devlet

advertisement
30.11.1970
??
tbni Alkaml, Abbasi devletinin son ve
zlri, Abbas oğullaruıa düşman, ehli sünne
te hasım, Iranî menşeden bîr devlet ada
UM idi.
Abbasi devletini imha için uzun vade
fi bir çalışmaya girdi.
Bir yandan Halifeyi vergi toplamaya,
halkı ezdirmeve. emir ve kumandanların
maaşlarını kestirmeye teşvik eder; «Hü­
kümdarlara mal ve hazine gerektir. Ahali'
den alın ve kimseye vermeyin» der, diğer
taraftan emir ve kumandanlara da «Hali
fe hazretleri bahil ve hasistir »alabildiğiniz
şey benini büyük gayretlerimin küçük ne
ticelerdir» diye yakınırdı.
Halkı devletten yeter derecede soğut
tuktan sonra Helagu Han'a bir haber gön
derir, «Siz yer götürmez askerinizle Bağ
dada' geliniz ben devleti size tek ok atma
dan teslim edeceğim» der.
Helagu Han derhal harekete geçerek
Bağdat'a geldi.
* İbni Alkami Halifeyi ikna eder ki Hela­
gu Han'ın maksadı kızım halifenin oğluna
vermek ve dini islâm ile müşerref olmak­
tır. Halife der ki; «O halde gidip Han'a hoş
geldin diyelim.»
Ve Bağdat'ın kapıları açılır bütün ha­
nedan başta halife olmak üzere yola çıkıp
Han'ın çadırına giderler. Han Halifeyi hap
sedip hanedan azalarını idam eder. Bağdat
işgaf edilir. Halife üç gün sonra bir çuva
la konup atların ayağı altma atılır.
İBNİ ALKAMİ'nin akıbetini bilmiyo­
ruz amma tarihin hainlere İltifatı olmadı
ğını biliyoruz.
imVLör * 30 KASIM 197* *t SAYFA : 2
MİLLİYETÇİ TÜRKİYE:
Uzun bir süreden beri değerli makale­
lerini takip ettiğimiz Doç. Dr. Kurt Kara
ca, «Milliyetçi — Toplumcu» anlayışı ilk de
fa etraflı ve inandırıcı bir şekilde izah eden,
«Milliyetçi Türkiye» (1) isimli bir kitap
çıkardı.
Kurt Karata kitabında, Türkiye'ye has
bir düzen çizmektedir.
Kitap, bir giriş ve üç bölümden ibaret
tir. Giriş kısmında, milliyetçi — toplumcu
sistemin esas aldığı değer, Türk milliyetçi
lik ve toplumculuk esprisi, Milliyetçi —
Toplumcu doktrinin devrim anlayışı ile
dünya görüşü açıklanmaktadır. Milliyetçi
— Toplumcu sistemin esas aldığı değer
TÜRK MlLLETÎDÎR. Bu sistemde her şey
millet içindir. Burada, liberal — kapitalist
ve Marksist — Sosyalist sistemlerde oldu
ğu gibi, sınıflar yoktur. Fert ve sınıflar mil
İî toplum içinde erimiş, kaynamıştır. Mil
liyetçi — Toplumcu sistemin milliyetçiliği,
akla, müsbet ilme dayanan, Türk Milletinin
bütün fertlerini kaderde, tasada ve kıvanç
ta ortak yapmak istiyen özcü, devrimci bir
milliyetçiliktir. Bunun romantik şovenizm
ve Nazi ırkçılığı ile bir ilgisi yoktur. Kara
ca'ya göre, milliyetçi — toplumcu sistemin
toplumculu,u Marksist — Sosyalist tip top
lumculuğu reddeder.
Markist—Sosyalizmin hareket nok tası, setyut. bir İşçi sınıfıdır. Oysa millî top
lum sadece işçilerden ibaret değildir. Mil
İî bir toplum içinde işçilerden başka, es
naf, köylü, memur, serbest meslek mensu
bu ve işverenler de vardır. Milliyetçi — Top
lumou doktrinin toplumculuğu, millî top
iumu meydana getiren her çeşit grup ve
kategorilerin ekonomik ve moral kalkın­
masını esas alan bir toplumculuktur. îşçi
sınıfı dışındaki sosyal kategorileri imhaya
kalkışan Marksist bir sosyalizm yerine, iş
çi de dahil olmak üzere her türlü millî gu
rupları, Türk Milletinin bütün fertlerini esas alan bir toplumculuğu savunur.
Müliyetçi — Toplumcu sistemin dev
rim anlayışı, kökü dışarda olan Liberal —
Kapitalist ve Marksist — Sosyalist sistem
Ierin devrim anlayışından farklıdır. Kökü
millî olmayan devrimler, Türk Milleti için
devrim olamaz. Devrim, özcü, yani Türk
insanının özelliklerine uygun olursa gerçek
bir devrim niteliğini taşır. Milliyetçi — Top
lumc-u devrim .demokratik yoldan, kurulu
düzenin hâkim anlayış ve müesseselerini
değiştirip, bunun (yerine millî bir düzen kur
mayı amaçlar. Bu düzenin hakim esprisi,
Milliyetçi — Toplumcu dünya görüşüdür.
Kitabın 1. Bölümü, «Milliyetçi — Top
lumcu Kültür Düzeni» ne ayrılmıştır. Kül
tür milliyetçiliğinin genel esasları ve mü­
esseselerinin işlendiği bu bölümde, «Kürtür Milliyetçiliğinden amaç, Türk Kültürü
ne bağlanmak, onu yabancı kültür emper
valizmlerine karşı koruyup savunmaktır.»
Yazara göre, «Tarihi, sosyolojik ve tabii
bir ünite olan milleti meydana getiren en
önemli unsurlardan, en esaslı bağlardan bi
ri, kültürdür. Kültür, millet denilen bu can
lı organizmayı, tarihin uzun seyri içinde,
mazide, halde ve gelecekte aynı bütün ola
rak görmemiz sağlar.» Kültür müessesele
ri içinde, eğitim ,san'at, dil, aile, hukuk, din
ve devlet milliyetçi — toplumcu ssitem açı
sından incelenip değerlendirilmektedir.
Devlet, birer sınıf devleti olan, liberal ve
Marksist devlet anlayışına karşı, Millî Dev
let olmalıdır. Millî devlet, belirli bir ülke
üzerinde, belirli bir soy ve kültür birliğin
den gelen insanların kurmuş oldukları, Ba
ğımsız, Egemen ve Demokratik Devlettir.
Milliyetçi — Toplumcu devlet, milli bir dev
Jettir. Millî devletin amacı, toplumdaki mut
lu fertlere dayanan liberal devletle, sözde
işçi sınıfını esas alan Marksist devlet anla
yışının aksine, Türk Milletinin bütün fert
ve sosyal dilimlerinin yükselmesi, ekono •
mik ve moral kalkınmasıdır.
Karaca, millî devletin demokrasi anla
vışını Millî Demokrasi olarak nitelemekte­
dir. Millî demokrasi, Türk Milletinin bütün
fertlerinin kendini ilgilendiren kültür, eko
nomi ve siyaset alanında alınacak kararla­
ra katılması demektir. 4 yılda bir sandık
başına gidip, hangi parti,ye oy verdiğini da
hi bilemiyen kimselerin katıldığı demokra
si, bir mutlu azınlık demokrasisidir.
Millî devletin yürütme, yasama ve yar
gı organları, millî demokrasiye uygun ha
le getirilmektedir. Buna göre ,yürütme or
gani, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık olarak ikili yapıdan uzaklaştırılıp, tek kapı
ya indirilmektedir. Yürütme, Başkanlık
sistemi adını almakta ve başkanın se­
çimi doğrudan doğruya millet tarafından
tek dereceli seçimle yapılmaktadır. Yasa
ma organı da. Meclis ve Senato şeklinde iki
yapıdan, sadece Meclis şeklinde tek yapıya
indirilmektedir.
Kitabın 2. bölümünde «Milliyetçi —
Toplumcu Ekonomi Düzeni» işlenmekte dir. Kapitalist ve Marksist — Sosyalist eko
nomiyi bilimsel bir şekilde eleştiren yazar
Türkiye'nin kalkınmasında bu sistemlerin
başarılı olamıyacağı sonucuna varmakta dır. Nasıl ki, 200 yıldan beri uygulanan
kapitalist sistem ülkemizi kalkmdırmamış
sa, Marksist sistem de kalkındıramıyacaktır. Çünkü, bir sermaye birikimi olan eko
nomik kalkınma iki hareketten ibarettir: Ta
sarruf ve yatırım. Az gelişmiş bir ekonomi
olan ülkemizde, tasarruf yolu olarak, vergi
sosyal kurumlar, millî kalkınma ordusu ve
millî teşkilâtlar esas alınmaktadır. Sistem
iktidar şansı kazandığında Türk milleti sos
yal — ekonomik yapışma uygun olarak 6
sosyal dilim içinde teşkilâtlandırılacak t ir.
Millî Teşkilâtlanma adını alan bu teşkilât
»ar, îşçi, Köylü, Esnaf, Memur, Serbest Mes
lek Mensubu ve İşverenler Birliklerinden ibarettir. Sosyo — Ekonomik yönden, her
kişi, mensup olduğu birliğe üye olacak ve
kazancınm belirli bir kısmı (yüzde 10) bu
birliğin Tasarruf ve Yatırım Sandığına ke
silecektir. Bu kesintiler sonucu, yeni ve çok
büyük bir tasarruf kaynağı meydana gele
çektir. Kalkınmanın ikinci unsuru, yatınm
dır. Yatırımlar, sermaye mallarına yatın
lacak, Türkiye bir endüstri toplumu haline
gelecektir. Sermaye mallarının başında, ma
kina yapan makina sanayii, geliştirilecek,
bunlardan elde olunan ürünler bir taraftan
iç piyasada kullanılarak, ithalât ikamesi sağ
lamı ken bir kısmı da dış pazarlarda satıla
rak kalkınanın sonraki safhaları için ge­
rekli dış finansman kaynaklan, döviz elde
olunacaktır.
Karaca, meydana getirilen yeni ü r e ­
tim araçlannın mülkiyeti konusunda Mil
ltyetçi — Toplumcu sistemin en orijinal yö
nünü şu biçimde açıklamaktadır. Kapita­
list ekonomilerde üretim araçlan bir avuç
kişiye (kapitaliste ) ait t ir. Marksist ekono
mide ise bunların sahibi devlettir, gerek ka
pitalist gerekse Marksist ekonomide, üre
tim araçları millî bir çalışma ve emek so
nucu olduğu halde, bir avuç veya bir tek
sömürücüye kalmaktadır. Oysa bunlar mil
letin malı olmalıdır. Bu nasıl olacaktır?
Yukanda açıklandığı üzere, kalkınma önce
topyekûn bir tasarruf hareketine bağlıdır.
Sonra da bu tasarufla sermaye mallanna
yatınlacaktır. Yeni kurulacak Millî Teşki
lâtlar çok büyük tasarruf kaynaklan yara
tacağına ve bu tasarruflar da sermaye mal
larına yatınlacağına göre, meydana gelecek
üretim araçlan bu Teşkilâtlara üye kişile
rin mülkiyetine geçecektir. Böylece ekono
mi millileşecek, üretim araçlarının sahibi
Türk Milletinin bütün fertleri olacaktır. Ka
raca, durumu şöyle bir^misalle canlandır
maktadır: Bugün Türkiye'de sanayi, tica
ret ve hizmet sektöründe çalışan sendikalı
ve sendikasız üç milyon işçi vardır ve işçi
Ierin ortalama aylık gelirleri 750,— TL. dır.
Bu işçiler Millî teşkilâtlanma fikrini uygun
olarak îşçi Sendikalan içinde birleştirile çektir. Böylece sendikalı 3 milyon işçi hu
kukî teşkilâtlanmaya kavuşmuş olacaktır.
Ayda her işçiden yüzde 10 aidat kesildiğin
de ortalama yılda 3 milyar lira tutarında
tasarruf sağlanacaktır. Bir makina yapan
makina sanayii ortalama 15 milyar liraya
çıkar. —Bunun için 5 yıla ihtiyaç vardır.
İşte 5 yıl sonunda metydana gelecek 15 mil
yar lira tasarruf ile Türkiye'de ilk defa bir
makina sanayii kurulabilecektir.
Dış Ticaret, Bankalar millileştirilecek,
ekonomik kalkınma ve milli savunma stra
tejimizde çok önemli bir yer tutan yeraltı
servetleri (madenler) ve deniz kıtyılan dev
leştirilecektir.
Milliyetçi — Toplumcu sistemin en il­
ginç ve gerçekçi yönlerinden biri de, Ta
rım kentleri görüşüdür. Tarım kentleri, İki
temel yapısal reformdan ibarettir. İlk re­
form, sosyal reformdur. Bununla yeni bir
sosyal yerleşme biçimi getirilmekte, 10 —
15 köy, merkezi bir köy tarafından ekono
mi, hizmet ve eğitim yemlerinden birleşti
rilmektedir. Karaca'ya göre, millî kalkın­
ma köyden başlamalıdır. Milliyetçilik, Türk
insanını en çok barındıran, fakat en kötü
şartlar altında, yaşatan Ortaçağ kalımı köy
yapısının değiştirilmesini gerektirir. Bu­
gün 45 bin üniteden ibaret olan köylerimiz,
bu sistemle çok çabuk bir şekilde insanca
(yaşama düzeyine kavuşturulabileceği düşü
nülebilir. Köylerde yapılacak ikinci büyük
reform, ekonomik (tannı) reformudur. Bu
reform hareketi, toprak reformu, teknik ve
kredi reformu, ve üretim birliklerinden iba
rettlr. Toprak reformunda, parçalanmış ta
n m topraklan birleştirilecek, bundan &öy
le tarım İşletmelerinin bölünmesinin önü­
ne geçilecek ve nihayet topraksız köylüye
toprak dağıtılacaktır.
Milliyetçi — Toplumcu düzen, vergi
kaçakçılığı ve sömürüyü ortadan kaldıra
cak müesseseleri de getirmektedir. Bu amaçla kurulacak müessese, üretim -— tu
ketim birlikleridir. Üretim birlikleri, e k o
nomik değer yaratma yanında, meydana ge
tirilen ürünleri pazarlama imkânlarına da
sahip olacaktır. Bunun için, üretilen bü­
tün ürünler bu birliklere satılacak, elde olunan gelirden vergi, kaynağında kesilecek
tir. tç pazarlarda satılacak mallar. Tüke­
tim Birlikleri kanalıyla satılacak, üretici
ve tüketiciler arasında yer alan parazit çev
reler ortadan kalkacaktır. Dış pazarlara sa
tılacak ürünler ise. Millî Dış Ticaret Kuru
mu aracılığıyla satılacak, döviz ve sermaye
kaçakçılıkları önlenerek dış ticaret miMileş
tirilmiş olacaktır. Millî Dış Ticaret Kuru­
mu, Millî Teşkilâtlardan, Devlet kesiminden
ve yeniden kurulacak olan Millî Plânlama
Teşkilâtından gelecek kimselerden teşek
kül edecektir.
Milliyetçi Türkiye kitabının yazan, üçüncü bölümde, «Milliyetçi — Topltmcu
Sendika Düzeni»ni izah etmektedir. Libe­
ral — Kapitalist, Marksist — Sosyalist ye
faşist sendika düzenlerini inceleyip eleştir­
dikten sonra. Karaca, Milliyetçi — Toplum
cu sendikalizmi anlatmaktadır. Bu düzen
de sendikalar, işçileri korumak, üretimi art
tırıp, eelir dağılımını daha adil yapabil *
mek için telkin ve mecburilik esasına göre
kurulacaktır. Liberal — Kapitalist sistemin
İiberalist ve plüralist (çokeu) sendika anla
yışına son verilecektir. Tek ve mecburi sen
dikacılıkta, her işkolunda tek sendika kuru
lacak ve işkolunda çalışan her işçi bu sen
dikaya üye olacaktır. Sendikaların diğer iki
özelliği, daha verimli ve bağımsız olabilme
leri için, siyasî iktidara karşı bağımsız ve
millî tipte kurulmuş olmaktır.
Türkiye'nin kalkınmasında millî, ger­
çekçi ve dinamik bir model getiren bu Kita
bı bütün yurtseverlerin okumasını salık
verirken, Sayın Kurt Karaca'yi Türk Milli
yetçiliğinin, doktrin yönünden, büyük bir
boşluğunu doldurduğu için samimiyetle teb
rik ederim.
