Kanatlı Bağışıklık Sisteminin Yapısal Unsurları Tavuklarda Su Kalitesi ve Su Miktarının Önemi Başarılı Tavukçuluğun Sırrı facebook.com/tavder • twitter.com/tavder NEĞİMİZ ER İN D Kanatlı Eti Güvenilirliği 206 Yerel Süreli Yayın Veteriner Tavukçuluk Derneği’nin yayın organıdır. Yılda 4 kez 3 ayda bir yayımlanır. Veteriner Tavukçuluk Derneği Adına Sahibi Prof. Dr. Mehmet AKAN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü / Editör Prof. Dr. K. Serdar DİKER Editör Yardımcısı Araş. Gör. İ. Başak KAYA Yayın Kurulu Prof. Dr. Fuat AYDIN Prof. Dr. Ahmet ERGÜN Prof. Dr. Pınar SAÇAKLI Prof. Dr. Erol ŞENGÖR Prof. Dr. Tansel ŞİRELİ Dr. Özlem Şahan YAPICIER İdare Yazışma Adresi İrfan Baştuğ Caddesi No: 26/3 Dışkapı / ANKARA Tel: 0312 517 25 65 • Faks: 0312 517 25 65 Banka Hesapları REKLAM GELİRLERİ Türkiye İş Bankası Dışkapı Şubesi 4206 932790 IBAN No: TR 1500064 00000 142060932790 ÜYE AİDATLARI Türkiye İş Bankası Dışkapı Şubesi 4206 917468 IBAN No: TR 0400064 00000 142060917468 Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Alıntı Yapılamaz. Grafik Tasarım ve Baskı İvedik OSB Matbaacılar Sitesi 1516/1 Sokak No: 35 Yenimahalle 06378, Ankara Tel: 0312 229 92 65 • Fax: 0312 231 67 06 www.elmateknikbasim.com elma@elmateknikbasim.com.tr Basım Tarihi: 07.12.2016 2 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 Başyazı Başyazı Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Kanatlı sektörü olarak çoğunlukla zorlukla geçen bir yıl oldu. Dernek olarak son yıl, yumurta üretiminin yoğun olduğu üç ilde yapmış olduğumuz toplantılarla geçti. Bu toplantılarda yumurta üretimi sürecinde görülen problemleri dinleme fırsatı bulduk. Ayrıca önemli kanatlı hastalıkları ve Salmonella (paratifo) infeksiyonları konusunda bilgi alışerişinde bulunduk. Bu toplantılardan edindiğimiz bilgileri de değerlendirerek Dernek yönetmi olarak gelecek yıl Şubat ayının son haftasında “Kanatlılarda solunum sistemi hastalıklarının etiyolojisi, epidemiyolojisi, teşhisi ve kontrolü” konusunda geniş katılımlı bir toplantı düzenlemeye karar verdik. Planlanan bu toplantıda genel olarak, solunum sistemi hastalıklarının epidemiyolojisi, teşhisinde uygulanan metodoloji ve kontrolü içeren sunuların yer alması kararlaştırıldı. Ayrıcı son 2-3 yılllık süreçte yoğun olarak tartıştığımız infeksiyöz laringotracheitis (ILT)’in dünyadaki durumu, epidemiyolojisi ve kontrolünü, yine ülkemiz için potansiyel bir problem olan düşük patojeniteli avian influenza (LPAI)’nın kontrolüne yönelik bir sunu planladık. Ayrıca son günlerde Avrupa görülen Avian Influenza vakalarının detaylı değerlendirilmesi ve konunun ülkemizde gündemde tutularak alınması gereken unutulmamasını amaçlayan bir program yaptık. Toplantının bilimsel programını, kısa süre içinde sizlerle paylaşmayı hedefliyoruz. Bu arada sizlerden gelen öneriler çerçevesinde toplantı konularına ilave yapabileceğimizi bildirmek isterim. Kanatlı hayvanlarda solunum sistemi hastalıkları, önemli ekonomik kayıplara neden olmaktadır ve ekonomik kayıplara neden olan hastalık gruplarının başında yer almaktadır. Bu hastalıkların etiyolojisinin iyi bilinmesine karşın, hızlı bulaşması ve yüksek yoğunluğa ulaşmış bölgelerde kontrolünün zor olması, bu grup hastalıkların detaylı değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Etiyolojisinin iyi belirlenmesi ile koruma ve kontrolüne yönelik önlemlerin, etiyolo- jilerine gore düzenlenmesi ve izlenmesi gerekmektedir. Bu grupta bildirimi zorunlu hastalıklar düşünüldüğünde, ülkemizin birçok bölgesinde kanatlı populasyonunun yoğun olması ve göçmen kuşların ülkemize her yıl iki kez gelmesi, bu hastalıklar yönünden riski arttırmaktadır. Bu durumda bu hastalıklar yönünden riskin değerlendirilerek, risk ve ekonomik analizlerin yapılması ve hastalıkların özelliklerine gore etkin önlemlerin alınması, riskin oluşmaması sağlamada etkin rol oynayacaktır. Aksi durumda risk gerçekleştiğinde, ekonomik yönden önemli kayıplar ortaya çıkmaktadır. Son olarak 2015 yılında yaşanan kuş gribi vakalarında, ihracatın durması ile birlikte sektörde önemli problemler yaşandığını hatırlıyoruz. Mektup dergisinin bu yılki son sayısında, dört makale yer almaktadır. Birincisi kanatlılarda bağışıklık sisteminin yapısı, organları ve fonksiyonunun detaylı olarak anlatıldığı kanatli bağişiklik sisteminin yapisal unsurlari isimli makale, ikincisi kanatlıların beslenmesinde çok önemli bir rol oyanan ve performansın önemli bileşenlerinden olan suyun kalitesine yönelik tavuklarda su kalitesi ve su miktarının önemi başlıklı makaledir. Üçüncü makalede ise, biyogüvenlik önlemlerinin detaylı anlatıldığı başarılı tavukçuluğun sırrı ve son olarak bu yıl her sayımızda yer verdiğimiz gıda güvenliği ile ilgili kanatlı etinde kimyasal kalıntı ve kontaminant riski makele yer almaktadır. Daha önceki sayılarda belirtiğim üzere, sizlerden gelecek makaleleri yayınlamak bizleri mutlu edecektir. Hem sahadaki deneyimlerinizi hem de teknik konuları içeren makalelerinizi info@vtd.com.tr veya akan@ankara.edu.tr göndermenizi bekliyorum. Şimdiden yeni yılını kutlar, yeni yılda sağlık ve mutluluklar dilerim. Saygılarımla. Prof. Dr. Mehmet AKAN Başkan Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 MEKTUP ANKARA 3 K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı KANATLI BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN YAPISAL UNSURLARI Prof. Dr. K. Serdar Diker Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji AbD E-mail: diker@ankara.edu.tr Kanatlılar, diğer vertebralı hayvanlar gibi mikroorganizmalar ile dolu doğal bir ortamda yaşarlar ve çoğu zaman çeşitli patojen mikroorganizmalar ile karşı karşıya kalırlar. Günümüzdeki yoğun hayvansal üretim sistemlerinde ve bununla ilgili çevresel koşullarda ise kanatlıların çok daha fazla çeşitte infeksiyöz etkene maruz kalma riski artmıştır. Üstelik, kanatlı populasyonlarının yoğunluğu nedeniyle, bu infeksiyonlara neden olan mikroorganizmaların karekterlerinde, hastalık tablolarında ve epidemiyolojilerindeki değişiklikler sık yaşanan olaylar haline gelmiştir. Aslında mikroorganizmaların ve patojenitelerinin evrimi, kanatlıların ve bağışıklık sistemlerinin evrimi ile birlikte yürüyen bir fenomendir. İmmun sistem bir bütün olarak vücuttaki en kompleks yapıya ve mekanizmalara sahip sistemlerden birisidir. Kanatlı immun sistemine ait organların ve dokuların tümünün çok önceden tamamının bulunmuş ve çözülmüş olduğu düşünülse bile, 2000’li yıllarda bile hala yeni yapıların ve mekanizmaların bulunuyor olması, daha cevaplanacak çok soru olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan kanatlıların bağışıklık sisteminin mevcut yapısını ve konumunu bilmek konuya daha temelden bakmamızı sağlayacaktır. Bu makalede, immun sistemin temel yapısal unsurları olan organlar ve dokular konusunda yapılan yeni araştırmaların ışığında bilgilerin tazelenmesi amaçlanmıştır. Klasik olarak, immun sistem organ ve dokuları merkezi (primer) ve periferal (sekonder) olmak üzere iki ana başlıkta incelenir (Şekil 1). Merkezi organlar lenfositlerin geliştirilmesinden (bazen üretiminden) sorumluyken, periferal organlar immun yanıt olaylarının geçtiği mekanlardır. Yine klasik bigilere göre bu organların sadece tek bir sorumluluğunun olduğu düşünülürken, bugün bir çok organın hem primer, hem de sekonder lenfoid organ olarak çalışabileceği anlaşılmıştır. Ancak yine de her organın tüm çalışmaları içinde birinin öncelikli olacağı göz önüne alınarak, bu yazıda organlar ana görevlerine göre düzenlenmiştir. 4 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 epifiz Harderian bezi & CALT Peyer plakları timus özafagal tonsil pilorik tonsil dalak mural lenf nodülleri Meckel divertikulumu bursa Fabricius sekal tonsiller kemik iliği Şekil 1. Tavukların bağışıklık sistemi organları ve dokuları. LENFOSİT GELİŞİMİNDEN SORUMLU ORGANLAR Timus Timus diğer hayvanlarda olduğu gibi T lenfositlerinin değişim ve gelişiminden sorumlu bir lenfoid organdır. Tüm kanatlılarda ortak olarak bulunur ve T lenfositlerinin “T” ifadesi timusun ilk harfinden gelir. Anatomik olarak boynun her iki tarafında 7-8’er bağımsız lob halinde bulunur. Nervus vagus ve vena jugularise paralel olarak 3. boyun vertebrasından üst torakal segmentlere kadar yayılır. Embriyonik gelişim sırasında hematopoetik köken hücrelerinin göçü ile ilk timik kitle birikmeye başlar. Bu birikimin sonucu olarak kuluçkadan çıkmadan birkaç gün önce timik medulla oluşur. Bağ dokunun bu kitleyi çevirmesi ile kapsül ve 5-10 mm çapında fasülye veya böbrek şeklindeki loblar oluşur. Timus azami büyüklüğüne 3-4. aylarda ulaşır ve bundan sonra fizyolojik olarak küçülmeye başlar. Timus, öncü lenfositler içine girdikten sonra bunları olgun T lenfositlerine çevirecek, vücuda geri verecek ve başarısız olduğunda hücreleri ortadan kaldıracak şekilde organize olmuş bir organdır. Her bir lobun dış kısmı korteks, iç kısmı medulla olarak nitelenir. Kortekste ağırlıklı olarak epitelyal retiküler hücreler, timositler, orta yoğunlukta makrofajlar ve lenfositler bulunur. Korteksin subkapsüler zonu T lenfosit gelişiminin, kortikomedullar sınırı ise vücuda çıkmasına izin verilecek lenfositlerin seçildiği bölgelerdir. K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı Burada, makrofajlar ve dendritik hücreler pozitif ve negatif seçim olarak nitelenen işlemlerle geliştirilen T lenfositlerinin işe yarayıp yaramayacağını kontrol ederler. Vücudun MHC sistemi (doku uyuşum sistemi) ile uyumlu çalışacak ve vücudun kendi yapılarına yanıt vermeyecek (dolayısıyla vücudun dışındaki tüm maddelerin antijenik olarak