadrian tarafÕndan Yahudiler’e Kudüs’e giriú yasa÷ÕnÕn konmasÕdÕr (Arslantaú 2011: 608). Yine aralarÕnda çölde yaúadÕklarÕ bu 40 yÕlÕ anmak üzere “Çardaklar BayramÕ (Sukot)” adÕyla kutladÕklarÕ bir bayram vardÕr (Arslantaú 2011: 617-620). 45 Hz. Yakub’un 12 o÷lunun ismi úöyledir: Ruven, ùimon, Levi, Yehuda, Yisakar, Zevulun, Dan, Naftali, Gad, Aúer, Yusuf ve Bünyamin. (Gürkan 2010: 22). 20 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR kabile, Filistin ülkesi, Gazze ve Askalan sahilleri dÕúÕnda on iki parçaya ayrÕlÕp her bir parçasÕ Hz. Yakub’un o÷ullarÕndan birinin nesline mahsustu (ùemseddin Sami 1996: IV, 2532-2533). %HQLȂDPKÁ\ñEëğXPÁUëLӶDԅ %DԅOXԅñձձÁY¼PHQQLOHVHOYÁ {Allah’Õn sayÕsÕz nimetleri; sebze, hÕyar, helva ve bÕldÕrcÕn adÕna} Menn ve selvâ: Menn, kudret helvasÕ; selvâ ise bÕldÕrcÕn anlamÕna gelir. Tevrat’a göre Firavun’un ordusuyla birlikte KÕzÕldeniz’de yok edilmesinden sonra KÕzÕldeniz sahili boyunca Sûr çölünde üç gün susuz yürüyen øsrailo÷ullarÕ, Mara adÕ verilen yerde suya ulaútÕktan sonra buradan Elim’e, Elim’den de Elim ile Sina arasÕndaki Sin çölüne varÕrlar. Burada açlÕktan úikayet edince kendilerine menn ile selvâ verilir (Harman 2006: 209). Kur’an’da ise “menn ile selvâ” tabiri Bakara sûresi (2) 57. ayette geçmektedir. Allah úöyle buyurur: “Sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvasÕ ve bÕldÕrcÕn gönderdik ve verdi÷imiz güzel nimetlerden yeyiniz dedik”. Menn’i sembolize etmek üzere Yahudiler arasÕndaki Haftalar BayramÕ’nda bayram süresince fÕndÕk, fÕstÕk gibi yemiúlerle sütlü ve tatlÕ gÕdalarÕn (kadayÕf) yendi÷i bilinmektedir (Arslantaú 2011: 606). Bakl u kÕssâ: Bakla ve hÕyar anlamÕna gelen bu ibare Kur’an’da Bakara sûresinin (2) 61. ayetinde úöyle geçer: “Hani siz (verilen nimetlere karúÕlÕk): Ey Musa! Bir tek yemekle yetinemeyiz; bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdi÷i úeylerden; sebzesinden, hÕyarÕndan, sarÕmsa÷Õndan, mercime÷inden, so÷anÕndan bize çÕkarsÕn, dediniz. Musa ise: Daha iyiyi daha kötü ile de÷iútirmek mi istiyorsunuz? O halde úehre inin. Zira istedikleriniz sizin için orada var, dedi…”. FazÕl, ayette geçen “sebze ve hÕyar” ibaresinden iktibasen “bakl u kÕssâ” demiútir. %HáDPÁPñE¼]¼UJLVÁ\HILJHQ .ȃROGñHFGÁGñ±ñ]LOHKHPSÁ {AtalarÕnÕzÕ gölgeleyerek onlarla birlikte hareket eden büyük bulut adÕna} Gamâm: Bulut. Kur’an’da Bakara sûresi (2) 57. ayete telmih vardÕr: “Ve üstünüze o bulutu gölgelik çektik…” (YazÕr 1935: 360). Ayette “bulut” anlamÕnda “gamâm” kelimesi kullanÕlmÕútÕr. Tîh çölünde kaldÕklarÕ süre zarfÕnda Allah tarafÕndan øsrailo÷ullarÕnÕn baúÕ üzerine ince bir bulut getirilmiú, böylece sÕcaktan helâk olmalarÕ önlenmiútir. %HNLWÁEñP¼ğHUUHIL7HYUÁW %H=HEīUXEHԄXGVLFÁQHI]Á {Kutsal Tevrat kitabÕ, Zebur kitabÕ ve can katan Kudüs adÕna} Tevrât (Tora): Hz. Musa’ya indirilen kutsal kitap. Eski Ahit’te Hz. Musa’ya verilen 5 kitabÕ simgeler. Tevrat kitaplarÕnÕn konularÕ kÕsaca úöyledir: 1- Bereúit (Tekvin, YaratÕlÕú, Oluú, BaúlangÕç): DünyanÕn baúlangÕcÕ, insanÕn yaratÕlÕúÕ, Adem ve Havva, insanlarÕn ilk suçu, Kabil (Kain) ile Habil, Nuh, øbrahim, øshak, Esav, Yakup, Yusuf ve kardeúleri ve Yakub’un Yehova ile güreúinden sonra ona øsrail adÕnÕn verilmesi anlatÕlÕr. 2- ùemot (øsimler) (ÇÕkÕú, MÕsÕr’dan dÕúarÕya gidiú): Musa’nÕn hikâyesi, Sina da÷Õnda Yehova’nÕn kanunlarÕnÕ bildiriúi, 10 Emir (Evâmir-i Aúere) denilen úeriat kanunlarÕ anlatÕlÕr. 3- Vayikra (ça÷ÕrdÕ) (Levililer): øsrail úeriat kanunlarÕ, âyin ve merasime dair usûl, kurban ve kahinlerin temizlik kurallarÕ anlatÕlÕr. 