1 — Milliyetçi Türkiye, Milliyetçi — Toplu
mun Düzeni, Doç. Dr. Kurt KARACA, ts tanbul 1970. Onar YaMnevi, 152 f ıh. 7.50
Krş. P.K. 284 Bakanlıklar — ANKARA
J
DEVLET * 30 KASIM 1970 * SAYFA : 3
• Tl
••
II IUJ EJİTIIÜ •iı IIIIIII
SUÇ SORUMLULARINI
Medeni mânada bir devlet miyiz? Devleti devlet kılan unsurlar, devlet gücünün müşahhas belirtisi olan organlarımız var
mıdır? Bu suallerin cevabını, bugün ne yazık ki rahatlıkla müsbet olarak cevaplandıramıyoruz.
Devlet halinde yaşadığımızdan bu derece şüpheye düşmemi/
için çok büyük içtimaî olaylar mı oldu? îç ve dış savaşlarla hır­
palanıp dağıldık mı, büyük tabii âfetlerle hırpalandık mı? Bun­
ların hiç biri çok ş'akür vukuu bulmadı. Neden böyle olduğumu
sun tahlili yaptldığ» takdirde sebeplerin çok basit unsurlardan
ibaret bulunduğu, ancak çok önemli bir başka sebebin bu hazin
noktaya gelişimizin esas müessirini teşkil ettiği görülür. Bu mü­
essir AP. İktidarı ve bilhassa bu iktidarın başı Süleyman Demi­
re!'d ir.
Türk Milleti, tarihi boyunca; son derece beceriksiz, gafil ve
hattâ hâin denilebilecek sadrazamlarla, başvekillerle idare ve ça­
lışma şansısızlığma zaman zaman maruz kalmıştır. Ancak milli
tarihimizin hiç bir döneminde bu kadar kısa bir süre içersinde
milletimizi dağılma noktasına, gerçek felâketlerin eşiğine getirip bırakın görülmemiştir. Demirci bu rekoruyla iftihar edebilir
te, etsin bakalım.
Üniversite trajedisi yıllardan beri süregelen ve safha safha
kangrenleşme istidadı gösteren bir mesele şekline bürünürken
iktidar ne yapmıştır? Üniversitenin özerkliğini, Anayasa hüküm­
lerini ileri sürmek, seçmen karşısında aczini, güçsüzlüğünü bu
gibi sebeplerle tevile çalışmak meseleyi kısa bir süre geçiştir­
mekten öte bir sonuç doğurmamıştır. Kanunlar devlet nizamının
temini, vatandaş haklarının ve münasebetlerin tanzimi konul muş kaidelerdir. Ne kanunlar ne de kanunlarla kurulan organlar,
TRT., Danıştay, Üniversite ve diğerleri millî bütünlüğü parçala­
mak istikametinde çalışma için serbest bırakılamaz, özerk denî
fen bu kuruluşların hiç biri Türk Milletinden daha değerli, Türk
Devletinden daha ileri bir mânaya sahip kılınamaz. Bunun müna
kasası bile gülünç iken tatbikat abes'i mümkün kılmıştır. Türki­
ye Cumhuriyeti önce bir takım sun'f Devletçiliklerle bölünmüş­
tür. Üniversite devleti, TRT devleti, Danıştay devleti T.C. Devleti
ile âdeta kudret lyanşma koyulmuşlardır. Arkasından kızıl renkli
bir Kürdisan devleti kurma plânlarının tatbikatma geçilmiş bu
lunuyor.
Bunlar olup biterken DcmireKin bütün yaptığı kendine mah
sus usullerle sözde iktidarını devama çalışmak oldu. Bu usuller,
orla çapta bir ticari şırketj idare alışkanlığının izlerini taşıyordu
ye asla ciddi ve güvenilir devlet adamlığı vasıflarıyla kabili telif
değildi. Bu polif'kanın kısa zamanda iflâs etmesi tabii sayılsa bile
milletimizi bu iflâsın neteelerine crtâk etmek çabalan bağışlanır
cinsten bir suç değildir.
Vatandaşı can güvenliğinden mahrum bırakan, kanunsuz ha
reketleri basiretsiz tutumuyla adeta teşvik eden ve Anayasa hak
larının kullanılmasını temin edemiyen bu iktidar artık Türk Mil­
letini temsil hüviyetini yitirmiştir.
Öğrenimin en son kademesine kadar gelmiş olan pırıl pırü
bir vatan çocuğu, Dursun Önkuzu'yu, günlerce önceden yapılan
çeşitli ihbar ve müracaatlara rağmen gereken tedbirler alınma­
dığı için göz göre göre ölüme gönderildi. İhmâl ve hata neticesin
de ölüme sebebiyet hâli Ceza Kanunumuzda hükme bağlanmış­
tır. Böyle bir hâl herhangi bir vatandaş için cezaî takibatı gerek­
tiren fiil sayıldığına göre, Dursun'u ölüme gönderen makam sa­
hiplerinin idareci ve emniyet ilgililerinin yakasına yapışıp hesap
soracak kanunî mercilerin ortaya çıkmasını beklemek hakkımız
dır. Dursun önkuzu'nun kaatilleri sadece bir paket gibi pencere
den fırlatıp atanlardan mı ibarettir?
Noter kanalıyla yapılan ihbarlara rağmen okulda tedbir al­
mayan ve ancak iş işten geçtikten sonra istifa etmeyi akıl eden
müdür de suçludur. *
öğrencilerin şifahî müracaatlarına, can güvenliklerinin, öğ­
renim yapma imkânlarının temini taleplerine geçiştirici cevaplar
veren Bakanlık Müsteşarı Akif Tuncel de suçludur.
Pencereden atu*an maktulü görecek kadar okula yakın, fakat
kaatillerin yakalarına,yapışacak görev anlayışından yoksun, gücü
nü masum ve mazlum milliyetçilere karşı göstermeye kalkışan
Emniyet ilgilileri başta Toplum Polisi Müdürü Yılmaz Sezgin ol­
mak üzere suçludurlar.
Cinayeti kapatmak, umumî efkârdaki galeyanı söndürmek
ve dikkatleri dağıtmak için haber dostyasmı haince hazırlayan
TRT. şerefli olmayan bu tutumuyla kaatillerin müşevviki pozis
vonuna bir de onları manevî yataklığını ilâve etmek suretiyle su
çunu daha da ağırlaştırmıştır.
Başbakan Demirel ve kendisi gibi şaibeli olan İçişleri Baka­
nı Menteşeoğlu'na gelince suçlan her bakımdan sabit olan insan
lar için gerekli hükmü tarihimiz İbret dolu bir misal olarak kay
dedecektir.
Dursun Önkuzu artık bu âlemde değil. Son nefesini ismini
telâffuz ederek verdiği Tann'nın huzurunda, görevini yapmış ol­
manın eşsiz rahatlığı içerisinde bulunuyor.
Sizler, ya tüm ilgililer, bu huzurun zerresini, varsa vicdanla
rrnızda duymanız kabil mi? «Gök ekini biçer £İbi» toprağa se­
rilen şu gencecik delikanlıdan alacağınız derse Karşı neden hâlâ
vüreklerini kapalı tutarsınız? Bütün sıfatlannızdan sıyrılarak,
bulunduğunuz mevkilerden soyunarak bir lâhza düşünün efendi
ler!.. Sen vatandaş Demirel olarak, sen vatandaş Menteşeoğlu ve
meselenin diğer sorumlulan...
Bir ȟn sonra bayram geliyor ama Dursun gilde matem yar,
yas var; keder dolu Dursun'gilin evi. İftar sofralannda şimdi ne
tad kaldı ne huzur, sahura gözyaşı katık yapılıyor. Ve yüzlerce
genç yürek yürek kupkuru bir hıçkırıkla sizlere lanet fısıldıyor.
Şu manevî ağırlığın zerresini olsun duymuyorsanız, bu ke­
der ve gözvaşından sizin dejokmanıza isabet eden ufacık bir pay
voksa ne diyelim!
Tann'nın mühürlediği gönülleri açmak haddimize mi?
HAFTALIK MİLLİYETÇİ SİYASİ GAZETE * PAZARTESİ GÜNLERİ ÇIKAR *
ADRES
P.K. 284 Bakanlıklar — ANKARA
* * *
HAVALE ADRESİ
Devlet Posta Çeki Nu : 10021849 >
DEVLET
FİATI 150 KURUŞ TEL î 12 58 10
Sahibi ve Mes'ul MüdürN
İbrahim METİN
Umumî Neşriyat Müdürö
Mehmet Nedim BUDAK
İLAMAR: Aıta sayfa r e n » 2.500,- Ti» t * renk LOOfc— TL. * te sa? tatar aanttnl # . - TJL * ABONBt YıB* İ t . - TJL Altı âjl* 15.- Tl»
İki mtmgakefle? teta ficret dri rnlsB ataa* * Datifim ıCAUEDA Dizgi Ye Baıla t Gfine» Matfaaacıhfc TA& ANKARA
DEVLET * 30 KAS/M 1970 *l SAYFA : 4
Ergenekon
MEKTUPLARI
SUÇ ve CEZA
Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda komünistlerin
hunharca şehit ettikleri Dursun Önkuzu'nun ölümünden sonra,
Emniyet teşkilâıınm ve Demirel iktidarınm takındığı tavır, mem­
leketimizde milliyetçiler için can ve mal emniyetinin kalmadığını
iktidarın komünistlerim cinayet işlemesine göz yumduğunu, hat
ta teşvik ettiğini ortaca koymtştur. Dursun Önkuzu'nun cena­
zesinde Demirel iktidarının polis vasıtasıyla meydana getirdiği,
tertiplediği olaylar miliyetçilerc karşı komünist — iktidar işbirli­
ğinin varlığını açıkça belgclendirmiştir. Milliyetçiler o gün, ken­
dilerini üniversiteye sokmak istemeyen anarşistlere karşı tedbir
almasını isteyip bulamadıkları polisi ilk defa gördüler. Ama yan­
larında değil, karşılarında.
Evet, ortada bir cinayet vardı. Cinayetin işleniş tarzı tüyleı
ürpertici idi. Cinayetleri işleyenler belliydi. Bunlar komünist mi­
litanlardı. Bundan ne iktidarın, ne de başka yetkililerin hiç şüphe
si yoktu. Fakat yegâne suçlu bunlar değildi. Esas ve en büyük
suçlu, başta Başbakan Demirel olmak üzere, onun Dahiliye Baka­
nı ve bütün AT UŞAKLARI'dır. Çünkü Erkek Teknik Yüksek Öğ
retmen Okulunda her an cinayet işlenebileceği kendilerine defa­
larca hatırlatılmıştı. Sağır kulakların duymadığı görülünce bizzat
Maarif Bakanlığı Müsteşarlık odasına girilerek durum kendileri
ne en açık şekilde anlatılmıştı. Dursun Önkuzu kaçırılmış, kaçırıl
dığı bütün emnivet yetkililerine haber verilmiş, hayalından endi
şc edildiği söylenmiş, bizim AT UŞAKLARI hiç tınmamışlardı.
Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okuluna polisi sokarak içerde
bir arama yanılmasını bile sağlayamadılar. Polisi okulun dışında
beklettiler, muhayyel «Komando Baskını»na karşı içeride komü
nlstlerin rahatça cinayet işlemesine yardım etmişlerdi. Sonra da
komünist militanlar polislere boş bir çuval gibi fırlatmışlardı
Önkuzu 'yu.
Polisin görevi hemen içeri girip komünist kaatilleri yakala­
mak iken kaatilleri bir [vana bırakıp, milliyetçileri sindirmek
için yeni tertiplere başvurarak Türk Ocağı'nı bastı. Arkadaşları­
nın ölümüne üzülen milliyetçileri nezarete götürdü. Yani Demi­
rel ve onun Dahiliye Bakanı muhtar olmayan, Millî Eğitim Ba­
kanlığına bağlı olan okula girmeye cesaret edememişler aslanlık
lannı (!) milliyetçi gençlere göstermişlerdi. Daha sonra /aptık
lan «Cenaze gangsterliği» İse, Demirci'm zehir hafiyesi Dahiliye
Bakanının son ve en yeni marifetiydi.
•
Bu sıraladığımız olayların ortaya koyduğu gerçek şudur:
DemircJ,Türk Devletini yıkmakta, vatanımızı parçalamakta,
«devlet ve .hükümet otoritesinin sarsılmasında ya komünistlerle
işbirliği halinde, veya onları himaiye etmektedir. Demirel ve ko­
münistler Türk Milliyetçilerini ezmekte fikir ve eylem birliğine
varmışlardır. Ünversite ve yüksek okullarda komünistler milli­
yetçilere işkence yapmayı, okula sokmamayı, Demirel de bu eş­
kıyalığı himaye görevini üzerine almıştır. Bütün Türk milliyetçi
leri ile bütün Türk Milleti, bu basit fakat gün gibi açık gerçeği
Irabullenmelidir. Devleti yıkmak isteyenlerle, onu ve bütün mü­
esseselerini korumak zorunda olan siyasi iktidarın işbirliğinin
vahim sonuçlanın yakında hep birlikte müşahede edeceğiz. Türk
Milletinin, bizzat kendisinin veya onu seven grupların duruma
müdaahalesi ancak Demirel iktidarının bizi götürdüğü dar bo gazdan kurtulmamızı sağlıyacaktır. Bundan kimsenin şüphesi ol­
masın. Devran ol devrandır ki, bütün düşmanların, vatanımızın
bir parçasını koparmak ve aralarında paylaşmak istediği, fakat
henüz anlaşamadığı bir zmandyız. Bu sebeple olyları basit sağ
ve sol fikir ihtilâfının neticesi gibi mütalâa etmek, düşmanın işi­
ni kolaylaştırmaktan başka birşey sağlayamıyacaktır.
Öte yandan mevcut siyasi iktidar ise ne yaptığını bilemez
haldedir. Demirel kardeşlerine sağladığı milyonları gizleyebilmek
için komünistlere yaklaşmıştır. Uçak kaçırma olaylarıyla ilgili
kanun teklifi, milliyetçi gençlere reva görülen muamele bunun
açık delilidir. Fakat tlntulmasm ki hiç bir suç cazasız kalmamış
tır. Denıirerin bu hareketleri de cezasız kalmıyacaktır. Bundan
Demirel'in 3e, komünistlere yardım eden, onları teşvik eden ba
tin V8 üniversite yetkilisinin de şüphesi olmasın.
Büfyük ecz günü yakındır. Ve herkes ipini bizzat kendisi ha
yırlamaktadır. Onları çok güvendikleri Dayı'lan da kurtaramıya
çaktır.
/
Cezmi KIRJMLIOÖLU
olaylar• düşünceler •yorumlar
ACİZ İKTİDAR ve
KATLEDİLEN ÜLKÜCÜ
Şöyle bir sahne tasavvur ede­
biliyor musunuz? ,
içeride kaatiller cinayet işli­
yor, dışarıda da polisler, cina{ye
tin en yeni mctodlara göre işlen
meşini sağlamak içüı nöbet tu tuyordu. Cinayeti işleyenler ka
labalıktılar. Önce bir mahkeme
kurmuşlar, sanığı daha doğrusu
«Hain»i yargılıyorlardı. Mahke­
me heyeti öldürülmesine karar
vermişti. Fakat ölümün de çe­
şitler vardı. Tabanca ile öldürü
lebilirdi, idam edilebilirdi, kafa
sına demirle vurularak öldürüle
bilirdi ,bıçakla koyun gibi boğaz
lanarak öldürülebilirdi. Bunlar
hafif ölüm cezalarıydı. Çünkü
insan bu şekilde en çok yarım sa
at içinde ölebilir ve bütün acı­
lardan kurtulabilirdi. Halbuki
bu seferki suçlunun suçu bir
DURSUN ÖNKUZU
hayli büyüktü, cezası da değişik
olmalıydı. Bu sebeple mahkeme
heyeti iki gün türlü işkencelere
çarptırılarak öldürülmesine ka
rar vermişti. Bunun için âletler
mevcuttu: Bir kitap, tuz, kolon­
ya, makas, jilet, bir de bisiklet
pompası. Bisiklet pompasını gö
renler, herhalde sun'î teneffüs
için getirildiğini sandılar. Fakat
bunlann hepsi cinayet âletiiydi.
Hattâ kitap bile.
