ıSTANBUL TİCARET ODAsı • MEMLEKETiMiZIN DIŞ TicARET MES'ELELERi iSTANBUL 195 6 D I Ş TICARE T MESELELERIMİ Z Hakkında Rapo r RAPORUN MAKSAD I Memleketimizin dış ticaret mes'eleleri hakkmda Odamrzm mek üzere bir rapor hazırlanması faideli mutalea edilmiştir. görüşünü belirt­ Mevzu sadece tacirlerin mâruz bulunduğu müşkülât ve bunların izalesine ma tuf tedbirler zaviyesinden ele alınmamış, Millî Ekonomi bakımından şümullü bir tahlile tâbi tutularak geniş akisleriyle birlikte tetkik edilmiştir. Bu itibarla raporda varılan neticeler ve tavsiye edilen tedbirler iktisat siyasetimizin muhtelif cepheleriyle alâkalı bir mahiyet arzetmektedir. Raporda, tedbirlerin tavsiyesine geçilmeden bugünkü vaziyeti doğuran se­ beplerin objektif olarak teşhis ve tesbitine gayret edilmiş, dış ticaretimizin salim bir mecraya şevki hususunda cezrî tedbirlerin ittihazı lüzumuna işaret olunmuş ve her şeyden önce iktisadî bünyemizde istikrar yaratacak bir intikal devresinin zarureti üzerinde durulmuştur. Raporda, dış ticaretimizde bugükü gayri müsait vaziyete nasıl varıldığının tasvir ve tahliline bilhassa itina edilmiştir. Filhakika bu cihet iyice belirtilmeden durumun islâhı yolunda alınması gereken tedbirlerin isabetle tâyinine gidilemiyeceği aşikâr bir keyfiyettir. BİRİNCİ KISI M DıŞ TICARE T V E TEDIY E ISLERIMIZI N TASVI R V E TAHLIL I 1 — Tediye bilançosu a) Tediye bilançosunun seyri: Tetkiklerimizi 1949 ortasından başlatmış bulunuyoruz. Başlangıç olarak bu tari­ hin seçilmesi, tediye bilançomuzun daha evvelki seneler için tertiplenmemiş olma­ sından, dolayisiyle daha geniş bii" devrenin tahliline yarayacak malûmat arasında mühim bir unsurdan mahrum bulunulmasından ileri gelmektedir. Filhakika, daha eski senelerdeki te diye bilançomuzun mal mübadelesi dışında hakkında hemen hemen bilgi s8Jhibl kalan unsurları bulunulmamaktadır (1). Türkiyenin tediye mü""azenesine ait hesaplar ilk defa 1953 bütçesi gerekçesinde neşreılilmeye baş­ lanmış ve birinci denemede 1949 ortasına kadar geriye gidilerek üç seneye ait boşluk doldurulmuştur. 1954 senesi 'bütçe gerekçesinde 1/7/ 1952 _ 30/6/1953; 1955 senesi ,bütçe gerekçesinde 1/7/1953 - 30/6/1954 ve 1956 bütçe gerekçesinde de 1/7/1954 - 30/6/1955 devrelerine ait tediye muvazeneleri rakamları oldukça teferruatlı tablolar halinde yayın],anmıştır. Böylece, 1949 Temmuzunda başlayıp 1955 Haziranında biten altı senelik bir devre zarfında İCra edilen dış iktisadi faaliyetlerin yıllık hesap ve neticeleri malfim bulunmaktadır. Hesaplar gittikçe daha mükemmel bir şekilde yapılmış olmakla beraber, bizzat bu te kamü i, tazammun ettiği değişiklik dolayısiyle, seneler arasında mukayeseler yapılmasını güçleştirmiştir. Bu vesile ile, maksada en uygun sayılan hesap tarzının tatbikinde istikrar sağlanmasını ve cetveJlerin buna göre tashih edilmesini temenniye şayan görürüz. Aşağıdaki tablo, altı senelik gidişi umumi hatlariyle göstermektedir. Oari Muameleler Devreler J /7/1949-30/6/1 Y511 1/7/1950-30/6/1951 1/7/1951-30/6/1"52 1/7/1952-30/6/1953 117/1953 - 30/6/1954 1/7/1951-30/6/1955 Giderler Gelirler Açıklar (Milyon Türk lirası hesabile) 992.5 1014.0 12Q7.3 1686.9 1689.4 1630.1 57 ı. 7 829.8 '177.2 1216.3 1085.5 106'U 4208 1842 320.1 470.6 603.9 562.0 Açıkların gider yekOnuna nisbeti % 43.4 Ofo 18.1 % 24.7 % 28.4 % 35.7 % 34.6 Tablonun tetkiki gösteriyor ki, 1/7/1949 dan 30/6/1950 ye kadarki devre, yani çok düşük bir mahsul senesine tekabül eden ve dolayısiyle hububat ithaliıtına mecburiyet hasıl olduğu için istisnai derecede büyük açık veren yıl mukayeseye temel tutulmaz sa dış tediye açıklarımız gittikçe büyümektedir. Son iki seneye ait rakamlar, bu açığın % 35 etrafında dolaştığını göstermektedir. Tablonun son sütununda görülen nisbetler, giderlerin cari gelirlerIc kapatılmayan kısmını helirtmektedir. Bu nisbetlerin seYl'ine göre, cari giderlemizi karşılamak için cari gelirler dışındaki membalara gittikçe daha fazla müracaat etmek mecburiyetinde kaldığı­ mız anlaşılmaktadır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, 1949 - 1950 senesine ait nisbetin daha yüksek olması, bünyevi açıkların azalmış olmasından değil fakat adı geçen senenin hususiyet arzetmesinden doğmaktadır. Bu itibarla dış te diye açık­ larımızın trendinde sür'atli bir yükselme olduğunu ifade etmek, doğru bir müşa­ , hedenin maıhsu lü dür. Gerçi, görünmeyen kalemlerin hesap tarzlarındaki f.arklar dolayısiyle tabloda yer alan senelel'in birbiriy:e mukayescsi müşkÜldür. Ancak ilerde görüleceği (1) Ali Iktisat Meclisi tarafından 19:26 - 1933 senelerine ait tahminler de sonradwn bu işe devam edilmemiştir. yapılıp neşredilmişse 2 üıere, bu kalemlerin bir taraftan umumi yekÜn içindeki nisbetinin az oimasi, taraftan fazıa tahavvül göstermemesi, ,böyle bir mukayesenin taşıyabile­ hata payını azaltmakta ve her halde umumi temayülleri tesbit etmek imkaselbetmemektedir. diğer eeği nını Her ne kadar bize benzer' iktisadı slrüktürc sahip memleketlerin tediye bilançosu açığı vermesi normal telakki edLebiJirse de, bu açığın makul bir nisbette kalması lazımdır. Makul telakki edileıbi:ecek tediye bilançosu açığı, siyasi ve iktisadi mahzurlara yol açmadan temin edilebilen yardım vekred.ilerle kapatılabi­ lecek, ve altın ve döviz ihtiyatlarını tehlikeye düşürecek seviyeyi aşmamak lazım gelir. Memleketimiz dış te diye açıklarında bu haddin aşıldığını, gerek normal dış kredi ve yardımların açıkları kap am ağa kafi gelmemesinden, gerek Merkez Bankası dış tediye vasıtalarının tehlikeli şekilde tükenme yo;unu tutmuş olmasından anlamak mümkündür. Bu arada liberasyon rejimi içinde ithalat bedellerinin kıs­ men transfer edilememesind:en doğan ve ödenmeleri mukavelclerc bağ:anan borçların normal kredi telakki edilemiyeceğini, bugünkü kredili ithalattan çoğunun da beynelmilel p_iyasada cari usullerden büsbütün başka bir mahiyet taşıdığını belirtmeyi lüzumlu addediyoruz. ilerde izah edilmiş bulunduğu üzere, tediye açıklarının ciiri giderlere nisbetinin gittikçe kabarmak istidadında olması ve dış yardım ve kredilerin bu açıkları kolaylıkla kapamağa yetmemesi, d!ş ticaret sistemimizin sık sık değiştirilme­ sine, kambiyo kontrol rejiminin bazan gevşetilip sonradan sertleştirilmesine amil olmaktadır. Ayrıca Türkiye gibi ihracatının hemen de tamamını zirai ham maddeledn teşkil ettiği memleketlerde yıllık ihracat değeri ani ve sert dalgalanmalara maruz bulunmaktadır .. Bu yüzden bazı seneleI'de ihracatımızın kıymet itibariyle fazlaca düşmesi tehlikesi karşısında kalınmakta ve dolayısiyle zaruri ithal mallarının finansmanı dahi zorlaşmaktadır. Bu hale düşmemck için Mcrkez Bankasının kuvvetli bir altın ve dövi,z rezervIne sahip olması icabeder. Fi1hakika ancak bu sayedcdir -ki, evvelden derpiş edilmesi mümkün olmıyan bir tediye bilaneosu açığını, ithalatı tehlikeli ihtilatlara sebebiyet verecek nisbette kısmaya lüziım -kalmadan lmrşılamak imkan dahiline girer. Şüphe yok ki, ıbu rezervin bahis mevzuu tevzini başarabilmesi, esas itibariyle dış ticaret açıklarının yukarıda tarif -ettiğimiz makul hadde indirilmiş ülmasına ve ihtiyatların ancak fe",kalade ıhallerde husüle gelecek arızi ve muvakkat açıklara tahsis edilmesine bağlıdır. Bu rezervin, birkaç senelik dış tediye giderlerimiz yıııık ortalamasının en 'az yarısına tekabül etmesi icabeder. Merkez Bankası altın ihtiyatları halen 400 milyon lira üstünde görülmekte ise de, bunlardan büyük kısmının merhun ilıulunması dış tediye rezervlerimizin gereken seviyeden aşağıda bulunduğunu -belirtmektedir. b) Tediye bilançosunun unsurları: Tediye bilançomuz içinde mal mübadelesinin hususi' bir ehernmiyet taşıdığı malumdUr. Diğer bir ifade ile, ticaret ibiH'ı.ııçosu, tediye muvazenemizin hakim unsurunu teşkil etmekte, görünmeyen kalemlerin mal mübadelesinden doğmayan kısmı, te diye ıbilançosund:ı. küçük bir nisbet tutmaktadır. Son altı yıl içintle ticaret 3 bilAnçosunun tediye muvazenesi içinde ortalama % 81 nisbetinde yer tuttuğu görülmektedir. Bu itibarla, tedbirleri daha ziyade mal mübadelesi üzerinde teksif etmek lazım gelecektir. Yani, tediye bilanr;osu ar;ıklarının daraltılması her şeyden evvel bir taraftan itıhalatı yani mal talebini taıhrik eden amillerin tesirini - azaltmağa diğer taraftan ihracatı arttıracak tedbirler almağa vabeste görünmektedir. Bununla beraber, dış amme borçlarımızIa birlikte yabancı sermaye yatırımlarının artması, milletler arası çeşitli teşekkül:erle münasebetlerimizin fazlalaşması gibi sebepler de, ilerde tediye muvazenemizde görünmeyen kalemlerin ehemmiyetini arttıracaktır. Bu itibarla, tediye muvazenesini salim 'bir hal yoluna götürmek j,çin görünmeyen gelirlerin de - turizm ve navlun gelirleri gibi - arttırılmasına hususi bir gayret sarfetmek iktiza eder. Ticaret bilançosunun daha uzunca bir müddet aleyhte seyredecek bünye arzetmesi, görünmeyen gelirlere ehemmiyet verilmesi mecburiyetini bilhassa arttırmaktadır. Nitekim, bize benzer tabii ve tarihi .şartlara malik olan Yunanistan ve Lübnan gLlıi memleketlerde bu gelir'er te,diye bilançosunun en mühim aktif unsurları arasında yer almaktadır. c) Tcdiyc muvazcnesl açıklarının kapatılması: Maliye Vekaleti tarafından hazırlanıp bütr;e gerek.çelerinde yayınlanan hesaplam ve International Financial Statistics'de bulunan tamamlayıcı malümata dayanılarak aşağıdaki tablo tanzim edilmiştir (2): Tediye açıkları ve bunların tasfiye şek U (Milyon T. L.) 1950 1951 1952-53 157.3 -286.4 - 470.6 Açık miktarı - Net hata ve noksan Ye k un - 254.1 - 411.4 - 604.0 - - 561.9 66.3 4,.9 -345.4 -470.6 - 6711.3 - 607.8 + 107.6 + 126.7 + 194.1 + 209.4 + 19.7 + 17.5 + 127.0 + 49.4 + 163.5 + 37.8 + + 178.6 - 59.0 Muvazene Resmi s13·..