4- Bamidbar (çölde) (SayÕlar): øsrail kavminin Sina da÷Õ çevresinde ilerleyerek Erden’e gelmesi. Nüfus sayÕmÕndan, úeriat kanunlarÕndan ve hikâyelerden, kayadan su çÕkarÕlmasÕndan, yakÕcÕ yÕlanlardan bahsedilir. 21 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ 5- Dvarim (ùeyler): Musa’nÕn ölümünden, gömülmesinden ve onun için tutulan yastan bahseder (Tanyu 1966: 102-103). Zebûr: Hz. Davud’a indirilen kitap. øslamî çevreler, Eski Ahit içerisinde yer alan ve toplam 150 ilahiden oluúan Mezmurlar’Õn (Psalms) Kur’an’da Hz. Davud’a indirildi÷i belirtilen Zebur oldu÷unu düúünmektedir (Gündüz 1998: 261). Divanda Zebur ismi, FazÕl’Õn muhtemelen yine aynÕ Yahudi güzelle bir konuúmasÕndan alÕntÕladÕ÷ÕmÕz aúa÷Õdaki örnekte de geçer: %XOGñF¼UȃHWGLOL]ÁUñPEXFHYÁELOHGLGLP ԄXOX±DӷLNPHWLQLV¶\OHEH)XUԅÁQX=HEīU(ø1, 136a ; ø2, 91a) Kuds/Kudüs/Jerusalem: Günümüzde Tel-aviv’le birlikte øsrail devletinin baúkenti olan, üç ilahi dinde de önemli bir yere sahip kutsal kent. øbranice adÕ Yeruúalem(Jerusalem)’dir. Müslümanlarca verilen “Kuds” ismi “bereket, mübarek olmak” anlamÕndadÕr (Harman 2002: 323-327). %HȂ]H\U¼EH6ÁPLUëLԅDGëP %HSHUHVWëLȂLFOLӽīEHGÁ {Hz. Üzeyir, Sâmirî ve güzel görünümlü buza÷Õya tapÕnÕlmasÕ adÕna} Hz. Üzeyr: Eski Ahit úahsiyeti Ezra’ya Kur’an’da verilen ad. Peygamberli÷i hususunda çeúitli rivayetler vardÕr. Kudüs’ün Buhtunnasr tarafÕndan yÕkÕlmasÕyla Babil’e sürülen øsrailo÷ullarÕ’nÕn yanÕnda bulunmuú, Babil’de onlara dinleriyle ilgili bildirimde bulunmaya devam etmiúti. Yahudi inancÕna göre lakabÕ “øbnullâh”tÕr. Bunun sebebi Babil sürgünü sÕrasÕnda Tevrat’Õn kaybolmasÕ üzerine Üzeyr’in ezberden okuyup tekrar Tevrat’Õ yazdÕrmasÕ, daha sonra ortaya çÕkan nüsha ile karúÕlaútÕrÕldÕ÷Õnda aslÕnÕn aynÕsÕ oldu÷unun görülmesidir (ùemseddin Sami 1996: IV, 3150). Üzeyr ismi Tevbe sûresi (9) 30. ayette úöyle geçer: “Yahudiler, Üzeyr Allah’Õn o÷ludur, dediler” (Gündüz 1998: 379). Sâmirî/øcl: Arapça “icl” kelimesi “buza÷Õ” demektir. Hz. Musa’nÕn Tûr’da kalma süresi on gün uzatÕlÕnca øsrailo÷ullarÕndan Samirî adÕnda bir sanatkar, zinet takÕmlarÕnÕ toplayarak bir buza÷Õ heykeli yaptÕ ve “Sizin de Musa’nÕn da tanrÕsÕ budur. Fakat Musa tanrÕsÕnÕ unuttu” dedi. Buza÷ÕyÕ öyle bir ustalÕkla yapmÕútÕ ki buza÷Õ, içine rüzgar girdi÷inde canlÕymÕú gibi bö÷ürmeye baúlÕyordu. Bu olay Araf sûresi (7) 148. ayette úöyle anlatÕlÕr: “(Tur’a giden) Musa’nÕn arkasÕndan kavmi, zinet takÕmlarÕndan, bö÷ürebilen bir buza÷Õ heykelini (tanrÕ) edindiler. Görmediler mi ki o, onlarla ne konuúuyor ne de onlara yol gösteriyor? Onu (tanrÕ olarak) benimsediler ve zalimler oldular”. Muharref Tevrat’ta buza÷ÕyÕ yaparak halkÕ buna tapÕnmaya sevkeden kiúinin Hz. Harun oldu÷u ileri sürülürken, Kur’an’da Hz. Harun’un, Samiri’nin yaptÕ÷Õ úey konusunda øsrailo÷ullarÕnÕ uyardÕ÷Õ ancak sözünü dinletemedi÷inden bahsedilir (Taha 20/90-94). ùair, øsrailo÷ullarÕ’nÕn buza÷Õya tapma hadisesini “perestî-i icl-i hûb-edâ” tamlamasÕyla ifade eder. “Hûb-edâ” terkibi buza÷ÕnÕn de÷erli taúlarla yapÕlmasÕndan kinayedir. 46 %H6HPīȃHOEHӷDļUHWL6HPȂīQ %HFHQÁEñHNÁELULԅXGHPÁ {Samuel, Sem‘ûn (Simon) ve eski yüce büyükler adÕna} Semû’el: Bir Eski Ahit peygamberi (MÖ 11. yy.). Peygamber-rahip Samuel, Saul’u (Talut’u) kral olarak kutsar ve bu olayla birlikte øsrailo÷ullarÕ tarihinde hakîmler döneminden krallar dönemine girilmiú olur. Eski Ahit’in Samuel kitabÕ (Samuel I ve Samuel II), 46 Buza÷Õya tapma hadisesi konusunda Tevrat ve Kur’an arasÕndaki farklarÕ ortaya koyan bir makale için bkz. (Albayrak 2004: 91-103). 