30.11.1970 ?? tbni Alkaml, Abbasi devletinin son ve zlri, Abbas oğullaruıa düşman, ehli sünne te hasım, Iranî menşeden bîr devlet ada UM idi. Abbasi devletini imha için uzun vade fi bir çalışmaya girdi. Bir yandan Halifeyi vergi toplamaya, halkı ezdirmeve. emir ve kumandanların maaşlarını kestirmeye teşvik eder; «Hü­ kümdarlara mal ve hazine gerektir. Ahali' den alın ve kimseye vermeyin» der, diğer taraftan emir ve kumandanlara da «Hali fe hazretleri bahil ve hasistir »alabildiğiniz şey benini büyük gayretlerimin küçük ne ticelerdir» diye yakınırdı. Halkı devletten yeter derecede soğut tuktan sonra Helagu Han'a bir haber gön derir, «Siz yer götürmez askerinizle Bağ dada' geliniz ben devleti size tek ok atma dan teslim edeceğim» der. Helagu Han derhal harekete geçerek Bağdat'a geldi. * İbni Alkami Halifeyi ikna eder ki Hela­ gu Han'ın maksadı kızım halifenin oğluna vermek ve dini islâm ile müşerref olmak­ tır. Halife der ki; «O halde gidip Han'a hoş geldin diyelim.» Ve Bağdat'ın kapıları açılır bütün ha­ nedan başta halife olmak üzere yola çıkıp Han'ın çadırına giderler. Han Halifeyi hap sedip hanedan azalarını idam eder. Bağdat işgaf edilir. Halife üç gün sonra bir çuva la konup atların ayağı altma atılır. İBNİ ALKAMİ'nin akıbetini bilmiyo­ ruz amma tarihin hainlere İltifatı olmadı ğını biliyoruz. imVLör * 30 KASIM 197* *t SAYFA : 2 MİLLİYETÇİ TÜRKİYE: Uzun bir süreden beri değerli makale­ lerini takip ettiğimiz Doç. Dr. Kurt Kara ca, «Milliyetçi — Toplumcu» anlayışı ilk de fa etraflı ve inandırıcı bir şekilde izah eden, «Milliyetçi Türkiye» (1) isimli bir kitap çıkardı. Kurt Karata kitabında, Türkiye'ye has bir düzen çizmektedir. Kitap, bir giriş ve üç bölümden ibaret tir. Giriş kısmında, milliyetçi — toplumcu sistemin esas aldığı değer, Türk milliyetçi lik ve toplumculuk esprisi, Milliyetçi — Toplumcu doktrinin devrim anlayışı ile dünya görüşü açıklanmaktadır. Milliyetçi — Toplumcu sistemin esas aldığı değer TÜRK MlLLETÎDÎR. Bu sistemde her şey millet içindir. Burada, liberal — kapitalist ve Marksist — Sosyalist sistemlerde oldu ğu gibi, sınıflar yoktur. Fert ve sınıflar mil İî toplum içinde erimiş, kaynamıştır. Mil liyetçi — Toplumcu sistemin milliyetçiliği, akla, müsbet ilme dayanan, Türk Milletinin bütün fertlerini kaderde, tasada ve kıvanç ta ortak yapmak istiyen özcü, devrimci bir milliyetçiliktir. Bunun romantik şovenizm ve Nazi ırkçılığı ile bir ilgisi yoktur. Kara ca'ya göre, milliyetçi — toplumcu sistemin toplumculu,u Marksist — Sosyalist tip top lumculuğu reddeder. Markist—Sosyalizmin hareket nok tası, setyut. bir İşçi sınıfıdır. Oysa millî top lum sadece işçilerden ibaret değildir. Mil İî bir toplum içinde işçilerden başka, es naf, köylü, memur, serbest meslek mensu bu ve işverenler de vardır. Milliyetçi — Top lumou doktrinin toplumculuğu, millî top iumu meydana getiren her çeşit grup ve kategorilerin ekonomik ve moral kalkın­ masını esas alan bir toplumculuktur. îşçi sınıfı dışındaki sosyal kategorileri imhaya kalkışan Marksist bir sosyalizm yerine, iş çi de dahil olmak üzere her türlü millî gu rupları, Türk Milletinin bütün fertlerini esas alan bir toplumculuğu savunur. Müliyetçi — Toplumcu sistemin dev rim anlayışı, kökü dışarda olan Liberal — Kapitalist ve Marksist — Sosyalist sistem Ierin devrim anlayışından farklıdır. Kökü millî olmayan devrimler, Türk Milleti için devrim olamaz. Devrim, özcü, yani Türk insanının özelliklerine uygun olursa gerçek bir devrim niteliğini taşır. Milliyetçi — Top lumc-u devrim .demokratik yoldan, kurulu düzenin hâkim anlayış ve müesseselerini değiştirip, bunun (yerine millî bir düzen kur mayı amaçlar. Bu düzenin hakim esprisi, Milliyetçi — Toplumcu dünya görüşüdür. Kitabın 1. Bölümü, «Milliyetçi — Top lumcu Kültür Düzeni» ne ayrılmıştır. Kül tür milliyetçiliğinin genel esasları ve mü­ esseselerinin işlendiği bu bölümde, «Kürtür Milliyetçiliğinden amaç, Türk Kültürü ne bağlanmak, onu yabancı kültür emper valizmlerine karşı koruyup savunmaktır.» Yazara göre, «Tarihi, sosyolojik ve tabii bir ünite olan milleti meydana getiren en önemli unsurlardan, en esaslı bağlardan bi ri, kültürdür. Kültür, millet denilen bu can lı organizmayı, tarihin uzun seyri içinde, mazide, halde ve gelecekte aynı bütün ola rak görmemiz sağlar.» Kültür müessesele ri içinde, eğitim ,san'at, dil, aile, hukuk, din ve devlet milliyetçi — toplumcu ssitem açı sından incelenip değerlendirilmektedir. Devlet, birer sınıf devleti olan, liberal ve Marksist devlet anlayışına karşı, Millî Dev let olmalıdır. Millî devlet, belirli bir ülke üzerinde, belirli bir soy ve kültür birliğin den gelen insanların kurmuş oldukları, Ba ğımsız, Egemen ve Demokratik Devlettir. Milliyetçi — Toplumcu devlet, milli bir dev Jettir. Millî devletin amacı, toplumdaki mut lu fertlere dayanan liberal devletle, sözde işçi sınıfını esas alan Marksist devlet anla yışının aksine, Türk Milletinin bütün fert ve sosyal dilimlerinin yükselmesi, ekono • mik ve moral kalkınmasıdır. Karaca, millî devletin demokrasi anla vışını Millî Demokrasi olarak nitelemekte­ dir. Millî demokrasi, Türk Milletinin bütün fertlerinin kendini ilgilendiren kültür, eko nomi ve siyaset alanında alınacak kararla­ ra katılması demektir. 4 yılda bir sandık başına gidip, hangi parti,ye oy verdiğini da hi bilemiyen kimselerin katıldığı demokra si, bir mutlu azınlık demokrasisidir. Millî devletin yürütme, yasama ve yar gı organları, millî demokrasiye uygun ha le getirilmektedir. Buna göre ,yürütme or gani, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık olarak ikili yapıdan uzaklaştırılıp, tek kapı ya indirilmektedir. Yürütme, Başkanlık sistemi adını almakta ve başkanın se­ çimi doğrudan doğruya millet tarafından tek dereceli seçimle yapılmaktadır. Yasa ma organı da. Meclis ve Senato şeklinde iki yapıdan, sadece Meclis şeklinde tek yapıya indirilmektedir. Kitabın 2. bölümünde «Milliyetçi — Toplumcu Ekonomi Düzeni» işlenmekte dir. Kapitalist ve Marksist — Sosyalist eko nomiyi bilimsel bir şekilde eleştiren yazar Türkiye'nin kalkınmasında bu sistemlerin başarılı olamıyacağı sonucuna varmakta dır. Nasıl ki, 200 yıldan beri uygulanan kapitalist sistem ülkemizi kalkmdırmamış sa, Marksist sistem de kalkındıramıyacaktır. Çünkü, bir sermaye birikimi olan eko nomik kalkınma iki hareketten ibarettir: Ta sarruf ve yatırım. Az gelişmiş bir ekonomi olan ülkemizde, tasarruf yolu olarak, vergi sosyal kurumlar, millî kalkınma ordusu ve millî teşkilâtlar esas alınmaktadır. Sistem iktidar şansı kazandığında Türk milleti sos yal — ekonomik yapışma uygun olarak 6 sosyal dilim içinde teşkilâtlandırılacak t ir. Millî Teşkilâtlanma adını alan bu teşkilât »ar, îşçi, Köylü, Esnaf, Memur, Serbest Mes lek Mensubu ve İşverenler Birliklerinden ibarettir. Sosyo — Ekonomik yönden, her kişi, mensup olduğu birliğe üye olacak ve kazancınm belirli bir kısmı (yüzde 10) bu birliğin Tasarruf ve Yatırım Sandığına ke silecektir. Bu kesintiler sonucu, yeni ve çok büyük bir tasarruf kaynağı meydana gele çektir. Kalkınmanın ikinci unsuru, yatınm dır. Yatırımlar, sermaye mallarına yatın lacak, Türkiye bir endüstri toplumu haline gelecektir. Sermaye mallarının başında, ma kina yapan makina sanayii, geliştirilecek, bunlardan elde olunan ürünler bir taraftan iç piyasada kullanılarak, ithalât ikamesi sağ lamı ken bir kısmı da dış pazarlarda satıla rak kalkınanın sonraki safhaları için ge­ rekli dış finansman kaynaklan, döviz elde olunacaktır. Karaca, meydana getirilen yeni ü r e ­ tim araçlannın mülkiyeti konusunda Mil ltyetçi — Toplumcu sistemin en orijinal yö nünü şu biçimde açıklamaktadır. Kapita­ list ekonomilerde üretim araçlan bir avuç kişiye (kapitaliste ) ait t ir. Marksist ekono mide ise bunların sahibi devlettir, gerek ka pitalist gerekse Marksist ekonomide, üre tim araçları millî bir çalışma ve emek so nucu olduğu halde, bir avuç veya bir tek sömürücüye kalmaktadır. Oysa bunlar mil letin malı olmalıdır. Bu nasıl olacaktır? Yukanda açıklandığı üzere, kalkınma önce topyekûn bir tasarruf hareketine bağlıdır. Sonra da bu tasarufla sermaye mallanna yatınlacaktır. Yeni kurulacak Millî Teşki lâtlar çok büyük tasarruf kaynaklan yara tacağına ve bu tasarruflar da sermaye mal larına yatınlacağına göre, meydana gelecek üretim araçlan bu Teşkilâtlara üye kişile rin mülkiyetine geçecektir. Böylece ekono mi millileşecek, üretim araçlarının sahibi Türk Milletinin bütün fertleri olacaktır. Ka raca, durumu şöyle bir^misalle canlandır maktadır: Bugün Türkiye'de sanayi, tica ret ve hizmet sektöründe çalışan sendikalı ve sendikasız üç milyon işçi vardır ve işçi Ierin ortalama aylık gelirleri 750,— TL. dır. Bu işçiler Millî teşkilâtlanma fikrini uygun olarak îşçi Sendikalan içinde birleştirile çektir. Böylece sendikalı 3 milyon işçi hu kukî teşkilâtlanmaya kavuşmuş olacaktır. Ayda her işçiden yüzde 10 aidat kesildiğin de ortalama yılda 3 milyar lira tutarında tasarruf sağlanacaktır. Bir makina yapan makina sanayii ortalama 15 milyar liraya çıkar. —Bunun için 5 yıla ihtiyaç vardır. İşte 5 yıl sonunda metydana gelecek 15 mil yar lira tasarruf ile Türkiye'de ilk defa bir makina sanayii kurulabilecektir. Dış Ticaret, Bankalar millileştirilecek, ekonomik kalkınma ve milli savunma stra tejimizde çok önemli bir yer tutan yeraltı servetleri (madenler) ve deniz kıtyılan dev leştirilecektir. Milliyetçi — Toplumcu sistemin en il­ ginç ve gerçekçi yönlerinden biri de, Ta rım kentleri görüşüdür. Tarım kentleri, İki temel yapısal reformdan ibarettir. İlk re­ form, sosyal reformdur. Bununla yeni bir sosyal yerleşme biçimi getirilmekte, 10 — 15 köy, merkezi bir köy tarafından ekono mi, hizmet ve eğitim yemlerinden birleşti rilmektedir. Karaca'ya göre, millî kalkın­ ma köyden başlamalıdır. Milliyetçilik, Türk insanını en çok barındıran, fakat en kötü şartlar altında, yaşatan Ortaçağ kalımı köy yapısının değiştirilmesini gerektirir. Bu­ gün 45 bin üniteden ibaret olan köylerimiz, bu sistemle çok çabuk bir şekilde insanca (yaşama düzeyine kavuşturulabileceği düşü nülebilir. Köylerde yapılacak ikinci büyük reform, ekonomik (tannı) reformudur. Bu reform hareketi, toprak reformu, teknik ve kredi reformu, ve üretim birliklerinden iba rettlr. Toprak reformunda, parçalanmış ta n m topraklan birleştirilecek, bundan &öy le tarım İşletmelerinin bölünmesinin önü­ ne geçilecek ve nihayet topraksız köylüye toprak dağıtılacaktır. Milliyetçi — Toplumcu düzen, vergi kaçakçılığı ve sömürüyü ortadan kaldıra cak müesseseleri de getirmektedir. Bu amaçla kurulacak müessese, üretim -— tu ketim birlikleridir. Üretim birlikleri, e k o nomik değer yaratma yanında, meydana ge tirilen ürünleri pazarlama imkânlarına da sahip olacaktır. Bunun için, üretilen bü­ tün ürünler bu birliklere satılacak, elde olunan gelirden vergi, kaynağında kesilecek tir. tç pazarlarda satılacak mallar. Tüke­ tim Birlikleri kanalıyla satılacak, üretici ve tüketiciler arasında yer alan parazit çev reler ortadan kalkacaktır. Dış pazarlara sa tılacak ürünler ise. Millî Dış Ticaret Kuru mu aracılığıyla satılacak, döviz ve sermaye kaçakçılıkları önlenerek dış ticaret miMileş tirilmiş olacaktır. Millî Dış Ticaret Kuru­ mu, Millî Teşkilâtlardan, Devlet kesiminden ve yeniden kurulacak olan Millî Plânlama Teşkilâtından gelecek kimselerden teşek kül edecektir. Milliyetçi Türkiye kitabının yazan, üçüncü bölümde, «Milliyetçi — Topltmcu Sendika Düzeni»ni izah etmektedir. Libe­ ral — Kapitalist, Marksist — Sosyalist ye faşist sendika düzenlerini inceleyip eleştir­ dikten sonra. Karaca, Milliyetçi — Toplum cu sendikalizmi anlatmaktadır. Bu düzen de sendikalar, işçileri korumak, üretimi art tırıp, eelir dağılımını daha adil yapabil * mek için telkin ve mecburilik esasına göre kurulacaktır. Liberal — Kapitalist sistemin İiberalist ve plüralist (çokeu) sendika anla yışına son verilecektir. Tek ve mecburi sen dikacılıkta, her işkolunda tek sendika kuru lacak ve işkolunda çalışan her işçi bu sen dikaya üye olacaktır. Sendikaların diğer iki özelliği, daha verimli ve bağımsız olabilme leri için, siyasî iktidara karşı bağımsız ve millî tipte kurulmuş olmaktır. Türkiye'nin kalkınmasında millî, ger­ çekçi ve dinamik bir model getiren bu Kita bı bütün yurtseverlerin okumasını salık verirken, Sayın Kurt Karaca'yi Türk Milli yetçiliğinin, doktrin yönünden, büyük bir boşluğunu doldurduğu için samimiyetle teb rik ederim. 