Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan ASLAN’ın Değerlendirmesi Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi NİSAN 2012 YIL: 24 SAYI: 280 Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) 2012/1 VERİMLİLİK DERGİSİ YAYIMLANDI Tam Zamanında Üretim Ortamında Tedarikçi İlişkilerine Dair Bir Uygulama / Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZTÜRK - Yrd. Doç. Dr. Hüseyin ŞENKAYAS - Öğr. Gör. Zekiye ÇAMLICA İşletme Performansının Ölçümü: TOPSIS Çok Kriterli Karar Verme Yöntemi Üzerine Bir Uygulama / Yrd. Doç. Dr. Erhan DEMİRELİ - Yrd. Doç. Dr. N. Mine TÜKENMEZ Yazılım Pazarlaması ve Yazılım Sektörünün Pazarlama Zekalarının İncelenmesi / Doç. Dr. Abdullah OKUMUŞ - Feride MUTLU Satış Geliştirme Çabalarının Öğretim Elemanlarının Satın Alma Davranışları Üzerindeki Etkilerini Ölçmeye Yönelik Bir Araştırma / Öğr. Gör. Şükran KARACA - Doç. Dr. Mustafa GÜLMEZ Bir Performans Değerlendirme Yöntemi Olarak Uyum Yüzeyi Kuramı: Bankacılık Örneği / Eray Kağan ŞİMŞEK - Dr. H. Kemal İLTER 2008 Krizi’nin Uşak Tekstil Sektörüne Etkilerinin İncelenmesi (Üretim-Maliyet-Fiyatlandırma ve İhracat Süreçleri Açısından) / Yrd. Doç. Dr. İsmail AYDEMİR T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN AYLIK YAYIN ORGANIDIR NİSAN 2012 YIL: 24 SAYI: 280 Bu dergi 6.000 adet basılmaktadır. ISSN: 1300-2414 Yayın Türü: Yerel Süreli Türkçe - İngilizce SAHİBİ T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA GENEL MÜDÜR Anıl YILMAZ GENEL KOORDİNATÖR Serdal ERGÜN SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Cangül TOSUN YAZI KURULU Cangül TOSUN - Bahadır AVŞAR Nurettin SÖKMEN - İpek İMİRLİOĞLU GRAFİK TASARIM ve UYGULAMA Nurettin SÖKMEN İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU Gülçin MANZAK AYDIN FOTOĞRAFLAR Hakan CANBAKIŞ Cüneyt OLGAÇ ABONE Gülçin ATAY (312) 467 55 90 / 289 gulcin.atay@sanayi.gov.tr Anahtar Dergisi’nin PDF dosyalarının her ay düzenli olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini istiyorsanız, konu alanına “Anahtar” yazıp vgm@sanayi.gov.tr adresine boş bir e-posta atabilirsiniz. Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler yazarlarına aittir. YÖNETİM YERİ T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Gelibolu Sokak No: 5 Kavaklıdere 06690 ANKARA Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) Faks: (312) 427 30 22 Faks (Dergi): (312) 467 47 79 e-posta: vgm@sanayi.gov.tr internet: http://vgm.sanayi.gov.tr BASKI KORZA YAYINCILIK BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ. Büyük Sanayi 1. Cad. 95 / 1 İskitler - Ankara Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27 BASILDIĞI TARİH: Anahtar Dergisi’nin Nisan 2012 sayısı 14.04.2012 tarihinde basılmıştır. K üresel iklim değişikliği ve bu değişikliğe uyum sağlamaya yönelik politikalar ve uygulama araçları -farklı yoğunluklarda olsa da- tüm ülkelerin gündemindedir. Ülkemizde çeşitli politika belgeleri bu alandaki üst çerçeveyi çizmiştir. Bakanlığımız da Türkiye Sanayi Strateji Belgesi’nde konuya ilişkin strateji ve eylemlere ağırlıklı olarak yer vermiştir. Zira, iklim değişikliğinin zorunlu kılacağı çevresel ve ekonomik tedbirler açısından sanayicilerimiz ve işletmeler önemli hedef grupların başında gelmektedir. Türkiye sanayisinin söz konusu değişikliklere uyum sağlaması, temel olarak iklim değişikliğinin nedeni olan sera gazı salınımlarının azaltılması için üretim süreçlerinin iyileştirilmesini gerektirmektedir. Bu iyileştirmeler için tüm dünyada doksanlı yıllardan itibaren yaygınlaşmaya başlayan temiz üretim/eko-verimlilik yaklaşımı kapsamlı bir çözüm getirmektedir. Bu yaklaşımla geliştirilen uygulamaların; sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi amacıyla hem doğal kaynakların ve diğer tüm girdilerin kullanımını azaltmak, hem işletmelerin faaliyetleri dolayısıyla oluşabilecek çevresel zararı, zarar henüz ortaya çıkmadan kaynağında azaltmak, hem de maliyetleri azaltarak rekabet gücünü artırmak noktalarında başarılı olduğu kanıtlanmıştır. Bakanlığımız konunun öneminin sanayicilerimiz, işletmeler ve kamuoyu nezdinde vurgulanması ve uygulamaların yaygınlaştırılması amacıyla önemli görevler üstlenmiş bulunmaktadır. Hayata geçirilecek temiz üretim uygulamaları için eğitim, danışmanlık ve teknik destek hizmetlerinin sağlanması ile uygulama projelerinin uygun finansal araçlarla buluşturulması Bakanlığımızın önümüzdeki dönemde hedeflediği çalışmalar arasındadır. Temiz üretim/eko-verimlilik konusunu kapsamlı bir şekilde ele aldığımız bu sayımıza görüşleriyle yön veren Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Ersan ASLAN’a ve katkıları dolayısıyla emeği geçen Bakanlığımız uzmanları ve değerli akademisyenlere teşekkür ediyoruz. Anıl YILMAZ Genel Müdür İçindekiler 4 4 Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan ASLAN’ın Değerlendirmesi 6 Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum / Nevda ATALAY 12 Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi Selin ENGİN - Tuğba ALTINIŞIK DİNÇBAŞ 18 Çevresel Sürdürülebilirlik Terimleri / İpek İMİRLİOĞLU 20 RÖPORTAJ: Prof. Dr. Göksel N. DEMİRER ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı 23 RÖPORTAJ: Doç. Dr. Nilgün KIRAN CILIZ Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü 26 Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) / Zafer UYGUN 32 5 Haziran Dünya Çevre Günü: “Yeşil Ekonomi: Siz de İçinde misiniz?” / İlknur FROLET 33 Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM) Uzmanları Japonya’da Düzenlenen “Malzeme Akışı Maliyet Muhasebesi” Konulu Eğitime Katıldılar 6 Sayı 280 Nisan 2012 26 34 Çevre Dostu Büyümeye Doğru 36 Üç Aylık Ulusal Verimlilik İstatistikleri 2011 Yılı Dördüncü Çeyreği Sonuçları Açıklandı 18 12 38 İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler / Aslıhan SERTKAYA 44 OECD Sürdürülebilir İmalat Eğitim Seti 45 Productivity Statistics Related to The Fourth Quarter of 2011 Have Been Published 48 Uluslararası Verimlilik İstatistikleri International Productivity Statistics Ulusal Verimlilik İstatistikleri National Productivity Statistics 32 NİSAN 2012 3 Bakanlığımız, Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Uygulamalarını Harekete Geçirecek ve Ulusal Düzeyde Yaygınlaştıracaktır Prof. Dr. Ersan ASLAN K Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı üresel iklim değişikliğini hissetmeye başladığımız bu zamanlarda dünya gündeminin üst sıralarında yeşil büyüme, çevre dostu teknolojiler, sürdürülebilir üretim, enerji verimliliği ve temiz üretim (eko-verimlilik) kavramları yer alıyor. Başlangıçta Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından kullanılan temiz üretim kavramının, tanım olarak günümüzde yeşil verimlilik ve ekoverimlilik kavramlarıyla örtüştüğünü ve birbirlerinin yerine kullanıldığını biliyoruz. Bu kavramın içinde hem çevre boyutu, yani önleyici bir yaklaşımla çevresel riskleri zararlar ortaya çıkmadan azaltma, hem de verimliliği ve kaynak kullanım 4 NİSAN 2012 etkinliğini artırma boyutları bulunuyor. Temiz üretim uygulamaları, hızla gelişen ve rekabet koşulları giderek zorlaşan sanayinin; rekabet gücü yüksek bir endüstri sağlama yolunda, kaynakları en etkin şekilde kullanarak çevresel ve ekonomik kazanç sağlaması açısından son derece önemli bir araçtır. Doğal kaynakların daha verimli kullanılması ve organizasyonların çevresel performanslarının artması düşük karbonlu, kaynak etkin ve yeşil endüstrileşme için gereklidir. Özellikle ülkemiz, endüstriyel çıktı başına malzeme, enerji ve kirlilik yoğunluklarını azaltmak için önemli bir potansiyele sahiptir. Ayrıca, endüstriyel iklim değişikliği etkilerinin azaltılması ve etkilere uyum süreci de; temiz üretim uygulamaları ile enerji, su, malzeme ve kimyasalları içeren doğal kaynakların verimli kullanılması ile başlamaktadır. Ülkemizde temiz üretim (eko-verimlilik) yaklaşımına yönelik ilk adımlar 1990’lı yılların sonlarında atılmaya başlanmış, daha sonraki süreçte de birçok kurum ve kuruluş bu konuda çeşitli çalışmalar başlatmıştır. Bu kurum ve kuruluşların önde gelenlerinden biri görev tanımı itibariyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı iken son yıllarda ana aktörlerden biri de konunun uygulama tarafındaki görev ve sorumlulukları sebebiyle Bakanlığımız olmuştur. Ülkemiz kurum ve kuruluşlarının bu alanda görev üstlenmesi konusunda en somut adımlardan birinin 3 Haziran 2011 tarih ve 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Söz konusu KHK ile yeniden yapılandırılmış bulunan Bakanlığımızın çalışma alanlarından biri de temiz üretim olarak belirlenmiştir. Bakanlığımızın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinde yer alan, “ekonominin verimlilik esaslarına uygun olarak gelişmesi amacıyla verimlilik politika ve stratejileri hazırlamak, sanayi işletmelerinin verimliliğini artırmak, geliştirmek ve temiz üretim projelerini desteklemek” ifadesi ile bu görev somutlaştırılmış bulunmaktadır. Yine bununla bağlantılı olarak, 17 Ağustos 2011 tarihinde yürürlüğe giren Kanun Hükmünde Kararname düzenlemesi ile Milli Prodüktivite Merkezi Bakanlığımızın bir ana hizmet birimi olarak yeniden yapılandırılarak, Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM) olarak adlandırılmıştır. Bakanlığımız bünyesinde temiz üretime yönelik olarak sürdürülecek çalışmalar da, VGM’nin görevlerinden biri olarak tanımlanarak “işletmelerin temiz üretim program ve projeleri hazırlaması ve uygulamasına yönelik faaliyetlerde bulunmak” şeklinde ifade edilmiştir. 2011-2014 yılları arasında ülkemizde sanayi konusunda kaydedilmesi istenen gelişmelerin eylemler bazında somutlaştırıldığı ve takip edildiği Türkiye Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planı bu alanda atılacak somut adımları içermektedir. Temiz üretim (eko-verimlilik) konusunda önemli görevler yürütecek olan VGM, Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi kapsamında ilgili eylemlerin sorumlusu konumundadır. Bu eylemlerden en önemlisi “Ulusal eko-verimlilik programları uygulanması, sonuçlarının izlenmesi ve değerlendirilmesi sağlanacaktır” şeklinde ifade edilmiş olan 44’üncü eylemdir. Konunun çok boyutlu olması ve hem sanayi işletmelerini, hem kamu kurumlarını, hem de sivil toplum kuruluşlarını ilgilendirmesi nedeniyle, bu görevin yerine getirilmesinde Bakanlığımız aralarında çeşitli Bakanlıklar, Üniversiteler, Kalkınma Ajansları, Sanayi ve Ticaret Odaları, Organize Sanayi Bölgeleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri, TÜBİTAK, KOSGEB, TTGV, Meslek Örgütleri, ilgili Sivil Toplum Kuruluşları, Uluslararası Kuruluşlar ve Finans Kuruluşları da bulunan pek çok kurum ve kuruluşun işbirliği içerisinde çalışmasını temin etmek üzere koordinasyon görevini yerine getirecektir. Bu görevin sonucunda beklediğimiz çıktı, Türkiye genelinde bir ulusal temiz üretim (eko-verimlilik) programı uygulanması yoluyla başta sanayi sektörü olmak üzere işletmelerde temiz üretim uygulamalarının yaygınlaştırılmasıdır. Önemli bir diğer hedefimiz ise yine aynı amaca yönelik olarak ülkemiz sanayisinin ve organize sanayi bölgelerinin yoğun olduğu bir bölgede öncelikle bir “EkoVerimlilik Merkezi” kurmak, sonraki dönemde ise bu modeli diğer bölgelerde de yaygınlaştırmaktır. Bu hedef, Bakanlığımızın 2013-2017 dönemindeki faaliyetlerini kapsayan Stratejik Plan Belgesinde de yer almaktadır. Yeni stratejik planımıza göre söz konusu eko-verimlilik merkezinin kuruluşunun en geç 2014 yılında tamamlanması planlanmaktadır. Önümüzdeki dönemde gerçekleştireceğimiz önemli faaliyetlerden biri de hem Türkiye Sanayi Strateji Belgesi hem de Bakanlığımız Stratejik Planı’nda yer alan Türkiye Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı’nın hazırlanmasıdır. Ülkemizde daha önce verimlilik alanında gerçekleştirilen çeşitli, ancak bir bütünlük arz etmeyen çalışmalar, bu şekilde bir program dahilinde bütünleştirilmiş olacak ve koordineli olarak yürütülebilecektir. Hazırlık çalışmaları süren ve 20142017 yıllarını kapsayacak olan Türkiye Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı’nın temel eksenlerinden birinin temiz üretim (eko-verimlilik) olması öngörülmektedir. Daha önce de belirttiğim gibi, temiz üretim kavramının bileşenlerinden biri “çevre” ise diğeri de “verimlilik” olarak öne çıkmaktadır. Ekonomik büyümenin en önemli kaynağı olan verimlilik artışlarının sağlanmasında söz konusu strateji belgesinin önemli bir yönlendirici olacağını değerlendirmekteyiz. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013-2017 Stratejik Planı Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Hedefleri •• Türkiye Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı (2014-2017) hazırlanacak ve periyodik olarak güncellenecek, uygulama sonuçları izlenecek ve değerlendirilecektir. •• Verimlilik artırma tekniklerine ve temiz üretim uygulamalarına yönelik bilinç düzeyi artırılacaktır. •• Danışmanlık ve eğitim hizmetleriyle, verimlilik artırma tekniklerine ve temiz üretim uygulamalarına yönelik teknik kapasite artırılacaktır. •• Kurum ve kuruluşlarda verimlilik artırma teknikleri ve temiz üretim konusunda sistem ve personelle ilgili belgelendirme ve ödüllendirme mekanizmaları geliştirilecektir. •• Kaynakların verimli kullanılması ve çevreyle uyumlu üretim prensipleri doğrultusunda, sanayide temiz üretim ve eko-verimlilik programlarının uygulanması sağlanacak, bu çerçevede bir Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Merkezi kurulacaktır. •• Kaynakların verimli kullanılmasına, çevreyle uyumlu üretim ilkelerinin benimsenmesine yönelik araştırmalar yapılacak ve ilgili alanlardaki politika oluşturma süreçlerine katkı sağlanacaktır. •• Verimlilik ve temiz üretimle ilgili bilimsel kapasite güçlendirilecek, ilgili alanlarda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarla ilişkiler geliştirilecektir. NİSAN 2012 5 Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum TÜRKİYE’DE TEMİZ ÜRETİM (EKO-VERİMLİLİK) ALANINDA MEVCUT DURUM Nevda ATALAY / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) TEMİZ ÜRETİM NEDİR? T emiz üretim kavramı, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından “toplam etkinliği artırmak, insan ve çevre üzerindeki riskleri azaltmak için entegre ve önleyici bir çevre stratejisinin proseslere, ürünlere ve hizmetlere sürekli olarak uygulanması” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu kavram ilk olarak UNEP Endüstri ve Çevre Bölümü tarafından 1989 yılında kullanılmaya başlanmıştır. 1992’de benimsenen Gündem 21’de* sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşmesi için belirlenen gerekler arasında “Temiz Üretim” de yer almaktadır. Günümüzde temiz üretim ile aynı kapsamda kullanılmakta olan “eko-verimlilik” de, ekonomik ve ekolojik verimliliğin bileşimi olarak açıklanmakta ve temel olarak; “daha azla daha fazla” olarak tanımlanmaktadır. Ürün geliştirmeye ilişkin sağduyulu yaklaşım ve iyi bir iş uygulaması anlamını taşıyan ekoverimlilik, Dünya Sürdürülebilir Kalkınma ve İş Konseyi’ne (WBCSD) göre, “daha az etkiyle daha çok değer yaratma”, “paralel ekonomik ve çevresel verimlilik”tir. Temiz üretim/eko-verimlilik, geleneksel kirlilik kontrolü yöntemlerinin aksine atık oluşumunu kaynağında önleyerek/ azaltarak üretimden kaynaklanan Gündem 21; ulusal, bölgesel ve yerel faaliyetleri içeren, kalkınma ve çevre arasında denge kurulmasını hedefleyen “sürdürülebilir kalkınma” kavramının yaşama geçirilmesine yönelik küresel uzlaşmanın ve politik taahhütlerin en üst düzeydeki ifadesi olan bir eylem planıdır. Gündem 21, Haziran 1992’de Rio de Janerio’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda 178 ülke tarafından kabul edilmiştir. * 6 NİSAN 2012 Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum çevresel etkileri en aza indirmeyi amaçlar. Temiz üretim/eko-verimlilik yaklaşımı, çevresel fayda yanında ekonomik getirileri de olan bir üretim stratejisidir. Temiz üretim/eko-verimlilik; •• Hammadde ve enerjiyi daha az kullanmayı, •• Yeniden kullanım ve geri dönüşümü artırmayı, •• Daha az atık oluşturmayı, •• Tehlikeli atık miktarını azaltmayı amaçlayan çevreye duyarlı bir atık yönetimi yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, çevresel etkileri en aza indirmenin yanında verimlilik artışı sağlamayı da amaçlamaktadır. Temiz üretim ve eko-verimlilik ile aynı paralelde kullanılan kirlilik önleme yaklaşımı da, boru sonu atık arıtımı yöntemleriyle kıyaslandığında önleyici bir yaklaşım sağlayarak, işletme verimliliğinin artmasında ve çevre kirliliğinin önlenmesinde önemli bir rol oynar. Atığı oluştuktan sonra kontrol etmek yerine, kaynağında önlemeyi/azaltmayı amaçlar. Temiz üretim, eko-verimlilik, atık minimizasyonu, kirlilik önleme, yeşil verimlilik kavramları çeşitli kurum, kuruluş ve kişilerce aynı anlamda kullanılan ifadeler olarak literatürde yer almaktadırlar. TEMİZ ÜRETİM KONUSUNA YAPILAN ATIFLAR Ülkemizde temiz üretim/eko-verimlilik kavramına dönük ilk adımlar 1990’lı yılların sonlarında atılmaya başlamış, süregelen dönem içinde bu konuda çeşitli kurum ve kuruluşlar çalışmalar başlatmışlardır. 3/6/2011 tarihli 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yeniden yapılandırılmış bulunan T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın (BSTB) çalışma alanlarından bir tanesi de temiz üretim olarak ifade edilmektedir. T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinin (f) bendinde yer alan, “ekonominin verimlilik esaslarına uygun olarak gelişmesi amacıyla verimlilik politika ve stratejileri hazırlamak, sanayi işletmelerinin verimliliğini artırmak, geliştirmek ve temiz üretim projelerini desteklemek” ifadesi ile temiz üretim konusu Bakanlık görevleri arasında yer almaktadır. 17 Ağustos 2011 tarihli 649 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de, 635 sayılı KHK’ya eklenmek üzere çıkartılan kararla, mülga Milli Prodüktivite Merkezi, T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bir hizmet birimi olarak yeniden yapılandırılarak, Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM) olarak adlandırılmıştır. T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde temiz üretime yönelik olarak sürdürülecek olan çalışmalar da, 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün görevlerinden biri olarak tanımlanmakta ve “işletmelerin temiz üretim program ve projeleri hazırlaması ve uygulamasına yönelik faaliyetlerde bulunmak” şeklinde ifade edilmektedir. Temiz üretim/eko-verimlilik kavramına son yıllarda hazırlanmakta olan birçok strateji belgesinde de yer verilmektedir. Bu belgelerde temiz üretime dönük olarak yapılan atıflara ilişkin örneklere aşağıda yer verilmektedir. •• Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi (2011-2014) T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığınca hazırlanan Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi (2011-2014)’nin 44 nolu eylem maddesi “ulusal eko- verimlilik programları uygulanması, sonuçlarının izlenmesi ve değerlendirilmesi sağlanacaktır” ifadesi ile temiz üretime atıfta bulunmaktadır. Eylem planı kapsamında bir temiz üretim/ekoverimlilik merkezinin kurulması da yer almaktadır. Aynı belgede Türk Sanayine sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda yön vermek amacıyla belirlenen politikalarda yer alan temiz üretimi içeren ifadeler, aşağıdaki şekilde özetlenebilir: •• Düşük karbon ekonomisine ve sanayide temiz üretim süreçlerine geçiş desteklenecek ve bu konuda bilgilendirme faaliyetlerine ağırlık verilecektir. Bu doğrultuda, sanayinin düzenli altyapı olanakları ile üretim yapmalarını sağlayan üretim bölgelerine taşınmaları teşvik edilecek, ayrıca sera gazı emisyonlarının kontrolü sağlanacak, izlenecek ve raporlanacaktır. •• Temiz üretim ile örtüşen ve sürdürülebilir kalkınma, ekonomik gelişim ve çevresel performansı birlikte ele alarak, iş mükemmelliği ile çevresel mükemmelliğe bir arada odaklanan, kaynakların verimli kullanılması ve çevreyle uyumlu üretim prensiplerinin NİSAN 2012 7 Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum benimsenmesi doğrultusunda, kaliteli ürün ve hizmet üretilmesi yoluyla işletmelerin rekabet edebilme yeteneklerini artıran eko-verimlilik programlarının ülke genelinde uygulanması sağlanacaktır. •• Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2011-2014) T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan Türkiye Otomotiv Sektörü Stratejisi Belgesi ve Eylem Planı’nda, sektörün gelişimine dönük olarak beş temel hedef yer almaktadır. Söz konusu hedefler içerisinde temiz üretim/eko-verimlilik konusuna olan yaklaşımlar aşağıda yer aldığı şekliyle özetlenebilir; •• Hedef 1: Ar-Ge altyapısını iyileştirmek; bu kapsamda özellikle otomotiv yan sanayinde, rekabet gücünün geliştirilmesi için Ar-Ge yardımı, yurtdışı fuar ve sergilere katılım desteği, çevre maliyetlerinin desteklenmesi yardımı, pazar araştırması yardımı, eğitim yardımı, istihdam yardımı, işletme ve marka tanıtım yardımı, Türk ürünlerinin yurtdışında markalaşması yardımı ve pazarlama gibi desteklerin yanında, sanayideki firmaların ihtiyaç duyduğu konularda bilgi ve danışmanlık hizmetlerinin sunulması amaçlanmaktadır. •• Hedef 2: Şirketlerin tasarım, üretim, markalaşma beceri ve kapasitelerini artırmak; bu amaçla alternatif yakıt kullanarak CO2 emisyonlarını azaltan yeni teknoloji ürünü motorların ve hibrit gibi çevre dostu araçların tasarımı ve üretimi ile yenilikçi ve temiz üretim teknolojilerinin tercih edilmesi konusunda özendirici mekanizmalar devreye sokularak 8 NİSAN 2012 ana ve yan sanayinin desteklenmesi planlanmaktadır. •• Hedef 3: Otomotiv sektöründe iç ve dış pazarları geliştirmek; bu amaçla çevre dostu araçların kullanımının yaygınlaştırılması için toplumda farkındalık seviyesinin artırılmasına yönelik çalışmalar yapılması hedeflenmektedir. •• Hedef 4: Hukuki ve idari düzenlemeleri iyileştirmek; bu hedef ile düşük CO2 emisyonu olan çevre dostu araçların (elektrikli, hibrit ve emisyon seviyesi düşük diğer araçlar) kullanımını teşvik eden bir vergilendirme sisteminin oluşturulması ve ömrünü tamamlamış araçların hurdaya ayrılarak bertarafı için gerekli hukuki düzenlemelerin oluşturulması ve hurda işletmelerinin teşvik edilmesi yönünde çalışmalar yapılması planlanmaktadır. •• Hedef 5: Fiziki altyapıyı geliştirmek; bu doğrultuda çevreye duyarlı elektrikli ve CNG’li (Doğalgaz) araçların kullanımının yaygınlaşması için gerekli altyapı çalışmalarının yürütülmesi ve elektrikli ve CNG’li araçlar için dolum istasyonları vb. yatırımların geliştirilmesi amaçlanmaktadır. •• Türkiye Kimya Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2011-2015) (Taslak) çerçevesinde temiz üretim/ekoverimliliğe hizmet edecek olan hedef; 2011–2015 yıllarını kapsayan Türkiye Kimya Sektörü Strateji Belgesi’nde sektöre dönük olarak belirlenmiş olan temel amaç, “yüksek katma değerli, çevreye ve insan sağlığına duyarlı süreç ve ürünlerle, kimya sektöründe sürdürülebilir ve rekabetçi bir şekilde dış ticaret dengesini ülke lehine geliştirerek dünyada söz sahibi bir konuma gelmek” şeklinde ifade edilmektedir. Bu amaç Türkiye Sanayi Strateji Belgesi ile T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Stratejik Planı’nda (2013-2017) yer alan ve Verimlilik Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmakta olan “Türkiye Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı” (20142017), 2014 yılı itibariyle uygulamaya geçecek olup; belgenin önemli bir bileşenini de temiz üretim hedeflerine “kimya sektöründe, katma değeri yüksek, insan ve çevre sağlığına duyarlı ürünlerin üretim ve ihracatını geliştirecek politikalar oluşturulması” şeklinde ortaya konmaktadır. Bu hedef için gerçekleştirilecek olan eylemler ise “üretimde verimliliğin arttırılması ve çevrenin korunmasını sağlamak üzere kimya sektöründe kümelenme faaliyetlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması” ve “mevcut en iyi teknikler (MET) ile sanayi sektöründe emisyon azaltımı/ sınırlandırılması ile iklim dostu teknolojilerin geliştirilmesi” şeklinde ifade edilmektedir. Bu kapsamda yapılacak olan faaliyetler de şu şekilde sıralanmaktadır: –– Kimya sanayinde emisyon miktarı fazla olan alt sektörler belirlenecek, –– Belirlenen sektörlerde uygulanabilecek yeni ve temiz teknoloji projeleri desteklenecek, –– Yapılan projelerin sanayi ile işbirliği halinde uygulamaya geçirilmesi sağlanacaktır. •• Türkiye Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı (2014-2017) Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum dönük faaliyetler oluşturacaktır. TÜRKİYE’DE TEMİZ ÜRETİM KONUSUNDA ÇALIŞMA YÜRÜTEN KURUM ve KURULUŞLAR Temiz üretim/eko-verimlilik kavramı, ülkemiz için çok büyük önem taşımakla birlikte, bugüne değin bu konuda yürütülen çalışmalar oldukça az sayıdadır. Çoğunlukla ulusal ve uluslararası düzeyde eğitim ve araştırma çalışmalarının yer aldığı bu faaliyetlerin önemli bir kısmı da üniversiteler tarafından gerçekleştirilmiştir. Kamu kurum ve kuruluşlarınca yürütülen temiz üretim çalışması sınırlı sayıda olup, bu tür çalışmaların daha çok uluslararası fonlardan desteklendiği, Türkiye’de bu kapsamdaki çalışmaları hedefleyen bir finansal destek sisteminin olmadığı görülmektedir. Temiz üretim/ekoverimlilik uygulamalarının artırılması için, sanayi açısından eksik olduğu düşünülen kapasitenin geliştirilmesi ve farkındalık düzeyinin artırılması büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda, ülkemizde temiz üretim/ eko-verimlilik alanında öne çıkan kurum ve kuruluşlardan bir kısmı aşağıda yer almaktadır: •• T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB), T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, T.C. Orman ve Su işleri Bakanlığı bu kavramın kamu kısmında yer alan öncelikli bakanlıklar olarak ortaya çıkmaktadır. •• Türkiye’de bu konudaki çalışmalara öncülük eden üniversitelerin başında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi gelmektedir. Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde yer alan Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi temiz üretim/eko-verimlilik konusunda çeşitli çalışmaların yürütülmesini sağlamaktadır. •• Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO) desteği ile 2008-2011 yılları arasında Temiz Üretim / EkoVerimlilik Programının yürütülmesini sağlayan Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı’nın (TTGV) önümüzdeki dönemde de bu alanda planladığı ve yürüteceği çalışmaları mevcuttur. •• Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM), Bölgesel Çevre Merkezi (REC), Kalkınma Ajansları, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası bu konuda emek veren kurum ve kuruluşlar olarak sayılmaktadır. TÜRKİYE’DE TEMİZ ÜRETİM ALANINDA YÜRÜTÜLEN PROJELERDEN ÖRNEKLER Ülkemizde temiz üretim alanında yürütülen faaliyetler kapsamında öne çıkan projelerden bazıları aşağıda yer almaktadır: •• Eko-Endüstriyel Parklar Çevre Destek Sistemi (EPESUS) Projesi: Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün Proje ortağı, Ekodenge Ltd. Şirketi’nin proje yürütücüsü olarak yer aldığı, Avrupa Birliği, Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı (CIP) altındaki Girişimcilik ve Yenilik Programı (EIP) kapsamında desteklenen EkoEndüstriyel Parklar Çevre Destek Sistemi (EPESUS) Projesi, Ağustos 2009’da başlamış olup Ağustos 2012’de tamamlanması planlanmaktadır. Proje kapsamında endüstriyel bölgelerde sanayiciye üretim girdi çıktı hesapları aracılığıyla çevresel politikalar ve temiz teknoloji uygulamalarının artırılmasına katkı sağlayacak çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmaların yürütülmesi için Proje kapsamında web tabanlı EPESUS yazılımı geliştirilmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda öncelikli olarak belirlenen beş sektör, Proje kapsamında ele alınmıştır. Bu sektörler; tekstil, dökümcülük, büyük yakma tesisleri, bina ve polimer sektörleridir. •• KOBİ’lerin Çevre Konusundaki İhtiyaç ve Beklentilerinin Belirlenmesi Projesi** •• Endüstriyel Verimlilik ve Çevresel Performansın KOBİ’ler Düzeyinde Paralel Olarak Geliştirilmesi •• Türkiye’de Temiz (Sürdürülebilir) Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi Projesi •• İzmir’de Eko-verimlilik (Temiz Üretim) Uygulamalarının Yaygınlaştırılması Projesi •• Yerli Enerji Teknolojileri Ar-Ge Platformu •• Endüstriyel Simbiyoz: Çevresel ve Ekonomik Kazanım için İşbirliği Ağları •• Küresel Çevre Fonu (GEF) Sanayide Enerji Verimliliği Projesi •• Bursa’da Deri Sanayinde Temiz Üretim Teknolojileri, Sürdürülebilir T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile T.C. Kalkınma Bakanlığı arasında yapılan bir protokol ile işbirliği kapsamında, Kalkınma Ajanslarından destek alarak projeler geliştirme yönünde çalışmalar sürdürülmektedir. ** NİSAN 2012 9 Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum Pamuk Üretimi, Tekstil ve Hazır Giyim Üretiminde Çevre Standartları ve Rekabet 3 Yıllık Entegre Programı TÜRKİYE’DE TEMİZ ÜRETİM KONUSUNDAKİ MEVCUT TEŞVİK MEKANİZMALARI Hemen her alanda olduğu gibi, temiz üretimin teşvik edilmesi amacıyla da çeşitli politikalar uygulanabilmektedir. Bu politika araçlarından bir tanesi de ekonomik araçlar kapsamında ele alınan finansal mekanizmalar olarak ifade edilebilir. Ülkemizde, dolaylı yoldan da olsa temiz üretim projelerine finansal teşvik sağlayan kuruluşlardan bazıları şunlardır: •• T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı •• Hazine Müsteşarlığı, •• Ekonomi Bakanlığı (Eski Dış Ticaret Müsteşarlığı), •• TÜBİTAK, •• Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, •• Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, •• Kredi Garanti Fonu, •• Kalkınma ajansları ve •• Çeşitli bankalar. VGM TARAFINDAN TEMİZ ÜRETİM/ EKO-VERİMLİLİK KONUSUNDA YAPILAN PAYDAŞ GÖRÜŞMELERİ Temiz üretim/eko-verimlilik konusu çok boyutlu olarak ele alınması gereken bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda, işletmelerin temiz üretim program ve projeleri hazırlamasına ve uygulamasına yönelik faaliyetler ile görevlendirilen Verimlilik Genel Müdürlüğü, Türkiye’de bu konunun paydaşları ile görüşmeler 10 NİSAN 2012 gerçekleştirmektedir. Yapılmış olan paydaş görüşmelerinde öne çıkan konu başlıklarını; •• İşletmeler açısından en öncelikli durumun, AB mevzuatına uyum kapsamında 2018 sonunda uygulanması zorunlu olacak olan Endüstriyel Emisyonlar Direktifi başta olmak üzere temiz üretim/ eko-verimlilik konusunda farkındalık yaratacak, bilinçlendirme ve bilgilendirme olması gerektiği, bunun için de eğitimin ön planda ele alınması gerektiği, •• 14.12.2011 tarihinde yayımlanan “Tekstil Sektöründe Kirlilik Önleme ve Kontrol Tebliği”ni yenilerinin izleyeceği, sanayicinin bu tebliğlere ilişkin olarak bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesinin önem taşıdığı, işletmelerde yürütülecek danışmanlık ve eğitim faaliyetlerinin donanımlı kişilerin yer aldığı danışman havuzları ile hizmet verecek esnek, hareketli ve özerk bir yapının oluşturulması ile mümkün olabileceği, uygulamaya geçişin son tarihi olan 2018’e kadar yaptırımı yok gibi görünen bu uygulamalara sanayiciyi çekmek için uygulamanın ekonomik getirilerinin de ortaya konması gerektiği, •• Sanayiciye hizmet verecek “Temiz Üretim Merkezleri’nin (TÜM)” kurulması ve bu merkezler için VGM’nin koordinatör rolü üstlenmesi gerektiği, •• AB mevzuatına uyum aşamasında BREF (Mevcut En İyi Teknikler Referans Dokümanı) dokümanlarının zorunlu hale geldiği, ancak AB referans dokümanlarının bizim sanayimiz için çok da uygun olmadığı, Türkiye’ye özgü BREF’lerin öncelikli sektörler için hazırlanmasının ön planda ele alınması gereken konuların başında geldiği, •• İlgili kurum ve kuruluşlar (VGM, ÇŞB, Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü, TOBB vb.) ile sürekliliği sağlanacak bir çalışma altyapısının oluşturulmasının temiz üretim çalışmalarının yürütülmesi hususunda faydalı olacağı, şeklinde özetlemek mümkündür. SONUÇ ve DEĞERLENDİRME Temiz üretim kavramı, özellikle de Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma Teşkilatı’nın (UNIDO) yönlendirici ve özendirici çalışmalarıyla küresel ölçekte yaygınlık kazanmış, doğal kaynakların korunmasına ilişkin farklı düzeylerde birçok önlemi ve iyileştirici tekniği bünyesinde toplamıştır. Türkiye’de temiz üretim kavramına ilişkin farkındalık henüz istenen seviyede olmasa da, çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen projeler ve üniversitelerdeki akademik çalışmalarla konuya ilişkin belirli bir birikim oluşmuştur. Bu birikimin tabii bir sonucu olarak T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na da hukuki düzeyde belirli görev ve sorumluluklar verilmiştir. Diğer ülke deneyimleri göstermektedir ki, temiz üretim anlayışının yaygınlaşması ve kabul görmesine dair çalışmalar iki farklı güzergâh izlemiştir: İlk güzergâhta, temiz üretim anlayışı ve tekniklerinin çoğunlukla mevzuat düzenlemeleri yoluyla, “tavandan tabana” olarak özetlenebilecek bir yöntemle yaygınlaştırılması yönünde çalışmalar yer alırken; kimi ülkelerde ise bu yaklaşımın yaygınlaşmasında başlıca araç olarak tabandaki gelişimi Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum politika ve stratejiler ile yapılacak hukuki düzenlemelerde de üreticinin gereksinim, talep ve beklentilerini karar alıcı düzlemlere taşımakta sorumluluk üstlenebilecektir. ve farkındalık düzeyini büyük oranda bilinçlendirme faaliyetleri ve kimi ekonomik teşviklerle artırma yaklaşımı benimsenmiştir. Türkiye’de ÇŞB ile BSTB’ye verilen sorumluluklar ise, iki güzergâhtan öğeler içeren, melez bir tavrı işaret etmektedir. Bir yandan ÇŞB’nin yapacağı mevzuat düzenlemeleri ve oluşturacağı politikalarla tavandan tabana doğru işleyen bir mekanizma hayata geçirilmekteyken, BSTB bünyesindeki Verimlilik Genel Müdürlüğü’ne “işletmelerin temiz üretim program ve projeleri hazırlamasına ve uygulamasına yönelik faaliyetlerde bulunmak” şeklinde verilen görev, hem mevzuat düzenlemelerinin uygulamaya taşınmasında hem de temiz üretim anlayışının ve bu kapsamdaki tekniklerin üreticilere doğrudan aktarılmasındaki yükümlülükleri ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda VGM’nin görevini yerine getirmede başvurabileceği öncelikli araç, temiz üretim kapsamındaki çalışmaların yalnızca doğal kaynakların ve çevrenin korunması yönünde bir tedbir olmayıp aynı zamanda hammadde, enerji gibi kimi maliyetlerin düşürülmesiyle de ekonomik verimliliğe katkı sağladığını, bilinçlendirme, eğitim, yayın çalışmaları ve kimi pilot projelerle ortaya koyması olarak kendini göstermektedir. Bu bağlamda VGM, kendi uzman donanımını temiz üretim anlayışı çerçevesinde geliştirmenin yanı sıra, Türkiye düzeyinde konuya ilişkin uzmanlık düzeyini artıracak enstrümanlar geliştirebilecek, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörün de katılımını sağlayarak yerel ölçekte bilgilendirici ve yönlendirici platformlar oluşturulmasına öncülük edebilecektir. Bunlara ek olarak VGM, konuya ilişkin ekonomik teşvik ve destek mekanizmalarının oluşturulması ve hayata geçirilmesinde rol oynayabileceği gibi, geliştirilecek Unutulmamalıdır ki temiz üretim kavramı, “sürdürülebilir kalkınma” olarak ele alınabilecek şemsiye bir kavramın temel bileşenlerinden biridir. Gelecek kuşakların kaynaklarını tüketmeden sürekli olarak gelişmek olarak özetlenebilecek sürdürülebilir kalkınma anlayışı, Türkiye gibi henüz büyüme ve küresel ticarete etkin bir aktör olarak dâhil olma sürecindeki bir ülkede, gündelik düzeydeki birçok ihtiyaçla çelişir gibi görünmektedir. Ne var ki üretim süreçleri üzerinde büyük bir ek yük oluşturmayıp bilâkis bu süreçlerin daha etkin, daha yüksek kapasitede ve daha az girdiyle daha çok çıktı üretmesine odaklanan ve bu bağlamda verimlilikle birçok noktada örtüşen temiz üretim yaklaşımı, her büyüklükten ve her sektörden işletmeye de, bir yandan doğal kaynakları koruması ve çevresel kriterlere ulaşmasına, diğer yandan da rekabet edebilirlik düzeyini artırmasına yönelik yeni alternatifler sunmaktadır. Bu yönde bir bilincin yalnızca merkezî düzeydeki hukuki düzenlemelerle oluşamayacağından yola çıkarak VGM, verimlilikle ilişkili alanlarda yarım yüzyıla yaklaşan deneyimi paralelinde üreticilere temiz üretim konusunda sunacağı hizmetler ve sağlayacağı desteklerle Türkiye kamu örgütlenmesi içinde önemli bir boşluğu dolduracaktır. NİSAN 2012 11 Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi EKO-İNOVASYON İLE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR EKONOMİ* Selin ENGİN / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Tuğba ALTINIŞIK DİNÇBAŞ / Verimlilik Uzmanı (Sanayi Genel Müdürlüğü) GİRİŞ S ınırlı ve kıt olan doğal kaynakların hızla tükenmeye başlaması ve çevre kirliliğinin küresel ölçekte etkili olması üzerine hükümetler, üreticiler ve tüketiciler çevreye duyarlı üretim ve hizmet süreçlerini benimsemeye başlamışlardır. Son yıllarda kaynak verimliliği ve çevre kirliliği ülkelerin gündemlerinde daha fazla yer tutmaktadır. Günümüzde çevre konusu sürdürülebilir kalkınma gereksinimleri doğrultusunda ekonomik ve toplumsal gelişmeden ayrı düşünülmemektedir. Bu doğrultuda çevreye duyarlı üretim ve hizmet süreçleri ile çevre teknolojileri yaygın olarak uygulanmaya başlanmıştır. Bu süreçler, atık ve emisyonların ortaya çıktıktan sonra kontrolünü amaçlayan boru sonu arıtma yöntemlerinin aksine atıkları ve emisyonları daha oluşmadan kaynağında önleyerek bir yandan kaynak tasarrufu sağlamayı diğer yandan da çevresel etkileri en aza indirmeyi amaçlamaktadır. Son yıllardaki gelişmeler geleneksel çevre teknolojilerinin, kaynak verimliliğini sağlamada ve çevresel performansı artırmada artık yeterli olmadığını göstermektedir. Doğal kaynaklarla gerçekleştirilen üretim ve tüketimin sürdürülebilir olması için yeni sistemler, prosesler ve hizmetlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu aşamada giderek artan bir şekilde ekonomik kalkınmanın önemli bir faktörü olarak algılanan inovasyon ve sonrasında gelişen eko2-5 Kasım 2010 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirilen 16. Dünya Verimlilik Kongresi’nde sunulan aynı başlıklı bildirinin özetidir. * 12 NİSAN 2012 Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi inovasyon kavramları devreye girmiştir. İnovasyon, genellikle ekonomik gelişmişlik ve sosyal refah için bir esas olarak görülmektedir. Yakın zamanda ise sanayinin önde gelenleri ve politika yapıcılar, inovasyonu çevre uygulamaları ve performans konularında radikal gelişmeler sağlayacak anahtar olarak da görmektedirler. Eko-inovasyon, politikacılar ve akademisyenler tarafından küresel çevre problemlerinin çözümünde etkili bir yaklaşım olarak tanımlanmakta ve sürdürülebilir ekonominin temelinin kurulması ve endüstrinin ve toplumun değişimi için yeni temel itici güç olarak görülmektedir. Örneğin; Avrupa Birliği Teknoloji Eylem Planı, çevre teknolojilerinin ve ekoendüstrilerin gelişmesini hızlandırmayı amaçlamaktadır. Ayrıca Japonya Hükümeti, eko-inovasyon kavramını “çevre ve insana odaklanan tekno-sosyal inovasyonların yeni bir alanı” olarak geliştirmektedir (OECD, 2009-2). DOĞAL KAYNAKLARIN KULLANIMI Günümüz ekonomik faaliyetleri; iklim değişikliği, enerji güvenliği ve doğal kaynakların kıtlığı gibi sorunları da beraberinde getirmektedir. OECD’nin yaptığı bir çalışmada, herhangi bir yeni politik eylem olmadığı takdirde sera gazı emisyonlarının 2050 itibariyle % 70 artabileceği belirtilmektedir. Doğal kaynaklara talebin yoğun olduğu günümüzde, kaynakların etkin şekilde kullanılmaması, çevre kirliliğini artırarak kaynak kıtlığına neden olacak ve önümüzdeki yıllarda ülke ekonomilerini olumsuz olarak etkileyecektir. Günümüzdeki ekonomik kriz, doğal kaynaklara olan talebi geçici olarak azaltmasına karşın, benzin ve buğday gibi çeşitli küresel ticari ürünlerin ve hammaddelerin fiyatları son beş yılı aşkın süredir giderek artmaktadır. 2008’de ortaya çıkan ekonomik krize kadar, özellikle son beş yılda artan kaynak talebi, fiyatlarda daha önce yaşanmamış bir artışa neden olmuştur (Bleischwitz ve diğ., 2009). Fosil yakıt ve mineraller gibi inorganik kaynaklar ile tarım, ormancılık ve balıkçılık gibi doğal kaynakların küresel ölçekteki kullanımı 1980’lerde 40 milyar ton iken bu rakam 2005’te 58 milyar tona ulaşmıştır. 2020’de bu rakamın 80 milyar tona ulaşarak 1980 değerinin iki katına ulaşacağı tahmin edilmektedir (Giljum et al., 2008; Akt: Bleischwitz ve diğ., 2009). Günümüzde küresel ölçekte değerlendirildiğinde kaynak verimsizliğinin boyutu oldukça büyüktür. Yapılan araştırmalara göre; ürünlerin % 80’i ilk kullanımdan sonra atılmakta, üretim materyallerinin % 93’ü satılabilir ürün olarak sonlanmamakta ve üretimde kullanılan veya ürünün içinde var olan materyallerin % 99’u ilk altı hafta içinde atılmaktadır (Department for Business Innovation and Skills, 2010). Üretim endüstrileri, dünyadaki kaynak tüketiminin ve atık oluşumunun önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Dünya çapında, üretim endüstrilerinin enerji tüketimi 1971’den 2004’e kadar % 61 oranında artmıştır. Üretim endüstrisinin enerji tüketimi günümüzde küresel enerji kullanımının neredeyse üçte birini oluşturmaktadır. Benzer şekilde bu endüstriler, küresel CO2 emisyonunun % 36’sını meydana getirmektedir (IEA, 2007; Akt: OECD, 2009-2). Buna karşın üretim endüstrileri, sürdürülebilir bir toplum yaratma konusunda önemli bir itici güç potansiyeline sahiptir. Bu endüstriler, entegre sürdürülebilir metotlar uygulayarak ve ürün ve hizmetler geliştirerek çevresel performansın artırılmasına katkı sağlayabilirler (OECD, 2009-2). Kaynak kullanımı bağlamında değerlendirildiğinde, Avrupa ekonomisinin kaynaklar açısından dış ülkelere bağımlılığının giderek arttığı görülmektedir. Avrupa’daki bir kişinin kaynak tüketimi, gelişmiş ülkelerdeki bir kişinin kaynak tüketiminin ortalama üç katı, üretim miktarı ise ortalama iki katıdır. Son 25 yılda % 45’in üstündeki küresel büyüme hızıyla karşılaştırıldığında Avrupa’daki kaynakların sadece % 3 arttığı görülmektedir. Kaynaklar, giderek artan bir şekilde diğer ülkelerden ihracat yoluyla karşılanmaktadır (Bleischwitz ve diğ., 2009). Sürdürülebilirlik için anahtar, tüm ekonomik faaliyetler sırasında kaynak verimliliğinin ve çevresel performansın radikal olarak artırılmasıdır. Ekonomik büyüme ve gelişme, doğal kaynakların ve enerjinin akılcı yönetimine bağlıdır. EKONOMİK PERSPEKTİFTE ÇEVRE 1960’lar sonrasında çevre kirliliğinin ulaştığı nokta ve doğal kaynakların sınırlı olduğu gerçeği, geleneksel ekonomik büyüme, strateji ve politikalarının tartışılmasına neden olmuştur. Klasik çevre politikalarını takiben ortaya çıkan ekolojik modernizasyon yaklaşımı, “üretimi artırıcı ve çevreye duyarlı teknolojik değişim-maliyet minimizasyonu” olarak görülmektedir. Bu yaklaşıma göre çevre yatırımları uzun vadede kendini geriye öder. Kirlilik problemi çözülmediğinde NİSAN 2012 13 Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi hem hükümetler hem de sanayi gelecekte daha büyük maliyetlerle karşı karşıya kalacaktır. Ayrıca kirlilik önleme faaliyetleri yeni pazar ve ürünler de yaratmaktadır (Dryzek, 1997; Akt: Orhan ve Karahan, 2003). Ekolojik modernizasyon yaklaşımının klasik çevre politikalarından en önemli farkı, çevre ve ekonomi ilişkilerini yeniden kavramsallaştırmasıdır. Ekolojik modernizasyon yaklaşımı, çevre koruma ve ekonomik büyüme hedefleri arasındaki çelişkiyi azaltmayı hedeflemekte ve çevre korumanın uzun vadeli ekonomik kalkınmanın ön koşulu olduğu düşüncesine dayanmaktadır (Christoff, 1996; Akt: Orhan ve Karahan, 2003). Bu yaklaşımda önemli olan ve kontrol edilmesi gereken nokta üretim sürecinin girdi aşamasında sağladığı çevre koruma çalışmalarının oluşan emisyonlar aşamasında da aynı özenle gerçekleştirilmesidir. Ekonomik faaliyetin yarattığı değere çevresel maliyetlerin katılması gerekliliği ekonomik faaliyetlerin çevre kaynaklarına dayanarak gelişmesinden kaynaklanmaktadır. Doğal kaynaklardan ve hammaddeden marjinal fayda sağlayan ekonomi, kaynakların tüketiminde yapılacak yatırımlar ve teknolojik çalışmalarla yeni üretim teknikleri geliştirmelidir. Üretim sırasında girdilerini yönetemeyen birimler, üretim sonrasında oluşan çevre kirliliğini bertaraf etmek ve yönetmek için daha fazla giderle karşı karşıya kalmaktadır. Araştırmalar refah göstergelerinin eko-sisteme ilişkin göstergelerle yakın bağlantılı olduğunu göstermektedir. Refah seviyesini artıran ve yoksulluğu azaltan göstergeler arasında yeterli 14 NİSAN 2012 beslenebilme, hastalıklardan korunabilme, ısınma ve gıda amaçlı (pişirme) enerjiye sahip olabilme, sel, tropik fırtına ve toprak kayması gibi büyük tabii olaylarla mücadele edebilme, temiz havaya sahip olabilme, yeterli ve temiz içme suyuna erişebilme, doğal kaynakları dikkate alan ve devamlı gelir akışını sağlayabilen sürdürülebilir nitelikte yönetim kararları alabilme sıralanmaktadır (UNEP-IISD, 2004; Akt: Ekinci, 2005). Bu göstergeler ele alındığında toplumsal refah için optimum çevresel standartların sağlanma gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ekonomist Sir Nicolas Stern’in çalışmasına göre iklim değişikliği konusunda çalışmaların yapılmaması ve önlemlerin alınmaması durumunda oluşacak olan küresel çevresel problemlerinin maliyeti, küresel Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYİH) % 20’si olacaktır. Bugün itibariyle GSYİH’nin % 1’inin söz konusu önlemlere ayrılması ile problemin çözümüne yaklaşılması mümkün gözükmektedir. Bir an önce faaliyete geçilmemesi % 1’lik kısmı % 2’ye yükseltmektedir. Harekete geçmek için uluslararası ve acil önlemlerin alınması gerekmektedir (Stern, 2006). İnovasyon ekonomik ve sosyal refah için uzun zamandır kalkınmanın merkezinde konumlandırılmaktadır. Ekonomik büyüme için belirgin bir etmen olarak kabul edilmektedir. Yeşil büyümenin gerçekleştirilmesi için endüstri yeniden yapılanmalı, mevcut ve tamamen yeni teknolojiler daha yenilikçi bir şekilde uygulanmalıdır (OECD, 2009-1). Ayrıca çevresel baskılar, oluşan yeni pazarlar ve kıt olan kaynaklar nedeniyle kalkınmanın ve ekonomik büyümenin yeniden tanımlanmaya çalışıldığı günümüzde ekonomik ve politik faaliyetlerin yeni küresel gelişmeler çerçevesinde yapılandırılması, planlanması son derece önemli görülmektedir. EKO-İNOVASYON İnovasyon, sanayide sürdürülebilir üretim yolunda önemli bir rol oynamaktadır. OECD, inovasyonu “yeni veya önemli derecede gelişmiş ürün (mal veya hizmet) veya proses; yeni bir pazarlama yöntemi; işletme uygulamaları, işyeri organizasyonu veya dış ilişkiler kapsamında yeni bir organizasyonel yöntem” olarak tanımlamaktadır (OECD ve Eurostat, 2005). Endüstriler, geleneksel olarak kirleticilerini oluştuktan sonra deşarj noktalarında kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Boru sonu kirlilik kontrolü yaklaşımının maliyetli olması nedeniyle endüstriler, üretim süreçlerindeki enerji ve malzeme miktarlarını azaltan temiz üretim uygulamalarını hızla benimsemektedir. Günümüzde birçok firma, ürünün yaşam döngüsü boyunca ortaya çıkan çevresel etkileri dikkate almaktadır. Bu firmalar, çevre strateji ve uygulamalarını kendi yönetim sistemlerine entegre etmektedir. Bazı önde gelen firmalar, atıkları geri kazanarak veya üretim için yeni kaynaklara dönüştürerek nihai atık deşarjını ortadan kaldıran kapalı döngü üretim sistemlerini oluşturmaya çalışmaktadır. Eko-inovasyon, endüstrideki bu çeşit uygulamaların gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır (OECD, 2009-2). Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi Reid ve Miedzinski (2008) tarafından yapılan kapsamlı tanıma göre ekoinovasyon, “birim çıktı başına minimum doğal kaynak kullanımı ve minimum toksik madde salınımı sağlayan yaşam döngüsüyle birlikte insan ihtiyaçlarını karşılamak ve herkes için daha iyi bir yaşam kalitesi sağlamak amacıyla, özgün ve rekabet açısından değerli malların, proseslerin, sistemlerin, hizmetlerin ve prosedürlerin ortaya çıkarılması” olarak tanımlanmaktadır (Bleischwitz ve diğ., 2009). Eko-inovasyon, OECD inovasyon tanımıyla karşılaştırıldığında ise genelde iki önemli fark dışında aynıdır. Bu farklar (OECD, 2009-2): 1. Eko-inovasyon, çevresel etkiyi azaltmak amacıyla tasarlanıp tasarlanmadığına bağlı olmaksızın, çevresel etkinin azalmasını sağlayan inovasyondur. 2. Eko-inovasyonun kapsamı, yenilik yapan organizasyonun klasik organizasyonel sınırlarının dışına çıkabilir. Ayrıca, mevcut sosyo-kültürel normlarda ve kurumsal yapılarda değişikliği başlatan daha kapsamlı sosyal düzenlemeleri içerir. Eko-inovatif teknolojiler, sürdürülebilir üretim ve tüketimin sağlanmasında en önemli araçlardan birisidir. Enerji ve malzeme etkin teknolojiler, malzeme, enerji ve suyun etkin kullanımını sağlayarak ve atık oluşumunu en aza indirerek üretim maliyetlerini azaltabilirler. Ayrıca bu teknolojiler, yeni pazarlar oluşturmakta, rekabeti geliştirmekte ve aynı zamanda sosyal ve çevresel fayda sağlamaktadır (Department for Business Innovation and Skills, 2010). Eko-inovasyonun üç temel yönü şu şekilde sıralanabilir (OECD, 2009-2): 1.Hedefler, eko-inovasyonun temel odak alanlarıdır. Bunlar; ürünler, prosesler, pazarlama yöntemleri, organizasyonlar ve kurumlardır. Ürünlerdeki ve proseslerdeki ekoinovasyon, teknolojik gelişmelere bağlı olma eğilimindedir. Fakat pazarlama, organizasyonlar ve kurumlardaki eko-inovasyon, teknolojik olmayan değişmelere daha fazla bağlıdır 2.Mekanizmalar, hedef alanlarda nasıl değişiklikler yapıldığıdır. Uygulama değişikliklerini, uygulamaların yeniden tasarımını, mevcut uygulamaların alternatiflerini veya ortaya çıkan yeni uygulamaları kapsar. 3.Etkiler, eko-inovasyonun çevresel şartları nasıl etkilediğidir. Eko-inovasyon, temel olarak üç kategoride incelenmektedir: proses, ürün ve sistem inovasyonları (Bleischwitz ve diğ., 2009): Proses inovasyonları: Yeni veya önemli derecede geliştirilmiş bir üretim veya dağıtım yönteminin uygulanmasıdır. Ürün İnovasyonları: Çevresel etkinin en aza indirileceği bir yolla, özgün ve önemli derecede geliştirilmiş ürün veya hizmetleri kapsamaktadır. Sistem İnovasyonları: Bu tür inovasyonlar, yalnızca teknolojik sistemleri değil endüstriyel, toplumsal ve davranışsal değişiklikler gibi sistem değişikliklerini ve pazar şartlarını radikal ve yıkıcı şekilde değiştiren teknolojileri (örneğin hidrojen ve yakıt hücreleri) de kapsamaktadır. EKO-İNOVASYONUN MAKRO ve MİKRO EKONOMİK ETKİLERİ Günümüzde ülkelerin kalkınma hedeflerine ulaşmaları sürecinde bilim ve teknoloji politikaları önemli rol oynamaktadır. Ekonomik, sosyal ve çevresel gelişme sürecinde rekabeti artırıcı faktörlerin başında bilim, teknoloji ve inovasyon konularını kapsayan Ar-Ge çalışmaları gelmektedir. Bu nedenle, ülkelerarası karşılaştırmalarda Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı, ülkenin bilim ve teknoloji politikalarına verdiği önemin bir ölçütü olarak değerlendirilmektedir. 2007 yılı Dünya Bankası verilerine göre Danimarka, ABD ve Almanya GSYİH’lerinin % 2,5’inden fazlasını; Finlandiya, Güney Kore, Japonya ve İsveç GSYİH’lerinin yaklaşık % 3,5’ini ve İsrail ise GSYİH’sının % 4,74’ünü Ar-Ge çalışmalarına aktarmaktadır. Türkiye’de ise söz konusu oran 2007 yılında % 0,71, 2008 yılında ise % 0,73’tür (Dünya Bankası, 2010). Almanya, ABD ve Japonya gibi çevresel teknolojilerin uygulanmasında ileri olan, çevre teknolojileri üreten ve gelişmiş ekonomilere sahip ülkeler için çevre koruma uygulamalarının rekabet güçlerini etkilemediği söylenebilir. Çevre koruma uygulamaları; teknoloji üretmeyen ve ekonomisi zayıf ülkeler için farklı sonuçlar doğurabilir (TÜSİAD, 2007). Yeni gelişmelerin ekonomiye nüfuz etmesinin önemi gözden kaçırılmamalıdır. Bir inovasyon eğer geliştirildiği bölge dışında farklı ülkeler, endüstriler ve aynı sektörde yer alan diğer firmalar tarafından yaygın bir NİSAN 2012 15 Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi uygulama alanı bulamazsa sadece küçük bir etkiye sahip olmaktadır (OECD ve Eurostat, 2005). Bu bağlamda inovasyonun yaygınlaştırılması, transferi ve söz konusu pazarın gelişmesi önemli bir noktadır. Yapılan çalışmalar, teknolojinin geliştirilmesinden daha önemli olan noktanın ilgili pazarın geliştirilmesi olduğunu göstermektedir. Kaynak ve enerji kullanımında verimlilik ve çevresel performans artırımı için geniş çaplı inovasyonların gerçekleştirilmesi, gelecek yıllarda yeni endüstri ve iş alanları yaratılmasına da yardımcı olacaktır. Mevcut ekonomik kriz ve iklim değişikliği müzakereleri bundan dolayı yeşil ekonomiye geçiş için bir fırsat olarak görülmektedir (OECD, 2009-1). Eko-inovasyon yapan şirketler için rekabet gücünü artıran doğrudan ve dolaylı çok çeşitli yararlar vardır. Doğrudan yararlar, daha iyi lojistik ve daha gelişmiş kaynak verimliliğinden kaynaklanan maliyet tasarrufları gibi operasyonel avantajları kapsamaktadır. Dolaylı yaralar ise daha iyi bir imaj, tedarikçi, müşteri ve otoritelerle daha iyi ilişkiler, gelişmiş bir inovasyon kapasitesi, sağlık ve güvenlik konularında gelişmeler ve yüksek iş tatmini gibi avantajları kapsamaktadır. Dolaylı yararlar uzun dönemde değer yaratır ve proaktif davranış için en önemli etkendir (Kemp ve Anderson, 2004). Kuramsal maliyet stratejileri, güçlü bir küresel rekabet için artık yeterli değildir. Küresel rekabetin sağlanmasında daha fazla inovasyon kapasitesinin oluşturulması, uygulamanın gerçekleşmesi ve yeni pazar 16 NİSAN 2012 fırsatlarının geliştirilmesi önemlidir. Bilginin uygulanması, geliştirilmesi ve özümsenmesi rekabetçiliğin merkezidir. Ayrıca yatırımcıların ve uzman çalışanların firmaya çekilmesi rekabet için anahtar faktördür ve iyi bir imaj her iki durum için de giderek artan bir öneme sahiptir. Bilgi temelli rekabetçilik ve eko-inovasyon ilişkisine odaklanmak; yeşil rekabetçiliğin küresel ekonomide artan rolünü ve doğasını anlamak için gereklidir (Kemp ve Anderson, 2004). Materyal ve enerji geri kazanım pazarı özellikle ABD ve Japonya’da büyüme trendi göstermektedir. Avrupa’da pazar büyüklüğü 100 milyar Euro ile 1,2-4,5 milyon istihdam yaratmıştır. Eko-inovasyon pazarı kağıt geri dönüşümünü % 50, cam geri dönüşümünü % 43, demir olmayan metal geri dönüşümünü ise % 50 artırmıştır. Küresel çevre dostu ürün ve hizmet pazarı (yeşil ürün ve proses tasarımı hariç) 2000 yılında 300 milyar $ iken, 2010 yılında 550 milyar $’a çıkmıştır. Ayrıca gelecek 10-15 yıl içinde ihtiyaç duyulacak ürünlerin % 50’sinin hala keşfedilmediği öngörüsü de düşünüldüğünde pazarın potansiyeli daha net ortaya çıkmaktadır. Dünya çapında ekonomik büyümenin çevresel ürün ve hizmetler üzerindeki etkileri enerji-hammadde-su ve gıda gibi temel öncelikli alanlarda görülmektedir. Bu alanlar şunlardır (Department for Business Innovation and Skills, 2010): AB ülkelerinde yapılan araştırmalara göre; eko-inovasyonun pazardaki işletmelerin rekabet güçleri için önemi ispatlanmıştır. Ayrıca çevre dostu teknolojilere yatırım yapılması yeni bir büyüme alanı ve kazan-kazan fırsatı oluşturmaktadır. Eko-inovasyon Kyoto sonrası çağda endüstrilerin iklim değişikliğine çözüm bulmada ve “yeşil büyüme”nin farkına varmalarında önemli bir itici güç olabilir. SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM ve EKO-İNOVASYON İnovasyon, üretim sektörlerinin sürdürülebilir üretime yönlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır ve küresel sürdürülebilir üretim evrimi ekoinovasyon sayesinde gerçekleşmektedir. Birçok şirket ve hükümet rekabetçiliği geliştirirken, işletmelerin sürdürülebilir kalkınmaya katkılarının tanımlanmasında eko-inovasyon terimini kullanmaktadır (OECD, 20093). Eko-inovasyon, geleneksel kirlilik kontrolünden temiz üretime, yaşam döngüsü yaklaşımına ve kapalı döngü üretim sistemlerine varan sürdürülebilir üretim uygulamalarına olanak sağlamaktadır. Sürdürülebilir üretim uygulamaları geliştikçe eko-inovasyon prosesi daha karmaşık ve koordine etmesi daha zor hale gelmektedir (OECD, 2009-2). Eko-inovasyon sadece iyileştirici bir boru sonu tekniği olmayıp bir ürünün veya hizmetin yaşam döngüsünün her aşamasında düşünülebilmektedir. Fakat eko-inovasyonun kaynak veya enerji verimliliği üzerindeki etkisi göz önüne alındığında en fazla kazanım, tedarik zincirinin üretim kısmının ele alınmasıyla gerçekleşmektedir. Buna örnek olarak üretim ve malzeme kullanım verimliliğinin artırılması verilebilir. Buna karşın yaşam döngüsünün her Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi aşamasında eko-inovasyonun sağladığı enerji ve kaynak azaltımı önemlidir. Ayrıca eko-inovasyon uygulamalarını ilerletmek için bütünsel ve çok yönlü bir yaklaşım gereklidir. Bu doğrultuda, sadece teknolojik inovasyona odaklanmak yerine eko-inovasyonun insan faktörünü (davranış ve yaşam tarzı değişikliği vb.) de dikkate almak gereklidir (Bleischwitz ve diğ., 2009). SONUÇ ve ÖNERİLER Kalkınmanın ekonomik, ekolojik ve sosyal alanlarda sağlanan eşzamanlı sürdürülebilir bir gelişme ile gerçekleşmesi ve sürdürülebilir üretim ve tüketim kavramlarının hayata geçmesi için bilim ve teknoloji politikası, ekonomik ve çevresel politikalarla bütünleştirilmelidir. Ayrıca ekonomik büyüme ve çevre ilişkisinin kıt olan kaynaklar ve küresel çevre sorunları nedeniyle yeniden tanımlanma gereksinimi ve çabaları göz önüne alındığında, ekonomik ve politik faaliyetlerin bu çerçevede planlanması gerekmektedir. Endüstrinin sürdürülebilir şekilde yeniden yapılanması ve yeni teknolojilerin geliştirilip yaygınlaştırılması yeşil büyümenin gerçekleştirilmesi için gereklidir. Üretim sırasında girdilerin verimli ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmemesi üretim sonrasında oluşan çevre kirliliğinin yönetimi için daha fazla maliyet oluşmasına neden olmaktadır. Son yıllarda dünya çapındaki büyük yatırımcıların finansal kaynaklarını, deneyimlerini ve uzmanlıklarını enerji ve kaynak verimli çözümler üreten teknolojilere odakladıkları açık bir şekilde görülmektedir. Özellikle AB ülkelerinde hızla ilerleyen bir pazar olan eko-inovasyon ile karlılığın, ihracatın, istihdamın ve rekabet gücünün yanında temel olarak çevre teknolojisi ihraç potansiyelini artırmak da amaçlanmaktadır. Kaynak ve enerji verimli bir ekonomi için odak alanı olarak görülen eko-inovasyon, dünya pazar stratejilerini geliştirecek bir anahtar olarak görülmektedir. Verimlilik ve çevresel performans artırımı için eko-inovasyonların gerçekleştirilmesi gelecek yıllarda aynı zamanda yeni endüstri ve iş alanları yaratılmasına da yardımcı olacaktır. Günümüzdeki ekonomik kriz ve iklim değişikliği ile ilgili görüşmeler, yeşil bir ekonomiye dönüş için bir fırsat olarak görülmelidir. Bilgi temelli rekabetçilik ve eko-inovasyon ilişkisine odaklanmak; yeşil rekabetçiliğin küresel ekonomide artan rolünü ve doğasını anlamak için gereklidir. Ayrıca inovasyon teknolojilerinin tanımlanmasında mevcut durumda zayıf olan iklim değişikliği-yoksulluk-enerji vurgusunun güçlendirilmesi ve söz konusu alanlara yönelik çalışmalara gereken önemin verilmesi gerekmektedir. Dünyada hızla gelişen ve küresel pazar hacmi açısından dikkat çeken bir pazar olan çevre endüstrilerine ülke bazında önem verilmesi ve pazarın gelişmesi için desteklenmesi gerekmektedir. Özellikle üretim aşamasında oluşan atıklara ve kaynak verimliliğine yönelik yapılacak teknoloji, Ar-Ge çalışmaları ve uygun teknoloji kullanımları atık, maliyet ve çevre sorunlarına çözüm olarak da düşünülebilir. KAYNAKÇA •• Bleischwitz, R., Giljum, S., Kuhndt, M., Bleek, F. S., Eco-innovation – putting the EU on the path to a resource and energy efficient economy, 2009. •• Department for Business Innovation and Skills (2010). “Technology Strategy Development UK Capability, Key Technology Area, Sustainable Production and Consumption”, http://www.bis.gov.uk/files/ file27991.pdf Erişim Tarihi 15.09.2010 •• Dünya Bankası (2010) “Research and Development Expenditure”, http://data. worldbank.org/indicator Erişim Tarihi: 01.09.2010. •• Ekinci, M.B. (2005). “Sanayileşme Stratejileri Çerçevesinde Çevre Boyutlu Sürdürülebilir Kalkınma Anlayışına İlişkin Değerlendirmeler”, Sosyal Siyaset Konferansları, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dergisi, 592 (50), 977-1009. •• Kemp, R. ve Anderson, M.M. (2004). “Strategies for Eco-Efficiency Innovation”, IMR Strategielijnen Project Voor VROM Final Version, kemp.unu-merit.nl/.../EU%20key%20 strategies%20MERIT- iso%20final%20 report%202004.doc Erişim Tarihi:01.09.2010. •• OECD ve Eurostat (2005). “Eurostat, OSLO Manual: Guidelines for Collecting and Interpreting Innovation Data”, 3rd Edition. •• OECD (2009-1). “Sustainable Manufacturing and Eco-innovation: Towards a Green Economy” •• OECD (2009-2). “Sustainable Manufacturing and Eco-innovation-Framework, Practices and Measurement Synthesis Report”. •• OECD (2009-3). “Eco-Innovation in Industry Enabling Green Growth”, http://www.oecd. org/document/34/0,3343, en_2649_34273 _44416162_1_1_1_37417,00.html, Erişim Tarihi:01.09.2010. •• Orhan, G. ve Karahan, Ö. (2003). “Çevre Koruma ve Ekonomik Büyüme İlişkisinde Sıfır Toplamlı Oyunun Sonu mu?”, ERC ODTÜ Uluslararası Ekonomi Kongresi VII. •• TÜSİAD (2007). “Sanayide AB Çevre Mevzuatına Uyum”, İstanbul. NİSAN 2012 17 Çevresel Sürdürülebilirlik Terimleri * İpek İMİRLİOĞLU / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) SÜRDÜRÜLEBİLİR TÜKETİM ve ÜRETİM (STÜ) Temel gereksinimlere karşılık gelen ve yaşam kalitesini artıran mal ve hizmetlerin üretimi sürecinde; doğal kaynak kullanımı, toksik ve diğer kirleticiler ve atık deşarjlarının diğer tüm emisyonların yaşam döngüsü perpektifi çerçevesinde azaltılarak, gelecek kuşakların gereksinimlerinin kesintisiz olarak sağlanabilmesine yönelik tüm çabaları kapsayan genel bir kavramdır. “Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim” kavramı, endüstri başta olmak üzere tüm insani etkinliklerde verimlilik artışı ile atık azaltımını birlikte gözeten Temiz Üretim, Kirlilik Önleme, Eko-verimlilik, vb. alanlarda 20 yılı aşkın süredir yapılmakta olan çalışmaların doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.** KAYNAK VERİMLİLİĞİ Kaynak verimliliği, yaşam döngüsü ve değer zinciri perspektifi ile mal ve hizmetlerin üretim ve tüketim sürecinde, ham maddenin temininden ürünün son kullanımına ve bertarafına kadar toplam çevresel etkinin azaltılmasıdır (Birleşmiş Milletler Çevre Programı, UNEP). * Temiz Üretim, Eko-Verimlilik, Yeşil Büyüme ve Yeşil Ekonomi gibi konuyla ilgili diğer terimlerin tanımlarını makale ve röportaj sayfalarımızda bulabilirsiniz. ** (Prof. Dr. Göksel N. Demirer, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü). 18 NİSAN 2012 KİRLİLİK ÖNLEME (P2: Pollution Prevention) Üretim süreçlerinin modifikasyonu, toksik olmayan ya da toksisitesi düşük malzemelerin kullanılması, kaynak verimliliğinin artırılması, geri kullanım ve geri kazanım yoluyla atıkların kaynağında önlenmesi veya azaltılması işlemleridir (Amerikan Çevre Koruma Ajansı, US EPA). YAŞAM DÖNGÜSÜ ANALİZİ Beşikten mezara yaklaşımı olarak da bilinmekte olup, ürün ve hizmetlerin çevresel etkilerini detaylı olarak ortaya çıkarmaya yarayan sistematik bir yaklaşımdır. Yaşam döngüsünün aşamaları şunları içerir: hammaddenin temini, üretim süreçleri, sevkiyatı, tüketici tarafından kullanımı ve kullanım sonrası atık olarak bertaraf edilmesi. ÇEVRESEL TASARIM Ürünün tüm yaşam döngüsü boyunca çevresel etkilerini dikkate alarak, çevresel etkileri olabilecek en düşük seviyeye düşürmeyi amaçlayan, ürün tasarım/ geliştirme yöntemi (UNEP ve EPA) ENTEGRE KİRLİLİK ÖNLEME ve KONTROL: Avrupa Komisyonu Direktifi doğrultusunda bir bütün olarak, çevrenin en üst düzeyde korunması amacıyla büyük endüstriyel süreçlerden kaynaklanan emisyon ve atıkların önlenmesi ve minimizasyonunu hedefleyen entegre izin sistemi (Avrupa Komisyonu) MEVCUT EN İYİ TEKNİKLER (BAT: Best Available Techniques) Çevrenin bir bütün olarak korunmasını en etkili şekilde sağlayacak, yerel olarak elde edilebilecek ve ekonomik olarak da uygulanabilecek teknolojileri ve bunların uygulanış biçimlerini ifade etmektedir (Avrupa Komisyonu). ENDÜSTRİYEL EKOLOJİ Hem endüstriyel sistemler arasındaki hem de endüstriyel sistemlerle ekolojik sistemler arasındaki fiziksel, kimyasal ve biyolojik ilişki ve etkileşimlerin sistem yaklaşımı ile incelenmesi (UNEP). ENDÜSTRİYEL SİMBİYOZ “Simbiyoz” biyolojik bir terimdir ve iki canlının tek bir organizma gibi birbirleriyle yardımlaşarak bir arada yaşamaları anlamına gelmektedir. Endüstriyel ekoloji ile aynı yaklaşımı işaret eden endüstriyel simbiyoz doğadakine benzer şekilde birbirine yakın iki bağımsız endüstriyel işletme arasında madde ve enerji değişimi olarak tanımlanmıştır. Bu kapsamda, endüstriyel simbiyoz tercihen birbirine fiziksel olarak yakın olup, normalde birbirlerinden bağımsız çalışan iki veya daha fazla endüstriyel işletmenin bir araya gelerek hem çevresel performansı hem de rekabet gücünü artıracak uzun süreçli ortaklıklar kurması ve dayanışma içinde çalışmasını temsil eder. Diğer bir ifadeyle endüstriyel simbiyoz bağımsız işletmeleri, daha sürdürülebilir ve yenilikçi bir kaynak kullanım yaklaşımı çerçevesinde bir araya getirmektedir. Bu ağyapı, malzeme, enerji, su ve yan ürünlerin fiziksel değişimi de dahil olmak üzere, her türlü varlığın, lojistik ve uzmanlık kaynaklarının paylaşımı anlamına gelmektedir. Bu sayede endüstriyel kaynaklı çevresel ve sosyal problemlerin önüne geçmekle kalmayıp aynı zamanda ekonomik getiri de sağlanmış olmaktadır. Endüstriyel simbiyoz ayrıca, Ar-Ge, inovasyon (yenileşim) ve kümelenme faaliyetlerinin yanı sıra, yeni iş alanları yaratma potansiyeli ile girişimciliği ve bölgesel kalkınmayı da destekleyen bir yaklaşım olarak ortaya çıkmaktadır (TTGV Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı). gösteren işletmelerin birlikte konumlandığı, enerji, su, hammadde, malzeme, atık yönetimi gibi konularda işbirliğine giderek, çevresel, sosyal ve ekonomik performanslarını artırdıkları işletmeler topluluğu (UNEP). EKOLOJİK AYAK İZİ Yenilenebilir doğal kaynaklar için gereken, biyolojik olarak verimli ve suyun bulunduğu alanın ve altyapının ve karbondioksit emilimini sağlayacak bitki örtüsü için gereken alanın hesaplanarak, biyosfer üzerinde birbiriyle yarışan insan taleplerini, gezegenin kendini yenileme kapasitesiyle karşılaştırılmasıdır (WWF). KARBON AYAK İZİ Birim karbondioksit cinsinden ölçülen, kurum veya bireylerin ulaşım, ısınma, elektrik tüketimi vb. faaliyetlerinden kaynaklanan toplam sera gazı emisyon miktarıdır (Mülga Çevre ve Orman Bakanlığı). SU AYAK İZİ Tüketici ve üreticilerin doğrudan ve dolaylı olarak su sarfiyatını birlikte değerlendirdikleri bir su tüketimi göstergesidir. Bir bireyin, toplumun veya iş kolunun su ayak izi; bireyin veya toplumun tükettiği malların ve hizmetlerin üretimi için kullanılan veya üreticinin mal ve hizmet üretimi için kullandığı toplam temiz su kaynaklarının miktarıdır (Waterfootprint Network). EKO-ENDÜSTRİYEL PARKLAR İmalat ve hizmet sektöründe faaliyet NİSAN 2012 19 AB düzeyinde de ekonominin karşı karşıya olduğu en önemli zorluklardan biri çevresel sürdürülebilirlik ile ekonomik büyüme ve refahın entegre edilebilmesidir Prof. Dr. Göksel N. DEMİRER ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Sayın Demirer, öncelikle temiz üretim/ eko-verimlilik konusunda yürüttüğünüz çalışmalardan/projelerden bahseder misiniz? Yaklaşık 14 yıldır temiz üretim/ eko-verimlilik konularında çeşitli projelerde görev aldım. Temiz üretim/ eko-verimlilik kavramının ülkemizde yaygınlaştırılabilmesine yönelik olarak yürüttüğümüz araştırma-geliştirme, örnek uygulama, kapasite geliştirme, vd. projelere örnekler aşağıda verilmektedir. Tam listeye ise http://enve.metu.edu. tr/index.php?view=people&id=2 sayfasından ulaşılabilir. Proje Yürütücüsü olarak görev aldığım çalışmalar şunlardır: •• Nutrient Removal and Value Added Product Formation from Wastes Via Struvite Precipitation, AB FP 7 IRSES Project, ODTÜ, Stutgart Üniversitesi, Villanova Üniversitesi, 2009-2011. •• Karbon Ayakizi Yönetimi Çalışması, ODTÜ, 2007-2010. •• Yerel Yönetimler için Bütünsel Önleyici 20 NİSAN 2012 Çevre Yönetimi Projesi, İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, 1999-2003. •• Temiz Üretim/Kirlilik Önleme Yaklaşımının KOBİ’ler Düzeyinde Uygulanmasına, DELTA Programı, İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı, Sürdürülebilir İş Örgütü (İsviçre) ve TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, 2000-2003. •• Bir Süt Üretimi Fabrikası için Temiz Üretim Fırsatlarının Araştırılması, ODTÜ, Araştırma Projesi, 2001-2003. •• Endüstriyel Simbiyoz: Çevresel ve Ekonomik Kazanım İçin İşbirliği Ağları, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Petrol Boru Hattı Şirketi, Proje Yürütücüsü: TTGV, 2011-devam ediyor (http://www.ttgv. org.tr/tr/endustriyel-simbiyoz) •• Türkiye’de Tekstil Sektöründe KOBİ’ler için Sürdürülebilir Ağlar ve İlişkiler Zinciri Oluşturulması Birleşmiş Milletler Programı, Proje Yürütücüsü: TTGV, 2011-devam ediyor (http://www.ttgv. org.tr/tr/kurumsal-sosyal-sorumlulukve-cevre) Danışman olarak görev aldığım çalışmalar ise şunlardır: •• Türkiye’de Temiz Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi Projesi , Çevre ve Orman Bakanlığı, Proje Yürütücüsü: TTGV, 2009 – 2010. (http://www.ttgv.org.tr/tr/temizuretim) •• İzmir’de Eko-verimlilik (Temiz Üretim) Uygulamalarının Yaygınlaştırılması Projesi, İZKA ve EBSO, Proje Yürütücüsü: TTGV, 2011-devam ediyor (http://www. ttgv.org.tr/tr/izmirde-ekoverimliliktemiz-uretim) •• UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı, Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi konulu BM Ortak Programı, Proje Yürütücüsü: TTGV, 2008 – 2011. (http:// www.ekoverimlilik.org/) •• SEKA Balikesir Kağıt Hamuru ve Kağıt Fabrikasında Temiz Üretim Olanaklarının Değerlendirilmesi, ODTÜ, Araştırma Projesi, 1999-2001. •• Endüstriyel Verimlilik ve Çevresel Performansın KOBİ’ler Düzeyinde Paralel Olarak Geliştirilmesi, TÜBİTAK Projesi, Proje Yürütücüsü: Milli Prodüktivite Merkezi, 2007-2008. •• Türkiye’de Ozon Tabakasını İncelten Maddelerin Giderilmesi Projesi, Montreal Protokolü – Dünya Bankası Projesi, Proje Yürütücüsü: TTGV, 1994 2007 Temiz üretim/eko-verimlilik konusunu geçtiğimiz 20 yılda küresel çevre politikaları bağlamında değerlendirecek olursanız, bugün gelinen noktayı ve gelecek için öngörülerinizi öğrenebilir miyiz? Sanayiden oluşan atık miktarlarının ve arıtım maliyetinin sürekli olarak artması ile alıcı ortam deşarj standartlarının, kamuoyunda yükselen çevre bilincine paralel olarak, sürekli düşürülmesi, ürün ve hizmet üreten kurum ve sektörleri bu sorunun daha ucuz çözüm yollarını aramaya yöneltmiştir. Bu yeni yönelim sonrası yapılmaya başlanan çalışmalar, alınacak basit önlemlerle bile, üretim sürecinde faydalı bir ürüne dönüşemeden atık haline gelen hammaddelerin daha etkin kullanımı sonucu, bu kayıpların önlenebileceğini ve aynı zamanda atık üretiminin de azalabileceğini ortaya çıkarmıştır. Bunu üretim ve hizmet sektörlerinde verimliliğin artırılması, üretim için kullanılan hammaddelerin çevreye daha az zararlı olanlar ile değiştirilmesi, üretim ve kullanım sürecinde gerekli olan su ve enerji ihtiyaçlarının düşürülmesi gibi yaklaşımlar izlemiştir. Sonuçta atık azaltılması, geri dönüştürme, yeniden kullanım, ürün ve hizmetlerin çevreye daha duyarlı tasarımı, vb. konular üzerinde yapılan araştırmalar hızla artmış ve “kirlilik kontrolü” yaklaşımlarının yerini “temiz üretim/ekoverimlilik” yaklaşımları almaya başlamıştır. Birleşmiş Milletler Çevre Programı Teknoloji, Endüstri ve Ekonomi Bölümü (UNEP-DTIE) 1989’da Temiz Üretim Programı’nı başlatarak konu üzerinde bir bilinç yaratılması, kurumsal yapının oluşturulması ve faydalarının gösterilerek, sürdürülebilir kalkınma çabalarının yaygınlaştırılmasına yönelik ilk önemli adımı atmıştır. O günden bu yana pek çok ülke, kurum, kuruluş tarafından benimsenen “temiz üretim” kavramı küresel bir nitelik kazanmıştır. Örneğin, 1992 yılında yapılan Rio Zirvesi’nde “sürdürülebilir kalkınma kavramını hayata geçirmek için önemli bir strateji” olarak bahsi geçen temiz üretim kavramına Gündem 21 Programı’nda pek çok gönderme yapılmıştır. UNEP/ UNIDO öncülüğünde başlatılan temiz üretim girişim ve çabalarının bir sonucu olarak 1994’ten bu yana kurulan Ulusal Temiz Üretim Merkezi (UTÜM) sayısı 47’yi bulmuştur. UTÜM’ler yaptıkları kapasite geliştirme çalışmaları, yayınladıkları el kitapları, uyguladıkları eğitimler, gösterim projeleri ve diğer etkinlikler ile temiz üretim kavramının ülke ve bölgelerinde gelişmesi için önemli çalışmalara imza atmışlardır. Avrupa Topluluğu ülkelerinin sanayi kirliliği üzerine oluşturduğu ilk yasal düzenlemeler 1980’li yıllarda ortaya çıkmıştır. 