KUR’AN’DA TANRILAR* Guy MONNOT** Çev.: Ramazan ADIBELLİ*** Özet Dominiken tarikatına mensup bir rahip ve İslam konusunda incelemeler yapan Fransız bir bilim adamı olan Guy Monnot’nun bu yazısında Kur’an’daki “ilah” kavramını analiz etmektedir. Dört bölümden oluşan bu makalede, politeist bir ortamda ortaya çıkan İslam’ın nasıl monoteizmi ön plana çıkardığı meselesi irdelenmektedir. Kur’an ayetlerinden hareketle bu evrimin seyrini belirlemeye çalışan yazar, “ilah” ve “Allah” kavramları arasındaki ilişkiyi ve bu konudaki tartışmaları öz bir biçimde ortaya koymaya çalışmaktadır. Anahtar Kelimeler: Kur’an, Allah, ilah, politeizm, monoteizm * ** *** ―Les dieux dans le Coran‖, Scholarly Approaches to Religion, Interreligious Perceptions and Islam, Jacques Waardenburg (ed.), Peter Lang, Bern 1995, s. 245-259. Bu yazı, Cartigny’de ―Din Bilimi‖ 3. Devreye yönelik verilen konferansın genişletilmiş metnidir. Aziz Dominique’in 13. yüzyılda kurduğu Dominiken tarikatına mensup bir rahip olan Guy Monnot, aynı zamanda bir dinler tarihçisi ve İslamologtur. Arap dili, İslam tarihi ve tefsir alanında uzmanlaşan Monnot, Paris’teki ünlü École Pratique des Hautes Études’de ders vermektedir. İslam tarihi ve tefsir alanında birçok çalışması bulunan Monnot’nun bu çalışmalarından bir kaçı şunlardır: Le corpus coranique [Kur’an Mecmuası], Le Cerf, Paris 1993; La démarche classique de l’exégèse musulmane [İslami Tefsirin Klasik Yöntemi], Le Cerf, Paris 1986; Islam et religions [İslam ve Dinler], Maisonneuve et Larose, Paris 1986; Penseurs musulmans et religions iraniennes. Abd al-Jabbār et ses devanciers [Müslüman Düşünürler ve İran Dinleri: Abdulcebbar ve Selefleri], Vrin, Paris 2000. Ayrıca Monnot, UNESCO’nun sponsorluğunda Daniel Gimaret ve Jean Jolivet ile birlikte Şehristani’nin El-milel ve’n-Nihal’ini Fransızcaya çevirmiştir: Livre des religions et des sectes, 2 cilt, Peeters, Leuven 1986, 1993. Monnot’nun şu yazıları Türkçeye çevrilmiş bulunmaktadır: ―İslam Geleneğinde Hususi Dualar‖, (çev. Sadık Kılıç), Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 14 (1999), s. 5-24; ―Kur’an’da Din Düşüncesi ve Dönüşümü‖, (çev. Ramazan Adıbelli), Bilimname, Yıl 8, Sayı 18 (2010/1), s. 265–272 (ç.n.). Yrd. Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı, adibelli@erciyes.edu.tr Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi Cilt 11, Sayı 1, 2011 ss. 245 -259 db 11/1 Guy MONNOT Gods In The Qur’an Abstract In this paper, Guy Monnot, a dominican priest and a French scientist leading studies about Islam, analyses the concept of “ilah” in the Qur’an. This paper examines in four parts the question about the way in which Islam, born in a polytheist environnement give prominence to monotheism. On the basis of the Qur’anic verses, Monnot tries to define the main lines of this process by determining the relations between the concepts of “ilah” and “Allah” and taking in consideration the discussions on this subject. Key Words: Qur’an, Allah, ilah, polytheism, monotheism Kur’an kendini Allah’ın vahyettiği kerim ve apaçık bir Kitap olarak takdim etmektedir. Bilindiği üzere Allah, Kur’an’da en önemli yere sahiptir. Ancak Kur’an metninde sahte tanrıların veya ilahların yer aldığı da unutulmamalıdır. Bunların zikredilmesi, İslam ortaya çıktığında onun çoktanrıcılıkla temas halinde olduğunu göstermektedir. Muhammed’in yaşadığı çağdaki Arap zihniyetinde tanrıların 246| db var olduğu Kur’an’da yansımasını bulmaktadır. Konuyla ilgili bu makalemiz dört bölümden oluşacaktır. I. Kur’an’a Göre Arap Tanrıları Muhammed’in gençlik yıllarında orta Arabistan’da mevcut yerli ve çoğunluk dini hakkında bilinen birkaç şeyi özetlemekte fayda vardır.1 Çok kaba olan bu din temelde betiler [kutsal taşlar] ve putlar kültünü içeriyordu. Bu nesneler, farklılaşmamış tanrısal olana bir biçim, bir ad ve bir mekân atfediyordu. Kendisine ibadet etmek için şu ya da bu kabilenin bir put seçmesi, bu ―ilahı‖ özel hale getiriyordu. Bunun sonucunda da biraz kaotik bir çoktanrıcılık ortaya çıkıyordu. Eski Arabistan dininde ağaç kültü de mevcuttu.2 Fakat bu dinde neredeyse hiçbir inanç, en azından az çok düzenlenmiş inançlar, herhangi bir doktrin ve hemen hiçbir mit yoktu. Davranışlar da 1 2 Bkz. Julius Wellhausen, Reste arabischen Heidentums, Berlin 1887, 2. bsk. 1897, Theodor Nöldeke, «Arabs (Ancient)», Encyclopaedia of Religion and Ethics, Ed. Hastings, c. I, Edinburgh 1908, 660-673 [Bir önceki esere dayanmaktadır], Joseph Chelhod, Le sacrifice chez les Arabes, Paris 1955, aynı yazar, Les structure du sacré chez les Arabes, Paris 1964, 2. bsk. 1986; Toufic Fahd, La divination arabe. Etudes religieuses, sociologiques et folkloriques sur le milieu natif de l'Islam, Leiden 1966, 2. bsk. Paris 1987, aynı yazar, Le panthéon de l'Arabie centrale à la veille de l'Hégire, Paris 1968. Bkz. Chelhod, Structures, 2. bsk., 237; Fahd, Panthéon, 31-35, 119; Nöldeke, a.g.e., 666b. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 KUR’AN’DA TANRILAR dinin dışında kalıyordu ve bunlar ―kabilevi hümanizm‖ diye adlandırılan şeye tabiydi.3 Kur’an, Arapların bazı erkek veya dişi develere atfettikleri imtiyazları kısa biçimde kınamaktadır.4 Kur’an şeytanlar, cinler vb. birçok doğaüstü varlıklar kategorisinin varlığını büyük ölçüde desteklemektedir.5 Paganların tanrı ve tanrıçaları konusunda ise birçok ayet açık bilgiler vermektedir. Bu ayetlerden biri Nuh’un çağdaşları ile onun getirdiği mesaja baş kaldıranları tasvir etmektedir ―Şöyle dediler: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd’i, Süvâ’ı, Yeğûs’u, Ye’ûk’u ve Nesr’i hiç bırakmayın!‖ (Kur’an, 71:23). Bu beş ―Nuhî‖ ilah ya da put hakkında her ikisi de 9. yüzyılın başında yaşayan İbni Kelbi ile İbni Hişam kısa bilgiler vermektedirler.6 Buradan çıkan sonuç, Muhammed’in yaşadığı dönemdeki Arabistan’da bu tanrılar bir külte sahipti ama bunları Mekke ile ilişkilendiren hiçbir şey yoktu. Meşhur bir ayette ise durum tamamen farklıdır: ―Peki gördünüz mü o Lât’ı ve Uzzâ’yı ve diğer üçüncüsü Menât’ı?‖ (Kur’an, 53:19). db | 247 Bu ve müteakip ayetlerde Mekkelileri tazir vardır. Bu üç tanrıça, ―Kureyşî üçleme‖ dediğimiz şeyi oluşturmaktadır. Zira bunlara Kureyşliler yani Muhammed’in kabilesi ibadet ediyordu.7 Taberi tefsirine göre (9. yüzyıl) Peygamber üç meşhur şeytan ayetini bu ayetin akabinde söylemiştir: ―Bunlar üstün güzelliklerdir ve bunla- 3 4 5 6 7 W.M.Watt, Muhammad at Mecca, Oxford 1953, 24 vd. (Fransızca çev., Mahomet à La Mecque, Paris 1977, 48-50). Bkz. Kur’an, 5:103 ve 6:138 vd. Bu ayetlerle Kur’an, 7:73; 91:13 vd.’ında Arap peygamber Salih’in Semud halkına tavsiye ettiği «Allah’ın dişi devesi» ifadesini karşılaştırmak gerekir. Bu kült pratikleri ve bazı hayvanların tabii tutuldukları kanlı ritler hakkında bkz. Fahd, Panthéon, 4-6. Baliyya dişi devesi hakkında bkz. Shahrastani, Livre des religions et des sectes, c. II, Leuven 1993, 514. Bkz. Chelhod, Structures, 2. bsk., II. bölüm, «Le sacré annonyme», 67-92; A.T. Welch, «Allah and other supernatural beings: The emergence of the Qur'ânic doctrine of tawhîd». Journal of the American Academy of Religion, Supplement, Dec. 1979, 733758 [Bu makaleye ne yazık ki ulaşmamız mümkün olmamıştır]. Bkz. İbn Kelbi, El-Asnâm, Wahib Atallah tarafından tahkik ve çevirisi yapılan metin («Les idoles»), Paris 1969, 6 vd. ve 47 vd.; İbn Hişam, Es-Sîratu’n-Nebeviyye, ed. Mustafa Es-Sakka vd., 4 c., Kahire 1375 H./1955, offset Beyrouth s.d., c. 1, 80-82 (çev. Alfred Guillaume, The Life of Muhammad, Oxford 1955, 8. bsk. Karachi 1987, 35 vd.). Yukarıdaki sırasıyla Nuhi putlar hakkında bkz. Fahd, Panthéon, 182 vd. 154 vd., 191 vd., 132 vd. Lât, verimlilik tanrıçasıydı, Menât ise kader tanrıçasıydı ve her ikisine de bütün Araplar tapınırdı. Sami Ba’la’yı temsil eden Uzza’ya Kureyşliler son derece bağlıydı. Bkz. Fahd, Panthéon, 111 vd., 123 vd., 163 vd. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 Guy MONNOT rın şefaatleri umulur‖. Ancak bu ayetler aynı akşam Allah tarafından kaldırılmış ya da en azından yadsınmıştır.8 Metnin devamına dikkatlice bakmak gerekir: ―Erkek size de, dişi O'na mı? Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır. Onlar ancak sizin ve atalarınızın taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir…‖ (Kur’an, 53:21-23). Alaycı tarzda olan ilk iki ayet, şu diğer ayetle karşılaştırıldığında çok açık hale gelmektedir: ―Onlar [soy olarak], kızları Allah'a nispet ediyorlar kendilerine ise, canlarının istediğini [yani erkek evlatları]‖ (Kur’an, 16: 57). Bilindiği üzere Araplar erkek çocuğa sahip olmayı kız çocuğa sahip olmaya fazlasıyla tercih ediyorlardı. Kur’an, kötü payı ―O’na‖ yani Allah’a verdiklerine dikkat çekerek onlarla alay etmektedir. Bu husus, yukarıda zikredilen bu üç tanrıçanın Kureyşliler tarafından Tanrının, yani Allah’ın ―kızları‖ olarak görüldüğünü var saymaktadır.9 Fakat bir sonraki ayet durumu açıklığa kavuşturmaktadır: Tanrısal alana yakından veya uzaktan ait olmak yerine ―Kureyşî üçleme‖ insanların icadından ibarettir. 248| db Richard Bell’i müteakiben W. M. Watt bunların ―adlardan ibaret olduğunu‖ düşünerek bu üç ilahenin var olmadığını ifade eder. Oysa Kur’an’da az önce savunulan görüşe göre Arap tanrıları basit birer melekle özdeşleştiriliyordu.10 Bir tarafta çevredeki çoktanrıcılığın tanrısal varlıklarını inkâr var, diğer tarafta ise bunların ilk zamanda melek haline indirgendiği hususu var: Burada söz konusu olan yok edilme değil, tenzildir. Oysa 21 ve devamındaki ayet açıkça sahte ilahlarla gerçek melekler arasındaki eşitlik üzerinde durmaktadır. 