1 — Milliyetçi Türkiye, Milliyetçi — Toplu mun Düzeni, Doç. Dr. Kurt KARACA, ts tanbul 1970. Onar YaMnevi, 152 f ıh. 7.50 Krş. P.K. 284 Bakanlıklar — ANKARA J DEVLET * 30 KASIM 1970 * SAYFA : 3 • Tl •• II IUJ EJİTIIÜ •iı IIIIIII SUÇ SORUMLULARINI Medeni mânada bir devlet miyiz? Devleti devlet kılan unsurlar, devlet gücünün müşahhas belirtisi olan organlarımız var mıdır? Bu suallerin cevabını, bugün ne yazık ki rahatlıkla müsbet olarak cevaplandıramıyoruz. Devlet halinde yaşadığımızdan bu derece şüpheye düşmemi/ için çok büyük içtimaî olaylar mı oldu? îç ve dış savaşlarla hır­ palanıp dağıldık mı, büyük tabii âfetlerle hırpalandık mı? Bun­ ların hiç biri çok ş'akür vukuu bulmadı. Neden böyle olduğumu sun tahlili yaptldığ» takdirde sebeplerin çok basit unsurlardan ibaret bulunduğu, ancak çok önemli bir başka sebebin bu hazin noktaya gelişimizin esas müessirini teşkil ettiği görülür. Bu mü­ essir AP. İktidarı ve bilhassa bu iktidarın başı Süleyman Demi­ re!'d ir. Türk Milleti, tarihi boyunca; son derece beceriksiz, gafil ve hattâ hâin denilebilecek sadrazamlarla, başvekillerle idare ve ça­ lışma şansısızlığma zaman zaman maruz kalmıştır. Ancak milli tarihimizin hiç bir döneminde bu kadar kısa bir süre içersinde milletimizi dağılma noktasına, gerçek felâketlerin eşiğine getirip bırakın görülmemiştir. Demirci bu rekoruyla iftihar edebilir te, etsin bakalım. Üniversite trajedisi yıllardan beri süregelen ve safha safha kangrenleşme istidadı gösteren bir mesele şekline bürünürken iktidar ne yapmıştır? Üniversitenin özerkliğini, Anayasa hüküm­ lerini ileri sürmek, seçmen karşısında aczini, güçsüzlüğünü bu gibi sebeplerle tevile çalışmak meseleyi kısa bir süre geçiştir­ mekten öte bir sonuç doğurmamıştır. Kanunlar devlet nizamının temini, vatandaş haklarının ve münasebetlerin tanzimi konul muş kaidelerdir. Ne kanunlar ne de kanunlarla kurulan organlar, TRT., Danıştay, Üniversite ve diğerleri millî bütünlüğü parçala­ mak istikametinde çalışma için serbest bırakılamaz, özerk denî fen bu kuruluşların hiç biri Türk Milletinden daha değerli, Türk Devletinden daha ileri bir mânaya sahip kılınamaz. Bunun müna kasası bile gülünç iken tatbikat abes'i mümkün kılmıştır. Türki­ ye Cumhuriyeti önce bir takım sun'f Devletçiliklerle bölünmüş­ tür. Üniversite devleti, TRT devleti, Danıştay devleti T.C. Devleti ile âdeta kudret lyanşma koyulmuşlardır. Arkasından kızıl renkli bir Kürdisan devleti kurma plânlarının tatbikatma geçilmiş bu lunuyor. Bunlar olup biterken DcmireKin bütün yaptığı kendine mah sus usullerle sözde iktidarını devama çalışmak oldu. Bu usuller, orla çapta bir ticari şırketj idare alışkanlığının izlerini taşıyordu ye asla ciddi ve güvenilir devlet adamlığı vasıflarıyla kabili telif değildi. Bu polif'kanın kısa zamanda iflâs etmesi tabii sayılsa bile milletimizi bu iflâsın neteelerine crtâk etmek çabalan bağışlanır cinsten bir suç değildir. Vatandaşı can güvenliğinden mahrum bırakan, kanunsuz ha reketleri basiretsiz tutumuyla adeta teşvik eden ve Anayasa hak larının kullanılmasını temin edemiyen bu iktidar artık Türk Mil­ letini temsil hüviyetini yitirmiştir. Öğrenimin en son kademesine kadar gelmiş olan pırıl pırü bir vatan çocuğu, Dursun Önkuzu'yu, günlerce önceden yapılan çeşitli ihbar ve müracaatlara rağmen gereken tedbirler alınma­ dığı için göz göre göre ölüme gönderildi. İhmâl ve hata neticesin de ölüme sebebiyet hâli Ceza Kanunumuzda hükme bağlanmış­ tır. Böyle bir hâl herhangi bir vatandaş için cezaî takibatı gerek­ tiren fiil sayıldığına göre, Dursun'u ölüme gönderen makam sa­ hiplerinin idareci ve emniyet ilgililerinin yakasına yapışıp hesap soracak kanunî mercilerin ortaya çıkmasını beklemek hakkımız dır. Dursun önkuzu'nun kaatilleri sadece bir paket gibi pencere den fırlatıp atanlardan mı ibarettir? Noter kanalıyla yapılan ihbarlara rağmen okulda tedbir al­ mayan ve ancak iş işten geçtikten sonra istifa etmeyi akıl eden müdür de suçludur. * öğrencilerin şifahî müracaatlarına, can güvenliklerinin, öğ­ renim yapma imkânlarının temini taleplerine geçiştirici cevaplar veren Bakanlık Müsteşarı Akif Tuncel de suçludur. Pencereden atu*an maktulü görecek kadar okula yakın, fakat kaatillerin yakalarına,yapışacak görev anlayışından yoksun, gücü nü masum ve mazlum milliyetçilere karşı göstermeye kalkışan Emniyet ilgilileri başta Toplum Polisi Müdürü Yılmaz Sezgin ol­ mak üzere suçludurlar. Cinayeti kapatmak, umumî efkârdaki galeyanı söndürmek ve dikkatleri dağıtmak için haber dostyasmı haince hazırlayan TRT. şerefli olmayan bu tutumuyla kaatillerin müşevviki pozis vonuna bir de onları manevî yataklığını ilâve etmek suretiyle su çunu daha da ağırlaştırmıştır. Başbakan Demirel ve kendisi gibi şaibeli olan İçişleri Baka­ nı Menteşeoğlu'na gelince suçlan her bakımdan sabit olan insan lar için gerekli hükmü tarihimiz İbret dolu bir misal olarak kay dedecektir. Dursun Önkuzu artık bu âlemde değil. Son nefesini ismini telâffuz ederek verdiği Tann'nın huzurunda, görevini yapmış ol­ manın eşsiz rahatlığı içerisinde bulunuyor. Sizler, ya tüm ilgililer, bu huzurun zerresini, varsa vicdanla rrnızda duymanız kabil mi? «Gök ekini biçer £İbi» toprağa se­ rilen şu gencecik delikanlıdan alacağınız derse Karşı neden hâlâ vüreklerini kapalı tutarsınız? Bütün sıfatlannızdan sıyrılarak, bulunduğunuz mevkilerden soyunarak bir lâhza düşünün efendi ler!.. Sen vatandaş Demirel olarak, sen vatandaş Menteşeoğlu ve meselenin diğer sorumlulan... Bir »ün sonra bayram geliyor ama Dursun gilde matem yar, yas var; keder dolu Dursun'gilin evi. İftar sofralannda şimdi ne tad kaldı ne huzur, sahura gözyaşı katık yapılıyor. Ve yüzlerce genç yürek yürek kupkuru bir hıçkırıkla sizlere lanet fısıldıyor. Şu manevî ağırlığın zerresini olsun duymuyorsanız, bu ke­ der ve gözvaşından sizin dejokmanıza isabet eden ufacık bir pay voksa ne diyelim! Tann'nın mühürlediği gönülleri açmak haddimize mi? HAFTALIK MİLLİYETÇİ SİYASİ GAZETE * PAZARTESİ GÜNLERİ ÇIKAR * ADRES P.K. 284 Bakanlıklar — ANKARA * * * HAVALE ADRESİ Devlet Posta Çeki Nu : 10021849 > DEVLET FİATI 150 KURUŞ TEL î 12 58 10 Sahibi ve Mes'ul MüdürN İbrahim METİN Umumî Neşriyat Müdürö Mehmet Nedim BUDAK İLAMAR: Aıta sayfa r e n » 2.500,- Ti» t * renk LOOfc— TL. * te sa? tatar aanttnl # . - TJL * ABONBt YıB* İ t . - TJL Altı âjl* 15.- Tl» İki mtmgakefle? teta ficret dri rnlsB ataa* * Datifim ıCAUEDA Dizgi Ye Baıla t Gfine» Matfaaacıhfc TA& ANKARA DEVLET * 30 KAS/M 1970 *l SAYFA : 4 Ergenekon MEKTUPLARI SUÇ ve CEZA Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda komünistlerin hunharca şehit ettikleri Dursun Önkuzu'nun ölümünden sonra, Emniyet teşkilâıınm ve Demirel iktidarınm takındığı tavır, mem­ leketimizde milliyetçiler için can ve mal emniyetinin kalmadığını iktidarın komünistlerim cinayet işlemesine göz yumduğunu, hat ta teşvik ettiğini ortaca koymtştur. Dursun Önkuzu'nun cena­ zesinde Demirel iktidarının polis vasıtasıyla meydana getirdiği, tertiplediği olaylar miliyetçilerc karşı komünist — iktidar işbirli­ ğinin varlığını açıkça belgclendirmiştir. Milliyetçiler o gün, ken­ dilerini üniversiteye sokmak istemeyen anarşistlere karşı tedbir almasını isteyip bulamadıkları polisi ilk defa gördüler. Ama yan­ larında değil, karşılarında. Evet, ortada bir cinayet vardı. Cinayetin işleniş tarzı tüyleı ürpertici idi. Cinayetleri işleyenler belliydi. Bunlar komünist mi­ litanlardı. Bundan ne iktidarın, ne de başka yetkililerin hiç şüphe si yoktu. Fakat yegâne suçlu bunlar değildi. Esas ve en büyük suçlu, başta Başbakan Demirel olmak üzere, onun Dahiliye Baka­ nı ve bütün AT UŞAKLARI'dır. Çünkü Erkek Teknik Yüksek Öğ retmen Okulunda her an cinayet işlenebileceği kendilerine defa­ larca hatırlatılmıştı. Sağır kulakların duymadığı görülünce bizzat Maarif Bakanlığı Müsteşarlık odasına girilerek durum kendileri ne en açık şekilde anlatılmıştı. Dursun Önkuzu kaçırılmış, kaçırıl dığı bütün emnivet yetkililerine haber verilmiş, hayalından endi şc edildiği söylenmiş, bizim AT UŞAKLARI hiç tınmamışlardı. Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okuluna polisi sokarak içerde bir arama yanılmasını bile sağlayamadılar. Polisi okulun dışında beklettiler, muhayyel «Komando Baskını»na karşı içeride komü nlstlerin rahatça cinayet işlemesine yardım etmişlerdi. Sonra da komünist militanlar polislere boş bir çuval gibi fırlatmışlardı Önkuzu 'yu. Polisin görevi hemen içeri girip komünist kaatilleri yakala­ mak iken kaatilleri bir [vana bırakıp, milliyetçileri sindirmek için yeni tertiplere başvurarak Türk Ocağı'nı bastı. Arkadaşları­ nın ölümüne üzülen milliyetçileri nezarete götürdü. Yani Demi­ rel ve onun Dahiliye Bakanı muhtar olmayan, Millî Eğitim Ba­ kanlığına bağlı olan okula girmeye cesaret edememişler aslanlık lannı (!) milliyetçi gençlere göstermişlerdi. Daha sonra /aptık lan «Cenaze gangsterliği» İse, Demirci'm zehir hafiyesi Dahiliye Bakanının son ve en yeni marifetiydi. • Bu sıraladığımız olayların ortaya koyduğu gerçek şudur: DemircJ,Türk Devletini yıkmakta, vatanımızı parçalamakta, «devlet ve .hükümet otoritesinin sarsılmasında ya komünistlerle işbirliği halinde, veya onları himaiye etmektedir. Demirel ve ko­ münistler Türk Milliyetçilerini ezmekte fikir ve eylem birliğine varmışlardır. Ünversite ve yüksek okullarda komünistler milli­ yetçilere işkence yapmayı, okula sokmamayı, Demirel de bu eş­ kıyalığı himaye görevini üzerine almıştır. Bütün Türk milliyetçi leri ile bütün Türk Milleti, bu basit fakat gün gibi açık gerçeği Irabullenmelidir. Devleti yıkmak isteyenlerle, onu ve bütün mü­ esseselerini korumak zorunda olan siyasi iktidarın işbirliğinin vahim sonuçlanın yakında hep birlikte müşahede edeceğiz. Türk Milletinin, bizzat kendisinin veya onu seven grupların duruma müdaahalesi ancak Demirel iktidarının bizi götürdüğü dar bo gazdan kurtulmamızı sağlıyacaktır. Bundan kimsenin şüphesi ol­ masın. Devran ol devrandır ki, bütün düşmanların, vatanımızın bir parçasını koparmak ve aralarında paylaşmak istediği, fakat henüz anlaşamadığı bir zmandyız. Bu sebeple olyları basit sağ ve sol fikir ihtilâfının neticesi gibi mütalâa etmek, düşmanın işi­ ni kolaylaştırmaktan başka birşey sağlayamıyacaktır. Öte yandan mevcut siyasi iktidar ise ne yaptığını bilemez haldedir. Demirel kardeşlerine sağladığı milyonları gizleyebilmek için komünistlere yaklaşmıştır. Uçak kaçırma olaylarıyla ilgili kanun teklifi, milliyetçi gençlere reva görülen muamele bunun açık delilidir. Fakat tlntulmasm ki hiç bir suç cazasız kalmamış tır. Denıirerin bu hareketleri de cezasız kalmıyacaktır. Bundan Demirel'in 3e, komünistlere yardım eden, onları teşvik eden ba tin V8 üniversite yetkilisinin de şüphesi olmasın. Büfyük ecz günü yakındır. Ve herkes ipini bizzat kendisi ha yırlamaktadır. Onları çok güvendikleri Dayı'lan da kurtaramıya çaktır. / Cezmi KIRJMLIOÖLU olaylar• düşünceler •yorumlar ACİZ İKTİDAR ve KATLEDİLEN ÜLKÜCÜ Şöyle bir sahne tasavvur ede­ biliyor musunuz? , içeride kaatiller cinayet işli­ yor, dışarıda da polisler, cina{ye tin en yeni mctodlara göre işlen meşini sağlamak içüı nöbet tu tuyordu. Cinayeti işleyenler ka labalıktılar. Önce bir mahkeme kurmuşlar, sanığı daha doğrusu «Hain»i yargılıyorlardı. Mahke­ me heyeti öldürülmesine karar vermişti. Fakat ölümün de çe­ şitler vardı. Tabanca ile öldürü lebilirdi, idam edilebilirdi, kafa sına demirle vurularak öldürüle bilirdi ,bıçakla koyun gibi boğaz lanarak öldürülebilirdi. Bunlar hafif ölüm cezalarıydı. Çünkü insan bu şekilde en çok yarım sa at içinde ölebilir ve bütün acı­ lardan kurtulabilirdi. Halbuki bu seferki suçlunun suçu bir DURSUN ÖNKUZU hayli büyüktü, cezası da değişik olmalıydı. Bu sebeple mahkeme heyeti iki gün türlü işkencelere çarptırılarak öldürülmesine ka rar vermişti. Bunun için âletler mevcuttu: Bir kitap, tuz, kolon­ ya, makas, jilet, bir de bisiklet