MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR Avrupa Birliği Üyeliği Yolunda Sürdürülebilir Kurumlar Sıgma Belgeleri: No. 26* Çeviren: Pınar ACAR** SIGMA PROGRAMI “Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkelerinde Yönetişim ve Yönetimin İyileştirilmesinin Desteklenmesi (SIGMA1)” adlı program OECD2 ve Avrupa Birliği’nin ortak bir girişimi olup, geçiş dönemindeki on üç ülkede kamu idari reform çalışmalarını desteklemekte ve esas olarak Avrupa Birliği Phare3 programı tarafından finanse edilmektedir. OECD, gelişmiş piyasa ekonomisine sahip 29 demokrasinin oluşturduğu bir hükümetlerarası örgüttür. Üye olmayan ülkelerle işbirliğini yürütmek üzere faaliyet gösteren Örgüt Merkezi, geniş kapsamlı ekonomik konulara ilişkin öneri ve desteğini Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile Eski Sovyetler Birliği’ne ait reformcu ülkelere aktarmaktadır. Phare, Merkezi ve Doğu * Orijinali OECD tarafından İngilizce olarak SIGMA PAPER, No:26 “Sustainable Institutions for European Union Membership” başlığı altında yayımlanmıştır, 1998, © OECD, 1998. Tüm hakları saklıdır. Türkçe çevirisinin kalitesi ve orijinal metne uygunluğu Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı’nın sorumluluğu altındadır. Pınar ACAR: 1977 İstanbul doğumlu olup Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden 1999 yılında mezun olmuştur. Maliye Bakanlığı AB ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı’nda AB Uzmanı olarak görev yapmaktadır. 1 Support for Improvement in Governance and Management in Central and Eastern European Countries 2 Organisation for Economic Cooperation and Development (Ekonomik İşbirliği ve Gelişim Örgütü) 3 Poland and Hungary: Aid for Economic Restructuring 5 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR Avrupalı partner ülkeleri Avrupa Birliği üyelik yükümlülüklerini üstlenmeye hazır hale getirmek üzere desteklemek amacıyla hibe şeklinde finansman sağlanmaktadır. Phare ve SIGMA aynı ülkelere yönelik olup, söz konusu ülkeler Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Eski Makedonya Yugoslav Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya’dan oluşmaktadır. 1992 yılında kurulmuş olan SIGMA, politika yapıcılara kamu yönetimi ile ilgili bilgi ve uzman analizi sağlayan ve kamu sektörü yöneticileri arasındaki irtibat ve deneyim alışverişini kolaylaştıran OECD’ye ait Kamu Yönetim Hizmeti bünyesinde faaliyet göstermektedir. Deneyimli kamu idarecileri irtibat ağı, karşılaştırmalı bilgi ve Kamu Yönetim Hizmeti ile ilgili olarak yararlanıcı ülkelere SIGMA tarafından teknik bilgi sağlanmaktadır. SIGMA’nın hedefleri şunlardır: • İdari etkinliğin iyileştirilmesi ve kamu sektörü çalışanlarının demokratik değerler, etik kurallar ve hukukun üstünlüğüne saygı ilkelerine uyumunu teşvik etmek üzere, yararlanıcı ülkelere iyi yönetişim araştırmalarında yardımcı olmak, • Uluslararasılaşma ve Avrupa Birliği Entegrasyonu planlarıyla ilgili çalışmalarda çaba gösterecek, merkezi hükümet düzeyine indirgenmiş kapasitelerin oluşturulmasına destek olmak, • Yararlanıcı ülkelere kamu yönetim reformlarını yürütürken destek olmak ve donör faaliyetlerinin koordinasyonuna katkı sağlamak üzere AB ve diğer donörlerin girişimlerini desteklemek. Faaliyetleri süresince SIGMA, hükümetler arası işbirliğinin geliştirilmesine büyük önem atfetmekte olup, söz konusu faaliyet Merkezi ve Doğu Avrupa idarelerindeki uygulayıcılara ait veya bu uygulayıcılarla diğer demokratik ülkelerdeki muadilleri arasında bir irtibat ağının oluşturulması için lojistik destek sağlama çalışmasını kapsamaktadır. SIGMA, beş teknik alanda faaliyet gösterir. Bu alanlar; Kamu İdari Gelişim Stratejileri; Politika Yapma, Koordinasyon ve Düzenleme; Bütçeleme ve Kaynak Tahsisi, Kamu Hizmeti Yönetimi; İdari Gözetim, Mali Kontrol ve Denetimdir. Buna ilave olarak, bir Bilgi Hizmetleri Birimi, kamu yönetimi konularında yayımlanmış olan ve on-line materyallerin dağıtımından sorumludur. 6 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR ÖNSÖZ Avrupa Birliği’ne (AB) katılmaya aday ülkeler, “Kopenhag Kriterlerini” karşılayabilecek idari kurumlarını oluşturabilmek için karmaşık ve acil bir görevi göğüslemek durumundadır. Söz konusu kurumlar, sıkı bütçe kısıtlamaları içinde AB Müktesebatı’nı (Acquis Communautaire) uygulayabilmek ve rekabetçi bir özel sektör için uygun koşulları yaratmak zorundadır. Bu kurumlar aynı zamanda, aday ülkelerin AB’ye katılımına yönelik olarak gelecekte AB bünyesindeki politika yapma sürecine etkin katılımı sağlayacak kurumsal kapasiteyi de temin etmelidir. Bu belge, söz konusu kurumların tesisi için gerekli temel ilkeleri, araç ve konuları ortaya koymaktadır. Hedef okuyucu kitlesi aday ülkeler, AB üye ülkeleri, Avrupa Komisyonu ve yardım veren toplulukta Kurum Tesisi alanında çalışanların tamamıdır. Belge, üye devletler ile aday ülkelerin bu sorunlarla nasıl mücadele ettiğine ilişkin somut örnekler ortaya koyarken, etkin kurumların tesisi ile ilgili konular üzerine yoğunlaşmaktadır. Bir çok önemli terimin tanımı, ilave bilgi kaynakları ile ilişkilendirilerek (SIGMA ve PUMA yayınları ve ilgili web siteleri) Ek’te yer almaktadır. (Koyu gösterimli). Süt kalitesi alanındaki AB Müktesebatının kabulü ve uygulanması ile ilgili sorunlara ilişkin somut bir vaka örneğine, SIGMA ana sayfasında yer alan http://www.oecd.org/puma/sigma adresinden ulaşılabilir. (Bu özel internet sayfalarının kağıt kopyaları için lütfen aşağıdaki adreste yer alan SIGMA Bilgi Hizmetleri ile temasa geçiniz. ) Bu belge, Paris’te 11-12 Haziran 1998 tarihinde düzenlenen Dokuzuncu Yıllık Sigma İrtibat Grubu toplantısı katılımcılarından elde edilen verilerle SIGMA Sekreterya üyeleri tarafından düzenlemiştir. Daha fazla bilgi için, lütfen Jak Jobes, Kıdemli Danışman-Kamu İdare Gelişimi ile temasa geçiniz. Bu belge’nin yayımlanması, OECD Genel Sekreteryası’nın sorumluluğu altında gerçekleştirilmiştir. Belge, “Des Institutions durables pour l’integration europeenne” başlığı ile Fransızca olarak yayımlanacaktır. 7 a l’Union MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR Aday Ülkeler AB Müktesebatını Üstlendiklerinde... 1. Aday ülkeler, Avrupa Birliği Üyeliğine yönelik taahhütlerine ulaşabilmek için AB Mevzuatını sadece kabul etmekle kalmayıp aynı zamanda uygulamak durumundadır. Bu durum, ülkelerin ağırlıklı olarak mesleki yönetime yatırım yapmasını gerektirir. Aday ülkeler ve Avrupa Komisyonu halihazırda katılım sürecinin “tarama” aşamasındadır. Bu aşama, Komisyon Görüşlerine ait analizi derinleştirmekte ve hem hukuka uygunluğu hem de kurum kapasitelerini kapsamakta olup, katılım için verilen gayretin boyutunu ortaya koyacaktır. 