Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) - Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü

advertisement
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı
Prof. Dr. Ersan ASLAN’ın Değerlendirmesi
Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik)
Alanında Mevcut Durum
Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi
NİSAN 2012 YIL: 24 SAYI: 280
Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı:
Eko-Verimlilik (Temiz Üretim)
Temiz Üretim
(Eko-Verimlilik)
2012/1 VERİMLİLİK DERGİSİ
YAYIMLANDI
Tam Zamanında Üretim Ortamında Tedarikçi
İlişkilerine Dair Bir Uygulama /
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÖZTÜRK - Yrd. Doç. Dr. Hüseyin
ŞENKAYAS - Öğr. Gör. Zekiye ÇAMLICA
İşletme Performansının Ölçümü: TOPSIS Çok Kriterli Karar
Verme Yöntemi Üzerine Bir Uygulama /
Yrd. Doç. Dr. Erhan DEMİRELİ - Yrd. Doç. Dr. N. Mine TÜKENMEZ
Yazılım Pazarlaması ve Yazılım Sektörünün Pazarlama Zekalarının İncelenmesi /
Doç. Dr. Abdullah OKUMUŞ - Feride MUTLU
Satış Geliştirme Çabalarının Öğretim Elemanlarının Satın Alma Davranışları Üzerindeki
Etkilerini Ölçmeye Yönelik Bir Araştırma / Öğr. Gör. Şükran KARACA - Doç. Dr. Mustafa GÜLMEZ
Bir Performans Değerlendirme Yöntemi Olarak Uyum Yüzeyi Kuramı: Bankacılık Örneği /
Eray Kağan ŞİMŞEK - Dr. H. Kemal İLTER
2008 Krizi’nin Uşak Tekstil Sektörüne Etkilerinin İncelenmesi (Üretim-Maliyet-Fiyatlandırma
ve İhracat Süreçleri Açısından) / Yrd. Doç. Dr. İsmail AYDEMİR
T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN
AYLIK YAYIN ORGANIDIR
NİSAN 2012 YIL: 24 SAYI: 280
Bu dergi 6.000 adet basılmaktadır.
ISSN: 1300-2414
Yayın Türü: Yerel Süreli
Türkçe - İngilizce
SAHİBİ
T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ADINA
GENEL MÜDÜR
Anıl YILMAZ
GENEL KOORDİNATÖR
Serdal ERGÜN
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Cangül TOSUN
YAZI KURULU
Cangül TOSUN - Bahadır AVŞAR
Nurettin SÖKMEN - İpek İMİRLİOĞLU
GRAFİK TASARIM ve UYGULAMA
Nurettin SÖKMEN
İNGİLİZCE SAYFA SORUMLUSU
Gülçin MANZAK AYDIN
FOTOĞRAFLAR
Hakan CANBAKIŞ
Cüneyt OLGAÇ
ABONE
Gülçin ATAY
(312) 467 55 90 / 289
gulcin.atay@sanayi.gov.tr
Anahtar Dergisi’nin PDF dosyalarının her ay düzenli
olarak e-posta hesabınıza gönderilmesini istiyorsanız,
konu alanına “Anahtar” yazıp vgm@sanayi.gov.tr
adresine boş bir e-posta atabilirsiniz.
Dergide yayımlanan yazılardaki görüşler
yazarlarına aittir.
YÖNETİM YERİ
T.C. BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Gelibolu Sokak No: 5
Kavaklıdere 06690 ANKARA
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat)
Faks: (312) 427 30 22
Faks (Dergi): (312) 467 47 79
e-posta: vgm@sanayi.gov.tr
internet: http://vgm.sanayi.gov.tr
BASKI
KORZA YAYINCILIK
BASIM SAN. ve TİC. LTD. ŞTİ.
Büyük Sanayi 1. Cad. 95 / 1 İskitler - Ankara
Tel: (312) 342 22 08 Faks: (312) 341 14 27
BASILDIĞI TARİH:
Anahtar Dergisi’nin Nisan 2012 sayısı
14.04.2012 tarihinde basılmıştır.
K
üresel iklim değişikliği ve bu değişikliğe uyum
sağlamaya yönelik politikalar ve uygulama araçları
-farklı yoğunluklarda olsa da- tüm ülkelerin
gündemindedir. Ülkemizde çeşitli politika belgeleri
bu alandaki üst çerçeveyi çizmiştir. Bakanlığımız da
Türkiye Sanayi Strateji Belgesi’nde konuya ilişkin strateji ve eylemlere
ağırlıklı olarak yer vermiştir. Zira, iklim değişikliğinin zorunlu kılacağı
çevresel ve ekonomik tedbirler açısından sanayicilerimiz ve işletmeler
önemli hedef grupların başında gelmektedir.
Türkiye sanayisinin söz konusu değişikliklere uyum sağlaması,
temel olarak iklim değişikliğinin nedeni olan sera gazı salınımlarının
azaltılması için üretim süreçlerinin iyileştirilmesini gerektirmektedir.
Bu iyileştirmeler için tüm dünyada doksanlı yıllardan itibaren
yaygınlaşmaya başlayan temiz üretim/eko-verimlilik yaklaşımı kapsamlı
bir çözüm getirmektedir. Bu yaklaşımla geliştirilen uygulamaların;
sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi amacıyla hem doğal
kaynakların ve diğer tüm girdilerin kullanımını azaltmak, hem
işletmelerin faaliyetleri dolayısıyla oluşabilecek çevresel zararı, zarar
henüz ortaya çıkmadan kaynağında azaltmak, hem de maliyetleri
azaltarak rekabet gücünü artırmak noktalarında başarılı olduğu
kanıtlanmıştır.
Bakanlığımız konunun öneminin sanayicilerimiz, işletmeler ve
kamuoyu nezdinde vurgulanması ve uygulamaların yaygınlaştırılması
amacıyla önemli görevler üstlenmiş bulunmaktadır. Hayata geçirilecek
temiz üretim uygulamaları için eğitim, danışmanlık ve teknik destek
hizmetlerinin sağlanması ile uygulama projelerinin uygun finansal
araçlarla buluşturulması Bakanlığımızın önümüzdeki dönemde
hedeflediği çalışmalar arasındadır.
Temiz üretim/eko-verimlilik konusunu kapsamlı bir şekilde ele aldığımız
bu sayımıza görüşleriyle yön veren Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Müsteşarı Sayın Prof. Dr. Ersan ASLAN’a ve katkıları dolayısıyla emeği
geçen Bakanlığımız uzmanları ve değerli akademisyenlere teşekkür
ediyoruz.
Anıl YILMAZ
Genel Müdür
İçindekiler
4
4 Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı
Prof. Dr. Ersan ASLAN’ın Değerlendirmesi
6 Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında
Mevcut Durum / Nevda ATALAY
12 Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi
Selin ENGİN - Tuğba ALTINIŞIK DİNÇBAŞ
18 Çevresel Sürdürülebilirlik Terimleri / İpek İMİRLİOĞLU
20 RÖPORTAJ: Prof. Dr. Göksel N. DEMİRER
ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı
23 RÖPORTAJ: Doç. Dr. Nilgün KIRAN CILIZ
Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi
Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim
Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü
26 Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik
(Temiz Üretim) / Zafer UYGUN
32 5 Haziran Dünya Çevre Günü: “Yeşil Ekonomi:
Siz de İçinde misiniz?” / İlknur FROLET
33 Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM) Uzmanları
Japonya’da Düzenlenen “Malzeme Akışı Maliyet
Muhasebesi” Konulu Eğitime Katıldılar
6
Sayı 280
Nisan 2012
26
34 Çevre Dostu Büyümeye Doğru
36 Üç Aylık Ulusal Verimlilik İstatistikleri 2011 Yılı
Dördüncü Çeyreği Sonuçları Açıklandı
18
12
38 İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler / Aslıhan SERTKAYA
44 OECD Sürdürülebilir İmalat Eğitim Seti
45 Productivity Statistics Related to The Fourth Quarter
of 2011 Have Been Published
48 Uluslararası Verimlilik İstatistikleri
International Productivity Statistics
Ulusal Verimlilik İstatistikleri
National Productivity Statistics
32
NİSAN 2012
3
Bakanlığımız, Temiz Üretim (Eko-Verimlilik)
Uygulamalarını Harekete Geçirecek
ve Ulusal Düzeyde Yaygınlaştıracaktır
Prof. Dr. Ersan ASLAN
K
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı
üresel iklim değişikliğini
hissetmeye başladığımız
bu zamanlarda dünya
gündeminin üst
sıralarında yeşil büyüme,
çevre dostu teknolojiler, sürdürülebilir
üretim, enerji verimliliği ve temiz üretim
(eko-verimlilik) kavramları yer alıyor.
Başlangıçta Birleşmiş Milletler Çevre
Programı (UNEP) tarafından kullanılan
temiz üretim kavramının, tanım olarak
günümüzde yeşil verimlilik ve ekoverimlilik kavramlarıyla örtüştüğünü ve
birbirlerinin yerine kullanıldığını biliyoruz.
Bu kavramın içinde hem çevre boyutu,
yani önleyici bir yaklaşımla çevresel
riskleri zararlar ortaya çıkmadan azaltma,
hem de verimliliği ve kaynak kullanım
4
NİSAN 2012
etkinliğini artırma boyutları bulunuyor.
Temiz üretim uygulamaları, hızla
gelişen ve rekabet koşulları giderek
zorlaşan sanayinin; rekabet gücü
yüksek bir endüstri sağlama yolunda,
kaynakları en etkin şekilde kullanarak
çevresel ve ekonomik kazanç sağlaması
açısından son derece önemli bir
araçtır. Doğal kaynakların daha verimli
kullanılması ve organizasyonların
çevresel performanslarının artması
düşük karbonlu, kaynak etkin ve yeşil
endüstrileşme için gereklidir. Özellikle
ülkemiz, endüstriyel çıktı başına malzeme,
enerji ve kirlilik yoğunluklarını azaltmak
için önemli bir potansiyele sahiptir. Ayrıca,
endüstriyel iklim değişikliği etkilerinin
azaltılması ve etkilere uyum süreci de;
temiz üretim uygulamaları ile enerji, su,
malzeme ve kimyasalları içeren doğal
kaynakların verimli kullanılması ile
başlamaktadır.
Ülkemizde temiz üretim (eko-verimlilik)
yaklaşımına yönelik ilk adımlar 1990’lı
yılların sonlarında atılmaya başlanmış,
daha sonraki süreçte de birçok kurum
ve kuruluş bu konuda çeşitli çalışmalar
başlatmıştır. Bu kurum ve kuruluşların
önde gelenlerinden biri görev tanımı
itibariyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
iken son yıllarda ana aktörlerden biri de
konunun uygulama tarafındaki görev ve
sorumlulukları sebebiyle Bakanlığımız
olmuştur.
Ülkemiz kurum ve kuruluşlarının bu
alanda görev üstlenmesi konusunda
en somut adımlardan birinin 3
Haziran 2011 tarih ve 635 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) olduğunu
ifade etmek yerinde olacaktır. Söz
konusu KHK ile yeniden yapılandırılmış
bulunan Bakanlığımızın çalışma
alanlarından biri de temiz üretim olarak
belirlenmiştir. Bakanlığımızın Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname’nin 2’nci maddesinde yer
alan, “ekonominin verimlilik esaslarına
uygun olarak gelişmesi amacıyla verimlilik
politika ve stratejileri hazırlamak, sanayi
işletmelerinin verimliliğini artırmak,
geliştirmek ve temiz üretim projelerini
desteklemek” ifadesi ile bu görev
somutlaştırılmış bulunmaktadır. Yine
bununla bağlantılı olarak, 17 Ağustos
2011 tarihinde yürürlüğe giren Kanun
Hükmünde Kararname düzenlemesi ile
Milli Prodüktivite Merkezi Bakanlığımızın
bir ana hizmet birimi olarak yeniden
yapılandırılarak, Verimlilik Genel
Müdürlüğü (VGM) olarak adlandırılmıştır.
Bakanlığımız bünyesinde temiz üretime
yönelik olarak sürdürülecek çalışmalar
da, VGM’nin görevlerinden biri olarak
tanımlanarak “işletmelerin temiz üretim
program ve projeleri hazırlaması ve
uygulamasına yönelik faaliyetlerde
bulunmak” şeklinde ifade edilmiştir.
2011-2014 yılları arasında ülkemizde
sanayi konusunda kaydedilmesi
istenen gelişmelerin eylemler bazında
somutlaştırıldığı ve takip edildiği Türkiye
Sanayi Strateji Belgesi ve Eylem Planı
bu alanda atılacak somut adımları
içermektedir. Temiz üretim (eko-verimlilik)
konusunda önemli görevler yürütecek
olan VGM, Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi
kapsamında ilgili eylemlerin sorumlusu
konumundadır. Bu eylemlerden en
önemlisi “Ulusal eko-verimlilik programları
uygulanması, sonuçlarının izlenmesi ve
değerlendirilmesi sağlanacaktır” şeklinde
ifade edilmiş olan 44’üncü eylemdir.
Konunun çok boyutlu olması ve
hem sanayi işletmelerini, hem kamu
kurumlarını, hem de sivil toplum
kuruluşlarını ilgilendirmesi nedeniyle,
bu görevin yerine getirilmesinde
Bakanlığımız aralarında çeşitli Bakanlıklar,
Üniversiteler, Kalkınma Ajansları, Sanayi
ve Ticaret Odaları, Organize Sanayi
Bölgeleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri,
TÜBİTAK, KOSGEB, TTGV, Meslek Örgütleri,
ilgili Sivil Toplum Kuruluşları, Uluslararası
Kuruluşlar ve Finans Kuruluşları da
bulunan pek çok kurum ve kuruluşun
işbirliği içerisinde çalışmasını temin
etmek üzere koordinasyon görevini
yerine getirecektir. Bu görevin sonucunda
beklediğimiz çıktı, Türkiye genelinde
bir ulusal temiz üretim (eko-verimlilik)
programı uygulanması yoluyla başta
sanayi sektörü olmak üzere işletmelerde
temiz üretim uygulamalarının
yaygınlaştırılmasıdır.
Önemli bir diğer hedefimiz ise yine aynı
amaca yönelik olarak ülkemiz sanayisinin
ve organize sanayi bölgelerinin yoğun
olduğu bir bölgede öncelikle bir “EkoVerimlilik Merkezi” kurmak, sonraki
dönemde ise bu modeli diğer bölgelerde
de yaygınlaştırmaktır. Bu hedef,
Bakanlığımızın 2013-2017 dönemindeki
faaliyetlerini kapsayan Stratejik Plan
Belgesinde de yer almaktadır. Yeni
stratejik planımıza göre söz konusu
eko-verimlilik merkezinin kuruluşunun
en geç 2014 yılında tamamlanması
planlanmaktadır.
Önümüzdeki dönemde
gerçekleştireceğimiz önemli
faaliyetlerden biri de hem Türkiye Sanayi
Strateji Belgesi hem de Bakanlığımız
Stratejik Planı’nda yer alan Türkiye
Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı’nın
hazırlanmasıdır. Ülkemizde daha önce
verimlilik alanında gerçekleştirilen
çeşitli, ancak bir bütünlük arz etmeyen
çalışmalar, bu şekilde bir program
dahilinde bütünleştirilmiş olacak ve
koordineli olarak yürütülebilecektir.
Hazırlık çalışmaları süren ve 20142017 yıllarını kapsayacak olan Türkiye
Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı’nın
temel eksenlerinden birinin temiz üretim
(eko-verimlilik) olması öngörülmektedir.
Daha önce de belirttiğim gibi, temiz
üretim kavramının bileşenlerinden biri
“çevre” ise diğeri de “verimlilik” olarak
öne çıkmaktadır. Ekonomik büyümenin
en önemli kaynağı olan verimlilik
artışlarının sağlanmasında söz konusu
strateji belgesinin önemli bir yönlendirici
olacağını değerlendirmekteyiz.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2013-2017 Stratejik Planı
Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Hedefleri
•• Türkiye Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı (2014-2017) hazırlanacak ve periyodik
olarak güncellenecek, uygulama sonuçları izlenecek ve değerlendirilecektir.
•• Verimlilik artırma tekniklerine ve temiz üretim uygulamalarına yönelik bilinç düzeyi
artırılacaktır.
•• Danışmanlık ve eğitim hizmetleriyle, verimlilik artırma tekniklerine ve temiz üretim
uygulamalarına yönelik teknik kapasite artırılacaktır.
•• Kurum ve kuruluşlarda verimlilik artırma teknikleri ve temiz üretim konusunda
sistem ve personelle ilgili belgelendirme ve ödüllendirme mekanizmaları
geliştirilecektir.
•• Kaynakların verimli kullanılması ve çevreyle uyumlu üretim prensipleri
doğrultusunda, sanayide temiz üretim ve eko-verimlilik programlarının
uygulanması sağlanacak, bu çerçevede bir Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Merkezi
kurulacaktır.
•• Kaynakların verimli kullanılmasına, çevreyle uyumlu üretim ilkelerinin
benimsenmesine yönelik araştırmalar yapılacak ve ilgili alanlardaki politika
oluşturma süreçlerine katkı sağlanacaktır.
•• Verimlilik ve temiz üretimle ilgili bilimsel kapasite güçlendirilecek, ilgili alanlarda
faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarla ilişkiler geliştirilecektir.
NİSAN 2012
5
Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum
TÜRKİYE’DE TEMİZ ÜRETİM
(EKO-VERİMLİLİK) ALANINDA MEVCUT DURUM
Nevda ATALAY / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
TEMİZ ÜRETİM NEDİR?
T
emiz üretim kavramı, Birleşmiş
Milletler Çevre Programı
(UNEP) tarafından “toplam
etkinliği artırmak, insan ve çevre
üzerindeki riskleri azaltmak için entegre
ve önleyici bir çevre stratejisinin
proseslere, ürünlere ve hizmetlere
sürekli olarak uygulanması” şeklinde
tanımlanmaktadır. Bu kavram ilk
olarak UNEP Endüstri ve Çevre Bölümü
tarafından 1989 yılında kullanılmaya
başlanmıştır. 1992’de benimsenen
Gündem 21’de* sürdürülebilir
kalkınmanın gerçekleşmesi için
belirlenen gerekler arasında “Temiz
Üretim” de yer almaktadır. Günümüzde
temiz üretim ile aynı kapsamda
kullanılmakta olan “eko-verimlilik”
de, ekonomik ve ekolojik verimliliğin
bileşimi olarak açıklanmakta ve temel
olarak; “daha azla daha fazla” olarak
tanımlanmaktadır. Ürün geliştirmeye
ilişkin sağduyulu yaklaşım ve iyi bir
iş uygulaması anlamını taşıyan ekoverimlilik, Dünya Sürdürülebilir Kalkınma
ve İş Konseyi’ne (WBCSD) göre, “daha az
etkiyle daha çok değer yaratma”, “paralel
ekonomik ve çevresel verimlilik”tir.
Temiz üretim/eko-verimlilik, geleneksel
kirlilik kontrolü yöntemlerinin aksine
atık oluşumunu kaynağında önleyerek/
azaltarak üretimden kaynaklanan
Gündem 21; ulusal, bölgesel ve yerel
faaliyetleri içeren, kalkınma ve çevre arasında
denge kurulmasını hedefleyen “sürdürülebilir
kalkınma” kavramının yaşama geçirilmesine
yönelik küresel uzlaşmanın ve politik
taahhütlerin en üst düzeydeki ifadesi olan bir
eylem planıdır. Gündem 21, Haziran 1992’de
Rio de Janerio’da düzenlenen Birleşmiş Milletler
Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda 178 ülke
tarafından kabul edilmiştir.
*
6
NİSAN 2012
Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum
çevresel etkileri en aza indirmeyi
amaçlar. Temiz üretim/eko-verimlilik
yaklaşımı, çevresel fayda yanında
ekonomik getirileri de olan bir üretim
stratejisidir. Temiz üretim/eko-verimlilik;
•• Hammadde ve enerjiyi daha az
kullanmayı,
•• Yeniden kullanım ve geri dönüşümü
artırmayı,
•• Daha az atık oluşturmayı,
•• Tehlikeli atık miktarını azaltmayı
amaçlayan çevreye duyarlı bir atık
yönetimi yaklaşımıdır. Bu yaklaşım,
çevresel etkileri en aza indirmenin
yanında verimlilik artışı sağlamayı
da amaçlamaktadır. Temiz üretim
ve eko-verimlilik ile aynı paralelde
kullanılan kirlilik önleme yaklaşımı da,
boru sonu atık arıtımı yöntemleriyle
kıyaslandığında önleyici bir yaklaşım
sağlayarak, işletme verimliliğinin
artmasında ve çevre kirliliğinin
önlenmesinde önemli bir rol oynar.
Atığı oluştuktan sonra kontrol etmek
yerine, kaynağında önlemeyi/azaltmayı
amaçlar. Temiz üretim, eko-verimlilik,
atık minimizasyonu, kirlilik önleme,
yeşil verimlilik kavramları çeşitli kurum,
kuruluş ve kişilerce aynı anlamda
kullanılan ifadeler olarak literatürde yer
almaktadırlar.
TEMİZ ÜRETİM KONUSUNA YAPILAN
ATIFLAR
Ülkemizde temiz üretim/eko-verimlilik
kavramına dönük ilk adımlar 1990’lı
yılların sonlarında atılmaya başlamış,
süregelen dönem içinde bu konuda
çeşitli kurum ve kuruluşlar çalışmalar
başlatmışlardır.
3/6/2011 tarihli 635 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname (KHK) ile yeniden
yapılandırılmış bulunan T.C. Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın (BSTB)
çalışma alanlarından bir tanesi de temiz
üretim olarak ifade edilmektedir. T.C.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin 2’nci
maddesinin (f) bendinde yer alan,
“ekonominin verimlilik esaslarına
uygun olarak gelişmesi amacıyla
verimlilik politika ve stratejileri
hazırlamak, sanayi işletmelerinin
verimliliğini artırmak, geliştirmek ve
temiz üretim projelerini desteklemek”
ifadesi ile temiz üretim konusu Bakanlık
görevleri arasında yer almaktadır. 17
Ağustos 2011 tarihli 649 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’de, 635 sayılı
KHK’ya eklenmek üzere çıkartılan
kararla, mülga Milli Prodüktivite
Merkezi, T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı’nın bir hizmet birimi olarak
yeniden yapılandırılarak, Verimlilik
Genel Müdürlüğü (VGM) olarak
adlandırılmıştır. T.C. Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı bünyesinde temiz
üretime yönelik olarak sürdürülecek
olan çalışmalar da, 635 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’de Verimlilik
Genel Müdürlüğü’nün görevlerinden
biri olarak tanımlanmakta ve
“işletmelerin temiz üretim program
ve projeleri hazırlaması ve
uygulamasına yönelik faaliyetlerde
bulunmak”
şeklinde ifade edilmektedir. Temiz
üretim/eko-verimlilik kavramına son
yıllarda hazırlanmakta olan birçok
strateji belgesinde de yer verilmektedir.
Bu belgelerde temiz üretime dönük
olarak yapılan atıflara ilişkin örneklere
aşağıda yer verilmektedir.
•• Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi
(2011-2014)
T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığınca hazırlanan Türkiye Sanayi
Stratejisi Belgesi (2011-2014)’nin 44 nolu
eylem maddesi
“ulusal eko- verimlilik programları
uygulanması, sonuçlarının izlenmesi
ve değerlendirilmesi sağlanacaktır”
ifadesi ile temiz üretime atıfta
bulunmaktadır. Eylem planı
kapsamında bir temiz üretim/ekoverimlilik merkezinin kurulması da
yer almaktadır. Aynı belgede Türk
Sanayine sürdürülebilir kalkınma ilkeleri
doğrultusunda yön vermek amacıyla
belirlenen politikalarda yer alan temiz
üretimi içeren ifadeler, aşağıdaki şekilde
özetlenebilir:
•• Düşük karbon ekonomisine ve
sanayide temiz üretim süreçlerine
geçiş desteklenecek ve bu konuda
bilgilendirme faaliyetlerine ağırlık
verilecektir. Bu doğrultuda, sanayinin
düzenli altyapı olanakları ile üretim
yapmalarını sağlayan üretim
bölgelerine taşınmaları teşvik edilecek,
ayrıca sera gazı emisyonlarının
kontrolü sağlanacak, izlenecek ve
raporlanacaktır.
•• Temiz üretim ile örtüşen ve
sürdürülebilir kalkınma, ekonomik
gelişim ve çevresel performansı birlikte
ele alarak, iş mükemmelliği ile çevresel
mükemmelliğe bir arada odaklanan,
kaynakların verimli kullanılması ve
çevreyle uyumlu üretim prensiplerinin
NİSAN 2012
7
Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum
benimsenmesi doğrultusunda,
kaliteli ürün ve hizmet üretilmesi
yoluyla işletmelerin rekabet edebilme
yeteneklerini artıran eko-verimlilik
programlarının ülke genelinde
uygulanması sağlanacaktır.
•• Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji
Belgesi ve Eylem Planı (2011-2014)
T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
tarafından hazırlanan Türkiye Otomotiv
Sektörü Stratejisi Belgesi ve Eylem
Planı’nda, sektörün gelişimine dönük
olarak beş temel hedef yer almaktadır.
Söz konusu hedefler içerisinde temiz
üretim/eko-verimlilik konusuna olan
yaklaşımlar aşağıda yer aldığı şekliyle
özetlenebilir;
•• Hedef 1: Ar-Ge altyapısını
iyileştirmek; bu kapsamda özellikle
otomotiv yan sanayinde, rekabet
gücünün geliştirilmesi için Ar-Ge
yardımı, yurtdışı fuar ve sergilere
katılım desteği, çevre maliyetlerinin
desteklenmesi yardımı, pazar
araştırması yardımı, eğitim yardımı,
istihdam yardımı, işletme ve marka
tanıtım yardımı, Türk ürünlerinin
yurtdışında markalaşması yardımı
ve pazarlama gibi desteklerin
yanında, sanayideki firmaların
ihtiyaç duyduğu konularda bilgi ve
danışmanlık hizmetlerinin sunulması
amaçlanmaktadır.
•• Hedef 2: Şirketlerin tasarım, üretim,
markalaşma beceri ve kapasitelerini
artırmak; bu amaçla alternatif yakıt
kullanarak CO2 emisyonlarını azaltan
yeni teknoloji ürünü motorların
ve hibrit gibi çevre dostu araçların
tasarımı ve üretimi ile yenilikçi ve
temiz üretim teknolojilerinin tercih
edilmesi konusunda özendirici
mekanizmalar devreye sokularak
8
NİSAN 2012
ana ve yan sanayinin desteklenmesi
planlanmaktadır.
•• Hedef 3: Otomotiv sektöründe iç ve
dış pazarları geliştirmek; bu amaçla
çevre dostu araçların kullanımının
yaygınlaştırılması için toplumda
farkındalık seviyesinin artırılmasına
yönelik çalışmalar yapılması
hedeflenmektedir.
•• Hedef 4: Hukuki ve idari
düzenlemeleri iyileştirmek; bu
hedef ile düşük CO2 emisyonu olan
çevre dostu araçların (elektrikli, hibrit
ve emisyon seviyesi düşük diğer
araçlar) kullanımını teşvik eden bir
vergilendirme sisteminin oluşturulması
ve ömrünü tamamlamış araçların
hurdaya ayrılarak bertarafı için gerekli
hukuki düzenlemelerin oluşturulması
ve hurda işletmelerinin teşvik edilmesi
yönünde çalışmalar yapılması
planlanmaktadır.
•• Hedef 5: Fiziki altyapıyı geliştirmek;
bu doğrultuda çevreye duyarlı
elektrikli ve CNG’li (Doğalgaz) araçların
kullanımının yaygınlaşması için gerekli
altyapı çalışmalarının yürütülmesi
ve elektrikli ve CNG’li araçlar için
dolum istasyonları vb. yatırımların
geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
•• Türkiye Kimya Sektörü Strateji
Belgesi ve Eylem Planı (2011-2015)
(Taslak)
çerçevesinde temiz üretim/ekoverimliliğe hizmet edecek olan hedef;
2011–2015 yıllarını kapsayan Türkiye
Kimya Sektörü Strateji Belgesi’nde
sektöre dönük olarak belirlenmiş olan
temel amaç, “yüksek katma değerli,
çevreye ve insan sağlığına duyarlı
süreç ve ürünlerle, kimya sektöründe
sürdürülebilir ve rekabetçi bir şekilde dış
ticaret dengesini ülke lehine geliştirerek
dünyada söz sahibi bir konuma gelmek”
şeklinde ifade edilmektedir. Bu amaç
Türkiye Sanayi Strateji Belgesi ile T.C.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Stratejik Planı’nda (2013-2017) yer
alan ve Verimlilik Genel Müdürlüğü
tarafından hazırlanmakta olan “Türkiye
Verimlilik Stratejisi ve Eylem Planı” (20142017), 2014 yılı itibariyle uygulamaya
geçecek olup; belgenin önemli bir
bileşenini de temiz üretim hedeflerine
“kimya sektöründe, katma değeri
yüksek, insan ve çevre sağlığına
duyarlı ürünlerin üretim ve ihracatını
geliştirecek politikalar oluşturulması”
şeklinde ortaya konmaktadır. Bu
hedef için gerçekleştirilecek olan
eylemler ise “üretimde verimliliğin
arttırılması ve çevrenin korunmasını
sağlamak üzere kimya sektöründe
kümelenme faaliyetlerinin geliştirilmesi ve
yaygınlaştırılması” ve
“mevcut en iyi teknikler (MET) ile
sanayi sektöründe emisyon azaltımı/
sınırlandırılması ile iklim dostu
teknolojilerin geliştirilmesi” şeklinde ifade
edilmektedir.
Bu kapsamda yapılacak olan faaliyetler
de şu şekilde sıralanmaktadır:
–– Kimya sanayinde emisyon miktarı fazla
olan alt sektörler belirlenecek,
–– Belirlenen sektörlerde uygulanabilecek
yeni ve temiz teknoloji projeleri
desteklenecek,
–– Yapılan projelerin sanayi ile işbirliği
halinde uygulamaya geçirilmesi
sağlanacaktır.