pompası. Bisiklet pompasını gö renler, herhalde sun'î teneffüs için getirildiğini sandılar. Fakat bunlann hepsi cinayet âletiiydi. Hattâ kitap bile. POLİS ROMANLARI GİBİ Yukarıda anlattığımız husus, Erkek Teknik Öğretmen Oku lunda komünist militanlar tara fından öldürülen Ertuğrul Dur sun Önkuzu'nun şehid edildiği sahnenin dekorunu teşkil edi­ yordu. Olay ancak polis roman larında görülebilecek cinstendi ve olayı gazetelerde okuyan bir çok kimse inanamamış, acaba yanlış mı okudum, diyerek tek rar tekrar okumuşlardı. Mutad olduğu üzere solcu basın ve TRT'nin pek önem vermediği olay, gerçekte bugüne kadar görü len benzerlerinden çok farklıydı. Neticeleri bakımından da diğer­ lerinden farklı oldu. Demirel ik tidarının tavrını ve milliyetçile­ re garezini göstermesi bakımın­ dan ise ibret vericiydi. CİNAYETİN ÖNCESİ Bilindiği gibi bu ders yılının başından itibaren Ankara'nın B* şevler semtindeki Millî Eğitim Bakanlığına ait iki yüksek okul­ da her an bir cinayetin işlenme sinden endişe edilmekteydi. Er­ kek Teknik ve Gazi Eğitim Ens titüleri komünist militanlar ta rafından işgal edilmiş, silâhlı anarşistler her iki okulun içini tu tarak milliyetçilerin girmesine mani olmuşlardı. Dergimizi dik katle takip eden okuyucularımız özellikle Gazi Eğitimdeki olayla nn gelişme seyrini, okul mudi resinin millivetçi gençlere karşı alenen cephe alışını, milliyetçi gençlerin bütün müracaatlarının cevapsız kaldığını hatırlayacak lardır. Aynı şekilde Erkek Tek­ nik öğretmen Okulunda da mil­ liyetçiler okula sokulmamaktaydı. Derslere veya imtihanlara sı­ nıfta kalmamak için gitmek zo­ runda kalanlar ise halk mahkc melerine çıkarılmakta ve türlü işkencelere tâbi tutulmaktaydı­ lar, i İLGİLİLERLE TEMASLAR ] VE NETİCELERİ | Milliyetçi gençler kanuna ve nizama saygılarından haklarım kanuni yollardan aramaya başla mışlar, okul müdürlüğüne, Mil lî Eğitim, Bakanlığına, Başbaka­ na, Valiliğe ve Emniyet yetkilile rine Noter kanalıyla müracaat ta bulunmuşlar, kanunî hakları­ nın korunması, okula girebilme Icrihin sağlanmasını istemişler­ dir. Aksi halde sınıfta kalma teli likesiyle karşı karşıya bulunduk lannı, hattâ devamsızlıktan okul dan kovulmalarının bile müm­ kün olduğun,u belirtmişlerdir. Esasen Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda bir seneyi aşkın zamandan beri komünist militanlar bir terör havası ya ratmak istemişler, okul müdürü nün evine ve bazı öğretmenlerin evlerine dinamit atarak yıldırma yoluna gitmişler, bir öğretmeni feci halde dövmüşlerdi. Bu ha reketleri emniyet kuvvetlen ta rafından gereği şekilde takip cdHmediği, gerekli cezai müeyyi deler alınmadığı, Millî Eğitim Bakanlığı olaylar karşısında âciz davrandığı için okul müdü rü istifa etmek zorunda kalmış­ tı. Bunun üzerine yeni müdür de görevini bir aydan fazla yürüte memişti. Bu ara anarşistlerden korkularından 19 öğretmen oku la dahi gelememekteydi. Millî Eğitim Bakanlığı ve emniyet teş kilâtı, Ankara'nın ortasında ya pılan bu eşkiyâlık karşısında se virci kalmışlar, bu tutumlarıyla da anarşistleri şımarmışlar, hat tâ himave etmişlerdi. ÖĞRENCİLER NE DEMİŞLERDİ Bundan iki hafta evvel de Er­ kek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu ve Gaei Eğitim Enstitüsü öğrencileri M. E. Bakanlığı önünde pkula gelemediklerini bil diren bir basın toplantısı yapmış lardı. Bu toplantıdaki bildirile­ rinden birini de Müsteşar Akif Tuncel'e vermişlerdi. Basın bil dirilerinde ise şöyle demekteydi ler. «Yüksek okullarımıza yuvala nan komünist emperyalizmin u-, sağı kızıl zorbaların, 23 Eylül' den beri Ga^i Eğitim Enstitüsü ve Erk^V Teknik Yüksek öğret men Okulunda memleket ç o cuklanna vantıklan baskı ve $id det herm'in ktrfh daha artarak devam etmektedir. 23 Eylül b a DEVLET * 30 KASIM 1970 * SAYFA : % mm İHANETİN BÖYLESİ Türk Ocağı'na yapılan baskın mücer ret bir arama hâdisesi, Ocak binasının Ma üyeye devri işlemi değildir. Bunu yaptıran ilgililer kimlerse, bu baskınla milliyetçi gençlik hareketini belkemiğinden kırmak ve Dursun'un şehit edilmesi olayının umu mî efkârda solculara karşı meydana gelen tepkiyi izâle etme amacım gütmüşlerdir. Baskın Ankara I. Şube ilgililerinin ta sarrufunun Ötesinde mânalar taşıyor. Pek âlâ biliyoruz M bu şubenin önceki müdürü .solculardan daha dün bir araba sopa ye dikten sonra mevki ve unvanının haysiyeti* ni hesaba katmaksızın engin bir pişkinlikle görevine devam etmişti. Keza Ankara Valisinin ve Emniyet Mü dürünün bu konuda insiyatifleriyle hareket edebileceklerini düşünmek meselenin çapı hesaba katılırsa mümkün görülemez. Şu halde baskın kimin eseridir? İki İh timal var; ya MİT.'in bir operasyonudur, yahut bizzat İçişleri Bakanlığı kanalıyla Başbakan tarafından düzenlemiş bir hare • kettir. Başbakan DemirePhı ve Mcntcşeoğlu'nun gayri ciddi tutum ve davranışlarıyla bu kabil gaflara tevessül edebileceklerini hesa ba katsak bile ilgili istihbarat ve emniyet kanallarının «okey» işareti olmadığı süre­ ce tatbikata tevessül etmeleri pek mümkün olamaz. Şu halde üzerinde durulması gere ken konu, bu mesele dolayısiyle İstihbarat ve emniyet organlarımızın milliyetçi hare­ kete bakış tarzları oluyor. Görünüş şudur ki mezkûr organlar milliyetçi hareketin bil hassa gençlik içerisinde etkili bir şekilde yayılmasını arzu etmiyorlar. Bu arzu etme me hali dış kaynakların bu meseleye bakış tarzlarına uygun olabilir. Meselâ Amerika* tan ilgili makamları Türkiye'nin milliyetçi bir düzene sahip bulunmasını kat'iyyen is temeyebilirler. Yahut başka milletlerarası örgütlerde buna benzer kuvvetli temayül­ ler bulunabilir. Ancak bütün bu cereyanla rın kendi öz teşkilâtunıza hâkim görüş ola rak tezahür etmesini kabul edemeyiz. Nasıl edebiliriz ki, haber kaynaklarının en âlâsı­ na sahip olma mevkiindeki bu organlar. Türkiye'yi kemiren, Türk Milletini yabancı lara zebûn eyleyen bir zihniyet ve düzenden yana olurlarsa evvelâ kendi kendilerine »ha net etmiş, mevkileriyle tenakuz haline düş Nur! GİİRfiİİR müş olurlar. Bu mevkiler millî düşüncenin hakim olması zaruri ojan kalelerdir. Yoksa bu kaleler mi düştü? Bu ihtimali ne gönlümüz ne de man tığımız kabullenmek ister. Ancak ortada inkârı gayri kabil vakıalar var ve bunlar Iza ha muhtaç konulardır. Meselâ Milliyetçi Hareket içerisinde her gelişme emaresinin başgösterdiği safha da ortaya çıkan ve tamamen sun'i sebeple re dayalı İhtilâflar konusu. Bunları kimler çıkarır, kimlikleri nedir? Bazıları bilinse bile mühim değil, önemli olan sonuçlardır. Ve sonuçlar daima milliyetçi kıpırdanışla rın budanması şeklinde neticelenir. Bu met od dünün şartları İçerisinde ya ni ideoloiik kavgaların ön plâna çıkmadığı günlerde renksiz bir içtimaî vasatın temini yönünde belki geçerli olmuştur. Ne var ki bugün şartlar tamamen değişmiştir. Artık mücerret olarak Demokratik relim uğruna dövüşen kitleler, gruplar meydana getirile mez. Hem komünizm gelişmesin hem de milliyetçi hareket iktidar şansına sahip ^^mmm^m^m^mm^m^m^^m^^mmmi^Mmâ olmasın denilirse günün şartlan realist ola rak değerlendirilmemiş olur. Bugünün şart lan içerisinde başka bir alternatif aramak abesle iştigal olur. İtibarsız tipleri ısrarla topluluklara sunmak ve hele hele sun'i siyasî liderler ve birleşik de olsa sun'iliği esas vasfı olan siya sî teşekküller hazırlamak memlekete fazla bir şey kazandırmaz. Milliyetçi toplulukların tamamen alenî olan çalışmalarının izlenmesi, buralara «sız inak» çok kolaydır. Hele genç muhitlerde bu iş daha da basitleşir. Gençlerin heyecan dolu dav ranışlanna zaman zaman müessir Çİmak da mümkündür. Yani kısacası milli yetçi gençlik hareketlerinin umumi efkâr önünde güç durumlarda bırakılması ilgili organlar için müşkül bir işlem değildir. Ama bu hâl onlara ve memlekete ne kazan­ dırır? Elbete bu arada kazanan vardır. Ko iminizin, mahiyeti İcabı; legal ve illegal ça lışmaları esas ve yan teşekkülleri, İrtifak grupları ve sempatizanlanyla daha güç bir lokmadır. Aralannda müessir olmak kolay değildir. Ve milliyetçilerin her kaybetiğl puan onlann kazanç hanelerine eklenir. Şu hale göre Türkocağı kıyımı kim ta rafından düzenlemişse, aleni bir gaftır. So mıçlan memleket hesabına asla kazanç de ğildir. Telâfi edilmek istense bile pek zor dur. Bu sekil ağır hata ve gaflar sivri akıllı Amerikalıların, yahut birtakım gizli millet ler arası teşkilâtların üslûplarına o kadar benziyor ki, coplanan ve kovulan milliyet çiler olduğu halde icracılar, tatbikatçılar hesabına İçimiz cız ediyor, üzülüyoruz. Ne*>lursa olsun milliyetçi gençliğe kar şı pek haince bir İşlem yapılmıştır ve ki sacası Türk milletine ihanet edilmiştir. .«iacih^^&^T^BS^a K~t*sm**m*,M****-»m, *mmm*m \ olaylar* düşünceler • yorumlar • olaylar •düşünceler anarşist zorbalar silâhlı baskın larla bu okulları işgal etmişler ve birçok öğrencinin yaralanma sına sebep olmuşlardır. Okul ida resinin ilgisizliği, nemelâzımcılığı hainlerin cüretini daha da arttırmış ve memleketsever, Türk çocuklarına okul mahzenle rinde işkenceler yapılmakta, her kesin gözü önünde dövülmektedirler. Can emniyetleri sağlana­ mayan, okuma hak ve hürriyetle ri bir avuç hain grup tarafından elinden alınan arkadaşlanmız okullarına gidememektedirler. G.E.E. ve E.T.Y.Ö.O. Millî EgJtim Bakanlığına bağlı yüksek okullardır, öğrenciler oku İlanın daki bu olağanüstü durumun va hametinl Bakanlığa kadar akset tirdiler. Fakat Bakanlıkça hâlâ hiçbir tedbir alınmamıştır, öğ rencilerin çoğunluğu yatılı oku makta olan fakir Anadolu çocuk larıdır. Okullanna alınmadan bu öğrencilerin yataklarında bir kıs mı talebe bile olmıyan zorbalar yatmakta, yemeklerini yine bu zorbalar yemektedirler. Masum öğrenciler ise aç - sefil otel, han köşelerind.e sürünmektedirler. Bu duru mkarşısmda Bakanlık tan, Emniyetten ve Okul İdare ellerine kadar, bütün yetkililerin tutumunun akıl ve mantıkla bağ daşır yanı yoktur. Bir ülkede vatandaşların hak ve hürriyetlerini korumakla gö revli Emniyet teşkilâtı yoksa, va tandaşlar hak ve hürriyetlerini kendileri korumak mecburiye­ tinde kalır. Diyonlz ki: Millî Eğitim Ba kanlığı, okul idaresi ve emniyet ilgilileri bu satılmış zorbalara karşı tedbirleri almaz ise, mera leketsever ülkücü öğrencilerin tavır ve davranışları değişecek­ tir. MUHTAR DEĞİL DEMİRE!, — Son zamanlarda Demirperde ülkelerine yaptığı ziyaretler kendisini epey etkile­ miş olacak ki şimdi Komünist" feri himayesine aldı. v Üstelik Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu muhtar değil, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı bir yüksek okuldur. Yâni Millî Eğitim Bakanlığı ilkokullar, orta okullar, liseler üzerinde ne ka dar hak sahibi ise burada da o kadar hak sahibidir. Her aaı mü feltiş gönderir, teftişe tabi tu tar, okul nizamını bozanlan okuldan kovar, anarşistleri çıkar mak için her an polis müdahale edebilir. Fakat tatbikat tam tel­ si oluyor, kanuna karşı koyanlar Bakanlık ve Emniyet nazarımda kanundan daha kuvvetli kabul ediliyor ve hiç bir işlem yapılmı yordu. Anarşistler okulda, sanki bir muhtar müessesede imişçesl ne rahat hareket etmekteydiler. İktidar da bu duruma rıza gös termiş gibiydi. Milliyetçi gençlerin haklı mü racaatları, komünistlerin taban ca namlularının yanında dikka­ te alınmıyordu. İktidar daha Başkent'te kanunları hâkim kıl maktan acizdi. Felçti. Demirel ise, hâlâ yuvarlak lâf larla milleti kandıracağını ve mani olmadığını soranlara, «Şikâjyetinizi yanlış adrese yapıyor sunuz, muhtabı ben değilim» diyebilecekti. Peki söyleyebilir mi, zât-ı âlileri nedir ve neler den mesuldür?.. CİNAYET İŞLENİYOR • Demirel iktidarının her türlü ikaza kulak tıkadığı ve bu tutu muyla da anarşistleri himaye et tiği sıralarda, himayeye mazhar komünist militanlar Erkek Tek nik öğretmen Okulunda iki gün dcnberl işkence yapmakta ve sa dizinlerini tatmin etmekteydi­ ler. Üstelik komünist üstadlann dan biri tarafından yazılan «İş kence Nasıl Yapılır» kitabının tatbikatını yapıyorlardı. CESET KAÇIRMA İŞLERİ BAY MENTEŞE — i l e ­ cekte Şehit Dursun'un manevi varlıfeı onu da tepeleyip geçe­ cektir. Cinayetin işlendiği odada on dan fazla cellât vardı. Biri bir kö şeye oturmuş, «İşkence Nasıl Ya pil ir» kitabını okuyor, diğerleri tatbik ediyordu. Önce yere yatır dılar ve