Ödemeler bilançosunu yapılandırma politikaları Nazım Ekren Ö demeler bilançosu, ulusal ekonominin yabancı ekonomilerle mal ve hizmet ilişkisinin sonucunu yansıtmaktadır. Mal hareketleri ticaret dengesinde izlenirken, sermaye hareketleri aynı adı taşıyan alt kalemde takip edilmektedir. Mal hareketleri ihracat ve ithalat dengesiyle ilgiliyken, sermaye hareketleri ilgili ülke ve diğer ülkeler arasındaki farklı yapıdaki sermaye hareketlerinin yön ve şekliyle ilgilidir. Ödemeler bilançosu reel göstergeler kadar, parasal göstergelerden de etkilenmektedir. Reel gösterge, ekonomik faaliyetlerin kümülatif ve ortak sonucu olan gelir değişmesidir. Parasal göstergeler ise enflasyon oranı, faiz oranı ve döviz kuru değişmeleridir. Parasal göstergeler ayrıca kendi aralarında da farklı bir etkileşim sürecine sahip bulunmaktadır. Literatürde ‘Fisher Etkisi’, ‘Satın alma gücü paritesi etkisi’, ‘Reel faiz oranları ilişkisi’, ‘Üretim maliyetleri süreci etkisi’ ve ‘Sıcak para etkisi’ bunların en bilinenleridir. Döviz kuru değişimi, ödemeler bilançosunun değişmesine şekil ve yön veren en önemli faktördür. Hem mal hem de sermaye hareketleri iki farklı para biriminin kullanımını gerektirdiğinden, bu süreç kendiliğinden oluşmaktadır. Ayrıca fiyat düzeyi ve faiz oranı değişmeleri de doğrudan ve dolaylı şekilde döviz kurunu ve ödemeler bilançosunu etkilemektedir. Ödemeler dengesinin yeniden şekillendirilmesi Ekonomi yönetimi farklı yaklaşımlar ve politikalar kullanarak ödemeler dengesini yeniden şekillendirmekte ya da yapılandırmaktadır. Ekonomi literatüründe ve uygulamalı iktisat alanında bilinen en yaygın yaklaşım ve politikalar, parasalcı ve Keynesci olmak üzere iki ana grupta toplanmaktadır. Parasalcı ya da Keynesci yaklaşımların ödemeler bilançosu üzerindeki etkileri farklı ‘egzojen’ değişimler dikkate alındığında, farklı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle ekonomi yönetimlerinin kurguladığı ve kantitatif çerçevesini oluşturduğu ekonomik programların içeriğinin parasalcı ve Keynesci yaklaşımlara bağlı oldukça, farklı sonuçlar üretebileceği gözden kaçırılmamalıdır. Böyle bir tablonun nasıl ortaya çıkabileceği aşağıdaki dört egzojen değişim dikkate alınarak teorik çerçevede ana hatlarıyla şu şekilde değerlendirilebilir. Gelir artışları parasalcı ve Keynesci yaklaşım çerçevesinde ödemeler bilançosu üzerinde taban tabana zıt sonuçlar üretmektedir. Parasalcı yaklaşıma göre gelir artışı para talebini arttırmakta, para arzı değişmediğinde para talebi para arzından büyük olmaktadır. Bu süreç tüketimin azalmasına, ithalatın azalmasına, fiyatların düşmesine neden olduğundan, ihracat ve ithalat dengesini olumlu yönde etkilemektedir. Öte yandan tahvil satışları faiz oranlarını yükseltmekte ve sermaye girişlerine yol açmaktadır. Her iki durumda da bilanço iyileşmektedir. Keynesci yaklaşıma göre ise gelir artışı ithalat artışına neden olduğundan ithalat ve ihracat dengesi olumsuz yönde etkilenmekte ve ödemeler bilançosu nispeten kötüleşmektedir. Fiyat düzeyindeki artışlarda da ödemeler dengesinde her iki yaklaşıma göre farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Parasalcı yaklaşım fiyat düzeyi arttığında reel para arzının azalacağı, dolayısıyla reel para talebinin reel para arzından büyük hale geleceğini ön görmektedir. Sonuçta yukarıdakine benzer şekilde tüketim azalmakta, ithalat azalmakta, fiyat düzeyi düşmekte, ihracat ve ithalat farkı artmaktadır. Öte yandan tahvil satışları faizleri yükselmekte, sermaye girişi gündeme gelmektedir. Sonuçta bilanço iyileşmektedir. Keynesci yaklaşıma göre ise fiyat düzeyindeki artış ithalatı arttırmakta, ihracatı azaltmakta, dolayısıyla ihracat-ithalat dengesi olumsuz yönde etkileneceğinden bilanço kötüleşmektedir. Faiz oranlarındaki düşüşler her iki yaklaşıma göre yukarıda olduğu gibi oldukça