•• Türkiye Verimlilik Stratejisi ve Eylem
Planı (2014-2017)
Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum
dönük faaliyetler oluşturacaktır.
TÜRKİYE’DE TEMİZ ÜRETİM
KONUSUNDA ÇALIŞMA YÜRÜTEN
KURUM ve KURULUŞLAR
Temiz üretim/eko-verimlilik kavramı,
ülkemiz için çok büyük önem
taşımakla birlikte, bugüne değin bu
konuda yürütülen çalışmalar oldukça
az sayıdadır. Çoğunlukla ulusal ve
uluslararası düzeyde eğitim ve araştırma
çalışmalarının yer aldığı bu faaliyetlerin
önemli bir kısmı da üniversiteler
tarafından gerçekleştirilmiştir. Kamu
kurum ve kuruluşlarınca yürütülen temiz
üretim çalışması sınırlı sayıda olup, bu
tür çalışmaların daha çok uluslararası
fonlardan desteklendiği, Türkiye’de bu
kapsamdaki çalışmaları hedefleyen bir
finansal destek sisteminin olmadığı
görülmektedir. Temiz üretim/ekoverimlilik uygulamalarının artırılması
için, sanayi açısından eksik olduğu
düşünülen kapasitenin geliştirilmesi ve
farkındalık düzeyinin artırılması büyük
önem taşımaktadır.
Bu kapsamda, ülkemizde temiz üretim/
eko-verimlilik alanında öne çıkan kurum
ve kuruluşlardan bir kısmı aşağıda yer
almaktadır:
•• T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı,
T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB),
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,
T.C. Orman ve Su işleri Bakanlığı bu
kavramın kamu kısmında yer alan
öncelikli bakanlıklar olarak ortaya
çıkmaktadır.
•• Türkiye’de bu konudaki çalışmalara
öncülük eden üniversitelerin başında
Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
İstanbul Teknik Üniversitesi ve
Boğaziçi Üniversitesi gelmektedir.
Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde
yer alan Sürdürülebilir Kalkınma ve
Temiz Üretim Uygulama ve Araştırma
Merkezi temiz üretim/eko-verimlilik
konusunda çeşitli çalışmaların
yürütülmesini sağlamaktadır.
•• Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma
Örgütü (UNIDO) desteği ile 2008-2011
yılları arasında Temiz Üretim / EkoVerimlilik Programının yürütülmesini
sağlayan Türkiye Teknoloji Geliştirme
Vakfı’nın (TTGV) önümüzdeki
dönemde de bu alanda planladığı ve
yürüteceği çalışmaları mevcuttur.
•• Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı (KOSGEB), TÜBİTAK
Marmara Araştırma Merkezi (MAM),
Bölgesel Çevre Merkezi (REC),
Kalkınma Ajansları, İş Dünyası ve
Sürdürülebilir Kalkınma Derneği,
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
bu konuda emek veren kurum ve
kuruluşlar olarak sayılmaktadır.
TÜRKİYE’DE TEMİZ ÜRETİM ALANINDA
YÜRÜTÜLEN PROJELERDEN ÖRNEKLER
Ülkemizde temiz üretim alanında
yürütülen faaliyetler kapsamında öne
çıkan projelerden bazıları aşağıda yer
almaktadır:
•• Eko-Endüstriyel Parklar Çevre Destek
Sistemi (EPESUS) Projesi:
Verimlilik Genel Müdürlüğü’nün
Proje ortağı, Ekodenge Ltd. Şirketi’nin
proje yürütücüsü olarak yer aldığı,
Avrupa Birliği, Rekabet Edebilirlik
ve Yenilik Çerçeve Programı (CIP)
altındaki Girişimcilik ve Yenilik Programı
(EIP) kapsamında desteklenen EkoEndüstriyel Parklar Çevre Destek
Sistemi (EPESUS) Projesi, Ağustos
2009’da başlamış olup Ağustos 2012’de
tamamlanması planlanmaktadır.
Proje kapsamında endüstriyel
bölgelerde sanayiciye üretim girdi çıktı
hesapları aracılığıyla çevresel politikalar
ve temiz teknoloji uygulamalarının
artırılmasına katkı sağlayacak çalışmalar
yürütülmektedir. Bu çalışmaların
yürütülmesi için Proje kapsamında web
tabanlı EPESUS yazılımı geliştirilmiştir.
Bu amaçlar doğrultusunda öncelikli
olarak belirlenen beş sektör, Proje
kapsamında ele alınmıştır. Bu sektörler;
tekstil, dökümcülük, büyük yakma
tesisleri, bina ve polimer sektörleridir.
•• KOBİ’lerin Çevre Konusundaki İhtiyaç
ve Beklentilerinin Belirlenmesi
Projesi**
•• Endüstriyel Verimlilik ve Çevresel
Performansın KOBİ’ler Düzeyinde
Paralel Olarak Geliştirilmesi
•• Türkiye’de Temiz (Sürdürülebilir)
Üretim Uygulamalarının
Yaygınlaştırılması için Çerçeve
Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının
Belirlenmesi Projesi
•• İzmir’de Eko-verimlilik (Temiz Üretim)
Uygulamalarının Yaygınlaştırılması
Projesi
•• Yerli Enerji Teknolojileri Ar-Ge
Platformu
•• Endüstriyel Simbiyoz: Çevresel ve
Ekonomik Kazanım için İşbirliği Ağları
•• Küresel Çevre Fonu (GEF) Sanayide
Enerji Verimliliği Projesi
•• Bursa’da Deri Sanayinde Temiz
Üretim Teknolojileri, Sürdürülebilir
T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile
T.C. Kalkınma Bakanlığı arasında yapılan bir
protokol ile işbirliği kapsamında, Kalkınma
Ajanslarından destek alarak projeler geliştirme
yönünde çalışmalar sürdürülmektedir.
**
NİSAN 2012
9
Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum
Pamuk Üretimi, Tekstil ve Hazır Giyim
Üretiminde Çevre Standartları ve
Rekabet 3 Yıllık Entegre Programı
TÜRKİYE’DE TEMİZ ÜRETİM
KONUSUNDAKİ MEVCUT TEŞVİK
MEKANİZMALARI
Hemen her alanda olduğu gibi, temiz
üretimin teşvik edilmesi amacıyla da
çeşitli politikalar uygulanabilmektedir.
Bu politika araçlarından bir tanesi de
ekonomik araçlar kapsamında ele alınan
finansal mekanizmalar olarak ifade
edilebilir. Ülkemizde, dolaylı yoldan da
olsa temiz üretim projelerine finansal
teşvik sağlayan kuruluşlardan bazıları
şunlardır:
•• T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
•• Hazine Müsteşarlığı,
•• Ekonomi Bakanlığı (Eski Dış Ticaret
Müsteşarlığı),
•• TÜBİTAK,
•• Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı,
•• Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme
ve Destekleme İdaresi Başkanlığı,
•• Kredi Garanti Fonu,
•• Kalkınma ajansları ve
•• Çeşitli bankalar.
VGM TARAFINDAN TEMİZ ÜRETİM/
EKO-VERİMLİLİK KONUSUNDA
YAPILAN PAYDAŞ GÖRÜŞMELERİ
Temiz üretim/eko-verimlilik konusu
çok boyutlu olarak ele alınması
gereken bir kavram olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu doğrultuda, işletmelerin
temiz üretim program ve projeleri
hazırlamasına ve uygulamasına yönelik
faaliyetler ile görevlendirilen Verimlilik
Genel Müdürlüğü, Türkiye’de bu
konunun paydaşları ile görüşmeler
10
NİSAN 2012
gerçekleştirmektedir. Yapılmış olan
paydaş görüşmelerinde öne çıkan konu
başlıklarını;
•• İşletmeler açısından en öncelikli
durumun, AB mevzuatına uyum
kapsamında 2018 sonunda
uygulanması zorunlu olacak olan
Endüstriyel Emisyonlar Direktifi
başta olmak üzere temiz üretim/
eko-verimlilik konusunda farkındalık
yaratacak, bilinçlendirme ve
bilgilendirme olması gerektiği, bunun
için de eğitimin ön planda ele alınması
gerektiği,
•• 14.12.2011 tarihinde yayımlanan
“Tekstil Sektöründe Kirlilik Önleme
ve Kontrol Tebliği”ni yenilerinin
izleyeceği, sanayicinin bu tebliğlere
ilişkin olarak bilgilendirilmesi ve
bilinçlendirilmesinin önem taşıdığı,
işletmelerde yürütülecek danışmanlık
ve eğitim faaliyetlerinin donanımlı
kişilerin yer aldığı danışman havuzları
ile hizmet verecek esnek, hareketli
ve özerk bir yapının oluşturulması ile
mümkün olabileceği, uygulamaya
geçişin son tarihi olan 2018’e kadar
yaptırımı yok gibi görünen bu
uygulamalara sanayiciyi çekmek için
uygulamanın ekonomik getirilerinin
de ortaya konması gerektiği,
•• Sanayiciye hizmet verecek “Temiz
Üretim Merkezleri’nin (TÜM)”
kurulması ve bu merkezler için
VGM’nin koordinatör rolü üstlenmesi
gerektiği,
•• AB mevzuatına uyum aşamasında
BREF (Mevcut En İyi Teknikler Referans
Dokümanı) dokümanlarının zorunlu
hale geldiği, ancak AB referans
dokümanlarının bizim sanayimiz için
çok da uygun olmadığı, Türkiye’ye
özgü BREF’lerin öncelikli sektörler için
hazırlanmasının ön planda ele alınması
gereken konuların başında geldiği,
•• İlgili kurum ve kuruluşlar (VGM, ÇŞB,
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü,
TOBB vb.) ile sürekliliği sağlanacak bir
çalışma altyapısının oluşturulmasının
temiz üretim çalışmalarının
yürütülmesi hususunda faydalı olacağı,
şeklinde özetlemek mümkündür.
SONUÇ ve DEĞERLENDİRME
Temiz üretim kavramı, özellikle de
Birleşmiş Milletler Sınaî Kalkınma
Teşkilatı’nın (UNIDO) yönlendirici ve
özendirici çalışmalarıyla küresel ölçekte
yaygınlık kazanmış, doğal kaynakların
korunmasına ilişkin farklı düzeylerde
birçok önlemi ve iyileştirici tekniği
bünyesinde toplamıştır. Türkiye’de temiz
üretim kavramına ilişkin farkındalık
henüz istenen seviyede olmasa da,
çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından
yürütülen projeler ve üniversitelerdeki
akademik çalışmalarla konuya ilişkin
belirli bir birikim oluşmuştur. Bu
birikimin tabii bir sonucu olarak T.C.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile T.C.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na
da hukuki düzeyde belirli görev ve
sorumluluklar verilmiştir.
Diğer ülke deneyimleri göstermektedir
ki, temiz üretim anlayışının
yaygınlaşması ve kabul görmesine dair
çalışmalar iki farklı güzergâh izlemiştir:
İlk güzergâhta, temiz üretim anlayışı
ve tekniklerinin çoğunlukla mevzuat
düzenlemeleri yoluyla, “tavandan
tabana” olarak özetlenebilecek bir
yöntemle yaygınlaştırılması yönünde
çalışmalar yer alırken; kimi ülkelerde
ise bu yaklaşımın yaygınlaşmasında
başlıca araç olarak tabandaki gelişimi
Makale Türkiye’de Temiz Üretim (Eko-Verimlilik) Alanında Mevcut Durum
politika ve stratejiler ile yapılacak
hukuki düzenlemelerde de üreticinin
gereksinim, talep ve beklentilerini karar
alıcı düzlemlere taşımakta sorumluluk
üstlenebilecektir.
ve farkındalık düzeyini büyük oranda
bilinçlendirme faaliyetleri ve kimi
ekonomik teşviklerle artırma yaklaşımı
benimsenmiştir. Türkiye’de ÇŞB
ile BSTB’ye verilen sorumluluklar
ise, iki güzergâhtan öğeler içeren,
melez bir tavrı işaret etmektedir. Bir
yandan ÇŞB’nin yapacağı mevzuat
düzenlemeleri ve oluşturacağı
politikalarla tavandan tabana doğru
işleyen bir mekanizma hayata
geçirilmekteyken, BSTB bünyesindeki
Verimlilik Genel Müdürlüğü’ne
“işletmelerin temiz üretim program ve
projeleri hazırlamasına ve uygulamasına
yönelik faaliyetlerde bulunmak”
şeklinde verilen görev, hem mevzuat
düzenlemelerinin uygulamaya
taşınmasında hem de temiz üretim
anlayışının ve bu kapsamdaki tekniklerin
üreticilere doğrudan aktarılmasındaki
yükümlülükleri ortaya koymaktadır.
Bu doğrultuda VGM’nin görevini yerine
getirmede başvurabileceği öncelikli
araç, temiz üretim kapsamındaki
çalışmaların yalnızca doğal kaynakların
ve çevrenin korunması yönünde
bir tedbir olmayıp aynı zamanda
hammadde, enerji gibi kimi maliyetlerin
düşürülmesiyle de ekonomik verimliliğe
katkı sağladığını, bilinçlendirme,
eğitim, yayın çalışmaları ve kimi pilot
projelerle ortaya koyması olarak kendini
göstermektedir. Bu bağlamda VGM,
kendi uzman donanımını temiz üretim
anlayışı çerçevesinde geliştirmenin
yanı sıra, Türkiye düzeyinde konuya
ilişkin uzmanlık düzeyini artıracak
enstrümanlar geliştirebilecek, sivil
toplum kuruluşları ve özel sektörün
de katılımını sağlayarak yerel
ölçekte bilgilendirici ve yönlendirici
platformlar oluşturulmasına öncülük
edebilecektir. Bunlara ek olarak
VGM, konuya ilişkin ekonomik
teşvik ve destek mekanizmalarının
oluşturulması ve hayata geçirilmesinde
rol oynayabileceği gibi, geliştirilecek
Unutulmamalıdır ki temiz üretim
kavramı, “sürdürülebilir kalkınma” olarak
ele alınabilecek şemsiye bir kavramın
temel bileşenlerinden biridir. Gelecek
kuşakların kaynaklarını tüketmeden
sürekli olarak gelişmek olarak
özetlenebilecek sürdürülebilir kalkınma
anlayışı, Türkiye gibi henüz büyüme ve
küresel ticarete etkin bir aktör olarak
dâhil olma sürecindeki bir ülkede,
gündelik düzeydeki birçok ihtiyaçla
çelişir gibi görünmektedir. Ne var ki
üretim süreçleri üzerinde büyük bir ek
yük oluşturmayıp bilâkis bu süreçlerin
daha etkin, daha yüksek kapasitede
ve daha az girdiyle daha çok çıktı
üretmesine odaklanan ve bu bağlamda
verimlilikle birçok noktada örtüşen
temiz üretim yaklaşımı, her büyüklükten
ve her sektörden işletmeye de, bir
yandan doğal kaynakları koruması ve
çevresel kriterlere ulaşmasına, diğer
yandan da rekabet edebilirlik düzeyini
artırmasına yönelik yeni alternatifler
sunmaktadır. Bu yönde bir bilincin
yalnızca merkezî düzeydeki hukuki
düzenlemelerle oluşamayacağından
yola çıkarak VGM, verimlilikle ilişkili
alanlarda yarım yüzyıla yaklaşan
deneyimi paralelinde üreticilere temiz
üretim konusunda sunacağı hizmetler
ve sağlayacağı desteklerle Türkiye kamu
örgütlenmesi içinde önemli bir boşluğu
dolduracaktır.
NİSAN 2012
11
Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi
EKO-İNOVASYON İLE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR EKONOMİ*
Selin ENGİN / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Tuğba ALTINIŞIK DİNÇBAŞ / Verimlilik Uzmanı (Sanayi Genel Müdürlüğü)
GİRİŞ
S
ınırlı ve kıt olan doğal kaynakların
hızla tükenmeye başlaması ve
çevre kirliliğinin küresel ölçekte
etkili olması üzerine hükümetler,
üreticiler ve tüketiciler çevreye
duyarlı üretim ve hizmet süreçlerini
benimsemeye başlamışlardır. Son
yıllarda kaynak verimliliği ve çevre
kirliliği ülkelerin gündemlerinde daha
fazla yer tutmaktadır. Günümüzde
çevre konusu sürdürülebilir kalkınma
gereksinimleri doğrultusunda
ekonomik ve toplumsal gelişmeden ayrı
düşünülmemektedir. Bu doğrultuda
çevreye duyarlı üretim ve hizmet
süreçleri ile çevre teknolojileri yaygın
olarak uygulanmaya başlanmıştır. Bu
süreçler, atık ve emisyonların ortaya
çıktıktan sonra kontrolünü amaçlayan
boru sonu arıtma yöntemlerinin
aksine atıkları ve emisyonları daha
oluşmadan kaynağında önleyerek bir
yandan kaynak tasarrufu sağlamayı
diğer yandan da çevresel etkileri en aza
indirmeyi amaçlamaktadır.
Son yıllardaki gelişmeler geleneksel
çevre teknolojilerinin, kaynak
verimliliğini sağlamada ve çevresel
performansı artırmada artık yeterli
olmadığını göstermektedir. Doğal
kaynaklarla gerçekleştirilen üretim ve
tüketimin sürdürülebilir olması için yeni
sistemler, prosesler ve hizmetlere ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu aşamada giderek
artan bir şekilde ekonomik kalkınmanın
önemli bir faktörü olarak algılanan
inovasyon ve sonrasında gelişen eko2-5 Kasım 2010 tarihlerinde Antalya’da
gerçekleştirilen 16. Dünya Verimlilik
Kongresi’nde sunulan aynı başlıklı bildirinin
özetidir.
*
12
NİSAN 2012
Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi
inovasyon kavramları devreye girmiştir.
İnovasyon, genellikle ekonomik
gelişmişlik ve sosyal refah için bir esas
olarak görülmektedir. Yakın zamanda
ise sanayinin önde gelenleri ve politika
yapıcılar, inovasyonu çevre uygulamaları
ve performans konularında radikal
gelişmeler sağlayacak anahtar olarak
da görmektedirler. Eko-inovasyon,
politikacılar ve akademisyenler
tarafından küresel çevre problemlerinin
çözümünde etkili bir yaklaşım olarak
tanımlanmakta ve sürdürülebilir
ekonominin temelinin kurulması ve
endüstrinin ve toplumun değişimi için
yeni temel itici güç olarak görülmektedir.
Örneğin; Avrupa Birliği Teknoloji Eylem
Planı, çevre teknolojilerinin ve ekoendüstrilerin gelişmesini hızlandırmayı
amaçlamaktadır. Ayrıca Japonya
Hükümeti, eko-inovasyon kavramını
“çevre ve insana odaklanan tekno-sosyal
inovasyonların yeni bir alanı” olarak
geliştirmektedir (OECD, 2009-2).
DOĞAL KAYNAKLARIN KULLANIMI
Günümüz ekonomik faaliyetleri; iklim
değişikliği, enerji güvenliği ve doğal
kaynakların kıtlığı gibi sorunları da
beraberinde getirmektedir. OECD’nin
yaptığı bir çalışmada, herhangi bir yeni
politik eylem olmadığı takdirde sera
gazı emisyonlarının 2050 itibariyle %
70 artabileceği belirtilmektedir. Doğal
kaynaklara talebin yoğun olduğu
günümüzde, kaynakların etkin şekilde
kullanılmaması, çevre kirliliğini artırarak
kaynak kıtlığına neden olacak ve
önümüzdeki yıllarda ülke ekonomilerini
olumsuz olarak etkileyecektir.
Günümüzdeki ekonomik kriz, doğal
kaynaklara olan talebi geçici olarak
azaltmasına karşın, benzin ve buğday
gibi çeşitli küresel ticari ürünlerin ve
hammaddelerin fiyatları son beş yılı
aşkın süredir giderek artmaktadır.
2008’de ortaya çıkan ekonomik krize
kadar, özellikle son beş yılda artan
kaynak talebi, fiyatlarda daha önce
yaşanmamış bir artışa neden olmuştur
(Bleischwitz ve diğ., 2009).
Fosil yakıt ve mineraller gibi inorganik
kaynaklar ile tarım, ormancılık ve
balıkçılık gibi doğal kaynakların
küresel ölçekteki kullanımı 1980’lerde
40 milyar ton iken bu rakam 2005’te
58 milyar tona ulaşmıştır. 2020’de bu
rakamın 80 milyar tona ulaşarak 1980
değerinin iki katına ulaşacağı tahmin
edilmektedir (Giljum et al., 2008; Akt:
Bleischwitz ve diğ., 2009). Günümüzde
küresel ölçekte değerlendirildiğinde
kaynak verimsizliğinin boyutu oldukça
büyüktür. Yapılan araştırmalara göre;
ürünlerin % 80’i ilk kullanımdan sonra
atılmakta, üretim materyallerinin % 93’ü
satılabilir ürün olarak sonlanmamakta ve
üretimde kullanılan veya ürünün içinde
var olan materyallerin % 99’u ilk altı
hafta içinde atılmaktadır (Department
for Business Innovation and Skills, 2010).
Üretim endüstrileri, dünyadaki kaynak
tüketiminin ve atık oluşumunun önemli
bir kısmını oluşturmaktadır. Dünya
çapında, üretim endüstrilerinin enerji
tüketimi 1971’den 2004’e kadar % 61
oranında artmıştır. Üretim endüstrisinin
enerji tüketimi günümüzde küresel
enerji kullanımının neredeyse üçte birini
oluşturmaktadır. Benzer şekilde bu
endüstriler, küresel CO2 emisyonunun
% 36’sını meydana getirmektedir (IEA,
2007; Akt: OECD, 2009-2). Buna karşın
üretim endüstrileri, sürdürülebilir bir
toplum yaratma konusunda önemli
bir itici güç potansiyeline sahiptir. Bu
endüstriler, entegre sürdürülebilir
metotlar uygulayarak ve ürün ve
hizmetler geliştirerek çevresel
performansın artırılmasına katkı
sağlayabilirler (OECD, 2009-2).
Kaynak kullanımı bağlamında
değerlendirildiğinde, Avrupa
ekonomisinin kaynaklar açısından
dış ülkelere bağımlılığının giderek
arttığı görülmektedir. Avrupa’daki
bir kişinin kaynak tüketimi, gelişmiş
ülkelerdeki bir kişinin kaynak
tüketiminin ortalama üç katı, üretim
miktarı ise ortalama iki katıdır. Son
25 yılda % 45’in üstündeki küresel
büyüme hızıyla karşılaştırıldığında
Avrupa’daki kaynakların sadece % 3
arttığı görülmektedir. Kaynaklar, giderek
artan bir şekilde diğer ülkelerden ihracat
yoluyla karşılanmaktadır (Bleischwitz
ve diğ., 2009). Sürdürülebilirlik için
anahtar, tüm ekonomik faaliyetler
sırasında kaynak verimliliğinin ve
çevresel performansın radikal olarak
artırılmasıdır. Ekonomik büyüme ve
gelişme, doğal kaynakların ve enerjinin
akılcı yönetimine bağlıdır.
EKONOMİK PERSPEKTİFTE ÇEVRE
1960’lar sonrasında çevre kirliliğinin
ulaştığı nokta ve doğal kaynakların sınırlı
olduğu gerçeği, geleneksel ekonomik
büyüme, strateji ve politikalarının
tartışılmasına neden olmuştur.
Klasik çevre politikalarını takiben
ortaya çıkan ekolojik modernizasyon
yaklaşımı, “üretimi artırıcı ve çevreye
duyarlı teknolojik değişim-maliyet
minimizasyonu” olarak görülmektedir.
Bu yaklaşıma göre çevre yatırımları
uzun vadede kendini geriye öder.
Kirlilik problemi çözülmediğinde
NİSAN 2012
13
Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi
hem hükümetler hem de sanayi
gelecekte daha büyük maliyetlerle
karşı karşıya kalacaktır. Ayrıca kirlilik
önleme faaliyetleri yeni pazar ve
ürünler de yaratmaktadır (Dryzek,
1997; Akt: Orhan ve Karahan, 2003).
Ekolojik modernizasyon yaklaşımının
klasik çevre politikalarından en önemli
farkı, çevre ve ekonomi ilişkilerini
yeniden kavramsallaştırmasıdır.
Ekolojik modernizasyon yaklaşımı,
çevre koruma ve ekonomik büyüme
hedefleri arasındaki çelişkiyi azaltmayı
hedeflemekte ve çevre korumanın uzun
vadeli ekonomik kalkınmanın ön koşulu
olduğu düşüncesine dayanmaktadır
(Christoff, 1996; Akt: Orhan ve Karahan,
2003). Bu yaklaşımda önemli olan ve
kontrol edilmesi gereken nokta üretim
sürecinin girdi aşamasında sağladığı
çevre koruma çalışmalarının oluşan
emisyonlar aşamasında da aynı özenle
gerçekleştirilmesidir.
Ekonomik faaliyetin yarattığı değere
çevresel maliyetlerin katılması
gerekliliği ekonomik faaliyetlerin çevre
kaynaklarına dayanarak gelişmesinden
kaynaklanmaktadır. Doğal kaynaklardan
ve hammaddeden marjinal fayda
sağlayan ekonomi, kaynakların
tüketiminde yapılacak yatırımlar ve
teknolojik çalışmalarla yeni üretim
teknikleri geliştirmelidir. Üretim sırasında
girdilerini yönetemeyen birimler, üretim
sonrasında oluşan çevre kirliliğini
bertaraf etmek ve yönetmek için daha
fazla giderle karşı karşıya kalmaktadır.
Araştırmalar refah göstergelerinin
eko-sisteme ilişkin göstergelerle yakın
bağlantılı olduğunu göstermektedir.
Refah seviyesini artıran ve yoksulluğu
azaltan göstergeler arasında yeterli
14
NİSAN 2012
beslenebilme, hastalıklardan
korunabilme, ısınma ve gıda amaçlı
(pişirme) enerjiye sahip olabilme,
sel, tropik fırtına ve toprak kayması
gibi büyük tabii olaylarla mücadele
edebilme, temiz havaya sahip olabilme,
yeterli ve temiz içme suyuna erişebilme,
doğal kaynakları dikkate alan ve devamlı
gelir akışını sağlayabilen sürdürülebilir
nitelikte yönetim kararları alabilme
sıralanmaktadır (UNEP-IISD, 2004;
Akt: Ekinci, 2005). Bu göstergeler
ele alındığında toplumsal refah için
optimum çevresel standartların
sağlanma gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Ekonomist Sir Nicolas Stern’in
çalışmasına göre iklim değişikliği
konusunda çalışmaların yapılmaması
ve önlemlerin alınmaması durumunda
oluşacak olan küresel çevresel
problemlerinin maliyeti, küresel Gayri
Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYİH) % 20’si
olacaktır. Bugün itibariyle GSYİH’nin %
1’inin söz konusu önlemlere ayrılması
ile problemin çözümüne yaklaşılması
mümkün gözükmektedir. Bir an önce
faaliyete geçilmemesi % 1’lik kısmı %
2’ye yükseltmektedir. Harekete geçmek
için uluslararası ve acil önlemlerin
alınması gerekmektedir (Stern, 2006).
İnovasyon ekonomik ve sosyal refah için
uzun zamandır kalkınmanın merkezinde
konumlandırılmaktadır. Ekonomik
büyüme için belirgin bir etmen olarak
kabul edilmektedir. Yeşil büyümenin
gerçekleştirilmesi için endüstri yeniden
yapılanmalı, mevcut ve tamamen
yeni teknolojiler daha yenilikçi bir
şekilde uygulanmalıdır (OECD, 2009-1).
Ayrıca çevresel baskılar, oluşan yeni
pazarlar ve kıt olan kaynaklar nedeniyle
kalkınmanın ve ekonomik büyümenin
yeniden tanımlanmaya çalışıldığı
günümüzde ekonomik ve politik
faaliyetlerin yeni küresel gelişmeler
çerçevesinde yapılandırılması,
planlanması son derece önemli
görülmektedir.
EKO-İNOVASYON
İnovasyon, sanayide sürdürülebilir
üretim yolunda önemli bir rol
oynamaktadır. OECD, inovasyonu
“yeni veya önemli derecede gelişmiş
ürün (mal veya hizmet) veya proses;
yeni bir pazarlama yöntemi; işletme
uygulamaları, işyeri organizasyonu
veya dış ilişkiler kapsamında yeni
bir organizasyonel yöntem” olarak
tanımlamaktadır (OECD ve Eurostat,
2005).
Endüstriler, geleneksel olarak
kirleticilerini oluştuktan sonra
deşarj noktalarında kontrol etmeyi
amaçlamaktadır. Boru sonu kirlilik
kontrolü yaklaşımının maliyetli
olması nedeniyle endüstriler, üretim
süreçlerindeki enerji ve malzeme
miktarlarını azaltan temiz üretim
uygulamalarını hızla benimsemektedir.
Günümüzde birçok firma, ürünün
yaşam döngüsü boyunca ortaya çıkan
çevresel etkileri dikkate almaktadır. Bu
firmalar, çevre strateji ve uygulamalarını
kendi yönetim sistemlerine entegre
etmektedir. Bazı önde gelen firmalar,
atıkları geri kazanarak veya üretim için
yeni kaynaklara dönüştürerek nihai
atık deşarjını ortadan kaldıran kapalı
döngü üretim sistemlerini oluşturmaya
çalışmaktadır. Eko-inovasyon,
endüstrideki bu çeşit uygulamaların
gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır
(OECD, 2009-2).
Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi
Reid ve Miedzinski (2008) tarafından
yapılan kapsamlı tanıma göre ekoinovasyon, “birim çıktı başına minimum
doğal kaynak kullanımı ve minimum
toksik madde salınımı sağlayan yaşam
döngüsüyle birlikte insan ihtiyaçlarını
karşılamak ve herkes için daha iyi bir
yaşam kalitesi sağlamak amacıyla, özgün
ve rekabet açısından değerli malların,
proseslerin, sistemlerin, hizmetlerin ve
prosedürlerin ortaya çıkarılması” olarak
tanımlanmaktadır (Bleischwitz ve diğ.,
2009).