algılanacağı) hücrelerin medullaya geçişine ve burada son eklentilerini kazandıktan sonra organdan çıkışına izin verilir. Bu özellikleri taşımayan hücreler ise makrofajlar tarafından imha edilir. Timusa öncü lenfosit olarak giren hücrelerin ancak % 5-15’i olgun T lenfositi olarak organı terkedebilir. Bursa Fabricius (Fabricius Kesesi) Bursa Fabricius sadece kanatlılarda bulunan ve B lenfositlerinin değişim ve gelişiminden sorumlu bir lenfoid organdır. Fabricius adı, varlığını ilk kez belgeleyen Italyan bilim adamından gelir. Tüm kanatlılarda ortak olarak bulunur ve B lenfositlerinin “B” ifadesi Bursa’nın ilk harfinden gelir. Bir kese şeklindeki organ anatomik olarak kloakanın dorsalinde yer alır ve kloakanın bir divertikülü olarak ta değerlendirilir. Organ tütün kesesine benzetilen kanalı ile kloakaya açılır ve burası ile sürekli temas halindedir. Bursa Fabricius maksimum büyüklüğüne ırka göre 8-10. haftada ulaşır, involusyon 12. haftada başlar ve 6-7. ayda farkedilmeyecek düzeye kadar küçülür. Organın dış katmanı kalın bir düz kas tabakası ile çevrilidir ve kasılması foliküllerdeki hücrelerin hareketini ve organ boşluğundaki lenfatik sıvının boşalmasını sağlar. Fabricius kesesinin iç yüzeyi silindirik epitelle kaplıdır ve 15-20 uzulamasına kıvrım içerir. Herbir kıvrımda iki yana doğru foliküller bulunur (Şekil 2); bu foliküllerden biri sekonder lenfoid doku şeklinde organize olabilir. Her bir kıvrımdaki folliküller arası epitel musin benzeri bir madde salgılayarak organ iç yüzünü kayganlaştırır. Kıvrımdaki folikül ilişkili epitel (FIE) ise bursal medulla ile organ lumeni arasında doğrudan bağlantı sağlar. Kese lumenine giren bakteriler folikül ilişkili epidetele kolayca bağlanabilir. Kese lumeninde bulunan partiküller ve mikroorganizmalar organ medullasına bu hücreler vasıtasıyla geçirilir. Aynı zamanda organda üretilen maddeler epitel ilişkili hücrelerden geçirilerek lumene salgılanır. Folikül ilişkili epitelin partiküler maddeleri yutmasına dayanan bir yöntem ile Bursa fabricius’un yaklaşık 20.000 folikül içerdiği bulunmuştur. Foliküller arası hücre transferinin olmadığı ve herbir folikül için en az bir öncü B hücresinin 6 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 gerektiği düşünüldüğünde, bursanın kolonizasyonu için en 20.000 öncü B hücresine gereksinim olduğu anlaşılır. Şekil 2. Bursa Fabricius’un transversal kesitinde görülen kıvrımlar ve bir kıvrımdaki lenfoid folüküllerin yerleşimi. Her bursal folikül FIE ile bağlantılı korteks ve medulla kısımlarından oluşmuştur. Medullar yapılar embriyonun 11-12 günlerinde, FIE 14-15. günlerinde ortaya çıkar. Korteks ise ilk kez 2 haftalık civcivlerde görülmeye başlar. Foliküller 0.2-0.4 mm çapında oval ve yassı yapılardır. Her folikül kollajenden zengin bir kapsül ile çevrili, kendi kan desteği olan ve diğer foliküllerden bağımsız bir yapıdır. Bu şekildeki bir folikül, yapısal, fonksiyonel ve patolojik anlamda “bir Bursal ünite” olarak nitelenir. Özellikle IBDV (infeksiyöz bursal hastalık virusu) ile yapılan çalışmalar bursa Fabricius’taki hücre ve dokuların fonksiyonları ile ilgili önemli ipuçları vermiştir. Bursal foliküllerin kortiko-medullar birleşme hattında bulunan ve bir makrofaj subpopulasyonu içeren hücreler IBDV’ye dirençlidir. Bu hücreler regülatör bir fonksiyona sahiptir. Bursal salgısal dendritik hücreler (BSDH) B hücrelerinin gelişiminde önemli role sahiptir. Yumurtadan çıkmadan hemen önce bu hücrelerin üzerinde sIgY görülür ve ömür boyunca burada kalırlar. IBDV infeksiyonu sadece B hücrelerini değil sIgY’yi de elimine eder. Bu da BSDH’in IBDV patogenezinde önemli rolü olduğunu göstermektedir. Kuluçkadan sonra 4-6 haftalığa kadar BSDH sayısı artar. Bursa fabricius’un histolojik kesitlerinde makrofajlar kolaylıkla ayırt edilebilir. Ancak bu hürelerin hiçbiri moleküler makrofajlar için bilinen yüzey moleküllerinden hiçbirini taşımazlar. Bu da bu makrofaj popülasyonunun eşsiz olduğunu göstermektedir. IBDV infeksiyonunda hücre kalıntıları ve virüs partikülleri ile yüklü makrofajlar önce medullada, sonra korteksde görülür. Son çalışmalar, medullar makrofajların aslında yaşlanmış ve son dönemindeki BSD hücreler olduklarını ortaya koymuştur. çįí´PÙį PÕÕæŕ Her usta aşçı bilir; lezzetli yemeğin sırrı, malzemesinin doğallığında gizlidir. Gedik Piliç’ in doğallığının ise bir sırrı yok, yetiştirdiğimiz tavuklara yıllardır sadece ev sahipliği yapıyoruz. Mutfağınızın Gediklisi K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı Bursa Fabricius’taki lenfositlerin %98’i B hücresidir. Bu hücreler hem korteks, hem de medullada çoğalır. 8-10 haftalarda küçülmenin belirtisi olarak medulladaki B hücrelerinin sayısı azalmaya başlar. Korteks ve medullada zamanla çok az sayıda plazma hücresi gelişebilir. Ancak IBDV infeksiyonu geçiren ve yaşayan tavuklarda, fibrozis tamamlanmadan önce plazma hücresi sayısı önemli düzeyde artar. IBDV infeksiyonu nedeniyle bursanın akut involusyonu sırasında foliküllerde T hücre birikimi olur. Foliküldeki tahribat ne kadar çoksa T hücre yığını o kadar fazla olur. Bu da foliküllerde B ve T hücreleri arasında bir denge olduğunu ve bu denge bozulup B hücreleri eksildiğinde yerini T hücrelerinin doldurduğunu göstermektedir. Bursa Fabricius’un kloakaya yakın olan ventral kıvrımlarından biri periferal lenfoid doku özelliklerini taşır. Bu kıvrım basık, yayvan ve diğerlerinden geniştir, lenfoid organizasyon diğerleinden 1 gün sonra başlar. Doku germinal merkezler, T ve B hücre bölgelerine sahiptir. Bu dokunun kloakal içerik ile Bursa Fabricius arasında iletişim sağladığına inanılmaktadır. İMMUN YANITTAN SORUMLU ORGANLAR VE DOKULAR Periferal lenfoid organlar, merkezi organlarda geliştirilen lenfositlerin yerleştiği ve mikroorganizmalara karşı bağışıklık reaksiyonlarının oluştuğu yerlerdir. Memelilerde bu durum söz konusu olduğunda akla dalak ve lenf nodülleri gelir. Ancak tavuklarda memelilerdekinin eşdeğerinde kapsüllü lenf yumrusu bulunmaz. Bunun yerine özellikle vücudun mikropla temas yerleri olan mukozalar boyunca histolojik kesitlerde görülebilen foliküler dokular ve çok az sayıda tonsil veya nodüler yapılar bulunur. Tonsil ve nodüler yapıların başlıcaları sekal, özafagal ve pilorik tonsiller, Peyer plakları, mural lenf nodülleri, Harderian bezi ve Meckel divertikulumudur. Çeşitli sistemlerin mukozası boyunca yerleşmiş olan histolojik foliküler yapılar ortak olarak MALT (mukoza ilişkili lenfoid doku) olarak bilinir. Herbir mukozal sistemin sahip olduğu MALT ise o sisteme ait isimlerle anılır; bağırsak GALT, konjunktiva CALT, burun NALT, bronşlar BALT gibi. Organize lenfoid dokuların ortak bir özelliği folikül ilişkili özel bir epitelle çevrilmiş olmalarıdır. Bu özel epitel yassılaşmıştır, düzensiz villuslara, apikal vesikül ve vakuollere ve yoğun bir sitoplazmaya sahiptir. Lenfositler bu epitel aralarından uzanarak bağırsak 8 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 boşluğu ile temas kurabilirler. Lenfoepitel olarak ta adlandırılan bu organizasyonun en karakteristik yapısı M hücreleridir. Çok absorbtif olan bu hücreler yüksek endositik ve pinositik aktivite gösterirler. Bağışıklıkla ilişkili periferal lenfoid organ ve dokular, yer aldıkları vücut sistemi veya organa göre aşağıda sıralanmıştır. Dalak Dalak proventrikulusun sol dorsalinde yer alan yuvarlak-oval şekilli bir organdır. Aynı zamanda giren ve çıkan lenfatik damarlar içermeyen en büyük lenfoid organdır. Embriyoda ilk kez 48. saatte mezenşimal hücre yığını olarak görülür. Dalak hayvanlarda sekonder lenfoid organ olarak çalışmasına rağmen, embriyonik dönemde lenfopoezisteki önemli rolü nedeniyle primer lenfoid organ olarak ta nitelenir. Bu durum kuluçka sonunda biter. Dalakta granülopoezis 7. günde, eritropoezis 11. günde başlar. Lenf sisteminin zayıflığı nedeniyle, kanatlı dalağının bağışıklıkta rolü memelilerdeki rolüne göre çok daha fazladır. Dalağın damarsal yapısı organın çoklu fonksiyonu ve kompleks yapısı nedeniyle oldukça önemlidir. Ana damarlar dalağın trabekül adı verilen bağ doku katmanları içinde ilerler ve dalak pulpasına girer. Dalakta iki tip sirkülasyon sistemi vardır; kanatlılar kapalı tip sirkülasyona sahiptir. Kanatlı dalağının temel doku organizasyonu memelilere benzer; organ kırmızı ve beyaz pulpa olmak üzere iki farklı doku içerir. Kanatlılarda kırmızı pulpanın memelilerin aksine eritrosit depolama ile ilgili bir işlevi yoktur. Kanatlılarda kırmızı pulpanın tüm dalakta işgal ettiği yer (%40-45), memelilerdekine göre (insan %76-79) oldukça azdır. Başlangıçta kırmızı pulpa hematopoetik bir organ gibi çalışmaya başlar. Çoğu kanatlı türünde bu fonksiyon geçicidir ve devamında organ sadece yaşlı eritrositleri süzme işlevini yürütür. Kanatlılarda kapalı tip sirkülasyon olduğu için kılcal damarlar kırmızı pulpaya girdikten sonra sinuslarla kaynaşır. Sinustaki kan kılcal venler tarafından toplanır. Kırmızı pulpada immun sistemin tüm hücrelerini bulmak mümkündür. Beyaz pulpa dalağın damarsal dallanmasını takip eder ve bunları çevreler. Dalağın sekonder lenfoid organ olarak işlev gören esas bölümü beyaz pulpadır. Beyaz pulpada dikkati çeken ilk bölüm periarteriolar lenfoid kılıftır. Bu bölgede B lenfositlerin olgunlaşması için gerekli tüm hücresel unsurlar ve germinal merkezler bulunur. Memelilerde marginal zon humoral immun yanıtın K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı başlatılmasında kritik bir öneme sahiptir. Kanatlılarda ise marginal zonu ilişkili dokulardan ayırt etmek güçtür. Kanatlılarda ellipsoid kompleksleri, B hücre tabakası ve bunu çevreleyen makrofajlar marginal