TÜRKĠYE CUMHURĠYETĠ ÇUKUROVA ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ ĠKTĠSAT ANABĠLĠM DALI AÇIK EKONOMĠLERDE DÖVĠZ KURU DĠNAMĠKLERĠ: TÜRKĠYE ÖRNEĞĠ Okyay UÇAN DOKTORA TEZĠ ADANA / 2011 TÜRKĠYE CUMHURĠYETĠ ÇUKUROVA ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ ĠKTĠSAT ANABĠLĠM DALI AÇIK EKONOMĠLERDE DÖVĠZ KURU DĠNAMĠKLERĠ: TÜRKĠYE ÖRNEĞĠ Okyay UÇAN DanıĢman: Prof.Dr. Murat DOĞANLAR DOKTORA TEZĠ ADANA / 2011 Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne, Bu çalıĢma, jürimiz tarafından Ġktisat Anabilim Dalında DOKTORA TEZĠ olarak kabul edilmiĢtir. BaĢkan: Prof.Dr. Murat DOĞANLAR (DanıĢman) Üye: Prof.Dr. Y.Beyazıt ÖNAL Üye: Doç.Dr. Harun BAL Üye: Doç. Dr. Mehmet ÖZMEN Üye: Doç. Dr. Ġbrahim ÖRNEK ONAY Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım. …../…../………. Prof. Dr. Azmi YALÇIN Enstitü Müdürü Not: Bu tezde kullanılan özgün ve baĢka kaynaktan yapılan bildiriĢlerin, çizelge, Ģekil ve grafiklerin kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu‟ndaki hükümlere tabidir. i ÖZET AÇIK EKONOMĠLERDE DÖVĠZ KURU DĠNAMĠKLERĠ: TÜRKĠYE ÖRNEĞĠ Okyay UÇAN Doktora Tezi, Ġktisat Anabilim Dalı DanıĢman: Prof.Dr. Murat DOĞANLAR Aralık 2011, 212 Sayfa 1970‟li yıllardan bu yana dalgalı döviz kuru sistemine geçilmesiyle dünya finans piyasalarındaki en önemli geliĢmelerden biri olan finansal sermaye hareketlerindeki kısıtlamaların kaldırılmasına paralel olarak döviz kuru belirleme sorunu ortaya çıkmıĢtır. Bu kapsamda Satınalma Gücü Paritesi (PPP) ve Mundell Fleming (MF) modeline ek olarak Sabit Fiyat Varsayımı ile Parasalcı YaklaĢım (SPMA), Esnek Fiyat Varsayımı ile Parasalcı YaklaĢım (FLMA) ve Hibrit YaklaĢımı (RID) modelleri analiz edilecektir. Bu çalıĢmada 1990:Q1 – 2010:Q2 dönemine ait üçer aylık verilerle birim kök, eĢbütünleĢme ve hata düzeltme modeli kullanılarak döviz kuru belirleme modellerinin Türkiye ekonomisi üzerine uygulanabilirliliğinin test edilmesi amaçlanmıĢtır. Ek olarak, kura etki eden baĢlıca makroekonomik değiĢkenlerin neler olduğu sorusuna da cevap aranmaktadır. Ġncelenen dönem itibariyle ele alınan modellerde tam anlamıyla bir uyum sağlanamamıĢtır. Fakat genel itibariyle modellerde para arzı farklılığı anlamlı bulunmuĢtur. Diğer taraftan, SPMA yaklaĢımını test eden modellerde yurtiçi kısa dönem faiz oranı ve faiz oranı farklılığı anlamlı bulunurken, Hibrit YaklaĢımını test eden modellerde gelir farklılığı anlamlı çıkmıĢtır. Bulunan sonuçlara göre dıĢa açılmayı takiben finansal liberilizasyon sonrası döviz kurlarının belirlenmesinde uluslararası piyasalar ve makroekonomik değiĢkenlerin etkili olmasıyla merkezi otoritenin kur belirleme yönündeki rolünün zayıfladığı görülmektedir. Anahtar Kelimeler: PPP, SPMA, FLMA, RID, Birim Kök, EĢbütünleĢme, Nominal Döviz Kuru, Para Politikası, Türkiye Ekonomisi ii ABSTRACT EXCHANGE RATE DYNAMICS IN OPEN ECONOMIES: TURKEY CASE Okyay UÇAN Phd Thesis, Department of Economics Supervisor: Professor Murat DOĞANLAR December 2011, 226 Pages Exchange rate determining problem came to existence in parallel with abolishing the constraints on financial capital movements that is one of the most important developments in the world finance markets, under the floating exchange rate regime after 1970‟s. In this content, in addition to Purchasing Power Parity (PPP) and Mundell Fleming (MF) model; Sticky Price Monetary Approach (SPMA), Flexible Price Monetary Approach (FLMA) and Hybrid Monetary Model (RID) will be analyzed. This study has examined the applicability of the exchange rate determining models on Turkish economy during 1990:Q1 – 2010:Q2 using unit root test, cointegration techniques and error correction mechanism. Moreover, answer of what are the fundamental macroeconomic variables that affect the exchange rate is also quested. Analyzed models are not harmonized during the period 1990:Q1 – 2010:Q2. However, generally the variable that is domestic money supply relative to the foreign money supply is found significant. On the other hand, while domestic short run interest rate and relative interest rates are found significant in the models that test the SPMA, relative income is found significant in the models that test RID. According to the results, the role of central authority in determining the exchange rates is weakened after the financial liberalization. Keywords: PPP, SPMA, FLMA, RID, Unit Root, Cointegration, Nominal Exchange Rate, Monetary Policy, Turkish Economy iii ÖNSÖZ Tez çalıĢmam süresince çalıĢmalarımda bana her türlü yardımı sağlayan ve ilgisini ve desteğini esirgemeyen danıĢmanım Prof. Dr. Murat DOĞANLAR‟a sonsuz teĢekkürlerimi ve saygılarımı sunarım. Tez jürisinde yer alan Prof. Dr. Yıldırım Beyazıt ÖNAL, Doç. Dr. Harun BAL ve Doç.Dr. Ġbrahim ÖRNEK‟e tezime sağlamıĢ oldukları katkılardan dolayı teĢekkürlerimi sunarım. Tez süresince değerlendirme ve katkılarıyla yardımlarını esirgemeyen saygıdeğer hocalarım Prof.Dr. Muhsin KAR, Doç.Dr. Muhittin KAPLAN ve Doç.Dr. Mehmet ÖZMEN‟e, ayrıca zor zamanlarımda desteklerini sunan kıymetli dostlarım Yrd.Doç.Dr. Ahmet ġAHBAZ, Yrd.Doç.Dr. Cevat BĠLGĠN, ArĢ.Gör. F. Özlem ALPER, ArĢ.Gör. BaĢak Gül AKTAKAS ve ArĢ.Gör. F. Merve PARLAKYILDIZ‟a teĢekkürlerimi sunarım. Doktora eğitimim boyunca 2211 nolu Yurtiçi Doktora Burs programı ile eğitimime destek veren TÜBĠTAK BĠDEB‟e katkılarından dolayı teĢekkürlerimi sunarım. Hayatımın her aĢamasında maddi ve manevi desteklerini hissettiğim, kıymetli babam Ayhan UÇAN ve sevgili annem ġule UÇAN‟a ilgilerinden dolayı teĢekkürlerimi bir borç bilirim. Hayat arkadaĢım, dert ortağım sevgili eĢim AyĢegül YILMAZ UÇAN‟a ve yaĢamının ilk aylarında tam olarak yanında olamadığım hayatımın anlamı, sevinç kaynağım, canım oğlum Rüzgar Egehan UÇAN‟a bilhassa göstermiĢ oldukları destek ve sabırlarından dolayı ayrıca sonsuz teĢekkürlerimi ve Ģükranlarımı sunarım. Bu çalıĢma ĠĠBF2008D4 numaralı proje kapsamında Çukurava Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma fonu tarafından desteklenmiĢtir. Okyay UÇAN iv ĠÇĠNDEKĠLER Sayfa ÖZET…………………………………………………………………………………….i ABSTRACT…………………………………………………………………………….ii ÖNSÖZ…………………………………………………………………………………iii TABLOLAR LĠSTESĠ……………………………………………………………….viii ġEKĠLLER LĠSTESĠ…………………………………………………………………..x BÖLÜM I GĠRĠġ 1.1. AraĢtırmanın Amacı………………………………………………………………...1 1.2. AraĢtırmanın Önemi……………………………………………………………..….1 1.3. AraĢtırmanın Yöntemi………………………………………………………………2 1.4. AraĢtırmanın Sınırlılıkları…………………………………………………………...2 BÖLÜM II DÖVĠZ KURU MODELLERĠ 2.1. Döviz Kuru Modellerinin Dayandığı Temel Varsayımlar…………………………..7 2.1.1. Satınalma Gücü Paritesi (PPP)………………………………………………..8 2.1.1.1. Tek Fiyat Kanunu ve Mal Arbitrajına Engeller…………………….....9 2.1.1.2. Satınalma Gücü ve Fiyat Endeksleri....……………………………...11 2.1.1.3. Mutlak ve Nispi PPP…………………………………………………13 2.1.1.4. Harrod-Balassa-Samuelson Modeli…………………………………. 16 2.1.1.5. Ticaret Maliyetleri ve PPP‟ye Uyarlamalar………………………….18 2.1.1.6. Satınalma Gücü Paritesini Test Etmedeki Zorluklar………………...19 2.1.2. Etkin Piyasa GörüĢü (EMPPP)………………………………………………21 2.1.2.1. Piyasa Etkinliğinin Derecesi…………………………………………23 2.1.2.2. Piyasa Etkinliğinin Test Edilmesindeki Sorunlar……………………25 2.1.3. Faiz Oranı Paritesi ve ÇeĢitleri………………………………………………25 2.1.3.1. Güvenceli Faiz Oranı Paritesi……………………………………….. 25 2.1.3.2. Güvencesiz Faiz Oranı Paritesi………………………………………28 2.2. Farklı Döviz Kuru Rejimleri Altında Kur DeğiĢimlerinin Etkileri (Mundell Fleming Modeli)………………………………………………………………………..30 2.2.1. Sabit Döviz Kuru Altında Makro Ekonomi Politikaları……………………..33 v 2.2.1.1. Para Politikası……………………………………………………….34 2.2.1.2. Maliye Politikası…………………………………………………….35 2.2.2. Esnek Döviz Kuru Altında Makro Ekonomi Politikaları……………………38 2.2.2.1. Para Politikası……………………………………………………….39 2.2.2.2. Maliye Politikası…………………………………………………….41 2.2.3. Mundell – Fleming Modelinin Genel Olarak Değerlendirilmesi……………43 2.3. Varlık YaklaĢımı Modelleri………………………………………………………..44 2.3.1. Esnek Fiyat Varsayımı Ġle Parasalcı YaklaĢım………………………………47 2.3.1.1. Esnek Fiyat Parasalcı Modelin Tanımı ve Temel Varsayımları……..47 2.3.1.2. Esnek Fiyat Parasalcı Modelin ĠĢleyiĢ Dinamiği………………...…..49 2.3.1.3. Güçlendirme (Magnification). Etkisi…………………………….…..51 2.3.1.4. Spekülatif Balon Etkisi…………………………………………..…..53 2.3.2. Sabit Fiyat Varsayımı Ġle Parasalcı YaklaĢım……………………….………56 2.3.2.1. Sabit Fiyat Parasalcı Modelin Tanımı ve Temel Varsayımları….…..56 2.3.2.2. Sabit Fiyat Parasalcı Modelin ĠĢleyiĢ Dinamiği……………………..58 2.3.2.3. Döviz Kurunun Hedefi AĢması………………………………….…..62 2.3.3. Hibrit Parasalcı YaklaĢım (Reel Faiz Farkları Modeli)……………..………63 2.3.3.1. Reel Faiz Farkları Modelinin Tanımı ve Temel Varsayımları…..…..64 2.3.3.2. Reel Faiz Farklılığı Modelinin ĠĢleyiĢ Dinamiği………………...…..64 2.3.4. Döviz Ġkamesi Modeli……………………………………………….………68 2.3.4.1. Döviz Ġkamesi Modelinin Tanımı ve Temel Varsayımları…………..68 2.3.4.2. Döviz Ġkamesi Modelinin ĠĢleyiĢ Dinamiği……………………...…..72 2.3.5. Portföy Dengesi Modeli……………………………………………...………74 2.3.5.1. Portföy Dengesi Modelinin Tanımı ve Temel Varsayımları…….…..74 2.3.5.2. Portföy Dengesi Modelinin ĠĢleyiĢ Dinamiği………………………..77 2.4. Döviz Kuru Modellerindeki Sorunlar ve Genel Bir Değerlendirme………...…….82 BÖLÜM III MAKROEKONOMĠK ġOKLAR VE DÖVĠZ KURU DALGALANMALARI 3.1. Ġç ġoklar……………………………………………………………………...…….87 3.1.1. Toplam Talep ġoku …………………………………………………………88 vi 3.1.2. Toplam Arz ġoku……………………….……………………………………88 3.2. DıĢ ġoklar………………………………………………………………………….90 3.2.1. Yurtiçi ve YurtdıĢı Dinamikleri……………………………………………...93 3.2.2. Sermaye Hareketlerinin Karakteristiği……………………………………....96 3.2.2.1. Büyüklük………………………………………………………...…..96 3.2.2.2. Zamanlama………………………………………………...………...96 3.2.2.3. Bölge ve Ülke Yönü…………………………………………...…….96 3.2.2.4. Varlık Kompozisyonu…………………………...…………………...98 3.2.3. Sermaye GiriĢlerine Yön Veren Faktörler…………………………………...99 3.2.3.1. Çeken Faktörler (Pull Factors)…………………………………......100 3.2.3.2. Ġten Faktörler (Push Factors)…………………………...………......101 3.2.3.3. Finansal Entegrasyondaki DeğiĢimler………………...…………....102 3.2.4. Sermaye Hareketlerinin Makroekonomik Etkileri…………………………103 3.3. Döviz Kuru Dalgalanmaları………………………………………………..…….103 BÖLÜM IV YAYGIN KULLANILAN DÖVĠZ KURU BELĠRLEME MODELLERĠ VE LĠTERATÜRÜ 4.1. Satınalma Gücü Paritesi Ġle Ġlgili Literatür……………………………………….108 4.2. Varlık YaklaĢımı Modelleri ile Ġlgili Literatür…………………………………...117 4.2.1. Parasalcı Modelde Ampirik Bulgular ve Yapılan ÇalıĢmalar………...........117 4.2.2. Döviz Ġkamesi Modeli ÇalıĢmaları…………………………………………138 4.2.3. ġoklar Üzerine ÇalıĢmalar………………………………………………….139 BÖLÜM V DÖVĠZ KURU MODELLERĠNĠN TÜRKĠYE ÜZERĠNE UYGULAMASI 5.1. Analizde Kullanılan Ekonometrik Yönteme ĠliĢkin Teorik Açıklamalar………...145 5.1.1. Birim Kök Kavramı ve Geleneksel Birim Kök Testleri……………………145 5.1.2. EĢ BütünleĢme Analizi……………………………………………………..151 5.1.3. Hata Düzeltme Modeli (ECM)……………………………………………..153 vii 5.2. Döviz Kuru Belirleme Modelleri Uygulamaları………………………………….155 5.2.1. Modellerde Kullanılacak Veri Seti…………………………………………155 5.2.2. Birim Kök Test Sonuçları…………………………………………………..156 5.2.3. Satınalma Gücü Paritesi Modeli Uygulaması………………………………158 5.2.4. Mundell Fleming Modeli Uygulaması……………………………………..159 5.2.5. Esnek ve Sabit Fiyat Varsayımı ile Parasalcı YaklaĢım……………………163 5.2.6. Parasalcı Hibrit Modeli, veya RID…………………………………………174 5.3. Ampirik Sonuçlar Üzerine Genel Bir Değerlendirme……………………............179 BÖLÜM VI SONUÇ VE ÖNERĠLER 6.1. Sonuç……………………………………………………………………………..187 6.2. Öneriler…………………………………………………………………………...187 KAYNAKÇA...……………………………………………………………………….189 ÖZGEÇMĠġ………………………………………………………………………….202 viii TABLOLAR LĠSTESĠ Sayfa Tablo 1: Farklı Döviz Kuru Rejimleri Altında Para ve Maliye Politikalarının Etkileri………………………………………………………………………………….44 Tablo 2: FLMA, SPMA ve RID Modelleri için Katsayıların ĠĢaretleri………..………67 Tablo 3: PPP için SeçilmiĢ Literatür…………………………………………………114 Tablo 4: FLMA ve SPMA için SeçilmiĢ Literatür…………………………………...133 Tablo 5: Döviz Ġkamesi için SeçilmiĢ Literatür………………………………………139 Tablo 6: ġoklar Üzerine SeçilmiĢ Literatür………………………………………….142 Tablo 7: Döviz Kuru Belirleme Modellerinde Kullanılan DeğiĢkenler…………..….155 Tablo 8: ADF Birim Kök Sonuçları……………………………………………….....156 Tablo 9: KPSS Birim Kök Sonuçları………………………………………………....157 Tablo 10: Model 2 için Johansen-Juselius EĢbütünleĢme Test Sonuçları……………159 Tablo 11: Model 2 için Johansen-Juselius EĢbütünleĢme Test Sonuçları……………160 Tablo 12: Model 2 için Normalize EdilmiĢ Denklem ve ECM Katsayısı……………161 Tablo 13: Model 2 için Hata Düzeltme Modeli………………………………………161 Tablo 14: Model 2 için Varyans AyrıĢtırması………………………………………..163 Tablo 15: Model 3.1 için Johansen-Juselius EĢbütünleĢme Test Sonuçları………….164 Tablo 16: Model 3.1 için Normalize EdilmiĢ Denklem ve ECM Katsayısı……….....164 Tablo 17: Model 3.1 için FLMA Modeli Sonuçları……………………………….....165 Tablo 18: Model 3.1 için Hata Düzeltme Modeli………………………………….....165 Tablo 19: Model 3.1 için Varyans AyrıĢtırması……………………………………...169 Tablo 20: Model 3.2 için Johansen-Juselius EĢbütünleĢme Test Sonuçları………….170 Tablo 21: Model 3.2 için Normalize EdilmiĢ Denklem ve ECM Katsayısı……….....170 Tablo 22: Model 3.2 için FLMA Modeli Sonuçları………………………………….171 Tablo 23: Model 3.2 için SPMA Modeli Sonuçları......................................................171 Tablo 24: Model 3.2 için Hata Düzeltme Modeli.........................................................172 Tablo 25: Model 3.2 için Varyans AyrıĢtırması……………………………………...173 Tablo 26: Model 4.1 için Johansen-Juselius EĢbütünleĢme Test Sonuçları……….....174 Tablo 27: Model 4.1 için Normalize EdilmiĢ Denklem ve ECM Katsayısı……….....175 Tablo 28: Model 4.1 için RID Modeli Sonuçları…………………………………..…175 Tablo 29: Model 4.1 için Hata Düzeltme Modeli………………………………….....176 Tablo 30: Model 4.1 için Varyans AyrıĢtırması…………………………………..….178 Tablo 31: Model 4.2 için RID Modeli Sonuçları…………………………………..…179 ix Tablo 32: Modellerin Özet Sonuçları……………………………………………..….180 x ġEKĠLLER LĠSTESĠ Sayfa ġekil 1: Döviz Kurları ve Pariteler Arasındaki ĠliĢkiler………………...……………...29 ġekil 2: Açık Ekonomi KoĢulları Altında Ġç ve DıĢ Denge……...…………………….31 ġekil 3: Sabit Döviz Kuru Altında Para Politikası…………………………...………...35 ġekil 4: Sabit Döviz Kuru Altında Maliye Politikası………………………………......36 ġekil 5: Esnek Döviz Kuru Altında Para Politikası………...………………………….40 ġekil 6: Esnek Döviz Kuru Altında Maliye Politikası…...…………………………….42 ġekil 7: SPMA‟nın Faz Diyagramı…………………………………………...……......61 ġekil 8: Döviz Kurunun Hedefi AĢması……………………………………………......62 ġekil 9: RID Modelinde Para Arzındaki DeğiĢmelerin Etkileri………………………..67 ġekil 10: Portföy Dengesi Modeli ĠĢlem AkıĢı……………...…………………………79 ġekil 11: PB Modelindeki Kısa Dönem Döviz Belirlemenin Kararlılık Durumu…..…81 ġekil 12: Özel Sermaye Net Akımları (1990-2000)….………………………………..97 ġekil 13: Özel Sermaye Net Akımları (2000-2010)….……………………………...…98 ġekil 14: GeliĢmekte Olan Ekonomilerde Varlık Kompozisyonu……………………..99 ġekil 15: lnER ve ln( P / P* ) DeğiĢkenlerinin Trend Yolu…………………...……....158 ġekil 16: Model 2 için GenelleĢtirilmiĢ Etki Tepki Fonksiyonu……………………...162 ġekil 17: Model 3.1 için GenelleĢtirilmiĢ Etki Tepki Fonksiyonu…………………....168 ġekil 18: Model 3.2 için GenelleĢtirilmiĢ Etki Tepki Fonksiyonu…………………....173 ġekil 19: Model 4.1 için GenelleĢtirilmiĢ Etki Tepki Fonksiyonu…………………....177 1 BÖLÜM I GĠRĠġ Finansal piyasalar arasında en yoğun ve en eski piyasa olarak kabul edilen döviz piyasası son yıllarda artan döviz krizleri ve finansal bütünleĢme neticesinde sadece firmaların değil sokaktaki vatandaĢın da ilgi odağı olmaktadır. Döviz piyasalarının temelini oluĢturan döviz kurları ise bu ilginin ana kaynağıdır. Döviz kurlarını belirleyen faktörlerin neler olduğu konusunda iktisat yazınında farklı görüĢler yer almaktadır. 1980‟lerin ortalarına kadar ortaya atılan döviz kuru belirleme modellerinde döviz kurlarının bireylerin portföy tercihleri, faiz, enflasyon, büyüme, para arzı, uluslar arası mal ve hizmet akımları gibi birçok makroekonomik faktörden etkilendiği üzerinde durulmaktadır. 1.1 AraĢtırmanın Amacı Döviz kuru dinamiklerini, beĢ ayrı döviz kuru belirleme modeli kullanarak genelde geliĢmekte olan ülkelere olmak üzere özelde Türkiye ekonomisi verileri kullanarak incelenmesi amaçlanmaktadır. Ġncelenen beĢ döviz kuru belirleme modelinin ele alınan dönem itibariyle geçerliliği sınanacaktır. 1.2 AraĢtırmanın Önemi Döviz kuru rejimi tercihi bütün ülkeler açısından önemli olmakla birlikte, geliĢmekte olan ülkelerde, diğer ülkelerle karĢılaĢtırıldığında daha büyük bir önem taĢımaktadır. Bunun sebebi, geliĢmiĢ veya az geliĢmiĢ ülkeler kategorilerinin özelliklerinden kaynaklanmaktadır. GeliĢmiĢ ülkelerde (ABD, Japonya, Kanada, AB ülkeleri gibi), Euro gibi ortak para birimi veya dalgalı döviz kuru olmak üzere iki alternatif dıĢında bir tercih söz konusu değilken, küçük veya az geliĢmiĢ ülkelerde (Ekvator, El Salvador, Burkina Faso gibi), döviz kuru ya yoğun ticaret iliĢkisi içinde olduğu ülkenin parasına endekslemekte yada dolarizasyon tercih edilmektedir. GeliĢmekte olan ülkelerde ise, döviz kuru tercihi etkisiyle döviz kuru dinamikleri hem makro ekonomik aksaklıkların giderilmesinde bir araç olarak kullanılması hem de dünya ekonomisiyle bütünleĢme açısından büyük önem taĢımaktadır. Diğer taraftan, döviz kurları, ülke ekonomisi ile dünya ekonomisi arasındaki bağı kuran anahtar değiĢken olması nedeniyle ayrıntılı olarak araĢtırılması önemli bulunmuĢtur. 2 1.3 AraĢtırmanın Yöntemi Bu çalıĢmada açık ekonomilerdeki döviz kuru dinamikleri döviz kuru belirleme modelleri yardımıyla incelenecektir. ÇalıĢma dört bölümden oluĢmaktadır. Öncelikle döviz kuru modellerinin dayandığı temel varsayımlar ayrıntılı olarak anlatılacaktır. Döviz kuru belirleme modellerinin temelini oluĢturan satınalma gücü paritesi yaklaĢımı bu varsayımlar içinde özetlenecektir. Mundell-Fleming modeli ve varlık yaklaĢımı modelleri diğer döviz kuru belirleme modelleri olarak ele alınacaktır. Daha sonra, çalıĢmada makroekonomik Ģoklar çerçevesinde döviz kuru dalgalanmaları teorik çerçevede değerlendirilecektir. Son olarak döviz kuru belirleme modelleri ile ilgili literatüre değinildikten sonra, 1990 sonrası dönem için Türkiye ekonomisi verileri kullanılarak ekonometrik bir analiz yapılacaktır. 1.4 AraĢtırmanın Sınırlılıkları Ġlk bölümde tek fiyat kanunu ve satınalma gücü tanımlarına yer verildikten sonra mutlak ve nispi satınalma gücü ayrımına değinilecektir. PPP‟nin neden toplam fiyat endeksleri ile sağlamadığının güzel bir açıklaması Balassa (1964), Samuelson (1964). ve daha önceleri Harrod (1933). tarafından ayrı ayrı verilmiĢtir. Bu çerçevede HarrodBalassa-Samuelson modeli tartıĢılacaktır. PPP ile ilgili olarak son olarak satınalma gücü paritesini test etmedeki zorluklardan bahsedilecektir. Döviz kuru belirleme modellerinin dayandığı temel varsayımlardan diğer ikisi etkin piyasa görüĢü ile güvenceli ve güvencesiz faiz oranları pariteleri alt baĢlıklarını içeren faiz oranı paritesi de takip eden konulardır. Ġlk bölümde ayrıca, farklı döviz kuru rejimleri altında kur değiĢimlerinin etkileri incelenecektir (Mundell – Fleming modeli). Bu kapsamda sabit ve esnek döviz kuru altında para ve maliye politikalarının etkileri her iki kur sistemi için de ayrı ayrı grafikler yardımıyla değerlendirilecektir. Ġlk bölümde son olarak varlık yaklaĢımı modellerinin teorik açıklamalarına yer verilecektir. Bu çerçevede, beĢ ayrı model üzerinde durulacaktır. Öncelikle esnek fiyat varsayımı ile parasalcı modelin tanımı ve modelin iĢleyiĢ dinamiği anlatılacaktır. Güçlendirme etkisi ve spekülatif balon etkisi de esnek fiyat parasalcı model baĢlığı altında incelenecektir. Ġkinci model olarak sabit fiyat varsayımı ile parasalcı model 3 tanımı ve modelin iĢleyiĢ dinamiği ele alınacaktır. Sonra üçüncü model olarak, esnek ve sabit fiyat parasalcı modellerin entegre olmuĢ hali olan reel faiz farklılığı modeli (hibrit modeli). tanımı, iĢleyiĢi ve varsayımları tartıĢılacaktır. Dördüncü model döviz ikamesi modelidir. Bu modelin de tanımı, temel varsayımları ve iĢleyiĢ dinamiği aktarıldıktan sonra döviz kuru belirleme modellerindeki sorunlar ve genel bir değerlendirme ile bölüm sonlandırılacaktır. Ġkinci bölümde genel olarak makroekonomik Ģoklar ve döviz kuru dalgalanmaları hakkında bilgi verilecektir. Ġlk olarak toplam talep ve toplam arz Ģoku alt baĢlıkları altında iç Ģoklar anlatılacaktır. Sonra sermaye hareketleri temelinde dıĢ Ģoklara yer verilecektir. Sermaye hareketlerinin karakteristikleri büyüklük, zamanlama, bölge ve ülke yönü ile varlık kompozisyonu çerçevesinde tartıĢılacaktır. Daha sonra, çeken faktörler (pull factors). ve iten faktörler (push factors). incelenecektir. Son olarak, finansal entegrasyondaki değiĢimler ve sermaye hareketlerinin makroekonomik etkileri araĢtırıldıktan sonra döviz kuru dalgalanmaları konusunda teorik açıklamalar yapılacaktır. Üçüncü bölümde yaygın olarak kullanılan döviz kuru belirleme modellerinin literatür taramasına yer verilecektir. Literatür, modellerin çıkarılma tarihinden günümüze kadar incelenerek taranacaktır. Ġncelenen makalelerin özetlerine yer verildikten sonra her bölüm sonunda bir tablo ile tüm makaleler kısaca özetlenecektir. Dördüncü bölümde, 1990-2010 yılları arası üçer aylık Türkiye ekonomisi verileri kullanılarak, ekonometrik modellemeler yapılacaktır. Öncelikle analizde kullanılan ekonometrik yönteme iliĢkin teorik bilgiler verildikten sonra döviz kuru belirleme modellerinin uygulama sonuçları değerlendirilecektir. Dördüncü bölüm, ampirik sonuçlar üzerine yapılacak genel bir değerlendirme ile sonuçlandırılacaktır. 4 BÖLÜM II DÖVĠZ KURU MODELLERĠ GeliĢmekte olan ülke ekonomilerin geçirdikleri evrelere bakıldığında son 25-30 yılda hemen hepsinin köklü bir liberizasyon süreci yaĢadıkları dikkati çekmektedir. Bu süreci ilk yaĢayan ve finansal kriz teorisinde bazı gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayan Latin Amerika Ülkeleri, Uzak Doğu Asya Ülkeleri ve Türkiye‟nin de içinde olduğu geniĢ bir yelpazedeki geliĢmekte olan ülkelerin 1980‟li yıllarda finansal piyasalarını önemli ölçüde deregülasyona tabi tuttukları görülmektedir. Bu serbestleĢmenin ana nedeni kaynakların tahsisinde piyasa mekanizmasının rolünü artırmak veya tek geçerli etken haline getirmektir. Bu genel prensibin dıĢında, geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerdeki finansal serbestleĢtirme hareketlerinin ardında, her ülkenin kendine özgü bir takım baĢka gerekçeleri de bulunmaktadır. GeliĢmekte olan ülkelerde özellikle karĢı karĢıya oldukları borç çıkmazından kurtulma istekleri önemli yer tutmaktadır. Bu çerçevede tercih edilen döviz kuru rejimleri, geliĢmekte olan ülkelerin küreselleĢme süresinde karĢılaĢtıkları sorunların üstesinden gelmek veya etkilerini azaltmak açısından önemli bir araçtır. 1990 sonrası geliĢmekte olan ülkelerde yaĢanan, birçoğu tercih edilen döviz kurundan kaynaklanan krizlerin meydana gelmesi rejim tercihinin önemini bir kez daha ortaya çıkarmıĢtır. Meydana gelen krizlerde para ve maliye politikalarının iliĢkili rollerinin yanında ilgili kriz döneminde yüksek sermaye giriĢleri gözlenmektedir. Bu kapsamda ele alınan döviz kuru modelinin de en iyi Ģekilde seçilmesi gerekir ki böylece makroekonomik Ģoklar karĢısında döviz kurunda meydana gelen dalgalanmalar neticesinde karĢılaĢılacak olumsuzluklardan sapmalar en aza indirilebilecektir. Bu bağlamda nominal döviz kurunun belirlenmesi konusu önem arz etmektedir. Döviz kuru belirlemede Keynesyen yaklaĢım ve döviz kuru hareketleri ilk olarak Lerner (1936), Metzler (1942a, 1942b), Harberger (1950), Laursen&Metzler (1950) ve Alexander (1952) tarafından geliĢtirilmiĢtir. Bu çalıĢmalar temel olarak yabancı paranın arz ve talebi kadar, ihracat ve ithalatın arz ve talep esnekliklerinin önemine değinmiĢlerdir. Literatürde Marshall-Lerner Ģartı olarak bilinen yaklaĢımla Marshall (1923), Lerner (1936) ve Harberger (1950) bir devalüasyon sonrası ticaret yeter Ģartını formülüze etmiĢlerdir. 1950‟li ve 1960‟lı yıllarda, açık ekonomi makroekonomisi üzerine devam eden literatür döviz kurunda kısa vadeli hareketleri içeren elastikiyetler yaklaĢımı üzerinedir (Sarno&Taylor, 2002, s.97). 5 II. Dünya SavaĢı ve savaĢ sonrası dönemde Nurkse (1944). ve Friedman (1953)‟nın çalıĢmaları ön plana çıkmıĢtır. Friedman (1953). spekülasyonların döviz piyasasında dengeleyici etki yarattığı gerekçesiyle serbest döviz kurunun faydalarını tartıĢmıĢtır. Aynı dönemde Meade (1951), Keynesyen gelir harcama modeliyle literatüre katkıda bulunmuĢtur. Bu dönemde döviz kuru ekonomisi canlılık kazanmıĢtır. Katalizör niteliğindeki olay, savaĢ sonrası, önceki çeyrek asırlık dönemde döviz kurlarını belirli aralıklarda sabit tutan uluslararası parasal sisteminin dağılmasıdır. Bunu takiben, büyük endüstrileĢmiĢ ülkelerin esnek döviz kuru düzenlemeleri yapmaları ve döviz üzerinde büyük dalgalanmalar yaratacak piyasa baskılarına izin vermeleri izlemiĢtir (Isard, 1995, s. 1). 1960‟larda ödemeler bilançosuna parasal yaklaĢımın ön plana çıkması 1930‟lardaki elastikiyetler yaklaĢımı ve 1950‟lerdeki Keynesyen ekonomisinin yerini almıĢtır. Ödemeler bilançosuna parasalcı yaklaĢıma bazı basit modifikasyonlar eklenerek, döviz kuruna parasalcı yaklaĢım meydana getirilmiĢtir. Modern döviz kuru teorisi yabancı parayı bir varlık olarak ele alır. Öyle ki varlık piyasalarında bono ve tahvil gibi fiyatlandırılır (Hallwood & Macdonald, 2003, s. 3). SavaĢ sonrası, döviz kuru modellemede en önemli geliĢim Mundell (1961, 1962, 1963). tarafından yapılmıĢtır. Mundell ve onu takiben Fleming (1962), analize sermaye akımlarını ekleyerek Keynesyen gelir harcama modelini geliĢtirmiĢlerdir (Sarno & Taylor, 2002, s. 98). Dornbusch, Mundell‟in katkılarını Ģöyle değerlendirmiĢtir: Mundell‟in yarattığı modeller ve içerik hızla alanının Volkswageni –kolay sürülebilir, güvenilir ve düzgünkonumunu almıĢtır. Mundell, istikrar politikasının yürütülmesi için sermaye hareketliliğinin etkilerini Kanada örneğinde ele almıĢtır. Durumu farklı yönlerden değerlendirmiĢtir. Bunlar uygun politika araçlarının kullanımı, sabit ve esnek döviz kuru altında politikalar ve döviz kuru marjlarının rolü Ģeklinde sıralanabilir. Politika oluĢumları için yarattığı basit ama güçlü modelleri ile buluĢu yeni ve önemli problemleri de barındırmaktadır” (Dornbusch, 1980, s. 4-5). Mundell‟in çalıĢması esnek ve sabit fakat ayarlanabilir fiyatlar açısından yetkin olmasına karĢın baĢlangıçta sabit fiyat varsayımına dayanmaktadır. Serbest kur döneminin baĢlarında (1970lerin baĢı), tam esnek fiyatlar ile sürekli PPP (Satınalma gücü paritesi). Ģeklinde döviz kuruna parasalcı yaklaĢımda tamamen zıt bir varsayım yapılmıĢtır. Bu modelin 1970‟lerdeki zayıf deneysel performansı, baskın döviz kuru 6 modeli olmasına karĢın, Dornbusch‟un (1976) döviz kuruna sabit fiyat veya hedefi aĢma (overshooting) yaklaĢımının geliĢimine neden olmuĢtur (Sarno & Taylor, 2002, s. 99). Döviz kurunun belirlenmesi üzerine birçok fikir ve model ortaya atılmıĢtır, ancak, hem teoride iyi olan hem de uygulamada kanıtlanabilen bir model bulmak oldukça zordur(Ertekin, 2003, s. 2). Krugman (1993, 20) bu sonuca dikkati çekmektedir: Sanırım Ģunu söylemek genel olarak adalet kavramına aykırı olmaz, uluslararası parasal ekonomi ile uğraĢan ekonomistler, hem teorik olarak ilginç hem de pratikte savunulabilir bir model geliĢtirme fikrinden, en azından Ģimdilik, vazgeçmiĢ görünüyorlar. Sayısal politika araĢtırmacıları ampirik modellerinde döviz kurunu belirleyecek bir Ģeye ihtiyaç duyarlar, dolayısıyla, bu araĢtırmacılar ya verilere uygun bir ekonometrik denklem kullanırlar yada bazı mekanizmalar empoze ederler, fakat döviz kuru sorularını çözdüklerini pek ikna edici bir Ģekilde iddia edemezler. Teorisyenler ise döviz kurunun temel bazı etkenlerce belirlendiği modellerle çalıĢırlar, ancak bu modelleri ampirik delillerle ispatlamak için pek az çaba sarf ederler.” Aynı dönemde bir kısım araĢtırmacı ise genel portföy dengesi yaklaĢımını çalıĢmıĢlardır. 1980‟lerin baĢlarında halihazırdaki ampirik çalıĢmalardaki baĢarılar yerini baĢarısızlığa bırakmıĢtır. Anahtar konumdaki bulgular negatife dönerken günümüze kadar uzanan bir takıntı olarak devam etmektedir. En önemli olumsuz bulgular döviz kuru modellerinin tahmin gücünü karĢılaĢtıran Meese ve Rogoff (1983 a,b) tarafından üretilmiĢtir. Döviz kuru davranıĢlarını iki ülkeli bir modeli baz alarak genel denge modeli optimizasyonu çerçevesinde incelemiĢlerdir. Bu çalıĢma Obstfeld ve Rogoff (1995)‟un yeni açık ekonomi“ modeli olarak anılmaktadır. Temel bulguları hiçbir yapısal döviz kuru modelinin, bağımsız değiĢkenlerinin gerçek gelecek değerini kullanmadığı müddetçe güvenilir olmayacağı yönündedir (Grossman & Rogoff, 1995, s. 1690-1691). Bu geliĢmelerin yanında en önemli ampirik düzenlemeler ve bulgular bu dönemlerde dahi önemini yitirmemiĢtir. Mussa (1979) bu sonuçları Ģu Ģekilde sıralamıĢtır; Spot kurun logaritması tesadüfi yürüyüĢ (random walk). sergilemektedir. Döviz kurundaki değiĢikliklerin çoğu beklenmeyen değiĢikliklerdir. Yüksek enflasyon oranlı ülkelerde döviz kuru değer kaybetme (depreciation) yönünde bir trende sahiptir. 7 Gerçek (actual) döviz kuru hareketleri denge döviz kurunu uyarlayan hedefi aĢma Ģeklinde kendini gösterir. Literatür, Mussa‟nın çıkarımları ile orantılı olarak hareket ederken bazı yeni geliĢmeler de olmuĢtur. Döviz kuru belirleme ve tahmin etmenin yanında farklı alanlarda da geliĢmeler izlenmiĢtir. Örneğin döviz kuru rejimleri, döviz kuru beklentileri ve döviz piyasalarının mikroekonomik modellenmesi gibi (Grossman & Rogoff, 1995, s. 1691). Nominal döviz kuru reel değiĢkenleri etkileyen önemli faktörlerden birisidir. Bu yüzden, nominal kurun belirlenmesi mekanizması önemlidir (Ertekin, 2003, s. 3). Krugman‟ın (1993, 12) belirttiği üzere, Ġlk bakıĢta, nominal döviz kurundaki değiĢikliklerin reel etkileri dikkat çekicidir. SanayileĢmiĢ ülkeler için, özellikle 1980‟den beri, nominal döviz kurları mal ve iĢgücünün göreli fiyatlarını hemen hemen bire bir yansıtmaktadır. ABD bunun en belirgin örneğidir: 1980 ile 1985 yılları arasında ticaret ağırlıklı nominal döviz kuru logaritmik olarak yüzde 49, reel kur yüzde 44 artmıĢtır; daha sonra 1985-1990 döneminde nominal kur yüzde 49 azalırken reel kur yüzde 43 oranında azalmıĢtır. Yani, nominal kurlar reel kurları yaklaĢık olarak bire bir etkilemiĢtir.” Bu kapsamda öncelikle döviz kuru modellerinin dayandığı temel varsayımlara yer verildikten sonra, Mundell-Fleming modeli ve varlık yaklaĢımı modellerinden bahsedilecektir. 2.1 Döviz Kuru Modellerinin Dayandığı Temel Varsayımlar Döviz kuru modellerinin temelinde yer alan varsayımları açıklamak modellerin daha kolay değerlendirilmesi açısından faydalı olacaktır. Bu varsayımlar sırasıyla satınalma gücü paritesi, etkin piyasa yaklaĢımı ve faiz oranı paritesidir. 8 2.1.1. Satınalma Gücü Paritesi (PPP) PPP teorisi döviz kurlarının belirlenmesinde en eski yaklaĢımlardan birisidir. En genel ifade ile iki ülke arasındaki nominal döviz kuru ve ülkelerin fiyat seviyeleri arasındaki iliĢki, satınalma gücü paritesi olarak tanımlanabilir. Teoriye göre farklı ulusal paralar, aynı para cinsinden benzer satınalma gücüne sahip olmaları gerekir. Bu açıdan nominal döviz kuru iki ülkenin ulusal paralarının nispi fiyatı olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla PPP teorisi, döviz kurunun enflasyon teorisi olarak da adlandırılabilmektedir (Hallwood & Macdonald, 1986, s. 48). YaĢam maliyetleri genelde artıĢ gösterir; fakat bazı yerlerde diğerlerine göre daha fazla gözlemlenmektedir. 1970 – 1990 yılları arası Kanada ve Amerika karĢılaĢtırılması yapıldığında, Kanada‟da 1970‟de 100 C$ (Kanada doları)‟na alınan bir mal sepetinin 1990‟da %292 artarak 392 C$‟na alındığı görülmektedir. Aynı dönemde Amerika‟da hesaplanan mal sepeti için de 1970 yılı değeri 100 $ (Amerikan doları). iken 1990 yılında %236 artarak 336 $ gibi bir değere ulaĢmıĢtır. Ġki ülke de çok yüksek enflasyon ile karĢılaĢmıĢ fakat Kanada fiyatları daha fazla yükselmiĢtir. Bu noktada birkaç soruyla karĢı karĢıya kalıyoruz. Birincisi, Kanada malları 1990‟ın sonunda daha fazla mı pahalılaĢmıĢtır? Ġkincisi, Kanada‟daki daha yüksek enflasyon Kanadalıları daha fazla Amerikan mallarını almaya mı yöneltmiĢtir? Üçüncü olarak ise, Amerikalılar Kanada mallarını daha az mı tüketmeye baĢlamıĢtır? Bu üç sorunun cevabı da hayırdır. 1970 yılında 1 C$ neredeyse 1 $ iken, aynı mal sepeti her iki ülkede de 100 $ = 100 C$ olacak Ģekilde temin edilebilmektedir. 1990 yılına gelindiğinde ise 1970‟deki değerine nispeten Kanada dolarındaki değer kaybı sonucunda 1.16 C$ = 1 $ olmuĢtur. Bu durumda 336 $ olan Amerika‟daki sepet 336*1.16= 390 C$ olur ki bu da sepetin Kanada‟daki değeri olan 392 C$ olan değerine neredeyse eĢittir. Kanada fiyatları % 16 artarken, Amerikan dolarının kanada doları karĢısındaki değeri de %16 artmıĢtır. Amerikan cephesinde $ cinsinden ele alındığında sepetin maliyeti her iki ülkede de aynı oranda artmaktadır. Kanada cephesinde de C$ cinsinden düĢünüldüğünde durum aynı olacaktır. Gustov Cassel gibi ekonomistler bu durumu her para biriminin nispi satın alma gücünün aynı kalması Ģeklinde açıklamıĢlardır (Feenstra & Taylor,2008, s. 70). Satınalma gücü paritesi, döviz kuru belirleme ve ödemeler dengesi modern literatürünün temelinde yer almaktadır. PPP‟nin kendisi de döviz kuru belirleme teorisi 9 olarak kabul edilmektedir. Cassel 1920‟de bu yaklaĢımı ilk olarak formülüze etmiĢtir1. Cassel‟in teorisi 19.yy ekonomistlerinden Ricardo (1811, 1821), Wheatley (1803, 1807, 1819). ve Thornton‟un sentezlenmiĢ halidir. Teoriye göre aynı miktar mal, her ülkede aynı para birimiyle eĢit tutmaktadır (Frenkel, 1978, s. 169; Pilbeam, 1992, s. 142; Levi, 2005, s.143). Cassel‟in makalelerinin ardından onu takip eden ekonomistlerin çalıĢmaları iki amaç etrafında ĢekillenmiĢtir (Frankel, 1978, s. 171).Bunlar; PPP yaklaĢımının yararının belirlenmesi Parite hesaplanmasında kullanılacak uygun fiyat endeksinin belirlenmesi biçiminde olmuĢtur BaĢlangıçta PPP yaklaĢımı döviz kurunun parasal gösterimi ile iliĢkilendirilmiĢtir. PPP ilk olarak mutlak ve nispi biçimleri ile açıklanmıĢtır. Son zamanlarda ise etkin piyasa yaklaĢımı” ile ele alınmaktadır. Etkin piyasa yaklaĢımı, ödemeler bilançosunun sermaye hesabına dayanır (Hallwood & Macdonald,2003, s. 122). Bir takım yazarlar tarafından politika rehberi olarak görülen PPP döviz kuru belirleme modeli olarak ele alınırken, bazıları için ise arkasında birçok soru barındıran denge iliĢkisinden ibarettir. 1970‟li yılların sonunda, PPP, Avrupa Birliği Komisyonu‟nun politikaları için rehber olarak görülüp kullanılmıĢtır (Frenkel, 1978, s. 170). 2.1.1.1. Tek Fiyat Kanunu ve Mal Arbitrajına Engeller Eğer bütün mallar için maliyetsiz bir Ģekilde arbitraj yapılabilseydi, baĢka bir ülkede ikamet etmenin yaĢam standartlarına hiçbir etkisi olmayacaktır. Arbitraj, eĢanlı olarak bir malın ucuz olduğu yerden satın alınıp, pahalı olan yerde satılmasıdır. Bir mal uzamsal olarak arbitrajlandırılırken maliyeti olmadığı zaman coğrafik olarak dağılmıĢ piyasalarda eĢit olarak satın alınabilir. Mesela, bir Amerikan, dolarlarını, Amerika‟dan kolaylıkla almak varken TL‟ye çevirip Türkiye‟den daha fazla altın almayı ümit etmeyecektir. 1 Cassel‟in çalıĢmaları yıllar içinde değiĢiklik göstermiĢtir. 1916 yılındaki orijinal formülasyonunda PPP‟yi paranın nispi miktarları cinsinden belirtmiĢ olup, daha sonra fiyatlar cinsinden yazmıĢtır (Frenkel, 1978: 171). 10 TaĢıma maliyetlerinden tamamen arınmıĢ bir mal örneği ele alalım. Bu, yurtiçinde her noktada aynı fiyattan satılacağı anlamına gelmektedir. Yani, tek fiyat kanunu bu mal için tutmaktadır. Uluslararasında da geçerliliğin olması gerekmektedir. Eğer mal, taĢıma anlamında tamamen maliyetsiz ve uluslararası ticarette kotalar gibi herhangi bir engel yok ise her noktada eĢit değerde olacaktır. Bu da, farklı para birimlerindeki mal fiyatları ile bu para birimleri arasındaki kur bağlantısını yansıtmaktadır. Eğer bir i malının yurtiçindeki fiyatı Pi ve yurtdıĢı fiyatı Pi* ise döviz kurunu kolaylıkla bulabiliriz. Pi S .Pi* (1) (1) nolu denklem sağlamadığı müddetçe karlı bir arbitraj fırsatı olacaktır. Eğer Pi S .Pi* ise, arbitraj yapacak kiĢi yurtiçinden malı Pi fiyatından alıp, yurtdıĢında Pi* fiyatından satacak ve dövizi SPi* değerinden satacaktır. (1) nolu denklem sağlanana kadar arbitraj devam edecektir. Uluslararası sınırlar aĢılsa bile uzamsal arbitraj, mallar için tek fiyat kanununun bir versiyonunu garantilemektedir. Denklem (1) tek fiyat kanunu (LOOP) olarak bilinmektedir. Tek fiyat kanunu (law of one price) serbest piyasa ekonomilerinde ulaĢım maliyetleri ticarete resmi engellerin (tarif gibi) olmadığı düĢünüldüğünde, farklı ülkelerde satılan aynı malların aynı para cinsinden ifade edildiğinde aynı fiyata satılması gerektiğini ifade eder. Yani, eğer iki mal eĢ ise, aynı fiyattan satılmaları gerekir (Copeland, 2005, s. 44). Eğer LOOP tüm mallara uygulanırsa, ülke yerleĢiklerinin tüketim kalıpları değiĢmedikçe veri bir gelir ile her noktada aynı malları alabilirler. Bu durumda, döviz kurundaki değiĢimler, tüketim olasılıklarındaki değiĢimler olmayacaktır (Isaac, 2002, s. 2) Arbitraj aktivitesi maliyetsiz değildir. Bu yüzden LOOP gerçekten hiçbir zaman sağlanamaz. TaĢıma maliyetleri ve ticaret kısıtları, bir malın aktarım maliyetinin farklı coğrafik lokasyonlarda farklılık göstereceği anlamına gelmektedir. Maliyet farklılıkları sonucunda da fiyatlar etkilenecektir. TaĢıma maliyetleri ticaret için doğal bir engeldir. Coğrafik olarak büyük ülkeler ve ulaĢım altyapısı geliĢmemiĢ ülkeler farklı noktalarda fiyatlar açısından büyük farklılıklarla karĢı karĢıya kalırlar. Fiyat farkı taĢıma maliyetlerini aĢtığı zaman, arbitraj için güdüleyici bir ortam oluĢmaktadır. Bazı mal ve hizmetler değerleriyle kıyaslandığında yüksek taĢıma maliyetlerine sahiptirler. Örneğin, berberlerin önemli bir 11 mesafeye taĢındığını varsayabiliriz. Çok yüksek uluslararası fiyat farklılıkları bile arbitraj için gerekli iĢlem maliyetlerini karĢılamaya yetmemektedir. Bu tür mallara ticari olmayan mallar denir. Bazı ticari olmayan mallar diğer malların üretiminde girdi konumundadır. Buna ek olarak bazı üretim faktörlerinin taĢınması da hiç ucuz değildir. Bunun anlamı ticari malların üretiminde kullanılan girdi maliyetleri farklı mekânlar için ıraksamaktadır. Ticari malların fiyatı da farklı olmak zorunda değildir. Eğer ticari malların arbitrajı kolaylıkla yapılabiliyorsa, farklı yerlerdeki fiyat farklılıkları sınırlandırılacaktır. Sonuçta üretilen malın kârlılığı da etkilenecektir. Mal ve hizmet arbitrajını etkileyen çok çeĢitli ticari engeller mevcuttur. Bunların baĢında, örnek olarak, kotalar ve gümrük vergileri yurtiçi ve yurtdıĢı fiyatların sapmasına neden olurlar. TaĢıma maliyetleri ile birlikte, tarifeler yurtiçi ve yurtdıĢı fiyatlar arasında bir ıraksama bandı oluĢtururlar. Ticaret engelleri ve taĢıma maliyetleri yüzünden ıraksama bandı çok geniĢ olursa coğrafik arbitraj hiçbir Ģekilde yapılamaz. Bir firma yakın ikamesi olmayan bir mal üretirse piyasa gücünü ele geçirir. Ürün fiyatını etkileyebildiği halde, LOOP‟dan sapmalara neden olabileceği anlamına gelmez. 2.1.1.2. Satınalma Gücü ve Fiyat Endeksleri Tek fiyat kanunu sağlanmadığı durumda, tüketicinin coğrafik yeri satınalma gücünü etkiler. Satınalma gücünden bahsettiğimiz zaman, tek bir maldan ziyade birçok maldan oluĢan bir demet ele alınır. Genel olarak satınalma gücü tipik bir tüketim sepeti tabanlı bir fiyat endeksi oluĢturarak değerlendirilir. Mesela, nominal kiĢisel gelirin satınalma gücü tüketici fiyat endeksi (CPI) ile belirlenir (Isaac, 2002, s.3). Veri nominal gelir için reel satınalma gücü” nedir? Eğer tek bir malın tüketicisi olsaydınız, bu soruya nominal gelir malın fiyatına bölünerek gelirin satın alabileceği birim miktar bulunur” Ģeklinde cevap verilebilirdi. Fakat tüketici birçok mal satın alır. Satın alma gücünü bulmak için bir fiyat endeksi oluĢturulur ve nominal gelir bu sayıya bölünür. Fiyat endeksi bir sepet malın maliyeti olarak düĢünülebilir. Böylece veri bir gelirin satınalma gücü, gelirin satın alabileceği sepet sayısı ile ölçülür. 12 N maldan oluĢan bir fiyat endeksi olduğu varsayılsın: CPI= f (P1, P2 ,……, Pn). (2) Her bir fiyatın belirli özellikleri paylaĢmaları beklenir. Mesela, sepetteki bir malın fiyatı artarsa fiyat endeksi artacaktır. Sepet içindeki her bir malın fiyatı ikiye katlanırsa, fiyat endeksi de ikiye katlanacaktır. Bu durum, fiyat endeksinin mal fiyatları cinsinden 1. derece homojen olduğunu göstermektedir. Elde ettiğimiz oransal hareketi veri tek fiyat kanunu ile Pi S .Pi* eĢitliğinin sepetteki her mal için geçerliliğini ispatlamaktadır (Isaac, 2002, s.4). CPI= f (SP1*, SP2*,……, SPn*). (3) = S f (P1*,P2*,……,Pn*) ġimdi de yabancı fiyat endeksini yurtiçi fiyat endeksi Ģekliyle oluĢturulduğunda; CPI*= f (P1*, P2*,……, Pn*). (4) (3) ve (4) nolu denklemleri kullanarak tek fiyat kanununa çok benzer bir iliĢki elde edilir: CPI= S.CPI* (5) Fiyat endeksi tanımını yaparken, bireysel ve genel fiyat seviyesi ayrımını dikkatlice yapmak gerekir. (1) nolu denklemde i nolu her malın yurtiçi ve yurtdıĢı fiyat iliĢkisi ile tek fiyat kanunu sağlanmaktadır. Ġki ülkede tüketilen tüm mallar için (varsayalım N mal olsun). bu denklemin sağladığını kabul edelim. En önemli varsayımımız, bu iki ülkedeki fiyat indekslerinin ağırlıklarının eĢit olduğudur. Böylece, Pi S .Pi* denklemini, P S.P* Ģeklinde yazarak genel fiyat seviyelerini kullanabiliriz. (6) 13 PPP yaklaĢımının mümkün olan en basit biçimi Denklem (6) Ģeklindedir. PPP yaklaĢımı, toplam seviyede tek fiyat kanununun doğal bir sonucudur (Copeland, 2005, s.60). Tek fiyat kanunu bir mala uygulanabilirken, PPP ise genel fiyat seviyesine uygulanmaktadır. Eğer tek fiyat kanunu bütün mallar için geçerliyse, doğal olarak PPP otomatik olarak sağlanacaktır. PPP‟nin tutması için aslında her mal için tek fiyat kanununun geçerli olması gerekmemektedir. Tek fiyat kanunu bütün mallar için geçerli olmasa dâhi, fiyatlar ve döviz kuru PPP‟nin öngördüğü seviyelerden fazla sapmaması gerekmektedir. Bazı mal ve hizmetler bir ülkede kısa süreli olarak daha pahalı olması durumunda, o ülke mallarına ve parasına olan talep düĢeceği için döviz kuru ve de fiyatlar PPP‟nin öngörülerine göre değiĢecektir. Buna ek olarak, örneğin, bir ülkede diğerine nazaran otel ve restoranlar pahalı iken tekstil ve sağlık sektörlerinde ucuzluk olabilir. Önemli olan genelde yukarı doğru olan sapmaların aĢağı yönlü olan sapmalar ile dengelenmesidir (Copeland, 2005, s.61). Gerçek dünyada neredeyse hiçbir fiyat endeksi PPP amaçlarına göre hareket etmez. Kalite farkı olan malların hesaplama problemleri, liste fiyatı yerine farklı fiyat ödeme problemleri ve benzeri hatalara yol açmaktadır. Ayrıca farklı vergi rejimleri ve kamu malları üzerindeki yasal Ģartlar uluslararası kıyaslamaları engellemektedir (Copeland, 2005, s.62). Denklem (6) ancak gözlemlenemeyen değiĢkenlerin gerçek fiyat seviyeleri ile geçerli olacaktır. Gözlemlenemeyen değiĢkenlerin gerçek fiyat seviyeleri gözlemlenen değiĢkenleri ile iliĢkilendirilebilirse PPP yaklaĢımı tam olarak iĢlevsel olabilecektir (Copeland, 2005, s.62). 2.1.1.3. Mutlak ve Nispi PPP Döviz kurlarının ulusal fiyat seviyeleri ile iliĢkilendirme fikri uzun bir geçmiĢe sahiptir (Einzig, 1970). Varolan döviz kurlarının gerçekçi olmadığı düĢünüldüğünde denge oranlarının anlaĢılması zor içeriğinin araĢtırmaları baĢlamıĢtır (Balassa, 1964, s. 584)”. Napolyon SavaĢları‟nın olduğu 19.yy baĢlarında ilgi artıĢı ve takip eden yıllarda altın standardının yenilenmesi ile birlikte I. Ve II. Dünya SavaĢları sonrasında döviz kuru pariteleri tartıĢılmaya baĢlanmıĢtır (Isard, 1995, s. 59). Klasik durum Cassel tarafından verilmiĢtir (Cassel, 1918, s. 413): 14 “SavaĢ zamanındaki genel enflasyon tüm ülkelerdeki satınalma gücünü zayıflatmıĢtır. Bu durumda kurların, ülkelerdeki enflasyon ile orantılı bir Ģekilde eski paritelerinden sapmaları beklenmelidir. Tüm zamanlar için iki ülke arasındaki reel parite, iki ülkedeki paranın satınalma güçleri arasındaki oranla gösterilir. Bu pariteye satınalma gücü paritesi denmesini teklif ediyorum. Ġki ülke arasındaki serbest harekete sahip mallar için kurun gerçek değeri satınalma gücü paritesinden çok fazla sapamaz” Cassel (1918), iki para arasındaki spot kurun iki ülke arasındaki göreceli fiyat seviyelerine eĢit olması gerekliliğini belirtmiĢtir ki buna mutlak satın alma gücü paritesi denmektedir ve Denklem (7) ile gösterilmektedir (Copeland, 2005, s.60). S P / P* (7) S, A ülkesindeki para biriminin B ülkesindeki para birimine oranını ölçen nominal döviz kuru; P, A ülkesindeki fiyat seviyesi ve P*, B ülkesindeki fiyat seviyesidir (Isard, 1995, s. 58). Denklem (7), mutlak PPP‟nin döviz kurları hakkında nasıl açık bir tahmin yapabildiğini göstermektedir (Feenstra & Taylor, 2008, s. 74). s p p* * (8) Nispi PPP yaklaĢımında ise belirli bir dönemdeki döviz kurundaki yüzde değiĢme iki ülkenin fiyatlar genel düzeyindeki yüzde değiĢmenin arasındaki farka eĢittir. (8) nolu denklemde gösterilen bu durumda, s , döviz kurundaki yüzde değiĢim iken, yurtiçi enflasyon ve * yurtdıĢı enflasyon oranlarını göstermektedir (Isard, 1995, s. 59). Darby (1980,2). satınalma gücü paritesini seviye ve büyüme konsepti olarak ikiye ayırmaktadır. Seviye konseptinde döviz kuru ve yabancı fiyat seviyesine bağlı olarak yurtiçi fiyat seviyesinin tahmini ya da iki fiyat seviyesine bağlı olarak döviz kurunun tahmini ele alınmaktadır. Büyüme konseptinde ise döviz kuru ve yabancı fiyat seviyesi büyüme oranları bilgisi veri iken enflasyon oranının tahmini ya da iki enflasyon oranı veri iken döviz kuru büyüme oranının tahmini bulunmaktadır. Matematiksel olarak nispi PPP‟yi görmek için mutlak PPP‟den baĢlayabiliriz. 15 St Pt / Pt * (9) St 1 Pt 1 / Pt *1 (9) nolu denklemdeki değerler birbirine bölünerek, eĢitliğin her iki tarafından bir çıkarırsak; St St 1 St Pt P t *1 1 Pt Pt *1 elde edilir. Enflasyon oranı ( Pt Pt 1 ) / Pt 1 olmak üzere, St St 1 * bulunur ki buradan da, St 1 * St St 1 * St (10) sonucuna varılır2. (10) nolu denklem ile (8) nolu denklem açıkça nispi satın alma gücü paritesini yansıtmaktadır. Nispi PPP yaklaĢımı sadece pozitif iktisat için bir önerme olmayıp aynı zamanda normatif iktisat için de bir politika rehberi statüsündedir. PPP‟ye olan ilgi normatif ana esaslara ihtiyaç duyulduğunda yükselmiĢtir. Esasen, eksikliklerinin yanında PPP yaklaĢımı temelde pragmatik bir yapıya sahiptir. Samuelson (1948, 397). bu konuyla ilgili olarak Ģu Ģekilde görüĢ bildirmiĢtir: ”Gustav Cassel ve diğerleri tarafından açıkça belirtildiği üzere satınalma gücü paritesi yaklaĢımının birçok zayıf yönü kabul edilmektedir. Buna rağmen hala 1. Dünya SavaĢı sonrası ve 1930‟lu yıllardaki büyük buhran dönemindeki döviz kuru uygulamaları sonucunda, PPP‟nin öğretici bir yanı bulunduğu gözlemlenmektedir (Frenkel, 1978, s. 172).” 2 * ve * ‟ın yeterince küçük olduğu varsayımı altında * 1 * * * * * ( ) 1 * 1 * terimi çok küçük olacak ve yok varsayılmaktadır. eĢitliğinde 16 2.1.1.4. Harrod-Balassa-Samuelson Modeli PPP‟nin neden toplam fiyat endeksleri ile sağlamadığının güzel bir açıklaması Balassa (1964), Samuelson (1964) ve daha önceleri Harrod (1933) tarafından ayrı ayrı yapılmıĢtır. Kısaca, Harrod-Balassa-Samuelson etkisi yoksul ve yavaĢ büyüyen ülkelerdeki CPI‟a nispeten güçlü ve hızlı büyüyen ülkelerdeki tüketici fiyat endeksine olan eğilimdir. Bunu anlayabilmek için ticarete konu olan ve ticarete konu olmayan mallar arasındaki fark önemlidir. Veri fark ile, model, zengin ülkelerdeki iĢgücü verimliliğinin fakir ülkelere göre daha yüksek olması ile baĢlamaktadır. Ayrıca verimlilik farkı baskın olarak ticareti yapılabilen mallar sektöründe (bu sektörün uluslararası rekabette olması ve yüksek yenilik gerektiren mallardan oluĢması neden olabilir) oluĢmaktadır (Gandolfo, 2002, s.225). Eğer bu gözlem doğruysa daha yüksek verimlilik ile kiĢi baĢına çıktıyı artırmak isteyen iĢverenlerin arayıĢları ticarete konu olan mal sektörlerindeki ücretler, ticarete konu olmayan mal sektörlerindeki ücretlere göre daha hızlı bir artıĢ eğiliminde olacaktır (Copeland, 2005, s. 69). Sonuç olarak zengin ülkelerdeki CPI seviyesi daha yüksek olma eğilimindedir. Öncelikle her iki sektörde de ücretlerin aynı olduğunu varsayalım. Ġkinci olarak fiyatların ücretler ile doğrudan, verimlilikle ters orantılı olduğunu varsayalım. ġimdi, ticarete konul olan mal sektörlerindeki bir verimlilik artıĢı toplam ekonomi içindeki ücretlerin artmasına neden olur. Verimlilik artıĢı ile ticarete konu olan sektörlerdeki ücret artıĢları fiyat artıĢına ihtiyaç duymadan artarlar. Fiyatların sabitliğini korumasıyla (ticarete konu olan mallar için). değiĢmeyen nominal döviz kuruyla PPP sağlamaya devam etmektedir. Fakat ticarete konu olmayan mal sektörlerinde çalıĢan iĢçiler kıyaslanabilir ücret artıĢları talep ederler böylece toplamda CPI içinde bir artıĢ olur (Sarno & Taylor, 2002, s.79). Bir verimlilik artıĢı olmamasına rağmen ticarete konu olmayan mallardaki ücret artıĢı fiyatlardaki nispi artıĢ ile karĢılanır. Tüketici fiyat endeksinde hem ticarete konu olan hem de ticarete konu olmayan malların varlığında ve PPP‟nin de sadece ticarete konu olan mallar için geçerli olduğu varsayımı altında, (döviz kuru ayarlaması yapıldıktan sonra) zengin ülkedeki CPI fakir ülkedeki CPI‟den daha yüksek olacaktır (Gandolfo, 2002, s. 225). Bu bilgi ıĢığında, nominal döviz kuru ticarete konu olan ve olmayan malların oranı Ģeklinde alınırsa, nominal ve reel döviz kuru (RER) arasında bir ıraksama 17 olacaktır. Zengin ülke tarafından bakarsak nominal döviz kuru, reel döviz kurundan daha zayıf olacaktır. Yani, RER değer kazanacaktır (Mcdonald & Hallwood, 2000, s.130). Harrod-Balassa-Samuelson etkisi CPI gibi toplam fiyat endeksleri için PPP‟nin neden sağlayamayacağını açıklamaya yardımcı olmaktadır. Fakat ticarete konu olan mallar söz konusu olduğunda tanım gereği PPP‟den sapmaları açıklamaya yardımcı olamaz. PPP teorisinin kısa vadede döviz kuru hareketlerini açıklamada yetersiz kalmasına neden olan bu sapmalar, diğer yaklaĢımların lehine birçok ekonomistin PPP‟yi tercih etmemesine neden olan sebeplerin baĢındadır (Gandolfo, 2002, s. 225). Matematiksel olarak incelendiğinde, fiyatların ücretler ile doğru, iĢgücü verimliliği ile ters orantılı olarak belirlendiği iki ülkeli iki sektörlü bir model ele alınmaktadır. Her iki ekonominin (i=1,2). iki sektöründe de ücretlerin eĢit olduğunu varsayılmaktadır. piNT p T i wi wi QiNT (11) QiT Birinci ülke zengin, ikinci ülke fakir ülke konumunda olsun. Ayrıca ticarete konu olmayan ürünler sektöründe verimlilik her ülkede aynı olsun. Q1T Q2T Q1NT Q2NT (12) Böylece, (12) nolu denklemler elde edilir. Son olarak da PPP‟nin ticarete konu olan mallar için sağladığı varsayılmaktadır. p1T rp2T (13) Her iki ülkede de ticarete konu olmayan malların nispi fiyatları Denklem (14) ile verilmektedir. 18 NT 1 p1 2 p2NT p1T (14) p2T (11) ve (14) nolu denklemler kullanılarak Denklem (15) elde edilir. 1 Q T 1 , 2 Q2 Q2NT T Q1NT 1 2 (15) Denklem (15)‟e göre ticarete konu olmayan mallarda nispi fiyatlar 1 nolu ülkede daha yüksektir. ġimdi, denklem (13), (14) ve (15) kullanılarak; p1NT rp2NT T p1T p1 p1NT rp2NT (16) Denklem (16)‟ya göre ticarete konu olmayan mallar için PPP tutmamaktadır. Sonuç olarak herhangi bir toplam fiyat endeksi için satınalma gücü paritesi tutmayacaktır (Gandolfo, 2002, s. 516). 