·maye Bağış _L Uzun vadeli kredi Kısa hareketleri: vadeli kredi (ı) 153.3 + + 133.1 95.2 1950 den 1952 ye kadarki açıkların kapatılma bu yıllara ait açık miktarı l. F. S. den olup rakamlar takvim yılları itibariyle tanzim edilmiştir. Müteakip senerakamlar, biitçe gerekçelerinden alınmı.ş olup her bir-i 1 Temmuzdan ertesi Haziranına kadarki devnYi göstermektedir. Netice itibariyle iki devrenin 51, 1952 - 55) mutlak olarak kabili mukayese ohnadıklarına işaret etme'" Bütçe gerekçelerinde şekU hakkında malumat verilmediiii için, alınmı.ş lere ait 30 (1950 isteriz. yılın 218.7 Hususf sermaye hareketleri: + Uzun vadeli Kısa vadeli Yekiln + 29.8 + 411.1 + ]0.0 93.0 +345.1 24.~ + 224.0 + 2503 + 470.6 + 670.3 + 13.1 + 14a.5 + 535 ..1 + + i2.31") 607.8 Bu tabloda dikkati çeken önemli hususIardan hiri, resmi fmansman vası­ büyük yeniir. Hususi sermaye hareketleri nisbeten az bulunmakta, bunlar arasında uzun vadeliler cüz'i yer tutmaktadır. Uzun vadeli hususi sermaye hareketlerinin cüz'i ehemmiyet taşıması şu fikri telkin etmektedir: Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu dolayısiyle sermaye ithalinde artış vuku bulsa dahi, müstakbel tediye açıklarını kapatmak hakımından hususi sermayeye fazla güvenmek yerinde olmayacaktır. talarının tuttukları Uzun vadeli resmi kredi muameleleri muhte1if resmi Amerikan kredileriyle, Export - İmport Bank ve Beynelmilel Bankanın kredilerinden ibarettir. Resmi kısa vadeli kredilere gelince, bunların başlıcaları teııhin edilen altın mukabili elde edilen mebHığlarla Para Fonundan yapılan döviz istikrazlarıdır. Mezkür kısa vadeli kaynakların, hiçbir zaman devamlı ve sağlam finansman usulleri teUıkki edilemiyeceklerine işaret etmek isteriz. Tediye açıklarının finansman tarzında dikkati celbeden diğer bir nokta, açıklarm gittikçe, bilhassa kısa vadeli finansman usulleriyle tasfiyesi keyfiyetidir. Bu cihet aşağıdaki cetvelin tetkikinden de kolayca anlaşılmaktadır. Açıkların Tasfiyesi (%) 1949 Uzun vadeli kredi, hibe Kısa vadeli kredi 2 - 92 8 1950 1951 1952/53 1953/54 1954/55 67 33 45 55 48 30 52 70 .36 64 Ticaret Bildnçosu aL İhracatımızın kıymet ve miktar iHbariyle 1949 dan 1955 Temmuz sonuna kadar takibettiği seyir eldi 1 ve 2 numaralı cetveııerden takip edilebilir. 1949 da 693.9 milyon Türk Lirası tutarında olan ihracatımız, müteakip senelerde ve 1953 de şimdiye kadar görülen en yüksek rakama, 1109 milyon Türk hızla ıartmış Lirasma yıla varmıştır. Bir taraftan kötü hava şartları dolayısiyle 1954 te zirai istihsalin bir evvelki nazaran pek düşük bir seviyede kalması, diğer taraftan helli <başlı ihraç mad(3) Infrastructure ve of! shore muameleleri. s delerirniz fiatlarının dünya piyasalarında sukuta devam etmesi, 1954 senesi umumi ihracat değerinin epeyazalmasını iniaç etmiş ve yıllık hasılat 937.8 milyon ile- kapanmıştır. 1955 senesinin, rapor yazılırken malum olan devresine ait ihracat kıymetleri, 1955 yılında ihracatımızın daha da düşeceğini göstermektedir. Filhakika, 1955 in 11 inci ayı sonuna kadar yapılan ihracatın değeri ancak 771 milyon lirayı bulmuştur. Buna göre yıl sonuna kadar ihraoatın 880 milyon civarında takarrur etmesi ihtimal dahilindedir. İç ve dış piyasalar arasundaki fiat dispariteleri ve resmi kambiyo rayiciyle ihraç mecburiyeti yüzünden bilhassa ihracatta kaçak. çılığın son yıllarda yüksek meblağlara vardığı tahmin olunmaktadır. Antep fıs­ tığının resmi ihracat rakamlarının artık yer almaması bu hususta mütevazı fakat bariz misal teşkil edebilir. Kaçak muameleler nazarı itibara alındığı takdirde dış ticaret hacminin, bu arada bilhassa ihracatın resmi rakamların fcvkinde olduğunu kabul etmek gerekir. 1949 senesinde, ondan evvelki yıllara da uygun olarak, ihtiyacımız arasında en ehemmiyetli yeri tütün işgal etmektedir. Bahis mevzuu senede tütünün umumi yekün içinde nisbi ehemmiyet % 37.42 dir. Müteakip yıllarda bu nisbeUn dü;· meye başladığı ve 1952 de % 17.10 ,a kadar indiği görülmektedir. Bilahara nisbet yeniden yükselmeğebaşlamış ve 1953 te % 21.53 e çıkmıştır. 1954 te ilerleme nisbi bakımdan daha ,barizdir. Filhakika bu sene zarfında tütün umumi ihracat değe­ rinin %25.65 ini temsil etmekte ve gene ihraç malları arasında birinciliğe geçmiş bulunmaktadır. 1955 te vaziyet bu bakımdan 1954 ün aşağı yukarı aynıdır. Tütün, ihraç mallarımız arasında te diye hususi bir ehemmiyet taşımaktadır. Ananevi ihraç mahmız olan tütünün dış münasebetlerimiz pazarlara bakımından satışı bilindiği da gibi hususi şartlara taıbi bulunmaktadır. Tütünlerimizin baş müşterisi Amerika Birleşik Devletleridir. Amerikan müs· tehliki, yerli Virjinia tütününü Türk tipi tütünle harman edilmiş olarak içmege alışmıştır. Bu sebeple şark tütünlerinin (yani Türk ve Yunan tütünlerinin) Amerikada daimi sürüm piyasası mevcuttur. Amerikada istihlakin (nüfus tezayüdü ve gelir artması dolayısiyle) yükselmesiyle bu memlekete satılan Türk ve Yunan tütünlarının sürümleri de geniş lemektedir. Bundan -başka Kingsize denen uzun sigaraların s-on yıllarda rağbet bul. ması tütün ve bu arada Türk tütününün sarfiyatını arttırmıştır. Ege tütünü Virjinia'ya nazaran ucuz olduğundan Amerikan Firmaları maliyeti düşürmek için sigara harmanına katiıkları Türk tütününün miktarını arttırma yolundadırlar. Halen muhtelif firmaların harmanI.arında % 6 ila 10 nisbetinde Türk tipi tütün mevcuttur. Verilen kısa izahat Amerika piyasasımn tütünlerimi,z için mükemmel bir mahreç teşkil ettiğini ve bu sayede memleketimizin sürekli dolar gelirine sahip bulunduğunu göstermektedir. Bununla bera:ber belirtilen müsait durum, tütünle· 6 rimızın maliyet ve ihraç zünden tehlikeli bir yola Amerikalı alıcılar fiatlarının son yıllal'da devamlı artışlar kaydetmesi yü- girmiş bulunmaktadır. yükselmeleri geçen seneye kadar hoş Nitekim 1954 mahsıiıü tütünler bir evvelki yıla nazaran yüksek fiatla satılabilmiştir. Ancak, 1955 piyasasın­ da Amerikan firmalarının takındıkları tavır, müşterilerimizin bizdeki maliyet ve satış fiatlarındaki devamlı artışı iHinihaye takibetmek niyetinde olmadıklarını ve şimdiye kadar bu gidişe karşı serdettikleri itirazlarda musir bulunduklarını göstermiştir. Türk Lirası - dolar paritesi sabit tutulmak istendiği için, Hükümet müstahsile prim vermek ve İnhisarlara geniş desteklemE! mübayaası yaptırmak suretiyle tehlikeyi savuşturmak istemektedir. Ancaı" fIat artışlarına nihayet verilmediği takdirde ya paramız dış değerinin bu mal hakkında da gizli veya açık düşürÜlmesi, yahut tütün ihracatının, dolayısiyle istihsalinin tehlikeli derecede azalmasına rıza göstel'ilmesi mecburiyeti has ıl olacaktır. Kaldı ki, İnhisarları mübayaaya sevkedip sonradan daha aşağı fiatlarla ihracat yapmak usulü de, emisyon müessesesi tazyik edilmeden ve İnhisarlar safi karının geniş ölçüde azalmasına göz yumulmadan tatbik edilemez. Her iki neticenin mahzurlarını burada tafsil etmeyi zait addederiz. Mesele 'bütün ehemmiyetiyle rasyonel bir hal çaresi beklemektedir. Zira, maliyetler, umumi fiat artışının tazyiki altında, yükselmeye devam ederse Amerikanın önümüzdeki yıllarda bizden tütün alımını ehemmiyetli derecede azaltarak rakip piyasalara kayması yahut harmanlarındaki Şark tütünü nisbetini azaltması kuvvetle muhtemeldir (4). Yukarı da da belirtildiği gibi 1955 tütün mahsulüne tatbik edilen prim usulü mesp.lcyi rasyonel ve devamlı tarzda hal edebilecek çare değildir. tütün fiatlarındaki görmüşler ve fazla şikayette bulunmamışlardır. Şu ciheti de ilave edelim ki Türk tütününe Amerikan piyasasındaki talep fazla elastik olmadığından fiatlarımızın artışı ile ihracatın tamamen durması bahis mevzuu değilse de satışların azalmasının önce tütün piyasamızda ve sağlam döviz gelirlerimizde, bilahare bütün ekonomimizde gayri müsait akisler yaratmasını beklemek icap eder. Bu arada üçüncü piyasaların tütünlerimüd reeksport yaliyl," Amerikaya satmaya başlamış olduklarvnı zikretmekle işin vahametkesbetme temayUIü arzettiğine nazarı dikkati çekmek isterız. Tütün meselesindeki bu kısa mülahazalarda tütünle diğer zirai mahsüllerimiz arasındaki alaka ve tütün ekimine tahsis olunan sahaların ötedenberi himaye gören diğer mahsuilere .kaydırılması tehlikelerine ayrıca temas edilmemiştir. Tütünüııı umumi ihracat yekfınu içindeki payının azaldığı senelerde birincilik bazan pamuğa (1950 ve 1951 de), bazan huhubata (1952 ve 1953 te) geçmiştir. Her iki meta da, nisbi bakımdan geniş dalgalanmalar kaydetmiş bulunmakla beraber, ihrac mallarımız arasında esas itibariyle büyük öJlem kazanmağa baslamış­ lardır. Yalnız dikkate çarpan nokta, hububatta çok daha mütebariz olmak üzere, (4) Bu tehUkeye, miyetle işaret edilmişti. raporumuzun ilk yazılışı sırasında, sekiz az evvel ehem 7 bu mallara ait ihraç fiatlannın 1952 den itibaren düşmüş bulunmasıdır. bilhassa Mesela, hububat ihracatından 1952 de 249,4; 1953 te 248,7 milyon lira elde edilmiş yani hasılat iki sene zarfında hemen de sabit kalmıştır. Halbuki hasılatı sabit tutabiirnek için 1953 te bir sene evveline nazaran 214,8 bin ton fazla hububat ihraç etmek lazım gelmiştir. Pamukta da durum az çok aynıdır. 1953 te pamuk satışından temin edilen meblağ 1952 de elde edEmiş olandan % 14 fazladır. Halbuki miktar itibariyle ihracat fazlası % 45 i bulmuştur. Kuru meyva ihracatı az çok müstakar bir seyirgöstermektedir. Her ne kadar meyvaların umumı ihracat yekünundaki payı nisbı olarak dalgalanmakta ve bu dalgalanmanın trendi azalma istikametinde yol almakta ise de bu daha ziyade diğer maddelere ait tahavvüllerden doğmuş görünmektedir. Nitekim meyva ihracatına müteallik mutlak rakamların çok az değişmiş olması da bunu göstermektedir. Buna mukabil madenler ihracatında gerek nisbi gerek mutlak olarak 1953 sonuna kadar artış müşahede edilmekte yalnız 1954 tc bu kalemde de 'lzalma başgöstermiş bulunmakta ise de, 1955 in ilk yedi ayına ait rakamlar, bu maddeler ihracatında görülen bünyevı artışın devamlı olduğu kanaatim teyit etmektedir. Tohumlarda ve canlı hayvan ihracatında kat'i ve devamlı bir düşme müşahede edilmektedir. Tohumların ihracat umumi yekünu içindeki payı 1949 da % 4,25 iken müteakip senelerde bu nisbet muntazaman düşmüş ve 1954 te % 0,63 e, 19;i5 in ilk yedi ayında % 1,78 e .düşmüştür. 