Eko-inovasyon, OECD inovasyon
tanımıyla karşılaştırıldığında ise genelde
iki önemli fark dışında aynıdır. Bu farklar
(OECD, 2009-2):
1. Eko-inovasyon, çevresel etkiyi
azaltmak amacıyla tasarlanıp
tasarlanmadığına bağlı olmaksızın,
çevresel etkinin azalmasını sağlayan
inovasyondur.
2. Eko-inovasyonun kapsamı, yenilik
yapan organizasyonun klasik
organizasyonel sınırlarının dışına
çıkabilir. Ayrıca, mevcut sosyo-kültürel
normlarda ve kurumsal yapılarda
değişikliği başlatan daha kapsamlı
sosyal düzenlemeleri içerir.
Eko-inovatif teknolojiler, sürdürülebilir
üretim ve tüketimin sağlanmasında
en önemli araçlardan birisidir. Enerji ve
malzeme etkin teknolojiler, malzeme,
enerji ve suyun etkin kullanımını
sağlayarak ve atık oluşumunu en
aza indirerek üretim maliyetlerini
azaltabilirler. Ayrıca bu teknolojiler,
yeni pazarlar oluşturmakta, rekabeti
geliştirmekte ve aynı zamanda sosyal
ve çevresel fayda sağlamaktadır
(Department for Business Innovation
and Skills, 2010).
Eko-inovasyonun üç temel yönü şu
şekilde sıralanabilir (OECD, 2009-2):
1.Hedefler, eko-inovasyonun temel
odak alanlarıdır. Bunlar; ürünler,
prosesler, pazarlama yöntemleri,
organizasyonlar ve kurumlardır.
Ürünlerdeki ve proseslerdeki ekoinovasyon, teknolojik gelişmelere bağlı
olma eğilimindedir. Fakat pazarlama,
organizasyonlar ve kurumlardaki
eko-inovasyon, teknolojik olmayan
değişmelere daha fazla bağlıdır
2.Mekanizmalar, hedef alanlarda nasıl
değişiklikler yapıldığıdır. Uygulama
değişikliklerini, uygulamaların yeniden
tasarımını, mevcut uygulamaların
alternatiflerini veya ortaya çıkan yeni
uygulamaları kapsar.
3.Etkiler, eko-inovasyonun çevresel
şartları nasıl etkilediğidir.
Eko-inovasyon, temel olarak üç
kategoride incelenmektedir: proses,
ürün ve sistem inovasyonları
(Bleischwitz ve diğ., 2009):
Proses inovasyonları: Yeni veya önemli
derecede geliştirilmiş bir üretim veya
dağıtım yönteminin uygulanmasıdır.
Ürün İnovasyonları: Çevresel etkinin
en aza indirileceği bir yolla, özgün ve
önemli derecede geliştirilmiş ürün veya
hizmetleri kapsamaktadır.
Sistem İnovasyonları: Bu tür
inovasyonlar, yalnızca teknolojik
sistemleri değil endüstriyel, toplumsal
ve davranışsal değişiklikler gibi sistem
değişikliklerini ve pazar şartlarını radikal
ve yıkıcı şekilde değiştiren teknolojileri
(örneğin hidrojen ve yakıt hücreleri) de
kapsamaktadır.
EKO-İNOVASYONUN MAKRO
ve MİKRO EKONOMİK ETKİLERİ
Günümüzde ülkelerin kalkınma
hedeflerine ulaşmaları sürecinde
bilim ve teknoloji politikaları önemli
rol oynamaktadır. Ekonomik, sosyal
ve çevresel gelişme sürecinde
rekabeti artırıcı faktörlerin başında
bilim, teknoloji ve inovasyon
konularını kapsayan Ar-Ge çalışmaları
gelmektedir. Bu nedenle, ülkelerarası
karşılaştırmalarda Ar-Ge harcamalarının
GSYİH içindeki payı, ülkenin bilim ve
teknoloji politikalarına verdiği önemin
bir ölçütü olarak değerlendirilmektedir.
2007 yılı Dünya Bankası verilerine
göre Danimarka, ABD ve Almanya
GSYİH’lerinin % 2,5’inden fazlasını;
Finlandiya, Güney Kore, Japonya ve
İsveç GSYİH’lerinin yaklaşık % 3,5’ini
ve İsrail ise GSYİH’sının % 4,74’ünü
Ar-Ge çalışmalarına aktarmaktadır.
Türkiye’de ise söz konusu oran 2007
yılında % 0,71, 2008 yılında ise %
0,73’tür (Dünya Bankası, 2010).
Almanya, ABD ve Japonya gibi çevresel
teknolojilerin uygulanmasında ileri
olan, çevre teknolojileri üreten ve
gelişmiş ekonomilere sahip ülkeler için
çevre koruma uygulamalarının rekabet
güçlerini etkilemediği söylenebilir.
Çevre koruma uygulamaları; teknoloji
üretmeyen ve ekonomisi zayıf ülkeler
için farklı sonuçlar doğurabilir (TÜSİAD,
2007).
Yeni gelişmelerin ekonomiye
nüfuz etmesinin önemi gözden
kaçırılmamalıdır. Bir inovasyon eğer
geliştirildiği bölge dışında farklı ülkeler,
endüstriler ve aynı sektörde yer alan
diğer firmalar tarafından yaygın bir
NİSAN 2012
15
Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi
uygulama alanı bulamazsa sadece
küçük bir etkiye sahip olmaktadır
(OECD ve Eurostat, 2005). Bu bağlamda
inovasyonun yaygınlaştırılması, transferi
ve söz konusu pazarın gelişmesi
önemli bir noktadır. Yapılan çalışmalar,
teknolojinin geliştirilmesinden daha
önemli olan noktanın ilgili pazarın
geliştirilmesi olduğunu göstermektedir.
Kaynak ve enerji kullanımında
verimlilik ve çevresel performans
artırımı için geniş çaplı inovasyonların
gerçekleştirilmesi, gelecek yıllarda yeni
endüstri ve iş alanları yaratılmasına da
yardımcı olacaktır. Mevcut ekonomik
kriz ve iklim değişikliği müzakereleri
bundan dolayı yeşil ekonomiye geçiş
için bir fırsat olarak görülmektedir
(OECD, 2009-1).
Eko-inovasyon yapan şirketler için
rekabet gücünü artıran doğrudan
ve dolaylı çok çeşitli yararlar vardır.
Doğrudan yararlar, daha iyi lojistik ve
daha gelişmiş kaynak verimliliğinden
kaynaklanan maliyet tasarrufları gibi
operasyonel avantajları kapsamaktadır.
Dolaylı yaralar ise daha iyi bir imaj,
tedarikçi, müşteri ve otoritelerle daha iyi
ilişkiler, gelişmiş bir inovasyon kapasitesi,
sağlık ve güvenlik konularında
gelişmeler ve yüksek iş tatmini gibi
avantajları kapsamaktadır. Dolaylı
yararlar uzun dönemde değer yaratır ve
proaktif davranış için en önemli etkendir
(Kemp ve Anderson, 2004).
Kuramsal maliyet stratejileri, güçlü bir
küresel rekabet için artık yeterli değildir.
Küresel rekabetin sağlanmasında
daha fazla inovasyon kapasitesinin
oluşturulması, uygulamanın
gerçekleşmesi ve yeni pazar
16
NİSAN 2012
fırsatlarının geliştirilmesi önemlidir.
Bilginin uygulanması, geliştirilmesi ve
özümsenmesi rekabetçiliğin merkezidir.
Ayrıca yatırımcıların ve uzman
çalışanların firmaya çekilmesi rekabet
için anahtar faktördür ve iyi bir imaj
her iki durum için de giderek artan bir
öneme sahiptir. Bilgi temelli rekabetçilik
ve eko-inovasyon ilişkisine odaklanmak;
yeşil rekabetçiliğin küresel ekonomide
artan rolünü ve doğasını anlamak için
gereklidir (Kemp ve Anderson, 2004).
Materyal ve enerji geri kazanım
pazarı özellikle ABD ve Japonya’da
büyüme trendi göstermektedir.
Avrupa’da pazar büyüklüğü 100
milyar Euro ile 1,2-4,5 milyon istihdam
yaratmıştır. Eko-inovasyon pazarı kağıt
geri dönüşümünü % 50, cam geri
dönüşümünü % 43, demir olmayan
metal geri dönüşümünü ise % 50
artırmıştır. Küresel çevre dostu ürün
ve hizmet pazarı (yeşil ürün ve proses
tasarımı hariç) 2000 yılında 300 milyar
$ iken, 2010 yılında 550 milyar $’a
çıkmıştır. Ayrıca gelecek 10-15 yıl içinde
ihtiyaç duyulacak ürünlerin % 50’sinin
hala keşfedilmediği öngörüsü de
düşünüldüğünde pazarın potansiyeli
daha net ortaya çıkmaktadır. Dünya
çapında ekonomik büyümenin çevresel
ürün ve hizmetler üzerindeki etkileri
enerji-hammadde-su ve gıda gibi temel
öncelikli alanlarda görülmektedir.
Bu alanlar şunlardır (Department for
Business Innovation and Skills, 2010):
AB ülkelerinde yapılan araştırmalara
göre; eko-inovasyonun pazardaki
işletmelerin rekabet güçleri için önemi
ispatlanmıştır. Ayrıca çevre dostu
teknolojilere yatırım yapılması yeni bir
büyüme alanı ve kazan-kazan fırsatı
oluşturmaktadır. Eko-inovasyon Kyoto
sonrası çağda endüstrilerin iklim
değişikliğine çözüm bulmada ve “yeşil
büyüme”nin farkına varmalarında
önemli bir itici güç olabilir.
SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM
ve EKO-İNOVASYON
İnovasyon, üretim sektörlerinin
sürdürülebilir üretime yönlenmesinde
önemli bir rol oynamaktadır ve küresel
sürdürülebilir üretim evrimi ekoinovasyon sayesinde gerçekleşmektedir.
Birçok şirket ve hükümet
rekabetçiliği geliştirirken, işletmelerin
sürdürülebilir kalkınmaya katkılarının
tanımlanmasında eko-inovasyon
terimini kullanmaktadır (OECD, 20093). Eko-inovasyon, geleneksel kirlilik
kontrolünden temiz üretime, yaşam
döngüsü yaklaşımına ve kapalı döngü
üretim sistemlerine varan sürdürülebilir
üretim uygulamalarına olanak
sağlamaktadır. Sürdürülebilir üretim
uygulamaları geliştikçe eko-inovasyon
prosesi daha karmaşık ve koordine
etmesi daha zor hale gelmektedir
(OECD, 2009-2).
Eko-inovasyon sadece iyileştirici bir
boru sonu tekniği olmayıp bir ürünün
veya hizmetin yaşam döngüsünün her
aşamasında düşünülebilmektedir. Fakat
eko-inovasyonun kaynak veya enerji
verimliliği üzerindeki etkisi göz önüne
alındığında en fazla kazanım, tedarik
zincirinin üretim kısmının ele alınmasıyla
gerçekleşmektedir. Buna örnek
olarak üretim ve malzeme kullanım
verimliliğinin artırılması verilebilir.
Buna karşın yaşam döngüsünün her
Makale Eko-İnovasyon ile Sürdürülebilir Bir Ekonomi
aşamasında eko-inovasyonun sağladığı
enerji ve kaynak azaltımı önemlidir.
Ayrıca eko-inovasyon uygulamalarını
ilerletmek için bütünsel ve çok yönlü
bir yaklaşım gereklidir. Bu doğrultuda,
sadece teknolojik inovasyona
odaklanmak yerine eko-inovasyonun
insan faktörünü (davranış ve yaşam
tarzı değişikliği vb.) de dikkate almak
gereklidir (Bleischwitz ve diğ., 2009).
SONUÇ ve ÖNERİLER
Kalkınmanın ekonomik, ekolojik
ve sosyal alanlarda sağlanan
eşzamanlı sürdürülebilir bir gelişme
ile gerçekleşmesi ve sürdürülebilir
üretim ve tüketim kavramlarının
hayata geçmesi için bilim ve teknoloji
politikası, ekonomik ve çevresel
politikalarla bütünleştirilmelidir.
Ayrıca ekonomik büyüme ve çevre
ilişkisinin kıt olan kaynaklar ve küresel
çevre sorunları nedeniyle yeniden
tanımlanma gereksinimi ve çabaları
göz önüne alındığında, ekonomik
ve politik faaliyetlerin bu çerçevede
planlanması gerekmektedir. Endüstrinin
sürdürülebilir şekilde yeniden
yapılanması ve yeni teknolojilerin
geliştirilip yaygınlaştırılması yeşil
büyümenin gerçekleştirilmesi için
gereklidir.
Üretim sırasında girdilerin verimli ve
sürdürülebilir bir şekilde yönetilmemesi
üretim sonrasında oluşan çevre
kirliliğinin yönetimi için daha fazla
maliyet oluşmasına neden olmaktadır.
Son yıllarda dünya çapındaki büyük
yatırımcıların finansal kaynaklarını,
deneyimlerini ve uzmanlıklarını enerji
ve kaynak verimli çözümler üreten
teknolojilere odakladıkları açık bir
şekilde görülmektedir. Özellikle AB
ülkelerinde hızla ilerleyen bir pazar
olan eko-inovasyon ile karlılığın,
ihracatın, istihdamın ve rekabet
gücünün yanında temel olarak çevre
teknolojisi ihraç potansiyelini artırmak
da amaçlanmaktadır. Kaynak ve enerji
verimli bir ekonomi için odak alanı
olarak görülen eko-inovasyon, dünya
pazar stratejilerini geliştirecek bir
anahtar olarak görülmektedir. Verimlilik
ve çevresel performans artırımı için
eko-inovasyonların gerçekleştirilmesi
gelecek yıllarda aynı zamanda yeni
endüstri ve iş alanları yaratılmasına da
yardımcı olacaktır.
Günümüzdeki ekonomik kriz ve iklim
değişikliği ile ilgili görüşmeler, yeşil bir
ekonomiye dönüş için bir fırsat olarak
görülmelidir. Bilgi temelli rekabetçilik ve
eko-inovasyon ilişkisine odaklanmak;
yeşil rekabetçiliğin küresel ekonomide
artan rolünü ve doğasını anlamak
için gereklidir. Ayrıca inovasyon
teknolojilerinin tanımlanmasında
mevcut durumda zayıf olan iklim
değişikliği-yoksulluk-enerji vurgusunun
güçlendirilmesi ve söz konusu alanlara
yönelik çalışmalara gereken önemin
verilmesi gerekmektedir. Dünyada
hızla gelişen ve küresel pazar hacmi
açısından dikkat çeken bir pazar olan
çevre endüstrilerine ülke bazında önem
verilmesi ve pazarın gelişmesi için
desteklenmesi gerekmektedir. Özellikle
üretim aşamasında oluşan atıklara ve
kaynak verimliliğine yönelik yapılacak
teknoloji, Ar-Ge çalışmaları ve uygun
teknoloji kullanımları atık, maliyet ve
çevre sorunlarına çözüm olarak da
düşünülebilir.
KAYNAKÇA
•• Bleischwitz, R., Giljum, S., Kuhndt, M., Bleek,
F. S., Eco-innovation – putting the EU on
the path to a resource and energy efficient
economy, 2009.
•• Department for Business Innovation
and Skills (2010). “Technology Strategy
Development UK Capability, Key Technology
Area, Sustainable Production and
Consumption”, http://www.bis.gov.uk/files/
file27991.pdf Erişim Tarihi 15.09.2010
•• Dünya Bankası (2010) “Research and
Development Expenditure”, http://data.
worldbank.org/indicator Erişim Tarihi:
01.09.2010.
•• Ekinci, M.B. (2005). “Sanayileşme
Stratejileri Çerçevesinde Çevre Boyutlu
Sürdürülebilir Kalkınma Anlayışına
İlişkin Değerlendirmeler”, Sosyal Siyaset
Konferansları, İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesi Dergisi, 592 (50), 977-1009.
•• Kemp, R. ve Anderson, M.M. (2004).
“Strategies for Eco-Efficiency Innovation”,
IMR Strategielijnen Project Voor VROM Final
Version, kemp.unu-merit.nl/.../EU%20key%20
strategies%20MERIT- iso%20final%20
report%202004.doc Erişim Tarihi:01.09.2010.
•• OECD ve Eurostat (2005). “Eurostat, OSLO
Manual: Guidelines for Collecting and
Interpreting Innovation Data”, 3rd Edition.
•• OECD (2009-1). “Sustainable Manufacturing
and Eco-innovation: Towards a Green
Economy”
•• OECD (2009-2). “Sustainable Manufacturing
and Eco-innovation-Framework, Practices
and Measurement Synthesis Report”.
•• OECD (2009-3). “Eco-Innovation in Industry
Enabling Green Growth”, http://www.oecd.
org/document/34/0,3343, en_2649_34273
_44416162_1_1_1_37417,00.html, Erişim
Tarihi:01.09.2010.
•• Orhan, G. ve Karahan, Ö. (2003). “Çevre
Koruma ve Ekonomik Büyüme İlişkisinde
Sıfır Toplamlı Oyunun Sonu mu?”, ERC ODTÜ
Uluslararası Ekonomi Kongresi VII.
•• TÜSİAD (2007). “Sanayide AB Çevre
Mevzuatına Uyum”, İstanbul.
NİSAN 2012
17
Çevresel
Sürdürülebilirlik
Terimleri *
İpek İMİRLİOĞLU / Verimlilik Uzmanı
(Verimlilik Genel Müdürlüğü)
SÜRDÜRÜLEBİLİR TÜKETİM
ve ÜRETİM (STÜ)
Temel gereksinimlere karşılık gelen
ve yaşam kalitesini artıran mal ve
hizmetlerin üretimi sürecinde; doğal
kaynak kullanımı, toksik ve diğer
kirleticiler ve atık deşarjlarının diğer tüm
emisyonların yaşam döngüsü perpektifi
çerçevesinde azaltılarak, gelecek
kuşakların gereksinimlerinin kesintisiz
olarak sağlanabilmesine yönelik tüm
çabaları kapsayan genel bir kavramdır.
“Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim”
kavramı, endüstri başta olmak üzere
tüm insani etkinliklerde verimlilik artışı
ile atık azaltımını birlikte gözeten Temiz
Üretim, Kirlilik Önleme, Eko-verimlilik, vb.
alanlarda 20 yılı aşkın süredir yapılmakta
olan çalışmaların doğal bir sonucu olarak
ortaya çıkmıştır.**
KAYNAK VERİMLİLİĞİ
Kaynak verimliliği, yaşam döngüsü
ve değer zinciri perspektifi ile mal ve
hizmetlerin üretim ve tüketim sürecinde,
ham maddenin temininden ürünün son
kullanımına ve bertarafına kadar toplam
çevresel etkinin azaltılmasıdır (Birleşmiş
Milletler Çevre Programı, UNEP).
* Temiz Üretim, Eko-Verimlilik, Yeşil Büyüme ve
Yeşil Ekonomi gibi konuyla ilgili diğer terimlerin
tanımlarını makale ve röportaj sayfalarımızda
bulabilirsiniz.
** (Prof. Dr. Göksel N. Demirer, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü).
18
NİSAN 2012
KİRLİLİK ÖNLEME
(P2: Pollution Prevention)
Üretim süreçlerinin modifikasyonu,
toksik olmayan ya da toksisitesi düşük
malzemelerin kullanılması, kaynak
verimliliğinin artırılması, geri kullanım ve
geri kazanım yoluyla atıkların kaynağında
önlenmesi veya azaltılması işlemleridir
(Amerikan Çevre Koruma Ajansı, US EPA).
YAŞAM DÖNGÜSÜ ANALİZİ
Beşikten mezara yaklaşımı olarak da
bilinmekte olup, ürün ve hizmetlerin
çevresel etkilerini detaylı olarak
ortaya çıkarmaya yarayan sistematik
bir yaklaşımdır. Yaşam döngüsünün
aşamaları şunları içerir: hammaddenin
temini, üretim süreçleri, sevkiyatı, tüketici
tarafından kullanımı ve kullanım sonrası
atık olarak bertaraf edilmesi.
ÇEVRESEL TASARIM
Ürünün tüm yaşam döngüsü boyunca
çevresel etkilerini dikkate alarak, çevresel
etkileri olabilecek en düşük seviyeye
düşürmeyi amaçlayan, ürün tasarım/
geliştirme yöntemi (UNEP ve EPA)
ENTEGRE KİRLİLİK ÖNLEME ve
KONTROL:
Avrupa Komisyonu Direktifi
doğrultusunda bir bütün olarak,
çevrenin en üst düzeyde korunması
amacıyla büyük endüstriyel süreçlerden
kaynaklanan emisyon ve atıkların
önlenmesi ve minimizasyonunu
hedefleyen entegre izin sistemi (Avrupa
Komisyonu)
MEVCUT EN İYİ TEKNİKLER
(BAT: Best Available Techniques)
Çevrenin bir bütün olarak korunmasını
en etkili şekilde sağlayacak, yerel olarak
elde edilebilecek ve ekonomik olarak da
uygulanabilecek teknolojileri ve bunların
uygulanış biçimlerini ifade etmektedir
(Avrupa Komisyonu).
ENDÜSTRİYEL EKOLOJİ
Hem endüstriyel sistemler arasındaki
hem de endüstriyel sistemlerle ekolojik
sistemler arasındaki fiziksel, kimyasal ve
biyolojik ilişki ve etkileşimlerin sistem
yaklaşımı ile incelenmesi (UNEP).
ENDÜSTRİYEL SİMBİYOZ
“Simbiyoz” biyolojik bir terimdir ve
iki canlının tek bir organizma gibi
birbirleriyle yardımlaşarak bir arada
yaşamaları anlamına gelmektedir.
Endüstriyel ekoloji ile aynı yaklaşımı işaret
eden endüstriyel simbiyoz doğadakine
benzer şekilde birbirine yakın iki bağımsız
endüstriyel işletme arasında madde ve
enerji değişimi olarak tanımlanmıştır.
Bu kapsamda, endüstriyel simbiyoz
tercihen birbirine fiziksel olarak yakın
olup, normalde birbirlerinden bağımsız
çalışan iki veya daha fazla endüstriyel
işletmenin bir araya gelerek hem çevresel
performansı hem de rekabet gücünü
artıracak uzun süreçli ortaklıklar kurması
ve dayanışma içinde çalışmasını temsil
eder. Diğer bir ifadeyle endüstriyel
simbiyoz bağımsız
işletmeleri, daha
sürdürülebilir ve yenilikçi
bir kaynak kullanım
yaklaşımı çerçevesinde
bir araya getirmektedir.
Bu ağyapı, malzeme,
enerji, su ve yan ürünlerin
fiziksel değişimi de
dahil olmak üzere, her
türlü varlığın, lojistik ve
uzmanlık kaynaklarının
paylaşımı anlamına
gelmektedir. Bu sayede endüstriyel
kaynaklı çevresel ve sosyal problemlerin
önüne geçmekle kalmayıp aynı zamanda
ekonomik getiri de sağlanmış olmaktadır.
Endüstriyel simbiyoz ayrıca, Ar-Ge,
inovasyon (yenileşim) ve kümelenme
faaliyetlerinin yanı sıra, yeni iş alanları
yaratma potansiyeli ile girişimciliği ve
bölgesel kalkınmayı da destekleyen bir
yaklaşım olarak ortaya çıkmaktadır
(TTGV Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı).
gösteren işletmelerin birlikte
konumlandığı, enerji, su, hammadde,
malzeme, atık yönetimi gibi konularda
işbirliğine giderek, çevresel, sosyal ve
ekonomik performanslarını artırdıkları
işletmeler topluluğu (UNEP).
EKOLOJİK AYAK İZİ
Yenilenebilir doğal kaynaklar için
gereken, biyolojik olarak verimli ve
suyun bulunduğu alanın ve altyapının ve
karbondioksit emilimini sağlayacak bitki
örtüsü için gereken alanın hesaplanarak,
biyosfer üzerinde birbiriyle yarışan insan
taleplerini, gezegenin kendini yenileme
kapasitesiyle karşılaştırılmasıdır (WWF).
KARBON AYAK İZİ
Birim karbondioksit cinsinden ölçülen,
kurum veya bireylerin ulaşım, ısınma,
elektrik tüketimi vb. faaliyetlerinden
kaynaklanan toplam sera gazı emisyon
miktarıdır (Mülga Çevre ve Orman
Bakanlığı).
SU AYAK İZİ
Tüketici ve üreticilerin doğrudan ve
dolaylı olarak su sarfiyatını birlikte
değerlendirdikleri bir su tüketimi
göstergesidir. Bir bireyin, toplumun
veya iş kolunun su ayak izi; bireyin
veya toplumun tükettiği malların ve
hizmetlerin üretimi için kullanılan veya
üreticinin mal ve hizmet üretimi için
kullandığı toplam temiz su kaynaklarının
miktarıdır (Waterfootprint Network).
EKO-ENDÜSTRİYEL PARKLAR
İmalat ve hizmet sektöründe faaliyet
NİSAN 2012
19
AB düzeyinde de
ekonominin karşı
karşıya olduğu en
önemli zorluklardan biri
çevresel sürdürülebilirlik
ile ekonomik büyüme
ve refahın entegre
edilebilmesidir
Prof. Dr. Göksel N. DEMİRER
ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı
Sayın Demirer, öncelikle temiz üretim/
eko-verimlilik konusunda yürüttüğünüz
çalışmalardan/projelerden bahseder
misiniz?
Yaklaşık 14 yıldır temiz üretim/
eko-verimlilik konularında çeşitli
projelerde görev aldım. Temiz üretim/
eko-verimlilik kavramının ülkemizde
yaygınlaştırılabilmesine yönelik olarak
yürüttüğümüz araştırma-geliştirme,
örnek uygulama, kapasite geliştirme, vd.
projelere örnekler aşağıda verilmektedir.
Tam listeye ise http://enve.metu.edu.
tr/index.php?view=people&id=2
sayfasından ulaşılabilir.
Proje Yürütücüsü olarak görev aldığım
çalışmalar şunlardır:
•• Nutrient Removal and Value Added
Product Formation from Wastes Via
Struvite Precipitation, AB FP 7 IRSES
Project, ODTÜ, Stutgart Üniversitesi,
Villanova Üniversitesi, 2009-2011.
•• Karbon Ayakizi Yönetimi Çalışması,
ODTÜ, 2007-2010.
•• Yerel Yönetimler için Bütünsel Önleyici
20
NİSAN 2012
Çevre Yönetimi Projesi, İsviçre Kalkınma
ve İşbirliği Ajansı, TMMOB Çevre
Mühendisleri Odası, 1999-2003.
•• Temiz Üretim/Kirlilik Önleme
Yaklaşımının KOBİ’ler Düzeyinde
Uygulanmasına, DELTA Programı,
İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı,
Sürdürülebilir İş Örgütü (İsviçre) ve
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası,
2000-2003.
•• Bir Süt Üretimi Fabrikası için Temiz
Üretim Fırsatlarının Araştırılması, ODTÜ,
Araştırma Projesi, 2001-2003.
•• Endüstriyel Simbiyoz: Çevresel ve
Ekonomik Kazanım İçin İşbirliği Ağları,
Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Petrol Boru
Hattı Şirketi, Proje Yürütücüsü: TTGV,
2011-devam ediyor (http://www.ttgv.
org.tr/tr/endustriyel-simbiyoz)
•• Türkiye’de Tekstil Sektöründe KOBİ’ler
için Sürdürülebilir Ağlar ve İlişkiler
Zinciri Oluşturulması Birleşmiş Milletler
Programı, Proje Yürütücüsü: TTGV,
2011-devam ediyor (http://www.ttgv.
org.tr/tr/kurumsal-sosyal-sorumlulukve-cevre)
Danışman olarak görev aldığım
çalışmalar ise şunlardır:
•• Türkiye’de Temiz Üretim
Uygulamalarının Yaygınlaştırılması için
Çerçeve Koşulların ve Ar-Ge İhtiyacının
Belirlenmesi Projesi , Çevre ve Orman
Bakanlığı, Proje Yürütücüsü: TTGV, 2009
– 2010. (http://www.ttgv.org.tr/tr/temizuretim)
•• İzmir’de Eko-verimlilik (Temiz Üretim)
Uygulamalarının Yaygınlaştırılması
Projesi, İZKA ve EBSO, Proje Yürütücüsü:
TTGV, 2011-devam ediyor (http://www.
ttgv.org.tr/tr/izmirde-ekoverimliliktemiz-uretim)
•• UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz Üretim)
Programı, Türkiye’nin İklim Değişikliğine
Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi
konulu BM Ortak Programı, Proje
Yürütücüsü: TTGV, 2008 – 2011. (http://
www.ekoverimlilik.org/)
•• SEKA Balikesir Kağıt Hamuru ve Kağıt
Fabrikasında Temiz Üretim Olanaklarının
Değerlendirilmesi, ODTÜ, Araştırma
Projesi, 1999-2001.
•• Endüstriyel Verimlilik ve Çevresel
Performansın KOBİ’ler Düzeyinde Paralel
Olarak Geliştirilmesi, TÜBİTAK Projesi,
Proje Yürütücüsü: Milli Prodüktivite
Merkezi, 2007-2008.
•• Türkiye’de Ozon Tabakasını İncelten
Maddelerin Giderilmesi Projesi,
Montreal Protokolü – Dünya Bankası
Projesi, Proje Yürütücüsü: TTGV, 1994 2007
Temiz üretim/eko-verimlilik konusunu
geçtiğimiz 20 yılda küresel çevre
politikaları bağlamında değerlendirecek
olursanız, bugün gelinen noktayı ve
gelecek için öngörülerinizi öğrenebilir
miyiz?