ayaklarına vurmaya baş ladılar. Heps birden ayaklannın üzerinden geçti. Sonra dizlerine kadar olan kısımlarım İyice ez­ diler. Çiğneme faslı bitmişti. Ki taptan yeni bir sayfa çevirdiler ve jilet ellerine aldılar, rastge le jilet atmaya başladılar. Kitaptan tekrar yeni saîyfalar çevrildi ve makasla etleri kısıl maya başlandı. Bütün vücudu iyice moralıldı. Sonra jiletlenen ÖNKUZU j j BEYİNLER SOKAĞA Boş bir sigara paketini pencereden atan kişilere ceza biçme* ğe çalışılırken, bir genci işkencelerle boş bir çuval haline getir­ dikten sonra üçüncü kattan caddeye fırlatanlar karşısında, basın da, radyo da, Meclis de vazifesinde ihmâl göstermiştir. Boykottan fiilî duruma kadar genişlemesine göz yumulan öğrenci hareketleri, aşırıların teşviki, ilgililerin sorumsuz davra nışlan karşısında adetâ bir gerilla savaşı halinde Başkent sokak larına taşmış bulunmaktadır. Millî olması gereken basın, savaş halindeki iki ayrı milletin basım halinde kendi cephelerinin hareketini teşvik, karşı cephe» nin hareketini sükûtla geçiştiriyor. Dün gazetelerde akseden «Üniversite kaalillik olayı» sol ga­ zetelerde birkaç satırla geçiştirilmeye çalışıldı. Radyo, devletin radyosu, her kuruşunu Türk Milletinin ödediği radyo, bu haberi değerlendirme vönünden gerekil ciddiyeti göstermedi. Medeni ülkelerde cinayet, ürkütücü olaydır. Yarı medeni ül kelerde cahil kimselerin yapacağı İştir ve genellikle dağbaşlarında veya meyhanelerde işlenir. Ama bizim ülkemizde cinayet, bir değil, beş değil, belki yüz defadır işleniyor. Ve bu cinayetin uğur «uz canileri üniversiteli olarak memleketin geleceğine el koyan kimselerdir. Birinci Büyük Millet Meclisi günlerinde bir kaçırma ve öl­ dürme olayı ile ilgili olarak bir mebus Meclis kürsüsünden şöyle seslenmişti : «Ev Kabe-] millet, sana da mı taarruz? Ey ârâyi millet sana da mı taarruz.» Ama bugün muhalefeti, muvafakati ile bütün mecliste böyle sine haykıran bir ses işitmiyoruz. Elli yıl sonra Ankarayı 5000 yıl evveline götürmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu memlekette eğer bombayı fırlatan eller, boğazları sıkan parmaklar bir Mao'cunıuı eli ve parmakları ise, memleket sol basuu ve radyosu ile meseleyi ya ölüm sessizliği içinde karşıla­ ma, yahut tevil yollarına sapma gayretkeşliğini göstermektedir. Ankara'daki son cinayet olayı, işlenişi bakımından gaddarâne, işleyenleri bakımından, milletin geleceği bakımından, endişe vericilikten de ötededir. Bu memlekette belediye nizamları bile boş bir sigara paketini pencereden atan kimselere ceza biçerken, bir genci işkencelerle boş bir çuval haline getirdikten sonra üçün cü kattan caddeye fırlatanlar karşısında basın da, radyo da, Mec lig de vazifesinde ihmâl göstermiştir. Bu millete bu kadar haka­ reti reva gören yetkililer sustukları müddetçe kaatillerin «şerik-i cürmü» olarak millet tarafından lânetleneceklerdir. Başkentinde asayişi koruyamayan bir sistemin, muhalefeti, muvafakati, basını ve üniversitesinin uhdesine memleketin gele ceğini koruma göreyim* vermek o omuzlar için çok ağır bir yük olur..Başkentte «silâhlı sol» a göz kırpanlardan «vatan koruma» görevi beklemek safdillikten çok öteye «mücessem bir aptallık» dır. Memleketin beyni olan yüksek okula ve o beyine hedef gös teren yetkiliye bakın, bu olay olayısiyle ne cevher yuınurtlamış: «Bana bir kısım sağcı öğrenci geldi. Hayatlarının tehlikede olduğunu söylediler. Tedbir alınmasını istediler. Tedbir almadı­ ğımız takdirde, kendileri tedbir alacaklarını bildirdiler. İşle al Aklar tedbirin sonucu?.» Bu yetkili kişi, öğrencilerin kendilerine gelmeyip Koçero ve­ ya Hamido ailesinden mi yardım İstemelerini arzuluyordu? Genç İer doğru yolda hareket etmelerinin cezaimi mı çekmeliydiler? Üniversite ve yüksek okullar milletlerin başı ve beynidir. Baş ve beyin sokağa düştüğü zaman, halk tarafından «değersiz nesne» olarak çiğnenebilir, kasap esnafının «sakatat» dediği şey den öteye bir kıymet taşımaz. Üniversite haysiyetini, idare makanlzmaüi halkın mal ve can emniyetim korumaya mecburdur. Hâdiselere artık sağ - sol me­ selesi olarak bakmak meseleyi görmemek olur. Bu bakımdan memleket çapında millî kararlatın alınması zamanı geçmekte dlr. Başkent sokaklarında müessif olaydan bir gün evvel anar­ şist gençlerin, Mao hayranlarının hora tepen vahşi kabile halkı not durumundan farksız bir âyin yaptıkları neden görülmedi? Ortada cinayetlerden de öte bir vahşet vardır ve ilgililer, bu durumda «Millî hakları» savunmada beceriksizliklerini İspatla­ mışlardır. 25.11.1970 rERCÜMAN ~^~ Milliyetçiler Derdi», Komünistler Hâli Firarda, Aştiş Berkemâl Üniversite öğrencilerinin devrimsel ey leme başlamalarından beri devam eden ha diseleıin son gelişmelerine bakınız: EZİLİR VE TÜRK BASIMI — İstanbul'da, merkez binasına mev zilenen solcular, Rus yapısı mavzerlerle iki genci yaraladılar. Mao'nun ve Ho'nun ki­ taplarını satmalarına mani oldu diye Kim­ ya Dekanı Saffet Hapıma karşı sabotaj ha reketlerine geçtiler «Halk Savaşı» diye ba ğırdılar. — Ankara'daki, eylcmsel ve de devrim sel ve dahi «örgüt»seî, gençler Dursun Ön kuzu isimli bir genci komünist değildir de yû, iki gün işkenceye tabi tuttuktan son ra, üçüncü katın penceresinden atıp öldür düler. — Milliyetçi gençlçr arkadaşlarının bü hunharca yani'bu sosyalistçe Öldürülü­ şünden münfail olarak üç tane sosyalist ev lâdmı kaçırıp parmaklarını kırdılar. — Polise de, bunun üzerine Türk Oca ğını basıp yetmişbir milliyetçi genci içeri aldı. Türkocağı binasını da boşaltıp Defter darlığa teslim etti. Bu hadiselerin hepsi kanunsuzdur. Hepsi hukuk dışıdır. Amma hukukta bir illiyet rabıtası meselesi vardır. Hangi hadi sevi hangi illet meydana getirmişse o hadi seden o illeti işleyen mes'uldür. Faillerin çok olduğu hadiselerde bu rabıtayı tespit etmek hem daha zor hem daha zorunludur. Düşünelim.. Şu bizim Prof.Ja «Özerk» ligi bir yamyam kabilesi reisinin anlayışı ile ele alıp, öz vatanın*^ürge, üniversi teyi de onu idareye ntfjjr üstün devlet haline getirmek istemesJJJÜ, bu hadiseler meydana gelir miydi? Ç^cj ve de dev­ rimci ve dahî «Örgüt»ÇÜ*&çler, işi miting ten karışıklığa, dövizde"'Jolotof kokteyli ne, molotof kokteylindi^Us yapısı dür­ bünlü tüfeklere gelirlerdi bu iş olur muydu?.. Son hadiselere gcfojj. Sayın Polis, iki gün işkenceye tâbi t»w«n genci, işken ceci sosyalist cellâdı eşpci öğrencilerin ve de onların yamağı Çitici Prof. ların özerliğinin pençesindenJurtarabilscydi, Milliivetçi gençler de üÇ^ti öğrenciyi ka çırıp parmaklarını kırandı?" Acaba mil Ergun &ÖZE liyctçi -gençler mi kaçUC^fmıak kırdı? Orası da kat'î olarak b^fleğii daha. Am­ ma bu üç genci sosyalistjjjlci v e dahi dev rimci gençlerin k a ç ı r m a n muhakkak. Zira onlar kaçırsalardı &M etmekle kal maz pencereden alıp öljJJJir ve kısa yol dan kabristana gönderirdi. Hâdiselerin h u k u J ^ Ö yanında bir ae siyasî ve psikoloji* "^U var. Gorülü yor ki komünistler «B^^scden korkma vız, herkes bizden kork*1* havasım yarat mak isliyorlar. Mernle^'* korkuyu getir- mek istiyorlar. Prof. lar bize vız, polis bize tırıs diyorlar.. Adam öldürsek bile bir şey gerekmez iddiasındadırlar. Gerçekten de polis sadece maktulleri yakalamakla meş gul. Klâsik polis formülü «Maktul derdest, kaatil hâli firarda, asayiş bcrkemal.» Gel de Sükan'ı arama bakayım. Evet polisin durumu bu. Yalnız bu değil. Üstelik daima polise, hakka, intizama, asavişe yardımcı olan ve karşısındaki kanlı kaatiller yüzün den ve polis bir şev yapamadığı için eli za man zaman kanunun sınırından ^taşan genç lerc karsı bu nolis aslan. îvi amma biraz da merkez binadan atılan mavzerlerin he sabini sorsana.. Bak Teknik Üniversite Rek törü de isti fa" etti. Ne olacak? Tam işte anar şi havası bulut gibi Geldi. Polis üniversiteye giremez, üniversite deki cskivalarla uuraşan gençlerin binası­ na girer, toplar onları götürür. Evet biliriz polis de emir kuludur amma onlara bu em ri kim verir? Hangi aklıevvel polis kurma­ yı?.. Hem üstelik herkes bilir kj bu polis istedi mi vakalar. Bakın işte Dursun Önku zu'nun kaatili olarak yakalanan delikanlı-' ya «Ben öldürmedim, sadece sorguyu sey rettim. Herhalde sorguya dayanamaiyıp ken dini pencereden atmış olacak» diyor. Ne ifade ne ifade.. Özrü kabahatinden büyük. Ve polis bu gençle beraber daha kaç kişi nin orada olduğunu ve iki gün nasıl sorgu! vaptığını biliyor da gidip basamıyor ve son ra gelip Türkocağını basıyor. Maaşallah.. Şimdi raporu üst makamlara verebilirler «Milliyetçiler derdest, komünistler hâli fi rarda, asayiş berkemâl.» 26.11.1970 TERCÜMAN ŞEHİTLERİN ELLERİ YAKANIZDA •• •• •• DUŞUNUN TOPLANIN ARTIK Dün değil önceki gün, yani 23 Kasım 1970 de bu köşeden siz lerc şöyle sesleniyordum : Bugün yine çmgaı kopacak... Yanıt gazeteler sizlere üniver­ site cenahından yeni anarşi havadisleri verecekler.... Belki de tabancalar, dinamitler, molotof kokteylleri, dürbün liV tüfekler, mavzerler konuşacak. Kan akacak... T.R.T. denilen radyo bas bas bağıracak... Bir hayasız kahbe kurşuna hedef alınan vatan evlâdı milliyetçi genci efkârı umumi yeye «Atatürkçü ve Devrimci» gibi takdim edecek... Bugün yine kan akacak!.. Ve aktı işte kan! Kahbece, hayasızca Dursun'u da öldürdüler... Dursun Önkuzu şehid oldu!.. Korkunç bir tecelli bu.. Yarabbi, kalemim nasıl vardı?.. Kan akacak diye nasıl yaza biidim?.. Kâğıdımın, mürekkebimin uğursuzluğu neydi? Keşke •yazamaz olsaydım! O kalemi tutamaz, o kâğıdı bulamaz olsay­ dım!.. O mürekkep tükensevdi keşke... «İlâhi! Bir hatâ ettimse, elvermez mi hüsranım? Güneşler doğdu, aylar doğdu ben hâlâ perişanım!» «Şu öksüz yurda bir gülmez misin? Hâlâ yetimindir; Bütün yangındı indirdiklerin, bir gün de nûr indir.» KAATİLİN — Siz; Başbakan, İçişleri Bakanı, Em niyet Genel Müdürü veya sorumlu bir hü kûmet üyesi olsaydınız. Ve TİP. Genel Baş kam Behice Boran'la güdümlü sosyalist Mehmet Ali Aybar'ı «bile gerici ve devrim düşmanı» olmakla itham edip, tartaklaya cak kadar kızıllaşan kaatil ruhlu bir kaç militan ,sırf anarşinin devamlılığını * sağla mak için cadde ortasında yakalayıp kaçır dığı bir milliyetçiyi engizisyona rahmet okutacak işkencelerden sonra Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunun üçüncü katın dan aşağı atsaydı ne yaparsınız? Devlet otoritesinden bahsedemezdiniz herhalde... Hattâ, hergün biraz daha şişirilen po üs kadrosunun, millete yük olduğunu ifade edemezseniz bile vazife yaptıklarını da söyleyemezdiniz. Fert ve devlet güvenliğinin teminat al tında bulunduğunu iddia etmek için ise, adanıda meşinleşmiş bir surat isterdi.. îşgal ettiğiniz makama layık olduğu \u göstermeniz ve o makama para yiyip, keyif çatmak için değil, millete hizmet et- İTİBARI mek için geldiğinizi i s l e m e n i z suçlula n yakalatmanızla m ü m ^ olurdu herhal­ de.. Göstermelik de ölülerine bir bas­ kın yaptırmanız beklen1™* 04 adında mil Ankara'da DursunMoteu liyetçi bir genç komün»** tarafından ka çırılmış, bir ilim y u v a s j ^ l ) m a s u m (j) duvarları arkasında ^ftî^Ve tabi tutul­ muş ve nihayet üçüncü^ln penceresin • den aşağı atılarak öi^JJJJfcüştür de; ne Demirel'den, ve ne de ^ u ^ ^ i n ayağının altındaki adamlardan Çjt '* çıkmamıştır. Üstelik, penceredenjlı| an g e n ç ülkü Ocaklarına mensup ol« u ^! ^alde, polis kal kıp Ülkü Ocaklarını baS^j&tir, Ve komü nistler «Yaşa polis am^.^avo fruko» di ye tempo tutarken v°^f ^.^illiyetçi daha zindana tıkmıştır. Yan» J^sle komünist İer aynı çizginin üzeri»10 birleşmişlerdir. Cinayeti Dev GenÇ iş ^niştj. Dev Genç basılman1-. Öldürülen Ülkü Off.%1,. Ülkü Ocakları bas»'^' Ülkü Ocaklarının y ^ ı g ı Türk Qca ğı binasmıa Ankara de ^arlığının emri ne verilmesi de hepsinin üzerine tüy dikti. Dev Genç binalarına tanınan dokunul mazlık Büyük Millet Meclisine tanınan do­ kunulmazlıktan, komünistlere tanınan do kunulmazlık milletvekillerine tanınan do kunulmazlıktan pek farklı değil.. Birinin ki açıktan açığa ve kanuna uyu tarak.. ötekininki sinsi ve kanunsuz olarak... Dört ay önce de yazdığımız gibi biz, Türkiye'de gelişen olayların esrarını yöne tim kademesinin uyuşukluğunda aramıyo ruz. Bu keşmekeşliğin hükümetin pısırıkh ğından ileri gelmediği de muhakkak. Ortada bir gerçek varsa, o da şudur: Mason biraderlerle komünist yoldaş­ lar, elele tutup, baba siyonizme hürmet ve bağlılıklarını sunuyorlar. Gençlik şu iki şeyi unutmayacak ve affetmeyecektir: 1 — Hükümet komünizan teşekkül­ leri milliyetçilere karşı himaye etmektedir. 