2. Her Üye Devletin idari performansı diğer ülkelerin idari performanslarını etkilemektedir. Bu sebeple, işleyişi büyük oranda ulusal idari kurumların kalitesine dayanan iç pazar örneğinde olduğu gibi, kamu idaresi ile ilgili standartların iyileştirilmesi ortak bir menfaata dayanır. İdareleri yakın tarihin yükünü taşıyan yeni adayların katılımı, Birlik için yeni ve zorlu bir problem oluşturmaktadır. İdari kalite, müzakerelere konu olan önemli bir husustur. Tarama süreci uygulayıcı bir kurumun varlığını doğrulayabilir; ancak gerçek vaya potensiyel performansın değerlendirilmesi daha zor bir süreçtir. 3. Taramaya referans oluşturan çerçeve, karmaşık yapılı serbest ekonomilerin ihtiyaçlarına işaret eden AB Müktesebatı’dır. Müktesebat, kendisi ile birlikte gelişme gösteren komplike Üye Devlet idarelerinin doğrudan katılımıyla yıllar içerisinde oluşturulmuştur. Üye Devletler, göreceli olarak eksiksiz bir karşılıklı denetim ile birlikte fonksiyonel ve bölgesel yetki dağılımına sahiptir. AB Müktesebatı uygulamayı emretmez; çünkü Birlik ilkelerine göre müktesebatın tüm yargı alanlarında uygulanabildiği kabul edilir. Yetki ikamesi (subsidiarity) ilkesinin de işaret ettiği gibi, ulusal idare her koşulda Üye Devletlerin egemenlik alanındadır. 4. Müktesebat, ağırlıklı olarak sektörel unsurlar ile birlikte gelişme göstermiş ve büyük oranda güvenilirlik veya etkinlik gibi temel idari değerleri esas almıştır. Müktesebatın Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Program (NPAA4) ve tarama, Kopenhag kriterlerinden (insan hakları ve adalet sistemlerini kapsar) ya da Devletin genel modernizasyonuna ilişkin geçiş sonrası ihtiyaçları ele alan ulusal reform programlarından daha az kapsamlıdır. Kurum Tesisinin genel yönetişim sistemlerinin iyileştirilmesi ihtiyacını karşılayabilmesi için, aday ülkeler tarafından özel bir çaba gösterilmelidir. 5. Müzakerelerin açılmasını müteakiben, katılım süreci hızlanmaktadır. AB Müktesebatı 100.000 sayfa civarındadır. Sınırlı bir yasal kapasite mevcut olmasına karşın, NPAA’in yasal yönüne öncelik verilmesi beklenir. Ancak yasal mevzuat, gerekli olmakla birlikte üyelik yükümlülüklerini karşılamak için yeterli olmaktan çok uzaktır. Aday ülkeler, mevcut mevzuatın uygulanmasını sağlayan kurum ve prosedürleri temin edebilmek için ciddi bir gayret göstermekle kalmayıp, yakın gelecekte bu duruma uyum sağlayacak kapasiteye de sahip olmak durumundadır. 4 National Programme for the Adoption of Acquis 8 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR ... uygulama açığı oluşabilir. 6. Uygulama açığı, konulan yasal normlar ile bu normları AB standartlarına uygun olarak uygulama ve uygulatma kapasitesi arasındaki farktır. Az veya çok tüm ülkeler uygulama açığı ile karşı karşıyadır. Mesele, bu açığın, hükümetin önemli politika hedeflerine ulaşma kapasitesine kabul edilemez şekilde zarar verecek düzeyde, sistematik ve ciddi olmasıdır. Aday ülkelerde mevcut olan uygulama açığı iki temel sebeple Üye Devletler açısından ciddi bir sorun oluşturabilir. Öncelikle Üye Devletler, diğer bir Üye Devlette dahi meydana gelen bir idari başarısızlık kaynaklı sorun ile ilgili olarak, tüketicilerin kendi bakanlarını sorumlu tutacağı politik risklere maruz kalır. Örneğin, bir ülkenin ihraç izni vermiş olduğu gıda ürünleri, ithal eden ülke piyasasına sürüldüğünde kamu sağlığı riski oluşturabilir. İkinci olarak, Üye Devletlerin ekonomik kurumları, gerek ihraç ve gerekse ithalat için adil rekabeti ve adil bir faaliyet ortamını sağlamaya ve politik ve yargısal araçlarla memnuniyet elde etmeye çalışır. (örneğin, AB çevre düzenlemelerini uygulamadıklarından dolayı daha düşük fiyatlı mal sunan üreticilerin yer aldığı Üye Devletlere karşı Avrupa Adalet Divanına yapılan başvurular yoluyla). 7. Bu kaygılara rağmen, bir açık olması beklenebilir. Söz konusu açık neden ortaya çıkar? • Yasal hükümlerin hazırlanması ve onaylanması, etkin uygulayıcı kurumların tesis edilmesinden daha hızlı ve kolay gerçekleştirmekte ve siyasi elitlerin talep, çıkar ve vasıflarına cevap vermektedir. • Yasal normların hazırlanmasına ilişkin sistem, hizmet sunum sistemlerinin tanımlanması ve tasarlanması (personeli de içerir) ve “düzenlemeye tabi topluluklar” ile görüş alışverişi (örneğin, düzenlemeler kabul edildiğinde bunlara uyum sağlamak zorunda olacak kişiler) gibi uygulama konularının sistematik olarak ele alınması süreci ile mevcut yasal normlar ve uygulayıcı kurumlarla etkileşime aykırı eğilimler gösterebilir. • Yasal normlar hazırlanırken bütçesel unsurlar tam olarak gözönünde bulundurulmamış olabilir; bütçe kısıtlamaları, uygulayıcı kurumların tesisi için gerekli kaynakların yetersiz olması (başlangıç veya yatırım aşaması) anlamına gelebilir ve bu durum, kurumların istenen düzeyde faaliyet gösterebilmesi için gerekli kaynaklar mevcut olmadığından sürdürülebilir bir uzun vadeli faaliyeti engelleyebilir. • Kanunlar; kural, talimat, el kitabı, yönerge ve benzer unsurlar yardımıyla, sokaktaki vatandaş ve müteşebbis ile doğrudan temas halinde olan yetkililer için tercüme edilmelidir. Bu uygulama süreci, yönetsel, yasal ve politik anlayışı biraraya getiren nadir vasıfları gerektirir. • Sektörel kurumların çalışabilmesi açısından önem taşıyan yatay ve genel yönetişim fonksiyonları (örneğin, adalet sistemi, idari gözetim, harcama yönetimi, kamu personeli, hükümetin ulusal ve taşra düzeyleri arasındaki koordinasyon) işler durumda olmalıdır. Ancak, Kurum Tesisinde sektörel vurgu (büyük çapta müktesebatın kendisinden kaynaklanan) söz konusu yatay 9 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR yönetişim fonksiyonlarına verilen önceliğin azalmasına ve kurum tesisi ile ilgili diğer amaçların gerisinde kalmaya yol açabilir. • Üye Devletlerde müktesebatın yürütülmesi, kamu sektörü ile özel sektör arasındaki iletişime dayanır. Söz konusu iletişim, aday ülkelerde taraflardan herhangi biri açısından mevcut durumda olmayabilir. 8. Müktesebatın uygulanabilmesi, eylem kapasitesinin güçlendirilmesine ve düşünce yapısının değişmesine bağlıdır. Uygulama açığı, aşağıdaki hususlar gerçekleşmediği takdirde zaman içinde büyüyecektir: • Kurum Tesisinin yönetimi NPAA ile ilişkilidir. • Sürdürülebilir bir finansman için yeterli özen gösterilmelidir. • Çalışanların değişmemesi ve profesyonelleştirilmesi için gerçek bir gayret gösterilmelidir. • Gerekli yatay sistemler (adalet ve denetim dahil) güçlendirilmelidir. Uygulama açığı yönetişim ve ekonomi ile ilgili büyük riskler doğurur. 