22 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR peygamber Samuel’in yaúam öyküsünü anlattÕktan sonra Talut47 ve Davud dönemini konu edinir (Gündüz 1998: 331-332). Sem‘ûn/ùem‘ûn/Simon: Birincisi, Hz. Yakub’un ikinci o÷lu olup Yakub’un o÷ullarÕ MÕsÕr’a gittiklerinde Hz. Yusuf tarafÕndan rehin tutulan kiúidir. Soyundan gelen ùem‘ûn-Õ SÕbtî, on iki kabileden (sÕbt) olup, Lût gölünün batÕ kÕyÕsÕna yerleúmiúti (ùemseddin Sami 1996: IV, 2873). %HE¼]¼UJëL\HYPL6HEWLğHUëI .LRGXUJ¼QOHUL§UHEëKHPWÁ {Günler arasÕnda benzeri olmayan kutsal Cumartesi gününün büyüklü÷ü adÕna} Yevm-i Sebt (ùabat/Sabbath): Yahudilerce kutsal sayÕlan Cumartesi günü. HaftanÕn yedinci günüdür. øúe ara verilip ibadet ve tefekkür ile geçirilen bu gün, Yahudi gelene÷inde haftanÕn en kutsal günü kabul edilir (Gürkan 2010: 159). Eski Ahit’e göre âlemi 6 günde yaratan Yehova’nÕn dinlenmeye çekildi÷i gündür. Bu günde çalÕúmak, dünyevî herhangi bir iú yapmak, ateú yakÕp yemek piúirmek vb. iúler yasaktÕr. Eski Ahit’te bu gün, Musa’ya verilen On Emir arasÕndadÕr (Gündüz 1998: 350). Yahudi inancÕnda Yehova, Mesih’in günü olarak kabul edilen Sebt’te yer ve göklerin yaratÕlmasÕna ara vermiú ve Arú’Õna uzanmÕútÕr. Rabbanî48 anlayÕúta On Emir, Hz. Musa’ya senenin üçüncü ayÕnda Sina Da÷Õ’nda bir Sebt günü verilmiútir. Yahudi inanÕúÕnda Sebt, TanrÕ ile øsrailo÷ullarÕ arasÕnda yapÕlmÕú en önemli ahitlerden biridir (Arslantaú 2011: 582). Kur’an’da Sebt günü, Bakara 2/65, Nisa 4/47; 4/154, Nahl 16/124 ve Araf 7/163 ayetlerinde geçmektedir. Araf sûresinde geçen ayette anlatÕldÕ÷Õna göre, Allah tarafÕndan øsrailo÷ullarÕna imtihan olarak Cumartesi günü avlanma yasa÷Õ getirildi÷i için, balÕklar o gün su yüzüne çÕkÕp serbestçe yüzerlerken, bir süre sonra øsrailo÷ullarÕ Cumartesi yasa÷Õna saygÕsÕzlÕk göstererek balÕklarÕ avlamÕúlardÕr. %HӼDPëUVL]KHPEHȂ,\GñԄDPXğ 2OLNLUī]ñVDȂGXQīUHI]Á {Hamursuz ve KamÕú bayramlarÕ… AydÕnlÕk saçan o iki mübarek gün adÕna} Hamîrsiz (Pesah/FÕsÕh/Passover): øsrailo÷ullarÕnÕn Hz. Musa önderli÷inde MÕsÕr’dan çÕkÕúÕ anÕsÕna kutlanan ve sekiz gün boyunca mayasÕz ekmek tüketilen bayram. Türkçe’de FÕsÕh ya da MayasÕz Ekmek BayramÕ olarak da bilinir (Gürkan 2010: 248).49 øbrani takvimine göre Nisan’Õn 15’ine denk gelen bu bayram Tevrat’Õn ÇÕkÕú kitabÕnda geçer. øsrail’deki Yahudilerce 7 gün, di÷erlerince 8 gün kutlanan bu bayram süresince evde mayalÕ hamur ya da mayalanabilecek türden yiyecekler kullanÕlmaz (Gündüz 1998: 305). Yahudi inanÕúÕna göre Musa, Yahudiler’e MÕsÕr’dan çÕkma emrini verdi÷inde, telaú ve acele ile Yahudiler, yo÷urduklarÕ hamurdan ekmek yapmaya bile fÕrsat bulamadan mayasÕz ve tuzsuz hamurlarla yola düúmüúler, bu günün anÕsÕna sonraki dönemlerde “hamets” adÕ verilen mayalÕ gÕdalar yenmemeye baúlamÕútÕ. Sebt günü yasak olan bütün hususlar bu günlerde de yasaktÕ (Arslantaú 2011: 597-598). FazÕl, bir gazelinden aldÕ÷ÕmÕz aúa÷Õdaki beytinde de Hamursuz bayramÕna gönderme yapar: IWÁGHVLQLVHKYLOHԵDQPñğNLӽDPëUVL] <RáUXOPXğLNHQPÁ\HLȂDğԅLOHY¼FīGñð 270bðED 47 Yahudi ve øslam inancÕnda Talut’la ilgili bkz. (Reda 2010: 201-222). Rabbanî/ler: øslamî dönemde Yahudi cemaatlerin ço÷unlu÷unu oluúturan, hem o dönem hem de günümüzde geleneksel Yahudili÷i temsil eden cemaat. Ortodoks Yahudiler (Arslantaú 2011: 650). 49 Bu bayram ve uygulamalarÕ hakkÕnda ayrÕca bkz. (Alalu vd. 1996: 10-20). 