23. ayet ancak daha sonra eklendiği var sayılırsa zıt anlamda anlaşılabilir. Bell’in yaptığı budur,11 ama bu varsayım temelsizdir. Bu itiraza daha radikal bir itiraz da eklenmektedir. 23. ayet muğlâktır. Bağlamın (24.-28. ayetler) gösterdiği üzere bu ayet mut8 9 10 11 Bkz. Taberi, Camiu’l-Beyan, 30 c., Kahire 1388-1396 H./1968-1976, c. 17, 186-191 (Kur’an, 22:52 hakkında). Bu konuda bkz. Roger Arnaldez, Mahomet, Paris 1970, 55 vd.; John Burton, «Those are the high-flying cranes». Journal of Semitic Studies, c. 15 (1970), 246-265; Ilse Lichtenstädter, «A note on the gharaniq and related Qur'ânic problems», Isräel Oriental Studies, c. 5 (1975), 54-61. Kur’an, 17:40; 37:149-153; 43:16-22’den çıkan sonuca göre Tanrının bu ―kızları‖ ―melekleri‖ belirtmektedir. ―Tanrının kızları‖na ilişkin genel problem hakkında dip. 8’in sonunda belirtilen makaleye bkz. Bkz. Bell's Introduction to the Qur'ân, completely revised and enlarged by W. Montgomery Watt, Edinburgh 1970, reprinted 1991, 149. Bkz. A Commentary on the Qur'ân, prepared by Richard Bell, edited by C. Edmund Bosworth and M. E. J. Richardson, Manchester 1991, c. 2, 317. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 KUR’AN’DA TANRILAR lak manada var olmayı inkâr etmeyip daha doğal olarak 19. ve devamındaki ayetlerde söz konusu edilen sahte üç tanrıçanın açık adının ve kapalı mertebesinin itirazına işaret eder. Fazlurrahman’ın görüşü budur12 ve bizce de doğrusu budur. Kur’an ―özel bir metafizik‖ ortaya koymaz. Kur’an, olayları etkiye göre değerlendirir. Sahte tanrılar ne fayda sağlar ne de zarar verir.13 Onları saf dışı etmek için bu durum yeterlidir. Onlar, en azından değersiz, etkisiz ve faydasız oldukları anlamında ―varlığa sahip değildir‖. Başka kaynakların da bir fikir edinme imkânı sunduğu gibi Mekkî panteon, ikisi önemli olmak üzere başka unsurlara da sahipti. Bunlardan biri, Kur’an’da zikredilmeyişi şaşılacak bir husus olan Hubel’dir.14 Diğeri de daha sonra üzerinde duracağımız Allah’tan başkası değildir. Fakat Kur’an’da göründükleri şekliyle Arap ilahlarını belirttikten sonra İslam’ın [kutsal] Kitabındaki bizzat ―ilah‖ kelimesini yakından görmek gerekir. II. Kur’an’da “tanrı” Adı Arap dilinde ―tanrı‖ anlamına gelen bir kelime mevcuttur. Bu, db | 249 ilah kelimesidir. Bu kelime Kur’an’da 147 kez geçer. İzafet olmaksızın tekil biçimde yani ilah biçiminde (ya da i-halli biçimde ilahen) 96, izafetle 15 kez yani tekil biçimde 111 kez geçer. Tesniye biçiminde yani ilaheyn şeklinde 2 kez geçer. Çoğul halde yani alihe biçiminde ise 34 yerde geçer (16’sında izafetle). Müennes ilahe yani ―tanrıça‖ ve çoğulu ilahat kelimelerine yer verilmemiş olması dikkat çekicidir. On yer dışında izafetsiz tekil kullanımlar çevredeki çoktanrıcılığı ifade etmek için değil bilakis Kur’ani monoteizmi ifade etmek içindir. Bu ifadeler şöyledir: ―Allah'tan başka ilah yoktur‖ (La ilahe illa’llah: 37:35; 47:19), ―Benden başka ilah yoktur‖ (La ilahe illa ene: 16:2; 20:14; 21:25; krş. Yeşaya 42:8; 44:6-8 vs.), ―Ondan başka ilah yoktur‖ (La ilahe illa hu: 2:255; 6:102 vs.), ya da benzer bir ifade (3:62; 6:46; 7:59 vs.) veya şöyle bir cümle: ―Allah'la birlikte başka bir ilah edinme‖ (La tec’al ma’allahi ilahen êhar: 17:22) ya da bu ilahın tek olduğu (vâhid: 2:163; 4:171; 5:73 vs.) yönündeki ifade. 12 13 14 Fazlur Rahman, Major Themes of the Qur'ân, Minneapolis - Chicago 1980, 75 vd. Bkz. Kur’an, 10:106; 21:66; 66:25, 55 vd. Çobanların tanrısı olan Hubel, Mekke’de çok popülerdi. Kuşkusuz onun Arapça adı ile Kitab-ı Mukaddes’teki Abel adı arasında bir paralellik vardır. Bkz. Fahd, Panthéon, 95-103. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 Guy MONNOT Bu analiz, morfolojik bir değerlendirmeye dayanır: İzafetin olması ya da olmaması. Yine de bir sentaks değerlendirmesine dayanarak izafet halindeki müfret yani ister izafetli ister ayrışık bir isim olsun kendisini –in halin takip ettiği kullanımları incelemek daha aydınlatıcıdır. Böylece ilah kelimesi şu anlama gelmektedir: ―-in tanrısı‖. Fakat kimin tanrısı? Bu cihetteki kullanımlarım dökümü tamamlanmalı ve Kur’an metni içerisinde tanrı veya bir tanrının bir veya birkaç insana yapılan bu atıfların her birini ifade eden muhtemel okuyucunun zikri ile belirtilmelidir. Şöyle ki: —Müslümanların tek tanrısı olan Yakub’un ve atalarının ilahı (Yakub’un oğulları konuşuyor): 2:133 —Musa’nın ilahı (Firavun konuşuyor): 40:37 —insanların ilahı: 114:3; krş. 18:110 vs. —Müslümanların ilahı: 2:163, 