9. “Avrupa yapılanmasının” özünde karşlıklı bağımlılık söz konusu olduğundan, herhangi bir uygulama açığı, katılım takvimi ile aday ülkelerin destek alabilme ve AB fonlarından faydalanabilme kapasitesi açısından tehdit oluşturacaktır. Ancak, bunun ötesinde daha derin diğer birtakım tehlikeler söz konusudur. Piyasa ekonomisinin kurumları: Hukukun üstünlüğünün istikrarlı şekilde uygulanması ve şeffaflık, öngörülebilirlik, hesap verebilirlik, güvenilirlik gibi temel politik/idari ilkelere uyum, etkin bir piyasa ekonomisi ve ekonomik entegrasyonun gelişimi için ön koşuldur. Uygulama açığı, yolsuzluğu kolaylaştıracak, düşük katma değerli “sömürücü” yatırımı teşvik edecek ve piyasa kurumlarının (sermaye piyasaları gibi) gelişimine engel olacaktır. Piyasa ekonomisine ilişkin zayıf kurumsal çerçeve, müteşebbislerin işlem maliyetlerini artırmak ve doğrudan yabancı yatırımın cesaretini kırmak suretiyle ekonomik gelişim üzerinde önemli sonuçlar doğurmaktadır. Örnek: Uygulama açığı yolsuzluğun artmasına yardımcı olmaktadır. Yolsuzluğun ekonomik gelişim üzerinde iki temel etkisi söz konusudur. Öncelikle, ekonomideki başarı büyük oranda kaynakların optimal tahsisine bağlıdır; fonların, yöneticilerin ve çalışanların yolsuz faaliyetleri aracılığıyla saptırılması kaynak tahsisinin bozulması anlamına gelir ve böylece büyüme için gerekli mevcut kaynakların azalması ile sonuçlanır. İkinci olarak yolsuzluk, yatırımcıları tedirgin eden ve doğrudan yabancı yatırımın cesaretini kıran bir unsurdur; yolsuzluk sebebiyle önemli bir sermaye kaynağına erişim de azalmaktadır. 10 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR Ekonomik etkinlik: Kötü uygulama, vatandaş ve iş sektörünün uyum maliyetini fayda yaratmaksızın artırır. Zayıf uygulayıcı kurumlar, tipik bir Üye Devlet ile ilgili olarak en az dört şekilde ekonomik etkinliği ve rekabeti azaltabilir: • Entegre bir Avrupa piyasasının ekonomik getirileri (güçlendirilmiş rekabet baskıları ve daha geniş çaplı ölçek ekonomileri sonucunda oluşan), tüm Birlik Üyelerine getirilen maliyetlerle birlikte azalacaktır; • Müktesebatın sosyal hedeflerinin hayata geçirilmesi (ör. çevre) özel sektöre gerektiğinden daha fazla ekonomik maliyet getirebilir; • Kamu hizmetleri daha yüksek maliyetle temin edilecek ve bu durum, vergiyle ilgili olumsuz etkiler ve vergiden kaçınma davranışını getirecektir. • Ekonomik aktörler, kamu hizmetinden faydalanma ve idare ile etkileşime ilişkin olarak (ör. lisans alma) gerektiğinden daha fazla maliyet ve gecikmeye maruz kalacaktır. Örnek: Avrupa firmalarının, AB ve ulusal idare gereklerini karşılayabilmek için katlandıkları yaklaşık maliyet yıllık 540 milyar ECU tutarındadır (GSYİH’nın yüzde 3-4’ü). Etkili politikalar: Müktesebat kapsamında oluşturulan politikalar “Batılı Devletler”in benimsediği ortak standartların “Avrupalı versiyonlarını” temsil eder; örneğin çevrenin korunması ve piyasa düzenlenmesinde olduğu gibi. Zayıf uygulama mekanizmaları, Avrupa’ya katılım gündeminden bağımsız olarak, vatandaşların diğer Avrupalı dostlarının faydalandığı hizmet ve korumalardan yoksun kolmasına sebep olur ve bütünüyle “Avrupa projesinin” arkasındaki politik desteğe zarar verir. Kötü yönetim ve yolsuzluk: Yönetime ait kontroller, uygulayıcı kurumların dizaynında ele alınan unsurlardan biri olmalıdır. Devlet mekanizmasının geliştirilmesi; denetim ve adalet gibi izleme ve kontrole ilişkin genel yönetim sistemlerini ve profesyonel kamu hizmeti değerlerini destekleyen “etik altyapı”nın teşvik edilmesini içermek durumundadır. Zayıf uygulama ve kötü hazırlanan kanunlar; genellikle düşük kazançlı, eğitim düzeyi düşük ve sorumluluklarını, görev ve haklarını kavrayabilmek açısından kötü donanımlı “niteliksiz” bürokratların ellerine yetkiyi bırakır. Örnek: Görevlerini yürütürken idari görevlilerden beklenen uygulamalar ile ilgili bilinci artırmak mevcut önlemlerden sadece birisidir. Bunu gerçekleştirmenin yollarından birisi, yasama ilkelerine dayalı uygulamaya yönelik bir referans rehberi oluşturmaktır. Örnek olarak, idari prosedürlere ilişkin 15 Kasım 1991 tarihli kanunda yer alan ilkeleri ifade ederken daha açık ve net bir dil kullanan Portekiz “Kamu Hizmetleri Kanunu” verilebilir. 11 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR Devlet mekanizmasının yeknesaklığı: Batılı idarelerde pekçok farklı tipte kamu kurumu mevcut olmakla birlikte, bu kurumların gelişimi ve yasal biçimi dikkatle izlenmektedir. Asgari düzeyde devletin ana yetkileri için yeknesaklık ilkesi uygulanmaktadır. (ör. kamu görevlileri için çalışma koşulları). Çoğu ülkede bu ilke, coğrafik eşitsizlikleri sınırlamak ve ülke çapında hukukun yeknesaklığını korumak üzere yerel idareler ve kendi kendini yöneten organlara kadar yayılmıştır. İdarenin, bütünleştirici ilkeleri esas almadan gelişigüzel gelişme göstermesi devletin temel bütünlüğünü zayıflatabilir. Hukukun üstünlüğü ilkesi: Bir uygulama açığının zaman içerisine sürüdürülmesine devlet tarafından göz yumulması halinde, bu durum hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılığının zayıf olduğu mesajını verir ve toplumu, hızla bütünleşen eski komünist toplumlar için ağır sonuçlar doğuracak bir uzlaşmaya doğru iter. Uygulamaya yönelik kanunların vatandaş, idare ve ekonomik kurumlar üzerindeki vatandaşlığa ilişkin potensiyel eğitimi etkisi ortadan kalkar. Bunun da ötesinde, uygulamadaki başarıya büyük oranda esas teşkil eden gönüllü uyum, kamu otoriteleri üzerindeki hukuki yaptırım gücüne dair açık taahhüdün ortadan kalkması nedeniyle zayıflar. Demokratik gelişim: Devletin politikalarını yürütemez görünmesi, devletin genel meşruiyetini ve politik katılımı azaltacaktır. Bu durumda politikacılar isteklerine ulaşabilmek için diğer yollara başvurabilmektedir. Hükümetler öncelikle görev ve performansı dikkate almalıdır… 10. “Kurum Tesisi” üzerine odaklanma, dikkatleri kamu idarelerinin oluşturulmasına yönlendirmektedir (ör. ürün güvenliği test labaratuvarları). Daha öncesinde ele alınması gereken konu, özel sektör ve kamu sektörü aktörlerinin müktesebata uyumunun minumum maliyetle nasıl sağlanacağıdır. Müktesebata uyum ile ilgili olarak temelde verimli sektörden5 kaynaklanan ekonomik maliyet çok büyük çaplı olacaktır. Üye Devletlerden alınacak ders, ekonomik aktörler üzerindeki yükün esas olarak müktesebatın ulusal düzenleyici sistemlere nasıl dönüştürüldüğü ve bu düzenlemelerin uygulanması ve yürütülmesinin ne şekillde dizayn edildiği ile ilgili olduğudur. 11. Müktesebat, araçların kirlilik ve yola elverişlilik koşullarına uyum sağlaması gerekliliğine benzer fonksiyonel talepler yaratmaktadır. Bu gereklilik, kamunun izin ve kontrolüne tabi özel aktörlerce yürütülebilen yıllık denetimler şeklindeki süreçlere dönüştürülmektedir. Çoğu Üye Devlette, araç denetimleri lisanslı faaliyet gösteren özel araç bakım servisleri tarafından gerçekleştirilirken, hayvan sağlığı incelemeleri hükümet düzenlemelerine uygunluğu tasdikli özel sektör veterinerleri aracılığıyla yürütülür. Üye Devletlerde görevler genellikle kanun veya sözleşme yoluyla özel sektöre, sivil toplum örgütlerine ve merkezi 5 “Verimli sektör” terimi, kamunun tüketimi için piyasaya sürülebilen mal ve hizmetleri üreten özel sektör ve Devlet teşekkülerini kapsamaktadır. 