POLİS ROMANLARI GİBİ
Yukarıda anlattığımız husus,
Erkek Teknik Öğretmen Oku lunda komünist militanlar tara
fından öldürülen Ertuğrul Dur
sun Önkuzu'nun şehid edildiği
sahnenin dekorunu teşkil edi­
yordu. Olay ancak polis roman
larında görülebilecek cinstendi
ve olayı gazetelerde okuyan bir
çok kimse inanamamış, acaba
yanlış mı okudum, diyerek tek
rar tekrar okumuşlardı. Mutad
olduğu üzere solcu basın ve
TRT'nin pek önem vermediği olay, gerçekte bugüne kadar görü
len benzerlerinden çok farklıydı.
Neticeleri bakımından da diğer­
lerinden farklı oldu. Demirel ik
tidarının tavrını ve milliyetçile­
re garezini göstermesi bakımın­
dan ise ibret vericiydi.
CİNAYETİN ÖNCESİ
Bilindiği gibi bu ders yılının
başından itibaren Ankara'nın B*
şevler semtindeki Millî Eğitim
Bakanlığına ait iki yüksek okul­
da her an bir cinayetin işlenme
sinden endişe edilmekteydi. Er­
kek Teknik ve Gazi Eğitim Ens
titüleri komünist militanlar ta
rafından işgal edilmiş, silâhlı anarşistler her iki okulun içini tu
tarak milliyetçilerin girmesine
mani olmuşlardı. Dergimizi dik
katle takip eden okuyucularımız
özellikle Gazi Eğitimdeki olayla
nn gelişme seyrini, okul mudi
resinin millivetçi gençlere karşı
alenen cephe alışını, milliyetçi
gençlerin bütün müracaatlarının
cevapsız kaldığını hatırlayacak lardır. Aynı şekilde Erkek Tek­
nik öğretmen Okulunda da mil­
liyetçiler okula sokulmamaktaydı. Derslere veya imtihanlara sı­
nıfta kalmamak için gitmek zo­
runda kalanlar ise halk mahkc
melerine çıkarılmakta ve türlü
işkencelere tâbi tutulmaktaydı­
lar,
i
İLGİLİLERLE TEMASLAR ]
VE NETİCELERİ
|
Milliyetçi gençler kanuna ve
nizama saygılarından haklarım
kanuni yollardan aramaya başla
mışlar, okul müdürlüğüne, Mil
lî Eğitim, Bakanlığına, Başbaka­
na, Valiliğe ve Emniyet yetkilile
rine Noter kanalıyla müracaat
ta bulunmuşlar, kanunî hakları­
nın korunması, okula girebilme
Icrihin sağlanmasını istemişler­
dir. Aksi halde sınıfta kalma teli
likesiyle karşı karşıya bulunduk
lannı, hattâ devamsızlıktan okul
dan kovulmalarının bile müm­
kün olduğun,u belirtmişlerdir.
Esasen Erkek Teknik Yüksek
Öğretmen Okulunda bir seneyi
aşkın zamandan beri komünist
militanlar bir terör havası ya
ratmak istemişler, okul müdürü
nün evine ve bazı öğretmenlerin
evlerine dinamit atarak yıldırma
yoluna gitmişler, bir öğretmeni
feci halde dövmüşlerdi. Bu ha
reketleri emniyet kuvvetlen ta
rafından gereği şekilde takip cdHmediği, gerekli cezai müeyyi
deler alınmadığı, Millî Eğitim
Bakanlığı olaylar karşısında âciz davrandığı için okul müdü
rü istifa etmek zorunda kalmış­
tı. Bunun üzerine yeni müdür de
görevini bir aydan fazla yürüte
memişti. Bu ara anarşistlerden
korkularından 19 öğretmen oku
la dahi gelememekteydi. Millî Eğitim Bakanlığı ve emniyet teş
kilâtı, Ankara'nın ortasında ya
pılan bu eşkiyâlık karşısında se
virci kalmışlar, bu tutumlarıyla
da anarşistleri şımarmışlar, hat
tâ himave etmişlerdi.
ÖĞRENCİLER NE
DEMİŞLERDİ
Bundan iki hafta evvel de Er­
kek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu ve Gaei Eğitim Enstitüsü
öğrencileri M. E. Bakanlığı önünde pkula gelemediklerini bil
diren bir basın toplantısı yapmış
lardı. Bu toplantıdaki bildirile­
rinden birini de Müsteşar Akif
Tuncel'e vermişlerdi. Basın bil
dirilerinde ise şöyle demekteydi
ler.
«Yüksek okullarımıza yuvala
nan komünist emperyalizmin u-,
sağı kızıl zorbaların, 23 Eylül'
den beri Ga^i Eğitim Enstitüsü
ve Erk^V Teknik Yüksek öğret
men Okulunda memleket ç o cuklanna vantıklan baskı ve $id
det herm'in ktrfh daha artarak
devam etmektedir. 23 Eylül b a
DEVLET * 30 KASIM 1970 * SAYFA : %
mm
İHANETİN BÖYLESİ
Türk Ocağı'na yapılan baskın mücer ret bir arama hâdisesi, Ocak binasının Ma
üyeye devri işlemi değildir. Bunu yaptıran
ilgililer kimlerse, bu baskınla milliyetçi
gençlik hareketini belkemiğinden kırmak
ve Dursun'un şehit edilmesi olayının umu
mî efkârda solculara karşı meydana gelen
tepkiyi izâle etme amacım gütmüşlerdir.
Baskın Ankara I. Şube ilgililerinin ta
sarrufunun Ötesinde mânalar taşıyor. Pek
âlâ biliyoruz M bu şubenin önceki müdürü
.solculardan daha dün bir araba sopa ye
dikten sonra mevki ve unvanının haysiyeti*
ni hesaba katmaksızın engin bir pişkinlikle
görevine devam etmişti.
Keza Ankara Valisinin ve Emniyet Mü
dürünün bu konuda insiyatifleriyle hareket
edebileceklerini düşünmek meselenin çapı
hesaba katılırsa mümkün görülemez.
Şu halde baskın kimin eseridir? İki İh
timal var; ya MİT.'in bir operasyonudur,
yahut bizzat İçişleri Bakanlığı kanalıyla
Başbakan tarafından düzenlemiş bir hare •
kettir.
Başbakan DemirePhı ve Mcntcşeoğlu'nun gayri ciddi tutum ve davranışlarıyla bu
kabil gaflara tevessül edebileceklerini hesa
ba katsak bile ilgili istihbarat ve emniyet
kanallarının «okey» işareti olmadığı süre­
ce tatbikata tevessül etmeleri pek mümkün
olamaz. Şu halde üzerinde durulması gere
ken konu, bu mesele dolayısiyle İstihbarat
ve emniyet organlarımızın milliyetçi hare­
kete bakış tarzları oluyor. Görünüş şudur
ki mezkûr organlar milliyetçi hareketin bil
hassa gençlik içerisinde etkili bir şekilde
yayılmasını arzu etmiyorlar. Bu arzu etme
me hali dış kaynakların bu meseleye bakış
tarzlarına uygun olabilir. Meselâ Amerika*
tan ilgili makamları Türkiye'nin milliyetçi
bir düzene sahip bulunmasını kat'iyyen is
temeyebilirler. Yahut başka milletlerarası
örgütlerde buna benzer kuvvetli temayül­
ler bulunabilir. Ancak bütün bu cereyanla
rın kendi öz teşkilâtunıza hâkim görüş ola
rak tezahür etmesini kabul edemeyiz. Nasıl
edebiliriz ki, haber kaynaklarının en âlâsı­
na sahip olma mevkiindeki bu organlar.
Türkiye'yi kemiren, Türk Milletini yabancı
lara zebûn eyleyen bir zihniyet ve düzenden
yana olurlarsa evvelâ kendi kendilerine »ha
net etmiş, mevkileriyle tenakuz haline düş
Nur! GİİRfiİİR
müş olurlar. Bu mevkiler millî düşüncenin
hakim olması zaruri ojan kalelerdir.
Yoksa bu kaleler mi düştü?
Bu ihtimali ne gönlümüz ne de man
tığımız kabullenmek ister. Ancak ortada
inkârı gayri kabil vakıalar var ve bunlar Iza
ha muhtaç konulardır.
Meselâ Milliyetçi Hareket içerisinde
her gelişme emaresinin başgösterdiği safha
da ortaya çıkan ve tamamen sun'i sebeple
re dayalı İhtilâflar konusu. Bunları kimler
çıkarır, kimlikleri nedir? Bazıları bilinse
bile mühim değil, önemli olan sonuçlardır.
Ve sonuçlar daima milliyetçi kıpırdanışla
rın budanması şeklinde neticelenir.
Bu met od dünün şartları İçerisinde ya
ni ideoloiik kavgaların ön plâna çıkmadığı
günlerde renksiz bir içtimaî vasatın temini
yönünde belki geçerli olmuştur. Ne var ki
bugün şartlar tamamen değişmiştir. Artık
mücerret olarak Demokratik relim uğruna
dövüşen kitleler, gruplar meydana getirile
mez. Hem komünizm gelişmesin hem de
milliyetçi hareket iktidar şansına sahip
^^mmm^m^m^mm^m^m^^m^^mmmi^Mmâ
olmasın denilirse günün şartlan realist ola
rak değerlendirilmemiş olur. Bugünün şart
lan içerisinde başka bir alternatif aramak
abesle iştigal olur.
İtibarsız tipleri ısrarla topluluklara
sunmak ve hele hele sun'i siyasî liderler ve
birleşik de olsa sun'iliği esas vasfı olan siya
sî teşekküller hazırlamak memlekete fazla
bir şey kazandırmaz.
Milliyetçi toplulukların tamamen alenî
olan çalışmalarının izlenmesi, buralara «sız
inak» çok kolaydır. Hele genç muhitlerde
bu iş daha da basitleşir. Gençlerin heyecan
dolu dav ranışlanna zaman zaman müessir
Çİmak da mümkündür. Yani kısacası milli
yetçi gençlik hareketlerinin umumi efkâr
önünde güç durumlarda bırakılması ilgili
organlar için müşkül bir işlem değildir. Ama bu hâl onlara ve memlekete ne kazan­
dırır?
Elbete bu arada kazanan vardır. Ko
iminizin, mahiyeti İcabı; legal ve illegal ça
lışmaları esas ve yan teşekkülleri, İrtifak
grupları ve sempatizanlanyla daha güç bir
lokmadır. Aralannda müessir olmak kolay
değildir. Ve milliyetçilerin her kaybetiğl
puan onlann kazanç hanelerine eklenir.
Şu hale göre Türkocağı kıyımı kim ta
rafından düzenlemişse, aleni bir gaftır. So
mıçlan memleket hesabına asla kazanç de
ğildir. Telâfi edilmek istense bile pek zor
dur.
Bu sekil ağır hata ve gaflar sivri akıllı
Amerikalıların, yahut birtakım gizli millet
ler arası teşkilâtların üslûplarına o kadar
benziyor ki, coplanan ve kovulan milliyet
çiler olduğu halde icracılar, tatbikatçılar
hesabına İçimiz cız ediyor, üzülüyoruz.
Ne*>lursa olsun milliyetçi gençliğe kar
şı pek haince bir İşlem yapılmıştır ve ki
sacası Türk milletine ihanet edilmiştir.
.«iacih^^&^T^BS^a
K~t*sm**m*,M****-»m, *mmm*m \
olaylar* düşünceler • yorumlar • olaylar •düşünceler
anarşist zorbalar silâhlı baskın
larla bu okulları işgal etmişler
ve birçok öğrencinin yaralanma
sına sebep olmuşlardır. Okul ida resinin ilgisizliği, nemelâzımcılığı hainlerin cüretini daha da
arttırmış ve memleketsever,
Türk çocuklarına okul mahzenle
rinde işkenceler yapılmakta, her
kesin gözü önünde dövülmektedirler. Can emniyetleri sağlana­
mayan, okuma hak ve hürriyetle
ri bir avuç hain grup tarafından
elinden alınan arkadaşlanmız okullarına gidememektedirler.
G.E.E. ve E.T.Y.Ö.O. Millî EgJtim Bakanlığına bağlı yüksek
okullardır, öğrenciler oku İlanın
daki bu olağanüstü durumun va
hametinl Bakanlığa kadar akset
tirdiler. Fakat Bakanlıkça hâlâ
hiçbir tedbir alınmamıştır, öğ
rencilerin çoğunluğu yatılı oku
makta olan fakir Anadolu çocuk
larıdır. Okullanna alınmadan bu
öğrencilerin yataklarında bir kıs
mı talebe bile olmıyan zorbalar
yatmakta, yemeklerini yine bu
zorbalar yemektedirler. Masum
öğrenciler ise aç - sefil otel, han
köşelerind.e sürünmektedirler.
Bu duru mkarşısmda Bakanlık
tan, Emniyetten ve Okul İdare
ellerine kadar, bütün yetkililerin
tutumunun akıl ve mantıkla bağ
daşır yanı yoktur.
Bir ülkede vatandaşların hak
ve hürriyetlerini korumakla gö
revli Emniyet teşkilâtı yoksa, va
tandaşlar hak ve hürriyetlerini
kendileri korumak mecburiye­
tinde kalır.
Diyonlz ki: Millî Eğitim Ba
kanlığı, okul idaresi ve emniyet
ilgilileri bu satılmış zorbalara
karşı tedbirleri almaz ise, mera
leketsever ülkücü öğrencilerin
tavır ve davranışları değişecek­
tir.
MUHTAR DEĞİL
DEMİRE!, — Son zamanlarda
Demirperde ülkelerine yaptığı
ziyaretler kendisini epey etkile­
miş olacak ki şimdi Komünist"
feri himayesine aldı. v
Üstelik Erkek Teknik Yüksek
Öğretmen Okulu muhtar değil,
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
bir yüksek okuldur. Yâni Millî
Eğitim Bakanlığı ilkokullar, orta
okullar, liseler üzerinde ne ka
dar hak sahibi ise burada da o
kadar hak sahibidir. Her aaı mü
feltiş gönderir, teftişe tabi tu tar, okul nizamını bozanlan okuldan kovar, anarşistleri çıkar
mak için her an polis müdahale
edebilir. Fakat tatbikat tam tel­
si oluyor, kanuna karşı koyanlar
Bakanlık ve Emniyet nazarımda
kanundan daha kuvvetli kabul
ediliyor ve hiç bir işlem yapılmı
yordu. Anarşistler okulda, sanki
bir muhtar müessesede imişçesl
ne rahat hareket etmekteydiler.
İktidar da bu duruma rıza gös
termiş gibiydi.
Milliyetçi gençlerin haklı mü
racaatları, komünistlerin taban
ca namlularının yanında dikka­
te alınmıyordu. İktidar daha
Başkent'te kanunları hâkim kıl
maktan acizdi. Felçti.
Demirel ise, hâlâ yuvarlak lâf
larla milleti kandıracağını ve
mani olmadığını soranlara, «Şikâjyetinizi yanlış adrese yapıyor
sunuz, muhtabı ben değilim»
diyebilecekti. Peki söyleyebilir
mi, zât-ı âlileri nedir ve neler den mesuldür?..
CİNAYET İŞLENİYOR
•
Demirel iktidarının her türlü
ikaza kulak tıkadığı ve bu tutu
muyla da anarşistleri himaye et
tiği sıralarda, himayeye mazhar
komünist militanlar Erkek Tek
nik öğretmen Okulunda iki gün
dcnberl işkence yapmakta ve sa
dizinlerini tatmin etmekteydi­
ler. Üstelik komünist üstadlann
dan biri tarafından yazılan «İş
kence Nasıl Yapılır» kitabının
tatbikatını yapıyorlardı.
CESET KAÇIRMA İŞLERİ
BAY MENTEŞE — i l e ­
cekte Şehit Dursun'un manevi
varlıfeı onu da tepeleyip geçe­
cektir.
Cinayetin işlendiği odada on
dan fazla cellât vardı. Biri bir kö
şeye oturmuş, «İşkence Nasıl Ya
pil ir» kitabını okuyor, diğerleri
tatbik ediyordu. Önce yere yatır
dılar ve ayaklarına vurmaya baş
ladılar. Heps birden ayaklannın
üzerinden geçti. Sonra dizlerine
kadar olan kısımlarım İyice ez­
diler. Çiğneme faslı bitmişti. Ki
taptan yeni bir sayfa çevirdiler
ve jilet ellerine aldılar, rastge
le jilet atmaya başladılar.
Kitaptan tekrar yeni saîyfalar
çevrildi ve makasla etleri kısıl
maya başlandı. Bütün vücudu iyice moralıldı. Sonra jiletlenen
ÖNKUZU
j
j
BEYİNLER SOKAĞA
Boş bir sigara paketini pencereden atan kişilere ceza biçme*
ğe çalışılırken, bir genci işkencelerle boş bir çuval haline getir­
dikten sonra üçüncü kattan caddeye fırlatanlar karşısında, basın
da, radyo da, Meclis de vazifesinde ihmâl göstermiştir.