48 23 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ {ZavallÕ âúÕ÷ÕnÕn bedeni aúk mayasÕyla yo÷rulmuúken yanlÕúlÕkla onu “hamursuz” sanmÕú} Iyd-Õ Kamuú/KamÕú BayramÕ/ Sukkoth/Çardaklar BayramÕ/ÇadÕrlar BayramÕ: Yahudiler arasÕnda kutlanan Sukot (ÇadÕrlar) bayramÕ. MÕsÕr ve üzümlerin toplandÕ÷Õ, zeytinlerin ezilerek ya÷ÕnÕn çÕkarÕldÕ÷Õ ve yaú meyvelerin olgunlaútÕ÷Õ hasat dönemine denk gelir. Yahudilikte MÕsÕr’dan çÕkÕú sÕrasÕnda Tih çölünde geçen günlerle iliúkilendirilir. Bu bayramda, erkekler ö÷ün yemekleri ve geceyi geçirmek üzere yeúilli÷ini uzun süre koruyan defne yapraklarÕyla süslenmiú çardaklarda (suka) 7 gün boyunca kalÕrlar (Gürkan 2010: 165). Suka, tahtadan yapÕlan, dallar, kamÕú ve bitkilerle üstü örtülen, yukarÕya bakÕldÕ÷Õnda gökyüzünün, yÕldÕzlarÕn ve sembolik anlamda cennetin göründü÷ü çarda÷a verilen addÕr (Alalu vd. 1996: 53). Yahudilerin çölde yaúarken bulabildikleri hurma, kamÕú, mersin vb. bitkilerle inúa ettikleri kulübeleri anÕmsatmaktadÕr (Arslantaú 2011: 617). Bu bayramÕn di÷er bir özelli÷i, bayramÕn ilk gününden itibaren bayrama katÕlanlarÕn “hurma veya palmiye dalÕ, a÷aç kavunu veya herhangi bir turunçgil, mersin a÷acÕ veya cezayir menekúesi ve sö÷üt dalÕ ve yapra÷Õ olmak üzere 4 çeúit bitkiyi ellerinde taúÕmalarÕdÕr (Atasagun 2001: 143). ùair, bu çadÕrlarÕn kamÕúla yapÕlÕp örtülmesine göndermede bulunarak “KamÕú BayramÕ” ifadesini kullanÕr. DivanÕndaki bir gazelde geçen aúa÷Õdaki beyitte de aynÕ yapÕya yer verir: 0¼VHOPÁQÁQHԅXUEÁQROPDGDQVDȂñ\Gñ$ӟӷÁGD %L]LPROğīӽLOH)ÁļñOԄDPñğED\UDPñPñ]YDUGñ(ø1, 271a) {Ey FazÕl! Kurban bayramÕnda müslümanlar gibi kurban olmaktansa, bizim o úuh (Yahudi güzel) ile KamÕú BayramÕmÕz vardÕ} %H]HEÁQñIDԵëӷLȂðPUÁQë 2OOLVÁQñեDUëI¼VëQHJ¼ğÁ {Fasih øbrani dili, o gönül açÕcÕ zarif dil adÕna} Zebân-Õ Fasîh-i ømranî/øbranî: øbranice. Yahudilerin ve Yahudi kutsal kitabÕnÕn dili. Sami dil ailesine mensuptur. øbranice, Eski Ahit’in Talmud’un ve Musevili÷in üçüncü büyük dinî kayna÷Õ Midraú’Õn (hahamlarÕn kutsal yazÕlarla ilgili yorumlarÕnÕ içeren külliyat) dili oldu÷u için kutsallÕk kazanmÕú ve asÕrlar boyunca geliúen bazÕ geleneklerde yarÕ mitolojik bir karakter göstermiútir. Buna göre Allah’Õn Tevrat’Õ indirdi÷i, Hz. Musa’ya Tûr-Õ Sînâ’da hitap etti÷i dildir. Edebiyat ve ibadet (litürji) dili olarak varlÕ÷ÕnÕ kesintisiz bir biçimde sürdürmüútür (Hasan 2000: 366-367). %HFHPÁȂDWEDğñEHӽÁӽÁPÁQ %HEHYÁԅëLSXӽWHY¼ӽÁPKÁ {CemaatbaúÕ ve hahamlar, piúmiú ve hamlarÕn (tamamÕndan) geriye kalanlar adÕna} CemâatbaúÕ/Kohen/Reú kala: Yahudi ö÷retisine göre Yakub’un üçüncü o÷lu Levi soyundan gelen, kendisi de ilk baú kohen kabul edilen Harun ve o÷ullarÕnÕn oluúturdu÷u sÕnÕf. Din adamÕ sÕnÕfÕnÕ oluúturan ve øsrailo÷ullarÕnÕn tepesinde yer alan kohenlerin en yaúlÕsÕ olan baú kohen en kutsal kiúi kabul edilmektedir. Kohenlerin görevleri arasÕnda øsrailo÷ullarÕna Tevrat’Õ ö÷retmek de vardÕr (Gürkan 2010: 152). Yahudi dini e÷itim kurumu “yeúiva”larÕn baúkanlÕ÷ÕnÕ yürütenlere verilen “reú kala” adÕ da “cemaat baúkanÕ” anlamÕna gelmektedir (Arslantaú 2011: 650). Haham: Yahudi dini teúkilatÕnda bir unvan. øbranice ve Aramice’de “bilge, yetenekli kiúi” anlamÕna gelir. Terim olarak ise Tevrat ve Talmud üzerine gerekli e÷itimi aldÕktan sonra belirli bir Yahudi cemaatine ruhanî önderlik yetkisini kazanmÕú kiúi için kullanÕlan bir unvandÕr. AyrÕca Yahudi literatüründe genellikle kültürlü ve e÷itici kiúilerin bir niteli÷i olarak yer alÕr (Demirci 1997: 134-135). 24 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR ùair and içmesini bu beyitle bitirir. Son olarak Yahudilikle ilgili “puhte (piúmiú, belirli bir seviyeye gelmiú)” ve “ham (eksik, olgunlaúmamÕú)” geriye ne kaldÕysa tamamÕnÕn üzerine yemin etti÷ini söyleyerek, bundan sonraki beyitlerde Yahudi güzeline sitem ve iltifatlarÕnÕ sÕralamaya baúlar. OG¼P¶OG¼PDPÁQDFÁQÁQñP ԄñOEHQLELUYLԵÁOLOHLӷ\Á {A sevdi÷im öldüm öldüm! Beni bir kavuúmayla canlandÕr} ùair and içmeyi bitirdikten sonra, bu beyitle birlikte Yahudi güzele sitem etmeye baúlar. Ona kavuúma iste÷ini “kÕl beni bir visâl ile ihyâ “mÕsrasÕyla ifade eder. 1HEXԿDYUñȂLQÁGXFHYU¼VLWHP 1HEXQÁ]XHGÁEXLVWLáQÁ {Bu inadÕna tavÕrlar, bu zorluk ve eziyet nedir!? Bu naz ve eda, bu umursamazlÕk nedir!?