2 — Randevu evlerini basamayan po üs, orospulara duyduğu saygıyı milliyetçi gençlerden esirgemektedir. (BİZİM İNADOLU) Necdet SEVİNÇ «Yandık!» diyoraz.. Boğmaya kan gönderiyorsun!» İşte Mustafa Bilgi, işte Süleyman Özmen, işte Yusuf İmamoğlu, işte Bahaddin Dedeşen, işte Mustafa Kahraman... Ve brfe Dursun Önkuzu!. Birer birer gittiler. «VATAN VATAN VATAN... HUBB-ÜL VATAN MİNEL ÎMAN!» buyuran Peygamberi Zişan aşkına kara toprağı sardılar .. Gık bile demediler... Gözlerin^ kırpmadılar.... Allah aşkına vatan uğruna odunlara, işkencelere, bıçaklara, kur ^unlara göğüs gerdiler... Ve işte sizler, sevdasına can verilen Türk Milleti, Siz sağlar... Sözüm size : Okumak, hayata atılmak için mi geldiniz? Kapatın defterle­ ri, bırakın kalemleri... Dükkânınızda nafaka uğruna mı bekleşiryörsunuz? İndi­ rin kepenekleri, aynlın tezgâhın başından... Yaşamak için küfeyi mi sırtladınız? Çözün onu, koyun bîr kçnara... Nasırlı ellerinizle hâlâ toprağı mı kazıyorsunu ? Gelin bui aya.. Üniversitenizden, tezgâhınızdan, fabrikalardan, kasabalar­ dan, köylerden, gecekondulardan, ara sokaklardan toplanın! Alın başınızı avuçlarınıza; yolun saçlarınızı. Hayır, hayır düşü • nün..! Ve bilin artık: Solcu imiş. Komünist imiş, Mason imiş, dinlemek, kulak asmak yok! Sadece düşman var... Eli silâhlı, bombalı, tabancalı oTşman... Mukaddesatın vatanın düşmanlanî.. Kimseyi dinlemek vok. Allah'darf başka kimseden yardım beklemek yok!.. Şehidlerin elleri yakanızda. Düşünün, toplanın artık! « ' ~~ (BİZİM ANADOLU) YILMAZ YALÇINER DEVLET * 30 KASIM 1970 * SAYFA : S EMİR KULLARI — Komünist öğrencilerin yürüyüşlerinde ka­ çacak delik arayanlar Şehit D. ÖNKUZlFnun cenaze törenini yap tırnıamak için çember oluyorlar. Tere tuz basıldı. Önkuzu'yu ba yılttılar. Bir saat kadar aradan •onra yeniden f vm usulleri tek rarladılar. Çok iş yaptıklarım zannederek, yorulduklarını söy iediler ve biraz ara verdiler. Sonra tekrar sayfalar çevrildi, Çimdi işkencenin en mühim bah nine gelmişlerdi. Zaten yan bay gın ve elleri ayaklan bağlı ön kuzu'nun ağzına biri bir hortum toktu. Ön kuzu çok susamıştı ve au vereceklerini zannetti. Ama hortum bisiklet pompasının hor tumuydu. Hortum yerleştikten «onra sırayla hava basmaya baş ladılar. Bu ara Dursun'un ciğer leri patladı. Artık yaşama ümidi iıemen hiç yok gibiydi. j BAŞBAKAN İÇİŞLERİ BAKANI NEREDE? Dursun Dokuzu ölümle pençe Icşip, acı acı feryat ederken, em niyet kuvvetleri dışarıda bekli­ yorlar, şefler adeta cinayetin en (Tüzel şekilde işlenmesine yar üımcı oluyorlardı. Polisler, Dur •ıın'u iki günden beri arayan ar dadaşlarının okula da gelip onu işkence odasında bulacaklarınelan endişe ediyorlardı. Bu se beple gözlerini yollara, yani ge lecek «komandolara» çevirmiş­ lerdi. Komünistler polisleri da­ ha fazla bekletmediler ve biraz sonra boş b { - çu, .d gibi pencere öerı polislere a ti verdiler. Polis şefleri hemen okulun her tarafı nı sarıp bütün kaatillerl yakala yacak verde, Dursun'un cenaze fi üzerinde hazırlayacaktan ter tipleri nlânlamava başladılar. ] KAATİLLER BIRAKILDI Kaatiller yeni cinayetler işleye bilmelerini sağlamak için bira kıldı. Demirel ve Menteşeoğlu*polisl milliyetçilerin peşine taktı. Kam uoyunun dikkatlerini de solcularının üzerinden çek­ mek için ertesi gün Türk Ocağı' na baskın yaparak cenaze hazır lığında bulunan gençleri topla­ yıp nezarete götürdü. Bir çok gence türlü hakaretlerde bulun tfu. Birçoğunu da dövdü. Nezare te götürürken komünistlerin FRÜKO ARABASI tâbir ettikle ri arabanın ortasına yatırdıkla n Genç Ülkücüler mensubu or taokul talebelerine İçişlerinden •Idığı emirle beşi, onu birden •aldırdılar, ayaklarının altında çiğnediler. Komünistlerin önün­ den kaçacak delik arayan polis ler, kanuna saygılı ve hiç bir za man polise hakaret etmemiş mil fiyetçiler karşısında aslan kesil mislerdi. Bütün yiğitliklerini or tava koyuyorlardı. Çünkü Demi relMn Asayiş Bakanı Menteşeoğ fcı öyle emir vermişti. ÖLEN KOMÜNİST OLSAYDI Erkek Teknik'te polisin gö­ zü önünde öldürülen genç KO münist olsaydı polisler milliyet­ çilerin kaldıkları bütün yurtlan ve dernekleri basar, masum bir çok genci nezarete götürürdü. Komünistlerin Siyasal Bilgiler Fakültesinde öldürdükleri Mus­ tafa Kuseyri'nin öldüğünü, ha­ ber alır almaz polis hemen İçel Yurdunu basmış, hiç suçsuz bir genci nezarete götürmüş, kaatil zanlısı diye efkârı umumiyeye ilân etmişti. Şimdi ölen milliyetçiydi, fakat polis yine Türk Ocağı'na baskın yapmıştı. Niyet açıktı. Demirel miliyetçileri komünistlerden da ha tehlikeli buluyordu. Ve milli yercileri sindirmek İçin komü nistlerle iş ve eylem birliği halin deydi. TÜRK OCAĞI MESELESİ Demirel Türkocağı'nı basmak la bir taşla bir kaç kuşu birden vurmak istemişti. Bir kere îs met Paşanın milliyetçilerin elin­ den almak istediği fakat bir tür lü başaramadığı Türk Ocağı'nı milliyetçilerden alacaktı. Halbu ki Türkocağı binasında devle­ tin bir kuruşu yoktu. Ve TürkOcağı üzerinde hiç hak sahibi ol mayan hazine idi. Ama Demirel, İsmet Paşa'dan daha fazla milli vetçi düşmanı olduğunu göster mek istiyordu. Böylelikle de Ku zeyli yeni efendilerine daha çok yaranacağı kanaatindeydi. Sonra cenaze töreninin yapıl masını engellemiş olacak, milli vetçi gençlerin şehitlerine son va zifelerini yapmalarına manî ola çaktı. Esasen önkuzu'nun ölü­ münün baş sorumlusu olan De­ mirel, şehide saygı göstermiyor, ona bir cenaze törenini bile çok görüyordu. Demirel'in bir taşla vurduğu diğer kuş ise, önkuzu'nun ölürvt dolayısıyla komünist militanla­ rın üzerinde toplanan dikkatle ri tekrar milliyetçilerin üzerine çekmekti. Böylece komoünist mi litanlan nasıl koruduğunu gös termek istiyordu. Kimbilir belki de böylelikle yaptığı nüfuz suis timallerinin unutulacağını sanı­ yordu. CENAZE SAKLANIYOR Erkek Teknik'te şehit edilen ömkuzu polis tarafından Devlet Demir Yollan Hastahanesine kaldınimıştı. Hastanede gerekli muayenesi yapıldıktan sonra ra por tanzim edildi ve defin için mahzur kalmadığı belirtildi. Po üs cenazeyi milliyetçi gençlere vermemek için önce Numune Hastahanesine sonra Tıp Fakül tesi Hastahanesine götürdü. Mil liyetçi gençler ve Önkuzu'nun ba bası Abdullah Önkuzu, naaşı has tane hastane aradılar. Üç has tane de aynı zamanda naaşın kendisinde olduğunu söyledi. Savcılık ise defnedlebüeceğini söyledi. Fakat ortada Önkuzu'­ nun naaşı yoktu. Neticede naa şm Tıp Fakültesi Hastahanesin de olduğu tespit edildi, fakat has tane vermek istemedi. Savcmın müsaade etmediğini belirtti. Sav cı İse artık defnedilmesi için mahzur kalmadığını belirtiyor­ du. Önkuzu'nun cenazesine ge­ lenler Maltepe Camiinde bekli * yorlardı. Nihayet öğle namazın dan yanm saat sonra naaşı tes lim ettiler. Cenaze namazı kıl rnak için bekliyen onbinlerce genç ve halktan teşkil olunan ce maatın dağılmasına polis şefleri tarafından çok gayret gösterildi şehitlerine karşı son görevlerini vapmak isteyen milliyetçiler sa bırla bekledi. Tertip suya düş­ müştü. İKİNCİ TERTİP Demirel'in Asayiş Bakana bu sefer cami önündeki (yolları ba rikatlarla kapattı ve cenaze me rasimine mani olmava kalktı. Milliyetçi gençler ise bu yolun komünistlere açık tutulduğunu belirterek kendilerine de açılma sini istediler. Fakat Demirel'in harika Bakanı emir vermişti, bi lakamazlardı. Yapılan çeşitli te maşlar fayda vermedi. Üstelik jandarma birlikleriyle polis ba rikatlarını desteklediler. Bunun üzerine milliyetçi gençlerden bi ri topluluğa haykırdı: «Bizi tek güvencimiz silâhlı kuvvetlerimiz le karşı karşıya getirmek istiyor far. Buna fırsat vermeyeceğiz» CENAZEDE OLAYLAR Dursun önkuzu'nun cenazesin de olaylar camide başlamıştır.. Cenaze Kızılay ve Bulvara çıka nlmamış ve üç saate yakın Mal tepe Camii önünde öğrencilerin ellerinde bekletilmiştir. Bu ara da öğrencilerle polis şefleri ara sında yer yer ağız münakaşala n olmuş, hükümete çatılmış. Başbakan Demirel'in komünist­ lerle işbirliği halinde olduğu id dia edilmiş ve polis yuhalanmış tır Öğrenciler, bir ara polisin ü/e rîne (atom) adı verilen çocukla rın oynadıkları patlayıcı madde lerden atmışlardır. Polis şefleriy le Kızılay yolunun açılması için yapılan tartışmalara bazı subay BU İSİMLERİ UNUTMA Türk Milleti, aşağıdaki İsimler senin yolunda bu vatan, bu millet ve bu din için şehit olan Dursun önkuzu'nun işkence me­ rasiminde bulunanlardır M.AliKabakoğlu Sabri Uyar Fikri Aytan Hüseyin Tüystb Adnan Altıparmak Feridun Taner Mehmet Özdemir Şefik Şener Cemil Kaya Faruk Döngör. larla Belediye başKanvekıli Mub I is Şenöz de katılmışlar ve Top lum Polisi Müdürü Yılmaz Sezgin'den Kızılay yolunun açılma sini, solculara cenazelerinin tö renle kaldırılması için izin veri t eliği halde milliyetçilere bu iznin verilmemesinin tahriklere yol açacağını söylemişlerdir. Toplunu Polisi Müdürü ise, bundan boy le kimseye Kızılay ve Bulvar yo lunun cenaze gösterisi için açıl mıyacağını bildirmiş, tazyikle­ rin devam etmesi üzerine de «bizi buradan çiğneyip geçebilir simiz.» demiştir. Belediye Baş kanvekili Muhlis Şenöz bir ara İçişleri Bakanı Menteşeoğlu ilet telefonla konuşmuş, yolun açıl­ masında ısrar etmiş, ancak recf cevabı almıştır. Muhlis Şenöz İktidarın solculan koruduğunu ileri sürmüş ve şöyle konuşmuş tur: «Mason kapitalist işbirliği, mil liyetçileri sindirmek ve yok et mek için gayret sarfetmektedir * Türkiye de can emniyetimiz yoktur. Bugün Başbakan Demi) rel bile kendi can emniyetini ko ruyamıyacak, koruyamaz du­ rumdadır. Kendisini Siyasal Bil giler Fakültesine girmeğe davet ediyorum. Erkekse burajya ei*' der.» ' Ülkü Ocakları basın sözcüsü Bahri Zorlu da cenazenin bekle t ildiği sırada, Gazi Mustafa Ke mal Bulvarının tam ortasında bir basın toplantısı düzenlemiş, iktidarın Anayasaya saygılı ol­ ması lâzım geldiğini belirtmiş ve milliyetçilerin fakültelere alın­ madığını, hükümet yetkililerine şikâyet ettikleri vakit cevap ola rak «Sizin silâhınız yok mu, onl lar vuruyorsa siz de vunın» den diğini ifade etmiştir. ÖNKUZU'NUN BABASI NEDİYOR? Cenaze arabasının arkasında­ ki taksiye bindirilmek istenen önkuzu'nun babası Abdullah Ön kuzu basın mensuplarına «Oğ« lum, Türk milleti uğruna 60 ya şina geldikten sonra ölmektense 20 yaşında ölmek daha iyidir» dedi. Oğlunun memleketi milleti uğruna canını feda etmekten ce kinmediğini ifade eden baba Önkuzu ayrıca «Türk milleti sağ olsun» demiştir. HALBUKİ KOMÜNİSTLERE Komünist Mustafa Kuseyri'­ nin cenazesinde ise polis bütün Kızılayı onlara teslim etmiş, çe şitli tahribatlar yapmalanna, araba /yakmalarına müsaade et misti. Komünistler cenazede ra hatça ihtilâl sarkılan söylemiş­ ler, sol yumruklan havada Kızı laya dehşet saçmışlardı. O za­ man ne Demirel'in Dahiliye Ba kanı vardı ortalıkta, ne de onun polisleri. Komünistlere meydanı boş bırakan iktidar, milliyetçile re karşı bütün yollan kapıyor­ du. Azıcık muhakeme kaabiliye (i olan bir kişi olsaydı Demirel* in Bakanı, daha önce Kızılay'­ dan Süleyman Özmen'in cenaze? sini büyük bir vakar içinde götü ren millivetçi gençlere tekrar Ki zıîay yolunu açardı. Ama Demi rel'in hedefi belliydi: Milüfyetçile ri ezmek.. Bu sebeple de onlann ölüsüne bile hakaret etmekten çekinmiyecekti. «MİLLİYETÇİLERİ VURUN» Demirel'in Bakanı AT UŞAK LARINA ve onlar vasıtasıyla po lise milliyetçileri vurun emrini vermiştir. Milliyetçilerin polis ta rafından kurulan Jbarikatı kır- DEVLET * 30 KASIM 1970 * SAYFA : 9 BAYRAMLAR, ÖNKUZULAR VE LER'LER, LAR'LAR I Bayram sevgi, saygı ve barış demekti. Bayramlara inanmak bir inanç ididir. Aksi takdirde hergün bayram vardır. Bayramda uçan kuştan, afcan suya kadar herşey baty ramın havasını yaşar. O gün herşey birbi­ riyle dost olur. Ama gelin görün ki; bayramlar neden se bize artık dostluk getirmiyor... Bayram lara düşman olmamız için ellerinden gelen Ieri ardlarına koymuyorlar. Adeta düşman etmek istiyorlar bizi bayramlara^. Bayram lar bizden hep Özmenleri, îmamoğullarını, Önkuzulan götürüyor. Çoğaldıkça çoğalı yor şehitler.. Oysa biz Büyük ve Milliyetçi Türkivenin