22:34 vs. —Firavun’un adamlarının ilahı, yani bizzat Firavun’un kendisi (Firavun’a göre); 28:38 —―Samiri‖nin ilahı, yani altın Buzağı putu: 20:97, krş. 20:88 —Muhammed’in muhalifleri olan müşriklerin ilahı: 25:41-44; 250| db 45:23-25. Son üç kategoride ―ilah‖ kelimesi elbette sahte bir tanrıya işaret etmektedir. Aliha şeklinde gelen çoğul kullanımların hepsinin durumu da böyledir. Bu ilahlar açıkça 6:74; 7:138 vs.’deki putlarla ilişkilendirilmiştir. Bunlar Nuh’un inanmayan halkının tanrıları (yukarıda zikredilen 71:23), İbrahim’in inanmayan halkının tanrıları (21:59), Firavun’un tanrıları (7:127), Hud’un inanmayan halkının (yani Ad’ın) tanrıları (11:53 vd.; 46:22), geçmişteki inanmayanların tanrıları (11:101), Muhammed’e muhalif olanların tanrıları (21:36; 25:42; 37:36; 38:6; 43:58).15 Birkaç pasaj, tanrı ibarelerinin geçtiği Kur’an atmosferini yeniden canlandırma imkânı verecektir. İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: ―Ey Musa, onların ilahları (var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilah yap.‖ O: ―Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz‖ dedi./ Onların takip ettikleri yol mahvolacaktır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersizdir./ ―O sizi 15 Bu tahsislerin hepsi muttasıl zamirlerle ifade edilmekte ve hemen bağlam tarafından belirginleşmektedir: Kur’an’da âlihe kelimesi hiçbir zaman bir isimli birleşmiş halde değildir. İzafetli olan ilah kelimesi ile ilgili olarak Muhammed hakkında ―senin tanrın‖ ve ―benim tanrım‖ biçiminde herhangi bir ifade olmaması dikkat çekmektedir. Oysa ―Rabbin‖ (rabbuke) ve ―Rabbim‖ (rabbi) ifadelerine sıkça rastlanılmaktadır. . DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 KUR’AN’DA TANRILAR âlemlere üstün kılmışken, ben size Allah'tan başka bir ilah mı arayacağım?‖ (Kur’an 7:138-140). Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı 16 olmaksızın başka bir İlah'a taparsa, artık onun hesabı Rabbinin katındadır. Şüphesiz inkâr edenler kurtuluşa eremezler (Kur’an, 23:117). … Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koştukları mı?‖/ (Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir İlah mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir (Kur’an, 27:59 vd.).17 Kâfirler [Muhammed hakkında] dediler ki: ―Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür.‖/ ―İlahları bir tek ilahla mı değiştirecek? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey‖ (Kur’an 38:4 vd).18 İlk ve son ayetler oldukça ilginçtir. Bu ayetler bir tanrının monoteizmin tanrısı olması için tek olmasının yeterli olup olmadığı meselesini gündeme getirmektedir. Kapalı cevap olumsuzdur. Tanrısalın biçimlerini teke indirgemek tanrısalın tek bir biçimini kabul etmektir. Fakat Allah başka bir şeydir. Diğer taraftan O’nun varlığı mutlaka varsayıldığı için (1. ve 3. pasaj) tek bir ―ilah‖ ancak ona db | 251 ilave olabilir. Burada İslam’ın politeizmin özü olarak değerlendirdiği şey söz konusu olmaktadır: Şirk, yani ulûhiyet açısından bir şeyin veya bir kimsenin Allah’a ortak koşulması. İlah ile ilgili bu soruşturmadan hangi genel sonuçlar elde edilebilir? İlk husus –ki bu çok önemlidir- ilah kelimesi ve düşüncesi Kur’an’da ve onu kabul eden veya reddeden Arap toplumunda mevcuttur. Kuşkusuz put (sanem) ve ilah genellikle birbirleriyle ilişkilidir. Ancak bunlar yine de birbirinden farklıdırlar. İkinci husus, gözlemlenmiş olduğu üzere bu kelimenin çok az kullanımı Muhammed’in çağdaşı olan Arpalarla açıkça ilişkilidir. Üçüncü husus, ilah kelimesi bizatihi pejoratif bir anlama sahip değildir. Kesin olan şu ki bu kelimenin çoğulu a priori olarak monoteizmden uzaklaştırmaktadır. Fakat tekil olduğu zaman bu kelime çoğu kez tabiri caizse kusursuz bir tanrıya işaret etmektedir. Yani ilah, eskiden Yahudi 16 17 18 ―Apaçık delil‖: Burhan (bkz. 21:24; 27:64). Kur’an’daki âye, beyine, burhan, sultan terimlerinin git gide artan ispatlayıcı değeri hakkında bkz. Fazlur Rahman, Major Themes of the Qur'ân, Minneapolis - Chicago 1980, 72-75. 60. ayet neredeyse lirik bir gelişmedir. 61.-64. ayetler sırasıyla onun biçimine girmektedir. Bu beş ―kıta‖nın her biri bir nakaratla sonuçlanmaktadır. ―Değiştirecek‖ vd. Mot a mot: ―İlahları bir tek ilah olarak mı ikame edecek?‖ Kur’an’da el-âlihe ―tanrılar‖ biçiminde lam-ı tarifle yer alan tek örnek budur. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 Guy MONNOT peygamberlerin tanrısı olduğu gibi nihai Müslüman Topluluğun da tanrısıdır. III. Tanrı ile Allah arasındaki süreklilik ve kopukluk İslam’ın Tanrısından söz etmeden Kur’an’daki tanrıları ele almak mümkün değildir. Yukarıda da metinler önemli bir problemi ortaya çıkarmıştı: Kur’an anlayışına göre tanrı ile Tanrı arasında ne ilişki vardır? Birinden diğerine aralıksız geçilebilir mi? Bu konuyu derinlemesine inceleme iddiamız olmasa da burada birkaç hususa işaret etmek istiyoruz. İlk hususlar süreklilik yönünde diğerleri ise süreksizlik yönündedir. ―Tanrı‖ kelimesi, Arapçaya Allah kelimesi ile tercüme edilmektedir. Görüldüğü kadarıyla bu kelime al[i]lah kelimesinin kısaltılmış halinden oluşmaktadır. İlah kelimesi ise ―tanrı‖ anlamına gelen Samice il/el temasının fazlalık halini temsil etmektedir.19 Klasik İslam’da ilah kelimesini bağladıkları masdar her ne olursa olsun – bu konuda ihtilaf var- nahivcilerin ve müfessirler çoğu bu etimoloji20 252| db yi biliyor ve savunuyor. Muhammed, Allah (Tanrı) kelimesi ile ilah (tanrı) kelimesi arasındaki yakınlığın farkında mıydı? Bu mümkün.21 En azından, daha önce gördüğümüz gibi ―tanrı‖ isminin Kur’an’daki zihinsel içeriği birçok defa tek Tanrı, İslam’ın Tanrısı, yani Allah’tır. Birkaç ayette bu denklem gayet açıktır: Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun başka ilah yoktur. O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır (Kur’an, 20:98). Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden yücedir! […] Göklerde ilah ve yerde ilah O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir (Kur’an, 43:82, 84).22 Onlara: ―Allah'tan başka tanrı yoktur‖ denildiği zaman şüphesiz büyükleniyorlardı./ Ve derlerdi ki: ―Biz, ünlenmiş bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz?‖ (Kur’an, 37:35-36). 19 20 21 22 Bkz. D. B. Macdonald, «Ilâh», EI2, c. III, Paris 1975, 1120; Fahd, Panthéon, 41-44. Bazen Aramice Alâha kelimesinden hareketle başka bir etimoloji önerilmektedir. (Bkz. EI2, c.I, Paris 1960, 418; Watt/Bell, Introduction to the Qur'an, 152) Bkz. Daniel Gimaret, Les noms divins en Islam, Paris 1988, 122-125; Şehristani, Mefâtîhu’l-Esrar, Tahran 1459 H.S./1368H./1989, fol. 32r . 1.16’den fol. 32v., 1.14 (E.P.H.E., Section des sciences religieuses’ün Yıllık’ında tahlil edilmiştir, c. 93, 1985, 295 vd.). Kur’an’da « tanrı » kelimesinin lam-ı tarifle yani el-ilâh şeklinde hiç yer almadığına dikkat edilmelidir. «İl»’in kimliği 87. ayette belirginleşmektedir: «Allah derler». –Kur’an, 6 :3’deki benzerlik çarpıcıdır: «O göklerde de yerde de Allah'tır. Sizin gizlinizi ve açığınızı bilir...». DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 KUR’AN’DA TANRILAR Son pasajda Muhammed’in Tanrısının Mekkeliler tarafından kendi tanrılarını saf dışı ediyormuş gibi algılandığı açık gibi görünmektedir. Üstelik Allah gerçekten de İslam öncesinde Arapların tanrısının adıydı.23 O, Mekke’de de bilinmekteydi. Hatta W. M. Watt, Allah’ın Mekkî panteonun en üst tanrısı olduğunu ısrarla savunmaktadır.24 Ancak bu anlamda ileri sürülen pasajlar, Kureyşliler hakkında objektif bilgiler olarak değerlendirilemez. Genel anlamda Kur’an’ın Müslümanlara hitap ettiği ve çoğu zaman da onların bakış açılarını yansıttığı gözden uzak tutulmamalıdır. Bu durum görünürde anlamsız olan huruf-u mukattaa ile başlayan 29 sure (favatih) için geçerlidir. A. T. Welsh’in hipotezini ciddiye alırsak –ki biz alıyoruz- bu harfler Muhammed’in Medine’de ikamet ettiği dönemin başlarında önceki metinlerin bir tür yeniden düzenlenmesine tekabül etmektedir.25 Bundan böyle bir taraftan Peygamber, Mekkelilerin inançları dışındaki diğer Arap inançları hakkında daha iyi bir bilgiye sahiptir diğer taraftan da o, Cemaatin kendi kullanımı için kutsal bir kitabı bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. Tüm bu noktalar, o dönemdeki ayetleri Mekke hakkında etnografik belgeler olarak görmemize engel olmaktadır. Oysa Araplar tarafından daha db | 253 önce de tapınılan Allah’ın geçtiği surelerin neredeyse hepsi ya huruf-u mukattaalı ya da bunlardan az önce gelmektedir.26 Arapça adı altında Kur’an’daki Tanrının tarihsel geçmişi böylece abartılmamalıdır. Zaten eski Arapların herhangi bir tanrısı ile yeni [bir din olan] İslam’ın Tanrısı arasındaki varoluşsal değer kopukluğu (yani insanların dini tecrübeleri açısından varoluşları) apaçıktır. Bu husus Kur’an’ın söz hazinesi düzeyinde açıkça görülmektedir. ―Tanrı‖nın ezici ağırlığı bu ismin 147 kez geçen ―tanrı‖ adı karşısında 2.702 kez kullanılmasıyla27 kendini belli etmektedir. Tanrının her yerde hazır oluşu göze çarpmaktadır. Kahire baskısında 9.450 satırdan oluşan Kur’an’da yaklaşık 77.000 kelime bulunduğunu hatırlatalım. Bu durum, Allah kelimesinin (Tanrının diğer 23 24 25 26 27 Bkz. Fahd, Panthéon, 41-44 ve ihtiyatla bkz. Chelhod, Structures, 2. bsk., 96-102. Watt/Bell, Introduction to the Qur'ân, 116 vd. ve 149 (s. 198’deki 3. dip. ile birlikte). Bkz. A. T. Welch, «Kur'àn», EI2, c.V, Paris 1986. 