Sanayiden oluşan atık miktarlarının ve
arıtım maliyetinin sürekli olarak artması
ile alıcı ortam deşarj standartlarının,
kamuoyunda yükselen çevre bilincine
paralel olarak, sürekli düşürülmesi, ürün
ve hizmet üreten kurum ve sektörleri
bu sorunun daha ucuz çözüm yollarını
aramaya yöneltmiştir. Bu yeni yönelim
sonrası yapılmaya başlanan çalışmalar,
alınacak basit önlemlerle bile, üretim
sürecinde faydalı bir ürüne dönüşemeden
atık haline gelen hammaddelerin daha
etkin kullanımı sonucu, bu kayıpların
önlenebileceğini ve aynı zamanda atık
üretiminin de azalabileceğini ortaya
çıkarmıştır. Bunu üretim ve hizmet
sektörlerinde verimliliğin artırılması,
üretim için kullanılan hammaddelerin
çevreye daha az zararlı olanlar ile
değiştirilmesi, üretim ve kullanım
sürecinde gerekli olan su ve enerji
ihtiyaçlarının düşürülmesi gibi yaklaşımlar
izlemiştir. Sonuçta atık azaltılması, geri
dönüştürme, yeniden kullanım, ürün ve
hizmetlerin çevreye daha duyarlı tasarımı,
vb. konular üzerinde yapılan araştırmalar
hızla artmış ve “kirlilik kontrolü”
yaklaşımlarının yerini “temiz üretim/ekoverimlilik” yaklaşımları almaya başlamıştır.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı Teknoloji, Endüstri ve Ekonomi Bölümü
(UNEP-DTIE) 1989’da Temiz Üretim
Programı’nı başlatarak konu üzerinde
bir bilinç yaratılması, kurumsal yapının
oluşturulması ve faydalarının gösterilerek,
sürdürülebilir kalkınma çabalarının
yaygınlaştırılmasına yönelik ilk önemli
adımı atmıştır. O günden bu yana pek
çok ülke, kurum, kuruluş tarafından
benimsenen “temiz üretim” kavramı
küresel bir nitelik kazanmıştır. Örneğin,
1992 yılında yapılan Rio Zirvesi’nde
“sürdürülebilir kalkınma kavramını hayata
geçirmek için önemli bir strateji” olarak
bahsi geçen temiz üretim kavramına
Gündem 21 Programı’nda pek çok
gönderme yapılmıştır. UNEP/ UNIDO
öncülüğünde başlatılan temiz üretim
girişim ve çabalarının bir sonucu olarak
1994’ten bu yana kurulan Ulusal Temiz
Üretim Merkezi (UTÜM) sayısı 47’yi
bulmuştur. UTÜM’ler yaptıkları kapasite
geliştirme çalışmaları, yayınladıkları el
kitapları, uyguladıkları eğitimler, gösterim
projeleri ve diğer etkinlikler ile temiz
üretim kavramının ülke ve bölgelerinde
gelişmesi için önemli çalışmalara imza
atmışlardır.
Avrupa Topluluğu ülkelerinin sanayi
kirliliği üzerine oluşturduğu ilk yasal
düzenlemeler 1980’li yıllarda ortaya
çıkmıştır. 1983 yılında yayımlanan
3. Çevre Eylem Programı ise “kirlilik
kontrolü” yaklaşımından “kirlilik
önleme” yaklaşımına geçişin ilk izlerini
taşımaktadır. Avrupa’da uzun bir süredir
eko-verimlilik (temiz üretim) yaklaşımının
bir adım ötesi olarak Sürdürülebilir
Tüketim ve Üretim (STÜ) anlayışı ön plana
çıkmaktadır. STÜ kavramı, eko-verimlilik
(temiz üretim) kavramına sürdürülebilir
tüketim süreçlerinin de eklemlendiği
şemsiye bir kavram niteliğindedir.
AB düzeyinde de ekonominin karşı
karşıya olduğu en önemli zorluklardan
birinin çevresel sürdürülebilirlik ile
ekonomik büyüme ve refahın entegre
edilebilmesi olduğunun altı çizilmektedir.
AB bu yaklaşımı en kritik hedeflerinden
biri olarak tanımlamakta, dolayısıyla,
enerji ve kaynak verimliliği üzerine
kurulu bir ekonomik anlayışı kaçınılmaz
olmaktadır.
Bu çerçeve koşullar doğrultusunda AB
STÜ’yü iş dünyasının çevresel zorlukları
ekonomik fırsatlara dönüştürerek
tüketiciler için de daha avantajlı
bir yaklaşım sunmanın en iyi yolu
olarak benimsemektedir. Buradaki
en kritik konular ürünlerin çevresel
performanslarının tüm yaşam döngüleri
boyunca iyileştirilmesi, daha iyi ürün ve
üretim süreçlerine talebin artırılması ve
tüketicilerin tercihlerini belirleyebilecek
şekilde bilgilendirilmeleri olarak ortaya
çıkmaktadır.
AB’nin STÜ politikasının çerçevesini
çizen temel strateji/politika ve eylem
planlarına göz önüne alındığında şu
başlıkların öne çıktığı görülmektedir:
Entegre Ürün Politikası, Doğal Kaynakların
Sürdürülebilir Kullanımı Tematik Stratejisi,
Atık Önleme ve Geri Dönüşüm Tematik
Stratejisi ve Sürdürülebilir Tüketim ve
Üretim / Sürdürülebilir Sanayi Politikası
Eylem Planı.
Bu bağlamda dünyaya kıyasla
Türkiye’deki mevcut durumu
değerlendirebilir misiniz?
“Temiz üretim” kavramı, Türkiye
gündemine ilk kez 1999’da Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar
Kurumu (TÜBİTAK) ve Türkiye Teknoloji
Geliştirme Vakfı (TTGV) tarafından
getirilmiştir. Ulusal bilim ve teknoloji
politikalarını belirleyen en üst kuruluş
olan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun
(BTYK) öncelikli alanları arasında
“Temiz Üretim Yapabilme Yeteneği
Kazanma” biçiminde yer alan Temiz
üretim kavramı TÜBİTAK’ın Vizyon 2023
Teknoloji Öngörüleri Projesi kapsamında
hazırlanan Çevre ve Sürdürülebilir
Kalkınma Tematik Paneli Vizyon ve
Öngörü Raporu’nda da vurgulanmıştır.
Bunlara ek olarak, “sanayi politikalarının
belirlenmesinde çevre dostu teknolojilere
öncelik verilerek, imalat sanayinin bu
konuda bilinçlendirilmesi ve temiz
üretimin teşviki” 8. Beş Yıllık ve 9. Yedi
Yıllık Kalkınma Planları’nda ve ülkemizin
Avrupa Birliği’ne (AB) uyumu için
hazırlanan dokümanlarda yer alan temel
politikalardır.
NİSAN 2012
21
Temiz Üretim-Temiz Ürün Çevre Dostu
Teknolojiler Çalışma Grubu Sanayi
Sektörü Raporu ile temiz üretim alanında
yapılması gereken öncelikli çalışmalar
arasında “Ar-Ge ve teknoloji transferi”
boyutu da vurgulanmıştır. Bunun
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi
(TÜBİTAK-MAM) çatısı altında kurulacak
olan bir Temiz Üretim Merkezi ile
gerçekleştirilmesi önerilmiş, ancak ulusal
ölçekte kurulması öngörülen bu merkez
kurulmamıştır. Aradan geçen sürede hem
konunun stratejik önemi hem de ülkemiz
sanayinin temiz üretim danışmanlık
hizmetleri ve Ar-Ge çalışmalarına
duyduğu gereksinim hızla artmıştır.
Bu çerçevede ulusal bazda atılmış en
önemli adım 2008 – 2011 yılları arasında
Bin Yıl Kalkınma Fonu ile desteklenen
Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum
Stratejilerinin Geliştirilmesi Birleşmiş
Milletler Ortak Programı kapsamında
Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma
Teşkilatı (UNIDO) sorumluluğunda
yürütülen UNIDO Eko-Verimlilik (Temiz
Üretim) Programı olmuştur. Programda
ülkemizde eko-verimlilik (temiz üretim)
ile ilgili altyapının oluşturulması,
kapasite ve farkındalık yaratılması,
pilot uygulamaların gerçekleştirilerek
yaygınlaştırılması yönünde önemli
kazanımlar sağlanmış, konuya ilişkin pek
çok gelişmenin tetiklenmesi söz konusu
olmuştur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
(ÇŞB) ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı’nın (BSTB) faydalanıcısı olduğu
programın önemli bir hedefi de Ulusal
Eko-verimlilik (Temiz Üretim) Merkezi’nin
kurulması olarak belirlenmiş, bu alandaki
çalışmalar BSTB bünyesindeki Verimlilik
Genel Müdürlüğü (VGM) tarafından
sürdürülmektedir.
Ülkemizin bilim, teknoloji, kalkınma,
vb. alanlarda en üst düzey kurum/
kuruluşlarının politika ve strateji
dokümanlarında bahsi geçmekle birlikte,
“temiz üretim” kavramı ülkemizde enerji
verimliliği boyutu dışında yeterince
bilinmemekte ve uygulanamamaktadır.
Bunun en önemli nedeni ülkemizde
22
NİSAN 2012
konu üzerinde çerçeve bir yasal
düzenleme ve yeterli bir kapasitenin
mevcut olmamasıdır. Bu eksikliğin
giderilebilmesi bağlamında bir yol
haritası hazırlanmasına yönelik olarak
2009 – 2010 döneminde ÇOB adına
TTGV tarafından gerçekleştirilen,
“Türkiye’de Temiz Üretim Uygulamalarının
Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların
ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi” konulu
proje hayata geçirilmiştir. Projede
ülkemizdeki “temiz (sürdürülebilir)
üretim” konusu ile ilgili mevcut durum,
“kapasite, kaynak, yasal düzenleme, teşvik
mekanizmaları ve yapılan çalışmalar”
bağlamında değerlendirilerek, uluslararası
uygulamalar ile karşılaştırılmış, ülkemiz
ihtiyaç ve koşulları doğrultusunda
öneriler oluşturulmuştur. Proje raporuna
http://www.ttgv.org.tr/tr/temiz-uretim
sayfasından ulaşılabilir.
2011-2013 KOBİ Stratejisi ve Eylem
Planı’nda doğrudan temiz üretim kavramı
ile örtüşen hedefler yer almaktadır.
Ayrıca yine bu Eylem Planı’nda KOSGEB
tarafından “KOBİ’lerin Çevreye Olan
Kirletici Etkilerinin Belirlenmesi ve Gerekli
Tedbirlerin Alınmasına Yönelik KOSGEB
Yol Haritasının Oluşturulması Projesi”
uygulanacağı vurgulanmaktadır. Temiz
Üretim uygulamalarının önemli bir yere
sahip olduğu bu proje Eylül 2011’de
başlatılmış ve devam etmektedir. Bu
projenin ilk aşaması olan uzman eğitimleri
ODTÜ Çevre Mühendisliği koordinasyonu
ile gerçekleştirilmiştir.
ÇŞB 14 Aralık 2011 tarihinde “tekstil
sektörü faaliyetlerinin çevreye olabilecek
olumsuz etkilerinin en aza indirilmesine,
çevreyle uyumlu yönetiminin sağlanması
için üretim sırasında suya, havaya ve
toprağa verilecek her türlü emisyon,
deşarj ve atıkların kontrolü ile hammadde
ve enerjinin etkin kullanımına ve temiz
üretim teknolojilerinin kullanımı” amacıyla
Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme
ve Kontrol Tebliği’ni yayınlamıştır. Islak
işlem kapasitesi 10 ton/gün üzerinde olan
tekstil tesisleri bu Tebliğ hükümlerine
tabidir. Bu tebliği ile temiz üretim kavramı
ülkemizde ilk kez bir yasal mevzuata konu
olmuştur.
Kalkınmada bölgesel yaklaşımların
giderek önem kazandığı ve etkin
olduğu günümüzde, temiz üretim
konusu da bölgesel olarak geliştirilerek
uygulanabilecek alanlar arasında yer
almaktadır. Bu kapsamda İzmir Kalkınma
Ajansı ülkemizde bir ilke imza atarak,
bölgedeki temiz üretim uygulamalarının
yaygınlaştırılmasına yönelik ihtiyaç
analizinin ortaya koyulması, potansiyelin
belirlenmesi, yapılması gereken öncelikli
eylemlerin belirlenmesi, kurum kuruluşlar
arasında konuyla ilgili farkındalığı artırarak
sanayi kuruluşlarının bilinçlendirilmesi
amacıyla 2011 yılında “İzmir’de EkoVerimlilik (Temiz Üretim) Uygulamalarının
Yaygınlaştırılması Projesi”ni başlatmıştır.
Özellikle son yıllarda ülkemizde bu alanda
oluşturulmuş bilgi birikimi ve deneyimin
de aktarılacağı söz konusu projenin
ilerleyen aşamalarında eğitim, pilot
uygulamalar ve teşvik mekanizmalarının
devreye girmesi planlanmaktadır.
Önümüzdeki süreçte ülkemizde
temiz üretim/eko verimliliğin
yaygınlaştırılması konusundaki görüş ve
önerileriniz nelerdir?
Benim de katkımla gerçekleştirilen
“Türkiye’de Temiz Üretim Uygulamalarının
Yaygınlaştırılması için Çerçeve Koşulların
ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi”
başlıklı proje kapsamında ülkemizde
temiz üretim/eko-verimliliğin
yaygınlaştırılmasına yönelik detaylı
öneriler geliştirilmiştir. Aşağıdaki alt
başlıklar için hazırlanan bu önerilerin tam
metnine http://www.ttgv.org.tr/tr/temizuretim sayfasından ulaşılabilir.
•• Politika/Strateji
•• Finansal Mekanizmaların Yaratılması
•• Bilgi Paylaşım Ağları
•• Ortaklıklar Kurma
•• Kapasite Oluşturma
•• Bilinç Yaratma
azaltımı ve atık su hacminin azaltımına yöneliktir. Temiz üretim
faaliyetlerinin uygulandığı başlıca sektörler; çimento, kağıt,
tekstil, kimyasal, gıda, deri ve otomotiv sektörleridir.
Dünya Bankası (WB) Temiz Teknoloji Fonu (CTF) üzerinden
Türkiye’de yenilenebilir enerji konulu birçok önemli projeyi
finanse etmektedir. Krediler Türkiye Sınai Kalkınma Bankası
(TSKB) ve Türkiye Kalkınma Bankası (TKB) tarafından,
yenilenebilir enerji üretim tesislerinin kurulması ve enerji
tasarrufu çalışmalarını desteklemek amacıyla özel yatırımcılara
verilmektedir. Türkiye’de güç iletim sistemlerinin güvenirliğini
ve kapasitesini artırmak ve yenilenebilir enerjinin sisteme
entegrasyonunu sağlamak amacıyla 30 Ağustos 2010 – 31 Aralık
2015 tarihleri arasında yürütülecek olan “Güneydoğu Avrupa
Enerji Topluluğu Uyarlanabilir Programı APL6” projesine toplam
240 milyon ABD Doları ayrılmıştır. Kredi, Türkiye Elektrik İletim
A.Ş. tarafından alınmıştır.
Devlet kurum ve kuruluşlarının çeşitli desteklerle
gerçekleştirmekte olduğu çalışmaların yanı sıra
firmalar da kendi kaynakları ile temiz üretim
uygulamalarını gerçekleştirmektedir.
Ülkemizde son 10 yıl
içinde temiz üretim
alanında gerçekleştirilen
çalışmaların sayısı
büyük artış göstermiştir
Doç. Dr. Nilgün KIRAN CILIZ
Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi
Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma ve Temiz Üretim
Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü
Sayın Cılız, öncelikle ülkemizdeki temiz üretim konusunda
yürütülen çalışmalar hakkındaki değerlendirmelerinizi
öğrenebilir miyiz?
Ülkemizde son 10 yıl içinde temiz üretim alanında
gerçekleştirilen çalışmaların sayısı büyük artış göstermiştir.
Yapılan çalışmaların çoğu hammadde, su ve kimyasal
kullanımının azaltımı, enerji tasarrufu, emisyon ve katı atık
Türkiye 9. Kalkınma Planı (2007-2013) çerçevesinde düşük
karbon hedeflerinin karşılanmasını desteklemek amacıyla
geliştirilen Temiz Teknoloji Fonu (CTF) Yartırım Planı, Türkiye
Hükümeti ile Dünya Bankası (WB), Uluslararası Finans Kurumu
(IFC) ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası arasında imzalanarak
yürürlüğe girmiştir. Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve
SmartGrid teknolojisi ile iyileşitirimiş elektrik dağıtım ağının
oluşturulmasının ana hedef olarak belirlendiği projede iki
aşamada sağlanacak toplam yatırım 2.1 milyar ABD Doları’dır.
Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) ile ABD
Ticaret ve Kalkınma Ajansı (USTDA) arasında imzalanan Türkiye
Temiz Enerji Otaklığı kapsamında Argonne Ulusal Laboratuvarı
Türkiye’de karbon emisyonlarının azaltımı ve yenilenebilir enerji
teknolojilerinin geliştirilmesi konusunda önemli rol alacaktır.
Devlet kurum ve kuruluşlarının çeşitli desteklerle
gerçekleştirmekte olduğu çalışmaların yanı sıra firmalar
da kendi kaynakları ile temiz üretim uygulamalarını
gerçekleştirmektedirler. Konu kapsamında kısa örnekler aşağıda
özetlenmiştir.
Türkiye’nin önde gelen çimento fabrikalarından birinde
temiz üretim kapsamında atık ısı geri kazanım projesi
gerçekleştirilmiştir. Projede mevcut en iyi teknolojilerin
uygulanması sonucunda yıllık 105 milyon kWh değerinde enerji
tasarrufu ve 60.000 ton CO2 emisyon azaltımı elde edilmiş, aynı
zamanda istihdama katkıda bulunulmuştur. Böylece, yatırım
maliyeti yüksek olmasına rağmen kısa sürede geri kazanım
elde edilmiştir. Son yıllarda uygulanan buna benzer diğer temiz
NİSAN 2012
23
üretim projelerine örnek olarak “alternatif
yakıt üretimi projesi kapsamında arıtım
çamurundan enerji geri kazanım”ı ve
“atık ısıdan elektrik üretim” çalışmaları
gösterilebilir.
Seçilmiş tekstil fabrikasında “ECO T-shirt”
projesi kapsamında kullanılan temiz
üretim uygulamaları % 40 su tasarrufu
sağlamıştır. Yine, Türkiye’nin ana gıda
şirketlerinden birinin süt fabrikasının
pastorizasyon ünitesinde yapılan
modifikasyonlar ve çok aşamalı ultra
filtrasyon tekniği ile laktoz ve protein geri
Boğaziçi Üniversitesi
Sürdürülebilir Kalkınma
ve Temiz Üretim Uygulama ve
Araştırma Merkezi (BU-SDCPC)
paydaşları ile yakın bir işbirliği
içerisinde, interdisipliner bilgi ve
deneyimlerini yenilikçi teknoloji
transferleri ile bağdaştırarak
toplum için sürdürülebilir
kalkınma sağlamayı
hedeflemektedir.
kazanımı hem çevresel hem de ekonomik
bakımdan önemli avantajlar sağlamıştır.
Türkiye’de temiz üretim uygulamalarının
yaygınlaştırılması, çeşitli fabrika ve
üretim tesislerinde gerçekleştirilen teknik
uygulamalarla sınırlı kalmayıp, aynı
zamanda gerekli yasal düzenlemelerin
gerçekleştirilmesi ve Avrupa Birliği EKÖK
Yönergesi ve sektörlere özel Mevcut En İyi
Teknikler kapsamında tekstil sektörüne
yönelik tebliğ tamamlanmış ve Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı web sayfasında
yayınlanmıştır.
Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir
Kalkınma ve Temiz Üretim Merkezi’nden
ve Merkezin yürüttüğü çalışmalardan
kısaca bahseder misiniz?
Boğaziçi Üniversitesi Sürdürülebilir
Kalkınma ve Temiz Üretim Uygulama
ve Araştırma Merkezi (BU-SDCPC)
paydaşları ile yakın bir işbirliği içerisinde,
interdisipliner bilgi ve deneyimlerini
yenilikçi teknoloji transferleri ile
24
NİSAN 2012
bağdaştırarak toplum için sürdürülebilir
kalkınma sağlamayı hedeflemektedir.
BU-SDCPC sürdürülebilir kalkınmayı
tüm boyutları ile hızlandırmaya yönelik
işbirlikleri ve en iyi uygulama örneklerinin
gerçekleştirilmesini kapsayan yenilikçi
eğitim ve uygulamalı araştırmalar
geliştirmeye yönelik çalışmalar
yürütecektir.
Misyon
standartlara dayalı çevresel ve ekonomik
boyutta küresel olarak tanınmış
ürün akreditasyon uygulamalarını
gerçekleştirmek,
•• Devam eden bilgi yaygınlaştırma
programlarına sürdürülebilir teknik ve
yönetimsel yol haritalarını da entegre
ederek, üniversite kampüsü ve toplum/
bölge hayatında sürdürülebilir yaşam
stillerini desteklemek,
BU-SPSCPC, sürdürülebilir ürün zinciri
için yenilikçi temiz teknolojilere yönelik
tutarlı ve entegre bilgiler geliştirirken, aynı
zamanda sürdürülebilir yaşam stillerini
geliştirmek üzere ulusal ve uluslararası
organizasyonlar ile işbirliği oluşturmayı
hedefleyen bir araştırma-uygulama ve
eğitim platformu geliştirecektir.
•• Çevresel karar alma araç ve
metodolojileri kullanarak entegre
kaynak korunumu , eko-ürün ile ilgili
bölgesel boyutta plan, program ve
stratejiler geliştirmek ve uygulamak ve,
Vizyon
BU-SDCPC çeşitli boyutlarda ve seçilmiş
endüstriler için temiz üretim, yine
seçilmiş ürün ve servisler için yaşam
boyu değerlendirmesi, yaşam boyu
çevresel maliyet analizi, tarımsal artıkların
yenilenebilir enerji kaynakları yönetimi
kapsamında çeşitli boyutlarda projeler,
eğitimler gerçekleştirilmektedir.
BU-SDCPC’ın vizyonu, küresel boyutta
sürdürülebilir üretim ve tüketim
modelleri ve mevcut uluslararası
standartlar ile uyumlu politikaların
geliştirilmesini kapsamaktadır. BUSDCPC, sürdürülebilirliğin temel değer
olarak görüldüğü organizasyon yapısı
içinde, sürdürülebilirlik konsept ve
uygulamalarını tüm paydaşları içinde
yaygınlaştırmaya yönelik çalışmalar
gerçekleştirecektir.
Amaç
BU-SDCPC’ın amaçları;
•• Üretim ve servis endüstrilerinde ekoverimlilik çalışmalarını kapsayan; üretim
verimini artırma, kaynak ve kimyasal
kullanımını azaltma, çevreye olan riskleri
ve atık üretimini azaltmaya yönelik
teknoloji desteği sağlamak,
•• Sosyo-ekonomik indikatörleri de
kullanarak, sürdürülebilir üretim ve
tüketim konularını geliştirmek için
politika ve yönetmelikler açısından
karar vericiler ile ilgili endüstri ve iş
dünyasındaki uzmanlar ile akademik
ve araştırma enstitüleri arasında bilgi
aktarımı ve işbirliği sağlayacak ağlar
kurmak,
•• Araştırma metotları ve uluslararası
•• Türkiye’de yeşil girişimciliği
desteklemektir.
Merkez’in Aktiviteleri;
Bu çerçevede gerçekleştirilen ve
gerçekleştirilmekte olan projeler:
Ülkemizde temiz üretim
uygulamalarının ivmelenerek
artması için üretim sektöründe
sektörel uzmanların yetiştirilmesi
gerekmektedir.
•• Vizyon 2050 -TÜSİAD
•• Biyokütlenin Enerji ve Kara
Taşımacılığında Kullanımının Temiz
Enerji Üretimi açısından İstanbul ili için
Stratejik Planlanması
•• Zirai Atık ve Artıklardan, Atık Azaltımı
Amacı ile Üretilen Biyoetanol
Yakıtı İçin, Yaşam Döngüsü Etki
Değerlendirmesi’ne Çevresel Yaşam
Döngüsü Maliyeti Analizi’ nin Entegre
Edilmesi
•• Unilever’ in Seçilen Çamaşır Deterjanları
için Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi
Çevre kirliliğinin önlenmesi
konusunda uzmanlaşmış kişilerin
sektörel uzmanlarla birlikte
çalışması gerekmektedir.
•• Kurumsal Sürdürülebilirlik Sertifika
Programı
•• “Environmental Management for
Sustainable Universities, Prof. Donald
Huisingh, Lund University, International
Institute for Industrial Environmental
Economics
•• Düşük Karbonlu Gelecek için Eko Bina
Çözümleri
•• Kurumsal Sürdürülebilirlik Sertifika
Programı
•• Boğaziçi Üniversitesi Lisans
öğrencilerine yönelik hazırlanan “Green
Entrepreneurship” Sertifika Programı
BU-SDCPC’ın aktif olarak işbirliği, ulusal
odak noktalığı ve jüri üyeliği yaptığı
birçok etkinlik ve/veya kuruluş mevcuttur.
Bunlardan bazıları; PREPARE, TÜSİAD
Çevre Komisyonu, İş Dünyası Çevre
Ödülleri Ulusal Jüri Üyeliği’dir.
•• Tarımsal Atıklardan Biyoetanol Üretimi
ve Karbon Analizi
•• Tarımsal Atıklardan Atık Azaltımı Amacı
ile Biyoyakıt Eldesi ve Karbon Bütçesi
Değerlendirmesi
•• Sürdürülebilir ve Yeşil Kampüs Projesi
•• Boğaziçi Üniversitesi’nde seçilmiş
binalar için Karbon Ayakizi
çalışmalarının gerçekleştirilmesi
Yine birçok ortak kuruluş (T.C. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı, RAC/CP Barselona,
Wuppertal, TÜSİAD, İtalya Cevre, Arazi ve
Deniz Bakanlığı, REC, BUYEM) ile aşağıdaki
eğitimler gerçekleştirilmiştir.
•• Sürdürülebilirlik İşbirliği, İşbirliği
Kültürünü Sürdürülebilirlik Deneyimleri
ile Değiştirme Sertifika Programı
•• Sürdürülebilirlik Raporlaması Eğitimi
•• Türkiye’de Sürdürülebilirlik Raporlama
Uygulamasının Yaygınlaştırılması
Merkez aynı zamanda Boğaziçi
Üniversitesi Çevre Kulübü’nün Danışmanı
ve Üniversite Çevre Komitesinin
Başkanlığı’nı yürütmektedir.
2012 yılı çerçevesinde;
•• Boğaziçi Üniversitesi Lisans
öğrencilerine yönelik hazırlanan “Green
Entrepreneurship (Yeşil Girişimcilik)”
Sertifika Programı 14-17 Şubat 2012
tarihlerinde, Mediterranean Action
Plan - CP/RAC, UNEP/Wuppetal Institute
for SPC ile BU-SDCPC işbirliğinde
düzenlenmiştir.
•• 20 - 22 Haziran 2012’de Brezilya’da
gerçekleşecek Rio+20 Sürdürülebilir
Kalkınma Birleşmiş Milletler
Konferansı’na (The United Nations
Conference on Sustainable
Development - UNCSD) hazırlık
çalışmaları katılımı için Üniversitemiz
Rektörlük tarafından Merkez Müdürü
Doç. Dr. Nilgün Cılız ve Araştırma
Görevlisi Başak Büyükbay Daylan
görevlendirilmiştir.
•• BÜ-Sürdürülebilir Kalkınma ve
Temiz Üretim Merkezi (BU-SDCPC),
7. Environmental Management for
Sustainable Universities (EMSU) ve 16.
European Roundtable on Sustainable
Production and Consumption (ERSCP)
2013 Konferans organizatörlüğünü
gerçekleştirecektir, Haziran 2013.
•• 16 Mayıs 2012 tarihinde, BU-SDCPC,
UNIDO ve İtalya ortaklığında “Transfer
of Environmentally Sound Technology
in the South Mediterranean Region
(MED TEST)” konulu workshop
düzenlenecektir.
•• BU-Greenfest organizasyonu
kapsamında Çevre Kulübü’ ne
danışmanlık yapılması kararı alınmıştır.
Önümüzdeki süreçte ülkemizde
temiz üretim/eko verimliliğin
yaygınlaştırılması konusunda görüş ve
önerileriniz nelerdir?
Ülkemizde temiz üretim uygulamalarının
ivmelenerek artması için üretim
sektöründe sektörel uzmanların
yetiştirilmesi gerekmektedir. Çevre
kirliliğinin önlenmesi konusunda
uzmanlaşmış kişilerin sektörel uzmanlarla
birlikte çalışması gerekmektedir. Ayrıca
bölgesel bazda uzman gurupların
yetiştirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde
temiz üretim ancak bu şekilde ulusal
boyutta yaygınlaşabilir. Devletimizin
bu konuda işbirliği yapabileceği Temiz
Üretim Merkezi oluşturması önerilebilir.
Bu konuda 1997 yılında çok önemli
bir çalışma yapılmıştır. O günden beri
bu konuda bir sonuca varılamamıştır.
Kesinlikle Akademi disiplinlerarası bir
ekibe sahip olmalı ve sektör işbirliği
halinde olmalıdır ki devlet kurumlarına
uygulanabilir Ar-Ge çalışmaları
önerebilsin.
NİSAN 2012
25
Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim)
PROAKTİF ÇEVRE YÖNETİM YAKLAŞIMI:
EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM)
Zafer UYGUN / AB Uzman Yardımcısı (AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü)
T
ürkiye’nin Avrupa Birliği (AB)
üyelik müzakerelerinde açılan
en son fasıl olan “çevre”, özellikle
altyapı eksikliğinden kaynaklanan yüklü
bir maliyeti beraberinde getirmektedir.
Tüm dünyada uygulama alanı giderek
artan temiz, sürdürülebilir üretim ve
tüketim kavramları, AB üyeliği sürecinde
çevre mevzuatına uyum açısından
Türkiye’nin bu alanda kapasitesini
geliştirmesinin ne derece önemli
olduğunu göstermektedir. Çevresel
faktörlerin sanayicinin rekabet gücü
açısından giderek önem kazanmakta
olduğu üzerinde özellikle durulmakta,
eko-inovasyon ve temiz üretim (ekoverimlilik) kavramları her fırsatta
gündeme getirilmektedir.