12 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR idare ve gözetim organlarının kontrolü altında faaliyet gösteren daha alt düzey hükümet organlarına devredilmektedir. Örnek: Birleşik Krallık’ta, araç standartlarını belirleyen sorumlu kurum Çevre, Ulaşım ve Bölgeler Departmanıdır; Araç Denetleme Birimi, yerel teşkilatlarından oluşan bir ağ aracılığıyla bu standartlara uyum sağlanmasından sorumlu iken, araçların yola elverişli olup olmadığının esas olarak test edilmesi işlemini test istasyonları olarak faaliyet gösteren yetkili özel araç bakım servisleri gerçekleştirir. Araç Denetleme Birimi, bu testi gerçekleştirecek olanları onaylar ve eğitir; test istasyonlarında standartlara uyulup uyulmadığını kontrol eder ve araba sahiplerinin şikayet ve başvuruları ile ilgilenir. 12. Hükümetler, Üye Devlet deneyimlerinden yararlanarak her faaliyetin yürütülebilmesi için uygun bir hizmet belirlemekte serbesttirler. Görevlerin yerine getirilmesi veya başkaları tarafından gerçekleştirilen uygulamaların kontrol edilmesi amacıyla sorumluluklar idari organizasyonlara devredilmektedir. Sorumluluğun devri, bir kural ile organizasyon arasında birebir benzerliğe gerek olmadığını hatırlamak açısından önem taşıyan temel bir stratejik görevdir. Bir denetim birimi, birkaç farklı mevzuat bölümü ile ilişkili denetimlerden sorumlu iken mevzuatın bir bölümü birkaç uygulayıcı kurumu görevlendirebilmektedir. Örnek: Fransa’da Hayvan Hastalıklarını Denetleme Hizmetleri, hayvancılık ve hijyen düzenlemelerine uyumun sağlanmasından sorumlu olmakla birlikte çiftlik denetlemeleri (bir denetleme birimi, iki görev) sırasında belirli çevre koruma hükümlerinin yerine getirilmesini sağlamakla da görevlidir. Bunun aksine Macaristan’da, zararlı atıkların yönetimi çevre denetimi ile bağlantılı olarak hem Çevre ve Bölge Politikaları Bakanlığını hem de zararlı atık işleme fabrikalarının denetlenmesi ile ilgili olarak (iki denetleme birimi, bir görev) Ticaret ve Endüstri Bakanlığını ilgilendirmektedir. Tüm idari düzeylerde ve bakanlıklarda, uygulamaya ilişkin sorumluluklar devredilirken stratejik kararların alınması gerekir. Etkinlik, müşteri-esaslı organizasyon ilkesini şart koşabilmektedir (ör, küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ’ler) ile ilgili olarak bir ofis bünyesinde yürütülen idari işlemlerin tümü aracılığıyla) Ancak, farklı görev türlerini bir araya getirmek her zaman kolay veya güvenilir olmayabilir (ör. kirlilik denetimleri ve işgücü piyasası ile ilgili hizmetler). İdari birimlerin tamamen birleştirilmesinden ziyade, yetkileri belirli bir görev kapsamında örtüşen farklı kamu idari sektörleri arasındaki bilgi alışverişinin iyileştirilmesi (örneğin bilgi teknoloji ağları aracılığıyla) daha geçerli bir alternatif olarak görülebilir. 13 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR 13. Bir sorumluluk, özellikle de özel sektöre devredilirken performans standardının belirlenmesi gerekir; örneğin sorumlu kurumun görevlerini ne kadar başarılı yerine getirdiği tespit edilmelidir. Bu uygulama, hedef tespitiyle ilişkili olarak peformans ölçümüne karar verilmesi ve ulaşılacak performans düzeyinin belirlenmesi anlamına gelir. Sütün makrobiotik kalitesi örnek olarak alınırsa, çiftlik denetleme görevlilerinin sayısı (girdi), denetim sayısı (çıktı) veya kabul edilen kirlilik düzeyine (sonuç) göre performans belirlenebilir. Bu durumda, müktesebatı uygulayacak kurumlar beklenen performans standartlarını karşılayacak şekilde dizayn edilebilir (organizasyon, personel, ekipman, prosedürler vb). ..temel idari değerleri teşvik ederken... 14. Avrupa Devletleri kamu idarelerinin eski kurumlardan meydana gelmesine karşın, söz konusu kuruluşlar, kendi içinde gelişen Birliğe üyelik de dahil yeni koşullara devamlı surette uyum sağlamaktadır. Üye Devlet kamu görevlilerinin kendi aralarında ve Komisyon ile olan düzenli teması, Birlik çerçevesinde eş değer güvenilirlik standartlarına uygun olarak AB Müktesebatını geliştirme ve uygulama yükümlülüğü ve Avrupa çapında bir idari adalet sisteminin ortaya çıkışı ulusal idareler arasında bazı yakınlaşmalara sebep olmuştur. Sonuç, “Avrupa İdare Alanı” (EAS6) olarak adlandırılan yapılanma olmuştur. 15. EAS temel kurumsal düzenleme, süreç ve değerler ile ilgili olup, henüz tamamlanmamıştır ve Üyeleri arasında ciddi niteliksel farklılıklar mevcuttur. Gerçekten, Üyeler arasındaki söz konusu farklılıklardan kaynaklanan problemler genişleme sürecinde Kurum Tesisine böyle büyük bir öncelik verilmesinin temel sebebidir. AB Direktiflerinin ulusal yapıya aktarılması ve uygulanması süreçlerinde görülen önemli değişikliklere pekçok önemli politika alanında rastlanmaktadır. Örneğin, bitki sağlığı önlemlerine ilişkin olarak ilk Üye Devletlerin bazıları yüksek düzeyde uygulamalara ulaşırken diğer Üye Devletler daha az başarılı olmuşlardır. Aday ülkeler, EAS güvenilirlik seviyesine ulaşabilmek için idarelerini modernize etme ihtiyacı duyacaklardır. Müzakereler ve yardım yönetimi için gerekli olan yoğun temaslar halihazırda bu süreci başlatmıştır; ancak çoğu zaman bu süreç, sıklıkla değişime tabi olan az sayıdaki kıdemli memurlar ile sınırlı kalmaktadır. 16. Güvenilirlik, şeffaflık, öngörülebilirlik, hesap verebilirlik, uyum sağlayabilirlik ve etkinlik teşvik edilmesi gereken temel idari değerlerdir. Söz konusu değerler, sadece hükümetlerin kamu görevlilerine “pazarladığı” fikirler olmayıp, kurumlarda ve her düzeydeki idari süreçte benimsenmiş olmalı; bağımsız kontrol organları (ör. denetim), adalet sistemi ve yargısal yaptırım ve Parlamento denetimi aracılığıyla ve kamu idaresinin “müşterileri” konumunda 6 European Administrative Space 14 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR olan vatandaş ve şirketlerin seslerini duyurma ve onlara cevap verme fırsatı yaratmak suretiyle korunmalıdır. 17. Ancak EAS maddi hukuk ile de ilişkilidir (ör. gıda işleme fabrikalarındaki hijyen ile ilgili). Maddi hukuk yolsuzluk, kötü yönetim ve uygulama açıklarıyla ilgili toleransı azaltacak şekilde uygun kalite düzeyinde hazırlanmalıdır. ...bütçe kısıtlamalarına riayet ederek... 18. Müktesebatı uygulayabilmek için idari kurumların tesisi, bütçeyi ciddi şekilde etkileyecek çok büyük bir projedir. Bütçe maliyetleri sermaye (başlangıç) ve faaliyet maliyetleri olmak üzere iki grupta toplanır. Her iki maliyet unsuru da, müktesebata uyum ve ekonomik değişime paralel olarak artış gösterecektir. Vergi sisteminin kapasitesi, vergi beyannamelerinin iletilmesine ilişkin yeni ve daha “kullanıcıyla dost” yöntemler kullanmak suretiyle özel firmaların ve bireysel girişimlerin sayısındaki artış hızını yakalamak durumunda olacaktır. Örnek: İtalya’da 1998 vergi reformu ile getirilen yenilikler arasında, gerçek kişiler için vergi beyannamelerinde tek ve birleşik bir formun kullanımına başlanmıştır. “UNICO 98” olarak adlandırılan bu form, daha önce gerekli olan birkaç ayrı beyanname formunun yerine geçmiş ve farklı vergilere ilişkin vergi alacak ve borçlarının doğrudan hesaplanmasına imkan sağlamıştır. Benzer şekilde, ekonomik yapılar değiştikçe (ör. mali hizmetler sektörünün gelişimi) ve yeni suç türleri olası hale geldikçe, muhasebe ve emniyet güçlerinin kapasitesi de gelişmek durumda olacaktır. 