400-430 (özellikle 415 vd.). Söz konusu olan, hepsi de huruf-u mukattaalı olan 29., 30., 31., 43. ve 39. ve aynı zamanda biraz önce inen 6. ile 23. surelerdir. Bu dönemin dışında sadece Kur’an 16:38 tutulabilir. Bu ayete göre bu yeni inanca karşı gelen Araplar en ağır yeminlerinde «Allah ile» (billah) ifadesini kullanıyorlardı. Yani bu üç duruma ilaveten Allah lafzının 2.697 kullanımı, artı aynı kelimenin atipik bir sigası olarak kabul edilen Allahumme kelimesinin 5 kullanımı. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 Guy MONNOT isimlerinden söz etmezsek) Kur’an’da ortalama 29 kelimede bir, yani yaklaşık her üç satırda bir geçtiğini göstermektedir. Elbette bu istatistikî veriler problemin var olduğuna işaret etmekle sınırlıdır. Ötesine gitmek lazım gelir. Hangi konuda kopukluk var, ne derece var, niçin var? Mesele birkaç açıdan ve farklı düzeylerde ele alınabilir. Kur’an ve İslam’da Tanrı’nın özgünlüğü, mahiyeti ve hatta özü sorgulanabilir. Bu, kocaman bir İslam teolojisi, din tarihi ve felsefe incelemesi olur. Fenomenolojik çizgiyi takip ederek Müslümanların hayatında, düşüncesinde ve eyleminde Tanrı’nın yeri incelenip betimlenebilir. Tanrının kendisini Muhammed’e ne şekilde takdim ettiği ve ona eksiksiz ve yok olmayan farkının kesinliğini nasıl empoze ettiği konusunda da belgeler sorgulanabilir. Bu, çok önemli ve çetrefilli bir meseledir: Muhammed’in yeni dini tecrübesinin başlangıçtaki en derunî boyutu nedir? Diğer bir ifadeyle [ona inen] ilk ―vahiylerin‖ salt etkisi, en eski Mekkî ayetlerde onun temel mesajının muhtevası neydi? Müslümanlara göre [Mekkî ayetlerin temel mesajı] genelde 254| db tevhid, yani Tanrının tekliğidir. Metinlerin ve kavramların analizi bu konuda hiçbir kuşkuya yer bırakmıyor. Kronolojik tasnifinde Régis Blachère, ―ilk Mekkî döneme‖ (yaklaşık 610 yılından 616’ya kadar) 47 sure koymaktadır. Bu büyük bütün için bir kere bile ―tek‖ (vahid veya onun eşanlamlısı olan vahdehu) kelimesine rastlanılmamaktadır. Yine bu bütün içerisinde daha önce gördüğümüz üzere çoğu zaman karşıtlık aracılığıyla monoteizmi ifade etmek için (―Allah’tan başka ilah yoktur‖ ifadesinde olduğu gibi) kullanılan ―ilah‖ kelimesi sadece 52:43’de bir defa geçmektedir. Ancak bu ayetin de daha sonra gelmiş olması ve bağlam dışı olması büyük bir ihtimaldir.28 Böylece Kur’an vahyinin ilk dönemleri hiçbir açık monoteizm içermemektedir. Birçok Batılı bilgine göre ise mesajın çekirdeğini ahretteki hesabın kaçınılmaz oluşu oluşturmaktadır.29 28 29 Bu anlamda bkz. Theodor Nöldeke vd., Geschichte des Qorâns, 3 c., Leipzig 19091938, offset Hildesheim 1981, c.l, 105; R. Bell, A Commentary on the Qur'ân, c. 2,312. Örneğin Nöldeke, a.g.e., c.l, 71; Tor Andrae, Mohammed. Sein Leben und seine Glaube, Göttingen 1932 (gözden geçirilmiş İngilizce çev. Mohammed, the man and his faith, New York 1936, ve 1956; Fransızca çev., Mahomet, sa vie et sa doctrine. Paris 1945); Régis Blachère, Le Coran, Paris 1957, 12. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 KUR’AN’DA TANRILAR Birkeland’ın vardığı sonuç ise tamamen farklıdır. Ona göre Muhammed’in temel dini tecrübesi ―onun kendi hayatında ve halkının hayatında yani tarihte Tanrının merhametli rehberliğini kabul etmek olmuş olmalıdır.30 Fakat bunu bir sonuç mu ya da bir varsayım olarak mı görmelidir? Peygamberin muhtemelen 6 yıl süren Mekke’deki ilk tebliği döneminden (Nöldeke ve Blachère’e göre ―ilk Mekkî dönem‖) geriye kırktan fazla sure kalmıştır. Bu süre zarfında bir evrimin olmuş olabileceği ve hatta gerçekleşmiş olması gerektiğini söylemeye hacet yoktur. Oysa Birkeland’ın meşhur çalışması yalnızca en eski surelerden beşine dayanmakta, yazar da bunların en eski beş sure olduğunu tespit ettiği yönünde bir iddiada bulunmamaktadır.31 Tam aksine yazar bu surelerde ―beşere karşı merhamet sahibi olan Rabbin rehberliğinin tek tema olduğu‖ için onları seçmiştir.32 Bu keyfi tercih, kısır döngü haline getirmekten başka Muhammed’in ilk tecrübesini ihata etme imkânı vermemektedir. Şimdilik kişisel bir kanaat oluşturma girişiminde bulunacağız. Bu görüş, Muhammed’in peygamberlik görevine çağırılmadan önce ahlakilik ve sosyal adalet kaygısı taşıdığını var saymaktadır. Bu iç db | 255 durum, ilk vahiy tecrübesini tıpkı bir yıldırım gibi aydınlatmıştır. Bu görüşü değerlendirirken ilk vahiylerden sonra Muhammed’in şaşkınlığı ve korkusuna ilişkin geleneksel bilgiler iyi hesaba katılmalıdır. Kendisine empoze olan ve kendisiyle ihtiyari olarak iletişime giren kadiri mutlak bir varlığa ilişkin şiddetli bir algı meydana gelmiş görünmektedir. Bu salt veri, Muhammed’in kişiliğinin ahlaki derinliğiyle birleşince kaçınılmaz Hesap algısına sevk etmeliydi. Diğer taraftan bu salt veri, tecrübelerin tekrarıyla kadiri mutlak Varlığın elçisine hiç düşman olmadığı doğrulandığında onun aldığı tanrısal yardımı yavaş yavaş aydınlatacaktır. Bizce Tanrı hakkındaki doktrinin Kur’an içindeki tarihinin bütünü içindeki ilk aşaması budur. Bu tarihin taşıdığı bilkuvve mevcudiyetler ilk dönemdeki Mekkî surelerden sonra gelişmiştir. Bu gelişmenin iki temel yönü bulunmaktadır. 