} 'LONLԵDQGīԅDL<HKīGJLEL <DȂQLԵDQGīԅDLԅDļÁY¼EHOÁ {Gönül Yahudi sandÕ÷Õ, yani kaza ve bela sandÕ÷Õ gibi} Sandûka-i Yehûd (Aron ha Kodeú): Ahit SandÕ÷Õ. Yahudi inancÕna göre Hz. Musa’nÕn TanrÕ Yehova’dan vahiyle aldÕ÷Õ On Emir’in yazÕlÕ oldu÷u iki tabletin içinde saklanan tahta sandÕ÷a verilen isimdir. Bu sandÕk altÕnla süslüdür. En kutsal yer olan Kudsü’l-akdes’te saklanÕr ve Yom Kippur’da (Kefaret Günü) sadece baúrahip tarafÕndan görülürdü. Hz. Davud Ahit SandÕ÷Õ’nÕ Kudüs’e taúÕmÕú, Hz. Süleyman da Kudüs mabedine yerleútirmiútir (AydÕn 2005: 12). Samuel kitabÕnda øsrailo÷ullarÕ’nÕn Filistinlilere karúÕ galibiyet elde etmek için bizzat TanrÕ yerine sihirli güce sahip oldu÷una inandÕklarÕ Ahit SandÕ÷Õ’nÕn yardÕmÕna baúvurup yenilgiye u÷ramalarÕ ve sandÕ÷Õn düúmanÕn eline geçmesine dair bilgiler yer alÕr (Gürkan 2010: 99). SandÕk, tahtadan yapÕlmÕú bir dolap úeklinde sinagoglarda Kudüs yönündeki duvarda durur ve kutsal hukuk metinleri bunun içinde saklanÕrdÕ. AsÕl Ahit SandÕ÷Õ’nÕn Hz. Musa döneminde ilahi emirle yapÕldÕ÷Õna ve øsrailo÷ullarÕnÕn Hz. Musa ile birlikte onu beraberlerinde taúÕyarak Kenan diyarÕna getirdiklerine inanÕlÕr. Süleyman tapÕna÷Õnda yer alan bu sandÕk, sonraki dönemlerde Kudüs’ün ve tapÕna÷Õn yabancÕ istilacÕlarca yakÕlÕp yÕkÕlmasÕ esnasÕnda kaybolmuútur (Gündüz 1998: 21). Savaúlarda øsrailo÷ullarÕnÕn önünde duran bu sandÕk, birtakÕm efsanevi güçlere sahipti. Mesela Firavun’un kÕzÕ sandÕ÷a dokundu÷u zaman cüzzam hastalÕ÷Õ iyileúmiúti. SandÕ÷Õn bulundu÷u yer bereketle dolup taúÕyordu (Atasagun 2001: 125-156). FazÕl’Õn bu sandÕk için “sandûka-i kazâ vü belâ” ifadesini kullanmasÕ, bütün savaúlarda en önde olan sandÕ÷Õn birtakÕm belalarÕ savuúturmak üzere kullanÕlmasÕndan ileri gelmektedir. ÁUPëӽñIHOÁNHWHԅR\GX± %HQ0HVëӷÁPñ\ñPQHG¼UEXHէÁ {Felaket çarmÕhÕna koydun. Ben Hz. øsa mÕyÕm, bu eziyet nedir!?} Çâr-mîh/Mesîhâ: Çâr-mîh (dört çivi), çarmÕh anlamÕna gelir. Beyitte Hz. øsa’nÕn Roma valisi Pontius Platus zamanÕnda Yahudiler’in baskÕsÕyla çarmÕha gerilmesi hadisesine telmih vardÕr. ÇarmÕha gererek ölüm cezasÕ uygulamasÕ øranlÕlar, KartacalÕlar ve Yahudiler arasÕnda görülen bir uygulamaydÕ. øncil’de anlatÕlan hikâyeye göre Hz. øsa havarileriyle birlikte yemek yerken yakalanÕr, kÕrbaçla dövülür. RomalÕ askerler, øsa’ya kÕrmÕzÕ renkli bir elbise giydirirler ve baúÕna dikenlerden “Yahudilerin KralÕ” diye bir taç koyarlar. Önünde alay ederek diz çökerler. Hakaret ederek çarmÕha götürüp, Golgota denilen yerde çarmÕha gererler. øsa’nÕn baúÕ üzerine de “Yahudilerin kralÕ øsa budur” diye bir yafta asarlar (AydÕn 2005: 147). Oysa 25 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ Kur’an’da Hz. øsa’nÕn gerçekte çarmÕha gerilmedi÷i, tam o esnada diri olarak Allah katÕna yükseltildi÷i anlatÕlÕr (Âl-i ømrân 3/54-55; Nisa 4/157-158). ԾDWOXUHIWÁULOHğHNHUӽDQGH± %D±DEX]HKUL\XԿGXUDQFÁQÁ {Ey can! Bana bu zehri yutturan tatlÕ davranÕúlarÕnla úeker gülüúündür} 6HEWJ¼QLQGHFÁQ\DԅDUáDP]H± %X±DUÁļëPñӷDļUHWL0īVÁ {Keskin bakÕúÕn Cumartesi günü can yakmada. Hz. Musa buna razÕ mÕ!?