2.1.1.5. Ticaret Maliyetleri ve PPP’ye Uyarlamalar Pratikte sabit veya ticareti yapılan malın değerine göre ekstra maliyetler oluĢmaktadır. Ağırlık ve hacimle ilgili olarak navlun maliyetleri, sabit yönetim harcamaları ve benzerleri vardır. Sabit ticaret maliyetleri ürün kategorisinden kategorisine değiĢmektedir (Seyidoğlu,2003, s. 135). Kuramsal PPP eĢitliğinden baĢlayarak, döviz kurunda ani bir sıçramaya neden olan bir Ģok bazı ürünler için tek fiyat kanunundan sapmalar (ve arbitraj fırsatları) üretecektir. Daha büyük Ģok daha fazla arbitraj imkânı demektir. Arbitraj engellemelerinin yokluğunda, döviz kuruna yapılan daha büyük Ģok ile daha fazla düzeltme olur. Bu mantık çerçevesinde döviz kurundaki bu hareketler, önceki 19 dönemlerin denge seviyesinden sapmaları ile doğrusal olmayan bir iliĢki içindedir (Copeland, 2005, s. 69). Meydana gelen model, (17) nolu denklem Ģeklindedir. qt qt 1 f qt 1 qt 1 , zt 1 qt 1 qt 1 0 f1 1 (17) Denklem (17)‟de qt 1 t-1 zamanındaki reel döviz kurunun logaritmasını, qt t zamanındaki denge seviyesini (teorik olarak 1 fakat pratikte değiĢken). göstermektedir. Ayrıca zt , denge seviyesini, q , etkileyen makroekonomik değiĢkenleri içeren diğer faktörleri özetler. F fonksiyonu ise qt 1 ile qt 1 arasındaki farkı ölçmekte olup, her periyot için 0 ila 1 arasında bir değer almaktadır. F1 , ne kadar büyükse aradaki fark o kadar çabuk kapanacaktır. F fonksiyonu fark ile büyüdüğü varsayıldığı için daha büyük sapmalar, kurun daha fazla tepki vermesine neden olur (Copeland, 2005, s. 70). Diğer bir deyiĢle, PPP‟den küçük sapmalar yavaĢ, büyük sapmalar hızlı onarılacaktır. Bu modelin ilgi çekici özelliklerinden birisi düĢük ve yüksek enflasyonlu ülkelerdeki karĢıt gözlemlerle tutarlıdır. Yani, eğer PPP hiperenflasyon altında hızlıca yenilenirse, sapmalar hiçbir Ģekilde gözlemlenemeyecektir. Diğer taraftan düĢük enflasyonlu ülkelerde ise PPP‟nin bir devir turunu tamamlayıp denge seviyesine dönmesi bir yüzyıl bile alabilecektir (Copeland, 2005, s. 71). 2.1.1.6. Satınalma Gücü Paritesini Test Etmedeki Zorluklar Mutlak PPP‟nin, nispi PPP‟nin özel bir durumu olduğu bilinmektedir. Mutlak PPP için oluĢan Ģartlar kısıtlayıcıdır. Bunların baĢında tüm malların ticarete konu olan mallar olması ve ticaret sonunda herhangi bir iĢlem (transaction) maliyetinin olmamasıdır ki gerçek hayatla çok da örtüĢmemektedir. Diğer taraftan bütün mallar ticarete konu olan mallar olması durumunda mutlak PPP, tek fiyat kanununun toplulaĢtırılmıĢ biçimi olacaktır. Froot ve Rogoff (1994, s.4) PPP için test yönteminin yıllar içinde değiĢimini üç ayrı baĢlık altında toplamıĢtır: PPP‟nin tuttuğu belirtilen boĢ hipotezli testler PPP‟nin tamamen kalıcı olduğunu söyleyen boĢ hipotezli zaman serisi testleri 20 Fiyatlar ve döviz kurlarının herhangi lineer bileĢiminden olan sapmaların kalıcı olduğunu belirten boĢ hipotezli koentegrasyon testleri (Levi, 2005, s. 153). Test edilebilir bir konsept olarak nispi PPP ön plana çıkmaktadır. Fakat teorik açıdan nispi PPP‟nin neden sağlayamayacağını gösteren birçok neden vardır (Pilbeam, 1992, s. 157-160). Bu nedenler Oficcer (1976a)‟da aĢağıdaki Ģekilde listelenmektedir: Ticaretteki kısıtlamalar ve sermaye hareketleri Çok uluslu Ģirketlerin transfer fiyatlandırması Otonom sermaye akımları Yabancı döviz piyasalarındaki spekülâsyonlar Yurtiçi ve yurtdıĢında farklı enflasyon oranı beklentileri Resmi müdahaleler Reel ekonomilerde konjonktürel ıraksamalar Verimlilik yanlılığı (bias) Ticaretteki kısıtlamalar ve sermaye hareketleri ile transfer fiyatlamaları yurtiçi ve dünya fiyatları arasındaki iliĢkiyi bozmaktadır. Gümrük vergileri ve tarife dıĢı vergilerdeki hızlı azalma ile 1970 ve 1980lerdeki sermaye kontrollerinin kaldırılmasının ardından problem kısmen de olsa azalmıĢtır. Spekülatif faaliyetler ve beklenen enflasyon oranı farklılığı gibi otonom sermaye akımları da PPP‟den sistematik sapmalara neden olabilir. Döviz piyasasına yapılan resmi müdahaleler özellikle kısa vadede esnek kur sisteminde çok önemlidir (Pentecost, 1993, s. 30). Fakat PPP‟nin uzun vadeli bir iliĢki olduğu unutulmamalıdır. Kısa vadedeki düzeltme amaçlı müdahaleler denge oranını değiĢtirmede önemli olmayacaktır (Isard, 1995, s. 61). Reel gelirdeki konjonktürel değiĢimler geniĢ tabanlı fiyat endeksleri ile kısmen giderilebilir. Son faktör olan verimlilik yanlılığı ise ülkelerin iç fiyat oranlarındaki yani ticarete konu olan mallar ile konu olmayan malların fiyatları arasındaki oranın 21 sistematik bozukluklara neden olmasıdır (Pentecost, 1993, s. 30). Harrod-BalassaSamuelson etkisinde bu faktör daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır. PPP‟den kısa vadeli sapmaların tekrar denge seviyesine gelmesi için gerekli süre önemlidir. Yapılan analizde önemli olan gözlem sayısı değil alınan sürenin uzunluğudur. Bu nokta Hakkio ve Rush (1991, 972) tarafından Ģu Ģekilde dile getirilmiĢtir: 120 aylık bir gözlem ile 10 yıllık gözlem arasında hiçbir fark yoktur.” 10 yılın altında nispi PPP yaklaĢımı geçersiz olduğu için değil ama sapmaların tekrar denge seviyesine gelmesi için yeterli süre bulunmadığı için reddedilebilir (Pentecost, 1993, s. 31). 2.1.2. Etkin Piyasa GörüĢü (EMPPP) Son zamanlarda bazı araĢtırmacılara göre PPP‟nin ödemeler dengesinin sermaye hesabı ile iliĢkilendirilmesi gerekmektedir. Kökeni, Roll (1979) ile Adler ve Lehman (1983)‟e dayanan ve uluslararası finansal piyasaların etkin olduğu durumda PPP‟den sapmaların tesadüfî yürüyüĢ (random walk) sergilediğini gösteren bu duruma exante PPP” ya da etkin piyasa satınalma gücü paritesi (EMPPP) denilmektedir (Sarno & Taylor, 2002, s. 73). Bir paranın diğerinin yerine elde tutularak elde edilen beklenen döviz kazancı (beklenen döviz kuru değiĢimi), diğeri yerine bu para cinsinden tutulan fonların fırsat maliyeti (faiz oranı farkı) ile dengelenebilir. Bu Ģart genelde güvencesiz faiz paritesi Ģartı (UIP) olarak anılır (Sarno & Taylor,2002, s. 5). ste1 it it* (18) EMPPP, geleneksel görüĢe göre biraz farklıdır. EMPPP‟nin kullandığı parite Ģartları Ģu Ģekilde sıralanabilir. Ġki ülkeli bir yapı kullanılmaktadır. Her ülke yabancı paraya tam ikame bir tahvil piyasaya çıkarır. (18) nolu denklemdeki güvencesiz faiz paritesi Ģartı (UIP). kabul edilir. 22 (18) nolu denklemdeki nominal faiz oranları, reel ve beklenen enflasyon bileĢenlerine ayrılabilir. Fisher ayrıĢtırması ile; it r pte1 (19) it* r * pte1 (19.a) * Denklem (19) ve (19.a)‟da yurtiçi ve yurtdıĢı reel faiz oranları sabittir. Denklem (19) ve (19.a), denklem (18)‟in içine yazılırsa (20) nolu denklem elde edilir. ste1 (r r * ) (pe pe )t 1 * (20) BasitleĢtirmek için reel faiz oranları eĢitlenirse; ste1 (p e p e )t 1 * (21) elde edilir. (21) nolu denklem göreceli PPP benzeridir fakat değiĢkenler beklenen değerlerdir. EMPPP görüĢüne ulaĢmak için beklentiler rasyoneldir” varsayımı yapılır. Yani, döviz kuru ve fiyat seviyeleri Ģu formüllerle verilir: st 1 ste1 t 1 (22) pt 1 pte1 vt 1 (23) pt*1 pte1 vt*1 (24) * Denklemlerdeki son terimler bağımsız dağılmıĢ rastgele değiĢkenlerdir. (22), (23) ve (24) nolu denklemleri (21) nolu denklem içine yerleĢtirirsek, st 1 pt 1 pt*1 t 1 (25) elde edilir ki burada t 1 t 1 vt 1 vt*1 . Veya q, reel döviz kuru ( q S P P* )olmak üzere Denklem (25a) veya Denklem (25b) de elde edilir. 23 qt 1 t 1 (25a) qt 1 qt t 1 (25b) Denklem (25)‟e göre reel döviz kuru birinci sıra birim kök içermektedir, yani uzun dönem PPP‟yi, reel döviz kurunun sabit seviyesinde kurma zorunluluğu ortadan kalkmaktadır (Sarno & Taylor, 2002, s. 74). Denklem (25)‟i kelimelere dökmek gerekirse reel döviz kuru random walk izlemektedir. Böylece herhangi gelecek bir periyottaki reel döviz kurunun en iyi tahmini bugünün reel döviz kurudur. Nominal döviz kurunu, PPP oranından saptıran herhangi bir durum sonrası değiĢiklik sürekli olacaktır ve yeni bir denge PPP oranı oluĢacaktır. Reel döviz kuru belirlemenin bu görüĢü geleneksel PPP ile örtüĢmemektedir. Cassel (1920)‟e göre nominal döviz kuru kısa vadede PPP değerinden sapabilir fakat uzun vadede kendi PPP değerine dönecektir. Bu söylemin bir çıkarımı olarak da reel döviz kurunun ortalamaya döndüğü gerçeğini dile getiririz. Ek olarak EMPPP, ödemeler dengesindeki cari ve sermaye hesapları arasındaki farkı önemsememektedir. Sermaye hesabı faiz ile kısa vadede değiĢirken, cari iĢlemler fiyat ile uzun vadede iĢlem görmektedir. Böylece cari iĢlemler açığına neden olan reel döviz kuru düĢüĢü (appreciation). sermaye hesabı fazlası (capital inflow). ile finanse edilir. Fakat bu sermaye giriĢi sürekli olmazken- yani yabancı borçlanma sonsuza gidemez- reel döviz kuru eninde sonunda cari iĢlemleri dengede tutan seviyesine dönecektir (Hallwood & Macdonald,2003, s. 126). 2.1.2.1. Piyasa Etkinliğinin Derecesi Piyasada oluĢan fiyatlar, rasyonel beklentiler varsayımına göre piyasa katılımcıları tarafından elde edilebilir tüm bilgileri içermektedir. Fakat bu bilgilerin tamamı tüm katılımcılar tarafından bilinememektedir. Bu sebeple döviz kurlarının geleceği konusunda farklı beklentiler oluĢacaktır. Diğer bir deyiĢle katılımcıların farklı bilgilere sahip olmaları (yani asimetrik bilgiye sahip olmaları) nedeniyle gelecek konusunda farklı beklentiler içine girmektedirler (Levi, 2005, s. 283-84). Bilgi farklılığı neticesinde oluĢan farklı beklentiler piyasa fiyatlarına da yansıyacaktır. Farklı beklentilere göre oluĢan etkinlik, zayıf etkinlik (weak-form 24 efficiency), yarı güçlü etkinlik (semi-strong efficiency) ve güçlü etkinlik (strong-form efficiency) olarak 3 farklı biçimde değerlendirilmektedir. Eğer bilgi sadece geçmiĢ bilgiler veya getirileri içeriyorsa fiyatlar da geçmiĢ bilgiler ile sınırlı olarak oluĢacaktır. Bu Ģekilde oluĢan piyasa zayıf etkin” piyasa olacaktır ve piyasa katılımcılarının getirileri düĢük kalacaktır çünkü bireyler tarafından tüm bilgilere ulaĢılmamaktadır. Kamusal anlamda bilinen tüm bilgilerin (geçmiĢ dönem verilerine ek olarak faiz oranı, para arzı, gelir gibi). bilgi setinde yer alması durumunda ise piyasada yarı güçlü etkinlik” oluĢacaktır. Bu durumda dahi piyasa ajanlarının tam olarak yüksek getiriler elde etmelerine olanak yoktur. Diğer taraftan, içerdeki mümkün bilgilerin de eklendiğinde bilgi seti tamamlanmıĢ olur ve piyasa güçlü etkinliğe” sahiptir denir (Levi, 2005, s. 284) 2.1.2.2. Piyasa Etkinliğinin Test Edilmesindeki Sorunlar Etkin piyasa yaklaĢımının test edilmesinde bazı metodolojik sorunlarla karĢılaĢılmaktadır. Bunlardan ilki test edilen hipotezin iki ayrı hipotezin birleĢiminden oluĢuyor olmasıdır. Ġlk hipotez, bilgilerin veri olması durumunda cari kur beklentilerinin rasyonel olarak yapılmasıdır. Diğer hipotez ise, beklenti dağılımının ortalaması piyasaların forward kur oranını yansıtmaktadır. Beklentiler direkt olarak gözlemlenemediğinden ilk önermeyi tek baĢına ampirik olarak değerlendirmek çok zordur. Ġkinci önerme ise risk primi nedeniyle forward kur ile tahmini gelecek değerin ayrılmasına sebep olarak baĢarısız olmaktadır. Rasyonel beklentiler ve tam rekabet piyasaları (az bilgi ve iĢlem maliyetlerinin varlığında rekabetçi piyasalar). birleĢik bir hipotez olarak piyasa etkinliği hipotezini oluĢtururlar. Fakat piyasa etkinliği de forward kurların beklenen spot kura eĢit olacağını söylemede yetersiz kalır. Diğer taraftan, bireylerin riskte kaçıyor olduğu gerçeği, risk priminin forward kuru beklenen gelecek döviz kurundan farklı olacağını ima edemez. Hatta döviz kuru riskinin tamamen dağıtılabilmesi mümkündür. Ġkinci metodolojik sorun rasyonel beklentiler hipotezi; doğru ya da yanlıĢ olsun, piyasa katılımcılarının beklentilerini oluĢturdukları bilgi seti tanımına bağlıdır. Bilgi seti tanımının geniĢ veya dar olmasına göre beklentiler güçlü veya zayıftır. Örnek olarak, içerden bilginin (inside information). dâhil olması durumunda rasyonel beklentilerin sağlanması beklenemez (Frankel, 1980, s. 1086). 25 2.1.3. Faiz Oranı Paritesi ve ÇeĢitleri Faiz oranı paritesi, döviz kuru modellerinin belirlenmesinde temel varsayımlardan birisidir. PPP teorisi döviz kurları ile fiyatlar arasındaki bağlantıyı mal piyasaları aracılığıyla kurarken, faiz oranı paritesi kuramı döviz kurları ile faiz oranları arasındaki bağlantıyı finansal piyasalar yoluyla oluĢturmaktadır. Yani, faiz oranı paritesi tek fiyat kanununun para piyasalarına uygulanmıĢ halidir (Levi, 2005, s. 159). Faiz oranı paritesi, yurtiçi ve yurtdıĢı faiz oranları ile cari (spot). ve vadeli (forward). döviz piyasaları arasındaki teorik iliĢkiyi vermektedir. Ülkeler arasındaki faiz farklılıkları bir yandan faiz arbitrajı doğururken, diğer taraftan spot ve vadeli döviz kurları arasındaki iliĢkiyi belirlemektedir. Farklı bir bakıĢ açısıyla, spot ve vadeli döviz kurları arasındaki nispi fark (prim veya iskonto). ele alınan iki ülkenin faiz oranları arasındaki farka bağlıdır. Faiz oranı paritesine göre, düĢük faizli ülkenin parası yüksek faizli ülkenin parası karĢısında, vadeli piyasada bu farkın tutarı kadar prim yapar. Diğer taraftan yüksek faizli ülke ise aynı tutarda iskonto doğurur. Ayrıca, bu parite, ülkeler arası reel faiz oranlarının eĢitlenmesi için, uzun vadede, reel ve finansal piyasalarda arbitrajın yeterli olduğunu söylemektedir (Feenstra & Taylor, 2008, s. 102). Bu çerçevede ulusal paranın vadeli iskonto oranının ülke lehine olan faiz farkına eĢit olası durumuna faiz paritesi denir. Faiz farkı oranında prim veya iskonto doğuran vadeli döviz kuruna da faiz paritesi kuru adı verilmektedir (Seyidoğlu, 2003, s. 350). Faiz oranı paritesi, kullanılan döviz kurlarına göre, güvenceli ve güvencesiz faiz oranı pariteleri olarak iki alt baĢlık altında incelenebilir. 2.1.3.1. Güvenceli Faiz Oranı Paritesi Güvenceli faiz paritesi Ģartına göre, yurtiçi faiz oranları yabancı faiz oranlarından ulusal paranın forward iskonto (prim). oranı kadar daha yüksek (düĢük). olmalıdır (Copeland, 2005, s. 92) Güvenceli faiz paritesi ülke parasının mevduat getiri oranının yabancı mevduat getiri oranına eĢit olduğunu söylemektedir. Diğer bir bakıĢ açısıyla, ülkedeki faiz oranı yabancı faiz oranı ileri tarihli (forward). kurun toplamına eĢit olmalıdır. Sermaye hareketleri ortak para cinsinden karĢılaĢtırılabilir varlıklar için faiz oranlarını eĢitler. Bu pariteden sapmalara yol açan tek etken politik risk primidir. Ayrıca güvenceli faiz 26 paritesinin test edilmesi için incelenen ülkede ileri tarihli kur piyasalarının olması gerekir (Taylor, 1989, s. 376; Krugman & Obstfeld, 1994, s. 365). Mikroekonomik anlamda, güvenceli faiz paritesi güvenceli faiz arbitrajının doğrudan bir sonucu olması ile önemlidir (Husted & Melvin, 1990, s. 374). Geçerli olmadığı durumları Thornton (1989, 55). Ģu Ģekilde listelemiĢtir: Tüccarların karlı fırsatları değerlendirmemesi nedeniyle piyasaların etkin olmaması durumu. Sermaye kontrolleri gibi resmi kısıtlamalar ve düzenlemelerin varlığı. Bireysel borçlanma kısıtları veya ülkeler arasındaki politik risk farklılıkları gibi maliyetlerin hesaba katılmaması. Makro seviyede değerlendirildiğinde ise güvenceli faiz paritesinin önemi spot ve forward kurlar ile faiz oranları arasındaki güçlü iliĢki ile açıklanmaktadır. Bu iliĢki açık ekonomi makroekonomik modellerde sıklıkla dile getirilmektedir. Ampirik araĢtırmalar iki tip güvenceli faiz oranı paritesi testi üzerinde durmaktadır. Ġlki, tüm bilinen piyasa fırsatlarının arbitraj anlamında kullanıldığı, piyasaların etkin olduğu durumudur. Bu testler en etkin arbitrajı kullanarak gerçek forward primin güvenceli faiz oranı paritesinden, iĢlem maliyetleri değerinden daha fazla sapıp sapmadığını kontrol etmektedir. Ġkinci tip testler ise güvenceli faiz oranı paritesinin ortalamada sağlanıp sağlanmadığını kontrol etmektedirler. Spesifik olarak bu testler, yurtiçi ve yurtdıĢı faiz oranları ile spot ve forward döviz kurlarının, piyasaları bireysel olarak etkileyen ekonomik haberlere karĢı, güvenceli faiz oranı paritesi ile tutarlılığını ölçmektedirler (Thornton, 1989, s. 55). Güvenceli faiz paritesinde, t döneminde iken bir sonraki dönem olan t+1 için ileri tarihli kur bilindiğinden kur riski içerilmektedir. Ülke paralarının tam ikame olmamaları ve taĢıdıkları otonom riskler nedeniyle kur riski oluĢmaktadır. Bu riskten kaçan yatırımcılar, yabancı para tutmak için prim talep etmektedirler (Kaya, 1998, s. 89). ft st (it it* ) t (26) 27 Denklem (26)‟da güvenceli faiz paritesi koĢulunun matematiksel ifadesi yer almaktadır. f t forward kuru, st spot kuru, it ve i*t sırasıyla yurtiçi ve yurtdıĢı faiz oranlarını vermektedir. ĠĢlem maliyetlerinin yokluğunda, Denklem (26)‟nın sağlanması için ve sırasıyla sıfırdan ve birden farklı olurken hata teriminin de otokorelasyon probleminin olmaması gerekmektedir (Hallwood & Macdonald, 2000, s. 40). Sıfırdan farklı olarak güvenceli faiz farklılığından karlı sapmalar risksiz arbitraj fırsatları doğurmakta ve piyasa etkinsizliğini göstermektedir. Böylece güvenceli faiz paritesi üzerine yapılan ampirik çalıĢmalar döviz ve uluslararası sermaye piyasaları etkinliği çalıĢmalarının bir parçası olma özelliğindedir (Macdonald & Taylor, 1992, s. 444). Eğer etkin piyasa cari fiyatların tüm mümkün bilgileri yansıttığı bir piyasa olarak tanımlanırsa, piyasa ajanları cari bilgileri kullanarak anormal karlar elde edemezler. Etkin sermaye piyasalarının ekonomik önemi, kaynakların optimal dağılımını güvence altına aldıkları gerçeğine dayanmaktadır (Fama, 1970, s. 387). Güvenceli faiz paritesi Ģartının asıl ilgi alanı ve piyasa etkinliği yaklaĢımına etkisi yanında, etkin piyasa yaklaĢımının diğer çıkarımlarının test edilmesinde de kullanılmaktadır. Örneğin, güvenceli faiz paritesi veri iken, güvencesiz faiz paritesinin test edilmesi forward kurun spot kurun bir tahmincisi olarak test edilmesine indirgenmektedir. Aynı Ģekilde, güvenceli faiz paritesi Ģartı forward döviz kuru priminin yapısı ile faiz oranlarının yapıları arasındaki bağı simgelemektedir (Taylor, 1989, s. 376). Beklenen enflasyon oranlarına benzer Ģekilde döviz kurlarında beklenen değiĢmeler de faizler üzerinde bir etki doğururlar. Vade farkları, risk düzeyleri ve yatırım alanlarına göre birçok faiz oranı vardır. Güvenceli faiz oranı paritesi, finans piyasası ile döviz kurları arasında bir bağ oluĢturduğundan, birçok teorik modelde bu paritenin varsayılması uygundur fakat zamanın her noktasında geçerli olmadığı da unutulmamalıdır (Thornton, 1989, s. 66). Faiz oranı paritesi, paranın itibari değeri hariç her yönden eĢ olan varlıkların faiz oranı farklılıkları ve forward anlaĢmalar üzerine prim (veya iskonto). yapılması arasındaki iliĢkiyi kurar. Esas itibariyle, geleneksel faiz paritesi çizgisi dıĢındaki noktalar, eğer geleneksel çizgi etrafında bir nötr band oluĢmuĢsa denge noktaları olarak yorumlanmaktadırlar. Bu tür bir band talep veya arz esneklikleri sonsuzdan küçük ve/veya iĢlem maliyetlerinin varlığında ifade edilmektedir. Ek olarak, faiz oranı paritesi 28 çizgisinden ampirik sapmalar yanlıĢ varlık çiftlerinin seçimi ile karĢılaĢtırma kriterlerinin çatıĢması sonucu oluĢmaktadır (Frenkel & Levich, 1975, s. 337). 2.1.3.2. Güvencesiz Faiz Oranı Paritesi Güvencesiz faiz oranı paritesi, spot döviz kurlarındaki beklenen değiĢim ile iki ülke arasındaki faiz oranı farklılığı arasında bir iliĢki olduğunu vurgulamaktadır (Wang, 2005, s. 52). Buna göre, yurtiçi faiz oranları yabancı faiz oranlarından ulusal paranın beklenen değer kaybı (değer kazancı) kadar daha yüksek (düĢük) olmalıdır (Copeland, 2005, s. 88). Döviz kuru belirleme modellerinin birçoğunda güvencesiz faiz paritesi Ģartı varsayımı vardır. Bunların en önemlileri esnek fiyat parasalcı model ve döviz kuru dinamiği modelleridir (Ay, 2000, s. 102). Et (st k ) it it* (27) Denklem (27)‟de güvencesiz faiz oranı paritesinin matematiksel ifadesi yer almaktadır. Buna göre, Et beklenen değer operatörü, st spot kuru, it ve i*t sırasıyla yurtiçi ve yurtdıĢı faiz oranlarını vermektedir. Gandolfo (2002, 46). Denklem (27)‟nin ispatı için bazı varsayımlar ve kabuller yapmıĢtır. Buna göre bir bireyin deterministik döviz kuru beklentilerine sahip olduğunu varsaymaktadır. Ayrıca birey risk nötrdür. Yani, arbitraj yapan bireylerin aksine, forward bir güvenceye karĢı kayıtsızdır. Çünkü riskten ziyade sadece parasının getirisini düĢünmektedir. Sonuç olarak bu bireyin yurtiçi para cinsinden bir miktar fonu değerlendirmek istediği varsayılmaktadır. Bu çerçevede iki alternatifi vardır: Fonu yurtiçi faiz oranı, it , ile ülkede değerlendirmek, Fonu nominal döviz kurunu kullanarak yabancı paraya çevirmek ve yabancı faiz oranı, i*t , ile yurtdıĢında değerlendirmek ve beklenen döviz kuru ile ulusal paraya çevirmek. 29 Ġki alternatifin eĢ olmaması durumunda birey kar edecektir. Ġki alternatifin eĢ olduğu durumda elde edilecek denklik ise güvencesiz faiz oranı paritesini verecektir. Ampirik çalıĢmalar kısa vadeli çalıĢmalarda güvencesiz faiz oranı paritesini desteklememektedir. 1980‟lerin baĢında Amerikan dolarında güvencesiz faiz oranı paritesinin baĢarısızlığı örnek olarak verilebilir. 1980–1985 döneminde, ABD ile Avrupa ve Japonya arasındaki pozitif faiz oranı farklılığı gölgesinde, dolar %50 civarında değerlenmiĢtir (Mussa, 1990, s. 31). Özellikle 1984‟de doların aĢırı değerlendiği noktasında görüĢler oluĢmuĢtur. Güvencesiz faiz paritesi sonrası (ex post). oluĢan bu baĢarısızlığın üç farklı anlamı üzerinde durulmaktadır (Visser, 2005, s. 2324): Önceden tahmin edilmiĢ (ex ante) güvencesiz faiz oranı paritesi faiz oranı paritesi sağlanmamaktadır çünkü piyasalar etkin değildir. Önceden tahmin edilmiĢ (ex ante) güvencesiz sağlanmamaktadır çünkü portföy modeli uygulanmıĢtır. Hükümet müdahaleleri vardır. Döviz kurundaki değiĢim s E (s) p s * Enflasyon farklılığı * Forward prim değeri p i i* E (s) i i* E ( * ) i i* p Faiz oranı farklılığı i i* Şekil 1. Döviz kurları ve pariteler arasındaki iliĢkiler Kaynak: Wang, 2005, s. 57 ġekil 1‟de farklı pariteler ile çeĢitli faktörler birbirleriyle etkileĢimleri arasındaki bağlantılara yer verilmiĢtir. Bu bağlantılardaki faktörler, döviz kurlarındaki beklenen ve 30 gerçekleĢen değiĢimler, forward prim değeri, beklenen ve gerçekleĢen enflasyon farklılığı ve faiz oranı farklılığından oluĢmaktadır. ġeklin üst sağ kısmında spot döviz kurları farklılığı ile enflasyon farklılığının iliĢkisini veren nispi PPP iliĢkisi yer almaktadır. Alt sağ kısımda, güvenceli faiz oranı paritesi ve alt sol kısımda iki ülke arasındaki Fisher etkisi iliĢkisini vermektedir. Fisher etkisi ile birlikte üst sol kısım birlikte değerlendirildiğinde orta kısımda yer olan döviz kurunda beklenen değiĢimler ile faiz oranı farklılığı iliĢkisini veren uluslararası Fisher (IFE). etkisi elde edilir. Sağ üst ifade ile Ģeklin altında yer alan Fisher etkisi ve güvenceli faiz paritesi bir bütün olarak ele alındığında ise yine orta kısımda yer alan spot döviz kurlarındaki beklenen değiĢimin faiz oranı farklılığına eĢit olduğu güvencesiz faiz oranı paritesi denklemine ulaĢılır (Wang, 2005, s. 57-58). 2.2. Farklı Döviz Kuru Rejimleri Altında Kur DeğiĢimlerinin Etkileri (MundellFleming Modeli) Mundell-Fleming modeli açık ekonomi makro modelleri arasında en geniĢ kullanıma sahiptir. Bu model, IS-LM modellerinin geniĢletilmiĢ bir biçimini ve Keynesyen bir yapıyı ortaya koymaktadır (Dornbusch, 1980, s. 194). Mundell-Fleming modelinin temel varsayımlarını Ģu Ģekilde ifade etmek mümkündür. Nominal ücretler ve fiyatlar sabittir. Toplam talep kamu harcama düzeyi (G), yabancı çıktı (Yf). ve döviz kuru (e). ile pozitif ve yurtiçi faiz oranları (rd). ile negatif iliĢkilidir. Para talebi, yurtiçi faiz oranının negatif ve yurtiçi gelir düzeyinin pozitif fonksiyonudur. Para arzı, döviz kurunun hedeflenen düzeyinden sapmasından negatif etkilenmektedir. Ticaret hesabı yurtdıĢı çıktı düzeyi (Yf). ile karĢılaĢtırıldığında yurtiçi çıktı düzeyi tarafından belirlenmektedir. Sermaye hesabı yurtiçi ve yurtdıĢı faiz oranı farklılıkları (rd-rf). tarafından belirlenmektedir. Sabit parasal ücret ve fiyatlar varsayımı, toplam talep eğrisinin pozisyonu tarafından belirlenen çıktının tam olarak esnek toplam arz eğrisinin ifade ettiği 31 keynesyen modelin en belirgin yanını ortaya koymaktadır. Sermaye hareketinin derecesi Mundell-Fleming modelinde çok önemli bir yere sahip olan faiz oranı farklılıklarına yönelik duyarlılık tarafından belirlenmektedir (Hossain & Chowdhury, 2001, s. 52–53). Mundell-Fleming modeli açık ekonomiler için mal ve para piyasalarını içeren basit Keynesyen model ile yurtiçi faiz oranlarına bağlı olarak net uluslararası sermaye akımları varsayımını birleĢtirmektedir. Analiz yurtdıĢı fiyatları ve faiz oranını dıĢsal alırken para politikası aracı olarak yurtiçi para arzı veya faiz oranına odaklanmaktadır (Isard, 1995, s. 98). BP eğrisi ödemeler dengesini ifade etmekte ve bu doğrunun eğimi sermaye hareketliliğinin derecesini göstermektedir. BP eğrisi yatay eksene dik bir biçimde ise, sermaye hareketinin tamamen sınırlandığını ve x eksenine paralel biçimde ise, sermaye hareketlerinin tamamen serbestleĢtirildiğini ifade etmektedir (Seyidoğlu, 2007, s. 817). rd LM (M0, e-e*) ADd>ADf Md<Ms BP>0 ADd>ADf Md<Ms BP<0 ADd>ADf Md<Ms BP<0 E ADd<ADf Md>Ms BP>0 BP = 0 (e, Y f) ADd<ADf Md>Ms BP<0 ADd>ADf Md>Ms BP<0 IS (G, e, Yf) Yd Şekil 2. Açık ekonomi koĢulları altında iç ve dıĢ denge Kaynak: Hossain ve Chowdhury, 2001, s. 55 ġekil 2‟de mal para ve döviz piyasasındaki denge durumu gösterilmektedir. E noktası bu üç piyasadaki eĢ anlı bir dengeyi ve aynı zamanda iç ve dıĢ dengeyi ifade etmektedir. IS eğrisinin sağındaki (solundaki). noktalar arz (talep). fazlasına iĢaret etmektedir. Belirli bir faiz oranında, çıktı arzı mal piyasasındaki denge düzeyinin gerektirdiğinden daha fazla (az). dır. LM eğrisinin sağındaki (solundaki). noktalar ise para talebi (arzı). fazlasına ifade etmektedir. Belirli bir faiz oranında, gelir düzeyi para piyasasının gerektirdiğinden daha yüksek (düĢük). tür. BP eğrisinin sağa (sola). kayması 32 ödemeler dengesi açığına (fazlasına). iĢaret etmektedir. Bu durum belirli bir faiz oranında sermaye giriĢleri değiĢmeden kaldığı, fakat daha yüksek yurtiçi gelir düzeyi daha büyük bir ticaret açığı (fazlası). anlamına gelmektedir. Sabit döviz kuru rejimi sterilize3 edilmemiĢ sermaye hareketleri ve tam esnek döviz kuru rejimi ile eĢleĢtiği için, hem iç hem de dıĢ denge üç piyasanın daima dengede olmasını gerektirmektedir. Herhangi bir bozulma iç dengeyi ödemeler dengesinin sağına kaydırırsa, LM eğrisi sola kayacaktır. Bununla birlikte, döviz kuru tam olarak esnek ise, net ihracatın yükselmesine neden olan döviz kuru (e‟deki bir yükselme). değer kaybedecektir. Açık bir ekonomide para ve maliye politikalarının göreceli olarak etkinliği sermaye hareketliliğinin derecesine ve uygulanan döviz kuru rejimine bağlıdır. Çoğu geliĢmekte olan ülke ekonomileri uluslararası piyasalara açık olmasına rağmen, sermaye hareketlerinde kesintiler yaĢanabilmektedir. Dolayısıyla tam bir serbestleĢmeden bahsetmek oldukça güçtür. GeliĢmekte olan ülkelerde geliĢmiĢ bir parasal (finansal). sektör bulunmadığından dolayı, faiz, para talebinde çok önemli bir rolü üstlenmemektedir. Dolayısıyla geliĢmekte olan ülkelerde LM eğrisi faize olan duyarlılık düĢük olduğu için göreceli olarak daha dik olacaktır. Mundell-Fleming modelindeki geleneksel anlayıĢa göre parasal devalüasyonun çıktı üzerindeki geniĢleyici etkisi bulunmaktadır. Buna göre devalüasyon yurtiçinde üretilen malların maliyetini yurtdıĢında üretilen malların maliyetine göre yükseltmektedir. Bu durumda yurtiçindeki iktisadi ajanların daha da fazla tüketmelerine neden olmaktadır. Bundan dolayı da çıktı düzeyinde geniĢlemeye yol açmaktadır. Harcama kaydırıcı etki olarak da ifade edilen bu mekanizma devalüasyonun en temel geniĢleyici kanalıdır. Bununla birlikte 1990‟larda Asya ekonomilerinin yaĢadığı kriz sürecindeki devalüasyonlar, bu en temel makroekonomik modelin sorgulanmasına neden olmuĢtur. Bu ekonomilerin yaĢadığı ekonomik çöküĢler hem akademik hem de politik çevrelerde devalüasyonun geniĢleyici veya daraltıcı etkileri üzerine ilgiyi yeniden çekmiĢtir (Tovar, 2004, s. 2). 3 Döviz alımları neticesinde geniĢleyen döviz rezervleri ekonomideki para miktarını geniĢletir. Eğer yönetimler ülkedeki para miktarının geniĢlemesini arzu etmiyorlarsa, açık piyasa iĢlemleri ile piyasaya sürülen parayı emmeye çalıĢırlar. Buna sterilizasyon denilmektedir (Paya, 2002, s. 134). Sterilizasyon para ve döviz kuru politikasının spesifik bir bileĢimidir. Merkez bankası döviz aldığı ya da sattığı zaman, para arzı artar ya da azalır. Sterilizasyon politikasının amacı bu etkiyi dengelemektir (Mundell, 1963, s. 480). 33 2.2.1. Sabit Döviz Kuru Altında Makro Ekonomi Politikaları Sabit döviz kuru altında MB döviz kuruna rezervleri kullanarak (alım-satım yaparak). müdahale edebilir (Mundell, 1963, s. 479). Bu bağlamda uygulanan para ve maliye politikaları sermaye hareketlerinin serbest olup olmamasını da dikkate alacak Ģekilde aĢağıda ayrıntılı olarak üzerinde durulacaktır. Jha (2003) takip edilerek, IS-LM-BP modelini I 0, S0 , Z0 , L0 ve K 0 sabit terimleri göstermek üzere aĢağıdaki beĢ denklem kullanılarak oluĢturulmaktadır. Burada, I yatırımları, S tasarrufları, Z ithalatı, K net sermaye giriĢi, L para talebi, Ms para stoğu, r faiz oranı ve y geliri göstermektedir. I I0 Ir r (28) S S0 S y y (29) Z Z0 Z y y (30) M s L0 Ly y Lr r (31) K K0 K r r (32) Yukarıdaki beĢ denkleme göre elde edilen IS – LM – BP denklem üçlüsünün doğrusal biçimi E1 ve E2 uygun denge noktalarını gösteren sabitler olmak üzere Ģu Ģekildedir: IS (S y Z y ) y I r r S0 Z0 I 0 G X E1 (33) LM Ly y Lr r M s L0 (34) BP Z y y Kr r X Z0 K0 E2 (35) Burada G kamu harcamaları ve X ihracat düzeyi değiĢkenleri eklenmiĢtir. IS-LM-BP denklem üçlüsünü kullanarak denklem sistemini matris formatında göstererek, denge noktalarını aĢağıdaki Ģekilde bulabiliriz: 34 Sy Zy Z y I r y E1 K r r E2 ye Kr / T e r Z y / T Ir / T E1 ( S y Z y ) / T E2 (36) (37) Denklem (37)‟de elde edilen sonuç, T Kr (S y Z y ) I r Z y 0 olmak üzere, y ve r için denge değerleridir. 2.2.1.1. Para Politikası Denklem (37)‟de elde edilen denge değerlerini LM denkleminde yerine koyarak, denge para arzı aĢağıdaki Ģekilde bulunur. M se L0 ( Ly Kr Lr Z y ) E1 Ly I r Lr (S y Z y ) E2 (38) Para arzı dengede sabittir. Belirlenen sabit döviz kurunu korumak amacıyla değeri belirlenir. Döviz rezerv seviyesini ayarlamak ve dengesizlik oluĢturmak dıĢında para politikası ile bir iĢlem yapılamaz. Bu sonuç uluslararası sermaye hareketliliğinden bağımsızdır (Jha, 2003, s. 98). BaĢlangıçta meydana gelen bu Ģekildeki bir yurtiçi kredi geniĢlemesi faiz oranları üzerinde aĢağıya doğru baskı oluĢturacağından dolayı, sermaye çıkıĢlarının yaĢanmasına ve döviz kurunun değer kaybetmesine neden olacaktır. Bu durumda da merkez bankasının müdahalesi kaçınılmaz olacaktır. Merkez bankası yurtiçi kredi geniĢlemesine eĢ değerde döviz rezervlerinden satıĢ yaparak döviz kurunun değer kaybetmesinin önüne geçmesi mümkündür (Hallwood & Macdonald, 2003, s. 99). Döviz kurları sabit olduğundan, para otoritesi milli paranın değerini korumak zorundadır. Böylece cari döviz kurundan dolar satar ve para arzının düĢmesine neden olur. ġekil (3)‟de gösterildiği gibi LM eğrisi her durumda geri gelecek ve ilk denge noktasında kalacaktır. 35 BP BP LM LM LM * LM* r0 r0 IS IS Y0 Y0 a) Tam sermaye hareketsizliği b) Sınırlı sermaye hareketliliği LM LM LM* LM* BP r0 BP r0 IS IS Y0 c) Yüksek yabancı sermaye hareketliliği Y0 d) Tam sermaye hareketliliği Şekil 3. Sabit döviz kuru altında para politikası Kaynak: Appleyard & Field, 2001‟den uyarlanmıĢtır. Sonuç olarak, para politikası tamamen etkisizdir. Bu sonuç daha önce de belirtildiği üzere uluslararası sermaye hareketliliğinden bağımsızdır ve her dört durum için de geçerlidir. 2.2.1.2. Maliye Politikası Maliye politikasının etkisini görebilmek için kamu harcamaları (G) dıĢsal olarak alınmaktadır. Denklem (37) ve Denklem (38)‟in toplam diferansiyeli alınarak aĢağıdaki çarpanlar elde edilir. Kr dy e 0 dG K r ( S y Z y ) I r Z y (39) Zr dr e 0 dG K r ( S y Z y ) I r Z y (40) Ly K r Lr Z y dM se 0 dG Kr (S y Z y ) I r Z y (41) 36 BP0 LM* BP LM* LM r2 r2 r1 r0 LM r1 r0 * IS IS Y0 IS* IS Y1 Y0 a) Tam sermaye hareketsizliği Y2 Y1 b) Sınırlı sermaye hareketliliği LM LM LM* BP r1 r2 r0 LM* b c a r0 BP IS* IS* IS Y0 Y1 IS Y2 c) Yüksek yabancı sermaye hareketliliği Y0 Y1 d) Tam sermaye hareketliliği Şekil 4. Sabit döviz kuru altında maliye politikası Kaynak: Appleyard & Field, 2001 „den uyarlanmıĢtır. ġekil 4‟de sabit döviz kuru altında maliye politikasının etkileri incelenmiĢtir. Tam sermaye hareketliliği durumunda K r olacak ve (39) – (41) çarpanları aĢağıdaki biçimi alacaktır. dy e 1 0 dG S y Z y (42) dr e 0 dG (43) Ly dy e dM se Ly 0 dG Sy Zy dG (44) ġekil 4.d‟de gösterildiği üzere tam esnek sermaye hareketliliği altında, (r0, Y0). koordinatlarıyla a noktasında baĢlangıç dengesinde geniĢleyici maliye politikası uygulanmasıyla IS eğrisi, IS‟ „ne kayar. Yeni denge b noktasında sağlanacaktır. Bu noktada ödemeler dengesi fazlası vardır. Bu ikinci denge noktasında oluĢan durum, geniĢleyici para ve maliye politikaları arasındaki farktır. b noktasındaki ödemeler dengesindeki bu fazlalık, sermaye giriĢinin olduğu anlamına gelmektedir. Böylece, para 37 otoritesi yerli paranın değerlenmesini önlemek amacıyla mevcut döviz kurundan dolar satın alır ve yurtiçi para arzında bir artıĢa neden olur. Sonuçta, LM eğrisi LM‟ „ne kayar ve ġekil 4.d‟de c noktasındaki dengeye ulaĢılır. Bu denge noktasında faiz oranı ilk hali olan r0 iken ödemeler dengesi fazlalığı ortadan kalkmıĢ ve gelir üzerindeki geniĢleyici etki daha kuvvetlidir. Tam sermaye hareketsizliği altında (ġekil 4.a) ise K r 0 olacak ve yapılan iĢlemler neticesinde çarpanlar aĢağıdaki biçimleri alacaktır. dy e 0 dG (45) dr e 1 dG I r (46) dM se Lr dG Ir (47) Elde edilen çarpanlara göre geniĢleyici bir maliye politikası sonrasında denge para arzı düĢecektir (Denklem (47)). Bunun sebebi ise daha yüksek faiz oranının likidite tercihlerini uyarmasıdır. Böylece döviz rezervleri de aynı oranda azalacaktır. Son dengede faiz oranları yükselirken, gelir düzeyi ilk haline indirgenecektir (Jha, 2003, s. 101) Sermaye hareketliliğinin yüksek ya da sınırlı olduğu durumlarda ise (39) – (41) denklemleri kullanılmaktadır. Mali hareketliliğe tepki olarak hem gelir (39) hem de faiz oranı (40) artıĢ gösterecektir. Diğer taraftan Denklem (41)‟den de anlaĢılacağı üzere denge para stoğunun artması ya da azalması Ly Kr Lr Z y ifadesinin sıfırdan büyük olup olmamasına göre değiĢecektir. Eğer Ly Kr Lr Z y 0 ise bu LM eğrisinin eğiminin BP eğrisinin eğiminden daha büyük olduğunu gösterecektir (ġekil 4.b). Sınırlı sermaye hareketliliğini ifade eden bu durumda Ly Lr Zy Kr olacaktır. EĢitliğin sol tarafı LM eğrisinin eğimini verirken, sağ tarafı ise BP eğrisinin eğimini göstermektedir. Ġktisadi olarak, para otoritesi döviz toplarken, denge para stoğu artacaktır. Diğer taraftan Ly Kr Lr Z y 0 iken, BP eğrisinin eğimi LM eğrisinin eğiminden daha büyük olduğu 38 yüksek sermaye hareketliliği durumu incelenecektir (ġekil 4.c). Para otoritesi döviz satarken, LM eğrisi sağa kayacak ve denge para stoğu düĢecektir. 2.2.2. Esnek Döviz Kuru Altında Makro Ekonomi Politikaları Esnek kur sistemi döviz kurunun piyasalarda serbestçe değiĢebildiği ve döviz arz/talebindeki değiĢmelerin cari kura yansıyarak dengeyi sağladığı bir sistemdir. Esnek kur sisteminde dıĢ dengenin sağlanması görevi harcama-kaydırıcı bir araç olan döviz kuru değiĢmelerine bırakılmaktadır. Potansiyel bir dıĢ açık döviz kurunun yükselmesine, potansiyel dıĢ fazla da döviz kurunun düĢmesini sağlayarak fiili bir dıĢ dengesizliği engellemiĢ olmaktadır (Güran, 1987, s. 83). Esnek döviz kuru altında merkez bankasının döviz kurları ve ödemeler bilançosu üzerinde herhangi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bunlarda yaĢanacak bir dengesizlik otomatik olarak sağlanacaktır. Hükümetler esnek kur politikasında ekonomi politikası araçlarından döviz kuru, faiz oran ve sermaye hareketlerinin üçünü birden doğrudan kontrol etme imkânına sahip değildir. Bu durum imkansız üçleme hipotezi (impossible trinity). olarak, Frankel (1999). tarafından ileri sürülmüĢtür. Bunlardan ikisi politika aracı olarak seçilip diğeri piyasa dinamiklerine bırakılmaktadır. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu ekonomilerde esnek kur sisteminde; döviz kuru, piyasa dinamiklerine bırakıldığı için diğer iki politika aracı da etkin bir Ģekilde kontrol edilebilmektedir. Ancak, esnek döviz kuru sisteminin uygulandığı birçok ülkede döviz kurlarının faiz oranları yoluyla serbestçe uygulanmasına müsaade edilmediği de ileri sürülmektedir (Calvo & Reinhart, 2002). Jha (2003) takip edilerek, esnek döviz kuru altında IS-LM-BP denklem sistemi, e döviz kurunu göstermek üzere aĢağıdaki Ģekilde yazılabilir: I (r ) S ( y) G Z ( y, e) X (e) (48) M s L( y , r ) (49) X (e) Z ( y, e) K (r ) 0 (50) 39 Denklemlerde bulunan üç içsel değiĢken y. r” ve e” için toplam diferansiyel alındığında; Sy Zy Ly Z y Ir Lr Kr Z e X e dy dG 0 dr dM s Z e X e de 0 (51) Yukarıdaki matris sisteminin çözüm sonucu, T (Ze X e )( Lr S y Ly Kr I r Ly ) 0 kısaltması kullanılarak aĢağıdaki denkliklere ulaĢılır. dG ( I r K r )( Z e X e ) / T Lr ( Z e X e ) / T dy Lr ( Z e X e ) / T dr L ( Z X ) / T S y (Ze X e ) / T Ly ( Z e X e ) / T y e e dM s de ( Ly K r Lr Z y ) / T [ K r ( S y Z y ) K r Z y ]/ T [ Lr ( S y Z y ) Ly I r ]/ T 0 (52) 2.2.2.1. Para Politikası Denklem (52) üzerinde yapılan matematiksel iĢlemler4 sonrasında para politikası iĢlevini incelemek üzere kullanabilecek aĢağıdaki çarpanlar elde edilir. I r Kr dy 0 dM s Lr S y Ly K r I r Ly (53) Sy dr 0 dM s Lr S y Ly K r I r Ly (54) Kr S y de 0 dM s ( Z e X e )( Lr S y Ly K r I r Ly ) (55) Yukarıda bahsi geçen üç çarpan, sermaye hareketliliğinin derecesine göre yeniden biçimlendirilip yorumlanmaktadır. 4 Cramer Kuralı kullanılmıĢtır. 40 BP0 BP1 IS* BP0 LM BP1 IS* LM LM* IS LM* IS r0 r2 r1 r0 r2 r1 Y0 Y1 Y2 Y0 a) Tam sermaye hareketsizliği Y1 Y2 b) Sınırlı sermaye hareketliliği LM LM LM* r0 LM* BP0 BP1 BP r0 r2 r1 IS* * IS IS IS Y0 Y1 Y2 c) Yüksek yabancı sermaye hareketliliği Y0 Y1 Y2 d) Tam sermaye hareketliliği Şekil 5. Esnek döviz kuru altında para politikası Kaynak: Appleyard & Field, 2001 „den uyarlanmıĢtır. Buna göre, tam sermaye hareketliliği altında (ġekil (5.d)), K r , çarpanlar Ģu Ģekildedirler. dy 1 0 dM s Ly (56) dr 0 dM s (57) Sy de 0 dM s ( Z e X e ) Ly (58) Denklem (57)‟de gösterildiği üzere tam sermaye hareketliliği altında faiz oranında bir değiĢim söz konusu değildir. Grafiksel olarak incelendiğinde, ġekil (5.d)‟de parasal bir geniĢleme neticesinde LM eğrisi LM‟ „ne kayar. Dünya faiz oranları karĢısında düĢen yurtiçi faiz oranı neticesinde sermaye çıkıĢı olacak ve milli para değer kaybedecektir. Tepki olarak, ihracat artarken ithalat azalacaktır. Bu değiĢim toplam talebi arttırdığından, IS eğrisi sağa kayarak IS‟ konumunu alır. Son dengede, denge y değeri artmıĢtır. Esnek döviz kurunda para politikasının ne derece etkin olduğu 41 görülmüĢtür. Diğer taraftan tam sermaye hareketsizliği altında, K r 0 iken ise y, r ve e için çarpanlar aĢağıdaki biçimleri almaktadır. Ir dy 0 dM s Lr S y I r Ly (59) Sy dr 0 dM s Lr S y I r Ly (60) de 0 dM s (61) Tam sermaye hareketsizliği, sınırlı sermaye hareketliliği ve yüksek sermaye hareketliliği durumlarında (ġekil (5a.b.c)) IS-LM ve BP eğrileri aynı Ģekilde hareket etmektedirler. Sonuç olarak ġekil (5)„de her dört durum için de gelir ve faiz oranı düzeyleri etkinlikleri benzerlik göstermektedir. 2.2.2.2. Maliye Politikası Denklem (52) üzerinde yapılan matematiksel iĢlemler5 sonrasında maliye politikası iĢlevini incelemek üzere kullanabilecek aĢağıdaki çarpanlar elde edilir. 5 Lr dy 0 dG Lr S y Ly K r I r Ly (62) Ly dr 0 dG Lr S y Ly K r I r Ly (63) ( Ly K r Lr Z y ) de 0 dG ( Z e X e )( Lr S y Ly K r I r Ly ) (64) Cramer Kuralı kullanılmıĢtır. 42 BP0 BP1 BP0 LM BP1 LM r2 r1 r0 IS** IS** IS* * IS Y1 Y0 IS IS Y2 Y1 Y0 Y2 b) Sınırlı sermaye hareketliliği a) Tam sermaye hareketsizliği LM LM BP1 BP0 r1 BP r0 IS* IS* IS** IS IS Y0 Y2 Y1 c) Yüksek yabancı sermaye hareketliliği Y0 Y1 d) Tam sermaye hareketliliği Şekil 6. Esnek döviz kuru altında maliye politikası Kaynak: Appleyard & Field, 2001 „den uyarlanmıĢtır. Tam sermaye hareketliliği altında (ġekil (6.d)), K r , çarpanlar aĢağıdaki biçimdedir. dy 0 dG (65) dr 0 dG (66) de 1 0 dG ( Z e X e ) (67) (65) – (67) denklemlerine göre, maliye politikasının sermaye hesabı etkisi baskın olduğu için ulusal paranın değer kaybetmesi olası değildir. Bu yüzden esnek döviz kuru altında maliye politikası etkin değildir. Diğer taraftan uluslararası sermaye hareketliliğinin derecesine bağlı olarak maliye politikasının etkinliğinin farklı boyutları gözlemlenebilir. Bu kapsamda, Denklem (64)‟deki Ly K r 0 ve Lr Z y 0 olduğu için ifade negatif veya pozitif olabilir. Daha 43 önce de belirtildiği üzere, Zy Kr BP eğrisinin eğimini verirken, Ly Lr LM eğrisinin eğimini vermektedir. Ly Kr Lr Z y 0 olduğunda aĢağıdaki denklik elde edilecektir: Zy Kr < Ly Lr (68) Denklem (68)‟de LM eğrisinin eğiminin BP eğrisinin eğiminden daha büyük olduğu anlaĢılmaktadır. Bu durum sınırlı sermaye hareketliliğine iĢaret etmektedir. IS- LM –BP sisteminin hareketi ġekil (6.b)‟de incelenmiĢtir. Ly Kr Lr Z y 0 olduğunda ise LM eğrisinin eğimi BP eğrisinin eğiminden daha küçük olacak ve yüksek sermaye hareketliliği durumu oluĢacaktır. Buna göre IS – LM – BP sisteminin hareketleri ise ġekil (6.c)‟de verilmiĢtir. Tam sermaye hareketsizliği altında ise, K r 0 , çarpanlar aĢağıdaki Ģekildedir: Lr dy 0 dG Lr S y I r Ly (69) Ly dr 0 dG Lr S y I r Ly (70) Lr Z y de 0 dG ( Z e X e )( Lr S y I r Ly ) (71) Yukarıdaki çarpan üçlüsüne göre maliye politikası sadece cari iĢlemler hesabını etkilediği için ulusal para değer kaybedecektir (kur yükselir). 2.2.3. Mundell – Fleming Modelinin Genel Olarak Değerlendirilmesi Tablo 1‟de, farklı uluslararası sermaye hareketliliği ve esnek – sabit döviz kuru ayrımı altında para ve maliye politikalarının özeti yer almaktadır. 44 Tablo 1 Farklı Döviz Kuru Rejimleri Altında Para ve Maliye Politikalarının Etkileri Politikalar Sıfır Hareketlilik Sınırlı Sermaye Yüksek Sermaye Tam Hareketliliği Hareketliliği Sermaye Hareketliliği Sabit Döviz Kuru Rejimi GeniĢleyici Para 0 Politikası GeniĢleyici 0 Maliye Politikası 0 0 Sermaye hareketliliğinin derecesi arttıkça çarpanlar büyür 0 1 Sy Zy Esnek Döviz Kuru Rejimi GeniĢleyici Para Politikası GeniĢleyici Maliye Politikası Ir Lr S y I r Ly Sermaye hareketliliğinin derecesi Lr Lr S y I r Ly Sermaye hareketliliğinin derecesi arttıkça çarpanlar büyür arttıkça çarpanlar küçülür 1 Ly 0 Kaynak: Jha, 2003, s. 106 Tablo 1„e göre genel olarak tam sermaye hareketliliği altında bir kısıt koyarak incelenirse, sabit döviz kuru rejimi altında maliye politikasının etkin olduğu görülmektedir. Diğer taraftan esnek döviz kuru rejimi altında ise para politikası etkindir. 2.3. Varlık YaklaĢımı Modelleri 1960‟ların ikinci yarısında ödemeler bilançosu ve döviz kuru analizleri yeni bir aĢamaya geçmiĢtir. Mundell-Fleming modelinin eleĢtirileri kanıtlamıĢtır ki sermaye hesabı dengesi sadece süregelen akımlarla değil, ekonomik birimlerin tutmak istedikleri varlık stoklarının düzenleme çabasının yansıması da olarak kavramlaĢtırılmalıdır (Isard, 1995, s. 102). Ayrıca aynı yıllarda, esnek döviz kuru taraftarları spekülasyonun istikrar sağlayıcı olduğunu ve herhangi döviz kuru hareketlerinin kapsamını kısıtladığını iddia etmektedirler. Bu görüĢlere karĢın esnek kur altında döviz kuru aĢırı sapmalar göstermiĢtir. Döviz kuru oynaklığı mümkün spekülatif fon miktarına bakılmaksızın spekülatörlerin istikrar bozucu etkisi yüzünden oluĢmaktadır. Bunun nedeni ise spekülatörlerin yanlıĢ bilgilendirilmeleri ve neticesinde rasyonel olmayan bir davranıĢ kalıbı içinde olmalarından kaynaklanmaktadır (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 176). 45 KarĢılaĢtırmalı üstünlüklerin değiĢmesi ile mal ve hizmet mübadelesinde, mal fiyatlarındaki değiĢikliklerin daha uzun bir zaman sürecinde belirlenirken; finansal iĢlemler- döviz iĢlemleri, tahvil alım satımı ve benzeri- kısa vadeli iĢlemlerdir. Bu nedenle, kısa vadede döviz kurlarının oluĢumu daha çok finansal faktörlere bağlı olup daha değiĢken olurken uzun vadede reel faktörlerin etkisi kendisini göstermektedir (Çağlar, 2003, s. 91-92). Varlık yaklaĢımının temel katkılarından biri döviz kurlarının doğal olarak ileriye dönük olmasıdır. Yani bugünün fiyatı sonraki dönem fiyatı ile iliĢkilendirilmiĢtir. Döviz kurlarının bu ileriye dönük bakıĢ açısı modellerin teorik tartıĢmasına ıĢık tutmaktadır (Macdonald & Marsh, 1999, s. 80). Kısa vadede PPP‟den sapmalar yaĢanması, aynı ürün sepetinin her yerde aynı olmaması gerçeğini bir kez daha gün yüzüne çıkarmıĢtır. Parasalcı yaklaĢımın bu kısa dönem sorunları sonucunda ekonomistler kısa vadede döviz kurlarını açıklamak üzere alternatif bir teori üretmeye çalıĢmıĢlardır. Varlık yaklaĢımı olarak anılan bu teoriye göre ülke paraları varlık olarak ele alınmaktadır. Varlığın fiyatı bu durumda spot döviz kurudur. Yani, bir birim yabancı paranın fiyatıdır (Feenstra & Taylor, 2008, s. 118). Diğer bir deyiĢle döviz kuru iki varlığın (paranın) göreceli fiyatıdır. Bir varlığın cari değeri beklenen değerine bağlıdır. Örnek olarak, gelecekte daha değerli olacağı beklenen bir varlık Ģimdi de daha değerli olacaktır. Aynı Ģekilde gelecekte daha değerli olacağı düĢünülen bir para da günümüzde daha değerli olacaktır. O halde bugünün döviz kuru, gelecek döviz kuruna bağlıdır. Diğer taraftan beklenen döviz kuru da ülke parasının talep ve arızını etkileyen tüm faktörler üzerindeki beklentilere bağlı olacaktır (Levi, 2005, s. 474). PPP ile yakın iliĢki içerisinde, temel nominal döviz kuru yaklaĢımı olan parasalcı görüĢ (MAER) çeĢitli biçimlerde uzun dönemde PPP‟ye bağlı iken malların nispi fiyatlarından ziyade döviz kurunu iki paranın (varlıklar) göreceli fiyatları olarak belirlediğinden motivasyonları farklılık arz etmektedir. Döviz kurunun bu Ģekilde izah edilmesiyle esnek döviz kurlarının temel ekonomik değiĢkenlerden daha fazla oynaklık sergilemesine sebep olan önemli öngörülere imkan tanınır (Macdonald & Marsh, 1999, s. 79). 46 Döviz kuruna parasalcı yaklaĢımın temel modeli (72) nolu ifadede yer almaktadır. Ed f Md (M d M f ) P LY d d d Mf Pf ( Ld Yd L f Y f ) L f Yf (72) L terimi, ne kadar likidite talep edileceğini ölçen bir sabittir. P fiyat seviyesini, M ise nominal para arzını ölçmektedir. Ek olarak, Y reel geliri ve E nominal döviz kurunu göstermektedir. Ayrıca, d alt imi yurtiçi, f ise yurtdıĢını belirtmek için kullanılmıĢtır. Diğer değiĢkenler sabit iken yurtiçi para arzının arttığını varsayalım. EĢitliğin sağ tarafı artarak, döviz kurunun artmasına neden olur. Bu da milli paranın değer kaybetmesi anlamına gelir. Yani, daha fazla milli paranın piyasada olması, değerinin düĢmesine neden olacaktır (Feenstra & Taylor, 2008, s. 87). ġimdi para talebi ile reel gelir ve faiz oranları arasında doğru yönlü bir iliĢki olduğundan; diğer değiĢkenler sabitken milli gelir seviyesinin arttığını varsayalım. Sağ tarafın azalmasıyla, döviz kuru da düĢecektir. Daha güçlü bir ekonomi daha güçlü milli para anlamına gelecektir. Milli paraya olan talebin artmasıyla, daha değerli olması beklenmektedir (Çağlar, 2003, s. 93). Ġlk olarak esnek fiyat varsayımı ile parasalcı model (FLMA) anlatılacaktır. FLMA‟ya göre fazla döviz kuru oynaklığı, beklenen gelecek fazla para arzına karĢı cari döviz kurunun büyütülmüĢ bir tepkisi olarak belirtilmektedir. Ġkinci olarak sabit fiyat varsayımı ile parasalcı yaklaĢım (SPMA). ele alınacak olup fazla döviz kuru oynaklığını mal ve varlık piyasaları arasında asimetrik uyarlama hızı ile açıklanacaktır. Son olarak FLMA ve SPMA unsurlarını birleĢtiren hibrit modelinden bahsedilecektir. Reel faiz farkları modeli olarak da anılan hibrit modeli, esnek ve sabit fiyat parasalcı yaklaĢımlar arasında nominal faiz oranı ve nominal döviz kuru iliĢkisi bağlamında bazı çeliĢkileri açığa kavuĢturmaktadır (Macdonald & Marsh, 1999, s. 80-81). Parasal yaklaĢımda ilgi para piyasasına odaklanmıĢ durumdadır. Bu noktanın belirtilmesi önemlidir çünkü tahvillerin döviz kurunun belirlenmesinde bağımsız bir role sahip olmadıklarını belirtmektedir (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 180). 47 Üç modelin ortak özelliği, döviz kuru belirlemede para arz ve talebi anahtar konumdadır. Diğer ortak baĢlangıç noktası ise üç model de güvencesiz faiz paritesi (UIP) Ģartını uygulamaktadır. Yani, yurtiçi ve yabancı tahvillerin riskliliklerini eĢ görüp, beklenen getirilerini eĢitlerler. Benzerliklerinin yanında, modeller arasında büyük farklılıklar da vardır. FLMA, kısa ve uzun vadede ücret, fiyat ve döviz kurlarının aĢağı ve yukarı doğru tamamen esnek olduğunu söylemektedir. Ayrıca enflasyonist beklentilerin etkisini de bünyesinde barındırmaktadır. Buna karĢın, ilk defa Rudiger Dornbusch (1976a) tarafından detaylandırılmıĢ olan sabit fiyat modelinde kısa vadede ücretler ve fiyatlar yapıĢkan iken döviz kuru, ekonomik politika değiĢimlerine tepki göstermektedir. Sadece orta ve uzun vadede fiyatlar ve ücretler ekonomik politika ve Ģoklara uyarlanır. Dornbusch modelinde, enflasyonist beklentilerle açıkça ilgilenilmez. Reel faiz farklılığı modelinde ise esnek fiyat varsayımıyla parasalcı yaklaĢımın enflasyonist beklentiler rolü ile Dornbusch modelinin sabit fiyat varsayımı birleĢtirilmiĢtir (Pilbeam, 1992, s. 172). 2.3.1. Esnek Fiyat Varsayımı Ġle Parasalcı YaklaĢım Bu kısımda esnek fiyat parasalcı modelin tanımı, temel varsayımları ve modelin iĢleyiĢi hakkında bilgiler verilecektir. 2.3.1.1. Esnek Fiyat Parasalcı Modelin Tanımı ve Temel Varsayımları Bütün fiyatların esnek olduğunun varsayıldığı Frenkel (1976) tarafından ileri sürülen esnek fiyat parasalcı görüĢte toplam arz eğrisi diktir ve toplam talepteki bir kaymanın çıktı üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır. Arz yönlü faktörler tarafından belirlenen çıktı aĢağı ya da yukarı kolaylıkla ayarlanamayacaktır. Sadece toplam arzdaki bir kayma çıktıda değiĢikliğe neden olabilir. Sonuçta IS-LM analizinin IS kısmı bu analiz için gereksizdir (Wang, 2005, s. 131). Özetle çıktı doğal seviyesindedir ve fiyatlar esnek olmalarından dolayı fazla talep karĢısında hemen uyarlanmaktadırlar (Sarno & Taylor, 2002, s. 108). Model PPP‟nin sürekli geçerli olduğunu varsaymaktadır. Böylece UIP Ģartı da sağlanmıĢ olur. Ayrıca para arzı ve reel gelir dıĢsal olarak belirlenmektedir. Buna ek olarak, yurtiçi para sadece yurtiçi yerleĢiklerce talep edilirken, yabancı para ise sadece yurtdıĢında yaĢayanlarca talep edilmektedir (Baillie & Mcmahon, 1990, s. 71). 48 FLMA, IS-LM analizinin LM kısmıyla ilgilenmektedir. PPP ile iliĢkilendirilmiĢ iki ülke para talebi fonksiyonları, iki ülkedeki faiz oranı seviyeleri, para talebi ve nispi geliri de kapsayacak Ģekilde ülke paraları arasındaki kurun belirlenmesi için parasalcı modelde yapılan iĢlemlerle analiz edilirler. Fischer etkisiyle model, enflasyon boyutunda yeni bir biçim alır. Döviz kuru üzerine çeĢitli Ģokların etkisi esnek fiyat parasalcı model uygulanarak değerlendirilir (Wang, 2005, s. 131). Döviz kuru belirleme teorisinde PPP‟nin kullanımı deneysel olarak pek de desteklenmemesi nedeniyle problemli bir durum olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte FLMA‟nın daha karmaĢık varlık modellerine göre döviz kuru sapmalarına ilginç bir açıklama getirmesinden dolayı ilk olarak ele alınması mantıklı bir yaklaĢım olacaktır (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 179). Parasalcı yaklaĢımın popüler bir Ģekli esnek fiyat varsayımı ile parasalcı yaklaĢımdır. Genelde iki para birimi, iki tahvil ve bir homojen ticareti yapılabilen mal ile iki ülkeli bir model olarak ele alınır (Macdonald & Marsh, 1999, s. 81-82). Temel varsayımlara ek olarak, ülke paralarının ikame edilmediği fakat ahviller ise tam ikame edilmesi eklenir. Varlık sahipleri herhangi bir dengesizliğin hemen ardından portföylerini düzenleyebilirler. Yani sermaye mobilitesi tamdır6 (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 180). Tahviller tam ikame olduklarından güvencesiz faiz paritesi Ģartının sağlandığı tekrar görülecektir. Et (st k ) it it* (73) FLMA‟nın basitliği etkileyici olduğu halde, bu basitliğe ulaĢmak için birçok sayıda varsayım yapılmaktadır. Açık ekonomi makroekonomi altı toplulaĢtırılmıĢ piyasa hakkındadır: mal, iĢgücü, para, döviz, yurtiçi tahvil ve yabancı tahviller. FLMA bu piyasalardan sadece para piyasasındaki denge Ģartları ile ilgilenmektedir. Yurtiçi ve yabancı varlıkların tam ikame varsayımları ile yurtiçi ve yabancı tahvil piyasaları tek bir piyasa olmaktadır. Kurların yabancı kur piyasasındaki arz ve talebe kolayca uyarlanması varsayımı, mal piyasasındaki denge varsayımı (tam esnek fiyatlar), iĢgücü piyasasındaki denge varsayımı (tam esnek ücretler) kalan beĢ piyasadan üçünde dengeyi 6 Ödemeler bilançosu denge Ģartında (B=T (Q,Y)+C (i)) Ci 49 verir. Walras Kanunu7‟na göre modeldeki tüm sistemin dengede olması para piyasası denge Ģartları ile belirlenir. O halde, FLMA ulusal fiyat seviyeleri varsayımı altında sürekli PPP ile piyasa temizleyen genel denge modelidir (Sarno & Taylor, 200, s. 110; Taylor, 1995, s. 22). 