farklı sonuçlar üretmektedir. Faiz oranları düştüğünde reel para talebi artmakta, sonuçta reel para talebi para arzından büyük hale gelmektedir. Bu durum yukarıda ifade edilen süreçlere benzer şekilde tüketim, ithalat ve fiyat düzeylerini düşürerek, ihracat-ithalat dengesinin iyileşmesine neden olmaktadır. Ayrıca sermaye çıkışları da gündeme gelebilmektedir. Söz konusu süreç cari dengeyi iyileştirmekte, sermaye dengesini ise kötüleştirmektedir. Keynesci yaklaşım ise farklı bir kurguyu ön plana çıkartmaktadır. Faiz oranları düştüğünde yatırımların artması, buna bağlı olarak gelirin artması ve sonuçta ithalatın artması beklenmektedir. Bu çerçevede ithalat-ihracat dengesi olumsuz yönde etkilenmektedir. Öte yandan faiz oranlarındaki düşüşlerin sermaye çıkışlarına da neden olacağı öngörülmektedir. Sonuçta, hem cari denge hem de sermaye hareketleri dengesi olumsuz yönde etkilenmektedir. Sayfa: 1/2 ARALIK 2002, ACTIVELINE Ulusal paranın devalüe edilmesi durumunda parasalcı ve Keynesci yaklaşımlar çerçevesinde ödemeler dengesinde farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Parasalcı yaklaşım devalüasyonun para talebi ve para arzı üzerinde herhangi bir etkisinin olmadığını varsaymaktadır. Dolayısıyla parasalcı yaklaşıma göre bu süreçte ödemeler bilançosu üzerinden harhangi bir etki ortaya çıkmamaktadır. Keynes’ci yaklaşımda ise devalüasyon döviz kurunun tanımlanma şekline bağlı olarak farklı sonuçlar ortaya çıkartacaktır. Devalüasyon sonucunda ulusal para yabancı para karşısında değer kaybettiğinden ihracatın artması ithalatın azalması beklenmektedir. Sonuçta ithalat ve ihracat dengesi olumlu yönde gelişmekte ve bilanço iyileşmektedir. Egzojen değişimin ödemeler bilançosuna etkisi Böyle farklı yaklaşımların gündeme gelmesi, dikkate alınan egzojen değişimin ödemeler bilançosunu etkileme mekanizmasına bağlı olmaktadır. Her yaklaşım farklı bir mekanizmayı ve dolayısıyla farklı değişkenlerin etkili olabileceğini ön planda tutmaktadır. Geleneksel çerçevede parasalcı ve Keynesgil yaklaşımlardan hangisinin daha baskın olacağı, ilgili ülkenin ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin özelliğine bağlı olacaktır. Parasalcı yaklaşım, daha çok parasal değişkenler ve finans sektörü değişimlerinin öncü olarak ortaya çıkacağı, reel sektörün ise buna uyum sağlayacağı prensibine dayanmaktadır. Bu çerçevede teorik olarak paranın dolaşım hızı temel belirleyici olmaktadır. Paranın dolaşım hızının da para ve para benzeri kıymetler ya da menkul kıymetler arasındaki ikame derecesi ilişkisine bağlı olduğundan, finansal hizmetler sektörünün özellikleri oldukça önem kazanmaktadır. Keynesci yaklaşımda ise dikkate alınan etkileşim mekanizması ya da süreci, büyük ölçüde çarpan ve hızlandıran sürecine dayanmaktadır. Mal ve hizmet talep ve arzıyla ilgili bu faktör, etkilenme sürecinin ilk aşamasını oluşturmakta, daha sonra finans sektörü buna uyum sağlayarak süreci tamamlamaktadır. Ayrıca farklı mekanizmaları dikkate aldığı kadar, ekonomik birimlerin farklı davranabileceğini de göz önünde bulundurmaktadır. Ekonomi yönetimleri ülkeler arasındaki mal, hizmet ve sermaye talep ve arzının dinamiklerini doğru şekilde algılamalı, dinamikleri yeniden yapılandırmak ve şekillendirmek için hangi tür reel ve parasal gösterge ya da değişimi ne şekilde kullanacağını, içsel tutarlılığı olan bir çerçevede belirlemelidir. Bu süreçte ekonominin mevcut durumu ve muhtemel geleceğinin ayrıca özel bir konuma sahip olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Uygulanan programlarda ya da politikalarda vade ayırımı, seçilecek yaklaşımı belirleyen diğer bir faktördür. Kısa vadede parasalcı yaklaşımın nispeten etkili olabileceği düşünülse de orta ve uzun vadede reel koşulların önemli olacağı gözden kaçırılmamalıdır. Sayfa: 2/2 ARALIK 2002, ACTIVELINE