zonun eşdeğerleridir. Lenfoid ve nonlenfoid hücrelerin dalaktaki dağılımına bakılarak, periarteriolar lenfoid kılıfın kazanılmış bağışıklıkta, ellipsoid ve periellipsoidal beyaz pulpanın kazanılmış ve doğal bağışıklıkta önem taşıdığısöylenebilir. Sekal tonsiller Tavukların bağışıklık sisteminde en çok bilinen sekonder lenfoid organ sekal tonsillerdir. Bunun başlıca nedeni sekal tonsillerin gözle fark edilen ve diğerlerine oranla oldukça büyük bir kitle oluşturması ve birçok infeksiyonda patoloji göstermesidir. Sekal tonsiller heriki sekum uzantısının proksimal kenarında 4-8 mm çapında dairesel kabartılar şeklinde yer alırlar. İlk belirtileri embriyonal gelişimin 10. gününde fark edilirken, lenfositler 18. günde yuvalanmaya başlar. Kuluçkadan çıkıştaki ilk hafta içinde lenfositlerin sayısı artarken, ikinci haftada germinal merkezler organize olmaya başlar. Sekal tonsillerin gelişimi için bağırsak mikrobiyatasının bulunması gereklidir; mikropsuz koşullarda elde edilen tavuklarda bu organ gelişemez. Kloakada bulunan partiküler antijenler retroperistaltik hareketle sekal tonsillere ulaşabilir ve antijenik uyarım yapabilir. Diğer tüm lenfoid organlarda olduğu gibi foliküler tarzda organize olan sekal tonsillerde immun yanıt oluşturmak için gerekli tüm hücreler ve koşullar mevcuttur. Peyer plakları Tavuk bağırsağının çeşitli bölgelerinde, memelilerin Peyer plaklarına eşdeğer lenfoid kümelenmeler vardır. Toplam sayıları 6’ya kadar çıkabilen Peyer plaklarının tümü kalınlaşmış villuslara, klasik foliküler yapıya ve antijen alımı yapan M hücrelerine sahiptir. İliosekal birleşme noktasının anteriorunda bulunan plak tüm yaşam boyunca sürekli bulunur ve tipik sekonder lenfoid organ özellikleri taşır. Ancak diğer Peyer plaklarının, embriyonik dönemde gelişme ve yaşla küçülme özellikleri daha çok primer lenfoid organlara benzer. Gerçekten de gerek Peyer plakları gerekse sekal tonsillerin öncü B hücreleri taşıdıkları ve gerektiğinde primer lenfoid organ işlevini üstlendikleri anlaşılmıştır. Meckel divertikulumu Jejunum ile ileumun kesişme noktasında, bağırsağın dışına doğru meme şeklinde çıkıntı şeklinde bulunan 10 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 bir yapıdır. Embriyonik gelişim döneminde sarı kesesi ile embriyonun bağırsağı arasındaki bağlantıyı sağlayan vittelin kanalı veya sarı kesesinin bir kalıntısı olarak kabul edilebilir. Kuluçkadan çıktıktan sonra civcivin bağırsağına önemli miktarda yumurta sarısı geçiren bu kanal kapanarak 7-10 gün içinde ucu bağırsağa açılan kör bir kanal halini alır. Başlangıçta mukus üreten goblet hücrelerinden ibaret bağırsak epiteline sahip olan bu yapıda lenfoid hücreler görülmez. Ancak ilk 2 haftanın sonunda sarı kesesine bakan uçta fagositik hücreler, bağırsağa bakan uçta lenfosittik hücreler ortaya çıkar. Zamanla organdaki epitel hücreleri azalırken lenfoid doku artar. Organın antijenle teması tonsillere göre daha az olduğu için ilk germinal merkezler kuluçkadan 2-3 ay sonra görülür. Özafagal tonsiller Bu tonsil özafagus ile proventrikulusun kesişme noktasında bulunan kalıcı bir yapıdır. Bu lenfoid yapı, özafugusun oluşturduğu 6-8 longitudinal kıvrımın alt uçlarında yer alır. Birbirinden bağımsız olan bu yapıların herbiri bir ünite veya tonsil olarak nitelenir. Ünitelerin sayısı katlanma sayısı ile aynıdır ve herbiri tipik foliküler lenfoid yapı gösterir. Bu tonsil, sindirim kanalında sindirimden önce antijenler ile temas eden ilk lenfoid yapı olması bakımından önemlidir. Bunun oral aşılamalardaki rolü de ayrıca bir araştırma konusu olabilir. Ayrıca, özafagal tonsil gerektiğinde primer lenfoid organ olarak ta çalışır. Bağırsakla ilişkili lenfoid doku (GALT) Yukarıda sayılan katı lenfoid yapılara ek olarak tüm bağırsak kanalı boyunca mikroskopik lenfoid kümelenmeler veya foliküller yer alır. Embriyonik ve kuluçka sonrası dönemlerinde bağırsaktaki organize lenfoid dokular antijenik uyarımdan bağımsız olarak gelişmeye başlar. Ancak lenfoid dokunun bundan sonraki olgunlaşması antijenik uyarıma bağlıdır. GALT bağırsak mukozası boyunca bağımsız lenfoid foliküller şeklinde organize olmuştur. Tüm mukozada bunların binler hatta onbinlercesi bulunur. Bu foliküllerin herbiri tek başına immun yanıtı oluşturmak için gerekli tüm unsurlara sahiptir. Örneğin bu foliküllerdeki makrofajlar TLR (Toll-benzeri reseptör) ile mikroorganizmaları tanır, fagosite eder, işler ve yardımcı T lenfositlerine sunarlar. Yardımcı T hücreleri salgıladıkları sitokinlerle B hücrelerini uyarır, B hücreleri plazma hücrelerine dönüşür. Oluşan germinal merkezlerde IgY ve IgA sınıfı antikorlar üretilir. IgA’ya salgısal parça takılarak bağırsak boşluğu- Avrupa Birliği ve Tüm Dünya'da Yaygın Kullanım Eimeria praecox içeren İlk ve Tek Broiler Canlı Koksidiyozis Aşısı Mor Renk Özel Renklendirici Ajanı "UNIFLOCK" Son Teknoloji ile Üretim Vanilya Aromalı Prekosiyöz İşlem= Bağırsak Dostu Oosist Sayımı Teknik Hizmetler Morfolojik İnceleme Laboratuvar Hizmeti PCR K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı na bırakılır (bu iş jejunumdaki foliküllerde yapılır). GALT’da ayrıca hücresel bağışıklık olaylarını yürüten IEL (intraepitelyal lenfositler) bulunur. Bunlar özafagus ve bağırsak mukozasında bulunurken önmide mukozasında bulunmazlar. Kuluçkadan çıkan civcivde hemen hemen hiç IEL bulunmazken, zamanla sayıları artar, yaşlı tavuklarda ise tekrar ortadan kalkarlar. Tavuklarda bu yaygın GALT yapısı içinde, mideden duodenuma geçiçte daha organize bir doku şeklinde Pilorik tonsil bulunur. Harderan bezi ve CALT Tavuk gözü bağışıklık sistemi ile ilgili iki unsur içerir: 1)Katı bir organ olarak Harderian bezi; 2)Foliküler doku şeklinde alt göz kapağı konjunktivasında bulunan CALT (konjunktiva ilişkili lenfoid doku). CALT diğer mukoza ilişkili lenfoid dokular ile aynı yapısal organizasyona ve görevlere sahiptir. Harderian bezi göz çukurunun arka median hattında yer alan bir ekzokrin bezdir. Görevleri arasında gözü kayganlaştırmak ve üçüncü göz kapağının bakımını yapmak da vardır. Organ salgısal bir kanalla üçüncü göz kapağı ile bağlantıdadır. Harderian bezinin dokusu iki farklı organizasyon gösterir. Bezin baş olarak nitelenen bölümünde tipik sekonder lenfoid organ yapısındaki gibi folikül ilişkili epitel ve germinal merkezler bulunur. Organın salgı kanalı çevresinde, germinal merkezlerde olgunlaştırılan çok sayıda plazma hücresi vardır. Bezin lenfoid organizasyonuna ait ilk belirtiler 5 günlük civcivlerde görülür. Hayvanların yaşı ilerledikçe lenfosit infiltrasyonu artar, T ve B hücreleri ayrı bölgelerde toplanmaya başlar. Yaşla birlikte plazma hücrelerinin sayısı da artar. Harderian bezindeki plazma hücrelerinin ilginç bir özelliği in situ ortamda prolifere olabilmeleridir. Yaşla ilişkili olan bu olay en yüksek oranda 6-8 haftalık civcivlerde görülür. Harderian bezinde üretilen immunglobulin sınıflarının yaş, sağlık durumu ve çevresel antijenler ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Genç civcivlerde IgM ve IgA üretimi baskın, IgY üretiminin ise nadir olduğu saptanmıştır. Altıncı haftadan itibaren ise IgY üretiminin yükseldiği ve 10. haftada birinci sıraya geçerken IgA üretiminin çok azaldığı belirlenmiştir. Gözyaşı sıvısındaki antikorların büyük kısmının Harderian bezinde üretildiği anlaşılmaktadır. Çünkü bu bez cerrahi olarak çıkarıldığında, göz yaşında hemen hemen hiç antikor kalmamaktadır. Göz bağışıklık sisteminin uyarılması ile iki görüş 12 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 vardır. Birine göre Harderian bezinde immun yanıt, bezin üçüncü göz kapağına açılan kanalının çevresindeki lenfoid doku tarafından başlatılır. Diğerine göre çevresel antijenler alt göz kapağı konjuktivası ile temas ettikten sonra CALT’taki hücreler tarafından işlenir ve Harderian bezine taşındıktan sonra antikor üretimi burada yapılır. Ektopik Lenfoid Dokular Karaciğer, pankreas, böbrek, tiroid, beyin ve omurilik gibi lenfoid yapıda olmayan organlarda bulunan lenfoid dokuya ektopik lenfoid doku denir. Nonlenfoid organlarda ektopik lenfoid dokunun bulunmasının bir lenfomatozis atağı mı yoksa dış antijenlere karşı normal bir reaksiyon mu olduğu ile ilgili farklı görüşler vardır. Civcivlerde yaklaşık 3. haftada, nonlenfoid organlarda lenfoid organizasyonların ortaya çıkması ile karakterize bir lenfosit atağı oluşur. Bu durum organın normal haline dönmesi ile yaklaşık 3-4. aylarda sona erer. Bir görüşe göre Stem hücreleri hemen hemen tüm olgun dokularda ortaya çıkabildiği için, lenfoid odakların herhangi bir fizyoljik aksaklığa neden olmadan böyle organlarda görülmesi de normal kabul edilebilir. Diğer görüşte ise böyle yoğun bir lenfomatozis varken o organda belli bir oranda tahribat olmamasına imkan yoktur. Epifiz (Pineal Bez) Ektopik lenfoid dokuların bulunduğu en ilgi çekici organlardan birisi epifizdir. Epifizde lenfoid kümelenme yaklaşık 3. haftada başlar ve organ kitlesinin %50’sini kaplayabilir. İmmunolojik açıdan aktif olan bu doku antikor sentezi bile yapabilir. Epifiz hücreleri ve lenfoid hücrelerin organdaki yerleşimleri diğer lenfoepitelyal dokularda olduğu gibidir. Lenfoid birikimi epifizin distalindeki damarların çevresinde başlar ve lenfoid hücreler folikül duvarından geçerek folikül lumenine ulaşabilir. Foliküllerde bulunan başlıca hücreler lenfositler, plazma hücreleri ile az sayıda eozinofil ve bazofildir. Foliküllerin içindeki lenfositlerin çoğalma hızı, folikül dışındaki lenfositlerin iki katıdır. Bu da foliküller içinde bir çeşit sitokin üretildiğini göstermektedir. Epifizin kendi orijinal hücreleri ile lenfoid