2.3.1.2. Esnek Fiyat Parasalcı Modelin ĠĢleyiĢ Dinamiği Nominal servet kısıtıyla8, model üç varlık (milli para, yabancı para ve bileĢik tahvil) içerir. Tahvil piyasası artık değer olarak düĢünülebildiğinden, para piyasası denge Ģartları odak noktası haline gelmektedir. Varlık piyasalarını düĢünürken para piyasası ya da birleĢik tahvil piyasasına bakmak akıllıcadır. Eğer para piyasası dengede ise tahvil piyasası da dengede olacaktır. Aynı Ģekilde para piyasasında bir dengesizlik aynı ve ters Ģiddette tahvil piyasasında da oluĢur (Macdonald & Hallwood, 2000: 180; Taylor, 1995, s. 21). Para talebi iliĢkileri standart Cagan tipi log-lineer iliĢki ile verilmektedir (Rosenberg, 2003, s. 171): mtD pt 0 yt 1it (74) mtD* pt* 0 yt* 1it* Kolaylık açısından gelir esnekliği 0 ve faiz yarı esnekliği 1 ülkeler arasında eĢ kabul edilmiĢtir. Ek olarak, para piyasası dengesinin her iki ülkede sürekli olarak tuttuğu varsayılmaktadır (mD=mS) Nispi fiyatlar cinsinden Denklem (74)‟ü düzenlenecek olursa (75) nolu ifade elde edilir. pt pt* mt mt* 0 ( yt yt* ) 1 (it it* ) 7 (75) N piyasalı bir sistemde N-1 piyasa dengede ise N‟ininci piyasa da dengededir (Koutsoyiannis,1997, s. 534). 8 M milli para, B yurtiçi tahvil, B* yabancı tahvil ve V=B+ B* olmak üzere; W=M+B+ B* W=M+V yerleĢiklerin karĢılaĢtıkları nominal servet kısıtıdır. Tahviller tam ikame olduklarından bileĢke olarak V değiĢkeniyle gösterilmiĢtir. 50 Nispi fiyatlar açısından PPP denklemi ile birlikte (75) nolu denklem de kullanılarak (76) nolu ifadede temel parasalcı denklem elde edilir. st mt mt* 0 ( yt yt* ) 1 (it it* ) (76) Nominal döviz kuru, nispi fazla para arzıyla elde edilir. Esnek fiyat parasalcı modelin bazı taraftarları sürekli olarak (kısa, orta ve uzun vadede). tuttuğunu iddia etseler de Fisher Ģartı ile nominal faiz oranının beklenen enflasyonu içerdiği uzun dönemli bir denge iliĢkisi olarak düĢünmek daha uygun olacaktır (Macdonald & Marsh, 1999, s. 82). (76) nolu ifadede döviz kurunu para arzı farkının, reel gelir farkının ve faiz oranı veya enflasyon beklentilerinin9 farkının bir fonksiyonu olarak vermektedir. Döviz kuru, iki ülke arasındaki nispi para arzları, reel gelir seviyeleri, faiz oranı seviyeleri veya enflasyon beklentilerinin hareketlerine göre kendini ayarlamaktadır (Wang, 2005: 134; Bulut, 2005: 135). Diğer değiĢkenler sabitken belirli bir periyotta (Pilbeam, 1992, s. 174); Eğer yurtiçi para arzı yabancı para arzından daha hızlı artarsa döviz kuru artacaktır (milli para değer kaybedecektir). Eğer yurtiçi reel gelir yabancı reel gelirden daha hızlı artarsa kur düĢecek, milli para değer kazanacaktır. Eğer yurtiçi faiz oranları yabancı faiz oranlarından daha hızlı artarsa veya yurtiçi faiz oranları yabancı faiz oranlarından daha yavaĢ düĢerse döviz kuru artacak, milli para değer kaybedecektir. Eğer enflasyon beklentileri bir ülkede yabancı ülkeye göre daha yüksekse kur yükselecektir. Daha ayrıntılı olarak incelenirse, pozitif yurtiçi para arzı Ģoku sonrasında kısa dönemde çıktı sabit olduğundan fiyat seviyesi artacaktır. Devamında PPP‟yi sağlamak için milli para yabancı para cinsinden değer kaybedecektir. Yani yabancı paranın yurtiçi fiyatlar cinsinden belirlendiği nominal döviz kuru, s, artar. Yurtiçi parasal geniĢleme sadece fiyat seviyesinde oransal bir etkiye sahip toplam talep eğrisindeki yukarı yönlü 9 Fisher denklemi kullanarak faiz oranları yerine enflasyon beklentilerinin kullanılabilir. 51 kaymaya karĢı tepki niteliğinde olabilir. Ülkedeki pozitif reel gelir Ģoku yurtiçi fiyat seviyesini düĢürür. Böylece PPP seviyesini sağlamak için milli para değer kazanır. Bu durum uzun vadede olduğu gibi kısa vadede de geçerlidir. Ayrıca hem sabit hem de esnek fiyat varsayımlarında çalıĢmaktadır (Sarno & Taylor, 2002, s. 109; Rosenberg, 2003, s. 172)). Yurtiçi pozitif faiz Ģoku ise yurtiçi fiyat seviyesini artıracaktır. Böylece, PPP mekanizmasının sağlanması için milli para değer kaybeder. Bununla birlikte FLMA‟da yurtiçi faiz oranı endojen bir değiĢkendir; yurtiçi faiz oranındaki değiĢiklikler veya beklenen değiĢikliklerin döviz kuru üzerine bir etkisi olurken, döviz kurundaki değiĢikliklere bir tepki de olabilir. Son olarak, milli paranın beklenen satınalma gücü kaybını karĢılamak üzere, bir ülkedeki pozitif enflasyon Ģoku karĢısında milli para değer kaybedecektir. Pozitif enflasyon Ģoku sonrasında, Fisher Etkisi‟ne (IFE). göre faiz oranı artıĢ beklentisi artacaktır. Yurtiçi fiyat seviyesi veya enflasyon içsel değiĢkenler olduklarından döviz kuru ile karĢılıklı olarak etkileĢim içerisinde olabileceklerdir (Wang, 2005, s. 134). Mussa (1976, s. 238) döviz kurlarındaki değiĢmelerin nedeni ne olursa (reel yada parasal) olsun reel etkilere sahip olduğunu belirtmiĢtir. Örnek olarak da ABD ve birkaç Avrupa ülkesinin tecrübelerinden bahsetmektedir. Buna göre doların diğer paralar karĢısında değer kaybetmesiyle Amerika‟nın ihracat endüstrilerinin rekabetliliğini artırırken, Avrupa ülkelerinin ihracat endüstrilerinin rekabetliliğini ise azaltmaktadır. Sonraki iki kısımda FLMA kapsamında magnification (güçlendirme) ve bubble (balon) etkilerinden bahsedilecektir. 2.3.1.3. Güçlendirme (Magnification) Etkisi Esnek fiyat parasalcı modelin en önemli özelliklerinden biri de temel prensipler yanında, olası fazla döviz kuru hareketlerini belirleyen beklentilerin eklenmesidir. Denklem (73) ve (76) kullanılır ve xt [mt mt* 0 ( yt yt* )] olarak tanımlanırsa, cari döviz kuru (77) nolu denklemdeki gibi ifade edilir. st xt 1[ Et ( st 1 ) st ] st xt 1 Et ( st 1 ) 1 1 1 1 (77) 52 Zamanın herhangi bir aĢamasında döviz kuru beklentileri Ģu Ģekilde verilmektedir: Et ( st i ) 1 [ Et ( xt i ) 1Et ( st i 1 )] 1 1 (78) (78) nolu ifadeyi tekrarlayarak indirgenmiĢ biçimi Ģu Ģekilde elde edilir. st 1 n ( 1 )i Et ( xt i ) ( 1 ) n Et ( st i 1 ) 1 1 i 0 1 1 1 1 (79) 1 para talebi için döviz kuru elastikiyetini yansıttığı için 1 / (1+ 1 ). değeri 1‟den küçüktür. Bu yüzden lim[ 1 ]i Et ( st i ) 0 i 1 1 (80) (79) ve (80) nolu denklemleri kullanarak beklentilerle geniĢletilmiĢ FLMA denklemi (81) nolu ifadede yer bulacaktır. st 1 n ( 1 )i Et ( xt i ) 1 1 i 0 1 1 (81) Beklentiler dikkate alındığında cari döviz kuru, sadece Ģimdiki fazla para arzına değil gelecek beklenen para arzına da bağlıdır. Döviz kuru üzerinde para arzındaki cari değiĢimlerin etkileri, otoritenin para arzı kuralı altında insanların stokastik yapıyı nasıl algıladıklarına bağlıdır. Mesela, para arzı cari dönemde % x artarsa ve bu artıĢ Denklem (79) ve (81) ile geçici olduğu kabul edilirse beklenen gelecek döviz kuru çok az etkilenecektir (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 184). Bu tür bir iliĢkide temel değiĢkenler, beklenti profillerini de etkilemeleriyle döviz kuru üzerinde oransal bir etkiden çok daha fazlasına sahip olmaktadırlar (Macdonald & Marsh, 1999, s. 82). 53 ˆ t mt m ˆ t olsun. Ek Basitlik açısından 1 (it it * ) 0 ( yt yt* ) ( pt pt* ) 0 ve m olarak para arzındaki nispi değiĢimi zaman serisi özelliklerini kullanarak birinci derece otoregresif bir model olarak Denklem (82) ile ifade edilsin. ˆ t m ˆ t 1 t m 0 1 , Et 1{ t } 0 (82) Denklem (81)‟i bir dönem öteleyerek, eĢitliğin her iki tarafının da t dönemindeki beklentilerini hesapladıktan sonra, orijinal denklemden çıkartılırsa (83) nolu ifadeyi elde edilir. Et ( st 1 ) st 1 1 i ] Et (mˆ i 1 mˆ i ) [ 1 1 i 0 1 1 (83) Sonuç olarak (82) ve (83) nolu denklemleri kullanarak, yapılan iĢlemler sonucunda (84) nolu eĢitliğe ulaĢılır. Et ( st 1 ) st 1 (mt mt 1 ) 1 1 1 st mt mt* 0 ( yt yt* ) 1 Et ( st 1 st ) st mˆ t (84) 1 (mˆ t mˆ t 1 ) 1 1 1 1 , >0 olmak üzere mt üzerine beklenmeyen bir Ģokun iki etkisi olacaktır. Ġlki standart olarak para arzının döviz kuru üzerine olan direkt oransal etki iken diğeri Denklem (84)‟ün ikinci terimindeki beklentiler etkisidir. Yani m‟deki değiĢim s üzerinde fazla sapmalara neden olur ki buna güçlendirme etkisi denir (Macdonalds & Marsh, 1992, s. 83). 2.3.1.4. Spekülatif Balon Etkisi Kabarcık olarak da Türkçeye çevrilen balon Stiglitz (1990,13)‟in yorumuyla Ģu Ģekilde tanımlanmıĢtır, “Fiyatların bugün yüksek olması –temel ekonomik göstergeler bu tür bir fiyatı doğrular gözükmediği halde- yatırımcıların sadece satıĢ fiyatının yarın 54 daha yüksek olacağına dair düĢüncelerinden kaynaklanıyorsa bir balon mevcuttur.” Eğer yatırımcıların beklentileri ellerindeki varlıkları ileride bir zamanda beklediklerinden daha fazlaya satabilecekleri yönünde değiĢirse varlığın cari fiyatı artacaktır. Balonların varlığının test edilmesi (Richard Meese 1986). FLMA modelinin önemli bir çıkarımı olarak değerlendirilmelidir (Taylor, 1995, s. 22). Spekülatif balonlar, finansal piyasalarda akılcı beklentiler teorisi tarafından göz ardı edilememekte ve ekonomi üzerinde reel etkilere sahip olmaktadır (Blanchard & Watson, 1982, s. 26). Kurların oluĢumuyla ilgili olarak aĢağıdaki sonuçlara ulaĢılmıĢtır (Çağlar, 2003:101): Denge döviz kuru için kısa vadede birden fazla çözüm bulanabilir. Temel ekonomik değiĢkenler ile döviz kurunun cari piyasa değeri arasındaki fark zamanla açılabilir. Döviz kurunun değeri, kendilerini gerçekleĢtirme özelliğine sahip beklentilere bağlıdır. Spekülatif balonlar, döviz kurları gibi varlık fiyatlarının temel değerlerinden çok uzak salınımlar10 göstermesini açıklar. Balon kavramı FLMA‟dan daha geniĢ bir modeller bütünü ile iliĢkili olduğu halde, FLMA spekülatif balonların incelenmesinde beklenen döviz kurunun rolündeki vurgu nedeniyle daha uygun bir çalıĢma alanı sunmaktadır (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 186). Döviz kurlarında balon etkisi ve iĢleyiĢ mekanizması Ģu Ģekildedir. Ekonomik ajanlar, temel ekonomik değiĢkenlerden bağımsız olarak bir paranın değerinde artıĢ (azalıĢ) olacağı beklentisine girerler. Bu nedenle ilgili paranın talebinde artıĢ (azalıĢ) oluĢur. Talep artıĢı (azalıĢı) paranın değerini hızla artırarak (azaltarak) denge değerinden sapmasına neden olur. Beklentilerin öngörü halinde kendini ispatıyla karĢı karĢıya olan piyasa etkin hâle gelir ve balon oluĢmuĢ olur. Bütün bunlara rağmen temel ekonomik değiĢkenlere ait gerçekçi hesaplamalar söylentilerin önüne geçince balon sönerek ortadan kaybolacaktır (Çağlar, 2003, s. 101). Farklı bir bakıĢ açısıyla, piyasa aktörlerinin hali hazırda temel ekonomik değiĢkenler sebebiyle aĢırı değerli olan paranın alınmaya devam edilmesiyle balon oluĢur. Burada piyasa aktörleri döviz kurunun temel değiĢkenlerden etkilendiği düzeye 10 1980‟lerde doların dramatik bir Ģekilde değerlenmesi örneğinde olduğu gibi. 55 tekrar düĢmeden kısa vadede hâlâ değerliyken kazanç sağlamayı amaçlamaktadırlar (Pentecost, 1993, s. 84). Ġktisatta, bilgi akıĢı iyileĢtikçe, haberleĢme hızlandıkça ve piyasadaki katılımcı sayısı arttıkça piyasaların daha istikrarlı olacağı varsayılır. GeliĢmeler çerçevesinde döviz kuru bu literatüre uymamaktadır. Aksine döviz piyasalarındaki dalgalanmalar bir istisnai durum değil kuralı göstermektedir. Bu aĢırı dalgalanmaların sebebi temel ekonomik değiĢkenlerden ziyade ekonomik ajanların kendileri açısından akılcı olan davranıĢlardır. Spekülatörlerin arbitraj elde etmek için değer yitiren parayı elden çıkarırken değer kazanan parayı elde tutma çabası neticesinde spekülatif balonlar oluĢmaktadır (Çağlar, 2003, s. 100). ġimdi Denklem (81)‟de 1 (1 1 ) diyelim. > 1 ise çözüm kümesine balon çözümü denir (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 186). Yeni durumda Denklem (77)‟yi tekrar çözersek, (85) nolu ifadeyi elde ederiz. Bu modelin bir rasyonel beklentiler çözümü (81) ile verilmiĢti. Denklem (85)‟de döviz kurunu balon olmaması durumunu gösteren stn olarak verilsin. n stn (1 ) ( )i Et ( xt i ) (85) i 0 (81)‟deki durum ancak bir terminal Ģartın varlığına yani (80)‟deki ifadede olduğu gibi limiti sıfıra giden bir terimin varlığına bağlıdır. Eğer öyle olmasaydı spot döviz kuru için, bt spekülatif balon terimi olmak üzere, sonsuz sayıda rasyonel beklenti çözümü oluĢacaktır (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 186): st stn bt (86) Spekülatif balonların döviz kuru üzerindeki aĢırı sapmalarının çıkarımları varyans eĢitsizlikleri ile gösterilebilir. stn Et ( st* ) st* (1 ) ( )i xt i i 0 (87) 56 stn tam öngörü altında hesaplanmıĢ döviz kurudur. Buna göre et rasyonel tahmini hata terimi olmak üzere; st* stn et (88) Tanım gereği stn ile et iliĢkisizdir ve kovaryans değeri sıfırdır. Spekülatif balonun varlığında ise et ile bt ‟nin iliĢkisi göz ardı edilemeyecektir. st* stn bt et (89) Denklem (89)‟da iki tarafın varyansı alınırsa, (90) nolu ifade elde edilir. Var (st* ) Var (stn ) Var (bt ) Var (et ) 2Cov(bt , et ) (90) Denklem (90)‟a göre spekülatif balonların varlığında, temel ekonomik göstergelere bağlı olduğu duruma nispeten döviz kuru aĢırı oynaklıklar sergileyebilecektir (Macdonald & Marsh, 1999, s. 84). 2.3.2. Sabit Fiyat Varsayımı Ġle Parasalcı YaklaĢım Bu kısımda sabit fiyat parasalcı modelin tanımı, temel varsayımları ve modelin iĢleyiĢi hakkında bilgiler verilecektir. 2.3.2.1. Sabit Fiyat Parasalcı Modelin Tanımı ve Temel Varsayımları Esnek fiyat parasalcı modelde, PPP‟nin kısa ve uzun vadede her zaman gerçekleĢtiği kabul edilmektedir. Satınalma gücü paritesinin sağladığı bir durumda nominal döviz kurlarına ek olarak reel döviz kurları da değiĢmeyecektir. 1970‟li yılların baĢlarından günümüze uygulanan dalgalı döviz kuru sistemi denemeleri birçok para biriminin reel döviz kurlarından ve takiben uluslararası rekabette değiĢmelere neden olmuĢtur. FLMA, döviz kurlarındaki aĢırı dalgalanmaları açıklamada yetersiz kalmıĢtır. 57 Bu durum, esnek fiyat parasalcı modele duyulan güveni sarsmıĢtır. Sonuçta Dornbusch (1976; 1161-1176) yeni bir modelle döviz kuru arenasına çıkmıĢtır (Macdonald & Marsh, 1999, s. 84-85;Pilbeam, 1992, s. 176). SPMA modeline literatürde Dornbusch modeli overshooting (hedefi aĢma veya yüksekten uçma) modeli ya da döviz kuru dinamiği modeli” de denmektedir (Ay, 2000:126). Dornbusch modeli döviz kurlarının belirlenmesinde reel faktörler ile finansal faktörleri bir arada ele alması bakımından da önem taĢımaktadır. Modelde, FLMA‟nın diğer varsayımları aynen korunurken, kısa vadede fiyatların yapıĢkanlığından11 kaynaklanan PPP‟den sapmalar olabileceği varsayımı eklenmiĢtir. Reel ve nominal döviz kurlarının, dıĢsal Ģoklar ile uzun dönem dengelerinden sapabileceklerini belirten modelin savunucuları, bunun nedeni olarak farklı malların uluslararası akıĢkanlığının farklı olması nedeniyle mal arbitrajının aksak bir yapı sergilemesini ileri sürmüĢlerdir. Böylece PPP kısa vadede iĢlemeyecektir (Dornbusch, 1976, s. 260; Macdonald & Marsh, 1999, s. 85). Görüleceği gibi bu fiyat yapıĢkanlığı döviz kuru dalgalanmalarına döviz kurunun hedefi aĢması” terimi ile ifade edilebilecek yeni bir açıklama getirmektedir (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 188). Döviz kuru, bir dengesizlik karĢısında önce nihai ulaĢacağı denge noktasının ötesine hareket eder, daha sonra uzun dönem denge noktasına döndüğünde yeni denge düzeyine yüksekten uçmuĢ olur (Dornbusch & Fischer, 1994, s. 619-620; Levi, 2005, s. 479). Taylor (1995, s. 23), SPMA‟yı en temel hâliyle üç denklemli bir model olarak ifade etmiĢtir. Birincisi, sürekli zamanda ifade edilmiĢ olan güvencesiz faiz paritesi Ģartıdır. Ġkincisi, yurtiçi para piyasası denge Ģartı ve üçüncüsü uluslararası rekabet ve faiz oranı duyarlılığına sahip değiĢkenler ile otonom bir değiĢken içeren toplam talep ile yurtiçi fiyat hareketlerini iliĢkilendiren Phillips eğrisi denklemidir. SPMA modelinin en önemli özelliklerinden biri mal ve varlık piyasalarının farklı uyarlama hızlarından kaynaklanmaktadır. Modelde, döviz kuru belirlemede döviz kuru ve varlık piyasalarının mal piyasalarına göre daha hızlı uyum sağladığı varsayımından yola çıkılmıĢtır. Bunun anlamı fiyat esnekliğinin mal piyasalarında daha düĢük olmasıdır ki böylece kısa vadede satınalma gücü paritesi tutmamaktadır. SPMA, sermayenin tam hareketli olduğu akılcı beklentiler altında, varlık piyasalarına göre mal piyasalarında dıĢsal Ģoklara karĢı uyarlamanın daha yavaĢ olduğu durumda, döviz 11 YapıĢkanlıktan kasıt, değerlerin Ģok sonrası yeni denge noktalarına yavaĢ yavaĢ hareket etmeleridir (Levi, 2005: 479). 58 kurlarının yeni denge noktasına dinamik uyumunu açıklamaktadır (Dornbusch, Dec.1976, s. 1161-1162; Macdonald & Marsh, 1999, s. 85; Macdonald & Hallwood, 2000, s. 192-193). Dornbusch (1976, s. 1162) kısa vadede parasal bir geniĢlemenin döviz kurunda ani bir değer kaybına neden olacağını ve sonuçta ticaret hadlerinde ve döviz kurunda dalgalanmalar oluĢacağını belirtmiĢtir. Uyarlama sürecinde artan fiyatlara kurların değerlemesi eĢlik etmektedir. Böylece döviz kurlarının trend hareketleri kur ve fiyatların konjonktürel hareketlerinden tamamen farklı bir duruĢ sergilemektedir. Süreçte yurtiçi enflasyon üzerine döviz kurlarının direkt etkisi de önem kazanmaktadır. Bu çerçevede döviz kuru yurtiçi çıktı üzerinden toplam talebi etkilemede para politikası aktarım mekanizması için bir geçiĢ aracı olarak tanımlanmaktadır. 2.3.2.2. Sabit Fiyat Parasalcı Modelin ĠĢleyiĢ Dinamiği SPMA matematiksel olarak ifade edebilmek için bazı varsayımlar ile desteklenebilir. Ele alınan yurtiçi ülke küçük, ve yabancı fiyat seviyesi ile faiz oranını veri aldığı kabul edilsin. Güvencesiz faiz paritesi Ģartında tam öngörü12 sürekli olarak sağlansın. Bu denklem, modelin dinamik uyarlama denklemlerinden birini oluĢturmaktadır. Ayrıca FLMA‟da da kullanılan yurtiçi para piyasası denge Ģartı (91) nolu ifade ile yine bu modelde de yerini almaktadır. mt pt 0 yt 1it (91) Uzun dönem dengede fiyatlar tam esnektir ve uzun dönem para piyasası denge Ģartı (dengede i = i*) ile belirlenir13: mt pt 0 yt 1it* (92) Uzun dönemde (fiyat uyarlamaları sağlandıktan sonra) PPP‟nin de geçerli olduğu varsayılmaktadır. 12 (1.73) nolu Et (st k ) it it* ifadesinde beklenen döviz kurunun gerçekleĢen döviz kurunu eĢit olması anlamına gelmektedir. 13 Üst çizgi uzun dönem denge değerlerini vermektedir. 59 st pt pt* (93) Güncel fiyat seviyesinin uzun dönem değerinden sapmasını gösterebilmek için (91) ve (92) nolu denklemleri kullanabiliriz. Ayrıca (73) nolu denklem yardımıyla döviz kurları fiyat iliĢkisini elde edebiliriz: pt pt 1 (it it* ) st 1 1 1 ( pt pt* ) (94) Fiyatların uzun dönem satınalma gücü paritesine standart Phillips iliĢkisi ile uyarlandığı varsayıldığında, - dt toplam talebin logaritması ve uyarlama hızı parametresi tanımlamalarıyla - Denklem (95) elde edilir; pt 1 (dt yt ) (95) Toplam talep ise tanım olarak aĢağıdaki Ģekilde verilmektedir: dt 0 1 (st pt ) 2 yt 3it (96) Denklem (96)‟da st pt terimi rekabeti simgeleyen bir ifade olup net ihracat üzerinden toplam talebi etkilemektedir. Ticaret dengesi üzerinde reel döviz kurunun etkisini gösterir ki eğer s artarsa talep yurtiçi mallara doğru kayacaktır (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 189) yt gelirin tüketim harcamalarına katkısını barındırmakta iken, it de yatırım harcamaları ve tüketim vasıtasıyla talebi etkilemektedir. ġimdi toplam talep tanımını Denklem (95)‟in içine yerleĢtirilirse; pt 1 (dt yt ) [0 1 (st pt ) ( 2 1) yt 3it ] (97) Denklem (97)‟yi uzun dönem denge ifadesi ile yazılacak olursa, (98) nolu ifadeyi elde edilir. 60 0 [0 1 ( st pt ) ( 2 1) yt 3it ] (98) Denklem (97) ve (98)‟i kullanarak uzun dönem sapmalarla ifade edilmiĢ fiyat uyarlama denklemi elde edilir. Bu eĢitlik SPMA sisteminin ikinci dinamik denklemini oluĢturmaktadır: pt 1 1 ( st st ) 1 3 ( pt pt ) 1 (99) Ġki dinamik denklem olan (94) ve (99)‟u matris formatında yazıldığında elde edilen katsayılar matrisinin determinantı negatif olması tek bir çözüm için gerek ve yeter Ģarttır: 0 s p 1 s s 1 t t 1 3 pt pt 1 1 (100) st st s A p pt pt det A 1 1 Bu matrisin grafiksel gösterimi ġekil 7‟de verilmektedir. p ve s sırasıyla denklem (94) ve (99)‟u simgelemektedir. 61 s s 0 p 0 M Eo A o M p Şekil 7. SPMA‟nın faz diyagramı Kaynak: Macdonalds & Marsh, 1999, s. 87; Wang, 2005:155 ġekil 7‟deki oklar fiyat ve döviz kurunun kararlı duruma uyarlanma yönlerini göstermektedir. Para piyasası zamanın her noktasında dengededir. Döviz kuru ve fiyatlar arasındaki iliĢki MM çizgisiyle gösterilmekte ve para piyasasının denge durumunu vermektedir. Buna karĢın mal piyasası her zaman dengede değildir. Bu, yapıĢkan fiyatların bir özelliği olarak ekonomideki Ģoklar karĢısında fiyatların hemen tepki verememesinden kaynaklanır. Eğer ekonomi uzun dönem denge noktası olan E noktasında değilse MM çizgisi üzerinde bir yerde olacaktır çünkü MM çizgisi dıĢındaki her noktada döviz kuru ya birden bire düĢecek ya da yükselecektir. Ekonomi MM doğrusu üzerinde bir noktada olduğunda fiyat ve döviz kuru uyarlamaları iĢaretler ile gösterildiği Ģekilde uzun dönem denge pozisyonunu bulacaktır. Örneğin A noktasında fiyat seviyesi uzun dönem denge değerinden büyük olduğu için mal arz fazlası oluĢacaktır. Ayrıca yurtiçi fiyat seviyesinin de çok yüksek olduğunu da gösteren, döviz kurunun denge seviyesinin altında da olduğu görülmektedir. Bu durumda bileĢik dinamik uyarlama iĢlemi devreye girecektir. Yani, bir taraftan likidite etkisinden dolayı iç faiz oranları düĢerken diğer taraftan fiyatlardaki düĢüĢ mal talebini artıracak ve döviz kurunun artmasına diğer bir deyiĢle değer kaybetmesine neden olacaktır (Wang, 2005, s. 156). 62 2.3.2.3. Döviz Kurunun Hedefi AĢması ġekil 8‟de ise MM doğrusunun sağa kaymasıyla para piyasası Ģok sonrası M‟M‟ doğrusunda dengeye gelecektir. Mal piyasası dengeye geldiğinde uzun dönem denge fiyatı p olacaktır. Uzun dönem denge döviz kuru ise s olacaktır. Para arzındaki artıĢ sonrasında döviz kurunun s ‟dan uzun dönem denge değeri olan s ‟ı aĢarak s ‟ne olan hareketi döviz kurunun hedefi aĢması (overshooting). olarak isimlendirilmektedir. Parasal geniĢleme sadece döviz kurunun aynı oranda değer kaybetmesine yol açmamakta, bununla beraber likidite etkisinden dolayı iç faiz oranlarının düĢmesi sonucu dıĢarıya kaçan sermaye nedeniyle, döviz kurunun daha fazla değer kaybetmesine neden olmaktadır. ġekil 8‟de bu durum E noktasından B noktasına geçiĢ olarak gösterilmiĢtir (Wang, 2005, s. 156). M‟ s s 0 s M s s p 0 B C E M‟ M p p p Şekil 8. Döviz kurunun hedefi aĢması Kaynak: Wang, 2005, s. 157; Macdonald & Hallwood, 2000, s. 190; Pilbeam, 1992, s. 184 FLMA modelinde faiz oranları farkındaki değiĢmenin döviz kurunu aynı yönde etkileyeceği düĢünülmekteydi. Bunun sebebi olan faiz oranları farkı enflasyonist beklentilerin bir nedeni olarak görülmektedir. Diğer taraftan SPMA modelinde bu iliĢki ters yönlüdür. Bu durum fiyat yapıĢkanlığını takiben kısa vadede satınalma gücü paritesinden sapmalar olacağı yönündeki düĢünceden kaynaklanmaktadır. Fakat uzun vadede bütün parasalcı modellerde olduğu gibi para politikası SPMA‟da da etkisiz olacaktır (Copeland, 2005, s. 197-198). 63 Overshooting prensibini matematiksel olarak çözebilmek için dört temel denklemi göz önünde bulundurulmalıdır. Bu çerçevede, para piyasası dengesinin yurtiçi ve yurtdıĢında sürekli tuttuğu mD = mS varsayımı, güvencesiz faiz paritesi Ģartı Et (st 1 ) it it* , regresif beklentiler denklemi Et (st 1 ) ( s s)t ve para piyasası denge Ģartı mt pt 0 yt 1it kullanılarak elde edilen pt mt 0 yt 1it* 1 (s s)t ifadesinin toplam diferansiyeli alınarak (101) nolu denklem bulunur (Macdonald & Hallwood, 2000, s. 210-211). dpt dmt 0 dyt 1dit* 1 (ds ds)t (101) Homojenlik varsayımından dst dmt ve sabit veya katılık kabulüyle de yt, pt, ve it* „ın değiĢimleri sıfıra eĢittir. Bu veriler ıĢığında yapılan matematiksel iĢlemler neticesinde (102) nolu ifadedeki sonuca ulaĢılır. dmt 1 dst 1 dst 1 dst ( 1 1)dmt (102) dst 1 1 dmt 1 (102) nolu denkleme göre para arzında meydana gelen bir değiĢiklik döviz kurunda oransal bir değiĢimden çok daha fazla bir değiĢime neden olacaktır. Bu overshooting (yüksekten uçuĢ) 1 ve tarafından belirlenmektedir. Özellikle 1 ve ne kadar küçük olursa, döviz kurundaki yüksekten uçuĢ çok daha fazla olacaktır (Macdonald & Marsh, 1999, s. 88). 2.3.3. Hibrit Parasalcı YaklaĢım (Reel Faiz Farkları Modeli) Bu kısımda hibrit parasalcı modelin tanımı, temel varsayımları ve modelin iĢleyiĢi hakkında bilgiler verilecektir. 64 2.3.3.1. Reel Faiz Farkları Modelinin Tanımı ve Temel Varsayımları Frankel (1979:610-611), SPMA modelinin düĢük ve istikrarlı enflasyona sahip ekonomilerde, FLMA modelinin ise enflasyon oranlarının çok yüksek ve değiĢken olduğu ekonomilerde geçerli olduğunu belirtmektedir. Frankel, iki uç duruma karĢın ılımlı enflasyonun hüküm sürdüğü ekonomilerde ise ne sabit fiyat ne de esnek fiyat parasalcı modelin geçerli bir uygulama olamayacağını belirtmektedir. Bu yüzden daha gerçekçi olan bu durum için hibrit ya da reel faiz oranları farkı adıyla anılan modelin tutarlı olabileceğini iddia etmiĢtir. Dornbusch‟un sabit fiyat parasalcı modeli, esnek fiyat parasalcı döviz kuru modeline göre bir ilerleme gösterse de enflasyonist beklentileri hesaba katma noktasında yetersiz kalmaktadır. Buna karĢın esnek döviz kurlu 1970‟li yıllar enflasyon hâkimiyetindedir. Esnek fiyat parasalcı modelin enflasyonist beklentileri ile sabit fiyat parasalcı modelin anlayıĢını birleĢtirmek için Frankel FLMA ve SPMA modellerini hibrit modeli (RID). altında birleĢtirmiĢtir (Pilbeam, 1992:186;Wang, 2005, s. 167). Frankel, PPP‟nin devamlı olarak gerçekleĢtiği varsayımını ortadan kaldıran bir parasalcı model çerçevesinde, parasal değiĢimin faiz oranı etkisini reel ve enflasyon olarak ikiye ayırmıĢtır. RID ve FLMA arasındaki temel fark döviz kuru beklentilerini etkileyen faktörlerden kaynaklanmaktadır. SPMA modelinde, cari kur ile uzun dönem denge kuru arasındaki farkı kapatan beklenen uyum hızı nominal döviz kurunu belirlemektedir. Dornbusch modeline göre bu açık kapandığında piyasanın gelecek döneme ait enflasyon beklentileri sıfır olacaktır. Bu sebeple, Frankel kurduğu modelde beklenen döviz kurunu belirlemek için hem sabit fiyat parasalcı modelin spot kur ile uzun dönem değeri arasındaki açığı hem de esnek fiyat parasalcı modelin uzun dönem beklenen enflasyon oranları farkını kullanmıĢtır (Bulut, 2005, s. 147). 2.3.3.2. Reel Faiz Farklılığı Modelinin ĠĢleyiĢ Dinamiği RID modeli iki temel varsayıma sahiptir. Birincisi güvencesiz faiz oranı paritesi Ģartının14 sağlanmasıdır. Daha sonra sıfır risk altında spot döviz kurunun kullanılacağı beklenen döviz kurunun yerine Frenkel (1976) olduğu gibi vadeli kur primi 14 Et (st 1 ) it it* 65 kullanılmaktadır. Döviz kuru beklentilerinin oluĢumu hakkında ikinci varsayım ise regresif beklentiler formulasyonuna15 enflasyon farklılığı etkisinin eklenmesi ile yapılmıĢtır (Wang, 2005, s. 167). Böylece oluĢan yeni eĢitlik Denklem (103) ile gösterilmektedir. Et (st ) ( st st ) (pte1 pte1 ) * (103) Kısaca denklem (103)‟e göre uzun vadede st st olduğu zaman döviz kurundaki beklenen değiĢim uzun dönem enflasyon farklılığındaki değiĢim ile belirlenecektir. Kısa dönem döviz kuru dengesi ise Denklem (103) ile Et (st 1 ) it it* eĢitliği kullanılarak elde edilir. 1 st st it Et (pt k ) it* Et (pt*k ) (104) Böylece cari döviz kuru st reel faiz farklılığına bağlı olarak st değerinin altında ya da üstünde olabilir. Sonuç olarak eğer yurtiçi reel faiz oranı yabancı reel faiz oranının üzerinde seyrederse milli para uzun dönem denge değerine nispeten değer kazanacaktır. Bu durum SPMA‟nın yüksekten uçuĢ ruhunu kapsamaktadır. Denklem (104) gibi bir iliĢkide st ‟ın da FLMA ile belirlendiği varsayılabilir. Bu çerçevede FLMA modelinde döviz kuru eldesinde kullanılan yurtiçi ve yurtdıĢı para talebi fonksiyonlarını da kullanarak Denklem (105) elde edilir. st mt mt* 0 ( yt yt* ) 1 (it it * ) * 1 it pte1 ite pte1 (105) Denklem (105)‟de kısa dönem faiz oranlarının reel faiz oranlarını içermesi ve ayrıca uzun dönem faiz oranının ise beklenen enflasyonu kapsaması nedeniyle RID modeli -s imleci kısa dönem ve l imleci uzun dönemi göstermek üzere- son halini Denklem (106) ile almaktadır. 15 Et (st 1 ) ( s s)t 66 st 0 (mt mt* ) 1 ( yt yt* ) 2 (its its* ) 3 (itl itl* ) (106) Frankel (1979). formülasyonu, reel faiz oranlarında bir dengesizlik olduğu durumda reel döviz kurunun uzun dönem denge değerinden sapmasına açıklık getirmektedir. Eğer reel yurtiçi faiz oranı, reel yabancı faiz oranının altında ise reel döviz kuru nispi olarak uzun dönem denge değerinden düĢük değerlenecektir. Böylece dengenin sağlanması için reel döviz kurunda bir değer artıĢı beklenecektir. Tam esnek fiyat parasalcı okul tüm piyasaların aynı anda dengelendiğini ve böylece uyarlama hızı parametresi ‟nin sonsuz olduğunu söylemektedir. Bunun anlamı kısa dönem döviz kuru için çözüm pt pt* mt mt* 0 ( yt yt* ) 1 (it it* ) eĢitliğinde faiz oranı farklılığı yerine beklenen enflasyon farklılığının yerleĢtirilmiĢ halidir. Denklem (105)‟de belirtilen RID modelinde ise mal ve iĢgücü piyasası fiyatlarının Ģoklara karĢı yavaĢ uyarlandığı varsayılmaktadır. Böylece değeri sonludur. Sonuçta, rasyonel beklentiler yurtiçi piyasalar için geçerli değil iken yabancı döviz piyasaları için geçerli olacaktır. Bu çerçevede beklenmeyen parasal bir geniĢleme sonrasında reel yurtiçi faiz oranı düĢecek ve yükselmesi beklenen yurtiçi fiyat seviyesi ise baĢlangıçta sabit kalacaktır. Kısa vadede döviz kurları uzun dönem denge seviyesini aĢacaktır (Pilbeam, 1992, s. 188). Ampirik çalıĢmalar reel uzun dönem çıktı dağılımlardaki eğilimin kısa dönem dağılımlara nispeten döviz kuru hareketlerini açıklamakta daha baĢarılı oldukları yönündedir. Bu durumun iki nedeni vardır. Ġlki, nominal çıktıya nazaran reel çıktı tasarruf ve yatırımdaki yapısal kırılmaları ve merkez bankası tarafından uygulanan politikaları daha iyi yansıtmaktadır. Ġkincisi ise uzun dönem faiz oranlarındaki değiĢmeler, kısa dönem faiz oranlarındaki değiĢmelere göre döviz kurları üzerinde daha güçlü bir etkiye sahiptir. Bunun sebebi ise kısa dönemli değiĢimler genelde geçici iken uzun dönemli değiĢimler beklentileri de yansıtmaktadır. Bu iki faktör birlikte ele alındığında kısa ve uzun dönem değiĢimler ile döviz kuru arasındaki bağlantı daha net anlaĢılmaktadır (Rosenberg, 2003, s. 114-115). 67 Likidite Etkisi Reel para arzındaki değiĢme Kısa dönem faiz oranlarındaki değiĢme Sermaye giriĢi yada çıkıĢı Katı fiyatlar Geçici hedef aĢımı Döviz kurunda değiĢme Çarpan etkisi Nominal para arzında değiĢme Reel büyüme beklentileri Uzun dönem faiz oranlarında değiĢme Enflasyon beklentileri Reel para talebinde değiĢme Şekil 9. RID modelinde para arzındaki değiĢmelerin etkileri Kaynak: s. Bulut, 2005:148; Rosenberg, 1996, s. 155. RID modeli çerçevesinde yurtiçi parasal büyümedeki beklenmeyen bir artıĢ reel faiz oranlarını geçici olarak düĢürerek sermaye çıkıĢına neden olur ve bununla birlikte parasal büyümenin daha fazla artacağı yönünde bir beklenti meydana gelirse milli paranın değerinin büyük ölçüde azalmasına neden olacaktır. Bu durum ġekil 9‟da görülebilir. Denklem (106) çerçevesinde SPMA ve FLMA modellerinden oluĢan RID modelinin katsayıları her üç parasalcı model için de farklı değerler alacaktır. Bu kapsamda katsayıların değerleri Tablo 2‟de gösterilebilir. Tablo 2 FLMA, SPMA ve RID modelleri için Katsayıların İşaretleri 0 1 2 3 FLMA 1 “-“ 0 “+” SPMA 1 “-“ “-“ 0 RID 1 “-“ “-“ “+” Kaynak:Macdonalds & Marsh, 1999, s. 89 68 Tablo 2‟de dikkat edilmesi gereken husus, her üç modelde de parasalcı gelenek kapsamında nispi para arzı katsayısı bire eĢit ve gelir esnekliği negatif katsayıya sahiptir. Ayırt edici farklılıklar ise kısa ve uzun vade nispi faiz oranlarının yarı esneklik katsayısındadır. Esnek fiyat parasalcı modelde enflasyon ve faiz oranları arasında birebir iliĢki vardır. Bu yüzden reel faiz oranı etkisi yoktur. Aksine sabit fiyat parasalcı modelde ise faiz oranları likidite etkisini tamamen yansıttığından uzun dönem tahviller ile verilen beklenen enflasyon farklılığının bir rolü olmamaktadır. Sonuç olarak, hibrit modeli (RID). her iki yaklaĢımı da içerisinde barındırıyor olup kısa ve uzun dönem faiz oranlarının etkisinde de iĢlemektedir (Macdonalds & Marsh, 1999, s. 89). 2.3.4. Döviz Ġkamesi Modeli Bu kısımda döviz ikamesi modelinin tanımı, temel varsayımları ve modelin iĢleyiĢi hakkında bilgiler verilecektir. 2.3.4.1. Döviz Ġkamesi Modelinin Tanımı ve Temel Varsayımları “Döviz ikamesi bireylerin portföylerinde birden fazla ülkenin parasını bulundurmalarıdır. Bu çerçevede para ikamesi modellerinin arkasındaki önemli nokta bireylerin para taleplerinin sadece yurtiçi para için değil, çeĢitlendirdikleri bir grup para için tanımlanması gerekmektedir. Böylece yurtiçi para için bireylerin talepleri iyi tanımlanmıĢ ve istikrarlı olabilir ya da olmayabilir. Bu nokta para teorisi ve para politikasının merkezinde yer almaktadır. Yani Para otoritesinin para miktarını anlamlı bir Ģekilde etkileme derecesi ne olacaktır?” sorusunu gündeme getirmektedir (Krueger, 1983, s. 91). Döviz ikamesi modelinde ekonomik ajanlar sadece kendi ülkelerinin paralarını talep etmediklerinden, paralar arasındaki ikame esnekliği de artık sıfır olmayacaktır. Portföyün farklı paralar arasında dağılmasının daha gerçekçi olduğu çok açıktır. Mesela, çok uluslu Ģirketler uluslararası iĢlem maliyetini düĢürmek ve zaman kazanmak için döviz talep ederler. Ayrıca ülkelerin MB rezervlerinde de alınan borçlarını ödemek ve gerektiğinde ekonomiye müdahale etmek amacıyla yabancı para bulunmaktadır. AnlaĢıldığı üzere ekonomik bireyler paraların getiri ve risk oranlarını da göz önünde bulundurarak portföylerini çeĢitlendirirler. 1980 sonrası Türkiye gibi geliĢmekte olan 69 birçok ülkede de finansal serbestleĢme sonrasında döviz ikamesi konusu önem kazanmıĢtır (Bulut, 2005, s. 158). Bu sebeple döviz ikamesi modelleri, parasalcı modellerin döviz kurlarındaki değiĢmeleri açıklamada yeterince baĢarılı olmadığını ve bu değiĢmelerin paralar arasında ikame elastikiyetinin bir fonksiyonu olduğunu ileri sürmektedirler (Ay, 2000, s. 149). Ġki farklı döviz ikamesi modeli vardır. Ġlk grup, yabancı paraya nispeten milli paranın arz veya talep fazlasını yansıtan cari iĢlemler açık ve fazlasını yorumlamaktadır. Bu modeller, sermaye hesabı görmemezlikten gelen ödemeler ve sermaye piyasalarını dengesine parasalcı neredeyse tamamen yaklaĢım modellerine benzemektedir (Calvo & Rodrigez, 1977, s. 618-619). Barro‟nun 1978 modeli bu tip modellere örnek gösterilebilir. Ġkinci tip modellerin bakıĢ açısı çok daha farklıdır. Bu modellerde, para arzı, sermaye piyasaları ile yüksek derecede entegre olması boyutuyla, dünya çapında bir olay olarak sunulmaktadır. Bu iki farklı modeli ayırt etmek için ilk grup modele parasalcı döviz ikame modelleri denilirken, ikinci grup modele global döviz ikamesi modeli denir (Krueger,1983, s. 91). Global para ikamesi modelleri paralar arasındaki bağımlılık üzerinde dururken, parasalcı döviz ikamesi modelleri döviz kurlarındaki değiĢmenin elde yabancı para tutumundaki etkisinde yoğunlaĢmaktadır. Bireylerin tercihleri hangi parayı tutmak daha ucuzsa o yönde olacaktır. Bu sebeple, portföyde tutulmak istenen paralar aynı enflasyon oranı beklentisine sahip olmak zorundadırlar. Global para ikamesi modellerine göre yurtiçi para arzındaki bir artıĢ yurtiçi faiz oranlarını düĢürürken yurtiçi fiyatlarda bir artıĢa neden olmaktadır. Bu durumda yerleĢikler için yerli para tutmak cazip olmayacaktır. Bunun etkisiyle yabancı ülkede fiyatlar artacaktır. Sonuçta, döviz ikamesi varlığında yerli ülke para stoğunda bir artıĢ, global para arzında bir artıĢ anlamına gelecektir. Ne kadar büyük döviz ikamesi söz konusuysa o kadar büyük enflasyon geçiĢi olacaktır (Ay, 2000, s. 151). Döviz kuru yönünden incelersek, kur sadece yurtiçi fiyatlarının artıĢından etkilenmemektedir. Yerli ekonomik ajanlar yabancı para balanslarını artırmak isterlerken yabancılar ise ev sahibi ülkeye ait para fonlarını azaltmak isteyeceklerdir. Artan döviz talebi neticesinde döviz kuru artma eğilimine girer. Bu artıĢ yurtiçi fiyat artıĢından daha fazla olur. Bu durum reel kur artıĢının meydana geldiğini gösterir. Artan reel kur cari iĢlemler bilançosunu olumlu etkiler ve bireylerin ellerinde bulundurdukları 70 döviz miktarının artmasına neden olur. Ancak, kurda meydana gelen bu kısa dönemli overshooting durumu uzun dönemde etkisini kaybeder (Bulut, 2005, s. 161). 1970 baĢlarında iki önemli döviz kuru belirleme modeli vardır. BaĢı çeken parasalcı modellerde yurtiçi ve yabancı menkul kıymetler tam ikame kabul edilirken eĢ risk oranına sahiptirler. Ayrıca vadeli kur gelecek spot döviz kurunun yansız tahmin edicisidir. Güvencesiz faiz oranı paritesi de faiz oranı farklılığından doğabilecek kârları elimine etmek üzere geçerlidir. Diğer döviz kuru belirleme modeli olan portföy dengesi modelinde döviz kuru, servet seviyesini etkileyen net yabancı varlıkların artıĢ ve azalıĢını gösteren cari iĢlemlerin temel belirleyicisidir. Bu iki döviz kuru belirleme modelinin ne yanında ne de karĢısında olarak ortaya çıkan döviz ikamesi modeli sadece bazı varsayımlarındaki varyasyonlarıyla kendini göstermiĢtir (He & Sharma, 1997, s. 327). En önemlisi ve belki de ismini almasına sebep olan varsayım, döviz ikame modellerinde yerleĢiklerin yurtiçi ve yabancı parayı aynı anda elinde bulundurmasıyla ilgili olandır. Tanım itibariyle para risksiz bir varlık olduğundan ve faiz içermediği varsayıldığından, problem yerleĢiklerin servetlerini yurtiçi ve yabancı paralar arasında nasıl paylaĢtıracaklarını belirlemeleri noktasında oluĢmaktadır. Genel kriter ortak standartlarla belirlenen nispi beklenen getiriler ile tahmin etmektir. Örneğin milli paranın beklenen reel getirisi yurtiçi enflasyonun beklenen getirisinin tam tersidir. Yabancı paranın beklenen reel getirisi ise döviz kurundaki değiĢimin beklenen oranı ile yurtiçi enflasyonun beklenen oranı arasındaki farka eĢittir (Gandolfo, 2002, s. 524). Yerli paradan yabancı paraya veya tam tersi durumdaki kaymalar döviz kuru istikrarsızlığının bağımsız bir kaynağı olabilir. Ampirik araĢtırmalara (Cuddington, 1983; Laney, Radcliffe & Willett, 1984; Baten & Hafer, 1984) göre döviz ikamesi, zengin ülkelerin paraları ile nispeten kararlı (düĢük enflasyona sahip) paralar arasındaki döviz kuru hareketlerinde önemli bir faktör değildir (Visser, 2005, s. 35). Kararsız (yüksek enflasyona sahip) para birimi olan ülkelerde, yüksek enflasyon insanların yerli parayı yabancı para ile değiĢtirmelerine sebep olmaktadır. Bu tür bir durumla karĢılaĢan geliĢmekte olan ülkelerde döviz ikamesinin neden olduğu bazı problemler meydana gelmektedir (Visser, 2005, s. 35-37): Döviz ikamesi yabancı paraya olan talep artıĢı olduğundan döviz kuru artıĢ eğiliminde olacaktır. Bu bir taraftan ülkenin ihracatta daha rekabetçi olmasını 71 sağlarken, diğer taraftan yerli parayla ölçülen enflasyonda ekstra bir artıĢa neden olacaktır. Döviz kuru dalgalanmalarındaki artıĢ diğer bir problem olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ġki para birimi ele alındığında yerli paraya olan talep, beklenen fırsat maliyetlerindeki değiĢimler karĢısında daha duyarlı olacaktır. Yani, yerli para talebinin faiz esnekliği daha büyük olabilir. Senyoraj gelirleri düĢer. Bunun sebebi enflasyon varlığında yerli para cinsinden tutulan reel balanslardaki düĢüĢtür. Döviz ikamesi var ise bu düĢüĢ daha sert olacaktır. Para politikası daha zor planlanıp uygulanacaktır. Bunun sebebi yurtiçi para talebinin daha az kararlı olmasıdır. Böylece para politikasının harcamalar üzerine etkisinin ölçümü daha zor olacaktır. Para politikası etkinliği azalır çünkü yurtiçi para arzındaki değiĢimlerin yurtiçi harcamalara olan etkisi azalacaktır. Temel fark olarak, nitelendirdiğimiz portföyde hem yurtiçi hem de yabancı paranın bulundurulması dâhil olmak üzere modelin genel varsayımları aĢağıda listelenmiĢtir (Copeland, 2005, s. 237-238): Yurtiçi ekonomide ticareti yapılabilen ve ticarete konu olmayan iki mal üretilmektedir. Ticarete konu olmayan malin fiyatı yurtiçi ekonomide belirlenmektedir ve her zaman dengededir. Ticarete konu olan malın fiyatı dıĢsal olarak uluslararası piyasalarda belirlenmektedir. Portföy seçimi iki varlık ile sınırlandırılmıĢtır. Bunlar faiz getirisi olmayan (non interest bearing). milli para ve yabancı paradır. Elde tutulan finansal varlıkların değeri (kısaca servet) ticarete konu olan mallar ile ölçülmektedir. 72 2.3.4.2. Döviz Ġkamesi Modelinin ĠĢleyiĢ Dinamiği Esnek ve sabit fiyat parasalcı yaklaĢımlarda para servisi sadece yurtiçi para ile sağlanır ki bu tek para varsayımı hiç de gerçekçi değildir. Birçok uluslararası Ģirket çeĢitli paraları tutmaktadırlar ki ülkelerin para servisleri de baĢka paralar ile sağlanabilsin(Hallwood & Macdonald, 2000, s. 194). Döviz ikamesi modelinin matematiksel gösterimi için iki ülkeli bir model ele alalım ve para talebi yurtiçi yerleĢiklerin talebi ile ülkedeki yabancıların talebini kapsasın. Ayrıca para piyasaları dengede olsun. Yurtiçi ve yabancı ülkeler için para talebi fonksiyonları aĢağıdaki Ģekilde oluĢsun. mt m1*t pt kyt it (107) mt* m1t pt* kyt* it* (108) Denklem (107) ve (108)‟de kullanılan değiĢkenlerden m, p, y ve i sırasıyla ev sahibi ülke için para arzı, fiyat seviyesi, üretim ve faiz oranını gösterirken, m *, p*, y*, i* yabancı ülke için aynı değerleri vermektedir. Ayrıca m1t ev sahibi yerleĢikler tarafından yapılan yabancı para talebini gösterirken, m*1t yabancı yerleĢikler tarafından yapılan yurtiçi para talebini göstermektedir. Bunlara ek olarak, k ve sırasıyla para talebinin gelir ve faiz esnekliklerini vermektedir. Spot döviz kurunu st ile gösterirsek ve uzun dönem satınalma gücü paritesinin de geçerli olduğu varsayımı altında denklem (109) elde edilir. st pt pt* (109) Ġki para talebi fonksiyonunu satınalma gücü paritesi denklemi içine yazdığımızda Denklem (110)‟u elde ederiz. Denklem (110)‟da stl uzun dönem döviz kurunu simgelemektedir. 73 stı mt mt* m1t m1*t k ( yt yt* ) (it it* ) (110) Denklem (110)‟da elde edilen model Frenkel-Bilson modelinin geliĢmiĢ hâli olan uzun dönem esnek fiyat döviz kuru modelidir. Dornbusch (1976a, 1976b) ve Frankel (1979) yapıĢkan yurtiçi fiyatlardan kaynaklanan, satınalma gücü paritesinden sapmaları modellerine dâhil etmiĢlerdir. Frankel (1979) geniĢletilmiĢ regresif beklentilerin rasyonel olduğunu Denklem (111) ile vermiĢtir. Bu denklemde ste1 eldeki bilgiler ıĢığında gelecek dönemki beklenen döviz kurunu gösterirken, ( e *e )t beklenen enflasyon farklılığını vermektedir. ise uyarlama parametresidir. ste1 st (sl s)t ( e *e )t (111) Bu varsayımlara ek olarak güvencesiz faiz paritesi Ģartı sağlanmaktadır. ste1 st it it* (112) Denklem (110) ve güvencesiz faiz paritesi Ģartını Denklem (111) ile değerlendirilirse, Denklem (113) elde edilir. st mt mt* m1t m1*t k ( yt yt* ) ( 1/ )(it it* ) 1/ ( te te* ) (113) Son olarak beklentilerin yerine reelleĢtirilmiĢ enflasyon farklılığı yazılırsa döviz ikamesi modeli elde edilmiĢ olur. Bilson (1979, s. 211) döviz ikamesi modellerinin, portföyde herhangi bir dövizin reel değerinin uluslararası ticarete konu olan mallar üzerinden satınalma gücü paritesiyle ölçülebileceği varsayımı altında değerlendirilebileceğini belirtmiĢtir. Bilson‟a göre döviz kurunun temel belirleyicisi, iki paranın nisbi arzı ve faiz oranları farklılığıyla ölçülen nispi parayı elde tutma maliyetidir.” Elde yabancı para tutan ekonomik ajanlara ait olan b3 ve b4 parametreleri yabancı para tutmadaki değiĢimin döviz kuruna etki kanallarını göstermektedir. Yani, döviz ikamesinin nominal döviz kuruna etkisini yansıtmaktadır. Eğer b3 ve b4 sıfırdan farklı ise uzun dönem döviz kuru analizlerinde döviz ikamesi, geçerli bir temel değiĢken 74 olarak görülebilir. Yurtiçi yerleĢikler ve ülkedeki yabancılar tarafından milli parada oluĢan talep artıĢı döviz kuru üzerinde farklı etkilere sahiptirler. b3‟ün pozitif, b4‟ün ise negatif olması beklenir. Milli parada ülkedeki yabancılar tarafından oluĢan talep artıĢı yabancı döviz piyasasında ticari iĢlem olarak görülürken, yurtiçi yerleĢiklerin sebep olduğu talep artıĢı ise yurtiçi para piyasasında kredi artıĢı olarak yansımaktadır (He & Sharma, 1997, s. 329). Bu çerçevede döviz ikamesinin iki temel çıkarımı mevcuttur. Döviz ikamesi kararsızlık kaynağıdır. ġöyle ki beklenen döviz kuru değiĢimlerindeki kaymalar, döviz kurunda daha büyük hareketlerin olmasına sebep olmaktadır. Bu hareketler, döviz ikamesinin varlığı ölçüsünde sınırsızdır. Ġkinci çıkarım para talepleri üzerine olup, Ģayet iki ayrı para birimi birbirleriyle tam ikame iseler aralarındaki kur belirsiz olacaktır (Girton & Roper, 1981, s. 26). 2.3.5. Portföy Dengesi Modeli Bu kısımda portföy dengesi modelinin tanımı, temel varsayımları ve modelin iĢleyiĢi hakkında bilgiler verilecektir. 2.3.5.1. Portföy Dengesi Modelinin Tanımı ve Temel Varsayımları Döviz kuru belirlemede portföy dengesi yaklaĢımı modellerinin baz aldığı çalıĢmalar Markowitz (1952) ve Tobin (1958)‟in para talebi ve portföy teorileri üzerine olan çalıĢmalardır (Pentecost, 1993, s. 151). Beklenen getiri, yatırımcının bir dönem sonunda elde etmek istediği getiriyi rasyonel olarak tahmin etmesine dayalı hesaplanacak getiridir. Beklenen getiri normal dağılım varsayımına dayanarak aritmetik ortalama ile hesaplanmaktadır. Bir varlığın beklenen getirisi, varlığın piyasa değerindeki değiĢmelere bağlı olan sermaye gelirleri ile faiz veya temettü gelirlerini kapsar. Ele alınan varlığın yabancı olması durumunda buna bir de kurdaki değiĢimlerin getiri (götürü) oranını eklemek gerekir. Portföyde ise beklenen getiri portföye alınan finansal varlıkların beklenen getiri değerlerinin ağırlıklı ortalamasıdır (Erdoğan, 1994, s. 3). 75 Bütün finansal varlıklarda az da olsa risk vardır. Genellikle hazine bono ve tahvilleri en az risk gurubundadır. Genellikle bunların getirisi piyasa değiĢmelerinden etkilenmez. Sırasıyla devlet tahvilleri, özel Ģirket tahvilleri ve özel Ģirket hisse senetlerine doğru çıkıldıkça risk de artar. Farklı yatırım fırsatları arasında seçimlerin yapılması yatırımın riskliliğini azaltacaktır. Bu çerçevede yatırımcı iki yönlü karar verebilmektedir. Bunlardan birincisi, aynı beklenen getirileri sağlayacak yatırımlardan riski daha düĢük olanının ya da ikincisi aynı risk değerlerine sahip olanlardan getirisi daha yüksek olanını seçmek Ģeklindedir. Bu biçimde bir oluĢum için portföye katılacak menkullerin çeĢitlendirilmesini gerektirir. Markovitz‟in (1952) Modern Portföy Teorisi‟nin ünlü kuralına göre, riskin minimum olması bakımından bütün yumurtaların aynı sepete konmaması gerekir” (Sağlamer, 2003, s. 37). Portföy dengesi (PB) modellerinin diğer döviz kuru modelleri arasında ayırt edici özelliği yurtiçi ve yabancı varlıklar arasında tam olmayan ikame edilebilirlik varsayımıdır (Visser, 2005, s. 27-28). Daha açık olarak ifade etmek gerekirse, esnek ve sabit fiyat parasalcı modellerdeki yurtiçi ve yabancı varlıkların tam ikame oldukları ve cari iĢlemler dengesizliğindeki servet etkisinin ihmal edilebilmesi portföy dengesi modelinde gevĢetilmiĢtir16. Parasal modeller sınıfıyla ortak olarak, en azından kısa vadede döviz kuru seviyesi finansal varlıkların arz ve talepleri ile belirlenmektedir. Bunlarla birlikte, döviz kuru cari iĢlemler dengesini belirleyen en önemli araçtır. Yani, cari iĢlemler dengesindeki bir açık veya fazla servet seviyesini etkileyen net yurtiçi yabancı varlık sahipliliğindeki artıĢ veya azalıĢ ile iliĢkilendirilir. Sonrasında, varlık talebi seviyesi eninde sonunda döviz kurunu etkileyecektir. Böylece PB modelleri döviz kuru belirlemede varlık piyasaları, cari iĢlemler dengesi, fiyatlar ve varlık birikimi oranının etkileĢimiyle dinamik bir model niteliğindedir. PB modelleri kısa dönem akım dengesiyle, uzun dönem dinamik uyarlama stok dengesini ayırt etmeye yardımcı olur (Sarno & Taylor, 2002, s. 115). PB modeli yaklaĢımı, esnek ve sabit fiyat parasalcı döviz kuru belirleme modellerinin yapısında bulunan stok- akım kusurlarını düzeltmeye çalıĢmak için stokakım tutarlı bir model olarak tanıtılmıĢtır. Özel olarak, çeĢitli Ģoklara karĢı ekonominin ayarlanması zaman aldığı döviz kuru belirlemede bir varlık modeli olarak portföy dengesi yaklaĢımı önem kazanmaktadır. Bu kapsamda tanım olarak tam ikame 16 Daha geniĢ bilgi için, Dornbusch ve Fischer, 1980; Isard, 1980; Branson, 1983,1984 makalelerine bakınız. 76 olmamayı kolaylaĢtıran ve stok-akım etkileĢimlerini içeren modellere portföy dengesi yaklaĢımı denmektedir. Kısa vadede varlık fiyatları varlık piyasalarının stok ihtiyaçları ile belirlenir. Fakat belirlenen varlık fiyatlarının zamanla reel servet ve tasarruf oranları gibi reel değiĢkenler üzerine etkileri olabilir. Daha önce de belirtildiği gibi, PB modellerinin en önemli özelliği önceki modellerden farklı olarak tahvillerin tam ikame olmadıklarını varsaymaktadır. Böylece ülkeler arasında tahvil anlamında portföy çeĢitlendirmesine izin verilmektedir. Bu modelin ortaya çıkıĢı ve geliĢimi Mckinnon & Oates (1966), McKinnon (1969a) ve Branson (1968, 1975a) makaleleri sayesinde olup ilk uygulamaları Kouri (1976), Branson (1977), Isard (1978), Genberg & Kierzkowski (1979), Allen & Kenen (1978) ile Dornbusch & Fischer (1980) ile gerçekleĢmiĢtir. Bu çalıĢmalardan faklı olarak Branson & Henderson (1985) ve Zervoyianni (1988) portföy dengesi modelleri üzerine çalıĢmalarında döviz ikamesine de yer vermiĢlerdir (Pentecost, 1993, s. 151;Dooley & Isard, 1982, s. 257). Diğer taraftan portföy denge modelinde kısa ve uzun dönem arasında bir ayrım yapılmaktadır ve döviz kuru bu kapsamda değerlendirilmektedir. Kısa dönemde döviz kurları finansal varlıkların arz ve talebi ile belirlenirken, uzun vadede finansal varlıklara reel faktörler de eklenmektedir (Sarno & Taylor, 2002, s. 115-119; Ay, 2000, s. 159). PB modeli diğer parasal modellerde de olduğu gibi döviz kurları finansal varlık piyasalarında arz ve talep tarafından belirlenmektedir. Bunun yanında, döviz kurları cari iĢlemler hesabının temel belirleyicisi konumundadır. Cari iĢlemlerde bir açık önce serveti etkileyen, daha sonra da sırasıyla varlık talebini ve döviz kurunu etkileyen yurtdıĢı varlıkların yurtiçi tutumunda bir düĢüĢe yol açmaktadır. Bu çerçevede, portföy denge modeli cari iĢlemler, varlık piyasaları, fiyat düzeyi ve varlık birikim oranını içine alan dinamik bir modeldir. Eğer farklı para birimleri cinsinden varlıklar tam ikame değillerse, cari iĢlemler dengesizliği bağlamında servetin uluslararası transferleri döviz kurunu etkileyecektir (Dooley & Isard, 1982, s. 257). PB modellerinde, servet varlık talebi denklemlerine bir ölçek değiĢken olarak eklenmiĢtir ki bu değiĢiklik ile diğer varlık modellerinden ayrılmaktadır (Hallwood & Macdonald, 2000, s. 226-227). Portföy denge modelinde yurtiçi ve yabancı varlıklar tam ikame olmadıklarından, uluslararası yatırımcılar rizikoları dağıtılmıĢ para dıĢı portföyler tutacaklardır. Portföyde bulunan varlıkların her biri risk-getiri karakteristikleri oranınca yer bulurlar. Risk özellikleri farklı vergi yükümlülükleri, likidite kararları, politik riskler, döviz kuru riski 77 ve borcu zamanında ödememe (temerrüt) gibi riskler barındırır (Pentecost, 1993, s. 151; Hallwood & Macdonald, 2000, s. 227). PB modellerine göre yerli ve yabancı varlıkların değiĢtirilmesi durumunda oluĢacak maliyetler göz önüne alınmaktadır. Bu kabul ile portföy dengesi yaklaĢımı zaten yerli ve yabancı varlıklar arasında tam ikame varsayımını da ortadan kaldırmıĢ olmaktadır ki bir önceki paragrafta verilen risk kalemleri nedeniyle PB modelinde yabancı ve yurtiçi varlıklar tam ikame edilememektedir (Bulut, 2005, s. 149). Portföy dengesi modeli alanındaki ampirik çalıĢmalar iki önemli metodolojik sorunu ima etmektedir. Ġlk sorun verilerin kısıtlı olmasıdır; ajanların ellerindeki finansal varlıkları para birimine göre inceleyebilmek oldukça zordur. Bu veri elde olmadığından farklı değiĢkenler kullanarak analizler yapılmakta ancak her kullanılan veri tam olarak istenileni verememekte ve birtakım varsayımların yapılmasını gerekli kılmaktadır. Ġkinci metodolojik sorun ise durağan bir varlık talebi fonksiyonu elde etmenin zorluğudur. Frankel (1982a) mikro temelli bir sermaye varlığını fiyatlandırma modeli” (capital asset pricing model) kurulabileceğini savunmaktadır. Ancak bu modeli makroekonometrik bir çerçevede kullanmanın, uluslararası uyumlaĢmanın sağlanabilmesi için beklenen getirilerdeki değiĢikliklerin gerekliliği nedeniyle doğru olmayacağı eleĢtirisini getirmektedir. Bu nedenlerden dolayı kur belirlenmesinde portföy dengesi yaklaĢımı ampirik çalıĢmalar tarafından desteklenmemektedir. Branson, Halttunen & Mason (1977) en küçük kareler yöntemiyle yaptıkları analizlerle bir baĢarı elde edememiĢ olsalar da analizlerini iki aĢamalı en küçük kareler yöntemiyle tekrarlamıĢlar ve teoriyi destekleyen bulgular elde etmiĢlerdir. Frankel (1982b) ise Cochran-Orcutt tekniği ile portföy temelli bir model test etmiĢ ancak veriler istatistiki olarak anlamlı gelmemiĢtir. Bunun üzerine Frankel (1982a) parasal yaklaĢım ile portföy dengesi yaklaĢımını sentezleyen bir model kurmuĢ, portföy değiĢkenleri istatistiksel olarak anlamlı katkılar sağlamıĢ, ancak parasal katsayılar istatistiksel olarak anlamsız bulunmuĢtur. 