1983 yılında yayımlanan 3. Çevre Eylem Programı ise “kirlilik kontrolü” yaklaşımından “kirlilik önleme” yaklaşımına geçişin ilk izlerini taşımaktadır. Avrupa’da uzun bir süredir eko-verimlilik (temiz üretim) yaklaşımının bir adım ötesi olarak Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim (STÜ) anlayışı ön plana çıkmaktadır. STÜ kavramı, eko-verimlilik (temiz üretim) kavramına sürdürülebilir tüketim süreçlerinin de eklemlendiği şemsiye bir kavram niteliğindedir. AB düzeyinde de ekonominin karşı karşıya olduğu en önemli zorluklardan birinin çevresel sürdürülebilirlik ile ekonomik büyüme ve refahın entegre edilebilmesi olduğunun altı çizilmektedir. AB bu yaklaşımı en kritik hedeflerinden biri olarak tanımlamakta, dolayısıyla, enerji ve kaynak verimliliği üzerine kurulu bir ekonomik anlayışı kaçınılmaz olmaktadır. Bu çerçeve koşullar doğrultusunda AB STÜ’yü iş dünyasının çevresel zorlukları ekonomik fırsatlara dönüştürerek tüketiciler için de daha avantajlı bir yaklaşım sunmanın en iyi yolu olarak benimsemektedir. Buradaki en kritik konular ürünlerin çevresel performanslarının tüm yaşam döngüleri boyunca iyileştirilmesi, daha iyi ürün ve üretim süreçlerine talebin artırılması ve tüketicilerin tercihlerini belirleyebilecek şekilde bilgilendirilmeleri olarak ortaya çıkmaktadır. AB’nin STÜ politikasının çerçevesini çizen temel strateji/politika ve eylem planlarına göz önüne alındığında şu başlıkların öne çıktığı görülmektedir: Entegre Ürün Politikası, Doğal Kaynakların Sürdürülebilir Kullanımı Tematik Stratejisi, Atık Önleme ve Geri Dönüşüm Tematik Stratejisi ve Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim / Sürdürülebilir Sanayi Politikası Eylem Planı. Bu bağlamda dünyaya kıyasla Türkiye’deki mevcut durumu değerlendirebilir misiniz? “Temiz üretim” kavramı, Türkiye gündemine ilk kez 1999’da Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu (TÜBİTAK) ve Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) tarafından getirilmiştir. Ulusal bilim ve teknoloji politikalarını belirleyen en üst kuruluş olan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) öncelikli alanları arasında “Temiz Üretim Yapabilme Yeteneği Kazanma” biçiminde yer alan Temiz üretim kavramı TÜBİTAK’ın Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüleri Projesi kapsamında hazırlanan Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Tematik Paneli Vizyon ve Öngörü Raporu’nda da vurgulanmıştır. Bunlara ek olarak, “sanayi politikalarının belirlenmesinde çevre dostu teknolojilere öncelik verilerek, imalat sanayinin bu konuda bilinçlendirilmesi ve temiz üretimin teşviki” 8. Beş Yıllık ve 9. Yedi Yıllık Kalkınma Planları’nda ve ülkemizin Avrupa Birliği’ne (AB) uyumu için hazırlanan dokümanlarda yer alan temel politikalardır. NİSAN 2012 21 Temiz Üretim-Temiz Ürün Çevre Dostu Teknolojiler Çalışma Grubu Sanayi Sektörü Raporu ile temiz üretim alanında yapılması gereken öncelikli çalışmalar arasında “Ar-Ge ve teknoloji transferi” boyutu da vurgulanmıştır. Bunun TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (TÜBİTAK-MAM) çatısı altında kurulacak olan bir Temiz Üretim Merkezi ile gerçekleştirilmesi önerilmiş, ancak ulusal ölçekte kurulması öngörülen bu merkez kurulmamıştır. Aradan geçen sürede hem konunun stratejik önemi hem de ülkemiz sanayinin temiz üretim danışmanlık hizmetleri ve Ar-Ge çalışmalarına duyduğu gereksinim hızla artmıştır. Bu çerçevede ulusal bazda atılmış en önemli adım 2008 – 2011 yılları arasında Bin Yıl Kalkınma Fonu ile desteklenen Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Stratejilerinin Geliştirilmesi Birleşmiş Milletler Ortak Programı kapsamında Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) sorumluluğunda yürütülen UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı olmuştur. Programda ülkemizde eko-verimlilik (temiz üretim) ile ilgili altyapının oluşturulması, kapasite ve farkındalık yaratılması, pilot uygulamaların gerçekleştirilerek yaygınlaştırılması yönünde önemli kazanımlar sağlanmış, konuya ilişkin pek çok gelişmenin tetiklenmesi söz konusu olmuştur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın (BSTB) faydalanıcısı olduğu programın önemli bir hedefi de Ulusal Eko-verimlilik (Temiz Üretim) Merkezi’nin kurulması olarak belirlenmiş, bu alandaki çalışmalar BSTB bünyesindeki Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM) tarafından sürdürülmektedir. Ülkemizin bilim, teknoloji, kalkınma, vb. alanlarda en üst düzey kurum/ kuruluşlarının politika ve strateji dokümanlarında bahsi geçmekle birlikte, “temiz üretim” kavramı ülkemizde enerji verimliliği boyutu dışında yeterince bilinmemekte ve uygulanamamaktadır. Bunun en önemli nedeni ülkemizde 22 NİSAN 2012 konu üzerinde çerçeve bir yasal düzenleme ve yeterli bir kapasitenin mevcut olmamasıdır. Bu eksikliğin giderilebilmesi bağlamında bir yol haritası hazırlanmasına yönelik olarak 2009 – 2010 döneminde ÇOB adına TTGV tarafından gerçekleştirilen, “Türkiye’de Temiz Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi” konulu proje hayata geçirilmiştir. Projede ülkemizdeki “temiz (sürdürülebilir) üretim” konusu ile ilgili mevcut durum, “kapasite, kaynak, yasal düzenleme, teşvik mekanizmaları ve yapılan çalışmalar” bağlamında değerlendirilerek, uluslararası uygulamalar ile karşılaştırılmış, ülkemiz ihtiyaç ve koşulları doğrultusunda öneriler oluşturulmuştur. Proje raporuna http://www.ttgv.org.tr/tr/temiz-uretim sayfasından ulaşılabilir. 2011-2013 KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı’nda doğrudan temiz üretim kavramı ile örtüşen hedefler yer almaktadır. Ayrıca yine bu Eylem Planı’nda KOSGEB tarafından “KOBİ’lerin Çevreye Olan Kirletici Etkilerinin Belirlenmesi ve Gerekli Tedbirlerin Alınmasına Yönelik KOSGEB Yol Haritasının Oluşturulması Projesi” uygulanacağı vurgulanmaktadır. Temiz Üretim uygulamalarının önemli bir yere sahip olduğu bu proje Eylül 2011’de başlatılmış ve devam etmektedir. Bu projenin ilk aşaması olan uzman eğitimleri ODTÜ Çevre Mühendisliği koordinasyonu ile gerçekleştirilmiştir. ÇŞB 14 Aralık 2011 tarihinde “tekstil sektörü faaliyetlerinin çevreye olabilecek olumsuz etkilerinin en aza indirilmesine, çevreyle uyumlu yönetiminin sağlanması için üretim sırasında suya, havaya ve toprağa verilecek her türlü emisyon, deşarj ve atıkların kontrolü ile hammadde ve enerjinin etkin kullanımına ve temiz üretim teknolojilerinin kullanımı” amacıyla Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Tebliği’ni yayınlamıştır. Islak işlem kapasitesi 10 ton/gün üzerinde olan tekstil tesisleri bu Tebliğ hükümlerine tabidir. Bu tebliği ile temiz üretim kavramı ülkemizde ilk kez bir yasal mevzuata konu olmuştur. Kalkınmada bölgesel yaklaşımların giderek önem kazandığı ve etkin olduğu günümüzde, temiz üretim konusu da bölgesel olarak geliştirilerek uygulanabilecek alanlar arasında yer almaktadır. Bu kapsamda İzmir Kalkınma Ajansı ülkemizde bir ilke imza atarak, bölgedeki temiz üretim uygulamalarının yaygınlaştırılmasına yönelik ihtiyaç analizinin ortaya koyulması, potansiyelin belirlenmesi, yapılması gereken öncelikli eylemlerin belirlenmesi, kurum kuruluşlar arasında konuyla ilgili farkındalığı artırarak sanayi kuruluşlarının bilinçlendirilmesi amacıyla 2011 yılında “İzmir’de EkoVerimlilik (Temiz Üretim) Uygulamalarının Yaygınlaştırılması Projesi”ni başlatmıştır. Özellikle son yıllarda ülkemizde bu alanda oluşturulmuş bilgi birikimi ve deneyimin de aktarılacağı söz konusu projenin ilerleyen aşamalarında eğitim, pilot uygulamalar ve teşvik mekanizmalarının devreye girmesi planlanmaktadır. Önümüzdeki süreçte ülkemizde temiz üretim/eko verimliliğin yaygınlaştırılması konusundaki görüş ve önerileriniz nelerdir? Benim de katkımla gerçekleştirilen “Türkiye’de Temiz Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi” başlıklı proje kapsamında ülkemizde temiz üretim/eko-verimliliğin yaygınlaştırılmasına yönelik detaylı öneriler geliştirilmiştir. Aşağıdaki alt başlıklar için hazırlanan bu önerilerin tam metnine http://www.ttgv.org.tr/tr/temizuretim sayfasından ulaşılabilir. •• Politika/Strateji •• Finansal Mekanizmaların Yaratılması •• Bilgi Paylaşım Ağları •• Ortaklıklar Kurma •• Kapasite Oluşturma •• Bilinç Yaratma azaltımı ve atık su hacminin azaltımına yöneliktir. Temiz üretim faaliyetlerinin uygulandığı başlıca sektörler; çimento, kağıt, tekstil, kimyasal, gıda, deri ve otomotiv sektörleridir. Dünya Bankası (WB) Temiz Teknoloji Fonu (CTF) üzerinden Türkiye’de yenilenebilir enerji konulu birçok önemli projeyi finanse etmektedir. Krediler Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) ve Türkiye Kalkınma Bankası (TKB) tarafından, yenilenebilir enerji üretim tesislerinin kurulması ve enerji tasarrufu çalışmalarını desteklemek amacıyla özel yatırımcılara verilmektedir. Türkiye’de güç iletim sistemlerinin güvenirliğini ve kapasitesini artırmak ve yenilenebilir enerjinin sisteme entegrasyonunu sağlamak amacıyla 30 Ağustos 2010 – 31 Aralık 2015 tarihleri arasında yürütülecek olan “Güneydoğu Avrupa Enerji Topluluğu Uyarlanabilir Programı APL6” projesine toplam 240 milyon ABD Doları ayrılmıştır. Kredi, Türkiye Elektrik İletim A.Ş. tarafından alınmıştır. Devlet kurum ve kuruluşlarının çeşitli desteklerle gerçekleştirmekte olduğu çalışmaların yanı sıra firmalar da kendi kaynakları ile temiz üretim uygulamalarını gerçekleştirmektedir. Ülkemizde son 10 yıl içinde temiz üretim alanında gerçekleştirilen çalışmaların sayısı büyük artış göstermiştir Doç. Dr. Nilgün KIRAN CILIZ Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Sayın Cılız, öncelikle ülkemizdeki temiz üretim konusunda yürütülen çalışmalar hakkındaki değerlendirmelerinizi öğrenebilir miyiz? Ülkemizde son 10 yıl içinde temiz üretim alanında gerçekleştirilen çalışmaların sayısı büyük artış göstermiştir. Yapılan çalışmaların çoğu hammadde, su ve kimyasal kullanımının azaltımı, enerji tasarrufu, emisyon ve katı atık Türkiye 9. Kalkınma Planı (2007-2013) çerçevesinde düşük karbon hedeflerinin karşılanmasını desteklemek amacıyla geliştirilen Temiz Teknoloji Fonu (CTF) Yartırım Planı, Türkiye Hükümeti ile Dünya Bankası (WB), Uluslararası Finans Kurumu (IFC) ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası arasında imzalanarak yürürlüğe girmiştir. Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve SmartGrid teknolojisi ile iyileşitirimiş elektrik dağıtım ağının oluşturulmasının ana hedef olarak belirlendiği projede iki aşamada sağlanacak toplam yatırım 2.1 milyar ABD Doları’dır. Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) ile ABD Ticaret ve Kalkınma Ajansı (USTDA) arasında imzalanan Türkiye Temiz Enerji Otaklığı kapsamında Argonne Ulusal Laboratuvarı Türkiye’de karbon emisyonlarının azaltımı ve yenilenebilir enerji teknolojilerinin geliştirilmesi konusunda önemli rol alacaktır. Devlet kurum ve kuruluşlarının çeşitli desteklerle gerçekleştirmekte olduğu çalışmaların yanı sıra firmalar da kendi kaynakları ile temiz üretim uygulamalarını gerçekleştirmektedirler. Konu kapsamında kısa örnekler aşağıda özetlenmiştir. Türkiye’nin önde gelen çimento fabrikalarından birinde temiz üretim kapsamında atık ısı geri kazanım projesi gerçekleştirilmiştir. Projede mevcut en iyi teknolojilerin uygulanması sonucunda yıllık 105 milyon kWh değerinde enerji tasarrufu ve 60.000 ton CO2 emisyon azaltımı elde edilmiş, aynı zamanda istihdama katkıda bulunulmuştur. Böylece, yatırım maliyeti yüksek olmasına rağmen kısa sürede geri kazanım elde edilmiştir. Son yıllarda uygulanan buna benzer diğer temiz NİSAN 2012 23 üretim projelerine örnek olarak “alternatif yakıt üretimi projesi kapsamında arıtım çamurundan enerji geri kazanım”ı ve “atık ısıdan elektrik üretim” çalışmaları gösterilebilir. Seçilmiş tekstil fabrikasında “ECO T-shirt” projesi kapsamında kullanılan temiz üretim uygulamaları % 40 su tasarrufu sağlamıştır. Yine, Türkiye’nin ana gıda şirketlerinden birinin süt fabrikasının pastorizasyon ünitesinde yapılan modifikasyonlar ve çok aşamalı ultra filtrasyon tekniği ile laktoz ve protein geri Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi (BU-SDCPC) paydaşları ile yakın bir işbirliği içerisinde, interdisipliner bilgi ve deneyimlerini yenilikçi teknoloji transferleri ile bağdaştırarak toplum için sürdürülebilir kalkınma sağlamayı hedeflemektedir. kazanımı hem çevresel hem de ekonomik bakımdan önemli avantajlar sağlamıştır. Türkiye’de temiz üretim uygulamalarının yaygınlaştırılması, çeşitli fabrika ve üretim tesislerinde gerçekleştirilen teknik uygulamalarla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda gerekli yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesi ve Avrupa Birliği EKÖK Yönergesi ve sektörlere özel Mevcut En İyi Teknikler kapsamında tekstil sektörüne yönelik tebliğ tamamlanmış ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı web sayfasında yayınlanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Merkezi’nden ve Merkezin yürüttüğü çalışmalardan kısaca bahseder misiniz? Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi (BU-SDCPC) paydaşları ile yakın bir işbirliği içerisinde, interdisipliner bilgi ve deneyimlerini yenilikçi teknoloji transferleri ile 24 NİSAN 2012 bağdaştırarak toplum için sürdürülebilir kalkınma sağlamayı hedeflemektedir. BU-SDCPC sürdürülebilir kalkınmayı tüm boyutları ile hızlandırmaya yönelik işbirlikleri ve en iyi uygulama örneklerinin gerçekleştirilmesini kapsayan yenilikçi eğitim ve uygulamalı araştırmalar geliştirmeye yönelik çalışmalar yürütecektir. Misyon standartlara dayalı çevresel ve ekonomik boyutta küresel olarak tanınmış ürün akreditasyon uygulamalarını gerçekleştirmek, •• Devam eden bilgi yaygınlaştırma programlarına sürdürülebilir teknik ve yönetimsel yol haritalarını da entegre ederek, üniversite kampüsü ve toplum/ bölge hayatında sürdürülebilir yaşam stillerini desteklemek, BU-SPSCPC, sürdürülebilir ürün zinciri için yenilikçi temiz teknolojilere yönelik tutarlı ve entegre bilgiler geliştirirken, aynı zamanda sürdürülebilir yaşam stillerini geliştirmek üzere ulusal ve uluslararası organizasyonlar ile işbirliği oluşturmayı hedefleyen bir araştırma-uygulama ve eğitim platformu geliştirecektir. •• Çevresel karar alma araç ve metodolojileri kullanarak entegre kaynak korunumu , eko-ürün ile ilgili bölgesel boyutta plan, program ve stratejiler geliştirmek ve uygulamak ve, Vizyon BU-SDCPC çeşitli boyutlarda ve seçilmiş endüstriler için temiz üretim, yine seçilmiş ürün ve servisler için yaşam boyu değerlendirmesi, yaşam boyu çevresel maliyet analizi, tarımsal artıkların yenilenebilir enerji kaynakları yönetimi kapsamında çeşitli boyutlarda projeler, eğitimler gerçekleştirilmektedir. BU-SDCPC’ın vizyonu, küresel boyutta sürdürülebilir üretim ve tüketim modelleri ve mevcut uluslararası standartlar ile uyumlu politikaların geliştirilmesini kapsamaktadır. BUSDCPC, sürdürülebilirliğin temel değer olarak görüldüğü organizasyon yapısı içinde, sürdürülebilirlik konsept ve uygulamalarını tüm paydaşları içinde yaygınlaştırmaya yönelik çalışmalar gerçekleştirecektir. Amaç BU-SDCPC’ın amaçları; •• Üretim ve servis endüstrilerinde ekoverimlilik çalışmalarını kapsayan; üretim verimini artırma, kaynak ve kimyasal kullanımını azaltma, çevreye olan riskleri ve atık üretimini azaltmaya yönelik teknoloji desteği sağlamak, •• Sosyo-ekonomik indikatörleri de kullanarak, sürdürülebilir üretim ve tüketim konularını geliştirmek için politika ve yönetmelikler açısından karar vericiler ile ilgili endüstri ve iş dünyasındaki uzmanlar ile akademik ve araştırma enstitüleri arasında bilgi aktarımı ve işbirliği sağlayacak ağlar kurmak, •• Araştırma metotları ve uluslararası •• Türkiye’de yeşil girişimciliği desteklemektir. Merkez’in Aktiviteleri; Bu çerçevede gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmekte olan projeler: Ülkemizde temiz üretim uygulamalarının ivmelenerek artması için üretim sektöründe sektörel uzmanların yetiştirilmesi gerekmektedir. •• Vizyon 2050 -TÜSİAD •• Biyokütlenin Enerji ve Kara Taşımacılığında Kullanımının Temiz Enerji Üretimi açısından İstanbul ili için Stratejik Planlanması •• Zirai Atık ve Artıklardan, Atık Azaltımı Amacı ile Üretilen Biyoetanol Yakıtı İçin, Yaşam Döngüsü Etki Değerlendirmesi’ne Çevresel Yaşam Döngüsü Maliyeti Analizi’ nin Entegre Edilmesi •• Unilever’ in Seçilen Çamaşır Deterjanları için Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi Çevre kirliliğinin önlenmesi konusunda uzmanlaşmış kişilerin sektörel uzmanlarla birlikte çalışması gerekmektedir. •• Kurumsal Sürdürülebilirlik Sertifika Programı •• “Environmental Management for Sustainable Universities, Prof. Donald Huisingh, Lund University, International Institute for Industrial Environmental Economics •• Düşük Karbonlu Gelecek için Eko Bina Çözümleri •• Kurumsal Sürdürülebilirlik Sertifika Programı •• Boğaziçi Üniversitesi Lisans öğrencilerine yönelik hazırlanan “Green Entrepreneurship” Sertifika Programı BU-SDCPC’ın aktif olarak işbirliği, ulusal odak noktalığı ve jüri üyeliği yaptığı birçok etkinlik ve/veya kuruluş mevcuttur. Bunlardan bazıları; PREPARE, TÜSİAD Çevre Komisyonu, İş Dünyası Çevre Ödülleri Ulusal Jüri Üyeliği’dir. •• Tarımsal Atıklardan Biyoetanol Üretimi ve Karbon Analizi •• Tarımsal Atıklardan Atık Azaltımı Amacı ile Biyoyakıt Eldesi ve Karbon Bütçesi Değerlendirmesi •• Sürdürülebilir ve Yeşil Kampüs Projesi •• Boğaziçi Üniversitesi’nde seçilmiş binalar için Karbon Ayakizi çalışmalarının gerçekleştirilmesi Yine birçok ortak kuruluş (T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, RAC/CP Barselona, Wuppertal, TÜSİAD, İtalya Cevre, Arazi ve Deniz Bakanlığı, REC, BUYEM) ile aşağıdaki eğitimler gerçekleştirilmiştir. •• Sürdürülebilirlik İşbirliği, İşbirliği Kültürünü Sürdürülebilirlik Deneyimleri ile Değiştirme Sertifika Programı •• Sürdürülebilirlik Raporlaması Eğitimi •• Türkiye’de Sürdürülebilirlik Raporlama Uygulamasının Yaygınlaştırılması Merkez aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi Çevre Kulübü’nün Danışmanı ve Üniversite Çevre Komitesinin Başkanlığı’nı yürütmektedir. 2012 yılı çerçevesinde; •• Boğaziçi Üniversitesi Lisans öğrencilerine yönelik hazırlanan “Green Entrepreneurship (Yeşil Girişimcilik)” Sertifika Programı 14-17 Şubat 2012 tarihlerinde, Mediterranean Action Plan - CP/RAC, UNEP/Wuppetal Institute for SPC ile BU-SDCPC işbirliğinde düzenlenmiştir. •• 20 - 22 Haziran 2012’de Brezilya’da gerçekleşecek Rio+20 Sürdürülebilir Kalkınma Birleşmiş Milletler Konferansı’na (The United Nations Conference on Sustainable Development - UNCSD) hazırlık çalışmaları katılımı için Üniversitemiz Rektörlük tarafından Merkez Müdürü Doç. Dr. Nilgün Cılız ve Araştırma Görevlisi Başak Büyükbay Daylan görevlendirilmiştir. •• BÜ-Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim Merkezi (BU-SDCPC), 7. Environmental Management for Sustainable Universities (EMSU) ve 16. European Roundtable on Sustainable Production and Consumption (ERSCP) 2013 Konferans organizatörlüğünü gerçekleştirecektir, Haziran 2013. •• 16 Mayıs 2012 tarihinde, BU-SDCPC, UNIDO ve İtalya ortaklığında “Transfer of Environmentally Sound Technology in the South Mediterranean Region (MED TEST)” konulu workshop düzenlenecektir. •• BU-Greenfest organizasyonu kapsamında Çevre Kulübü’ ne danışmanlık yapılması kararı alınmıştır. Önümüzdeki süreçte ülkemizde temiz üretim/eko verimliliğin yaygınlaştırılması konusunda görüş ve önerileriniz nelerdir? Ülkemizde temiz üretim uygulamalarının ivmelenerek artması için üretim sektöründe sektörel uzmanların yetiştirilmesi gerekmektedir. Çevre kirliliğinin önlenmesi konusunda uzmanlaşmış kişilerin sektörel uzmanlarla birlikte çalışması gerekmektedir. Ayrıca bölgesel bazda uzman gurupların yetiştirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde temiz üretim ancak bu şekilde ulusal boyutta yaygınlaşabilir. Devletimizin bu konuda işbirliği yapabileceği Temiz Üretim Merkezi oluşturması önerilebilir. Bu konuda 1997 yılında çok önemli bir çalışma yapılmıştır. O günden beri bu konuda bir sonuca varılamamıştır. Kesinlikle Akademi disiplinlerarası bir ekibe sahip olmalı ve sektör işbirliği halinde olmalıdır ki devlet kurumlarına uygulanabilir Ar-Ge çalışmaları önerebilsin. NİSAN 2012 25 Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) PROAKTİF ÇEVRE YÖNETİM YAKLAŞIMI: EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM) Zafer UYGUN / AB Uzman Yardımcısı (AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü) T ürkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik müzakerelerinde açılan en son fasıl olan “çevre”, özellikle altyapı eksikliğinden kaynaklanan yüklü bir maliyeti beraberinde getirmektedir. Tüm dünyada uygulama alanı giderek artan temiz, sürdürülebilir üretim ve tüketim kavramları, AB üyeliği sürecinde çevre mevzuatına uyum açısından Türkiye’nin bu alanda kapasitesini geliştirmesinin ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Çevresel faktörlerin sanayicinin rekabet gücü açısından giderek önem kazanmakta olduğu üzerinde özellikle durulmakta, eko-inovasyon ve temiz üretim (ekoverimlilik) kavramları her fırsatta gündeme getirilmektedir. 