hücreler arasındaki ilişki, bu organın sinir sitemi ile immun sistem arasındaki bağlantıyı sağlayabildiğini düşündürmektedir. Mural lenf nodülü Mural lenf nodülleri genellikle derin lenf damarları ile ilişkili olarak, femoral, popliteal ve posterior K anat lı B ağ ış ık lık Si ste m i n i n Ya p ı s a l U n s u r l a r ı tibial venler boyunca yer alır. Ayrıca kanat lenfatikleri boyunca da çok küçük lenfoid kümelenmeler görülebilir. Mural lenf nodülleri genelde 6. haftada ortaya çıkar ve tüm erişkin tavuklarda hayatları boyunca kalır. Mural lenf nodülleri önceki yıllarda ektopik lenfoid dokular olarak düşünülerken, çevrelerini tahrip etmemeleri nedeniyle kanatlı immun sisteminin normal yapıları olduğu düşünülmüştür. Memelilerde bulunan gerçek lenf nodülü ile kanatlılarda bulunan mural lenf nodülü arasında bazı farklılıklar vardır. Memeli lenf nodülü lenf dolaşımının üzerinde bir süzgeç gibi çalışır; lenf organ parankiminden ve foliküllerden süzülür. Mural lenf nodülü ise lenf damarını çepeçevre saracak şekilde bulunur; lenf sıvısı geçişi durdurulmadan sadece foliküllere temas ederek geçer (Şekil 3). En büyük mural nodüllerde sinuslar bulunduğu için, lenf bunların arasından geçerken akışı yavaşlayabilir. Gerçek lenf nodülünde retiküler iplikler ve makrofajlar süzmeye katkı sağlarken, mural nodüllerde bu yapılar yoktur. Mural lenf nodülünün bu yapısı, gerçek lenf nodülünün evriminde bir basamak olduğunu göstermektedir. Şekil 3. A, memelilere ait gerçek bir lenf nodülünün; B, tavuk mural lenf nodülünün genel yapısı ve prensibi. Oklar lenf akışını göstermektedir. Mural lenf nodülünün lenfoid dokusu ve germinal merkezi, gerçek lenf nodülünün lenfoid dokusuna ve germinal merkezine benzemektedir. Mural lenf nodülünde germinal merkezlerin sayısı nispeten az iken, bu merkezlerdeki B hücrelerinin T hücrelerine oranı yüksektir. Gerçek lenf nodülünde ise bunların tam tersi bir durum söz konusudur. Mural lenf nodülleri boyutlarına göre 3 kategoriye ayrılırlar. En küçük olan Tip I, lenf damarının sadece bir tarafında lenfoid birikim ile karekterizedir; sinüs ve germinal merkez bulunmaz; kapsülsüzdür. Orta boy olan Tip II dağınık eritrositler içerir, kör uçlu lenfatik kanallar vardır, kısmen kapsüllüdür. En büyük boy olan Tip III dallanmış sinuslara ve yoğun lenfoid doku içine 14 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 gömülmüş germinal merkezlere sahiptir; kısmen kapsüllüdür. Bu üç mural nodül çeşidi gerçek birere tip olmaktan ziyade muhtemelen organın gelişim aşamalarıdır. Ayrıca mural lenf nodülü lenf damarını dışarıdan veya içeriden saracak şekilde gelişebilir. Mural lenf nodüllerinin kanatlı bağışıklığındaki rolü çeşitli deneylerle gösterilmiştir. Tavuğun taban yastığına mitojen özelliğinde bir antijen verildiğinde burayı drene eden posterior tibial damarın üzerindeki mural lenf nodülünün büyümesi, antijenin yakalanıp yanıt oluşturulduğunun göstergesi olarak kabul edilmiştir. Bir başka çalışmada ise mural lenf nodülünde aktive olan lenfoid hücrelerin kana ve buradan dalağa geçebildiği gösterilmiştir. Kemik İliği Kanatlı kemik iliğinin morfolojik ve fonksiyonel açıdan iki bölümü vardır. İntravasküler olan bölümü eritropoezis ile, ekstravasküler olan kısmı lenfopoezis ile ilişkilidir. Bu bakımdan kemik iliği lenfositler de dahil olmak üzere tüm immun sistem hücrelerinin kökeni olduğu için primer lenfoid organ olarak düşünülebilir. Diğer taraftan çoğu memelinin aksine kemik iliği lenfositlerin geliştirildiği bir organ olmadığı için primer lenfoid organ olarak nitelenmeyebilir. Ancak, kanatlılarda kesin olan durum, kemik iliğinin sekonder lenfoid olarak çalışabilmesidir. Kemik iliği çoğu memelide uzun ömürlü plazma hücrelerini barındırması nedeniyle önemli bir antikor üretim yeriyken, kanatlılardaki durum ile ilgili farklı çalışmalar vardır. Bazı çalışmalarda, kemik iliğinde antikor taşıyan düşük sayıda hücre bulunurken, bazı çalışmalarda antikor üreten çok sayıda hücre saptanmış ve IgM, IgY ve IgA üreten hücreler ayırt edilmiştir. Tavuklar sırasıyla, göz içi ve damar içi yolla NDV (Newcastle Hastalığı Virusu) ile aşılandıklarında kemik iliğinde oluşan primer ve sekonder antikor yanıtının dalak ile eşit düzeyde, Harderian bezine göre ise düşük düzeyde olduğu belirlenmiştir. Avian İnfuenza Virusu (AIV) ile infeksiyonun sonrasında ise kemik iliğinde spesifik antikor üreten hücre sayısının NDV’ye göre oldukça yüksek olduğu saptanmıştır. AIV ile infekte tavukların kemik iliğindeki antikor üreten hücre sayısı akciğerdeki ile paralel bulunurken, dalak ile uyuşmadığı görülmüştür. Bu iki çalışmada, tavuklarda antikor yanıtının memelilere göre daha az oranda dalak merkezli olduğu, çünkü bu rolü Harderian bezi ve kemik iliğinin üstlendiği sonucuna varılmıştır. Tavuk lard a S u K alit e s i ve Su M i kta r ı n ı n Ön e m i TAVUKLARDA SU KALİTESİ VE SU MİKTARININ ÖNEMİ İmge Duru, Pınar Saçaklı Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları Anabilim Dalı E-mail: ??????????????????????????? Tavuk yetiştiriciliğinde sürü performansı açısından su en kritik, ancak en çok göz ardı edilen besin maddesidir. Bir tavuk yem yemeden haftalarca hayatta kalabilmesine karşın, susuzluğa yalnızca birkaç gün dayanabilmektedir. Kuluçkadan yeni çıkmış bir civcivin % 85’i sudur. Bu suyun % 10’u kaybedildiğinde civcivler ıskartaya çıkmakta % 20’si kaybedildiğinde ise ölmektedir. Civcivlerin zamanında ve yeterli miktarda kaliteli suya kavuşması önemlidir. Bu yem tüketimini teşvik eder ve daha iyi canlı ağırlık artışına yol açar. Hayvanların suya serbest olarak ulaşması önemlidir. Tüketilen su miktarı hayvanın yaşı, çevre ısısı ve sağlık durumu ve rasyonda protein ve mineral düzeylerine göre değişmektedir. Genel olarak tükettikleri yemin 1.7 -2 katı kadar su tüketirler. Bununla birlikte, aşırı sıcak stresinin olduğu dönemlerde su tüketimi üç kat hatta dört katına çıkabilmektedir. Su tüketimi suyun kalitesi ile de yakından ilişkilidir. Performans düşüklüğünden çoğu zaman kötü su kalitesi sorumlu olmaktadır. Yılda bir kez su kalitesi kontrol edilmelidir. Su kalitesinin ölçülmesinde bahar ayları en iyi zamandır. Kontamine sular hastalıkların yayılmasına ve diyareye yol açarak genç sürülerde dehidrasyon ve ölüme neden olur. Tablo 1’de içme sularında bazı element düzeyleri (ppm) ve etkileri, Tablo 2’de içme sularında toplam çözünmeyen katıların etkisi verilmiştir. Su Kalitesi Su kalitesini tanımlamak için tat, renk, koku, alkalilik, asidite, sertlik, yoğunluk (bulanıklık), pH, bakteri varlığı veya yokluğu gibi birkaç farklı yol vardır. Bu faktörler; sürülerin sağlığını ve performansını etkileyebilmektedir. Suyun bileşimi, bölgenin jeolojik yapısına göre değişebilmektedir. Bunun dışında, su kalitesi, su kaynağına ve kaynağın çevresine (sel, kuraklık ve tarım uygulamaları gibi) bağlı olarak mevsimden mevsime değişkenlik gösterebilmektedir. Bir diğer nokta ise, suda bulunan çözünmüş minerallerin ekipmanlarla ilgili sorunlara neden olabilmesidir. Bu durum, broyler ve yumurtacı piliçlerde büyüme üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta, damızlık sürülerdeki yumurta sayılarını azaltabilmektedir. Basınç düzenleyicileri ve su hatları mineral birikintileri ile tıkanabilir ve su akışını kısıtlayabilir. Her zaman için en iyisi içme suyunun berrak, kokusuz, renksiz ve tatsız olmasıdır. Ancak durum sıklıkla Tablo 1. İçme sularında bazı element düzeyleri (ppm) ve etkileri Sorun yok Hafif derece problemler Orta derecede problemler Kullanılamaz NO3 Nitrat 0-45 Mg Magnezyum 30 Ca Kalsiyum 50 SO4 Sülfat 75 Na Sodyum 30 Cl Klor 0-70 45-100 0-60 50-80 75-150 30-50 70-150 100-200 60-90 80-100 150-300 50-150 150-300 >200 >90 >200 >300 >150 >300 Tablo 2. İçme sularında toplam çözünmeyen katıların etkisi Sudaki miktarı (ppm) >500 İnsan tüketimi için kullanılmaz <1000 Ciddi problem yaratmaz 1000-3000 İshale neden olabilir 3000-5000 İshale neden olabilir ve geçici olarak red edilir. >5000 Kanatlılar için uygun değildir. 16 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 SÜRÜNÜZÜ GÜÇLENDİRİN Poulvac E. Coli aşısı ile bulaşıcı hastalık riskine karşı korunun. Poulvac E. Coli solunum sistemi koruma programının bir parçası olarak, kanatlıların performansını düşüren ve maliyetli kesimhane kayıplarına sebep olan E. Coli’ yi ve Kolibasilloz’u durdurmaya yardımcı olur. Kanatlılarınızı ve kazancınızı korumaya yardımcı gücü edinin. Daha fazla bilgi için Zoetis.com.tr veya Facebook.com/ZoetisTurkiye adreslerini ziyatet edin. Tavuk lard a S u K alit e s i ve Su M i kta r ı n ı n Ön e m i böyle değildir. Örneğin, yüksek kükürt suda çürümüş yumurta kokusuna, yüksek demir kırmızımsı-kahverengi bir renge, yüksek bakır ise mavimsi bir renge yol açmaktadır. Demir veya manganez sülfatlar acı bir tada neden olabilmektedir. Buna ek olarak, yüksek konsantrasyonlarda sülfatlar, magnezyum ile birleşerek Epsom tuzlarını oluşturabilmektedir veya sodyum ile birleşerek laksatif bir etki yaratmaktadır. Yüksek konsantrasyonda sodyum ve klorür (tuz) su tüketimini artırabilir. Bu durum ıslak altlığa neden olabilir. Suda bulunan yüksek miktardaki tuz seviyeleri, yemdeki tuz ile birleştiğinde zehirlenmeye yol açabilir. Yüksek düzeylerde kalsiyum, magnezyum ve sülfatlar veya bunların kombinasyonları su sisteminde tortu oluşturabilmektedir. Sudaki nitratlar, bakteriyel kontaminasyonun göstergesi olabilir. Nitrat varlığı genellikle, ticari kimyasal gübrelerin veya çevredeki alanlardan gelen hayvan gübrelerinin, yeraltı suyuna sızıntı yapmasının doğrudan bir sonucudur. Sonuç olarak; su berrak, kokusuz, renksiz ve tatsız görünse dahi, güvenli olduğu varsayılmamalıdır. Sudaki kontaminasyonlar, litre başına miligram veya milyonda bir (ppm) olarak ölçülmektedir. 