2.3.5.2. Portföy Dengesi Modelinin ĠĢleyiĢ Dinamiği Portföy dengesi modeli matematiksel boyutta incelendiğinde, yerli ve yabancı tahvillerin tam olmayan ikamelikleri döviz kuru riski ile oluĢturulmaktadır. Bu durumda güvencesiz faiz paritesi Ģartının tutması beklenmeyecektir. Tam ikamenin olması ve 78 güvencesiz faiz paritesi Ģartının sağlandığı durum daha önce (73) nolu denklemde, Et (st 1 ) it it* haliyle verilmiĢtir (Gandolfo, 2002, s. 233). Güvencesiz faiz paritesi Ģartının ampirik araĢtırmalarla geçerliliğinin sorgulanması sonucu, bir risk priminin varlığına iĢaret edilmiĢtir (Hallwood & Macdonalds, 2000, s. 228). Böylece, Et (st 1 ) it it* yerine, Denklem (114) oluĢturulur. it it* Et (st 1 ) (114) Bu denklemdeki değiĢkeni risk primidir ve gerek esnek ve sabit fiyat parasalcı döviz kuru belirleme modelleri gerekse döviz ikamesi modelinde sıfır kabul edilmiĢtir. Ayrıca it ve it* sırasıyla yurtiçi ve yurtdıĢı varlıkların beklenen getiri oranlarını temsil eden yurtiçi ve yurtdıĢı faiz oranlarını göstermektedir. Eğer 0 olursa yabancı ülke varlıklarının getirisi ( it* Et (st 1 ) milli varlıkların getirisinden ( it ) büyük olacaktır. Çünkü yabancı varlıklar milli varlıklara göre daha riskli gözükecektir. Uluslararası yatırımcılar her zaman daha az riskli varlıklara doğru portföylerini kaydırırlar. Nominal döviz kurunu elde etmek için ise Denklem (114)‟ün sol tarafındaki üçüncü terim olan beklenen döviz kuru değiĢimini açarak spot döviz kuru yalnız bırakılabilir. Bu manipülasyonların sonucu Denklem (115)‟de görülmektedir (Dooley ve Isard, 1982, s. 260). s s e /(1 it* it ) (115) Yukarıda belirtilen portföy değiĢimlerinin iki çıkarımı mevcuttur. Ġlki, eğer PPP kısa vadede sağlanmaz ise parasal Ģoklar ile oluĢan döviz kuru değiĢimleri reel değiĢimlerdir. Buna ek olarak Marshall-Lerner Ģartı da eklenir ise bu değiĢimlerin cari iĢlemleri etkilemesi beklenebilir. Cari iĢlemler dengesizliğinin anlamı ülkenin varlıklarının biriktirilmesi veya eritmesi Ģeklindedir ve servet değiĢim halindedir. Dornbusch (1980b) ve Frankel (1983) makalelerinde belirttikleri gibi servetteki değiĢimler, döviz kurunu birkaç Ģekilde etkileyebilir (Pilbeam, 2006, s. 183). Bu durum ġekil 10‟da da görülmektedir. 79 Varlık Stoğundaki Bozulma Faiz oranı ve Döviz kuru DeğiĢimleri Yabancı Varlıklardaki DeğiĢim Çıktı DeğiĢimi Cari ĠĢlemlerdeki DeğiĢim Şekil 10. Portföy dengesi modeli iĢlem akıĢı Kaynak: Pilbeam, 2006, s. 183 Eğer tüketim servetin bir fonksiyonu ise gelir değiĢebilecek ve sonuçta para talebi de servetin bir fonksiyonu ise cari iĢlemlerden kaynaklanan servetteki bir değiĢim, para talebinde bir değiĢime neden olur ve bu etki döviz kuru üzerindeki tüketim etkisini kuvvetlendirecektir. Servetin varlık piyasası dengesi üzerine de bir etkisi vardır. Uluslararası ekonomik ajanlar risk almayı sevmediklerinden ve yabancı varlık tutmanın riskliliği yüzünden, bireyler portföylerinde yabancı tahvile oranla daha çok oranda yurtiçi varlık tutmaktadırlar. Sonuçta tam olmayan varlık ikameliliği ve risk karĢıtlığı ile servetteki artıĢın büyük bir kısmı yurtiçi tahvillerden oluĢmaktadır (Hallwood & Macdonald, 2000, s. 228). Ġkinci çıkarım ise tahvillerin tam olmayan ikameliliği, servet etkisinden bağımsız olarak varlık piyasasını etkilemesiyle ortaya çıkar. Eğer yatırımcılar bir paranın daha riskli olduğunu düĢünürler ise portföylerini bu para cinsinden olan tahvillerden uzaklaĢtırırlar. Parasal yaklaĢımlardaki gibi, döviz kuru zamanın herhangi bir noktasında varlık piyasalarını süpürdüğü halde, varlık seviyesi döviz kuru belirlemede ilgili para arzından daha yüksektir. Çünkü cari iĢlemler bir akım değiĢkenidir. Cari iĢlemler dengesizliği zamanla varlık stoğunda bir etkiye neden olur ki bu da döviz kurunu etkileyecektir (Hallwood & Macdonald, 2000, s. 229). PB modelinde kısa dönem döviz kuru belirlemeye göre W, özel sektörün net finansal serveti olmak üzere 3 kısıma ayrılsın: Bu üç öğe sırasıyla para (M), yurtiçi tahviller (B) ve yurtiçi yerleĢikler tarafından tutulan yabancı para cinsinden yabancı tahviller (F) olsun. B‟yi yurtiçi özel sektör tarafından tutulan devlet borcu olarak 80 düĢünebiliriz. F ise özel sektör tarafından tutulan yabancılar üzerindeki net haklardır. Y yurtiçi reel geliri, P yurtiçi fiyat seviyesini ve Wd yurtiçi reel serveti göstermektedir. Serbest dalgalanma (hükümet müdahalesinin bulunmadığı bir döviz kuru sistemi) altında cari iĢlemler fazlası sermaye açığı ile eĢleĢtirileceğinden zamanla cari iĢlemler F‟deki birikim oranını belirleyecektir. i ve i* yurtiçi ve yabancı faiz oranları ile servet tanımı ve yurtiçi talep fonksiyonları ve bileĢenleri aĢağıdaki Ģekildedir (Branson, 1977, s. 72; Krueger, 1983, s. 86-87; Pentecost, 1993, s. 152-153; Appleyard&Field, 2001, s. 510-511; Sarno&Taylor, 2002, s. 115; Pilbeam, 2006, s. 184): W M B SF (116) M (i, i* Sˆ e , Y , P,Wd ) M1 0, M 2 0, M 3 0, M 4 0, M 5 0 (117) B (i, i* Sˆ e , Y , P,Wd ) B1 0, B2 0, B3 0, B4 0, B5 0 (118) SF (i, i* Sˆ e , Y , P,Wd ) F1 0, F2 0, F3 0, F4 0, F5 0 (119) F T ( S / P) i * F T1 0 (120) Denklemlerdeki 1 ve 2‟ler kısmi türevler iken, Sˆ e milli paranın beklenen değer kaybını göstermektedir. Denklem (116)‟dan da anlaĢılacağı üzere , ve toplamı bire eĢit olmak zorundadır. Böylece diğer üç denklem birbirinden bağımsız değillerdir. Denklem (120)‟de sermaye hesabını cari iĢlemlere eĢitleyen F‟deki değiĢim oranını vermektedir. EĢitliğin diğer tarafında ise ticaret dengesi T (.) ve net borç servisi i* F yer almaktadır. Ticaret dengesi de reel döviz kuru seviyesinin pozitif bir fonksiyonudur ( Pilbeam, 2006, s. 184-185). Basitlik açısından statik beklentiler varsayımı yapıldığı kabul edilsin. Yani böylece beklenen değer kaybı Sˆ e sıfır olacaktır. Bu durumda (117) - (119) arası denklemler döviz kuru beklentilerinden bağımsız olacaktır. Ancak toplam serveti gösteren (116) nolu ifadede, döviz kurunda meydana gelen bir değiĢme toplam serveti etkileyecektir. Böylece yabancı varlık talebi de bu duruma bağlı olarak değiĢecektir (Taylor, 1995, s. 29). 81 ġekil 11‟de PB modelindeki kısa dönem döviz belirlemenin kararlılık durumu gözlenmektedir. BE çizgisi yurtiçi varlık piyasalarındaki denge noktalarının geometrik yerini gösterirken, FE çizgisi kısa vadede sabit olup, yabancı varlık talebinin yabancı varlık arzına eĢit olduğu noktaların geometrik yerini vermektedir. Son olarak ME çizgisi ise dengede para piyasasını göstermektedir. ġekil 11‟deki dinamik akıĢı ve çizgilerin eğimlerini belirleyebilmek için, yerli para ile ölçülen yabancı varlıkların değerindeki (F) bir artıĢ ile döviz kuru değer kaybettiği durumu ve akabinde servette (W) yol açtığı artıĢ söz konusudur. s ME A FE BE E i Şekil 11. PB modelindeki kısa dönem döviz belirlemenin kararlılık durumu Kaynak: Sarno & Taylor, 2002, s. 116; Hallwood & Macdonald, 2000, s. 233. Servetteki bu artıĢ Denklem (117) ve (118)‟den anlaĢılacağı üzere hem M‟de hem de B‟de artıĢa sebep olacaktır. Para piyasasında dengenin korunumu için faiz oranları artar. Yani, ME doğrusu pozitif eğimli olmalıdır. Yurtiçi faiz oranları artarken ajanlar portföylerindeki yabancı tahvilleri yerlileri ile değiĢtirerek tepki gösterirler. Böylece, yabancı tahvillerin yurtiçi talebi düĢer ve döviz kuru S düĢme eğilimine girer. Böylece FE negatif eğimli olacaktır, fakat BE‟ye göre daha yatık konumdadır. Bunun sebebi de yurtiçi faiz oranının, yabancı tahvil talebine nazaran yurtiçi tahvil talebi üzerinde daha etkili olmasıdır. Faiz oranı ve döviz kurunun kısa dönem denge değerleri yukarıda iki boyutlu uzayda belirlenen BE, FE ve ME doğrularının kesiĢtiği noktada elde edilir. Yabancı servet artıĢı ise cari iĢlemler fazlalığı kanalıyla net yurtdıĢı varlık talebini arttıracaktır. Burada yurtdıĢı yerleĢiklerinin dünyanın geri kalanına göre portföylerinin daha büyük oranını kendi (yabancı). paraları cinsinden varlıklar ile doldurmak istemeleri nedeniyle döviz kuru artacaktır (Frankel, 1984, s. 248). 82 Walras kanunu çerçevesinde Denklem (116)‟yı da bu analize dâhil edilirse; iki piyasadaki denge neticesinde üçüncü piyasa da dengeye gelecektir. Sonuç olarak PB modelinde ele alınacak olan iki piyasadaki denge tüm modelin geçerliliğini sınamıĢ olacaktır. ġekil (11)‟deki A noktası BE ve FE doğrularına göre durumu incelendiğinde, verilen herhangi bir döviz kuru düzeyinde (A noktası). BE doğrusu yurtiçi tahvil piyasasında dengeye gelecek Ģekilde faiz oranını uyaracaktır. Aynı Ģekilde verili faiz oranı düzeyinde (A noktası). FE doğrusu da yabancı varlık piyasasında dengeye gelecek Ģekilde nominal döviz kurunu uyaracaktır. Bu uyarlama gösteriyor ki BE ve FE doğrularının kesiĢiminden farklı alınan herhangi bir durumda ekonomi E noktasında dengeye gelecektir (Sarno & Taylor, 2002, s. 117). 2.4. Döviz Kuru Modellerindeki Sorunlar ve Genel Bir Değerlendirme Döviz kurlarının hareketlerini açıklamada varlık piyasası modelleri I. ve II. Dünya SavaĢları arası ile 1973-1978 döneminde baĢarılı tahminler gerçekleĢtirirken, 1980 sonrası dönemlerdeki dalgalanmaları açıklamada baĢarısızlardır. Bazı yazarlar (Macdonald & Taylor, 1993; Karfakis, 2006; Morley, 2007; Uz & Ketenci, 2009). yoğun dinamik ekonometrik yöntemler ve parasalcı modelin farklı biçimlerini kullanarak döviz kuru paritesi tahmininde tesadüfi yürüyüĢ modelinden daha iyi sonuçlar bulmuĢlardır. Diğer taraftan yapılan ampirik çalıĢmalar genel olarak incelenirse var olan döviz kuru modellerinin baĢarısızlığı aĢikardır. ġüphesiz ki farklı ekonometrik teknikler ve ele alınan modeli geçersiz kılan mevcut bilgilerin dıĢlanmasıyla farklı döviz kuru ikilileri belirli bir dönemde verilen teoriyi destekler sonuçlara yönlendirilebilir. Unutulmaması gereken diğer bir nokta, hiçbir teori için kesin ampirik destek bulmanın zor olduğudur. Bu durum, döviz kuru modellerinin hatalı olduğunu düĢündürmekten ziyade döviz kuru hareketlerini modellerken ciddi ekonometrik problemlerle karĢılaĢacağımız sinyallerini vermektedir. Döviz kuru modellerinin baĢarısızlığı altında yatan nedenlerin en önemlileri aĢağıdaki Ģekilde sıralanmıĢtır (Hacche & Townend, 1981, s. 222; Pilbeam, 2006, s. 216). 83 Döviz kurları basit bir Ģekilde para politikası ile belirlenmemektedir. Kompleks bir anlayıĢ içinde para ve maliye politikalarının bileĢimi ile ülkeler arası makroekonomik politikaların etkileĢimine bağlıdır. Ekonomik mekanizma ve uyarlama iĢlemlerini gösteren çeĢitliliği gösteren yapısal farklar bulunmasına rağmen oluĢturulan tüm indirgenmiĢ denklemler benzer değiĢkenler içermektedir. Böylece benzer veri gereksinimine ihtiyaç duyarlar. Bunun yanında indirgenmiĢ biçimlerdeki tahmin edilen katsayı iĢaretlerinin değiĢmesiyle teorileri ayırt etmede ve birini kabul ederken diğerlerini reddetme noktasında ekonometrik tahmin zorlaĢmaktadır. Esnek döviz kurları ile birlikte döviz kuru belirlenmesindeki teorik literatür cari döviz kurunun sadece var olan bilgilere değil onlardaki beklentilere de bağlı olması nedeniyle tam olarak anlaĢılır hale gelmiĢtir. Bu yüzden bu temel faktörlerin gelecek durumları hakkında algıyı düzenleyen yeni bilgi cari döviz kuru üzerinde bir etkiye sahip olacaktır. Fakat yeni bilginin nasıl modele dâhil edileceği ve model değiĢimlerinin nasıl belirleneceği belirsizdir. Diğer bir neden, literatürde Finance Minister Problem” diye de geçen peso sorunudur. Doğru döviz kuru belirleme modeli seçilmiĢ olsa bile gelecekte bir zaman gerçekleĢeceği beklenen (para arzında bir artıĢ gibi). döviz kurunu belirleyecek bir beklenti altında cari döviz kuru etkilenebilir (Krasker, 1980, s. 270). Fakat eğer beklenen olay gerçekleĢmez ise döviz kurundaki hareket varsayılan belirleyicilerle iliĢkisiz kalacaktır. Bu durumda modelin kendisi doğru fakat ampirik test bunu belirleyemeyeceği için yanılacaktır. Para arzındaki değiĢimlerin yanı sıra para talebindeki istikrarsızlık da döviz kurlarını açıklamada önemlidir. Verilen Ģok veya uygulanan politikanın beklenen nitelikte olup olmadığına göre döviz kurunun dinamik yolu tamamen değiĢecektir. Her ne kadar bazı ampirik çalıĢmalarda döviz kurundaki hareketler beklenen mi beklenmeyen mi olduğu belirlenmeye çalıĢılsa da bu etkileri döviz kuru modellerine dahil etmek mümkün olmamaktadır. Reel Ģokların döviz kuru hareketleri üzerindeki etkisinin ampirik modele dahil edilmesi de baĢka bir sorundur. Döviz kuru belirlerken tüm modern varlık piyasası modellerinde ortak nokta beklentilerin önemli olduğudur. Fakat hem teoride hem de ampirik çalıĢmalarda 84 bazı basitleĢtirmeler yapılmaktadır. Örneğin, belentiler gerçek dünyada açıkça dıĢsal nitelikte iken birçok teori homojen varsayım yapmaktadır. BaĢka bir varsayım ise tam öngörüdür. Böylece beklentiler, ele alınan teorik model ile tam tutarlı olacaktır. Diğer taraftan bazı modeller ise döviz kuru beklentilerinin statik bir yol izlediğini öne sürerek, bu Ģekilde kullanmaktadırlar. Diğer bir problem ekonominin finansal ve reel yapısındaki büyük değiĢimlerdir. Bunların ekonominin performansı açısından önemli çıkarımları olacağı gibi döviz kurları üzerindeki etkileri de kayda değerdir. Varlık modellerinin çoğunda kısa dönemde para, yurtiçi tahviller ve yabancı tahviller gibi finansal varlık stokları sabit kabul edilip, piyasanın anlık dengesi ele alınmaktadır. Böylece, arzu edilen stoklar ile mevcut stoklar eĢit kabul edilmektedir. Bu sınırlayıcı varsayımı içeren bir yaklaĢım kısa vadede cari iĢlemler gibi akım değerlerini dikkate alamayacaktır (Bisignano & Hoover, 1982, s. 20). Bazı araĢtırmacılara (Flood & Hodrick, 1990, s. 85; Stiglitz, 1990, s. 13). göre ise döviz kuru belirleme modellerindeki baĢarısız tahminlerin nedeni spekülatif balonların varlığıdır. Ayrıca para ikamesinin varlığı da baĢka bir sorun olarak karĢımıza çıkmaktadır. Para ikamesinin varlığı, esnek kur sisteminde paraların talep yönünden ikamesini mümkün kılarak bağımsız para politikası uygulama imkânını ortadan kaldırmaktadır. Bu sorunun çözülmesi için para politikalarının yabancı para politikaları ile uyum içinde olması sağlanmalıdır (Girton & Roper, 1981, s. 12-13; Çağlar, 2003, s. 107). Ek olarak para talebi denkleminde yer alan döviz balanslarının para arzı oluĢumunda yer almaması nedeniyle para politikasının tutarlılığı gözden geçirilmelidir. Bu çerçevede (Hallwood & Macdonald, 2000, s. 195) 1960‟lı yıllarda para talebi fonksiyonun, yapılan ampirik çalıĢmalarda istikrarlı bir yapı sergilerken, yapılan analizlerde 70li yıllarda istikrarsız olduğunu belirtmiĢlerdir. Diğer taraftan varlık modellerinin bir kısmının döviz kurlarındaki değiĢmeleri açıklamada baĢarısız olmalarındaki neden servet, risk faktörleri ve cari iĢlemler gibi değiĢkenleri modele dâhil etmemeleridir. Bu eksiklikleri giderecek Ģekilde portföy modelleri de dâhil edildiğinde denklemlerin tahmin gücü artmaktadır (Frankel, 1984, s. 248-249). Buna karĢın Kearney & Macdonald (1988) portföy modelleri dâhil edildikten sonra dâhi döviz kuru modellerinde doğru dıĢsal varsayımlar ve modellerin dinamik özelliklerine göre değiĢkenler eklenerek, test edilmelerini önermiĢlerdir. 85 BÖLÜM III MAKROEKONOMĠK ġOKLAR VE DÖVĠZ KURU DALGALANMALARI 1990‟lı yılların baĢı itibariyle geliĢmiĢ ülkelerde yaĢanan durgunluk, büyük çaplı sermaye sahiplerinin yeni yatırım alanları bulmaya yönlendirmiĢtir. Böylece 1990‟lı yılların sonunda küreselleĢme hareketlerinin etkisiyle ortaya çıkan finansal serbestleĢme ile birçok geliĢmekte olan ülke, sermaye hareketleri üzerindeki kontrollerini kaldırmıĢtır. Bu geliĢmeler sonucunda geliĢmiĢ ülkelerden Latin Amerika ve Güney Doğu Asya‟daki geliĢmekte olan ülkeler baĢta olmak üzere Türkiye de dâhil birçok geliĢmekte olan ülkeye yoğun bir Ģekilde sermaye akımı baĢlamıĢtır. Bu süre zarfında etkileri küresel boyutlara ulaĢan ve birçok ülke için yıkıcı sonuçlar doğuran krizler ortaya çıkmıĢtır. 1997 Güney Doğu Asya‟daki finansal krizin altında yatan nedenler üzerine tartıĢmalar kriz öncesi dönemde yaĢanan büyük sermaye giriĢleri ile para ve maliye politikalarının rolüdür. Literatürde özellikle krizlerin birincil kaynağı olarak kısa vadeli aĢırı borçlanma öncelikli olarak gösterilmektedir. Bu söylemi destekler açıklama ise krizin çıktığı ülkelerdeki büyük bankaların yüksek kısa vadeli borçlanma ile finanse edilen riskli kredilerini destekler yönde cesaret veren merkezi hükümetlerin tavrıdır (Agenor, 2004, s. 34; Duah, 2007, s. 111-112). Ters bir Ģok olduğunda yabancı kredi sağlayıcılar kredilerini geri çekerek yüklü miktarda sermaye kaçıĢına neden olurlar ve nominal döviz kurunda sert bir değer kaybı yaĢanır. Bu durum birçok yazar (Aghion & diğerleri, 2001; Radalet & Sachs, 1998) tarafından tartıĢılmıĢtır. Diğer bir açıklama, para teorisi tarafından para basılarak desteklenen geniĢleyici maliye politikası sonucunda döviz kurunun birden bire düĢmesi ile yapılabilir. Artan mali açık rezerv kayıplarının devam etmesine neden olurken milli paranın da değer kaybetmesine yol açmaktadır. Bu standart bakıĢ açısı, aynı zamanda, birincil kuĢak döviz krizi modelinde de belirtilmektedir. ĠĢin aslı, eğer yurtiçi bankalar, merkezi hükümet tarafından güvence altına alınarak iĢlem yapıyorlarsa, bu bankaların artan yabancı yükümlülükleri ileride döviz kurunda çökmelere neden olan daha yüksek mali açıklara yol açan öncü gösterge niteliğindedir (Duah, 2007, s. 114). Sonuçta, Güney Doğu Asya‟da döviz kurundaki ani değer kaybı yüksek cari açık ve beklenen mali açığı yansıtmaktadır. 86 Özellikle geliĢmiĢ ülkelerde dalgalı kur sisteminin kullanılmaya baĢlanmasından bu yana döviz kuru hareketleri teorik ve ampirik çalıĢmalarda gözde konular arasına girmiĢtir. Çoğunlukla kabul edilen görüĢ döviz kurlarının beklenenden daha fazla oynaklık gösterdiği yönündedir. Reel döviz kurunda oluĢan yüksek dalgalanma net ticaret hacminde değiĢikliklere yol açmaktadır. Bu değiĢiklik çarpan etkisiyle yurtiçi hâsıla ve istihdamla birlikte enflasyonu da etkileyebilmektedir. Böylece kur oynaklığı uluslararası makroekonomik tartıĢmaların mihenk taĢı konumunda olmuĢtur (Dornbusch, 1993, s. 11). Hangi Ģoklar döviz kurunu değerlendirirken hangileri değer yitirmesine neden olmaktadır? Sorunun cevabı çerçevesinde, bu çalıĢmada sermaye akımı ile hükümet harcamaları gibi makroekonomik değiĢkenlere verilen Ģoklar neticesinde döviz kurundaki etkileri incelenmektedir. Bu dinamik iliĢkiler meydana gelen finansal krizlerin açıklanması açısından da anlamlı olacaktır. Özellikle 1990‟ların baĢında Güney Doğu Asya ekonomilerine doğru yüksek sermaye giriĢi, yurtiçi para ve maliye politikalarından çok daha fazla etkili olmuĢtur. Ayrıca Farma & Stiglitz‟in (1998) ters etki (perverse effect) olarak nitelendirdikleri, yüksek faiz oranı ile döviz kurundaki değer kaybı arasında da yüksek iliĢkiler bulunmaktadır (Inoue & Humori, 2009, s. 2). Diğer taraftan temel makroekonomik modellerin nominal döviz kurlarını açıklamada yetersiz kalmaları ekonometrisyenleri alternatif istatistiksel modellere yöneltmiĢtir. En önemlilerinden biri döviz kurunun rassal davranıĢının sadece bilinmeyen faktörler ve Ģoklar tarafından değil, kaos modeli gibi doğrusal olmayan deterministik modellerle de ortaya konulabileceğidir. Temel makroekonomik büyüklüklerin döviz kuru hareketlerinin nedenlerini açıklamakta eksik kalmaları, bazı ekonomistler (Baillie & Bolerslev, 1989; Baillie & Mc Mohan, 1989) tarafından bilinen ve gözlemlenebilen makro büyüklüklerin yetersiz olduğu konusunu gündeme getirirken sınırlı büyüklükte tamamen istatistiksel modellerle de kur dalgalanmalarını açıklamakta kullanılmıĢtır. Baillie & Bolersev (1989) döviz kurlarındaki hareketlerin de birçok finansal zaman serisi gibi değiĢken koĢullu varyansa sahip martingale süreci 17 özelliği gösterdiğini belirtmektedirler. DeğiĢken koĢullu varyansa sahip bu süreci modellemek için kullanılan R.Engle (1982) tarafından önerilen, ARCH (Otoregressif KoĢullu Heteroskedastik). ve Bollerslev (1986) tarafından tanımlanan GARCH (GenelleĢtirilmiĢ 17 Herhangi bir andan bir sonraki ana geçerken beklenen değiĢme miktarı sıfır olan stokastik süreçlere denir. 87 Otoregressif KoĢullu Heteroskedastik) kullanımı temel makroekonomik modellerden daha iyi sonuçlar vermektedir (Tuna, 2002, s. 1-3). 3.1. Ġç ġoklar Ġktisadi hayatın makro büyüklüklerinde meydana gelen dalgalanmaların tarihi süreç içinde birçok kez olduğu aĢikârdır. Ekonomilerin tarımsal Ģartlara bağlı olduğu dönemlerde dalgalanmaların kaynağı yine doğal sebeplerde aranmaktaydı. Günümüzde her ne kadar doğal sebepler dalgalanmaların kaynağı olma özelliğini devam ettirse de iktisadi anlamda çok daha farklı etkenler oluĢmuĢtur. Bilindiği üzere iktisadi dalgalanmalar sürekli tekrar etmektedir. Tekrar eden bu dalgalanmalar ile ilgili açıklamalar astronomik olaylardan iktisadi oluĢumlara çok çeĢitlidir. Eldeki veriler dâhilinde yapılan analizlerle sonuçlar çıkarılmakta ve yorumlanmaktadır. Bu çerçevede iktisadi anlamda eldeki malzeme, toplam talep ve toplam arz ile onların içinde barındırdığı unsurlardır. Bu iki temel veri grubundaki dıĢsal değiĢimlere ekonomistler Ģok adını vermektedir. ġoklar, üretim ve istihdam gibi temel makroekonomik değiĢkenlerin doğal oranlarından sapmasına neden olur ve ekonomik refahı azaltır (Parasız, 1998, s. 331). Wang (2004, 1). endüstrileĢmiĢ ülkelerde reel döviz kuru hareketlerini açıklamada nominal (parasal ve finansal). Ģokların daha etkin olduğu görüĢünün yanında, geliĢmekte olan ülkeler için arz Ģoklarının da nominal Ģoklar kadar etkin olduğunu belirtmiĢtir. Yurtiçi ülkedeki verimlilik artıĢı gibi pozitif bir arz Ģoku yerli malların toplam arzını ve sermayenin getiri oranını artırırken, sermayenin dolaĢımının serbest olduğu Mundell Fleming modeli altında sermaye giriĢine ve döviz kurunun değerlenmesine neden olur. Yurtiçi mallar için pozitif bir talep Ģoku ise yerli ürünlerin fiyatını artırırken, reel döviz kurunun değerlenmesine ve kısa vadede çıktının artmasına neden olur. Uzun vadede ise çıktı uzun dönem seviyesine dönerken fiyat seviyesi daha yüksek kalır ve reel döviz kuru trend seviyesinin üstündedir. Pozitif bir nominal Ģok ise yurtiçi faiz oranını düĢürür. Kısa vadede nominal ve reel döviz kuru değer kaybeder (yükselir), nispi fiyatlar artar ve yurtiçi çıktı yükselir. Zamanla çıktı ve reel döviz kuru uzun dönem trend seviyesine döner. (Wilson, 1979, s. 647-48; Wang, 2004, 7). Ayrıca Inoue ve 88 Hamori (2009, 3). nominal bir Ģokun etkisinin nominal döviz kuru üzerinde kalıcı iken reel döviz kuru üzerinde geçici olduğunu belirtmektedir. 3.1.1. Toplam Talep ġoku Talep Ģokları genellikle politika yapıcılarının sebep olduğu Ģoklardır. GeniĢletici para ve maliye politikaları talep Ģoku yaratan politikalardandır. Yeter ve gerek Ģartlar sağlandığı durumda bu politikalar, özel sektörü de etkileyebilecek potansiyeldedirler. Örneğin 1980li yılların ortasında Türkiye‟de devletin altyapıya yatırım yapması, özel sektörün yatırımını artırmıĢtır (Ertürk, 2004:387-90). Toplam talepte beklenmeyen dıĢsal bir düĢüĢ olduğunu varsayalım. Bunun sonucunda çıktı ve fiyat seviyesinde azalma olacaktır. Hem para talebinin azalması hem de fiyatlardaki düĢüĢ nedeniyle reel para arzındaki artıĢ nedeniyle faiz oranlarında düĢüĢ eğilimi meydana gelir. Tam sermaye hareketliliği altında sermaye çıkıĢı yaĢanacaktır. Sabit döviz kuru rejimi altında yaĢanan sermaye çıkıĢı neticesinde daha düĢük seviyede olan para talebi ile aynı seviyeye gelene dek para arzı seviyesi düĢecektir. Son denge noktasında çıktı ve fiyat seviyesi daha düĢük seviyelerde olacaktır. Esnek döviz kuru rejimi altında ise sermaye çıkıĢı döviz kurunun değer kaybetmesine ( kurun yükselmesine) neden olur. Çıktı ve fiyat seviyesi sabit kur rejimi altındaki seviyelerinin de altında gerçekleĢir (Gandolfo, 2002, s. 280-81; Gazioglu, 2003, s. 12). 3.1.2. Toplam Arz ġoku Arz Ģokları doğrudan ekonominin üretim ve maliyetlerini etkileyen unsurlardır. Bunlar genellikle maliyetler üzerinden toplam arz fonksiyonunu kaydırırlar. Bunun sonucunda da üretim hattını değiĢtirirler. Arz Ģoklarına, fiyat düzeyi üzerinden doğrudan bir etkiye sahip olduğundan fiyat Ģokları da denmektedir. Arz Ģokları denince akla gelen ilk örnek ile 1973-74 petrol fiyatlarında aĢırı yükselme neticesinde petrole bağımlı olan ülkelerde maliyetlerin artmasına neden olmuĢtur. Böylece üretim ve toplam arz daralmıĢ; maliyet enflasyonu meydana gelmiĢ, ekonomiler durgunluğa girmiĢtir. Fiyat Ģokları gibi kuraklık sonucu hasadın azalıĢı, yiyecek arzında gerilemeye ve böylece yiyecek fiyatlarının yükselmesi gibi doğal kaynaklar ve doğal atmosferde meydana gelen olaylar, çevre korunmasına yönelik yeni bir yasanın kabulü sonrası atıkların azalması ile firmaların ek maliyetleri tüketiciye yansıtması ve sendikaların reel 89 ücret politikası takip ederek ekonomiyi zorlamaları da bu Ģoklardandır (Parasız, 1998, s. 331-32; Ertürk, 2004:387-90). Toplam arzda beklenmeyen dıĢsal bir düĢüĢ olduğunu varsayalım. Marjinal harcama eğilimini 1‟den düĢük varsayarsak, sonuçta talepte oluĢan azalma para talebini azaltırken para arzında bir fazlaya neden olur. Mal talebi fazlası çıktı ve fiyat seviyesinin artmasına neden olur. Fakat çıktı önceki seviyesinin altında seyretmektedir. Fiyat artıĢı reel para arzı seviyesini düĢürürken talep artıĢı da para talebini artıracaktır. Ekonominin (talep ve fiyat değiĢimlerini belirleyen) yapısal parametrelerine bağlı olarak baĢlangıçtaki para arzı fazlası, para talebi fazlasına dönüĢebilir. Fazlanın değiĢip değiĢmeme durumuna göre iki durum oluĢacaktır ( (Gandolfo, 2002, s. 281): Ġlk durumda para arzı fazlası faiz oranının düĢmesi yönünde bir baskı oluĢturacak ve sermaye çıkıĢı baĢlayacaktır. Sabit döviz kuru rejimi altında sermaye çıkıĢı para arzı seviyesini para talebi seviyesine inene kadar düĢürecektir. Son denge durumunda, ilk duruma kıyasla çıktı seviyesi daha düĢük gerçekleĢirken, fiyat seviyesi daha yüksek gözlemlenecektir. Esnek döviz kuru rejimi altında sermaye çıkıĢı toplam talebi destekleyecek Ģekilde döviz kurunun değer kaybetmesine yol açar. Böylece son dengede çıktı Ģok öncesi duruma göre daha düĢük fakat sabit döviz kuru rejimindekine göre daha yüksek bir oranda gerçekleĢecektir. Fiyat seviyesi ise daha yüksek olacaktır. Ġkinci durum ise para arzı fazlasının para talebi fazlasına dönüĢmesidir. Bunun sonucunda faiz oranı artma eğilimi sergileyecek ve sermaye giriĢi yaĢanacaktır. Sabit döviz kuru rejimi altında sermaye giriĢi, artan taleple doğru orantılı olarak para arzının artmasına neden olur. Nihai dengede çıktı daha düĢük, fiyat seviyesi ise ilk dengeye göre daha yüksek olacaktır. 90 Esnek döviz kuru altında ise sermaye giriĢi toplam talepte azalmaya neden olan döviz kuru değerlenmesine (kurun düĢmesi) yol açar. Nihai dengede çıktı daha düĢük olurken, fiyat seviyesi artacaktır. Olumsuz arz Ģokları karĢısında Merkez Bankaları iki seçenek arasında seçim yapmak zorunda kalacaktır. Birinci durumda üretim ve istihdam doğal oranın altındadır. Tam istihdamın eski fiyat düzeyinde oluĢması için fiyatlar düĢecektir. Fakat bu sürecin sonunda bir durgunluk beklenmektedir. Ġkinci durumda ise Merkez Bankası ekonominin doğal orana daha hızlı bir Ģekilde ulaĢması için toplam talebi artırma yoluna gidecektir. ġayet toplam talepte uygulanan artıĢ toplam arz Ģokuyla çakıĢırsa, ekonomi tam istihdam seviyesinde daha yüksek fiyat seviyesinde olacaktır. Böylece Merkez Bankası arz Ģokunu uyumlaĢtırmıĢ olacak fakat fiyat düzeyi her zaman için daha yüksek gerçekleĢecektir (Parasız, 1998, s. 333). 3.2. DıĢ ġoklar DıĢ borç birikimi sonucu oluĢan uluslararası borç krizi, geliĢmekte olan ülkeler için büyük sermaye giriĢleri anlamına gelmektedir. Borç krizleri uzun vadede geliĢmekte olan ülkelere yavaĢ büyüme ve yüksek enflasyon getirir. Bu dönemde ülkeler uzun bir süreçte uluslararası sermaye piyasalarına giremeyecektir. 1989 baĢlarında borçların yeniden yapılandırılmasını öngören Brady Planı ile geliĢmekte olan ülkelere olan sermaye akımında yeni bir dönem baĢlamıĢtır. Yeni akım önceki dönemlere nispeten farklı karakterler içermektedir. Borç kriziyle iliĢkilendirilerek büyük ekonomik maliyetler altında sermaye akımlarının yeniden baĢlaması alıcı ülkeler açısından katıksız bir lütuf olarak görülmemektedir. Aslında yabancı sermayenin geliĢi yurtiçi makroekonomik yönetime karĢı ciddi bir meydan okuyuĢ olarak algılanmaktadır (Agenor & Montiel, 1999:575-76). Bu kısımda özellikle sermaye hareketleri üzerinde durulacaktır. Bu çerçevede sermaye hareketlerinin tanımı, yurtiçi ve yurtdıĢı dinamikleri, genel karakteristik özellikleri ve sermaye giriĢlerine yön veren faktörlere değinilecektir. 91 Sermaye piyasaları, orta ve uzun vadeli fonların alım satımıyla ilgilidir. Para piyasalarıyla aralarındaki vade farklılığının yanında, iĢlemlerin tamamen menkulleĢmiĢ olması da bu piyasaların diğer bir özelliğidir (Seyidoğlu, 1999, s. 480). Kısa vadeli sermaye hareketlerinin yöneldiği uluslararası para piyasaları ise kısa süreli yabancı para fonlarının arz ve talep edildiği piyasalardır. Ülke sakinlerinin, yabancı ülkelerdeki bankalarda açtırdıkları mevduat hesapları veya bu bankalardan sağladıkları kısa vadeli krediler, uluslararası para piyasalarının kapsamına girmektedir (Seyidoğlu, 1999, s. 488). Uluslararası sermaye hareketleri, ulusal sınırları aĢarak ülkeye giren ya da ülkeden çıkan fonları ifade eder. Sermayenin kaynağı dikkate alınarak; özel sermaye hareketleri, kalkınma amaçlı, hibe ve kredi Ģeklindeki resmi sermaye hareketleri ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları olarak üç ana baĢlık altında toplanabilir (Seyidoğlu, 1999, s. 231). Uluslararası özel sermaye hareketleri, ticari amaçlarla sermayenin bir ülkeden diğerine hareket etmesi anlamına gelir. Para ve sermaye piyasalarında uluslararası mali iĢlem Ģeklinde gerçekleĢen, uluslararası özel sermaye hareketleri kısa” (1 yıldan az), orta” (1-5 yıl) ve uzun” (5 yıldan çok) vadeli olmak üzere üç Ģekilde gerçekleĢmektedir. Sermaye piyasasında gerçekleĢen iĢlemler tahvil ve hisse senedi gibi menkul değerlerin alım satımını kapsamaktadır. Bu tür iĢlemlere portföy yatırımları adı da verilmektedir (Karluk, 1996, s. 538). Uluslararası özel sermaye akımlarının yardım niteliğinde olmamaları onları resmi sermaye hareketlerinden, üretime yönelik yatırım niteliğinde olmamaları ise onları doğrudan yabancı sermaye yatırımlarından ayırmaktadır (Seyidoğlu, 1993, s. 231). Para piyasalarında gerçekleĢtirilen uluslararası mali iĢlemler; ticari bankalar tarafından dıĢ ticaretin finansmanına yönelik kısa vadeli, likiditesi yüksek ve risk oranı düĢük banka kredileri Ģeklindeki iĢlemlerdir. Zamanla bu bankalar çok uluslu Ģirketlere, yabancı hükümetlere ve diğer kuruluĢlara da kredi sağlamaya baĢlamıĢ bulunmaktadırlar (Kar & Kara, 2003, s. 47). Sermaye piyasalarında gerçekleĢtirilen uluslararası mali iĢlemler ise portföy teorisi ile açıklanır. Teoriye göre, yatırımcılar sermaye fonlarını çeĢitli menkul değerler arasında, belirli bir risk düzeyinde en yüksek geliri elde edecek biçimde dağıtmak isteyeceklerdir. Yatırımcı en yüksek geliri hedeflerken aynı zamanda riskten korunmak amacıyla yatırım araçlarını çeĢitlendirecek ve böylece yerli menkullerin yanında bir 92 miktar da yabancı menkul alma yoluna gidebilecektir. Menkullerin risk ve getiri seviyesindeki beklenti ve değiĢmeler ise uluslararası özel sermaye hareketlerini etkilemektedir (Aslan, 1997, s. 52). Uluslararası özel sermaye akımları özellikle geliĢmekte olan ülkelerde yetersiz sermaye birikimi sorununa bir çözüm olarak görülmüĢtür. Bu nedenle özellikle 1990‟lı yıllar geliĢmekte olan ülkelerin kendi aralarında uluslararası özel sermaye pastasından daha fazla pay alma rekabetine girdikleri yıllar olmuĢtur. Yabancı sermaye giriĢleri geliĢmekte olan ülkelerin geliĢme çabalarında hem ikame hem de tamamlayıcılık anlamında kaynak olma rolü üstlenmiĢtir. Sermaye hareketlerindeki bu hızlı artıĢ bölgenin istikrarı ve liberizasyonu anlamında yatırımcılar için önemli getiriler sağlamıĢtır. Ancak bu sermaye akımları her zaman olumlu etkiler yaratmamıĢtır. Özellikle sıcak para olarak da adlandırılan kısa vadeli sermaye hareketlerinin istikrar bozucu etkileri literatürde sıklıkla tartıĢılan bir konu haline gelmiĢtir. Büyük çaptaki net sermaye giriĢleri, ilgili ev sahibi ülkenin uluslararası rekabet gücünü zayıflatacak Ģekilde, döviz kurunda bir değerlenmeye (kurun düĢmesi) neden olur. Bunun sonucunda da ülkeyi ekonomik anlamda zora sokacak cari iĢlemlerde açık oluĢmaktadır (Bercuson & Koenig, 1993, s. 1; Aslan, 1997; Singht & Zammit, 2000; Güven, 2001; Ġnandım, 2005). Kısa vadeli sermaye akımları, vadesi bir yıla kadar olan özel ve resmi nitelikteki uluslararası sermaye hareketleridir. Genellikle 30, 60 veya 90 gündür. Günümüzde kısa vadeli finansal yatırım araçları çok çeĢitlidir. Ticari bonolar, finansman bonoları, hazine bonoları, mevduat sertifikaları, vadeli banka mevduatları, ihracat kredileri, prefinansman kredileri gibi araçlar kısa vadeli yatarım aracı olarak sayılabilir. Kısa vadeli sermaye hareketleri, aynı zamanda ticari krediler, vadesi bir yıldan kısa ticari banka kredileri ve dıĢarıdan veya yerleĢik olmayanlara satılan kısa vadeli özel ve kamu borçlanma gibi çok çeĢitli finansal hareketleri içermektedir (Rodrik & Velasco, 1999, s. 12). Bahsi geçtiği üzere ülkeler kısa ve uzun vadeli sermaye akımları ile karĢılaĢmaktadırlar. Bu iki tip sermaye akımının oluĢumunu etkileyen faktörler vardır. Uzun vadeli sermaye akımları genelde temel makroekonomik değiĢimlerin yansımalarıdır. Örneğin, yurtiçi ekonomi politikasının yönünde bir değiĢim gibi. Kısa vadeli sermaye akımları ise genelde dıĢsal etkenler veya yurtiçi makroekonomik iĢlemler gibi geçici faktörlerin etkisindedirler (Bercuson & Koenig, 1993, s. 6). 93 Sermaye hareketlerinin neden olabileceği olumsuzlukların boyutunun saptanmasında sermaye hareketlerinin türü de önem taĢımaktadır. Kısa vadeli sermaye hareketleri ve sıcak para akımları makroekonomik olumsuzluklara karĢı yüksek duyarlılığa sahip oldukları için, uzun vadeli sermaye hareketlerinden daha oynaktır. Bu nedenle de daha ciddi krizlere yol açıp, daha derin uyarlamalara ihtiyaç duyabilirler. Standart açık ekonomi modeline göre sermaye giriĢleri likiditeyi artırarak yurtiçi nominal faiz oranlarını düĢürmekte bunun sonucunda da yurtiçi harcamaları ve dolayısıyla toplam talebi artırmaktadırlar. Eğer sermaye hareketleri yatırım harcamalarından çok tüketim harcamaları finanse ederse, ulusal paranın reel olarak değerlenme olasılığı artmaktadır (Yeldan & diğerleri, 2002, s. 3). 3.2.1. Yurtiçi ve YurtdıĢı Dinamikleri Son yarım yüzyıllık süreçte geliĢmekte olan ülkeler iki büyük yabancı sermaye dalgası ile karĢı karĢıya kalmıĢlardır. Ġlki 1970lerin ortasında baĢlayıp, 1982 yılında Latin Amerika borç kriziyle aniden kesilmiĢtir. 1980lerin sonundaki ortalama değer 8 milyar dolar civarındadır. Ġkincisi ise 1990ların baĢında baĢlayıp, 1995 Meksika krizinde hızı kesilmiĢ ve 1997 Asya krizinde sona ermiĢtir. Sermaye hareketlerinin 1990 yılındaki ortalama değeri 24 milyar dolar, 1991‟de 40 milyar ve 1992‟de 53 milyar dolardır (Goldstein & Mussa, 1993, s. 284-85; Fane, 2000, s. 5-7). 1970‟lerdeki sermaye hareketleri ve 1982-1989 döneminden farklı olarak hem geliĢmiĢ kaynak ülkelerde hem de geliĢmekte olan hedef ülkelerde karakteristik anlamda 1990ların baĢındaki sermaye hareketlerinde büyük değiĢimler gözlemlenmektedir. Bu değiĢimler her iki ülke grubu için de makroekonomik ve çevresel düzenlemeleri kapsamaktadır. 1989-1993 dönemi geliĢmiĢ ülkeler için yavaĢ büyümenin görüldüğü yıllardır. IMF hesaplamalarına göre reel GSYĠH büyüme oranı grup olarak G-7 ülkeleri için 1988‟de % 4,4; 1989 – 1990 arası % 2,8 ve 1991 – 1993 % 1,1 seviyelerindedir. Amerika‟da ise konjonktüre karĢı bir para politikası uygulanmıĢ ve 1988 sonrası hem nominal hem de reel faiz oranları çok düĢük seviyelere gerilemiĢtir. Gayrimenkul gibi diğer varlıkların da getiri oranlarında aynı durum kaydedilmiĢtir. Uluslararası ticarete iliĢkin olarak özelikle Asya ve Latin Amerika‟daki geliĢmekte olan ülkeler ters hareketler ile karĢılaĢmıĢlardır. Tüm geliĢmekte olan ülkeler için kümülatif bozulma 94 dönem içinde % 5,5 civarındadır. Sermaye akımının baĢlangıcında geliĢmiĢ ülkelerdeki yavaĢ büyüme ve zayıf ticaretin aksine Asya ve Latin Amerika‟daki ihracat hızla büyümüĢtür ( Agenor & Montiel, 1999:576-77). 1992 yılının baĢlarındaki olumsuz geliĢmeler, Avrupa Para Birliği konusunda tartıĢmaları da alevlendirmiĢtir. 1992 yılının sonlarında oluĢan yoğun sermaye hareketleri Ġngiltere, Ġspanya ve Ġtalya‟nın döviz kuru mekanizmasından (ERM). çıkmasına sebep olmuĢtur. Bir sonraki yıl oluĢan ikinci sermaye hareketi dalgası ile döviz kuru bantları geniĢletilmiĢtir. Bu kapsamda frankın sistemden kopmadan değer yitirmesine izin verilmiĢtir. Diğer taraftan birçok Avrupa Birliği ülkesinin entegrasyon sürecindeki kriterlerin bazılarını veya birçoğunu sağlayamamıĢ olmaları da ERM krizinde önem arz etmektedir. Krizin baĢlıca sebepleri; üye ülkelerdeki fiyat ve maliyet farklılıkları, piyasa aktörlerinin bekleyiĢlerindeki ani değiĢimler, talep yetersizliği sonucu oluĢan iĢsizlik ve Merkez Bankalarının iĢsizliği azaltmak için sabit döviz kurunu devam ettirme amacıyla çeliĢen geniĢletici para ve maliye politikalarının uygulanması olarak sıralanabilir (BaĢoğlu & diğerleri, 2001, s. 108-9). Düzenleyici politikalar ıĢığında geliĢmiĢ ülkelerdeki finansal serbestleĢme bu ülkelerdeki sermaye piyasalarını geliĢmekte olan ülkelere karĢı daha konuksever konuma getirmiĢtir. Amerika‟nın hisse senedi sahiplerinin kayıt ve ödemelerinde kolaylık yapması, Japonya‟nın kamusal tahvillerin piyasa kredi oranlarını düĢürmesi, Ġsviçre‟de de minimum gereksinimlerin azaltılması geliĢmiĢ ülkelerin kendi piyasaları için yaptığı düzenlemelere örnektir (Goldstein & Mussa, 1993, s. 245-46). Diğer taraftan geliĢmekte olan ülkeler, geliĢen makroekonomik yönetim ve yaygınlaĢan serbestleĢme yönünde politika rejimlerinde köklü değiĢiklikler yapmak zorunda kalmıĢlardır. Latin Amerika‟da 1990‟ların baĢındaki sermaye akımları öncesi gelir artırıcı ve harcama kısıcı politikalar ile enflasyon ve mali açıklar azaltılmıĢ, ekonomik büyüme oranları artmıĢtır. Ġhracat kompozisyonu birçok ülke arasında dağılmıĢtır(Edwards, 1994, s. 12). GeliĢmiĢ ülkelerdeki yapısal değiĢimler sonrası; yabancı sermaye akımlarını engelleyen kısıtlamalar geliĢmekte olan ülkeler tarafından kaldırılmaya baĢlamıĢtır. Örneğin Meksika 1986‟da, Arjantin 1990‟da, ġili 1970lerde sermaye hesabı için düzenlemeler yapmıĢlardır(Agenor & Montiel, 1999, s. 577; Edwards, 1994, s. 8). Elektronik ve bilgi teknolojilerindeki hızlı geliĢimle birlikte sermaye hareketleri hem hacmen hem de kaynak olarak artmıĢtır. Böylece sermaye akımları, ekonomik dalgalanmanın temel unsurlarından biri olmuĢtur. Türkiye gibi yeni geliĢen finansal 95 piyasalar bu tür dalgalanmalardan daha fazla etkilenmektedirler. Meksika, Tayland ve Kore gibi geliĢmekte olan piyasalardan farkı, bu piyasaların sermaye akımları üzerindeki kontrolleri zayıflatırken döviz kuru kontrolüne devam etmeleridir. Türkiye en serbest döviz kuru piyasalarından biridir ve Türk Lirası 1989 yılından bu yana serbestleĢtirilmiĢ konumdadır. Tüm bireysel ve kurumsal yatırımcılar ĠMKB‟ye (Ġstanbul Menkul Kıymetler Borsası). girebilir ve herhangi bir kotayla karĢılaĢmamaktadırlar(Gazioğlu, 2003, s. 2). Türkiye‟nin dünya pazarlarına açılması 1980-1983 ile 1990‟lı yılların baĢı arasındaki süreçte gerçekleĢmiĢtir. Bu dönemde, sırasıyla ilk olarak mal piyasaları dıĢ pazarlara açılmıĢ, ithalat kotaları ile korunan ithalat rejimi serbestleĢtirilmiĢtir. Yüksek bir devalüasyon sonrası döviz kuru esnekleĢtirilmiĢtir. Bununla birlikte uygulanan dolaylı teĢvikler ile döviz kuru sanayinin ihracata yönlendirilmesinde öncül görev almıĢtır. Devamında, dıĢ finans merkezleri ile bütünleĢme süreci ve ulusal mali piyasaların serbestleĢtirilmesiyle Türkiye‟ ekonomisi 1990‟lı yıllara tamamen dıĢa açık bir ülke konumunda girmiĢtir. 1990‟lı yılların baĢında klasik birikim sürecinin gerek politik gerekse iktisadi olarak sonlarına gelinmiĢtir. Bu sürecin yerine yeni tür kaynak aktarım ve rant transferi mekanizmaları devreye sokulurken, finansal serbestleĢme ile devreye giren yeni tür mali araçlar bu mekanizmaların sürdürülmesinde önemli etkenler olmuĢlardır. Devlet, bir taraftan toplumsal gelir dağılımının düzenli sürdürülmesini sağlarken diğer taraftan kamu sektörü mali dengeleri sürecin tüm maliyetlerini üstlenmiĢtir(Yeldan, 2001, s. 25-26). 1980‟li yıllardan itibaren Türkiye‟de finansal piyasalardaki liberizasyon çalıĢmaları baĢlamıĢ olmasına rağmen 22 ġubat 2001 tarihine dek serbest kur uygulamasına geçilememiĢtir. Diğer taraftan geliĢmiĢ ülkelerde yaĢanan serbest kur sonucu yaĢanan kur dalgalanmaları ve ekonomiye olumsuz etkileri de göz önüne alınması gereken diğer bir unsurdur. 1980 – 2000 döneminde yaĢanan 1994 krizinin ise ilk defa finans piyasasından kaynaklanıyor olması da ilginçtir. Özellikle sermaye hareketlerinin arttığı bu dönemde para otoritelerinin uygulayacakları politikalar, kur değiĢkenliğini ve ekonomiye olası etkilerini değerlendirerek yapılmıĢtır (Tuna, 2002, s. 1-2). 96 3.2.2. Sermaye Hareketlerinin Karakteristiği Sermaye hareketleri büyüklük, zamanlama, bölge ve ülke yönü ve varlık kompozisyonu bakımından çeĢitlik arz etmektedir. Bu baĢlık altında sermaye hareketlerinin karakteristik özellikleri kısaca verilecektir. 3.2.2.1. Büyüklük Sermaye akımlarının boyutunun ölçümü kavramsal bir problemdir. Bu durum ölçümün resmi veya özel akımları kapsayıp kapsamayacağı; brüt veya net terimlerin kullanılıp kullanılamayacağına; ya da yurtiçi yerleĢiklerin yükümlülüklerindeki değiĢimlere onların yabancı varlık değiĢimlerinin eklenip eklenmeyeceği ve son olarak döviz rezervlerinin bu varlıkların bir parçası olup olmayacağına göre değiĢecektir (Agenor & Montiel, 1999, s. 578). 3.2.2.2. Zamanlama Sermaye akımlarının baĢlama dönemleri ülkeler arasında düzenli bir zamana denk gelmemiĢtir. Sermaye giriĢlerinde 1990ların baĢındaki dalga uluslararası borç krizini takiben büyük ölçüde Dünya sermaye piyasalarına eriĢimini kaybetmeyen Asya ülkelerinde baĢlamıĢtır. Örneğin 1989‟da Malezya‟da, 1988‟de Tayland‟da ve 1990‟da Endonezya‟da hız kazanmıĢtır (Bercuson & Koenig, 1993, s. 3). Latin Amerika bölgesinde ise sermaye giriĢlerindeki kırık aynı Ģekilde 1990ların baĢında tespit edilmiĢtir (Agenor & Montiel, 1999, s. 578-579). 3.2.2.3. Bölge ve Ülke Yönü GeliĢmekte olan ülkelere sermaye giriĢlerinin bölgesel tahliline bakıldığında hızla artarak yayılan bir durum gözlenmektedir. Fakat özellikle Doğu Asya ve Latin Amerika ülkeleri üzerine vurgu artmaktadır. ġekil (12) ve ġekil (13)‟de geliĢmekte olan ülkeler (EDC), GeliĢen Asya (DA), Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA), Sahra Güneyi Afrika (SSA) ve batı yarımküre 97 (WH) ülkelerinin özel sermaye net akımlarının 1990 – 2010 arası verileri yer almaktadır. ġekil 12‟de özel sermaye net yatırımlarının 1990-2000 yılları arasında geliĢmekte olan ülkeler (EDC), GeliĢen Asya (DA), Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA), Sahra Güneyi Afrika (SSA) ve batı yarımküre (WH) için verileri sunulmuĢtur. GeliĢmekte olan ülkeler doğru olan net özel sermaye yatırımlarının geliĢimi incelendiğinde diğer ülke gruplarına göre daha yüksek bir değer gözlemlenmektedir. GeliĢmekte olan ülkeler doğru olan net özel sermaye yatırımları 1995 ve 1996 yıllarında yaklaĢım 200 milyar dolarlık seviyelerle maksimum noktasına ulaĢırken, sermaye hareketlerinin serbestleĢtirilmesi mekanizmasının neredeyse tüm ülke grupları için tamamlandığı 1990 yılında yaklaĢık 50 milyar dolar ile en düĢük noktada olduğu görülmektedir. 2000 1998 1996 1994 1992 1990 -50 0 50 EDC DA 100 MENA SSA 150 200 WH Şekil 12. Özel sermaye net akımları (1990-2000) Kaynak: http://www.worldbank.org. ġekil 13‟deki geliĢmekte olan ülkelere doğru olan net özel sermaye akımları incelendiğinde 2001-2005 döneminde artan bir trend gözlemlenirken, 2006 yılında az da olsa bir düĢüĢ yaĢanmıĢ ve 250 milyar dolarlık bir değere ulaĢılmıĢtır. 2007 yılında ise yaklaĢık 700 milyar dolar ile en üst değer görülmüĢtür. 2007-2010 döneminde ise net özel sermaye akımları yaklaĢık 200 milyar dolarlık değerle durağan bir seyir izlemiĢtir. 98 2010 2007 2004 2001 -100 0 100 200 EDC 300 DA 400 MENA 500 SSA 600 700 800 WH Şekil 13. Özel sermaye net akımları (2000-2010) Kaynak: http://www.worldbank.org. GeçiĢ ekonomileri bir yana, kriz dönemlerini ve 1990-97 dönemi karĢılaĢtırıldığında öncül olarak Doğu Asya ve Latin Amerika ülkelerine doğru bir akım izlenmektedir. Mutlak değer altında ihracat ve GSMH‟nın yüzdesi olarak incelendiğinde Doğu Asya ve Latin Amerika bölgeleri 1990‟lı yıllarda sermaye akımlarının büyük bir kısmını çekmiĢlerdir. Temelde ise büyük birkaç ülkede toplanmıĢtır. 1989-1993 döneminde, Doğu Asya‟da Çin, Endonezya, Kore ve Tayland % 85‟lik bir pay alırken Arjantin, Brezilya, Meksika ve Venezüella Latin Amerika‟da %95lik bir portföy akımına sahip olmuĢlardır (Gooptu, 1994, s. 8-12). 3.2.2.4. Varlık Kompozisyonu ġekil 14‟de 1990‟lardan günümüze geliĢmekte olan ülkelere yapılan sermaye akımlarının yabancı doğrudan yatırım (Private financial flows), portföy akımları (Private portfolio flows) ve diğer akımlar (Other private financial flows) Ģeklinde geniĢ bir varlık kompozisyonu sunulmuĢtur. ġekil 14‟e göre geliĢmekte olan ülkelere doğru yabancı doğrudan yatırımlar 1990lı yılların sonuna doğru düĢüĢ kaydederken 2007 yılında yaklaĢık 700 milyar dolar ile tepe noktasına ulaĢmıĢtır. 2007-2010 arasında ise 200 milyar dolar seviyesinde yatay bir seyir izlemiĢtir. GeliĢmekte olan ülkelere portföy akımları ise 1990-1996 arası 60 99 milyar dolar seviyelerinde durağan bir seyir izlerken, 1996-2002 döneminde negatif değerler sergilemiĢtir. 2002 sonrası 2006 ve 2008 yılları dıĢında sıfıra yakın değerler gözlemlenirken, bu yıllarda -100 milyar dolar gibi rakamlar göze çarpmaktadır. Milyon Dolar 700 600 500 400 300 200 100 0 1990 -100 1994 1998 2002 2006 2010 -200 PFF PPF OPFF Şekil 14. GeliĢmekte olan ekonomilerde varlık kompozisyonu Kaynak:http://www.worldbank.org 3.2.3. Sermaye GiriĢlerine Yön Veren Faktörler GeliĢmekte olan ülkelere doğru olan sermaye hareketlerinin nedenleri üzerine temelde iki farklı argüman bulunmaktadır. Bu alandaki tartıĢmalar bu faktörlerin göreli önemi üzerinedir. Calvo, Leiderman, Reinhart (1994). ve Fernandez-Arias (1996). gibi iktisatçılar sermaye giriĢlerine yön veren faktörlerin dıĢ dünya koĢullarına yani uluslararası konjonktüre göre oluĢtuğunu savunurlar ki bu faktörlere iten faktörler denir. Diğer görüĢ ise ev sahibi ülkenin sermaye yapısının önemli olduğunu savunur ki bu faktörlere de çeken faktörler denir (Agenor, 1998:713-14; Kaya, 1998, s. 27; Yap, 2000:4-5). Sermaye hareketleri iki ana baĢlık altında toplanmıĢ faktörlerle açıklanmaya çalıĢılmıĢtır. Bunlar çeken (pull) ve iten (push) faktörler olarak adlandırılır. Çeken faktörler geliĢmekte olan ülkedeki varlıkların risk-getiri karakteristik özelliğindeki geliĢmeler sonucu sermayeyi cezbetmeyi baĢarırken; iten faktörler ise geliĢmiĢ ülkelere borç vermenin çekiciliğini azaltmaktadırlar. Bu iki tip faktör birlikte alıcı konumdaki 100 ülkenin, dünya sermaye piyasası ile entegrasyon derecesinin belirlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Entegrasyon derecesindeki değiĢim de diğer iki faktörün yanında bu sayede üçüncü bir etken olarak sayılmaktadır. Sermaye akımlarının oluĢumu sadece pozitif iktisat temelli değildir. Politika oluĢumları da sermaye hareketlerinde etkin konumdadır. Örneğin yurtiçi çeken faktörler ile alıcı konumdaki ülkenin sermayeyi çekmesi bir politika probleminden ziyade kredi güvenilirliğinin telafi edilmesi olarak algılanmaktadır. Aynı Ģekilde iten faktörler de normatif karakter sergilememektedir (Agenor & Montiel, 1999, s. 584). Sermaye hareketlerinde çeken faktörler iten faktörlere nispeten daha önemli ise sermaye giriĢi uluslararası ekonomik koĢullardaki olumsuz değiĢmelere rağmen devam edebilir. Eğer iten faktörler daha önemliyse uluslararası değiĢiklikler sermaye giriĢinde temel belirleyici konuma gelecektir (Kaya, 1998, s. 29). Sermaye akımlarında iten ve çeken faktörler arasındaki göreceli önem hakkında tartıĢmalar önem arz etmektedir. Eğer geliĢmekte olan ülkelere doğru olan sermaye giriĢlerinde birincil belirleyici çeken faktörler ise bu akımların sürdürülebilirliliğinin geliĢmekte olan ülkelerin kontrolünde yurtiçi politikaların bir fonksiyonu olduğu konusunda optimistik bir görüĢ oluĢacaktır. Diğer taraftan sermaye akımları, faiz oranı hareketleri gibi iten faktörlerin sonucunda oluĢuyorsa sermaye hareketlerinin yüksek dalgalanmaya sahip olduğunu ve politika yapıcıların kontrolünden uzak bir yapı sergiledikleri gözlemlenmektedir (Yap, 2000, s. 5). 3.2.3.1. Çeken Faktörler (Pull Factors) Çeken faktörler borçlu ev sahibi ülkeler ile yabancı yatırımcılar arasındaki politikalar sonucu oluĢmaktadır. Temel rol yabancı doğrudan yatırımı cezbedecek yurtiçi yatırım projelerinin beklenen getiri oranındaki artıĢta yatmaktadır. Maliye politikası araçları ile geliĢtirilen baĢarılı fiyat istikrarı programları ve daha sağlam makroekonomik istikrar önemli pull faktörlerdendir (Yap, 2000, s. 4). Yurtiçi ekonomide sosyal risk – getiri takası ekonomik reformlar ile geliĢtirilirse, refah geliĢtirici - servet artırıcı sermaye akımları daha fazla yurtiçi geliri tarafından cezbedilecektir. Bu sermaye akımları bir taraftan önceki mümkün olmayan yatırım fırsatları yaratırken diğer taraftan tüketim artırıcı finansör konumunda olacaktır. Aynı Ģekilde özel ve sosyal getiri oranları arasındaki bozucu boĢluğun kaldırılması sonucu 101 yabancı yatırımcılar tarafından talep edilen yurtiçi varlıkların karakteristiği geliĢecektir (Agenor & Montiel, 1999, s. 584-85). Sıcak parayı çeken faktörler arasında en önemlisi finansal liberalizasyon ve sermaye giriĢinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Ev sahibi ülke konumundaki ülke tarafından sunulan getiri ne kadar yüksek olursa olsun, yatırımcıların bu ülkeyi tercih ederek sıcak parayı getirmeleri için bazı kolaylıklar isteyeceklerdir ki, bu da evsahibi olan geliĢmekte olan ülkenin birçok hukuki ve mali düzenleme yapmasını zorunlu kılmaktadır. Faiz oranı ve döviz kuru veri iken yatırımcılar için ülkenin kredibilite notunun yüksekliği, istikrarlı büyüme oranları, güven ortamı ve düĢük enflasyon gibi istikrarlı bir finansal yapı iç dinamiklerden kaynaklanan çeken faktörler arasında yer almaktadır (Kaya, 1998, s. 29; Tarzı, 2001, s. 463-464; Demiral, 2008, s. 58-59). Diğer taraftan Dooley (1996)‟in belirttiği gibi depozito teminatlar ve sabit döviz kuruna uyum yanında zayıf finansal sektör yabancı yatırımcılar için transfer ettikleri ülkede sosyal getiriye yol açmayan yüksek oranda özel getiri fırsatı yaratmaktadır. Bu durum da servet azaltıcı çeken faktörlerdendir. 3.2.3.2. Ġten Faktörler (Push Factors) Azalan uluslararası faiz oranları ve endüstrileĢmiĢ ülkelerdeki ekonomik resesyonlar iten faktörlere imkân veren önemli oluĢumlardır. Ġten faktörler, sanayileĢmiĢ ülkelerdeki fazla sermaye stoğunu yurtdıĢı ( genelde geliĢmekte olan ülkelere). doğru yönelten etkenlerdir. Bu olay, sermayenin, yurtiçi getirisinin azalmasıyla daha yüksek getiri elde etmek amacıyla farklı bölgelere yönelmesi durumudur (Yap, 2000, s. 4-5; Tarzı, 2001, 465). Sermaye akımlarını geliĢmekte olan ülkelere yönelten en yaygın iten faktör, geliĢmiĢ ülke borçluları tarafından çıkarılmıĢ varlıkların risk – getiri karakteristiğindeki bozulmadır. Bu durum yatırımcı ülke konumundaki ülkede bulunan varlıkların getiri oranlarında geçici düĢüĢlere yol açacak Ģekilde konjonktürel değiĢimlere tepki olarak oluĢmaktadır. GeliĢmekte olan ülke penceresinden bakılacak olursa, olay ülkenin koĢullarına bağlı olmayan bir finansal dıĢ Ģok hüviyetindedir. Yüksek borca sahip ve kredi kısıtı altında olan ülkeler için bu tür Ģoklar olağandır (Agenor & Montiel, 1999, s. 585). 