Boykottan fiilî duruma kadar genişlemesine göz yumulan
öğrenci hareketleri, aşırıların teşviki, ilgililerin sorumsuz davra
nışlan karşısında adetâ bir gerilla savaşı halinde Başkent sokak
larına taşmış bulunmaktadır.
Millî olması gereken basın, savaş halindeki iki ayrı milletin
basım halinde kendi cephelerinin hareketini teşvik, karşı cephe»
nin hareketini sükûtla geçiştiriyor.
Dün gazetelerde akseden «Üniversite kaalillik olayı» sol ga­
zetelerde birkaç satırla geçiştirilmeye çalışıldı. Radyo, devletin
radyosu, her kuruşunu Türk Milletinin ödediği radyo, bu haberi
değerlendirme vönünden gerekil ciddiyeti göstermedi.
Medeni ülkelerde cinayet, ürkütücü olaydır. Yarı medeni ül
kelerde cahil kimselerin yapacağı İştir ve genellikle dağbaşlarında veya meyhanelerde işlenir. Ama bizim ülkemizde cinayet, bir
değil, beş değil, belki yüz defadır işleniyor. Ve bu cinayetin uğur
«uz canileri üniversiteli olarak memleketin geleceğine el koyan
kimselerdir.
Birinci Büyük Millet Meclisi günlerinde bir kaçırma ve öl­
dürme olayı ile ilgili olarak bir mebus Meclis kürsüsünden şöyle
seslenmişti : «Ev Kabe-] millet, sana da mı taarruz? Ey ârâyi
millet sana da mı taarruz.»
Ama bugün muhalefeti, muvafakati ile bütün mecliste böyle
sine haykıran bir ses işitmiyoruz. Elli yıl sonra Ankarayı 5000 yıl
evveline götürmeye kimsenin hakkı yoktur.
Bu memlekette eğer bombayı fırlatan eller, boğazları sıkan
parmaklar bir Mao'cunıuı eli ve parmakları ise, memleket sol
basuu ve radyosu ile meseleyi ya ölüm sessizliği içinde karşıla­
ma, yahut tevil yollarına sapma gayretkeşliğini göstermektedir.
Ankara'daki son cinayet olayı, işlenişi bakımından gaddarâne, işleyenleri bakımından, milletin geleceği bakımından, endişe
vericilikten de ötededir. Bu memlekette belediye nizamları bile
boş bir sigara paketini pencereden atan kimselere ceza biçerken,
bir genci işkencelerle boş bir çuval haline getirdikten sonra üçün
cü kattan caddeye fırlatanlar karşısında basın da, radyo da, Mec
lig de vazifesinde ihmâl göstermiştir. Bu millete bu kadar haka­
reti reva gören yetkililer sustukları müddetçe kaatillerin «şerik-i
cürmü» olarak millet tarafından lânetleneceklerdir.
Başkentinde asayişi koruyamayan bir sistemin, muhalefeti,
muvafakati, basını ve üniversitesinin uhdesine memleketin gele
ceğini koruma göreyim* vermek o omuzlar için çok ağır bir yük
olur..Başkentte «silâhlı sol» a göz kırpanlardan «vatan koruma»
görevi beklemek safdillikten çok öteye «mücessem bir aptallık»
dır.
Memleketin beyni olan yüksek okula ve o beyine hedef gös
teren yetkiliye bakın, bu olay olayısiyle ne cevher yuınurtlamış:
«Bana bir kısım sağcı öğrenci geldi. Hayatlarının tehlikede
olduğunu söylediler. Tedbir alınmasını istediler. Tedbir almadı­
ğımız takdirde, kendileri tedbir alacaklarını bildirdiler. İşle al Aklar tedbirin sonucu?.»
Bu yetkili kişi, öğrencilerin kendilerine gelmeyip Koçero ve­
ya Hamido ailesinden mi yardım İstemelerini arzuluyordu? Genç
İer doğru yolda hareket etmelerinin cezaimi mı çekmeliydiler?
Üniversite ve yüksek okullar milletlerin başı ve beynidir.
Baş ve beyin sokağa düştüğü zaman, halk tarafından «değersiz
nesne» olarak çiğnenebilir, kasap esnafının «sakatat» dediği şey
den öteye bir kıymet taşımaz.
Üniversite haysiyetini, idare makanlzmaüi halkın mal ve can
emniyetim korumaya mecburdur. Hâdiselere artık sağ - sol me­
selesi olarak bakmak meseleyi görmemek olur. Bu bakımdan
memleket çapında millî kararlatın alınması zamanı geçmekte dlr.
Başkent sokaklarında müessif olaydan bir gün evvel anar­
şist gençlerin, Mao hayranlarının hora tepen vahşi kabile halkı
not durumundan farksız bir âyin yaptıkları neden görülmedi?
Ortada cinayetlerden de öte bir vahşet vardır ve ilgililer, bu
durumda «Millî hakları» savunmada beceriksizliklerini İspatla­
mışlardır.
25.11.1970
rERCÜMAN
~^~
Milliyetçiler Derdi», Komünistler
Hâli Firarda, Aştiş Berkemâl
Üniversite öğrencilerinin devrimsel ey
leme başlamalarından beri devam eden ha
diseleıin son gelişmelerine bakınız:
EZİLİR
VE TÜRK BASIMI
— İstanbul'da, merkez binasına mev
zilenen solcular, Rus yapısı mavzerlerle iki
genci yaraladılar. Mao'nun ve Ho'nun ki­
taplarını satmalarına mani oldu diye Kim­
ya Dekanı Saffet Hapıma karşı sabotaj ha
reketlerine geçtiler «Halk Savaşı» diye ba
ğırdılar.
— Ankara'daki, eylcmsel ve de devrim
sel ve dahi «örgüt»seî, gençler Dursun Ön
kuzu isimli bir genci komünist değildir de
yû, iki gün işkenceye tabi tuttuktan son
ra, üçüncü katın penceresinden atıp öldür
düler.
— Milliyetçi gençlçr arkadaşlarının
bü hunharca yani'bu sosyalistçe Öldürülü­
şünden münfail olarak üç tane sosyalist ev
lâdmı kaçırıp parmaklarını kırdılar.
— Polise de, bunun üzerine Türk Oca
ğını basıp yetmişbir milliyetçi genci içeri
aldı. Türkocağı binasını da boşaltıp Defter
darlığa teslim etti.
Bu hadiselerin hepsi kanunsuzdur.
Hepsi hukuk dışıdır. Amma hukukta bir
illiyet rabıtası meselesi vardır. Hangi hadi
sevi hangi illet meydana getirmişse o hadi
seden o illeti işleyen mes'uldür. Faillerin
çok olduğu hadiselerde bu rabıtayı tespit
etmek hem daha zor hem daha zorunludur.
Düşünelim.. Şu bizim Prof.Ja «Özerk»
ligi bir yamyam kabilesi reisinin anlayışı
ile ele alıp, öz vatanın*^ürge, üniversi
teyi de onu idareye ntfjjr üstün devlet
haline getirmek istemesJJJÜ, bu hadiseler
meydana gelir miydi? Ç^cj ve de dev­
rimci ve dahî «Örgüt»ÇÜ*&çler, işi miting
ten karışıklığa, dövizde"'Jolotof kokteyli
ne, molotof kokteylindi^Us yapısı dür­
bünlü tüfeklere gelirlerdi bu iş olur
muydu?..
Son hadiselere gcfojj. Sayın Polis,
iki gün işkenceye tâbi t»w«n genci, işken
ceci sosyalist cellâdı eşpci öğrencilerin
ve de onların yamağı Çitici Prof. ların
özerliğinin pençesindenJurtarabilscydi,
Milliivetçi gençler de üÇ^ti öğrenciyi ka
çırıp parmaklarını kırandı?" Acaba mil
Ergun &ÖZE
liyctçi -gençler mi kaçUC^fmıak kırdı?
Orası da kat'î olarak b^fleğii daha. Am­
ma bu üç genci sosyalistjjjlci v e dahi dev
rimci gençlerin k a ç ı r m a n muhakkak.
Zira onlar kaçırsalardı &M etmekle kal
maz pencereden alıp öljJJJir ve kısa yol
dan kabristana gönderirdi.
Hâdiselerin h u k u J ^ Ö yanında bir
ae siyasî ve psikoloji* "^U var. Gorülü
yor ki komünistler «B^^scden korkma
vız, herkes bizden kork*1* havasım yarat
mak isliyorlar. Mernle^'* korkuyu getir-
mek istiyorlar. Prof. lar bize vız, polis bize
tırıs diyorlar.. Adam öldürsek bile bir şey
gerekmez iddiasındadırlar. Gerçekten de
polis sadece maktulleri yakalamakla meş
gul. Klâsik polis formülü «Maktul derdest,
kaatil hâli firarda, asayiş bcrkemal.» Gel
de Sükan'ı arama bakayım. Evet polisin
durumu bu. Yalnız bu değil. Üstelik daima
polise, hakka, intizama, asavişe yardımcı
olan ve karşısındaki kanlı kaatiller yüzün
den ve polis bir şev yapamadığı için eli za
man zaman kanunun sınırından ^taşan genç
lerc karsı bu nolis aslan. îvi amma biraz
da merkez binadan atılan mavzerlerin he
sabini sorsana.. Bak Teknik Üniversite Rek
törü de isti fa" etti. Ne olacak? Tam işte anar
şi havası bulut gibi Geldi.
Polis üniversiteye giremez, üniversite
deki cskivalarla uuraşan gençlerin binası­
na girer, toplar onları götürür. Evet biliriz
polis de emir kuludur amma onlara bu em
ri kim verir? Hangi aklıevvel polis kurma­
yı?.. Hem üstelik herkes bilir kj bu polis
istedi mi vakalar. Bakın işte Dursun Önku
zu'nun kaatili olarak yakalanan delikanlı-'
ya «Ben öldürmedim, sadece sorguyu sey
rettim. Herhalde sorguya dayanamaiyıp ken
dini pencereden atmış olacak» diyor. Ne ifade ne ifade.. Özrü kabahatinden büyük.
Ve polis bu gençle beraber daha kaç kişi
nin orada olduğunu ve iki gün nasıl sorgu!
vaptığını biliyor da gidip basamıyor ve son
ra gelip Türkocağını basıyor. Maaşallah..
Şimdi raporu üst makamlara verebilirler
«Milliyetçiler derdest, komünistler hâli fi
rarda, asayiş berkemâl.»
26.11.1970 TERCÜMAN
ŞEHİTLERİN
ELLERİ YAKANIZDA
••
••
••
DUŞUNUN
TOPLANIN ARTIK
Dün değil önceki gün, yani 23 Kasım 1970 de bu köşeden siz
lerc şöyle sesleniyordum :
Bugün yine çmgaı kopacak... Yanıt gazeteler sizlere üniver­
site cenahından yeni anarşi havadisleri verecekler....
Belki de tabancalar, dinamitler, molotof kokteylleri, dürbün
liV tüfekler, mavzerler konuşacak.
Kan akacak...
T.R.T. denilen radyo bas bas bağıracak... Bir hayasız kahbe
kurşuna hedef alınan vatan evlâdı milliyetçi genci efkârı umumi
yeye «Atatürkçü ve Devrimci» gibi takdim edecek...
Bugün yine kan akacak!..
Ve aktı işte kan!
Kahbece, hayasızca Dursun'u da öldürdüler...
Dursun Önkuzu şehid oldu!..
Korkunç bir tecelli bu..
Yarabbi, kalemim nasıl vardı?.. Kan akacak diye nasıl yaza
biidim?.. Kâğıdımın, mürekkebimin uğursuzluğu neydi? Keşke
•yazamaz olsaydım! O kalemi tutamaz, o kâğıdı bulamaz olsay­
dım!.. O mürekkep tükensevdi keşke...
«İlâhi! Bir hatâ ettimse, elvermez mi hüsranım?
Güneşler doğdu, aylar doğdu ben hâlâ perişanım!»
«Şu öksüz yurda bir gülmez misin? Hâlâ yetimindir;
Bütün yangındı indirdiklerin, bir gün de nûr indir.»
KAATİLİN
— Siz; Başbakan, İçişleri Bakanı, Em
niyet Genel Müdürü veya sorumlu bir hü
kûmet üyesi olsaydınız. Ve TİP. Genel Baş
kam Behice Boran'la güdümlü sosyalist
Mehmet Ali Aybar'ı «bile gerici ve devrim
düşmanı» olmakla itham edip, tartaklaya
cak kadar kızıllaşan kaatil ruhlu bir kaç
militan ,sırf anarşinin devamlılığını * sağla
mak için cadde ortasında yakalayıp kaçır
dığı bir milliyetçiyi engizisyona rahmet okutacak işkencelerden sonra Erkek Teknik
Yüksek Öğretmen Okulunun üçüncü katın
dan aşağı atsaydı ne yaparsınız?
Devlet otoritesinden bahsedemezdiniz
herhalde...
Hattâ, hergün biraz daha şişirilen po
üs kadrosunun, millete yük olduğunu ifade
edemezseniz bile vazife yaptıklarını da
söyleyemezdiniz.
Fert ve devlet güvenliğinin teminat al
tında bulunduğunu iddia etmek için ise, adanıda meşinleşmiş bir surat isterdi..
îşgal ettiğiniz makama layık olduğu
\u göstermeniz ve o makama para yiyip,
keyif çatmak için değil, millete hizmet et-
İTİBARI
mek için geldiğinizi i s l e m e n i z suçlula
n yakalatmanızla m ü m ^ olurdu herhal­
de..
Göstermelik de ölülerine bir bas­
kın yaptırmanız beklen1™*
04 adında mil
Ankara'da DursunMoteu
liyetçi bir genç komün»** tarafından ka
çırılmış, bir ilim y u v a s j ^ l ) m a s u m (j)
duvarları arkasında ^ftî^Ve tabi tutul­
muş ve nihayet üçüncü^ln penceresin •
den aşağı atılarak öi^JJJJfcüştür de; ne
Demirel'den, ve ne de ^ u ^ ^ i n ayağının
altındaki adamlardan Çjt '* çıkmamıştır.
Üstelik, penceredenjlı| an g e n ç ülkü
Ocaklarına mensup ol« u ^! ^alde, polis kal
kıp Ülkü Ocaklarını baS^j&tir, Ve komü nistler «Yaşa polis am^.^avo fruko» di
ye tempo tutarken v°^f ^.^illiyetçi daha
zindana tıkmıştır. Yan» J^sle komünist İer aynı çizginin üzeri»10 birleşmişlerdir.
Cinayeti Dev GenÇ iş ^niştj.
Dev Genç basılman1-.
Öldürülen Ülkü Off.%1,.
Ülkü Ocakları bas»'^'
Ülkü Ocaklarının y ^ ı g ı Türk Qca
ğı binasmıa Ankara de ^arlığının emri
ne verilmesi de hepsinin üzerine tüy dikti.
Dev Genç binalarına tanınan dokunul
mazlık Büyük Millet Meclisine tanınan do­
kunulmazlıktan, komünistlere tanınan do
kunulmazlık milletvekillerine tanınan do
kunulmazlıktan pek farklı değil..
Birinin ki açıktan açığa ve kanuna uyu
tarak..
ötekininki sinsi ve kanunsuz olarak...
Dört ay önce de yazdığımız gibi biz,
Türkiye'de gelişen olayların esrarını yöne
tim kademesinin uyuşukluğunda aramıyo
ruz. Bu keşmekeşliğin hükümetin pısırıkh
ğından ileri gelmediği de muhakkak.
Ortada bir gerçek varsa, o da şudur:
Mason biraderlerle komünist yoldaş­
lar, elele tutup, baba siyonizme hürmet ve
bağlılıklarını sunuyorlar.
Gençlik şu iki şeyi unutmayacak ve
affetmeyecektir:
1 — Hükümet komünizan teşekkül­
leri milliyetçilere karşı himaye etmektedir.
2 — Randevu evlerini basamayan po
üs, orospulara duyduğu saygıyı milliyetçi
gençlerden esirgemektedir.
(BİZİM İNADOLU)
Necdet SEVİNÇ
«Yandık!» diyoraz.. Boğmaya kan gönderiyorsun!»
İşte Mustafa Bilgi, işte Süleyman Özmen, işte Yusuf İmamoğlu, işte Bahaddin Dedeşen, işte Mustafa Kahraman...
