M. Meclisi B : 122 Yine, sorunların sürüncemede bırakılması yeni sorunlara yol açacağı için, bu yüzden yalın sorunlar, sade sorunlar giderek karmaşıklaşmaya başlar ve sorunlar sürüncemede kaldıkça başka devletlerin, özellikle dünya çapında politika izleyen güçlü dev­ letlerin o sorunlara karışma eğilimleri giderek artar. Nitekim Türkiye'nin bir süredir sürüncemede kalan sorunlarıyla ilgili olarak bütün bu sorunlar, bütün bu sakıncalar bildiğiniz gibi ortaya çıkmış bulunmak­ tadır. Asıl sorunun sürüncemede kalması yüzünden do­ ğan yan sorunlarla, asıl sorun arasında başka devlet­ ler bağlantı kurmaya da başlarlar. Özellikle Ameri­ ka Birleşik Devletleri kendi uluslararası ilişkilerinde böyle bir bağlantı kuramı, bir bağlantı teorisi oluştur­ muştur. Bu kuramı yalnız Türkiye'ye değil, dünya­ nın başka yörelerindeki başka sorunlara da uygu­ lamaktadır. Bu bağlantı kuramının özelliği şudur: Bir ülkeyi belli bir sorunla ilgili olarak köşeye sıkıştırabilmek için; o ülkenin başka sorunlarını araç olarak kullan­ maya, manivela gibi o ülke aleyhinde kullanmaya ça­ lışılır. Bu yöntem gerçi kullanana uzun vadede genel­ likle yarar sağlamaz, ama kendisine karşı bu yöntemin kullanıldığı ülke de sıkıntıya düşer. Hükümetimiz bu anlayış içinde sorunların, ulus­ lararası sorunlarının çözümü yolunda Türkiye'nin girişimlerini hızlandırma çabası içine girmiştir. Bir yandan da göreve başladığı günlerden itibaren, dün­ yaya daha çok yönlü olarak açılabilme yolunda adımlar atmaya başlamıştır. Hükümetin bu davranışının ve uluslararası ilişki­ lere bu yaklaşımının ilk belirtileriyle birlikte, dünya kamuoyunda Türkiye lehine olumlu bir ortam oluş­ maya başladığı açıkça görülmektedir. Hükümetimizin uluslararsı ilişkilere yaklaşımının bir baskı özelliği de, bu sorunları öncelikle teknik dü­ zeyde değil; öncelikle siyasal düzeyde ele almaktır. Bu, sorunları sürüncemede bırakmak istemeyişimizin doğal sonucudur. Çünkü, yalnız teknik düzeyde ve­ ya öncelikle teknik düzeyde ele alınan sorunlar, sürün­ cemede kalmaya mahkûmdur. Bundan, bu sözlerimden uluslararası sorunların tek­ nik düzeyde de ele alınmaması gerektiği anlamı elbet­ te çıkarılmamalıdır. Teknik düzeyde çalışmalar ve görüşmeler bütün sorunlar için hiç kuşkusuz gerekli­ dir. Fakat yüksek düzeyde siyasal görüşmeler yapıl­ madan ve o siyasa] görüşmelerde bazı mutabakatlara vararak amaçları saptanmadan, yön çizilmeden sadece 22 . 3 . 1978 O:1 teknik düzeyde tutulacak çalışmalarla bir sonuca ula­ şılabilmesi, bir yere varılabilmesi olanak dışıdır, çün­ kü yön verilmeden, teknik düzeyde çalışmaları yürü­ tenler nereye yöneleceklerini kendiliklerinden saptaya­ mazlar. Teknik düzeyde çalışmaları sürdürenler, siya­ sal karar alma veya siyasal seçmeler yapma hakkınaı sahip değildirler. Ne kadar iyi niyetli ve gayretli, ne kadar üstün yetenekli olurlarsa olsunlar, bu nedenle siyasal yön çizilmedikçe, amaçlar belirlenmedikçe, tek­ nik düzeydeki çalışmaları yürütenlerin çabalarından, gayretlerinden bir sonuç elde etme olanağı yoktur. Türkiye, geride bıraktığımız yıllarda bunu deneye­ rek görmüş bulunmaktadır. Hükümetimiz, uluslararası ilişkilerle ilgili bu genel anlayışı ve yaklaşımı çerçevesinde, Kıbrıs sorununa kesin siyasal çözüm ararken, Türk tarafının girişim­ lerde bulunması ve öneriler yapmak bakımından önce­ lik alması görüşünü benimsemiştir. Çünkü Kıbrıs so­ rununun, esasen fiilen 1974 Barış Harekâtıyla büyük ölçüde çözüme ulaşmış bulunan Kıbrıs sorununun bir an önce, hukuken de kesin çözüme ulaşmasında Tür­ kiye'nin yararı vardır; Kıbrıs Türklerinin ve bütün Kıbrıs halkının yararı vardır ve bütün bölge ülkeleri­ nin yararı vardır. Yararımız bu olduğuna göre, Türk tarafının kendine düşeni yapması bizce doğaldır ve ge­ reklidir. Kaldı ki, önerileri karşı taraftan beklemek, Kıbrıs Rumlarının Türklerden hak iddia etme, talepte bulunma durumunda olduğunu, talepte bulunma hak­ kına sahip olduğunu da bir bakıma kabul etmek an­ lamına gelir veya öyle yorumlanabilir. Kıbrıs Türk Federe Devletinin, başta Sayın Başkan Denktaş ve Başbakan olmak üzere, değerli yönetici­ leriyle, Hükümeti kurduktan hemen sonra görüşme­ ler yaptık ve bu görüşmelerde, Kıbrıs Türk Federe Devletinin değerli yöneticilerinin de girişimde bulun­ mak, önerilerde bulunmak bakımından Türk tarafının öncelik alması gereği üzerinde birleştiğimizi sevinerek gördük. Ayrıca, bu konuda, Kıbrıs Türk Toplumun­ daki tüm siyasal partilerin de Kıbrıs Türk Federe Devletine destek olacağını, yine, sevinerek yaptığı­ mız görüşmeler sonunda saptadık. Bizim görüşümü­ ze göre, eğer her iki taraf Kıbrıs sonununa kesin siyasal ve hukuki çözüm bulma gereği üzerinde birleşiyorlarsa, Türk tarafının bu görüşte olduğundan hiçbir kimsenin kuşkusu yoktur; fakat, eğer Rum tarafı da bu görüşte olursa, Kıbrıs sorununa kesin si­ yasal ve hukuki çözümü bulmanın güç olmaması ge­ rekir. Toplumlararası müzakereler yoluyla bu çözümü bulmanın güç olmaması mantıken gerekir. Çünkü, — 35 —