102 Diğer bir iten faktör olarak endüstrileĢmiĢ ülkelerde yaĢanan ekonomik aktivitedeki yavaĢlama sonucu karlılığın iç piyasalarda azalması ve düĢen faiz oranlarıdır. 1980li yılların sonunda ABD‟de yaĢanan durgunluğun etkisiyle faiz oranları düĢmüĢ, sermaye Latin Amerika ülkelerine yönelmiĢtir. ABD ile ticaret yapan geliĢmekte olan ülkelerde bu durgunluk neticesinde dıĢ ticaret hadleri bozulmuĢ cari iĢlemleri açık vermeye baĢlamıĢtır. Bu duruma Harberger, Laursen, Metzler etkisi” denmektedir. Bozulan cari iĢlemler dengesine bir politika müdahalesi olmadığı müddetçe sermaye giriĢlerinin artması devam edecektir (Calvo, Leiderman & Reinhart, 1993; Agenor, 1998:714; Kaya, 1998, s. 28). Ayrıca bölgesel ticaret anlaĢmaları, geliĢmiĢ ülkelerdeki finansal liberilizasyon ve ulaĢım ve haberleĢme teknolojilerindeki yeniliklerin getirdiği maliyet düĢüĢleri sermayenin hareket kabiliyetinin artmasında önemli iten faktörlerdendir (Kaya, 1998, s. 28; Çağlar, 2003, s. 82). 3.2.3.3. Finansal Entegrasyondaki DeğiĢimler GeliĢmekte olan ülkeler için sermaye piyasalarının entegrasyon derecesinin tahmini bazı önemli engeller ile karĢılaĢmaktadır. GeliĢmekte olan ülkelerin büyük bir çoğunluğu uluslararası sermaye hareketleri üzerinde kota ve tarifeler gibi bir takım resmi kısıtları devam ettirmektedirler. Bunun yanında bazı ülkeler yurtiçi faiz oranlarını bağlayıcı resmi kısıtlar olarak finansal sistemin içine dâhil etmiĢlerdir. Bu iĢlem ise standart tek fiyat kanununun iĢlememesi problemini doğurmaktadır (Goldstein & Mussa, 1993, s. 282-84). Sermaye hesabının serbestleĢtirilmesi 1970‟lerin sonunda baĢlayıp, 1990‟lara kadar devam etmiĢtir. Gerek endüstrileĢmiĢ gerekse geliĢmekte olan ülkeler bu sürece dâhil olmuĢlardır. Sermaye hareketleri üzerindeki, politika seçimleriyle ya da bilgi maliyetleri gibi teknolojik etkilenmeler yoluyla ortaya çıkan engellerin kaldırılmasıyla finansal entegrasyonda artıĢ görülmektedir. Önceden de belirtildiği gibi iten ve çeken faktörlerin etkisiyle finansal entegrasyon derecesi belirlenmektedir. Ayrıca, finansal entegrasyon derecesi de ekonomik ajanların politika yapımında gerek faiz oranı paritesi anlamında gerekse döviz kurunun belirlenmesinde önem arz etmektedir (Arısoy, Ucan & Uçak, 2010, s. 1-2). 103 3.2.4. Sermaye Hareketlerinin Makroekonomik Etkileri BaĢlangıçta sermaye hareketlerinin ülkeler üzerine etkileri benzer iken tam etkisi sermaye hareketinin boyutu ve bileĢenlerine, alıcı konumdaki ülkenin kaynaklarının baĢlangıç konumu ve ülkenin uyguladığı döviz kuru rejimine bağlı olarak değiĢmektedir. Sermaye akımları iki farklı role bürünmektedir. Öncelikli olarak, faiz oranı faklılığı neticesinde bir artıĢ olabilmektedir. Ġkinci olarak ise faiz oranı farklılığı olmadan sermaye hareketi görülebilir. Örneğin sermayenin beklenen getiri oranındaki bir artıĢ global portföy dağılımını değiĢtirebilmektedir. Bu durumda sermaye akımlarındaki artıĢ sermaye stoğu, çıktı ve yurtiçi talebin artıĢında lokomotif konumdadır (Bercuson & Koenig, 1993, s. 11-12; Yap, 2000, s. 9). Sermaye giriĢinin etkilerinin ulusal ekonomiye geçiĢ kanallarının belirlenmesinde döviz kuru rejiminin de önemli bir rolü vardır. Sermaye giriĢindeki bir artıĢ, ödemeler dengesindeki sermaye hesabındaki bir fazlaya iĢaret eder. Esnek döviz kuru altında, ekonomide bir denge varsayımı var iken, sermaye hesabındaki bu fazla cari iĢlemler hesabındaki bir açık ile dengelenmelidir. Bu iki Ģekilde gerçekleĢmektedir. Ġlk olarak sermaye giriĢi döviz kuru üzerinde yukarıya doğru bir baskı oluĢturur ve ticareti yapılabilen malların yapılamayan mallara oranını veren nispi fiyatın düĢmesine neden olur. Bu durum da ticaret dengesinin kötüleĢmesine sebep olacak Ģekilde harcamaların yurtiçinden yurtdıĢına üretilen mallara kaymasıyla sonuçlanır. Diğer taraftan sermaye giriĢi ile artan yurtiçi talep ithalatta bir yükseliĢe sebep olur. Yurtiçi talepteki artıĢ ve kurdaki değerlenme, ithalat harcamasındaki yoğunluğa bağlı olarak, cari iĢlemleri denge düzeyine getirecektir. Her ülkenin dinamiklerinin farklı olduğu varsayımı altında, sermaye giriĢi sonrası dengede daha yüksek talep, faiz oranı, çıktı ve enflasyon oranı ile karĢılaĢılacağı açıktır (Bercuson & Koenig, 1993, s. 13-14). 3.3. Döviz Kuru Dalgalanmaları Döviz kurunu belirleyen temel makroekonomik faktörler enflasyon ve büyümedir. Enflasyon oranındaki değiĢimin döviz kurları üzerindeki etkisi, büyümenin kurlar üzerindeki etkisine nispeten daha nettir. Bir ülkedeki enflasyon oranı dıĢ dünyaya göre daha yüksekse, ülke içinde üretilen mallar dıĢ dünyaya oranla pahalılaĢacağından ithal mallara olan talep artacaktır. Böylece döviz talebi ve onu takiben para arzı yükselir. Kurlar, döviz piyasasındaki arz ve talebe göre belirlenmesi gerekirken, yukarıda bahsi 104 geçen durumlar neticesinde, ülke parası yabancı paralar karĢısında değer kaybedecektir. Buna göre enflasyon ile döviz kuru arasında kaynaklanan ters iliĢki neticesinde artan enflasyon oranı ülkelerin milli paralarının değer kaybetmesine sebep olmaktadır. Reel milli gelirdeki bir artıĢ ise, artıĢın sebebinin tüketime mi yoksa yatırıma mı dayandığı noktasında, döviz kurları üzerinde bir etki oluĢturacaktır. Yatırıma bağlı bir büyüme sonucunda, üretim maliyetlerinde bir azalma oluĢuyorsa, ithal malların fiyatı sabitken, yurtiçinde üretilen malların fiyatının ucuzlaması ihraç mallara olan talebi artıracaktır. Aynı zamanda yeni ürünlerin de geliĢtirilip ihracatının yapılması mümkündür. Bu süreçte yükselen gelir neticesinde artacak olan ithalat talebine nispeten yurtiçinde üretilen malların talebi daha fazla olup ülke parasının değerlenmesine neden olabilir. Diğer taraftan tüketime dayalı bir büyüme sonucunda ise, marjinal ithalat eğilimi oranına göre ithalat artacaktır. Böylece ithal mallara olan talep artacaktır. Takiben, döviz talebi artacak ve ülke parası değer kaybedecektir (Çağlar, 2003, s. 80-81). Son yıllarda sermaye hareketlerinde artıĢ ciddi ikilemler yaratmıĢ ve önemli politik zorluklara yol açmıĢtır. Bununla birlikte geliĢen ekonomilerde yakın geçmiĢte yaĢanan finansal krizler, büyük miktardaki kontrolsüz sermaye giriĢlerinin istenmeyen makroekonomik etkilerini ortaya çıkarmıĢtır. Bu etkiler, söz konusu ülkelerin ulusal paralarının reel olarak değer kazanması, reel faiz oranlarındaki yükselmenin süreklilik göstermesi, enflasyonist baskılar ve cari açıkta artıĢ olarak sıralanabilir (Balkan ve diğerleri, 2002:2; Ucan & Yardim, 2009; 135). Sermaye hareketlerindeki serbestleĢme makroekonomik değiĢkenler üzerinde olumsuzluklara neden olacaktır. Bu tür olumsuzlukları önlemenin en iyi yolu mali kontroldür. Mali kontrolü sağlamak için finansal sistemin bir bütün içinde olmasını sağlayan finansal araçların ve vergi sisteminin tutarlı ve güçlü olması gerekmektedir. Sermaye hareketleriyle birlikte hükümetler iç dengeyi korumak için mali politikaları, dıĢ dengeyi korumak için de parasal politikaları eĢgüdümlü olarak uygulamalıdırlar (Kaya, 1998; 32). Sermaye çıkıĢları ülke ekonomilerini olumsuz etkileyebilmektedir. Ani sermaye çıkıĢları, döviz kurları ödemeler dengesi ve uluslararası borçlanma ile ilgili problemlere neden olmaktadır. Bu problemler sonucunda ortaya çıkabilen uluslararası borç krizi ise genellikle IMF‟den borçlanma veya herhangi bir sermaye kontrolünün uygulamaya konulmasıyla sonuçlanmaktadır (Gazioğlu, 2003, s. 1-2). Sermaye hareketlerindeki serbestleĢme ile birlikte ülkeye giren sermayenin, ülkede ne kadar kalacağı da reel döviz kurundaki oynaklığı etkileyen diğer bir 105 faktördür. Örneğin, kısa vadede kar sağlama durumu sona erdiğinde yöneldiği ülkeyi ani bir Ģekilde terk etme olasılığı yüksek olan kısa vadeli sermaye hareketleri, ülkeye ani giriĢ ve çıkıĢları ile reel döviz kurunda oynaklığa neden olmaktadır. Daha istikrarlı olan doğrudan yabancı yatırımların ise reel döviz kurlarında oynaklığa neden olma olasılığı oldukça düĢüktür (Ġnandım, 2005, s. 32). KarĢı bir parasal politika uygulanmadığı sürece sermaye giriĢleri sonucu likidite artmakta, yurtiçi nominal faiz oranları düĢerken de yurtiçi harcamalar artmaktadır. Harcamaların dıĢ ticarete konu olan mallara yönelmesiyle dıĢ ticaret açığı büyümektedir. Bunun sonucunda da sermaye giriĢleri devam eder. Sürecin sonunda sermaye giriĢlerinin sürdürülebilirliliği sorunu üzerinde durulmaktadır. Diğer taraftan harcamalar dıĢ ticarete konu olmayan mallara yönelirse, dıĢ ticarete konu olmayan ve konu olan malların nispi fiyat yapısı veri iken, dıĢ ticarete konu olmayan mallar için talep fazlası oluĢur. Neticesinde, reel kurun değer kazanmasına sebep olan dıĢ ticarete konu olmayan malların nispi fiyatının artması gözlemlenir. DıĢ ticarete konu olmayan malların fiyatının artmasıyla harcamalar dıĢ ticarete konu olan mallara doğru kayar. Burada reel kurun değer kazanması, sabit kur sisteminde dıĢ ticarete konu olmayan malların fiyatlarındaki artıĢ ile olurken, esnek kur sisteminde nominal kurun değer kazanması yoluyla olmaktadır (Kaya, 1998, s. 33). Sabit ve esnek kur sisteminde sermaye hareketliliğinin yüksek olması durumunda, farklı tepkiler oluĢmaktadır. Bir taraftan sabit kuru muhafaza etmek diğer taraftan iç ve dıĢ dengeyi bozmamak neredeyse imkânsızdır. Aynı zamanda sermaye hareketleri, sabit kur rejiminde para politikasının da etkinliğini zayıflatmaktadır. Sabit kur sisteminde, ülkenin karĢılaĢtığı iĢsizlik problemi geniĢletici para politikası ile çözülemeyecek, aksine para arzındaki artıĢ faiz oranını azaltacak sermaye çıkıĢına yol açacaktır. Böylece, ulusal para arzının ve döviz talebinin artması ile kuru sabit tutmak zorlaĢacaktır. Sonuç, politika değiĢikliği olacaktır. GeliĢmekte olan küçük ve dıĢa açık ülkelerin iç ve dıĢ dengesizlikle karĢılaĢtıkları böyle bir durumda sabit kur uygulamaları mümkün olmayacaktır. Esnek kur varsayımı altında ise politika sonucu oluĢan sermaye çıkıĢı, ulusal paranın değer kaybetmesine (kurun yükselmesine). neden olur. Milli paranın değer kaybetmesi ile ihracat artacak ve faizlerdeki düĢüĢle birlikte, ekonomik geniĢleme hissedilecektir (Çağlar, 2003, s. 74-75). Diğer bir bakıĢ açısıyla yüksek faizler nedeniyle geliĢmekte olan ülkeye yönelen sıcak para döviz birikimi oluĢturmaktadır. Böylece ulusal para yabancı paralar karĢısında nispi olarak değerlenmektedir. Cari açık üzerinde döviz giriĢi Merkez 106 Bankası tarafından piyasadan çekilmez ise ülke parası döviz karĢısında reel anlamda değerlenmiĢ olur. Bunun sebebi ise artan döviz miktarı nedeniyle döviz kuru düĢüĢlerinin enflasyon oranının altında kalmasıdır (Yeldan, 2001, s. 23; Demiral, 2008, s. 65; Somçağ, 2006, s. 32). Döviz kurlarının düĢmesi ile ihracat fiyatlarının nispeten artması, sektörel gelir dağılımını hizmet sektörü gibi içe dönük sektörler lehinde değiĢtirmektedir (Kepenek & Yentürk, 2003, s. 217). Sonuçta reel faiz ve döviz kuru arasındaki dengenin bozulması ve dıĢa bağımlı bir ekonomi ile ani kriz dönemleri yaĢanabilmektedir. Böylece geliĢmekte olan ülkeler için döviz kuru istikrarını bozan etkiler oluĢmaktadır. Kısa vadeli sermaye akımları ile aĢırı değerlenmiĢ ulusal para, orta ve uzun vadede döviz gelirlerini artırırken; ekonomi reel sektör faaliyetlerinin azalması yönünde bir eğilim sergileyecektir (Bal, 1998, s. 106; Berber, 2006, s. 460). Sermaye hareketlerinin serbestleĢtirilmesi sonrası kısa vadeli sermaye akımları denetimden uzak bir Ģekilde yüksek getiri sağlayacak Ģekilde hareket etmektedir. Bunun sonucunda Merkez Bankaları bağımsız bir para, faiz ve döviz kuru politikası izleme olanağından yoksun kalmaktadırlar. Denetimden uzak sermaye hareketlerine tamamen açık ekonomilerde artık faiz ve döviz kuru birleĢerek tek bir unsur olmakta ve stratejik yatırım ve ticaret hedefleri olan bağımsız bir politika izlenmesini engellemektedir. Bu süreç gerçekleĢirken ulusal mali piyasalar her geçen gün sıcak paranın kontrolü altına girmektedir. Böylece akımların yönüne göre piyasalar yapay bir ĢiĢme ya da daralma salınımı göstermektedir. Bunun sonucu olarak da finansal ve reel üretim sektörleri giderek birbirinden ayrılarak spekülatif kazançları beslemekte ve gelir dağılımında bozulmaya neden olmaktadır (Yeldan, 2001, s. 23-24). Sermaye akımlarının istikrar kaybettirici etkilerini zayıflatmak için ev sahibi ülke politika yapıcılarının dikkatli olmaları gerekmektedir. Politika oluĢumu sermaye akımının sürdürülebilirlik derecesine bağlı olarak değiĢmektedir. Bu çerçevede sermaye hareketlerini etkileyen faktörler önem arz etmektedir. Bunlardan bazıları aĢağıda sıralanmaktadır (Bercuson & Koenig, 1993, s. 2): Faiz oranı farklılığını da içerecek Ģekilde kısa vadeli getiri oranlarındaki değiĢimler Hükümet harcamalarındaki net ihracat ve yatırımın birlikte ele alınacağı mali konsolidasyon gibi yurtiçi makroekonomik politikaların geliĢtirilmesi 107 Üretkenliği artıran yapısal reform programları veya yabancılara yurtiçi sermaye piyasalarının açılması gibi mikroekonomik politika değiĢimleri Agenor (2004). büyük sermaye giriĢleri sonrası oluĢabilecek krizlerden çıkıĢ yolları için üç temel ders çıkarılabileceğinden bahsetmektedir. Birincisi, politika yapıcıların ihracatçıların baskılarına rağmen bu süreçte döviz kuru esnekliğini korumaları gerekliliğidir. Bu çerçevede, politikadaki saydamlık güvenilirliliğin sağlanması için gereklidir. Ġkincisi, döviz kuru çapasının değiĢimi kurumsal reformlar gerektiren düĢük enflasyon için açık ve kesin taahhütler içermelidir. Kurumsal hazırlığı eksik olan ülkeler için kademeli bir çıkıĢ daha ihtiyatlı bir çözüm olacaktır. Üçüncü ders ise döviz kuru istikrarı için mali istikrarın sağlanmıĢ olmasıdır. Esnek kur rejimi altında, temel makroekonomik değiĢkenlerden bağımsız olarak borsada bir değiĢim döviz kurunda kararsız hareketlere yol açacak ve Ģayet geçiĢ etkisi hızlı ve anlamlı ise fiyatlar üzerinde bir baskı yaratacaktır. Böylece enflasyon hedeflemesi de baĢarılı olamayacaktır (Agenor,2004, s. 34-37). 108 BÖLÜM IV YAYGIN KULLANILAN DÖVĠZ KURU BELĠRLEME MODELLERĠ VE LĠTERATÜRÜ Bu bölümde döviz kuru belirleme modelleri ile ilgili yapılan literatür taramasına yer verilecektir. Satınalma gücü paritesi ile ilgili literatür verildikten sonra, varlık yaklaĢımı modelleri ana baĢlığı altında, FLMA, SPMA, RID, Döviz Ġkamesi modeli ile ilgili literatür aktarılacaktır. Son olarak, iç ve dıĢ Ģoklar ile ilgili literatür çalıĢmasıyla bölüm sonlanacaktır. 4.1. Satınalma Gücü Paritesi Ġle Ġlgili Literatür Frenkel (1978) makalesinin ilk kısmında PPP‟nin ortaya çıkıĢı ve geliĢiminden bahsetmektedir. Ġkinci kısım ise 1920‟li yılları ele alan esnek döviz kuru altında ampirik bir çalıĢmayı içermektedir. Genel anlamda ampirik çalıĢma; fiyatlar ve kurlar arasındaki nedensellik iliĢkileri, kısa ve uzun dönem arasındaki farklılıkları, alternatif fiyat indeksleri altında mutlak ve nispi satınalma gücü paritesi ve döviz piyasası etkinliğini kapsamaktadır. ln St a b ln Pt b* ln Pt* ve ln St b ln Pt b* ln Pt* gibi iki denklem sırasıyla en genel mutlak ve nispi satınalma gücü paritesi biçimleridir. Bu iki model çerçevesinde dört sorunun cevabı aranmaktadır (Frenkel, 1978, s. 177): Hangi fiyat endeksi seçilmelidir? Yurtiçi ve yabancı fiyatların katsayıları aynı mıdır? ( b ? b* ) Nispi PPP formülasyonundaki sabit terim sıfır mıdır? Veriler, hipotezdeki b b* 1 varsayımı ile tutarlı mıdır? Mutlak ve nispi PPP için aylık veriler ile alternatif fiyat indeksleri kullanılmıĢtır. Ayrıca nedensellik testi sonucu döviz kurlarından fiyatlara Granger nedenselliği olduğu saptanmıĢtır. Sonuç olarak Frenkel (1978), PPP iliĢkisinin sadece döviz kurlarındaki genel trendi verme noktasında kullanılabileceğini belirtmiĢtir. 109 Krugman (1978) çalıĢmasında 1920‟ler ve 1970‟lerin verilerini kullanarak fiyatlar ve döviz kurları arasındaki iliĢkileri incelemiĢtir. Basit regresyon testleri ile PPP hipotezini reddederken, bu testlerde ne fiyatlar ne de döviz kuru içsel alınmadığından testlerin uygunluğunu da sorgulamıĢtır. Fiyatlar ve döviz kurunu içsel kabul eden testler PPP tutarlılığı için daha uygundur. Krugman, PPP geçerliliğini test ederken fiyatlar ve döviz kuru üzerine elde ettiği sonuçlar çerçevesinde PPP‟nin her zaman sürekli olarak doğru olmadığını belirtmiĢtir. Özellikle dikkat edilmesi gereken noktanın PPP‟nin sağlamasını engelleyecek sebepler üzerinde durulmasıdır. Darby (1980) çalıĢmasında Temmuz 1971 ile Aralık 1978 tarihleri arasında aylık veriler kullanarak PPP geçerliliğini sınamıĢtır. Darby (1980), satınalma gücü oranının logaritmasını ilk farklarda durağan ve tersine çevrilebilir bir iĢlem olduğunu yedi ülke (Ġngiltere, Kanada, Fransa, Almanya, Ġtalya, Japonya, Hollanda). ve üç alternatif fiyat endeksi için göstermiĢtir. Bunun anlamı paritedeki kalıcı kaymalar zamanla birikmektedir. Böylece, tahmin süresi uzadıkça ortalama büyüme oranının varyansı sıfıra giderken PPP seviyesinin varyansı sonsuza gidecektir. Sonuç olarak, yazar kalıcı kaymaların varyansı büyük olduğundan, uyumlaĢtırılmıĢ parasal büyümenin sabit döviz kurlarını sürdüremeyeceğini belirtmiĢtir. Rush ve Husted (1985) uzun dönem PPP varlığını ABD, Kanada, Japonya ve bazı Avrupa ülkeleri arasındaki döviz kurunu kullanarak araĢtırmıĢtır. 1954:Q1 – 1982:Q4 arası üçer aylık veriler kullanılmıĢ ve ARIMA modeli uygulanmıĢtır. Ülkelerin hem ücret hem de fiyat verileri incelenmiĢtir. Sonuç olarak, ABD verileri kullanıldığı müddetçe PPP reddedilmezken, ABD dıĢındaki ülke verileri karıĢık sonuçların alınmasına neden olmuĢtur. Mark (1990), esnek döviz kuru altında satınalma gücü paritesinin uzun dönemde geçerliliğini sekiz endüstrileĢmiĢ ülke ( Almanya, Amerika, Belçika, Fransa, Ġtalya, Japonya, Ġngiltere). verisi üzerine analiz etmiĢtir. Mark, analizinde Haziran 1973 – ġubat 1988 tarihleri arasında aylık veriler kullanmıĢtır. Mal fiyatları için tüketici fiyat endeksini kullanmıĢtır. Öncelikle nominal döviz kuru ve nispi fiyat seviyelerinin eĢbütünleĢik olup olmadıkları test edilmiĢtir. Ġkinci aĢamada ise uzun vadede döviz kurarı ile nispi fiyat seviyesi değiĢimlerinin etki tepki analizi yapılmıĢtır. Keynesyen modeller, tahmin dönemindeki Ģokların toplam talepteki dıĢsal kaymalardan kaynaklandığını söylerken; denge modelleri parasal faktörlerin göreceli olarak daha önemli olduğunu belirtmektedir. Sekiz OECD ülkesi arasında yapılan ikili analizlerde Amerika, Ġngiltere ve Almanya‟nın verileri ev sabi ülke olarak uzun dönem PPP‟yi 110 desteklemektedir. Bu çerçevede üç ayrı model altında analizler yapılmıĢtır. Ġlki Dornbusch (1976)‟un Mundell Fleming modelinin log-lineer biçimi, ikincisi Mussa (1982)‟nın stokastik genellenmiĢ Dornbusch modeli ve sonuncusu da Lucas (1982)‟ın iki ülkeli denge modelidir: Dornbusch modeline göre toplam talep Ģokları gözlemlenmiĢ reel ve nominal döviz kurları ve göreceli fiyat seviyeleri ile tutarlıdır. Mussa‟nın modeline göre belirsizliğin ana nedeni reel faktörlerdeki değiĢkenliklerdir. Lucas‟ın modelinde de parasal faktörler reel faktörlere göre belirsizlikte daha önemlidir. Macdonald (1993) makalesinde esnek döviz kuru altında satınalma gücü paritesini değerlendirmiĢtir. Döviz kurları ve nispi fiyatların uzun dönemli iliĢkilerini Johansen çok değiĢkenli eĢbütünleĢme testini kullanarak incelemiĢtir. Analizi yapılan ülkeler (Kanada, Fransa, Almanya, Japonya, Ġngiltere, ABD) için dolar karĢılığı döviz kuru ile nispi fiyatlar arasında uzun dönemli iliĢkiler tespit edilmiĢtir. ÇalıĢmada iki farklı fiyat serisi altında Ocak 1974 Haziran 1990 arası aylık veriler kullanılmıĢtır. Sonuç olarak PPP‟nin zayıf biçimi için bulgular elde edilmiĢtir. Edison, Gagnon ve Melick (1994) Bretton Woods sonrası dönemde (1974:Q1 – 1992:Q4) PPP‟nin geçerliliğini test etmiĢlerdir. Makalede, Monte-Carlo deneyini kullanan Johansen eĢbütünleĢme testinin zayıflığı ile Horvath – Watson (1993). testinin açıklama baĢarısı karĢılaĢtırılmıĢtır. Yazarlar, sonuç olarak, seçilen ölçüm yöntemi ve zaman aralığının modelin geçerliliğinde önemli olduğunu belirtmektedirler. Froot ve Rogoff (1994) makalelerinde PPP testi yanında diğer uzun dönem reel döviz kuru modellerini de analiz etmiĢlerdir. Froot ve Rogoff çalıĢmalarında Ġngiltere ve Fransa‟nın 200 yıllık mal fiyat verileri ile tek fiyat kanununu test ederken, Arjantin‟in 100 yıllık verilerini kullanarak uzun vadede PPP‟de meydana gelecek olası sapmaları incelemiĢlerdir. Makaleden çıkarılan en önemli sonuç reel döviz kurlarının yeterince uzun vadede durağan gözükmesidir. Bu kapsamda, sabit döviz kuru verilerini içeren analizlerinde satınalma gücü paritesine uzun dönemde bir yakınsama gözlemlenmiĢtir. Diboğlu (1996) makalesinde satınalma gücü paritesinin bir biçimini test etmektedir. Bu hipoteze göre denge nispi fiyatları ayarlayan reel Ģoklar PPP‟deki 111 sapmalardan sorumludur. Diboğlu çalıĢmasında Almanya, Ġtalya ve Japonya için 1974:Q1 – 1990:Q4 döneminde üçer aylık veriler kullanmıĢtır. Analizlerin sonucuna göre, üretkenlik, kamu harcamaları ve dünya reel petrol fiyatlarının PPP‟den sapmalarda önemli etkenler olduğu görülmüĢtür. Ramirez ve Kahn (1999) makalelerinde Ocak 1973 ile Aralık 1996 tarihleri arasında aylık veriler kullanarak beĢ endüstrileĢmiĢ ülke ( Almanya, Ġngiltere, Kanada, Japonya, Fransa). için satınalma gücü paritesi yaklaĢımını eĢbütünleĢme ve hata düzeltme modeli ile test etmektedirler. EĢbütünleĢme testi sonucuna göre PPP yaklaĢımı uzun vadede sağlanırken kısa vadede geçerli bulunamamıĢtır. Ek olarak, hata düzeltme modeli reel döviz kurunun uzun dönem PPP değerinden sapmalarını da takip eden periyotlarda düzeltilmesi gerektiğini tavsiye etmektedir. Yazarlar, ampirik çalıĢmalarında yüksek frekanslı aylık verilerin düĢük frekanslı üç aylık veya yıllık verilere nazaran dönüm noktalarını daha iyi yansıttığını belirlemiĢlerdir. Doğanlar ve Özmen (2000), 18 geliĢmekte olan ülkenin Ocak 1986-Nisan 1997 dönemini kapsayan üçer aylık verilerini kullanmıĢlardır. Ġncelenen ülkeler IMF‟nin tanımına göre esnek döviz kuru sistemini benimsemiĢ ülkeler arasındandır. Yazarlar, PPP teorisinin uzun vadede geçerliliğini sınayabilmek için reel döviz kurunun zaman serisi özelliklerini araĢtırmıĢlardır. Reel döviz kurunun durağanlığının sınanması standart birim kök testleri ile yapılmıĢtır. Elde edilen bulgulara göre, reel döviz kuru serileri kullanıldığında ilgili dönem itibariyle PPP geçerliliğini kaybetmektedir. Anoruo, Braha ve Ahmad (2002) çalıĢmalarında 11 geliĢmekte olan ülke (Arjantin, Bolivya, Kolombiya, Ekvator, Guatemala, Kenya, Nijerya, Peru, Güney Afrika, Venezuella ve FildiĢi Sahili). için PPP‟nin geçerliliğini dinamik hata düzeltme modeli kullanarak analiz etmiĢlerdir. Geleneksel birim kök testlerinden geniĢletilmiĢ Dickey- Fuller ve Phillips-Perron kullanılmıĢtır. Tüm ülkeler için alıĢılagelmiĢ birim kök testleri PPP‟nin geçerliliği için olumsuz sonuç verirken, genelleĢtirilmiĢ hata düzeltme modeli 11 ülkenin 9‟u için PPP‟nin sağlandığını göstermiĢtir. Sonuç olarak incelenen ülkeler için 1961-1999 yılları arası periyotta PPP‟nin uzun vadede geçerli olduğu konusunda bulgular bulunmuĢtur. Choong, Poon, Habibullah ve Yusop (2003) çalıĢmalarında 1983 Ocak – 2002 Eylül aralığında aylık veriler kullanarak beĢ Asya ülkesi (Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur ve Tayland). için farklı ekonometrik tekniklerle PPP modellerinin tahmin gücünü test etmiĢlerdir. Bu çerçevede Engle – Granger iki değiĢkenli eĢbütünleĢme testi, Johansen – Juselius çok değiĢkenli eĢbütünleĢme testi ve Gujarati 112 (2003) tarafından tasarlanan panel veri analizi kullanılmıĢtır. Çok değiĢkenli prosedürde PPP‟nin geçerliliği sağlanırken iki değiĢkenli test ile PPP anlamsız çıkmıĢtır. Panel veri analizinde de PPP‟yi destekleyici bulgulara rastlanmamıĢtır. Sonuç olarak bu çalıĢma 5 – Asya ekonomisinde PPP teorisinin doğruluğunu savunan makaleler kümesinde yerini almıĢtır. Doğanlar (2006) çalıĢmasında üç Asya geçiĢ ülkesi Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan için PPP‟nin uzun dönemde geçerliliğini araĢtırmıĢtır. Makalede 1995 Ocak – 2002 Aralık arası aylık veriler kullanılmıĢtır. Nominal döviz kurları, bu ülkelerin milli paralarının Amerikan doları karĢısındaki değeri iken yurtiçi ve yabancı fiyatlar için ilgili ülkelerin tüketici fiyat endeksleri kullanılmıĢtır. Dört ayrı koentegrasyon tekniği (EngleGranger testi, Phillips –Hansen, ARDL, FM-OLS) kullanılarak nominal döviz kurları ile yurtiçi ve yabancı fiyat serilerinin eĢbütünleĢik olmadığı sonucuna varılmıĢtır. Ayrıca bu ülkeler için reel döviz kurunun zaman serisi özelliklerine göre durağanlık bulunamamıĢtır. Tüm bu sonuçlara göre bu ülkeler için satınalma gücü paritesinin uzun vadede geçerliliği reddedilmektedir. Phengpis (2006) çalıĢmasında döviz piyasası etkinliğini araĢtırmaktadır. Standart Johansen testinin yanında birçok test kullanarak farklı spot döviz kurları için 19921993 Avrupa para krizi ve 1997-1998 Asya para krizinin etkileri de analize dâhil edilmiĢtir. Yazar, Ġngiltere, Fransa, Almanya, Italya, Endonezya, Kore, Malezya için ABD dolar kurlarını 1992 16 Eylül – 1993 31 Mart arası ve 1 Eylül 1997 – 31 Ağustos 1998 tarihleri arasında günlük verilerle test etmiĢtir. Önceki çalıĢmaların aksine makalede eĢbütünleĢmenin varlığı konusunda güçlü Ģüpheler oluĢmuĢtur. Sonuç olarak bu iki kriz dönemi arasında piyasa etkinsizliğinin ortaya çıkarılması konusunda eĢbütünleĢme analizinin doğru bir seçim olamayacağı belirtilmiĢtir. Wallace ve Shelley (2006) makalelerinde Fisher ve Seater (1993, FS)‟in uzun dönemde yansızlık ve süper yansızlık üzerine ARIMA metodunu, Taylor (2002)‟un kullandığı verilere uygulayarak PPP‟yi test etmiĢlerdir. Taylor‟un veri seti 1996 yılına kadar 100 yıllık bir dönemde 20 ülke (Arjantin, Avustralya, Belçika, Kanada, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Ġtalya, Japonya, Meksika, Hollanda, Norveç, Portekiz, Ġspanya, Ġsveç, Ġsviçre, Ġngiltere, ABD) için nominal döviz kuru ve tüketici fiyat endeksi verilerini içermektedir. Genelde bulgular PPP‟yi destekler niteliktedir. Japonya için yazarlar Taylor (2002) ile aynı sonuca ulaĢıp PPP konusunda bir bulguya ulaĢamamıĢlardır. 5 ülke (Danimarka, Hollanda, Portekiz, Ġspanya, Ġsviçre) için Taylor 113 (2002)‟nin birim kök testleri PPP‟yi desteklerken Wallace ve Shelley, FS testinde PPP‟yi reddetmektedir. Baharumshah, Mohd ve Ahn (2009) 1971:Q1-2006:Q3 dönemleri arasında üçer aylık verilerle Malezya için PPP ve parasalcı modelin tahmin gücünü test etmiĢlerdir. Malezya milli parası cinsinden ABD dolar kurunu kullanmıĢlardır. Döviz kuru ile temel ekonomik belirleyicileri arasında uzun dönemli iliĢkiler bulmuĢlardır. Makroekonomik faktörler sistematik olarak RM/USD döviz kuru oranının uzun vadede hareketini etkilemektedir. Yazarların, örneklem tahmini ise parasalcı modelin tesadüfi yürüyüĢ sergilediği yönündedir. Ayrıca, çalıĢmada PPP ve parasalcı modelin 4 – 8 çeyrek dönem boyunca baĢarılı oldukları gözlemlenmektedir. Hsing (2009) makalesinde dört temel döviz kuru belirleme modelini Kosta Riko kolonu için karĢılaĢtırmaktadır. Hsing kullandığı dört döviz kuru belirleme modelini s döviz kuru, p genel fiyat seviyesi, r faiz oranı, m para arzı, y reel GSYĠH, e beklenen enflasyon oranı, G reel kamu harcamaları, T reel kamu vergileri ve M/P para talebi olmak üzere aĢağıdaki Ģekilde modellemiĢtir: PPP modeli: s f ( p / p* ) UPI modeli: s f (r r * , s e ) Parasalcı model ( en geniĢ hâli): Mundell – Fleming modeli: s f (m m* , y y* , r r * , e e ) * s f (M / P, G, T , r , r * , e ) Ġncelenen modellerde e indisi beklentileri ve * indisi yabancı ülke değerlerini vermektedir. Kolon / $ döviz kuru iliĢkisi 1981 – 2007 yılları arası; PPP modeli için 1981: M1 – 2007:M9 döneminde aylık; UPI modeli için 1982:M1 – 2007:M8 döneminde aylık; parasalcı model için 2000:Q1 – 2007:Q4 ve Mundell – Fleming modeli için 2000:Q2 – 2007:Q2 döneminde üçer aylık veriler ile test edilmiĢtir. Sonuçlarda ilk olarak, güvencesiz faiz oranı paritesi tahminindeki faiz oranı farklılığının katsayısı yanlıĢ iĢaretli çıkmıĢtır. Analiz öncesi daha yüksek nispi fiyatlar, faiz oranı farklılıkları ve para arzı, ABD $‟na karĢı kolonun daha zayıf olmasını beklememize neden olmaktadır. UIP modelini bir kenara koyarsak PPP ve parasalcı modeller Mundell 114 – Fleming‟e göre daha fazla açıklayıcı güce sahiptir. Fakat Mundell – Fleming modeli tahmin etmede test edilen diğer modeller içinde en iyi performansı vermiĢtir. Mitchell, Rebelein, Schneider, Simpson ve Fisher (2009) satınalma gücü paritesiyle döviz kuru belirleme modelini makro iktisat ve uluslararası iktisat lisans öğrencileri üzerine bir sınıf deneyi olarak uygulamıĢlardır. Satınalma gücü paritesinin açığa çıkabilmesi için uzun vadede tam esnek fiyat varsayımı yapılmıĢtır. Ek olarak öğrencilerin PPP‟den mümkün sapmaları gözlemleyebilmeleri için fiyat değiĢimleri, tarifeler ve döviz kurundaki ticareti yapılmayan malların da araĢtırılması sağlanmıĢtır. Deneyde, öğrenciler döviz piyasasında döviz kurunu etkileyecek birer katılımcı durumundadır. Yazarlar, bu konu üzerine literatürde az bulunan sınıf deneylerine katkı niteliğindeki çalıĢmalarında öğrencilerin döviz kuru ve döviz piyasası oluĢumunu anlamaları amaçlanmıĢtır. Pittis, Christou, Kalyutis ve Hassapis (2009) çalıĢmalarında 1790 – 2006 döneminde yıllık veriler ile pound / $ döviz kuru üzerine PPP‟ni test etmiĢlerdir. Yazarlar, yapılan birçok çalıĢmada döviz kurunun ve nispi fiyat endeksinin birim kök içerdiğini ve eĢbütünleĢme sergilediklerini söyledikten sonra eĢbütünleĢme vektörünün [1, -1] değerinden farklı olduğuna vurgu yapmıĢlardır. Bu durumun iki değiĢkenli sistemlerde serilerin (near to unitroot). hemen hemen birim kök içermelerinden kaynaklandığını belirtmiĢlerdir. Sonuç olarak, Pittis ve diğerleri near to” birim kök varlığında uzun dönem PPP‟nin geçerliliğini destekler nitelikte sonuçlar bulmuĢtur. Tablo 3 PPP için Seçilmiş Literatür Ülkeler Veriler Frenkel (1978) ------ 1920‟li yıllar Nedensellik Krugman (1978) ------ 1920‟ler ve 1970‟lerin verileri Basit regresyon testleri Darby (1980) Ġngiltere, Kanada, Fransa, Almanya, Ġtalya, Japonya, Hollanda 1971:M71978:M12 Birim Kök Yazar Yöntem Amaç veya Sonuç PPP iliĢkisinin sadece döviz kurlarındaki genel trendi verme ktedir. PPP‟nin her zaman sürekli olarak doğru olmadığı belirtilmiĢtir. Kalıcı kaymaların varyansı büyük olduğundan, uyumlaĢtırılmıĢ parasal büyümenin sabit döviz kurlarını sürdürememektedir. 115 (Tablo 3‟ün devamı) Rush ve Husted (1985) ABD, Kanada, Japonya, bazı Avrupa ülkeleri 1954:Q11982:Q4 ARIMA ABD verileri kullanıldığı müddetçe PPP reddedilmezken, ABD dıĢındaki ülke verileri karıĢık sonuçların alınmasına neden olmuĢtur. Mark (1990) Almanya, Amerika, Belçika, Fransa, Ġtalya, Japonya, Ġngiltere 1973:M6 – 1988:M2 EĢbütünleĢme Uzun dönem PPP desteklenmektedir. Kanada, Fransa, Macdonald (1993) Almanya, Japonya, Ġngiltere, ABD 1974:M1 1990:M6 PPP‟nin zayıf EĢbütünleĢme biçimi için bulgular elde edilmiĢtir. Seçilen ölçüm yöntemi ve zaman EĢbütünleĢme, 1974:Q1– aralığının modelin Edison, Gagnon ve ABD Horwath1992:Q4 geçerliliğinde Melick (1994) Watson önemli olduğunu belirtmektedirler. Satınalma gücü paritesine uzun Ġngiltere, Fransa, 100-200 Froot ve Rogoff EĢbütünleĢme dönemde bir Arjantin yıllık veri (1994) yakınsama gözlemlenmiĢtir. Üretkenlik, kamu harcamaları ve dünya reel petrol Almanya, Ġtalya, 1974:Q1 – VAR fiyatlarının PPP‟den Diboğlu (1996) Japonya 1990:Q4 sapmalarda önemli etkenler olduğu görülmüĢtür. Yüksek frekanslı aylık verilerin düĢük frekanslı üç aylık Almanya, Ocak 1973- EĢbütünleĢme, veya yıllık verilere Ramirez ve Kahn Ġngiltere, Kanada, Aralık 1996 VECM nazaran dönüm (1999) Japonya, Fransa noktalarını daha iyi yansıttığı belirlenmiĢtir. Reel döviz kuru serileri 18 GeliĢmekte olan 1986:Q1kullanıldığında ilgili Doğanlar ve Birimkök ülke 1997:Q2 dönem itibariyle Özmen (2000) PPP geçerliliğini kaybetmektedir. 116 (Tablo 3‟ün devamı) Arjantin, Bolivya, Kolombiya, Ekvator, Anoruo, Braha ve Guatemala, Kenya, 1961-1999 Ahmad Nijerya, Peru, (2002) Güney Afrika, Venezuella ve FildiĢi Sahili Endonezya, Choong, Poon, Malezya, 1983 Ocak– Habibullah ve Filipinler, 2002 Eylül Yusop Singapur ve (2003) Tayland Doğanlar (2006) Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan 1995 Ocak– 2002 Aralık Ġngiltere, Fransa, Almanya, Italya, Endonezya, Kore, Malezya 16 Eylül 1992 – 31 Ağustos 1998 Arjantin, Avustralya, Belçika, Kanada, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Wallace ve Shelley Almanya, Ġtalya, (2006) Japonya, Meksika, Hollanda, Norveç, Portekiz, Ġspanya, Ġsveç, Ġsviçre, Ġngiltere, ABD 1896-1996 Phengpis (2006) Dinamik ECM PPP‟nin uzun vadede geçerli olduğu konusunda bulgular bulunmuĢtur. EngleGranger, Johansen& Juselius Panel veri analizinde de PPP‟yi destekleyici bulgulara rastlanmamıĢtır. EngleGranger, Phillips– Hansen, ARDL, FMOLS Satınalma gücü paritesinin uzun vadede geçerliliği reddedilmektedir. Ġki kriz dönemi arasında piyasa etkinsizliğinin ortaya çıkarılması EĢbütünleĢme konusunda eĢbütünleĢme analizinin doğru bir seçim olamayacağı belirtilmiĢtir. ARIMA Baharumshah, Mohd ve Ahn (2009) Malezya, ABD 1971:Q12006:Q3 EĢbütünleĢme Hsing (2009) Kosta Riko, ABD 1981–2007 Birim kök, EĢbütünleĢme Genelde bulgular PPP‟yi destekler niteliktedir. Örneklem tahmini parasalcı modelin tesadüfi yürüyüĢ sergilediği yönündedir. Mundell – Fleming modeli tahmin etmede test edilen diğer modeller içinde en iyi performansı vermiĢtir. 117 (Tablo 3‟ün devamı) Mitchell, Rebelein, Schneider, Simpson ve Fisher (2009) ABD ---------- Sınıf deneyi Öğrencilerin döviz kuru ve döviz piyasası oluĢumunu anlamaları amaçlanmıĢtır Pittis, Christou, Kalyutis ve Hassapis (2009) Ġngiltere, ABD 1790 – 2006 Birim kök, EĢbütünleĢme Uzun dönem PPP geçerlidir. 4.2. Varlık YaklaĢımı Modelleri ile Ġlgili Literatür Varlık yaklaĢımı modellerinde döviz kuru göreceli mal fiyatlarından ziyade iki paranın (varlığın) nispi fiyatı olarak ele alındığından farklılık arz etmektedir. Döviz kurunu bu Ģekilde değerlendirildiğinde dalgalı (floating) döviz kurunun, temel ekonomik göstergelerden neden daha fazla oynak olduğu konusunun anlaĢılmasına yardımcı olmaktadır. Bu çerçevede Macdonald ve Marsh (1999) 1980-1997 yılları arası üçer aylık veriler kullanarak Fransa, Almanya, Japonya, Ġngiltere ve Ġsviçre için ekonometrik bir analiz yapmıĢlardır. Ġnceledikleri seriler, logaritmik dolar döviz kuru, ülkelerin tüketici fiyat endekslerinin (CPI) Amerikan fiyat endeksine oranı ve ülkelerin faiz oranları ile Amerikan faiz oranı arasındaki farktır. Sonuç olarak döviz kurunun, nispi fiyatlara nazaran 2 ila 8 kat daha oynak olduğu görülmüĢtür. Diğer önemli bir sonuç ise faiz farklılığının da döviz kuruna nazaran daha oynak olduğu yönündedir. Yani döviz kuru hareketlerinin anlaĢılması için mal fiyatları yaklaĢımı yerine varlık fiyatları bakıĢ açısı daha anlamlı olacaktır. Bu durum döviz kuruna varlık yaklaĢımının temel katkısıdır (Macdonald ve Marsh, 1999:79-80). 4.2.1. Parasalcı Modelde Ampirik Bulgular ve Yapılan ÇalıĢmalar FLMA modelinden (Frankel, 1976) elde edilen ve yaygın olarak kullanılan bir model aĢağıdaki Ģekildedir. st 0 (mt mt* ) 1 ( yt yt* ) 2 (it it* ) t (121) 118 Birinci bölümde teorik olarak da bahsedildiği üzere 0 1, 1 0, 2 0 olması beklenmektedir. Diğer yaygın kullanıma sahip bir model de Frankel (1979) hibrit modelinden yola çıkılarak yaygın bir kullanım kazanmıĢtır. Bu model de Denklem (122)‟de verilmiĢtir. st 0 (mt mt* ) 1 ( yt yt* ) 2 (its its* ) 3 (itl itl* ) t (122) Denklem (122)‟de teori gereği 0 1, 1 0 olması beklenmektedir. Hibrit modelindeki ayırt edici nokta faiz oranının kısa ve uzun vadeye ayrılmasıdır. Kısa vade oranları SPMA‟da bahsedildiği üzere para politikasının likidite etkisini yansıtırken, döviz kuru üzerinde negatif etkiye sahip olması beklenmektedir ( 2 0 ). Uzun dönem değerleri ise FLMA‟nın enflasyonist beklentilerini yansıttığından pozitif bir etki yaratacak ve dolayısıyla 3 0 eĢitsizliği oluĢacaktır. Parasalcı modeldeki ilk ampirik bulgular Denklem (121) ve (122) kullanılarak 1970‟li yılların sonu ve 1980‟li yılların baĢlarında yoğun olarak araĢtırılmıĢtır (Macdonald & Taylor, 1992, s. 1). Ġlk çalıĢmalar statik bir çerçevede alınmıĢ olup bir periyotluk kısmı uyarlamalar halinde dinamik uygulamalar yapılmıĢtır. Alınan örneklem performansı ve katsayıların iĢaretleri bakımından modeller 1970‟li yıllar için düzgün çalıĢmaktadır (Macdonald & Marsh, 1999:90). 1980 sonrası alınan örneklemlerde ilgili modeller hem katsayılarda hem de katsayı iĢaretlerinde hatalar vermeye baĢlamıĢtır. Bu modellere karĢı en ciddi iddia Meese ve Rogoff (1983) tarafından örneklem üzerinden tahmin çalıĢmalarında tesadüfü yürüyüĢün üstesinden gelmenin imkânsız olduğu konusunda olmuĢtur. Daha sonraki iktisatçılar, Meese ve Rogoff‟un çalıĢmasından fazlasıyla etkilenmiĢlerdir. Frankel ve Rose (1995) çalıĢmalarında Meese ve Rogoff hakkında Ģu çarpıcı söylemde bulunmuĢlardır: Kısa dönemde onların analizi hâlâ ne açıklanabildi ne de karĢı bir görüĢle çürütülebildi. Bu nedenle döviz kuru modelleme alanında meraklı bir hava estirmeye devam etmektedir.” Meese ve Rogoff‟un sonucunun yaygın bir etki gücüne sahip olması nedeniyle çalıĢmanın bu bölümünde kısaca değinilecektir. Meese ve çalıĢmalarında öncelikle FLMA, RID ve Hooper-Morton modelini 18 Dornbusch-Frankel modeline servet terimini ve risk pirimi eklenerek elde edilir. 18 Rogoff (1983). statik bir biçimde 119 yani denklemleri seviyede ele almıĢtır. Ayrıca, Meese ve Rogoff tek değiĢkenli modeller ile döviz kurları, kısa vadeli nispi faiz oranları, enflasyon oranları ve cari iĢlemleri içeren bir VAR modeli kurmuĢlardır. 1973 yılının Mart ayından 1980 yılının Kasım ayına dolar, mark ve yen cinsinden aylık veriler kullanmıĢlardır. 1976 Aralık‟ından 1980 Kasım‟ına alınan alt periyot için yapılan tahminde ortalama hata ( mean error), ortalama mutlak hata ve ortalama karesel hata kriterleri ile modelin doğruluğu test edilmiĢtir. KarĢılaĢtırma ölçütü Denklem (124)‟de verilen tesadüfî yürüyüĢ (random walk) formülüdür. st st 1 t (124) Denklem (124)‟de sabit terim iken t hata terimini simgelemektedir. Meese ve Rogoff (1983)‟a göre kendilerinden önceki diğer modeller döviz kuru dıĢındaki temel değiĢkenlerin anlık olarak tahmininden ziyade gerçek değerlerini almalarıyla bir avantaj sağlamaktadırlar. 1980‟lerin ortalarından sonra parasalcı modeldeki eğilim uzun dönem iliĢkilerinin analizi için eĢbütünleĢme metodunun kullanılmasıdır. EĢbütünleĢme analizini kullanan ilk çalıĢmalar (Baillie & Selover, 1987; Boothe & Glassman, 1987; Kearney & Macdonald, 1986; Meese, 1986). iki aĢamalı Engle-Granger metodunu kullanmıĢlardır. Bu yaklaĢım Denklem (125)‟deki bağımlı değiĢken t ‟nin durağanlığının testini içermektedir. t st mt mt* 0 ( yt yt* ) (125) Yukarıdaki paragrafta bahsedilen makalelerdeki sonuçlara göre genel gidiĢat t ‟nin I (1) olduğu yönündedir. Bu bulgu ilk bakıĢta spekülatif kabarcıklar için bir delil niteliğindedir (Macdonald & Marsh, 1999, s. 93). Macdonald ve Taylor (1991, 1993 ve 1994) mark, sterling ve yen karĢısında dolar kuru için FLMA‟yı Johansen eĢ bütünleĢme testi ile analiz etmiĢtir. Genel olarak verilen bu bilgilerden sonra, Ģimdi de yapılan çalıĢmalar tek tek incelenerek bulgular ve sonuçlar değerlendirilecektir. Dornbusch (1976a), beklentiler ve döviz kuru dinamikleri adlı makalesinde tam sermaye hareketliliği, (tutarlı beklentiler ve varlık piyasasına nispeten yavaĢ uyarlanan 120 bir mal piyasası) altında döviz kuru hareketleri teorisini çalıĢmıĢtır. Dornbusch, tam öngörü altında, parasal bir geniĢlemenin döviz kurunda değer kaybına neden olacağını iddia etmektedir. Piyasaların uyarlama hızlarındaki farklılıktan dolayı, öncelikle döviz kurunda bir hedefi aĢma (overshooting) görüleceğini, daha sonra, kısa vadede çıktının, parasal geniĢlemeye karĢılık vermesi ile döviz kuru değer kaybının az da olsa azalacağını söylemiĢtir. Dornbusch, bununla birlikte faiz oranları da artıĢ göstereceğini belirtmiĢtir. Dornbusch (1976b) çalıĢmasında döviz kurlarının belirlenmesi, makroekonomik denge ve toplulaĢtırılmıĢ politikalar ile kesiĢimi noktasında üç ayrı bakıĢ açısı geliĢtirmiĢtir. Uzun vadeli bakıĢ açısı döviz kuru belirlenmesini parasal ve reel faktörler ıĢığında incelemiĢtir. Döviz kuruna kısa vadeli yaklaĢımda ise beklentiler ve varlık piyasasında denge üzerine vurgu yapılmıĢtır. Üçüncü ve son bakıĢ açısı olan politika yönüyle, toplulaĢtırılmıĢ politikaların etkinliği analiz edilmektedir. Makalede sonuç olarak iki temek çıkarım sunulmuĢtur. Ġlki, döviz kurunun varlık piyasalarında belirlendiğidir. Bunun anlamı, beklentiler ve beklentilerdeki değiĢimler kısa vadede para arzındaki değiĢimler kadar döviz kuru üzerinde etkindir. Ġkinci çıkarım ise kısa vadede esnek döviz kuru sisteminin sergilediği eksik homojenlik özelliğidir. Dornbusch (1976c) çalıĢmasında tam sermaye hareketliliği ve esnek döviz kuru altında para politikaları karĢısında uyarlanma sürecini iĢlemiĢtir. Döviz kuru beklentileri vurgulanmıĢ ve uyarlama sürecinin Ģekillenmesi için kullanılmıĢtır. Kısa vadede parasal bir geniĢleme bir tarafta döviz kurunda değer kaybına (kurda yükselmeye). neden olurken diğer taraftan ticaret hadlerindeki kötüleĢme yüzünden tasarruflarda düĢüĢ yaĢanmaktadır. Kısa vadede değer kaybı, uzun vadedeki döviz kuru değer kaybından fazla olabilmektedir. Böylece ticaret dengesi kısa vadede daha kötü olabilir. Yazarın yaptığı analizin uzun vadedeki denge kısmı, esnek döviz kuru altında para politikası etkisini inceleyen Mundell-Fleming modelindeki sonuçlarla uyuĢmaktadır. Mussa (1976) makalesinde otoritenin döviz kuru hareketlerini kontrol etmek için müdahalelerini içeren ödemeler dengesine parasalcı yaklaĢımın temel prensiplerinin bir uzantısını çalıĢmıĢtır. Yazar, makalede dört temel nokta üzerinde durmaktadır: (1). Döviz kuru, ulusal çıktılardan ziyade farklı ulusal paraların nispi fiyatıdır. (2). Döviz kurları, gelecek kur beklentilerinden güçlü bir Ģekilde etkilenirler. (3). Parasal faktörler gibi reel faktörler de döviz kuru hareketlerinin belirlenmesinde önemlidir. 121 (4). Sabit döviz kuru sistemi altındaki politika problemleri azalmıĢtır. Hodrick (1978) yaptığı çalıĢmada Nisan 1973 ile Eylül 1975 arası aylık veriler kullanmıĢtır. Özellikle sürekli gelirin kullanılması konusunda sıkıntı yaĢamıĢtır. Sürekli gelirin tam olarak gözlemlenememesi nedeniyle proksi olarak reel gelirin geçmiĢ değerlerinin logaritmik olarak ağırlıklandırılmıĢ hareketli ortalamalarını tahmin etmiĢtir. ÇalıĢmada ayrıca sürekli gelire alternatif bir proksi olarak endüstriyel üretim endeksine bir adım ötesi yaklaĢımı (one step ahead forecasting). uygulanarak elde edilen bir zaman serisi oluĢturulmuĢtur. Döviz kuru için Amerikan dolarının değeri alınmıĢtır. Modelde ABD faiz oranı beklenildiği üzere hipotezle tutarlı olarak pozitif etkili çıkmıĢtır. Almanya‟nın faiz oranı ise beklenen negatif etkiye karĢın pozitif çıkmıĢtır. Hodrick, Alman faiz oranlarındaki bu problemin ele alınan dönemde Almanya‟nın uyguladığı güçlü sermaye kontrollerine atfedilebileceğini belirtmektedir (Macdonald & Taylor, 1992, s. 308-327). Bilson (1979) makalesinde parsalcı döviz kuru belirleme modelindeki geliĢmeleri incelemiĢtir. Sabit döviz kuru altındaki ödemeler dengesine parasalcı yaklaĢıma katkıları bulunan Mundell (1968) ve Johnson (1976) esnek döviz kuru altında da benzer politikaların uygulanabilirliliğini tartıĢmıĢlardır. Makalede incelenen modeller mal fiyatlarındaki yavaĢ uyarlama, finansal piyasa Ģartlarında döviz kurları ve faiz oranlarının duyarlılığı ile uluslararası sermaye piyasalarının etkinliğini göz ardı etmemektedir. Ayrıca nispi para talebi fonksiyonlarındaki kararlılık, faiz oranı paritesi Ģartı ve gelecek döviz kurları için rasyonel beklentiler üzerindeki vurgular da modellerin ortak noktalarıdır. m para arzı, p fiyatlar genel seviyesi, s döviz kuru ve a,b,c katsayılar olmak üzere, m ap (1 a)s b cy x denkleminde a=1 olduğunda denklem Dornbusch modeline, a=0 olduğunda denklem rasyonel beklentiler denge modeline (ERE), a=0 ve c=0 olduğunda denklem döviz ikamesi modeline (CS) dönüĢmektedir. Modellerdeki diğer bir fark faiz oranı hareketlerinde görülmektedir. Sonuç olarak yazar, Dornbusch modelinde döviz kurunda bir değer kaybı (yükseliĢ) olduğunda yurtiçi faiz oranları artıĢ eğilimine girerken, ERE ve CS modellerinde döviz kuru ile faiz oranı arasındaki iliĢkinin belirlenemeyeceğini belirtmektedir. 122 Frankel (1979) çalıĢmasında Temmuz 1974 ile ġubat 1978 arası aylık veriler kullanmıĢtır. Almanya yurtiçi değerlerin kullanılacağı ülke konumunda ele alınırken ABD yabancı ülke statüsündedir. Para arzı için kullanılan değiĢkenler sonucu etkilememekle birlikte M1 kullanılarak tablolanmıĢtır. Çıktı seviyesi yerine endüstriyel üretim endeksi kullanılmıĢtır. Beklenen enflasyon farklılığı için iki proksi denenmiĢtir. Birincisi önceki enflasyon farklılıkları (önceki yılların ortalaması), diğeri ise uzun dönem faiz farklılığıdır. Ele alınan değiĢkenlerin hepsi mevsimsellikten arındırılmıĢtır. Frankel reel faiz oranı farklılığı modelinde iki uç durum olan hem Frenkel-Bilson (Chicago) modeli hem de Dornbusch (Keynesyen) modeline kıyasla 1974 Temmuz – 1978 ġubat tarihleri arasında mark dolar kuru bakımından daha tutarlı sonuçlar bulmuĢtur. Hacche ve Townend (1981) 1972-1980 yılları arası sterlingin efektif döviz kurunu modellemiĢlerdir. Analizlerinin büyük bir kısmında aylık verilerle çalıĢmıĢ olmalarına rağmen haftalık, yıllık ve üçer aylık veriler de kullanmıĢlardır. Ġngiltere‟nin efektif efektif döviz kuru indeksi beĢ büyük ticari partneri olan ABD, Fransa, Almanya, Japonya ve Ġtalya‟nın ticaret hacmi ağırlıklarına göre hesaplanmıĢtır. Para arzı için M3 kullanılmıĢtır. Hacche ve Townend, temel parasal model ile Girton-Roper19 modellerini kullanmıĢlardır. Ayrıca, Frankel‟in reel faiz farklılığı modeli ve Dornbusch‟un modelini rasyonel beklentiler altında tahmin etmiĢlerdir. Temel parasal model çerçevesinde 19721977 yılları arası sterlingin efektif oranının tahmin denklemine göre, yurtiçi para stoğu önemini tamamen yitirse de yurtiçi faiz oranları ile döviz kuru arasında negatif bir iliĢki bulunmuĢtur. Blanchard ve Watson (1982)‟ın spekülatif kabarcıklar ve rasyonel beklentiler üzerine çalıĢmalarında finansal piyasalardaki kabarcıkların varlığı ve doğasını araĢtırmıĢlardır. Yazarlar, finansal piyasalardaki rasyonel hareketlerin ekonomi üzerinde reel etkilere sahip olan spekülatif kabarcıkları ortadan kaldırmadığı sonucuna ulaĢmıĢlardır. Hooper ve Morton (1982), Dornbusch – Frankel modelini geniĢleterek bir döviz kuru belirleme modeli kurmuĢlardır. Ele aldıkları model hem parasalcı hem de portföy dengesi yaklaĢımından izler içermektedir. Regresyonlarda 1973 yılının ikinci çeyreğinden 1978 yılının dördüncü çeyreğine kadar ki süreçte aylık ve üçer aylık veriler ele alınmıĢtır. Nominal döviz kuru, para arzı, reel GNP, enflasyon oranı, nominal GNP 19 Modele göre para üzerindeki bir baskı, tahmin öncesi ölçülebilir. Yani sabit yada esnek döviz kuru dönemlerinde paranın belirleyicileri verilerden tahmin edilebilir. 123 ve milyar dolar cinsinden cari iĢlemler kullanılan değiĢkenlerdir. Oransal değiĢkenler dıĢında ele alınan değiĢkenler logaritmiktir. Sonuçlar ele alınan dönem itibariyle uyumludur. Hoffman ve Schlagenhauf (1983) varlık yaklaĢımı modellerinden parasalcı modeli kullanarak literatüre katkıda bulunmuĢlardır. Parasalcı model ile rasyonel beklentileri aynı analizde ele almaları bakımından farklılık yaratmıĢlardır. Veriler, 1974 Haziran ayından 1979 Aralık ayına kadar aylık gözlemlerden oluĢmaktadır. Parasalcı modelin karakteristik özelliği olarak döviz kuru iki paranın nispi fiyatları olarak alınmıĢtır. Dolar ile alman markı, Fransız frangı ve Ġngiliz poundu arasındaki döviz kuru iliĢkileri incelenmiĢtir. Para arzı serisi mevsimsel olarak düzeltilmiĢ M2 olarak alınmıĢtır. Endüstriyel üretim endeksleri gelir için proksi olarak kullanılmıĢtır. Seriler AR (1) olarak iĢlem görmüĢtür. Sonuçlar gerek parasalcı modelin gerekse rasyonel beklentiler hipotezinden elde edilen parametrelerin mevcut döviz kuru hareketleri ile uyumlu olduğu yönündedir. Frankel (1984) çalıĢmasında parasalcı ve portföy dengesi döviz kuru belirleme modellerini test etmektedir. Bu kısımda parasalcı analizine yer verilirken portföy dengesi yaklaĢımı analizi ilgili baĢlık altında aktarılacaktır. Parasalcı analizi beĢ para birimi için 1974 yılının Ocak ayından 1981 yılının ortalarına kadar hem esnek fiyat hem de sabit fiyat ele alınarak incelenmiĢtir. Para arzı değerleri M1 alınmıĢtır. Denge gelir seviyeleri ise endüstriyel üretim endeksleri ile verilmiĢtir. Beklenen denge enflasyon oranları gerçekleĢen CPI enflasyonu ile önceki 12 ay üzerinden hesaplanmıĢtır. Son olarak nominal faiz oranları ise bir yıllık olarak hesaplanmıĢ kısa vadeli para piyasası oranları ile oluĢturulmuĢtur. Amerikan doları karĢısında beĢ para biriminin kuru tekrarlı Cochrane-Orcutt tekniği ile tahmin edilmiĢtir. Almanya, Fransa, Ġngiltere, Japonya ve Kanada için yapılan ayrı ayrı analizlerde Japonya dıĢında istatistiksel olarak anlamlılık bulunmamakla birlikte, ülke verileri bir bütün halinde toplulaĢtırıldığında regresyonda faiz oranı farklılığının istatistiksel olarak anlamlı olduğu görülmektedir. Woo (1985) anlık stok değiĢimlerini varsayan para talebi fonksiyonlarına karĢın kısmi uyarlama mekanizması içeren para talebi fonksiyonlarının daha fazla ampirik destek bulduğunu savunarak parasal yaklaĢımı bu yönde değerlendirmiĢtir. 1974 Mart ayından 1981 yılının Ekim ayına kadar aylık veriler kullanmıĢtır. Almanya ve Amerika için gelir değiĢkeni yerine endüstriyel üretim endeksi kullanılmıĢtır. Para arzı için ise M1 değiĢkeni ele alınmıĢtır. Toptan satıĢ fiyatları ise fiyat seviyelerinin yerini almıĢtır. Woo (1985) satınalma gücü paritesi ve güvencesiz faiz oranı paritesinin varlığında 124 parasalcı modelin geçerliliğinin ilginç olduğuna vurgu yapmıĢtır. Yazar, bu çeliĢen bulgulara rağmen parasalcı modelin tekrar formülasyonundaki tek savunmanın yeni bir yöntem uygulanması Ģeklinde olabileceğini belirtmiĢtir. Stiglitz (1990), kabarcıklar üzerine bir sempozyum adlı çalıĢmasında genel anlamda kabarcıklar teorisini tanımlamıĢtır. Buna göre, fiyatların bugün yüksek olması, temel ekonomik göstergeler bu tür bir fiyatı doğrular gözükmediği halde yatırımcıların sadece satıĢ fiyatının yarın daha yüksek olacağına dair düĢüncelerinden kaynaklanıyor ise bir balon mevcuttur. Macdonald ve Taylor (1991) makalelerinde döviz kuru belirleme modellerinden parasalcı yaklaĢımı esnek döviz kuru altında incelemiĢlerdir. Almanya, Amerika, Japonya ve Ġngiltere verileri kullanılan çalıĢma Ocak 1976 – Aralık 1990 arası dönem için uygulanmıĢtır. Yazarlar, parasal toplam için M1, gelir için endüstriyel üretim ve faiz oranı için uzun dönem oranlarını kullanmıĢlardır. Para arzı ve endüstriyel üretim serileri mevsimsellikten arındırılmıĢtır. Ġki kayda değer sonuç bulunmuĢtur. Birincisi, kısıtlanmamıĢ parasal bir modelle anahtar konumdaki üç para birimi için uzun dönem nominal döviz kuruna bir açıklama getirilmiĢtir. Diğeri ise mark-dolar kuru için popüler nitelikteki birçok kısıtlama reddedilmemiĢtir. Macdonald ve Taylor, sonuçta, parasal modelin uzun dönem döviz kuru belirleme modeli olarak ele alınabileceğini iddia etmektedirler. Djong ve Husted (1993) döviz kuru belirleme modellerinden parasalcı yaklaĢımı test etmiĢlerdir. 