1955 yılı tohum ihracı 1954 ten hayli yüksek ise de 1953 durumuna gene de yaklaşılamamıştır. 1954 tc ya'mz nisbı olarak değil mutlak olarak da büyük bir düşüş görülmektedir. Bu temayü! canlı hayvanlar ihracatında daha kuvvetlidir. Filhakika, bu kalemde düşüş sadece nisbı (% 4,5 tan % 1,1 e) değildir, miktar bakımından da mevcuttur. 1949 da 583.000 baş hayvan ihraç edilmiş iken, 1954 te ihraç edilen hayvan miktarı (kaçak ihracat hesap dışı) 123.000 baştan ibarettir. 1955 te bu rakamın dahi çok altında kalındığı anlaşıl­ maktadır. İhracat hakkında buraya kadar verilen izahattan kısaca şu neticeyi tesbit etmek mümkündür. Pamuk ve hububatın bir arada yıllık ihracat değerinin takriben yarısını kaplaması, dış ticaretimizin ve dolayısiyle redıye durumumuzun kaderini az çok bu iki maddede vukua gelen ta,havvüllere bağlamıştır. Cetvellcrin tetkiki, tahavvüllerjn 'sık vukubulduğunu göstermektedir. Bunun başlıca iki sebebi vardır. Birincisi bahis mevzuu maddeler jstihsaline müessir tabi at şartlarının memlcketimizde fazlasiyle istikrarsız olması, iki.ncisi Ihu mallar fiatlarının dünya piyasasında devamlı dalgalanmalara maruz bulunmacs~dır. b) İthalatımızln kıymet ve miktar itibariyle seyri, ekli 3 ve 4 numaralı tablolarda gösterilmiştir. 1949 da 812,6 milyon lira tutan ithalatımız, ertesi yıl hafif derecede azalmış, liberasyon rejimi ancak 1951 ithalatında tesirini göstermiştir. Ertesi yıl artış hızlanmış ve 1951 de 1125.6 milyon liraya varan yıllık ithaHlt kıymeti 1952 sonunda 1556.6 milyona yükse'miştir. 1952 Eylülünde liberasyon rejimi fiilen kaldırıldığı ve ithalata gittikçe artan tahditler konduğu maıümdur. Bu tahditlere rağmen yıllık ithalatın değeri 1953 te 1.491, 8 1.339.4 milyon liranın altına düşürülmemiştir. 1955 in 11 ayında 1.275 lira tutan ithalatının sene sonuna kadar 1954 ithalatını 50 - 60 lira kadar aşacağı anlaşılmaktadır. Son üç yıla ait rakamların ithal mallarının piyasada bol miktarda bulunduğu ve liberasyçn rejiminin işlediği 1951 yılı ithalat değerinden yüksektir. Buna rağmen bilhassa 1954 ve 1955 senelerinde ithal malları piyasasında şiddetli bir darlık müşahede olunduğu, fiatların yükseldiği malumdur. Arz ce~hesindeki tahavvüllerin nisbeten hafif kalmasına rağmen sıkıntının bu dereceyi bulması, talep cephes:nde -esaslı değişme lerin cereyan etmiş bulunduğunu göstermektedir. Bu değişmelerin mahiyeti ilel'de izah olunacaktır. 1954 te milyon milyon üçü de, İthalatımızın arzettiği diğer bir hususiyet, ihracatın aksine olarak bünyesinin oldukça müstakar bir manzara arzetmesi yani ,çeşitli ithalat maIJarı gruplarının umumi yekün içindeki nisbi ehemmiyetlerinin az değişmesidir. Gerçi yatırım mallarının lehine cereyan eden hafif tahavvüller varsa da, :bunlar bünyeYi değiştirecek ehemmiyette bulunmamaktadır. c) Dış ticaretimizin memleketler itibariyle inkisamı ehemmiyetli değişik­ liklere maruz kalmıştır. İthalat ve ihracatımızın gcrek miktar gcrek nisbet itibariyleçeşitli sahalara inkisamı ekli 5 ve 6 numaralı cetveIJerde gösterilmiştir. Dış ticaretimizin iki taraflı anlaşmaların tatbikinden kurtarılarak serbest döviz esası üzerinden cereyanını temin etmek hususunda birinci adım 8/Eylül/1949 tarihli ve 3/9726 sayılı kararname İle atılmıştır. Bu kararnamenin tesis ettiği dı, ticaret rejiminde takas sistemi ancak mahdut mallara hasredilrniştir. Bir sene sonra kabul edilen liberasyon rejimi esasen 1949 ,da benimsenmiş bulunan serbest dövizle mübadele sistemini kuvvetlendirmiştir. Bu sebeple, 1949 dan 1952 senesine kadar E. P. U. memleketleriyle mübadelemizin yekün içindeki ehemmi· yeti gittikçe artmış, buna mukabil anlaşmalı memleketlerle alış veriş azalmıştır. 1953 ten itibaren bu durum değişmiş ve anlaşmalı memleketlerle dış ticaret münasebetlerirniz diğer sahalar aleyhine olarak inkişaf göstermiştir. Her iki tema· yülü ihracat ve ithalat için ayn olmak üzere tesbit etmekte fayda vardır. E. P. U. memleketlerinden yapılan ithalat, 1949 da bütün ithalat kıymeti içinde % 46.57 nisbetinde bir paya malik bulunmakta iken nisbet 1950 de % 50.92 ye, 1951 de % 67.21 e, 1952 de 74.73 e varmıştır. Nisbetin 1953 te % 64.76 ya, 1954 te % 50 y<, düştüğü görıülmekteıdir. 1955 in ilk yedi ayında bu nisbet % 40 tan ibarettir. İhra­ cata gelince: E. P. U. Memleketlerine yaptığımız ihracat 1949 da umumi yekünun % 56.22 sine tekabül etmektedir. Nisbet 1950 de %63.47 ye çıkmış, 1951 de ise, % 58.30 a inmiştir. 1952 de yeniden yükseLdiği ve % 62.55 e vardığı görülmektedir. 1953 te % 51.18 e, 1954 te % 46 ya düşmüş 1955 in ilk 7 ayında % 50 ye yaklaş· mıştır. Son zamanlarda E. P. U. Memleketlerinin bir kısmiyle 'akdedilen iki taraflı anlaşmalara bakılarak, E. P. U. Memleketleriyle E. P. U. anlaşmasına uyan iktisadi münasebetlerimizdeki azalmanın görünenden daha da fazla olduğu söylenebilir. Bu cihet şöyle de ifade olunabilir: Bazı E. P. U. MemleketleriYle yaptığımız bilateral anlaşmalar bu memleketlerle aramı~daki mübadeleyi kısmen E. P. U. sisteminden ayırıp bir nevi takas tarzına çevirmiştir. Bu sebeple dış ticaret istatistiklerimizde E. P. U. Memleketlerine ait rakamlar hakikatte kısmen bilateral kliring ve tel, taraflı takas muamelelerine taallük etmektedir. Tabloların tetkiki sarih o1arak göstermiştir ki, serbest döviz esasına müstenit' mübadelelerimizin nisbi azalışına, iki taraflı anlaşmalarla bağlı olduğumuz memleketlerle alış verişimizde artış tekabül etmektedir. d) Dış ticaret hadleri (terms of trade) ithalat ve ihracat emtiası fiatlarında meydana gelen tahavvüllerin memleket iC'h veya aleyhinde takibettiği seyri gösteren müş'irdir. Böylece, ithalat malları fiatları ihraç mallarına nazaran daha süratle yükselirse ticaret hadleri indeksi muayyen miktar ithalat için eskisine nazaran gittikçe mütezayit miktarda ihracat yapılması icabettiğini gösterir. Dış ticaret hadleri indeksimizin 1948 - 1955 1948 1949 1950 1951 100 107 130 yılları arasındaki 1952 1953 1954 seyri şÖYledir: 119 121 117 130 gibi ihraç mallarımızIn Kore ~onjonktüründen lehimize bir seyir takibetmiş ve dolayısiyle ticaret bilançosu açığı azalmıştır. Fakat 1952 den sonra ham madde ve hububat fiatların­ daki .devamlı sukut dış ticaret Iıa;dlerini aleyhimize çevirmiştir. Bununla beraber 1954 ve 1955 yıIlarında ham madde fiatlarındaki nisbi istikrar ônümüzdeki devre için bedbinliğe mahal vermemektedir. 1955 başınd:a ham madde fiatlarında görü· len yükselme devam etmemişse de esaslı bir düşme temayülü de yokur. Rakamlardan da anlaşılacağı faydalandığı yıllarda işler Burada bilhassa şunu belirtmek isteriz ki ham ma;dde fiatları son yıllarda Kore konjonktürü arifesindeki seviyenin altına .dev·amlı olarak düşmemiştir. Bu sebeple dış ticaret açıklarımızın artışında ticaret hadlerimizin menfi tesiri, İleri sürülegeldiği kadar önemli değildir. Nitekim açıkların arttığı yıllarda dış ticaret hadleri indeksimiz gene de 1948 e nazaran lehtedir ve az çok müstakar bulunmaktadır. e) DıŞ ticaret sistemimizin geçirdiği değişikliklere gelince: 1941 senesi 26 Mayısmda 2/15843 sayılı Kararnameyle ihdas edilmiş olan ve hem ithalat hem ihracatta esaslı tahdlUer vazeden dış tioaret sistemi prensip itibariyle 1949 senesine kadar devam etmiştir. Gerçi sekiz seneyi kaplayan devre zarfında Hükümet ithalat ve ihracat müsaadelerini vermek hususunda her zamanaynı ölçüleri kullanmamış, çeşitli amillerin tesiri altı'Ilda zama,n zaman fazla imsaklı, bazan da oldukça geniş davranmıştır. 7/Eylül!I946 da başvurulan devalüasyon tedbiri ihracatı teşvik yolunda bir adım telakki edıımiş ve bu arada ithalat i;in de eskisine nazaran daha kolaylıkla lisans verilmeye başlanmıştı. LO 1948 den itibaren mazhar olduğumuz Marshall yardımları ve buna dayanan tiraj hakları, ithaUi.t1 daha da kolaylaştırmıştır. Nisbi bir serbestiye böylece girildikten sonra ruhu itibariyle şiddetle kayıtlayıcı bir karakter taşıyan 1941 hrihli dış ticaret rejimi de kaldırılmış ve 8/Eylü1/1949 da 3/9726 sayılı Kararname ile yeni bir sistem tedvin edilmiştir. Bu sistem eskisinden sadece ithaliit ve ihracat üzerindeki tahditleri geniş nisbette azaltmış 'Olmakla ayrılmamaktadır. Yeni sistemde çoktanberi ilk d~fa 'Olarak dış ticaretimizin iki taraflı anlaşmaların tazyikinden kurtarılması temin olunmuş, mal mübadelesinin serbest döviz esası üzerinden tediye anlaşmalariyle yürütülmesi yüluna giriJmiştir. Bu kararla takas usulü ancak mahdut mallara hasredilmiştir. Biliihare 3/9726 sayılı Kararname yerini 3/11704 sayılı Kararnameye terketBu son Kararname ile liberasyon sistemi esas itibariyle kabul edilmiş ve liberasyon sisteminden istifade edecek malların listesi 30/9/1950 tarihli 3/11910 sayılı Kararnameyle yayınlanmıştır. Liberasyon sistemi E. P. U. mem!eketlerinden bir yıl e'ivel yapılmış bulunan ithalatın % 60 ının serbest bırakılması esasını kabul etmekteydi. miştir. 