30 31 32 Harris Birkeland, «The Lord Guideth. Studies on Primitive Islam», Skrifter utgit av Det Norske Videnkasps-Akademi i Oslo, II. Hist.-Filos. Klasse, N°2, Oslo 1956, s. 5 (Bkz. s. 39, 128 vd., 133). Bu inceleme s. 1-140 arasıdır. Yazarın kronolojik sıra olduğunu düşündüğü 108., 105. ve 106., 93 ve 94. sureler söz konusudur (bkz. S. 133). Bu ayetler, ilgili rivayetler gözten geçirilerek farklı bir sırada incelenmektedir. A.g.e., 132. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 Guy MONNOT Öncelikle Kadiri Mutlak olan tek Tanrıdır. Bu eşitlik, yani bu özdeşlik Mekkî yılların sonuna doğru aşikâr hale gelmekte ve daha sonra her yerde görünmektedir. Bu eşitlik üzerinde birkaç ayette durulmaktadır. Argüman şudur: Eğer kâinat üzerinde yalnızca Tanrı hüküm sürmeseydi tanrılar arasında âlemin birlik ve ahengini bozacak bir rekabet durumu olurdu. Krş. 17:42, 21:22 ve özellikle de 23:91: ―Allah, hiç bir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiç bir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürürdü ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendirdiklerinden yücedir!‖ İkinci yön, geleneksel dinin tanrılarının hiçbir kudreti yoktur. Böylece 25:3 (burada dört kelimeyi vurguluyoruz): ―O'nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar, ne yarar sağlayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen bir takım ilahlar edindiler‖. Krş. 5:76, 20:89 (Altın Buzağı); 22:12 vs. Ve ters sırayla (yani ―ne fayda, ne zarar‖ şeklinde) 6:71; 10:106, 13:14-16.33 Tanrılarla ilgili 256| db Kur’ani doktrini en iyi batıl kelimesi ifade etmektedir. Bu kelime, sık geçen ve etkili bir kelime olan hak kelimesinin zıttır. Dolayısıyla batıl kelimesi, ―yanlış/sahte‖ anlamına gelmekte ama aynı zamanda ―iktidarsız, önemsenmeyebilir‖ ve nihayetinde de ―boş, değersiz, hiç‖ anlamlarını içermektedir. Böylece Tanrının gerçek etkinliği karşısında geleneksel tanrıların ―hiçliği‖ kesin bir vurguyla ifade edilmektedir.34 IV. Tanrıların yandaşlarına karşı mücadele Bu noktada her şey söylenmiştir. Fakat İslam dini diğer dinler gibi ve hatta bazı hususlarda diğer dinlerden daha fazla sadece bir söylem dini değildir. İslam, yapmak ve bozmak ister. Dinlerin karşılıklı algıları hakkında kapsayıcı bir düşünce içerisinde bunun altını çizmek gerekir. Diğer bir deyimle Kur’an, ―tanrılar‖ hakkında yalnızca doktrin açısından değil, eylem düzleminde de söz söyler. Biriyle diğeri arasındaki ilişkiyi önemli bir kavram olan şirk kelimesi kurmaktadır. Bu kelime, Kur’an’da ve daha sonra bütün İslam tarihinde aktif anlamda ―ortak koşmak‖ anlamına gelir: Bir şeyi yersiz ve dine karşı 33 34 Ayrıca bkz. 16:20, 27:59-64 (Tanrı ve lütuflarıyla ilgili yukarıda zikredilen ayet): 29:41 vd. Bkz. Kur’an, 22:62; 34:49. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 KUR’AN’DA TANRILAR olarak Tanrıya katmak. Büyük de olsa söz konusu olan entelektüel bir hata değildir. Bu durum, Tanrının kudretine karşı bir başkaldırı olarak hissedilmektedir. Tanrı kâinatın efendisi ve hükümdarıdır. Şirk, ihanet suçu sayılır. Ulûhiyet noktasında Tanrının bir ortağı (şerik) olduğunu ifade etmek, O’nun karşısına bir denk yani bir rakip getirmektir. Bu, tanrısal mutlakiyet haklarına ve dolayısıyla da vahyedilen Kanunu yeryüzüne hâkim kılmakla görevlendirilen Müslüman Cemaatin misyonuna karşı gelen siyasi bir eylemdir. Böylece şu ayetin çarpıcı ifadesi anlaşılmaktadır: ―Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur‖.35 Söylediğimiz anlamda şrk masdarı Kur’an’da 180 kez kullanılmaktadır. Şirk işleyenler, müşrikler, yani ―ortak koşanlar‖dır (bazen bu kelime yanlış biçimde ―politeistler/çoktanrıcılar‖ şeklinde tercüme edilmektedir‖. Mütekabil kavram Kur’an nüzulünün gayet geç bir dönemine denk düşmekte36 ve doğrudan polemik niteliklidir. Putperestler sahte bir bahane ileri sürmektedirler: ―O'ndan başka db | 257 veliler edinenler şöyle derler: Biz, bunlara bize Allah'ın lütfünü sağlasın diye ibadet ediyoruz‖ (Kur’an, 39:3). Ancak bu bahane 11. ve 14. ayetlerde derhal reddedilmektedir. Bu ret kısa bir surede tam olarak sergilenmektedir: De ki: Ey kâfirler. Ben sizin taptıklarınıza tapmam ve siz de benim taptığıma tapmazsınız. Ben sizin [şimdiye kadar] tapmış olduklarınıza tapmam, siz de benim [artık] taptığıma tapmıyorsunuz. Sizin dininiz size, benim dinim bana.37 Burada tam bir ayrışma gerçekleşmiştir. Daha da şiddetlenecektir. Mekke’nin ileri gelenleri Muhammed ve müntesiplerine karşı bir dizi düşmanca eylem başlatmışlardır. Karşı atak takip etmiştir. 