26 NİSAN 2012 Çevreye daha az zarar veren ürünlerin talep görmeye başlaması pek çok endüstriyel sektör için yeni bir rekabet alanı ortaya çıkarmıştır. Mevcut iş süreçlerinde ekonomik büyümenin yanı sıra temiz teknoloji, düşük karbon ayakizi, yenilenebilir kaynaklar, geri dönüşüm gibi terimleri içinde barındıran “yeşil iş” kavramı önem kazanmaktadır. Günümüzde 1 milyon TL’lik değere sahip olan yeşil pazar değerinin, 2020 yılında ikiye katlanması öngörülmektedir. Firmaların kendilerini yeşil pazarda rekabet edecek duruma getirmeleri öncelikle maliyetli olmasına rağmen daha sonra önemli avantajlar kazandıracaktır. EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM) NEDİR? Temiz üretim; koruyucu, bütünsel ve sürekli bir çevre stratejisinin (daha az zararlı hammaddelerin kullanılması, daha ez enerji tüketimi, çevreye duyarlı tasarım, kaynakta azaltma gibi) ürünlere, üretim süreçlerine ve hizmetlere uygulanarak verimliliğin artırılması, insan ve çevre üzerindeki risklerin minimize edilmesi ve dolayısıyla çevresel performansın gelişmesi ve rekabet için avantaj sağlanmasıdır. Diğer bir ifadeyle temiz üretim, yüksek verime sahip üretim teknoloji ve yöntemlerinin kullanımıyla, aynı miktarda üretim için daha az doğal Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) kaynak ve enerji kullanımı ve daha az atık üretimi prensibine dayanmaktadır. Bu niteliği ile sadece çevresel kaygılara değil, “doğal kaynakların korunması”, “endüstriyel verimlilik” ve “ekonomik kalkınma” gibi pek çok farklı alana da hitap etmektedir. EKO-VERİMLİLİĞİN (TEMİZ ÜRETİM) ÖZELLİKLERİ Günümüzde atıkların oluştuktan sonra bertarafını ve arıtılmasını ifade eden “kirlilik kontrolü” yaklaşımı, yerini çevresel etkilerin ürün tasarımı, satın alma tercihleri ve üretim süreçlerini kapsayan geniş bir çerçevede yönetilmesini öngören daha bütünleyici ve proaktif bir yaklaşıma yani temiz üretim yaklaşımına bırakmaktadır. “Yaşam döngüsü yaklaşımı” olarak da tanımlanan bu yaklaşım; hammaddenin tedarikinden, teknolojinin kullanımına, üretim sürecinden, kullanıcının eline ulaşması ve atık oluşmasına kadar tüm sürecin bütünsel değerlendirildiği bir süreçtir. Temiz üretimin temel ilkeleri; “kirlilik kontrolü için temizleyici ve düzeltici değil, önleyici yaklaşımları esas almak, hammadde ve enerjinin daha az tüketilmesi ile atıkların azaltılmasını sağlamak, doğal kaynakların optimum kullanımını sağlayacak şekilde teknolojik proseslerin iyileştirilmesi ve yeni proseslerin geliştirilmesini” kapsamaktadır. Temiz teknolojiler, sürdürülebilir üretim sisteminin bir parçasıdır. İşletmeler sürdürülebilir üretime geçiş sırasında birtakım stratejiler benimsemektedirler. Bu stratejiler; pasif, aktif ve proaktif olmak üzere üçe ayrılır. Pasif stratejinin benimsenmesi durumunda, çevre bir maliyet unsuru olarak değerlendirilmekte ve değişimlere direnç gösterilirken yeni fırsatlara önem verilmemektedir. Aktif stratejiyi benimseyen işletmelerde ise çevreye ilişkin faaliyetler yalnızca kanun, yönetmelik ve uluslararası düzenlemelere uyumun sağlanması amacı ile gerçekleştirilmektedir. Proaktif stratejinin benimsenmesi durumunda ise çevre işletmenin öncelikli konuları arasında görülmekte ve sürekli gelişim çerçevesinde çevre konusunun tüm çalışanlar tarafından benimsenmesi amaçlanmaktadır. Kirlilik kontrolü yaklaşımları üretim ve tasarım aşamalarını değişmez faktörler olarak benimseyip kirliliği de bu aşamaların kaçınılmaz bir sonucu olarak görmekte ve kirlilik meydana geldikten sonra bu soruna çözüm getirmeye çalışmaktadır. Dolayısı ile bu yaklaşımlar kirliliği daha iyi tanımlama ve atıkları arıtma ve bertaraf etme üzerine odaklanmakta ve kuruluşlara önemli miktarlarda ek maliyet getirmektedir. Temiz üretim yaklaşımı ise, kirliliği ve atıkları planlama, tasarım, kaynak kullanımı ve üretim süreçleri aşamalarındaki yetersizlik, verimsizlik ve etkisizliğin bir sonucu olarak görmekte ve soruna bu aşamalarda gerekli gelişmeleri sağlayarak çözüm getirmeyi amaçlamakta, dolayısı ile sadece atık oluşumunu azaltmakla kalmamakta aynı zamanda ekonomik faydalar da sağlamakta olan proaktif bir yaklaşım şeklidir. yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) 2004 yılında taraf olmuştur. Anılan sözleşmenin altında yer alan 2008-2012 yılları arasında geçerli olacak olan Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve konumundadır. Kyoto Protokolü’ne 26 Ağustos 2009 tarihi itibariyle resmen taraf olan ülkemiz, yeni iklim değişikliği rejiminde ulusal sera gazı sınırlama planları hazırlama taahhüdünde bulunmaktadır. Söz konusu planların bir sonraki aşamasını ise düşük karbonlu kalkınma stratejileri oluşturmaktadır. Söz konusu süreçte ve devamında iklim değişikliği konusunda ülkemizin yol haritasını belirleyecek olan İklim Değişikliği Strateji Belgesi (20102020 ) Nisan 2010’da yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Türkiye, AB çevre mevzuatına uyum sürecinin, Türk sanayisinin temiz üretim süreçlerine geçişinin temelini oluşturacağını benimsemiş ve buna ilişkin planlamalara ve çalışmalara başlamıştır. Bu kapsamda, 2007–2023 dönemi için Türkiye Cumhuriyeti AB Entegre Çevre Uyum Stratejisi hazırlanmıştır. BİLİM, SANAYİ ve TEKNOLOJİ BAKANLIĞI FAALİYETLERİNDE EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM) Bakanlığımız tarafından hazırlanan Türkiye Sanayi Stratejisi’nin genel amacı; “Türk sanayisinin rekabet gücünü ve verimliliğini artırarak, dünya ihracatından daha fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojiye dayalı ürünlerin üretildiği, istihdam sorununu çözmüş, nitelikli işgücüne sahip, topluma ve çevreye duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü hızlandırmak” olarak belirlenmiştir. Ülkemiz 21 Mart 1994 tarihinde Belge’de yer alan yatay sanayi politikası NİSAN 2012 27 Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) alanları, piyasaların etkin işleyişini sağlamaya, yatırım ve iş yapma ortamını firmalar için geliştirmeye ve cazip hale getirmeye yönelik çerçeve unsurları içermektedir. Yatay sanayi politikası alanlarından çevreye karşı artan küresel duyarlılık, sanayide çevre dostu ürünlerin üretilmesini, çevreye duyarlı teknolojilerin kullanılmasını, süreçlerin geliştirilmesini ve endüstriyel kirliliği azaltma yönünde tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır. Sektörel politikalar kapsamında; bilgi ve teknoloji, rekabet, yasal düzenlemeler, çevre ve enerji, dış rekabet edebilirlik ve ticaret ile istihdam ve coğrafi boyut alanlarında iyileştirmeler yapılarak sektörlerin rekabet gücünün artırılması hedeflenmektedir. Sektörler özelinde uygulanacak olan politikaların başarısı, sanayi stratejisinin başarısının en temel belirleyicilerindendir. Türkiye’nin sanayi vizyonuna ulaşılabilmesi için, sektörlerin rekabet gücünü kısıtlayan engellerin tespit edilerek bu engelleri ortadan kaldırmaya yönelik politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Çevre ve enerji başlığında iklim değişikliği, atıklar ve yoğun enerji kullanımı konularına ilişkin mevcut ve orta vadede etkin olacak düzenlemeler ile alınması gereken tedbirlere yer verilmiştir. Türk sanayisi için sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde çevre politikalarının uygulanması sanayi stratejisinin önemli bir parçası olup, bu sürecin doğru geçiş stratejileri ile yönlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Ancak bu konuda alınacak tedbirlerin, sanayinin rekabet gücü üzerinde kısa-orta vadede olumsuz etkiler yaratması muhtemeldir. Söz konusu olumsuzlukların uzun vadeye taşınması 28 NİSAN 2012 ihtimalini en aza indirgemek için çevreye ilişkin yapılacak düzenlemelerde, öncelikle Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında 2012 sonrası dönem için Kyoto Protokolü’nün yerini alacak olan yeni uluslararası iklim değişikliği anlaşması, Avrupa Birliği Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzin Verilmesi ve Kısıtlanması Tüzüğü (REACH), Entegre Kirlilik Önleme ve İzin Mevzuatına ilişkin düzenlemelerin etki ve maliyet analizlerinin yapılması ve esnek bir uygulama takviminin benimsenmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda, KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı (KSEP) 2011-2013, ilgili kuruluşumuz Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) koordinatörlüğünde oluşturulmuş olup, genel amacı itibariyle; “Küçük işletme ihtiyaçlarına duyarlı iş ortamında, erişilebilirliği ve niteliği yüksek hizmet ve desteklerle KOBİ’lerin üretim, yatırım miktarı ile katma değerini artırmak ve büyümelerini sağlamak”tır. Planlı sanayileşmenin ve düzenli kentleşmenin sağlanması, sanayinin çevresel etkilerinin azaltılması ve yerel düzeyde KOBİ’lere daha iyi üretim ve yatırım ortamının sağlanması amacıyla organize sanayi bölgelerinin yapımına devam edilmektedir. Ayrıca, “KOBİ’lerin Çevreye Olan Kirletici Etkilerinin Belirlenmesi ve Gerekli Tedbirlerin Alınmasına Yönelik KOSGEB Yol Haritasının Oluşturulması Projesi” uygulanacaktır. Proje ile ulusal çevre duyarlılığı ve uluslararası yükümlülükler (Kyoto Protokolü ve AB müktesebatına uyum) çerçevesinde, imalat sanayinde yer alan KOBİ’lerin çevre bilincinin arttırılması, yükümlü oldukları mevzuatın uygulanmasında karşılaşacakları zorlukların tespiti, çevreye olan kirletici etkilerinin analizi ve çözümüne ilişkin KOSGEB’in çevre ile ilgili faaliyetlerinin yol haritasının belirlenmesi amaçlanmaktadır. Sanayide eko-verimlilik konularında kapasite geliştirilmesi, uluslararası çevre standartlarına uyumunun sağlanarak sanayinin rekabet avantajının artırılması eko-verimlilik ile ilgili yatırım projelerinin teşvik edilmesi, Seyhan Nehri Havzası’nda pilot eko-verimlilik uygulamalarının gerçekleştirilip ulusal çapta yaygınlaştırılması, ekoverimlilik merkezi kurulması faaliyetleri gerçekleştirilecektir. Bakanlığımız koordinasyonunda yürütülen Avrupa Birliği’nin Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (CIP), birinci bileşeni olan Girişimcilik ve Yenilik Programı (EIP) içerisinde yer alan en önemli girişiminin adı eko-inovasyon’dur. Eko-inovasyon, kaynakların optimum kullanımına katkıda bulunmayı, çevresel etkileri azaltmayı veya önlemeyi amaçlayan eko-yenilikçi ürünler, hizmetler, teknikler, teknolojiler ve süreçler olarak tanımlanır. Her yıl Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) yayınlanan eko-inovasyon proje teklif çağrıları kapsamında; çevreye zarar vermesi olası tüm sektörlerde daha temiz üretim süreçlerine, çevreye duyarlı yenilikçi üretim ve hizmetlere, eko tasarım ve eko etikette yenilikçi yaklaşımlara, KOBİ’lere işlerini, üretimlerini, yönetim metotlarını çevreye duyarlı hale getirmelerine yönelik destekler sağlanmaktadır. TEMİZ ÜRETİMİN ÖNEMİ ve FAYDALARI Eko-verimlilik uygulamaları ile sanayici için çevre konusu, sadece “çevre mevzuatı baskıları” ve “çevre korumaya yönelik ek maliyetler” olmaktan çıkmakta, üretimde verimliliği artırarak hem çevresel hem de ekonomik fayda sağlayarak, üretim ve çevre maliyetlerinin minimize edilmesine yönelik fırsatları içeren bir kavram olmaya doğru yönelmektedir. Temiz üretim stratejilerinin bir kuruluş için geliştirilmesi ve uygulaması pek çok yönden faydalı olabilir. Temiz üretimin başlıca amaçlarından birisi süreç verimliliğinin artırılmasıdır. Bir işletme için süreç verimliliğinin artırılması; enerji, doğal kaynak ve hammadde kullanımının azaltılması gibi, önemli maliyet kalemlerine etki edecek olup işletmelerin kârlılığı artıracaktır. Proses verimliliğinin artırılması, enerji, doğal kaynak ve hammadde kullanımının minimize edilmesi, ürün veya hizmet maliyetinin düşmesi nedeniyle bir kuruluş için doğrudan işletme verimliliğini ve kârlılığını artıracak sonuçlar doğuracaktır. Temiz üretim ile ilgili teknoloji uygulamaları, işletmenin tüm üretim süreçleri, makineleri, hammaddeleri, kullanılan yardımcı kimyasalları ve boyarmadde, su ve enerji tüketimi, her türlü atık üretimi, iş ve işçi sağlığı incelenerek, çevreye negatif yönde olan etkiyi minimize edebilecek, işletmede kaliteli üretim yapılabilecek ve büyük maddi kazançlar sağlanabilecektir. Temiz üretim stratejileri, proaktif bir yapıya sahip olması nedeniyle, kuruluşun çevresel konulardan kaynaklanacak yasal yaptırımlar ile yüz yüze gelmesi durumunu engelleyecektir. Temiz teknoloji stratejilerini geliştiren ve uygulayan kuruluşlar sadece bugünkü yönetmelikler ile uyum içinde olma yönünde avantaj elde etmekle kalmayacak, ilerde baskısı daha da artacak olan çevre ile ilgili yönetmelikler ile uluslararası /ulusal standartlara ve düzenlemelere uyuma karşı da hazırlıklı duruma geleceklerdir. Ortaya çıkan katı/ sıvı/gaz atıklar mümkünse kaynağında azaltılarak, ilgili çevre mevzuatına uyum kolaylaştırılabilecektir. Üretim süreçlerinin iyileştirilmesi ile ürün kalitesinde ve üründe tutarlılığın yanı sıra, çalışma ortamında da iyileşme sağlanabilecektir. Gerekli yerlerde süreç ve makine modifikasyonları yapılabilecektir. Bir kuruluşun başarısında en büyük role sahip olan çalışanların motivasyonu artırılabilecektir. TÜRKİYE SANAYİ STRATEJİSİ DOĞRULTUSUNDA BENİMSENEN POLİTİKALAR Türk sanayine sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda yön vermek amacıyla aşağıdaki politikaların uygulanması benimsenmiştir: •• İklim değişikliğinin ve bu konuya ilişkin uluslararası sözleşme ve protokollerin Türk sanayisine muhtemel etkileri belirlenecek ve buna göre Türk sanayisinin uluslararası düzenlemelere uyum süreci tasarlanacaktır. Bu çerçevede 2012 sonrası iklim rejimine ilişkin uluslararası müzakere süreçleri izlenerek ülkemiz şartlarına uygun pozisyon belirlenecektir. •• Düşük karbon ekonomisine ve sanayide temiz üretim süreçlerine geçiş desteklenecek ve bu konuda bilgilendirme faaliyetlerine ağırlık verilecektir. Bu doğrultuda, sanayinin düzenli altyapı olanakları ile üretim yapmalarını sağlayan üretim bölgelerine taşınmaları teşvik edilecek, ayrıca sera gazı emisyonlarının kontrolü sağlanacak, izlenecek ve raporlanacaktır. •• Temiz üretim ile örtüşen ve sürdürülebilr kalkınma, ekonomik gelişim ve çevresel performansı birlikte ele alarak, iş mükemmelliği ile çevresel mükemmelliğe bir arada odaklanan, kaynakların verimli kullanılması ve çevreyle uyumlu üretim prensiplerinin benimsenmesi doğrultusunda, kaliteli ürün ve hizmet üretilmesi yoluyla işletmelerin rekabet edebilme yeteneklerini artıran eko-verimlilik programlarının ülke genelinde uygulanması sağlanacaktır. •• Tüm çevresel eylem planlarına ilişkin olarak önümüzdeki dönemde yürürlüğe girecek düzenlemelerin uygulama süreçlerinin belirlenmesi amacıyla çevre mevzuatına ilişkin Düzenleyici Etki Analizleri yapılacaktır. Sanayinin yapısal dönüşümünün gerçekleştirilmesine katkı sağlamak ve yönlendirmek amacıyla gerek Orta Vadeli Programda, gerek Yıllık Programda öncelikli olarak stratejik planlama yaklaşımı benimsenmiş NİSAN 2012 29 Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) olup bu yaklaşım çerçevesinde, Bakanlığımız tarafından Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014 (AB Üyeliğine Doğru) hazırlanmıştır. •• AB mevzuatına uyum çerçevesinde gerçekleştirilecek olan “atık üretiminin asgari düzeye indirilmesi, sanayi üretiminde zararsız hammadde kullanımı ve kullanılan maddelerin geri kazanımının sağlanması, yüksek oranda kirlilik yaratabilecek endüstriyel faaliyetlere hangi şartlarda izin verilebileceği belirlenmesi ve mevcut en iyi teknikler uygulanarak kirliliği azaltmaya ve/veya önlemeye yönelik tedbirler alınması, sanayi tesislerinin kurulma aşamasından lisans alma sürecine kadar halkın katılımının sağlanması, Entegre Kirliliğin Önlenmesi ve Kontrolü (IPPC yönergesi) kapsamında sanayi kaynaklı kirliliğin önlenmesi için atık oluşumu ve bertarafı, enerji verimliliği, hammadde kullanımı, gürültü, kazaların önlenmesi gibi hususların bütünsel bir yaklaşımla ele alınması, kirliliğin kaynakta kontrolü, azaltımı, atıkların geri dönüşümü gibi önlemlere yoğunlaşılması, izin prosedürlerini yöneten farklı kamu kurumları arasında etkin bir eşgüdüm mekanizması oluşturulması ve izinlerin tek elden verilmesinin sağlanması, daha kaliteli yakıt kullanılması ve hava kalitesinin artmasının sağlanması, daha güçlü bir izleme ve denetleme ağı oluşturulması ve standartların uygulanmasının sağlanması, iklim değişikliğine ilişkin müktesebata uyum kapsamında sera gazı emisyonlarının ticaretine ilişkin ulusal plan oluşturulması, endüstriden, motorlu taşıtlardan ve ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik 30 NİSAN 2012 tedbirler alınması, daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerinin endüstriye entegre edilmesi, güneş/rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimin artırılması ” faaliyetleri Bakanlığımız tarafından yürütülecektir. •• Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010-2020) , AB Entegre Çevre Uyum Stratejisi (UCES) (2007-2023), Çölleşme ile Mücadele Türkiye Ulusal Eylem Programı ve Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi belgeleri ile uyumlu sanayi politikaları yürütülecektir. SONUÇ ve ÖNERİLER Türk sanayisinin, AB sanayi alanının bir parçası haline gelmesi, AB Çevre Mevzuatı’na uyumun önemini artırmaktadır. Söz konusu mevzuata uygun üretim yapmayan şirketlerin ortak pazara erişimi, kısıtlı kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Türkiye’de üretilen ürünlerin rekabet gücünün çevreye duyarlı üretim süreçlerinin kullanılmasına bağlı hale gelmesi yakın bir gelecekte kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca Türk sanayisi, hızlı büyüme süreci ile birlikte enerjinin verimli kullanılmasını da sağlamak durumundadır. Türkiye bugüne kadar çevre konusunda plan ve stratejilerini hazırlamış ve birçok alanda uygulamalara başlamıştır. Ancak sanayi stratejisini temel olarak ilgilendiren kimyasallar, iklim değişikliği ve endüstriyel kirlilik alanlarında önümüzdeki dönemde yapılacak düzenlemelerin, sanayinin rekabet gücüne önemli etkileri olacaktır. Sanayinin önümüzdeki dönemde sürdürülebilir bir şekilde büyümesi, çevre politikalarına ve bu politikaların enerji politikalarına yansıması ile yakından ilişkilidir. Temiz üretim süreçlerine geçişle teknoloji değişikliği, çevre ve enerji teknolojilerini önemli düzeyde yatırım yapılabilecek sektörler haline dönüştürmektedir. Temiz üretim sayesinde yalnızca AB ülkelerinde yaratılan istihdam dikkate değer ölçülerdedir. Söz konusu sektörlerin Türkiye’de gelişmesi özellikle çevre alanındaki düzenlemelerin etkin bir şekilde uygulamaya geçirilmesi ile mümkün olacaktır. Diğer taraftan, yeni istihdam ve pazar fırsatları yaratması beklenen ve amacı imalattan tarıma, ulaştırmadan elektrik üretimine pek çok sektörde, düşük emisyonlu teknolojiler kullanılarak enerji ve hammadde üretilmesi ve böylece söz konusu enerji ve hammaddelerin tüketildiği alanlarda verimliliğin sağlanarak bu alanların atıklarının da geri dönüşümünün en az düzeyde sera gazı emisyonu salımı ile gerçekleştirilebilmesinin sağlandığı düşük karbon ekonomilerinin önümüzdeki dönemde en hızlı büyüyecek ekonomiler olması öngörülmektedir. Bu doğrultuda, düşük karbon ekonomisi alanlarında (yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, düşük karbonlu teknolojiler, endüstriyel ormancılık, bitkilendirme, verimli toprak işleme yöntemleri vb.) faaliyet gösteren ve yeni hizmet ve ürün geliştiren kuruluşların desteklenmesi, yeni iş modellerinin ortaya koyulması, yeni pazarların yaratılması ve yeni istihdam ve “yeşil meslek” imkanlarının sağlanması beklenmektedir. Sanayi ve çevre politikalarının uyumu gözetilerek büyümenin sürdürülebilirliği sağlanacaktır. Sanayide, insan sağlığına ve çevre kurallarına uygun Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) üretim yapılacak, sosyal sorumluluk standartlarının gözetilmesine önem verilmelidir. AB’nin çevre alanındaki mevzuatıyla tam uyum sağlanmaya çalışılırken uyumun çevre ve iklim değişikliği konularında taraf olduğumuz anlaşmalardan doğan ulusal yükümlülüklerin KOBİ’lerimiz üzerinde olası negatif etkilerinin geçiş dönemi stratejileriyle en aza indirilmesine yönelik tedbirler alınmalıdır. Çevre ve iklim değişikliği konularıyla ilgili projeler teşvik edilmeli, çevre ve enerjiye yönelik destekler uygulamaya devam edilmelidir. KOBİ’lerin yönetim becerileri ve kurumsal yetkinlikleri geliştirilmeli ve ilgili ulusal ve uluslararası standartlara uyum yeteneklerinin artırılmasına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmelidir. Sorumlu bir çevre yönetimini içeren “know-how” uygulamaları geliştirilmelidir. Diğer bir ifadeyle, yeni bir teknoloji ya da süreç uygulamadan da mevcut olanlara yeni teknikler ve iş programlarının uygulanması, üretim, süreç ve kuruluşların politikalarının gözden geçirilmesi ile verimliliğin artırılması sağlanmalıdır. İmalat teknolojisi ya da imalat sürecinin değiştirilmesi, üretim girdilerinin değiştirilmesi, son ürünün değiştirilmesi, üretim sırasında oluşan ürün dışı maddelerin üretim yerinde ve süreçte kullanılması gibi bazı teknolojilerin değiştirilmesi ya da mevcut olanın iyileştirilmesi, şeklinde temiz teknolojileri uygulamaları geliştirilmelidir. Yine ülkemizin sıklıkla gündeminde yer alan kümelenme çalışmaları kapsamında, uluslararası piyasalarda Türkiye’nin rekabet edebilirliğini geliştirmek ve Türkiye’nin ekonomik, çevresel ve sosyal gelişimine katkı sağlamak üzere çevreye duyarlı ve temiz üretim teknolojilerinin kullanıldığı kapsamlı bir küme politikası hazırlanmalıdır. Özellikle endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan kirliliğin önlenmesi, çevrenin korunması ve sanayi kuruluşları tarafından çevre mevzuatının getirmiş olduğu yasal sorumlulukların yerine getirilmesinin temini için tüm sanayicilerin ve işletmelerin çevre duyarlılığının artırılmasına yönelik eğitim çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır. Temiz- sürdürülebilir tüketim ve üretimin Türkiye’de bir davranış biçimi olarak ele alınmasını Türkiye’de temiz üretimle ilgili mevcut durumun ortaya konularak, kapasite, kaynak, yasal düzenleme, teşvik mekanizmalarının da dahil olduğu, uluslararası uygulamaların karşılaştırılmasının da yer aldığı temiz üretim alanında bir politika oluşturulması gerekmektedir. Sanayi sektörü, bir yandan daha çok üreterek, ekonomik gelişmeyi ve kalkınmayı sağlarken, diğer yandan, üretim sonucu ortaya çıkan atıkları azaltmak için çare bulmak; başka bir deyişle gelişmeyi çevre ile uyumlu sürdürülebilir bir anlayışla gerçekleştirmek durumundadır. Yeni bin yılda endüstrideki yaklaşım, yalnızca sağlıklı bir toplum yaratma yükümlülüğüne sahip olmak değil, aynı zamanda da çevresel olumsuzlukları mininize eden sürdürülebilir üretim sistemlerini de geliştirmektir. Çevresel olumsuzlukları en aza indirmek, işletmelerin toplumsal sorumluluklarının belki de en önemlisidir. İşletmeler bu sorumluluklarını yerine getirebilmek için üretim yönetimine ilişkin kararlarda çevre konularına duyarlı yaklaşımlar göstermeli ve üretim fonksiyonu ile çevre konularını birlikte değerlendirmelidir. Gelecek temiz üretim ve tüketim süreçlerinde yatıyor. Sürdürülebilir bir toplum anlayışı doğrultusunda; bu alana yatırım yapılırken yalnızca kısa vadeli sorunların çözümüne değil, orta ve uzun vadede sanayiye, çevreye ve toplumun geneline sağlayacağı katkıyı göz önünde tutmak gerekiyor. KAYNAKÇA •• Çevre ve Orman Bakanlığı, TTGV (2010). Türkiye’ Temiz Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması İçin Çerçeve Koşullarının Belirlenmesi ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi Projesi Sonuç Raporu. •• DeSimone, Livio D. and Frank Popoff with WBCSD, Eco-efficiency – The Business Link to Sustainable Development, MIT Press, 1997. •• KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı (KSEP) 20112013. •• OECD, Eco-efficiency, Paris, France, 1998. •• Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014 (AB Üyeliğine Doğru). •• Ulutaş,F., Alkaya E., Göksel N. Demirer, G. Adaptation to Climate Change Through Eco-Effıciency: Opportunities and Challenges for Turkey. •• World Business Council for Sustainable Development, Eco-Efficient Leadership for Improved Economic and Environmental Performance, Geneva Switzerland, 1996. •• WBCSD and UNEP, Eco-Efficiency and Cleaner Production – Charting the Course to Sustainability, Geneva, Switzerland, 1997. •• Yücel, F., Ulutaş,F., Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV),Çevre Destekleri ve UNIDO EkoVerimlilik (Temiz Üretim) Programı. •• Yücel, M., (2011). Çeşitli Endüstrilerde Temiz Üretim Sistemi Uygulamalarının- İşletme Ekonomilerine Sağladığı Faydalar. •• Yücel, M., Ekmekçiler, Ü., (2008). Çevre Dostu Ürün Kavramına Bütünsel Yaklaşım; Temiz Üretim Sistemi, Eko-Etiket, Yeşil Pazarlama. NİSAN 2012 31 5 Haziran Dünya Çevre Günü: “YEŞİL EKONOMİ: SİZ DE İÇİNDE MİSİNİZ?” İlknur FROLET / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün 2012 yılı teması “Yeşil Ekonomi: Siz de İçinde misiniz?” olarak belirlendi. Görüleceği gibi, tema iki bölümden oluşuyor ve ilk bölüm Yeşil Ekonomi konusunu ele alıyor. “Yeşil Ekonomi” isimlendirmesi, kimilerinin kavramı karmaşık bulmaları nedeniyle konuya uzak durmalarına neden oluyor. Aslında Yeşil Ekonomi, bizi çevreleyen her şeye uygulanabilecek ve içinde kendimizi konumlandırabileceğimiz bir kavram. Peki, nedir Yeşil Ekonomi? 