26
NİSAN 2012
Çevreye daha az zarar veren ürünlerin
talep görmeye başlaması pek çok
endüstriyel sektör için yeni bir rekabet
alanı ortaya çıkarmıştır. Mevcut iş
süreçlerinde ekonomik büyümenin
yanı sıra temiz teknoloji, düşük
karbon ayakizi, yenilenebilir kaynaklar,
geri dönüşüm gibi terimleri içinde
barındıran “yeşil iş” kavramı önem
kazanmaktadır. Günümüzde 1 milyon
TL’lik değere sahip olan yeşil pazar
değerinin, 2020 yılında ikiye katlanması
öngörülmektedir. Firmaların kendilerini
yeşil pazarda rekabet edecek duruma
getirmeleri öncelikle maliyetli olmasına
rağmen daha sonra önemli avantajlar
kazandıracaktır.
EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM)
NEDİR?
Temiz üretim; koruyucu, bütünsel ve
sürekli bir çevre stratejisinin (daha az
zararlı hammaddelerin kullanılması,
daha ez enerji tüketimi, çevreye
duyarlı tasarım, kaynakta azaltma
gibi) ürünlere, üretim süreçlerine ve
hizmetlere uygulanarak verimliliğin
artırılması, insan ve çevre üzerindeki
risklerin minimize edilmesi ve dolayısıyla
çevresel performansın gelişmesi ve
rekabet için avantaj sağlanmasıdır.
Diğer bir ifadeyle temiz üretim,
yüksek verime sahip üretim teknoloji
ve yöntemlerinin kullanımıyla, aynı
miktarda üretim için daha az doğal
Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim)
kaynak ve enerji kullanımı ve daha az
atık üretimi prensibine dayanmaktadır.
Bu niteliği ile sadece çevresel kaygılara
değil, “doğal kaynakların korunması”,
“endüstriyel verimlilik” ve “ekonomik
kalkınma” gibi pek çok farklı alana da
hitap etmektedir.
EKO-VERİMLİLİĞİN (TEMİZ ÜRETİM)
ÖZELLİKLERİ
Günümüzde atıkların oluştuktan sonra
bertarafını ve arıtılmasını ifade eden
“kirlilik kontrolü” yaklaşımı, yerini
çevresel etkilerin ürün tasarımı, satın
alma tercihleri ve üretim süreçlerini
kapsayan geniş bir çerçevede
yönetilmesini öngören daha bütünleyici
ve proaktif bir yaklaşıma yani temiz
üretim yaklaşımına bırakmaktadır.
“Yaşam döngüsü yaklaşımı” olarak da
tanımlanan bu yaklaşım; hammaddenin
tedarikinden, teknolojinin kullanımına, üretim sürecinden, kullanıcının eline
ulaşması ve atık oluşmasına kadar tüm
sürecin bütünsel değerlendirildiği bir
süreçtir.
Temiz üretimin temel ilkeleri; “kirlilik
kontrolü için temizleyici ve düzeltici
değil, önleyici yaklaşımları esas almak,
hammadde ve enerjinin daha az
tüketilmesi ile atıkların azaltılmasını
sağlamak, doğal kaynakların optimum
kullanımını sağlayacak şekilde
teknolojik proseslerin iyileştirilmesi
ve yeni proseslerin geliştirilmesini”
kapsamaktadır.
Temiz teknolojiler, sürdürülebilir
üretim sisteminin bir parçasıdır.
İşletmeler sürdürülebilir üretime
geçiş sırasında birtakım stratejiler
benimsemektedirler. Bu stratejiler;
pasif, aktif ve proaktif olmak üzere üçe
ayrılır. Pasif stratejinin benimsenmesi
durumunda, çevre bir maliyet
unsuru olarak değerlendirilmekte ve
değişimlere direnç gösterilirken yeni
fırsatlara önem verilmemektedir. Aktif
stratejiyi benimseyen işletmelerde
ise çevreye ilişkin faaliyetler yalnızca
kanun, yönetmelik ve uluslararası
düzenlemelere uyumun sağlanması
amacı ile gerçekleştirilmektedir. Proaktif
stratejinin benimsenmesi durumunda
ise çevre işletmenin öncelikli konuları
arasında görülmekte ve sürekli gelişim
çerçevesinde çevre konusunun tüm
çalışanlar tarafından benimsenmesi
amaçlanmaktadır.
Kirlilik kontrolü yaklaşımları üretim ve
tasarım aşamalarını değişmez faktörler
olarak benimseyip kirliliği de bu
aşamaların kaçınılmaz bir sonucu olarak
görmekte ve kirlilik meydana geldikten
sonra bu soruna çözüm getirmeye
çalışmaktadır. Dolayısı ile bu yaklaşımlar
kirliliği daha iyi tanımlama ve atıkları
arıtma ve bertaraf etme üzerine
odaklanmakta ve kuruluşlara önemli
miktarlarda ek maliyet getirmektedir.
Temiz üretim yaklaşımı ise, kirliliği
ve atıkları planlama, tasarım,
kaynak kullanımı ve üretim süreçleri
aşamalarındaki yetersizlik, verimsizlik ve
etkisizliğin bir sonucu olarak görmekte
ve soruna bu aşamalarda gerekli
gelişmeleri sağlayarak çözüm getirmeyi
amaçlamakta, dolayısı ile sadece atık
oluşumunu azaltmakla kalmamakta
aynı zamanda ekonomik faydalar da
sağlamakta olan proaktif bir yaklaşım
şeklidir.
yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne
(BMİDÇS) 2004 yılında taraf olmuştur.
Anılan sözleşmenin altında yer alan
2008-2012 yılları arasında geçerli olacak
olan Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve
iklim değişikliği konusunda mücadeleyi
sağlamaya yönelik uluslararası
tek çerçeve konumundadır. Kyoto
Protokolü’ne 26 Ağustos 2009 tarihi
itibariyle resmen taraf olan ülkemiz,
yeni iklim değişikliği rejiminde ulusal
sera gazı sınırlama planları hazırlama
taahhüdünde bulunmaktadır. Söz
konusu planların bir sonraki aşamasını
ise düşük karbonlu kalkınma stratejileri
oluşturmaktadır. Söz konusu süreçte ve
devamında iklim değişikliği konusunda
ülkemizin yol haritasını belirleyecek olan
İklim Değişikliği Strateji Belgesi (20102020 ) Nisan 2010’da yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir.
Türkiye, AB çevre mevzuatına uyum
sürecinin, Türk sanayisinin temiz
üretim süreçlerine geçişinin temelini
oluşturacağını benimsemiş ve buna
ilişkin planlamalara ve çalışmalara
başlamıştır. Bu kapsamda, 2007–2023
dönemi için Türkiye Cumhuriyeti
AB Entegre Çevre Uyum Stratejisi
hazırlanmıştır.
BİLİM, SANAYİ ve TEKNOLOJİ
BAKANLIĞI FAALİYETLERİNDE
EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM)
Bakanlığımız tarafından hazırlanan
Türkiye Sanayi Stratejisi’nin genel
amacı; “Türk sanayisinin rekabet
gücünü ve verimliliğini artırarak, dünya
ihracatından daha fazla pay alan, ağırlıklı
olarak yüksek katma değerli ve ileri
teknolojiye dayalı ürünlerin üretildiği,
istihdam sorununu çözmüş, nitelikli
işgücüne sahip, topluma ve çevreye
duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü
hızlandırmak” olarak belirlenmiştir.
Ülkemiz 21 Mart 1994 tarihinde
Belge’de yer alan yatay sanayi politikası
NİSAN 2012
27
Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim)
alanları, piyasaların etkin işleyişini
sağlamaya, yatırım ve iş yapma ortamını
firmalar için geliştirmeye ve cazip hale
getirmeye yönelik çerçeve unsurları
içermektedir. Yatay sanayi politikası
alanlarından çevreye karşı artan
küresel duyarlılık, sanayide çevre dostu
ürünlerin üretilmesini, çevreye duyarlı
teknolojilerin kullanılmasını, süreçlerin
geliştirilmesini ve endüstriyel kirliliği
azaltma yönünde tedbirlerin alınmasını
zorunlu kılmaktadır.
Sektörel politikalar kapsamında; bilgi ve
teknoloji, rekabet, yasal düzenlemeler,
çevre ve enerji, dış rekabet edebilirlik
ve ticaret ile istihdam ve coğrafi boyut
alanlarında iyileştirmeler yapılarak
sektörlerin rekabet gücünün artırılması
hedeflenmektedir. Sektörler özelinde
uygulanacak olan politikaların başarısı,
sanayi stratejisinin başarısının en temel
belirleyicilerindendir. Türkiye’nin sanayi
vizyonuna ulaşılabilmesi için, sektörlerin
rekabet gücünü kısıtlayan engellerin
tespit edilerek bu engelleri ortadan
kaldırmaya yönelik politikaların hayata
geçirilmesi gerekmektedir. Çevre ve
enerji başlığında iklim değişikliği, atıklar
ve yoğun enerji kullanımı konularına
ilişkin mevcut ve orta vadede etkin
olacak düzenlemeler ile alınması
gereken tedbirlere yer verilmiştir. Türk
sanayisi için sürdürülebilir kalkınma
ilkeleri çerçevesinde çevre politikalarının
uygulanması sanayi stratejisinin önemli
bir parçası olup, bu sürecin doğru geçiş
stratejileri ile yönlendirilmesi büyük
önem taşımaktadır.
Ancak bu konuda alınacak tedbirlerin,
sanayinin rekabet gücü üzerinde
kısa-orta vadede olumsuz etkiler
yaratması muhtemeldir. Söz konusu
olumsuzlukların uzun vadeye taşınması
28
NİSAN 2012
ihtimalini en aza indirgemek için çevreye
ilişkin yapılacak düzenlemelerde,
öncelikle Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)
kapsamında 2012 sonrası dönem için
Kyoto Protokolü’nün yerini alacak
olan yeni uluslararası iklim değişikliği
anlaşması, Avrupa Birliği Kimyasalların
Kaydı, Değerlendirilmesi, İzin Verilmesi
ve Kısıtlanması Tüzüğü (REACH), Entegre
Kirlilik Önleme ve İzin Mevzuatına
ilişkin düzenlemelerin etki ve maliyet
analizlerinin yapılması ve esnek bir
uygulama takviminin benimsenmesi
önem arz etmektedir.
Bu bağlamda, KOBİ Stratejisi ve
Eylem Planı (KSEP) 2011-2013, ilgili
kuruluşumuz Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı (KOSGEB)
koordinatörlüğünde oluşturulmuş olup,
genel amacı itibariyle; “Küçük işletme
ihtiyaçlarına duyarlı iş ortamında,
erişilebilirliği ve niteliği yüksek hizmet
ve desteklerle KOBİ’lerin üretim, yatırım
miktarı ile katma değerini artırmak ve
büyümelerini sağlamak”tır.
Planlı sanayileşmenin ve düzenli
kentleşmenin sağlanması, sanayinin
çevresel etkilerinin azaltılması ve yerel
düzeyde KOBİ’lere daha iyi üretim
ve yatırım ortamının sağlanması
amacıyla organize sanayi bölgelerinin
yapımına devam edilmektedir. Ayrıca,
“KOBİ’lerin Çevreye Olan Kirletici
Etkilerinin Belirlenmesi ve Gerekli
Tedbirlerin Alınmasına Yönelik
KOSGEB Yol Haritasının Oluşturulması
Projesi” uygulanacaktır. Proje ile
ulusal çevre duyarlılığı ve uluslararası
yükümlülükler (Kyoto Protokolü ve AB
müktesebatına uyum) çerçevesinde,
imalat sanayinde yer alan KOBİ’lerin
çevre bilincinin arttırılması, yükümlü
oldukları mevzuatın uygulanmasında
karşılaşacakları zorlukların tespiti,
çevreye olan kirletici etkilerinin analizi
ve çözümüne ilişkin KOSGEB’in çevre
ile ilgili faaliyetlerinin yol haritasının
belirlenmesi amaçlanmaktadır.
Sanayide eko-verimlilik konularında
kapasite geliştirilmesi, uluslararası çevre
standartlarına uyumunun sağlanarak
sanayinin rekabet avantajının
artırılması eko-verimlilik ile ilgili yatırım
projelerinin teşvik edilmesi, Seyhan
Nehri Havzası’nda pilot eko-verimlilik
uygulamalarının gerçekleştirilip
ulusal çapta yaygınlaştırılması, ekoverimlilik merkezi kurulması faaliyetleri
gerçekleştirilecektir.
Bakanlığımız koordinasyonunda
yürütülen Avrupa Birliği’nin Rekabet
Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve
Programının (CIP), birinci bileşeni olan
Girişimcilik ve Yenilik Programı (EIP)
içerisinde yer alan en önemli girişiminin
adı eko-inovasyon’dur.
Eko-inovasyon, kaynakların optimum
kullanımına katkıda bulunmayı, çevresel
etkileri azaltmayı veya önlemeyi
amaçlayan eko-yenilikçi ürünler,
hizmetler, teknikler, teknolojiler ve
süreçler olarak tanımlanır. Her yıl
Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim)
yayınlanan eko-inovasyon proje teklif
çağrıları kapsamında; çevreye zarar
vermesi olası tüm sektörlerde daha
temiz üretim süreçlerine, çevreye
duyarlı yenilikçi üretim ve hizmetlere,
eko tasarım ve eko etikette yenilikçi
yaklaşımlara, KOBİ’lere işlerini,
üretimlerini, yönetim metotlarını
çevreye duyarlı hale getirmelerine
yönelik destekler sağlanmaktadır.
TEMİZ ÜRETİMİN ÖNEMİ ve
FAYDALARI
Eko-verimlilik uygulamaları ile sanayici
için çevre konusu, sadece “çevre
mevzuatı baskıları” ve “çevre korumaya
yönelik ek maliyetler” olmaktan
çıkmakta, üretimde verimliliği artırarak
hem çevresel hem de ekonomik
fayda sağlayarak, üretim ve çevre
maliyetlerinin minimize edilmesine
yönelik fırsatları içeren bir kavram
olmaya doğru yönelmektedir.
Temiz üretim stratejilerinin bir kuruluş
için geliştirilmesi ve uygulaması pek çok
yönden faydalı olabilir.
Temiz üretimin başlıca amaçlarından
birisi süreç verimliliğinin artırılmasıdır.
Bir işletme için süreç verimliliğinin
artırılması; enerji, doğal kaynak ve
hammadde kullanımının azaltılması gibi,
önemli maliyet kalemlerine etki edecek
olup işletmelerin kârlılığı artıracaktır.
Proses verimliliğinin artırılması,
enerji, doğal kaynak ve hammadde
kullanımının minimize edilmesi, ürün
veya hizmet maliyetinin düşmesi
nedeniyle bir kuruluş için doğrudan
işletme verimliliğini ve kârlılığını
artıracak sonuçlar doğuracaktır.
Temiz üretim ile ilgili teknoloji
uygulamaları, işletmenin tüm üretim
süreçleri, makineleri, hammaddeleri,
kullanılan yardımcı kimyasalları ve
boyarmadde, su ve enerji tüketimi,
her türlü atık üretimi, iş ve işçi sağlığı
incelenerek, çevreye negatif yönde olan
etkiyi minimize edebilecek, işletmede
kaliteli üretim yapılabilecek ve büyük
maddi kazançlar sağlanabilecektir.
Temiz üretim stratejileri, proaktif
bir yapıya sahip olması nedeniyle,
kuruluşun çevresel konulardan
kaynaklanacak yasal yaptırımlar ile yüz
yüze gelmesi durumunu engelleyecektir.
Temiz teknoloji stratejilerini geliştiren
ve uygulayan kuruluşlar sadece
bugünkü yönetmelikler ile uyum içinde
olma yönünde avantaj elde etmekle
kalmayacak, ilerde baskısı daha da
artacak olan çevre ile ilgili yönetmelikler
ile uluslararası /ulusal standartlara ve
düzenlemelere uyuma karşı da hazırlıklı
duruma geleceklerdir. Ortaya çıkan katı/
sıvı/gaz atıklar mümkünse kaynağında
azaltılarak, ilgili çevre mevzuatına uyum
kolaylaştırılabilecektir.
Üretim süreçlerinin iyileştirilmesi
ile ürün kalitesinde ve üründe
tutarlılığın yanı sıra, çalışma ortamında
da iyileşme sağlanabilecektir.
Gerekli yerlerde süreç ve makine
modifikasyonları yapılabilecektir. Bir
kuruluşun başarısında en büyük role
sahip olan çalışanların motivasyonu
artırılabilecektir.
TÜRKİYE SANAYİ STRATEJİSİ
DOĞRULTUSUNDA BENİMSENEN
POLİTİKALAR
Türk sanayine sürdürülebilir kalkınma
ilkeleri doğrultusunda yön vermek
amacıyla aşağıdaki politikaların
uygulanması benimsenmiştir:
•• İklim değişikliğinin ve bu konuya ilişkin
uluslararası sözleşme ve protokollerin
Türk sanayisine muhtemel etkileri
belirlenecek ve buna göre Türk
sanayisinin uluslararası düzenlemelere
uyum süreci tasarlanacaktır. Bu
çerçevede 2012 sonrası iklim rejimine
ilişkin uluslararası müzakere süreçleri
izlenerek ülkemiz şartlarına uygun
pozisyon belirlenecektir.
•• Düşük karbon ekonomisine ve
sanayide temiz üretim süreçlerine
geçiş desteklenecek ve bu konuda
bilgilendirme faaliyetlerine ağırlık
verilecektir. Bu doğrultuda, sanayinin
düzenli altyapı olanakları ile üretim
yapmalarını sağlayan üretim
bölgelerine taşınmaları teşvik edilecek,
ayrıca sera gazı emisyonlarının
kontrolü sağlanacak, izlenecek ve
raporlanacaktır.
•• Temiz üretim ile örtüşen ve
sürdürülebilr kalkınma, ekonomik
gelişim ve çevresel performansı birlikte
ele alarak, iş mükemmelliği ile çevresel
mükemmelliğe bir arada odaklanan,
kaynakların verimli kullanılması ve
çevreyle uyumlu üretim prensiplerinin
benimsenmesi doğrultusunda,
kaliteli ürün ve hizmet üretilmesi
yoluyla işletmelerin rekabet edebilme
yeteneklerini artıran eko-verimlilik
programlarının ülke genelinde
uygulanması sağlanacaktır.
•• Tüm çevresel eylem planlarına
ilişkin olarak önümüzdeki dönemde
yürürlüğe girecek düzenlemelerin
uygulama süreçlerinin belirlenmesi
amacıyla çevre mevzuatına ilişkin
Düzenleyici Etki Analizleri yapılacaktır.
Sanayinin yapısal dönüşümünün
gerçekleştirilmesine katkı sağlamak
ve yönlendirmek amacıyla gerek
Orta Vadeli Programda, gerek Yıllık
Programda öncelikli olarak stratejik
planlama yaklaşımı benimsenmiş
NİSAN 2012
29
Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim)
olup bu yaklaşım çerçevesinde,
Bakanlığımız tarafından Türkiye
Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014 (AB
Üyeliğine Doğru) hazırlanmıştır.
•• AB mevzuatına uyum çerçevesinde
gerçekleştirilecek olan “atık üretiminin
asgari düzeye indirilmesi, sanayi
üretiminde zararsız hammadde
kullanımı ve kullanılan maddelerin
geri kazanımının sağlanması,
yüksek oranda kirlilik yaratabilecek
endüstriyel faaliyetlere hangi şartlarda
izin verilebileceği belirlenmesi ve
mevcut en iyi teknikler uygulanarak
kirliliği azaltmaya ve/veya önlemeye
yönelik tedbirler alınması, sanayi
tesislerinin kurulma aşamasından
lisans alma sürecine kadar halkın
katılımının sağlanması, Entegre
Kirliliğin Önlenmesi ve Kontrolü
(IPPC yönergesi) kapsamında sanayi
kaynaklı kirliliğin önlenmesi için
atık oluşumu ve bertarafı, enerji
verimliliği, hammadde kullanımı,
gürültü, kazaların önlenmesi gibi
hususların bütünsel bir yaklaşımla ele
alınması, kirliliğin kaynakta kontrolü,
azaltımı, atıkların geri dönüşümü
gibi önlemlere yoğunlaşılması, izin
prosedürlerini yöneten farklı kamu
kurumları arasında etkin bir eşgüdüm
mekanizması oluşturulması ve izinlerin
tek elden verilmesinin sağlanması,
daha kaliteli yakıt kullanılması ve hava
kalitesinin artmasının sağlanması,
daha güçlü bir izleme ve denetleme
ağı oluşturulması ve standartların
uygulanmasının sağlanması, iklim
değişikliğine ilişkin müktesebata uyum
kapsamında sera gazı emisyonlarının
ticaretine ilişkin ulusal plan
oluşturulması, endüstriden, motorlu
taşıtlardan ve ısıtmadan kaynaklanan
sera gazı miktarını azaltmaya yönelik
30
NİSAN 2012
tedbirler alınması, daha az enerji ile
ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla
uzun yol alma, daha az enerji tüketen
teknoloji sistemlerinin endüstriye
entegre edilmesi, güneş/rüzgar enerjisi
gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına
yönelimin artırılması ” faaliyetleri
Bakanlığımız tarafından yürütülecektir.
•• Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi
(2010-2020) , AB Entegre Çevre Uyum
Stratejisi (UCES) (2007-2023), Çölleşme
ile Mücadele Türkiye Ulusal Eylem
Programı ve Ulusal Biyolojik Çeşitlilik
Stratejisi belgeleri ile uyumlu sanayi
politikaları yürütülecektir.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Türk sanayisinin, AB sanayi alanının
bir parçası haline gelmesi, AB Çevre
Mevzuatı’na uyumun önemini
artırmaktadır. Söz konusu mevzuata
uygun üretim yapmayan şirketlerin
ortak pazara erişimi, kısıtlı kalma
tehlikesi ile karşı karşıyadır. Türkiye’de
üretilen ürünlerin rekabet gücünün
çevreye duyarlı üretim süreçlerinin
kullanılmasına bağlı hale gelmesi yakın
bir gelecekte kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca
Türk sanayisi, hızlı büyüme süreci ile
birlikte enerjinin verimli kullanılmasını
da sağlamak durumundadır. Türkiye
bugüne kadar çevre konusunda plan
ve stratejilerini hazırlamış ve birçok
alanda uygulamalara başlamıştır.
Ancak sanayi stratejisini temel olarak
ilgilendiren kimyasallar, iklim değişikliği
ve endüstriyel kirlilik alanlarında
önümüzdeki dönemde yapılacak
düzenlemelerin, sanayinin rekabet
gücüne önemli etkileri olacaktır.
Sanayinin önümüzdeki dönemde
sürdürülebilir bir şekilde büyümesi,
çevre politikalarına ve bu politikaların
enerji politikalarına yansıması ile
yakından ilişkilidir.
Temiz üretim süreçlerine geçişle
teknoloji değişikliği, çevre ve enerji
teknolojilerini önemli düzeyde
yatırım yapılabilecek sektörler haline
dönüştürmektedir. Temiz üretim
sayesinde yalnızca AB ülkelerinde
yaratılan istihdam dikkate değer
ölçülerdedir. Söz konusu sektörlerin
Türkiye’de gelişmesi özellikle çevre
alanındaki düzenlemelerin etkin bir
şekilde uygulamaya geçirilmesi ile
mümkün olacaktır.
Diğer taraftan, yeni istihdam ve pazar
fırsatları yaratması beklenen ve amacı
imalattan tarıma, ulaştırmadan elektrik
üretimine pek çok sektörde, düşük
emisyonlu teknolojiler kullanılarak
enerji ve hammadde üretilmesi
ve böylece söz konusu enerji ve
hammaddelerin tüketildiği alanlarda
verimliliğin sağlanarak bu alanların
atıklarının da geri dönüşümünün
en az düzeyde sera gazı emisyonu
salımı ile gerçekleştirilebilmesinin
sağlandığı düşük karbon ekonomilerinin
önümüzdeki dönemde en hızlı
büyüyecek ekonomiler olması
öngörülmektedir. Bu doğrultuda,
düşük karbon ekonomisi alanlarında
(yenilenebilir enerji, enerji verimliliği,
düşük karbonlu teknolojiler, endüstriyel
ormancılık, bitkilendirme, verimli
toprak işleme yöntemleri vb.) faaliyet
gösteren ve yeni hizmet ve ürün
geliştiren kuruluşların desteklenmesi,
yeni iş modellerinin ortaya koyulması,
yeni pazarların yaratılması ve yeni
istihdam ve “yeşil meslek” imkanlarının
sağlanması beklenmektedir.
Sanayi ve çevre politikalarının uyumu
gözetilerek büyümenin sürdürülebilirliği
sağlanacaktır. Sanayide, insan
sağlığına ve çevre kurallarına uygun
Makale Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: Eko-Verimlilik (Temiz Üretim)
üretim yapılacak, sosyal sorumluluk
standartlarının gözetilmesine önem
verilmelidir.
AB’nin çevre alanındaki mevzuatıyla tam
uyum sağlanmaya çalışılırken uyumun
çevre ve iklim değişikliği konularında
taraf olduğumuz anlaşmalardan
doğan ulusal yükümlülüklerin
KOBİ’lerimiz üzerinde olası negatif
etkilerinin geçiş dönemi stratejileriyle
en aza indirilmesine yönelik tedbirler
alınmalıdır.
Çevre ve iklim değişikliği konularıyla ilgili
projeler teşvik edilmeli, çevre ve enerjiye
yönelik destekler uygulamaya devam
edilmelidir. KOBİ’lerin yönetim becerileri
ve kurumsal yetkinlikleri geliştirilmeli ve
ilgili ulusal ve uluslararası standartlara
uyum yeteneklerinin artırılmasına
yönelik çalışmalar gerçekleştirilmelidir.
Sorumlu bir çevre yönetimini
içeren “know-how” uygulamaları
geliştirilmelidir. Diğer bir ifadeyle, yeni
bir teknoloji ya da süreç uygulamadan
da mevcut olanlara yeni teknikler ve iş
programlarının uygulanması, üretim,
süreç ve kuruluşların politikalarının
gözden geçirilmesi ile verimliliğin
artırılması sağlanmalıdır.
İmalat teknolojisi ya da imalat
sürecinin değiştirilmesi, üretim
girdilerinin değiştirilmesi, son ürünün
değiştirilmesi, üretim sırasında oluşan
ürün dışı maddelerin üretim yerinde
ve süreçte kullanılması gibi bazı
teknolojilerin değiştirilmesi ya da
mevcut olanın iyileştirilmesi, şeklinde
temiz teknolojileri uygulamaları
geliştirilmelidir.
Yine ülkemizin sıklıkla gündeminde
yer alan kümelenme çalışmaları
kapsamında, uluslararası piyasalarda
Türkiye’nin rekabet edebilirliğini
geliştirmek ve Türkiye’nin ekonomik,
çevresel ve sosyal gelişimine katkı
sağlamak üzere çevreye duyarlı
ve temiz üretim teknolojilerinin
kullanıldığı kapsamlı bir küme politikası
hazırlanmalıdır.
Özellikle endüstriyel faaliyetlerden
kaynaklanan kirliliğin önlenmesi,
çevrenin korunması ve sanayi
kuruluşları tarafından çevre mevzuatının
getirmiş olduğu yasal sorumlulukların
yerine getirilmesinin temini için tüm
sanayicilerin ve işletmelerin çevre
duyarlılığının artırılmasına yönelik
eğitim çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır.
Temiz- sürdürülebilir tüketim ve
üretimin Türkiye’de bir davranış biçimi
olarak ele alınmasını Türkiye’de temiz
üretimle ilgili mevcut durumun ortaya
konularak, kapasite, kaynak, yasal
düzenleme, teşvik mekanizmalarının da
dahil olduğu, uluslararası uygulamaların
karşılaştırılmasının da yer aldığı
temiz üretim alanında bir politika
oluşturulması gerekmektedir.
Sanayi sektörü, bir yandan daha
çok üreterek, ekonomik gelişmeyi
ve kalkınmayı sağlarken, diğer
yandan, üretim sonucu ortaya çıkan
atıkları azaltmak için çare bulmak;
başka bir deyişle gelişmeyi çevre ile
uyumlu sürdürülebilir bir anlayışla
gerçekleştirmek durumundadır.
Yeni bin yılda endüstrideki yaklaşım,
yalnızca sağlıklı bir toplum yaratma
yükümlülüğüne sahip olmak değil, aynı
zamanda da çevresel olumsuzlukları
mininize eden sürdürülebilir üretim
sistemlerini de geliştirmektir. Çevresel
olumsuzlukları en aza indirmek,
işletmelerin toplumsal sorumluluklarının
belki de en önemlisidir. İşletmeler bu
sorumluluklarını yerine getirebilmek
için üretim yönetimine ilişkin
kararlarda çevre konularına duyarlı
yaklaşımlar göstermeli ve üretim
fonksiyonu ile çevre konularını birlikte
değerlendirmelidir.
Gelecek temiz üretim ve tüketim
süreçlerinde yatıyor. Sürdürülebilir bir
toplum anlayışı doğrultusunda; bu alana
yatırım yapılırken yalnızca kısa vadeli
sorunların çözümüne değil, orta ve uzun
vadede sanayiye, çevreye ve toplumun
geneline sağlayacağı katkıyı göz önünde
tutmak gerekiyor.
KAYNAKÇA
•• Çevre ve Orman Bakanlığı, TTGV (2010).
Türkiye’ Temiz Üretim Uygulamalarının
Yaygınlaştırılması İçin Çerçeve Koşullarının
Belirlenmesi ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi
Projesi Sonuç Raporu.
•• DeSimone, Livio D. and Frank Popoff with
WBCSD, Eco-efficiency – The Business Link to
Sustainable Development, MIT Press, 1997.
•• KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı (KSEP) 20112013.