1 ppm, 1 ton suda çözünen 1 g tuza eşdeğerdir ve suyun 1ppm tuz ihtiva ettiğini ifade etmektedir. ppm çok küçük bir birim olmasına rağmen, bu düzeylerde rasyona ve suya ilave edilen mineraller sağlık ve performans açısından önemlidir. Suda yüksek miktarlarda minerallerin bulunması sonucu canlı ağırlık artışı ve yumurta sayısında azalma, yemden yararlanmanın kötüleşmesi ve ıslak altlık gibi problemler şekillenebilmektedir. Su kaynağının ne kadar asidik veya alkali olduğu ise pH değerlerinden anlaşılmaktadır. pH skalasında 7 değeri nötr, pH 7’den düşük ise asidik, 7’den yüksek ise alkali olarak kabul edilmektedir. Yüksek bir pH çoğunlukla yüksek seviyede kalsiyum ve magnezyum ile karakterizedir ve bunlar zamanla birikerek su sistemlerini tıkamaktadırlar. Alkali değeri yüksek olan su, yemden yararlanmanın kötüleşmesine ve su ve/ veya yem tüketiminin azalmasına, ayrıca olası ishal ve sindirim rahatsızlıklarına sebep olabilmektedir. Yüksek mineral içeriği aynı zamanda su hatlarında ve oluklarında tortu oluşmasına, nipellerin damlatmasına ve su arıtımında kullanılan klor veya diğer sanitasyon ajanlarının etkinliğinin azalmasına sebep olabilmektedir. Kalsiyum, magnezyum ve sodyum, su içinde çözünen inorganik tuzların bir ölçüsü olan toplam çözünmüş 18 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 katıların ana bileşenleridir. Yüksek seviyelerde çözünmüş mineral içeren sular ‘sert’ su olarak nitelendirilmektedir. Su ‘yumuşatıcıları’, kalsiyum ve magnezyumu sodyum ile değiştirerek su sertliğini azaltmaktadır. Bununla birlikte, tavuklar fazla sodyuma karşı hassastırlar. Bu nedenle, çoğu durumda, kanatlı suyuna su yumuşatıcılarının eklenmesi önerilmemektedir. Eğer kullanılırsa, sodyum düzeyleri düzenli olarak kontrol edilmelidir ve sodyumun kabul edilemez seviyelere gelmesi önlenmelidir. Genel olarak, tavuklar asidik suları (pH 7’den daha düşük), bazik (veya alkali) suya tercih etmektedirler. Tavuklar için 6.2 ile 6.8 aralığındaki pH en iyi aralık olarak görünmektedir. Asitleştirme suyun pH’sını düşürmekte ve su kalitesini arttırmaktadır, sürülerin sağlığını ve performansını iyileştirmektedir. Suyun pH’sını düşürmek için yüzde beş oranında elma sirkesi kullanılabilmektedir. Sirke, zayıf bir asit olan asetik asittir ve hidroklorik veya sülfirik asit gibi kuvvetli asitlerden daha az tehlikelidir. Zayıf asitler suyun pH’sını hafifçe düşürebilir ve çoğu durumda bu yeterli olmaktadır. Bununla birlikte, eğer başlangıç pH’sı çok yüksekse, sirkeden daha kuvvetli bir çözelti gerekebilmektedir. Asitleştirmenin sağladığı avantajlar; • Gastrointestinal sistemin pH’sının düşürülmesi ve böylelikle patojen organizmaların gelişiminin önlenmesi • Klorun kullanılabilirliğinin arttırılabilmesi • İçme sistemlerinde tortu oluşumunun engellenmesidir. Mikrobiyal testler, su kaynağında zararlı seviyelerde bakteri, küf veya mantar varlığının tespitinde oldukça büyük bir öneme sahiptir. Toplam aerobik bakteri sayısı su sistemlerinin temizliğini gösteren ucuz bir testtir fakat bakterilerin yararlı veya zararlı olup olmadığı konusunda bilgi vermez. Kaynak suyu ve tavukların içtiği su bakteri yönünden analiz edilmelidir. 10,000’den fazla koloni oluşturan birim (cfu) / ml, sistemin patojenleri barındırma potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Yetiştiricilerin tavukların içtiği suyu kendilerinin de içmelerini güvenli bulup bulmadıkları, suyun gerçek kalitesinin test edilip edilmediğini sorgulamaları gerekmektedir. Suyun mineral seviyeleri ve bakteri içeriği laboratuvar testleri ile saptanmadıkça suyun gerçek kalitesi anlaşılmamaktadır. Suyu yılda bir defa kontrol ettirmek, su kaynağında zamanla oluşa- 100 Yıl. Değerlerimizi, yenilikçiliğimizi, teknik servisimizi ve ürünümüzü kanıtlamamız için oldukça uzun bir süre. Başarımızın büyük bir kısmını oluşturduğunuz için teşekkürler. Tavuk lard a S u K alit e s i ve Su M i kta r ı n ı n Ön e m i bilecek herhangi bir değişiklik konusunda zamanında müdahaleyi sağlayabilecektir. Mineral analizi ve bakteri analizi için numunelerin toplanması ve nakli için kullanılan yöntemler farklılık göstermektedir. Bakteri analizi için steril bir kap kullanılıp, suyun açıldığı musluk veya nipel %91’lik alkol ile temizlenmeli, su 20-30 saniye akıtıldıktan sonra (steril bir cımbız ile nipel başlarından suyun akışı aktive edilir), numuneler alınmalıdır. Numuneler soğuk tutulmalı (ancak donmamalı) ve mümkünse 24 saat içerinde laboratuvara götürülmelidir. Numuneleri daha uzun süre bekletmek gerekiyorsa, en güvenilir sonuçlar için buzdolabında saklanmalıdır. Mineral numunelerin soğukta tutulması gerekmez. Örnek sonuçlarda bir sorun olduğu tespit edilmişse, giderilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Bu, bir veya birden fazla sayıda su arıtma seçeneği anlamına gelebilir. Birçok yetiştirici, yüksek miktarda mineral içeren su için su sistemine kum filtresi eklemektedir. Asitleştirme (daha önce belirtildiği üzere), su kaynağının pH’sını düşürmektedir. Klorlama, bakteri kontaminasyonunu gidermek için en sık kullanılan su arıtma yöntemidir. Klor, en ucuz su temizleyicisidir ancak hidrojen peroksit ve klor dioksit gibi diğer ürünler de mevcuttur. pH değeri düşük olan sular için, hayvanlar kümeste iken haftada bir defa olmak üzere 24 saat süresince içme hatlarına hidrojen peroksiti (20 lt suya 250 ml) karıştırılabilmektedir. Sürü değişim aralarında yani kümes boşaltıldığında ise pasların, mineral yatakların, yosunların ve biyofilmlerin (birbirine yapışan mikroorganizma toplulukları) zamanla birikmesini önlemek amacıyla dezenfektanlar ve su hattı temizleyicileri uygulanabilmektedir. rını iyileştirmiştir. Bununla birlikte, bu gelişmelerin broylerdeki su gereksinimi ve su tüketimini nasıl etkilediği çok fazla dikkate alınmamaktadır. Bundan 10 ile 20 yıl önce yetiştirilen sürüler ile 2010-2011 yıllarında yetiştirilen broyler sürülerinin günlük ortalama su tüketimleri karşılaştırıldığında; 42 günlük sürede tavukların su tüketimlerinin eskiye göre % 34,3 oranında arttığı belirlenmiştir. Günlük su tüketimlerindeki değişimin, erken yaşlarda en fazla olduğu ve hayvanların yaşı ilerledikçe farkın azaldığı ortaya konmuştur. 2010-2011 dönemindeki sürülerin 1991 yılındaki sürülere kıyasla 2.günlerinde %160, 42.günlerinde %17.6 oranlarında daha fazla su tükettikleri saptanmıştır (Williams ve ark., 2013). Su tüketimi, genel bir kural olarak, ilk günden kesime kadar her gün artmalıdır. Eğer her seferinde bir günden fazla bir gecikme yaşanıyorsa, bir noktada yanlışa sebep olan bir problem var demektir. Yem tüketimi ve su tüketiminin yakın bir ilişkisi olduğu unutulmamalıdır. Eğer su tüketimi herhangi bir gün azaldıysa, yem tüketimi de düşmüş demektir. Su Dezenfeksiyon Programları Su dezenfeksiyon programları, sürülerde su sistemi sebebiyle ortaya çıkabilecek problemleri önlemeye yardımcı olan en iyi araçtır. Klor, klordioksit, hidrojen peroksit gibi ürünler sıklıkla kullanılmaktadır. Her su kaynağı ve sistemi, hangi seviyede dezenfektanın mikrobiyal gelişmeyi daha iyi kontrol ettiği konusunda birbirinden farklıdır. Önerilen düzeylerde dezenfaktan kullanmakla başlanarak, daha sonra mikrobiyel test sonuçlarına göre dezenfaktan konsantrasyonları ayarlanmalıdır. İyi bir sürü performansı için yüksek kaliteli suyun temini kritik önem taşımaktadır. Ancak su kalitesi kadar suyun miktarı ve bulunabilirliği de oldukça önemlidir. Yeteri kadar suya erişimi sağlanamazsa, su kalitesi yüksek olsa dahi hayvanlar tüm potansiyelini ortaya koyamamaktadır. Bu problemler genellikle eski tip çiftliklerde olmaktadır veya su tedarik kapasitesi arttırılmadan ek bir bina inşa edilmiş olabilir. Bir diğer yaygın problem ise kuyudan kümeslere kadar boru boyutlarının yetersiz olmasıdır. Su dezenfektanlarının uygun konsantrasyonlarda kullanılması sonucunda toplam aerobik bakteri sonucu 0 cfu/ml olmalıdır. Dezenfeksiyon için başlangıç düzeyleri; klor 2-4 ppm klordioksit 5-8 ppm ve hidrojen peroksit 25-75 ppm’dir. Kullanılan klor düzeyi 1 ppm ile 6-8 ppm arasında minerallerin varlığına ve temizliğine bağlı olarak değişmektedir. Dezenfektanların etkinliğinin en iyi göstergesi sudaki mikrobiyal düzeyin ölçümüdür. İdeal dezenfektan etkinliğini değerlendirmek için alınan numunelerin, dezenfektanın nötralize edilmesi için steril ve sodyum tiosülfat içeren kaplarda toplanmasıdır. Son 20 yıl içerisinde modern broyler sürülerinde su tüketimi önemli ölçüde artmıştır. Genetik alanında yıllar boyunca kaydedilen ilerlemeler, canlı ağırlık artışı, yem tüketimi ve yemden yararlanma oranla- Günümüzde, asit dengeli kuru klor, gelişmiş oksidasyon işlemi ve yerinde klor üretimini (onsite generation of chlorine) gibi yeni su temizleme sistemleri de etkili bir şekilde kullanılabilmektedir. Su Miktarı 20 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 Verimlilikle iș birliğini bulușturan kimya yaratıyoruz. Vitaminler: A, AD3, B2, E Kalpan (B5) Kolin Klorit Renklendiriciler: Kırmızı: Lucantin® Red Pembe: Lucantin® Pink Sarı: Lucantin® Yellow Enzimler: Natugrain® ve Natuphos® Glisinatlar: Çinko, Bakır, Demir, Mangan Mikotoksin Bağlayıcı: Novasil™ Plus Organik Asitler: Organik Asit Karıșımları Formik Asit: Amasil® Propionik Asit: Luprosil® Omega 6: Lutalin® ve Lutrell® Pure 1,2-Propandiol USP animal-nuttrition.basf.com Not: Ulusal yönetmelikler farklılık gösterebilir, o nedenle ürün kullanılmadan önce mutlaka göz önüne alınmalıdır. B aşa rılı Tav uk ç