1974:1 - 1988:12 döneminde Almanya, Fransa, Kanada, Japonya, Hollanda ve Ġngiltere için aylık veriler kullanılmıĢtır. Mevsimsellikten arındırılmamıĢ CPI ve M1, kısa dönem faiz oranı, dolar arasında döviz kuru ile mevsimsellikten arındırılmıĢ endüstriyel üretim endeksi kullanılmıĢtır. Parasalcı yaklaĢımın geçerliliği ile ilgili ampirik bulgular çeĢit çeĢittir. Modelin yapısal biçimleri negatif sonuçlar verirken, yapısal olmayan yatay denklem kısıtlamaları olumlu sonuçlar vermiĢtir. Yazarlar bu ikilemi aĢmak için bir uzlaĢma arayıĢındadırlar. Yaptıkları araĢtırma sonucunda sürpriz bir Ģekilde modelden düĢük derecede önemsiz olmayan sapmalar saptamıĢlardır. Sonuç olarak döviz kuru belirlemede standart parasalcı yaklaĢıma göre hatalı bir bulgu elde edilmiĢtir. Macdonald ve Taylor (1993) çalıĢmalarında Ocak 1976 – Aralık 1990 tarihleri arasında mark ve dolar cinsinden aylık veriler kullanarak döviz kuru belirleme modellerinden esnek fiyat parasalcı yaklaĢımı kullanmıĢlardır. Campbell-Shiller tekniğini kullanarak rasyonel beklentiler altında parasalcı modelin kısıtlamalarından 125 kurtulmuĢlardır. DeğiĢken olarak, döviz kuru bir birim ABD doları cinsinden yerli para (Alman markı), parasal toplamlar için M1, gelir için endüstriyel üretim ve kısa vadeli faiz oranı kullanılmıĢtır. Para arzı ve gelir analize dahil edilirken mevsimsellikten arındırılmıĢtır. Sonuçlara göre, incelenen dönemde spekülatif karcıklar hipotezi reddedilmektedir. Ġleriye dönük (forward-looking). parasalcı modeldeki tüm kısıtların test edilmesinde ise model güçlü bir redle daha karĢılaĢmıĢtır. Buna karĢın uzun dönemli bir model olarak yorumlanmıĢ esnek fiyat parasalcı döviz kurları, nispi para arzı, nispi gelir ve nispi faiz oranları arasında eĢbütünleĢme bulunmuĢtur. Macdonald ve Taylor (1994) makalelerinde sterlin-dolar döviz kuru örneği altında parasalcı modeli incelemiĢlerdir. Yazarlar, genel görüĢün aksine parasalcı modelin gerekli kısıtlar altında döviz kurunu iyi belirleyebildiğini savunmaktadırlar. Bu çerçevede parasalcı model kısa vadede dinamikler içeren uzun vadeli bir denge unsuru olarak düĢünülmektedir. Sonuç olarak Macdonald ve Taylor, döviz kurları, yurtiçi ve yabancı para arzları, endüstriyel çıktı ve uzun vadeli döviz kurları arasında istatistiksel olarak en çok 3 anlamlı eĢbütünleĢme vektörü bulmuĢlar ve parasalcı döviz kuru modellerinin kompleks kısa dönem dinamiklerle dikkatli bir Ģekilde oluĢturulursa uygulamasının kolay olacağını belirtmiĢlerdir. Diamadin, Georgoutsos ve Kouretas (1996) Kanada $ / ABD $ kuru üzerinden parasalcı döviz kuru belirleme modelini üç ayrı yoldan değerlendirmiĢlerdir. Ġlk olarak Johansen çok değiĢkenli eĢbütünleĢme tekniği ile uzun dönem tutarlılıkları test edilmiĢtir. Ġkincisi, spekülatif kabarcıkların varlığının modellenmesi ve test edilmesidir. Son olarak ise, Hansen-Johansen tekrarlı testleri kullanarak Johansen sonuçlarının parametre kararlılığı test edilmiĢtir. EĢ bütünleĢme sonucuna göre, kısıtsız parasalcı model geçerli bir uzun dönem nominal Kanada $ / ABD $ kuru sağlamaktadır. Döviz kuru ve nispi paraların oranı gibi parasal kısıtlar bile paracı modelin uzun dönem geçerliliği desteklenmiĢtir. Yazarlara göre, spekülatif kabarcıklar testine göre ise uzun dönem kur hareketlerinin spekülatif kabarcıklardan kaynaklandığını söylemek mümkün değildir. ÇavuĢoğlu (1997) makalesinde üçer aylık veriler kullanarak 1984:Q1 – 1996:Q2 dönemi için TL/$ nominal döviz kurunun belirlenmesinde parasalcı yaklaĢımın geçerliliğini ampirik açıdan değerlendirmiĢtir. Ġnceleme için parasalcı esnek fiyat modeli kullanılmıĢtır. ÇalıĢma uzun dönem incelemesi ile sınırlandırılmıĢ olup yapılan ampirik incelemelerde, Johansen çok değiĢkenli eĢbütünleĢme yönteminden faydalanılmıĢtır. Model, TL/$ oranı ile iki ülke nominal para stokları, faiz oranları ve 126 reel gelir farkları arasında uzun dönem iliĢkilerinin olduğu sonucunu ortaya koymakla birlikte bu iliĢkileri parasalcı bir yaklaĢımla açıklayabilmek olanaklı değildir. Bunun sebebi, yapılan eĢbütünleĢme analizlerinde nominal döviz kurunu belirleyen değiĢkenlerin dıĢsal değiĢkenler olduğu varsayımını destekleyecek sonuçlara rastlanmamıĢ olmasıdır. Diğer taraftan, 1984:Q1 – 1996:Q2 dönemini kapsayan veriler ve FLMA‟yı oluĢturan değiĢken kümesi esnek kur rejimi altında nominal döviz kurundaki değiĢimle rezerv para stokundaki nispi değiĢimin sistem içinde birlikte belirlendiği sonucunu desteklemiĢtir. Bu uzun dönem iliĢkilerinde, nominal döviz kurundaki artıĢın yalnız rezerv para stokundaki artıĢların farklarından etkilendiği görülmüĢtür. Ek olarak, rezerv para stokları farkındaki değiĢimin ise hem döviz kurunda gerçekleĢen değiĢimden hem de nominal faiz oranları farkından etkilendiği belirlenmiĢtir. Georgoutsos ve Kouretas (1997) çalıĢmalarında 1919: Eylül – 1928:Nisan dönemi için drahma / ABD doları, drahma /pound, drahma / frank döviz kurlarını eĢbütünleĢme analizi yardımıyla parasalcı döviz kuru belirleme modeli ile test etmiĢlerdir. Drahma / ABD dolar kurunda parasalcı modeli destekleyecek uzun dönemli iliĢkiler tesbit edilmiĢtir. Ele alınan diğer iki döviz kurundaki baĢarısızlık ilgili dönemde Yunanistan‟ın para politikası ile iliĢkilendirilmiĢtir. Macdonald (1999) çalıĢmasında dolar, mark ve yen için bir eklektik döviz kuru modeli geliĢtirmiĢtir. Yazar, dalgalı döviz kuru rejimi altında üç para birimi arasındaki nominal efektif döviz kurunu varlık piyasaları özellikleri ile ödemeler dengesi etkileĢimleri çerçevesinde analiz etmiĢtir. ÇalıĢmada eklektik döviz kuru modellemesi ile PPP‟nin döviz kuru tahmini kıyaslanmaktadır. Yazar, ampirik analizinde VAR modellemesi çerçevesinde 1973:Q2 – 1993:Q4 döneminde üçer aylık veriler kullanmıĢtır. Bu kapsamda, etki-tepki analizi ve varyans ayrıĢtırması yapılmıĢtır. Etki – tepki analizinde üç para birimi için 7 ayrı değiĢkene bir birimlik Ģoklar verilmiĢ ve reel döviz kurundaki sapmaların 24 dönem sonunda kendi ortalamasına döndüğü görülmüĢtür. Macdonald, döviz kuru modellemede eklektik döviz kuru modellemesinin, PPP yaklaĢımından daha baĢarılı olduğu sonucuna ulaĢmıĢtır. Dutt ve Ghost (2000) çalıĢmalarında esnek ve sabit döviz kuru altında parasalcı yaklaĢımın geçerliliğini uzun dönem döviz kuru belirleme modeli olarak analiz etmiĢlerdir. Birim kök testi için KPSS, eĢbütünleĢme için ise Johansen –Juselius testi kullanılmıĢtır. 1959:M1 – 1996:M12 döneminde aylık verilerle çalıĢılmıĢtır. Sonuç 127 olarak parasalcı yaklaĢımın döviz kuru için uzun dönem denge modeli olamayacağı belirlenmiĢtir. Fullerton, Hattori ve Calderon (2001) makalelerinde 1976 – 2000 yılları arası dönemde peso (Meksika) / ABD $ kurunu esnek döviz kuru altında yıllık veriler kullanarak hata düzeltme modeli ile tahmin etmiĢlerdir. Bunun sebebi, döviz kuru piyasasının hem kısa hem uzun vadede karakteristik özellikler göstermesidir. Her ne kadar analiz Meksika için uygulanmıĢ olsa da esnek döviz kuru nedeniyle oluĢan bölgesel hareketler Latin Amerika‟daki diğer ekonomilerin de içerildiğini göstermektedir. Ġncelenen dört durumda da zayıf tahmin sonuçları elde edilmiĢtir. Birçok katsayı istatistiksel olarak anlamsız ve bazı katsayılar da hipotezin tersine farklı iĢaretli çıkmıĢtır. Bu sorunlar, yazarlar tarafından düĢük örneklem katsayısına bağlanmaktadır. Moersch ve Nautz (2001) 1983:Q1 – 1996:Q3 döneminde üçer aylık veriler kullanarak Almanya, ABD arasındaki döviz kuruna parasalcı yaklaĢımı uygulamıĢlardır. BaĢlangıç yılı uzun vadede yapısal kırılmalardan ve Almanya‟daki artan sermaye hareketlerinden kaçınmak için seçilmiĢtir. ÇalıĢmada, döviz kuru belirlemede parasalcı yaklaĢımın indirgenmiĢ biçimine alternatif olacak Ģekilde bir model önerilmiĢtir. Sonuçta, elde edilen yapısal tahmin denklemi, parasalcı modelde döviz kurunu etkileyen çeĢitli kanalların ekonomik ifadesine yer vermektedir. Towadros (2001) çalıĢmasında Avustralya doları ile ABD dolar kuru iliĢkisi çerçevesinde parasalcı modelin tahmin gücünü araĢtırmıĢtır. 1984:M1 – 1996:M1 arası dönemde aylık veriler kullanarak eĢbütünleĢme tabanlı hata düzeltme modeli tahmin edilmiĢtir. Döviz kuru, para arzları, faiz oranları ve çıktılar arasında1 (bir). eĢbütünleĢme iliĢkisi bulunmuĢtur. Tek eĢbütünleĢme vektörünü kullanarak elde edilen dinamik hata düzeltme modeli hem örneklem içi hem de örneklem dıĢı analizde baĢarılı olmuĢtur. Faust, Rogers ve Wright (2003) makalelerinde Nisan 1988 – Ekim 2000 tarihleri arasında aylık veriler kullanmıĢlarıdır. Yazarlar, standart döviz kuru modellerinin gerçek zamanda (real time) tahmin performansını analiz etmiĢlerdir. Kullanılan veri dönemine göre parasalcı model ile tesadüfi yürüyüĢ modellerinin üstünlük durumlarının değiĢtiği vurgulanmıĢtır. Bunun yanında ikinci olarak, orijinal veriler de revize edilmiĢ verilere nazaran döviz kuru belirlemede daha etkili sonuçlar vermiĢtir. Altaville ve Grauwe (2005) makalelerinde euro / dolar döviz kuru ve belirleyicileri arasındaki iliĢkileri araĢtırmaktadırlar. ÇalıĢma 1979:Q1 – 2004:Q4 128 döneminde mevsimsellikten arındırılmıĢ üçer aylık verilerden oluĢmaktadır. Öncelikle, döviz kuru ve belirleyicileri arasındaki bağlantıdaki doğrusal olmayan iliĢkiler farklı rejimlerin varlığı altında tahmin edilmiĢtir. Daha sonra, döviz kurundaki bu doğrusal olmayan iliĢki Markov – Switching Vektör Hata Düzeltme Modeli (MS - VECM). ile tahmin edilmiĢtir. Son olarak da üç döviz kuru belirleme modelinin (1-Sabitsiz Random Walk Modeli, 2-Dört değiĢkenli VECM, 3-MS- -VECM ) performansı örneklem içinden (out of sample) tahmin ile kıyaslanmıĢtır. Sonuçlara göre nominal döviz kuru mekanizmasındaki doğrusal olmayan iliĢkiler mevcuttur. Ayrıca bu iliĢkiler döviz kuru tahmin doğruluğunu yanıltacak kadar güçlüdür. Fullerton ve Lopez (2005) çalıĢmalarında Peso (Meksika) / ABD $ parasal döviz kurunu 1980 – 2001 döneminde üçer aylık veriler kullanarak hata düzeltme modelini tahmin etmiĢlerdir. Fullerton ve Lopez diğer çalıĢmalardan farklı olarak uluslararası rezervleri de modellerine dâhil etmiĢlerdir. Hata düzeltme modeli ile pesonun kısa ve uzun dönem finansal dinamikleri hakkında eĢ zamanlı bilgi edinebilmiĢlerdir. Jackson, Thompson ve Zheng (2005) makalelerinde OLS yöntemini kullanarak Kanada, Ġngiltere, Almanya, Japonya ve ABD için 1972:Q1 – 1991:Q2 döneminde üçer aylık verilerle parasalcı modeldeki döviz kuru haberlerine üçüncü ülke tahvilleri eklendiğinde zaman üçüncü ülke haberlerinin döviz kuru haberleri üzerinde kurumsal bir etkisi olacaktır” iddiasında bulunmaktadırlar. Dahası iki ülkeli modeldeki gelir, faiz oranı ve enflasyon gibi istatistiksel olarak anlamsız değiĢkenler üçüncü ülke haberleri ile anlamlı hale gelmiĢtir. Ek olarak, döviz kurlarının açıklanamayan varyansının spekülatif kabarcıklardan kaynaklanmadığını ve döviz kuru piyasasının göründüğü kadar etkin olmadığını vurgulamıĢlardır. Parlaktuna (2005) çalıĢmasında Lance Girton ve Don Roper (1977)‟in kur piyasası baskısı (EMP) parasalcı modelini 1993 - -2004 dönemi için Türkiye‟ye uygulamıĢtır. Sonuçlara göre yurtiçi krediler ve döviz piyasası baskısı (EMP) arasındaki negatif iliĢki için güçlü kanıtlar bulunmuĢtur. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) yabancı döviz rezervi uyarlamalarıyla EMP‟nin büyük bir kısmını absorbe etmektedir. Altaville (2006) makalesinde Euro / ABD $ döviz kuru ile belirleyicilerini doğrusal olmayan zaman serisi modellemesiyle araĢtırmaktadır. ÇalıĢmada, 1979:Q1 – 2004:Q4 döneminde mevsimsellikten arındırılmıĢ veriler kullanılmıĢtır. Sonuç olarak değiĢkenler arasında kararsız bir iliĢki bulunmuĢtur. Ayrıca döviz kuru ve belirleyicileri arasındaki sapma büyük olduğunda, denge bozucu Ģoklar döviz kuru üzerinde daha 129 büyük etkilere sahiptir. Yani, döviz kuru denge değerine ne kadar yakınsa belirleyicilerindeki Ģoklara karĢı daha az duyarlı olmaktadır. Nwafor (2006) makalesinde Naira (Nijerya para birimi) / ABD $ kurunun belirlenmesinde esnek fiyat parasalcı modeli (FLMA). test etmiĢtir. Analizde 1986 – 2002 yılları arası üçer aylık veriler kullanılmıĢtır. Sonuçlara göre Naira / ABD $ kuru ile FLMA temel göstergeleri arasında en az bir uzun dönemli iliĢki bulunmuĢtur. Westerlund ve Basher (2006) 18 OECD ülkesi için parasalcı döviz kuru belirleme modelini panel eĢbütünleĢme testi ile analiz etmiĢtir. Ayrıca, analizde yapısal kırıkların varlığı da dikkate alınmıĢtır. ABD doları tüm ülkeler için ölçüm standardı olarak ele alınmıĢ ve 1973:Q1 – 1997:Q1 döneminde üçer aylık veriler kullanılmıĢtır. Ampirik sonuçlara göre yatay kesit veriler ve yapısal kırıkların analize dâhil edilmesi ile parasalcı döviz kuru belirleme modeli baĢarılı olmaktadır. Elde edilen diğer bir sonuç ise yapısal kırıkların PPP iliĢkisinden elde edilmektedir. Chin, Azali ve Matthews (2007) makalelerinde Malezya ringgit / ABD dolar kurunu kullanarak parasalcı yaklaĢımın önceki kulanım alanlarına alternatif bir biçimini kullanmıĢlardır. Veriler 1997- 1998 güney doğu asya finansal krizini de kapsayacak Ģekilde 1981:Q1 – 2003:Q1 döneminde üçer aylık olarak seçilmiĢtir. EĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre parasalcı modeldeki değiĢkenler arasında uzun dönemde iliĢkiler bulunmuĢtur. Ayrıca para ve gelir farklılıkları tahmin katsayıları da tüm parasalcı model biçimleri için tutarlıdır. Chin, Azali, Yusop ve Yusoff (2007) çalıĢmalarında Filipinler için döviz kuru belirleme modellerinden parasalcı yaklaĢımın ampirik geçerliliğini eĢbütünleĢme ve hata düzeltme modeli yardımıyla analiz etmiĢlerdir. Makalede, 1980:Q1 – 2003:Q1 aralığında Peso / $ kuru üçer aylık verileri kullanılmıĢtır. Sonuç olarak, Filipinler pesosu – ABD doları arasındaki kur için uzun vadede parasalcı modelin geçerli bir çerçeve olduğu bulunmuĢtur. Morley (2007) çalıĢmasında hisse senedi fiyatı ölçümüyle döviz kuru belirleme modellerinden parasalcı modeli test etmiĢtir. Bunun için ARDL sınır testi yaklaĢımını kullanmıĢtır. 1984:Q1 – 2002:Q2 döneminde üçer aylık veriler kullanılmıĢtır. Sonuç olarak eĢbütünleĢme varlığı konusunda kanıtlara rastlanırken, iyi tanımlanmıĢ VECM ve tesadüfî yürüyüĢten daha iyi sonuçlar elde edilmiĢtir. Basher ve Westerlund (2008) çalıĢmalarında Bretton Wood dönemi sonrası, 18 OECD ülkesi (Avusturya, Avustralya, Belçika, Kanada, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Ġtalya, Japonya, Kore, Norveç, Hollanda, Ġspanya, Ġsveç, Ġsviçre, 130 Ġngiltere, ABD) için parasalcı modelin geçerliliğini analiz etmiĢlerdir. ÇalıĢmada nominal döviz kuru , para arzı ve reel GSYĠH değiĢkenleri 1973:Q1 – 1997:Q1 dönemi için üçer aylık veriler olarak kullanılmıĢtır. Analizde, çoklu yapısal kırılmalar ve yatay kesit bağımlılığının varlığı göz ardı edilmemiĢtir. Yazarlar, ancak bu kıstaslar hesaba katıldığında parasalcı modelin baĢarılı olacağı sonucuna ulaĢmıĢlardır. Korap (2008) çalıĢmasında TL/ABD $ döviz kuru belirleme mekanizmasını 1987:Q1 – 2006:Q4 döneminde üçer aylık veriler kullanarak incelemektedir. Parasal döviz kuru kaynaklı hem uzun dönem durağan iliĢkiler hem de kısa vadeli devinimsel uyum süreçleri Türkiye ekonomisi koĢullarında incelenmiĢtir. Analizde JohansenJuselius çok değiĢkenli eĢbütünleĢme testi kullanılmıĢtır. Yazar, nominal döviz kurunun iktisat kuramı tarafından önerilen temel değiĢkenler ile eĢbütünleĢik olduğunu göstermiĢtir. Ek olarak, nominal döviz kuru, denge döviz kurunda kalıcı etkiler bırakmıĢtır. Bu nedenle, nominal döviz kuru, içerisinde yerleĢik bulunana histerisis türü etkilerin varlığı altında ortaya çıkmaktadır. Bahrumshah, Mohd ve Ahn (2009) 1971:Q1 – 2006:Q3 döneminde üçer aylık verilerle Malezya ringgit/ ABD doları döviz kuru için parasalcı modelin tahmin gücünü test etmiĢlerdir. Döviz kuru ve temel ekonomik belirleyicileri arasında çok güçlü uzun dönemli iliĢkiler bulunmuĢtur. Makroekonomik faktörler incelenen kuru uzun dönemde sistematik olarak etkilemektedirler. Chin, Azali ve Masih (2009) çalıĢmalarında kriz öncesi ve sonrası dönemlerde Malezya için parasalcı modelin farklı varyasyonlarını VECM vasıtasıyla test etmiĢlerdir. Yazarlar, 1980:Q1 – 2006:Q1 döneminde üçer aylık veriler kullanmıĢlardır. Kullanılan değiĢkenler tüm dönemler için eĢbütünleĢik bulunurken, sabit fiyat parasalcı döviz kuru her iki periyot için de sağlanırken, esnek fiyat parasalcı model sadece kriz sonrası dönemde tutmuĢtur. Döviz kuru ve nispi para arasında hiçbir periyotta iliĢki bulunamamıĢtır. Chin, Habibullah ve Azali (2009) makalelerinde parasalcı döviz kuru belirleme modelini 5 Asya ülkesi (Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur, Tayland) verilerini kullanarak divisia paraya karĢı basit toplulaĢtırılmıĢ parayı test etmiĢlerdir. 1981:Q1 – 1994:Q4 dönemleri arası üçer aylık veriler kullanılmıĢtır. ÇalıĢmada, incelenen ülkelerin milli paraları cinsinden dolar kuru, para arzı için M2, yurtiçi gelir için endüstriyel üretim endeksi (IPI) ve faiz oranı için kısa dönem piyasa oranları kullanılmıĢtır. Ayrıca beklenen enflasyon oranı için üçer aylık tüketici fiyat endeksindeki büyüme rakamları analize dâhil edilmiĢtir. Yazarlar, finansal serbestleĢme 131 döneminde divisia paranın basit toplam paraya oranla parasalcı modellerde daha tutarlı sonuç vermesi nedeniyle üstün olduğu kanısına varmıĢlardır. Liew (2009) makalesinde esnek fiyat parasalcı döviz kuru belirleme modelini Filipinler Pesosu / Japon Yeni döviz kuru kapsamında test etmiĢtir. Bunun için öncelikle Johansen – Juselius (1990) çok değiĢkenli koentegrasyon analizi, daha sonra Breitung (2001) doğrusal olmayan eĢbütünleĢme analizi kullanılmıĢtır. Veriler aylık olarak düzenlenmiĢ olup, 1977 Ocak – 2006 Mart aralığındadır. Kullanılan GSYĠH değerleri yıllık veriler olup Bahmani – Oskooee (2002)‟den esinlenerek aylık verilere çevrilmiĢtir. Filipinler ve Japonya arasında güçlü ve tutarlı ikili ticaret iliĢkileri sonucunda döviz kuru ve belirleyicileri arasında uzun dönemli iliĢkiler bulunmuĢtur. Yazar, uygulanan çeĢitli parasal kısıtlar altında parasalcı modellerin diğer biçimlerinin peso / yen kurunun belirlenmesinde uygun olmadığı sonucuna varmıĢtır. Bu hipotezler ve anlamları Ģu Ģekilde biçimlendirilmiĢtir: st 1mt 2 mt* 3 yt 4 yt* 5it 6it* t ve st , mt , yt ve it sırasıyla döviz kuru, para arzı, gelir ve faiz oranı iken *‟lar yabancı ülke değerlerini göstermek üzere; H1 : 1 2 1 Para arzları ve döviz kuru orantılılığı kısıtı H 2 : 3 4 0 Yurtiçi ve yabancı gelirlerin zıt iĢaretleri olma kısıtı H3 : 5 6 0 Yurtiçi ve yabancı faiz oranlarının zıt iĢaretleri olma kısıtı H 4 : H1 H2 H 5 : H1 H3 H6 : H2 H3 H 7 : H1 H2 H3 Bu hipotezlerin modele uygulanması neticesinde H1 „in reddi paranın yansız olmadığını gösterirken, H3 „ün reddi parasalcı model (forward looking versiyon). için gerekli güvencesiz faiz paritesi Ģartına rastlanılmadığını göstermektedir. Ayrıca, H7 „nin kabul edilmemesi ise esnek fiyat parasalcı modelin kısıtlanmıĢ biçimde sağlanmadığını söylemektedir. Bu hipotezlerin ıĢığında, Dutt ve Ghosh (2000)‟de ele alındığı haliyle 132 peso / yen döviz kuru belirlemesi için st (mt mt* ) 1 ( yt yt* ) 2 (it it* ) t Ģeklinde bir model kurulmasının hatalı olacağı sonucuna varılmıĢtır. Liew, Baharumshah ve Puah (2009) makalelerinde esnek fiyat parasalcı model (FLMA). ile döviz kuru ve belirleyicileri arasındaki uzun dönem iliĢkileri araĢtırmıĢlardır. ÇalıĢmanın amacına uygun olarak çok değiĢkenli koentegrasyon yaklaĢımı (Johansen 1988, 1989 ve Johansen – Juselius 1990) değerlendirilmiĢtir. Gelir, para arzı ve faiz oranı sırasıyla gayri safi yurt içi hasıla, M2 ve tüketici fiyat endeksi ve para piyasası faiz oranı ( para piyasası araçlarına uygulan faiz oranı) ile ölçülmüĢtür. Birçok çalıĢmadan farklı olarak Ocak 1977 – Mart 2006 dönemi aylık verilerle Tayland bahtı / Japon Yeni döviz kuru uygulanmıĢtır. Ampirik sonuçlar Tayland ekonomisi için parasalcı yaklaĢımı destekler niteliktedir. Yazarlar, sonuç olarak, Tayland ekonomisinde döviz kuru hareketlerinin anlaĢılabilmesi için en büyük ticari partneri olan Japonya‟nın takip edilmesi gerektiğini belirtmiĢlerdir. Uz ve Bildir (2009) çalıĢmalarında Arjantin, Brezilya, Tayvan ve Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkeler için 1986:Q1 – 2006:Q4 döneminde üçer aylık verilerle esnek fiyat parasalcı döviz kuru belirleme modelinin kısa ve uzun dönem performansını test etmiĢlerdir. Makale nominal döviz kuru ile para arzı, çıktı, nominal faiz oranı ve fiyat farklılığı gibi parasal değiĢkenler arasında bir eĢbütünleĢme iliĢkisi olup olmadığı üzerine Ģekillenmektedir. Uzun dönem iliĢkilerin tespiti amacıyla hem bireysel hem de panel olarak ülkeler için birçok tahmin yöntemi kullanılmıĢtır. Sonuç olarak parasalcı yaklaĢım panel çalıĢmasıyla uzun dönemde kendini aklamıĢtır. Tek ülke analizlerinde ise zayıf sonuçlar bulunmuĢtur. Ülkeler açısından bakıldığında Türkiye, Brezilya ve Arjantin‟in Tayvan‟a göre daha belirgin ortak özellikleri (katsayıların iĢaretleri ve büyüklükleri bakımından). göze çarpmaktadır. Döviz kurlarının kısa dönem dinamiklerini inceleyen hata düzeltme modeline göre ise faiz oranları diğer parasal değiĢkenlere nispeten daha duyarlıdır. Uz ve Ketenci (2009) Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Litvanya, Letonya, Polonya, Slovenya, Türkiye, Malta, Macaristan ve Slovak Cumhuriyeti için 1993:Q1 – 2005:Q4 tarihleri arasında üçer aylık veriler kullanarak FLMA modelini test etmiĢlerdir. Öncelikle döviz kuru ve parasal değiĢkenler arasındaki eĢbütünleĢme iliĢkileri test edildikten sonra, parasalcı yaklaĢımın tahminleri ile rassal yürüyüĢ modelinin performansı kıyaslanmıĢtır. EĢbütünleĢme iliĢkisine rastlanmazken, kur tahmin katsayıları istatistiksel olarak anlamlı bulunmuĢtur. 133 Tablo 4 FLMA ve SPMA için Seçilmiş Literatür Yazar Ülkeler Veriler Yöntem Dornbusch (1976a) ------ ------ Teorik Dornbusch (1976b) ------ ------ Teorik Dornbusch (1976c) ------ ------ Teorik Mussa (1976) ------- ------ Teorik Hodrick (1978) Almanya, ABD 1973:M41975:M9 OLS Bilson (1979) ------- ------ Teorik Frankel (1979) Almanya, ABD 1974:M7 1978:M2 OLS Sonuç Piyasaların uyarlama hızlarındaki farklılıktan dolayı, öncelikle döviz kurunda bir hedefi aĢma görüleceğini, daha sonra, kısa vadede çıktının, parasal geniĢlemeye karĢılık vermesi ile döviz kuru değer kaybının az da olsa azalacağı söylenmektedir. Döviz kuru varlık piyasalarında belirlenmektedir. Makale, döviz kuru altında para politikası etkisini inceleyen MundellFleming modelindeki sonuçlarla uyuĢmaktadır. Parasal faktörler gibi reel faktörler de döviz kuru hareketlerinin belirlenmesinde önemlidir. Alman faiz oranlarındaki problemin ele alınan dönemde Almanya‟nın uyguladığı güçlü sermaye kontrollerine atfedilebileceğini belirtilmektedir. Dornbusch modelinde döviz kurunda bir değer kaybı (yükseliĢ). olduğunda yurtiçi faiz oranları artıĢ eğilimine girerken, ERE ve CS modellerinde döviz kuru ile faiz oranı arasındaki iliĢkinin belirlenemeyeceğini belirtilmektedir. Hem Frenkel-Bilson modeli hem de Dornbusch modeline kıyasla mark dolar kuru bakımından daha tutarlı sonuçlar bulunmuĢtur. 134 (Tablo 4‟ün devamı) Hacche ve Townend (1981) ABD, Fransa, Almanya, Japonya ve Ġtalya 1972-1980 OLS Blanchard ve Watson (1982) ---- ---- Teorik 1973:Q2 1978:Q4 OLS Hooper ve Morton (1982) Hoffman ve Schlagenhauf (1983) Fransa, Ġngiltere, Almanya, ABD 1974:M6 – 1979:M12 ARMA Meese ve Rogoff (1983) ------- ------- Teorik Frankel (1984) Almanya, Fransa, Ġngiltere, Japonya ve Kanada 1974:M11981:M6 Tekrarlı Cochrane -Orcutt Woo (1985) Almanya, ABD 1974:M3:1981:M9 OLS Stiglitz (1990) ---- ---- Teorik Macdonald ve Taylor (1991) Almanya, Amerika, Japonya ve Ġngiltere 1976:M1 – 1990:M12 OLS Yurtiçi para stoğu önemini tamamen yitirse de yurtiçi faiz oranları ile döviz kuru arasında negatif bir iliĢki bulunmuĢtur. Finansal piyasalardaki rasyonel hareketlerin ekonomi üzerinde reel etkilere sahip olan spekülatif kabarcıkları ortadan kaldırmadığı sonucuna ulaĢmıĢlardır. Sonuçlar modelle uyumludur. Gerek parasalcı modelin gerekse rasyonel beklentiler hipotezinden elde edilen parametrelerin mevcut döviz kuru hareketleri ile uyumlu olduğu yönündedir. Tek değiĢkenli modeller ile döviz kurları, kısa vadeli nispi faiz oranları, enflasyon oranları ve cari iĢlemleri içeren bir VAR modeli kurulmuĢtur. Ülke verileri bir bütün halinde toplulaĢtırıldığında regresyonda faiz oranı farklılığının istatistiksel olarak anlamlı olduğu görülmektedir. Parasalcı modelin tekrar formülasyonundaki tek savunmanın yeni bir yöntem uygulanması Ģeklinde olabileceği belirtilmiĢtir. ÇalıĢmada genel anlamda kabarcıklar teorisi tanımlanmıĢtır. Parasal modelin uzun dönem döviz kuru belirleme modeli olarak ele alınabileceği iddia edilmektedir. 135 (Tablo 4‟ün devamı) Djong ve Husted (1993) Almanya, Fransa, Kanada, Japonya, Hollanda ve Ġngiltere 1974:1 1988:12 EĢbütünleĢme Macdonald ve Taylor (1993) Almanya, ABD Macdonald ve Taylor (1994) Ġngiltere, ABD EĢbütünleĢme Diamadin, Georgoutsos ve Kouretas (1996) Kanada, ABD Hansen, Johansen EĢbütünleĢme ÇavuĢoğlu (1997) Türkiye, ABD 1984:Q1 – 1996:Q2 EĢbütünleĢme Georgoutsos ve Kouretas (1997) Yunanistan, Ġngiltere, Fransa, ABD 1919:M9 – 1928:M4 EĢbütünleĢme Macdonald (1999) Japonya, Almanya, ABD 1973:Q2 – 1993:Q4 VECM 1976:M1 – 1990:M12 EĢbütünleĢme Döviz kuru belirlemede standart parasalcı yaklaĢıma göre hatalı bir bulgu elde edilmiĢtir. Uzun dönemli bir model olarak yorumlanmıĢ esnek fiyat parasalcı döviz kurları, nispi para arzı, nispi gelir ve nispi faiz oranları arasında eĢbütünleĢme bulunmuĢtur. Döviz kurları, yurtiçi ve yabancı para arzları, endüstriyel çıktı ve uzun vadeli döviz kurları arasında istatistiksel olarak en çok 3 anlamlı eĢbütünleĢme vektörü bulunmuĢtur. Spekülatif kabarcıklar testine göre ise uzun dönem kur hareketlerinin spekülatif kabarcıklardan kaynaklandığını söylemek mümkün değildir. Model, TL/$ oranı ile iki ülke nominal para stokları, faiz oranları ve reel gelir farkları arasında uzun dönem iliĢkilerinin olduğu sonucunu ortaya koymakla birlikte bu iliĢkileri parasalcı bir yaklaĢımla açıklayabilmek olanaklı değildir. Drahma/ dolar kurunda parasalcı modeli destekler bulgular bulunurken, diğer iki kurdaki baĢarısızlık Yunanistan para politikası ile iliĢkilendirilmiĢtir. Döviz kuru modellemede eklektik döviz kuru modellemesinin, PPP yaklaĢımından daha baĢarılı olduğu sonucuna ulaĢılmıĢtır. 136 (Tablo 4‟ün devamı) Dutt ve Ghost (2000) Fullerton, Hattori ve Calderon (2001) Japonya, ABD 1959:M1 – 1996:M12 Meksika, ABD 1976 – 2000 Moersch ve Nautz (2001) Almanya, ABD 1983:Q1 – 1996:Q3 Tawadros (2001) Avustralya, ABD 1984:M1 – 1996:M1 Faust, Rogers ve Wright (2003) 1988:M4 – 2000:M9 Altaville ve Grauwe (2005) Euro Bölgesi, ABD 1979:Q1 – 2004:Q4 Fullerton ve Lopez (2005) Meksika, ABD 1980:Q12001:Q4 Jackson, Thompson ve Zheng (2005) Kanada, Ġngiltere, Almanya, Japonya, ABD 1972:Q1 – 1991:Q2 Parlaktuna (2005) Altaville (2006) Nwafor (2006) Türkiye, ABD 1993 - 2004 Euro Bölgesi, ABD 1979:Q1 – 2004:Q4 Nijerya, ABD 1986:Q1 – 2002:Q4 KPSS, Johansen Juselius Parasalcı yaklaĢımın uzun dönemli denge olamayacağı sonucuna varılmıĢtır. VECM Ġncelenen dört durumda da zayıf tahmin sonuçları elde edilmiĢtir. Elde edilen yapısal tahmin denklemi, parasalcı modelde döviz kurunu EĢbütünleĢme etkileyen çeĢitli kanalların ekonomik ifadesine yer vermektedir. Tek eĢbütünleĢme vektörü kullanarak elde edilen Dinamik dinamik hata düzeltme VECM modeli hem örneklem içi hem de örneklem dıĢı analizde baĢarılı olmuĢtur. Kullanılan veri dönemine göre parasalcı model ile tesadüfi yürüyüĢ EĢbütünleĢme modellerinin üstünlük durumlarının değiĢtiği vurgulanmıĢtır. Nominal döviz kuru MS – VECM, mekanizmasındaki 2S VECM doğrusal olmayan iliĢkiler mevcuttur. Hata düzeltme modeli ile pesonun kısa ve uzun dönem finansal VECM dinamikleri hakkında eĢ zamanlı bilgi edinilebilmiĢtir. OLS Döviz kuru piyasasının göründüğü kadar etkin olmadığı vurgulanmıĢtır. OLS Yurtiçi krediler ve EMP arasındaki negatif iliĢki vardır. EĢbütünleĢme DeğiĢkenler arasında kararsız bir iliĢki vardır. EĢbütünleĢme Naira / ABD $ kuru ile FLMA temel göstergeleri arasında uzun dönemli iliĢki bulunmuĢtur. 137 (Tablo 4‟ün devamı) Westerlund ve Basher (2006) Chin, Azali ve matthews (2007) 18 OECD ülkesi 1973:Q1 – 1997:Q1 Panel EĢbütünleĢme Parasalcı model baĢarılı olmuĢtur. Malezya, ABD 1981:Q1 – 2003:Q1 EĢbütünleĢme Parasalcı model baĢarılı bulunmuĢtur. Chin, Azali, Yusop, Yusoff (2007) Filipinler, ABD 1980:Q1 – 2003:Q1 EĢbütünleĢme Morley (2007) Ġngiltere, ABD 1984:Q1 – 2002:Q2 ARDL, VECM Basher ve Westerlund (2008) 18 OECD ülkesi 1973:Q11997:Q1 Johansen EĢbütünleĢme Korap (2008) Türkiye, ABD 1987:Q1 – 2006:Q4 Johansen EĢbütünleĢme Bahrumshah, Mohd ve Ahn (2009) Malezya, ABD 1971:Q1 – 2006:Q3 EĢbütünleĢme Chin, Azali ve Masih (2009) Malezya, ABD 1980:Q1 – 2006:Q1 VECM Chin, Habibullah ve Azali (2009) Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur, Tayland 1981:Q11994:Q4 EĢbütünleĢme, VAR Liew (2009) Filipinler ve Japonya 1977 Ocak– Johansen 2006 Mart EĢbütünleĢme Peso – dolar kuru için uzun vadede parasalcı modelin geçerli olduğu bulunmuĢtur. EĢbütünleĢme varlığı konusunda kanıtlara rastlanmıĢtır. Çoklu yapısal kırılmalar ve yatay kesit bağımlılığının varlığı altında parasalcı modelin baĢarılı olacağı sonucuna ulaĢılmıĢtır. Nominal döviz kurunun iktisat kuramı tarafından önerilen temel değiĢkenler ile eĢbütünleĢik olduğunu gösterilmiĢtir. Makroekonomik faktörler incelenen kuru uzun dönemde sistematik olarak etkilemektedirler. Kullanılan değiĢkenler tüm dönemler için eĢbütünleĢik bulunurken, sabit fiyat parasalcı döviz kuru her iki periyot için de sağlanırken, esnek fiyat parasalcı model sadece kriz sonrası dönemde tutmuĢtur. Finansal serbestleĢme döneminde divisia paranın basit toplam paraya oranla parasalcı modellerde daha tutarlı sonuç vermesi nedeniyle üstün olduğu kanısına varılmıĢtır. Peso / yen döviz kuru belirlemesi için belirlenen modelin kurulmasının hatalı olacağı sonucuna varılmıĢtır. 138 (Tablo 4‟ün devamı) Liew, Baharumshah ve Puah (2009) Tayland ve Japonya Uz ve Bildir (2009) Arjantin, Brezilya, Tayvan ve Türkiye Uz ve Ketenci (2009) Letonya, Polonya, Slovenya, Türkiye, Malta, Macaristan ve Slovak Cumhuriyeti Tayland ekonomisinde döviz kuru hareketlerinin Ocak 1977– Johansen anlaĢılabilmesi için en Mart 2006 EĢbütünleĢme büyük ticari partneri olan Japonya‟nın takip edilmesi gerektiği belirtilmiĢtir. Döviz kurlarının kısa dönem dinamiklerini inceleyen hata düzeltme 1986:Q1– EĢbütünleĢme modeline göre ise faiz 2006:Q4 oranları diğer parasal değiĢkenlere nispeten daha duyarlıdır. 1993:Q1 – 2005:Q4 EĢbütünleĢme iliĢkisine rastlanmazken, kur tahmin EĢbütünleĢme katsayıları istatistiksel olarak anlamlı bulunmuĢtur. 4.2.2. Döviz Ġkamesi Modeli ÇalıĢmaları Calvo ve Rodriguez (1977) makalelerinde esnek fiyatlı açık bir ekonomi için iki sektörlü bir döviz kuru belirleme modeli analiz etmiĢlerdir. Yurtiçi yerleĢiklerin rasyonel beklentiler altında hem yurtiçi hem de yabancı para tuttukları varsayılmaktadır. Model, homojenlik varsayımını sağlarken kısa vadede para arzındaki bir geniĢleme reel döviz kurunda anlık bozulmalara neden olmaktadır. Uzun vadede ise önceki seviyelerine geri döndüğü görülmüĢtür. Sonuç olarak Calvo ve Rodriguez fiyat esnekliği, döviz ikamesi ve rasyonel beklentiler gibi özellikler ile bir döviz kuru belirleme modeli geliĢtirmiĢlerdir. Kısa vadede reel döviz kurunun parasal değiĢkenlerden etkilendiği, uzun vadede ise tamamen reel değiĢkenler tarafından belirlendiği görülmüĢtür. Girton ve Roper (1981) çalıĢmalarında döviz ikamesi teorisi ve bu teoriden elde edilen çıkarımları dile getirmiĢlerdir. Çıkarımlardan birincisi, beklenen döviz kurundaki kaymaların, kurlarda daha büyük hareketler ürettiği ve bu hareketlerin döviz ikamesi arttıkça sınırsız olacağı yönündedir. Diğeri ise iki paranın tam ikame olması, aralarındaki kuru belirsiz yapacaktır” Ģeklindedir. 139 He ve Sharma (1997) makalelerinde parasalcı (Frenkel-Bilson ve DornbuschFrankel) döviz kuru modellerini iki ülke arasında döviz ikamesi uygulamak üzere geniĢletmiĢlerdir. Yani yurtiçi yerleĢikler yabancı para tutabilirken, yabancı yerleĢikler de yerli para tutabileceklerdir. Makalede, 1978-Q4 ile 1991-Q2 arası dönemde ABD doları ile ayrı ayrı Kanada doları, yen, paund ve mark arasındaki üçer aylık döviz kuru verileri Johansen eĢbütünleĢme ve hata düzeltme modeli analizinde kullanılmıĢtır. Bu kapsamda döviz ikamesinin uzun dönem döviz kuru belirlemede önemli bir belirleyici olup olmadığı araĢtırılmıĢtır. Yazarlar, Meese ve Rogoff (1983)‟un yapısal döviz kuru belirleme modellerindeki zayıf performansı açıklamada önemli bir etken olan para talebinin hatalı belirlenmesi olgusunu destekler nitelikte döviz ikamesinin kısa ve uzun vadede döviz kurunu etkileyen önemli bir faktör olduğu sonucuna varmıĢlardır. Tablo 5 Döviz İkamesi için Seçilmiş Literatür Yazar Ülkeler Veriler Calvo ve Rodriguez (1977) ----- ----- Girton ve Roper (1981) ----- ----- He ve Sharma (1997) Kanada, Japonya, Almanya, Ġngiltere ve ABD 1978:Q41991:Q2 Yöntem Sonuç Kısa vadede reel döviz kurunun parasal değiĢkenlerden Teorik etkilendiği, uzun vadede ise tamamen reel değiĢkenler tarafından belirlendiği görülmüĢtür. Ġki paranın tam ikame Teorik olması, aralarındaki kuru belirsiz yapacaktır. Döviz ikamesinin kısa ve uzun vadede döviz VAR, kurunu etkileyen önemli EĢbütünleĢme bir faktör olduğu sonucuna varmıĢlardır. 4.2.3. ġoklar Üzerine ÇalıĢmalar Argy ve Porter (1972) çalıĢmalarında gelecek (forward) döviz piyasasını tam sermaye hareketliliği altında küçük açık bir ekonomi modeline uygulamıĢlardır. Yazarlar, para ve maliye politikalarının etkisinin belirlenmesinde, gelecek döviz kurlarının nominal döviz kurundaki hareketlere tepki derecesinin önemli olduğu sonucuna ulaĢmıĢlardır. 140 Niehans (1975) makalesinde yurtiçi çıktı miktarını istikrara kavuĢturmak için esnek döviz kuru altında para politikası etkinliği hakkındaki Ģüpheleri gün yüzüne çıkarmaktadır. Makalede, sermaye akımlarının da döviz kuruna bağlı olduğunun varsayımı altında eğer ithalat ve ihracat taleplerinin fiyat esneklikleri esnek kura geçiĢte etkileniyorlarsa esnek kur altında para politikası etkin değildir sonucuna varılmaktadır. Mc Nown ve Wallace (1994) üç yüksek enflasyonlu ülke ekonomisi için parasalcı döviz kuru modelini eĢbütünleĢme tekniği ile test etmiĢlerdir. Sırasıyla incelene ülkeler ve zaman aralığı Arjantin (1977:M3 – 1986:M12), Ġsrail (1979:M1 – 1988:M10) ve ġili (1973:M6 – 1985:M6) Ģeklindedir. Uzun dönem denge teorisi olarak parasalcı döviz kuru belirleme modeli en çok büyük parasal Ģoklara maruz kalan ekonomiler için uygundur. Analizde birden çok eĢbütünleĢme olması ihtimaliyle maximum – likelihood bazlı testler uygulanmıĢtır. Farklı para tanımları, fırsat maliyetleri katsayılar üzerindeki kısıtlarla model çeĢitliliği parasalcı modelin eĢbütünleĢme testi için kullanılmıĢtır. Üç ülke için parasalcı modeldeki tüm değiĢkenler arasındaki eĢbütünleĢme, modelin tüm tanımlamaları dâhilinde güçlü bir destek bulmuĢtur. Eichenbaum ve Evans (1995) çalıĢmalarında ABD para politikasındaki Ģokların döviz kurları üzerine etkisini araĢtırmaktadırlar. ÇalıĢma 1974:1-1990:5 zaman aralığında beĢ ayrı para birimi (yen, mark, lira, frank ve paund) için üçer aylık verileri kapsamaktadır. Makalede, VAR analizi kullanılmıĢ ve elde edilen sonuçlara göre para politikasıyla döviz kurları arasında bir bağ olabileceği konusunda kanıtlar görülmüĢtür. Ayrıca Amerika para politikasındaki daraltıcı Ģokların; (i) nominal ve reel döviz kurunda sürekli değer kazanımlarına ve (ii) ABD faiz oranı lehine güvencesiz oranı paritesinden sürekli sapmalara neden oldukları gözlemlenmiĢtir. Yazarlar, parasal Ģokların döviz kurları hareketinin önemli bir kısmını açıklayamadığını ve reel döviz kurlarının tek açıklayıcısı olamayacağını belirtmiĢlerdir. Husted (1999) teorik çalıĢmasında kısa ve uzun vadede döviz kurları ve belirleyicilerini tartıĢmıĢtır. Yazar, teorik olarak döviz kuru hareketlerinin uzun vadede geçerliliğinin olduğu yönünde bir görüĢ birliği oluĢtuğunu belirtmektedir. Zaman serisi ekonometrisindeki yenilikler ve yeni tipteki verilerin geliĢtirilmesiyle araĢtırmalar cesaret vericidir. Ek olarak yazar, özellikle PPP ve FLMA‟nın geçerliliği uzun vadede ispatlandığı yönünde güçlü ampirik destekler bulunduğunu söylemiĢtir. Husted, döviz kurlarının kısa vadede çok oynak olduğunu ve belirtilen modeller ile tahmininin güçleĢtiğini, bunun yanında uzun vadede her ne kadar sonuçlar tutarlı olsa da kırılgan bir yapı sergilediğinin de unutulmaması gerektiğini vurgulamıĢtır. 141 Baharumshah ve Masih (2005) Singapur doları ve Malezya ringgit‟inin yen karĢısındaki kurunu kullanarak döviz kurunu etkilemede cari iĢlemlerin önemine değinmek istemekle birlikte gelir, faiz oranı ve para arzı gibi diğer temel değiĢkenlerin de etkisini araĢtırmaktadırlar. Ġlk olarak, iktisat teorisiyle uyumlu olarak döviz kurları ve belirleyicilerinin bütünleĢik olup olmadıkları test edilmiĢtir. Bulgulara göre model verilerle birebir uyumludur. Ġkinci olarak ise oluĢturulan modelin geçerliliği gelecek döviz kuru oranlarının tahmininde kullanılıp kullanılamayacağı incelenmiĢtir. Sonuçlar ine müspet olup örneklem dıĢı ve örneklem tahminleri baĢarılıdır. Karfakis (2006) çalıĢmasında parasal temel değiĢkenler ve euro/dolar döviz kuru arasındaki ampirik bağlantıları araĢtırmıĢtır. Yazar Ocak 1999 – Mart 2004 döneminde aylık veriler kullanıp VAR ve ARDL yöntemi ile testler uygulamıĢtır. Döviz kuru para ve gelir farklılıkları ile eĢbütünleĢik bulunmuĢtur. Modelin zayıf biçimindeki kısıtlar ret edilemez iken, katı kısıtlar tamamen reddedilmiĢtir. Tahmin edilen hata düzeltme modeli kısa dönem döviz kuru oynaklığının büyük bir kısmını açıklarken, tesadüfi yürüyüĢ tahmininin de üstünde açıklamıĢtır. Ho (2008) çalıĢmasında etki tepki analizi çerçevesinde döviz kuru ve parasal temel değiĢkenler arasındaki dinamikleri incelemiĢtir. Makalede temel değiĢkenlere verilen bir birimlik Ģoklar neticesinde döviz kurundaki tepki hareketleri (Jorda, 2005)‟nın lokal projeksiyonlar tahmini ile incelenmiĢtir. Elde edilen sonuçlara göre kübik ve doğrusal projeksiyonlar, parasal temel değiĢkenlerin gelecek döviz kuru değiĢimleri hakkında bilgi içerdikleri yönündedir. Nautz ve Ruth (2008) makalelerinde 1984:Q1 – 2002:Q4 döneminde üçer aylık veriler kullanarak euro/ ABD dolar kuru hareketlerini parasalcı model bağlamında incelemiĢlerdir. Yazarlar, döviz kuru belirlemede parasalcı model için istikrarlı para talebi fonksiyonlarının önemli olmasına karĢın döviz kuru ve para talebi üzerine yapılan ampirik araĢtırmalar birbirinden kopuk düzeyde olduğunu vurgulamıĢlardır. Nautz ve Ruth, ABD ve Avrupa para talebi fonksiyonları tarafından sağlanan parasal dengesizliklerin döviz kuru hareketleri hakkında faydalı bilgi içerip içermediğini araĢtırmaktadırlar. Sonuçta, ancak para talebi literatüründeki öngörüler hesaba katıldığı zaman parasalcı döviz kuru belirleme modelinin daha baĢarılı olacağı iddia edilmektedir. Chen ve Tsang (2010) çalıĢmalarında 1985 Ağustos – 2005 Temmuz döneminde aylık veriler kullanarak ABD, Kanada, Japonya ve Ġngiltere için nominal döviz kuru ile 142 makroekonomik temel göstergeler arasındaki dinamik iliĢkileri analiz etmiĢlerdir. Yazarlar, nominal döviz kurunun hem uluslararası piyasalarda dengeleyici bir makroekonomik değiĢken hem de beklentileri ve fiyat risklerini bünyesinde barındıran finansal bir varlık olduğuna vurgu yapmıĢlardır. Bu çerçevede döviz kurunu modellemek için bütünleĢik bir makro – finans stratejisi kullanmıĢlardır. Parasalcı döviz kuru modeline, bir taraftan Taylor kuralı para politikasına göre makroekonomik istikrarı dâhil ederken diğer taraftan piyasa beklentileri ve alınan riskler eklenmiĢtir. KarĢılıklı döviz kuru değiĢiklikleri VAR modeli ile test edilmiĢtir. Özellikle dolara karĢı yen ve pound oranları için döviz kuru dinamiklerini açıklamada finansal ve makro değiĢkenler açısından önemli ipuçları elde edilmiĢtir. Sonuç olarak, yazarlar, nominal döviz kurlarının finansal güçler kadar makroekonomik değiĢkenler tarafından da etkilendiği yönünde görüĢ bildirmiĢlerdir. Huang, Hueng ve Yau (2010) Asya‟da 1990lardaki finansal krizde döviz kurlarına istikrar kazandırmak için kullanılan araçlardan kısa vadeli faiz oranının etkilerini incelemiĢlerdir. Faiz oranının, döviz kuru üzerindeki dinamik etkilerini araĢtırmak için GARCH modeli kullanılmıĢtır. Böylece dolaylı ve dolaysız etkiler ayrıĢtırılabilmiĢtir. Geleneksel görüĢe göre dolaysız etki vardır. Yani daraltıcı para politikası kurun değer kazanması Ģeklinde bir etkide bulunacaktır. Dolaylı etki ise sıkı para politikası sonrası daha yüksek bir risk varken, kurda bir değer kaybı baskısı oluĢacaktır. Yazarlar Endonezya, Tayland ve Güney Kore için 1997:W7 – 1993:W12 arası haftalık veriler kullanmıĢ olup geleneksel görüĢ için anlamlı bir sonuç bulamamıĢlardır. Diğer görüĢ ise sadece Tayland için krizin baĢlangıç döneminde etkisini göstermiĢtir. Tablo 6 Şoklar Üzerine Seçilmiş Literatür Yazar Ülkeler Veriler Yöntem Argy ve Porter (1972) ----- ----- Teorik Niehans (1975) ----- ----- Teorik Sonuç Gelecek döviz kurlarının nominal döviz kurundaki hareketlere tepki derecesinin önemlidir. Esnek kur altında para politikası etkin değildir 143 (Tablo 6‟nın devamı) Mc Nown ve Wallace (1994) Arjantin, Ġsrail ve ġili 1973:M6–1985:M6 1977:M3–1986:M12 EĢbütünleĢme 1979:M1–1988:M10 Üç ülke için eĢbütünleĢme bulmuĢtur. Parasal Ģokların döviz kurları hareketinin önemli ABD, Kanada, bir kısmını Eichenbaum ve Japonya, 1974:1-1990:5 VAR açıklayamadığını ve Evans Almanya ve reel döviz kurlarının (1995) Ġngiltere tek açıklayıcısı olamayacağı belirtilmiĢtir. Döviz kurlarının kısa vadede çok oynak olduğunu ve Husted ------Teorik tahmininin (1999) güçleĢtiğini vurgulanmıĢtır. Kurulan model Baharumshah Singapur, 1976:Q1- 1995:Q4 EĢbütünleĢme verilerle uyumlu ve Masih Malezya, ABD bulunmuĢtur. (2005) Döviz kuru para ve gelir farklılıkları ile Euro Bölgesi, Karfakis 1999:M1 – 2004:M3 ARDL, VAR eĢbütünleĢik ABD (2006) bulunmuĢtur. Doğrusal projeksiyonlar, parasal temel Avustralya, değiĢkenlerin Kanada, Ho 1974:Q1 – 2005:Q1 VAR gelecek döviz kuru Japonya, Kore, (2008) değiĢimleri Ġngiltere, ABD hakkında bilgi içerdikleri yönündedir. Ancak para talebi literatüründeki öngörüler hesaba katıldığı zaman Nautz ve Ruth Euro Bölgesi, 1984: Q1 – 2002:Q4 VAR ABD parasalcı döviz kuru (2008) belirleme modelinin daha baĢarılı olacağı iddia edilmektedir. Nominal döviz kurlarının ABD, Kanada, makroekonomik 1985 Ağustos–2005 Chen ve Tsang Japonya ve VAR değiĢkenler Temmuz (2010) Ġngiltere tarafından da etkilendiği yönünde görüĢ bildirilmiĢtir. 144 (Tablo 6‟nın devamı) Huang, Hueng ve Yau (2010) Endonezya, Malezya, Güney Kore 1997:W7 – 1993:W12 GARCH Geleneksel görüĢ için anlamlı bir sonuç bulanamamıĢtır. Diğer görüĢ ise sadece Tayland için krizin baĢlangıç döneminde etkisini göstermiĢtir. 145 BÖLÜM V DÖVĠZ KURU MODELLERĠNĠN TÜRKĠYE ÜZERĠNE UYGULAMASI Bu bölümde, öncelikle PPP ve Mundell- Fleming modeli olmak üzere, esnek fiyat ve sabit fiyat varsayımıyla parasalcı yaklaĢım ve parasalcı hibrit modeli bağlamında döviz kuru belirleme modelleri Türkiye ekonomisi verileri kullanılarak test edilecektir. Birinci kısımda, analizde kullanılan yöntem hakkında teorik bilgiler verilmektedir. Üçüncü bölümde yapılan literatür taraması öncül kabul edilerek, model seçiminde esas alınan ölçütler tespit edilmektedir. Ek olarak, modellerde kullanılacak olan değiĢkenler hakkında bilgiler verilerek, değiĢkenlere uygulanan ekonometrik dönüĢümler anlatılmaktadır. Ġkinci kısımda ise, ele alınan altı döviz kuru belirleme modeli ayrı baĢlıklar altında ilk kısımda ele alınan ekonometrik çerçevede değerlendirilerek, Türkiye ekonomisi konjektüründe değerlendirilecektir. Son bölümde ise, modellerin sonuçları hakkında özet ve genel bir değerlendirme verilmektedir. 5.1. Analizde Kullanılan Ekonometrik Yönteme ĠliĢkin Teorik Açıklamalar Bu kısımda, ilk olarak birim kök kavramı üzerinde durulmaktadır. Geleneksel (Augmented Dickey Fuller (ADF), Kwiatkowski - Philips – Schmidt – Shin (KPSS)). birim kök testleri teorik olarak anlatıldıktan sonra, eĢbütünleĢme kavramı ve kullanılacak olan Johansen – Juselius (JJ). eĢbütünleĢme analizi anlatılmaktadır. Bu kısımda son olarak, uzun dönemli iliĢki çıkması durumunda kullanılacak olan hata düzeltme modeli içeriği ve teorik açıklamaları verilmektedir. 5.1.1. Birim Kök Kavramı ve Geleneksel Birim Kök Testleri Birim kök tanımına geçmeden önce durağanlık kavramına değinmek gerekir. Stokastik bir sürecin birinci (ortalama). ve ikinci (varyans ve otokovaryans) momentleri 146 doğrusal zamanda değiĢmez (zamandan bağımsız) iseler bu süreç durağandır” denir. Diğer bir deyiĢle; E ( xt ) , t E[( xt )( xt h )] x (h) x (h) , t ve h=0,1,2,3,4,…… olmak üzere xt durağandır (Maddala & Kim, 1998, s. 20). Durağanlığın bu genel tanımının sonrasında, tüm s değerleri için {xt s ,...., xt ,...., xt s } ortak olasılık dağılım fonksiyonu t‟den bağımsız ise {xt } serisine tam durağan” veya kesin durağan” denir. Diğer taraftan Ģayet E ( xt ), E ( xt 2 ) sonlu ve E ( xt xt j ) t‟ye değil de sadece j‟ye bağlı ise {xt } serisine zayıf durağan” veya kovaryans durağan” denir (Cochrane, 2005, s. 40). Durağan ve durağan olmayan zaman serileri tartıĢmasında sahte regresyon probleminden kaçınmak için birim köklerin varlığının test edilmesi gereği vurgulanmaktadır. Eğer bir değiĢken birim kök içeriyorsa durağan değildir ve diğer durağan olmayan seriler ile durağan bir eĢbütünleĢme iliĢkisi oluĢturmadıkça regresyonlar anlamlı bir ekonomik iliĢki sergileyemeyecektir. Bir modeldeki her değiĢkenin entegrasyon derecesinin test edilmesi önemlidir. Kaç kere farkı alınarak durağan hale getirildikleri bilinmelidir. Bu çerçevede birim kökün varlığının test edilmesinde dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar vardır (Harris & Sollis, 2003, s. 41). Bunlar: Veri türetme iĢleminin ( data generating process (DGP). )bir zaman trendi (stokastik veya deterministik). içerme olasılığı hesaba katılmalıdır. DGP basit bir otoregresif (AR (1)). süreçten daha karmaĢık olarak hareketli ortalama (MA). terimleri içerebilir. Sonlu örneklemlerde, uygulanan testin gücüne bağlı olarak durağan bir seri, bir birim kök içermeye çok yakın ise seri durağan iken, uygulanan test durağan olmadığı yönündeki sıfır hipotezini kabul edebilir. Serideki belirlenemeyen yapısal kırıklar durağanlığın belirlenmesinde yanıltıcı olabilir. 147 Durağanlık kavramı sıklıkla yanlıĢ anlaĢılmaktadır. Bir serinin Ģartlı kovaryansı, otoregresif koĢullu değiĢen varyans (ARCH) modellerindeki gibi, zaman içinde değiĢkenlik gösteriyorsa, seri hala durağan olabilir. Çoğu zaman durağan olmama” ile birim kök” kavramı birbirinin yerine kullanılmaktadır. Birim kökün varlığı sadece bir çeĢit durağan olmama durumudur ki daha birçok çeĢidi vardır. Trenddeki kırık veya yapısal kaymalar zaman içinde bir noktada gerçekleĢiyor ise bu seriye durağan değil denebilir fakat bir seri, bir çok noktada yapısal kaymalar veya stokastik trend kırıkları içeriyorsa koĢulsuz kovaryans bir zaman indeksine sahip olmayacak ve seri durağan olabilecektir (Cochrane, 2005, s. 41). yt* xt yt yt 1 ( yt* yt 1 ) ut 0 1 (126) Ģeklindeki genel bir modelde bağımlı değiĢkenin gecikmeleri içerildiğinde katsayısı mutlak değer içinde bir (1)den küçük varsayılır. Bunun amacı oluĢabilecek aĢırı durumlardan kaçınmaktır. Bazen ise katsayı tam olarak 1 olabilmektedir. Bu tür modellere uygun en temel model tesadüfi yürüyüĢ modeli olarak da bilinen Denklem (127)‟tir. yt yt 1 ut (127) Denklem (127)‟deki ut beyaz gürültü (white – noise) olarak bilinmekte olup ortalaması sıfır, 2 varyansı değiĢmeyen, ardıĢık bağımlı olmayan, olasılıklı hata terimidir (Granger & Newbold, 1986, s. 4; Gujurati, 2001, s. 718). Denklem (127)‟de t zamanında y değeri bir önceki dönemdeki kendi değeri ile rastgele bir Ģokun toplanmasından oluĢmaktadır. Bu durumda; var( yt ) var( yt 1 ) var(ut ) (128) eĢitliği elde edilir. Denklem (128)‟de t sonsuza giderken var (yt) sonsuza gitmektedir. Bu olay birim kök problemi olarak bilinmektedir (Ramanathan, 1995, s. 553). Bu bilgiler ıĢığında; 148 yt yt 1 ut (129) denkleminin regresyonu hesaplandığında durağanlık için 1 olması gerekirken 1 bulunursa yt serisinin birim kök içerdiği sonucuna ulaĢılır. ut varsayımı gereği durağan bir seridir. Buna göre, Denklem (129)‟de 1 olduğunda yt ( yt yt 1 ut ) durağandır. Durağan olmayan bir zaman serisi d defa farkı alınarak durağan hale dönüĢtürülebiliyorsa d. dereceden bütünleĢiktir” denir ve bu durum I (d) ile gösterilir. yt serisi birinci dereceden farkı alınmıĢ ve durağan hale gelmiĢtir. Buna göre yt ~ I (1)„dir. Bir zaman serisinin durağan olduğunu belirtmek için ise I (0) süreci kullanılır (Charemza & Deadman, 1997, s. 97; Vogelvang, 2005, s. 281) yt serisi için yapılan açıklamalar L dönüĢüm ve fark operatörü olmak üzere Denklem (130) ile aĢağıdaki Ģekilde özetlenebilir: y t ~ I(1) (1-L)y t = u t y t =u t (130) y t ~ I(0) Bu kısımda geniĢletilmiĢ Dickey – Fuller (ADF) birim kök testi ile KPSS (Kwiatkowski - Philips – Schmidt – Shin) birim kök testinden kısaca bahsedilecektir. ÇalıĢmada modellerde yer alan değiĢkenlerin birim kök sınamaları için ilk olarak ADF testi kullanılacaktır. Sıfır hipotezleri Denklem (131) ile verilebildiği gibi, daha açık ve anlaĢılır olarak Denklem (132) ile de gösterilebilir (Vogelvang, 2005, s. 285). H0 : 0 H1 : 0 H 0 : yt ~ I (1) H1 : yt ~ I (0) (131) (132) 149 ADF testi için üç ayrı regresyon denklemi incelenmektedir. Birincisinde (Denklem (133)) sabit ve lineer trend yoktur. Ġkincisinde (Denklem (134)) sadece sabit eklenmektedir. Üçüncü denklemde (Denklem (135)) ise hem sabit hem de trend değiĢkeni eklenmektedir (Brooks, 2008, s. 320-323). n yt yt 1 i yt i ut (133) i 1 n yt yt 1 i yt i ut (134) i 1 n yt t yt 1 i yt i ut (135) i 1 Eklenen gecikmeli fark terimlerinin sayısı hata terimi (ut)nin ardıĢık bağımsız olmasını sağlayacak kadar fazla olmalıdır (Gujarati, 2001, s. 720). Gecikme sayılarının bulunması için AIC (Akaike Bilgi Kriteri) , SC (Scwarz Kriteri) ve HQC (Hannan Quinn Kriteri) kullanılacaktır. Analizlerde herhangi biri üzerinden iĢlem yapılabilecektir. AIC, SC ve HQC gibi paket programlardaki hazır kriterler ile gecikme uzunluğu bulabildiği gibi standart t ve F istatistikleri ile de gecikme sayısı bulunabilir. ÇalıĢmada kullanılacak olan üçer aylık veriler düĢünüldüğünde, maksimum gecikme sayısı 12‟den baĢlayarak gecikmeler birer birer azaltılarak incelenir. Örneğin 9-12 arası istatistiksel olarak anlamsız ise 5-8 arası gecikmeler incelenir ve anlamlı gecikme sayısı bulunana kadar devam edilir. Gecikme sayısının tesbitinden sonra, diğer teĢhis testlerin de yapılması gerekir. Bunlar arasında otokorelasyon, normallik testi ve dizisel korelasyon gelmektedir (Enders, 2004, s. 192). Birim kökün varlığında kullanılan ikinci test KPSS testidir. KPSS testinde farklı olan, sıfır hipotezinin kuruluĢ biçimidir. Denis Kwiatkowski, Peter C.B. Phillips, Peter Schmidt ve Yongcheol Shin tarafından 1992 yılında geliĢtirilen KPSS metodunda, ADF testinden farklı olarak, sıfır hipotezi birim kök varlığını değil de durağanlığı kabul etmektedir. Literatürde KPSS, birim kök testlerine karĢı durağanlık testi olarak anılmaktadır. KPSS testine benzer Ģekilde, Tanaka (1990), Park (1990), Saikkonen ve Luukkonen (1993), Choi (1994), Leybourne ve McCabe (1994) ile Arellano ve Pantula 150 (1995) çalıĢmalarında da sıfır hipotezi durağanlığı kullanmaktadır (Maddala & Kim, 1998, s. 120; Burke & Hunter, 2004, s. 35). Buna göre sıfır hipotezi ve alternatifi, Denklem (136) ile gösterilmektedir (Brooks, 2008, s. 331). H 0 : yt ~ I (0) (136) H1 : yt ~ I (1) KPSS testinde baĢlangıç olarak kullanılacak olan regresyonlar Denklem (137) ve Denklem (138) ile gösterilmiĢtir. yt t t ut (137) t t 1 t (138) Denklem (138)‟de görüldüğü üzere sabit terim, tesadüfi yürüyüĢ (random walk). sürecini takip etmektedir. Testin oluĢumunda y değiĢkeni sabit bir terim ve deterministik bir trend üzerine regress edilir. Bunun anlamı olası bir determistik trend etkisi ve ortalamaya karĢı y değiĢkeninin arındırılmasıdır. Ġkinci aĢamada ise elde edilen û kalıntılarının kısmi toplamları değerlendirilir. Bu toplam, j , Tr orijinal serinin sadece ortalama veya deterministik bir trend için uyarlandığını göstermek üzere Denklem (139)‟da verilmiĢtir. t St , j uˆi , j j , Tr (139) i 1 yt durağan ise, sıfır ortalamalı kalıntıların toplamı I (1). olacaktır. I (1). sürecinin karelerinin toplamı ise T 2 „ye ıraksayacaktır. Sonuç olarak, Denklem (140) ile verilen test istatistiği ˆ j ek parametrelere bağlı olmayan sonlu bir dağılıma sahiptir (Kirshgaosner & Walters, 2007, s. 177-179). 151 T 1 ˆ j 2 T (S i 1 t, j )2 su2 j , Tr (140) 5.1.2. EĢ BütünleĢme Analizi EĢbütünleĢme durağan olmayan iki zaman serisi arasındaki korelasyonu incelemek için geliĢtirilmiĢ bir tekniktir. Eğer iki veya daha fazla zaman serisi kendileri durağan olmadıkları halde, doğrusal kombinasyonları durağan ise bu serilerin eĢbütünleĢik oldukları söylenmektedir. Ġktisadi anlamda ise, bu seriler arasında uzun dönemde bir iliĢkinin varlığından söz edilmektedir. 