} Sebt gününün Yahudiler için önemi yukarÕda vurgulanmÕútÕ. Arap bilgini Makdisî (ö. 1000), Sebt gününde yapÕlmasÕ yasak olan iúleri 29 madde halinde úöyle sÕralar: Topra÷Õ sürmek, ekmek ve hasadÕ kaldÕrmak, suyu tarladan baúka bir yere akÕtmak, sulama yapmak, sütün kayma÷ÕnÕ almak için çekmek, süt sa÷mak, odun kÕrmak, ateú yakmak, hamur yo÷urmak, ekmek yapmak, elbise dikmek, elbise dokumak, alfabeden iki harf yazmak, geyik avlamak, hayvan bo÷azlamak, köyü terk etmek, seyahate çÕkmak, alÕúveriú yapmak, harmanda sap-saman dövmek, un ö÷ütmek, odun toplamak, peynir kesmek, et do÷ramak, ayakkabÕ tamir etmek, hayvan yemi karmak, bir kâtibin yanÕnda kalem oldu÷u hâlde bir terzinin de yanÕnda i÷nesi oldu÷u halde evinden çÕkmasÕ. Tevrat’ta Sebt’i ihlal edenlerin taúlanarak (recm) öldürülmesi emredilir. Hz. Musa’nÕn Sebt günü kamÕú taúÕyan birinin boynunu vurdu÷u rivayet edilmektedir (Arslantaú 2011: 586-587). ùair buna dayanarak, Yahudi güzelin gamzesinin Cumartesi günü can yakmasÕna Hz. Musa’nÕn razÕ olmayaca÷ÕnÕ tecahül-i ârifane sanatÕnÕn yardÕmÕyla dile getirerek, hiç olmazsa Cumartesi günü aúkÕna karúÕlÕk bulmayÕ ister. ĞëğHEÁ]XSHUHQGHEÁ]GDӽñ ӶRԅԅDEÁ]XFLYÁQñUDԅԵÁUÁ {ùiúe oynatÕcÕ, perende atÕcÕ, hokkabaz, dansçÕ bir genç} ùair bu beyitte, Yahudi güzelin sÕfatlarÕnÕ saymaktadÕr. Buna göre bu genç Yahudi, úiúebâz (úiúe oynatan), perende-bâz (perende atan), hokka-bâz (hokka çeviren) ve raks-ârâ (dans eden) cilveli bir güzeldir. ӶDEVLGHUğëğHL§UHԵDGȂLIUëW 2OI¼VīQSëğHLVWHVHIDUļÁ {O usta büyücü istese, varsayalÕm, úiúede yüz úeytan hapseder} Bir önceki beyitte özelliklerini saydÕ÷Õ Yahudi güzelin, bu beyitte istese büyü yaparak yüz úeytanÕ úiúe içine hapsedebilece÷ini söyler. “ùiúe içre ifrît” yahut “úîúede perî” ifadesi, rivayete göre insanlÕ÷a fenalÕ÷Õ dokunan cinler, periler ve úeytanlarÕn (ifrît), Hz. Süleyman’Õn emriyle bir úiúe içine hapsedilerek denize atÕlmasÕna dayanÕr (Onay 1996: 465). Bu bakÕmdan úairin, büyücü (füsûn-pîúe) diyerek niteledi÷i Yahudi güzeli, øsrailo÷ullarÕ peygamberlerinden Hz. Süleyman’a ait bir özellikle anmasÕ tesadüfî de÷ildir. HğPLVHӷӷÁUNHQG¼VLVHӷӷÁU 'LOLEë§ÁUHQLFHEXODUHKÁ {Gözü büyücü, kendisi büyücü. ZavallÕ gönül nasÕl kurtulsun!?} 1LJHKLVëQHGī]ñUHK]HQLGëQ àDP]HLPHVWLÁIHWLG¼Q\Á {Gö÷üs delen bakÕúÕ dinin yolunu keser. BaygÕn ve keskin bakÕúÕ dünyanÕn afetidir} 0ÁUñ]¼OILEHOÁ\ñīEñ.HOëP 6ÁȂLGLáñEԿDL<HGL%H\ļÁ 26 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR {YÕlan saçÕ Hz. Musa’nÕn asasÕna bela olur. KollarÕ “Beyaz El”i imrendirir} '¼ğPHH\GLO<HKīGDEëKīGH 0¼VO¼PÁQGDJ¼]HOPL\RԅȂDFDEÁ {Ey gönül! Boú yere Yahudiye tutulma! Yoksa müslümanda güzel mi kalmadÕ!?} ùair bu beyitle aúkÕna karúÕlÕk alamadÕ÷ÕnÕ, Yahudiler içinde güzel aramaktansa müslümanlar arasÕnda onu bulmaya çalÕúmanÕn daha mantÕklÕ oldu÷unu ifade eder. Nitekim bir sonraki beyitte de “Ehl-i øslâm’dan yeter úerm it” diyerek kendi úairlik yetene÷ine sitem etmekte, tecrîd (soyutlama) sanatÕyla gönlüne seslenerek, müslümanlardan utanmasÕ gerekti÷ini söylemektedir. (KOLðVOÁPGDQ\HWHUğHUPLW %HQLH\ԿDEȂH\OHGL±U¼VYÁ {Ey do÷uútan gelen yaradÕlÕú! Beni rezil ettin, artÕk yeter. Bari müslümanlardan utan!} ԄÁIL\H§RԅXGHUG§Rԅ)ÁļñO 7ÁEHPDӷğHULGHUPLVLQğHNYÁ {Ey FazÕl! Kafiye çok, dert de çok. KÕyamete kadar (böyle) úikayet mi edeceksin!?