2007’de başlayan küresel mali kriz birçok ekonomist tarafından 1930’ların Büyük Bunalımı’ndan sonra yaşanan en kötü mali kriz olarak değerlendiriliyor. Bu deneyimden çıkarabileceğimiz derslerden biri, ülke ekonomilerini eskiden olduğu gibi işletmenin, işleri eskisi gibi yürütmenin artık bir alternatif olmadığıdır. Yeşil Ekonomi, iş yapmanın çok daha sürdürülebilir bir yolu ve bir alternatif önerisi olarak karşımıza çıkıyor. Yeşil bir ekonomi, bir yandan çevresel risklerin ve ekolojik yetersizliklerin kayda değer şekilde azaltılmasını bir yandan da insanların refah düzeyinin ve toplumsal adaletin iyileşmesini getiren bir işleyiş olarak tanımlanıyor. Bir başka deyişle, yeşil bir ekonomi, düşük karbon emisyonu ve kaynak verimliliği getiren ve aynı zamanda toplumsal katılımcı ekonomik bir çevre olarak düşünülebilir. Yeşil Ekonomi İnisiyatifi Çevre konusunun eşgüdümünü, çevrenin durumunun küresel düzeyde sürekli gözden geçirilmesi, çevre sorunları hakkında uluslararası toplumun dikkatinin çekilmesi ve uluslararası ve ulusal çevre politikasının ve hukukunun gelişiminin sağlanması amacıyla 1972 yılında kurulmuş olan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından 2008 yılı sonlarında başlatılan Yeşil Ekonomi İnisiyatifi, çevre dostu olmayan sektörlerin yeşilleştirilmesi ve yeşil sektörlere yatırım 32 NİSAN 2012 yapılması için politika desteği aracılığıyla kapsayıcı ve pratik bir işleyiş mekanizması sunuyor. Yeşil Ekonomi İnisiyatifi üç ana etkinliği esas alıyor: 1. Yeşil Ekonomi Raporu’nun ve bir dizi sektöre yeşil yatırım yapılmasının makroekonomik, sürdürülebilirlik ve yoksulluğun azaltılması açısından sonuçlarını analiz eden araştırma sonuçlarının üretilmesi, 2. Belirli ülkelerde yeşil ekonomiye geçiş konusunda danışmanlık hizmeti sunulması, 3. Yeşil Ekonomi İnisiyatifini uygulama konusunda sivil toplum kuruluşları, iş dünyası ve Birleşmiş Milletler ortakları tarafından geniş kapsamlı araştırmalar gerçekleştirilmesi. “Yeşil İş” fırsatları Çevresel kazanımlarından ve sürdürülebilirlik açısından getirdiği alternatiflerden bağımsız olarak, UNEP’in Yeşil İş Fırsatları Raporu gibi birçok raporda Yeşil Ekonomi’ye yatırım yapmanın milyonlarca yeni iş yaratan bir etkiye sahip olduğu ele alınıyor. Bilindiği gibi, ekonomik büyümenin temel dinamiklerinden biri, daha yüksek istihdam sağlanmasıdır. Bu şekilde, ekonominin üzerindeki yüklerden biri azaltılırken, belirli sektörlerin desteklenmesi yoluyla tüketicilere yaşamlarını sürdürebilmeleri için alım gücü sağlanmaktadır. 2008 itibariyle, önde gelen altı ülkedeki (Çin, Danimarka, Almanya, Hindistan, İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri) 2,3 milyonun üzerinde insan, düşük karbon sektörlerindeki yeşil işlerde istihdam edilmiştir. Dolayısıyla denilebilir ki, yeşil ekonomi geçici bir çevre modası değil, toplumsal faktörü de içeren sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için var olan en iyi çözümlerden birisidir. Dünya Çevre Günü’ne bu yıl Brezilya ev sahipliği yapıyor 5 Haziran 2012’de kutlanacak olan Dünya Çevre Günü’nün bu yılki ev sahibi Brezilya olacak. Brezilya 1992 yılında da etkinliğin ev sahipliğini üstlenmiş ve Dünya Zirvesi Rio de Janerio şehrinde gerçekleştirilmişti. 1992’de gerçekleşen Zirve, kalkınma ile ilgili konular ve dünya refahına ilişkin olarak dünya liderlerinin en geniş katılımlı toplantısı olmuştu. Bu yıl da Dünya Çevre Günü etkinliklerinin, bu günün en geniş biçimde kutlandığı bir kampanyaya dönüşmesi bekleniyor. 200 milyonun üzerindeki nüfusu ile Brezilya, Çin, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri ve Endonezya’dan sonra dünyanın en yüksek nüfusa sahip beşinci ülkesi. Brezilya ayrıca 8,5 milyon metrekarelik yüzölçümü ile dünyanın yüzey açısından beşinci büyük ülkesi konumunda. Bu yıl da Dünya Çevre Günü, işleri eskisi gibi yürütmenin ciddi çevresel etkileri üzerine bilincin artırılmasına yardımcı olmayı hedefliyor. Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM) Uzmanları Japonya’da Düzenlenen “Malzeme Akışı Maliyet Muhasebesi” Konulu Eğitime Katıldılar M. Hürol METE / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) Japon Ekonomi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı nezdinde kurulan ve mali açıdan Bakanlık tarafından desteklenen AOTS (The Association for Overseas Technical Scholarship - Denizaşırı Ülkeler Teknik Burs Birliği)’nin düzenlediği “Malzeme Akışı Maliyet Muhasebesi” konulu eğitime VGM Uzmanları M. Hürol Mete, Selin Engin, Nilay Dönmez, Önder Belgin ve Belçim Aytekin katıldılar. 14-20 Mart 2012 tarihleri arasında AOTS’nin Tokyo’daki eğitim merkezinde gerçekleştirilen programa Türkiye’nin yanı sıra Hindistan, Filipinler, Tayland, Gana, Pakistan, Mısır ve Bangladeş’ten toplam 30 kişi katıldı. Eğitim kapsamında teorik bilgilerin yanı sıra başarı örnekleri ve firma uygulamaları hakkında pratik bilgiler sunuldu. Bu bağlamda, eğitimin bir günü firma ziyaretlerine ayrıldı. Nagoya şehrinde bulunan “Panasonic Ecology Systems” ve “Nitto Denko” firmaları ziyaret edilerek, buralardaki MFCA uygulamaları hakkında bilgi alındı. Eğitim kapsamında ayrıca katılımcılar gruplara ayrılarak, örnek bir firma uygulaması üzerinden sunuşlar gerçekleştirdi. Eğitimin son günü ise eğitimi başarıyla tamamlayan katılımcılara sertifikalarının sunulduğu bir tören düzenlendi. Malzeme Akışı Maliyet Muhasebesi: Malzeme Akışı Maliyet Muhasebesi (MFCA), maliyet muhasebesi sistemini çevresel bir bakış açısıyla yeniden ele alan ve ürün maliyetlerini bütünsel olarak inceleyen çevresel yönetim muhasebesi yöntemlerinden biridir. Bu teknik, ürün ve bu ürüne ait kayıpların/ atıkların maliyetlerini birlikte parasal ve hacimsel olarak hesaplamaktadır. Yeni bir sürekli iyileştirme ve maliyet muhasebesi yaklaşımı olan bu teknik, işletmenin özellikle atığa dayalı tüm maliyetlerini ve tüm üretim süreçlerini çevresel bir bakışla ele almaktadır. Malzeme Akışı Maliyet Muhasebesi, hem çevresel etkilerin hem de maliyetlerin eş zamanlı olarak azaltılmasını ve verimliliğin artırılmasını amaçlamaktadır. MFCA’in ayırt edici özelliklerinden en önemlisi geleneksel maliyet muhasebesinin aksine sadece satılabilir ürünleri değil, imalat süreci boyunca ortaya çıkan atık ve hatalı ürünleri de göz önüne almasıdır. Bu sayede, geleneksel maliyet muhasebesi hesaplamalarında tanımlanmayan atık maliyetleri üzerinden işletmenin saklı kalan maliyetlerini hesaplamaktadır. Bir başka deyişle MFCA, malzeme kayıplarını parasal anlamda görünür hale getirerek atık maliyetlerini ortaya koymaktadır. Ayrıca MFCA, malzeme akışı, maliyetler ve üretim sürecine ilişkin diğer bilgileri entegre bir yaklaşım ile ele almaktadır. MFCA’in üretim hattına uygulanması ile fabrika içindeki sorunların net bir resminin ortaya konulması sağlanmış olmaktadır. Dolayısıyla bu sorunların çözülmesi ile işletme atık üretimini azaltabilmekte ve malzeme verimliliğini artırabilmektedir. Bu da maliyetlerin azaltılmasını beraberinde getirmektedir. Böylelikle MFCA, çevresel etki ile ekonomik fayda arasındaki bağı destekleyen bir araç olarak ön plana çıkmaktadır. Sonuç olarak MFCA kayıp/atıkların azaltılmasını sağlayarak maliyeti düşüren ve bu sayede rekabet edebilirliği artıran çevreye duyarlı bir yönetim aracıdır. Ülkemizde henüz konuyla ilgili bir çalışma bulunmamaktadır. Literatürde yaklaşık 10 yıllık bir geçmişe sahip olan MFCA kavramının VGM kanalıyla, Türk işletmelerine tanıtılması ve bu konunun yaygınlaştırılması planlanmaktadır. Ayrıca, VGM tarafından yakın bir gelecekte hayata geçirilmesi planlanan “Eko-Verimlilik Programı” bünyesinde gerçekleştirilecek pilot projeler kapsamında da uygulanması düşünülmektedir. AOTS (The Association for Overseas Technical Scholarship - Denizaşırı Ülkeler Teknik Burs Birliği): 1959 yılında Japon Ekonomi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının nezdinde kurulan ve mali açıdan Bakanlık tarafından desteklenen AOTS (The Association for Overseas Technical Scholarship Denizaşırı Ülkeler Teknik Burs Birliği), Japonya’da kurulan ilk özel teknik işbirliği organizasyonudur. AOTS’nin Tokyo, Osaka, Chubu ve Yokohama’da olmak üzere dört eğitim merkezi bulunmaktadır. Uluslararası teknik işbirliğini teşvik etmeyi ve ikili ekonomik ilişkileri artırmayı hedefleyen AOTS, kuruluşundan bugüne kadar düzenlediği programlar ile Japonya’da 162.000, Japonya dışında 189.000 olmak üzere toplam 350.000 kişiye eğitim vermiştir. Türkiye’den bu eğitimlere yaklaşık 400 kişi katılmıştır ve bu katılımcıların büyük bir çoğunluğunu ülkemizde yatırımları bulunan Japon firmalarının çalışanları oluşturmaktadır. Dünyada henüz çok yeni bir kavram olan MFCA, Japonya’da yaklaşık 300 firma tarafından yönetim sisteminin bir aracı olarak kullanılmaktadır. Söz konusu teknik, gerek uygulanabilirliğinin kolay olması, gerekse işletmelere hem çevresel hem de ekonomik açıdan faydalar sağlaması nedeniyle büyük bir hızla yaygınlaşmaktadır. NİSAN 2012 33 ÇEVRE DOSTU BÜYÜMEYE DOĞRU* •• Çevre dostu (yeşil) büyüme; ekonomik büyüme ve kalkınmayı doğa varlıklarının refahımıza dayanak oluşturan kaynakları ve çevresel hizmetleri vermeye devam etmesini garanti ederek sağlamaktır. Çevre dostu büyüme bunu yapabilmek için, sürdürülebilir büyümeyi destekleyecek ve yeni ekonomik fırsatları artıracak yeniliklere ve yatırımlara katalizör olmalıdır. •• Ekonomik büyüme ve kalkınma üzerine insan maliyeti ve kısıtlamaların dayatıldığı riskler içeren ‘alışılagelmiş iş yapma tarzına’ dönüş akılcı olmaz ve en sonuç olarak sürdürülebilir değildir. Geri dönüşü olmayan bir şekilde artan su kıtlığı, kaynak darboğazları, hava ve su kirliliği, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybı ile sonuçlanabilir; bu nedenle daha çevre dostu bir büyümenin başarılması için stratejilere ihtiyaç vardır. Çevre dostu büyümenin kaynakları Çevre dostu (yeşil) büyüme, ekonomik ve çevresel sorunların üzerine gitme potansiyeline sahiptir ve aşağıda belirtilen kanallardan yeni büyüme kaynakları ortaya çıkarabilir: •• Üretkenlik: Kaynakların ve doğa varlıklarının kullanımında verimlilik artışı için teşvikler. •• Yenilik: Çevre sorunlarını ele almak için yeni yollara olanak sağlayan çerçeve koşullar ve politikalarla desteklenen yenilik fırsatları. •• Yeni pazarlar: Yeşil teknolojilere, mallara ve hizmetlere talebi teşvik ederek yeni pazarlar oluşturmak; yeni iş olanakları için potansiyel oluşturmak. •• Güven: Devletlerin başlıca çevre sorunlarıyla nasıl ilgilenip çözecekleri konusunda daha fazla istikrar ve öngörülebilirlik sağlanması yoluyla yatırımcı güvenini artırmak. •• İstikrar: Örneğin, kamu harcamalarının bileşimini ve verimliliğini yeniden gözden geçirerek ve kirletme bedeli ödetme yoluyla kamu gelirlerini artırarak mali konsolidasyonu destekleme, kaynak bedeli değişkenliğini azaltma ve daha dengeli makro ekonomik koşullar. •• Kaynak darboğazları: Su kaynakları kıt olduğu ya da kaliteleri düştüğü (örneğin tuzdan arındırma donanımları) zaman gereken sermaye yoğun altyapılarda olduğu gibi yatırım maliyetlerini artırırlar. Bu bağlamda, doğa sermayesindeki kayıp ekonomik faaliyetten elde edilen kazancın ötesine geçerek, büyümenin gelecekte sürdürülebilme olanağını ortadan kaldırabilir. •• Doğal sistemlerdeki dengesizlikler de daha derin, ani, çok zararlı ve geri dönülememe olasılığı bulunan etkilerin oluşması * Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından hazırlanan “Towards Green Growth” başlıklı raporun Türkçe özetinden derlenmiştir. (Raporun tamamına http://www.oecd.org/dataoecd/37/34/48224539.pdf linkinden ulaşılabilir). 34 NİSAN 2012 riskini artırır; örneğin bazı balık türlerinde olduğu gibi ve bütün hızıyla süregelen küresel iklim değişikliği altında biyoçeşitliliğin zarar görmesiyle olabileceği gibi. Potansiyel eşikleri belirleme çalışmalarında, bazı durumlarda – iklim değişikliği, küresel azot çevrimleri ve biyoçeşitlilik kaybı – bu eşiklerin zaten aşılmış olduğunu göstermektedir. Çevre dostu büyüme için bir çerçeve Yeşil büyüme stratejileri uygulamanın ‘her derde deva’ bir reçetesi yoktur. Bir ekonominin çevre dostu büyüme yolu politik ve kurumsal ortama, kalkınma düzeyine, sahip olunan kaynaklara ve belli çevresel baskı noktalarına bağlıdır. Gelişmiş, yükselen ve gelişmekte olan ülkeler, farklı ekonomik ve politik koşullara sahip ülkeler olarak farklı zorluklarla ve olanaklarla karşı karşıyadır. Öte yandan, her koşulda ele alınması gereken sorunlar vardır. En önemlisi, çevre dostu büyüme için her stratejinin merkezinde iyi ekonomi politikası yer alır. Büyümek ve daha yeşil bir büyüme yoluna geçişi mümkün kılmak için herhalde en iyisi esnek, dinamik bir ekonomidir. Büyümeyi yeşertmek, çevresel baskıları en aza indirmek için kaynakların çok daha verimli kullanılmasını gerektirir. Verimli kaynak kullanımı ve yönetimi ekonomi politikasının temel amacıdır ve normal olarak ‘yeşil’ bir gündemle bağlantılı olmayan birçok mali ve düzenleyici müdahaleye ihtiyaç duyulacaktır. Politik eylem, her durumda, sürece sadece geleneksel ‘yeşil’ politikalarla değil çok çeşitli politikalarla bakmayı gerektirir. Çevre dostu bir büyüme stratejisi, ekonomi ve çevre politikasının birbirlerini karşılıklı olarak güçlendiren yönlerini temel alır. Doğal sermayenin bir üretim faktörü olarak tam değerini ve büyümedeki rolünü dikkate alır. Çevre ile ilgili kritik yerel, bölgesel ve küresel eşiklerin aşılmasından kaçınan yeni büyüme modellerine geçişi gerçekleştirmek için çevresel baskıları hafifletmenin uygun maliyetli yollarına odaklanır. İnovasyon çok önemli bir rol oynayacaktır. Mevcut üretim teknolojisinin ve tüketici davranışının sadece bir noktaya, bir sınıra kadar olumlu sonuçlar doğurması beklenebilir ki, bu sınırın ötesinde doğal sermayenin tüketilmesinin, büyümenin geneli üzerinde olumsuz etkileri vardır. Her durumda bu sınırın tam nereye uzandığını bilmiyoruz ama inovasyon yapılmadığı durumda tüketilen doğal sermayeyi tekrar yerine koyabilme kapasitesinin sınırlı olduğunu iyi biliyoruz. İnovasyon, bu sınırı ileri iterek, büyümeyi doğal sermayenin tüketilmesinden ayrıştırmaya yardımcı olabilir. Çevre dostu bir büyüme stratejisi ekonomik ilerlemenin bir ölçüsü olarak GSYİH’ya odaklanmanın doğal varlıkların zenginliğe, sağlığa ve refaha katkısını göz ardı ettiğini de kabul eder. Bu nedenle, büyümenin kalitesini ve bileşimini ve bunun insanların zenginliğine ve refahına nasıl etki ettiğini içeren çeşitli ilerleme ölçüleri kullanmayı hedefler. Ekonomik politika kararları daha uzun bir zaman ufkuna sahip olmalıdır. Büyüme ve teknolojik değişim modelleri; yol bağımlılığı, teknolojik ve kurumsal kenetlenme oluşturarak birbirleri üzerine inşa edilirler. Çevresel etkiler de birikerek çoğalırlar ve bazen geri dönüşsüzdürler. Bunlar bugünün kararları ve gelecekteki ekonomik olanaklar arasında güçlü bağlar oluştururlar. Çevre dostu büyüme politikalarını ve yoksulluğu azaltma amaçlarını birbirlerine uyumlu hale getirmek bu çerçeveyi yükselen ve gelişmekte olan ülkelere uyarlamak için önemli olacaktır. Çevre dostu büyüme ve yoksulluğu azaltma arasında, Binyıl Kalkınma Hedefleri doğrultusunda ilerleme sağlamak için yararlanılabilecek önemli birbirini tamamlayıcılar vardır. Bunlar; örneğin, çevresel baskıları hafifletirken insanlara daha verimli altyapı (su ve taşıma alanlarında vb.) sağlamayı, çevresel bozulmayla ilişkili olarak sağlıksızlaşmayı azaltmayı ve maliyetleri azaltabilecek ve üretkenliği artırabilecek verimli teknolojiler getirmeyi içerirler. Doğal kaynakların düşük gelirli ülkelerdeki merkeziliği göz önünde tutulunca yeşil büyüme stratejileri çevresel risklere maruz kalmayı azaltabilir ve yoksulların geçim olanaklarını artırabilir. Çevre dostu büyüme stratejilerinin vazgeçilmez unsurları Çevre dostu (yeşil) büyüme stratejileri; firmaları ve tüketicileri çevre dostu davranmaya özendirmeli, işlerin, sermayenin ve teknolojinin daha çevre dostu faaliyetler doğrultusunda adil ve sorunsuz yeniden dağıtımını kolaylaştırmalı ve yeşil inovasyona yeterli teşvik ve desteği sağlamalıdır. Yanlış yönlendirilen devlet politikaları, piyasa kısıtlamaları ve çarpıklıkları tümüyle, ekonomik faaliyetten elde edilen özel getirilerle topluma tahakkuk eden genel faydalar arasında çoğu durumda bir boşluk ya da açıklık olması anlamına gelen, piyasa başarısızlıklarına yol açar veya piyasa başarısızlıklarından kaynaklanır. Çevre dostu büyüme politikaları açıklığı kapatmayı amaçlar ve getirilerin “yeşil” yatırımlara ve inovasyona yönelmesini artırır. Bu politikalar toplumun dezavantajlı grupları için değişimin bölüşüm sonuçlarını en aza indirmeyi ve ekonomik performansı iyileştirme teşviklerini korurken firmalar üzerindeki olumsuz ekonomik etkileri yönetmeyi de amaçlar. Çevre dostu bir büyüme stratejisinin uygulanması iki geniş politika havuzundan alınan enstrümanların bir karışımını içerir. İlk havuz ekonomik büyümeyi ve doğal sermayenin muhafazasını karşılıklı olarak güçlendiren çerçeve koşulları içerir. Buna, iyi tasarlanır ve uygulanırsa kaynakların verimli tahsisini maksimize eden vergi ve rekabet politikası gibi temel mali ve düzenleyici ortam da dahildir. Bu gündem, ekonomi için olduğu kadar çevre için de iyi olabilecek şekilde, ekonomi politikasının gerçekleşmesine eklenmiş tanıdık bir gündemdir. Bu ayarlamalara, doğal sermayeyi çok daha tutumlu ve verimli şekilde kullanırsak gerekli olan yaratıcılığa büyük önem veren inovasyon politikaları** da eklenmelidir. İkinci havuzda doğal ** Bu politikalar OECD İnovasyon Stratejisi dahilinde ayrıntılandırılmış makul yenilikçi politikaları içerir. kaynakların verimli kullanımını teşvik etmeyi ve kirletmenin bedelini artırmayı hedefleyen politikalar yer alır. Bunlar fiyat tabanlı ve diğer politika enstrümanlarının bir karışımını içerirler. Yeşil büyüme stratejileri yeşil yenilenme için şu zorlukları aşmak zorundadır: •• Çevresel yan etkilerin birçoğu ya düşük fiyatlıdırlar ya da hiç fiyatları yoktur. Bu yan etkilerin sonuçları iyi anlaşılmayabilir. Örneğin, bir karbon fiyatı iklim değişikliğine çare bulabilmek için inovasyonu teşvik edebilir ama mevcut karbon fiyatı düzeyleri, önemli bir boşluk ve mesafe oluşturacak şekilde düşüktür. •• Mevcut teknolojilerin ve sistemlerin yol bağımlılığı ve hakimiyeti bazı yeni teknolojilerin rekabet etmesini, pazarda yer edinmesini ve payını arttırmasını çok güçleştirebilir ki, belli durumlarda geçici destek gerekmesinin nedeni budur. İnovasyon destek enstrümanları verimli teknolojilerin doğmasını ve yükselmesini teşvik ederken teknoloji kilitlenmesini, rekabet eksikliğini veya özel yatırımların dışa itilmesini en aza indirmek için dikkatle tasarlanmalıdır. •• Ticaret ve yatırım önündeki engeller yeşil teknolojilerin küresel olarak yayılmasını ve gelişmesini ciddi bir şekilde yavaşlatırlar. Fikri mülkiyet hakları güçlendirilir ve etkili biçimde korunurken, bu engellerin kaldırılması teknolojilerin gelişmesini, yayılmasını ve yabancı doğrudan yatırımların ve lisans vermenin kolaylaştırılması için zorunludur. Büyümeyi yeşillendirmek, özellikle enerji, su, taşıma ve iletişim ağları gibi alanlarda, gelecek kuşak teknolojilerine uygun ağ altyapısı kurmaya yönelik teknolojiler de gerektirir. Çevre dostu altyapı yatırımları verimsiz büyüme modellerinin maliyeti yüksek içe kapanmalarından kaçınmaya yardımcı olabilir. Ekonomik büyümeyi hızlandırabilir ve sosyal açıdan ve sağlık alanında faydalar sağlayabilir. Gelişmekte olan ekonomilerde, yeni altyapı geliştirme biçimlerine sıçrama fırsatları olacaktır. Kamu ve özel sektör finansmanının örneğin kamu-özel sektör ortaklıklarıyla, karma tarifeler ve vergilerle, düzenlemelerdeki engelleri kaldıran reformlar ve güvenli uzun dönem politikalarının sinyalleri yoluyla büyük kurumsal ortakların yatırım yapmalarını kolaylaştırarak ve kalkınma yardımıyla güçlendirilmesi, birçok ülkede büyük ölçekli yatırımlara olan gereksinim göz önünde bulundurulunca, zorunludur. Son olarak, çevre dostu bir büyüme stratejisinin başarısı için eyleme yönelik iyi tanımlanmış bir çerçeve ve tutarlı bir dizi ekonomi ve çevre politikası kriteri oluşturmak son derece önemlidir. Bakanlıklar ve yönetim düzeyleri ve yönetim dışındaki paydaşlar arasında yüksek düzeyde bir koordinasyon oluşturmak, yerel koşullara uygun karma politikalar belirlemek gerekir. Birçok durumda, uygun kurumsal kapasite geliştirilmesi çevre dostu büyümenin temel ekonomik stratejilere ve diğer devlet politikalarına entegre edilmesi ve devletin finans, ekonomi ve çevre kurumlarının öncü bir rol üstlenmesini temin etmek için zorunlu bir koşul olacaktır. NİSAN 2012 35 ÜÇ AYLIK ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ 2011 YILI DÖRDÜNCÜ ÇEYREĞİ SONUÇLARI AÇIKLANDI Nazlı SAYLAM BÖLÜKBAŞ – Faik Yücel GÜNAYDIN – Dursun BALKAN – Yücel ÖZKARA Verimlilik Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü) İmalat sanayi genelinde çalışan kişi başına üretim endeksi önceki yılın aynı dönemine göre %0,4, önceki döneme göre ise %9,6 artış göstermiştir. Geçen yılın aynı dönemine göre çalışan kişi başına üretim endeksinde imalat sanayiyi oluşturan bölümlerden 10’unda artış görülmüş, en büyük artışın “diğer ulaşım araçları” bölümünde olduğu görülmüştür. ulaşmıştır. Çalışılan saat başına üretim endeksinde, bir önceki döneme göre ise % 8,1 artış yaşanmıştır. Zaman serilerinin izlediği seyir incelenirken yıllık değişimlerin izlenmesi daha sağlıklı sonuçlar verecektir. Bunun sebebi dönemlik değişimlerin belli bir bölümünün mevsimsel etkiler içermesidir. Bu amaçla Şekil 2’de imalat sanayi çalışan kişi başına üretim endeksi ve mevsimsel etkilerden arındırılmış endeks bir arada gösterilmiştir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü, Resmi İstatistik Programı kapsamında hesapladığı ve yayınladığı Üç Aylık Ulusal Verimlilik İstatistikleri’ni 2 Nisan 2012 tarihinde kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu dönemde de EFİS Rev. 2’ye (Avrupa Birliğinde Ekonomik Faaliyetlerin İstatistikî Sınıflandırılması) göre sanayinin “B-Madencilik Taşocakçılığı”, “C-İmalat Sanayi” ve “D-Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme Üretimi ve Dağıtımı” kısımları, Ulusal Verimlilik İstatistikleri’nin kapsamını oluşturmuştur. Ana Sanayi Grupları Sınıflaması (MIGs) çerçevesine uygun şekilde beş sanayi grubunda da göstergeler hesaplanmıştır. Şekil 2. İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi ve Mevsimsel Etkilerden Arındırılmış Endeks Mevsimsel şoklar içermeyen verimlilik serisi incelendiğinde son dönemde imalat sanayi verimliliğinin yıllık bazda % 0,42 artış gösterdiği görülmüştür. Şekil 1. İmalat Sanayinde Üç Aylık Çalışılan Saat Başına Üretim Endeksi ve Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi İmalat sanayi çalışan kişi başına üretim endeksinin ve çalışılan saat başına üretim endeksinin aldığı değerler Şekil 1’de görülmektedir. Çalışan kişi başına üretim endeksi, 2011 yılı dördüncü döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre (2010 yılı IV. dönemine göre) % 0,4 artarak 124,3 değerine ulaşmıştır. Bu yıllık artışla birlikte, çalışan kişi başına üretim endeksi, bir önceki döneme göre (2011 yılı III. dönemine göre) ise % 9,6 artmıştır. Çalışılan saat başına üretim endeksi 2011 yılı ilk döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre % 0,9 artarak 127,3 değerine 36 NİSAN 2012 Şekil 3. İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Değişimlerinin Yapısı Ülkemiz ekonomisinde gerek sanayi geneli, gerek imalat sanayi verimliliğinin belirleyicisi, 2009 yılı ile 2010 yılının ilk yarısında yatay seyreden istihdam düzeyine bağlı olarak, üretim miktarı olmuştur. Şekil 3’te görüldüğü gibi (son 4 dönemde ortalama %1,3) istihdamın düzenli olarak artması istihdam daralmasına dayanmayan sağlıklı bir verimlilik büyümesine işaret etmektedir. Şekil 4’te madencilik ve imalat sanayi kısımları için bir önceki döneme göre değişimleri orijinal seri ve mevsimsel şok içermeyen seriler gösterilmektedir. Şekil incelendiğinde madencilik ve taşocakçılığı için bulunan orijinal serilerin büyük dalgalanmalar gösterdiği, buna karşın reel değişimlerin daha küçük olduğu görülmüştür. İmalat sanayi için yapılan analiz de madencilik sektöründe görülen sonuca benzer şekilde, dalgalanmaların ağırlıkla mevsimsel etki kaynaklı olduğunu göstermiştir. İmalat sanayi ile madenciliğin mevsimsel şoklardan arındırılmış verileri karşılaştırıldığında mevsim dışı faktörlerin imalat sanayi verimliliği üzerinde daha büyük dalgalanmalar yarattığı görülmektedir. üretimi ile dayanaklı tüketim malı üretimi sanayi gruplarının imalat sanayimizin verimliliğinin artışının temel öğeleri olduğu görülmektedir. Şekil 5. Ana Sanayi Grupları (MIGs) Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Trend Serileri Şekil 4. Bir Önceki Döneme Göre Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksinde Değişim (Mevsimsel Etkilerden Arındırılmış ve Orijinal Seriler) 2005 ile 2011 yılları arasını kapsayan dönemde imalat sanayini oluşturan 24 bölüm incelendiğinde “makine ve ekipmanların kurulumu ve onarımı” bölümü ile “bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatı”“kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri imalatı”, “tekstil ürünlerinin imalatı” bölümlerinin verimliliğinin düşme eğiliminde olduğu, bu bölüm dışında kalan 20 bölümün verimliliklerinin artma eğiliminde olduğu görülmüştür. En yüksek verimlilik büyüme eğiliminin “ağaç, ağaç ürünleri ve mantar ürünleri imalatı (mobilya hariç); saz, saman ve benzeri malzemelerden örülerek yapılan eşyaların imalatı” bölümünde olduğu görülmüştür. Tablo 1. 