3/11704 sayılı Kararnamenin getirdiği yenilikiCI'in ikisi bilhassa ehemmiyet Bunlardan biri, lisans usulünün tütün, krom, bakır, afyon ve zeytinyağı gibi birkaç maddeye inıhisar ettirilmesi yani ihracatın geniş bir serbestiye kavuş­ tutulması idi. Diğeri, zayıf olan mallara mukabil ithal hakkı tanınması idi. Bazı .maddelerimizin ihracatını kolaylaştıran bu ikinci tedbir gittikçe sahasını geniş­ letmiş ve liberasyon sistemi fiilen işlemez hale geldikten sonra ziyadesi ile mahzurlu neticeler tevlit etmiştir.' taşıyordu. Dış ticaret rejimi tatbikatı liberasyon sistemine uyguın olarak cereyan etmekte iken 22/9/1952 tarihinde İktisat ve Ticaret Vekiiletinin bir emriyle fiilen bu duruma son verilmiştir. Ancak değişiklik herhangi bir kararnameye istinad etmediği için durum "formalite değişikliği" şeklinde ifade edilmiş ve "Merkez Bankasına verilmiş olan selahiyetler hundan böyle Vekalet tarafından istimal edilecektir." denilmiştir. O tarihlerde YÜI1ürlükte olan 13/3/1952 tarih ve 3114566 sayılı karar ise tamamen liberasyon sistemine göre hazırlanmış idi. Kısa bir müddet devam eden intizar ve intikal devri durumun sadece formalite değişikliğinden ibaret olmadığını ortaya çıkarmıştır. Nihayet 1/9/1953 tarih ve 411360 sayılı karar ile meşkuk duruma son verilmiş ve yeni dış ticaret rejimi yürürlüğe girmiştir. Bugün de yürür1ükte olan !bu rejim hakkında kısaca şu Cİ­ hetler ileri sürülebilir: 1) Takas bikatta devam esasına nazari olarak son verilmiş fakat mezkür mekanizma tat- edegelmiştir. 2) 435 sayılı sirküleI'le kabul edilmiş bulunan kredili ithalat şekli de kararnamede yer almıştır. Sonradan birkaç kere tiidil edilen bu usul, bütün mahzurlarına ra i7men terkedilmemiştir. II 3l Diğer bir değişiklik olarak da Ki907 sayılı karar ile, bazı ihraç maddelerimize prim verilmesi ve ithaledilen bazı mallardan da prim alınması esası kabul edilmiştir. Halen ithal ve ihraç emtiasının, mahdut istisnalarla, hemen hepsi doğ­ rudan doğruya veya dolambaçlı yo:larla prim sistemine bağlanmıştır. Bunun, param:zın dış değerinde fiili bir indirmeden başka bir manaya alınamıyaeağı açıktı!'. 4) Dış ticaret muamelelerinin eereyanı merkeziyetçi bir sistemle önceden müsaade esasına bağlanmış, fakat bu müsaadelerin verilme şekli muayyen ölçülere göre işleyen objektif bir sisteme raptedilememiştir. dış 5) Türk parasının ticaret sistemimizin 3 - Dış kOTunması işleyişini mevzuunda isdar edilen 14 büsbütün zorlaştırmıştır. sayılı kararname, ticaret seyrine tesir eden <imiller Herhangi bir memleketin dış ticaret kıymetine tesir eden başlıca amilleri, göre, daıhil1 ve harici olarak iki büyük grup altında topIıyabiliriz. menşelerine a) Dahili amiller, meınleket dahilinde iktisadi Milli gelir ve fiat hareketleriyle ifade edilebilir. hayatın seyrini aksettiren Harici amiller, yabancı memleketlerde iktisadı faaliyette vukubulan deBunlar da memleketin iktisadi münasebetler idame ettirdiği yabancı ülkelerde mecmu talep ve fiat hareketleriyle gösterilebilir. bl ğişmelerdir. İthalat ve ihracatın kıymeti yukarıda zikredilen amillerin tesiri altında deBöylece, diğer şartlar aynı ka1dığı takdirıde, Milli gelir seviyesinin yükselmesi - yükselme ister nominal ister reelolsun - ithalat kıymetinde bir artışa sebebiyet verir. İthalat kıymetinin yükselmesi, Milli gelirin artması neticeside, mecmu talebin unsurları olan istihlak ve yatırım masraflarındaki yükselmeden ileri gelir. ğişecektir. Diğer tarıaftan, memleket dahilindeki fiat !leviyesinin değişmesi de, şartlar aynı takdilde, ithalat ve ihracat kıymetleri üzerinde tesir icra edecektir. Filhakika mesela dahili fiatların dünya fiatlarına nazaran yükselmesi ithalatı teşvik edecek ve ihracatı zorlaştıracaktır. İthalat ve iıhracat kıymetindeki değişmeler geniş ölçüde bir yandan ithal malları talep elastikliğine, öte yandan ecnebi memleketlerde ihraç mallarımıza karşı talep elastikiyetLne bağlıdır. kaldığı Bunların yanında, mevzuatın ve tatbik edilen sistemin de dış ticaretin kıy­ meti üzerinde tesir icra edeceği muhakkaktır. Böylece gümrıük tarifelerinin seviyesi, ithalattan alınan prim veya ihracata ödencn prim nisbetleri, ithal veya ihraç lisanslarının seyri ithalat ve ihracatın kıymeti üzerinde tesir icra eder. Ancak tahlil bakımından iktisadi amillerle hukuki ve idari amiIleri biribirinden ayırmak doğru olur. Bu itibarla memleketimiz dış ticaretindeki değişmelerin sebeplerini anlıya­ bilmek için, her şeyden önce yukarıda işaret edilen iktisadi amillerin tahliline girmek zarureti vardır. Tahlilimizi, dış ticaretimize tesir eden dahili gelişme­ lerle harici gelişmeleri birbirinden tefrik etmek suretiyle iki yönden yürüteceğiz, l2 n Dış ticarete tesir eden dahili Mevzuu iki lerinin tesirleri. a) kısma ayırıyoruz; gelişmeler: a) Dahill talebin tesirleri, b) Dahili fiat hareket- Dahili Talebin Tesirleri: Dahili talepteki gelişmeleri Milli gelir ve sarfiyatın yekünuyla unsurlarında vuku bulan tahavvüllerle ö:çmek mümkündür. Milli sarfiyatı, başlıca üç kalemde mütalea etmek icabeder. Rususi istihlak, mecmu yatırım masrafları ve amme sektörünün cari mal ve hizmet masrafları. tesir Bu unsurlardaki değişmelerin hem edeceği kabul edilebilir. 1) ithalatımız hem de ihracatımız kıymetlerine Rususi İstihlak: Memleket dahilindeki hususi istihlakin bir kısmı ithal edilen istihlak eşyasına teveccüh etmektedir. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisinde, "İç fiat seviyemiz ve dış ticaretimiz" adlı bir makalede, Dr. Nejat Bengül, Türkiyede ithal eşyasına müteveccih istihlak temayülünü ölçmüştür. Bu temayül, ferdi gelirler ile istihlak eş­ yası ithali arasındaki münasebetin ölçüsüdür. Ölçü ithalatın nisbeten serbest bulunduğu 1950, 1951 ve 1952 yılı ferdi gelirler ve ithal edilen istihlak eşyası rakamlarına istinat etmektedir. Neticede ithal eşyasına müteveccih istihlak temayülünün % 4 ila % 6 civarında olduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir değişle, Türkiyede ferdlerin gelirlerindeki her yüz liralıkartışın 4 ila 6 lirası ithal edilen istihlak eşyasıilla harcanmaktadır. Liberasyonun cari olduğu senelerde, ithal edilen istihlak maddeleri kıymetinde 1950 ila 1951 arasında 81.5 milyon liralık ve 1951 ila 1952 arasında 32.4 milyon l~ralık artışların haşlıca sebebi ferdi gelir artışlarında aranmalıdır. Buna mukabil, 1953 senesinde - liberasyon rejiminin terkedilmesi dolayısiyle - ferdi gelirlerdeki artışın devamına rağ­ men istihlak maddeleri ithalatı 27 milyon lira kadar gerilemiştir (5). Dahili hususi istihlakteki artışın istihlak eşyası ithalatı üzerindeki tesirlerine bulunuyoruz. Dahili istihlak artışları ~hracat mevzuu mallara da teveccüh ediyorsa, bu artışların ihracat kıymeti üzerinde de menfi tesirleri olduğu muhakkaktır. Böylece canlı hayvan ve yağlı tohumlar ihracatında, daha evvel ilgili bahiste belirtmiş olduğumuz azalmaların vukuu bu sebebe hamledilebilir. yU'karıda i~aret etmiş 2) Mecmu Yatırım: 1950-1953 devresinde memleketimizde yatırım hacminde hissedilir bir artış vuku Böylece 1950 de 1270 milyon lira civarında tahmin edilen mecmu yatırım bulmuştur. (5) R. Robinsonun Türkiyenin 1954 Ankaıra. yatırım ve döviz meseleZerine ait raporu IK 4. Ajansı Aralık 13 kıymetinin 1953 senesinde 2500 milyon liraya yükseldiği tahmin edilmektedir. Binaenaleyh, meemu envestisman kıymetinde % 100 civarında Ibir artış olmuştur. Buna mukabil yatırım maddeleri ithalat kıymeti 323 milyon liradan (1950), 1953 te 660 milyon liraya yükselmiştir. (Takriben % 100 bir artış). Bu rakamlara istinat ederek, Türkiyede yatırımın sebebiy.et vereceği döviz masrafının vasati olarak yatırım mecmu kıymetinin % 27 si civarda olduğunu söyliyebiliriz. Diğer bir de. ğişle yatırırnda her 100 liralık artışın 27 liralık yatırım maddesi ithalatına sel>ebiyet vereceği söylenebilir. Yukarıdaki nisbet yatırımın ithalatın kıymeti üzerindeki doğrudan doğruya tesirini ölçmektedir. Yatırımın bir de vasıtalı bir şekilde ithalatın kıymetine tesiri vardır. Bu da yedek parça, bakım malzemesi ve ham maddeler ithalatı üzerinde görülmektedir. Filhakika mevcut kapasiteye ilaveler yaptıkça, munzam yedek parçaya, .bakım malzemesine ve ham maddeye ihtiyaç hissedilecektir. Binaenaleyh, bu kalemlerin ithalat kıymetleri yükselecektir. Bu ciheti ithalat istatistiklerinden takibetmek mümkündür. Böylece yedek parça ve bakım malzemesi ithalat kıymeti 1948 de 63 milyon lira iken, 1950 e 92 milyon liraya çıkmıştır. (% 46 artış), aynı kalemlerde 1950 den 1952 ye kadar artış 88 milyon liradır. 1950 ila 1952 arasında artış nisbeti % 100 e yakındır. Artış nisbetindeki yükselme envestisman faaliyetiyle izah edilmelidir. Ham madde ithalatına gelince, 1948 ile 1950 arasında bu kalemde ufak bir tenezzül görüyoruz. (250 milyondan 234 milyona). Halbuki 1950 ile 1952 arasında bu kalemde 112 milyon liralık bir artış vuku bulmuştur. Bu değişmelerin de envestisman hacmi ile alakalı olduğu şüphesizdir. Yatırım artışının ihracat kıymeti üzerindeki vasıtasız tesirlerine gelince, vatesirIerin çok eüz'i kaldığı söylenebilir. Çünkü Türkiyenin yatırım maddeleri ihracatı çok azdır. Vasıtalı tesirleri kat'i olarak ölçmek güçtür. Bununla beraber ziraat sahasında yapılan envestismanların buğday ve pamuk istihsalinde ve dolayısiyle ihracatındaki artışlarda müessir olduğuna şüphe yoktur. sıtasız 3) Cari amme amme masrafları: Dahili talebin "Devletin cari masrafları" halinde ifade edilen üçüncü unsurunun ithalat üzerinde bariz bir tesir İCra ettiği söylenemez. Filhakika bu kalemde 1950 den bu yana büyük artış görüldüğü ha1de, ilmnun ithalat üzerinde aynı şid­ dette dimkt tesir İCra etmediği ifade edilebilir. b) Dahili fiat hareketleri: Yukarıda dahili talep değişmelerinin ithalfıt ve ihracat üzerindeki tesirlerini tahlil ettik. Bir de ithalat ve ihracat üzerinde fiat hareketlerinin tesirlerinE zikretmek lazım gelir. Yukarıda işaret edildiği gibi dahili fiatların seyri harici fiatların seyrinden ayrılıyorsa, bu hususun da ihracat ve ithalat hareketleri üzerinde tesirler icra etmesi beklenebilir. Evvela fiat hareketlerinin ihracat üzerindeki kısaca tesirlerini nazarı itibara alalım. İndekslerimizin kifayetsizliği dolayısiyle dahilde fiat hareketleri,ni takibetmek kolay değildir. Şayet Ekonomi ve TİCaret Vekaleti Konjonktür Müdürlüğü 14 ve İstanbul Ticaret Odası tarafından hazırlanan toptan fiat indekslerine istinat edilecek olursa 1951 ve 1952 yıllar:,nda fiatlarda çok cüz'i <hareketlerin vuku bulduğuna, 1953 te ise çok yavaş bir yükselişin başladığına, 1954 te de yükselme nisbetlerinin yılda % 11 - 12 yi bulduğuna hükmetmek icabeder. Dünya 'Piyasasında fiat hareketlerini, ticari münasebette bulunduğumuz dolar sahası ve E. P. U. Memleketlerinde toptan fiat indeks~er;nden çıkarmak mümkündür. 