1980‟li yıllardan önce birçok ekonomist durağan olmayan zaman serileri üzerine analizler yapmıĢlardır. Yapılan analizlerin sahte regresyonlar ile sonuçlandığını Clive Granger ve Robert Engle (1987) ispatlamıĢtır. Sahte regresyonların sebebi ise durağan olmayan serilerin içerdiği stokastik eğilim etkisidir. Stokastik eğilim etkisi önemsenmeden yapılan regresyonlarda iki seri arasında varmıĢ gibi gözüken iliĢki aslında rastlantısal olarak geliĢen bir eğilime dayanmaktadır. Bu bulgunun neticesinde önceden yapılan niceliksel birçok çalıĢmada tekrar gözden geçirilme ihtiyacı duyulmuĢtur. Seriler arasındaki uzun dönemli iliĢkilerin saptanmasında Engle ve Granger (1987) ile Johansen ve Juselius (1990) tarafından geliĢtirilen teknikler kullanılmaktadır. GeliĢtirilen ilk test olan Engle ve Granger (1987), eĢbütünleĢme tahmininde en küçük kareler (OLS). yöntemini kullanmıĢtır. OLS‟den elde edilen hata terimi (artıklar), uˆt , birim kök testine tabii tutulmaktadırlar. uˆt ‟lerin kendisi de tahmin değerleri olduğu için yeni kritik değerler hesaplanması gerekmektedir. Engle ve Granger testinin birçok benzeri türetilmiĢ ve bu testlere uygun kritik değerler bulunmuĢtur. Bu testlerin her biri uˆt değerlerine göre düzenlendiği için kalıntı bazlı (residual based) testler olarak anılmaktadır (Maddala&Kim, 1998, s. 40; Kirchgassner & Wolters, 2007, s. 205-206). Herhangi iki seri, yt, xt aynı dereceden entegre ( yt , xt ~ I (d ) ) olduklarında, bu iki seriden elde edilen doğrusal kombinasyonlar da genelde I (d)‟dir. Yani yt, xt üzerine regress edilirse elde edilen hata terimleri (kalıntılar) I (d) olacaktır. 152 yt xt ut (141) Fakat eğer hata terimi ( ut yt xt ), b>0 iken daha düĢük bir dereceden entegre, I (d-b), ise Engle ve Granger (1987) tanımına göre yt, ve xt (d, b) derecesinde eĢbütünleĢiktirler. Mesela, Denklem (141)‟de incelenen yt, ve xt I (1) ve ut~I (0) ise iki seri birinci dereceden eĢbütünleĢiktir (Charemza & Deadman, 1997, s. 132; Haris & Sollis, 2003, s. 79). DeğiĢkenlerin eĢbütünleĢik olmaları, uzun dönem iliĢkisindeki hata teriminin giderek büyüyen bir trend izlemesini önleyen bir uyarlama sürecinin olduğuna iĢaret etmektedir. Engle ve Granger (1987) eĢbütünleĢik serilerin hata düzeltme mekanizmasına (ECM) sahip olacağını göstermiĢlerdir. Bu ifade ancak ve ancak önermesi ile de doğrulanabilir. Yani aynı zamanda, eĢbütünleĢme, hata düzeltme modelleri için gerek Ģarttır (Engle & Granger, 1991, s. 7-8; Charemza & Deadman, 1997, s. 131). Johansen ve Juselius (JJ) eĢbütünleĢme analizi çalıĢmanın da temelini oluĢturacak olup, ikiden fazla değiĢken olduğunda sistemdeki ortak trendlerin varlığının test edilmesinde en uygun yöntemdir. DeğiĢken sayısı iki olduğunda dahi, iki aĢamalı Engle ve Granger (EG) yöntemine göre JJ yöntemi daha duyarlı ve güçlü sonuçlar vermektedir (Macdonald & Taylor, 1994, s. 282). JJ yöntemi, EG yönteminden farklı olarak vektör otoregresyonlarını (VAR) temel alır. N sayıda içsel değiĢkenin yer aldığı vt vektörü Denklem (142) Ģeklinde tanımlanmaktadır. vt (n x 1)ve her bir Kt (n x n) matrislerden oluĢmaktadır. vt K1vt 1 ..... Kmvt m ut ut ~ IN (0, ) (142) Sims (1980), Denklem (142)‟deki VAR modelini, güçlü ön kısıtlar koymadan, içsel değiĢkenler arasında dinamik iliĢkilerin tahmininde kullanmak üzere türetmiĢtir. Sistem vt „deki her değiĢkenin kendi ve diğer değiĢkenlerin gecikmeli değerleri üzerine regress edilmesiyle elde edilmiĢtir. Denklem (142)‟nin sağ tarafında gecikmeli değiĢkenlerin olması nedeniyle, en küçük kareler yöntemi (OLS) Denklem (142)‟nin hesaplanmasında etkin bir yöntem olacaktır (Haris & Sollis, 2003, s. 110). 153 OLS sonucunda eĢbütünleĢme elde edilirse, eĢ-bütünleĢik kalıntılar dıĢlanacağı için tanımlama hatası olabilecektir. Bu sorunu çözmek için hata düzeltme modeline baĢvurulur. Hata düzeltme modeline göre düzenlenen yeni denklem, i ( I M1 ...... M i ) , (i 1,..., m 1) ve ( I M1 ... M m ) olmak üzere Denklem (143) Ģeklindedir. vt 1vt 1 ..... m1vt m1 vt m ut (143) Bu Ģekilde düzenlenen bir sistem, ˆ i ve ̂ ifadelerinin tahmini ile vt „deki değiĢimler karĢısında hem kısa hem de uzun dönemli uyarlama bilgileri içermektedir. değiĢkenler arası uzun dönem bilgisini vermek üzere, uyarlama hızı katsayısını, ise uzun dönem katsayılar matrisini göstermektedir. ‟nin rankı eĢbütünleĢmenin varlığı konusunda bilgi vermektedir. Rank () 0 ise bir eĢbütünleĢme iliĢkisinden bahsetmek imkansızdır. Rank () 0 iken ise uzun dönemli bir iliĢkinin varlığından bahsedilebilir (Haris & Sollis, 2003, s. 111). Denklem (143)‟deki VAR modelinin tahmini için öncelikle gecikme uzunluğunun belirlenmesi gerekir. Gecikme uzunluğunun (m) bulunması için kullanılan testler arasında en çok kullanılanları Akaike Bilgi Kriteri (AIC) ve Schwarz Bilgi Kriteri (SIC) „dir (Vogelvang, 2005, s. 289). Johansen yönteminde en genel haliyle eĢbütünleĢme analizine dâhil edilecek değiĢkenlerin aynı dereceden bütünleĢik (I (d)), yani entegre olmaları gerekmektedir (Enders, 1995, s. 359). Diğer taraftan bu durumun geçerli olmadığını savunan ekonomistler (Flores & Szafarz, 1996; Robinson & Yjima, 2002; Lütkepohl, 2005) de vardır. Örneğin, Burk ve Hunter (2005, s. 106) sistemde en az iki aynı dereceden değiĢken olduğunda farklı dereceden bütünleĢik değiĢkenlerle birlikte bu değiĢkenlerin eĢbütünleĢme analizinde bu değiĢkenlerin değerlendirilebileceğine vurgu yapmıĢlardır. 5.1.3. Hata Düzeltme Modeli (ECM) Hata düzeltme mekanizmasının temelinde ekonomik değiĢkenler arasında uzun vadede bir denge iliĢkisi varsayımı vardır. Kısa dönemde bu uzun dönem dengesinden sapmalar meydana gelmektedir. Uzun dönemde bu sapmaların giderek artmasının 154 önlenmesi için ECM kullanılmaktadır. Hata düzeltme mekanizması ile bu sapmaların bir sonraki dönemde düzeltilmesi amaçlanmaktadır. Ġlk kez Sagan (1964, 1984) tarafından kullanılan teknik, Davidson,Hendry, Srba & Yeo (1978) ile tanıtılmıĢtır. Engle ve Granger ile yaygınlaĢtırılan teknikte, değiĢkenlerin birinci farkları ile eĢbütünleĢme regresyonunun bir dönem gecikmeli hatalarını da içermektedir. Bu modeli kullanmanın avantajlarından en önemlileri, değiĢkenler arasındaki dengesizliğin belirlenerek düzeltilmesini sağlamak ve kısa ve uzun dönem nedenselliklerin ortaya konulmasıdır (Vogelvang, 2005, s. 265-266; Ramanathan, 1995:557-558; Enders, 1995, s. 365-366; Gujarati, 1999, s. 728-729). Hata düzeltme modeli en genel haliyle Denklem (144)‟deki gibi oluĢturulmaktadır. n n n i 1 i 1 i 1 xt 1 i xt i i yt i i zt i ...... 1et 1 ut1 n n n i 1 i 1 i 1 yt 2 i xt i i yt i i zt i ...... 2et 1 ut2 n n n i 1 i 1 i 1 (144) zt 3 i xt i i yt i i zt i ...... 3et 1 ut3 ………. …….. …. Denklem (144)‟da x,y,z,… değiĢkenleri için fark operatörüdür. , , ,.... kı dönemdeki katsayılarını verirken et-1 hata düzeltme terimidir. Hata düzeltme terimi, model dinamiğini uzun dönem dengesinde tutmaya çalıĢmakta ve değiĢkenleri de bu denge etrafında salınmaya zorlar. Hata düzeltme terimi katsayılarının, 1 ,2 ,3 ,....... , negatif ve istatistiksel olarak anlamlı çıkması uzun dönem dengesinden sapmanın varlığını gösterirken, ne kadar sürede tekrar uzun dönem dengesinin yakalanacağı konusunda da fikir vermektedir. Denge durumunda kısa dönemli sapmalar hata düzeltme teriminin katsayısının büyüklüğüne bağlı olarak düzeltilecektir (Vogelvang, 2005, s. 254; Gujarati, 2001:729; Enders, 1995, s. 367). 155 5.2. Döviz Kuru Belirleme Modelleri Uygulamaları Bu bölümde öncelikle modellerde yer alan değiĢkenler hakkında bilgi verilecek ve bu değiĢkenlerin durağan olup olmadıkları birim kök testleri yardımıyla araĢtırılacaktır. Daha sonra modeller ayrı ayrı incelenerek JJ eĢbütünleĢme testi ve Ģayet eĢbütünleĢme bulunursa ECM uygulanacaktır. 5.2.1. Modellerde Kullanılacak Veri Seti ÇalıĢmada, 1990:1 – 2010:2 yılları arası üçer aylık veriler kullanılmıĢtır. Kullanılan değiĢkenlere ait zaman serileri IMF –IFS (International Financial Statistics) sitesinden alınmıĢtır. Verilerin analizinde E-views 6.0 beta ve Rats 6.02b ekonometrik programlarından faydalanılmıĢtır. Modellerde kullanılan tüm değiĢkenler aĢağıdaki Tablo 7‟de özetlenmiĢtir. Tablo 7 Döviz Kuru Belirleme Modellerinde Kullanılan Değişkenler ANALĠZLERDE KULLANILAN DEĞĠġKEN ĠSĠMLERĠ ER ER Nominal Döviz Kuru M2_TR M TÜRKĠYE Para Arzı MODELLERDE KULLANICAK ĠSĠMLERĠ * DEĞĠġKENĠN TANIMI M2_USA M ABD Para Arzı GDP_TR Y TÜRKĠYE Gayri Safi Yurtiçi Hasıla GDP_USA Y* ABD Gayri Safi Yurtiçi Hasıla I_SR_TR Ġs TÜRKĠYE Kısa Vadeli Faiz Oranı I_LR_TR Ġl TÜRKĠYE Uzun Vadeli Faiz Oranı I_SR_USA * Ġ s ABD Kısa Vadeli Faiz Oranı l ABD Uzun Vadeli Faiz Oranı * I_LR_USA Ġ INF_TR TÜRKĠYE Enflasyon INF_USA * ABD Enflasyon INF_TR_E e TÜRKĠYE beklenen enflasyon INF_USA_E e ABD beklenen enflasyon G G Kamu Harcamaları * 156 (Tablo 7‟nin devamı) T T Reel Vergi Gelirleri PI_TR Y TÜRKĠYE Endüstriyel Üretim Endeksi * PI_USA Y ABD Endüstriyel Üretim Endeksi WPI_TR P TÜRKĠYE Toptan EĢya Fiyat Endeksi (2005 baz yılı). WPI_USA P* ABD Toptan EĢya Fiyat Endeksi (2005 baz yılı) Türkiye ve ABD için enflasyon değiĢkeni, tüketici fiyat endeksinden (CPI) elde edilmiĢtir. Nominal döviz kuru, kamu harcamaları, yurtiçi ve yurtdıĢı GSYĠH ile yurtiçi ve yurtdıĢı para arzı değiĢkenlerinin logaritması alınmıĢtır. Ayrıca gerekli duyulan değiĢkenlere mevsimsel düzeltme uygulanmıĢtır. Buna göre yurtiçi GDP, kamu harcamaları, yurtdıĢı kısa vadeli ve yurtdıĢı uzun vadeli faiz oranları, yurtiçi endüstriyel üretim endeksi ve yurtdıĢı endüstriyel üretim endeksi değiĢkenlerine mevsimsel düzeltme (Eviews 6-beta_X11) uygulanmıĢtır. 5.2.2. Birim Kök Test Sonuçları Tablo 8‟de ADF birim kök sonuçlarına yer verilmiĢtir. Kısım 5.2.1‟de açıklamalarına yer verilen değiĢkenler (ER, M, M*, Y, Y*, Ġs, Ġl, Ġ* s, Ġ*l , , * , e , e , G-T, Y, Y*, P, P* ) öncelikle seviyede daha sonra da birinci farklarında durağanlık * testine tabii tutulmuĢtur. ADF testine göre, Türkiye‟nin uzun vadeli faiz oranı seviyede durağan bulunmuĢtur. YurtdıĢı para arzı ve yurtiçi kamu harcamaları hem seviyede hem de birinci farklarında durağan çıkmamıĢtır. Diğer tüm değiĢkenler seviyede durağan değilken, birinci farklarında durağan bulunmuĢlardır. Bu değiĢkenler (ER, M, Y, Y*, Ġs, Ġ* s, Ġ*l , , * , e , e , G-T, Y, Y*, P, P* ) için I (1) oldukları söylenebilmektedir. * Tablo 8 ADF Birim Kök Sonuçları Düzey Birinci Fark Olasılık ADF Değerleri Değerleri ADF Değerleri Olasılık Değerleri ER -0.106[1] (0.994) -6.978[0]* (0.000) Y 1.173[0] (0.999) -8.387[0]* (0.000) Y* 1.388[2] (0.857) -5.216[0]* (0.000) M 0.630[0] (0.999) -7.999[0]* (0.000) M* -2.385[0] (0.384) -2.118[3] (0.238) DeğiĢkenler 157 (Tablo 8‟in devamı) P -2.031[1] (0.575) -5.327[0]* (0.000) P* -1.371[2] (0.861) -6.706[1]* (0.000) is -3.344[0] (0.066) -9.920[0]* (0.000) il -4.310[6]* (0.008) is* -3.240[1] (0.084) -3.793[0]* (0.000) il* -1.340[4] (0.606) -6.551[3]* (0.000) e -1.756[1] (0.399) -16.20[0]* (0.000) * -2.131[1] (0.109) -17.569[0]* (0.000) G-T -2.433[2] (0.359) -10.975[2]* (0.000) ln( P / P* ) 0.569[1] (0.999) -4.018[0]* (0.002) ln (M/ M*ER) 0.897[0] (0.999) -7.947[0]* (0.000) ln((1+ is )/(1+i*s )) -2.874[1] (0.176) -5.754[0]* (0.000) e e Not: Asterisk (*), anlamlılığı göstermektedir. ADF testi için kritik değerler Mac Kinnon (1991)‟den elde edilmiĢtir. ADF testi, durağanlık alternatifine karĢı, boĢ hipotezde birim kökün varlığını test etmektedir. il değiĢkeni için veri kısıtı nedeniyle 2000-2010 arası dönem alınmıĢtır. Tablo 9‟da KPSS birim kök sonuçlarına yer verilmiĢtir. Seviyede ve birinci farklarında değerlendirilen değiĢkenlerin tümü seviyede birim kök içermektedir. KPSS birim kök testine göre tüm değiĢkenler (ER, M, M*, Y, Y*, Ġs, Ġl, Ġ* s, Ġ*l , , * , e , e , G-T, Y, Y*, P, P* ). I (1)‟dir. * Toplamda, her iki birim kök testine göre analizlerde kullanılacak tüm değiĢkenler I (1). bulunmuĢtur. Tablo 9 KPSS Birim Kök Sonuçları DeğiĢkenler ER Y Y* M M* P P* Düzey KPSS t değerleri 0.318 0.319 0.171 0.303 0.234 0.279 0.292 is 0.242 il 0.542 is* 0.618 * l i 1.171 e 1.065 * e e 1.044 158 (Tablo 9‟un devamı) G-T ln (M/ M*ER) 0.176 0.318 0.320 ln ( (1+ is )/ (1+ is* )) 0.218 * ln( P / P ) %1 %5 %10 Kritik Değerler 0.216 0.146 0.119 Not: Asterisk (*), sabit ve lineer trend ile anlamlılığı göstermektedir. Asterisks (**), sabit ile anlamlılığı vermektedir. KPSS testi için kritik değerler, Kwiatkowski ve diğerleri (1992)‟den elde edilmiĢtir.. KPSS, birim kök alternative hipotezine karĢı durağanlık boĢ hipotezini test etmektedir. 5.2.3. Satınalma Gücü Paritesi Modeli Uygulaması Frenkel (1978) takip edilerek elde edilen modeldeki değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi fiyat seviyesi (P) ve yabancı fiyat seviyesi (P*)den oluĢmaktadır. DeğiĢkenler Tablo 8 ve Tablo 9‟a göre birinci dereceden (I (1)) bütünleĢiktir. Kullanılan model aĢağıda Denklem (4.20) ile verilmiĢtir. Model 1: ln ER ln( P / P* ) (145) Model 1, klasik PPP modelinden türetilmiĢtir. Buna göre döviz kuru ve fiyatlar genel seviyelerinin logaritmaları alınmıĢtır. Daha sonra eĢitliğin sağ tarafında yer alan fiyatlar genel seviyeleri, tek bir değiĢkene ( ln( P / P* ) ) dönüĢtürülmüĢtür. ln( P / P* ) değiĢkeni de birinci dereceden bütünleĢiktir. Yani I (1)‟dir. ġekil 15‟de ER ve ln( P / P* ) değiĢkenleri arasındaki iliĢki görülmektedir. 1 0 -1 -2 -3 -4 -5 -6 -7 90 92 94 96 98 LNE R 00 02 04 LNP TR_P US A Şekil 15. lnER ve ln( P / P* ) değiĢkenlerinin trend yolu 06 08 159 Tablo 10 Model 1 için Johansen-Juselius Eşbütünleşme Test Sonuçları Öz Değer Trace Testi (TT) %5 Kritik Değer Olasılık EĢbütünleĢme sayısı 0.140 0.039 14.817 3.1292 15.494 3.8414 0.063 0.076 Hiç En Çok 1 Özdeğer Maximum Eigenvalue (ME) %5 Kritik Değer 0.140 0.039 11.688 3.1292 14.264 3.8414 Olasılık 0.122 0.076 EĢbütünleĢme Sayısı Hiç En Çok 1 Not: * 0.05 seviyesinde hipotezin reddedildiğini göstermektedir. Schwarz bilgi kriterine göre gecikme uzunluğu bir bulunurken, AIC, FPE ve LR kriterlerine göre dört bulunmuĢtur. Model 1 ile ilgili olarak otokorelasyon, normallik ve değiĢen varyans sorunu yoktur. Model Schwarz bilgi kriterine göre incelendiğinde 2 eĢbütünleĢme vektörü bulunmuĢ olup, hata düzeltme mekanizmasının çalıĢmadığı görülmüĢtür. Dört gecikme ile analiz yapıldığında ise eĢbütünleĢme bulunamamıĢtır. DeğiĢkenler arasında uzun dönemli bir iliĢki yoktur. 5.2.4. Mundell Fleming Modeli Uygulaması Hsing (2010) takip edilerek elde edilen modeldeki değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi fiyat seviyesi (P), kamu harcamaları (G), reel vergi gelirleri (T), yurtiçi para arzı (M) ve yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ( is ) ve beklenen yurtiçi enflasyon oranından ( e )oluĢmaktadır. DeğiĢkenler Tablo 4.2 ve Tablo 4.3‟e göre birinci dereceden (I (1)) bütünleĢiktir. Kullanılan model aĢağıda Denklem (4.21) ile verilmiĢtir. Model 2: ln ER ln(M / P) (G T ) ln is e (146) VAR analizinde, Akaike bilgi kriterine göre gecikme uzunluğu 1 bulunmuĢtur. Model 2 ile ilgili olarak otokorelasyon, normallik ve değiĢen varyans sorunu yoktur. 1 160 gecikme uzunluğu ile oluĢturulan VAR modelinden elde edilen eĢbütünleĢme analizi sonuçları Tablo 11‟de gösterilmektedir. Tablo 11 Model 2 için Johansen-Juselius Eşbütünleşme Test Sonuçları Öz Değer Trace Testi (TT) %5 Kritik Değer Olasılık EĢbütünleĢme sayısı 0.582 0.391 0.155 0.112 0.082 139.737 69.839 30.066 16.507 6.928 69.818 47.856 29.797 15.494 3.841 0.000 0.000 0.046 0.035 0.008 Hiç * En Çok 1 * En Çok 2 * En Çok 3 * En Çok 4 * Özdeğer Maximum Eigenvalue (ME) %5 Kritik Değer 0.582 0.391 0.155 0.112 0.082 69.898 39.772 13.559 9.579321 6.928555 33.876 27.584 21.131 14.264 3.841 Olasılık 0.000 0.000 0.402 0.241 0.008 EĢbütünleĢme Sayısı Hiç * En Çok 1 * En Çok 2 En Çok 3 En Çok 4 * Not: * 0.05 seviyesinde hipotezin reddedildiğini göstermektedir. EĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre, % 5 düzeyinde en fazla bir eĢbütünleĢme vektörü olduğunu söyleyen boĢ hipotez her iki teste göre de reddedilmiĢtir. Bunun anlamı % 5 düzeyinde hem iz testi hem de maksimum özdeğer testine göre en az bir eĢbütünleĢme iliĢkisi vardır. Model 2 için lnER‟ye göre normalize edilmiĢ eĢbütünleĢme denklemi Tablo 12‟de gösterilmiĢtir. Verilen katsayılar uzun dönem denge değerlerini göstermektedir. Parantez içindeki değerler standart hataları, köĢeli parantez içindeki değerler ise t değerlerini ifade etmektedir. Modelde döviz kuru ile (M/P) oranı ve beklenen enflasyon arasında pozitif yönlü bir iliĢki bulunmuĢtur. Diğer taraftan döviz kuru, (G-T) ve yurtiçi faiz oranları ile negatif yönlü bir iliĢkiye sahiptir. Reel M2 %1 arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 4.62 oranında artacaktır. Beklenen enflasyon 1 birim arttığında ise döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %8.28 oranında artacaktır. Negatif yönlü iliĢkilerde ise, kamu harcama açıkları (G-T) 1 birim arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 0.001 oranında azalacaktır. Son olarak yurtiçi faiz oranı % 1 birim arttığında nominal döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %28.84 oranında azalacaktır. 161 Tablo 12 Model 2 için Normalize Edilmiş Denklem ve ECM Katsayısı EĢbütünleĢme lnER Denklemi: Denklem1 1 ln (M/P) G-T ln is e -4.623 0.001 28.846 -8.285 (1.836) (0.001) (13.314) (0.961) [-2.518] [1.001] [2.166] [-8.621] -0.002 ECM Katsayısı [-7.07] Not: Standart Hatalar ( ). ile & t istatistikleri [ ] ile gösterilmektedir. Hata düzeltme modeli denklemleri Tablo 13‟de gösterilmektedir. Model 2 için hata düzeltme katsayısı istatistiksel olarak anlamlı ve (sıfır ile bir arasında) negatif bulunmuĢtur. Kısa vadede meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Tablo 13 Model 2 için Hata Düzeltme Modeli Hata Düzeltme: D (lnER) D (ln (M/P)) D (G-T) D ( ln is ) D ( e ) CointEq1 -0.002046 (0.00029) [-7.07432] -0.001203 (0.00037) [-3.27280] -15.17563 (15.7869) [-0.96128] -0.002104 (0.00049) [-4.30080] 0.079715 (0.01877) [ 4.24748] D (lnER (-1)) 0.169605 (0.09662) [ 1.75537] 0.018164 (0.12285) [ 0.14786] 6158.375 (5274.74) [ 1.16752] -0.375820 (0.16342) [-2.29975] 11.20075 (6.27063) [ 1.78622] D (ln (M/P). (-1)) 0.009527 (0.08119) [ 0.11735] -0.003962 (0.10322) [-0.03839] -5442.203 (4432.10) [-1.22791] -0.319977 (0.13731) [-2.33029] 1.838066 (5.26890) [ 0.34885] D ( (G-T). (-1)) -2.95E-06 (1.9E-06) [-1.54434] 8.09E-06 (2.4E-06) [ 3.32752] -0.464894 (0.10445) [-4.45087] -2.51E-06 (3.2E-06) [-0.77550] -0.000262 (0.00012) [-2.10977] D ( ln is (1) ) 0.084037 (0.06342) [ 1.32508] 0.230753 (0.08064) [ 2.86165] 230.1406 (3462.29) [ 0.06647] 0.202679 (0.10727) [ 1.88950] 1.463927 (4.11598) [ 0.35567] D ( e (-1)) -0.013923 (0.00172) [-8.10738] -0.011449 (0.00218) [-5.24323] -75.98282 (93.7549) [-0.81044] -0.011349 (0.00290) [-3.90706] -0.259156 (0.11146) [-2.32518] C 0.064762 (0.01242) [ 5.21468] 0.107235 (0.01579) [ 6.79125] -153.5784 (677.987) [-0.22652] 0.053111 (0.02100) [ 2.52852] -1.343702 (0.80599) [-1.66714] Not: Standart Hatalar ( ). ile & t istatistikleri [ ] ile gösterilmektedir. 162 Hata düzeltme katsayısının değeri 0.002‟dir. Bu sonuca göre döviz kurunda kısa vadede gerçekleĢen sapmaların her üç ayda yaklaĢık 0.002 kadarının ortadan kalktığı söylenmektedir. Diğer bir deyiĢle, uyarlama katsayısı sıfıra çok yakın olduğu için uzun dönem dengesi 50 dönem gibi uzun bir sürede tekrar yakalanabilecektir. ġekil 16‟da Model 2 için, genelleĢtirilmiĢ etki tepki fonksiyonu görülmektedir. Peseran&Shin (1998)‟e göre genelleĢtirilmiĢ etki tepki fonksiyonunda değiĢkenlerin sıralaması önemli değildir. Etki tepki fonksiyonlarının tamamı yerine sadece, bağımlı değiĢken olarak alınan nominal döviz kurunun tepkileri verilmiĢtir. ġekil 16‟da, reel para arzına verilen bir standart sapmalık Ģok neticesinde nominal döviz kurunda 3 dönem boyunca artıĢ meydana gelmiĢtir. 10. dönem sonunda ise 3.dönem sonunda oluĢan artıĢ etkisini paralel Ģekilde sürdürmektedir. Response to Generalized One S.D. Innovations ± 2 S.E. Response of LNER to LNER Response of LNER to LNM_P Response of LNER to G_T .25 .25 .25 .20 .20 .20 .15 .15 .15 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 Response of LNER to I_SR_T RSA .25 .20 .20 .15 .15 .10 .10 .05 .05 .00 .00 -.05 -.05 2 3 4 5 6 7 8 9 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Response of LNER to INF_T R_E .25 1 2 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Şekil 16. Model 2 için genelleĢtirilmiĢ etki tepki fonksiyonu Kısa vadeli ulusal faiz oranına verilen bir standart sapmalık Ģok neticesinde nominal döviz kurunda 5 dönem boyunca artıĢ meydana gelmiĢtir. 10. dönem sonunda ise 5.dönem sonunda oluĢan artıĢ etkisini paralel Ģekilde sürdürmektedir. Enflasyon beklentilerine verilen pozitif bir Ģok da benzer tepkilere yol açmıĢtır. Kamu harcama açıklarına verilen 1 birimlik pozitif Ģok neticesinde ise nominal döviz kuru 2. döneme kadar azalmıĢ, daha sonra 3. dönem sonuna kadar paralel bir seyir izlemiĢ ve 4.dönemden sonra artıĢa geçmiĢtir. 163 Tablo 14 Model 2 için Varyans Ayrıştırması S.E. lnER lnM/P G-T ln is e 1 0.091188 100.0000 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.140412 97.27280 0.401557 0.391773 1.833427 0.100439 3 0.183482 94.66678 0.800202 0.412610 3.895600 0.224812 4 0.222848 92.47429 1.102012 0.346647 5.737422 0.339627 5 0.259316 90.67133 1.306798 0.279129 7.301713 0.441029 6 0.293259 89.20091 1.431945 0.225724 8.611712 0.529705 7 0.324918 88.00349 1.496067 0.185951 9.707040 0.607449 8 0.354484 87.02582 1.515131 0.156611 10.62633 0.676102 9 0.382128 86.22342 1.501873 0.134781 11.40265 0.737276 10 0.408008 85.56034 1.466150 0.118278 12.06294 0.792302 Period Cholesky Ordering: lnER lnM/P G-T ln is e Tablo 14‟de Model 2 için varyans ayrıĢtırması sonucu verilmiĢtir. 10. dönem sonunda döviz kuru daha çok kendi gecikmelerinden (% 85 oranında). etkilenirken, diğer değiĢkenler arasında ençok kısa vadeli ulusal faiz oranından (%12) etkilenmektedir. 5.2.5. Esnek ve Sabit Fiyat Varsayımı ile Parasalcı YaklaĢım Model 3.1‟de MacDonaldveTaylor (1994) çalıĢması takip edilmiĢtir. Modeldeki değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi para arzı (M), yurtdıĢı para arzı (M*), Türkiye‟nin gayri safi yurtiçi hasılası (Y), Amerika‟nın gayri safi yurtiçi hasılası (Y*), yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ( is ), yurtdıĢı kısa vadeli faiz oranından ( is* ) oluĢmaktadır. DeğiĢkenler Tablo 8 ve Tablo 9‟a göre birinci dereceden (I (1)) bütünleĢiktir. Kullanılan model aĢağıda Denklem (147) ile verilmiĢtir. Model 3.1: ln ER 1 ln(M ) 2 ln(M * ) 1 ln(Y ) 2 ln(Y * ) 1is 2is* (147) Akaike bilgi kriterine göre gecikme uzunluğu 8 bulunmuĢtur. Model 3.1 ile ilgili olarak otokorelasyon sorunu, normallik ve değiĢen varyans sorunu yoktur. 164 Tablo 15 Model 3.1 için Johansen-Juselius Eşbütünleşme Test Sonuçları Öz Değer Trace Testi (TT) %5 Kritik Değer Olasılık EĢbütünleĢme sayısı 0.998 0.891 0.826 0.818 0.545 0.237 0.012 948.626 492.905 330.987 202.970 78.3276 20.7623 0.93943 125.615 95.753 69.818 47.856 29.797 15.494 3.8414 0.0001 0.0001 0.0001 0.0000 0.0000 0.0073 0.3324 Hiç * En Çok 1 * En Çok 2 * En Çok 3 * En Çok 4 * En Çok 5* En Çok 6 Özdeğer Maximum Eigenvalue (ME) %5 Kritik Değer 0.998 0.891 0.826 0.818 0.545 0.237 0.012 455.721 161.917 128.017 124.642 57.5652 19.8229 0.93943 46.231 40.077 33.876 27.584 21.131 14.264 3.8414 Olasılık EĢbütünleĢme Sayısı Hiç * En Çok 1 * En Çok 2 * En Çok 3 * En Çok 4 * En Çok 5* En Çok 6 0.0001 0.0001 0.0000 0.0000 0.0000 0.0060 0.3324 Not: * 0.05 seviyesinde hipotezin reddedildiğini göstermektedir. 8 gecikme uzunluğu ile oluĢturulan VAR modelinden elde edilen eĢbütünleĢme analizi sonuçları Tablo 15‟de gösterilmektedir. EĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre, % 5 düzeyinde en fazla beĢ eĢbütünleĢme vektörü olduğunu söyleyen boĢ hipotez her iki teste göre de reddedilmiĢtir. Bunun anlamı % 5 düzeyinde hem iz testi hem de maksimum özdeğer testine göre en az bir eĢbütünleĢme iliĢkisi vardır. Tablo 16 Model 3.1 için Normalize Edilmiş Denklem ve ECM Katsayısı EĢbütünleĢme Denklemi: Denklem1 ECM Katsayısı lnER 1 lnM 2.452 (0.761) [3.219] lnM* 5.639 (2.869) [1.965] lnY -0.973 (0.500) [-1.944] lnY* -24.511 (4.02) [-6.09] is is* 0.01184 (0.0095) [1.245] 0.510 (0.081) [6.2834] -0.1185 [-2.51] Not: Standart Hatalar ( ). ile & t istatistikleri [ ] ile gösterilmektedir. Model 3.1 için lnER‟ye göre normalize edilmiĢ eĢbütünleĢme denklemi Tablo 16‟da gösterilmiĢtir. Verilen katsayılar uzun dönem denge değerlerini göstermektedir. Parantez içindeki değerler standart hataları, köĢeli parantez içindeki değerler ise t değerlerini ifade etmektedir. Modelde nominal döviz kuru ile yurtiçi ve yurtdıĢı para arzı, yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ve yabancı faiz oranı arasında negatif yönlü bir iliĢki 165 bulunmuĢtur. Diğer taraftan nominal döviz kuru, ulusal gayri safi yurtiçi hasıla ve yabancı gayri safi yurtiçi hasıla ile pozitif yönlü bir iliĢkiye sahiptir. Ġstatistiksel olarak yabancı para arzı, ulusal gayri safi yurtiçi hasıla ve yurtiçi faiz oranı değiĢkenleri anlamlı t istatistiklerine sahip değildirler. Buna göre, ulusal para arzı %1 arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 2.45 oranında azalacaktır. Yabancı milli gelir %1 arttığında ise döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %24.51 oranında artacaktır. Yabancı kısa vadeli faiz oranı 1 birim arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 0.510 oranında azalacaktır. Tablo 17 Model 3.1 için FLMA Modeli Sonuçları 1 1 2 1 1 0 Tutarsız tutarsız tutarsız 2 0 1 0 2 0 Tutarlı tutarsız tutarlı McDonald ve Taylor (1994). FLMA modelinin doğru olması için, incelediğimiz modeldeki katsayıların 1 1, 2 1, 1 0, 2 0, 1 0,2 0 Ģeklinde olması gerektiğini vurgulamıĢlardır.Tablo 17‟de özetlenen sonuçlara göre FLMA modeli incelediğimiz dönem itibariyle genel olarak sağlanamamaktadır. Tablo 18 Model 3.1 için Hata Düzeltme Modeli Hata Düzeltme: CointEq1 D (lnER (-1)) D (lnER (-2)) D (lnER (-3)) D (lnER (-4)) D (lnER (-5)) D (lnER (-6)) D (lnM (-1)) D (lnER) D (lnM) D (lnM*) D (lnY) D (lnY*) D ( is ) D ( is* ) -0.1185 (0.0470) [-2.517] 0.29073 (0.1933) [ 1.5039] 0.31488 (0.2125) [ 1.4814] 0.37702 (0.2207) [ 1.7078] 0.38632 (0.2635) [ 1.4656] 0.41308 (0.2199) [ 1.8777] 0.21702 (0.2579) [ 0.8414] 0.08369 (0.2715) [ 0.3082] 0.002760 (0.04422) [ 0.06241] 0.099166 (0.18154) [ 0.54624] 0.271660 (0.19960) [ 1.36100] -0.256288 (0.20732) [-1.23621] -0.112121 (0.24753) [-0.45295] 0.042287 (0.20659) [ 0.20469] -0.105963 (0.24221) [-0.43748] -0.193442 (0.25497) [-0.75867] 0.008292 (0.00367) [ 2.25672] -0.013173 (0.01508) [-0.87330] -0.006695 (0.01658) [-0.40369] -0.033740 (0.01723) [-1.95880] -0.027586 (0.02057) [-1.34134] -0.042476 (0.01716) [-2.47460] 0.007564 (0.02012) [ 0.37587] -0.015264 (0.02118) [-0.72054] -0.015489 (0.04181) [-0.37048] 0.018687 (0.17162) [ 0.10889] 0.366800 (0.18870) [ 1.94387] 0.052331 (0.19599) [ 0.26701] 0.107817 (0.23401) [ 0.46074] 0.248342 (0.19530) [ 1.27158] 0.021626 (0.22898) [ 0.09444] -0.125820 (0.24104) [-0.52199] 0.000280 (0.00321) [ 0.08720] -0.002637 (0.01317) [-0.20028] 0.008113 (0.01448) [ 0.56036] -0.015760 (0.01504) [-1.04806] 0.003761 (0.01795) [ 0.20948] 0.007960 (0.01498) [ 0.53121] -0.029452 (0.01757) [-1.67646] 0.021862 (0.01849) [ 1.18213] -8.368193 (4.54602) [-1.84077] -17.61542 (18.6618) [-0.94393] 32.05372 (20.5182) [ 1.56221] 56.36613 (21.3113) [ 2.64490] -1.118188 (25.4452) [-0.04394] 32.68308 (21.2365) [ 1.53900] 0.798857 (24.8984) [ 0.03208] -19.55213 (26.2102) [-0.74597] -0.617369 (0.14808) [-4.16908] 1.108737 (0.60789) [ 1.82390] 0.916507 (0.66836) [ 1.37127] 1.103099 (0.69420) [ 1.58903] 1.530995 (0.82886) [ 1.84712] 0.678858 (0.69176) [ 0.98135] 0.880321 (0.81105) [ 1.08541] 3.094772 (0.85377) [ 3.62481] 166 (Tablo 18‟in devamı) D (lnM (-2)) D (lnM (-3)) D (lnM (-4)) D (lnM (-5)) D (lnM (-6)) D (lnM* (-1)) D (lnM* (-2)) D (lnM* (-3)) D (lnM* (-4)) D (lnM* (-5)) D (lnM* (-6)) D (lnY (-1)) D (lnY (-2)) D (lnY (-3)) D (lnY (-4)) D (lnY (-5)) D (lnY (-6)) D (lnY* (-1)) D (lnY* (-2)) D (lnY* (-3)) D (lnY* (-4)) 0.42302 (0.2103) [ 2.0108] 0.56592 (0.2296) [ 2.4643] 0.19142 (0.2420) [ 0.7907] -0.04510 (0.2100) [-0.2146] 0.21824 (0.1943) [ 1.1229] 5.14897 (2.9928) [ 1.7204] 1.83475 (3.3964) [ 0.5402] 2.32311 (3.2236) [ 0.7206] 5.54423 (2.4951) [ 2.2220] 2.72681 (2.5563) [ 1.0666] 7.30178 (2.5884) [ 2.8208] -0.40619 (0.2151) [-1.8883] 0.06677 (0.2082) [ 0.3205] -0.00920 (0.1953) [-0.0471] -0.38044 (0.2708) [-1.4048] -0.26930 (0.3284) [-0.8199] -0.09967 (0.2682) [-0.3715] 3.22376 (2.9577) [ 1.0899] 4.91737 (4.0195) [ 1.2233] -1.66029 (4.3477) [-0.3818] -1.33789 (3.4954) [-0.3827] 0.108920 (0.19756) [ 0.55133] -0.320911 (0.21566) [-1.48807] -0.264206 (0.22732) [-1.16225] -0.051923 (0.19729) [-0.26318] -0.150869 (0.18252) [-0.82661] -4.207609 (2.81050) [-1.49710] -0.799597 (3.18953) [-0.25069] -2.591430 (3.02728) [-0.85602] 6.282267 (2.34312) [ 2.68116] -1.744935 (2.40066) [-0.72686] 2.939953 (2.43081) [ 1.20945] 0.163525 (0.20200) [ 0.80952] -0.038501 (0.19559) [-0.19684] 0.193568 (0.18344) [ 1.05523] 0.485759 (0.25431) [ 1.91010] 0.421964 (0.30842) [ 1.36815] 0.202360 (0.25194) [ 0.80321] -2.858257 (2.77759) [-1.02904] -0.812211 (3.77472) [-0.21517] -1.631411 (4.08288) [-0.39957] 6.236634 (3.28255) [ 1.89993] -0.011464 (0.01641) [-0.69841] -0.006319 (0.01792) [-0.35264] -0.012696 (0.01889) [-0.67219] -0.011374 (0.01639) [-0.69388] 0.002539 (0.01516) [ 0.16744] -0.648412 (0.23351) [-2.77679] -0.609974 (0.26500) [-2.30175] -0.298991 (0.25152) [-1.18872] 0.112606 (0.19468) [ 0.57842] 0.117687 (0.19946) [ 0.59003] 0.065160 (0.20197) [ 0.32263] -0.003114 (0.01678) [-0.18557] 0.007765 (0.01625) [ 0.47779] 0.053208 (0.01524) [ 3.49109] 0.046473 (0.02113) [ 2.19942] 0.019531 (0.02563) [ 0.76219] -0.014624 (0.02093) [-0.69861] -0.765566 (0.23078) [-3.31734] -0.156899 (0.31362) [-0.50028] 0.395771 (0.33923) [ 1.16668] -0.312463 (0.27273) [-1.14568] 0.182110 (0.18676) [ 0.97508] 0.129563 (0.20387) [ 0.63551] -0.081179 (0.21490) [-0.37775] 0.122124 (0.18651) [ 0.65478] 0.013595 (0.17254) [ 0.07879] 2.661612 (2.65693) [ 1.00176] 1.218594 (3.01525) [ 0.40414] -1.868288 (2.86187) [-0.65282] 1.418769 (2.21509) [ 0.64050] 1.076810 (2.26949) [ 0.47447] -2.434428 (2.29799) [-1.05937] -0.091656 (0.19097) [-0.47996] 0.126697 (0.18491) [ 0.68520] -0.045306 (0.17341) [-0.26126] -0.442044 (0.24042) [-1.83867] -0.006895 (0.29157) [-0.02365] 0.240897 (0.23817) [ 1.01143] 3.312380 (2.62582) [ 1.26147] 5.301155 (3.56847) [ 1.48555] -5.733106 (3.85978) [-1.48534] -0.503286 (3.10319) [-0.16218] -0.008550 (0.01433) [-0.59667] -0.018440 (0.01564) [-1.17891] 0.014552 (0.01649) [ 0.88261] 0.016840 (0.01431) [ 1.17683] 0.003843 (0.01324) [ 0.29029] 0.037130 (0.20385) [ 0.18214] 0.136529 (0.23134) [ 0.59016] -0.195389 (0.21957) [-0.88986] 0.100210 (0.16995) [ 0.58964] -0.234799 (0.17412) [-1.34847] 0.112571 (0.17631) [ 0.63848] -0.006457 (0.01465) [-0.44070] 0.006844 (0.01419) [ 0.48246] 0.013824 (0.01330) [ 1.03901] -0.009160 (0.01845) [-0.49661] 0.001159 (0.02237) [ 0.05179] 0.020444 (0.01827) [ 1.11875] 0.601911 (0.20146) [ 2.98771] 0.337930 (0.27379) [ 1.23429] -0.593899 (0.29614) [-2.00549] 0.270195 (0.23809) [ 1.13486] 20.45863 (20.3081) [ 1.00741] 27.17300 (22.1685) [ 1.22575] 7.584805 (23.3677) [ 0.32458] 6.408104 (20.2807) [ 0.31597] -1.192603 (18.7618) [-0.06357] -72.08616 (288.907) [-0.24951] 541.6340 (327.870) [ 1.65198] 46.50996 (311.191) [ 0.14946] 298.0158 (240.862) [ 1.23729] 362.5560 (246.777) [ 1.46916] 339.6737 (249.877) [ 1.35937] -45.91978 (20.7650) [-2.21141] 3.172243 (20.1062) [ 0.15777] 21.17016 (18.8566) [ 1.12269] 6.847248 (26.1421) [ 0.26192] -36.97278 (31.7042) [-1.16618] -0.968525 (25.8984) [-0.03740] -471.5394 (285.524) [-1.65149] 997.1257 (388.024) [ 2.56975] 70.79358 (419.701) [ 0.16868] -530.8743 (337.432) [-1.57328] 0.954419 (0.66152) [ 1.44277] 0.701115 (0.72212) [ 0.97091] 1.797069 (0.76118) [ 2.36089] 2.344114 (0.66063) [ 3.54832] 0.795001 (0.61115) [ 1.30083] 20.64617 (9.41089) [ 2.19386] 29.88604 (10.6801) [ 2.79830] 25.69165 (10.1368) [ 2.53450] 32.31598 (7.84588) [ 4.11885] 8.165289 (8.03856) [ 1.01577] 25.06786 (8.13952) [ 3.07977] -1.305339 (0.67640) [-1.92983] -0.649307 (0.65494) [-0.99140] -0.506225 (0.61424) [-0.82415] -1.824244 (0.85156) [-2.14225] -2.289563 (1.03274) [-2.21699] -0.662433 (0.84362) [-0.78523] 23.67090 (9.30069) [ 2.54507] 9.115396 (12.6396) [ 0.72118] -1.597557 (13.6714) [-0.11685] 11.16854 (10.9916) [ 1.01610] 167 (Tablo 18‟in devamı) D (lnY* (-5)) D (lnY* (-6)) D ( is (-1)) D ( is (-2)) D ( is (-3)) D ( is (-4)) D ( is (-5)) D ( is (-6)) D ( is* (-1)) D ( is* (-2)) D ( is* (-3)) D ( is* (-4)) D ( is* (-5)) D ( is* (-6)) C 1.52305 (3.7606) [ 0.4050] 7.42051 (3.8019) [ 1.9517] 0.00308 (0.0022) [ 1.3880] 0.00125 (0.0022) [ 0.5650] -0.00188 (0.0020) [-0.9087] -0.00600 (0.0024) [-2.4451] -0.00360 (0.0022) [-1.6063] -0.00387 (0.0022) [-1.7246] -0.03050 (0.0449) [-0.6780] -0.02235 (0.0532) [-0.4199] -0.00930 (0.0507) [-0.1831] 0.06956 (0.0539) [ 1.2886] -0.03697 (0.0490) [-0.7546] 0.08004 (0.0442) [ 1.8090] -0.62785 (0.2510) [-2.5010] -3.998576 (3.53159) [-1.13223] 0.571160 (3.57037) [ 0.15997] 0.003802 (0.00209) [ 1.82075] -0.003707 (0.00209) [-1.77680] 0.002495 (0.00195) [ 1.27769] 0.001204 (0.00231) [ 0.52218] 0.002337 (0.00211) [ 1.10875] 0.000168 (0.00211) [ 0.07958] 0.074958 (0.04225) [ 1.77421] -0.025780 (0.04998) [-0.51579] 0.003756 (0.04768) [ 0.07878] 0.025049 (0.05070) [ 0.49410] 0.064572 (0.04601) [ 1.40332] 0.013672 (0.04155) [ 0.32903] 0.123886 (0.23575) [ 0.52550] 0.345305 (0.29342) [ 1.17681] 0.522917 (0.29665) [ 1.76277] -1.32E-05 (0.00017) [-0.07599] 0.000128 (0.00017) [ 0.73631] 9.57E-05 (0.00016) [ 0.59011] 7.77E-05 (0.00019) [ 0.40564] 0.000179 (0.00018) [ 1.02443] -5.63E-05 (0.00018) [-0.32079] -0.001246 (0.00351) [-0.35488] -0.006314 (0.00415) [-1.52050] -0.001007 (0.00396) [-0.25423] 0.004014 (0.00421) [ 0.95293] -0.005265 (0.00382) [-1.37714] 0.000103 (0.00345) [ 0.02975] 0.032106 (0.01959) [ 1.63915] 6.608747 (3.33862) [ 1.97949] -4.266616 (3.37528) [-1.26408] 0.002690 (0.00197) [ 1.36240] -2.16E-05 (0.00197) [-0.01096] -0.001213 (0.00185) [-0.65688] 0.000573 (0.00218) [ 0.26268] -0.000851 (0.00199) [-0.42728] 0.000477 (0.00200) [ 0.23899] -0.029696 (0.03994) [-0.74352] 0.035687 (0.04725) [ 0.75527] 0.003025 (0.04508) [ 0.06709] -0.015314 (0.04793) [-0.31952] -0.013411 (0.04350) [-0.30829] 7.37E-05 (0.03928) [ 0.00188] -0.058963 (0.22287) [-0.26457] -0.179175 (0.25615) [-0.69949] -0.133556 (0.25896) [-0.51573] -1.63E-05 (0.00015) [-0.10764] -0.000172 (0.00015) [-1.13620] 0.000222 (0.00014) [ 1.56542] -1.25E-05 (0.00017) [-0.07450] -5.66E-05 (0.00015) [-0.37006] 5.47E-05 (0.00015) [ 0.35677] -0.003114 (0.00306) [-1.01612] 0.004553 (0.00363) [ 1.25603] 0.000829 (0.00346) [ 0.23956] -0.003358 (0.00368) [-0.91310] 0.006846 (0.00334) [ 2.05133] -0.006396 (0.00301) [-2.12229] 0.004818 (0.01710) [ 0.28179] -4.955322 (363.031) [-0.01365] 533.3617 (367.018) [ 1.45323] 0.163617 (0.21466) [ 0.76221] -0.175856 (0.21445) [-0.82005] -0.347127 (0.20071) [-1.72948] -0.540460 (0.23704) [-2.28000] -0.514544 (0.21664) [-2.37510] -0.157044 (0.21712) [-0.72330] -3.011133 (4.34296) [-0.69334] -5.198262 (5.13785) [-1.01176] 6.967881 (4.90175) [ 1.42151] 1.549716 (5.21136) [ 0.29737] 7.669921 (4.73001) [ 1.62154] 2.082222 (4.27151) [ 0.48747] -34.82267 (24.2337) [-1.43695] -4.964765 (11.8254) [-0.41984] -2.678173 (11.9553) [-0.22402] -0.008574 (0.00699) [-1.22615] -0.007751 (0.00699) [-1.10963] -0.002452 (0.00654) [-0.37497] -0.014718 (0.00772) [-1.90606] -0.011630 (0.00706) [-1.64809] -0.016917 (0.00707) [-2.39189] 0.493536 (0.14147) [ 3.48867] 0.141440 (0.16736) [ 0.84512] 0.342572 (0.15967) [ 2.14549] -0.027870 (0.16976) [-0.16418] 0.184744 (0.15408) [ 1.19904] -0.011718 (0.13914) [-0.08421] -3.110400 (0.78939) [-3.94024] Not: Standart Hatalar ( ). ile & t istatistikleri [ ] ile gösterilmektedir. Hata düzeltme modeli denklemleri Tablo 18‟de gösterilmektedir. Model 3.1 için hata düzeltme katsayısı istatistiksel olarak anlamlı ve negatif (0<-0.11<1) bulunmuĢtur. Kısa vadede meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Hata düzeltme katsayısının değeri 0.11‟dir. 168 Response to Generalized One S.D. Innovations ± 2 S.E. Response of LNER to LNER Response of LNER to LNM2_T R Response of LNER to LNM2_USA .15 .15 .15 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 -.10 -.10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 -.10 1 Response of LNER to LNGDP_T SA 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 Response of LNER to LNGDP_USA .15 .15 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 -.10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 3 4 5 6 7 8 9 10 Response of LNER to I_SR_T RSA .15 -.10 2 -.10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Response of LNER to I_SR_USSA .15 .10 .05 .00 -.05 -.10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Şekil 17. Model 3.1 için genelleĢtirilmiĢ etki tepki fonksiyonu Bu sonuca göre döviz kurunda kısa vadede gerçekleĢen sapmaların her üç ayda yaklaĢık 0.11 kadarının ortadan kalktığı söylenmektedir. Diğer bir deyiĢle, uzun dönem dengesi 10 dönem gibi bir sürede tekrar yakalanabilecektir. Yurtiçi para arzına verilen 1 birimlik pozitif Ģok karĢısında nominal döviz kuru üçüncü dönem sonuna kadar azalmıĢ daha sonra 10. döneme kadar artıĢ eğilimindedir. Aynı Ģekilde yurtdıĢı para arzına verilen 1 birimlik pozitif Ģok nominal döviz kurunda üçüncü dönem sonuna kadar artıĢ Ģeklinde tepki doğururken, daha sonra 10.dönem sonuna kadar azalıĢ trendi oluĢmuĢtur. Ulusal GDP‟ye verilen bir standart sapmalık Ģok karĢısında, nominal döviz kuru ikinci döneme kadar azalıĢ sergilemiĢ, 2 ve 3. dönemler arası değiĢim göstermezken, 3. dönem sonrası artan bir trend kazanmıĢtır. YurtdıĢı GDP‟ye verilen bir standart sapmalık Ģok neticesinde nominal döviz kuru, üçüncü dönem sonuna kadar azalmıĢ, daha sonra 10. dönem sonuna kadar artıĢ eğilimindedir. Yabancı faiz oranına verilen bir standart sapmalık Ģok karĢısında nominal döviz kuru 6. 169 dönem sonuna kadar azalıĢ sergilemiĢ, daha sonraki dönemlerdeki tepkisi ise artıĢ Ģeklinde olmuĢtur. Tablo 19 Model 3.1 için Varyans Ayrıştırması S.E. lnER lnM lnM* lnY lnY* is is* 1 0.08539 100.000 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 0.000000 2 0.12727 94.0769 2.332018 0.152233 1.183378 0.002460 2.223138 0.029809 3 0.15075 91.5833 2.373208 0.153963 1.461260 0.361909 3.638432 0.427849 4 0.16652 88.7194 2.014824 0.213581 1.243028 1.011002 5.117274 1.680840 5 0.17914 84.8993 1.754912 0.738668 1.090046 1.511361 6.649912 3.355739 6 0.19051 80.4491 1.724522 1.934657 1.039655 1.750015 8.034186 5.067780 7 0.20154 75.6556 1.937771 3.848636 1.048395 1.765471 9.195461 6.548626 8 0.21261 70.7364 2.337825 6.384519 1.086051 1.647387 10.11384 7.693917 9 0.22391 65.8332 2.854849 9.378480 1.138396 1.488697 10.78919 8.517147 10 0.23552 61.0490 3.423637 12.64691 1.201235 1.357017 11.24369 9.078424 Period * * * s Cholesky Ordering: lnER lnM lnM lnY lnY is i Model 3.1 için varyans ayrıĢtırması sonuçları Tablo 19‟da yer almaktadır. Analiz sonuçlarına göre, 10 dönem sonunda nominal döviz kuru %61 oranında kendi gecikmelerinden etkilenirken, diğer değiĢkenlerden %12 oranında yabancı para arzı, %11 oranında yurtiçi faiz oranı ve %9 oranında yabancı faiz oranından etkilenmektedir. Model 3.2: ln ER ln(M / M * ) ln(Y / Y * ) (is is* ) ( e e ) * (148) Kullanılan model Denklem (148) ile verilmiĢtir. Model 3.2‟de Cheung ve Chinn (1998), Neely ve Sarno (2002), Pilbeam (2005), Lee Chin, et al (2009) ve Hsing (2010) çalıĢmaları takip edilmiĢtir. Bu modelin analiz edilmesiyle hem FLMA hem de SPMA yaklaĢımı test edilebilmektedir. 1, 0, 0, 0 olması FLMA‟nın gerekirken, geçerli SPMA‟nın geçerli olabilmesi olabilmesi için için 1, 0, 0, 0 olmalıdır. Modeldeki değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi para arzı (M), yurtdıĢı para arzı (M*), Türkiye‟nin gayri safi yurtiçi hasılası (Y), Amerika‟nın gayri safi yurtiçi hasılası (Y*), yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ( is ), yurtdıĢı kısa vadeli faiz oranı ( is* ), Türkiye‟nin beklenen enflasyon oranı ( e ) ve Amerika‟nın 170 beklenen enflasyon oranından ( e ) oluĢmaktadır. DeğiĢkenler Tablo 8 ve Tablo 9‟a * göre birinci dereceden (I (1)) bütünleĢiktir. Akaike bilgi kriterine göre gecikme uzunluğu 1 bulunmuĢtur. Model 3.2 ile ilgili olarak otokorelasyon, normallik ve değiĢen varyans sorunu yoktur. 1 gecikme uzunluğu ile oluĢturulan VAR modelinden elde edilen eĢbütünleĢme analizi sonuçları Tablo 20‟de gösterilmektedir. Tablo 20 Model 3.2 için Johansen-Juselius Eşbütünleşme Test Sonuçları Öz Değer Trace Testi (TT) %5 Kritik Değer Olasılık EĢbütünleĢme sayısı 0.707 0.302 0.188 0.118 158.1903 59.95539 31.17606 14.49127 69.81889 47.85613 29.79707 15.49471 0.0000 0.0025 0.0345 0.0704 0.053 4.439705 3.841466 0.0351 Hiç * En Çok 1 * En Çok 2 * En Çok 3 En Çok 4* Özdeğer Maximum Eigenvalue (ME) %5 Kritik Değer Olasılık EĢbütünleĢme Sayısı 0.707 0.302 0.188 98.23490 28.77934 16.68479 33.87687 27.58434 21.13162 0.0000 0.0350 0.1874 0.118 0.053 10.05156 4.439705 14.26460 3.841466 0.2086 0.0351 Hiç * En Çok 1* En Çok 2 En Çok 3 En Çok 4* Not: * 0.05 seviyesinde hipotezin reddedildiğini göstermektedir. EĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre, % 5 düzeyinde en fazla bir eĢbütünleĢme vektörü olduğunu söyleyen boĢ hipotez her iki teste göre de reddedilmiĢtir. Bunun anlamı % 5 düzeyinde hem iz testi hem de maksimum özdeğer testine göre en az bir eĢbütünleĢme iliĢkisi vardır. Tablo 21 Model 3.2 için Normalize Edilmiş Denklem ve ECM Katsayısı EĢbütünleĢme Denklemi: Denklem1 ECM Katsayısı ln ER ln(M / M * ) ln(Y / Y * ) is is* e e 1 0.9698 (0.591) [1.639] -2.230 (0.640) [-3.483] 0.055 (0.015) [3.651] -0.518 (0.047) [-10.952] * -0.033 [-7.98] Not: Standart Hatalar ( ) ile & t istatistikleri [ ] ile gösterilmektedir. Model 3.2 için lnER‟ye göre normalize edilmiĢ eĢbütünleĢme denklemi Tablo 21‟de gösterilmiĢtir. Verilen katsayılar uzun dönem denge değerlerini göstermektedir. 171 Parantez içindeki değerler standart hataları, köĢeli parantez içindeki değerler ise t değerlerini ifade etmektedir. Modelde nominal döviz kuru ile yurtiçi ve yurtdıĢı para arzı farkı ( ln(M / M * ) ) ve yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ve yabancı kısa vadeli faiz oranı farkı ( is is* ) arasında negatif yönlü bir iliĢki bulunmuĢtur. Diğer taraftan nominal döviz kuru, ulusal gayri safi yurtiçi hasıla ve yabancı gayri safi yurtiçi hasıla farkı ( ln(Y / Y * ) ) ve enflasyon farklılığı ( e e ) ile pozitif yönlü bir iliĢkiye sahiptir. Ġstatistiksel olarak * para arzı farklılığı dıĢında tüm değiĢkenler anlamlı t istatistiklerine sahiptirler. Buna göre, para arzı farklılığı %1 arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 0.96 oranında azalacaktır. GSYĠH farklılığı %1 arttığında ise döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %2.23 oranında artacaktır. Kısa vadeli faiz oranı farklılığı 1 birim arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 0.055 oranında azalacaktır. Son olarak, enflasyon farklılığı 1 birim arttığında, döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %0.51 oranında artacaktır. Tablo 22 Model 3.2 için FLMA Modeli Sonuçları 1 0 tutarlı Tutarsız 0 0 tutarsız tutarsız Elde edilen uzun dönemli katsayılar FLMA ve SPMA bağlamında Tablo 22 ve Tablo 23‟de değerlendirilmiĢtir. Buna göre, ele alınan dönem itibariyle veriler her iki belirleme modelinin de doğruluğunu %100 onaylamasa da, SPMA modeline daha yakın gözükmektedir. Tablo 23 Model 3.2 için SPMA Modeli Sonuçları 1 0 tutarlı Tutarsız 0 0 tutarlı tutarlı Neely ve Sarno (2002). SPMA modeli çalıĢmalarında, mal fiyatlarındaki uyarlama oranı olmak üzere; (1/ ) ve (1/ ) olarak belirlemiĢlerdir. Buna göre 18.18 ve 0.463 bulunmuĢtur. Yani, mal fiyatlarındaki uyarlama oranı % 18.18 bulunmuĢtur. 172 Hata düzeltme modeli denklemleri Tablo 24‟de gösterilmektedir. Model 3.2 için hata düzeltme katsayısı istatistiksel olarak anlamlı ve negatif bulunmuĢtur. Kısa vadede meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Hata düzeltme katsayısının değeri 0.033‟dür. Bu sonuca göre döviz kurunda kısa vadede gerçekleĢen sapmaların her üç ayda yaklaĢık 0.033 kadarının ortadan kalktığı söylenmektedir. Diğer bir deyiĢle, uyarlama katsayısı sıfıra çok yakın olduğu için uzun dönem dengesi 25 dönem gibi uzun bir sürede tekrar yakalanabilecektir. Tablo 24 Model 3.2 için Hata Düzeltme Modeli Hata Düzeltme: D (lnER) D (lnM/M*) D (lnY/ Y*) D ( is - is* ) D ( e e ) CointEq1 -0.033861 (0.00424) [-7.98479] -0.013542 (0.00489) [-2.76712] -0.013833 (0.00390) [-3.54937] -3.495301 (0.44529) [-7.84953] 1.082410 (0.29959) [ 3.61302] D (lnER (-1)) 0.189681 (0.09667) [ 1.96206] 0.022582 (0.11157) [ 0.20241] 0.177983 (0.08884) [ 2.00333] -31.50214 (10.1512) [-3.10330] 5.044437 (6.82964) [ 0.73861] D (ln (M/M*). (-1)) -0.079349 (0.09661) [-0.82135] 0.027147 (0.11149) [ 0.24349] 0.179643 (0.08878) [ 2.02340] -43.35312 (10.1442) [-4.27368] -6.820242 (6.82495) [-0.99931] D (ln (Y/Y*). (-1)) -0.054757 (0.11745) [-0.46622] 0.211690 (0.13554) [ 1.56180] 0.061342 (0.10794) [ 0.56832] -21.09016 (12.3327) [-1.71011] 12.97505 (8.29732) [ 1.56376] D ( ( is - is* ). (-1)) 0.001621 (0.00084) [ 1.92731] 0.001872 (0.00097) [ 1.92833] -0.000431 (0.00077) [-0.55744] 0.175219 (0.08833) [ 1.98379] 0.030595 (0.05942) [ 0.51485] D ( e e ). (-1) -0.013818 (0.00163) [-8.49809] -0.008783 (0.00188) [-4.68024] -0.007367 (0.00149) [-4.92984] -1.137432 (0.17074) [-6.66165] -0.279572 (0.11487) [-2.43371] C 0.077485 (0.01447) [ 5.35643] 0.078119 (0.01669) [ 4.67944] 0.049627 (0.01329) [ 3.73308] 8.615429 (1.51895) [ 5.67195] -1.063083 (1.02194) [-1.04026] * * Not: Standart Hatalar ( ). ile & t istatistikleri [ ] ile gösterilmektedir. Para arzı farklılığına verilen 1 birimlik pozitif Ģok karĢısında nominal döviz kuru ilk üç dönemde artan bir trend izlerken, sonraki üç dönemde değiĢim göstermemiĢtir. Altıncı dönem sonrasında ise ortalamaya yönelen bir seyir gözlemlenmektedir. GSYĠH farklılığına verilen bir standart sapmalık Ģok karĢısında dokuzuncu döneme kadar nominal döviz kurunun tepkisi artıĢ yönündedir. Kısa dönem faiz farklılığına verilen bir standart sapmalık Ģok neticesinde, nominal döviz kuru altıncı döneme kadar artmaktadır. Daha sonra durağan bir seyir izlemektedir. Son olarak 173 enflasyon farklılığına verilen bir standart sapmalık Ģok neticesinde nominal döviz kuru beĢinci döneme kadar artmıĢ, daha sonra değiĢim göstermemiĢtir. Response to Generalized One S.D. Innovations ± 2 S.E. Response of LNER to LNER Response of LNER to LNMTR_MUSA Response of LNER to LNGDPTRSA_GDPUSA .20 .20 .20 .15 .15 .15 .10 .10 .10 .05 .05 .05 .00 .00 .00 -.05 -.05 -.05 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 Response of LNER to ITR_IUSA .20 .20 .15 .15 .10 .10 .05 .05 .00 .00 -.05 -.05 1 2 3 4 5 6 7 8 9 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Response of LNER to INFTRE_INFUSAE 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Şekil 18. Model 3.2 için genelleĢtirilmiĢ etki tepki fonksiyonu Model 3.2 için varyans ayrıĢtırması sonuçları Tablo 25‟de özetlenmiĢtir. Buna göre 10 dönem sonunda döviz kuru % 70 oranında kendi gecikmelerinden etkilenirken, diğer değiĢkenler arasında en fazla etkiyi % 17 oranında kısa dönem faiz oranı farklılığından görmüĢtür. Daha sonra % 10 ile GSYĠH farklılığı gelmektedir. Para arzı farklılığı ve enflasyon farklılığı önemsenmeyecek kadar küçük etkilere sahiptir. Tablo 25 Model 3.2 için Varyans Ayrıştırması Period 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 S.E. 0.090408 0.135281 0.174127 0.209468 0.241946 0.271846 0.299386 0.324778 0.348231 0.369947 lnER 100.0000 96.82142 92.20029 87.55691 83.39658 79.84173 76.86979 74.41031 72.38354 70.71493 lnM/M* 0.000000 0.298877 0.596582 0.784500 0.868903 0.881064 0.849829 0.796100 0.733513 0.670354 lnY/Y* 0.000000 0.551605 1.606444 2.897763 4.246774 5.547656 6.744344 7.812132 8.745171 9.548366 Cholesky Ordering: lnER lnM/M* lnY/Y* is - is* e e * is - is* 0.000000 2.125473 5.175452 8.139727 10.69846 12.80206 14.49515 15.84660 16.92383 17.78463 e e * 0.000000 0.202625 0.421236 0.621096 0.789288 0.927492 1.040892 1.134860 1.213945 1.281724 174 5.2.6. Parasalcı Hibrit Modeli, veya RID Model 4.120: ln ER ln(M / M * ) ln(Y / Y * ) (is is* ) (il il* ) (149) Model 4.1‟de Frankel (1979) çalıĢması takip edilmiĢtir. Modeldeki değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi para arzı (M), yurtdıĢı para arzı (M*), Türkiye‟nin gayri safi yurtiçi hasılası (Y), Amerika‟nın gayri safi yurtiçi hasılası (Y*), yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ( is ), yurtdıĢı kısa vadeli faiz oranı ( is* ), yurtiçi uzun vadeli faiz oranı ( il ) ve yurtdıĢı uzun vadeli faiz oranından ( il* ) oluĢmaktadır. DeğiĢkenler Tablo 8 ve Tablo 9‟a göre birinci dereceden (I (1)) bütünleĢiktir. Kullanılan model Denklem (149) ile verilmiĢtir. Akaike bilgi kriterine göre gecikme uzunluğu 4 bulunmuĢtur. Model 4.1 ile ilgili olarak otokorelasyon, normallik ve değiĢen varyans sorunu yoktur. 4 gecikme uzunluğu ile oluĢturulan VAR modelinden elde edilen eĢbütünleĢme analizi sonuçları Tablo 26‟da gösterilmektedir. Tablo 26 Model 4.1 için Johansen-Juselius Eşbütünleşme Test Sonuçları Öz Değer Trace Testi (TT) %5 Kritik Değer Olasılık EĢbütünleĢme sayısı 0.827 0.754 0.514 0.363 0.023 161.3185 96.36562 44.34738 17.60769 0.877636 69.81889 47.85613 29.79707 15.49471 3.841466 0.0000 0.0000 0.0006 0.0237 0.3488 Hiç * En Çok 1 * En Çok 2 * En Çok 3 * En Çok 4 Özdeğer Maximum Eigenvalue (ME) %5 Kritik Değer 0.827 0.754 0.514 0.363 0.023 64.95285 52.01824 26.73970 16.73005 0.877636 33.87687 27.58434 21.13162 14.26460 3.841466 Olasılık 0.0000 0.0000 0.0073 0.0200 0.3488 EĢbütünleĢme Sayısı Hiç * En Çok 1 * En Çok 2 * En Çok 3 * En Çok 4 Not: * 0.05 seviyesinde hipotezin reddedildiğini göstermektedir. EĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre, % 5 düzeyinde en fazla bir eĢbütünleĢme vektörü olduğunu söyleyen boĢ hipotez her iki teste göre de reddedilmiĢtir. Bunun 20 Türkiye‟nin uzun vadeli faiz oranı verilerindeki kısıt nedeniyle model 4.1‟in analizi 2000-2010 arası dönem için uygulanacaktır. 175 anlamı % 5 düzeyinde hem iz testi hem de maksimum özdeğer testine göre en az bir eĢbütünleĢme iliĢkisi vardır. Model 4.1 için lnER‟ye göre normalize edilmiĢ eĢbütünleĢme denklemi Tablo 27‟de gösterilmiĢtir. Verilen katsayılar uzun dönem denge değerlerini göstermektedir. Parantez içindeki değerler standart hataları, köĢeli parantez içindeki değerler ise t değerlerini ifade etmektedir. Modelde nominal döviz kuru ile yurtiçi ve yurtdıĢı para arzı farkı ( ln(M / M * ) ) ve yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ve yabancı kısa vadeli faiz oranı farkı ( is is* ) arasında pozitif yönlü bir iliĢki bulunmuĢtur. Diğer taraftan nominal döviz kuru, ulusal gayri safi yurtiçi hasıla ve yabancı gayri safi yurtiçi hasıla farkı ( ln(Y / Y * ) ) ve uzun vadeli faiz oranı farklılığı ( il il* ) ile negatif yönlü bir iliĢkiye sahiptir. Ġstatistiksel olarak kısa vadeli faiz oranı farklılığı dıĢında tüm değiĢkenler anlamlı t istatistiklerine sahiptirler. Tablo 27 Model 4.1 için Normalize Edilmiş Denklem ve ECM Katsayısı EĢbütünleĢme lnER lnM/M* lnY/ Y* is - is* il il* 1 -1.411 (0.18) [-7.432] 6.690 (0.66) [ 10.06] -0.03 (0.017) [-2.03] 0.098 (0.013) [ 7.408] Denklemi: Denklem1 ECM Katsayısı -0.0356 [ -2.95] Not: Standart Hatalar ( ). ile & t istatistikleri [ ] ile gösterilmektedir. Buna göre, para arzı farklılığı %1 arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 1.41 oranında artacaktır. GSYĠH farklılığı %1 arttığında ise döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %6.69 oranında azalacaktır. Uzun vadeli faiz oranı farklılığı 1 birim arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 0.098 oranında azalacaktır. Tablo 28 Model 4.1 için RID Modeli Sonuçları 1 0 tutarsız Tutarlı 0 0 Tutarsız tutarsız Frankel (1979). RID modelinin doğru olması için, incelediğimiz modeldeki katsayıların 1 , 0 , 0 ve 0 Ģeklinde olması gerektiğini vurgulamıĢlardır. 