dost insanlarla kurulacağına inancımızı devam ettirmek için çabalıyor duk. Kızsak, bile, kaldırdığımız yumruğu indirmiyorduk. Sevgimizin öfke, inancımı zın kin haline gelişi bile; hiçbir zaman ani den olmamıştır. Gönlünüz bu bayramda özmenlerin, îmamoğullarının, Önkuzuların ve daha bir çok milliyetçi gencin aramızda, aramızda olmasını arzulamaz mıydı? Beraber olmalıydık ama, olamıyoruz. Belki gelecek bayram inançları için şehit Dursun Önkuzu'nun arkasından, onun sev gili arkadaşlarından bazıları da katılacak bu yolculuğa. Yine gönlümüzde Büıyük ve Milliyetçi Türkiye inancı ve içimizdeki bir buruk acı, bir baş"ka tabutun peşinden tek rar gideceğiz. Neden mi? Ler'ler, lar'lar, öyle istiyor da ondan.. Çünkü onlar iktidarım (!) sadece milliyet çilere gösterebiliyorlar da ondan. Bu ler'ler lar'lar da mı kimler... Biliyor musunuz? Demirel'ler, Haldun Mentcşe'Ier. Ne bile­ yim, ler'ler, lar'lar işte. DURSUN BİR KONUŞSAYDI! Dursun bir konuşsa; neler mi derdi? Dursun aslında iki defa konuştu. Birincisi: Türk Milletinden olduklarına asla inanma ^ dîğim, diyemediğim, satılmışlarla aynı ke mîği yalamadığım, büyük bir tarih, büyük bir millet var dediğim için derslere sokmu yorlar beni. Türkçe konuşuyorum, neden dinlemiyorsunuz deyince, Sayınlar: — Ne demekmiş derse girememek... Bizim iktidarımızda vatandaşın güvenliği Devlet otoritesinin teminatı altındadır Biz vatandaşlarımıza can emniyetini, vesaireyi, vesaireyi sağlamış bir iktidarız Okulunuza gitmenizi, derse girmenizi mi sağlrvamıya cağız... Siz nasıl böyle konuşabil i vorsunuz dediler Dursun'a... Ve Dursun derse girdi, bu adamlara inat olsun diye. Sonunda da KATLEDİLDİ VE DURSUN HAKLI ÇIKİT. AMA ÖLDÜ. VE DURSUN HAKLI OLDUĞUNU GÖSTERMEK IÇÎN KENDİ ÖZ VATANIN DA ŞEHİT OLMAK ZORUNDA KALDI BU BAYRAM SÜKUT EDELİM Dursun ikinci ve sön konuşmasını; An kara'da, Maltepe Camünln önünde KO MANDOLARIN taşıdığı tabutundan vapdığımız komsomöllar tarafından işkence âtı. Onlara «Sevgili KOMANDOLAR kardeş Ietleri ile işkence edilip, bir boş çuval gibi lerim, benim için üzülmeyin.. Ben bir ErErkek TJjıik Yüksek Öğretmen Okulu'tuğrul Dursun'um, ama sizler, sizler Büvük nun üçüncü katından boşluğa atılmadan ve Milliyetçi Türkiye'yi kurtarabilecek güç önce ve sonra olmak üzere iki defa konuş te, geride kalan binlerce Ertuğrul Dursun tu. Dursun önce şunları söyledi: sunuz Biz Türk Milliyetçileri: — Hemen söyliyeyim ki; ben suçlu­ «Bir ölür yum. Benim suçum da Miliyetçi Türk Gen Bin diriliriz» ci olmak... Bir tek şey için çalışmak istiîyo Yoksa unutuyor musunuz? dedi. Bugün ben rum.. O da; bu milletin kurtuluşu. Bir tek katledildim. Yarın ise bu Millet katledil menfaat Siliyorum, o da Büyük Türk Milleti mek için hazırlıklar tamamlanıvor Ne va tinin geleceğinin sağlanması. Sayın Başba zık ki gençler Ertuğrul'a cevap veremedi kan, Sayın Millî Eğitim Bakanı, Sayın Müs ler. Diyemediler ki, «Senin cenazeni taşı teşar, Sayın Okul Müdürü ve Sayın bildim, mak, sana son görevimizi yapmak için bile le büyükler, ben okuluma gitmek, dersleri İçişleri Bakanı bize izin vermedi.» me devam etmek sınıfımı geçerek inandı Var mısınız, bu bayramı kendi öz vur ğım davaya, Büyük Türkiye davasına hiz dunda haklı davasını isbat etmek için sev met etmek istiyorum. gili kardeşimiz Ertuğrul Dursun için sükûl Sayınlar gurubundan birtakım adam la geçirelim. Sadece iktidarı detlil hAİft «af lar Dursun'un lâfını kesince Dursun; let içinde olan çevrelerimizi protesto etmek — Milliyetçi Büyük Türkilye'ye inandı için çevrelere h{ç bir tebrik vazmıpalım ğım, yaşasın Mao — Lcnin — Marks deme havrnmfasmıvphm. Bir «Komando» ya Mektuptur T. Salih KAPTANOGLU olaylar •düşünceler • yorumlar • olaylar • düşünceler mak için yapacakları en küçük bir harekette tabancaları ile vur malan nolıse emredilmiştir. Po lis müdürü orada bulunan top­ luluğa «VUR» emrini resmen açıkladı. Demirel'in Bakanı İstanbul* un altını üstüne getiren isçi ayak lanmasında bile «vur» emrini ve remedigine göre milliyetçilere karsı verdiği «Vurun» emrinin kaynağı doğrusu dikkate değer­ di. CENAZE KAÇIRILIYOR Milliyetçi gençler Demirel ik­ tidarının hazırladığı tertibi anla dıklarından cenazeyi araba ile Si te Yurduna göndermeyi kendile ri de dağınık halde yurda gitme yi kararlaştırdılar. Cenaze araba sıyia ve iki taksiye binen genç­ ler de cenaze ile gittiler. Polis ce nazeyi bir müddet takip etmiş *onra vazgeçmişti. Fakat tam Si te Yurduna gelindiği sırada cena zeyi getiren gençler yolun üç top lum polisi arabasıyla kesildiğini görmüşlerdi. Ne olduğunu sor­ maya inen gençlerin ellerine ora da kelepçe vurarak nezarete gö türen polis cenazeyi de kaçırmış ti. Polis adeta gangasterliğe özenmişti. Önkuzu'nun babası Ab dullah Önkuzu ise Site yurdun da oğlunun naaşmı beklemektey di. RADYO KİME HİZMET EDİYOR Maltepe camiinden çıkan genç ler Ankara Radyo Evinin önün­ de, radyonun olayları aksettirir ken yanlış ve taraflı aksettirdiği ni ileri sürmüşler, radyoda ko münizm propagandası yapıldığı nı söylemişler ve «bu radyo ki­ min, Türk Milletinin mi, yoksa Komünistlerin mi?» diye bağır mışlardır. Radyo evi önünde te zahürat vanan gençler daha son ra Talât Paşa Bulvarından Site Yurduna doğru yürümeye baş lamışlardır. POLİS HÜCUMDA Gençler Türk Ocağına yaklaş­ tıkları sırada. Türkocağının bah çesindeki çalılıklar arasında mev zilenen polislerin hücumuna uğ ramışlardır. Başlarında toplum zabıtası müdürü olan polisler gençlere bomba atmışlardır. Toplum zabıtası müdürü gençle re hücum emrini verirken aynı zamanda küfür de etmiştir. Polisin hücumuna uğrayan gençler en yakın okul olan Ti Türkocakları işgal altında bulunduğundan, bayramlaşma 3.12.1970 Perşembe (üçüncü gün) günü saat 10 da Türkocağı bahçesinde yapılacaktır. Üyelere ve Ülküdaşlara duyurulur. ^ TÜRK OCAĞI caret ve Turizm Yüksek Öğret men Okuluna gitmişlerdir. Polis arkalarından buraya da girdi. Halbuki aynı satüye bağlı Erkek Teknik Yüksek öğretmen Oku luna aynı polis girmeye cesaret edemiyordu. Çünkü orada ikti­ darın himayesindeki komünist militanlar vardı. POLİS CANA, MALA KASTEDİYOR Ticaret Turizm Okuluna gi­ ren polis, karşısına çıkan ve «ne den geldiniz, sizi kim çağırdı» di yen Müdür Muavinini dövmevft başlamışlar, ellerindeki copu ve tabancayı göstererek «Bu çağır di» demişlerdir. Aynı okulun ka din olan di&er müdür muavini ne de hakaret ve gün yüzü görmemiş küfürler eden po'is r»kulun camlarını kırmıştır kapı lar in ı parçalamışlardır. ;•'/ T.T.Y.Ö.O. ÖĞRENCİ DERNEĞİ OLAYI KINIYOR Buradaki olaylarla ilgili ola­ rak Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu Öğrenci Deme ği bir bildiri yayınlamıştır. Demirel ve Menteşeoğlu'nun saldırgan polislerini kınayan öö rend derneği bildirisinde şöyle denilmekteydi. «25 Kasım 1970 Çarşamba gü nü saat 16 sularında, okulumuz önündeki raddeden geçen ve okulumuzla ilgili olmayan bin ki sim öğrenci kalabalığı i'e arala rında eeçen münakaşavı baha­ ne eden toplum polisleri, göz ya sartıcı bomba silâh ve taş ata iak okulumuzdan içeri girmiş­ lerdir. Bu arada hadisenin okulumuz la hiç ilgisi olmadığını bildiren /• iki müdür muavinimiz (bin ka din olmak üzere) dövülmüş v© bazı kız ve erkek öğrenci arkadaşlanmız ağır şekilde yaralan mış ve okulumuzun camları kif nlmıştır. . Kaatil ve suçluların yakalan masına ilgisiz kalan ve üniversl te muhtariyetini kendine perde vapan polisin Ortaçağ vahşetleri ni anlatan hunhar hareketinin takbih eder, kendilerini Türk mil MECCANİLER Ömer Seyrettin in nefis bir tipi var. EFRUZ BEY... Bir gün bir okula müdür olur. İki zengin çocuğunun do ğüştüğünü haber verirler. Der hal çocukları çağırtır. İki de meccani (parasız okuyan) talebe getirtir ve meccanileri bir güze) dövüp sonra da kav gacılara der ki: «Bir daha dö­ nüşürseniz size de bövie yapa rını.» Fikrini de şövle açıklar «Kavgacıları dövsem mesele çıkar. Çünkü babaları zengin ve nüfuzlu, bos verse m suç ce­ zasız kalır ki adalete (!) uy­ maz. Meccaniler kimsesizdir hem suç ceza görmüş olur hem de ibret alınır.» Bizim hükümet de milli­ yetçi gençleri meccani yerine kovdu. Solcular. mHHvetçi Er tugrul Dursun Önkuzu'vu nen cereden atıp öldürdü İktidar da millivetei çenelerin 71 ta nesini karakola götürün sopa ya yıktı. »EVLET * 30 KASIM 1970 * SAYFA : 10 olaylar • düşünceler • yorumlar •olaylar • düşünceler letine şikâyet ediriz.» GESTAPO ŞEFLERİ TOPLANTI HALİNDE Bütün bu olaylar cereyan ederken Demirel'in polis şefleri Dahiliye Bakanı, Millî Eğitim Ba kanı, Gençlik ve Spor Bakanı, Ankara Valisi ve Emniyet vet kilileri Dahiliye Bakanlığında bulunmuşlar, gelen haberlere gö re milliyetçilere karşı yaptıkları harekâtı bizzat yönetmişlerdir.. Dahiliye Bakam telsiz başında en küçük teferruatla meşgul ol muş, bizzat emirler vermiştir.. ÜLKÜ OCAKLARI OLAYLARI ANLATIYOR Olayların başından sonuna ka dar 11 bildiri yayınlayan Ülkü Ocakları Birliği bütün bu bildi irilerinde özetle şöyle demişler­ dir: «23 Ekim 1970 günü solcu öğ renciler tarafından Erkek Tek­ nik Yüksek öğretmen Okulun­ da işkence edildikten sonra 3. kat penceresinden atılarak öldü rülen Ertuğrul Dursun önkuzu' «un cenazesi ile ilgili olaylar aşa Jhdaki şekilde gelişmiştir: 1 — DDY. Hastahanesinde 23 Eikm günü yapılan otopsi s o ­ nucunda Yenimahalle Savcılığın ca defin ruhsatı verildiği halde tenaze sahiplerinden kaçırılmış hr. 1 _ 24—25 Ekim günleri D. D.Y. ve Ankara, Numune Hasta hanelerinden edildiği iddiasıyla •ynı anlarda telefonlar açılarak Cenazenin kendilerinde olduğu We gelinip alınması bildirilmiş­ tir. 3 — Arkadaşlarımız kendi İm kanlarıyla cenazeyi Tıp Fakülte» ti Hastahanesinde bulmuştur. Ancak Hastahane yetkilileri sav cînın defin ruhsatı vermediği, yeniden otopsi yapılacağını ifade •tmişlerdır. 4 — Cenaze sahiplerinin savcı tığa yaptıktan müracaat sonu­ cunda hastahane yetkililerinin beyanlarının doğru olmadığı an­ laşılmış, savcı hastahaneye gele­ cek naaşın sahiplerine teslimini •ağlamıştır. 5 — Maltepe Camiinde kılman namazdan sonra çok miktarda Toplum Polisi cenazenin defni al engellemiştir. 6 — Polisin camide 3 saatten fazla beklettiği tabut daha *on fa ıvine polis tarafından kaçırıl­ mıştır. 7 — Hiç bir hadise çıkarma­ dan cenaze törenine katılan top luluk okul ve yurtlarına dönmek üzere yola çıkmış ancak polis ta rafından ses ve sis bombaları, cop kullanılarak ve polis kam­ yonları kalabalığın üzerine sürü Ierek dağıtılmıştır. Taarruz esna smda bir öğrencinin polis tara fından sürüklenirken ayağı kı­ rılmış 4 öğrenci Türkocağı bina sı etrafında portatif çelik bari­ katlar arkasında mevzilenen po lisin attığı taşlarla yaarlanmış* tır. Arkadaşları katledilen genjle re karşı girişilen hareketler biz zat İçişleri Bakanlığı tarafından yönetilmektedir. Kendisine ya pılan ihbara rağmen cinayeti ön lemek üzere hiç bir tedbir almı van polis cenazenin kaldırılması na başarıyla mani olmuştur.» OLAYLARIN ARDINDAKİ GERÇEK : DEMİ REL — İNÖNÜ ANDLAŞMASI ' Demirel'in kabinesinin ömrü • nün azaldığı en çok aralık ayı içinde düşeceği siyasi gözlemci­ ler tarafından ifade edilmekte­ dir. Demirel seçimlere kadar ik tidarda kalması için Ana Muha lefet Partisi ile koalisyona' git­ mesi gerekmektedir. Demirel'in bu koalisyon için İnönütye ba zı tavizler vermesi gerekmekte­ dir. Siyasî gözlemciler Demirel' in Sovyetlere yaklaşmasının son vergi kanunlarını ve milliyetçile re karşı girişilen hareketleri * Demirel'in inönü'ye tavizi ola­ rak nitelemektedirler Bir başka iddia ise, Amerika dostluğu tenkid edilen Demirci' in Ruslarla ahbabhğınm hayli ilerlediği şeklindedir. Buna göre Demirel'in her hareketi Sovyet­ lere yaranma politikasının bir neticesidir. önkuzu'ntn kaatilleri dolaşır­ ken milliyetçilerin hepise atılışı göz önüne alındığı takdirde ikin ci iddianın daha kuvvstli olduğu söylenebilir. Bekliycccğiz, bakalım önümüz deki günler ne gösterecek? • B a t a ÖNKÜZÜ Busın toplantısı yaptı Polis tarafından oğlunun ce sedinin bir öndeki arabadan ça lınarak kendisinin bilmediği is tikametlere gönderilmesi üzeri­ ne ortada kalan baba Atatürk öğrenci Yurdundan gelen öğren çiler tarafından alınarak yurda götürüldü. Yurtta saat 17.30 da bir basın toplantısı yapan dertli baba «dev — Baba Abdullah Önkuzu Maltepe Camiinde, şehit oğlunun *«• kutu başında. (Türk Milleti Sajpfetm» letimizin büyükleri oğlumun ce sedinden niye bu kadar korku­ yorlar ki, derdime mi yanalım, oğlumua kaatilleıgini bulmakla görevli polislerin cenazeyi kaçır malarına mı yanayım?» demiş tir. Daha sonra konuşmasına de vam eden baba önkuzu: «Ben ufacık bir çekiçle soba yaparak oğlumu okuttum ve va tana faydalı bir evlât yetiştirme ve çalıştım. Acaba oğlum başka bir milletten mi geldi de Hükû met yetkilileri ona bu olayı reva görüyor? Hükümet yetkililerinden bir cenaze törenine mani olacak şe kilde hareket görmem ben* şa sırttı. Halbuki ölse de beni bir Türk vatandaşı olarak, öyle bir evlâtla iftihar ediyorum. Oğlum, gibi milliyetçi gençlerin binlerce sini bir arada görmem acımı azaitti. Onlar oldukça komünist ler bu memlekete istedikleri bol şevik rejimini getiremiyeceklerdir. Yazıklar olsun milliyetçi gençleri suçsuz yere döven Türk polisine.» Daha sonra gazetecilerin ce şitli suallerini cevaplayan dertli, baba Önkuzu, «Dursun en büyük ve tek er­ kek evlâdandı. 