35 36 37 Kur’an 4:48, krş. 22:30 vd. ve 31:13 (bu son ayette şirkin «çok büyük bir haksızlık» zulmun azîm olduğu söylenmektedir. 52:43 haricinde bu kavram en eski surelerde yer almamaktadır. Söz konusu ayetin de daha sonra inmiş olmasının muhtemel olduğunu görmüştük (bkz. yukarı). Blachère’in 2. Mekkî döneme yerleştirdiği ayetlerde masdar yalnızca 10 kez geçmektetir. Bunlardan dördü, her biri huruf-u mukattaa ile başlayan ve dolayısıyla Welch’in hipotezine göre daha sonra yeniden düzenlenmiş olabilen 15., 27. ve 68. surelerde yer almaktadır. Kur’an’da diğer 6 kullanımın yer aldığı ayetler şöyledir : 18:38, 42; 23:59, 92; 25:2. Bu çok azdır ve bunların tarihlendirilmesi tartışılabilir. Kur’an, 109. Bu sureyi tercüme ederken tefsircilerin kararsızlıkları karşısında Rudi Paret’in isabetli açıklamalarını dikkate aldık: Der Koran. Kommentar unà Konkordanz, 2. bsk., Stuttgart 1977, 527 vd. Ayrıca bkz. Kur’an, 41:5-7, 10:104. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 Guy MONNOT Yesrib/Medine’ye hicret Peygamber tarafından bir savaş ilanı anlamına gelmektedir. Fiili savaşlar, Bedir (Hicretin 2. yılı Ramazan ayının 19’u/ 15 Mart 624) zaferinden başlayıp Mekke’nin H. 8/ 930’da fethedilmesine kadar devam etmiştir. Daha sonra Müslümanlar Arabistan’da putları, tapınakları ve az sayıdaki hizmetçilerini sistematik şekilde yok etme eylemine girişmişlerdir. İslam’ın daha sonraki tarihinde şirke karşı tavır, ya da onu suçlu kılanın somut belirtisi çok sayıda dalgalanmalara şahit olmuştur. Ancak bunlar konumuzun dışına taşmaktadır. Kaynakça 258| db Andrae, Tor, Mohammed. Sein Leben und seine Glaube, Göttingen 1932 (gözden geçirilmiş İngilizce çev. Mohammed, the man and his faith, New York 1936, ve 1956; Fransızca çev., Mahomet, sa vie et sa doctrine. Paris 1945). Arnaldez, Roger, Mahomet, Paris 1970. Bell, Richard vd., A Commentary on the Qur'ân, Manchester 1991. Birkeland, Harris, «The Lord Guideth. Studies on Primitive Islam», Skrifter utgit av Det Norske Videnkasps-Akademi i Oslo, II. Hist.-Filos. Klasse, N°2, Oslo 1956. Blachère, Régis, Le Coran, Paris 1957. Burton, John, «Those are the high-flying cranes». Journal of Semitic Studies, c. 15 (1970), s. 246-265. Chelhod, Joseph, Le sacrifice chez les Arabes, Paris 1955. Chelhod, Joseph, Les structure du sacré chez les Arabes, Paris 1964, 2. bsk. 1986. Fahd, Toufic, La divination arabe. Etudes religieuses, sociologiques et folkloriques sur le milieu natif de l'Islam, Leiden 1966, 2. bsk. Paris 1987. Fahd, Toufic, Le panthéon de l'Arabie centrale à la veille de l'Hégire, Paris 1968. Fazlur Rahman, Major Themes of the Qur'ân, Minneapolis - Chicago 1980. Gimaret, Daniel , Les noms divins en Islam, Paris 1988. İbn Hişam, Es-Sîratu’n-Nebeviyye, ed. Mustafa Es-Sakka vs., 4 c., Kahire 1375 H./1955, offset Beyrouth s.d., c. 1, 80-82 (çev. Alfred Guillaume, The Life of Muhammad, Oxford 1955, 8. bsk. Karachi 1987, 35 vd.). İbn Kelbi, El-Asnâm, Wahib Atallah tarafından tahkik ve çevirisi yapılan metin («Les idoles»), Paris 1969. Kur’an Lichtenstädter, Ilse, «A note on the gharaniq and related Qur'ânic problems», Isräel Oriental Studies, c. 5 (1975), s. 54-61. Macdonald, D. B., «Ilâh», EI2, c. III, Paris 1975. Nöldeke, Theodor vd., Geschichte des Qorâns, 3 c., Leipzig 1909-1938, offset Hildesheim 1981. Nöldeke, Theodor, «Arabs (Ancient)», Encyclopaedia of Religion and Ethics, Ed. Hastings, c. I, Edinburgh 1908, s. 660-673. Paret, Rudi, Der Koran. Kommentar unà Konkordanz, 2. bsk., Stuttgart 1977. Shahrastani, Livre des religions et des sectes, c. II, Leuven 1993. Şehristani, Mefâtîhu’l-Esrar, Tahran 1459 H.S./1368H./1989. DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1 KUR’AN’DA TANRILAR Taberi, Camiu’l-Beyan, 30 c., Kahire 1388-1396 H./1968-1976. Watt, W. Montgomery, Bell's Introduction to the Qur'ân, completely revised and enlarged by, Edinburgh 1970, yeni bsk. 1991. Watt, W.M., Muhammad at Mecca, Oxford 1953 (Fransızca çev., Mahomet à La Mecque, Paris 1977). Welch, A. T., «Kur'àn», EI2, c.V, Paris 1986, s. 400-430. Welch, A.T., «Allah and other supernatural beings: The emergence of the Qur'ânic doctrine of tawhîd». Journal of the American Academy of Religion, Supplement, Dec. 1979, s. 733-758. Wellhausen, Julius, Reste arabischen Heidentums, Berlin 1887, 2. bsk. 1897. db | 259 DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 11 SAYI 1