Ve brfe Dursun Önkuzu!.
Birer birer gittiler. «VATAN VATAN VATAN... HUBB-ÜL
VATAN MİNEL ÎMAN!» buyuran Peygamberi Zişan aşkına kara
toprağı sardılar .. Gık bile demediler... Gözlerin^ kırpmadılar....
Allah aşkına vatan uğruna odunlara, işkencelere, bıçaklara, kur
^unlara göğüs gerdiler...
Ve işte sizler, sevdasına can verilen Türk Milleti,
Siz sağlar... Sözüm size :
Okumak, hayata atılmak için mi geldiniz? Kapatın defterle­
ri, bırakın kalemleri...
Dükkânınızda nafaka uğruna mı bekleşiryörsunuz? İndi­
rin kepenekleri, aynlın tezgâhın başından...
Yaşamak için küfeyi mi sırtladınız? Çözün onu, koyun bîr
kçnara...
Nasırlı ellerinizle hâlâ toprağı mı kazıyorsunu ? Gelin bui aya..
Üniversitenizden, tezgâhınızdan, fabrikalardan, kasabalar­
dan, köylerden, gecekondulardan, ara sokaklardan toplanın! Alın başınızı avuçlarınıza; yolun saçlarınızı. Hayır, hayır düşü •
nün..! Ve bilin artık:
Solcu imiş. Komünist imiş, Mason imiş, dinlemek, kulak
asmak yok! Sadece düşman var... Eli silâhlı, bombalı, tabancalı
oTşman... Mukaddesatın vatanın düşmanlanî..
Kimseyi dinlemek vok. Allah'darf başka kimseden yardım
beklemek yok!.. Şehidlerin elleri yakanızda. Düşünün, toplanın
artık!
« '
~~
(BİZİM ANADOLU)
YILMAZ YALÇINER
DEVLET * 30 KASIM 1970 * SAYFA : S
EMİR KULLARI — Komünist öğrencilerin yürüyüşlerinde ka­
çacak delik arayanlar Şehit D. ÖNKUZlFnun cenaze törenini yap
tırnıamak için çember oluyorlar.
Tere tuz basıldı. Önkuzu'yu ba
yılttılar. Bir saat kadar aradan
•onra yeniden f vm usulleri tek
rarladılar. Çok iş yaptıklarım
zannederek, yorulduklarını söy
iediler ve biraz ara verdiler.
Sonra tekrar sayfalar çevrildi,
Çimdi işkencenin en mühim bah
nine gelmişlerdi. Zaten yan bay
gın ve elleri ayaklan bağlı ön
kuzu'nun ağzına biri bir hortum
toktu. Ön kuzu çok susamıştı ve
au vereceklerini zannetti. Ama
hortum bisiklet pompasının hor
tumuydu. Hortum yerleştikten
«onra sırayla hava basmaya baş
ladılar. Bu ara Dursun'un ciğer
leri patladı. Artık yaşama ümidi
iıemen hiç yok gibiydi.
j BAŞBAKAN İÇİŞLERİ
BAKANI NEREDE?
Dursun Dokuzu ölümle pençe
Icşip, acı acı feryat ederken, em
niyet kuvvetleri dışarıda bekli­
yorlar, şefler adeta cinayetin en
(Tüzel şekilde işlenmesine yar üımcı oluyorlardı. Polisler, Dur
•ıın'u iki günden beri arayan ar
dadaşlarının okula da gelip onu
işkence odasında bulacaklarınelan endişe ediyorlardı. Bu se
beple gözlerini yollara, yani ge
lecek «komandolara» çevirmiş­
lerdi. Komünistler polisleri da­
ha fazla bekletmediler ve biraz
sonra boş b { - çu, .d gibi pencere
öerı polislere a ti verdiler. Polis
şefleri hemen okulun her tarafı
nı sarıp bütün kaatillerl yakala
yacak verde, Dursun'un cenaze
fi üzerinde hazırlayacaktan ter
tipleri nlânlamava başladılar.
] KAATİLLER BIRAKILDI
Kaatiller yeni cinayetler işleye
bilmelerini sağlamak için bira
kıldı. Demirel ve Menteşeoğlu*polisl
milliyetçilerin peşine
taktı. Kam uoyunun dikkatlerini
de solcularının üzerinden çek­
mek için ertesi gün Türk Ocağı'
na baskın yaparak cenaze hazır
lığında bulunan gençleri topla­
yıp nezarete götürdü. Bir çok
gence türlü hakaretlerde bulun
tfu. Birçoğunu da dövdü. Nezare
te götürürken komünistlerin
FRÜKO ARABASI tâbir ettikle
ri arabanın ortasına yatırdıkla
n Genç Ülkücüler mensubu or
taokul talebelerine İçişlerinden
•Idığı emirle beşi, onu birden
•aldırdılar, ayaklarının altında
çiğnediler. Komünistlerin önün­
den kaçacak delik arayan polis
ler, kanuna saygılı ve hiç bir za
man polise hakaret etmemiş mil
fiyetçiler karşısında aslan kesil
mislerdi. Bütün yiğitliklerini or
tava koyuyorlardı. Çünkü Demi
relMn Asayiş Bakanı Menteşeoğ
fcı öyle emir vermişti.
ÖLEN KOMÜNİST OLSAYDI
Erkek Teknik'te polisin gö­
zü önünde öldürülen genç KO
münist olsaydı polisler milliyet­
çilerin kaldıkları bütün yurtlan
ve dernekleri basar, masum bir
çok genci nezarete götürürdü.
Komünistlerin Siyasal Bilgiler
Fakültesinde öldürdükleri Mus­
tafa Kuseyri'nin öldüğünü, ha­
ber alır almaz polis hemen İçel
Yurdunu basmış, hiç suçsuz bir
genci nezarete götürmüş, kaatil
zanlısı diye efkârı umumiyeye ilân etmişti.
Şimdi ölen milliyetçiydi, fakat
polis yine Türk Ocağı'na baskın
yapmıştı. Niyet açıktı. Demirel
miliyetçileri komünistlerden da
ha tehlikeli buluyordu. Ve milli
yercileri sindirmek İçin komü nistlerle iş ve eylem birliği halin
deydi.
TÜRK OCAĞI MESELESİ
Demirel Türkocağı'nı basmak
la bir taşla bir kaç kuşu birden
vurmak istemişti. Bir kere îs
met Paşanın milliyetçilerin elin­
den almak istediği fakat bir tür
lü başaramadığı Türk Ocağı'nı
milliyetçilerden alacaktı. Halbu
ki Türkocağı binasında devle­
tin bir kuruşu yoktu. Ve TürkOcağı üzerinde hiç hak sahibi ol
mayan hazine idi. Ama Demirel,
İsmet Paşa'dan daha fazla milli
vetçi düşmanı olduğunu göster
mek istiyordu. Böylelikle de Ku
zeyli yeni efendilerine daha çok
yaranacağı kanaatindeydi.
Sonra cenaze töreninin yapıl
masını engellemiş olacak, milli
vetçi gençlerin şehitlerine son va
zifelerini yapmalarına manî ola
çaktı. Esasen önkuzu'nun ölü­
münün baş sorumlusu olan De­
mirel, şehide saygı göstermiyor,
ona bir cenaze törenini bile çok
görüyordu.
Demirel'in bir taşla vurduğu
diğer kuş ise, önkuzu'nun ölürvt
dolayısıyla komünist militanla­
rın üzerinde toplanan dikkatle
ri tekrar milliyetçilerin üzerine
çekmekti. Böylece komoünist mi
litanlan nasıl koruduğunu gös
termek istiyordu. Kimbilir belki
de böylelikle yaptığı nüfuz suis
timallerinin unutulacağını sanı­
yordu.
CENAZE SAKLANIYOR
Erkek Teknik'te şehit edilen
ömkuzu polis tarafından Devlet
Demir Yollan Hastahanesine
kaldınimıştı. Hastanede gerekli
muayenesi yapıldıktan sonra ra
por tanzim edildi ve defin için
mahzur kalmadığı belirtildi. Po
üs cenazeyi milliyetçi gençlere
vermemek için önce Numune
Hastahanesine sonra Tıp Fakül
tesi Hastahanesine götürdü. Mil
liyetçi gençler ve Önkuzu'nun ba
bası Abdullah Önkuzu, naaşı has
tane hastane aradılar. Üç has
tane de aynı zamanda naaşın
kendisinde olduğunu söyledi.
Savcılık ise defnedlebüeceğini
söyledi. Fakat ortada Önkuzu'­
nun naaşı yoktu. Neticede naa
şm Tıp Fakültesi Hastahanesin
de olduğu tespit edildi, fakat has
tane vermek istemedi. Savcmın
müsaade etmediğini belirtti. Sav
cı İse artık defnedilmesi için
mahzur kalmadığını belirtiyor­
du. Önkuzu'nun cenazesine ge­
lenler Maltepe Camiinde bekli *
yorlardı. Nihayet öğle namazın
dan yanm saat sonra naaşı tes
lim ettiler. Cenaze namazı kıl
rnak için bekliyen onbinlerce
genç ve halktan teşkil olunan ce
maatın dağılmasına polis şefleri
tarafından çok gayret gösterildi
şehitlerine karşı son görevlerini
vapmak isteyen milliyetçiler sa
bırla bekledi. Tertip suya düş­
müştü.
İKİNCİ TERTİP
Demirel'in Asayiş Bakana bu
sefer cami önündeki (yolları ba
rikatlarla kapattı ve cenaze me
rasimine mani olmava kalktı.
Milliyetçi gençler ise bu yolun
komünistlere açık tutulduğunu
belirterek kendilerine de açılma
sini istediler. Fakat Demirel'in
harika Bakanı emir vermişti, bi
lakamazlardı. Yapılan çeşitli te
maşlar fayda vermedi. Üstelik
jandarma birlikleriyle polis ba
rikatlarını desteklediler. Bunun
üzerine milliyetçi gençlerden bi
ri topluluğa haykırdı: «Bizi tek
güvencimiz silâhlı kuvvetlerimiz
le karşı karşıya getirmek istiyor
far. Buna fırsat vermeyeceğiz»
CENAZEDE OLAYLAR
Dursun önkuzu'nun cenazesin
de olaylar camide başlamıştır..
Cenaze Kızılay ve Bulvara çıka
nlmamış ve üç saate yakın Mal
tepe Camii önünde öğrencilerin
ellerinde bekletilmiştir. Bu ara
da öğrencilerle polis şefleri ara
sında yer yer ağız münakaşala
n olmuş, hükümete çatılmış.
Başbakan Demirel'in komünist­
lerle işbirliği halinde olduğu id
dia edilmiş ve polis yuhalanmış
tır
Öğrenciler, bir ara polisin ü/e
rîne (atom) adı verilen çocukla
rın oynadıkları patlayıcı madde
lerden atmışlardır. Polis şefleriy
le Kızılay yolunun açılması için
yapılan tartışmalara bazı subay
BU İSİMLERİ UNUTMA
Türk Milleti, aşağıdaki İsimler senin yolunda bu vatan, bu
millet ve bu din için şehit olan Dursun önkuzu'nun işkence me­
rasiminde bulunanlardır
M.AliKabakoğlu
Sabri Uyar
Fikri Aytan
Hüseyin Tüystb
Adnan Altıparmak
Feridun Taner
Mehmet Özdemir
Şefik Şener
Cemil Kaya
Faruk Döngör.
larla Belediye başKanvekıli Mub
I is Şenöz de katılmışlar ve Top
lum Polisi Müdürü Yılmaz Sezgin'den Kızılay yolunun açılma
sini, solculara cenazelerinin tö
renle kaldırılması için izin veri t
eliği halde milliyetçilere bu iznin
verilmemesinin tahriklere yol açacağını söylemişlerdir. Toplunu
Polisi Müdürü ise, bundan boy
le kimseye Kızılay ve Bulvar yo
lunun cenaze gösterisi için açıl
mıyacağını bildirmiş, tazyikle­
rin devam etmesi üzerine de
«bizi buradan çiğneyip geçebilir
simiz.» demiştir. Belediye Baş
kanvekili Muhlis Şenöz bir ara
İçişleri Bakanı Menteşeoğlu ilet
telefonla konuşmuş, yolun açıl­
masında ısrar etmiş, ancak recf
cevabı almıştır. Muhlis Şenöz
İktidarın solculan koruduğunu
ileri sürmüş ve şöyle konuşmuş
tur:
«Mason kapitalist işbirliği, mil
liyetçileri sindirmek ve yok et
mek için gayret sarfetmektedir *
Türkiye de can emniyetimiz
yoktur. Bugün Başbakan Demi)
rel bile kendi can emniyetini ko
ruyamıyacak, koruyamaz du­
rumdadır. Kendisini Siyasal Bil
giler Fakültesine girmeğe davet
ediyorum. Erkekse burajya ei*'
der.»
'
Ülkü Ocakları basın sözcüsü
Bahri Zorlu da cenazenin bekle
t ildiği sırada, Gazi Mustafa Ke
mal Bulvarının tam ortasında
bir basın toplantısı düzenlemiş,
iktidarın Anayasaya saygılı ol­
ması lâzım geldiğini belirtmiş ve
milliyetçilerin fakültelere alın­
madığını, hükümet yetkililerine
şikâyet ettikleri vakit cevap ola
rak «Sizin silâhınız yok mu, onl
lar vuruyorsa siz de vunın» den
diğini ifade etmiştir.
ÖNKUZU'NUN BABASI
NEDİYOR?
Cenaze arabasının arkasında­
ki taksiye bindirilmek istenen
önkuzu'nun babası Abdullah Ön
kuzu basın mensuplarına «Oğ«
lum, Türk milleti uğruna 60 ya
şina geldikten sonra ölmektense
20 yaşında ölmek daha iyidir»
dedi. Oğlunun memleketi milleti
uğruna canını feda etmekten ce
kinmediğini ifade eden baba
Önkuzu ayrıca «Türk milleti sağ
olsun» demiştir.
HALBUKİ KOMÜNİSTLERE
Komünist Mustafa Kuseyri'­
nin cenazesinde ise polis bütün
Kızılayı onlara teslim etmiş, çe
şitli tahribatlar yapmalanna, araba /yakmalarına müsaade et misti. Komünistler cenazede ra
hatça ihtilâl sarkılan söylemiş­
ler, sol yumruklan havada Kızı
laya dehşet saçmışlardı. O za­
man ne Demirel'in Dahiliye Ba
kanı vardı ortalıkta, ne de onun
polisleri. Komünistlere meydanı
boş bırakan iktidar, milliyetçile
re karşı bütün yollan kapıyor­
du. Azıcık muhakeme kaabiliye
(i olan bir kişi olsaydı Demirel*
in Bakanı, daha önce Kızılay'­
dan Süleyman Özmen'in cenaze?
sini büyük bir vakar içinde götü
ren millivetçi gençlere tekrar Ki
zıîay yolunu açardı. Ama Demi
rel'in hedefi belliydi: Milüfyetçile
ri ezmek.. Bu sebeple de onlann
ölüsüne bile hakaret etmekten
çekinmiyecekti.
«MİLLİYETÇİLERİ
VURUN»
Demirel'in Bakanı AT UŞAK
LARINA ve onlar vasıtasıyla po
lise milliyetçileri vurun emrini
vermiştir. Milliyetçilerin polis ta
rafından kurulan Jbarikatı kır-
DEVLET * 30 KASIM 1970 * SAYFA : 9
BAYRAMLAR, ÖNKUZULAR VE
LER'LER, LAR'LAR
I
Bayram sevgi, saygı ve barış demekti.
Bayramlara inanmak bir inanç ididir. Aksi
takdirde hergün bayram vardır. Bayramda
uçan kuştan, afcan suya kadar herşey baty
ramın havasını yaşar. O gün herşey birbi­
riyle dost olur.
Ama gelin görün ki; bayramlar neden
se bize artık dostluk getirmiyor... Bayram
lara düşman olmamız için ellerinden gelen
Ieri ardlarına koymuyorlar. Adeta düşman
etmek istiyorlar bizi bayramlara^. Bayram
lar bizden hep Özmenleri, îmamoğullarını,
Önkuzulan götürüyor. Çoğaldıkça çoğalı yor şehitler.. Oysa biz Büyük ve Milliyetçi
Türkivenin dost insanlarla kurulacağına
inancımızı devam ettirmek için çabalıyor
duk. Kızsak, bile, kaldırdığımız yumruğu
indirmiyorduk. Sevgimizin öfke, inancımı
zın kin haline gelişi bile; hiçbir zaman ani
den olmamıştır.