1951 e naza· ran 1954 te Türkiye toptan fiat mdeksi % 14 kadar artmış iken Almanyada toptan eşya fiat indeksi aynı müddet zarfında % 2.2 nisbetinde ve Amerikada aynı indeks % 3.6 nisbetinde düşmüştür. Toptan fiat indekslerinin ne dereceye kadar vasati ithal ve ihraç fiatlamalum değildir. Mamafih, memleketler itibariyle toptan fiatlar seyrinin mukayesesi bize nisbi fiat hareketleri hakkında az çok doğru b:r fikir verecektir. rını aksettirdiği Türkiye ve şu müşaıhedeleri yabancı memleketlerde toptan yapabiliriz. fiatların seyrine bakacak olurask (6), Dünya piyasalarında toptan fiatların seyrine misalolarak Birleşik Amerika Devletlerinde ve İsviçrede toptan eşya fiat indekslerini ele alalım. 1952 senesinden itibaren bu fiatlarm fevkalfıde denilebiIecek bir istikrar .arzettikleri görülür. B. A. DevleHerinde 1952 de 108 olan indeks, 1953 te 107 ye düşmüş ve o tarihten 1955 Haziranına kadar 107 de kalmıştır. İsviçrede ise ayını indeks 1952 senesinde 109 iken, 1953 te 105 e düşmüş, 1954 te 106 ya çıkmıştır. Ve halen (1955 Temmuz) 106 dadır. Bu vaziyet, az çok değişmelerle bütün Garbi Avrupa memleketlerinde gövü!ür. Türkiyede ise, 1952 de indeksin seviyesi 108 iken, 1953 te 110 a 1954 te 122 ye ve nihayet 1955 Ağustosunda 131 e yükselmiştir. Görülüyor ki dünya piyasaları ile Türkiye mukayese edilecek olursa, fiat hareketleri tam aksi istikametlerde ge· lişmektedir. Bu fiatları müşahedemizi hareketlerini teyit etmek üzere, başlıca ihraç gözden geçirelim (7). 1954 Ocak Fındık içi (kilo) Yumurta {sandık Pamuk - (akala) (kilo) Ayçiçeği yağı (kilo) Keten tohumu (kilo) Kuru .üzüm (kilo Fasulye (sıra) (kilo) Nohut (kilo) (6) mahsüllerimizin piyasa kısaca 272 Kr. 189 Lira 294 Kr. 182 " 63 80 " 60 42 . 1954 Aralık 273 145 257 173 74 72 103 45 1955 Aralık 650 250 350 260 100 104 118 70 IstanbuZ Ticaret Odası Mecmuası, 1955 Temmuz, Ağustos, sahile .q8. (') Bi-rçok hallerde ihraç Hatlariyle dahili fiatların seyri arasında farklar gürü!üyo1·. Bu husus çapraşıl> dış tediye usullerine ve ihraç fiatı beyanlarının doğ­ ru olmamasına at/edilebilir. 15 YukarIdaki cetvelden fiat hareketinin bilhassa 1955 senesi zarfındaçok şid­ dctlendiği görülüyor. Filhakika bir yıl zarfında % 40, % 50 nisbetinde artış çok süratli ve şumullü bir hareketin mevcudiyetini gösterir. Yukarıda işaret edHen fiat hareketlerinin bilhassa dolar sahası ve E. P. U. memleketlerine ihracatımızı güçleştirıdiği ,şüphesizdir. İç fiat seviyesının dünya fiatları seviyesinden farklı bir istikamette seyretmesi dış ticaretimizin çok taraflı ticaret sisteminden iki taraflı ticaret sistemine kaymasında büyük tesiri olmuştur. İki taraflı ticare ısistemine bu kayış hadisesi de fiatlarımızda yeni bil' yükselme hareketinin sebebi olmuştur. sahası Fiat hareketlerinin ithalat üzerindeki tesirlerine gelelim. Şayet ithalat normal bir şekilde cereyan etseydi ve büyük ölçüde serbest olsaydı, yukarıda tesbit edilen fiat hareketlerinin neticesi ithalat hacmi ni arttırmak olurdu. Bugün mevcut şart­ lar altında dünya fiatlariyle dahili fiatlar arasındaki farkın büyümesi, gizli ve latent ithalat talebini arttırmakta ve normal piyasa mekanizmasmdan gittikçe uzaklaşmamıza sebebiyet vermektedir. II) Dış Tieaı'ete TesiT Eden HaTici GelişmeleT: İktisadi münasebetler idame ettirdiğimiz memleketlerdeki talep ve fiat hareketlerinin dış ticaretimiz üzerinde tesirler icra edeceğini evvelce zikrettik. Dünya fiatları bakımından vuku bulan hareketlerin ihracat ve ithalat üzerindeki tesirlerine dahili fiatların hareketi bahsinde temas edildi. Şimdi talep hakımından vuku bulan hareketlerin tesirlerini kısaca hulasa edelim: 1950 nin ortasında başlıyan Kore Harbi Konjoktürü doIayısiyle hasıl olan munzam talep 1950 ve 1951 senelerinde ihraç maddelerimiz arasında bulunan ham madde fiatlarını yükseltmiş ve bunların ihracatını teşvik etmişti. 1952 de dışarıdaki yüksek konjoktür alçalmaya başlamış ve bunun, ham madde talep ve fiatları üzerinde geriletici tesirleri olmuştur. Ham madde fiatlarındaki sukutun 1954 senesine kadar devam ettiği söylenebilir. Bu tarihten itibaren ham madde fiatlarında yeniden tedrici artışların başladığı görülüyor. Bu husus 1954 te Avrupada sınai istihsalde vuku ıbulan yeni inkişaflardan ileri gelıniştir. 1954 zarfındaki ,gelişmelerin thracatımız için müsait bir zemin teşkilettiği halde dahilde fiat istikrarı temin ediIemedlği için, bu fırsattan tam manasiyle istifade edilememiştir. Mamafih ,bu müsait inkişafın 1955 senesi esnasında durmuş olduğunu da kaydetmek gerekir. Beynelınilel ham madde fiatlarına ait Moody indeksindeki yükselme 1954 ten 1955 Mayısına kadar devam etmiş, fakat o tarihten itibaren hafif bir sukut 16 arzetmiştir. iKiNci KısıM DIŞ TİCARETİMİzİN İSLAHI GEREKEN Dış ticaretimizin YOLUNDA ALINMASI TEDBİRLER seyri raporun birinci kısmında türlü cephelerden tahlil edilmiştir. Türkiye - hakim ekonomi vasfını haiz olan Amerika gibi - Dünya konjonktürüne istilremet veren ve fiatlarını beynelmilel piyasaya dikte edebile.n bir memleket değildir. Fiatlarımızda ve dolayısiyle maliyetlerimizde müşahede edilen ve sonu gelmeyen yükselmeler dış ticaretimizi süratle çıkmaz yola ve nev'i şahsına münhasır bir fasit daireye sürüklemiştir. İhraç mallarımızı dünya fi1atlariyle satmaya muvaffak olamadığımız için çapyollara ve bu arada primlere ve bilateral anlaşmalarabaşvul'mak zorunda kalmaktayız. Bilateral anlaşmalarla dünya fiatları fevkinde ihracat yapılmakta ise de, kazandığımıza zahip olduğumuz fark - türlü tavassutların da araya katılma­ siyle büyüyerek - ithalat fiatlarına binmektedir. raşık Anlaşmalı memleketlerde bize satılan mallara zamlı fiat tatbik eden mercilerin mevcudiyeti herkesçe malumdur. Belçika ile (E. P. U,l dışında yapılan anlaşma kanaliyle yürütülen mübad'elede Brüksel'de bu işle meşgul bir müessesenin Türkiyeye yapılan ihracat için yüksek fiatlar tesbit ettiği de piyasamızın ve resmi makamların meçhulü değildir. Sun'i fiatlarla ihraç ve ithal işini E. P. U. dan geçen muamelelere bile sirayet ettirdiğimiz bir vakıadır. Filhakika bazı ham maddelerimizi iç piyasa fiatından hayli düşük rayiçle E. P. U. Memleketlerine ihraç eden firmalara - aynı memleketlerden ithal hakkı tanınarak zararlarını getirdikleri mal fiatlarına yükleme imkam verildiği ·bilinenbir keyfiyettir. Bu suretle E. P. U. dahilinde yürütülen mübadelelerin de kıs­ men takasa intikal etmiş olduğu anlaşılmaktadır. !thal malları fiatlarının - çapraşık yollardan - durmadan kabarması ve darve elverişsiz menşe dolayısiyle son mübayaacımn katmerli bedel ödemesi yüzUndien ihraç mallarının istihsal masrafları kabarmakta, bu da fasit dairenin helezonlolarak gelişmesine sebebiyet vermektedir. lık Bu fasit dairenin işlemesi, bugüne kadar dünya p.iyasası şartları içinde ihraç edj.len mahdut sayıdaki mallarımızın bile, sun'i yollara başvurulmadan ihracmı 17 'imkansız kılacak raddeye gelmiştir. Bu hususta en bılriz misal tütündür. Raporumuzun ilgili ,bölümünde 'belirtildiği gibi, dış ticaretimizde en mühim sağlam döviz kaynağını teşkil eden tütünün de artık primsiz (müstahsile verilen pri'm) satışına imkan kalmadığı anlaşılmaktadır. Bütün mahzurlarını yeni baştan tadata hacet görmediğimiz bilateral anlaşma­ lar YDliyle yapılan mübadeleler dış ticaretimime gittikçe yükselen bir nisbete varmaktadır. Bu mübadelelerin ihraç mallarımız fiatlarındaki istikrarsızlık ve sıçra­ malar yüııünden, kUring temelinden ayrılarak takasa dDğru teveccüh ettiğine de bilhassa işaret etmeyi lüzumlu görmekteyiz. Dış ticaretimizin tamamını takasa sürükleyen bu YDllar bizi, bağlı 'Olduğu­ muz. milleUerarasr iktisadi teşekküı ve anlaşmalardan gittikçe uzaklaştırmaktadır. Bunun iktisadi zararları yanında siyası mahzurları bulunması da varittir. Düny,a ekDnDmisine, y,ahut daha sarih ifade ile batı memleketleri ekDnDmisine Türk ek'OnDmisinin integrati'On'u zarurı bulunmaktadır. Bu zaruret ayııı zamanda Türk ekDnDmisinin ihtiyaçlarından dDğmaktadır. Filhakika kalkınma ve sanayileşme yolunda 'Olan memleketimizin muhtaç bulunduğu kapital malları en müsait şartlarla batı piyasalarından tedarik edilebilir. Kaldı ki sağlam bir ekDnomi politikası, serıbest dünya piyasası mekanizması şartlarına uymak ve muvaffakiyetini bu mekanizma şartlarına intibak edebilme derecesine göre tayin etmek mecburiyetindedir. Bu itibarla, Türk ekonomisinin, bütün faaliyetini, bu arada bilhassa dış ticaret sistemini bu hedefe yöneltmesi icabeder. Bununla bera'ber, Türk ekDnDmisinin hususiyetleri göz önünde bulundurularak, makul bir himaye perdesinin muhafazası, faydalı hatta zaruridir. Batı ması, ek'On'Omisine intiıbakın kaçınılmaz şartı, önce fiat artışlarının durdurulSDnra da fiatların makul bir seviyede istikrarının temin 'Olunmasıdır. Piyasamız ve cihan pazarı fiatları aracsında büyük f,ark bulunduğuna, - yani serbest iç değeriyle sabit kambiYDya bağlı dış değeri beyninde azİm bir boşluk belirdiğine ve hele bu farklar bazı nevi muamelelerde tatbik edilen değişik kur ve primlerle resmi mahiyet de iktisap ettiğine - .göre batı ekDnDmisine intibakımmda devalüasy'On muamelesi belki zaruretarzedecektir. DevalüasYDn, aslında memleket ek'Onomisi lehinde bir tedbir sayılamaz. F,akat iç ve dış piyasa fiatları arasında ıbüyük fark meydana gelince hu farkların döviz fiatlarına teşmilin­ den ekseriya kaçınılmamaktadır. Bahis mevzuu farkın, paranın reval'OrizasYDnu y'Oliyle yani iç fiatların dünya piyasası seviyesine dDğru indirilmesi suretiyle izalesi prensip itbariyle şayanı tavsiyedir. Bu