19. AB üyeliği için gerekli Kurum Tesisi, kamu idaresinde niceliksel ve niteliksel değişikliklerin yapılması anlamına gelir. İdari nitelik büyük oranda kişilerle ilişkilidir. Bazı aday ülkelerde kamu hizmeti kanunları mevcut olmasına karşın bu alana ilişkin uygulama zayıftır. “Niteliksiz” kamu görevlileri, kalitenin artırılması ile ilgili çalışmalarda bazı sorunlara sebep olmaktadır. Hiçbir ülke, kamu sektöründeki ücretlerin özel sektör muadilleri ile nasıl daha da yakınlaştırılabileceği konusunda sistematik bir yaklaşım göstermemektedir. Mevcut koşullarda, ücretleri artırma konusundaki politik ve ekonomik irade zayıftır. Ödemeleri artırmak için sayısal indirime gitmek, işsizlik sorununu özellikle kısa dönemde daha da ciddi hale getirebilir; personelin eski görevlerden yenilerine aktarılması söz konusu kişilerin yetenekleri ve mesleki nitelikleri açısından imkansız olabilmektedir. “İçerden yenilenmeyi” harekete geçiren önlemler, eğitime yapılan büyük yatırım ve Avrupa’nın “en iyi uygulamalarına” uyum şeklinde nitelendirilen, tüm hükümet düzeylerindeki (merkezi ve yerel) nitelikli kamu görevlileri için hızlı gelişen kariyer planlarının oluşturulmasını içerebilmektedir. 15 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR 20. Ödemeler konusu ile yüzleşmek şart olmakla birlikte, sıkı kamu harcamaları çerçevesinde gelecek yıllara ilişkin olarak planlanan maaş artışları için gerekli manevra alanı giderek daralmaktadır. Gelirlerin GSYİH ile birlikte artış göstermesi ve vergi hasılatını artırmak üzere sarfedilen ciddi çabalar sayesinde reform kapsamı genişleyebilmektedir; ancak süregelen yapısal değişimin maliyeti de giderek artacaktır. “Kullanıcıya ödetme” veya diğer maliyet karşılama teknikleri aracılığıyla ve idari kontrol altında faaliyet gösteren özel sektör kuruluşlarına idari görevler aktarmak suretiyle bir miktar rahatlama sağlanabilir. Birlik içinde yaygın olan söz konusu teknikler, idari gözetim ve harcama yönetimi açısından yeni zorluklar yaratmaktadır. Zor tercihler yapmak gerekir. 21. Bir uygulama yaklaşımı dizayn edilirken dikkate alınacak en önemli konu, hangi unsurun etkinleştirileceğine karar vermektir. Söz konusu karar çok yönlü alınmalıdır. Öncelikle, yürütme maliyeti belirli bir gayret düzeyinin ötesinde beraberinde getirdiği faydayı aşmaya başladığında, çeşitli yürütme stratejileri ile ilişkili olarak “paranın yarattığı değer” hususuna yoğunlaşmak gerekir. İkinci olarak, idari düzenlemeler gerek bütçesel maliyet (vergi mükelleflerince ödenen) gerekse ekonomik maaliyet (doğrudan işletmelerce ödenen ve tüketiciye maliyet olarak yansıyan) oluşturmaktadır. Bir şirketin ilk olarak, firma tarafından ödemesi yapılan özel sektör lisanslı bir muhasebeci tarafından denetlenmesi ya da vergi mükellefi tarafından ödemesi gerçekleştirilen bir idari denetçi tarafından denetlenmesi arasında genellikle bir tercih yapılmaktadır. Bu tercihlerden hangisinin ekonomik olarak daha etkin ve idari açıdan daha etkili olduğu tartışmaya açık bir husustur. 22. Ancak bütçe kısıtlamaları, maliyeti kullanıcıya ve diğer hükümet düzeylerine aktarmayı teşvik eder şekilde işler. Aday ülkelere ait bölgesel otoritelerin veya düzenleme, hesap verebilirlik ve kontrol ile ilgili mevcut sistemlerin, bu tür bir “devredilen hizmet” yaklaşımı için hazır olup olmadığı net değildir. Merkezi ve yerel hükümet düzeyinde tam uyumlu ve birbiriyle bağlantılı kontrol sistemlerinin mevcut olmaması halinde (bunlar arasında kötü yönetim, ihmal ve kötü tasarlanmış sistemlerden kaynaklanan diğer problemler), devredilen hizmet ilave yolsuzluk fırsatları yaratabilmektedir. Buna ek olarak, hizmetler ile ilgili ücret talep edilmesi nakit ve bütçe kontrolünde, hizmet sistemlerine ilişkin adalet ve teşvik gibi konularda problemlere yol açmaktadır. 23. Farklı idari bölümlerden kaynaklanan çeşitli yükümlülüklerin kullanıcılar üzerindeki toplu etkisi, sadece söz konusu bölümlerin toplamından çok daha fazla olabilir. Bu durum büyük olasılıkla, düzenleyici yükümlülüklerin ve idarenin dizayn edilme sürecinin bir çeşit merkezi kalite kontrol ve yönlendirmeye tabi olmaması ve kullanıcıların dizayn aşamasına dahil edilmemiş olması sebebiyle ortay çıkar. OECD Ülkelerinde düzenlemeler kabul edilmeden önce bu düzenlemelerin iş sektörü üzerindeki etkileri (Birleşik Krallık), mali etkileri (Avusturya, Portekiz, Finlandiya) ve sosyo-ekonomik 16 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR (Hollanda) unsurlarına ilişkin maliyet hesaplamaları yapılırken, politika yapmayı destekleyen bir araç olarak Düzenleyici Etki Analizinin (RIA6) sistematik kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Buna karşın RIA; iş anketleri, detaylı vaka çalışmaları veya uyum maliyet modeli gibi diğer önlemlerin daha faydalı olabildiği, düzenlemelerin toplu etkisine ilişkin değerlendirmeler için çok uygun bir yöntem değildir. 24. Bir “uygulama açığı” olma olasılığı ve bütçe kısıtlamasının kesin nitelik taşıması, sürdürülebilir ve güvenilir bir uygulamanın temini için önceliklerin belirlenmesi ve sıralanması gerektiği anlamına gelir. Yukarıda önerilen daha karmaşık hizmet ve mali sistem türleri için merkezi yönetim sistemleri ve geliştirilmiş merkezi yönlendirme kapasiteleri gereklidir. “Köpeği sallayan kuyruk”7 deyimine yakın bir izlenim uyandırmasına karşın, hükümetin politika öncelikleri ve katılım müzakerelerinin önceliklendirilmesi süreci potensiyel uygulama kapasitelerine dayalı olmak durumunda kalabilir. Böylece, sürekli iyileştirmeyi sağlayabilmek için Kurum Tesisi aracılığıyla uygun hareket yollarının oluşturulması ve etkili uygulama süreçlerinin mevcut seviyelerin üzerine çıkarılması yönündeki orta vadeli hedef arasında tam bir uyum sağlanabilecektir. Örnek: Kapasitenin güçlendirilmesi çalışmalarına özel sektörde de rastlanabilir. Taze süt ürünlerinde dünya liderleri arasında olan bir şirket, 1990 yılından itibaren Merkezi ve Doğu Avrupa’da üretim yapmakta ve bu bölgede tedarikçileriyle olan ilişkilerinde uzun vadeli bir perspektif ve “uygulamalı” bir yaklaşım benimsemektedir. Üstün kaliteli, yeterli süt tedarik edebilmek için, yerel süt ürünü üreticilerinin dağıttıkları süt kalitesinin adım adım iyileştirilmesi yönünde bu üreticilere yardım etmek üzere, hedeflenen gerekli önlemleri hataya geçirmiştir. Hükümetler kurumsal gelişimi yönlendirecek kapasiteye sahip olmalıdır... 25. Üyelik için gerekli kurumların tesisinde, üç düzey yönlendirme mevcut olmalıdır. Merkezi yönlendirme; önceliklere karar vermek, bütçe ve Avrupa Entegrasyonu birimleri ile ilişki kurmak, bakanlıklar arası koordinasyonu sağlamak, sektörel ve genel yönetim fonksiyonları arasında denge kurmak ve idare ve oy verenlerin desteği için gerekli irtibatı sağlamak için gereklidir. Bakanlık düzeyindeki yönlendirme; Bakanlık içi sorumlulukların bağlı organizasyonlara ve uygun bölgesel düzeydeki birimlere dağılımını sağlamak, koordinasyon kurmak ve merkez ile ilişkiyi sağlamak için gereklidir. Proje 6 Regulatory Impact Analysis Bu deyim, daha az önemli veya ikincil öneme haiz bir unsurun herhangi bir olayda baskın duruma geçmesini ifade eder. 7 17 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR düzeyindeki yönlendirme ise bireysel görevlerin tatbik edildiği ve organizasyonların dizayn ve tesis edilerek desteklendiği süreçtir. 