22 yıldır cefasını çekiyordum. Bundan başka üç kızım daha var biri öğretmen okulunun birinci sınıfında, biri or taokul birde, biri de ilkokul son de okuyorlar. Hepimiz perişan ol duk artık. Dursun benim nasıl yaşadığımı ve kazandığımı bilir di. Emeklerimin boşa gitmeme srt için derslerine çalışır ve her vri sınıfım geçerdi. Geçen geldi «inde de —baba merak etme co gu gitti aza kaldı. Altı ay sonra inşallah mektep biter, sizlere eUmden geldiği kadar yardımda bulunurum— demişti.» Dursun önkuzu'yu anlatan ba ba : «Ramazanın başında, Zile'ye geldi. Bana Ankara'da komünist lerin azgın hareketlerini anlattı. Ben kendisine sabırlı olmasını söyledim. O zaman: «— Baba dedi; sabırlı olma­ sına oluyorum. Ama komünist­ ler çok aşın gidiyorlar. 60 ya şında köhne bir şekilde öleceksem vatanım, milletim uğruna 20 yaşında ölmetye razıyım..» Ce nabı Hak bu arzusunu kabul et miş olacak. Sonra anneannesi söze karıştı ve kendisinin bu iş lerden elini ayağını çekmesini is tedi. Bu defa da ona* — Senin gibi cahil olarak 6070 yaşında ölmek bir hiçtir. Ta rihe adını yazdıran hiç bir za man ölmez.» diye cevap vermiş ti. KOMANDOLAR VE DURSUN Abdullah (hıkımı oğlunun son sınıfta olması dolayısıyla mürve tini görmek için Zile'de kız ara dığını sözlerine ekledi. «Kendisi ne artık seni evlendirmenin za manı geldi dediğimde, o (Benim dü&ünümü komandolar yapa­ cak) derdi. Komandolar düğünü nü yapamadı ama cenazesini kal d irdi. Gene arzusu yerine gelmiş oldu.» ABDULLAH ÖNKUZU T SUÇLULARI ŞİKAYET ETTİ Dursun Önkuzu 'nun babası Abdullah Önkuzu hadiselerle ve cenazenin kaçırılması ile ilgili olarak Cumhurbaşkcın, Milli Gü venlik Kurulu, Genelkurmay Başkanı ve Diyanet İşleri Baş­ kanlıklarına birör telgraf çek • mistir. Abdullah Önkuzu telgrafında şöyle demektedir: «— 23 Ekim 1970 günü Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Oku lu dördüncü sınıf öğrencisi oğ­ lum Dursun Önkuzu aşırı sol cu öğrenciler tarafından aynı okulun 3. kat penceresinden atıla rak katledilmiştir. Polis, bugün oğlumun kaatil ferini yakalayacağı yerde cenaze törenini sabote etmiş, Türk mil letinin varlığı ve bekası uğrun da bir olduğu arkadaşlarım so­ kaklarda döverek, sis ve gözyaf sartıcı bombalar kullanarak dev letimizin itibannı zedelemiştir. Bu yetmiyormuş gibi oğlu* mun cesedini polis çalmıştır. Bana oğlumun cesedini bile vermeyen katledilmesinde en bü vük payı olan başta Başbakan, İçişleri Vekili ve polis yetkilile rinl protesto eder, şikâyetlerimi iletirim .» • • Okul Miinürü'ıuin TRT'ye Beyanatı Erkek Teknik Yüksek Ogret men Okulu Müdürü Dr. Cevtt Al kan da, TRT. Muhabirinin okulda meydana gelen olaylarla il gili sorularını şöyle cevaplandır di: l «— Vallahi ben okulda yok tum, hadisenin olduğu zaman Nöbetçi öğretmen, şey Fehmi bey malûmat versin size yani ne olduğunu, fakat biz esasen ida re olarak Fehmi Bey de fazla bir şey bilmiyor, çünkü ben burda bu hadise olduğu zaman polis, hazır kuvvet mevcuttu onlar mü dahale ettiler. Şimdi Savcı bey de tahkikat yapıyor. Biz bir do fa idare olarak, olayın mahiyeti nedir, niçin yapıldı, kim ;yaplı ya ni bu hususta bir şeyimiz yok.» — Sizin bu konuda tahmini­ niz, yapanlar hakkında nçdir acaba? i «— Vallahi yapanlar hakkın­ da benim herhangi bir tahmin­ de bulunmama imkân yok. Fa kat olayları birbirine bağdaştır mak gerekirse, denilebilir ki, bu güne kadar okula alınmayan bir öğrenci grubu var burda. Okula sokulmuyor bu öğrenciler. Bu öğrenciler dediğim gibi, daha evvel de bahsetmiştim. Yetkili bütün devlet makamlanna baş vurdular bizzat. Dediller ki, «Bi zim can emniyetimiz yok, biz mektebe giremiyoruz.» — Hangi grupta bu öğrenci­ ler? «— Grubun birisinden, hangi grup, mevzu bahis değil, çünkü birç'ok grup var burda biliyorsu nuz. Grubun adından bahsetmek bence mühim birşey değil yani, yersiz. Bakanlığın önünde gös­ teri de yaptılar en son, müsteşa rın odasını da işgal ettiler, yazılı ve sözlü bütün emniyet makam­ larına da, yetkili makamlara da1 müracaatta bulundular. Buraya girmek için teşebbüs de ettiler, muvaffak olamadılar. Şimdi bu çocuklar devamsızlıktan sınıfta kalıyor. Gayet tabii siz de olsa nız, bunların durumunda herşe yi göze alıyor ve burda tedrisat DEVLET Muhterem okuyucularının ve bü­ tün Türk Dünyasûuıt Ramazan. Bayramını kutlar, sağlıklar dl-j ler. V, DEVLET * 36 KASIM l*7d * SAYFA : tf olaylar • düşünceler • yorumlar • olaylar • düşünceler ŞEHİT DURSUN ONKUZU — Maltepe Camii avlusunda arka daşlarınm omuzlarında.. yaptırmamak için burda emni vet mensuplarına benim odam­ da benim yanımda, elediler; «Eğer siz tedbir atamıyorsanız, biz kendimiz tedbir alacağız» dedi ler. tşte bir hafta sonra, aldıkla n tedbir bu. — Bir olaylar zinciri var bur da. Atölyelerinizden birisinde da ha önce bir bomba patlamıştı. İki gün önce yine bir patlama olatyı mevdana geldi. Dün gece az önce söylediğiniz gibi sizin evi nize bomba atıldı. Bugün bir öğ renci pencereden düştü, öldü. Bu olaylar zinciri nereye dayanıyor, sizce. İdeolojik bir çatışmanın sonucu mu? «— Gayet tabii ideolojik bir çatışmanın sonucu.» — Efendim, bazı öğrenciler, az evvel öğrencilerle konuştum bahçede; idarenin de tedbirleri almakta zayıf kaldığını öne süre rek, idareyi suçluyorlar. «— Efendim, idarenin duru­ mu şu merkezde : Bundan, aşa ğı yukarı 4-5 ay evvel okul mü dürü istifa etti. İstifası 2 ay ka dar kabul edilmedi, bekletildi, se kizinci eğitim şûrası dolayısıyla. Eğitim Şûrası sona erer ermez derhal müdürün istifası kabul • edildi ve yeniden Bakanlık oku la, okul genel kuruluna müdür seçme yetkisi verdi ve bunun üze rine seçim yapıldı. Hiç bir arka daş, daha evvel burdaki olayla ra şahit olmuş, bunları yaşamış arkadaş; cesaret edip adaylığını koyamadı. Ben 5-6 senedir bu­ rada olmadığım için, yeni geldi ğim için buraya, durum, mekte bin durumu da kritik olduğu 1çin diyordum ki, acaba bir hiz­ mette bulunmak mümkün olur mu, (Ji'Ç adaylığımı koydum. Ar kadaşlar seçtiler fakat bu se­ fer problem ben müdürlük gö­ revime başlar başlamaz, yöen tim kadrosundaki arkadaşların hepsi istifa etti ve yenilemek mümkün olmadı bugüne kadar, çünkü hiç kimse cesaret edip de gelemivor buraya.» , — Bu yüzden idare teşekkül etmemişti, tedbir alınsın değil mi? «— Gayet tabii ve bunu da de falarca yetkili mercilere ilettik, sözlü ve yazılı olarak. En sonra da bir çıkar tarafını göremeyin ce ben kendim istifa ettim, ayın 12 sinde bu ayın 12 sinde, isti fam da kabul olunmadı maafe seff.» (23 Kasım 1970 TRT. J9.00 Haber Bülteni). Afelıiık Ün.ıSe üç günlük yas ilân tuikTi Şehit Ertuğrul Dursun Önkuzu'nun komünistler tarafından katledilmesi üzerine Erzurum Atatürk Üniversitesi Ülkü Ocak lan Birliği ve Üniversite Ogrtn ci Birliği bir kurul tav düzenleye rek okulda üç günlük yas ilân etmiştir. Yas ilân edildikten sonra A.P. mensubu bir kaç kişi derslere girmek istemişlerdir. Ancak Ül kü Ocaklan Birliğine msnsup gençler davranışlarının yanlışlı­ ğını gereken şekilde bildirmişler dii". Rektör Kemal Bıyıkoğlu da Şehid Dursun önkuzutyu «sıra dan bir ölü» şeklinde niteleyerek mahalli bir gazeteye beyanat ver miş ve «her ölen için yas tuta­ mayız» demiştir. Rektörün bu tutumu Universi tede büyük üzüntü yaratmış ve öğrenciler rekte^rü protesto et * mislerdir. Ülkü Ocağına mensup Erzu rumlu dadaşlar üç günlük yasa karşı çıkanlara karşı «Türklük gurur ve şuuru, tslâm ahlâk ve faziletiyle açtığımız bu mücade lede önümüze çıkacak engel ta nımıyoruz. tnnıyoruz .zafere mutlak ulaşacağız» demişlerdir. •İktidfinn Eceli Öte yandan MHP. Başkanlık Divanı Genel Başkan Alpaslan Türkeş'in başkanlığında toplana rak hükümetin tutumunu ve son olayların cereyan tarzını mü zakere etmiş ve bir bildiri ya­ yın I amıştır. M.H.P. Başkanlık Divanı bil dirisinde şöyle denilmektedir: PoKsin kaatilleri yakalaması tabu vazifesi iken, olayın halk et* kârındaki tesirini izale etmek İs teyen iktidar, büyük bir gayret keslikle Türk Ocağına saldırıya geçmiştir. Caniler ve cinayet ih­ mâl edilmiş, Türk Ocağı kütüp hanesinde çalışan gençlerden 71 kişi neyle suçlandıktan açıklan­ madan ani bir baskınla karakol lara götürülmüş, içlerinde bir de doktor bulunan bu gençlere sebegsiz dayak atılmıştır. Bu da yetmemiş solcuların pencereden atarak öldürdüğü Dursun'un ce naze namazını müteakip polis ta rafından çalınarak şehir dışına kaçırılmıştır. Zavallı gencin ba bası oğlunun cesedini aramakla uğraşmaktadır. 1 — Polis bu harekeli ile sol cuların cinayetini örtbas etmiş­ tir. 2 — Genel efkarın dikkatini dağıtarak solcuları himaye et * mistir. 3 — Kuseyri'nin ölümünü ba hane ederek yapılan gösterilere göz yumulduğu halde önkuzu'* mm cesedini Mafia usullerile ka çırrmşlardır. Bütün bu olaylar zaten düf mekte olan iktidarın ecelini yak (aştırmaktan başka netice ver • mez. Ancak polis kendi görevini bilmelidir. Evet, polis bir âlet­ tir ancak, kanunun nizamın ve vazifenin âletidir. İktidar mensup I arın m kanun dışı emirlerine itaat etmekte mü kellef değildir. İktidar mensuplarının emirle* rtle kanunsuz baskınlar Türk Ocağım tahrip edemez. Eline ge Tarih Tekerrür mü Ediyor (Raştararı 12 nci Sayfada) etmiştir. Memlekette üçbuçuk komünistin karşısında acze düşen Demirel iktida ı*ı, bu tip kükreme taklitleriyle milli yetçi camiayı sindirebileceğini sanı yorsa aldamr. Milliyetti gençlik bu as lan postunun altındaki gerçek varlığı çoktan tespit etmiştir Binası gasp edilmek istenen, coplanan, dövülen mil livetçi gençlerin azmi daha da bilen mis. şevkleri daha da artmıştır. Ortada dökülen bunca kanın hesabı dururken Süleymanlar, Yusuflar, Mııstafalar, Dursunlar ve bütün şü­ hedâ ebedivyet âleminden milliyetçi gençliğe güç ve şevk verirlerken el bette tükenilmez. İktidar gaflet, delâlet ve hatta hıya net içerisinde olabilir denilmedi mi? Sıkıştığı zaman şapkasını kapıp arka kamlardan sıvışan meşreplerin yü­ rüttüğü siyasi mücadele İçerisinde de ğiliz. Devlet gücünü temsil kabiliye tinden tamamen mahrum olan bu ik tidara milletin kaderi terkedilemez. Mesele blnâ meselesi değil, bir zihni yetin tecellisi konusudur. Milliyetçi kervan bütün saldırılara rağmen yü­ rür gider; ne var ki yakın tarihin mis liyle tekerrüründen her şeve rağmen 0 ruii«» «deriz. çirdiği masum gençlere işkence edemez. Kendi kaçırıp eziyet ettiği sol cu gençlere, «bizi Türk Ocağına kaçırıp dövdüler derseniz hak kınızda takibat yapmam» diye iftira ve tertip düzenleyemez. Bil tün bunlara rağmen aynı yolda vüriimeve devam ederse pişman lık kendilerine düşecektir.» Dikeçligil Vahim neticelere gidiyoruz» Tükocakiarının hiç bir mahkeme kararına veya hükümet kararnamesine dadan­ madan polis taralından işgal edilmesi üzerine Bağımsız Kay seri Senatörü Hüsnü Dikeçligil, senatoda gündem dışı bir konuşma yapmıştır. Hüsnü Dikeçiigil konuşmasın da Demirci iktidarını şiddetle yermiş ve «Demirel iktidarına son vermek gerektiğini» söyle * mistir Dikeçiigil dana sonra konuş­ masına şöyle devam etmiştir: DemirePin vazifesi şimdi de milliyetçi gençleri ezmektir. Bu nun açık delili tarihi Türk Ocağı nın basılması ve kapatılması yo» luna doğru gidilmiş olmasıdır. Demirel hükümetinin hiç bir ide