2005-2011 Dönemi Yıllık Ortalama Verimlilik Büyümesi Sanayinin Kısımları Toplam Sanayi %3,1 Ana Sanayi Grupları Dayanıklı Dayanıksız Enerji Sermaye Aramalı Tüketim Tüketim Madencilik İmalat Malı Malı Üretimi Malı Malı Üretimi Üretimi Üretimi Üretimi %0,4 %2,8 2,7% 4,7% %2,3 %5,2 %2,6 Tablo 1’de ana sanayi grupları, sanayinin kısımları ve toplam sanayi için hesaplanan şoklardan arındırılmış genel trendlerin 2005-2011 dönemi yıllık ortalama verimlilik büyüme oranları verilmiştir. Ana sanayi grupları karşılaştırıldığında enerji malı Şekil 5’te ana sanayi grupları çalışan kişi başına üretim endeksi serilerinin trendleri gösterilmiştir. Bu noktada kullanılan trend kavramı orijinal seriden mevsimsel etkilerin ve düzensiz şokların çıkarılmasıyla elde edilen uzun dönemli eğilimi ifade etmektedir. İlk dikkat edilmesi gereken nokta, incelenen dönem büyük bir küresel durgunluğun da içerildiği bir dönem olmasına rağmen Dayanıklı Tüketim Malı Üretimi ve Dayanıksız Tüketim Malı Üretimi verimliliklerinin uzun dönem eğilimlerinin krizden etkilenmemiş olmasıdır. Enerji Malı Üretimi verimliliğinin, genel hızlı artış eğilimini korumakla birlikte, kriz döneminde artış hızının belli bir dönem düştüğü görülmektedir. Bununla birlikte Dayanıksız Tüketim Malı Üretimi verimliliği kriz dönemine kadar yatay bir seyir izlemiş, kriz döneminde bir artış yaşamış, kriz sonrası dönemde tekrar yatay seyretmiştir. Sermaye malı üretiminin krize en duyarlı alan olduğu görülmektedir. Aramalı İmalatı ile Sermaye malı Üretimi dalgalı seyir gösteren alanlardır. Ele alınan dönemde Dayanıklı Tüketim Malı ve Enerji Malı Üretimlerinin sanayi genelindeki verimlilik artışlarının temelini oluşturduğu değerlendirilmektedir. Şekil 5’ten görüldüğü kadarıyla, 2007 3. dönemine kadar verimlilik artış eğilimi bir arada ve tutarlı seyreden ana sanayi gruplarının krizin etkilerinin hissedilmeye başlandığı dönem sonrasında birlikte hareketi ortadan kalkmıştır. Artış eğilimi ortak bir karakteristik olarak kaydedilmekle birlikte, kriz sonrasında kriz öncesi dönemde gözlemlenen dengeli verimlilik artışından bahsedilememektedir. 2011 yılının son çeyreğinde imalat sanayinin alt bölümlerinden “Diğer ulaşım araçları” bölümünde %90 seviyesinde bir verimlilik artışı hesaplanmıştır. Bu çok yüksek artışın, bir yılı aşan uzunlukta imalata dayanan bir üretim alanında, geçen dönemlerde gerçekleştirilen üretimin sonlandırılarak bu döneme kaydedilmesine dayandığı tespit edilmiştir. NİSAN 2012 37 Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler Araştırma Raporu İNOVASYON POLİTİKALARI ve KOBİ’LER* Aslıhan SERTKAYA / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü) G ünümüzde hem işletmeler hem de ülkeler için katma değer yaratacak olan unsurlardan biri dünya çapında gerçekleşen değişimin farkında olmak ve değişimin hızını yakalayabilmektir. Son 20 yıllık zaman diliminde bile önceden tahmin edilemeyecek boyutta bir değişime tanıklık edilmiştir. Örneğin internet teknolojileri 1993 yılında kullanılmaya başlanmış ve çok hızlı bir yayılım göstermiştir. Bu değişim yokmuş gibi davranmak, bu değişimin birçok getirisinden faydalanılamamasına neden olacaktır. Bazı konular internet teknolojilerinin insan hayatında yaptığı etkilere benzer büyük değişimlere neden olmaktadır. Buhar kazanlarının Sanayi Devrimi’ndeki rolü de buna benzer bir etki meydana getirmiştir. Tarım toplumlarından sanayi toplumuna geçiş bu süreçle başlamış ve giderek yaygınlaşmıştır. İşletmelerin ve toplumların yapısı itibariyle 19. ve 20. yüzyıllarda daha çok sanayi eksenli bir yapılanma dünya çapında hakim konumda iken, 20. yüzyılın sonu ile 21. yüzyılın başlarında bilgi temelli yapılanmaya doğru bir geçiş yaşanmıştır. Bu geçişte yaşanan teknolojik gelişmelerin, teknolojik olarak gelişme yarışlarının ve bu sürecin doğurduğu yeni kavramların önemi büyüktür. İnovasyon (yenilik) ve inovasyon politikaları da bu süreçte ortaya çıkan ve popülaritesi artan kavramlardandır. Artık ülkeler önemli politik yapılanmalarında inovasyon ayağını da işin içine katmakta ve inovasyon, teknoloji, bilim ile ilgili özel stratejiler hazırlamaktadır. Öyle ki, * 2011 yılında hazırlanan araştırma raporundan derlenmiştir. 38 NİSAN 2012 sadece ülkelerin değil, birliklerin bile politikalarında inovasyon önemli bir konumda yer almaktadır. AB tarafından hazırlanan Lizbon Stratejisi de bunun örneklerinden biridir. Lizbon Stratejisi ile Avrupa’nın 2010 yılı itibariyle dünyanın en rekabetçi ve dinamik bilgi ekonomisi olma hedefi ortaya konulmakta ve bu hedefe ulaşmak için yürütülen çerçeve programlarında inovasyona önemli bir yer ayrıldığı görülmektedir. Bu çalışmalar ile AB’ye üye ülkeler ile aday ülkelerde inovasyon ile ilgili olarak yürütülen faaliyetlerde bir artış yaşanmıştır. Ulusal inovasyon sistemi bir inovasyon süreci içerisinde yer alabilecek bütün aktörlerin (araştırma enstitüleri, hükümet, sanayi, vb.) faaliyetlerini, birbirleriyle ilişkilerini düzenleyecek genişlikte politik ve finansal öğeleri içeren bir yapıdır. Yeterince iyi tasarlanmış ve uygulamaya geçirilmiş bir sistemin makro ve mikro planda birçok getirisinin olacağı muhakkaktır. Henüz yeni gelişen bu kavramın ilgili taraflarca benimsenmesi ve yeterince anlaşılabilmesi için izlenmesi gereken bazı politikalar bulunmaktadır. Bütün diğer aktörler gibi KOBİ’ler için de inovasyon faaliyetleri ve inovasyon politikaları önemlidir. KOBİ’lerin hem kendi gelişim ve büyümeleri hem de ülke ekonomisine yansıttıkları açısından inovasyon faaliyetlerinin birçok katkısı bulunmaktadır. İnovasyonun kavramsal olarak yeterince bilinmemesi ya da yanlış anlaşılması, KOBİ’lerin inovasyon faaliyetleri yürütmesi önünde engel teşkil edecek, bunun da makro plana yansımaları olacaktır. KOBİ’LER İÇİN İNOVASYONUN ÖNEMİ Lizbon Stratejisi, inovasyon yaratmanın ve teknolojik gelişmenin ekonomik değişimin motoru olduğu fikri üzerine kurulmuş ve küresel rekabet gücünün Ar-Ge ve bilgi teknolojileri alanlarında fark yaratılmasıyla elde edilebileceği düşüncesine sahip bir stratejidir. KOBİ’ler ise günümüz koşullarında ekonomik büyümenin önemli dinamiklerinden biri olarak görülmektedir. Böyle bir durumda KOBİ’lerde inovasyon yapma fikrinin gelişmesinin ve artan inovasyon faaliyetlerinin dünya genelinde gelişmiş veya gelişmekte olan bütün ülkeler için ekonomik büyümeye önemli katkılarda bulunacağı sonucuna varılmaktadır. Galler’de 1600 KOBİ üzerinde KOBİ’lerin performansının, kârlılık ve KOBİ’lerin büyümeleri üzerindeki etkisini incelemek amacıyla bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırmada işletme stratejisinin, bilimsel yazında yer aldığı haliyle KOBİ’lerin büyüme belirleyicilerinden biri olduğu belirtilmiştir (Storey,1994; Aktaran: Foremen-Peck, Makepeace, & Morgan, 2006). İşletme stratejisinin ise dört temel ayağı olduğu üzerinde durulmuştur. Bunlar; bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımı, inovasyon, yetenek gelişimi ve ağ oluşturmadır. İnovasyon açısından söz konusu 1600 KOBİ’nin durumuna bakıldığında, ürün ve süreç inovasyonunun işletmelerin büyümeleri ile güçlü ilişkisi bulunduğu söylenmektedir (Foremen-Peck, Makepeace, & Morgan, 2006). Ayrıca Hughes’in 1997’de ileri sürdüğüne göre de ürün ya da süreç inovasyonu yapan KOBİ’lerin büyümede daha başarılı olduğu görülmektedir (Hughes 1997; Aktaran: Foremen-Peck, Makepeace, & Morgan, 2006). Bütün bu sonuçlar inovasyonun KOBİ’lerin kendi Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler büyümeleri açısından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. yanılma yoluyla ilerlemektedir. Başka bir bulgu şu şekildedir: İtalyan KOBİ’lerinin çoğu inovasyonun bütün boyutlarını kendi işletmesi içinde ele almaya eğilimlidir. Ancak daha eğitimli personel çalıştıran ya da pazarda daha dinamik bir rolü olan işletmeler başka işletmelerden gelecek inovasyona kısmen açık durumdadırlar. Bu, aslında araştırma yapmadan inovasyon yapmaya çalışan işletmelerde görülen bir durumdur. İnovasyon birikmiş deneyimler ve bilginin yayılımı sonucu elde edilen teknik bilgiye dayalıdır (Rolfo&Calabrese, 2003). Ayrıca Uçkan’ın belirttiği gibi, işletmelerin yenilikçi hareketlerde yetkinleşmesi ve bu yetkinliği sürdürülebilir kılması, ulusal inovasyon sisteminin de temelini oluşturmaktadır. Özellikle KOBİ’ler gibi Türkiye’de ekonomik yaşamın temel dinamiklerinden birini oluşturan bir kesimde, iş modeli ve süreç verimliliği sağlayacak bilgi ve iletişim teknolojileri temelli yenilikçilik dinamiklerinin yaratılması, makroekonomik büyüme ve verimlilik artışına azımsanamayacak katkılarda bulunacaktır (Uçkan, 2006). KOBİ’LERİN İNOVASYON KONUSUNDAKİ TUTUMLARI ve İNOVASYON EĞİLİMLERİ KOBİ’lerdeki inovasyon faaliyetleri çoğu zaman başka işlerde de çalışan personel tarafından ya da başka faaliyetlerin de yürütüldüğü birimler altında yapısal olmayan bir şekilde yürütülmektedir. Kendi Ar-Ge birimine ve personeline sahip olan KOBİ’lerin sayısının çok fazla olduğu söylenemez. Genelde KOBİ’ler için “olsa da olur olmasa da” türünden değerlendirilen bir konu olan inovasyon konusu, son yıllarda gelişen eğilimler, hazırlanan kanunlar ya da teşvik sistemleri ile KOBİ faaliyetleri arasında önemli bir yer alması beklenen bir konuma gelmiştir. Bilimsel yazında KOBİ’lerin inovasyon yaklaşımları ile ilgili olarak yapılmış farklı çalışmalar bulunmaktadır. Bunlardan birkaçına aşağıda genel bir fikir vermeleri açısından değinilmiştir. 1990’ların sonunda İtalya’da KOBİ’lerin inovasyon yaklaşımını belirlemek amacıyla Üniversite ve Bilimsel Araştırma Bakanlığı tarafından KOBİ’lerin inovasyon açısından ihtiyaçları, en iyi uygulamalar ve inovasyon politikaları üzerinde odaklanan bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırmada kullanılan ankette, KOBİ’lerin teknolojik inovasyon ihtiyaçları, ürün ve süreç gelişimi, iç yetkinlik, inovasyon sürecinde tedarikçilerin ve sanayi müşterilerinin desteği, bilgi teknolojilerine adaptasyon, insan kaynaklarının rolü ve inovasyon engelleri konuları incelenmiştir. Bu araştırmadan çıkan en önemli sonuç, girişimcilerin inovasyona sınırlı derecede önem verdikleri ve işletmelerini asla düşük teknoloji düzeyinde görmedikleridir. İkinci olarak İtalyan KOBİ’lerinde teknoloji kültürünün daha çok yürütülen iş sonucu kazanılan teknik bilgiye (know-how) dayandığı görülmektedir ve bu işletmelerde inovasyon süreci daha çok deneme İnsan kaynakları ile ilgili olarak İtalya’da araştırma kapsamında değerlendirilen KOBİ’lerin durumuna bakılınca, özellikle mühendislik mezunlarının sayısının az olmasının, bu insanların daha çok yönetim işlerinde kullanılmasına neden olduğu görülmektedir. İtalya’daki KOBİ’lerde bu elemanlar nadiren teknolojik gelişmeleri yakalamak amacıyla kullanılmaktadır. Değinilmesi gereken başka bir husus da teknik ve mesleki eğitim alan personelin durumu ile ilgilidir. Personelin teknik bilgiye sahip olması ancak uygulamaya dair sıkıntılar yaşaması, işletmeler tarafından pek kabul edilen bir durum olarak görülmemektedir. Üniversitesanayi işbirliğinde gerçekleştirilecek ortak bir eğitim programı, bu anlamda düşünülen çözümlerden bir tanesidir (Rolfo & Calabrese, 2003). Başka bir çalışmada, Slovenya İstatistik Ofisi tarafından yapılan inovasyon araştırması sonuçlarına yer verilmiştir. 2004 yılında Slovenya İstatistik Ofisi tarafından yapılan bu inovasyon araştırmasına göre, KOBİ’lerin büyük işletmeler kadar yenilikçi olmadığı NİSAN 2012 39 Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler sonucuna ulaşılmıştır. Bu araştırmaya göre büyük işletmelerin %55’i, orta büyüklüktekilerin %28’i ve küçük işletmelerin sadece %13’ü inovasyon faaliyetleri yürütmektedir. İşletmelerin bilgi kaynakları sorulduğunda kendileri, müşteriler, fuar ve sergiler çoğunlukta yer almaktadır. İnovasyon yapan işletmelerden sadece %5,2’si üniversiteleri en önemli bilgi kaynağı olarak görmektedirler. Araştırma enstitülerinin önemli olarak görülme oranı ise %4,6’dır. Her iki durumda da orta ölçekli işletmeler diğerlerine göre bu kurumların daha önemli olduklarını düşünmüşlerdir. Bu durum, üniversite ile sanayi ve diğer aktörler arasındaki etkileşim ve işbirliğinin az olduğunun farklı bir göstergesidir (Bartlett & Bukvic, 2006). KOBİ’LER AÇISINDAN İNOVASYON ÖNÜNDEKİ ENGELLER İnovasyonun önündeki engeller açısından ülkeler düzeyinde görülen sıkıntılar ile KOBİ’ler düzeyinde görülen sıkıntılar ve engeller, başlıklar itibariyle benzerlikler göstermektedir. Ulusal inovasyon sistemlerinin oluşturulması sırasında ülkeler kaynak aktarımı nedeniyle sorunlar yaşarken, benzer bir durum inovasyon faaliyetlerini gerçekleştirmek için KOBİ’lerin finans sıkıntısı yaşamasında da görülmektedir. Slovenya’da işletmelerin inovasyon yaparken karşılaştıkları engeller sorulduğunda finansal yetersizlik ilk sırada yer almaktadır. Bunu takiben inovasyon maliyetleri, nitelikli personel eksikliği ve ekonomik riskler diğer önemli engeller olarak belirtilmiştir. İnovasyon yapmayan işletmelerde de benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır 40 NİSAN 2012 (Bartlett & Bukvic, 2006). Bu durumda yukarıda belirtilen sebeplerin hem inovasyon yaparken hem de bu faaliyetlere başlamadan önce, başlama düşüncesinin değerlendirildiği aşamalarda işletmelerin yüz yüze geldiği sorunlar olduğu söylenebilir. North ve diğerleri, 2001 yılında hazırladıkları çalışmada KOBİ’lerin inovasyon ile ilgili olarak durumları ve inovasyon yapmada karşılaştıkları engelleri şu şekilde özetlemişlerdir: İlk olarak KOBİ’lerin büyük işletmelerle karşılaştırıldıklarında finans, yönetim kaynakları ve bilgi birikimleri gibi iç kaynaklar açısından sınırlandırılmış durumda oldukları görülmektedir. Sınırlı finansal kaynaklar küçük işletmelerin Ar-Ge ve yeni ürünlerin pazarlanması gibi inovasyon faaliyetlerinden gereken yararları elde etmelerini zorlaştırmaktadır. İkinci olarak, küçük işletmelerin kendine has mülkiyet ve yönetimden beslenen organizasyon kültürünün bulunması, inovasyon önündeki başka bir engel olarak kabul edilebilir. Üçüncü olarak, KOBİ’lerin büyük işletmelere göre dış çevreyi (müşteriler, tedarikçiler, finans kaynakları ve işgücü piyasası ile olan ilişkiler gibi) etkileme ve şekillendirme anlamında daha az yetenekli oldukları görülmektedir (North, Smallbone, & Vickers, 2001). Bu durum da inovasyon önündeki engellerden biri olarak sayılabilir. Çünkü böyle bir durumda KOBİ’ler dış çevreyi yönetemediklerinden dış çevre tarafından yönetilme ve onların ihtiyaç ve beklentilerine göre hareket etme durumundadırlar. KOBİ’lerin büyük çoğunluğu kendi kaynakları ile araştırma ve geliştirme birimleri kurmamakta veya yurt dışında elde edilmiş sonuçları elde edememektedir. Ayrıca kuluçka ve inovasyon merkezlerinin yokluğu ya da eksikliği, üniversiteler ve KOBİ’ler arasındaki iletişim eksikliği gibi nedenler, araştırma ve geliştirme sonuçlarına erişimin yaygınlaşması konusunda engel olarak görülmektedir (Berko & Gueullette, 2003). Erişimin yaygınlaşmaması, benzer çalışmaların birbirine paralel olarak ya da birbiri ardına yeniden yapılmasına ve dolayısıyla zaman kaybına neden olabilecektir. Ayrıca birbirinden kopuk bir şekilde çalışan aktörlerin faaliyetlerinin ulusal inovasyon sistemine de olumsuz yansımaları olacaktır. Bir başka gözle, Williams tarafından işletmelerin daha çok operasyonel etkinlik ve yerel ya da bölgesel talebi karşılama yeteneklerini geliştirme alanlarında rekabet etmeleri ve stratejik bir konum alma yönünde çaba göstermemeleri; Ar-Ge çalışmalarına, prototip oluşturma, yeni ürün ve servis geliştirme alanlarına yatırım yapmak istememeleri; teknoloji inovasyonu ve bunun ticarileştirilmesi alanlarında yeterli düzeyde olmamaları; kayıtlı patent ve diğer fikri mülkiyet haklarının görülme oranlarının düşük olması, inovasyon faaliyetleri önündeki engeller olarak belirtilmiştir (Williams, 2010). Ticarileştirmenin yapılmaması, inovasyon sonucu elde edilen ürünlerin pazara sunulması öncesinde bir boşluk yaşanmasına neden olmaktadır. Yüksek büyüme potansiyeline sahip işletmelerin öz kaynaklarını kullanarak ayakta kaldıkları görülmektedir. Bu Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler durum, bankacılık sektörünün riskten kaçınma tutumundan kaynaklanmakta (Loossens, 2008) ve ayakta kalabilmek için öz kaynaklarını kullanan KOBİ’lerin özellikle inovasyon faaliyetleri için değişik desteklere ihtiyaç duyması sonucunu doğurmaktadır. Böyle bir durumda değişik desteklerden faydalanamamaları, KOBİ’ler için inovasyon önündeki engellerden biri olarak sayılabilir. Lee Valley, İngiltere’de KOBİ’lerin yenilik faaliyetleri alanında yapılan bir araştırma sonucunda finans (%49), zaman kısıtı (%14) ve nitelikli işgücü bulmadaki sıkıntıların (%10) inovasyon önündeki engeller olarak ortaya çıktığı belirtilmiştir (North, Smallbone, & Vickers, 2001). Aynı araştırmada, finansın ürün/hizmet ve süreç yeniliklerinde ana engel olduğu sonucuna varılmakta, ancak asıl problemin yeterli dış kaynakların bulunmaması değil, bu kaynakların birçok işletme tarafından yeterince araştırılmaması olduğu belirtilmektedir (North, Smallbone, & Vickers, 2001). Bazı ülkelerde yapılan incelemeler sonucunda birçok alanda verilen teşvik ve desteklerin bulunduğu, ancak bu teşvik ve desteklerin değişik sebeplerden dolayı (bilinememe, karmaşık süreçler, çok elden yürütülmesi, vb.) etkin bir biçimde kullanılamadığı görülmektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak da inovasyon faaliyetlerinin önündeki finansal engellerortadan kalkmamaktadır. KOBİ’LERLE İLGİLİ POLİTİKALARDA YAPILABİLECEKLER Yapılan çalışmalar incelendiğinde, KOBİ’lerin inovasyon ile ilgili tutumlarının ortaya konması ve inovasyon yapmaları önündeki engellerin belirtilmesinin yanı sıra araştırmacıların politikalar ve politika bileşenleri ile ilgili olarak çeşitli çıkarsamalarda bulundukları görülmektedir. İlk olarak Rolfo & Calabrese, yaptıkları araştırma sonucunda, işletmeler ile üniversitelerin dış finanslı araştırma planlarına ortak katılımını teşvik etmek için bürokratik süreçlerin hızlandırılması ve basitleştirilmesi ile temel araştırma ve yüksek bilimsel içerikli araştırmalara ayrılan bütçenin düşürülmesinin faydalı olabileceğini belirtmişlerdir (Rolfo & Calabrese, 2003). İkinci olarak, İtalya’da yapılan bir araştırma ile işletmelerin inovasyon yaklaşımları değerlendirilmiş ve bu değerlendirme sonucunda, süreç inovasyonlarının yüksek güvenlik oranlı, az formalitesi olan, çabuk cevap verilen ve kullanımı kolay mali ödenekler ve otomatik yardımlar yoluyla finanse edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Ürün inovasyonlarının ise daha düşük faizli ve geri ödeme şartları daha elverişli olan krediler ile kısmen desteklenmesi yönünde işletmeler fikir belirtmişlerdir. Aynı çalışmada işletmelerin dış teknolojik faaliyetleri içselleştirme kapasitesinin, işletmelerin organizasyon yapısı ile doğrudan ilişkili olduğu belirtilmiştir. Dış bir araştırma kuruluşundan gelen teknolojik hizmet, eğer KOBİ içerisinde bunu değerlendirecek bir profesyonel kabiliyet yok ise işe yaramaz bir halde kalabilmektedir. Bu noktada insan kaynağının önemi bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Bilgisayar destekli tasarım (CAD), bilgisayar destekli üretim (CAM) bu araştırma sonuçlarına göre yaygın durumda kullanılmamakta, ancak gerekliliği zamanla artmaktadır. Üzerinde durulması gerekli bir diğer konu da altyapı politikalarının gerekliliğidir (Rolfo & Calabrese, 2003). Slovenya’da deneyim ve bulgulardan ortaya çıkan sonuçlar ise ilgili kurumların inovasyon yapan KOBİ’lerin sayısını artırmak yerine, yüksek öğrenin kurumları ile KOBİ’ler arasında bilgi transferinin artmasını sağlamaya çalışmasının gerekli olduğu yönündedir. Aynı araştırmada, yüksek öğrenim kurumları, teknoloji merkezleri, teknoloji ağları ve teknoparkların AB fonlarından daha fazla yararlanmalarının sağlanması için çalışmalar yürütülmesinin gerekliliği vurgulanmakta, hükümetin de ortak risk sermayesi fonu kurması önerilmektedir (Bartlett & Bukvic, 2006). Bir başka çalışmada belirtildiği üzere başarılı bir politikanın, işsizliği düşürmek, başlangıç işletmelerinin sayısını artırmak gibi net olarak belirlenmiş hedefler üzerine kurulması ve geliştirilmesi; KOBİ’lerin gerçeğinin ve ortamın farkında olarak doğru veriler üzerinde çalışması; işletmelerin değil de kişilerin yenilikçi olması adına bilinçlendirilmesi gerektiği önerilmiştir (Storey (2000); Aktaran: (Massey, 2010)). Ayrıca, başka bir çalışmada da bilgi transferi alanında politika oluşturucularının üniversitelerin eğitim odaklı faaliyet göstermesi boşluğunu giderecek ve onların diğer aktörlerle etkileşimli olarak çalışmalarını sağlayabilecek politikalar hazırlaması konusunun üzerinde durulmuştur (Bartlett & Bukvic, 2006). NİSAN 2012 41 Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler D’Costa da KOBİ’ler için çalışabilecekleri uygun bir çevrenin sağlanması, kuluçka öncesi ve sonrası faaliyetlerin desteklenmesi, hükümetlerin KOBİ’ler tarafından üretilen ürün ve hizmetlerin ilk kullanıcısı olması gibi politikaların güdülmesinin faydalı olacağı görüşünü belirtmiştir (D’Costa, 2010). Yeni Zelanda’da yapılan uygulamalardan elde edilen geri bildirimlere göre; tarafsız tartışmalar için kamu mutlaka sürece dahil edilmeli, SMART (Specific, Measurable, Achievable, Related, Timebound: Açık, Ölçülebilir, Ulaşılabilir, İlgili, Zaman Sınırlı) hedefler belirlenmeli; öncelikler zamanla değişeceğinden, politikaların uygulamaya geçirilme süresi kısa tutulmalı; politikalar politik, sosyal ve kültürel yapılar göz önünde bulundurularak hazırlanmalı ve bütün ülkeler için etkili olabilecek tek bir cevabın olamayacağı dikkate alınmalı; kişilerin işletme davranışlarında önemli olduğu bilinerek, kültür oluşturma faaliyetleri buna göre düzenlenmelidir (Massey, 2010) Loossens’in hızlı büyüyen KOBİ’ler üzerinde yaptığı araştırmadan elde edilen sonuçlar ışığında Latin Amerika’daki politika üreticileri için elde ettiği bazı değerlendirmeler ilgili çalışmada potansiyel girişimciler için tercihen yurt dışında iş deneyimi elde etmelerini yaygınlaştırmak, işletmelerin kendi aralarında ağ yapısı oluşturmalarını sağlamak, girişimcilerin sosyal alanlarda da uzun dönemli yatırım geliştirmelerine yardımcı olmak, finansal kaynaklara erişimi geliştirmek, inovasyonun sadece teknolojik düzeyde değil her düzeyde geliştirilmesini desteklemek, fikri mülkiyet hakları 42 NİSAN 2012 konusunun öneminin artmasını sağlamak olarak belirtilmiştir (Loossens, 2008). Değişik araştırmalarda belirtilen başka bir öneri ise, araştırma ve geliştirme