Gönlünüz bu bayramda özmenlerin,
îmamoğullarının, Önkuzuların ve daha bir
çok milliyetçi gencin aramızda, aramızda
olmasını arzulamaz mıydı?
Beraber olmalıydık ama, olamıyoruz.
Belki gelecek bayram inançları için şehit
Dursun Önkuzu'nun arkasından, onun sev
gili arkadaşlarından bazıları da katılacak
bu yolculuğa. Yine gönlümüzde Büıyük ve
Milliyetçi Türkiye inancı ve içimizdeki bir
buruk acı, bir baş"ka tabutun peşinden tek
rar gideceğiz. Neden mi?
Ler'ler, lar'lar, öyle istiyor da ondan..
Çünkü onlar iktidarım (!) sadece milliyet
çilere gösterebiliyorlar da ondan. Bu ler'ler
lar'lar da mı kimler... Biliyor musunuz?
Demirel'ler, Haldun Mentcşe'Ier. Ne bile­
yim, ler'ler, lar'lar işte.
DURSUN BİR KONUŞSAYDI!
Dursun bir konuşsa; neler mi derdi?
Dursun aslında iki defa konuştu. Birincisi:
Türk Milletinden olduklarına asla inanma
^ dîğim, diyemediğim, satılmışlarla aynı ke
mîği yalamadığım, büyük bir tarih, büyük
bir millet var dediğim için derslere sokmu
yorlar beni. Türkçe konuşuyorum, neden
dinlemiyorsunuz deyince, Sayınlar:
— Ne demekmiş derse girememek...
Bizim iktidarımızda vatandaşın güvenliği
Devlet otoritesinin teminatı altındadır Biz
vatandaşlarımıza can emniyetini, vesaireyi,
vesaireyi sağlamış bir iktidarız Okulunuza
gitmenizi, derse girmenizi mi sağlrvamıya
cağız... Siz nasıl böyle konuşabil i vorsunuz
dediler Dursun'a...
Ve Dursun derse girdi, bu adamlara inat olsun diye. Sonunda da KATLEDİLDİ
VE DURSUN HAKLI ÇIKİT. AMA
ÖLDÜ. VE DURSUN HAKLI OLDUĞUNU
GÖSTERMEK IÇÎN KENDİ ÖZ VATANIN
DA ŞEHİT OLMAK ZORUNDA KALDI
BU BAYRAM SÜKUT EDELİM
Dursun ikinci ve sön konuşmasını; An
kara'da, Maltepe Camünln önünde KO MANDOLARIN taşıdığı tabutundan vapdığımız komsomöllar tarafından işkence âtı. Onlara «Sevgili KOMANDOLAR kardeş
Ietleri ile işkence edilip, bir boş çuval gibi
lerim, benim için üzülmeyin.. Ben bir ErErkek TJjıik Yüksek Öğretmen Okulu'tuğrul Dursun'um, ama sizler, sizler Büvük
nun üçüncü katından boşluğa atılmadan
ve Milliyetçi Türkiye'yi kurtarabilecek güç
önce ve sonra olmak üzere iki defa konuş
te, geride kalan binlerce Ertuğrul Dursun
tu. Dursun önce şunları söyledi:
sunuz Biz Türk Milliyetçileri:
— Hemen söyliyeyim ki; ben suçlu­
«Bir ölür
yum. Benim suçum da Miliyetçi Türk Gen
Bin diriliriz»
ci olmak... Bir tek şey için çalışmak istiîyo
Yoksa unutuyor musunuz? dedi. Bugün ben
rum.. O da; bu milletin kurtuluşu. Bir tek
katledildim. Yarın ise bu Millet katledil menfaat Siliyorum, o da Büyük Türk Milleti
mek için hazırlıklar tamamlanıvor Ne va
tinin geleceğinin sağlanması. Sayın Başba
zık ki gençler Ertuğrul'a cevap veremedi
kan, Sayın Millî Eğitim Bakanı, Sayın Müs
ler. Diyemediler ki, «Senin cenazeni taşı
teşar, Sayın Okul Müdürü ve Sayın bildim,
mak, sana son görevimizi yapmak için bile
le büyükler, ben okuluma gitmek, dersleri
İçişleri Bakanı bize izin vermedi.»
me devam etmek sınıfımı geçerek inandı
Var mısınız, bu bayramı kendi öz vur
ğım davaya, Büyük Türkiye davasına hiz
dunda
haklı davasını isbat etmek için sev
met etmek istiyorum.
gili kardeşimiz Ertuğrul Dursun için sükûl
Sayınlar gurubundan birtakım adam
la geçirelim. Sadece iktidarı detlil hAİft «af
lar Dursun'un lâfını kesince Dursun;
let içinde olan çevrelerimizi protesto etmek
— Milliyetçi Büyük Türkilye'ye inandı
için çevrelere h{ç bir tebrik vazmıpalım
ğım, yaşasın Mao — Lcnin — Marks deme
havrnmfasmıvphm.
Bir
«Komando» ya
Mektuptur
T. Salih KAPTANOGLU
olaylar •düşünceler • yorumlar • olaylar • düşünceler
mak için yapacakları en küçük
bir harekette tabancaları ile vur
malan nolıse emredilmiştir. Po
lis müdürü orada bulunan top­
luluğa «VUR» emrini resmen açıkladı.
Demirel'in Bakanı İstanbul*
un altını üstüne getiren isçi ayak
lanmasında bile «vur» emrini ve
remedigine göre milliyetçilere
karsı verdiği «Vurun» emrinin
kaynağı doğrusu dikkate değer­
di.
CENAZE KAÇIRILIYOR
Milliyetçi gençler Demirel ik­
tidarının hazırladığı tertibi anla
dıklarından cenazeyi araba ile Si
te Yurduna göndermeyi kendile
ri de dağınık halde yurda gitme
yi kararlaştırdılar. Cenaze araba
sıyia ve iki taksiye binen genç­
ler de cenaze ile gittiler. Polis ce
nazeyi bir müddet takip etmiş
*onra vazgeçmişti. Fakat tam Si
te Yurduna gelindiği sırada cena
zeyi getiren gençler yolun üç top
lum polisi arabasıyla kesildiğini
görmüşlerdi. Ne olduğunu sor­
maya inen gençlerin ellerine ora
da kelepçe vurarak nezarete gö
türen polis cenazeyi de kaçırmış
ti. Polis adeta gangasterliğe özenmişti. Önkuzu'nun babası Ab
dullah Önkuzu ise Site yurdun
da oğlunun naaşmı beklemektey
di.
RADYO KİME HİZMET
EDİYOR
Maltepe camiinden çıkan genç
ler Ankara Radyo Evinin önün­
de, radyonun olayları aksettirir
ken yanlış ve taraflı aksettirdiği
ni ileri sürmüşler, radyoda ko
münizm propagandası yapıldığı
nı söylemişler ve «bu radyo ki­
min, Türk Milletinin mi, yoksa
Komünistlerin mi?» diye bağır
mışlardır. Radyo evi önünde te
zahürat vanan gençler daha son
ra Talât Paşa Bulvarından Site
Yurduna doğru yürümeye baş
lamışlardır.
POLİS HÜCUMDA
Gençler Türk Ocağına yaklaş­
tıkları sırada. Türkocağının bah
çesindeki çalılıklar arasında mev
zilenen polislerin hücumuna uğ
ramışlardır. Başlarında toplum
zabıtası müdürü olan polisler
gençlere bomba atmışlardır.
Toplum zabıtası müdürü gençle
re hücum emrini verirken aynı
zamanda küfür de etmiştir.
Polisin hücumuna uğrayan
gençler en yakın okul olan Ti
Türkocakları işgal altında
bulunduğundan,
bayramlaşma
3.12.1970 Perşembe (üçüncü gün) günü saat 10 da Türkocağı
bahçesinde yapılacaktır. Üyelere ve Ülküdaşlara duyurulur.
^
TÜRK OCAĞI
caret ve Turizm Yüksek Öğret
men Okuluna gitmişlerdir. Polis
arkalarından buraya da girdi.
Halbuki aynı satüye bağlı Erkek
Teknik Yüksek öğretmen Oku
luna aynı polis girmeye cesaret
edemiyordu. Çünkü orada ikti­
darın himayesindeki komünist
militanlar vardı.
POLİS CANA, MALA
KASTEDİYOR
Ticaret Turizm Okuluna gi­
ren polis, karşısına çıkan ve «ne
den geldiniz, sizi kim çağırdı» di
yen Müdür Muavinini dövmevft
başlamışlar, ellerindeki copu ve
tabancayı göstererek «Bu çağır
di» demişlerdir. Aynı okulun ka
din olan di&er müdür muavini
ne de hakaret ve gün yüzü
görmemiş küfürler eden po'is r»kulun camlarını kırmıştır kapı
lar in ı parçalamışlardır.
;•'/
T.T.Y.Ö.O. ÖĞRENCİ
DERNEĞİ OLAYI KINIYOR
Buradaki olaylarla ilgili ola­
rak Ticaret ve Turizm Yüksek
Öğretmen Okulu Öğrenci Deme
ği bir bildiri yayınlamıştır.
Demirel ve Menteşeoğlu'nun
saldırgan polislerini kınayan öö
rend derneği bildirisinde şöyle
denilmekteydi.
«25 Kasım 1970 Çarşamba gü
nü saat 16 sularında, okulumuz
önündeki raddeden geçen ve okulumuzla ilgili olmayan bin ki
sim öğrenci kalabalığı i'e arala
rında eeçen münakaşavı baha­
ne eden toplum polisleri, göz ya
sartıcı bomba silâh ve taş ata
iak okulumuzdan içeri girmiş­
lerdir.
Bu arada hadisenin okulumuz
la hiç ilgisi olmadığını bildiren
/•
iki müdür muavinimiz (bin ka
din olmak üzere) dövülmüş v©
bazı kız ve erkek öğrenci arkadaşlanmız ağır şekilde yaralan
mış ve okulumuzun camları kif
nlmıştır. .
Kaatil ve suçluların yakalan
masına ilgisiz kalan ve üniversl
te muhtariyetini kendine perde
vapan polisin Ortaçağ vahşetleri
ni anlatan hunhar hareketinin
takbih eder, kendilerini Türk mil
MECCANİLER
Ömer Seyrettin in nefis
bir tipi var. EFRUZ BEY...
Bir gün bir okula müdür
olur. İki zengin çocuğunun do
ğüştüğünü haber verirler. Der
hal çocukları çağırtır. İki de
meccani (parasız okuyan) talebe getirtir ve meccanileri
bir güze) dövüp sonra da kav
gacılara der ki: «Bir daha dö­
nüşürseniz size de bövie yapa
rını.» Fikrini de şövle açıklar
«Kavgacıları dövsem mesele
çıkar. Çünkü babaları zengin
ve nüfuzlu, bos verse m suç ce­
zasız kalır ki adalete (!) uy­
maz. Meccaniler kimsesizdir
hem suç ceza görmüş olur
hem de ibret alınır.»
Bizim hükümet de milli­
yetçi gençleri meccani yerine
kovdu. Solcular. mHHvetçi Er
tugrul Dursun Önkuzu'vu nen
cereden atıp öldürdü İktidar
da millivetei çenelerin 71 ta
nesini karakola götürün sopa
ya yıktı.
»EVLET * 30 KASIM 1970 * SAYFA : 10
olaylar • düşünceler • yorumlar •olaylar • düşünceler
letine şikâyet ediriz.»
GESTAPO ŞEFLERİ TOPLANTI HALİNDE
Bütün bu olaylar cereyan ederken Demirel'in polis şefleri
Dahiliye Bakanı, Millî Eğitim Ba
kanı, Gençlik ve Spor Bakanı,
Ankara Valisi ve Emniyet vet
kilileri Dahiliye Bakanlığında
bulunmuşlar, gelen haberlere gö
re milliyetçilere karşı yaptıkları
harekâtı bizzat yönetmişlerdir..
Dahiliye Bakam telsiz başında
en küçük teferruatla meşgul ol
muş, bizzat emirler vermiştir..
ÜLKÜ OCAKLARI
OLAYLARI ANLATIYOR
Olayların başından sonuna ka
dar 11 bildiri yayınlayan Ülkü
Ocakları Birliği bütün bu bildi
irilerinde özetle şöyle demişler­
dir:
«23 Ekim 1970 günü solcu öğ
renciler tarafından Erkek Tek­
nik Yüksek öğretmen Okulun­
da işkence edildikten sonra 3.
kat penceresinden atılarak öldü
rülen Ertuğrul Dursun önkuzu'
«un cenazesi ile ilgili olaylar aşa
Jhdaki şekilde gelişmiştir:
1 — DDY. Hastahanesinde 23
Eikm günü yapılan otopsi s o ­
nucunda Yenimahalle Savcılığın
ca defin ruhsatı verildiği halde
tenaze sahiplerinden kaçırılmış
hr.
1 _ 24—25 Ekim günleri D.
D.Y. ve Ankara, Numune Hasta
hanelerinden edildiği iddiasıyla
•ynı anlarda telefonlar açılarak
Cenazenin kendilerinde olduğu
We gelinip alınması bildirilmiş­
tir.
3 — Arkadaşlarımız kendi İm
kanlarıyla cenazeyi Tıp Fakülte»
ti Hastahanesinde bulmuştur.
Ancak Hastahane yetkilileri sav
cînın defin ruhsatı vermediği,
yeniden otopsi yapılacağını ifade
•tmişlerdır.
4 — Cenaze sahiplerinin savcı
tığa yaptıktan müracaat sonu­
cunda hastahane yetkililerinin
beyanlarının doğru olmadığı an­
laşılmış, savcı hastahaneye gele­
cek naaşın sahiplerine teslimini
•ağlamıştır.
5 — Maltepe Camiinde kılman
namazdan sonra çok miktarda
Toplum Polisi cenazenin defni
al engellemiştir.
6 — Polisin camide 3 saatten
fazla beklettiği tabut daha *on
fa ıvine polis tarafından kaçırıl­
mıştır.
7 — Hiç bir hadise çıkarma­
dan cenaze törenine katılan top
luluk okul ve yurtlarına dönmek
üzere yola çıkmış ancak polis ta
rafından ses ve sis bombaları,
cop kullanılarak ve polis kam­
yonları kalabalığın üzerine sürü
Ierek dağıtılmıştır. Taarruz esna
smda bir öğrencinin polis tara
fından sürüklenirken ayağı kı­
rılmış 4 öğrenci Türkocağı bina
sı etrafında portatif çelik bari­
katlar arkasında mevzilenen po
lisin attığı taşlarla yaarlanmış*
tır.
Arkadaşları katledilen genjle
re karşı girişilen hareketler biz
zat İçişleri Bakanlığı tarafından
yönetilmektedir. Kendisine ya
pılan ihbara rağmen cinayeti ön
lemek üzere hiç bir tedbir almı
van polis cenazenin kaldırılması
na başarıyla mani olmuştur.»
OLAYLARIN ARDINDAKİ
GERÇEK : DEMİ REL —
İNÖNÜ ANDLAŞMASI '
Demirel'in kabinesinin ömrü •
nün azaldığı en çok aralık ayı içinde düşeceği siyasi gözlemci­
ler tarafından ifade edilmekte­
dir. Demirel seçimlere kadar ik
tidarda kalması için Ana Muha
lefet Partisi ile koalisyona' git­
mesi gerekmektedir. Demirel'in
bu koalisyon için İnönütye ba
zı tavizler vermesi gerekmekte­
dir. Siyasî gözlemciler Demirel'
in Sovyetlere yaklaşmasının son
vergi kanunlarını ve milliyetçile
re karşı girişilen hareketleri *
Demirel'in inönü'ye tavizi ola­
rak nitelemektedirler
Bir başka iddia ise, Amerika
dostluğu tenkid edilen Demirci'
in Ruslarla ahbabhğınm hayli ilerlediği şeklindedir. Buna göre
Demirel'in her hareketi Sovyet­
lere yaranma politikasının bir
neticesidir.
önkuzu'ntn kaatilleri dolaşır­
ken milliyetçilerin hepise atılışı
göz önüne alındığı takdirde ikin
ci iddianın daha kuvvstli olduğu
söylenebilir.
Bekliycccğiz, bakalım önümüz
deki günler ne gösterecek?
• B a t a ÖNKÜZÜ
Busın toplantısı yaptı
Polis tarafından oğlunun ce
sedinin bir öndeki arabadan ça
lınarak kendisinin bilmediği is
tikametlere gönderilmesi üzeri­
ne ortada kalan baba Atatürk
öğrenci Yurdundan gelen öğren
çiler tarafından alınarak yurda
götürüldü.