•• OECD, Eco-efficiency, Paris, France, 1998.
•• Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014
(AB Üyeliğine Doğru).
•• Ulutaş,F., Alkaya E., Göksel N. Demirer, G.
Adaptation to Climate Change Through
Eco-Effıciency: Opportunities and Challenges
for Turkey.
•• World Business Council for Sustainable
Development, Eco-Efficient Leadership for
Improved Economic and Environmental
Performance, Geneva Switzerland, 1996.
•• WBCSD and UNEP, Eco-Efficiency and
Cleaner Production – Charting the Course to
Sustainability, Geneva, Switzerland, 1997.
•• Yücel, F., Ulutaş,F., Türkiye Teknoloji Geliştirme
Vakfı (TTGV),Çevre Destekleri ve UNIDO EkoVerimlilik (Temiz Üretim) Programı.
•• Yücel, M., (2011). Çeşitli Endüstrilerde Temiz
Üretim Sistemi Uygulamalarının- İşletme
Ekonomilerine Sağladığı Faydalar.
•• Yücel, M., Ekmekçiler, Ü., (2008). Çevre Dostu
Ürün Kavramına Bütünsel Yaklaşım; Temiz
Üretim Sistemi, Eko-Etiket, Yeşil Pazarlama.
NİSAN 2012
31
5 Haziran Dünya Çevre Günü:
“YEŞİL EKONOMİ: SİZ DE İÇİNDE MİSİNİZ?”
İlknur FROLET / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün 2012
yılı teması “Yeşil Ekonomi: Siz de İçinde
misiniz?” olarak belirlendi. Görüleceği
gibi, tema iki bölümden oluşuyor ve ilk
bölüm Yeşil Ekonomi konusunu ele alıyor.
“Yeşil Ekonomi” isimlendirmesi, kimilerinin
kavramı karmaşık bulmaları nedeniyle
konuya uzak durmalarına neden oluyor.
Aslında Yeşil Ekonomi, bizi çevreleyen her
şeye uygulanabilecek ve içinde kendimizi
konumlandırabileceğimiz bir kavram.
Peki, nedir Yeşil Ekonomi?
2007’de başlayan küresel mali kriz birçok
ekonomist tarafından 1930’ların Büyük
Bunalımı’ndan sonra yaşanan en kötü
mali kriz olarak değerlendiriliyor. Bu
deneyimden çıkarabileceğimiz derslerden
biri, ülke ekonomilerini eskiden
olduğu gibi işletmenin, işleri eskisi gibi
yürütmenin artık bir alternatif olmadığıdır.
Yeşil Ekonomi, iş yapmanın çok daha
sürdürülebilir bir yolu ve bir alternatif
önerisi olarak karşımıza çıkıyor.
Yeşil bir ekonomi, bir yandan çevresel
risklerin ve ekolojik yetersizliklerin kayda
değer şekilde azaltılmasını bir yandan da
insanların refah düzeyinin ve toplumsal
adaletin iyileşmesini getiren bir işleyiş
olarak tanımlanıyor. Bir başka deyişle, yeşil
bir ekonomi, düşük karbon emisyonu
ve kaynak verimliliği getiren ve aynı
zamanda toplumsal katılımcı ekonomik
bir çevre olarak düşünülebilir.
Yeşil Ekonomi İnisiyatifi
Çevre konusunun eşgüdümünü, çevrenin
durumunun küresel düzeyde sürekli
gözden geçirilmesi, çevre sorunları
hakkında uluslararası toplumun
dikkatinin çekilmesi ve uluslararası ve
ulusal çevre politikasının ve hukukunun
gelişiminin sağlanması amacıyla 1972
yılında kurulmuş olan Birleşmiş Milletler
Çevre Programı (UNEP) tarafından 2008
yılı sonlarında başlatılan Yeşil Ekonomi
İnisiyatifi, çevre dostu olmayan sektörlerin
yeşilleştirilmesi ve yeşil sektörlere yatırım
32
NİSAN 2012
yapılması için politika desteği aracılığıyla
kapsayıcı ve pratik bir işleyiş mekanizması
sunuyor.
Yeşil Ekonomi İnisiyatifi üç ana etkinliği
esas alıyor:
1. Yeşil Ekonomi Raporu’nun ve bir dizi
sektöre yeşil yatırım yapılmasının
makroekonomik, sürdürülebilirlik ve
yoksulluğun azaltılması açısından
sonuçlarını analiz eden araştırma
sonuçlarının üretilmesi,
2. Belirli ülkelerde yeşil ekonomiye geçiş
konusunda danışmanlık hizmeti
sunulması,
3. Yeşil Ekonomi İnisiyatifini uygulama
konusunda sivil toplum kuruluşları, iş
dünyası ve Birleşmiş Milletler ortakları
tarafından geniş kapsamlı araştırmalar
gerçekleştirilmesi.
“Yeşil İş” fırsatları
Çevresel kazanımlarından ve
sürdürülebilirlik açısından getirdiği
alternatiflerden bağımsız olarak,
UNEP’in Yeşil İş Fırsatları Raporu gibi
birçok raporda Yeşil Ekonomi’ye yatırım
yapmanın milyonlarca yeni iş yaratan
bir etkiye sahip olduğu ele alınıyor.
Bilindiği gibi, ekonomik büyümenin
temel dinamiklerinden biri, daha yüksek
istihdam sağlanmasıdır. Bu şekilde,
ekonominin üzerindeki yüklerden
biri azaltılırken, belirli sektörlerin
desteklenmesi yoluyla tüketicilere
yaşamlarını sürdürebilmeleri için alım
gücü sağlanmaktadır.
2008 itibariyle, önde gelen altı ülkedeki
(Çin, Danimarka, Almanya, Hindistan,
İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri) 2,3
milyonun üzerinde insan, düşük karbon
sektörlerindeki yeşil işlerde istihdam
edilmiştir. Dolayısıyla denilebilir ki, yeşil
ekonomi geçici bir çevre modası değil,
toplumsal faktörü de içeren sürdürülebilir
bir ekonomik büyüme için var olan en iyi
çözümlerden birisidir.
Dünya Çevre Günü’ne bu yıl Brezilya ev
sahipliği yapıyor
5 Haziran 2012’de kutlanacak olan Dünya
Çevre Günü’nün bu yılki ev sahibi Brezilya
olacak. Brezilya 1992 yılında da etkinliğin
ev sahipliğini üstlenmiş ve Dünya Zirvesi
Rio de Janerio şehrinde gerçekleştirilmişti.
1992’de gerçekleşen Zirve, kalkınma ile
ilgili konular ve dünya refahına ilişkin
olarak dünya liderlerinin en geniş katılımlı
toplantısı olmuştu. Bu yıl da Dünya Çevre
Günü etkinliklerinin, bu günün en geniş
biçimde kutlandığı bir kampanyaya
dönüşmesi bekleniyor.
200 milyonun üzerindeki nüfusu ile
Brezilya, Çin, Hindistan, Amerika Birleşik
Devletleri ve Endonezya’dan sonra
dünyanın en yüksek nüfusa sahip
beşinci ülkesi. Brezilya ayrıca 8,5 milyon
metrekarelik yüzölçümü ile dünyanın
yüzey açısından beşinci büyük ülkesi
konumunda.
Bu yıl da Dünya Çevre Günü, işleri eskisi
gibi yürütmenin ciddi çevresel etkileri
üzerine bilincin artırılmasına yardımcı
olmayı hedefliyor.
Verimlilik Genel Müdürlüğü (VGM) Uzmanları
Japonya’da Düzenlenen “Malzeme Akışı Maliyet
Muhasebesi” Konulu Eğitime Katıldılar
M. Hürol METE / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
Japon Ekonomi, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı nezdinde kurulan ve mali açıdan
Bakanlık tarafından desteklenen AOTS
(The Association for Overseas Technical
Scholarship - Denizaşırı Ülkeler Teknik
Burs Birliği)’nin düzenlediği “Malzeme
Akışı Maliyet Muhasebesi” konulu
eğitime VGM Uzmanları M. Hürol Mete,
Selin Engin, Nilay Dönmez, Önder
Belgin ve Belçim Aytekin katıldılar.
14-20 Mart 2012 tarihleri arasında
AOTS’nin Tokyo’daki eğitim merkezinde
gerçekleştirilen programa Türkiye’nin yanı
sıra Hindistan, Filipinler, Tayland, Gana,
Pakistan, Mısır ve Bangladeş’ten toplam
30 kişi katıldı. Eğitim kapsamında teorik
bilgilerin yanı sıra başarı örnekleri ve firma
uygulamaları hakkında pratik bilgiler
sunuldu. Bu bağlamda, eğitimin bir
günü firma ziyaretlerine ayrıldı. Nagoya
şehrinde bulunan “Panasonic Ecology
Systems” ve “Nitto Denko” firmaları ziyaret
edilerek, buralardaki MFCA uygulamaları
hakkında bilgi alındı. Eğitim kapsamında
ayrıca katılımcılar gruplara ayrılarak, örnek
bir firma uygulaması üzerinden sunuşlar
gerçekleştirdi. Eğitimin son günü ise
eğitimi başarıyla tamamlayan katılımcılara
sertifikalarının sunulduğu bir tören
düzenlendi.
Malzeme Akışı Maliyet Muhasebesi:
Malzeme Akışı Maliyet Muhasebesi
(MFCA), maliyet muhasebesi sistemini
çevresel bir bakış açısıyla yeniden ele
alan ve ürün maliyetlerini bütünsel
olarak inceleyen çevresel yönetim
muhasebesi yöntemlerinden biridir. Bu
teknik, ürün ve bu ürüne ait kayıpların/
atıkların maliyetlerini birlikte parasal ve
hacimsel olarak hesaplamaktadır. Yeni bir
sürekli iyileştirme ve maliyet muhasebesi
yaklaşımı olan bu teknik, işletmenin
özellikle atığa dayalı tüm maliyetlerini ve
tüm üretim süreçlerini çevresel bir bakışla
ele almaktadır. Malzeme Akışı Maliyet
Muhasebesi, hem çevresel etkilerin
hem de maliyetlerin eş zamanlı olarak
azaltılmasını ve verimliliğin artırılmasını
amaçlamaktadır.
MFCA’in ayırt edici özelliklerinden
en önemlisi geleneksel maliyet
muhasebesinin aksine sadece satılabilir
ürünleri değil, imalat süreci boyunca
ortaya çıkan atık ve hatalı ürünleri de göz
önüne almasıdır. Bu sayede, geleneksel
maliyet muhasebesi hesaplamalarında
tanımlanmayan atık maliyetleri üzerinden
işletmenin saklı kalan maliyetlerini
hesaplamaktadır. Bir başka deyişle MFCA,
malzeme kayıplarını parasal anlamda
görünür hale getirerek atık maliyetlerini
ortaya koymaktadır. Ayrıca MFCA,
malzeme akışı, maliyetler ve üretim
sürecine ilişkin diğer bilgileri entegre
bir yaklaşım ile ele almaktadır. MFCA’in
üretim hattına uygulanması ile fabrika
içindeki sorunların net bir resminin
ortaya konulması sağlanmış olmaktadır.
Dolayısıyla bu sorunların çözülmesi ile
işletme atık üretimini azaltabilmekte ve
malzeme verimliliğini artırabilmektedir.
Bu da maliyetlerin azaltılmasını
beraberinde getirmektedir. Böylelikle
MFCA, çevresel etki ile ekonomik fayda
arasındaki bağı destekleyen bir araç
olarak ön plana çıkmaktadır. Sonuç
olarak MFCA kayıp/atıkların azaltılmasını
sağlayarak maliyeti düşüren
ve bu sayede rekabet
edebilirliği artıran çevreye
duyarlı bir yönetim aracıdır.
Ülkemizde henüz konuyla ilgili bir çalışma
bulunmamaktadır.
Literatürde yaklaşık 10 yıllık bir geçmişe
sahip olan MFCA kavramının VGM
kanalıyla, Türk işletmelerine tanıtılması
ve bu konunun yaygınlaştırılması
planlanmaktadır. Ayrıca, VGM tarafından
yakın bir gelecekte hayata geçirilmesi
planlanan “Eko-Verimlilik Programı”
bünyesinde gerçekleştirilecek pilot
projeler kapsamında da uygulanması
düşünülmektedir.
AOTS (The Association for Overseas
Technical Scholarship - Denizaşırı
Ülkeler Teknik Burs Birliği):
1959 yılında Japon Ekonomi, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının nezdinde kurulan
ve mali açıdan Bakanlık tarafından
desteklenen AOTS (The Association
for Overseas Technical Scholarship Denizaşırı Ülkeler Teknik Burs Birliği),
Japonya’da kurulan ilk özel teknik işbirliği
organizasyonudur. AOTS’nin Tokyo,
Osaka, Chubu ve Yokohama’da olmak
üzere dört eğitim merkezi bulunmaktadır.
Uluslararası teknik işbirliğini teşvik etmeyi
ve ikili ekonomik ilişkileri artırmayı
hedefleyen AOTS, kuruluşundan
bugüne kadar düzenlediği programlar
ile Japonya’da 162.000, Japonya dışında
189.000 olmak üzere toplam 350.000
kişiye eğitim vermiştir. Türkiye’den bu
eğitimlere yaklaşık 400 kişi katılmıştır ve
bu katılımcıların büyük bir çoğunluğunu
ülkemizde yatırımları bulunan Japon
firmalarının çalışanları oluşturmaktadır.
Dünyada henüz çok yeni
bir kavram olan MFCA,
Japonya’da yaklaşık 300
firma tarafından yönetim
sisteminin bir aracı olarak
kullanılmaktadır. Söz
konusu teknik, gerek
uygulanabilirliğinin kolay
olması, gerekse işletmelere
hem çevresel hem de
ekonomik açıdan faydalar
sağlaması nedeniyle büyük
bir hızla yaygınlaşmaktadır.
NİSAN 2012
33
ÇEVRE DOSTU BÜYÜMEYE DOĞRU*
•• Çevre dostu (yeşil) büyüme; ekonomik büyüme ve kalkınmayı
doğa varlıklarının refahımıza dayanak oluşturan kaynakları
ve çevresel hizmetleri vermeye devam etmesini garanti
ederek sağlamaktır. Çevre dostu büyüme bunu yapabilmek
için, sürdürülebilir büyümeyi destekleyecek ve yeni ekonomik
fırsatları artıracak yeniliklere ve yatırımlara katalizör olmalıdır.
•• Ekonomik büyüme ve kalkınma üzerine insan maliyeti ve
kısıtlamaların dayatıldığı riskler içeren ‘alışılagelmiş iş yapma
tarzına’ dönüş akılcı olmaz ve en sonuç olarak sürdürülebilir
değildir. Geri dönüşü olmayan bir şekilde artan su kıtlığı,
kaynak darboğazları, hava ve su kirliliği, iklim değişikliği ve
biyoçeşitlilik kaybı ile sonuçlanabilir; bu nedenle daha çevre
dostu bir büyümenin başarılması için stratejilere ihtiyaç vardır.
Çevre dostu büyümenin kaynakları
Çevre dostu (yeşil) büyüme, ekonomik ve çevresel sorunların
üzerine gitme potansiyeline sahiptir ve aşağıda belirtilen
kanallardan yeni büyüme kaynakları ortaya çıkarabilir:
•• Üretkenlik: Kaynakların ve doğa varlıklarının kullanımında
verimlilik artışı için teşvikler.
•• Yenilik: Çevre sorunlarını ele almak için yeni yollara olanak
sağlayan çerçeve koşullar ve politikalarla desteklenen yenilik
fırsatları.
•• Yeni pazarlar: Yeşil teknolojilere, mallara ve hizmetlere talebi
teşvik ederek yeni pazarlar oluşturmak; yeni iş olanakları için
potansiyel oluşturmak.
•• Güven: Devletlerin başlıca çevre sorunlarıyla nasıl ilgilenip
çözecekleri konusunda daha fazla istikrar ve öngörülebilirlik
sağlanması yoluyla yatırımcı güvenini artırmak.
•• İstikrar: Örneğin, kamu harcamalarının bileşimini ve
verimliliğini yeniden gözden geçirerek ve kirletme bedeli
ödetme yoluyla kamu gelirlerini artırarak mali konsolidasyonu
destekleme, kaynak bedeli değişkenliğini azaltma ve daha
dengeli makro ekonomik koşullar.
•• Kaynak darboğazları: Su kaynakları kıt olduğu ya da kaliteleri
düştüğü (örneğin tuzdan arındırma donanımları) zaman
gereken sermaye yoğun altyapılarda olduğu gibi yatırım
maliyetlerini artırırlar. Bu bağlamda, doğa sermayesindeki kayıp
ekonomik faaliyetten elde edilen kazancın ötesine geçerek,
büyümenin gelecekte sürdürülebilme olanağını ortadan
kaldırabilir.
•• Doğal sistemlerdeki dengesizlikler de daha derin, ani, çok
zararlı ve geri dönülememe olasılığı bulunan etkilerin oluşması
* Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından hazırlanan
“Towards Green Growth” başlıklı raporun Türkçe özetinden derlenmiştir.
(Raporun tamamına http://www.oecd.org/dataoecd/37/34/48224539.pdf
linkinden ulaşılabilir).
34
NİSAN 2012
riskini artırır; örneğin bazı balık türlerinde olduğu gibi ve bütün
hızıyla süregelen küresel iklim değişikliği altında biyoçeşitliliğin
zarar görmesiyle olabileceği gibi. Potansiyel eşikleri belirleme
çalışmalarında, bazı durumlarda – iklim değişikliği, küresel azot
çevrimleri ve biyoçeşitlilik kaybı – bu eşiklerin zaten aşılmış
olduğunu göstermektedir.
Çevre dostu büyüme için bir çerçeve
Yeşil büyüme stratejileri uygulamanın ‘her derde deva’ bir
reçetesi yoktur. Bir ekonominin çevre dostu büyüme yolu
politik ve kurumsal ortama, kalkınma düzeyine, sahip olunan
kaynaklara ve belli çevresel baskı noktalarına bağlıdır. Gelişmiş,
yükselen ve gelişmekte olan ülkeler, farklı ekonomik ve politik
koşullara sahip ülkeler olarak farklı zorluklarla ve olanaklarla karşı
karşıyadır. Öte yandan, her koşulda ele alınması gereken sorunlar
vardır. En önemlisi, çevre dostu büyüme için her stratejinin
merkezinde iyi ekonomi politikası yer alır. Büyümek ve daha yeşil
bir büyüme yoluna geçişi mümkün kılmak için herhalde en iyisi
esnek, dinamik bir ekonomidir. Büyümeyi yeşertmek, çevresel
baskıları en aza indirmek için kaynakların çok daha verimli
kullanılmasını gerektirir. Verimli kaynak kullanımı ve yönetimi
ekonomi politikasının temel amacıdır ve normal olarak ‘yeşil’
bir gündemle bağlantılı olmayan birçok mali ve düzenleyici
müdahaleye ihtiyaç duyulacaktır. Politik eylem, her durumda,
sürece sadece geleneksel ‘yeşil’ politikalarla değil çok çeşitli
politikalarla bakmayı gerektirir.
Çevre dostu bir büyüme stratejisi, ekonomi ve çevre politikasının
birbirlerini karşılıklı olarak güçlendiren yönlerini temel alır.
Doğal sermayenin bir üretim faktörü olarak tam değerini ve
büyümedeki rolünü dikkate alır. Çevre ile ilgili kritik yerel,
bölgesel ve küresel eşiklerin aşılmasından kaçınan yeni büyüme
modellerine geçişi gerçekleştirmek için çevresel baskıları
hafifletmenin uygun maliyetli yollarına odaklanır.
İnovasyon çok önemli bir rol oynayacaktır. Mevcut üretim
teknolojisinin ve tüketici davranışının sadece bir noktaya, bir
sınıra kadar olumlu sonuçlar doğurması beklenebilir ki, bu
sınırın ötesinde doğal sermayenin tüketilmesinin, büyümenin
geneli üzerinde olumsuz etkileri vardır. Her durumda bu sınırın
tam nereye uzandığını bilmiyoruz ama inovasyon yapılmadığı
durumda tüketilen doğal sermayeyi tekrar yerine koyabilme
kapasitesinin sınırlı olduğunu iyi biliyoruz. İnovasyon, bu sınırı
ileri iterek, büyümeyi doğal sermayenin tüketilmesinden
ayrıştırmaya yardımcı olabilir. Çevre dostu bir büyüme stratejisi
ekonomik ilerlemenin bir ölçüsü olarak GSYİH’ya odaklanmanın
doğal varlıkların zenginliğe, sağlığa ve refaha katkısını göz ardı
ettiğini de kabul eder. Bu nedenle, büyümenin kalitesini ve
bileşimini ve bunun insanların zenginliğine ve refahına nasıl
etki ettiğini içeren çeşitli ilerleme ölçüleri kullanmayı hedefler.
Ekonomik politika kararları daha uzun bir zaman ufkuna
sahip olmalıdır. Büyüme ve teknolojik değişim modelleri; yol
bağımlılığı, teknolojik ve kurumsal kenetlenme oluşturarak
birbirleri üzerine inşa edilirler. Çevresel etkiler de birikerek
çoğalırlar ve bazen geri dönüşsüzdürler. Bunlar bugünün
kararları ve gelecekteki ekonomik olanaklar arasında güçlü
bağlar oluştururlar.
Çevre dostu büyüme politikalarını ve yoksulluğu azaltma
amaçlarını birbirlerine uyumlu hale getirmek bu çerçeveyi
yükselen ve gelişmekte olan ülkelere uyarlamak için önemli
olacaktır. Çevre dostu büyüme ve yoksulluğu azaltma arasında,
Binyıl Kalkınma Hedefleri doğrultusunda ilerleme sağlamak
için yararlanılabilecek önemli birbirini tamamlayıcılar vardır.
Bunlar; örneğin, çevresel baskıları hafifletirken insanlara daha
verimli altyapı (su ve taşıma alanlarında vb.) sağlamayı, çevresel
bozulmayla ilişkili olarak sağlıksızlaşmayı azaltmayı ve maliyetleri
azaltabilecek ve üretkenliği artırabilecek verimli teknolojiler
getirmeyi içerirler. Doğal kaynakların düşük gelirli ülkelerdeki
merkeziliği göz önünde tutulunca yeşil büyüme stratejileri
çevresel risklere maruz kalmayı azaltabilir ve yoksulların geçim
olanaklarını artırabilir.
Çevre dostu büyüme stratejilerinin vazgeçilmez unsurları
Çevre dostu (yeşil) büyüme stratejileri; firmaları ve tüketicileri
çevre dostu davranmaya özendirmeli, işlerin, sermayenin ve
teknolojinin daha çevre dostu faaliyetler doğrultusunda adil ve
sorunsuz yeniden dağıtımını kolaylaştırmalı ve yeşil inovasyona
yeterli teşvik ve desteği sağlamalıdır. Yanlış yönlendirilen
devlet politikaları, piyasa kısıtlamaları ve çarpıklıkları tümüyle,
ekonomik faaliyetten elde edilen özel getirilerle topluma
tahakkuk eden genel faydalar arasında çoğu durumda bir boşluk
ya da açıklık olması anlamına gelen, piyasa başarısızlıklarına
yol açar veya piyasa başarısızlıklarından kaynaklanır. Çevre
dostu büyüme politikaları açıklığı kapatmayı amaçlar ve
getirilerin “yeşil” yatırımlara ve inovasyona yönelmesini artırır.
Bu politikalar toplumun dezavantajlı grupları için değişimin
bölüşüm sonuçlarını en aza indirmeyi ve ekonomik performansı
iyileştirme teşviklerini korurken firmalar üzerindeki olumsuz
ekonomik etkileri yönetmeyi de amaçlar.
Çevre dostu bir büyüme stratejisinin uygulanması iki geniş
politika havuzundan alınan enstrümanların bir karışımını
içerir. İlk havuz ekonomik büyümeyi ve doğal sermayenin
muhafazasını karşılıklı olarak güçlendiren çerçeve koşulları
içerir. Buna, iyi tasarlanır ve uygulanırsa kaynakların verimli
tahsisini maksimize eden vergi ve rekabet politikası gibi temel
mali ve düzenleyici ortam da dahildir. Bu gündem, ekonomi
için olduğu kadar çevre için de iyi olabilecek şekilde, ekonomi
politikasının gerçekleşmesine eklenmiş tanıdık bir gündemdir.
Bu ayarlamalara, doğal sermayeyi çok daha tutumlu ve verimli
şekilde kullanırsak gerekli olan yaratıcılığa büyük önem veren
inovasyon politikaları** da eklenmelidir. İkinci havuzda doğal
** Bu politikalar OECD İnovasyon Stratejisi dahilinde ayrıntılandırılmış makul
yenilikçi politikaları içerir.
kaynakların verimli kullanımını teşvik etmeyi ve kirletmenin
bedelini artırmayı hedefleyen politikalar yer alır. Bunlar fiyat
tabanlı ve diğer politika enstrümanlarının bir karışımını içerirler.
Yeşil büyüme stratejileri yeşil yenilenme için şu zorlukları aşmak
zorundadır:
•• Çevresel yan etkilerin birçoğu ya düşük fiyatlıdırlar ya da hiç
fiyatları yoktur. Bu yan etkilerin sonuçları iyi anlaşılmayabilir.
Örneğin, bir karbon fiyatı iklim değişikliğine çare bulabilmek
için inovasyonu teşvik edebilir ama mevcut karbon fiyatı
düzeyleri, önemli bir boşluk ve mesafe oluşturacak şekilde
düşüktür.
•• Mevcut teknolojilerin ve sistemlerin yol bağımlılığı ve
hakimiyeti bazı yeni teknolojilerin rekabet etmesini, pazarda
yer edinmesini ve payını arttırmasını çok güçleştirebilir ki,
belli durumlarda geçici destek gerekmesinin nedeni budur.
İnovasyon destek enstrümanları verimli teknolojilerin
doğmasını ve yükselmesini teşvik ederken teknoloji
kilitlenmesini, rekabet eksikliğini veya özel yatırımların dışa
itilmesini en aza indirmek için dikkatle tasarlanmalıdır.
•• Ticaret ve yatırım önündeki engeller yeşil teknolojilerin küresel
olarak yayılmasını ve gelişmesini ciddi bir şekilde yavaşlatırlar.
Fikri mülkiyet hakları güçlendirilir ve etkili biçimde korunurken,
bu engellerin kaldırılması teknolojilerin gelişmesini, yayılmasını
ve yabancı doğrudan yatırımların ve lisans vermenin
kolaylaştırılması için zorunludur.
Büyümeyi yeşillendirmek, özellikle enerji, su, taşıma ve iletişim
ağları gibi alanlarda, gelecek kuşak teknolojilerine uygun ağ
altyapısı kurmaya yönelik teknolojiler de gerektirir. Çevre dostu
altyapı yatırımları verimsiz büyüme modellerinin maliyeti yüksek
içe kapanmalarından kaçınmaya yardımcı olabilir. Ekonomik
büyümeyi hızlandırabilir ve sosyal açıdan ve sağlık alanında
faydalar sağlayabilir. Gelişmekte olan ekonomilerde, yeni altyapı
geliştirme biçimlerine sıçrama fırsatları olacaktır. Kamu ve özel
sektör finansmanının örneğin kamu-özel sektör ortaklıklarıyla,
karma tarifeler ve vergilerle, düzenlemelerdeki engelleri kaldıran
reformlar ve güvenli uzun dönem politikalarının sinyalleri yoluyla
büyük kurumsal ortakların yatırım yapmalarını kolaylaştırarak
ve kalkınma yardımıyla güçlendirilmesi, birçok ülkede büyük
ölçekli yatırımlara olan gereksinim göz önünde bulundurulunca,
zorunludur.
Son olarak, çevre dostu bir büyüme stratejisinin başarısı için
eyleme yönelik iyi tanımlanmış bir çerçeve ve tutarlı bir dizi
ekonomi ve çevre politikası kriteri oluşturmak son derece
önemlidir. Bakanlıklar ve yönetim düzeyleri ve yönetim
dışındaki paydaşlar arasında yüksek düzeyde bir koordinasyon
oluşturmak, yerel koşullara uygun karma politikalar belirlemek
gerekir. Birçok durumda, uygun kurumsal kapasite geliştirilmesi
çevre dostu büyümenin temel ekonomik stratejilere ve diğer
devlet politikalarına entegre edilmesi ve devletin finans,
ekonomi ve çevre kurumlarının öncü bir rol üstlenmesini temin
etmek için zorunlu bir koşul olacaktır.
NİSAN 2012
35
ÜÇ AYLIK ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ 2011 YILI
DÖRDÜNCÜ ÇEYREĞİ SONUÇLARI AÇIKLANDI
Nazlı SAYLAM BÖLÜKBAŞ – Faik Yücel GÜNAYDIN – Dursun BALKAN – Yücel ÖZKARA
Verimlilik Uzmanları (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
İmalat sanayi genelinde çalışan kişi başına
üretim endeksi önceki yılın aynı dönemine göre %0,4,
önceki döneme göre ise %9,6 artış göstermiştir.
Geçen yılın aynı dönemine göre çalışan kişi başına üretim
endeksinde imalat sanayiyi oluşturan bölümlerden
10’unda artış görülmüş, en büyük artışın “diğer ulaşım
araçları” bölümünde olduğu görülmüştür.
ulaşmıştır. Çalışılan saat başına üretim endeksinde, bir önceki
döneme göre ise % 8,1 artış yaşanmıştır. Zaman serilerinin
izlediği seyir incelenirken yıllık değişimlerin izlenmesi daha
sağlıklı sonuçlar verecektir. Bunun sebebi dönemlik değişimlerin
belli bir bölümünün mevsimsel etkiler içermesidir. Bu amaçla
Şekil 2’de imalat sanayi çalışan kişi başına üretim endeksi ve
mevsimsel etkilerden arındırılmış endeks bir arada gösterilmiştir.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Verimlilik Genel Müdürlüğü,
Resmi İstatistik Programı kapsamında hesapladığı ve
yayınladığı Üç Aylık Ulusal Verimlilik İstatistikleri’ni 2 Nisan
2012 tarihinde kamuoyuyla paylaşmıştır. Bu dönemde de EFİS
Rev. 2’ye (Avrupa Birliğinde Ekonomik Faaliyetlerin İstatistikî
Sınıflandırılması) göre sanayinin “B-Madencilik Taşocakçılığı”,
“C-İmalat Sanayi” ve “D-Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme
Üretimi ve Dağıtımı” kısımları, Ulusal Verimlilik İstatistikleri’nin
kapsamını oluşturmuştur. Ana Sanayi Grupları Sınıflaması (MIGs)
çerçevesine uygun şekilde beş sanayi grubunda da göstergeler
hesaplanmıştır.