26. Karmaşık yapısı düşünüldüğünde, yönlendirme sisteminin ilerlemeleri izleyebilecek, gerekli değişiklikleri takip edebilecek ve sürekli gelişim gösterecek ademi merkezi bir stratejik süreç olarak tasarlanması gerekmektedir. Stratejik yönetim, uygulama açığı risklerini asgari düzeye indirebilmek için NPAA ile paralel şekilde yürütülmeli ve yardım akışı ile ilişkilendirilmelidir. İdeal olanı, bir merkezi birim ve her bakanlık bünyesindeki muadil birimler aracılığıyla gerçekleştirilen Avrupa Entegrasyonu düzenlemelerine benzer bir uygulamadır. Merkezi düzeyin, özellikle bakanlıklar ve projelerle ilgili ekiplere verdiği hizmetlerle faydalı olacak şekilde kendine ait bir kapasite geliştirmesi mümkündür. Avrupa Entegrasyonunda olduğu gibi Kurum Tesisinde de, Parlamento gibi devletin diğer bölümleri ile iletişim kanallarının kurulması gerekir. İletişim, organizasyon gelişimi, personel, finansal modelleme ve proje yönetimi geliştirilmesi gereken beceriler arasında yer almaktadır. 27. Kurum Tesisinde merkezi sorumluluğun nerede olacağı çok önemli bir husustur. Pek çok aday ülke, NPAA’den sorumlu Avrupa Entegrasyonu Birimi ile bir tür Kamu İdare Reformu Birimine sahiptir. Söz konusu birimlerin dışında bir organ oluşturmak bu aşamada mahsurlu olmakla birlikte, Kusum Tesisinin her durumda bu iki fonksiyonla yakın işbirliği içinde olması gerekmektedir. Kurum Tesisini yönlendirme görevi nerede olursa olsun, orta ve uzun vadeli bütçe baskısının izlenebilmesi için Maliye Bakanlığı ile yakın bağlantı kurulmalıdır. Mevcut Üye Devletler arasında Avrupa Koordinasyonu ile ilgili farklı yaklaşımlar benimsenmektedir. Bu bağlamda, Fransa, İtalya ve Birleşik Krallık’ta bakanlıklar arası organlar veya hükümet başkanına bağlı sekreteryalar oluşturulmuşken diğer Üye Devletlerde sorumluluk Dışişleri Bakanlığı ve/veya Ekonomi ve Maliye Bakanlıklarına verilmiştir. ...genel yönetim sistemlerinde olduğu gibi. 28. Müktesebatın uygulanabilmesi için gerekli kurum tesisinin, müktesebatın doğası gereği sektörel alanlara yönelik olması beklenebilir. Ancak bu yaklaşım; idarenin parçalanması, kurumlarda yoğun artış ve kalıcılık, bütçe üzerinde kontrol edilemez bir baskı ve özel sektör üzerinde kalan gereksiz işler şeklinde riskler doğurmaktadır. Söz konusu riskler, bir hükümetin sıkı ve esnek yaklaşımlar arasında uygun bir denge kurmasını sağlayan hükümet genel yönetim yetkilerinin kullanımı sayesinde azaltılabilir. Genel yönetim yetkilerinin en önemlilerinden bazıları aşağıda belirtilmekte olup, söz konusu yetkilerin çoğu birbirine bağlıdır: Kanun/Politika yapma ve koordinasyon: Bakanlar Kuruluna ait bir sekretarya tarafından koordine edilen bu tür mekanizmalar, hükümet merkezinde alınan kararların kalitesi için güvence sağlamakta ve ikincil hukuku (tüzük) kapsayabilmektedir. 18 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR Örnek: İspanya Bakanlar Kurulu’nun karar almaya ilişkin yönetim prosedürleri; kurulun haftalık toplantılarına ilişkin gündemin hazırlanmasını, bakanların üzerinde anlaşamadıkları politika konuları ile ilgili uzlaşma sağlanmasına yönelik uygulamaları ve taslak mevzuatın gözden geçirilmesini kapsar. Hükümet mekanizması: Genellikle Hükümet başkanının sorumluluğunda olan (kanunla başka birine verilmediği takdirde) ve bakanlıklarla ilgili sorumlulukların rasyonel şekilde dağılımı ile etkin bir politika yapma sistemi sağlayan mekanizmadır. Bakanlıkların organizasyon yapıları: Bu yapılar merkezden kontrol edilmekte olup; (a) bakanlıklar ve temel kuruluşların ortak görevlerinin (başlıca personel, organizasyon, bütçe ve mali yönetim, yürütmenin kontrolü, yasal ve siyasi kurullar şeklinde) aynı yasal standartlar izlenerek gerçekleştirilmesini (b) bakanlıklar arası hiyerarşi düzeylerin uyumunu ve (c) politik/idari aracılığın yeknesak bir yolla yürütülmesini sağlar. Örnek: Kamu hizmetinin tamamı için uygulanabilir olan politikalar ile ikincil mevzuatın önerilmesi görevi, kendi içinde değişik şekiller alabilen merkezi hükümet otoritelerine aittir. Portekiz ve İspanya’da bu koordinasyon fonksiyonu Kamu İdaresi Bakanlığı tarafından gerçekleştirilirken, Belçika, Almanya, Hollanda, İrlanda ve Avusturya’da bu organ Maliye Bakanlığı ya da İçişleri Bakanlığı, İsveç ve İtalya’da Başbakanlığa bağlı özel bir kuruluş tarafından yürütülmektedir. Her durumda amaç, kamu hizmetinin farklı bölümlerinde adil bir uygulama ile birlikte performans ölçümü, hareketlilik ve gözetim faaliyetlerinde eşdeğer standartları temin etmektedir. Kuruluşların yasal biçimleri: Yeni kurumlar üzerindeki kontroller; söz konusu kurumlar ile bu kurumların tüzel kişiliklerini, hesap verme rejimlerini ve mali ve idari özerklik derecelerini belirleyen açıkça tanımlanmış yasal şekiller arasındaki uyumu belirlemeye yönelik olmalıdır. Personel sistemleri: Bu sistemler, idarede kalite ve devamlılık sağlamak ve bir anayasal güvence olarak hizmet verebilecek kamu görevlilerini temin etmek amacıyla, doğrudan yönetim veya belirli çalışan gruplarına yönelik standartlar belirleyerek, işe alma, terfi, disiplin, eğitim, değerlendirme ve başvuru sistemleri kullanılmak suretiyle kamu görevlilerinin profesyonelliklerini artırmaktadır. En üst kamu hizmet düzeyleri arasında dinamik ve motive edilmiş bir liderlik oluşturma ihtiyacı, pekçok OECD ülkesine getirilen en üst yönetim hizmeti (TMS8) ile karşılanmaktadır. 8 Top Management Service 19 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR Örnek: Hollanda’da 1995 yılında başlatılan ve Kıdemli Kamu Hizmeti Birimi (SPS9) ile desteklenen Kıdemli Kamu Hizmeti, kıdemli memurlar arasındaki hareketlilik, işbirliği ve profesyonel gelişimin iyileştirilmesini amaçlamaktadır. Bu uygulama kamu idaresinin esnekliği, yenilikçiliği ve giderek uluslararasılaşan, karmaşık ve dimanik hale gelen politik ortamda beliren yeni ihtiyaçlara cevap verilebilirliği güçlendirmek için gerekli bir adım olarak görülmektedir. Özel sektörle kıyaslandığında dezavantaj yaratan maaş farklılıkları ve performanstan ziyade hizmet yılı ve eğitim özelliklerine bağlı sıkı kariyer geliştirme kuralları dikkate alındığında, aday ülkelerde kamu hizmetine yönelik üstün nitelikli kişiler bulma ve çalıştırma giderek zorlaşmaktadır. Merkez/yerel dengesi: Yerel idare (gerek kendinden yönetim gerekse ademi merkezi), müktesebatın yerine getirilmesi ve fon yönetimi için gerekli olmakla birlikte, uygun bir güç dengesinin kurulması, finansman ve sorumluluk gibi hususlar aday ülkelerin karşılaştığı en zorlu konular arasındadır. Tüm aday ülkelerde, belediye düzeyinde yerel kendinden yönetimler olmasına