u lu ğ u n Sı r r ı BAŞARILI TAVUKÇULUĞUN SIRRI (UYGULANAN BİYOGÜVENLİK ÖNLEMLERİ) Prof. Dr. Erol Şengör ????????????????????????????????????? E-mail: ??????????????????????????? Biyogüvenlik Nedir? Biyogüvenlik insan, hayvan ve bitki yaşamı için zararlı organizmaların çiftliğe giriş ve yayılmasının önlenmesi için alınan tedbirlerin tümünü ifade eder. Tavuklar hastalık etkenlerine karşı en duyarlı hayvanlar oldukları için tavukçuluk işletmelerinde biyogüvenlik çok önemlidir. Biyogüvenlik uzun yıllardan beri Türk tavukçuluk sektörünün gündeminde olan bir konu olmasına rağmen sektör tarafından tam olarak algılandığından söz etmek şu an için pek mümkün değildir. Biyogüvenlik önlemleri kısa vadede değil uzun vadede olumlu sonuçlar doğuracak önlemler olduğu için olumlu sonuçlarını görmek demek üretim sırasında bir hastalık çıkma riskinin azalmış olması demektir. İşletmeler genellikle kısa vadede olumlu somut sonuçlar görmek istediklerinden ve de kısa vadede olumlu bir sonuç göremediklerinden dolayı söz konusu önlemleri yavaş yavaş askıya almaya başlarlar. Sonuçta biyogüvenlik önlemleri sadece göstermelik olarak kalır. Biyogüvenlik denilen uygulama prosedürü, zincirin tüm halkaları boyunca kopuntu olmaksızın üretim süreci devam ettiği müddetçe aralıksız olarak uygulanması gereken önlemlerdir. Olumlu sonuçlar birkaç sene sonunda hastalık çıkma riskinin azalmasıyla kendisini gösterebilir. Biyogüvenlik uygulamaları bir tavukçuluk işletmesi için o kadar önemlidir ki, iyi uygulanmaması sonucu hastalık çıkması halinde kontratlı çiftçinin göreceği zararın çok daha büyüğünü entegratör firma görecektir. Plânlanan genel üretim düşecek ve hastalığın ihbarı mecburi bir hastalık olması durumunda ihracat kapıları da kapanarak hem entegratör firma ve hem de topyekûn ülke hayvancılığı büyük zarar görecektir. Bu bakımdan biyogüvenlik konularının tartışıldığı toplantılara, kontratlı çiftçilerin, yumurta üreticilerinin ve hayvan bakıcılarının da doğrudan katılımının sağlanması çok yararlı olacaktır. Enfekte hayvanlar bakteri veya virüs parçacıklarını dışkı, 22 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 salya ve burun akıntıları vasıtasıyla devamlı olarak etrafa saçmaktadırlar. Böyle bir ortam içinde bulaşıcı hastalıkların kümesten kümese veya çiftlikten çiftliğe yayılma şansı da yüksek olmaktadır. Yetiştiriciler hastalık durumları pek belirgin olmayan damızlıklardan hayvan almamalıdırlar. Hasta damızlıklardan civciv veya yarka alınması çiftliğe hastalıkların girmesi için davetiye çıkarılmasıdır. Çitliğe yeni alınan sürüler çiftliğe vardıklarında muayene edilmeli ve dezenfekte edilmiş temiz kümeslere yerleştirilmelidir. Sürüler çiftliğe yerleştirilirken o kümeste daha önceden yerleştirilmiş başka hayvanların olmaması şarttır. Hepsi-içeri hepsi-dışarı (All-in allout) sistemi mutlaka izlenmelidir. Altlık ve yem mutlaka güvenilir kaynaklardan temin edilmeli ve servisten önce analizlere tabi tutulmalı ve her parti sürü için temiz altlık kullanımı hassasiyetle tavsiye edilmelidir. Bir kanatlı işletmesindeki biyogüvenlik riski işletmenin yerine, büyüklüğüne, bölgede mevcut olan hastalıklara, rüzgâr istikametine ve yönetim tarzına göre değişiklik gösterebilir. Ancak işletmenin GPS, PS, kuluçka, yarka, yumurtacı veya broiler işletmesi olma durumuna göre biyogüvenlik seviye farkları olabilir. Damızlık sürüler içindeki hayvanların kıymeti çok yüksek olduğu için biyogüvenliğin çok daha üst seviyelerde tutulması tavsiye edilebilir. Bununla birlikte alınacak önlemlerde bir seviye belirlemek her zaman için pek doğru olmayabilir. Alınacak önlemlerin daima en üst düzeyde olmasına özen gösterilmelidir. Risklerin neler olabileceğinin herkes tarafından bilinmesinde fayda olacağı için elemanların eğitimi çok önemlidir. Kümeslerdeki yumurta verimi, canlı ağırlık kazanımları gibi verilerin ve hastalıklarla ölüm kayıtlarının tutulması ve bu kayıtların kısa aralıklarla iyi yorumlanması çok önemlidir. Normal dışı bir gidişat sezildiği anda işletme sahibinin derhal haberdar edilmesi problemler tam ortaya çıkmadan önlem alınabilmesi açısından yararlı olacaktır. www.bigdutchman.de Relax: Broyler Damızlık için özel tasarlanmış Otomatik Folluk Bakımı kolay, Damızlıklar için kullanımı kolay Big Dutchman modern ve başarılı damızlık yönetimi için, müşterilerine uzmanlıkla çalışılmış konseptler ve donanımlar sunmaktadır. Alman kalitesinin bir örneği olan Relax folluğumuz, birçok sektöre önderlik eden özellikleri ile beraber yeni ikiye bölünmüş folluk çatısı ve otomatik folluk kapama mekanizması ile çalışmaktadır. | Optimal folluk giriş yüksekliği ile damızlıklar tarafından yüksek oranda otomatik folluk kabulü | İkiye bölünmüş ve hafif çatı yardımıyla folluk içi ve yumurta bandı hızlı ve kolayca izlenebilmektedir | Optimum hijyen ve temizliği ahşap içermeyen zeki tasarımına borçlu | Kısa yuvarlanma mesafesi ve yumuşak aktarım sonucunda en yüksek yumurta kalitesi BD Agriculture Tarım Mak. Kafes Dış Tic. Ltd Şti Mansuroglu Mh. 286 Sk. Gültekinler Sitesi A Blok No: 35 Kat 2 D.4, Bayrakli Izmir, Türkiye · Tel. +90 232 461 75 60 · Fax +90 232 461 75 68 bilgi@bigdutchman.com B aşa rılı Tav uk ç u lu ğ u n Sı r r ı Tavuk Kümeslerinde Uygulanması Gereken Bazı Biyogüvenlik Önlemleri Ziyaretçiler Çiftliğin etrafı mutlaka duvarla çevrili olmalı ve ziyaretçiler sadece bir tek noktadan giriş-çıkış yapabilmelidirler. Ziyaretçi olarak sadece iş için gerekli olan kişilere izin verilmelidir. Giriş yapacak ziyaretçiler mutlaka ziyaretçi defterine kaydedilmeli ve ziyaret süresince ziyaretçilere temiz koruyucu giysi ve çizmeler (ziyaretçiyi değil çiftlikteki hayvanları korumak amaçlı) sağlanmalıdır. Koruyucu giysiler, bir kez kullanımlık olanlar hariç, göstermelik değil fonksiyonel olmalı, her kullanımdan sonra mutlaka yıkanmalı ve temiz naylon poşetler içinde bir sonraki ziyaretçi için saklanmalıdır. Koruyucu giysiler mutlaka büyük boylarda hazırlanmalı, hiçbir ziyaretçiye dar gelmemeli ve ziyaretçilerin hiçbir noktası açıkta kalmamalıdır. Bu uygulama ilk başta fazla masraflı ve fuzuli gibi görünebilir fakat bu gözle bakılmamalı ve gereken titizlik mutlaka gösterilmelidir. Kümeslere elektrik ve su sarfiyatını tespit için gelen sayaç okuma elemanları, kümeslere yem getiren kamyon şoförleri, dezenfektan madde veya ilaç getiren elemanlar, üretim danışmanları, aşı yapma ve 24 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 / veya gaga kesme ekibinin elemanları işletme için büyük risk unsurudurlar. Bunlara devlet görevlileri ve hastalık tespiti için numune almaya gelen laboratuvar görevlileri vesaire gibi insanların da dahil edilmesi gerekmektedir. Çalışan Personel olası riskler konusunda iyi eğitilmelidir. Çiftlikte çalışan personelin evinde kanatlı hayvan beslemesine müsaade edilmemelidir. Yaşlı sürünün bulunduğu kümese girilmişse, banyo yapılmaksızın ve elbise değiştirilmeksizin, hiçbir nedenle aynı gün genç bir sürüye girilmemelidir. Çiftlikte çoklu yaş grubu hayvan bulundurulmasının büyük bir risk oluşturduğu bilinmelidir. Eğer çiftlikte çoklu yaş grubu hayvan bulunduruluyorsa personel hareketi genç sürülerden yaşlı sürülere doğru olmalıdır. Çiftlikte bir aşılama veya gaga kesme ekibi çalıştırılacaksa veya bir broiler kümesinden kesimhaneye sevk için piliç toplama ekibi görevlendirilecekse o ekibin bir gün önce başka bir kümeste çalışmış olma riski göz önünde bulundurularak ekibin tüm elemanlarına temiz giysiler giydirildikten sonra kümese girmelerine izin verilmelidir. “Nasıl olsa broilerler kesime gidiyor içeride başka hayvan kalmayacak” diye düşünülerek temiz giysi uygulaması göz ardı edilirse, B aşa rılı Tav uk ç u lu ğ u n Sı r r ı kümes ne kadar temizlenir ve dezenfekte edilirse edilsin bir sonraki partide riskin yüksek olabileceği unutulmamalıdır. ten, tekerleklerindeki çamurlar tazyikli sularla giderildikten sonra içinde etkin bir dezenfektan bulunan tekerlek havuzundan geçirilerek içeri alınmalıdırlar. Yem ve İçme Suyu Bu araçların sürücülerinin işletmeye girmelerine gerek yoksa kesinlikle araçlarından inmemelidir. Çünkü bunların ayak bastıkları paspasları bulaşıklık kaynağıdır. İşletmeye girmeleri gerekli olan araç sürücüleri araçtan inmeden önce naylon çizme galoşlarını ayaklarına geçirdikten sonra inmeli ve doğruca banyo, giysi ve çizme değiştirme bölümüne geçmelidirler. Hijyenik hassasiyet derecesi yüksek olan işletmelerde (GPS, PS veya kuluçkahane gibi) banyo almak mecburi tutulmalıdır. Onun dışındaki işletmelerde personel, kıyafetleri üzerine koruyucu giysiler ve temiz çizmeler giydikten sonra, işletme içinde yapacakları işlevlerini yapmaya başlamalıdırlar. İşletmeye alınacak yemlerin güvenilir kaynaklardan gelmesine özen gösterilmelidir. Entegre işletmenin yem fabrikası müdürü bu konunun bilincinde olmalıdır. Kaynak bilinse bile zaman zaman yem numuneleri alıp analiz ettirmek işletmenin güvenliğini artıracaktır. Entegre çalışan firmalar kontratlı çalıştıkları çiftliklere hijyenik seviyesi düşük yem göndermezler. Fakat yapılan bir hatanın gizlenmesi amacıyla veya yanlışlıkla bulaşık yem gönderilirse, bunun bedeli eninde sonunda hem üreticiye ve hem de entegre işletmeye çıkacaktır. İşletmeye yem hammaddesi alınıyorsa bu maddelerin kapalı araçlarla gelmesi ve yolda serçe ve güvercinler gibi yaban hayatı kanatlılarıyla temas etmesinin önlenmesi sağlanmalıdır. Boşaltım sırasında dikkatli bir şekilde kekleşmiş yem hammaddelerinin ayıklanması gerekir. Kekleşmiş bu maddelerin ziyan edilmemesi için elle ufalanarak yem deposuna alınması sıklıkla yapılan büyük bir hatadır. Zira kekleşmiş yem