176 Tablo 28‟de özetlenen sonuçlara göre RID modeli incelediğimiz dönem itibariyle tam olarak sağlanamamaktadır. ln(M / M * ) ve ln(Y / Y * ) değiĢkenlerinin katsayıları beklendiği gibi oluĢurken, diğer iki değiĢken istenildiği gibi çıkmamıĢtır. Bu konuda MacDonald ve Marsh (1999), 1980 sonrası yapılan analizlerin genelde hatalı iĢaretler içerdiklerini ve açıklama gücü düĢük olduklarını vurgulamıĢlardır. Tablo 29 Model 4.1 için Hata Düzeltme Modeli Hata Düzeltme: CointEq1 D (lnER (-1)) D (lnER (-2)) D (lnER (-3)) D (ln (M/M*). (-1)) D (ln (M/M*). (-2)) D (ln (M/M*). (-3)) D (ln (Y/Y*). (-1)) D (ln (Y/Y*). (-2)) D (ln (Y/Y*). (-3)) * D ( ( is - is ). (-1)) * D ( ( is - is ). (-2)) * D ( ( is - is ). (-3)) D ( ( il il ). (-1)) * D ( ( il il ). (-2)) * D (lnER) D (lnM/M*) D (lnY/ Y*) D ( is - is ) D ( il il ) -0.035640 (0.01205) [-2.95767] 0.145623 (0.23566) [ 0.61795] -0.041300 (0.21295) [-0.19394] 0.043013 (0.15867) [ 0.27108] -0.027260 (0.19383) [-0.14064] 0.098932 (0.19219) [ 0.51476] -0.020540 (0.20065) [-0.10237] 0.598464 (0.28956) [ 2.06680] 0.098618 (0.17480) [ 0.56417] 0.414006 (0.24157) [ 1.71379] -0.005596 (0.00627) [-0.89278] 0.007966 (0.00519) [ 1.53568] -0.000964 (0.00580) [-0.16619] 0.004480 (0.00340) [ 1.31614] -0.002005 (0.00343) [-0.58378] -0.056575 (0.02338) [-2.42009] 0.365049 (0.17468) [ 2.08981] 0.125406 (0.15785) [ 0.79447] 0.294486 (0.11762) [ 2.50378] -0.150196 (0.14368) [-1.04537] -0.051767 (0.14246) [-0.36337] -0.047139 (0.14873) [-0.31694] 0.415104 (0.21464) [ 1.93398] -0.598068 (0.12957) [-4.61576] 0.183607 (0.17907) [ 1.02536] -0.011270 (0.00465) [-2.42581] 0.002889 (0.00385) [ 0.75143] -0.003791 (0.00430) [-0.88124] 0.003016 (0.00252) [ 1.19532] -6.30E-06 (0.00255) [-0.00247] -0.024273 (0.03763) [-0.64508] -0.097614 (0.28116) [-0.34718] 0.103900 (0.25407) [ 0.40895] -0.109951 (0.18931) [-0.58079] 0.029502 (0.23126) [ 0.12757] 0.206848 (0.22930) [ 0.90206] -0.171547 (0.23939) [-0.71659] 0.357546 (0.34548) [ 1.03494] 0.135906 (0.20856) [ 0.65166] 0.034828 (0.28822) [ 0.12084] -0.000927 (0.00748) [-0.12397] -0.000449 (0.00619) [-0.07254] -8.12E-05 (0.00692) [-0.01173] 0.000209 (0.00406) [ 0.05146] -0.000808 (0.00410) [-0.19728] -1.495513 (1.02942) [-1.45277] -5.340159 (7.69204) [-0.69424] 3.979394 (6.95080) [ 0.57251] -7.025394 (5.17923) [-1.35646] -6.553737 (6.32680) [-1.03587] -5.967153 (6.27332) [-0.95120] 12.52512 (6.54929) [ 1.91244] -10.39397 (9.45156) [-1.09971] 6.434241 (5.70565) [ 1.12770] -12.98999 (7.88519) [-1.64739] 0.435774 (0.20459) [ 2.13001] -0.354640 (0.16932) [-2.09453] 0.120316 (0.18942) [ 0.63518] 0.021510 (0.11111) [ 0.19359] -0.032444 (0.11212) [-0.28937] -8.669494 (1.19406) [-7.26053] 14.65967 (8.92223) [ 1.64305] 5.153057 (8.06244) [ 0.63914] -13.20676 (6.00754) [-2.19836] -18.59008 (7.33864) [-2.53318] -14.08211 (7.27660) [-1.93526] -0.795620 (7.59671) [-0.10473] 31.32626 (10.9631) [ 2.85742] 29.45841 (6.61815) [ 4.45115] 3.158952 (9.14627) [ 0.34538] 0.437182 (0.23731) [ 1.84226] 0.143407 (0.19640) [ 0.73019] 0.280710 (0.21971) [ 1.27762] -0.250333 (0.12888) [-1.94229] -0.176781 (0.13005) [-1.35933] * * 177 (Tablo 29‟un devamı) 0.000533 (0.00295) [ 0.18080] -0.025238 (0.02682) [-0.94118] D ( ( il il ). (-3)) * C -0.001590 (0.00219) [-0.72760] 0.030654 (0.01988) [ 1.54218] 4.31E-05 (0.00352) [ 0.01224] 0.038283 (0.03199) [ 1.19660] 0.014493 (0.09624) [ 0.15060] -0.280966 (0.87528) [-0.32100] -0.042934 (0.11163) [-0.38462] -1.058916 (1.01526) [-1.04300] Not: Standart Hatalar ( ). ile & t istatistikleri [ ] ile gösterilmektedir. Hata düzeltme modeli denklemleri Tablo 29‟da gösterilmektedir. Model 4.1 için hata düzeltme katsayısı istatistiksel olarak anlamlı ve negatif (0<-0.03<1) bulunmuĢtur. Kısa vadede meydana gelen dengesizlik sonraki dönemlerde düzelebilecektir. Response to Generalized One S.D. Innovations ± 2 S.E. Response of LNER to LNER Response of LNER to LNMTR_MUSA Response of LNER to LNGDPTR_GDPUSA_SA .08 .08 .08 .04 .04 .04 .00 .00 .00 -.04 -.04 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 -.04 1 Response of LNER to ISRTR_ISRUSA 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Response of LNER to ILRTR_ILRUSA .08 .08 .04 .04 .00 .00 -.04 -.04 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Şekil 19. Model 4.1 için genelleĢtirilmiĢ etki tepki fonksiyonu Hata düzeltme katsayısının değeri 0.03‟dir. Bu sonuca göre döviz kurunda kısa vadede gerçekleĢen sapmaların her üç ayda yaklaĢık 0.03 kadarının ortadan kalktığı söylenmektedir. Diğer bir deyiĢle, uzun dönem dengesi 30 dönem gibi bir sürede tekrar yakalanabilecektir. ġekil 19‟da Model 4.1 için genelleĢtirilmiĢ etki tepki fonksiyonu gösterilmektedir. Birinci satır ikinci sütunda yer alan Ģekilde, para arzı farklılığına verilen bir standart sapmalık Ģok karĢısında nominal döviz kuru dördüncü döneme kadar artan bir trend izlerken, 4 ve 5. dönemler arası azalmıĢ daha sonra ortalamaya yönelen bir seyirdedir. Birinci satır üçüncü sütundaki Ģekilde, GSYĠH farklılığına verilen bir standart sapmalık Ģok karĢısında nominal döviz kuru 3. döneme kadar artarken, daha sonra ortalamaya 178 yönelen bir trend izlemiĢtir. Ġkinci satır birinci sütundaki Ģekilde, kısa dönem faiz oranı farklılığına verilen birimlik pozitif Ģok karĢısında nominal döviz kurunun tepkisi 2. dönemde azalıĢ, 3.dönemde artıĢ ve daha sonraki dönemlerde ortalamaya doğru bir trend Ģeklindedir. Son olarak, ikinci satır ikinci sütundaki Ģekilde, uzun dönem faiz oranı farklılığına verilen birimlik pozitif Ģok karĢısında nominal döviz kuru 2. döneme kadar artarken, sonraki dönemlerde ortalamaya yönelen bir azalıĢ kaydetmiĢtir. Tablo 30 Model 4.1 için Varyans Ayrıştırması Period S.E. lnER 1 0.068048 100.0000 2 0.090440 93.49755 3 0.102097 82.41851 4 0.104949 78.75592 5 0.106102 77.13466 6 0.106845 76.68001 7 0.107501 76.54934 8 0.107683 76.53756 9 0.107771 76.47033 10 0.107897 76.29826 Cholesky Ordering: lnER lnM/M* lnY/Y* lnM/M* 0.000000 0.017359 2.673669 4.187885 4.122780 4.210519 4.168039 4.185803 4.221414 4.330026 is - is* il il* lnY/Y* 0.000000 2.003920 5.569258 5.972178 6.857759 6.786661 6.791204 6.769675 6.758557 6.806166 is - is* il il* 0.000000 1.42E-05 5.693773 7.488170 7.970998 7.915237 7.845428 7.827442 7.816635 7.811069 0.000000 4.481155 3.644790 3.595843 3.913798 4.407570 4.645986 4.679519 4.733061 4.754481 Tablo 30‟da Model 4.1 için varyans ayrıĢtırması sonuçları verilmiĢtir. 10 dönem sonunda, %76 ile kendi gecikmelerinden etkilenen nominal döviz kuru, diğer değiĢkenlerden ortalama olarak aynı düzeyde etkilenmektedir. Sırasıyla kısa dönem faiz oranı farklılığı, GSYĠH farklılığı, uzun dönem faiz oranı farklılığı ve para arzı farklılığından %7.8, %6.8, %4.7 ve %4.3 oranlarında etkilenmektedir. Model 4.2: ln ER ln(M / M * ) ln(Y / Y * ) (is is* ) ( e e ) * (150) Model 4.2‟de Pilbeam (2005) çalıĢması takip edilmiĢtir. Modeldeki değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi para arzı (M), yurtdıĢı para arzı (M*), Türkiye‟nin gayri safi yurtiçi hasılası (Y), Amerika‟nın gayri safi yurtiçi hasılası (Y*), yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ( is ), yurtdıĢı kısa vadeli faiz oranı ( is* ), yurtdıĢı kısa vadeli faiz oranı ( is* ), yurtiçi beklenen enflasyon oranı ( e ) ve yurtdıĢı beklenen enflasyon oranından 179 ( e ) oluĢmaktadır. DeğiĢkenler Tablo 8 ve Tablo 9‟a göre birinci dereceden (I (1)) * bütünleĢiktir. Kullanılan model Denklem (4.25) ile verilmiĢtir. Analiz sonuçları Model 3.2‟nin sonuçları ile özdeĢtir. Pilbeam (2005) RID modelinin doğru olması için, incelediğimiz modeldeki katsayıların 0 , 0 , 0 ve 0 Ģeklinde olması gerektiğini vurgulamıĢlardır. Tablo 31 Model 4.2 için RID Modeli Sonuçları 0 0 Tutarlı tutarlı 0 0 Tutarsız Tutarsız Tablo 31‟de özetlenen sonuçlara göre RID modeli incelediğimiz dönem itibariyle tam olarak sağlanamamaktadır. ln(M / M * ) ve ln(Y / Y * ) değiĢkenlerinin katsayıları beklendiği gibidir. Fakat diğer iki değiĢkenin katsayılarında iĢaretler farklı çıkmıĢtır. 5.3. Ampirik Sonuçlar Üzerine Genel Bir Değerlendirme Dördüncü bölümde 1990 – 2010 yılları arası üçer aylık veriler kullanılarak Türkiye ekonomisinde döviz kuru belirleme modellerinin etkinlik derecesi araĢtırılmıĢtır. Öncelikle PPP ve Mundell Fleming olmak üzere, FLMA, SPMA ve RID modelleri test edilmiĢtir. Modellere baĢlamadan önce, kullanılan değiĢkenlerin ADF ve KPSS birim kök testleri ile durağanlıkları araĢtırılmıĢtır. Serilerin birinci dereceden entegre, yani I (1), oldukları anlaĢıldıktan sonra eĢbütünleĢme analizleri ile devam edilmiĢtir. EĢbütünleĢme analizinde, en az bir eĢbütünleĢme vektörü bulunan modellerde Hata Düzeltme Modeli yardımıyla uzun vadedeki dalgalanmaların ne kadarlık sürede giderilebileceği ve kısa vadede değiĢkenler arasındaki iliĢkilerin nasıl değiĢtiği gözlemlenmiĢtir. Ayrıca her model için ayrı ayrı Varyans AyrıĢtırması ve Etki Tepki Analizleri incelenmiĢtir. Sonuçlar özet halinde Tablo 32‟de verilmiĢtir. 180 Tablo 32 Modellerin Özet Sonuçları Satınalma Gücü Paritesi Yaklaşımı Model 1 EĢbütünleĢme yoktur. Mundell Fleming Yaklaşımı Model 2 ECM Katsayısı -0.002 [-7.07] Uzun dönem normalize edilmiĢ denklemde katsayıların iĢaretleri ve t istatistikleri anlamlıdır. Esnek Fiyat Varsayımı ile Parasalcı Yaklaşım Model 3.1 ECM Katsayısı Model 3.2 -0.11 [-2.51] 1 1 2 1 1 0 2 0 1 0 2 0 Tutarsız tutarsız tutarsız Tutarlı tutarsız Tutarlı Esnek ve Sabit Fiyat Varsayımı ile Parasalcı Yaklaşım ECM Katsayısı -0.033 [-7.98] FLMA Tutarlılığı 1 0 0 0 tutarlı tutarsız tutarsız tutarsız 1 0 0 0 tutarlı tutarsız tutarlı tutarlı SPMA Tutarlılığı Parasalcı Hibrit Modeli(1) Model 4.1 ECM Katsayısı -0.035 [-2.95] 1 0 0 0 tutarsız tutarlı tutarsız tutarsız Parasalcı Hibrit Modeli(2) Model 4.2 ECM Katsayısı -0.033 [-7.98] 0 0 0 0 Tutarlı tutarlı tutarsız tutarsız Model 1‟de PPP döviz kuru belirleme modeli test edilmiĢtir. Modelde kullanılan değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi fiyat seviyesi (P) ve yabancı fiyat seviyesi (P*)den oluĢmaktadır. EĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre, % 5 düzeyinde 181 eĢbütünleĢme bulunamamıĢtır. Bu sonuç değiĢkenler arasında uzun dönemli bir iliĢki olmadığını ifade etmektedir. Model 2‟de Mundell Fleming modeli test edilmiĢtir. Modeldeki değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi fiyat seviyesi (P), kamu harcamaları (G), reel vergi gelirleri (T), yurtiçi para arzı (M) ve yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ( is ) ve beklenen yurtiçi enflasyon oranından ( e ) oluĢmaktadır. EĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre, % 5 düzeyinde en fazla bir eĢbütünleĢme vektörü olduğunu söyleyen boĢ hipotez her iki teste göre de reddedilmiĢtir. Bunun anlamı % 5 düzeyinde hem iz testi hem de maksimum özdeğer testine göre en az bir eĢbütünleĢme iliĢkisi vardır. Model 2 için lnER‟ye göre normalize edilmiĢ eĢbütünleĢme denkleminde döviz kuru ile (M/P) oranı ve beklenen enflasyon arasında pozitif yönlü bir iliĢki bulunmuĢtur. Diğer taraftan döviz kuru, (G-T) ve yurtiçi faiz oranları ile negatif yönlü bir iliĢkiye sahiptir. Reel M2 %1 arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 4.62 oranında artacaktır. Beklenen enflasyon 1 birim arttığında ise döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %8.28 oranında artacaktır. Negatif yönlü iliĢkilerde ise, kamu harcama açıkları (G-T). 1 birim arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 0.001 oranında azalacaktır. Son olarak yurtiçi faiz oranı % 1 birim arttığında nominal döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %28.84 oranında azalacaktır. Elde edilen hata düzeltme katsayısı anlamlı ve (sıfır ile bir arasında)negatif bulunmuĢtur. Değeri 0.002‟dir. Buna göre döviz kurunda kısa vadede gerçekleĢen sapmaların her üç ayda yaklaĢık 0.002 kadarının ortadan kalktığı söylenmektedir. Diğer bir deyiĢle, uyarlama katsayısı sıfıra çok yakın olduğu için uzun dönem dengesi 50 dönem gibi uzun bir sürede tekrar yakalanabilecektir. Model 2 için etki tepki analizi sonucuna göre reel para arzına verilen bir standart sapmalık Ģok neticesinde nominal döviz kurunda 3 dönem boyunca artıĢ meydana gelmiĢtir. 10. dönem sonunda ise 3.dönem sonunda oluĢan artıĢ etkisini paralel Ģekilde sürdürmektedir. Kısa vadeli ulusal faiz oranına verilen bir standart sapmalık Ģok neticesinde nominal döviz kurunda 5 dönem boyunca artıĢ meydana gelmiĢtir. 10. dönem sonunda ise 5.dönem sonunda oluĢan artıĢ etkisini paralel Ģekilde sürdürmektedir. Enflasyon beklentilerine verilen pozitif bir Ģok da benzer tepkilere yol açmıĢtır. Kamu harcama açıklarına verilen 1 birimlik pozitif Ģok neticesinde ise nominal döviz kuru 2. döneme kadar azalmıĢ, daha sonra 3. dönem sonuna kadar paralel bir seyir izlemiĢ ve 4.dönemden sonra artıĢa geçmiĢtir. Model 2 için varyans ayrıĢtırması sonucuna bakıldığında ise 10. dönem sonunda döviz kuru daha çok kendi 182 gecikmelerinden (% 85 oranında) etkilenirken, diğer değiĢkenler arasında ençok kısa vadeli ulusal faiz oranından (%12) etkilenmektedir. FLMA ve SPMA döviz kuru belirleme modelleri için iki ayrı modellemeye gidilmiĢtir. Model 3.1‟de MacDonald ve Taylor (1994) çalıĢması takip edilmiĢtir. Modeldeki değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi para arzı (M), yurtdıĢı para arzı (M*), Türkiye‟nin gayri safi yurtiçi hasılası (Y), Amerika‟nın gayri safi yurtiçi hasılası (Y*), yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ( is ), yurtdıĢı kısa vadeli faiz oranından ( is* ) oluĢmaktadır. Model 3.1 için eĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre, % 5 düzeyinde hem iz testi hem de maksimum özdeğer testine göre en az bir eĢbütünleĢme iliĢkisi vardır. Model 3.1 için lnER‟ye göre normalize edilmiĢ eĢbütünleĢme denkleminde nominal döviz kuru ile yurtiçi ve yurtdıĢı para arzı, yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ve yabancı faiz oranı arasında negatif yönlü bir iliĢki bulunmuĢtur. Diğer taraftan nominal döviz kuru, ulusal gayri safi yurtiçi hasıla ve yabancı gayri safi yurtiçi hasıla ile pozitif yönlü bir iliĢkiye sahiptir. Ġstatistiksel olarak yabancı para arzı, ulusal gayri safi yurtiçi hasıla ve yurtiçi faiz oranı değiĢkenleri anlamlı t istatistiklerine sahip değildirler. Buna göre, ulusal para arzı %1 arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 2.45 oranında azalacaktır. Yabancı milli gelir %1 arttığında ise döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %24.51 oranında artacaktır. Yabancı kısa vadeli faiz oranı 1 birim arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 0.510 oranında azalacaktır. Elde edilen hata düzeltme katsayısı anlamlı ve (sıfır ile bir arasında) negatif bulunmuĢtur. Değeri 0.11‟dir. Buna göre döviz kurunda kısa vadede gerçekleĢen sapmaların her üç ayda yaklaĢık 0.11 kadarının ortadan kalktığı söylenmektedir. Diğer bir deyiĢle, uzun dönem dengesi 10 dönem gibi bir sürede tekrar yakalanabilecektir. Model 3.1‟e uygulanan etki tepki analizine göre Yurtiçi para arzına verilen 1 birimlik pozitif Ģok karĢısında nominal döviz kuru üçüncü dönem sonuna kadar azalmıĢ daha sonra 10. döneme kadar artıĢ eğilimindedir. Aynı Ģekilde yurtdıĢı para arzına verilen 1 birimlik pozitif Ģok nominal döviz kurunda üçüncü dönem sonuna kadar artıĢ Ģeklinde tepki doğururken, daha sonra 10.dönem sonuna kadar azalıĢ trendi oluĢmuĢtur. Ulusal GDP‟ye verilen bir standart sapmalık Ģok karĢısında, nominal döviz kuru ikinci döneme kadar azalıĢ sergilemiĢ, 2 ve 3. dönemler arası değiĢim göstermezken, 3. dönem sonrası artan bir trend kazanmıĢtır. YurtdıĢı GDP‟ye verilen bir standart sapmalık Ģok neticesinde nominal döviz kuru, üçüncü dönem sonuna kadar azalmıĢ, daha sonra 10. dönem sonuna kadar artıĢ eğilimindedir. Yabancı faiz oranına verilen bir standart sapmalık Ģok karĢısında nominal 183 döviz kuru 6. dönem sonuna kadar azalıĢ sergilemiĢ, daha sonraki dönemlerdeki tepkisi ise artıĢ Ģeklinde olmuĢtur. Varyans ayrıĢtırması sonuçlarına göre ise 10 dönem sonunda nominal döviz kuru %61 oranında kendi gecikmelerinden etkilenirken, diğer değiĢkenlerden %12 oranında yabancı para arzı, %11 oranında yurtiçi faiz oranı ve %9 oranında yabancı faiz oranından etkilenmektedir. FLMA ve SPMA döviz kuru belirleme modelleri için test edilen ikinci model, Model 3.2‟de Cheung ve Chinn (1998), Neely ve Sarno (2002), Pilbeam (2005), Lee Chin, et al (2009) ve Hsing (2010) çalıĢmaları takip edilmiĢtir. Bu modelin analiz edilmesiyle hem FLMA hem de SPMA yaklaĢımı test edilebilmektedir. DeğiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi para arzı (M), yurtdıĢı para arzı (M*), Türkiye‟nin gayri safi yurtiçi hasılası (Y), yabancı gayri safi yurtiçi hasıla (Y*), yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ( is ), yurtdıĢı kısa vadeli faiz oranı ( is* ), Türkiye‟nin beklenen enflasyon oranı ( e ) ve yurtdıĢı beklenen enflasyon oranından ( e ) oluĢmaktadır. DeğiĢkenler * arasında en az bir eĢbütünleĢme vektörü bulunmuĢ ve hata düzeltme modeline bakılmıĢtır. Modelde nominal döviz kuru ile yurtiçi ve yurtdıĢı para arzı farkı ( ln(M / M * ) ) ve yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ve yabancı kısa vadeli faiz oranı farkı ( is is* ) arasında negatif yönlü bir iliĢki bulunmuĢtur. Diğer taraftan nominal döviz kuru, ulusal gayri safi yurtiçi hasıla ve yabancı gayri safi yurtiçi hasıla farkı ( ln(Y / Y * ) ) ve enflasyon farklılığı ( e e ) ile pozitif yönlü bir iliĢkiye sahiptir. Ġstatistiksel olarak * para arzı farklılığı dıĢında tüm değiĢkenler anlamlı t istatistiklerine sahiptirler. Buna göre, para arzı farklılığı %1 arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 0.96 oranında azalacaktır. GSYĠH farklılığı %1 arttığında ise döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %2.23 oranında artacaktır. Kısa vadeli faiz oranı farklılığı 1 birim arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 0.055 oranında azalacaktır. Son olarak, enflasyon farklılığı 1 birim arttığında, döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %0.51 oranında artacaktır. Model 3.2 için hata düzeltme katsayısı istatistiksel olarak anlamlı ve negatif bulunmuĢtur. Hata düzeltme katsayısının değeri 0.033‟dür. Buna göre döviz kurunda kısa vadede gerçekleĢen sapmaların her üç ayda yaklaĢık 0.033 kadarının ortadan kalktığı söylenmektedir. Diğer bir deyiĢle, uyarlama katsayısı sıfıra çok yakın olduğu için uzun dönem dengesi 25 dönem gibi uzun bir sürede tekrar yakalanabilecektir. Model 3.2‟de, etki tepki analizi sonuçlarına göre, para arzı farklılığına verilen 1 birimlik pozitif Ģok karĢısında nominal döviz kuru ilk üç dönemde 184 artan bir trend izlerken, sonraki üç dönemde değiĢim göstermemiĢtir. Altıncı dönem sonrasında ise ortalamaya yönelen bir seyir gözlemlenmektedir. GSYĠH farklılığına verilen bir standart sapmalık Ģok karĢısında dokuzuncu döneme kadar nominal döviz kurunun tepkisi artıĢ yönündedir. Kısa dönem faiz farklılığına verilen bir standart sapmalık Ģok neticesinde, nominal döviz kuru altıncı döneme kadar artmaktadır. Daha sonra durağan bir seyir izlemektedir. Son olarak enflasyon farklılığına verilen bir standart sapmalık Ģok neticesinde nominal döviz kuru beĢinci döneme kadar artmıĢ, daha sonra değiĢim göstermemiĢtir. Model 3.2 için varyans ayrıĢtırması sonuçlarına göre 10 dönem sonunda döviz kuru % 70 oranında kendi gecikmelerinden etkilenirken, diğer değiĢkenler arasında en fazla etkiyi % 17 oranında kısa dönem faiz oranı farklılığından görmüĢtür. Daha sonra % 10 ile GSYĠH farklılığı gelmektedir. Para arzı farklılığı ve enflasyon farklılığı önemsenmeyecek kadar küçük etkilere sahiptir. Parasalcı Hibrit Modeli için iki ayrı model analiz edilmiĢtir. Model 4.1‟de Frankel (1979). çalıĢması takip edilmiĢtir. Modeldeki değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi para arzı (M), yurtdıĢı para arzı (M*), Türkiye‟nin gayri safi yurtiçi hasılası (Y), Amerika‟nın gayri safi yurtiçi hasılası (Y*), yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ( is ), yurtdıĢı kısa vadeli faiz oranı ( is* ), yurtiçi uzun vadeli faiz oranı ( il ). ve yurtdıĢı uzun vadeli faiz oranından ( il* ) oluĢmaktadır. EĢbütünleĢme analizi sonuçlarına göre, en az bir eĢbütünleĢme iliĢkisi vardır. lnER‟ye göre normalize edilmiĢ eĢbütünleĢme denkleminde, nominal döviz kuru ile yurtiçi ve yurtdıĢı para arzı farkı ( ln(M / M * ) ) ve yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ve yabancı kısa vadeli faiz oranı farkı ( is is* ) arasında pozitif yönlü bir iliĢki bulunmuĢtur. Diğer taraftan nominal döviz kuru, ulusal gayri safi yurtiçi hasıla ve yabancı gayri safi yurtiçi hasıla farkı ( ln(Y / Y * ) ) ve uzun vadeli faiz oranı farklılığı ( il il* ) ile negatif yönlü bir iliĢkiye sahiptir. Sonuçlara göre, para arzı farklılığı %1 arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 1.41 oranında artacaktır. GSYĠH farklılığı %1 arttığında ise döviz kuru istatistiksel olarak ortalama %6.69 oranında azalacaktır. Uzun vadeli faiz oranı farklılığı 1 birim arttığında döviz kuru istatistiksel olarak ortalama % 0.098 oranında azalacaktır. Model 4.1 için genelleĢtirilmiĢ etki tepki fonksiyonuna göre, para arzı farklılığına verilen bir standart sapmalık Ģok karĢısında nominal döviz kuru dördüncü döneme kadar artan bir trend izlerken, 4 ve 5. dönemler arası azalmıĢ daha sonra ortalamaya yönelen bir seyirdedir. GSYĠH farklılığına verilen bir standart sapmalık Ģok karĢısında nominal döviz kuru 3. 185 döneme kadar artarken, daha sonra ortalamaya yönelen bir trend izlemiĢtir. Kısa dönem faiz oranı farklılığına verilen birimlik pozitif Ģok karĢısında nominal döviz kurunun tepkisi 2. dönemde azalıĢ, 3.dönemde artıĢ ve daha sonraki dönemlerde ortalamaya doğru bir trend Ģeklindedir. Son olarak, uzun dönem faiz oranı farklılığına verilen birimlik pozitif Ģok karĢısında nominal döviz kuru 2. döneme kadar artarken, sonraki dönemlerde ortalamaya yönelen bir azalıĢ kaydetmiĢtir. Model 4.1 için varyans ayrıĢtırması sonuçlarına göre 10 dönem sonunda, %76 ile kendi gecikmelerinden etkilenen nominal döviz kuru, diğer değiĢkenlerden ortalama olarak aynı düzeyde etkilenmektedir. Sırasıyla kısa dönem faiz oranı farklılığı, GSYĠH farklılığı, uzun dönem faiz oranı farklılığı ve para arzı farklılığından %7.8, %6.8, %4.7 ve %4.3 oranlarında etkilenmektedir. RID için ikinci model olan Model 4.2‟de Pilbeam (2005) çalıĢması takip edilmiĢtir. Modeldeki değiĢkenler nominal döviz kuru (ER), yurtiçi para arzı (M), yurtdıĢı para arzı (M*), Türkiye‟nin gayri safi yurtiçi hasılası (Y), Amerika‟nın gayri safi yurtiçi hasılası (Y*), yurtiçi kısa vadeli faiz oranı ( is ), yurtdıĢı kısa vadeli faiz oranı ( is* ), yurtdıĢı kısa vadeli faiz oranı ( is* ), yurtiçi beklenen enflasyon oranı ( e ) ve yurtdıĢı beklenen enflasyon oranından ( e ) oluĢmaktadır. Analiz sonuçları Model * 3.2‟nin sonuçları ile özdeĢtir. Pilbeam (2005) RID modelinin doğru olması için, incelediğimiz modeldeki katsayıların 0 , 0 , 0 ve 0 Ģeklinde olması gerektiğini vurgulamıĢlardır. Elde edilen sonuçlara göre RID modeli incelediğimiz dönem itibariyle tam olarak sağlanamamaktadır. ln(M / M * ) ve ln(Y / Y * ) değiĢkenlerinin katsayıları beklendiği gibidir. Fakat diğer iki değiĢkenin katsayılarında iĢaretler farklı çıkmıĢtır. 186 BÖLÜM VI SONUÇ VE ÖNERĠLER Döviz kurları ülkelerin paraları arasındaki bağlantıyı kurarken aynı zamanda etkileĢim içerisinde olan bu ülkelerin makroekonomik değiĢkenleri ile de karĢılıklı olarak nedensellik iliĢkisi içerir. Döviz kuru rejimleri temelde ikiye ayrılır; serbest döviz kuru sistemi serbestçe arz ve talep tarafından belirlenecek Ģekilde piyasaya bırakılmıĢtır. Sabit döviz kuru sisteminde ise arz ve talepten bağımsız hükümet müdahaleleri yer almaktadır. 1970‟li yıllardan itibaren, sabit fakat ayarlanabilir kur sistemine dayalı Bretton Woods Sisteminin yıkılmasını takiben geliĢmiĢ ülkelerin serbest kur uygulamasına geçmesiyle döviz kurlarının belirlenmesi sorunu ortaya çıkmıĢtır. Dalgalanmaya bırakılan döviz kurlarının piyasa koĢullarına mı terk edileceği yoksa kısmi müdahalelerle mi belirleneceği konusu gündemden hiç düĢmemiĢtir. Bununla birlikte döviz kurlarının belirlenmesine yönelik yeni teoriler ve modeller oluĢturulmuĢtur. Böylece, döviz kurlarının belirlenmesi konusunda yapılan ampirik çalıĢma sayısı da artmıĢtır. Fakat ortaya atılan modeller daha çok geliĢmiĢ ülkeler için olduğundan geliĢmekte karĢılaĢılabilmektedir. olan Bunun ülkelere sebebi uygulanırken gerçekçi olmayan bazı bazı sıkıntılarla varsayımlara dayandırılmalarıdır. Diğer taraftan döviz kuru hareketleri temel makro ekonomik büyüklüklerle iliĢkili olduğundan farklı ülkeler için uygulanmıĢ bir çok yapısal model bulunmaktadır. Her ne kadar bu modeller çoğunlukla baĢarısız bulunmuĢ olsa da söz konusu teorinin red edilemeyeceği görüĢü ağır basmaktadır. Bu çalıĢmada temel olarak geliĢmiĢ ülkeler için geliĢtirilmiĢ döviz kuru belirleme modellerinin genelde geliĢmekte olan ülkelerdeki, özelde ise Türkiye ekonomisi üzerinde uygulanabilirliliğinin test edilmesi amaç edinilmiĢtir. Bu çerçevede amacımız analizin de baĢlangıç dönemi olan 1990‟lı yıllarla birlikte dıĢa açılmanın bir sonucu olarak finansal liberalizasyonun etkisiyle Türkiye‟de döviz kurlarının nasıl belirlendiği ve kura etki eden baĢlıca makroekonomik değiĢkenlerin neler olduğunun da görülmesidir. 187 6.1. Sonuç ÇalıĢma 1990:Q1 – 2010:Q2 zaman aralığında üçer aylık veriler kullanılarak yapılmıĢtır. DeğiĢkenlere ait zaman serileri IMF-IFS internet sitesinden alınmıĢtır. PPP, Mundell Fleming, SPMA, FLMA ve RID için 6 ayrı model ele alınmıĢtır. PPP modeli için döviz kuru ile fiyat farklılığı arasında eĢbütünleĢme vektörü bulunamamıĢtır. Bu, değiĢkenler arasında uzun dönemli bir iliĢki olmadığı anlamına gelmektedir. Mundell Fleming modeli dahilinde döviz kuru belirleme modelinde, TL / $ oranı ile ulusal reel para arzı, kısa vadeli yurtiçi faiz oranı ve yurtiçi beklenen enflasyon arasında uzun dönemli iliĢkilerin olduğunu göstermektedir. FLMA ve SPMA için yapılan analizlerde, ele alınan döviz kuru belirleme modeli, TL / $ oranı ile iki ülke nominal para stokları, faiz oranları ve reel gelir farkları arasında uzun dönemli iliĢkilerin olduğunu ispatlamaktadır. Ġncelenen dönem itibariyle ele alınan modellerde tam anlamıyla bir uyum sağlanamamıĢtır. Satınalma gücü paritesinde bulunamayan uzun dönemli iliĢkilerin yansıması FLMA modelinde de kendini göstermiĢtir. Diğer taraftan SPMA modeli sonuçları reel gelir farklılığı değiĢkenindeki beklenti dıĢında sağlanmıĢtır. Finansal liberilizasyondaki baĢlıca amaçladan biri uluslararası sermaye hareketleri pastasından daha büyük payı alabilmektir. Türkiye özelinde beklendiği gibi ülkeye sermaye giriĢi sağlanmıĢtır fakat sermaye giriĢinin yapısı önem arz etmektedir. Sermaye genelde kısa vadeli portföy hareketleri halindedir. Bu yüzden, sermaye hareketlerinin yapısı genelde finansal piyasalarda özelde ise döviz kurlarında istikrarı bozmuĢtur. Modeller bir bütün olarak ele alındığında Mundell Fleming modeli ve SPMA modeli, diğer modellere göre daha tutarlı bir yapı sergilemiĢlerdir. 6.2. Öneriler DıĢa açılmayı takiben finansal liberilizasyon sonrası döviz kurlarının belirlenmesinde uluslararası piyasalar ve finansal değiĢkenler etkili olmaktadır. Reel ekonomi ile finansal piyasalar arasında yeterli bağ kurulamamıĢtır. Döviz kurları reel faktörlerden çok finansal faktörler tarafından belirlenmeye baĢlamıĢtır. Finansal piyasalardan etkilenen döviz kurlarının daha istikrarlı bir yapıya kavuĢması için finansal 188 piyasalarda etkinlik ve derinliğin artırılması gerekmektedir. Ayrıca, enflasyonist bir sürece izin verilmemelidir. 189 KAYNAKÇA Agenor, P.R. (1998). Capital Inflows, External Shocks, and The Real Exchange Rate. Journal of International Money and Finance. 17, 713-40. Agenor, P.R. (2004). Policy Issues and the Role of Capital Flows. Global Development Finance 2004 Report, World Bank, 2-49. Agenor, P.R., & Montiel, P.J. (1999). Macroeconomics Development, England: Princeton University Press. Aghion, P., P. Bacchetta, & Banerjee A. (2001). Currency Crises And Monetary Policy in an Economy with Credit Constraint. European Economic Review, 45, 1121-50. Altavilla, C. (2006). The (Un-)Stable Relationship Between The Exchange Rate And Its Fundamentals. University of Naples Parthenope, Discussion Paper 6, 1-8. Altavilla, C., & Grauwe, P.D. (2005). Non-Linearities In The Relation Between The Exchange Rate And Its Fundamentals. CESIFO Working Paper, No:1561, 1-34. Anoruo,E., H. Brahata, Ahmad, Y. (2002). Purchasing Power Parity: Evidence From Developing Countries. IAER, 8(2), 85-96. Argy,V., & Porter, M.G. (1972). The Forward Exchange Markeet and The Effects of Domestic and External Disturbances Under Alternative Exchange Rate Systems. IMF Staff Papers, 19, 503-27. Aslan, N. (1997). Uluslararası Özel Sermaye Akımları: Portföy Yatırımları ve Sıcak Para Hareketleri, 2.Baskı, Türkmen Kitabevi, Ġstanbul. Ay, A. (2000). Döviz Kurunun Belirlenmesinde Portföy Denge Modeli Yaklaşımı: Türkiye Örneği (1989-1996). YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya. Baharumshah, A.Z., & Masih, A.M.M. (2005). Current Account, Exchange Rate Dynamics And The Predictability: The Experience Of Malaysia And Singapore. Journal of International Financial Markets, Instutitions and Money, 15, 255-70. Baharumshah, A.Z., S.H. Mohd, & Ahn, S.K. (2009). On The Predictive Power Of Monetary Exchange Rate Model: The Case of The Malaysian Ringgit/Us Dollar Rate. Applied Economics, 41(14), 1761-70. Baillie, R., & Mcmahon, P. (1989). The Foreign Exchange Market, England: Cambridge University Press. 190 Balkan, E., F.G. Biçer, Yeldan, A.E. (2002). Patterns of Financial Capital Flows and Accumulation in the Post-1990 Turkish Economy. METU International Economy Conference, IDEAS, VI, Ankara. Basher, S.A., & Westerlund, J. (2008). Panel Cointegration And The Monetary Exchange Rate Model. MPRA, Paper No: 10453, 1-20. Bercuson, K.B., & Koenig, L.M. (1993). The Recent Surge In Capital Inflows to Three Asean Countries, Couses and Macroeconomic Impact. Occasional Papers, The South East Asian Central Banks (SEACEN). Research and Training Centre, Malaysia, 15, 1-20. Bilson, J.F.O. (1978). Recent Developments In Monetary Models Of Exchange Rate Determination. American Economic Society, 201-23. Bisignano, J., & Hoover, K. (1982). Some Suggested Improvements to A Simple Portfolio Balance Model of Exchange Rate Determination with Special Reference to the US Dollar-Canadian Dollar Rate. Weltwirtschaftliches Archiv, 118(1), 1938. Bissoondeeal, R.K., J.M. Binner, & Elger, T. (2009). Monetary Models Of Exchange Rates And Sweep Programs. Applied Financial Economics, 19(14), 1117-29. Blanchard, J.O., & Watson, M.W. (1982). Bubbles, Rational Expectations and Financial Markets. NBER Working Paper, 945. Brooks, C. (2008). Introductory Econometrics for Finance, UK: Cambridge University Press. Bulut, E. (2005). Döviz Ekonomisi, Ankara: Platin Yayınları. Burke, S.P., & Hunter, J. (2005). Modelling Non-Stationary Time Series, Palgrave Macmillan, England. Calvo,G.A., L. Leiderman, & Reinhart, C. (1994). Capital Inflows to Latin America: The Role of External Factors. IMF Staff Papers, 40(2), 108-151. Calvo,G.A., & Rodrigez, C.A. (1977). A Model Of Exchange Rate Determination Under Currency Substitution And Rational Expectation. Journal of Political Economy, 85(3), 617-625. Cassel, G. (1918). Abnormal Deviations in International Exchanges. The Economic Journal, 28(112), 413-415. Copeland, L. (2005). Exchange Rates and International Finance, England: Bell&Bain Limited. 191 Chen, Y.C., & Tsang, K.P. (2010). A Macro-Finance Approach to Exchange Rate Determination. incomplete draft, 1-42. Chin, L., M. Azali, & Masih, A.M.M. (2009). Tests Of The Different Variants Of The Monetary Model In A Developing Economy: Malaysian Experience In The Pre and Post Crisis Periods. Applied Economics, 41(15), 1893-1902. Chin, L., M. Azali, & Matthews, K.G. (2007). The Monetary Approach to Exchange Rate Determination for Malaysia. Applied Financial Economic Letters, 2007, 3(2), 91-94. Chin, L., M. Azali, Z.B. Yusop, & Yusoff, M.B. (2007). The Monetary Model Of Exchange Rate: Evidence From The Phillipines. Applied Economics Letters, 14(13), 993-97. Chin, L., M.S. Habibullah, & Azali, M. (2009). Test of Different Monetary Aggregates For The Monetary Models of The Exchange Rate In Five ASEAN Countries. Applied Economics, 41(14), 1771-83. Choong, C.K., W.C. Poon, M.S. Habibullah, & Yusop, Z. (2003). The Validity of PPP Theory In ASEAN-Five:Another Look on Cointegration And Panel Data Analysis. International Trade, 1-11. Copeland, L.S. (2005). Exchange Rates and International Finance, Prentice Hall, England. Çağlar, Ü. (2003). Döviz Kurlarının Belirlenmesi: Uluslararası Para Sistemi ve Ekonomik İstikrar, Ġstanbul, Alfa Yayınları. ÇavuĢoğlu, A.T. (1997). Eşbütünleşme, Dışsallık ve Parasalcı Döviz Kuru Modelinin Sınanması. III. Ulusal Ekonometri ve Ġstatistik Sempozyumu, Bursa, 325-37. ÇavuĢoğlu, A.T. (1998). Sticky- Price Monetary Model Of Exchange Rate: A Cointegration Analysis. NewPerspectives on Turkey, 8, 89-108. Darby, M.R. (1980). Does Purchasing Power Parity Work?. NBER Working Paper Series, 607. Dejong, D.N., & Husted, S. (1993). Towards A Reconciliation Of The Empirical Evidence On The Monetary Approach To Exchange Rate Determination. University of Pittsburgh, Notes, 123-28. Demiral, M. (2008). Türkiye’de Sıcak Para Hareketleri ve Ekonomik Krizlere Etkisi (1990-2006 Dönemi), Ġktisadi AraĢtırmalar Vakfı, Ġstanbul. 192 Diamandis, P.F., D.A. Georgoutsos, & Kouretas, G.P. (1996). Cointegration Tests Of The Monetary Exchange Rate Model: The Canadian-U.S. Dollar, 1974-1994. International Economic Journal, 10(4), 83-97. Diboğlu, S. (1996). Real Disturbances, Relative Prices, and Purchasing Power Parity. Journal of Macroeconomics, 18(1), 69-87. Doğanlar, M. (2006). Long Run Validity of Purchasing Power Parity and Cointegration Analysis for Central Asian Countries. Applied Economic Letters, 13, 457-461. Doğanlar,M., ve Özmen, M. (2000). Satınalma Gücü Paritesi ve Reel Döviz Kurları: GeliĢmekte Olan Ülkeler Üzerine Bir Ġnceleme. İMKB Dergisi, 4(16), 111-122. Dooley, M., & Isard, P. (1982). A Portfolio Balance Rational Expectations Model of the Dollar-Mark Exchange Rate. Journal of International Economics, 12, 257-76. Dornbusch, R. (1976c). Exchange Rate Expectations and Monetary Policy. Journal of International Economics, 6, 231-44. Dornbusch, R. (Dec.,1976). Expectations and Exchange Rate Dynamics. The Journal of Political Economy, 84(6), 1161-1176. Dornbusch, R. (1976b). The Theory of Flexible Exchange Rate Regimes and Macroeconomic Policy. Scandinavian Journal of Economics, 255-275. Dornbusch, R. (1980). Open Economy Macroeconomics, USA: Basic Books Inc. Dornbusch, R. (1993). The Flexible Exchange Rate System: Experience and Alternatives. On Exchange Rates, J.A. Frankel, MIT Press, Massachusetts. Dornbusch, R., & Fischer, S. (1980). Exchange Rates and Current Account. American Economic Review, 70(5), 960-71. Dornbusch, R., Fischer, S. (1994). Macroeconomics, USA: Mc-Graw Hill. Duah, S.A. (2007). Exchange Rate Dynamics In A Small Open Economy: Theory And Evidence From South East Asia Pre- 1997 Financial Crises, YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, University of Essex, England. Dunn, R.M., & Mutti, J.H. (2004). International Economics, USA: Taylor&Francis Group. Dutt, S.D., & Ghost, D. (2000). An Empirical Note On The Monetary Exchange Rate Model. Applied Economics Letters, 7(10), 669-71. Edison, H.J., J.E. Gagnon, & Melick, W.R. (1994). Understanding The Empirical Literature On Purchasing Power Parity: The Post-Bretton Woods Era. Board Of Governors Of The Federal Reserve System. International Finance Discussion Papers, 465, 1-31. 193 Eichenbaum, M., & Evans, C.L. (1995). Some Empirical Evidence On The Effects Of Shocks To Monetary Policy On Exchange Rates. The Quarterly Journal Of Economics, 110(4), 975-1009. Erdoğan, O. (1994). Uluslararası Portföy Yatırımları Analizi ve Fiyatlama Modeli, IMKB Yayın No:2, Ġstanbul. Ertekin, M. (1994). Döviz Kuru Rejimleri ve Türkiye’nin Dış Ticareti. Ekonomik AraĢtırmalar ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü. Ertürk, E. (2004). Makroekonomik Analize Giriş, Aktüel Yayınları, Ġstanbul. Engle, R., & Granger, W. (1987). Cointegration and Error Correction: Representation, Estimation, and Testing.. Econometrica, 55(2), 251 - 276. Fama, E.F. (1970). Efficient Capital Markets: A Review of Theory and Empirical Work. The Journal of Finance, 25(2), 383-417. Fane, G. (2000). Capital Mobility, Exchange Rates and Economic Crises, Edward Elgar, USA. Faust, J., J.H. Rogers, & Wright, J.H. (2003). Exchange Rate Forecasting: The Errors We‟ve Really Made. Journal of International Economics, 60, 35-59. Feenstra, R.C., & Taylor, A.M. (2008). International Macroeconomics, USA: Worth Publishers. Fernandez, A.E. (1996). The New Wave Of Private Capital Inflows: Push or Pull?. Journal of Development Economics, 48, 389-418. Fleming, J. M. (1962). Domestic Financial Policies Under Fixed and Floating Exchange Rates. IMF Staff Papers, 9, 369-380. Flood, R.P., & Hodrick, R.J. (1990). On Testing Of Speculative Bubbles. The Journal Of Economic Perspectives, 4(2), 85-101. Frankel, J.A (1978). Purchasing Power Parity: Doctrinal Perspectives and Evidence from the 1920s. Journal of International Economics, 8, 169-91. Frankel, J.A (1979). On the Mark: A Theory of Floating Exchange Rates Based on Real Interest Differentials. American Economic Review, 69(4), 610-22. Frankel, J.A (1980). Tests of Rational Expectations in the Forward Exchange Market. Southern Economic Journal, 89(4), 1083-1101. Frankel, J.A (1981B). Flexible Exchange Rates, Prices and the Role of the „News‟: Lessons from the 1970s. Journal of Political Economy, 89, 665-705. 194 Frankel, J.A (1984). Tests of Monetary and Portfolio Balance Models of Exchange Rate Determination. in J.F.O. Bilson and R.C. Marston (eds.), Exchange Rate Theory and Practice, Chicago, Chicago University Press, 239-60. Frenkel, J.A., & Levich, R.M. (1975). Covered Interest Arbitrage:Unexploited Profits?. Journal of Political Economy, 83(2), 325-338. Froot, K.A., & Rogoff, K. (1994). Perspectives on PPP and Long Run Real Exchange Rates. NBER Working Paper Series, 4952. Fullerton, T.M., M. Hattori, & Calderon, C. (2001). Error Correction Exchange Rate Modeling: Evidence From Mexico. Journal of Economics&Finance, 25, 358-68. Fullerton, T.M., & Lopez, J.J. (2005). Error Correction Exchange Rate Modelling For Mexico: 1980 - 2001. International Journal of Applied Econometrics and Quantitative Studies. 2(3), 17-30. Gandolfo, G. (2002), International Finance and Open Economy Macroeconomics, Germany: Springer. Gartner, M., & Ursprung, H.W. (1981). An Empirical Analysis of A Scandinavian Exchange Rate Model. Scandnavian Journal of Economics, 38-54. Gazioğlu, ġ. (2003). Emerging Markets and Volatility of Real Exchange Rates: The Turkish Case. Louisiana State University and University of Aberdeen, http://www.luc.edu/orgs/meea/volume3/gazioglu/gazioglu.pdf(EriĢimTarihi: 07.10.2010) Georgoutsos, D.A., & Kouretas, G.P. (1997). Monetary Model Of The Exchange Rate And The Greek Drachma In The 1920s. Applied Financial Economics, 7(5), 50715. Girton, L., & Roper, D. (1981). Theory And Implications Of Currency Substitutions. Journal of Money, Credit and Banking, 13(1), 12-30. Goldstein, M., & Mussa, M. (1993). The Integration of World Capital Markets. Working Paper no:93/95, IMF, 245-313. Granger, C.W.J, & Newbold, P. (1986). Forcasting Economic Time Series, Academic Press Inc., San Diego, California. Güven, S. (2001). Sermaye Hareketlerinin Nedenleri, Etkileri ve Türkiye Örneği. İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, Ağustos 2001, 185, 94. Hacche, G., & Townend, J. (1981). Exhange Rates and Monetary Policy: Modelling Sterling‟s Effective Exchange Rate, 1972-80” in W.A. Eltis and P.J.N. Sinclair 195 (eds.), The Money Supply and the Exchange Rate, Oxford, Oxford University Press, 201-47. Hallwood, C.P., & Macdonald, R. (2000). International Money and Finance, UK, Blackwell Publishing. Harris, R., & Sollis, R. (2003), Applied Time Series Modelling and Forecasting, Wiley, England. He,Y., & Sharma, S.C. (1997). Currency Substitution and Exchange Rate Determination. Applied Financial Economics, 7, 327-336. Ho, T.W. (2008). On The Dynamic Relation Of Exchange Rates And Monetary Fundamentals:An Impulse Response Analysis By Local Projections. Applied Economics Letters, 15(14), 1141-45. Hodrick, R.J. (1978). An Empirical Analysis of the Monetary Approach to the Determination of the Exchange Rate. in Jacob A. Frenkel and Harry G. Johnson (eds.), The Economics of Exchange Rates, Reading, Mass., Addison- Wesley, 97116. Hoffman, D.L., D.E. Schlagenhauf (1983). Rational Expectations and Monetary Models of Exchange Rate Determination: An Empirical Examination. Journal of Monetary Economics, 11, 247-60. Hooper,P., & Morton, J. (1982). Fluctuations in the Dollar: A Model of Nominal and Real Exchange Rate Determination. Journal of International Money and Finance, 1, 39- 56. Hossain, A., & Chowdhury, A. (1998). Open Economy Macroeconomics for Developing Countries, USA: Edward Elgar Publishing Limited. Hsing, Y. (2009). The Determination Of The Costa Rica Colon/Usd Exchange Rate. The International Journal Of Business And Finance Research, 3(1), 79-87. Huang, P., C.J. Hueng, & Yau, R. (2010). Traditional View Or Revisionist View? The Effects Of Monetary Policy On Exchange Rates in Asia. Applied Financial Economics, 20(9), 753-60. Husted, S. (1999). Exchange Rates and Fundamentals In The Short And Long Runs. The Australian Economic Review, 32(2), 180-4. Husted,M., & Melvin, M. (1990). International Economics, New York: Harper&Row Publishers. Ġnandım, ġ. (2005). Kısa Vadeli Sermaye Hareketleri ile Reel Döviz Kuru Etkileşimi: Türkiye Örneği, TCMB Uzmanlık Tezi, Ankara. 196 Inoue, T, & Hamori, S. (2009). What Explains Real and Nominal Exchange Rate Fluctuations? Evidence from SVAR Analysis for India. IDE Discussion Paper, 216. Isard, P. (1995). Exchange Rate Economics, England: Cambridge University Press. Jackson, J.D., H. Thompson, & Zheng, J. (2005). Third Country News In The Monetary Model Of The Exchange Rate. Applied Financial Economics, 15(11), 757-64. Jha, R. (2003). Macroeconomics For Developing Countries, USA, Routledge. Jones,R.W., & Kenen, P.B. (1985). Handbook of International Economics, Volume 2: International Monetary Economics and Finance, USA: Elsevier Science Publishers B.V. Kar, M., & Kara, M. (2003). Türkiye‟ye Yönelik Sermaye Hareketleri ve Krizler. Dış Ticaret Dergisi, 29, 46-80. Karfakis, C. (2006). Is There An Empirical Link Between The Dollar Price Of The Euro And The Monetary Fundamentals?. Applied Financial Economics, 16(13), 973-80. Karluk, R. (1996). Uluslararası Ekonomi, Beta Basım Yayım, Ġstanbul. Kaya, Y.T. (1998). Sermaye Hareketleri ve Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Modellenmesi:Türkiye Örneği, Uzmanlık Tezi, Ekonomik Modeller ve Stratejik AraĢtırmalar Genel Müdürlüğü Ekonom,ik Modeller Dairesi, No: 2487, DPT. Kearney, C., & Macdonald, R. (1988). Asset Markets, The Current Account, And Exchange Rate Determination: An Empirical Model Of The Sterling/Dollar Rate 1973-1983. Australian Economic Papers, Blackwell Publishing, 27(51), 213-32. Khim, V., & Liew, S. (2009). Linear and Nonlinear Monetary Approaches To The Exchange Rate Of The Phillipines Peso- Japanese Yen. Economics Bulletin, 29(2), 1320-29. Kirchgassner, G., & Wolters, J. (2007). Introduction to Modern Time SeriesAnalysis, Springer, New York. Korap, L. (2008). Exchange Rate Determination of TL/US$: A Cointegration Approach. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Ekonometri ve İstatistik Dergisi, 7, 24-50. Krasker, W.S. (1980). The Peso Problem In Testing The Efficiency Of Forward Exchange Markets. Journal of Monetary Economics, 6, 269-76. Krueger, A. (1983). Exchange Rate Determination, England: Cambridge University Press. Krugman,P. (1978). Purchasing Power Parity and Exchange Rates: Another Look at the Evidence. Journal of International Economics, 8, 397-407. 197 Krugman, P.R., & Obstfeld, M. (1994). International Economics, USA, Ruttle, Shaw & Wetherill, Inc. Korap, L. (2008). Exchange Rate Determination Of TL/US$:A Co-Integration Approach. Ekonometri ve İstatistik, 7, 24-50. Lastrapes, W.D. (1992). Sources of Fluctiuations In Real And Nominal Exchange Rates. The Review Of Economics And Statistics, 74(3), 530-39. Levi, M.D. (2005). International Finance, USA: Taylor&Francis Group. Liew, V.K.S, A.Z. Baharumshah, & Puah, C.H. (2009). Monetary Model Of Exchange Rate For Thailand: Long-Run Relationship And Monetary Restrictions. MPRA, No:17715, 1-20. Lipton, A. (2001). Mathematical Methods For Foreign Exchange: A Financial Engineer’s Approach, USA: World Scientific Publishing Co.Pte. Ltd. Lütkepohl, H. (2005). New Introduction to Multiple Time Series Analysis, Springer, New York. Macdonald R. (1985B). Are Deviations From Purchasing Power Parity Efficient? Some Further Answers. WELTWIRTSCHAFTLICHES Archiv, 121(4), 638-45. Macdonald, R. (1993). Long Run PPP: Is It For Real?. The Review of Economics and Statistics, 75(4), 690-695. Macdonald, R. (1999). Asset Market and Balance of Payments Characteristics: An Eclectic Exchange Rate Model for Dolar, Mark and Yen. Open Economies Review, 10, 5-29. Macdonald, R., & Marsh, I. (1999). Exchange Rate Modelling, England: Kluwer Academic Publishers. Macdonald, R., & Taylor, M.P. (1991). The Monetary Approach To The Exchange Rate: Long-Run Relationships And Coefficient Restrictions. Economics Letters, 37, 179-185. Macdonald, R., & Taylor, M.P. (1993). The Monetary Approach To The Exchange Rate: Rational Expectations, Long Run Equilibrium and Forecast. IMF Staff Papers, 40(1), 89-107. Macdonald, R., & Taylor, M.P. (1994). The Monetary Model Of The Exchange Rate: Long Run Relationships, Short-Run Dynamics and How To Beat Random Walk. Journal of International Money And Finance, 13(3), 276-90. 198 Mcnown, R., & Wallace, M.S. (1994). Cointegration Tests Of The Monetary Exchange Rate Model For Three High-Inflation Economies. Journal of Money, Credit and Banking, 26(3), 396-411. Mark,N.C. (1990). Real and Nominal Exchange Rates in the Long Run: An Empirical Investigation. Journal of International Economics, 28, 115-36. Mark, N.C. (2000). International Macroeconomics and Finance: Theory and Empirical Methods, USA: Blackwell Publishers. Moersch, M., & Nautz, D. (2001). A Note On Testing The Monetary Model Of The Exchange Rate. Applied Financial Economics, 11(3), 261-68. Morley, B. (2007). The Monetary Model Of The Exchange Rate And Equities: An ARDL Bounds Testing Approach. Applied Financial Economics, 17(5), 391-97. Mundell, R.A. (1963). Capital Mobility and Stabilization Policy Under Fixed and Flexible Exchange Rates. Canadian Journal of Economics and Political Science, 29(4), 474-485. Mussa, M. (1976). The Exchange Rate, The Balance of Payments and Monetary and Fiscal Policy Under a Regime of Controlled Floting. Scandinavian Journal of Economics, 229-249. Mussa, M.L. (1990). Exchange Rates in Theory and in Reality, Essays in International Finance no.179, International Finance Section, Princeton, NJ: Princeton University Press. Nautz, D., & Ruth, K. (2008). Monetary Disequlibria and The Euro/ Dollar Exchange Rate. The European Journal Of Finance, 14(8), 701-16. Niehans, J. (1975). Some Doubts About The Efficiency of Monetary Policy Under Flexible Exchange Rates. Journal of International Economics, 5, 275-81. Nwafor, F.C. (2006). The Naira-Dollar Exchange Rate Determination: A Monetary Perspective. International Research Journal of Finance and Economics, 5, 130-5. Parasız, Ġ. (1998). Modern Para Teorisi, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa. Parlaktuna, Ġ. (2005). Exchange market Pressure in Turkey 1993-2004: An Application Of The Girton – Roper Monetary Model. International Economic Journal, 19(1), 51-62. Pentecost, E.J. (1993). Exchange Rate Dynamics, England: Edward Elgar Publishing Limited. 199 Phengpis, C. (2006). Market Efficiency And Cointegration Of Spot Exchange Rates During Periods Of Economic Turmoil: Another Look At European And Asian Currency Crises. Journal of Economics&Business, 58, 323-42. Pilbeam, K. (1992). International Finance, England: Macmillan Education Ltd. Pilbeam, K. (2006). International Finance, England: Palgrave Macmillan Education Ltd. Radalet, S., & Sachs, J. (1998). The East Asian Financial Crisis: Diagnosis, Remedies, Prospects. Brooking Papers on Economic Activity, 1. Ramirez, M.D., & Khan, S. (1999). A Cointegration Analysis of Purchasing Power Parity:1973-96. IAER, 5(3), 369-385. Rivera-Batiz, F.L, & Rivera-Batiz, L. (1985). International Finance and Open Economy Macroeconomics, USA: Macmillan Publishing Company. Roll,R. (1979). Violotions of Purchasing Power Parity and Their Implications for Efficient International Commodity Markets. In M. Sarnat and Szego, G., International Finance and Trade. Cambridge, MA: Ballinger. Rosenberg, M. (1996). Currency Forecasting: A Guide to Fundamental and Technical Models of Exchange Rate Determination, USA: Irwin Professional Publishing. Rosenberg, M. (2003). Exchange Rate Determination: Models and Strategies for Exchange –Rate Forecasting, USA: McGrawHill. Rush, M., & Husted, S. (1985). Purchasing Power Parity In The Long Run. Canadian Economics Association, 85, 137-45. Sağlamer, E. (2003). Dolaylı Yabancı Sermaye Yatırımları ve Dış Yatırımcıların Türk Sermaye Piyasasına Çekilmesi, YayınlanmamıĢ Yüksek lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası ĠĢletmecilik, Ġzmir. Sarno,L., & Taylor, M.P. (2002). The Economics of Exchange Rates, England: Cambridge University Press. Seyidoğlu, H. (1999). Uluslararası İktisat, Teori, Politika ve Uygulama, Güzem Yayınları, Ġstanbul. Seyidoğlu, H. (2003). Uluslararası İktisat, Teori, Politika ve Uygulama, Güzem Yayınları, Ġstanbul. Sohmen, E. (1967). Fiscal and Monetary Policies Under Alternative Exchange Rate Systems. Quarterly Journal of Economics, 81, 515-23. Stiglitz, J.E. (1990). Symposium on Bubbles. The Journal of Economic Perspectives, 4(2), 13-18. 200 Tarzı, S.M. (2001). Attracting Portfolio Capital Inflows: National Political and Economic Attributes of Emerging Markets. Journal of Social, Political and Economic Studies, 26(2), 461-65. Tawadros, G.B. (2001). The Predictive Power Of The Monetary Model Of Exchange Rate Determination. Applied Financial Economics, 11(3), 279-86. Taylor, M.P. (1989). Covered Interest Rate Arbitrage and Market Turbulence. The Economic Journal, 99(June), 376-391. Taylor, M.P. (1989). Covered Interest Rate Arbitrage and Market Turbulence. Exchange Rate Economics, Volume II; Ed. Ronald MacDonald, Mark .P. Taylor, Edward Elgar Publishing, 1992. Taylor, M.P. (1995). The Economics of Exchange Rates. Journal of Economic Literature, 33, 13-47. Thornton, D. (1989). Tests of Covered Interest Rate Parity. Federal Reserve Bank of St. Louis Review, 55-66. Tuna, G. (2002). Değişikliklerinin Türkiye Döviz Cumhuriyeti Kuru Merkez Volalitesine Bankası Etkisi: Para Politikaları ARCH Yaklaşımı, YayınlanmamıĢ Doktora Tezi, Ġ.Ü S.B.E, Ġstanbul. Uz, Ġ., & Bildir, M.D. (2009). Monetary Approach To Exchange Rate Determination: The Case Of Argentina, Brazil, Taiwan and Turkey. Applied Econometrics and International Development, 9(2), 53-62. Uz, I., & Ketenci, N. (2009). Exchange Rate Determination: Monetary Approach In The New EU Members And Turkey. Applied Economics Letters, 1(5), ss.ifirst. Visser, H. (2005). A Guide to International Monetary Economics, USA: Edward Elgar. Vogelvang, B. (2005), Econometrics, Prentice Hall, England. Wallace, F.H., & Shelley, G.L. (2006). An alternative Test of Purchasing Power Parity. Economic Letters, 92, 177-183. Westerlund, J., & Basher, S.A. (2006). Panel Cointegration And The Monetary Exchange Rate Model. MPRA Paper, 10453, 1-15. Wang, P. (2005). The Economics of Foreign Exchange and Global Finance, Germany: Springer. Wang, T. (2004). China: Sources of Real Exchange Rate Fluctations. IMF Working Paper, Asia and Pasific Department. Wilson, A.C. (1979). Anticipated Shocks and Exchange Rate Dynamics. Journal of Political Economy, 87(3), 639-47. 201 Yap, J.T. (2000). Managing Capital Flows to Developing Economies: Issues and Policies. Discussion Paper Series, No:2000-41, Philippine Instutute for Development Studies, 1-23. Yeldan, E. (2001). Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul. 202 ÖZGEÇMĠġ KiĢisel Bilgiler Adı Soyadı : Okyay UÇAN Doğum Yeri –Yılı : Niğde 23.05.1978 Adres : AraĢtırma Görevlileri Loj. Z-12 BALCALI - ADANA E- mail : okyayu@hotmail.com Eğitim Durumu Yüksek Lisans : Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ġktisat Anabilim Dalı ( 2005) Lisans : Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Matematik Bölümü (2001) Lise : Kayseri Fen Lisesi (1996) Ortaokul: : Konya Meram Anadolu Lisesi (1993) Yabancı Dil : Ġngilizce, Almanca