YDldan netice istihsali çDk müşkül ise de _ gereken takyitJ.ere kat;,anıldığı takdinde --- hedefe varılması imkansız gözük. paramızın memektedir. Aslında tavsiyeye şayan 'olmayan, fakat "rürk parası dış kıymetinin türlü rayiçleri resmi kambiYD seviyesine irca edilemediği takdirde muk ad der ilkibct olarak beliren devalüasyon muamelesine girişmenin mevsimsiz, hatta mahzurlu olduğuna hemen nazarı di~kati çckmek isteriz; Böyle bir cezri tedbire müracaattan önce, <operasyonun muvaffakiyetini sağ­ hazırlamak, yani iktisadi bünyemizi hu ameliyeye ıriukavemet edecek hale imymak lazımdır. Aksi takdirde 1946 yılındaki kötü tecrübenin tekrarlanacağına şüphe yoktur. lıyacak şartları Paramızın sukiltu türlü fiat indekslerinin seyri belirttiği gibi de ira e etmektedir. Bununla beraber bu müşirlerin sukutu sıh­ hatle ölçtük1eri iddia olunamaz. Resmi fiatlarla tertiplenen indekslerin düşüşü eksik, spekülatif muamelelere mesnet olan altının ise, sukutu mübalagalı gösterdiği bir vakıadır. Sukut, paramızın dış kıymetine de geniş çapta sirayet etmiştir. Filhakika bugün dış tediyelerimizcie Türk lirasının Para Fonuna müseccel kur üzerinden muamele g,ördüğü saha hayli daralmış bulunmaktadır. İhraç ve istihsal primleri, tevzin fonuna ödemeler, açık ve mestur takas muameleleri, anlaş­ malı memleketlerle yapılan mübadcler, deblokaj işleri ve bunlara bem~er türlü çapraşık usuller Türk lirasının dış değerini $.1==2.80 TL. paritesinden çoktan ayır­ mış ve bu seviyeden devamlı surette uzaklaJştırmıştır. iç kıymetindeki altın fiatının gidişi Türk lirası kıymetinde vaki düşüşü kambiyo rayicine intikal ettirmenin mevsimsiz bulunuyoruz. Bu kanaate varılmasının sebepleri: i) Türk parası kıymetinin ,dolar resmi rayicine YÜkseltilmesi imkanlarının tamamiyle ortadan kalkmamış olması; 2) Devalüasyana gidilmesi zaruret kesbettiği takdirde işin muvaffakiyetle başarılması için bir takım şartların tahakkukuna intizarın mecburiyet arzetmesidir. Fiatlarımız istikrarsı.zIık içinde ve devamlı yük· selme yolundadır. Fiatlarda sağlam bir istikrar yaratmadan Türk lirasının dış kıymetini tayin etmek mümkün değildir. Fiatları önce durdurmak, bilahara mümkün olduğu derecede düşünnek ve nihayet uygun bir müddet fili istikrarın yer· leşmesini beklemek icabeder. olduğuna yukarıda işaret etmiş Devalüasyona .karar verildiği takdirde, hal tarzına ,bağlanması gereken muhtelif meseleler vardır. Bu ara-d:a ithalatçıların transferi yapılmamış mal bedelleri hakkında "para kurunda meydana gelebilecek farkı ödeyecekleri" yolunda Merkez Bankasına vermiş bulundukları taahhütnamelerin akibeti de tesbit olunmalıdır. Bununla beraber transferler peyder:ı;>ey yapılmakta olduğundan bu işin kendi. liğinden tasfiye yolunda bulunduğuna işaret etmek lazımdır. Ayrıca, kredi yoliyle ithalatta bulunmuş kimselerin düşebilecekleri durumu da düşünmek icabetmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi para kıymetine müteallik manipülasyonlardan önce pi~asamızda istikrar ve emniyet havası yaratacak tedbirlerin alınma­ s1nda kat'i, daha doğrusu hayati zaruret vamlır. Bu tedbirler ciddiyet ve cesaretle tatıbik edildiği takdiroe, devalüasyon gibiaslında hiç de lyi olmayan bir çareye başvunnak mecburiyetinden kurtulmak imkanı ,da mevcuttur. Bu tedbirleri önce memleket ekonomisi zaviyesinden umumi, bilahara dış ticaret bakımından tahsisi olara:k iki .ayrı grupta tetkik etmeyi faideli buluyoruz, 19 A. 1 - Umumi Iktisat Politikası Bakımından Alınması Lüzumlu Tedbirler: Yatırımlar sahasında: Bvvelce de belirtildiği gibi, yatırımların ithalat yoliyle sebep oldukııın direkt döviz sarfiyatı, envesUsmanlar için tesbit olunan meblağların en az üçte birine tekabül etmektedir. Ham madde. akarya,kıt ve işletme malzemesine (ve multipH. cateur mekanizması dolayısiyle istihlak mallarına) vaki endirekt tesirler de hesaba katılırsa bu nisbet % 50 ye varmakta, yani her 100 liralık yatırım 50 liralık döviz sarfına yol açmaktadır. Yatırımlar, dahilde mecmu talebi hem direkt hem indirekt olarak arttırıldıklarından iç fiatların da yükselmesine sebep olmaktadır. Finansmam vergiye veya tasarrufla beslenen istikrazlara dayanan yatırımlarda bile vukua gelen fiat yükselmeleri envestismanların - bizde Qlduğu gibi - kısmen enflasyona dayanması halinde büsbütün şLddetIenmektedir. Bu itibarla, prioriteli ve gerek dış gerek iç finansman kaynakları ile ayarlı ihtiyaç vardır. Böyle bir proğramla kararlaştırılacak olan yatırımların dış masrafları bir taraftan uzun vadeli resmi ve hususi kredi ve yardımlar, diğer taraftan carı döviz kaynaklarımızdan lüzumlu ham madde, işlet­ me malzemesi ve makul addedilecek bir nisbette istihlak eşyasına tahsis edilecek mebHl.ğlar indirildikten sonra kalacak kısım yekünunu geçmemeHdir. Yatırım proğramının iç finansman yekiinu da ferdi ve kollektif tasarruf hacmini aşma­ malıdır. Buradaki yatırım tabiri içinde resmi ve hususi bilcümle yatırımları kavradı­ ğımızı belirtmek isteriz. bir yatırım proğramına 2 - Bütçe ve Vergiler Sahasında: a) Fiat istikr.arını sağlamak için alınacak en mühim tedbirlerden ilkinin bütçede ha·kiki manada denklik kurmak olduğu maıümdur. Devlet faaliyetlerinin tamamının Muvazenei Umumiye içinde tedviI' olunmadığı göz önünde bulundurulursa, sadece devlet bütçesine ait denkliğin maksadı temin e kifayet etmiyeceği a"nlaşıIır. Bu itibarla, yalnız umumi v·e mülhak bütçelere değil, fakat onlarla birlikte İktisadi Devlet Teşekküllerine ve - 3460 sayıli kanuna tabi olmamakla beraber - iktisadi faaliyet icra eden biliimum devlet işletmelerine yani. konsolide bütçeye şamil bir denklik temin etmek zaruridir. Konsolide bütçe denkliği, bilümum devlet hizmet ve fa·aIiyetIerinin mutlaka vergi ve diğer alelade amme varidatı ile karşılanmasını icabettirmez. Bundan evvelki bahiste de belirttiğimiZ gibi, yatırımların iç finansman bakımından hududunu ferdi v.e kiollektif tasarruf hacmi teşkil etmektedir. Konsolide bütçe içinde yatırım faaliyeti her halde mevcilt olacağına göre, devletin uzun vadeli istikrazlara müracaat etmesini, bütçe denkliği prensiplerine aykırı telakki etmemek gerekir. Fakat hassasiyetle tevakki edilmesi lazım gelen bir husus vardır ki, o da gerek Devletçe, gerek kısmen veya tamamen devlete ait iktisadi müesseselerce yapılan yatırımların emisyon kaynağından beslenmemesidir. Ayrıca İktisadi Devlet te- 20 şekküllerinin ve bilhassa Toprak Mahsul!eri Ofisinin zararları da bütçeden karşı­ Bu zararlar yüzünden mütemadiyen teraküm ·eden hazine bonolarının Merkez Bankası kaynaklarını tazyik etmesi aıneak bu suretle önlenecek ve milli iktisat politikası bakımından zarurİ görülen bir zararın umumi fiat yükselmeleri ile yalnız halkın sabit gelirli sınıflarına devri yerine vergi mekanizm'ası yoliyle bütün millete adil esaslar dahihnde tevzii imkan dahiline girecektir. lanmaııdır. b) Emisyon kaynağına müracaatı önleyen denk konsolide büt'çe, vergi vaGerçekten memleketimizde vergi varidatmı arttırmaya imkan olduğu gibi gerek sosyal politika gerek ekonomik zaruretler bakımından buna zaruret 'de vardır. ridatının arttırılmasını zarurİ kılmaktadır. Bu hususta öne sürülecek ilk tedbir, zirai kazançların gelir vergisi yoliyle teklif olunmasıdır. Zira:at sektörünün, gelir vergisi gibi - oldukça mü terakki memleketlerdekabili tatbik - bir mükeııefiyet tarzına tabi tutulmasının zorluğu küçümsenemez. Bununla beraber, iktisaden az gelişmiş memleketlerin vergi sistemlerini tetkik etmiş birçok tanınmış mütehassıslann ittifak ettikleri nokta,bu mükellefiyeti tesis etmenin bahis mevzuu memleketıerin kalkınması bakımından do zarurİ olduğu keyfiyetidir. Mütevazı ziraİ gelirlerin vergilendirilmesi mevzuunda bazı götürü usuller tatbik etmek ve teklif sistemini başlangıçta yalnız büyük çiftçilere hasretmek kabildir. Ziraİ gelirlerin vergilendirilmesi ile arazi vergisi nisbetlerinin arttırılması tebirbirinden tamamlyle farklı mahiyet taşıdığını bu vesile ile belirtmekte fayda vardır. Bilindiği gibi arazi vergisi bir servet vergisi, gelir vergisi ise, adının da gösterdiği gibi, irat vergisidir. Servet vergisinin neticede umumiyetle gelirden ödenmesi bu iki vergi tipini aynı zaviyeden mülahazaya sebep teşkil et. mez. Bununla beraber gelir vergisi nisbetleri kazancın menbaına göre farklılaş­ tırılmamış memleketlerde bu iki vergiyi - bina vergisi ile gayri menkul iradıarı vergisinde olduğu gibi - bir arada muhafaza etmek zaruridir. şebbüslerinin had ve servet vergilerinde hazine varidatını arttırmaya olduğu kadar vergİ adaletini tesise matuf tedbirler, ziraİ kazançlarm vergilendirilmesinden ibaret değildir. Müteaddit imkanlar arasında şu ikisine işaret etmekle iktifa edeceğiz: Bir kere spekülatif kazançların - bilhassa gayri menkul devrinden doğan - mer'i tarifenin üstünde nisbetleI'le ver.giye tabi tutulması lazımdır. Bu ciheti temin yolunda halen Gelir Vergisi Kanunumuzda iktisap ile devir arasında iki sene geçtiği ta'kdirde muafiyet tatbik edilmesine mütealHk hükmün esastan tadiline ihtiyaç olduğu aşikardır. Bundan başka veraset ve intikal vergisi de islah olunmalıdır. Halen bütçemizde bu vergi varidatı olarak yer alan rakam ile, memleketimizde bir sene içinde ölüm yolu ile vaki servet intikalinin hakiki değeri arasında vergi mükellefiyeti manasına gelecek bir alaka tesis etmek güçtür. Vasıtalı vergilere gelince, bu sahadaçeşitli imkanlar mevcuttur. Aşağıda, dezenflasyonist bir politika için kredinin bir miktar pahalılaştırılması zarureti öne sürülecektir. Bu tedbirle müteferafik olarak, banka ve bankalardan alınan mua- 21 mele vergisi nisbetlerinin arttırılması ve bahis mevzuu vergiden 'beklenen varidatınkolaylıkla iki misline çıkarılması mümkün görülmektedir. Bundan başka, baZi ıstihlak vergilerinde ayarlamalar yapmak yolu da a'çıktır. Bu arada akaryakıt fiatlarına bir miktar zam yapılması ilk planda ıderpiş olunabilir. Burada daha iyi organize edilmek şartiyle İnhisarların Hazineye bugünkünden fazla gelir sağ­ layabileceklerini ve 'başta Sümel'bankla Eti,bank olmak üzere Devlet İşletmeleri­ nin 'karla çaIıştırllabiJeceklerini ifade etmek isteriz. Konsolide bütçenin denkliği yolunda serdedilen mülahazalar yatırımların tertip ve tahdidi ile vergi varidatınln arttırılması hususlarına inhisar etmiştir. Bütçede denkliği temin için cari devlet masraflarının kısılması cihetinin de ön planda ele alınması zaruridir. Cari sarfiyat içinde ehemmiyetli yer tutan personel maaş ve ücretlerinde indirme!ere veya ikramiyelerin tenkisine gidilmesi, mevcut şartIar müvacehesinde, bittabi mümkün değildir. Bununla beraber münhal bulunan ve zaruri mahiyet anetmeyen kadroların mevkuf tutulması ile maaş ve ücret fasıHarında epey tasarruf temin olunacağı şüphesizdir. Bu husus Devlet İktisadi Teşekkülerinde de bütün ehemmiyetiyle ele alınmalıdır. Ucuza bol memur istihdamından, uygun ücretli vc makul sayıda personeUn gerek Devlet dairelerinde gerek Devlet İktisadi Teşekküllerinde sür'atle intikal edilmelidir. Bu cihetin hizmetlerin rasyona!izasyonu ile pek ya- kullanılmasına kındaın aıa.kalı bulunduğu aşikardır. Bütçe müvazenesinin gerçekleştirilmesinde Devlet masraflarının kısılması yolunda başvurulacak diğer bir tedbir de mulak 'zaruret arzetmeyen bilcümle malzeme mübayaalarının derhal durdurulmasıdır. 