al ve gavesi yoktur, iktidar gü nünü gün etmekten başka gaye taşımamaktadır. Tarihin hiç bir devrinde böylesine ağırlığı olma yan bir hükümet işbaşına gelme mistir. Böyle bir iktidar yığınla olagelen hadiselerin önüne geçe mez ve geçemivecektir de. Baş» bakanın işbaşında kalması ülke mizi vahim çıkmazlara sürükle­ yecek nitelikler taşıvor. Sayın C. Başkanma mühim görevler düş­ mektedir Parti Liderlerini topla varak çıkmazlara çare aramalı * dır. Bu nemelazımcılık sürüp gl derse Türk Milletini doğacak ha diselerden Allah korusun demek ten başka çaremiz yoktur. M VEFAT Niğde'nin Milliyetçi Eski Milletvekillerinden Dr. Ruhi SÖVER Hakkın Rahmetine kavuşmuştur. I Yi Milliyetçi Türk Kadınları Derneği idarecilerinden Sasın M'jftale Suyer hanımefendiye ve yakınlarına b«şsafch£ı dileriz DEVLET İÜ TARİH TEKERRÜR Mİ) EDİYOR TESADÜF DEĞİLDİR Amerika'nın adamı diye ilân edilerek siyaset sahnesi­ ne çıktı Bu ithamları red ve cerhetmek için hiç bir gayret göstermedi. Adeta kabullenir gibi davrandı. Hattâ Johnson' la beraber çekilmiş resimlerini taraftarları dağıttı. Mason olduğu iddia edildi, kongrede reddettiği bu sıfa ti sonradan üstü kapalı tevilen kabullendi. «Biz beynelmi­ lel derneklere girdikse beşeriyete hizmet İçin girdik» gibi sözler sövledi Zaman İçinde adı Amerika ile eş anlam taşır oldu. On­ dan sonra vantığı her hareket Amerikaya atf ve izafe edildi. Sol kalemler en ağır tabirlerle ikisini birden yerdiler. Büyük bir sükûnetle hazmetti. Bu kanaatin yerleşmesini bekledi. Sağ temavüllü kitlenin reyleriyle iktidara gelmişti. Sa­ ğın temsilcisi sıfatını kabullendi. Şahsma yapılan hücum lar avnı zamanda sağa da yapılmış oldu. Yaptığı kusurlar sağın da kusuru olarak ortaya atıldı. Sabırla tahammülle bekledi ve hM kanaatin genelleşmesini sağladı. Hatası Batı âleminin suçu; zaafı sağın kusuru olarak perçinlensin istedi. Dış politikada Batı taraftarlığı iç politi kada sağ temayül temsilciliğini SÖZLE yaparken büyük bir dikkat ve itina ile solu geliştirdi. Bir üniversite'de «Nazım Hikmet» köşesi açan rektörü düşürmeye çalışan kimselere bütün nüfuzunu kullanarak karşı çıktı ve rektörü yerinde bıraktı. Ta ki solcudan başka hiç kimsenin orada barınması imkânsız hale gelinceye ka­ dar.. Fakültelerde solculuk gelişinceye kadar fikir hürriye tini savundu.Bazı fakülteler Dekanından talebesine kadar solun mutlak hâkimiyetine düşünce de Üniversite muhtar­ dır, müdahale edemiyorum diyerek Solu serbestliğe kavuş­ turdu . Cumhurbaşkanına telkin ve tavsiye ederek tayinlerine âmil olduğu Kon ten fan Senatörleri Senatoda Solu en kuv vetle savunan kişiler oldular. Sonra dış politikayı ele aldı. Müttefik gemilerinin ziya relinde misafir denizcilerin hücuma uğramasını kayıtsızlık­ la karşıladı. Amerikan elçisini kovduğunu yüksek tirajlı bir gazeteye açıkladı. Rus hududuna döşenecek Atomik Savun ma mayınlarını NATO'nun teklifine rağmen reddetti ve hu­ dudu bir Rus taarruzu İçin yumuşak bıraktı. NATO Genel Sekreteri bu durumu hayretle açıkladı. Amerikaya yapaca ğı zivaret için bir türlü fırsat bulamadığı halde Komünist ülkelerin çoğuna gidebildi. İktisadi ilişkilerin ağırlık merke zini Sovyetlere kaydırdı. Amerika ile ilişkiler firmalar arası muamele olduğu halde Sovyetlerle işbirliği devletler arası ınuns» >Un**> Ondan sonra kendi partisini ele aldı, sağ kanat ınensu bu sayılanların kaffesine harb açtı, iktidardan düşmeyi gö­ ze alarak hepsini partiden kovdu. Solcular şimdiye kadar kendilerine uymayan 8 öğren­ ciyi öldürmüş, yüzlercesini de işkence etmiş oldukları hal­ de hiç birinin faili aranmadı. Hatta solcuların öldürdüğü Kuseyri'nin kaatili cinayetin 5 inci gününden beri bilindiği halde teşebbüse geçilmedi, olayın sağ aleyhtarı nümayişle* re vesile edildiğini göre göre bile bile. Özerk olmayan hükümetin vasıtasız ve şartsız kontro kında bulunan Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda solcular fiili durum yaratıp kimseyi içeri sokmadılar. Üç defa okulu bombaladılar. Okul idarecileri ve öğrencilerin Bakanlığa müteaddit müracaatlarda bulunmasına rağmen bigane kalındı Solcular üç talebeyi kaçırdı, ikisi ellerinden kurtuldu, üçüncüsünü işkenceye tâbi tuttuktan sonra pençe reden aşağıya attılar. Polis kaatilleri arayacağı yerde Türk Oca irin a baskın yapıp kütüphanede çalışan 71 genci karako la götürdü ve tanınmıyacak hale sokuncaya kadar da döv­ dü. Ölen genç. Milliyetçi, öldüren solcu, vak'a mahalli Tek nik Ö&retmen Okulu idi. Tevkif edilenler milliyetçiler, ba­ sılan ver Türk Ocağı oldu. Polise bu garabetin sebebi sorul duğunda şefleri ellerini açarak- «Bakanlıktan üst makam­ ların emridir» dediler. Finansman Kanunu namı altında bir sürü vergi tedbir leri getirildi, uygulanmasıyla birlikte iki milyon insanı işsiz bırakacaktır Artık bugüne kadar yapılan uygulamaların ve alman tedbirlerin tabii neticesi hasıl olacak. Şımartılan, beslenen solcu militanlar işinden olmuş, ekmeğini yitirmiş, hiddet Ve nefretle dolu kitlelerin başında komünist iktidarı na doğru vürüvecektir. 16 Haziran hareketi boşuna yapılmadı. Örfi İdareye son verip sanıkların sivil mahkemede beraatına fırsat ha fırlamak tesadüf değildi. i - 1954 yılında sudan sebeplerle Milli­ yetçiler Derneği*ni kapatan D.P. ikti­ darı, 1960 m kaderini daha o zaman hazırlamıştı. Türk içtimaî hayatından uzak tutulmak istenilen milliyetçi fi­ kirler, cemiyete nüfuz etmek için ça­ lışan şer güçlerle mücadele imkânın­ dan mahrum kılınmışlardı. D.P. ikti­ darının ileri gelen erkânı bü davramşlariyle hangi çevrelerin takdirini kazanmışlardı bilmiyoruz ama 1960 yi İmin Nisan ve Mayıs aylarındaki yal­ nızlıklarının ve daha sonraki akibetle rinin esas sorumlularının bizzat ken dileri olduğunu rahatlıkla söyleyebi­ liriz. Sözde iktidar mevkiinde bulunan bu insanlar CHP.'nin her türlü me­ todu meşru gören kesif muhalefeti karşısında yapayalnız bir halde acz içerisinde mukadder akıbetlerine doğ ru yürüdüler. Ve iktidarı hukuken de kaybettikleri anda, en ağır hakaretle ri, daha bir kaç yıl evvel Milliyetçilere reva gördükleri haksız muameleye al kış tutanlardan işittiler. Aradan uzun bir süre geçmiş sa yılmaz. Bugün iktidar mevkiinde hu kuken mevcut olan bir takım insan lar var. Demirci Başbakan sıfatını ta­ şıyor, Mcnfeşeoğl u da İçişleri Bakanı. Muhalefetin şekil ve mahiyetinde ba zı değişiklikler olmuş. Daha önce etki li olamayan komünistler şimdi bilfiil iktidar olma iddiasındalar. Hattâ ba zı noktalarda bu mevkiin sahibi ol muşlar bile.. Devlet nizamının muha fazası kaygusu içerisinde bir Milliyet çi gençlik zümresi mevcut; bütün im kansızlıklara, engellemelere rağmen yiğitçe dövüşüyor. Akif'in çizdiği Asım in nesli bu; yılmayan, korkmayan, kendisini milletine adamış yürekli ço cuklar. İktidar mevkiinin hukuken sa hibı görünenler bu kavgada umumi yetle seyirci durumdadırlar. Solcular «Hırsız Süleyman, satılmış Başbakan» gibi, Türk siyasî tarihinin hiç bir dev rinde taslanmayan üslûp içerisinde sokaklara düştükler) sırada, iktidar partisi mücadelenin taraflarından bi­ ri gibi görünse bile bu geçici bir du rumdur. Yasama organından komü­ nizmi etkili olarak önleyecek tedbir­ ler sadır olmaz, hükümet devlet gücü nü fiilen isbat edecek tedbirler almaz; komünistlerin ve müttefikleri olan Kürtçülerin çalışmaları gittikçe kesif bir şekilde sürer gider. İktidarın ta­ mamen aczinin ifadesi olan bu pisi • nk tutuma elifi elifine uyan bir de iktidar tarafhsı vatandaşın davranışı var. AP iktidarının perişan durumunu bir kere daha ortaya seriyor. Kimin ma h kimden alınıyor? Vaktiyle Türkocakları tarafından, devletin beş ku­ ruşluk yardımı olmaksızın inşa edilen bu bina daha sonra Halkevlerinin ma lı sayılmıştı. DP. iktidarı zamanında Halkevlerinin mallan hazineye intikâl ettirilirken Türkocağı binasmın inti­ fa hakkı Türkocağına bırakılmıştı. Ya ni binanm esas sahibine geri veril» mesi gerekirken, hakkın teslimi icabe derken, bu yapılmamış sözümona ek sik bir tasarrufla Türkocağınm gas bedilen hakkı telâfi edilmek istenmiş ti. 1960 dan sonra bilhassa İnönü'nün başbakanlığı esnasmda müteaddit ke reler binanın intifa hakkı alınmak is tenmişse de bir türlü yapılamamış tır. Zira İnönü iktidan bile bu binanın zaten Ocak'a ait bulunduğunu ve geri alınma hâdisesinin mücerret plânda bir işlem olmaktan ötede milliyetçi camiaya karşı ters bir tavır mânası nı taşıyacağını biliyordu. İnönü, her şeye rağmen milliyetçi fikre karşı aleni bir tecavüz mahiyetini taşıyan bu işleme tevessül edemezken Dcmirel'in bu cesareti kimden, hangi çev relerden aldığını merak ediyonız. Türkiye'de cereya neden kavga açıktır. Bir tarafta komünist — kurt­ çu ittifakı ile bunların peyki durumun da bazı siyasî partiler, öte tarafta Tür klve'vi yaşatma gayreti içerisinde bu lunan milliyetçi inanç ve düşünce sa hipleri var. Artık Demirel ve iktidarı nın bi| kavga içerisindeki yerinin ta yini safhasına gelmiş bulunuyoruz. Komünistlerin egemenliklerini ilân et tikleri muhitlere, örneği Pekin ve Moskova'da büe zor görünür kıztf çil gınhMamı mekânı haline gelen üniver siteye sokulmayan devlet gücünün Tükocağı binasındaki vatansever güç lere karşı denemek istemesi bir ikti dar için utanç verici, şeref kazandır­ mayan çirkin davranıştır. İktidardan emir aldıkları için cop­ larını en insafsız şekilde bu gençlere karşı kullanma polisin davranışı ise kendi hesaplarına hazindir. Komü insilerden bunca zamandır gördükle ri hakaretlerin tecavüzlerin tepkisi bu zavallı zihniyetlerde milliyetçi gençle re karşı neden tezahür eder? Bu genç ler ki polise en galiz küfürlerle, en in safsız silâhlarla tecavüz edildiği za­ man içleri kan ağlamış, böylesine bir kızıl terör dinsin diye varlıklannı or taya koymuş, millî nizamın, millî ba rışın hüküm sürdüğü milliyetçi bir Türkiye için kavgaya girmişlerdi. Bunlar reyleriyle AP. ni getiren Ağzı burnu kan revan içinde bırakı ve bu mevkide tutan insanlardır. Ço­ ğu islâmî ibadetin şekil tarafını eksik lan, tanınmaz hale getirilen milliyetçi siz tatbik ederler. Komünistlerin gün gençler tecavüzün böylesin) komünist de bilmem kaç defa sövüp saydıkla lerden görmeye alışmışlardı ama, ta ıı, eşrafa, ağa, mütegallibe cinsiden şıdıkları üniformaya asla yakışma • varlıklı insanlarla en dar zamanların yan bu şen'i davranıştan daha çok da dahi Allaha hamdeden dar gelirli, müteessir oldular. Vatan ve millet iyoksul isçi ve köylülerden müteşekkil çin çarpan bu yürekleri yaralayan in safsız eller! Millet için adanan beden bu taraftar kitlesinin ikinci kısmını bir tarafa bırakalım. Fakat seslerim lere hiç acımadan vuraıf akıldan, man istemiş olsalar en âlâsından duyura­ tıktan yana nasipsiz insanlar! İşimiz bilecek her türlü imkânın sahibi şu bi bunlarla değil elbet. Bunlar zavallı ve rinci zümrenin komünizme karşı her ', perişan bir iktidarın emir kulu olan, şeyi sineye çekmeye hazır pısırık tu­ emre memur bir takım adamlar. Göz tumunun haklı hiçbir yanı olmasa ge lerimiz esas suçluyu, suçluları anyor rek. Bu parti bir siyasî ve içtimaî gö ve basışlarımız bütün bu kötülükle­ rüş tin mahsulü gerçek anlamında si rin mücessem timsali bay Demirel ile yasî teşekkül ise hani bunun dâvasını ona tamamen adepte olan Haldun savunan çabaları; hani bu çabaları Menteşeoğlu üzerinde toplanıyor; sürdüren eleman ve taraftarlan? Sa­ Zâlimi zulmünü icrada serbest bira vunulmaya değer bir fikir, inanç ve kıp oklarını mazluma tevcih eden bu görüş mevcut değilse bunca insanı bir garip zihniyet neticesinin nasıl tecelli siyasî teşekkül içerisinde bir arada edeceğini biliyor mu? tutmanı nmânası ve sebebi kalmaz el «Şaibeli» bir Başbakan ile, günler bet. Bu noktada kitleyi teşkil eden in dir Adalet Gazetesinde yayınlanan ga sanların taraftan bulunduklan ikti­ yet açık iddialarla «şaibeli» olan bir darla birlikte müşterek bir «son»u bir İçişleri Bakanının bunca hata ve gaf likte yasamaları tamamen hakkedil • larına tüy diken cinsten bir davranış mis bir netice olur. olarak sırıtan son «Türkocağı» kıyı­ Ti'ukoçağı binasının intifa hakkının mı iktidarın «mukadder son» unu ilân {pevaım İl nci Sayfada) Türkocaklarından alınmak istenmesi DEVLET <*>'. Pazartesi Günleri Çıkar ^İKİNCİ YIL W K i a t l 1 5 0 . kuruş