hammaddeleri genellikle aflatoksin içerebilirler. Bunların atılması suretiyle sağlanacak fayda daha fazladır. Kekleşme çok fazlaysa tüm hammadde kabul edilmeksizin iade edilmelidir. Ayrıca hammaddelerin boşaltımından önce numuneler alınması, hammaddenin bir karantina deposuna boşaltılması ve yapılan muayenelerden sonra kabul veya red etme uygulaması biraz masraflı görünse bile uzun vadede faydası maliyetinden daha fazla olacaktır. Hayvanların içme suyunun kalitesinin insanların içme suyundan farklı olmaması gerektiği hatırdan çıkarılmamalıdır. Hangi kaynaktan gelirse gelsin sulukların ucundaki içme suyunun 0,5 ppm aktif klor içerdiğinden emin olunmalıdır. Bu miktardaki aktif klor kalıntısı suyun dezenfekte edilmiş olduğunun garantisidir. Bunun için bir dozimetrenin kullanılması insan hatalarını bertaraf edebilir. Suyun sanitasyonunun her an için uygun olduğu sık sık kontrol edilmelidir. Yabani Kuşlar ve Zararlılar Evcil kanatlı hayvanların yabani kuşlar ve kemirgenlerle teması son derece tehlikelidir. Bunlar özellikle su kuşları, güvercinler, papağangiller ve diğer tüm yabani kanatlılar ile kemirgenlerdir. Kümes bu tür hayvanların içeri giremeyeceği şekilde inşa edilmiş olmalıdır. Kemirgenler ve zararlı hayvanlarla mücadele programı aralıksız sürdürülmelidir. Artık kümesimizde fare görülmüyor diye kemirgenlerle mücadele programının zayıflatılması veya askıya alınması o hayvanlara bir davetiye niteliğindedir. Yem ve su dağıtım sistemi bu zararlıların bulaştıramayacağı şekilde izole olmalıdır. Eğer yerlere yem saçılmışsa derhal toplanarak atılmalı ve yerlere saçılan yemler yeniden yemlik içine dökülmemelidir. Ekipman, Malzemeler ve Altlık Bütün taşıma kafesleri, aşılama ve gaga kesme ekipmanı, her türlü alet, edevat ve yemlikler, kafesler, suluklar kullanımdan önce temizlenip dezenfekte edilmelidir. İşletmeye Gelen Araçlar Kümes boşaltıldığında altlık materyal uygun şekilde dışarı çıkarılıp en kısa süre içinde (pislikler etrafa dağılmadan) uygun metotlarla giderilmeli veya işlenerek yeniden ekonomiye kazandırılacak metotlar uygulanmalıdır. Bu işlem genellikle uzak ve merkezi yerlerde altlıkların toplanması suretiyle ayrı bir işletme olarak yapılmaktadır. Bu tür işlemler maalesef ülkemizde pek yaygın olarak uygulanmamaktadır. İşletme sahibi, personel, tamirciler, aşı, gaga kesme ve kümes boşaltma ekiplerinin araçları, yem kamyonları gibi araçlar işletmeye normal olarak girmesi gereken araçlardır. İşletmeye gelen araçlar yıkama platformu üzerinde tazyikli sularla tozları indirildik- Kümesin boşaltılmasının ardından tüm yüzeyler görünür kaba kirliliklerinden arındırıldıktan sonra tazyikli su ile baştanbaşa yıkanmalı ve sonra etkin dezenfektanların uygun dozda hazırlanmış solüsyonlarıyla dezenfekte edilmelidir. 26 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 K anat lı E t i G ü v e nilir l i ğ i KANATLI ETİ GÜVENİLİRLİĞİ KANATLI ETİNDE KİMYASAL KALINTI VE KONTAMİNANT RİSKİ Vet.Hek. Görkem Ozansoy*, Prof.Dr. Muammer Göncüoğlu*1 *Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü 1 E-mail: goncu@veterinary.ankara.edu.tr Gıda güvenilirliği, tüketicilere sağlıklı ürün sağlamak amacıyla üretim, işleme, depolama, taşıma ve dağı- Zirai ve veteriner ilaçları a) Veteriner ilaçları tım aşamalarında fiziksel, kimyasal ve biyolojik tehlikelerin ortadan kaldırılması veya tolere edilebilir limitlere çekilmesi amacıyla alınan tedbir ve yapılan uygulamalar olarak ifade edilir. Bu tehlikeler içerisinde kimyasallar özellikle uzun dönemde kronik sağlık problemlerine yol açabildikleri için tüketiciler açısından büyük önem taşımaktadır. Kimyasal tehlikeler dış faktörlere bağlı olarak kanatlı hayvanlara Kanatlılarda veteriner farmasötik ilaçlar bulaşıcı hastalıkları kontrol altına almak için terapötik veya oluşabilecek hastalıkları önlemek ve parazitikenfeksiyonları kontrol etmek için profilaktik amaçla uzun süredir kullanılmaktadır. Anabolik ajanlar gibi farmasötik amaçla kullanılan veteriner ilaçlarından bazıları belirgin bir büyüme destekleyici etki sağlamakta, yemin verime dönüşümünü ve hayvanın canlı dolayısıyla kanatlı et ve et ürünlerine bulaşabileceği ağırlığını arttırmaktadır. Ağırlığın artması kısmen kas gibi, kanatlı etinin işlenmesi sürecinde de kendili- proteazlarının inhibitör etkisinden kaynaklanmakta- ğinde oluşabilmektedir. Kanatlı eti için önemli kim- dır. Antimikrobiyal ajanlar gibi diğer ilaçlar da yine yasal riskler şu şekilde sıralanabilir: yemin verime dönüşüm oranını arttırdığı için kulla- • Zirai ve veteriner ilaçları nılan veteriner preparatlarındandır. Diğer büyüme • Çevresel ve endüstriyel kontaminantlar • Üretim ve depolama sırasında oluşan kimyasal maddeler destekleyici amaçla kullanılan preparatlar ise estradiol, progesteron ve testosterondur. Bu maddelerin kullanımı 1988 yılından beri AB’de fiilen yasaklanmıştır. Ancak ABD, Kanada, Meksika, Avustralya ve Hayvanların bu kimyasallara maruz kalması yem, Yeni Zelanda gibi diğer ülkelerde sıkı başvuru önlem- içme suyu, hava, uygulanan ilaçlar veya kümesalet leri ve kabul edilebilir geri çekilme süreleri uygulan- ve ekipmanları yoluyla olabilmektedir. Maruz kalınan kimyasal kontaminantlarınbir kısmının kanatlılarda ciddi bir toksisite göstermemesine ve genellikle metabolizmaları tarafından kolaylıkla parçalanabilmesine rağmendiğer bir kısmı metabolizmaya karşı dirençlilik göstererek hayvansal ürünlere taşınmakta ve dolayısıyla insanlar için bir tehdit oluşturabilmek- mak şartıyla izin verilmektedir. Temel sorun, kullanılan ilaçların veya metabolitlerinin et ve et ürünleri ile diğer hayvansal kökenli gıdalarda kalabilmesi ve tüketici sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olabilmesidir. Farklı tipte kalıntıları içeren çiğ et, ürün yapımında kullanıldığında bu kalıntılar ürünlere geçebilmektedir. Böyle kalıntıları içeren et ve et ürünleri tüketildiği zaman, insanlarda genotoksik, tedir.Bu geniş yelpazedeki maruz kalma rotaları ve immünotoksik veya kanserojenik etkiler gibi bazı meydana gelebilecek olası sağlık riskleri, bu madde- olumsuz etkiler meydana gelebilmektedir. Örneğin, lere karşı önleyici veya tedavi edici tek bir yaklaşı- kloramfenikol, aplastik anemiye yol açabilecek irre- mın uygulanmasını imkânsız hale getirmektedir. verzible tipte kemik iliği depresyonuna neden ola- 28 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 K a na tl ı Eti Gü ven ilir liği bilmektedir. Sülfonamidler tiroid üzerine toksik etki Kanatlı hayvanlarda sıklıkla kullanılan antikoksidial gösterirken enrofloksasin bazı alerjik reaksiyonlara, ilaçlar da yine insan sağlığı için tehdit oluşturan bir dirençli bakterilerin ortaya çıkmasına neden olabil- diğer veteriner ilaç grubudur. Antikoksidiallar, kanlı mektedir. Nitrofuranın bir metaboliti olan furazoli- diyare ve yumurta üretiminde azalma gibi ciddi etki- donun mutajenik ve kanserojenik özelliklere sahip lere neden olan parazitler tarafından taşınan bulaşı- olduğu bildirilmiştir. Yine sülfametazinin tümör üre- cı bir enfeksiyon olan koksidiyozu önlemek ve kont- timine katkıda bulunduğu bildirilmiştir. Antibiyotik kullanımının bir diğer olumsuz etkisi gastrointestinal sistemde dirençli bakteriler geliştirme potansiyelidir. Etteki antibiyotik varlığı bağırsak mikroflorasını değiştirerek, bağırsakta bulunan temel bakteri türlerinin oranında büyük farklılıklar yaratmaktadır. Bu durum yerleşik bağırsak mikroflorasının kolonizasyon bariyerini bozarak patojen mikroorganizmalar tarafından enfeksiyona duyarlılığı arttırmaktadır. Son on yılda, önceden kullanımı yasaklanmış bazı antibiyotiklere karşı bakterilerde antibiyotik direnci geliştiği görülmektedir. Bu durum antibiyotiklerin sadece tedavi amacıyla kullanıldığı kümes hayvancılığında endişe kaynağı olmaktadır. rol etmek için kullanılmakta ve yenilebilir dokularda kalıntılara neden olmaktadır. Kanatlı ürünlerinde mevcut olabilen antikoksidial kalıntıları koroner arterlerin dilatasyonu gibi insanlar üzerinde toksik etkiler oluşturabilmektedir. b) Pestisitler Zirai üretim alanlarında verimliliğin sağlanması ve ekonomik kayıpların yaşanmaması için korunma amaçlı pestisit adı verilen kimyasal ilaçlar kullanılmaktadır. Pestisitlerin kullanımı çoğu zaman büyük ölçekli üretim veya bitki materyallerinin depolanması için gerekli görülmektedir. Ancak pestisitler, toksik olmaları, doğada yavaş ayrışmaları ve gıdalarda akümüle olmaları sebebiyle kullanımına dikkat edilmesi gereken ilaçlardır. Kanatlı hayvanlar için en büyük endişe, bu kirleticilerin, hayvanlar tarafından tüketilen su ve yemde mevcut olabilmesidir. Kanatlılar pestisitlere hava, toprak, barınak malzemeleri ve su vasıtasıyla maruz kalmasına rağmen bu maddelerin en önemli alınma yolu hayvan yemleridir. Pestisitler içerisinde en büyük riski taşıyanlar organik fosforlu ve organik klorlu bileşiklerdir. Bu maddelerden bazıları hayvanların vücudunda kalabilmekte ve özellikle yağ dokularında uzun süreli etkilerle birikebilmektedir. Pestisitlere uzun dönem maruz kalma durumlarında mutajenite, teratojenite, alerjenite, fotosensitivite ve sinir sistemi rahatsızlıkları ile karşılaşılmaktadır. Aslında organik fosforlu ve organik klorlu pestisitler gibi kontaminantlardan bazıları, 1970’li ve 1980’li yıllarda yasaklanmış olsalar bile, uzun yıllar doğada kalabildiklerinden halen insan sağlığı için tehdit oluşturmaktadır. Pestisitlerin uygun kullanımı, iyi tarım uygulamaları, kalıcılığı az Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 MEKTUP ANKARA 29 K anat lı E t i G ü v e nilir l i ğ i maddelerin geliştirilmesi ve seçilmesi ile pestisit