Şekil 2. İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi
ve Mevsimsel Etkilerden Arındırılmış Endeks
Mevsimsel şoklar içermeyen verimlilik serisi incelendiğinde son
dönemde imalat sanayi verimliliğinin yıllık bazda % 0,42 artış
gösterdiği görülmüştür.
Şekil 1. İmalat Sanayinde Üç Aylık Çalışılan Saat Başına Üretim
Endeksi ve Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi
İmalat sanayi çalışan kişi başına üretim endeksinin ve çalışılan
saat başına üretim endeksinin aldığı değerler Şekil 1’de
görülmektedir. Çalışan kişi başına üretim endeksi, 2011 yılı
dördüncü döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre (2010
yılı IV. dönemine göre) % 0,4 artarak 124,3 değerine ulaşmıştır. Bu
yıllık artışla birlikte, çalışan kişi başına üretim endeksi, bir önceki
döneme göre (2011 yılı III. dönemine göre) ise % 9,6 artmıştır.
Çalışılan saat başına üretim endeksi 2011 yılı ilk döneminde, bir
önceki yılın aynı dönemine göre % 0,9 artarak 127,3 değerine
36
NİSAN 2012
Şekil 3. İmalat Sanayi Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi
Değişimlerinin Yapısı
Ülkemiz ekonomisinde gerek sanayi geneli, gerek imalat sanayi
verimliliğinin belirleyicisi, 2009 yılı ile 2010 yılının ilk yarısında
yatay seyreden istihdam düzeyine bağlı olarak, üretim miktarı
olmuştur. Şekil 3’te görüldüğü gibi (son 4 dönemde ortalama
%1,3) istihdamın düzenli olarak artması istihdam daralmasına
dayanmayan sağlıklı bir verimlilik büyümesine işaret etmektedir.
Şekil 4’te madencilik ve imalat sanayi kısımları için bir önceki
döneme göre değişimleri orijinal seri ve mevsimsel şok
içermeyen seriler gösterilmektedir. Şekil incelendiğinde
madencilik ve taşocakçılığı için bulunan orijinal serilerin büyük
dalgalanmalar gösterdiği, buna karşın reel değişimlerin daha
küçük olduğu görülmüştür. İmalat sanayi için yapılan analiz
de madencilik sektöründe görülen sonuca benzer şekilde,
dalgalanmaların ağırlıkla mevsimsel etki kaynaklı olduğunu
göstermiştir. İmalat sanayi ile madenciliğin mevsimsel şoklardan
arındırılmış verileri karşılaştırıldığında mevsim dışı faktörlerin
imalat sanayi verimliliği üzerinde daha büyük dalgalanmalar
yarattığı görülmektedir.
üretimi ile dayanaklı tüketim malı üretimi sanayi gruplarının
imalat sanayimizin verimliliğinin artışının temel öğeleri olduğu
görülmektedir.
Şekil 5. Ana Sanayi Grupları (MIGs) Çalışan Kişi Başına Üretim
Endeksi Trend Serileri
Şekil 4. Bir Önceki Döneme Göre Çalışan Kişi Başına Üretim
Endeksinde Değişim (Mevsimsel Etkilerden Arındırılmış
ve Orijinal Seriler)
2005 ile 2011 yılları arasını kapsayan dönemde imalat sanayini
oluşturan 24 bölüm incelendiğinde “makine ve ekipmanların
kurulumu ve onarımı” bölümü ile “bilgisayarların, elektronik ve
optik ürünlerin imalatı”“kok kömürü ve rafine edilmiş petrol
ürünleri imalatı”, “tekstil ürünlerinin imalatı” bölümlerinin
verimliliğinin düşme eğiliminde olduğu, bu bölüm dışında
kalan 20 bölümün verimliliklerinin artma eğiliminde olduğu
görülmüştür. En yüksek verimlilik büyüme eğiliminin “ağaç, ağaç
ürünleri ve mantar ürünleri imalatı (mobilya hariç); saz, saman
ve benzeri malzemelerden örülerek yapılan eşyaların imalatı”
bölümünde olduğu görülmüştür.
Tablo 1. 2005-2011 Dönemi Yıllık Ortalama Verimlilik Büyümesi
Sanayinin
Kısımları
Toplam
Sanayi
%3,1
Ana Sanayi Grupları
Dayanıklı Dayanıksız
Enerji Sermaye
Aramalı Tüketim Tüketim
Madencilik İmalat
Malı
Malı
Üretimi Malı
Malı
Üretimi Üretimi
Üretimi Üretimi
%0,4 %2,8
2,7%
4,7%
%2,3
%5,2
%2,6
Tablo 1’de ana sanayi grupları, sanayinin kısımları ve toplam
sanayi için hesaplanan şoklardan arındırılmış genel trendlerin
2005-2011 dönemi yıllık ortalama verimlilik büyüme oranları
verilmiştir. Ana sanayi grupları karşılaştırıldığında enerji malı
Şekil 5’te ana sanayi grupları çalışan kişi başına üretim endeksi
serilerinin trendleri gösterilmiştir. Bu noktada kullanılan trend
kavramı orijinal seriden mevsimsel etkilerin ve düzensiz şokların
çıkarılmasıyla elde edilen uzun dönemli eğilimi ifade etmektedir.
İlk dikkat edilmesi gereken nokta, incelenen dönem büyük bir
küresel durgunluğun da içerildiği bir dönem olmasına rağmen
Dayanıklı Tüketim Malı Üretimi ve Dayanıksız Tüketim Malı
Üretimi verimliliklerinin uzun dönem eğilimlerinin krizden
etkilenmemiş olmasıdır. Enerji Malı Üretimi verimliliğinin, genel
hızlı artış eğilimini korumakla birlikte, kriz döneminde artış
hızının belli bir dönem düştüğü görülmektedir. Bununla birlikte
Dayanıksız Tüketim Malı Üretimi verimliliği kriz dönemine
kadar yatay bir seyir izlemiş, kriz döneminde bir artış yaşamış,
kriz sonrası dönemde tekrar yatay seyretmiştir. Sermaye malı
üretiminin krize en duyarlı alan olduğu görülmektedir. Aramalı
İmalatı ile Sermaye malı Üretimi dalgalı seyir gösteren alanlardır.
Ele alınan dönemde Dayanıklı Tüketim Malı ve Enerji Malı
Üretimlerinin sanayi genelindeki verimlilik artışlarının temelini
oluşturduğu değerlendirilmektedir.
Şekil 5’ten görüldüğü kadarıyla, 2007 3. dönemine kadar
verimlilik artış eğilimi bir arada ve tutarlı seyreden ana sanayi
gruplarının krizin etkilerinin hissedilmeye başlandığı dönem
sonrasında birlikte hareketi ortadan kalkmıştır. Artış eğilimi ortak
bir karakteristik olarak kaydedilmekle birlikte, kriz sonrasında
kriz öncesi dönemde gözlemlenen dengeli verimlilik artışından
bahsedilememektedir.
2011 yılının son çeyreğinde imalat sanayinin alt bölümlerinden
“Diğer ulaşım araçları” bölümünde %90 seviyesinde bir
verimlilik artışı hesaplanmıştır. Bu çok yüksek artışın, bir yılı
aşan uzunlukta imalata dayanan bir üretim alanında, geçen
dönemlerde gerçekleştirilen üretimin sonlandırılarak bu döneme
kaydedilmesine dayandığı tespit edilmiştir.
NİSAN 2012
37
Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler
Araştırma Raporu
İNOVASYON POLİTİKALARI ve KOBİ’LER*
Aslıhan SERTKAYA / Verimlilik Uzmanı (Verimlilik Genel Müdürlüğü)
G
ünümüzde hem işletmeler hem
de ülkeler için katma değer
yaratacak olan unsurlardan
biri dünya çapında gerçekleşen
değişimin farkında olmak ve değişimin
hızını yakalayabilmektir. Son 20 yıllık
zaman diliminde bile önceden tahmin
edilemeyecek boyutta bir değişime
tanıklık edilmiştir. Örneğin internet
teknolojileri 1993 yılında kullanılmaya
başlanmış ve çok hızlı bir yayılım
göstermiştir. Bu değişim yokmuş gibi
davranmak, bu değişimin birçok
getirisinden faydalanılamamasına
neden olacaktır.
Bazı konular internet teknolojilerinin
insan hayatında yaptığı etkilere benzer
büyük değişimlere neden olmaktadır.
Buhar kazanlarının Sanayi Devrimi’ndeki
rolü de buna benzer bir etki meydana
getirmiştir. Tarım toplumlarından sanayi
toplumuna geçiş bu süreçle başlamış
ve giderek yaygınlaşmıştır. İşletmelerin
ve toplumların yapısı itibariyle 19. ve
20. yüzyıllarda daha çok sanayi eksenli
bir yapılanma dünya çapında hakim
konumda iken, 20. yüzyılın sonu ile
21. yüzyılın başlarında bilgi temelli
yapılanmaya doğru bir geçiş yaşanmıştır.
Bu geçişte yaşanan teknolojik
gelişmelerin, teknolojik olarak gelişme
yarışlarının ve bu sürecin doğurduğu
yeni kavramların önemi büyüktür.
İnovasyon (yenilik) ve inovasyon
politikaları da bu süreçte ortaya çıkan ve
popülaritesi artan kavramlardandır. Artık
ülkeler önemli politik yapılanmalarında
inovasyon ayağını da işin içine katmakta
ve inovasyon, teknoloji, bilim ile ilgili
özel stratejiler hazırlamaktadır. Öyle ki,
* 2011 yılında hazırlanan araştırma raporundan
derlenmiştir.
38
NİSAN 2012
sadece ülkelerin değil, birliklerin bile
politikalarında inovasyon önemli bir
konumda yer almaktadır. AB tarafından
hazırlanan Lizbon Stratejisi de bunun
örneklerinden biridir. Lizbon Stratejisi ile
Avrupa’nın 2010 yılı itibariyle dünyanın
en rekabetçi ve dinamik bilgi ekonomisi
olma hedefi ortaya konulmakta ve bu
hedefe ulaşmak için yürütülen çerçeve
programlarında inovasyona önemli bir
yer ayrıldığı görülmektedir. Bu çalışmalar
ile AB’ye üye ülkeler ile aday ülkelerde
inovasyon ile ilgili olarak yürütülen
faaliyetlerde bir artış yaşanmıştır.
Ulusal inovasyon sistemi bir inovasyon
süreci içerisinde yer alabilecek bütün
aktörlerin (araştırma enstitüleri,
hükümet, sanayi, vb.) faaliyetlerini,
birbirleriyle ilişkilerini düzenleyecek
genişlikte politik ve finansal öğeleri
içeren bir yapıdır. Yeterince iyi
tasarlanmış ve uygulamaya geçirilmiş
bir sistemin makro ve mikro planda
birçok getirisinin olacağı muhakkaktır.
Henüz yeni gelişen bu kavramın ilgili
taraflarca benimsenmesi ve yeterince
anlaşılabilmesi için izlenmesi gereken
bazı politikalar bulunmaktadır.
Bütün diğer aktörler gibi KOBİ’ler için
de inovasyon faaliyetleri ve inovasyon
politikaları önemlidir. KOBİ’lerin hem
kendi gelişim ve büyümeleri hem de
ülke ekonomisine yansıttıkları açısından
inovasyon faaliyetlerinin birçok katkısı
bulunmaktadır. İnovasyonun kavramsal
olarak yeterince bilinmemesi ya da
yanlış anlaşılması, KOBİ’lerin inovasyon
faaliyetleri yürütmesi önünde engel
teşkil edecek, bunun da makro plana
yansımaları olacaktır.
KOBİ’LER İÇİN İNOVASYONUN ÖNEMİ
Lizbon Stratejisi, inovasyon yaratmanın
ve teknolojik gelişmenin ekonomik
değişimin motoru olduğu fikri üzerine
kurulmuş ve küresel rekabet gücünün
Ar-Ge ve bilgi teknolojileri alanlarında
fark yaratılmasıyla elde edilebileceği
düşüncesine sahip bir stratejidir. KOBİ’ler
ise günümüz koşullarında ekonomik
büyümenin önemli dinamiklerinden
biri olarak görülmektedir. Böyle bir
durumda KOBİ’lerde inovasyon yapma
fikrinin gelişmesinin ve artan inovasyon
faaliyetlerinin dünya genelinde gelişmiş
veya gelişmekte olan bütün ülkeler için
ekonomik büyümeye önemli katkılarda
bulunacağı sonucuna varılmaktadır.
Galler’de 1600 KOBİ üzerinde
KOBİ’lerin performansının, kârlılık
ve KOBİ’lerin büyümeleri üzerindeki
etkisini incelemek amacıyla bir
araştırma yapılmıştır. Bu araştırmada
işletme stratejisinin, bilimsel yazında
yer aldığı haliyle KOBİ’lerin büyüme
belirleyicilerinden biri olduğu
belirtilmiştir (Storey,1994; Aktaran:
Foremen-Peck, Makepeace, &
Morgan, 2006). İşletme stratejisinin
ise dört temel ayağı olduğu üzerinde
durulmuştur. Bunlar; bilgi ve iletişim
teknolojileri kullanımı, inovasyon,
yetenek gelişimi ve ağ oluşturmadır.
İnovasyon açısından söz konusu 1600
KOBİ’nin durumuna bakıldığında, ürün
ve süreç inovasyonunun işletmelerin
büyümeleri ile güçlü ilişkisi bulunduğu
söylenmektedir (Foremen-Peck,
Makepeace, & Morgan, 2006). Ayrıca
Hughes’in 1997’de ileri sürdüğüne göre
de ürün ya da süreç inovasyonu yapan
KOBİ’lerin büyümede daha başarılı
olduğu görülmektedir (Hughes 1997;
Aktaran: Foremen-Peck, Makepeace,
& Morgan, 2006). Bütün bu sonuçlar
inovasyonun KOBİ’lerin kendi
Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler
büyümeleri açısından ne kadar önemli
olduğunu göstermektedir.
yanılma yoluyla ilerlemektedir. Başka bir
bulgu şu şekildedir: İtalyan KOBİ’lerinin
çoğu inovasyonun bütün boyutlarını
kendi işletmesi içinde ele almaya
eğilimlidir. Ancak daha eğitimli personel
çalıştıran ya da pazarda daha dinamik bir
rolü olan işletmeler başka işletmelerden
gelecek inovasyona kısmen açık
durumdadırlar. Bu, aslında araştırma
yapmadan inovasyon yapmaya çalışan
işletmelerde görülen bir durumdur.
İnovasyon birikmiş deneyimler ve
bilginin yayılımı sonucu elde edilen
teknik bilgiye dayalıdır (Rolfo&Calabrese,
2003).
Ayrıca Uçkan’ın belirttiği gibi,
işletmelerin yenilikçi hareketlerde
yetkinleşmesi ve bu yetkinliği
sürdürülebilir kılması, ulusal
inovasyon sisteminin de temelini
oluşturmaktadır. Özellikle KOBİ’ler gibi
Türkiye’de ekonomik yaşamın temel
dinamiklerinden birini oluşturan bir
kesimde, iş modeli ve süreç verimliliği
sağlayacak bilgi ve iletişim teknolojileri
temelli yenilikçilik dinamiklerinin
yaratılması, makroekonomik büyüme
ve verimlilik artışına azımsanamayacak
katkılarda bulunacaktır (Uçkan, 2006).
KOBİ’LERİN İNOVASYON
KONUSUNDAKİ TUTUMLARI ve
İNOVASYON EĞİLİMLERİ
KOBİ’lerdeki inovasyon faaliyetleri çoğu
zaman başka işlerde de çalışan personel
tarafından ya da başka faaliyetlerin de
yürütüldüğü birimler altında yapısal
olmayan bir şekilde yürütülmektedir.
Kendi Ar-Ge birimine ve personeline
sahip olan KOBİ’lerin sayısının çok
fazla olduğu söylenemez. Genelde
KOBİ’ler için “olsa da olur olmasa da”
türünden değerlendirilen bir konu olan
inovasyon konusu, son yıllarda gelişen
eğilimler, hazırlanan kanunlar ya da
teşvik sistemleri ile KOBİ faaliyetleri
arasında önemli bir yer alması beklenen
bir konuma gelmiştir. Bilimsel yazında
KOBİ’lerin inovasyon yaklaşımları ile
ilgili olarak yapılmış farklı çalışmalar
bulunmaktadır. Bunlardan birkaçına
aşağıda genel bir fikir vermeleri
açısından değinilmiştir.
1990’ların sonunda İtalya’da KOBİ’lerin
inovasyon yaklaşımını belirlemek
amacıyla Üniversite ve Bilimsel
Araştırma Bakanlığı tarafından KOBİ’lerin
inovasyon açısından ihtiyaçları, en iyi
uygulamalar ve inovasyon politikaları
üzerinde odaklanan bir araştırma
yapılmıştır. Bu araştırmada kullanılan
ankette, KOBİ’lerin teknolojik inovasyon
ihtiyaçları, ürün ve süreç gelişimi,
iç yetkinlik, inovasyon sürecinde
tedarikçilerin ve sanayi müşterilerinin
desteği, bilgi teknolojilerine adaptasyon,
insan kaynaklarının rolü ve inovasyon
engelleri konuları incelenmiştir. Bu
araştırmadan çıkan en önemli sonuç,
girişimcilerin inovasyona sınırlı derecede
önem verdikleri ve işletmelerini
asla düşük teknoloji düzeyinde
görmedikleridir. İkinci olarak İtalyan
KOBİ’lerinde teknoloji kültürünün daha
çok yürütülen iş sonucu kazanılan
teknik bilgiye (know-how) dayandığı
görülmektedir ve bu işletmelerde
inovasyon süreci daha çok deneme
İnsan kaynakları ile ilgili olarak İtalya’da
araştırma kapsamında değerlendirilen
KOBİ’lerin durumuna bakılınca, özellikle
mühendislik mezunlarının sayısının
az olmasının, bu insanların daha çok
yönetim işlerinde kullanılmasına neden
olduğu görülmektedir. İtalya’daki
KOBİ’lerde bu elemanlar nadiren
teknolojik gelişmeleri yakalamak
amacıyla kullanılmaktadır. Değinilmesi
gereken başka bir husus da teknik
ve mesleki eğitim alan personelin
durumu ile ilgilidir. Personelin teknik
bilgiye sahip olması ancak uygulamaya
dair sıkıntılar yaşaması, işletmeler
tarafından pek kabul edilen bir durum
olarak görülmemektedir. Üniversitesanayi işbirliğinde gerçekleştirilecek
ortak bir eğitim programı, bu anlamda
düşünülen çözümlerden bir tanesidir
(Rolfo & Calabrese, 2003).
Başka bir çalışmada, Slovenya İstatistik
Ofisi tarafından yapılan inovasyon
araştırması sonuçlarına yer verilmiştir.
2004 yılında Slovenya İstatistik Ofisi
tarafından yapılan bu inovasyon
araştırmasına göre, KOBİ’lerin büyük
işletmeler kadar yenilikçi olmadığı
NİSAN 2012
39
Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler
sonucuna ulaşılmıştır. Bu araştırmaya
göre büyük işletmelerin %55’i, orta
büyüklüktekilerin %28’i ve küçük
işletmelerin sadece %13’ü inovasyon
faaliyetleri yürütmektedir. İşletmelerin
bilgi kaynakları sorulduğunda
kendileri, müşteriler, fuar ve sergiler
çoğunlukta yer almaktadır. İnovasyon
yapan işletmelerden sadece %5,2’si
üniversiteleri en önemli bilgi kaynağı
olarak görmektedirler. Araştırma
enstitülerinin önemli olarak görülme
oranı ise %4,6’dır. Her iki durumda da
orta ölçekli işletmeler diğerlerine göre
bu kurumların daha önemli olduklarını
düşünmüşlerdir. Bu durum, üniversite
ile sanayi ve diğer aktörler arasındaki
etkileşim ve işbirliğinin az olduğunun
farklı bir göstergesidir (Bartlett & Bukvic,
2006).
KOBİ’LER AÇISINDAN İNOVASYON
ÖNÜNDEKİ ENGELLER
İnovasyonun önündeki engeller
açısından ülkeler düzeyinde görülen
sıkıntılar ile KOBİ’ler düzeyinde görülen
sıkıntılar ve engeller, başlıklar itibariyle
benzerlikler göstermektedir. Ulusal
inovasyon sistemlerinin oluşturulması
sırasında ülkeler kaynak aktarımı
nedeniyle sorunlar yaşarken, benzer
bir durum inovasyon faaliyetlerini
gerçekleştirmek için KOBİ’lerin finans
sıkıntısı yaşamasında da görülmektedir.
Slovenya’da işletmelerin inovasyon
yaparken karşılaştıkları engeller
sorulduğunda finansal yetersizlik ilk
sırada yer almaktadır. Bunu takiben
inovasyon maliyetleri, nitelikli personel
eksikliği ve ekonomik riskler diğer
önemli engeller olarak belirtilmiştir.
İnovasyon yapmayan işletmelerde
de benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır
40
NİSAN 2012
(Bartlett & Bukvic, 2006). Bu durumda
yukarıda belirtilen sebeplerin hem
inovasyon yaparken hem de bu
faaliyetlere başlamadan önce, başlama
düşüncesinin değerlendirildiği
aşamalarda işletmelerin yüz yüze geldiği
sorunlar olduğu söylenebilir.
North ve diğerleri, 2001 yılında
hazırladıkları çalışmada KOBİ’lerin
inovasyon ile ilgili olarak durumları
ve inovasyon yapmada karşılaştıkları
engelleri şu şekilde özetlemişlerdir:
İlk olarak KOBİ’lerin büyük işletmelerle
karşılaştırıldıklarında finans, yönetim
kaynakları ve bilgi birikimleri gibi iç
kaynaklar açısından sınırlandırılmış
durumda oldukları görülmektedir. Sınırlı
finansal kaynaklar küçük işletmelerin
Ar-Ge ve yeni ürünlerin pazarlanması
gibi inovasyon faaliyetlerinden
gereken yararları elde etmelerini
zorlaştırmaktadır.
İkinci olarak, küçük işletmelerin kendine
has mülkiyet ve yönetimden beslenen
organizasyon kültürünün bulunması,
inovasyon önündeki başka bir engel
olarak kabul edilebilir.
Üçüncü olarak, KOBİ’lerin büyük
işletmelere göre dış çevreyi (müşteriler,
tedarikçiler, finans kaynakları ve işgücü
piyasası ile olan ilişkiler gibi) etkileme
ve şekillendirme anlamında daha az
yetenekli oldukları görülmektedir
(North, Smallbone, & Vickers, 2001).
Bu durum da inovasyon önündeki
engellerden biri olarak sayılabilir.
Çünkü böyle bir durumda KOBİ’ler dış
çevreyi yönetemediklerinden dış çevre
tarafından yönetilme ve onların ihtiyaç
ve beklentilerine göre hareket etme
durumundadırlar.
KOBİ’lerin büyük çoğunluğu kendi
kaynakları ile araştırma ve geliştirme
birimleri kurmamakta veya yurt
dışında elde edilmiş sonuçları elde
edememektedir. Ayrıca kuluçka ve
inovasyon merkezlerinin yokluğu ya
da eksikliği, üniversiteler ve KOBİ’ler
arasındaki iletişim eksikliği gibi
nedenler, araştırma ve geliştirme
sonuçlarına erişimin yaygınlaşması
konusunda engel olarak görülmektedir
(Berko & Gueullette, 2003). Erişimin
yaygınlaşmaması, benzer çalışmaların
birbirine paralel olarak ya da birbiri
ardına yeniden yapılmasına ve
dolayısıyla zaman kaybına neden
olabilecektir. Ayrıca birbirinden
kopuk bir şekilde çalışan aktörlerin
faaliyetlerinin ulusal inovasyon
sistemine de olumsuz yansımaları
olacaktır.
Bir başka gözle, Williams tarafından
işletmelerin daha çok operasyonel
etkinlik ve yerel ya da bölgesel talebi
karşılama yeteneklerini geliştirme
alanlarında rekabet etmeleri ve
stratejik bir konum alma yönünde çaba
göstermemeleri; Ar-Ge çalışmalarına,
prototip oluşturma, yeni ürün ve servis
geliştirme alanlarına yatırım yapmak
istememeleri; teknoloji inovasyonu
ve bunun ticarileştirilmesi alanlarında
yeterli düzeyde olmamaları; kayıtlı
patent ve diğer fikri mülkiyet haklarının
görülme oranlarının düşük olması,
inovasyon faaliyetleri önündeki engeller
olarak belirtilmiştir (Williams, 2010).
Ticarileştirmenin yapılmaması,
inovasyon sonucu elde edilen ürünlerin
pazara sunulması öncesinde bir boşluk
yaşanmasına neden olmaktadır.
Yüksek büyüme potansiyeline sahip
işletmelerin öz kaynaklarını kullanarak
ayakta kaldıkları görülmektedir. Bu
Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler
durum, bankacılık sektörünün riskten
kaçınma tutumundan kaynaklanmakta
(Loossens, 2008) ve ayakta kalabilmek
için öz kaynaklarını kullanan KOBİ’lerin
özellikle inovasyon faaliyetleri için
değişik desteklere ihtiyaç duyması
sonucunu doğurmaktadır. Böyle
bir durumda değişik desteklerden
faydalanamamaları, KOBİ’ler için
inovasyon önündeki engellerden biri
olarak sayılabilir.
Lee Valley, İngiltere’de KOBİ’lerin
yenilik faaliyetleri alanında yapılan bir
araştırma sonucunda finans (%49),
zaman kısıtı (%14) ve nitelikli işgücü
bulmadaki sıkıntıların (%10) inovasyon
önündeki engeller olarak ortaya çıktığı
belirtilmiştir (North, Smallbone, &
Vickers, 2001). Aynı araştırmada, finansın
ürün/hizmet ve süreç yeniliklerinde ana
engel olduğu sonucuna varılmakta,
ancak asıl problemin yeterli dış
kaynakların bulunmaması değil, bu
kaynakların birçok işletme tarafından
yeterince araştırılmaması olduğu
belirtilmektedir (North, Smallbone, &
Vickers, 2001). Bazı ülkelerde yapılan
incelemeler sonucunda birçok
alanda verilen teşvik ve desteklerin
bulunduğu, ancak bu teşvik ve
desteklerin değişik sebeplerden dolayı
(bilinememe, karmaşık süreçler, çok
elden yürütülmesi, vb.) etkin bir biçimde
kullanılamadığı görülmektedir. Bunun
doğal bir sonucu olarak da inovasyon
faaliyetlerinin önündeki finansal
engellerortadan kalkmamaktadır.
KOBİ’LERLE İLGİLİ POLİTİKALARDA
YAPILABİLECEKLER
Yapılan çalışmalar incelendiğinde,
KOBİ’lerin inovasyon ile ilgili
tutumlarının ortaya konması ve
inovasyon yapmaları önündeki
engellerin belirtilmesinin yanı
sıra araştırmacıların politikalar ve
politika bileşenleri ile ilgili olarak
çeşitli çıkarsamalarda bulundukları
görülmektedir. İlk olarak Rolfo &
Calabrese, yaptıkları araştırma
sonucunda, işletmeler ile üniversitelerin
dış finanslı araştırma planlarına
ortak katılımını teşvik etmek için
bürokratik süreçlerin hızlandırılması
ve basitleştirilmesi ile temel araştırma
ve yüksek bilimsel içerikli araştırmalara
ayrılan bütçenin düşürülmesinin faydalı
olabileceğini belirtmişlerdir (Rolfo &
Calabrese, 2003).
İkinci olarak, İtalya’da yapılan bir
araştırma ile işletmelerin inovasyon
yaklaşımları değerlendirilmiş ve bu
değerlendirme sonucunda, süreç
inovasyonlarının yüksek güvenlik oranlı,
az formalitesi olan, çabuk cevap verilen
ve kullanımı kolay mali ödenekler ve
otomatik yardımlar yoluyla finanse
edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Ürün inovasyonlarının ise daha düşük
faizli ve geri ödeme şartları daha elverişli
olan krediler ile kısmen desteklenmesi
yönünde işletmeler fikir belirtmişlerdir.
Aynı çalışmada işletmelerin dış
teknolojik faaliyetleri içselleştirme
kapasitesinin, işletmelerin organizasyon
yapısı ile doğrudan ilişkili olduğu
belirtilmiştir. Dış bir araştırma
kuruluşundan gelen teknolojik
hizmet, eğer KOBİ içerisinde bunu
değerlendirecek bir profesyonel
kabiliyet yok ise işe yaramaz bir halde
kalabilmektedir. Bu noktada insan
kaynağının önemi bir kere daha ortaya
çıkmaktadır. Bilgisayar destekli tasarım
(CAD), bilgisayar destekli üretim
(CAM) bu araştırma sonuçlarına göre
yaygın durumda kullanılmamakta,
ancak gerekliliği zamanla artmaktadır.
Üzerinde durulması gerekli bir
diğer konu da altyapı politikalarının
gerekliliğidir (Rolfo & Calabrese, 2003).
Slovenya’da deneyim ve bulgulardan
ortaya çıkan sonuçlar ise ilgili kurumların
inovasyon yapan KOBİ’lerin sayısını
artırmak yerine, yüksek öğrenin
kurumları ile KOBİ’ler arasında bilgi
transferinin artmasını sağlamaya
çalışmasının gerekli olduğu yönündedir.