Yurtta saat 17.30 da bir basın
toplantısı yapan dertli baba «dev
— Baba Abdullah Önkuzu Maltepe Camiinde, şehit oğlunun *«•
kutu başında. (Türk Milleti Sajpfetm»
letimizin büyükleri oğlumun ce
sedinden niye bu kadar korku­
yorlar ki, derdime mi yanalım,
oğlumua kaatilleıgini bulmakla
görevli polislerin cenazeyi kaçır
malarına mı yanayım?» demiş
tir. Daha sonra konuşmasına de
vam eden baba önkuzu:
«Ben ufacık bir çekiçle soba
yaparak oğlumu okuttum ve va
tana faydalı bir evlât yetiştirme
ve çalıştım. Acaba oğlum başka
bir milletten mi geldi de Hükû
met yetkilileri ona bu olayı reva
görüyor?
Hükümet yetkililerinden bir
cenaze törenine mani olacak şe
kilde hareket görmem ben* şa
sırttı. Halbuki ölse de beni bir
Türk vatandaşı olarak, öyle bir
evlâtla iftihar ediyorum. Oğlum,
gibi milliyetçi gençlerin binlerce
sini bir arada görmem acımı azaitti. Onlar oldukça komünist
ler bu memlekete istedikleri bol
şevik rejimini getiremiyeceklerdir. Yazıklar olsun milliyetçi
gençleri suçsuz yere döven Türk
polisine.»
Daha sonra gazetecilerin ce
şitli suallerini cevaplayan dertli,
baba Önkuzu,
«Dursun en büyük ve tek er­
kek evlâdandı. 22 yıldır cefasını
çekiyordum. Bundan başka üç
kızım daha var biri öğretmen okulunun birinci sınıfında, biri or
taokul birde, biri de ilkokul son
de okuyorlar. Hepimiz perişan ol
duk artık. Dursun benim nasıl
yaşadığımı ve kazandığımı bilir
di. Emeklerimin boşa gitmeme
srt için derslerine çalışır ve her
vri sınıfım geçerdi. Geçen geldi
«inde de —baba merak etme co
gu gitti aza kaldı. Altı ay sonra
inşallah mektep biter, sizlere eUmden geldiği kadar yardımda
bulunurum— demişti.»
Dursun önkuzu'yu anlatan ba
ba :
«Ramazanın başında, Zile'ye
geldi. Bana Ankara'da komünist
lerin azgın hareketlerini anlattı.
Ben kendisine sabırlı olmasını
söyledim. O zaman:
«— Baba dedi; sabırlı olma­
sına oluyorum. Ama komünist­
ler çok aşın gidiyorlar. 60 ya
şında köhne bir şekilde öleceksem vatanım, milletim uğruna
20 yaşında ölmetye razıyım..» Ce
nabı Hak bu arzusunu kabul et
miş olacak. Sonra anneannesi
söze karıştı ve kendisinin bu iş
lerden elini ayağını çekmesini is
tedi. Bu defa da ona*
— Senin gibi cahil olarak 6070 yaşında ölmek bir hiçtir. Ta
rihe adını yazdıran hiç bir za
man ölmez.» diye cevap vermiş
ti.
KOMANDOLAR VE
DURSUN
Abdullah (hıkımı oğlunun son
sınıfta olması dolayısıyla mürve
tini görmek için Zile'de kız ara
dığını sözlerine ekledi. «Kendisi
ne artık seni evlendirmenin za
manı geldi dediğimde, o (Benim
dü&ünümü komandolar yapa­
cak) derdi. Komandolar düğünü
nü yapamadı ama cenazesini kal
d irdi. Gene arzusu yerine gelmiş
oldu.»
ABDULLAH ÖNKUZU
T
SUÇLULARI ŞİKAYET ETTİ
Dursun Önkuzu 'nun babası
Abdullah Önkuzu hadiselerle ve
cenazenin kaçırılması ile ilgili olarak Cumhurbaşkcın, Milli Gü
venlik Kurulu, Genelkurmay
Başkanı ve Diyanet İşleri Baş­
kanlıklarına birör telgraf çek •
mistir.
Abdullah Önkuzu telgrafında
şöyle demektedir:
«— 23 Ekim 1970 günü Erkek
Teknik Yüksek Öğretmen Oku
lu dördüncü sınıf öğrencisi oğ­
lum Dursun Önkuzu aşırı sol
cu öğrenciler tarafından aynı okulun 3. kat penceresinden atıla
rak katledilmiştir.
Polis, bugün oğlumun kaatil
ferini yakalayacağı yerde cenaze
törenini sabote etmiş, Türk mil
letinin varlığı ve bekası uğrun
da bir olduğu arkadaşlarım so­
kaklarda döverek, sis ve gözyaf
sartıcı bombalar kullanarak dev
letimizin itibannı zedelemiştir.
Bu yetmiyormuş gibi oğlu*
mun cesedini polis çalmıştır.
Bana oğlumun cesedini bile
vermeyen katledilmesinde en bü
vük payı olan başta Başbakan,
İçişleri Vekili ve polis yetkilile
rinl protesto eder, şikâyetlerimi
iletirim .»
•
• Okul Miinürü'ıuin
TRT'ye Beyanatı
Erkek Teknik Yüksek Ogret men Okulu Müdürü Dr. Cevtt
Al kan da, TRT. Muhabirinin okulda meydana gelen olaylarla il
gili sorularını şöyle cevaplandır
di:
l
«— Vallahi ben okulda yok tum, hadisenin olduğu zaman
Nöbetçi öğretmen, şey Fehmi
bey malûmat versin size yani ne
olduğunu, fakat biz esasen ida
re olarak Fehmi Bey de fazla bir
şey bilmiyor, çünkü ben burda
bu hadise olduğu zaman polis,
hazır kuvvet mevcuttu onlar mü
dahale ettiler. Şimdi Savcı bey
de tahkikat yapıyor. Biz bir do
fa idare olarak, olayın mahiyeti
nedir, niçin yapıldı, kim ;yaplı ya
ni bu hususta bir şeyimiz yok.»
— Sizin bu konuda tahmini­
niz, yapanlar hakkında nçdir acaba?
i
«— Vallahi yapanlar hakkın­
da benim herhangi bir tahmin­
de bulunmama imkân yok. Fa kat olayları birbirine bağdaştır
mak gerekirse, denilebilir ki, bu
güne kadar okula alınmayan bir
öğrenci grubu var burda. Okula
sokulmuyor bu öğrenciler. Bu
öğrenciler dediğim gibi, daha
evvel de bahsetmiştim. Yetkili
bütün devlet makamlanna baş
vurdular bizzat. Dediller ki, «Bi
zim can emniyetimiz yok, biz
mektebe giremiyoruz.»
— Hangi grupta bu öğrenci­
ler?
«— Grubun birisinden, hangi
grup, mevzu bahis değil, çünkü
birç'ok grup var burda biliyorsu
nuz. Grubun adından bahsetmek
bence mühim birşey değil yani,
yersiz. Bakanlığın önünde gös­
teri de yaptılar en son, müsteşa
rın odasını da işgal ettiler, yazılı
ve sözlü bütün emniyet makam­
larına da, yetkili makamlara da1
müracaatta bulundular. Buraya
girmek için teşebbüs de ettiler,
muvaffak olamadılar. Şimdi bu
çocuklar devamsızlıktan sınıfta
kalıyor. Gayet tabii siz de olsa
nız, bunların durumunda herşe
yi göze alıyor ve burda tedrisat
DEVLET
Muhterem okuyucularının ve bü­
tün Türk Dünyasûuıt Ramazan.
Bayramını kutlar, sağlıklar dl-j
ler.
V,
DEVLET * 36 KASIM l*7d * SAYFA : tf
olaylar • düşünceler • yorumlar • olaylar • düşünceler
ŞEHİT DURSUN ONKUZU — Maltepe Camii avlusunda arka daşlarınm omuzlarında..
yaptırmamak için burda emni vet mensuplarına benim odam­
da benim yanımda, elediler; «Eğer siz tedbir atamıyorsanız, biz
kendimiz tedbir alacağız» dedi
ler. tşte bir hafta sonra, aldıkla
n tedbir bu.
— Bir olaylar zinciri var bur
da. Atölyelerinizden birisinde da
ha önce bir bomba patlamıştı.
İki gün önce yine bir patlama olatyı mevdana geldi. Dün gece az
önce söylediğiniz gibi sizin evi
nize bomba atıldı. Bugün bir öğ
renci pencereden düştü, öldü. Bu
olaylar zinciri nereye dayanıyor,
sizce. İdeolojik bir çatışmanın
sonucu mu?
«— Gayet tabii ideolojik bir
çatışmanın sonucu.»
— Efendim, bazı öğrenciler,
az evvel öğrencilerle konuştum
bahçede; idarenin de tedbirleri
almakta zayıf kaldığını öne süre
rek, idareyi suçluyorlar.
«— Efendim, idarenin duru­
mu şu merkezde : Bundan, aşa
ğı yukarı 4-5 ay evvel okul mü
dürü istifa etti. İstifası 2 ay ka
dar kabul edilmedi, bekletildi, se
kizinci eğitim şûrası dolayısıyla.
Eğitim Şûrası sona erer ermez
derhal müdürün istifası kabul •
edildi ve yeniden Bakanlık oku
la, okul genel kuruluna müdür
seçme yetkisi verdi ve bunun üze
rine seçim yapıldı. Hiç bir arka
daş, daha evvel burdaki olayla
ra şahit olmuş, bunları yaşamış
arkadaş; cesaret edip adaylığını
koyamadı. Ben 5-6 senedir bu­
rada olmadığım için, yeni geldi
ğim için buraya, durum, mekte
bin durumu da kritik olduğu 1çin diyordum ki, acaba bir hiz­
mette bulunmak mümkün olur
mu, (Ji'Ç adaylığımı koydum. Ar
kadaşlar seçtiler fakat bu se­
fer problem ben müdürlük gö­
revime başlar başlamaz, yöen tim kadrosundaki arkadaşların
hepsi istifa etti ve yenilemek
mümkün olmadı bugüne kadar,
çünkü hiç kimse cesaret edip de
gelemivor buraya.»
, — Bu yüzden idare teşekkül
etmemişti, tedbir alınsın değil
mi?
«— Gayet tabii ve bunu da de
falarca yetkili mercilere ilettik,
sözlü ve yazılı olarak. En sonra
da bir çıkar tarafını göremeyin
ce ben kendim istifa ettim, ayın
12 sinde bu ayın 12 sinde, isti
fam da kabul olunmadı maafe seff.»
(23 Kasım 1970 TRT. J9.00
Haber Bülteni).
Afelıiık Ün.ıSe üç
günlük yas
ilân tuikTi
Şehit Ertuğrul Dursun Önkuzu'nun komünistler tarafından
katledilmesi üzerine Erzurum
Atatürk Üniversitesi Ülkü Ocak
lan Birliği ve Üniversite Ogrtn
ci Birliği bir kurul tav düzenleye
rek okulda üç günlük yas ilân
etmiştir.
Yas ilân edildikten sonra A.P.
mensubu bir kaç kişi derslere
girmek istemişlerdir. Ancak Ül
kü Ocaklan Birliğine msnsup
gençler davranışlarının yanlışlı­
ğını gereken şekilde bildirmişler
dii".
Rektör Kemal Bıyıkoğlu da
Şehid Dursun önkuzutyu «sıra
dan bir ölü» şeklinde niteleyerek
mahalli bir gazeteye beyanat ver
miş ve «her ölen için yas tuta­
mayız» demiştir.
Rektörün bu tutumu Universi
tede büyük üzüntü yaratmış ve
öğrenciler rekte^rü protesto et *
mislerdir.
Ülkü Ocağına mensup Erzu rumlu dadaşlar üç günlük yasa
karşı çıkanlara karşı «Türklük
gurur ve şuuru, tslâm ahlâk ve
faziletiyle açtığımız bu mücade
lede önümüze çıkacak engel ta
nımıyoruz. tnnıyoruz .zafere
mutlak ulaşacağız» demişlerdir.
•İktidfinn Eceli
Öte yandan MHP. Başkanlık
Divanı Genel Başkan Alpaslan
Türkeş'in başkanlığında toplana
rak hükümetin tutumunu ve
son olayların cereyan tarzını mü
zakere etmiş ve bir bildiri ya­
yın I amıştır.
M.H.P. Başkanlık Divanı bil
dirisinde şöyle denilmektedir:
PoKsin kaatilleri yakalaması
tabu vazifesi iken, olayın halk et*
kârındaki tesirini izale etmek İs
teyen iktidar, büyük bir gayret
keslikle Türk Ocağına saldırıya
geçmiştir. Caniler ve cinayet ih­
mâl edilmiş, Türk Ocağı kütüp
hanesinde çalışan gençlerden 71
kişi neyle suçlandıktan açıklan­
madan ani bir baskınla karakol
lara götürülmüş, içlerinde bir
de doktor bulunan bu gençlere
sebegsiz dayak atılmıştır. Bu da
yetmemiş solcuların pencereden
atarak öldürdüğü Dursun'un ce
naze namazını müteakip polis ta
rafından çalınarak şehir dışına
kaçırılmıştır. Zavallı gencin ba
bası oğlunun cesedini aramakla
uğraşmaktadır.
1 — Polis bu harekeli ile sol
cuların cinayetini örtbas etmiş­
tir.
2 — Genel efkarın dikkatini
dağıtarak solcuları himaye et *
mistir.
3 — Kuseyri'nin ölümünü ba
hane ederek yapılan gösterilere
göz yumulduğu halde önkuzu'*
mm cesedini Mafia usullerile ka
çırrmşlardır.
Bütün bu olaylar zaten düf mekte olan iktidarın ecelini yak
(aştırmaktan başka netice ver •
mez. Ancak polis kendi görevini
bilmelidir. Evet, polis bir âlet­
tir ancak, kanunun nizamın ve
vazifenin âletidir.
İktidar mensup I arın m kanun
dışı emirlerine itaat etmekte mü
kellef değildir.
İktidar mensuplarının emirle*
rtle kanunsuz baskınlar Türk Ocağım tahrip edemez. Eline ge
Tarih Tekerrür mü Ediyor
(Raştararı 12 nci Sayfada)
etmiştir.
Memlekette üçbuçuk komünistin
karşısında acze düşen Demirel iktida
ı*ı, bu tip kükreme taklitleriyle milli
yetçi camiayı sindirebileceğini sanı yorsa aldamr. Milliyetti gençlik bu as
lan postunun altındaki gerçek varlığı
çoktan tespit etmiştir Binası gasp edilmek istenen, coplanan, dövülen mil
livetçi gençlerin azmi daha da bilen
mis. şevkleri daha da artmıştır.
Ortada dökülen bunca kanın hesabı
dururken Süleymanlar, Yusuflar,
Mııstafalar, Dursunlar ve bütün şü­
hedâ ebedivyet âleminden milliyetçi
gençliğe güç ve şevk verirlerken el
bette tükenilmez.
İktidar gaflet, delâlet ve hatta hıya
net içerisinde olabilir denilmedi mi?
Sıkıştığı zaman şapkasını kapıp arka
kamlardan sıvışan meşreplerin yü­
rüttüğü siyasi mücadele İçerisinde de
ğiliz. Devlet gücünü temsil kabiliye
tinden tamamen mahrum olan bu ik
tidara milletin kaderi terkedilemez.
Mesele blnâ meselesi değil, bir zihni
yetin tecellisi konusudur. Milliyetçi
kervan bütün saldırılara rağmen yü­
rür gider; ne var ki yakın tarihin mis
liyle tekerrüründen her şeve rağmen
0 ruii«» «deriz.
çirdiği masum gençlere işkence
edemez.
Kendi kaçırıp eziyet ettiği sol
cu gençlere, «bizi Türk Ocağına
kaçırıp dövdüler derseniz hak
kınızda takibat yapmam» diye
iftira ve tertip düzenleyemez. Bil
tün bunlara rağmen aynı yolda
vüriimeve devam ederse pişman
lık kendilerine düşecektir.»
Dikeçligil Vahim
neticelere gidiyoruz»
Tükocakiarının
hiç bir mahkeme kararına veya
hükümet kararnamesine dadan­
madan polis taralından işgal edilmesi üzerine Bağımsız Kay
seri Senatörü Hüsnü Dikeçligil, senatoda gündem dışı bir
konuşma yapmıştır.