kalıntılarının maksimum kalıntı limitlerinin üstünde olması önlenmelidir. b) Dioksin Dioksin terimi dioksin ve benzeri maddelerin (poliklorlu feniller, furanlar, bromlu maddeler) tüm ze- Çevresel ve endüstriyel kontaminantlar hirli şekilleri için kullanılmaktadır. Dioksin ile ilgili a) Ağır metaller yapılan araştırmaların çoğu klorlanmış türler olan Ağır metaller yeryüzünde pek çok kaynakta bulunan, suda çözünmeyip yağda çözünen toksik maddelerdir. Kümülatif etkilerinin bilinmesine rağmen günümüzde halen pek çok sanayi dalında kullanımı tercih edilen bu maddelerin çevresel kaynaklardan sulara ve poliklorlu dibenzo-p-dioksinler (PCDD) ve poliklorlu dibenzofuranlar (PCDF) üzerinde, dioksin benzeri maddelerde ise poliklorlu bifeniller (PCB) üzerinde odaklanılmıştır. En bilinen dioksin olan 2,3,7,8-TCDD (TCDD) aflotoksinden 600 kat daha zehirlidir. Dioksinlerin teknolojik kullanımları yoktur. Ancak değişik gıdalara ulaşması neticesinde ciddi sağlık sorunları termal ve endüstriyel işlemler sırasında istenmeyen yaşanmaktadır. Genotoksik, karsenojenik, sitotok- yan ürün olarak ortaya çıkmaktadır. Dioksinler suda sik özellikte olan ağır metallerin en fazla etkilediği çok az çözünen, metabolik ve çevresel yıkımlanma- organlar karaciğer, akciğer ve böbreklerdir. Ayrıca lara dayanıklı, kalıcı, oldukça zehirli, doğada geniş kan-beyin bariyerini de kolayca geçerek nörotoksik yayılım alanına sahip çevresel kirleticilerdir. Ancak etki de gösterebilirler. Bu grup içerisinde toksisi- doğrudan ışığa maruz kaldığında hızla klor kaybede- tesi en yüksek olan metaller arsenik, kurşun, kad- rek yıkımlanmaktadır. İnsanlar dioksine %90 oranın- miyum ve cıvadır. Kodeks Alimentarius Komisyonu da hayvansal orijinli gıdaların tüketilmesiyle maruz ve AB yönetmelikleri, kurşun için kanatlı etinde ve kalmaktadırlar. Hayvansal orijinli gıdaların temel yenebilir sakatatlarda maksimum kalıntı düzeylerini sırasıyla 0.1 mg/kg ve 0.5 mg/kg olarak belirlemiştir. Kadmiyum için maksimum kalıntı seviyeleri ise kanatlı etinde 0.05 mg/kg, yenilebilir sakatatlarda Dürüst Güçlü Güvenilir karaciğer için 0.5 mg/kg, böbrek için ise 1.0 mg/kg 20. Yıl olarak belirlenmiştir. Ancak 2004 yılında Gıda Katkı Maddeleri ve Kontaminantları Kodeks Komitesi, kanatlı et ve et üründen kadmiyum alımının önemli olmadığı sonuca vararak kadmiyum için azami kalıntı seviyeleri oluşturma çalışmalarını durdurma kararı almıştır. İngiltere’de yapılan bir çalışmada kanatlı karaciğer örneklerinde kadmiyum ve kurşun tespit edilmiştir. ABD’de ise kanatlı karaciğer örneklerinde arsenik kalıntıları bildirilmiştir. Bunun sebebinin büyük olasılıkla Roxarsone gibi arsenik içeren performans arttırıcıların kullanımı ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu maddelerin kullanımı halen ABD’de izinliyken, AB’de yasaktır. 30 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 • Veteriner İlaçları • Kanatlı Aşıları • Dezenfektanlar • Kedi-Köpek Aşıları • Bitkisel Yem Katkıları Talatpaşa Caddesi No:19/1 Bahçelievler / İSTANBUL Tel.: (0212) 441 04 33 (3 Hat) Fax: (0212) 441 04 36 www.gunesecza.com.tr UKAS INTERNATIONAL QUALITY MANAGEMENT ACCREDITED COMPANY Registration Number 046 .................................. BS EN ISO 9001:2000 K a na tl ı Eti Gü ven ilir liği kontamine olma yolu ise yemlerdir. Dioksinler özel- kotoksine karşı az duyarlılık göstermesine rağmen, likle bitkilerde uzun süre mevcudiyetini korumakta- mikotoksinlerden gelen temel tehlike meydana ge- dır. Kontamine bitkilerle beslenen veya kontamine tirdiği olumsuz etkidir. Mikotoksin kalıntıları, kanatlı bitkilerden yapılmış yemleri tüketen kanatlı hayvan- ürünlerinde nadiren bulunmaktadır. Çünkü kanatlılar lar dioksinleri bünyelerine almakta, yemlerle hayva- bu maddeleri nispeten daha etkili bir şekilde filtre na geçen dioksinler ete ve et ürünlerine taşınmakta, ederek detoksifikatör görevi görmektedir. kontamine olmuş hayvanlardan elde edilen yumurta, Üretim ve depolama sırasında oluşan kimyasal et ve bunların ürünlerinin insanlar tarafından tüke- maddeler tilmesiyle de insanlara bulaşmaktadır. Böylece dioksinler besin zincirinde giderek artan miktarlarda a) Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar birikerek insan ve hayvan vücudundaki miktarları Polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) endüstriyel gıda ve yemdeki miktarlarının yüzlerce katına ula- işlemler ile gıda işleme ve pişirme sırasında organik şabilmektedir. EFSA’nın 1995-2010 yılları arası veri- maddelerde tam olmayan yanma veya piroliz sırasın- lerine göre kapalı sistemde beslenen kanatlılarda, serbest sistemle beslenen kanatlılardan daha fazla dioksin ve PCB kontaminasyonu tespit edilmiştir. Bu kanatlıların yumurtaları, et ve et ürünleri limitlerin 2-10 katı kadar dioksin içermektedir. Dioksin oral yolla alındığında sindirim kanalından genellikle %5070 oranında emilerek önce karaciğer, beyin, böbrek gibi fazla kanlanan organlarda sonra da yağ dokuda birikmekte ve burada depolanmış halde kalmaktadır. Vücutta metabolik değişikliklere uğramaz. Dioksine düşük miktarlarda uzun süre maruz kalmak insanlarda immünotoksik, kanserojenik, nörotoksik etkile- da oluşan iki veya daha fazla aromatik halkaya sahip organik bileşiklerdir. Yüksek oranda lipofilik özelliğe sahiptirler. Kavurma, dumanlama ve ızgarada pişirme gibi et ve et ürünlerine uygulanan işlemler, üründe PAH oluşumuna neden olabilmektedir. Gıdanın direkt alevle teması durumunda PAH miktarı daha da yükselmektedir. Özellikle et veya diğer yağ içeren gıda maddeleri ızgara pişirilirken alevlerin üzerine damlayan yağların yanması sonucu PAH’lar açığa çıkmaktadır. Toksik kimyasallar grubundan olan PAH’lar kanserojenik, teratojenik ve mutajenik özellik göstermesinden ötürü günümüzde endişe duyulur bir konu haline gelmiştir. rinin görülmesinin yanı sıra kardiyovasküler sistem bozuklukları, infertilite, hamilelerde düşük yapma, Yasal düzenlemeler çocuklarda gelişim bozuklukları gibi birçok olumsuz Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya etkinin görülmesine neden olmaktadır. Sağlık Örgütü (WHO) pestisitlerin, veteriner ilaçları- c) Mikotoksin nın ve diğer çevre kirleticilerinin izin verilen en yüksek kalıntı limitleriniönererek uluslararası düzeyde Mikotoksinler esas olarak Aspergillus, Fusarium ve önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca ABD’de Gıda Gü- Penicillium türü mantarlar tarafından üretilen mad- venliği ve Denetim Servisi (FSIS) her yıl hayvansal delerdir ve oluşumlarını önlemek bazen zor olmak- kökenli ürünler için ulusal kalıntı programı ile ilgili tadır. Çünkü hava koşulları, özellikle de bitkilerin verileri yayınlamaktadır. Bu veriler aynı zamanda büyüme evresinde meydana gelen yüksek yağışlar hayvansal ürünlerdeki veteriner ilaçların, diğer çev- kontrol edilemez ve mikotoksin oluşumuna neden resel kirleticilerin ve pestisitlerin maksimum kalıntı olmaktadır. Broiler ve yumurtacı tavuklar birçok mi- limitlerini de içermektedir. Türkiye’de ise 2010 yı- K anat lı E t i G ü v e nilir l i ğ i lında yürürlüğe giren 5996 sayılı Veteriner hizmet- kontaminantlarla ilgili üretici-tüketici bilinçlendiril- leri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu temel yasal meli, izleme programları daha etkin bir şekilde ya- düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Türk Gıda pılmalı ve bu izleme programları rutin kontrol prog- Kodeksi dahil olmak üzere ulusal düzenlemeler da- ramları içerisinde mutlaka bulundurulmalıdır. Kalıntı yanağını bu kanundan almaktadır. Bu kanunda kim- ve kontaminantların tespit edilmesi genellikle yetiş- yasal tehlikelerin odak noktalarının belirlenebilmesi miş personel, cihaz ve laboratuar gereksinimlerine amacıyla izlenebilirlik tanımlanmış ve uygulamaya ihtiyaç duymakta, bu nedenle laboratuar analizleri koyulmuştur. Türk Gıda Kodeksi gıdalardaki veya gı- uzun ve pahalı olabilmektedir. Biyolojik risklerde ol- dalar ile temas halinde bulunabilecek kimyasal teh- duğu gibi kimyasal tehlikeler dikkate alındığında da like içeren bazı maddelerin resmi kontrolleri için nu- çiftlikten sofraya gıda güvenliği konsepti bütünlüğü mune alma, hazırlama ve analiz metotları gibi özel içerisinde kanatlı eti üretimi yapılmalıdır. Bu kap- düzenlemeleri kapsamaktadır. samda HACCP (Hazard Analysis and Critical Control Sonuç Point – Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları) ve GMP (Good Manufacturing Practices – İyi Üretim Uy- Et ve et ürünleri tüketimiyle alınan kimyasal kon- gulamaları) sistemlerine dikkat edilmeli ve kimyasal taminantlar, biyolojik risklerden farklı olarak insan riskler de HACCP planları içerisinde düşünülmelidir. sağlığı üzerinde daha çok kronik (uzun zamana ihti- Yukarıda bahsedilen hususlar dikkate alındığında yaç duyan) hastalık tabloları oluşturmakta ve önemi tam ve etkin koruma sağlanarak halk sağlığına hiz- bazen göz ardı edilebilmektedir. Bu nedenle kalıntı met edilecektir. Tecrübe. Güneşli Aşı 30 yıllık bilgi birikimi ile zorlu durumlarda dahi kolay çözümler üretir. Bu deneyim, sektörün öncü firmalarından biri oluşu ile örtüşmektedir. Güneşli Aşı tecrübelerini siz müşterileri ile paylaşmaktan gurur duymaktadır... gunesliasi.com.tr 32 MEKTUP ANKARA Yıl: 2016 Cilt: 14 Sayı: 4 ceva_ilan_A4_baski.pdf 1 2/25/15 3:41 PM SADECE MSD HAYVAN SAĞLIĞI TEDARİK EDEBİLİR İşinizi kolaylaştırır, zorlaştırmaz Her yeni tip IB varyantına karşı birebir mücadele yaklaşımı, hastalıktan korunmayı daha da zorlaştırır. Bu yüzden MSD Hayvan Sağlığı olarak; kolay,güvenilir ve geniş spektrumlu respiratorik koruma süreci için Protektotip diyoruz.