3- Para ve kredi sahasında: Son senelerde, ibankaların mevduat vc ikrazlarındaki artış memlekette bir kredi genişlemesi olduğunu göstermektedir. Kredi artış nisbetinin, milli gelirdeki artış nisbetinin çok üzerinde bulunması genişlemenin enflasyona teveccüh etmiş olduğunu ıbelirten delillerden biridir. Yukarıda da .olduğu lüzumuna işaret ettiğimiz fiat istikrarının tesisi için, diğer sahalargibi, kredi sahasında da dezenflasyonist politika takibedilmesi gerekir. 1954 ortalarında bu yola gidilmesi kararlaştırılmış ve bir taraftan bankalardan, transfer edilmeyen ithalat meblağ larının Merkez Bankasına devrine başlanmış diğer taraftan bankaların reeskot ve avans imkanlarının daraltılması temayülü belirmişti. Fakat bir zaman sonra reeskont ve avans politikasında genişleme faaliyetine yeniden girildiği için bunların umumi gidiş üzerinde devamlı bir tesiri olmamıştır. Dezenflasyonist politika, kredi işlerinde bazı tedbirlere müracaatı zaruri kılmaktadır. Merkez Bankası emisyona yol açan enflasyonist mahiyetli reeskont ve avans muamelelerind'eki tezayüdü mutlaka durdurmalı ve <bu hesaplarda derhal daralmayı 22 istihdaf eden tedbirlere başvurmalıdır. 1955 Haziranı nihayetinde iskonto haddini % 3 ten % 4 1,12 e çı­ yükseltme kifayetsiz olduğundan ve gereken tamamlayıcı tedbirler aIınmadığmdan sembolik bir jestten ibaret kalmış ve reeskont ve avans muamelelerinde gerileme veya hiç olmazsa duraklama hususunda herhangi bir akis Bankanın karması - yaratmamıştır. Bankanın senetler eü~danmı şişiren ıbaşlıca hesap, hazine kefaletini haiz bonoBu bonolar bilindiği gibi başta Toprak Mahsulleri Ofisi olmak üzere muhtelif Devlet İktisadi Teşekkül ve Müesseselerinin sabit ve mütedavil sermaye ihtiyaçlarını ve katlandıkları zararları karşılamak üzere çıkarılmış ve konsolide bütçe de muva~ene bir türlü tahakkuk ettiri'emediğinden -- yekünları durmadan kalardır. barmıştır. 1955 mali yılında hazine kefaletini haiz bonolarda bir kalemde müşahede edilen beşyüz milyonluk azalma Toprak Mahsulleri Ofisine ait aynı meblağdaki bonoların senetler cüzdanındaın düşülerek Bankanın aktiinde "mahsuba tabi matlu bat" hesabına naklinden ileri gelmiştir. Herhangi ödeme bahis mevzuu değil­ dir. Hazine kefaletini haiz bonolar 1955 içinde sürekli artış göstererek yükselmeye devam etmiş ve emisyonu kabartmıştır. Merkez Bankasının ticari senetler cüzdanı hesabında devlet sektöründeki banka ve teşekküllerin ehemmiyetli bir paya sahip oldukları ötedeııberi bilinen bir keyfiyettir. Bu yoldan temin olunan meblağlardan bir kısmının tesis masraflarına ve Devletçe yürütülen türlü fiat politikalarından müteve1Iit zararlara kaymış olması kuvvetle muhtemeldir. Bankanın avans hesaplarında iki kalem göze çarpmaktadır: Tahvil üzerine avans, Hazineye kısa vadeli avans. Tahvil üzerine avans muamelelerinin bilhassa enflasyonist ceryanların hüküm sürdüğü zamanlarda bu temayülü hızlandıncı tarzda roloynadığı aşikardır. Hazineye kısa vadeli avansa gelince, geçen yıl Merkez Bankası Kanununda tadilat arasında ,bu hesabın masraf bütçelerinin % 15 ine kadar yükselmesine imkan verilmiştir. Devlet masraf ve varidatımn mali yıl zarfında arz edebileceği intibaksızlığı bertaraf etmek gayesini güden bu hesap ve tesis edilen plafon prensip itibariyle maku'dür. Fakat pliifonun yükseltilmesinin enflasyonist temayüllerin kuvvetlendiği zamana raslamasını nahoş bir vakıa olarak kabul etmek gerekir. yapılan Görüldüğü rıp iki milyara cesidir. gibi Merkez Bankası ikrazlar~nın genişlemesi ve emisyonun k8Jbavarması konsolide 'bütçenin devamlı olarak açık vermesinin neti- Bu arada şu ciheti de belirtmek gerekir ki para hacminin hesabında banknotlar yanınıda Merkez Bankıası nezdindeki - bloke olmayan - mevduatı da nazarı itibara alm8Jk lazımdır. Bu mevduat yekünundaki k'llbarmaların mütedavil banknot miktarındaki artış1ara benzer tesirler doğurduğu gözdenkaçmamalıdır. 23 Merkez Bankası muamemelelerinde konsolide bütçe açıkları yüzünden meydana .,elen elverişsiz gelişmeler ve bunların sebep olduğu enflasyonist temaY'üller üzerinde daha ziyade tevakkuf etmiyeceğiz. Konsolide bütçe usulü kabul edilir ve bu bütçe'de denkliğegidilirse piyasaY'a mal akışı ile ilgili olmayan para hacmi artışlarının amme sektörü zaviyesinden avkası alınmış olur. Merkez Bankası senedat cüzdanındaki artışların piyasada mal arzına muvazi bir seyir takibetmesi zımnında gereken tedbideriın ittihazına bilhassa dikkat olunmalıdır. Bu yolda sarf olunacak gayretler ön planda memleket umumi kredi politikasını ilgilendirecek mahiyettedir. Kredi hacmimizde reel milli gelir :artışları üstün<fuki gelişmeleri daha yakın bir tabirle enflasyonu önlemek üzere ittihaz edilecek tedbirler meyanında şu cihetleri bilhassa tebarüz ettirmek gerekir. Bankalann ikrazıatını kantitatif ve 'selektif bir kontrola tabi tutmak zarurI görülmektedir. Bu yolda Y'üründüğü takdirde spekülatif maksatlara müteveccih kredilerin durdurulmasına imkan hasılalacak ve dolayısiyle spekülatif gayelede elde tutulan mallarm, gıayri menkul ve altınların satışa arzı tahrik olunacaktır. Emtia üzerine avans muameleleri de zabt ve rabt altına alındığı takdirde istihlak ve istimal eşyası arzı da genişliyecek bu suretle fiatlardaki yükseliş duracak hatta inme temayül!eri belirecektir. Kredilerin selektif kontrolünde piyasada geniş ölçüde istimal olunduğu tahmin .olunan ha tır senetlerinin ikrazata y.ol açmasına da mani .olunacaktır. had teminine matuf inşaata ve spekülatif gayeler güden yapı kooperatiflerine emlak kredisi verilmemesi hususu ayrıca ehemmiyetle nazan itibara alınma­ lıdır. Kredi politikasının daha salim biI' mecraya sevki bankaların mevduata ve ikrazata yürüttükleri faiz hadlerine plilfon tayin eden mevzuatm mutlaka değiş­ tirilmesini icabettirmektedir. EnflasY'onun durdurulması ve deflilsyonist bir atmosferin tesisi arzu edildiği takdirde kredi fiatının arttırılması zaruri bir mahiyet arzeder. Kaldı ki halen piyasada kuvvetli teminat mukabili faiz hadleri gizli olarak % 30 a kadar yükselmiş bulunmaktadır. Bir taraftan mevduat sahiplerinin mağduriyetine nihayet vererek tasarrufu teşvik etmek diğer taraftan krediyi makul fiatla hakiki ihtiyaç sahiplerineaktarmak için gerek mevduata verilen gerek ikrazata yürütülen faiz hadlerini "ödünç para verme işleri" kanununda gereken tadilat yapılarak takriben bir misli arttırmada zaruret vardır. Bütün bu meselelerin arzulanan şekilde tahakkuku, bir iktisadi yon heyetinin kurulmasını zaruri ko.ordinas- kılmaktadır. İktisadi hay.atımıza tesir edecek ehemmiyetli meselelerin böyle bir heyet tarabndan tetki'k edilip karara bağlanmasından büyük faideler temin olunabilir. 24 Zira bu heyet mevzuları tek ve dar bir zaviyeden değil, tamamen memleket mul ehemmiyetini Hihare alara,k inceliyecek ve karara bağlıyacaktır. Böyle bir heyetin, siyasi tesirler iktiza eder. dışında işlemesi, bünyesinin bunu şü­ sağlayacak şekilde olması B. Dış Ticaret Sahasında Alınması Gereken Tedbirler: Dış ticaret durumunun islahı yönünden iktisat politikası sahasında alınması lüzumlu tedbirleri yukanda izah etmiş bulunuyoruz. Arzuya şayan olan çok taraflı ticaret sisteminin kurulup yürütülmesi için gerekli sağlam ekonomik temel, yukarıda bahsedilen tedbirlerin ve ,bu tedbirlerin ifade ettiği atmosferin muhafazası sayesinde temin olunabilir. Bununla beraber memleketimizin bünyevi hususiyetleri icabı olarak enflasyonist tazyikler .ortadan kalkıncayakadar, dış ticaretimizde bir intikal devresinin kabulü zaruri g,örülmektedir. Şunu bir kere daha belirtelim ki, yukarıda ,bildirilen ve umumi iktisat politikasına müteaIlik olan tedbirler alınmadıkça, dış tioarete ait tavsiyelerin yerine geürilmesi ,bir mana ifade etmez. Umumi iktisat politikasına ait tedbirler alınıp bunların, tesirleri görülmeye başla­ kadar dış ticaret sahasında kabulünü faydalı hatta zaruri telakki ettiğimiz intikal devresinde aşağıdaki noktaların göz önünde bulundurulması icabeder. Bunlara asıl gayeye uygun bir zihniyetle riayet edilir ve umumi iktisat politikasına müteallik tedbirler ciddiyetI e tatbik olunursa, uzun olmıyan bir devre sonunda ve nisbeten az sarsıntı ile çok taraflı ticaret sistemine katılmamız imkan dahiline girebilir. yıncaya a) Yukarıda muayyen imkanlarla tahditedilmesi lüzumunu ileri sürdüğümüz envestisman pmğramı bir ıdoviz bütçesi tesisini zaruri kılmaktadır. Bu bütçede evvela döviz gelirlerimiz realist bir tahminle tesbit edildi,kten sonra, döviz giderleri ve bilhassa ithaliH, muayyen bir priorite derecesine göre tahdide tabi tutularak muvazene temin olunmalıdır. Priorite listesinin tanzimi çok btlytlk dikkat ve ince hesap ister. Umumi prensip .olarak tercih sırasında evvela mevcut işletme­ lerin ham ve yardımcı maddcleriıne, onu takiben sırasiyle harcıalem istihliik eş­ yasiyle yatınm maIlarına yer verilmesi lazım geldiğini ifade edebiliriz. b) Paramız dış değerinin çeşitli tezahürleri teyi mümkün mertebe azaltmak i,çin: aa) Bilateral anlaşmalarla tanınmış arasında .olan ihraoat mcvcut geniş kontenjanları dispari- mümkün olan asgarihadlere indirilmelidir. bb) Bizi çok taraflı mübadele dan ve yenilerinin akdinden tevakki esasından uzaklaştıran iki taraflı anlaşmalar­ .olunmalıdır. cc) İki taraflı anlaşmalarla bağlı olduğumuz memleketlerden başka mcnmal ithali önlenmelidir. Ayrıca, bahis mevzuu memeketlerden gelen emtianın E. P. U. menşeli 'mümasillerinden yüksek fiatlarla ithali behemal men edilmelidir. Halen tatbik edilmekte olan sistemin istenilen neticeyi doğı.