Aynı araştırmada, yüksek öğrenim
kurumları, teknoloji merkezleri, teknoloji
ağları ve teknoparkların AB fonlarından
daha fazla yararlanmalarının sağlanması
için çalışmalar yürütülmesinin gerekliliği
vurgulanmakta, hükümetin de ortak risk
sermayesi fonu kurması önerilmektedir
(Bartlett & Bukvic, 2006).
Bir başka çalışmada belirtildiği üzere
başarılı bir politikanın, işsizliği düşürmek,
başlangıç işletmelerinin sayısını artırmak
gibi net olarak belirlenmiş hedefler
üzerine kurulması ve geliştirilmesi;
KOBİ’lerin gerçeğinin ve ortamın
farkında olarak doğru veriler üzerinde
çalışması; işletmelerin değil de kişilerin
yenilikçi olması adına bilinçlendirilmesi
gerektiği önerilmiştir (Storey (2000);
Aktaran: (Massey, 2010)).
Ayrıca, başka bir çalışmada da
bilgi transferi alanında politika
oluşturucularının üniversitelerin
eğitim odaklı faaliyet göstermesi
boşluğunu giderecek ve onların diğer
aktörlerle etkileşimli olarak çalışmalarını
sağlayabilecek politikalar hazırlaması
konusunun üzerinde durulmuştur
(Bartlett & Bukvic, 2006).
NİSAN 2012
41
Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler
D’Costa da KOBİ’ler için çalışabilecekleri
uygun bir çevrenin sağlanması,
kuluçka öncesi ve sonrası faaliyetlerin
desteklenmesi, hükümetlerin KOBİ’ler
tarafından üretilen ürün ve hizmetlerin
ilk kullanıcısı olması gibi politikaların
güdülmesinin faydalı olacağı görüşünü
belirtmiştir (D’Costa, 2010).
Yeni Zelanda’da yapılan uygulamalardan
elde edilen geri bildirimlere göre;
tarafsız tartışmalar için kamu mutlaka
sürece dahil edilmeli, SMART (Specific,
Measurable, Achievable, Related, Timebound: Açık, Ölçülebilir, Ulaşılabilir, İlgili,
Zaman Sınırlı) hedefler belirlenmeli;
öncelikler zamanla değişeceğinden,
politikaların uygulamaya geçirilme
süresi kısa tutulmalı; politikalar politik,
sosyal ve kültürel yapılar göz önünde
bulundurularak hazırlanmalı ve bütün
ülkeler için etkili olabilecek tek bir
cevabın olamayacağı dikkate alınmalı;
kişilerin işletme davranışlarında önemli
olduğu bilinerek, kültür oluşturma
faaliyetleri buna göre düzenlenmelidir
(Massey, 2010)
Loossens’in hızlı büyüyen KOBİ’ler
üzerinde yaptığı araştırmadan
elde edilen sonuçlar ışığında Latin
Amerika’daki politika üreticileri için
elde ettiği bazı değerlendirmeler
ilgili çalışmada potansiyel girişimciler
için tercihen yurt dışında iş deneyimi
elde etmelerini yaygınlaştırmak,
işletmelerin kendi aralarında ağ yapısı
oluşturmalarını sağlamak, girişimcilerin
sosyal alanlarda da uzun dönemli
yatırım geliştirmelerine yardımcı olmak,
finansal kaynaklara erişimi geliştirmek,
inovasyonun sadece teknolojik düzeyde
değil her düzeyde geliştirilmesini
desteklemek, fikri mülkiyet hakları
42
NİSAN 2012
konusunun öneminin artmasını
sağlamak olarak belirtilmiştir (Loossens,
2008).
Değişik araştırmalarda belirtilen başka
bir öneri ise, araştırma ve geliştirme
sonuçlarının yaygınlaştırılması
anlamında yer alan boşluğun bu
amaç etrafında özelleşmiş enstitüler
tarafından doldurulması gerektiğidir.
Buna ek olarak aynı çalışmada, KOBİ’lerin
risk sermayesine erişebileceği, yayılım
programlarının finanse edilmesi gibi
faaliyetlere yardımcı ağlar ile birlikte
teknolojik danışmanlık ve eğitim
servislerinin kurulumunun KOBİ’lerin
inovasyon eğilimini geliştirmesi
açısından önemli olduğu belirtilmiştir
(Berko & Gueullette, 2003).
Önerilen başka bir konu da bölgesel
inovasyon sistemlerinin yapısı ile ilgilidir.
Yeni geliştirilen bölgesel yapılanmaların,
Silikon Vadisi benzeri modellerin bir
tekrarı olmaktan öte küresel anlamda
yeni patikalarda ilerleyen bir yapıda
gelişmesi gerektiği önerilmektedir.
(Chaminade & Vang, 2008).
Son olarak Eşiyok (2009) tarafından
Türkiye’de uygulanan politikalarla
ilgili olarak şunlar önerilmiştir: Sanayiüniversite ve kamu Ar-Ge kuruluşları
arasında kurumsal işbirliği ve eşgüdüm
sağlanmalıdır. Üniversite eğitiminde
inovasyonu temel alan bir yeniden
yapılanmaya gidilmeli, lisans sonrası
çalışmaları teşvik eden düzenlemeler
yapılmalıdır. Beşeri sermaye stokunun
niteliğini yükseltecek politikalar
hayata geçirilmelidir. Eğitim sistemi
ezbercilikten uzak, yaratıcılığa dayalı
olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Günümüzde bir çok sektör son
derece düşük teknolojik yoğunlukta
çalışmakta, bu durum sektörel
verimlilik ve rekabet gücünü olumsuz
etkilemektedir. Özellikle ticarete konu
olan sektörlerde, inovasyon programları
hazırlanarak uygulamaya konmalıdır.
Risk sermayesini teşvik eden önlemler
alınmalıdır. Genel olarak birçok alanda
verilen teşvikler, proje bazında,
işletmelerin teknolojik inovasyon
kapasiteleri göz önüne alınarak
verilmelidir (Eşiyok, 2009).
SONUÇ
Sonuç olarak inovasyon ve etkili
olduğu rekabetçilik gibi alanlar
KOBİ’lerin varlıklarını sürdürebilmeleri
açısından önemli konulardır. KOBİ’lerin
varlıklarını sürdürebilmeleri ve
daha iyi koşullar elde edebilmeleri,
sadece sahiplerine gelir kazandırması
açısından önemli bir konu olmaktan
öte, KOBİ’lerin büyük resimde yer alan
konumları açısından da büyük önem
arz etmektedir. KOBİ’ler ekonomik
büyümenin önemli dinamiklerinden
biri olarak görülmektedir. Böyle bir
durumda KOBİ’lerde inovasyon yapma
fikrinin gelişmesi ve artan inovasyon
faaliyetlerinin, değişik gelişmişlik
düzeylerinde yer alan ülkeler için
ekonomik büyümeye sağlayacağı
katkılar yadsınamaz bir gerçektir.
KOBİ’ler diğer işletmeler ile birlikte
ulusal inovasyon sisteminin bir parçası
konumundadır. Bu açıdan mikro planda
KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilecek
olan faaliyetler, makro planda bu
sisteme etki etmektedir. Türkiye gibi
KOBİ’lerin ekonomik yaşamda önemli bir
yere sahip olduğu ülkelerde inovasyon
konusuna gereken önemin verilmesi
Makale İnovasyon Politikaları ve KOBİ’ler
ve etkili politikaların oluşturularak
uygulanması, makroekonomik
düzeyde bir çok alanda olumlu katkılar
sağlayacaktır. KOBİ’lerde inovasyon
bilincinin oluşturulması ve inovasyon
faaliyetlerinin yürütülmesinin çift yönlü
böyle bir etkisi bulunmaktadır.
Genel olarak KOBİ’lerin inovasyon ile
ilgili eğilim ve tutumlarına bakıldığı
zaman, inovasyon kültürünün
KOBİ’lerde yerleşmiş olduğunu
söylemek pek de mümkün değildir.
İnovasyon faaliyetleri KOBİ’lerde
genellikle bağımsız bir inovasyon
veya Ar-Ge birimi altında değil de
diğer birimlerin altında yürütülmekte,
bu faaliyetler de başka görevlerde
çalışan personelin ikincil faaliyetleri
olarak görülmektedir. İnovasyon
faaliyetlerinin daha çok büyük
işletmeler, en az da küçük işletmeler
tarafından yürütülmesi, istatistiklere
yansıyan bir sonuçtur. Girişimciler bir
işletmede yürütülen birçok faaliyete
nispeten inovasyona sınırlı derecede
önem vermektedirler. Bunun sebepleri
arasında kendilerinin yeterince
iyi durumda oldukları ve gelişime
ihtiyaçlarının bulunmadığı şeklinde
hakim olan düşünceleri yatmaktadır.
İşletmelerin inovasyon konusunda
sergiledikleri başka bir tutum da, baştan
sona bir inovasyon sürecinin tamamen
işletme içerisinde yapılması konusunda
eğilim göstermeleri ve bunun
inovasyon faaliyetlerinin devamlılığına
yansımasıdır.
KOBİ’ler inovasyon faaliyetlerini
gerçekleştirirken birçok engel ile
karşılaşmaktadırlar. Bunlar arasında
finansal sıkıntılar birçok araştırmada
ilk sırada yer almaktadır. Bunun
dışında inovasyon maliyetlerinin fazla
olması; nitelikli personel eksikliği;
ekonomik risklerin olması; küçük
işletmelerin kendine has mülkiyet ve
yönetimden beslenen organizasyon
kültürünün bulunması; KOBİ’lerin
büyük işletmelere göre dış çevreyi
(müşteriler, tedarikçiler, finans kaynakları
ve işgücü piyasası ile olan ilişkiler gibi)
etkileme ve şekillendirme anlamında
daha az yetenekli olmaları; Ar-Ge
çalışmalarına, prototip oluşturma, yeni
ürün ve servis geliştirme alanlarına
yatırım yapmak istememeleri; teknoloji
inovasyonu ve bunun ticarileştirilmesi
alanlarında yeterli düzeyde olmamaları
ile inovasyon faaliyetleri için yeterli
zamanlarının olmaması gibi nedenler
sayılmaktadır. Ayrıca kuluçka ve
inovasyon merkezlerinin yokluğu ya
da eksikliği, üniversiteler ve KOBİ’ler
arasındaki iletişim eksikliği ile var olan
dış kaynakların birçok işletme tarafından
yeterince araştırılmaması gibi bazı dış
nedenler de inovasyon konusunda
KOBİ’ler önünde engel oluşturmaktadır.
KOBİ’lerin olduğu gibi ülkelerin de
inovasyon konusu ile ilgili olarak başa
çıkmaları gereken bazı sorun alanları
bulunmaktadır. Bunlar arasında, nitelikli
işgücü sıkıntısını çözmek, KOBİ’lerde
inovasyon kültürünün oluşmasını
sağlamak, kamu-özel sektör Ar-Ge
harcamaları arasındaki dengeyi
kurabilmek gibi alanlar sayılabilir.
•• Berko, L., & Gueullette, A. (2003). Policy
for Support of Small and Medium-size
Enterprises in Hungary: the Case of the
Central Region. Post-Communist Economies
(15) , 243-257.
•• Chaminade, C., & Vang, J. (2008).
Globalisation of knowledge production
and regional innovation policy: Supporting
specialized hubs in the Bangalore software
industry. Research Policy (37) , 1684-1696.
•• D’Costa, V. (2010). 6. INSME Association
Annual Meeting. Innovate, Connect,
Transform. Rio de Janeiro, Brazil.
•• Foremen-Peck, J., Makepeace, G., & Morgan,
B. (2006). Growth and Profitability of Small
and Medium Sized Enterprises: Some Welsh
Evidence. Regional Studies (40) , 307–319.
•• Eşiyok, B. A. (2009, Temmuz-Eylül). Kalkınma
için Yenilik ve Ar-Ge Politikaları. Türkiye
Kalkınma Bankası Yayınları , s. Sayı 53, Syf.
29-46.
•• Loossens, R. (2008). Study of High Growth
SMEs in Brazil, Chili and Mexico. Washington,
D.C.: Multilateral Investment Fund Science
& Technology Division Inter-American
Development Bank.
•• Massey, C. (2010). 6. INSME Associaton
Annual Meeting. Innovation in New Zealand:
The double edge of the ‘Number 8 wire’
mentality . Rio de Janeiro.
•• North, D., Smallbone, D., & Vickers, I. (2001).
Public Sector Support for Innovating SMEs.
Small Business Economics (16) , 303-317.
•• Rolfo, S., & Calabrese, G. (2003). Traditional
SMEs and Innovation: The Role of The
Industrial Policy in Italy. Entrepreneurship &
Regional Development (15) , 253-271.
KAYNAKÇA
•• Uçkan, Ö. (2006). Bilgi Politikasıi ve Bilgi
Ekonomisi: Verimlilik, İstihdam, Büyüme ve
Kalkınma. Bilgi Dünyası , 23-48.
•• Bartlett, W., & Bukvic, V. (2006). Knowledge
transfer in slovenia: supporting innovative
SMEs through spin-offs, technology parks,
clusters and networks. economic and
business review (8) , 337-358.
•• Williams, A. (2010). 6. INSME Association
General Assembly . Dubai Strategic Plan for
SME Development: Focusing on Seeding,
Exploiting and Sustaining Innovation. Rio de
Janeiro, Brazil.
NİSAN 2012
43
OECD
SÜRDÜRÜLEBİLİR
İMALAT EĞİTİM SETİ
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü
(OECD), iki yıllık bir sürede birçok
uzman ve uygulayıcıyı içeren bir ekip
tarafından geliştirilmiş olan Sürdürülebilir
İmalat Eğitim Seti’ni (OECD Sustainable
Manufacturing Toolkit) kullanıma açmış
bulunuyor. İngilizce olarak hazırlanan
Eğitim Seti’ne şu linkten ulaşılabilir: www.
oecd.org/innovation/green/toolkit
Sürdürülebilir imalatın tek bir tanımı
olmamakla birlikte, ABD Ticaret Bakanlığı
Sürdürülebilir İmalat İnisiyatifi şöyle bir
ifade kullanmaktadır: “Olumsuz çevresel
etkileri en aza indiren, enerji ve doğal
kaynakları koruyan, çalışanlar, tüketiciler
ve toplum için güvenli ve ekonomik
süreçler kullanan imalat ürünleri
yaratmak.” Bugün dünya üzerinde ilgi
ve talep gören pek çok yeşil ürün ve
sürecin arkasında sürdürülebilir imalat
vardır. Her türden işletme daha sağlıklı
bir çevrenin yaratılmasına destek olmak,
rekabet güçlerini artırmak, risklerini
azaltmak, yatırımı teşvik etmek ve güven
44
NİSAN 2012
oluşturmak, müşteri kazanmak ve kâr
elde etmek amacıyla çeşitli yenilikçi
inisiyatifler almaktadır.
OECD Sürdürülebilir İmalat Eğitim Seti,
tüm dünyadaki işyerlerinde üretim
süreçlerinin ve ürünlerin verimliliğini
artırmak ve bu yolla sürdürülebilir gelişme
ve yeşil büyümeyi sağlamak üzere için bir
başlangıç noktası sunuyor. Eğitim Seti’nin
en temel parçası, işletme veya tesis
düzeyinde çevresel performansın ölçümü
için geliştirilmiş olan uluslararası düzeyde
uygulanabilir bir ortak göstergeler setidir.
Farklı bilgi ve deneyimlerden gelen
kullanıcıların kolay erişimini sağlamak
amacıyla Eğitim Seti iki versiyon halinde
tasarlanmış bulunuyor: Başlangıç
kılavuzu ve web portalı.
Başlangıç Kılavuzu, kullanıcının temel
konuları anlaması ve ölçmeye adım adım
başlaması için okunması kolay bir içerik
sunuyor ve bir kitapçık halinde web
sitesinden indirilebiliyor.
Web Portalı ise göstergeler ve verilerin
elde edilmesinden göstergeleri
hesaplamaya kadar atılacak adımlar
hakkında detaylı açıklamalar, performans
yönetimi konusunda teknik öneriler, iyi
uygulamalar ve yol gösterici olabilecek
diğer online kaynaklara bağlantıları
içeriyor.
Eğitim Seti küçük ve orta ölçekli
imalatçı işletmeler için geliştirilmiş
olmakla birlikte, geliştirilen göstergeler
ve hazırlanan kılavuz her tür ve her
büyüklükte işletmede faydalı olabilir.
Eğitim Seti’nin bu sürümü sürdürülebilir
gelişmenin çevresel boyutları üzerinde
yoğunlaşmaktadır.
PRODUCTIVITY STATISTICS RELATED TO THE
FOURTH QUARTER OF 2011 HAVE BEEN PUBLISHED
Productivity statistics related to the fourth quarter of 2011 have been published
on 2nd of April 2012 by Ministry of Science, Industry and Technology Directorate General
for Productivity.
In manufacturing industry, production per person employed has increased by 0.4% compared to the same quarter of the previous
year. Compared to the previous quarter, index increased by 9.6%. In manufacturing industry, production per hour worked has
increased by 0.9% compared to the same quarter of the previous year and increased by 8.1% compared to the previous quarter.
Diagram 1 Quarterly Index of Production Per Person Employed and Production Per Hour Worked in Manufacturing Industry
(2005 Ave.=100)
In the Diagram 2, it is shown that the structure of changes in the index of production per employment. The determinants of
productivity are employment and production indexes. It has seen that; for the fourth quarter of 2011 compared to the fourth quarter
of 2010, the index of employment has increased by 5.3% and the index of production has increased by 5.8%. With these effects the
productivity index has increased by 0.4%.
Diagram 2 Structure of Changes in the Index of Production Per Employment
Next newsletter release date about this subject is 02.07.2012.
Productivity statistics are available at http://vi.sanayi.gov.tr/productivityindicators/ .
APRIL 2012
45
CURRENT SITUATION in THE AREA of
CLEANER PRODUCTION (ECO-EFFICIENCY)
in TURKEY
What is Cleaner Production?
The concept of cleaner production/eco-efficiency is defined
by United Nations Environment Programme (UNEP) as “The
continuous application of an integrated environmental strategy to
processes, products and services to increase efficiency and reduce
risks to humans and the environment”. Unlike the traditional
pollution control methods, cleaner production/eco-efficiency
aims to minimize environmental effects due to production
by preventing/reducing waste at the source. This approach is
a production strategy that implies economic returns besides
environmental benefits and aims also productivity increases.
The concepts of cleaner production, eco-efficiency, waste
minimization, pollution prevention, green productivity take
part in the literature as terms used interchangeably by various
organizations and individuals.
Organizations Carrying Out Cleaner Production Studies in
Turkey
In Turkey, first steps concerning the cleaner production/ecoefficiency concept began to be taken in the late 1990s and
within the ongoing period several organizations have started
studies about the subject. In this regard, activities related to the
preparation and implementation of cleaner production program
and projects are stated among the study fields of Republic of
Turkey Ministry of Science, Industry and Technology (MSIT) ;
Directorate General for Productivity (DGP) reorganized by the
Statutory Decree with No: 635.
Besides Republic of Turkey Ministry of Science, Industry
and Technology, numerous ministries (Environment and
Urbanism, Energy and Natural Resources, Forest and Water
Affairs etc.), universities (METU, Boğaziçi etc.), the Scientific and
Technological Research Council of Turkey, Regional Environment
Center (REC), Technology Development Foundation of Turkey,
development agencies and other different organizations have
been performing studies about cleaner production.
Moreover, the cleaner production/eco-efficiency concept has
been included in many strategy documents prepared in recent
years, especially in Turkish Industrial Strategy Document 20112014 (Towards EU Membership).
Examples of Current Projects in the Cleaner Production
Field in Turkey
Some of the leading projects in the context of activities in the
cleaner production field in our country are listed below:
46
APRIL 2012
•• Eco-Industrial Park Environmental Support System (EPESUS)
Project
•• Determination of Needs and Expectations of SMEs about
Environment Project
•• Parallel Development of Industrial Productivity and
Environmental Performance at the SME level Project
•• Determination of Framework Conditions for Extending Cleaner
(Sustainable) Production Practices and R&D Requirement in
Turkey Project
•• Extension of Eco-efficiency (Cleaner Production) Practices in
İzmir Project
•• Native Energy Technologies R&D Platform Project
•• Industrial Symbiosis: Cooperation Networks for Environmental
and Economic Returns Project
•• Global Environment Facility (GEF) Energy Efficiency in Industry
Project
•• Three-year Integrated Program of Cleaner Production
Technologies in Leather Industry in Bursa, Sustainable Cotton
Production, Environment Standards in Textile and Garment
Production and Competition
Existing Incentive Mechanisms about Cleaner Production
in Turkey
Similar to other fields, various policies can be implemented
in order to promote cleaner production. One of these policy
tools can be stated as the financial mechanisms handled in
the context of economy tools. Some of the organizations
that provide financial incentive, even if indirectly, for cleaner
production projects are those:
•• Republic of Turkey Ministry of Science, Industry and Technology
•• Undersecretariat of Treasury
•• Ministry of Economy (Defunct Undersecretariat for Foreign
Trade)
•• Scientific and Technological Research Council of Turkey
•• Technology Development Foundation of Turkey
•• Directorate of Developing and Supporting Administration for
Small and Medium Sized Industry
•• Credit Guarantee Fund
•• Development agencies
•• Several banks
Conclusion and Assessment
The cleaner production concept embodies many precautions
and remedial techniques at different stages for natural
resource conservation. Although the awareness for the cleaner
production concept has not reached the desired levels, a
certain accumulation has been achieved by projects that
several organizations carried out and by academic works done
in universities. As a natural result of this accumulation, certain
assignments and responsibilities at official level have been given
to Republic of Turkey Ministry of Environment and Urbanism and
Republic of Turkey Ministry of Science, Industry and Technology.
Studies regarding the extension and recognition of cleaner
production approach have followed two different paths. On
the one hand, a top-down mechanism has been accomplished
by the Ministry of Environment and Urbanism that made
legislative regulations and established policies. On the other
hand, Directorate General for Productivity (DGP) under the
Ministry of Science, Industry and Technology (MSIT) is officially
appointed for: “carrying out activities oriented towards preparation
and implementation of cleaner production program and projects
of firms”. This appointment manifests commitments for both
practical implementations of legislative regulations and direct
transfer of cleaner production approach and techniques to
producers.
In this direction, by the help
of activities like awarenessraising, training, publishing
and pilot projects, primary
role of DGP is to set forth the
fact that the studies done
within the cleaner production
context do not serve only
as precaution towards the
conservation of natural
resources and environment
but also serve as contribution
to the economic efficiency by
diminishing certain costs like
raw material and energy. In this sense, besides developing its
professional staff on the base of cleaner production framework,
DGP would both develop instruments to increase the expertise
level about the subject throughout Turkey and lead the
formation of directive and informative platforms at local scale by
encouraging participation of Non-governmental Organizations
and private sector. Furthermore, as DGP would play a role in
generating and adopting economic incentives and support
mechanisms, it would also take responsibility in reflecting
needs, demands and expectations of producers to the decision
making platforms during the periods of policy and strategy
development and legislative regulations.
It should not be forgotten that the cleaner production concept
is one of the fundamental components of an umbrella concept:
“sustainable development”. Cleaner production approach
coinciding with productivity in many points, supplies new
alternatives in increasing the competition level, conserving
natural resources and ensuring environmental criteria to
enterprises at all size and from all sectors. Depending on the
fact that such awareness could not be created only by central
legislative regulations, DGP would fill an important gap among
public organizations of Turkey with its services and supports for
producers in line with its half century long experience about the
areas regarding productivity.
APRIL 2012
47
ULUSLARARASI VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / INTERNATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
Seçilmiş AB Ülkeleri Son Dört Çeyrek Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi Ortalaması ve Ortalama Yıllık Değişim Oranları
Index of Production Per Person Employed; Average of Last Four Quarters and Annual Average Rate of Growth For Selected EU Countries
Kaynak: Ulusal Verimlilik İstatistikleri, EUROSTAT
Source: National Productivity Statistics of Turkey, EUROSTAT
İşgücü Verimliliği Değişimleri / Labour Productivity Growth
Çalışılan Saat Başına GSYİH - Ortalama Yıllık Yüzde Değişim / Growth in GDP Per Hour Worked - Average Annual Growth In Percentage
Kaynak: OECD Factbook 2011: Ekonomik, Çevresel ve Sosyal İstatistikler
Source: OECD Factbook 2011: Economic, Environmental and Social Statistics
48
NİSAN 2012
ULUSAL VERİMLİLİK İSTATİSTİKLERİ / NATIONAL PRODUCTIVITY STATISTICS
İmalat Sanayi Verimlilik Değişimleri (Yıllık ve Üç Aylık) ve Üç Aylık İçin Eğilimler
Productivity Changes in Manufacturing Industry (Annually and Quarterly) and Trends for Quarterly Data
Çalışan Kişi Başına Üretim Endeksi (2005 Ort.=100) / Index of Production Per Person Employed (2005 Ave.=100)
Toplam Sanayi / Total Industry
Madencilik ve Taşocakçılığı / Mining and Quarrying
Sanayinin Kısımları/
İmalat / Manufacturing
Sections of Industry
Elektrik, Gaz, Buhar ve İklimlendirme …/ Electricity, Gas, Steam And Air Conditioning Supply
ARM - Aramalı / IG - Intermediate Goods
Ana Sanayi
DLT - Dayanıklı Tüketim / DCG - Durable Consumer Goods
Grupları / Main
DZT - Dayanıksız Tüketim / UCG - Non-Durable Consumer Goods
Industrial Groups
ENJ – Enerji / E- Energy
(MIGs)
SEM - Sermaye Malı / CG - Capital Goods
Gıda ürünlerinin imalatı / Manufacture of food products
İçeceklerin imalatı / Manufacture of beverages
Tütün ürünleri imalatı / Manufacture of tobacco products
Tekstil ürünlerinin imalatı / Manufacture of textiles
Giyim eşyalarının imalatı / Manufacture of wearing apparel
Deri ve ilgili ürünlerin imalatı / Manufacture of leather and related products
Ağaç, ağaç ürünleri ve mantar ürünleri imalatı … / Manufacture of wood and of products of wood and cork…
Kağıt ve kağıt ürünlerinin imalatı / Manufacture of paper and paper products
Kayıtlı medyanın basılması ve çoğaltılması / Printing and reproduction of recorded media
Kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünleri imalatı / Manufacture of coke and refined petroleum products
Kimyasalların ve kimyasal ürünlerin imalatı / Manufacture of chemicals and chemical products
Temel eczacılık ürünlerinin ve eczacılığa ilişkin malzemelerin imalatı /
Manufacture of basic pharmaceutical products and pharmaceutical preparations
Kauçuk ve plastik ürünlerin imalatı / Manufacture of rubber and plastic products
Diğer metalik olmayan mineral ürünlerin imalatı / Manufacture of other non-metallic mineral products
Ana metal sanayi / Manufacture of basic metals
Fabrikasyon metal ürünleri imalatı (makine ve teçhizat hariç) /
Manufacture of fabricated metal products, except machinery and equipment
Bilgisayarların, elektronik ve optik ürünlerin imalatı / Manufacture of computer, electronic and optical products
Elektrikli teçhizat imalatı / Manufacture of electrical equipment
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipman imalatı / Manufacture of machinery and equipment n.e.c.
Motorlu kara taşıtı, treyler (römork) ve yarı treyler (yarı römork) imalatı / Manufacture of motor vehicles, trailers and semi-trailers
Diğer ulaşım araçlarının imalatı / Manufacture of other transport equipment
Mobilya imalatı / Manufacture of furniture
Diğer imalatlar / Other manufacturing
Makine ve ekipmanların kurulumu ve onarımı / Repair and installation of machinery and equipment
2006
104,5
97,0
104,5
119,0
104,6
101,4
104,9
102,9
102,1
101,0
102,0
117,4
103,9
101,3
109,3
115,6
105,7
107,2
107,4
112,6
2007
107,7
95,0
107,6
128,4
106,2
106,0
106,7
107,0
108,5
98,5
109,2
127,2
98,8
107,1
95,1
131,2
106,7
114,3
106,2
116,6
2008
107,4
101,3
106,3
136,5
104,3
110,7
105,7
112,7
106,2
97,5
117,1
155,9
94,5
99,0
92,7
153,7
105,6
116,0
99,4
109,3
2009
107,0
105,7
104,6
136,5
104,8
116,1
111,0
112,9
90,6
95,1
116,1
137,3
97,1
105,4
95,8
184,7
114,7
127,4
82,3
112,9
2010
115,8
102,5
114,1
148,2
113,9
124,9
113,8
122,6
110,2
97,5
103,1
146,2
102,9
111,9
104,7
212,7
117,2
126,8
85,9
122,9
2011
119,8
102,8
117,9
130,8
117,2
130,1
114,7
135,5
116,6
105,9
94,0
109,2
103,7
99,6
99,8
137,0
98,8
108,6
104,1
247,3
109,3
119,4
123,5
129,1
127,9
121,9
98,4
103,1
109,8
100,6
102,2
113,5
95,6
103,0
107,3
94,8
104,0
100,1
104,0
113,4
105,7
139,9
95,8
123,7
102,4
108,5
100,5
91,9
103,7
131,1
80,1
107,2
104,8
102,4
110,1
92,4
126,6
91,4
74,3
107,2
105,2
103,7
188,5
116,0
119,4
128,8
69,9
100,0
95,6
102,8
197,7
133,6
141,8
95,0
64,7
102,9
85,4
90,4
122,5
137,0
149,2
91,8
84,7
119,9
107,2
113,3
126,1
136,4
171,1
99,1
108,2
116,8
104,0
112,4
91,5
130,5
114,5
117,8
T.C. BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI
VERİMLİLİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Gelibolu Sokak No: 5 Kavaklıdere 06690 ANKARA
Tel: (312) 467 55 90 (10 Hat) - Faks: (312) 427 30 22 - Faks (Dergi): (312) 467 47 79
e-posta: vgm@sanayi.gov.tr - internet: http://vgm.sanayi.gov.tr
Download