} Her ne kadar yaúanÕlan dinin etkisiyle daha çok øslam tarihi üzerine metinler kaleme alÕnmÕú olsa da, klasik úairin düúünce dünyasÕnda Kur’an kÕssalarÕnÕn yanÕsÕra Yahudilik ve HÕristiyanlÕkla ilgili anlatÕlara daima yer vardÕr. Mitolojiye baútan beri önem veren bu úiirde, dinler tarihinin efsanevî anlatÕlarÕ ortak temalar arasÕndadÕr. ùairler, yer yer øsrailiyyat unsurlarÕnÕn karÕútÕ÷Õ bu hikâyeleri, edebî sanatlarÕn da yardÕmÕyla ustalÕkla iúlemiúler, böylelikle úiirlerinin anlam dünyasÕnÕ zenginleútirmiúlerdir. øúte bu anlayÕúa örnek olarak, 18. yüzyÕl OsmanlÕ klasik úiiri temsilcilerinden Enderunlu FazÕl’Õn divanÕnda bulunan Yahudilikle ilgili unsurlar, konuyla ilgili çalÕúmalara kaynaklÕk edebilecek kadar önemli bir yekün teúkil eder. Edebiyat tarihlerinde úair kimli÷inden çok “özel hayatÕyla” yer alan FazÕl, “Enderunlu” olmanÕn getirdi÷i bilgi birikimini ele aldÕ÷ÕmÕz “Andnâme” manzumesinde ortaya koyar. Kur’an’da yer yer ibret verici kÕssalara konu olan Yahudilik, benzer çalÕúmalarla klasik edebiyat örnekleri üzerinde izlenebilirse hem tarihî hem de sosyolojik birçok de÷erli verinin elde edilece÷i aúikârdÕr. KAYNAKLAR AHMED RøFAT (1299), Lügat-i Târihiyye ve Co÷rafiyye, 7 cilt, østanbul: Mahmud Beg MatbaasÕ. ALALU, Suzan, Klara Arditi, Eda Asayas, Teri BasmacÕ, Fani Ender, Beki Haleva, Dalya Maya, Ninet Pardo, Sara Yanarocak (1996), Yahudilikte Kavram ve De÷erler, østanbul: Gözlem Yay. ALBAYRAK, Kadir (2004), “øsrailo÷ullarÕ’nÕn “AltÕn Buza÷Õ”sÕ ve “KÕzÕl ønek”i”, Bilimname, V: 91-103. ARSLANTAù, Nuh (2011), øslâm Toplumunda Yahudiler, 2. baskÕ, østanbul: øz Yay. ATASAGUN, Galip (2001), “Yahudilikte Dinî Sembol ve Kavramlar”, Selçuk Üniversitesi ølahiyat Fakültesi Dergisi, Konya, 11: 125-156. AYDEMøR, Abdullah (2000), Tefsirde øsrâiliyyât, østanbul: Beyan Yay. AYDIN, Mehmet (2005), Ansiklopedik Dinler Sözlü÷ü, Konya: NKM (Nüve Kültür Merkezi). BøRIùIK, Abdülhamit (2001), “øsrailiyat (Tefsir)”, DøA, c. XXIII, østanbul: TDV Yay., 199202. BUHARÎ (øMÂM), Sahîhü’l-Buharî, Beyrut: Beytü’l-Efkâri’d-Düveliyye, 2005. 27 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ BURSALI MEHMED TÂHøR (2000), OsmanlÕ Müellifleri, 3 cilt, (haz. Cemal KurnazMustafa TatcÕ), Ankara: Bizim Büro Yay. BURSEVÎ, øsmail HakkÕ, Kelimeler ArasÕndaki Farklar (Kitâbü’l-Furûk) (çev. Ömer AydÕn), østanbul: øúaret Yay., 2011. CEYLAN, Ömür (2011), “Büyüyen Gölgeler YüzyÕlÕ: 18. AsÕr Klâsik Türk ùiiri”, Ba÷ Bozumu, østanbul: Kesit Yay., 77-134. DE VAUX, Roland (1989), “Yahudi KaynaklarÕna Göre øsrailo÷ullarÕnÕn MÕsÕr’a Yerleúmesi ve Yusuf KÕssasÕ” (çev. SÕddÕk Yüksel), On Dokuz MayÕs Üniversitesi ølahiyat Fakültesi Dergisi, Samsun, 3: 166-218. DEMøRCø, Kürúat (1997), “Haham”, DøA, c. XV, østanbul: TDV Yay., 134-135. DOöAN, Hatice (2010), “OsmanlÕ Devleti’nde Musta‘ribeler”, Türk-øslâm Medeniyeti Akademik AraútÕrmalar Dergisi, Konya, 9: 215-224. FATÎN DÂVÛD EFENDø (yty), Hâtimetü’l-Eú‘âr, Süleymaniye Ktph. Rauf Yektâ 310. FÂZIL BEG-ø ENDERÛNÎ (1287), Dîvân, MÕsÕr: Bulak MatbaasÕ, 284 s. --------------------------------- (1279), Dîvân, øzmir Milli Kütüphanesi, 275 vr. --------------------------------- (1280), Dîvân, øzmir Milli Kütüphanesi, 231 vr. ---------------------------------, Dîvân, TopkapÕ SarayÕ Hazine KitaplÕ÷Õ 852, 42 vr. ---------------------------------, Dîvân, TopkapÕ SarayÕ Hazine KitaplÕ÷Õ 893, 99 vr. --------------------------------- (1214), Dîvân, TopkapÕ SarayÕ Hazine KitaplÕ÷Õ 906, 102 vr. --------------------------------- (1253), Hûbânnâme, MÕsÕr: Bulak MatbaasÕ. --------------------------------- (1253), Zenânnâme, MÕsÕr: Bulak MatbaasÕ. GELøBOLULU ÂLÎ, Hâlâtü’l-Kâhire mine’l-Âdâti’z-Zâhire, (sadel. Orhan ùaik Gökyay), Ankara: Kültür ve Turizm Bak. Yay., 1984. GRAVES, Robert, Raphael Patai (2009), øbrani Mitleri (çev. U÷ur Akpur), østanbul: Say Yay. GÜNDÜZ, ùinasi (1998), Din ve ønanç Sözlü÷ü, Ankara: Vadi Yay. GÜRGENDERELø, Müberra (2002), Hasan Ziyâî HayatÕ, Eserleri, SanatÕ ve DivanÕ (ønceleme-Metin), Ankara: Kültür BakanlÕ÷Õ Yay. GÜRKAN, Salime