Hüsnü Dikeçiigil konuşmasın
da Demirci iktidarını şiddetle
yermiş ve «Demirel iktidarına
son vermek gerektiğini» söyle *
mistir
Dikeçiigil dana sonra konuş­
masına şöyle devam etmiştir:
DemirePin vazifesi şimdi de
milliyetçi gençleri ezmektir. Bu
nun açık delili tarihi Türk Ocağı
nın basılması ve kapatılması yo»
luna doğru gidilmiş olmasıdır.
Demirel hükümetinin hiç bir ide
al ve gavesi yoktur, iktidar gü
nünü gün etmekten başka gaye
taşımamaktadır. Tarihin hiç bir
devrinde böylesine ağırlığı olma
yan bir hükümet işbaşına gelme
mistir. Böyle bir iktidar yığınla
olagelen hadiselerin önüne geçe
mez ve geçemivecektir de. Baş»
bakanın işbaşında kalması ülke
mizi vahim çıkmazlara sürükle­
yecek nitelikler taşıvor. Sayın C.
Başkanma mühim görevler düş­
mektedir Parti Liderlerini topla
varak çıkmazlara çare aramalı *
dır. Bu nemelazımcılık sürüp gl
derse Türk Milletini doğacak ha
diselerden Allah korusun demek
ten başka çaremiz yoktur.
M
VEFAT
Niğde'nin Milliyetçi Eski Milletvekillerinden
Dr. Ruhi SÖVER
Hakkın Rahmetine kavuşmuştur.
I Yi Milliyetçi Türk Kadınları Derneği idarecilerinden Sasın
M'jftale Suyer hanımefendiye ve yakınlarına b«şsafch£ı dileriz
DEVLET
İÜ
TARİH TEKERRÜR Mİ) EDİYOR
TESADÜF DEĞİLDİR
Amerika'nın adamı diye ilân edilerek siyaset sahnesi­
ne çıktı Bu ithamları red ve cerhetmek için hiç bir gayret
göstermedi. Adeta kabullenir gibi davrandı. Hattâ Johnson'
la beraber çekilmiş resimlerini taraftarları dağıttı.
Mason olduğu iddia edildi, kongrede reddettiği bu sıfa
ti sonradan üstü kapalı tevilen kabullendi. «Biz beynelmi­
lel derneklere girdikse beşeriyete hizmet İçin girdik» gibi
sözler sövledi
Zaman İçinde adı Amerika ile eş anlam taşır oldu. On­
dan sonra vantığı her hareket Amerikaya atf ve izafe edildi.
Sol kalemler en ağır tabirlerle ikisini birden yerdiler. Büyük
bir sükûnetle hazmetti. Bu kanaatin yerleşmesini bekledi.
Sağ temavüllü kitlenin reyleriyle iktidara gelmişti. Sa­
ğın temsilcisi sıfatını kabullendi. Şahsma yapılan hücum lar avnı zamanda sağa da yapılmış oldu. Yaptığı kusurlar
sağın da kusuru olarak ortaya atıldı. Sabırla tahammülle
bekledi ve hM kanaatin genelleşmesini sağladı.
Hatası Batı âleminin suçu; zaafı sağın kusuru olarak
perçinlensin istedi. Dış politikada Batı taraftarlığı iç politi
kada sağ temayül temsilciliğini SÖZLE yaparken büyük bir
dikkat ve itina ile solu geliştirdi.
Bir üniversite'de «Nazım Hikmet» köşesi açan rektörü
düşürmeye çalışan kimselere bütün nüfuzunu kullanarak
karşı çıktı ve rektörü yerinde bıraktı. Ta ki solcudan başka
hiç kimsenin orada barınması imkânsız hale gelinceye ka­
dar..
Fakültelerde solculuk gelişinceye kadar fikir hürriye
tini savundu.Bazı fakülteler Dekanından talebesine kadar
solun mutlak hâkimiyetine düşünce de Üniversite muhtar­
dır, müdahale edemiyorum diyerek Solu serbestliğe kavuş­
turdu .
Cumhurbaşkanına telkin ve tavsiye ederek tayinlerine
âmil olduğu Kon ten fan Senatörleri Senatoda Solu en kuv
vetle savunan kişiler oldular.
Sonra dış politikayı ele aldı. Müttefik gemilerinin ziya
relinde misafir denizcilerin hücuma uğramasını kayıtsızlık­
la karşıladı. Amerikan elçisini kovduğunu yüksek tirajlı bir
gazeteye açıkladı. Rus hududuna döşenecek Atomik Savun
ma mayınlarını NATO'nun teklifine rağmen reddetti ve hu­
dudu bir Rus taarruzu İçin yumuşak bıraktı. NATO Genel
Sekreteri bu durumu hayretle açıkladı. Amerikaya yapaca
ğı zivaret için bir türlü fırsat bulamadığı halde Komünist
ülkelerin çoğuna gidebildi. İktisadi ilişkilerin ağırlık merke
zini Sovyetlere kaydırdı. Amerika ile ilişkiler firmalar arası
muamele olduğu halde Sovyetlerle işbirliği devletler arası
ınuns»
>Un**>
Ondan sonra kendi partisini ele aldı, sağ kanat ınensu
bu sayılanların kaffesine harb açtı, iktidardan düşmeyi gö­
ze alarak hepsini partiden kovdu.
Solcular şimdiye kadar kendilerine uymayan 8 öğren­
ciyi öldürmüş, yüzlercesini de işkence etmiş oldukları hal­
de hiç birinin faili aranmadı. Hatta solcuların öldürdüğü
Kuseyri'nin kaatili cinayetin 5 inci gününden beri bilindiği
halde teşebbüse geçilmedi, olayın sağ aleyhtarı nümayişle*
re vesile edildiğini göre göre bile bile.
Özerk olmayan hükümetin vasıtasız ve şartsız kontro
kında bulunan Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunda
solcular fiili durum yaratıp kimseyi içeri sokmadılar. Üç
defa okulu bombaladılar. Okul idarecileri ve öğrencilerin
Bakanlığa müteaddit müracaatlarda bulunmasına rağmen
bigane kalındı Solcular üç talebeyi kaçırdı, ikisi ellerinden
kurtuldu, üçüncüsünü işkenceye tâbi tuttuktan sonra pençe
reden aşağıya attılar. Polis kaatilleri arayacağı yerde Türk
Oca irin a baskın yapıp kütüphanede çalışan 71 genci karako
la götürdü ve tanınmıyacak hale sokuncaya kadar da döv­
dü. Ölen genç. Milliyetçi, öldüren solcu, vak'a mahalli Tek
nik Ö&retmen Okulu idi. Tevkif edilenler milliyetçiler, ba­
sılan ver Türk Ocağı oldu. Polise bu garabetin sebebi sorul
duğunda şefleri ellerini açarak- «Bakanlıktan üst makam­
ların emridir» dediler.
Finansman Kanunu namı altında bir sürü vergi tedbir
leri getirildi, uygulanmasıyla birlikte iki milyon insanı işsiz
bırakacaktır Artık bugüne kadar yapılan uygulamaların ve
alman tedbirlerin tabii neticesi hasıl olacak. Şımartılan,
beslenen solcu militanlar işinden olmuş, ekmeğini yitirmiş,
hiddet Ve nefretle dolu kitlelerin başında komünist iktidarı
na doğru vürüvecektir.
16 Haziran hareketi boşuna yapılmadı. Örfi İdareye
son verip sanıkların sivil mahkemede beraatına fırsat ha
fırlamak tesadüf değildi.
i
-
1954 yılında sudan sebeplerle Milli­
yetçiler Derneği*ni kapatan D.P. ikti­
darı, 1960 m kaderini daha o zaman
hazırlamıştı. Türk içtimaî hayatından
uzak tutulmak istenilen milliyetçi fi­
kirler, cemiyete nüfuz etmek için ça­
lışan şer güçlerle mücadele imkânın­
dan mahrum kılınmışlardı. D.P. ikti­
darının ileri gelen erkânı bü davramşlariyle hangi çevrelerin takdirini
kazanmışlardı bilmiyoruz ama 1960 yi
İmin Nisan ve Mayıs aylarındaki yal­
nızlıklarının ve daha sonraki akibetle
rinin esas sorumlularının bizzat ken
dileri olduğunu rahatlıkla söyleyebi­
liriz. Sözde iktidar mevkiinde bulunan
bu insanlar CHP.'nin her türlü me­
todu meşru gören kesif muhalefeti
karşısında yapayalnız bir halde acz içerisinde mukadder akıbetlerine doğ
ru yürüdüler. Ve iktidarı hukuken de
kaybettikleri anda, en ağır hakaretle
ri, daha bir kaç yıl evvel Milliyetçilere
reva gördükleri haksız muameleye al
kış tutanlardan işittiler.
Aradan uzun bir süre geçmiş sa
yılmaz. Bugün iktidar mevkiinde hu
kuken mevcut olan bir takım insan
lar var. Demirci Başbakan sıfatını ta­
şıyor, Mcnfeşeoğl u da İçişleri Bakanı.
Muhalefetin şekil ve mahiyetinde ba
zı değişiklikler olmuş. Daha önce etki
li olamayan komünistler şimdi bilfiil
iktidar olma iddiasındalar. Hattâ ba
zı noktalarda bu mevkiin sahibi ol muşlar bile.. Devlet nizamının muha
fazası kaygusu içerisinde bir Milliyet
çi gençlik zümresi mevcut; bütün im
kansızlıklara, engellemelere rağmen
yiğitçe dövüşüyor. Akif'in çizdiği Asım
in nesli bu; yılmayan, korkmayan,
kendisini milletine adamış yürekli ço
cuklar. İktidar mevkiinin hukuken sa
hibı görünenler bu kavgada umumi yetle seyirci durumdadırlar. Solcular
«Hırsız Süleyman, satılmış Başbakan»
gibi, Türk siyasî tarihinin hiç bir dev
rinde taslanmayan üslûp içerisinde
sokaklara düştükler) sırada, iktidar
partisi mücadelenin taraflarından bi­
ri gibi görünse bile bu geçici bir du
rumdur. Yasama organından komü­
nizmi etkili olarak önleyecek tedbir­
ler sadır olmaz, hükümet devlet gücü
nü fiilen isbat edecek tedbirler almaz;
komünistlerin ve müttefikleri olan
Kürtçülerin çalışmaları gittikçe kesif
bir şekilde sürer gider. İktidarın ta­
mamen aczinin ifadesi olan bu pisi •
nk tutuma elifi elifine uyan bir de
iktidar tarafhsı vatandaşın davranışı
var.
AP iktidarının perişan durumunu bir
kere daha ortaya seriyor. Kimin ma
h kimden alınıyor? Vaktiyle Türkocakları tarafından, devletin beş ku­
ruşluk yardımı olmaksızın inşa edilen
bu bina daha sonra Halkevlerinin ma
lı sayılmıştı. DP. iktidarı zamanında
Halkevlerinin mallan hazineye intikâl
ettirilirken Türkocağı binasmın inti­
fa hakkı Türkocağına bırakılmıştı. Ya
ni binanm esas sahibine geri veril»
mesi gerekirken, hakkın teslimi icabe
derken, bu yapılmamış sözümona ek
sik bir tasarrufla Türkocağınm gas
bedilen hakkı telâfi edilmek istenmiş
ti. 1960 dan sonra bilhassa İnönü'nün
başbakanlığı esnasmda müteaddit ke
reler binanın intifa hakkı alınmak is
tenmişse de bir türlü yapılamamış
tır. Zira İnönü iktidan bile bu binanın
zaten Ocak'a ait bulunduğunu ve geri
alınma hâdisesinin mücerret plânda
bir işlem olmaktan ötede milliyetçi
camiaya karşı ters bir tavır mânası
nı taşıyacağını biliyordu. İnönü, her
şeye rağmen milliyetçi fikre karşı
aleni bir tecavüz mahiyetini taşıyan
bu işleme tevessül edemezken Dcmirel'in bu cesareti kimden, hangi çev
relerden aldığını merak ediyonız.
Türkiye'de cereya neden kavga açıktır. Bir tarafta komünist — kurt­
çu ittifakı ile bunların peyki durumun
da bazı siyasî partiler, öte tarafta Tür
klve'vi yaşatma gayreti içerisinde bu
lunan milliyetçi inanç ve düşünce sa
hipleri var. Artık Demirel ve iktidarı
nın bi| kavga içerisindeki yerinin ta
yini safhasına gelmiş bulunuyoruz.
Komünistlerin egemenliklerini ilân et
tikleri muhitlere, örneği Pekin ve
Moskova'da büe zor görünür kıztf çil
gınhMamı mekânı haline gelen üniver
siteye sokulmayan devlet gücünün
Tükocağı binasındaki vatansever güç
lere karşı denemek istemesi bir ikti
dar için utanç verici, şeref kazandır­
mayan çirkin davranıştır.
İktidardan emir aldıkları için cop­
larını en insafsız şekilde bu gençlere
karşı kullanma polisin davranışı ise
kendi hesaplarına hazindir. Komü insilerden bunca zamandır gördükle
ri hakaretlerin tecavüzlerin tepkisi bu
zavallı zihniyetlerde milliyetçi gençle
re karşı neden tezahür eder? Bu genç
ler ki polise en galiz küfürlerle, en in
safsız silâhlarla tecavüz edildiği za­
man içleri kan ağlamış, böylesine bir
kızıl terör dinsin diye varlıklannı or
taya koymuş, millî nizamın, millî ba
rışın hüküm sürdüğü milliyetçi bir
Türkiye
için kavgaya girmişlerdi.
Bunlar reyleriyle AP. ni getiren
Ağzı burnu kan revan içinde bırakı
ve bu mevkide tutan insanlardır. Ço­
ğu islâmî ibadetin şekil tarafını eksik lan, tanınmaz hale getirilen milliyetçi
siz tatbik ederler. Komünistlerin gün gençler tecavüzün böylesin) komünist
de bilmem kaç defa sövüp saydıkla lerden görmeye alışmışlardı ama, ta
ıı, eşrafa, ağa, mütegallibe cinsiden şıdıkları üniformaya asla yakışma •
varlıklı insanlarla en dar zamanların yan bu şen'i davranıştan daha çok
da dahi Allaha hamdeden dar gelirli, müteessir oldular. Vatan ve millet iyoksul isçi ve köylülerden müteşekkil çin çarpan bu yürekleri yaralayan in
safsız eller! Millet için adanan beden
bu taraftar kitlesinin ikinci kısmını
bir tarafa bırakalım. Fakat seslerim lere hiç acımadan vuraıf akıldan, man
istemiş olsalar en âlâsından duyura­ tıktan yana nasipsiz insanlar! İşimiz
bilecek her türlü imkânın sahibi şu bi bunlarla değil elbet. Bunlar zavallı ve
rinci zümrenin komünizme karşı her ', perişan bir iktidarın emir kulu olan,
şeyi sineye çekmeye hazır pısırık tu­ emre memur bir takım adamlar. Göz
tumunun haklı hiçbir yanı olmasa ge lerimiz esas suçluyu, suçluları anyor
rek. Bu parti bir siyasî ve içtimaî gö ve basışlarımız bütün bu kötülükle­
rüş tin mahsulü gerçek anlamında si rin mücessem timsali bay Demirel ile
yasî teşekkül ise hani bunun dâvasını ona tamamen adepte olan Haldun
savunan çabaları; hani bu çabaları Menteşeoğlu üzerinde toplanıyor;
sürdüren eleman ve taraftarlan? Sa­
Zâlimi zulmünü icrada serbest bira
vunulmaya değer bir fikir, inanç ve kıp oklarını mazluma tevcih eden bu
görüş mevcut değilse bunca insanı bir garip zihniyet neticesinin nasıl tecelli
siyasî teşekkül içerisinde bir arada edeceğini biliyor mu?
tutmanı nmânası ve sebebi kalmaz el
«Şaibeli» bir Başbakan ile, günler
bet. Bu noktada kitleyi teşkil eden in dir Adalet Gazetesinde yayınlanan ga
sanların taraftan bulunduklan ikti­ yet açık iddialarla «şaibeli» olan bir
darla birlikte müşterek bir «son»u bir İçişleri Bakanının bunca hata ve gaf
likte yasamaları tamamen hakkedil • larına tüy diken cinsten bir davranış
mis bir netice olur.
olarak sırıtan son «Türkocağı» kıyı­
Ti'ukoçağı binasının intifa hakkının mı iktidarın «mukadder son» unu ilân
{pevaım İl nci Sayfada)
Türkocaklarından alınmak istenmesi
DEVLET <*>'. Pazartesi Günleri Çıkar ^İKİNCİ YIL W
K i a t l 1 5 0 . kuruş
Download