karşın, bu ülkelerden çok azı, bölgesel ekonomik gelişim ve altyapıyı ya da ulusal ve nihayet AB düzeyindeki ilişkilerin yönetimi gibi ortak hususları koordine edebilecek bölgesel yapıları oluşturmuş durumdadır. Örnek: Hükümet fonksiyonlarının ademi merkezi hale gelmesi ve yerel yönetimin güçlendirilmesi, tüm aday ülkeler çok önemli hususlardır. Polonya’da 28 Temmuz 1998 tarihli bir kanunla başlangıçta 49 olan 16 adet bölgesel birimin oluşumuna sebep olan, Voivod gemi sayısının azaltılması ile ilgili uzun süren tartışmalar bu tür kararların ne kadar güç olabileceğini ortaya koymaktadır. Mali yönetim: Mali yönetim, hükümetin mali amaç ve hedeflerine ulaşmasını ve yıllık bütçe aracılığıyla kaynakların farklı hükümet faaliyet ve fonksiyonlarına etkin şekilde dağılımını sağlar. Farklı ülkelerde farklı sistem türleri mevcut olabilmektedir; ancak söz konusu sistemler Avrupa standartları ve diğer uluslararası standartlarla uyumlu, bir örnek bir hükümet hesap grubu ve harcama sınıflandırmasını; tek bir hazine hesabı aracılığı ile hükümetin nakit işlemlerinin düzenli yürütülmesini sağlayan prosedürleri; ve hükümetin harcama, gelir ve borçları ile ilgili doğru ve güncel mali bilgi sağlayan sistemleri içermektedir. Kamu alımları: Kamu alımları ve ihalelerinde etkinlik ve şeffaflığı temin etmek üzere oluşturulan kanun ve sistemleri kapsamaktadır. Kamu alımları ile 9 Senior Public Service 20 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR ilgili politika, rehber ve eğitimlerin geliştirilmesi ve uygulanmasında sorumluluk genellikle Başbakanlık veya Bakanlar Kuruluna bağlı bir Kamu Alımları Birimine aittir. Merkezi ve Doğu Avrupa (CEE10) ülkelerinin çoğunda, alım faaliyetinin kendisi harcamacı bakanlıklar ve diğer kamu kuruluşlarındaki bireysel kamu alımları birimlerince yürütülmektedir. Buna karşın, bazı batı ülkelerinde ortak kullanıma tabi mal ve hizmetlerin alımından merkezi bir kuruluş sorumludur. Ulusal kamu alımları sistemi; AB Direktifleri ile uyumlu eksiksiz bir yasal çerçeveyi, idari yapıyı, çalışanlar için eğitim programlarını, bilgi ve verileri, yolsuzlukla mücadele önlemlerini ve uyuşmazlığın çözümü mekanizmasını gerekli kılmaktadır. İmtiyazlar: Kamunun özel sektöre verdiği ayrıcalıklar ile ilgili şeffaf süreçlerin temini için oluşturulan kanun ve sistemlerdir. İmtiyaz planlarının geliştirilmesi ve tatbiki, ilgili kamu ve özel sektör aktörleri arasındaki hak ve yükümlülüklerin dağılımı ile yakın alakayı gerektirir. Kontrol sistemleri: Öncelikle, idari faaliyetin düzgün şekilde işleyişini kontrol eden iç kontrol, teftiş ve denetim ile idari yargı ve başvuru süreçlerini kapsamaktadır. Yürütmeden bağımsız bazı kontrol kanalları da mevcut olup, söz konusu kurumlar Üst Denetim Kurumlarından (Fransa ve İtalya’daki gibi hukuk mahkemeleri veya Almanya’daki gibi gözetim otoriteleri şeklinde olabilir.) başlayarak vatandaşların kamu idaresi ile ilgili şikayetlerini dinleyen Ombudsman Birimlerine kadar uzanmaktadır. Vatandaş/idare arasındaki ilişki: (a) Hizmet kalitesini artırmak, (b) yükü hafifletmek (örneğin, idari prosedürlere ilişkin kanunlar, formların merkezi şekilde temini aracılığıyla) ve (c) politikaların uygulanması ve etkililik derecesi ile ilgili bilgi ve geri bildirim sağlamak amacıyla, kamu idaresi ve vatandaşlar arasında etkileşim sağlamak için gerekli çeşitli mekanizmaları kapsamaktadır. Örnek: Vatandaşlarla “ilişkiler”; ayaküstü bilgi merkezleri, ücretsiz telefon yardım merkezleri ile belgelerin çıktısını alma ve ceza ve yerel vergileri ödemek için gerekli otomatik sayma makinalarında kullanılan kişisel “akıllı kartları” kapsar. Hak ve görevler, idari prosedürler, hizmet yerleri ve erişebilirlik ile ilgili güncel ve güvenilir bilgi içeren INFOCID adlı entegre bir veritabanının kurulması, Portekiz’de gerçekleştirilen önemli bir yeniliktir. INFOCID tarafından sağlanan bilgi ücretsiz olup, kamu binalarında yer alan terminaller (24 saat erişim) aracılığıyla veya internet (http://www.infocid.pt/) ile kullanılabilmektedir. İdari kurumların tesisi ve işleyişi kaynak gerektirir. 29. Genel olarak aday ülkeler, geçiş dönemini dünya ticaret sistemleri ile entegre, demokratik bir piyasa ekonomisi ile sonuçlandırabilmek üzere gerekli kurumları tesis etme ihtiyacı içindedir. Buna karşın, henüz önemli 10 Central and Eastern European 21 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR ekonomik ve idari kapasiteler geliştirilmemiş iken katılım ile bu süreç ciddi şekilde hızlandırılmaktadır. Bu sebeple katılım gündemi, öncelikler ile ilgili stratejik karar almayı ve kaynaklara ilişkin zor kararların alınmasını gerektirebilecektir. 30. Ancak, politik hedeflerden biri olarak ağırlıklı olarak katılım üzerine yoğunlaşmak, bir kez üye olduktan sonra göğüslenecek hak ve sorumluluklar için hazırlıklı olma şeklindeki daha önemli bir sorunun gözden kaçması riskini doğurur. Aktif bir AB üyesi olmak, üye olmak için verilen uğraşılardan daha güçtür. Diğer bir deyişle, bir kez kabul edildikten sonra üyelik yükümlülüklerini karşılamak daha çok değilse bile her koşulda en az katılım süreci kadar çaba gerektirir. Bu sebeple, yasal uyumlaştırma ve Phare fonlarının kullanımındaki ilerleme ile ilgili gerçekleştirilen düzenli raporlama, yapısal fonları da içeren Topluluk mali enstrümanlarının benimsenmesi ve kullanımına ilişkin eşdeğer detayda bir raporlamaya dönüşecektir. Kurumlar, katılım süreci ve sonrasında sürdürülebilir olmalı ve üyelik yükümlülüklerini karşılayabilmelidir. Bunun ötesinde, söz konusu kurumlar değişen koşullara uyum sağlayabilmelidir. Böyle bir faaliyetin zamana yaygın, revizyona tabi ve gerekli görülen aşağıdaki kaynaklar bakımından yoğun şekilde uygulanması beklenir: Para: Kurum Tesisinin faturası, çok büyük olacak ve yıllar geçtikçe değişim gösterecektir. Bu değişim, diğer pek çok unsura ilave olarak, idari faaliyet kapsamının değişimine, performans düzeyine, idarenin maliyet yapısına ve talep faktörlerindeki değişime (ör. firma sayısı) bağlı olacaktır. Elbetteki modernleşmek ve Avrupa’yı yakalamak için daha fazlası gerekmektedir. Hükümetler, politika hayatta kaldığı sürece varlığını sürdürebilecek kurumlar tesis etmek durumundadır. Mesele, bir çevre koruma kuruluşu yaratmaktan ziyade çevre mevzuatı yürürlükte kaldığı sürece çevre denetimlerinin yapılmasını sağlamaktır. Hükümetler, sürdürülebilir nitelikte bir idari Kurum Tesisini finanse edebilmek üzere (gerek başlangıç ve gerekse işletme maliyetleri), Topluluk ve diğer donör kurumlardan sağladıkları kaynakları tamamlamak için bütçelerinde gerekli fon tahsisini gerçekleştirmek zorundadır. Dikkate alınacak enstrümanlar, kullanıcıya ödetme ve bütçe dışı harcamaları (kredi enstrümanları, vergi harcamaları, düzenlemeler, bütçe dışı kuruluşlar) içerir. Söz konusu enstrümanlar Üye Devletler tarafından kullanılmaktadır; ancak deneyimler, ekonomik maliyetlerin yüksek olabilmesi ve politik sorunlara yol açabilmesi sebebiyle bu enstrümanların çok dikkatli bir yönetim ve kontrol gerektirdiğini göstermiştir. Verilen bir hizmetin tüm maliyetinin kullanıcıya ödetilmesi düşük gelirli, uzak yerlerde yerleşik veya büyük yığın halindeki kullanıcılara benzer belirli kullanıcı kategorileri için adaletin sağlanmasında sorunlar doğurur. Bu bağlamda çıkarılacak ana ders, söz konusu enstrümanların kontrol altında tutulması ve genel mali disiplini zayıflatmaması için karmaşık kararlara, hesap verebilirlik ve kontrol sistemlerine gereksinim olduğudur. Söz konusu enstrümanların kullanımı aday ülkelerde riskli olup, sadece temel mali yönetim ve kontrol sistemlerinin güçlü olduğu yerlerde öngörülebilmektedir. 