Leyla (2010), Yahudilik, 2. BaskÕ, østanbul: øSAM Yay. HARMAN, Ömer Faruk (1997),“Harun”, DøA, c. XVI, østanbul: TDV Yay., 254-256. ------------------------------ (2002), “Kuds”, DøA, XXVI, Ankara: TDV Yay., 323-327. ------------------------------ (2006), “Musa”, DøA, XXXI, østanbul: TDV Yay., 207-213. -------------------------------(1995), “Yahudilikte Peygamberlik ve Peygamberler”, øslâm Tetkikleri Dergisi (Nihad M. Çetin HatÕra SayÕsÕ), IX, østanbul: Edebiyat Fakültesi BasÕmevi, 127-161. HASAN, Cafer Hadi (2000), “øbranice”, DøA, XXI, østanbul: TDV Yay., 366-367. HATøBOöLU, øbrahim (2001), “øsrâiliyat”, DøA, XXIII, østanbul: TDV Yay., 195-199. HORATA, Osman (2006), “Nedîm’den Sürûrî’ye mahallî/folklorik söylem: Klasik estetikte çözülüúün úok dalgalarÕ”, Türk EdebiyatÕ Tarihi (4 cilt), 2, østanbul: KBY, 461-482. KARATAY, Ethem Fehmi (1961), TopkapÕ SarayÕ Müzesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Katalo÷u, 2 cilt, østanbul: TopkapÕ SarayÕ Müzesi. KOÇ KESKøN, Neslihan (2010), “I. Abdülhamit’in ùehzadelerinin Bed’-i Besmele Törenini Anlatan Enderunlu FazÕl’Õn Surnâme-i ùehriyâr’Õ Üzerine”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat AraútÕrmalarÕ Dergisi, 27: 149-186. KUR’AN-I KERÎM VE AÇIKLAMALI MEÂLø, østanbul: TDV Yay., 2007. KÜÇÜK, Sabahattin (1995), “Enderunlu FâzÕl”, DøA, XI, østanbul: TDV Yay., 188-189. MORDTMANN, J. H. (1991), “FâdÕl Beg”, The Encyclopaedia of Islam (New Edition), II, Leiden: E. J. Brill, 727-728. 28 Türkbilig, 2011/22: 1-30. ENDERUNLU FAZIL DøVANI’NDA YAHUDøLøKLE øLGøLø UNSURLAR ONAY, Ahmet Talat (1996), “ùiúede Peri”, Eski Türk EdebiyatÕnda Mazmunlar, østanbul: MEB Yay. ÖZTÜRK, Nebiye (2002), Zenânnâme Enderunlu FâzÕl, YL, østanbul Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, østanbul 2002, 191 s. PAKALIN, Mehmed Zeki (1993), OsmanlÕ Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlü÷ü, III cilt, østanbul: MEB Yay. REDA, Nevin (2010), “Kur’ân’Õn Tâlût’u ve Antik Yahudi KrallÕ÷ÕnÕn Yükseliúi: MetinlerarasÕ Bir Okuma” (çev. Mustafa ùentürk), Hitit Üniversitesi ølahiyat Fakültesi Dergisi, IX, Çorum, 17: 201-222. SCHMIDT, Jan (1993), “FazÕl Beg Enderuni, Social Historian or Poet?” Decision Making and Change in the Ottoman Empire, (Edt. Caesar E. Farah), Kirksville: The Thomas Jefferson Unv. Press, 183-192. SHAW, Stanford J. (2008), OsmanlÕ ømparatorlu÷u’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, østanbul: KapÕ Yay. ùEMSEDDøN SÂMø (1996), Kâmûsü’l-A‘lâm, 6 cilt, Ankara: Kaúgar Neúriyat. TANYU, Hikmet (1966), “Yahudili÷in Kutsal KitaplarÕ ve EsaslarÕ, ølmî ønceleme ve Tenkidi, Ankara Üniversitesi ølahiyat Fakültesi Dergisi, XIV, Ankara, 11: 95-124. TAYYARZÂDE MEHMED AT (1293), Târîh-i Atâ, V cilt, østanbul, 1293. TDV øSLÂM ANSøKLOPEDøSø (DøA), (devam ediyor), TDV, 40 cilt, 1988-2011. YARDIM, Ali (1997), øzmir Milli Kütüphanesi Yazma Eserler Katalo÷u, øzmir: øzmir Milli Kütüphane VakfÕ. YAZIR, ElmalÕlÕ Muhammed Hamdi (1935), Hak Dini Kur’ân Dili, 9 cilt, østanbul: Matbaa-i Ebüzziya. YILMAZ, Ozan (2008), 16. YüzyÕl ùârihlerinden Sudî-i Bosnevî ve ùerh-i Gülistân’Õ, DR, Marmara Üniversitesi, Türkiyat AraútÕrmalarÕ Enstitüsü, østanbul, VII+991 s. YÖNTEM, Ali Cânib (1977), “FâzÕl”, øslâm Ansiklopedisi, 4, østanbul: MEB Yay., 529-531. e’z-ZEHEBÎ Muhammed Hüseyin (2002), “Tefsir ve Hadiste øsrâiliyyât” (çev. Muhammet YÕlmaz), Çukurova Üniversitesi ølahiyat Fakültesi Dergisi, II, Adana, 1: 155-189. 29 Türkbilig, 2011/22: 1-30. Ozan YILMAZ Enderunlu VasÕf’Õn hattÕyla TopkapÕ SarayÕ Hazine KitaplÕ÷Õ 906 numaralÕ yazmadan 30