ırmadığına. akşeli sine gittikçe daha pahalı mal ithalini meşrulaştırdığma işaret etmek isteriz. Bu arada E. P. U. menşeli mallarda normal fiatların - kredili ithalatla bazı peşin mü' bayaalarda - sırf bize tatbik edilen fiatlardan düşük olduğunu belirtmek icabeder. ddl İki taraflı anlaşmalı memlekeUere yapılacak ihracatın bizim için çok olan reeksportunu men edecek tedbirler alınmalıdır. zararlı eel Bütün bu tedbirlerin tatbik edilebilmesi ve netice vermesi için, yukarıda tavsiye edilen dezenflasyonist politikanın neticeleri alınıncaya kadar - bahis m~v­ zuu politika tesirini gösterdik çe nisbetleri azaltılmak üzere - kademeli bir prim sistemi tatbik olunmalıdır. Ancak prim sisteminin bilateral anlaşmalarla akamete uğramasını önlemek ve her haliyle yalnız dolar sahasına, anlaşmasız memleketlere ve E. P. U. Ü],kelerine (E. P. U. anlaşması dahilinde) yapılacak ihracata inhisar ettirilmesi lazımdır. İhracata ödenecek primler, ithaliittan alınacak mukabil primlerle karşılanmalıdır. c) Müteaddit denemelere rağmen bir türlü kaldırılamıyankredili ithalatın husus! ekonomi sektörü için tamamen durdulması lazım geldiği 'kanaatindeyiz. Kredili ithalatın herkesçe bilineın zararlarını burada sayıp dökmeye !üzum görmüyoruz. Yalnız bir noktaya işaret edelim: Sözde kredi ile ithal edilen bu mallara ait bedellerin türlü yollardan ödendiği malüm olduğuna göre, müsta~bel dış tediye gelirlerimiz, sebepsiz olarak ipotek altında tutulmuş olmaktadır. Her zaman fakat bilhassa bu intikal devresinde ithal ve ihraç malları kontrolüne azami derecede önem vermek lazımdır. Dövizlerinin resmİ ve serbest rayiçleri arasındaki fark büyüdüğü zaman, ihraç malları fiatlarını hakikatte olduğundan düşük göstermek, ithal fiatlarını da şişirmek temayülü kuvvet bulur. Bu temayülün tahrik ettiği faaliyetleri önleyecek tedbirleri dikkatle tesbit ve tatbik etmek lazımdır. Ayrıca, !,'eşitli kaçakçılıkların ve ,bunlar arasında son zamanlarda çok artmış bulunan ihracat kaçakçılığının te diye bilançomuz Uzerinde ağır 'bir tazyik yarattığı bilinmektedir. Kaçakçılıkla mücadeleye daha ciddi bir şekil verilmesi, ,bilhassa intikal devresinde hayatİ ehemmiyet arzetd) fiatlarının mektedil'. el Dış ticarette en ucuz'a bulduğumuz yerden mal almak esa!S prensiplerimizden biri olmalıd.ır. Bunun için de mübadele mekanizmasının memleket içinde işlemesi icabeder. Şöyle ki ihraç mallarımız fiatlarının dünya piyasasını aşan kıs­ mının ithalat bedellerine bindirilmesi keyfiyetinin, bugünkü gibi yabancı piyasaların takdirine bırakılarak aleyhimiz'e şişirilme&İne imkan verilmeyip farkın izalesinin tarafımızdan - evvelce temas edilen - prim sistemine bağlanması gerekir. Bankasına tebliğ edilen temdit muameleleri için aynı formülerler ilgililere dol- dış f) Bedeli ödenemiyecek tahsislerden vazgeçmek lazımdır. Bu gibi tahsisler, tediye işlerimizi karıştırmaktan ve ticari itibarımızı zedelemekten başka işe yaramamaktadır. 26 t- 0 O( tft C * V-/ in in 0 0C LO O rH O CSJ i- H r H r- I 1—1 O co l <C O !> LO C Ho Ir CSI CS O) OO OOO CSI CS Ì M 2 I 05 ^ Ti OC CSI r Hr 12 g L o 0 0 in CI CSI v T Ì tVO C IO O CsT C O in 05 Ot CO 0 rH t IOO rH O CSI CS pH ON TjT o Ti« T r i rLO 0 0 O 05 CSI I O Tì O, H r C q CS v o o O o N L ov V NO a\ O T oC OV CS r-t r OL O I O CS J 0 r t CS ìF^ r N TJ OO S Tj l CS ^ CSJ O O CS 0 O TÌ IO 0C H rI TÎ O I ^C fv r L es » Tf t CS O 0 iO N H CS Hr 1 1 1 U S co I Ti - HP Cs -• O T I 0 — O P -O 0 0 N L OT ^. H CS O O ^ T I < r- O t- J l tI t 0 O 'c »T O I O H S i> O ^ . - N o P H Í l i i i H s » N N oo ai I vo c OO ì CS "L 1 H I I TÎ rOL oo O r CO iH O f-t CS T-^ f r TL IL ^ CM "V 0 S tL ^ V T Cs ci o vC O Or H Sr H ^C O Ic o t — i r - i 0 f 0 OC O tI t s ^ 0 or S N s " T co 0 ^ O —L N I O_ CM r t ON H CS t-- T 1 CS ^O PL (c ^O O ir N 0 T Cs Ir I CN C * l O IC OO O tI CS O V To .co O H O O oo 0 V O OC H i O O Ov CM CS —O I L ^C N C * I CS H S OC Ho C<t rH^ l O O cs Í o N V Ì \ CS I 1— ov T H O CN v oC i Cs ^V Or r-i * H O O N o Tí O 0 O O Ti T cs O O O ^^ D: iV C« Hr |O O CO 0 \O H i- i O o H H ^ » 1 0 P 0 O |C V \ V 0 H H 0c oo i cs O *^ OO C T c^ v To r-( C CNJ 0 TÎJ tON C rH C CO , t-^ r -L Or -r ^o 0 0 in H r ^C IO Ir ^ 0 •r O TÏ; To -rî iO C<i v oc CO CS I CS O P 0 o os O rî rfT r - o O 0 Hr CO C CM O oO oc O OOO »C N 0 0 Hr O LO O LO r - 0 o Hr RO¿ O CÒ 0 O "O 0 s »-< eo O < 1 O >- O rf ^ > 1P OO o oc v LO o r H Tí CSI r csT r CO -I « N 0 I 0 O ^ « rî Tj .O 0- 0 O <M t O OL O TJH 1 1— o CO C in O r O V OO Ci «O OO O^ O I M 1— o in 5 r0V ® I M oV H 1— OL O V CO L C^l C p-i r ôr r H 1— c O 1/ CO 0 O 0 0 l ^ "r*! H1 0 0 M co ^ û 1 s ri co N o:ı TABLO II ıhracat (ton olarak) 1949 1950 1951 1952 1953 1954 1955 (*) Hububat 92,2j2 50.454 229.813 740.197 954.918 1.088.168 127.003 Tıitün 79.943 50.819 57.921 57.138 71.726 64428 27.373 Pamuk . 31.581 77.866 56.573 69.934 100.826 60.645 41.703 Meyvalar 1250471 144.911 92.252 113.480 100.573 127.583 58.214 57.912 63.257 65.827 59.776 81.362 9.373 8.974 Marlenler 385.772 39l.l09 620.143 910.999 782.218 608.908 512.894 Diğer. 224.158 206.913 382.907 485.476 364.612 195.674 149.335 997.109 985.329 1.505.436 2.437.000 2.456.235 2.155.079 925.496 414.280 132.507 123.000 120.714 4.763 Tohumlar . Hayvanlar '---- (Baş) 583.104 -- (*) 1955 rakkamları 7 aylıktır. 512.919 - - ----- - - - - - - - i -- TABLO III ıthalat (bİn Türk lirası hesabİyle) 1949 % 1950 % 1951 % "" Ma~ineler Demir ve çelik Nakil vasıtaları Akaryakıtlar Mensucat iplikleri İlaç ve boya Diğer 174.024 22,71 1954 % "'5(')~ 264.669 23,51 443.461 28,49 345.500 23,17 343.500 25,65 209.090 24,97 97.782 12,22 U2.088 9,95 168.571 10,83 207.200 13.89 145.500 10,86 108.211 12,89 53.256 6,27 55.274 6,91 88.105 7,83 138.669 8,91 157,700 10,58 104.000 7.76 83.733 9,96 62.796 7,66 58.308 7.29 84.764 7.53 111.884 7,19 124.600 115.200 8.60 64.316 7.65 144.814 17,82 105.148 13,15 185.100 13,82 71.633 8,53 46.548 5,73 43.848 5.411 5,75 41..403 5,30 243.678 29,08 243.623 30,46 (*) 1955 rakkamları yedi aylıktır. ..:ı ~ 87.1551 10,73 812271 100 ı~, 195.876 24,49 ~ 1953 799.859 100 197.150 17.51 65.019 5,78 Sl4.045 27,89 1.125.840 100 220.223 14,14 74.578 4,79 399.214 25,65 1.556600 100 8,36 200.000 13,41 82.600 5,54 373.500 25.05 1.491.100 100 71.000 369.104 27,56 1.339.404 100 258.025 30,iO 839.411 100 - o"" TABLO LV Ithalat (ton olarak) 1949 Makineler 1950 1951 1952 1953 58.214 72.582 91.507 146.546 116.424 Demir ve çelik 113.959 215.887 170.288 233.591 Nakiı vasıtaları 12.155 17.704 32.361 478.817 506.737 Mensueat iplikleri 18.249 iHıç ve boya 1955 (.) 71.576 368.376 226.803 168.985 36.555 36.924 34.267 19.061 665.266 818.944 962.232 964.306 522 527 16.280 19.793 29.247 24.066 28.323 12.985 33.111 36.361 91.154 51.190 59.748 57.776 52.435 501.953 622.761 610.877 825.301 1.063.4 78 1.149.844 991.973 1.216.458 1.488.312 1.681.246 2.141.374 2.631.248 2572.268 1.839.542 Difrer rakkamları i 1954 110.949 Akaryakıtlar CO) 1955 i yedi aylıktır. TABLO V Dış ticaretimizin memleketler itibariyle dağılışı İhracat (bin Türk lirası hesabiyle) 1949 i ' E. P. U. Mem. 390.1J Dolar' sahası Mem. 125.900 Anlaşmalı Anlaşmasız Mem. Mem. Yekün Anlaşmalı dA 5~22 ..... ~ % 1953 J % % i 1954 i i 1955 (*) , % % 63,47 512.720 58,30 635.985 62,59 567.568 51,18 434.016 46,0 235.926 50,0 18,14 129.448 17,55 195.217 22,20 164.245 16.16 225.638 20,35 161.965 17,3 55.153 11,6 135.667 19,55 89.618 12,15 114.395 13,01 139.823 13,76 264.916 23,88 } 341.806 36,7 183.244 38,4 42.242 6,09 50.386 6,83 57.097 6,49 76.105 7,49 50.878 4,59 693.9]0 100 737.587 100 879.429 100 1.016.158 100 1.109.000 100 937.787 100 474.323 100 memleketler 0/02S,b4 memleketler (*) 1955 rakkamları 7 aylıktır• .~ % 1952 468,135 + Anlaşmasız 1950 % 18,98 % 19,50 0/021,25 %28,47 0/036,7 %38,4 w' NO TABLO Vi Dı~ ticaretimizin Memleketler itibariyle dağıb§ı İthalat (bin Türk Iiras. hesabiyle) Dolar sahası Anlaşmalı Mem. Mem. Anlaşması. % 668.324 50 333.307 40 135.208 8,69 175.429 11,77 201.360 15 201.858 24 9,54 126.624 8,13 242.828 16,28 } 469.720 35 304.246 36 10,62 131.474 8,45 107.223 7,19 1.339.404 100 839.411 100 i 756.694 67,21 1.163.294 207.886 25,58 206.262 25,79 142.164 12,63 132.856 16.35 99.099 12.39 107.416 93,091 11,50 87.189 10,90 119.566 + 0/027,85 memleketler rakkamları 7 aylıktır. 0/023,29 i i i 64,76 50,92 1.125.840 100 799.859 100 % % 965.620 407.309 812.271 100 % 1.556.600 100 !.i91.100 100 ---- memleketler Anlaşmasız (0) 1955 1955 (*) 1954 74.73 46,57 - Anlaşmalı 1953 % 378.438 Mem. Yekün 1952 i % % E. P. U. Mem. 1951 1950 1949 %20,16 %16.58 %23,47 %35 %36