sonuçlarının yaygınlaştırılması anlamında yer alan boşluğun bu amaç etrafında özelleşmiş enstitüler tarafından doldurulması gerektiğidir. Buna ek olarak aynı çalışmada, KOBİ’lerin risk sermayesine erişebileceği, yayılım programlarının finanse edilmesi gibi faaliyetlere yardımcı ağlar ile birlikte teknolojik danışmanlık ve eğitim servislerinin kurulumunun KOBİ’lerin inovasyon eğilimini geliştirmesi açısından önemli olduğu belirtilmiştir (Berko & Gueullette, 2003). Önerilen başka bir konu da bölgesel inovasyon sistemlerinin yapısı ile ilgilidir. Yeni geliştirilen bölgesel yapılanmaların, Silikon Vadisi benzeri modellerin bir tekrarı olmaktan öte küresel anlamda yeni patikalarda ilerleyen bir yapıda gelişmesi gerektiği önerilmektedir. (Chaminade & Vang, 2008). Son olarak Eşiyok (2009) tarafından Türkiye’de uygulanan politikalarla ilgili olarak şunlar önerilmiştir: Sanayiüniversite ve kamu Ar-Ge kuruluşları arasında kurumsal işbirliği ve eşgüdüm sağlanmalıdır. Üniversite eğitiminde inovasyonu temel alan bir yeniden yapılanmaya gidilmeli, lisans sonrası çalışmaları teşvik eden düzenlemeler yapılmalıdır. Beşeri sermaye stokunun niteliğini yükseltecek politikalar hayata geçirilmelidir. Eğitim sistemi ezbercilikten uzak, yaratıcılığa dayalı olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Günümüzde bir çok sektör son derece düşük teknolojik yoğunlukta çalışmakta, bu durum sektörel verimlilik ve rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. Özellikle ticarete konu olan sektörlerde, inovasyon programları hazırlanarak uygulamaya konmalıdır. Risk sermayesini teşvik eden önlemler alınmalıdır. Genel olarak birçok alanda verilen teşvikler, proje bazında, işletmelerin teknolojik inovasyon kapasiteleri göz önüne alınarak verilmelidir (Eşiyok, 2009). SONUÇ Sonuç olarak inovasyon ve etkili olduğu rekabetçilik gibi alanlar KOBİ’lerin varlıklarını sürdürebilmeleri açısından önemli konulardır. KOBİ’lerin varlıklarını sürdürebilmeleri ve daha iyi koşullar elde edebilmeleri, sadece sahiplerine gelir kazandırması açısından önemli bir konu olmaktan öte, KOBİ’lerin büyük resimde yer alan konumları açısından da büyük önem arz etmektedir. KOBİ’ler ekonomik büyümenin önemli dinamiklerinden biri olarak görülmektedir. Böyle bir durumda KOBİ’lerde inovasyon yapma fikrinin gelişmesi ve artan inovasyon faaliyetlerinin, değişik gelişmişlik düzeylerinde yer alan ülkeler için ekonomik büyümeye sağlayacağı katkılar yadsınamaz bir gerçektir. KOBİ’ler diğer işletmeler ile birlikte ulusal inovasyon sisteminin bir parçası konumundadır. Bu açıdan mikro planda KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilecek olan faaliyetler, makro planda bu sisteme etki etmektedir. Türkiye gibi KOBİ’lerin ekonomik yaşamda önemli bir yere sahip olduğu ülkelerde inovasyon konusuna gereken önemin verilmesi Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler ve etkili politikaların oluşturularak uygulanması, makroekonomik düzeyde bir çok alanda olumlu katkılar sağlayacaktır. KOBİ’lerde inovasyon bilincinin oluşturulması ve inovasyon faaliyetlerinin yürütülmesinin çift yönlü böyle bir etkisi bulunmaktadır. Genel olarak KOBİ’lerin inovasyon ile ilgili eğilim ve tutumlarına bakıldığı zaman, inovasyon kültürünün KOBİ’lerde yerleşmiş olduğunu söylemek pek de mümkün değildir. İnovasyon faaliyetleri KOBİ’lerde genellikle bağımsız bir inovasyon veya Ar-Ge birimi altında değil de diğer birimlerin altında yürütülmekte, bu faaliyetler de başka görevlerde çalışan personelin ikincil faaliyetleri olarak görülmektedir. İnovasyon faaliyetlerinin daha çok büyük işletmeler, en az da küçük işletmeler tarafından yürütülmesi, istatistiklere yansıyan bir sonuçtur. Girişimciler bir işletmede yürütülen birçok faaliyete nispeten inovasyona sınırlı derecede önem vermektedirler. Bunun sebepleri arasında kendilerinin yeterince iyi durumda oldukları ve gelişime ihtiyaçlarının bulunmadığı şeklinde hakim olan düşünceleri yatmaktadır. İşletmelerin inovasyon konusunda sergiledikleri başka bir tutum da, baştan sona bir inovasyon sürecinin tamamen işletme içerisinde yapılması konusunda eğilim göstermeleri ve bunun inovasyon faaliyetlerinin devamlılığına yansımasıdır. KOBİ’ler inovasyon faaliyetlerini gerçekleştirirken birçok engel ile karşılaşmaktadırlar. Bunlar arasında finansal sıkıntılar birçok araştırmada ilk sırada yer almaktadır. Bunun dışında inovasyon maliyetlerinin fazla olması; nitelikli personel eksikliği; ekonomik risklerin olması; küçük işletmelerin kendine has mülkiyet ve yönetimden beslenen organizasyon kültürünün bulunması; KOBİ’lerin büyük işletmelere göre dış çevreyi (müşteriler, tedarikçiler, finans kaynakları ve işgücü piyasası ile olan ilişkiler gibi) etkileme ve şekillendirme anlamında daha az yetenekli olmaları; Ar-Ge çalışmalarına, prototip oluşturma, yeni ürün ve servis geliştirme alanlarına yatırım yapmak istememeleri; teknoloji inovasyonu ve bunun ticarileştirilmesi alanlarında yeterli düzeyde olmamaları ile inovasyon faaliyetleri için yeterli zamanlarının olmaması gibi nedenler sayılmaktadır. Ayrıca kuluçka ve inovasyon merkezlerinin yokluğu ya da eksikliği, üniversiteler ve KOBİ’ler arasındaki iletişim eksikliği ile var olan dış kaynakların birçok işletme tarafından yeterince araştırılmaması gibi bazı dış nedenler de inovasyon konusunda KOBİ’ler önünde engel oluşturmaktadır. KOBİ’lerin olduğu gibi ülkelerin de inovasyon konusu ile ilgili olarak başa çıkmaları gereken bazı sorun alanları bulunmaktadır. Bunlar arasında, nitelikli işgücü sıkıntısını çözmek, KOBİ’lerde inovasyon kültürünün oluşmasını sağlamak, kamu-özel sektör Ar-Ge harcamaları arasındaki dengeyi kurabilmek gibi alanlar sayılabilir. •• Berko, L., & Gueullette, A. (2003). Policy for Support of Small and Medium-size Enterprises in Hungary: the Case of the Central Region. Post-Communist Economies (15) , 243-257. •• Chaminade, C., & Vang, J. (2008). Globalisation of knowledge production and regional innovation policy: Supporting specialized hubs in the Bangalore software industry. Research Policy (37) , 1684-1696. •• D’Costa, V. (2010). 6. INSME Association Annual Meeting. Innovate, Connect, Transform. Rio de Janeiro, Brazil. •• Foremen-Peck, J., Makepeace, G., & Morgan, B. (2006). Growth and Profitability of Small and Medium Sized Enterprises: Some Welsh Evidence. Regional Studies (40) , 307–319. •• Eşiyok, B. A. (2009, Temmuz-Eylül). Kalkınma için Yenilik ve Ar-Ge Politikaları. Türkiye Kalkınma Bankası Yayınları , s. Sayı 53, Syf. 29-46. •• Loossens, R. (2008). Study of High Growth SMEs in Brazil, Chili and Mexico. Washington, D.C.: Multilateral Investment Fund Science & Technology Division Inter-American Development Bank. •• Massey, C. (2010). 6. INSME Associaton Annual Meeting. Innovation in New Zealand: The double edge of the ‘Number 8 wire’ mentality . Rio de Janeiro. •• North, D., Smallbone, D., & Vickers, I. (2001). Public Sector Support for Innovating SMEs. Small Business Economics (16) , 303-317. •• Rolfo, S., & Calabrese, G. (2003). Traditional SMEs and Innovation: The Role of The Industrial Policy in Italy. Entrepreneurship & Regional Development (15) , 253-271. KAYNAKÇA •• Uçkan, Ö. (2006). Bilgi Politikasıi ve Bilgi Ekonomisi: Verimlilik, İstihdam, Büyüme ve Kalkınma. Bilgi Dünyası , 23-48. •• Bartlett, W., & Bukvic, V. (2006). Knowledge transfer in slovenia: supporting innovative SMEs through spin-offs, technology parks, clusters and networks. economic and business review (8) , 337-358. •• Williams, A. (2010). 6. INSME Association General Assembly . Dubai Strategic Plan for SME Development: Focusing on Seeding, Exploiting and Sustaining Innovation. Rio de Janeiro, Brazil. NİSAN 2012 43 OECD SÜRDÜRÜLEBİLİR İMALAT EĞİTİM SETİ Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), iki yıllık bir sürede birçok uzman ve uygulayıcıyı içeren bir ekip tarafından geliştirilmiş olan Sürdürülebilir İmalat Eğitim Seti’ni (OECD Sustainable Manufacturing Toolkit) kullanıma açmış bulunuyor. İngilizce olarak hazırlanan Eğitim Seti’ne şu linkten ulaşılabilir: www. oecd.org/innovation/green/toolkit Sürdürülebilir imalatın tek bir tanımı olmamakla birlikte, ABD Ticaret Bakanlığı Sürdürülebilir İmalat İnisiyatifi şöyle bir ifade kullanmaktadır: “Olumsuz çevresel etkileri en aza indiren, enerji ve doğal kaynakları koruyan, çalışanlar, tüketiciler ve toplum için güvenli ve ekonomik süreçler kullanan imalat ürünleri yaratmak.” Bugün dünya üzerinde ilgi ve talep gören pek çok yeşil ürün ve sürecin arkasında sürdürülebilir imalat vardır. Her türden işletme daha sağlıklı bir çevrenin yaratılmasına destek olmak, rekabet güçlerini artırmak, risklerini azaltmak, yatırımı teşvik etmek ve güven 44 NİSAN 2012 oluşturmak, müşteri kazanmak ve kâr elde etmek amacıyla çeşitli yenilikçi inisiyatifler almaktadır. OECD Sürdürülebilir İmalat Eğitim Seti, tüm dünyadaki işyerlerinde üretim süreçlerinin ve ürünlerin verimliliğini artırmak ve bu yolla sürdürülebilir gelişme ve yeşil büyümeyi sağlamak üzere için bir başlangıç noktası sunuyor. Eğitim Seti’nin en temel parçası, işletme veya tesis düzeyinde çevresel performansın ölçümü için geliştirilmiş olan uluslararası düzeyde uygulanabilir bir ortak göstergeler setidir. Farklı bilgi ve deneyimlerden gelen kullanıcıların kolay erişimini sağlamak amacıyla Eğitim Seti iki versiyon halinde tasarlanmış bulunuyor: Başlangıç kılavuzu ve web portalı. Başlangıç Kılavuzu, kullanıcının temel konuları anlaması ve ölçmeye adım adım başlaması için okunması kolay bir içerik sunuyor ve bir kitapçık halinde web sitesinden indirilebiliyor. Web Portalı ise göstergeler ve verilerin elde edilmesinden göstergeleri hesaplamaya kadar atılacak adımlar hakkında detaylı açıklamalar, performans yönetimi konusunda teknik öneriler, iyi uygulamalar ve yol gösterici olabilecek diğer online kaynaklara bağlantıları içeriyor. Eğitim Seti küçük ve orta ölçekli imalatçı işletmeler için geliştirilmiş olmakla birlikte, geliştirilen göstergeler ve hazırlanan kılavuz her tür ve her büyüklükte işletmede faydalı olabilir. Eğitim Seti’nin bu sürümü sürdürülebilir gelişmenin çevresel boyutları üzerinde yoğunlaşmaktadır. PRODUCTIVITY STATISTICS RELATED TO THE FOURTH QUARTER OF 2011 HAVE BEEN PUBLISHED Productivity statistics related to the fourth quarter of 2011 have been published on 2nd of April 2012 by Ministry of Science, Industry and Technology Directorate General for Productivity. In manufacturing industry, production per person employed has increased by 0.4% compared to the same quarter of the previous year. Compared to the previous quarter, index increased by 9.6%. In manufacturing industry, production per hour worked has increased by 0.9% compared to the same quarter of the previous year and increased by 8.1% compared to the previous quarter. Diagram 1 Quarterly Index of Production Per Person Employed and Production Per Hour Worked in Manufacturing Industry (2005 Ave.=100) In the Diagram 2, it is shown that the structure of changes in the index of production per employment. The determinants of productivity are employment and production indexes. It has seen that; for the fourth quarter of 2011 compared to the fourth quarter of 2010, the index of employment has increased by 5.3% and the index of production has increased by 5.8%. With these effects the productivity index has increased by 0.4%. Diagram 2 Structure of Changes in the Index of Production Per Employment Next newsletter release date about this subject is 02.07.2012. Productivity statistics are available at http://vi.sanayi.gov.tr/productivityindicators/ . APRIL 2012 45 CURRENT SITUATION in THE AREA of CLEANER PRODUCTION (ECO-EFFICIENCY) in TURKEY What is Cleaner Production? The concept of cleaner production/eco-efficiency is defined by United Nations Environment Programme (UNEP) as “The continuous application of an integrated environmental strategy to processes, products and services to increase efficiency and reduce risks to humans and the environment”. Unlike the traditional pollution control methods, cleaner production/eco-efficiency aims to minimize environmental effects due to production by preventing/reducing waste at the source. This approach is a production strategy that implies economic returns besides environmental benefits and aims also productivity increases. The concepts of cleaner production, eco-efficiency, waste minimization, pollution prevention, green productivity take part in the literature as terms used interchangeably by various organizations and individuals. Organizations Carrying Out Cleaner Production Studies in Turkey In Turkey, first steps concerning the cleaner production/ecoefficiency concept began to be taken in the late 1990s and within the ongoing period several organizations have started studies about the subject. In this regard, activities related to the preparation and implementation of cleaner production program and projects are stated among the study fields of Republic of Turkey Ministry of Science, Industry and Technology (MSIT) ; Directorate General for Productivity (DGP) reorganized by the Statutory Decree with No: 635. Besides Republic of Turkey Ministry of Science, Industry and Technology, numerous ministries (Environment and Urbanism, Energy and Natural Resources, Forest and Water Affairs etc.), universities (METU, Boğaziçi etc.), the Scientific and Technological Research Council of Turkey, Regional Environment Center (REC), Technology Development Foundation of Turkey, development agencies and other different organizations have been performing studies about cleaner production. Moreover, the cleaner production/eco-efficiency concept has been included in many strategy documents prepared in recent years, especially in Turkish Industrial Strategy Document 20112014 (Towards EU Membership). Examples of Current Projects in the Cleaner Production Field in Turkey Some of the leading projects in the context of activities in the cleaner production field in our country are listed below: 46 APRIL 2012 •• Eco-Industrial Park Environmental Support System (EPESUS) Project •• Determination of Needs and Expectations of SMEs about Environment Project •• Parallel Development of Industrial Productivity and Environmental Performance at the SME level Project •• Determination of Framework Conditions for Extending Cleaner (Sustainable) Production Practices and R&D Requirement in Turkey Project •• Extension of Eco-efficiency (Cleaner Production) Practices in İzmir Project •• Native Energy Technologies R&D Platform Project •• Industrial Symbiosis: Cooperation Networks for Environmental and Economic Returns Project •• Global Environment Facility (GEF) Energy Efficiency in Industry Project •• Three-year Integrated Program of Cleaner Production Technologies in Leather Industry in Bursa, Sustainable Cotton Production, Environment Standards in Textile and Garment Production and Competition Existing Incentive Mechanisms about Cleaner Production in Turkey Similar to other fields, various policies can be implemented in order to promote cleaner production. One of these policy tools can be stated as the financial mechanisms handled in the context of economy tools. Some of the organizations that provide financial incentive, even if indirectly, for cleaner production projects are those: •• Republic of Turkey Ministry of Science, Industry and Technology •• Undersecretariat of Treasury •• Ministry of Economy (Defunct Undersecretariat for Foreign Trade) •• Scientific and Technological Research Council of Turkey •• Technology Development Foundation of Turkey •• Directorate of Developing and Supporting Administration for Small and Medium Sized Industry •• Credit Guarantee Fund •• Development agencies •• Several banks Conclusion and Assessment The cleaner production concept embodies many precautions and remedial techniques at different stages for natural resource conservation. Although the awareness for the cleaner production concept has not reached the desired levels, a certain accumulation has been achieved by projects that several organizations carried out and by academic works done in universities. As a natural result of this accumulation, certain assignments and responsibilities at official level have been given to Republic of Turkey Ministry of Environment and Urbanism and Republic of Turkey Ministry of Science, Industry and Technology. Studies regarding the extension and recognition of cleaner production approach have followed two different paths. On the one hand, a top-down mechanism has been accomplished by the Ministry of Environment and Urbanism that made legislative regulations and established policies. On the other hand, Directorate General for Productivity (DGP) under the Ministry of Science, Industry and Technology (MSIT) is officially appointed for: “carrying out activities oriented towards preparation and implementation of cleaner production program and projects of firms”. This appointment manifests commitments for both practical implementations of legislative regulations and direct transfer of cleaner production approach and techniques to producers. In this direction, by the help of activities like awarenessraising, training, publishing and pilot projects, primary role of DGP is to set forth the fact that the studies done within the cleaner production context do not serve only as precaution towards the conservation of natural resources and environment but also serve as contribution to the economic efficiency by diminishing certain costs like raw material and energy. In this sense, besides developing its professional staff on the base of cleaner production framework, DGP would both develop instruments to increase the expertise level about the subject throughout Turkey and lead the formation of directive and informative platforms at local scale by encouraging participation of Non-governmental Organizations and private sector. Furthermore, as DGP would play a role in generating and adopting economic incentives and support mechanisms, it would also take responsibility in reflecting needs, demands and expectations of producers to the decision making platforms during the periods of policy and strategy development and legislative regulations. It should not be forgotten that the cleaner production concept is one of the fundamental components of an umbrella concept: “sustainable development”. Cleaner production approach coinciding with productivity in many points, supplies new alternatives in increasing the competition level, conserving natural resources and ensuring environmental criteria to enterprises at all size and from all sectors. Depending on the fact that such awareness could not be created only by central legislative regulations, DGP would fill an important gap among public organizations of Turkey with its services and supports for producers in line with its half century long experience about the areas regarding productivity. APRIL 2012 47 ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS Seçilmiş AB Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected EU Countries Kaynak: Ulusal Verimlilik İstatistikleri, EUROSTAT Source: National Productivity Statistics of Turkey, EUROSTAT İşgücü Verimliliği Değişimleri / Labour Productivity Growth Çalışılan Saat Başına GSYİH - Ortalama Yıllık Yüzde Değişim / Growth in GDP Per Hour Worked - Average Annual Growth In Percentage Kaynak: OECD Factbook 2011: Ekonomik, Çevresel ve Sosyal İstatistikler Source: OECD Factbook 2011: Economic, Environmental and Social Statistics 48 NİSAN 2012 ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık İçin Eğilimler Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi (2005 Ort.=100) / Index of Production Per Person Employed (2005 Ave.=100) Toplam Sanayi / Total Industry Madencilik ve Taşocakçılığı / Mining and Quarrying Sanayinin Kısımları/ İmalat / Manufacturing Sections of Industry Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme …/ Electricity, Gas, Steam And Air Conditioning Supply ARM - Aramalı / IG - Intermediate Goods Ana Sanayi DLT - Dayanıklı Tüketim / DCG - Durable Consumer Goods Grupları / Main DZT - Dayanıksız Tüketim / UCG - Non-Durable Consumer Goods Industrial Groups ENJ – Enerji / E- Energy (MIGs) SEM - Sermaye Malı / CG - Capital Goods Gıda ürünlerinin imalatı / Manufacture of food products İçeceklerin imalatı / Manufacture of beverages Tütün ürünleri imalatı / Manufacture of tobacco products Tekstil ürünlerinin imalatı / Manufacture of textiles Giyim eşyalarının imalatı / Manufacture of wearing apparel Deri ve ilgili ürünlerin imalatı / Manufacture of leather and related products Ağaç, ağaç ürünleri ve mantar ürünleri imalatı … / Manufacture of wood and of products of wood and cork… Kağıt ve kağıt ürünlerinin imalatı / Manufacture of paper and paper products Kayıtlı medyanın basılması ve çoğaltılması / Printing and reproduction of recorded media Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri imalatı / Manufacture of coke and refined petroleum products Kimyasalların ve kimyasal ürünlerin imalatı / Manufacture of chemicals and chemical products Temel eczacılık ürünlerinin ve eczacılığa ilişkin malzemelerin imalatı / Manufacture of basic pharmaceutical products and pharmaceutical preparations Kauçuk ve plastik ürünlerin imalatı / Manufacture of rubber and plastic products Diğer metalik olmayan mineral ürünlerin imalatı / Manufacture of other non-metallic mineral products Ana metal sanayi / Manufacture of basic metals Fabrikasyon metal ürünleri imalatı (makine ve teçhizat hariç) / Manufacture of fabricated metal products, except machinery and equipment Bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatı / Manufacture of computer, electronic and optical products Elektrikli teçhizat imalatı / Manufacture of electrical equipment Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipman imalatı / Manufacture of machinery and equipment n.e.c. Motorlu kara taşıtı, treyler (römork) ve yarı treyler (yarı römork) imalatı / Manufacture of motor vehicles, trailers and semi-trailers Diğer ulaşım araçlarının imalatı / Manufacture of other transport equipment Mobilya imalatı / Manufacture of furniture Diğer imalatlar / Other manufacturing Makine ve ekipmanların kurulumu ve onarımı / Repair and installation of machinery and equipment 2006 104,5 97,0 104,5 119,0 104,6 101,4 104,9 102,9 102,1 101,0 102,0 117,4 103,9 101,3 109,3 115,6 105,7 107,2 107,4 112,6 2007 107,7 95,0 107,6 128,4 106,2 106,0 106,7 107,0 108,5 98,5 109,2 127,2 98,8 107,1 95,1 131,2 106,7 114,3 106,2 116,6 2008 107,4 101,3 106,3 136,5 104,3 110,7 105,7 112,7 106,2 97,5 117,1 155,9 94,5 99,0 92,7 153,7 105,6 116,0 99,4 109,3 2009 107,0 105,7 104,6 136,5 104,8 116,1 111,0 112,9 90,6 95,1 116,1 137,3 97,1 105,4 95,8 184,7 114,7 127,4 82,3 112,9 2010 115,8 102,5 114,1 148,2 113,9 124,9 113,8 122,6 110,2 97,5 103,1 146,2 102,9 111,9 104,7 212,7 117,2 126,8 85,9 122,9 2011 119,8 102,8 117,9 130,8 117,2 130,1 114,7 135,5 116,6 105,9 94,0 109,2 103,7 99,6 99,8 137,0 98,8 108,6 104,1 247,3 109,3 119,4 123,5 129,1 127,9 121,9 98,4 103,1 109,8 100,6 102,2 113,5 95,6 103,0 107,3 94,8 104,0 100,1 104,0 113,4 105,7 139,9 95,8 123,7 102,4 108,5 100,5 91,9 103,7 131,1 80,1 107,2 104,8 102,4 110,1 92,4 126,6 91,4 74,3 107,2 105,2 103,7 188,5 116,0 119,4 128,8 69,9 100,0 95,6 102,8 197,7 133,6 141,8 95,0 64,7 102,9 85,4 90,4 122,5 137,0 149,2 91,8 84,7 119,9 107,2 113,3 126,1 136,4 171,1 99,1 108,2 116,8 104,0 112,4 91,5 130,5 114,5 117,8 T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Gelibolu Sokak No: 5 Kavaklıdere 06690 ANKARA Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) - Faks: (312) 427 30 22 - Faks (Dergi): (312) 467 47 79 e-posta: vgm@sanayi.gov.tr - internet: http://vgm.sanayi.gov.tr