22 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR Örnek: Standart muhasebe sistemleri, kullanıcıya ödetme sistemi devreye girdiğinde ortaya çıkan yeni bilgi ve kontrol gereksinimlerine cevap veremeyebilmekte ve iç prosedürlerin uyumlaştırılması zaman alabilmektedir. Söz konusu durum, Finlandiya’da meydana gelmiştir. Finlandiya’da pekçok hükümet organizasyonu, yeni faturalama sistemlerinin yönetimi ve ödemelerin toplanmasının takibi ile ilgili yeni sorumlulukları üstlenirken ilk etapta sorunlar yaşamıştır. Beceriler: Bugüne kadar, genellikle “Avrupa ile müzakere edebilmek” için gerekli kapasitelerin tesisi üzerinde yoğunlaşılırken, bu durum büyük olasılıkla temel sorunu oluşturmamakta ve geçici nitelik taşımaktadır. Katılımı müteakiben aday ülkeler kendilerini “Avrupa’nın içinde müzakere eder” durumda bulacaklar ve bu görev esaslı bir koordinasyon kapasitesini ve AB politikalarının oluşturulduğu resmi ve gayriresmi alanlara katılabilme yeteneğini gerektirecektir. Bununla beraber, üyelik ile ilgili yeni kurumlar her alanda ortaya çıkacaktır. Adalet sistemini de kapsayan kamu hizmetinin tamamında bireyler, AB politikalarını uygulayabilmek için yeni beceri ve tutumlar geliştirmek durumunda olacaklardır. İdare ile vatandaş/girişimci arasındaki ilişkinin niteliği ve yoğunluğu değişim gösterecektir. Kamu hizmetinde gerekli kaliteyi sağlayabilmek için, kamu hizmeti yönetimine ilişkin sistemler ile ilgili, sermayenin kıdemli elitlerinin ötesine geçen radikal reformlara kesinlikle ihtiyaç vardır. En belirgin ihtiyaç maaşlara ilişkindir; ancak kalite artırımı tüm personel yönetim döngüsüne özeni de beraberinde gerektirecektir. Bu uygulama, kariyer rotalarını netleştirmekte ve diğer önlemler ile birlikte hizmet içi eğitimin yaygınlaştırılması ve hükümetin farklı birim ve düzeyleri arasındaki hareketliliğin geliştirilmesi şeklindeki önlemleri kapsamaktadır. Kamu görevlilerinin performansı ve kullanıcı tutumları, organizasyon, fiziksel olanaklar ve prosedürleri kapsayan iş ortamına da bağlıdır. Yeni bir kanunun işletme rehberi ve formlarına dönüştürülmesi ve etkinlik ve kontrol ile ilgili görevlerin tasarlanması, yeni kanunun kabul edilmesinden daha maliyetli ve güç olabilmektedir. İdari organizasyonlara ilişkin değişikliği yönetme becerileri, tüm uygulama birimlerine büyük çapta yaygınlaştırılmalıdır. Siyasi destek: İdari kurumların tesisi uzun vadeli bir süreç olup, bu sürecin sonuçları genellikle daha sonraki yıllarda görülebilmektedir. Ancak söz konusu süreç, düzenli politikalar ve hırslı katılım takviminin kısa dönem perspektifi içinde gerçekleşmektedir. Üye Devlet deneyimleri, kurumların tesisinde devamlı surette üst düzey desteğe ihtiyaç duyulduğunu göstermiştir. Avrupa Topluluğu bünyesinde tam entegrasyonu başarmak için gerekli yerli kurumların güçlendirilmesi yönünde süregelen taahhüt, katılım ve Avrupa Para Birliği’ne geçişi müteakiben İspanya ve Portekiz’in idari ve ekonomik 23 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR performanslarında ciddi iyileşmelere sebep olmuştur. Mevcut aday ülkelere bakıldığında, Avrupa azmi ve AB ile müzakerelerin getirdiği devamlı baskı beraberinde bir üstünlük sağlayabilmektedir. Hükümetler, üyelik için verilen desteği devam ettirmek amacıyla gayret gösterme ihtiyacı duyacak ve aynı zamanda idari modernizasyonun sürdürülmesi için diğer unsurlardan özellikle de ekonomik olanlardan yararlanacaklardır. 31. Ancak etkili bir politika hareketi için gerekli kapasite artırımına yönelik, uzun vadeli, ulusal bir gayret olan Kurum Tesisi, sadece kamu idaresi modernizasyonundan daha fazlasını ifade etmektedir. Politika hedeflerine ulaşabilmek için benzer nitelikteki kamu-özel sektör aktörlerinin beraber hareket etmesi gerektiğinden, en geniş anlamı ile Kurum Tesisi, birlikte etkili bir uygulama gerçekleştiren organizasyonların tümünün oluşturduğu bir takımı kapsamaktadır. Uygulamaya yönelik kamu idare kapasitesinin geliştirilmesi, özel sektör muadillerin (ör. ticaret odaları, tüketici dernekleri, özel kalite sertifikasyon kuruluşları, mesleki organlar) oluşumu ve gelişimini güçlendirecek tamamlayıcı çabalarla desteklenmektedir. Kurum tesisinin esasen ulusal bir süreç olmasına karşın, dış yardım destekleyici olabilir… 32. Avrupa’dan ve diğer donörlerden sağlanan destek, tarihi açıdan bir yardım akışını ifadesi bakımından mali öneme sahiptir; ancak ihtiyaçlar karşısında yeterli değildir. Bu yardımların temel amacı, ana araçlarından biri olan eşleştirme gibi pratik deneyimlere erişimi sağlamaktadır. Söz konusu deneyimler, harcama yönetimi ve gözetimi veya merkezi hükümet mekanizmaları gibi evrensel konularda gerek AB Üye Devletlerinin ve gerekse diğer gelişmiş demokrasilerin sahip olduğu çeşitli deneyimlere erişim sayesinde ve bunlarla ilgili karşılaştırmalı analizler aracılığıyla zenginleştirilmelidir. Aday ülkeler yol kat ettikçe birbirlerinden öğrenecekleri daha çok şey olacaktır. Bu ülkelerin işbirliğine gitmesi Avrupa’nın yararınadır. Dış destek, söz konusu alışverişe katkıda bulunarak, tüm aday ülkeler arasında ve aday olmayan diğer Avrupa ülkeleri ile iletişimin sürdürülmesine de yardımcı olacaktır. …iyi yönetilir ise… 34. Geçmiş deneyimler, kamu idare reformu alanında sağlanan desteğin yönetimi ile ilgili tartışmaları zenginleştirmektedir. Komisyon, Kurum Tesisine halihazırda atfedilen büyük önceliğin ortaya konması yönünde daha iyi hizmet sunumu için önemli adımlar atmıştır. Bu kapsamda alınan derslerden bazıları aşağıda yer almaktadır : • Kamu idare reformu destek programları tamamen ulusal siyasi otoriteye tabi olmalı ve ulusal idari modernizasyon programları kapsamına alınmalıdır; söz konusu programlar esnek ve ilgili ülkenin idari kültürü ile uyumlu olacak şekilde tasarlanmalıdır; 24 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR • Dış kaynak akışları ve kamu alımları, ulusal mali yönetim süreçleri ile tamamen entegre edilmeli ve bu unsurların geliştirilmesine öncelik verilmelidir; • Kurumlar, ulusal kaynaklar ile sürdürülebilecek şekilde tasarlanmalıdır; • İlk olarak desteğin denetimi ve kontrolü, öncelikli olarak güçlendirilmesi gereken ulusal otoritelerce üstlenilmelidir; • Proje yönetim becerileri (tasarım, değerlendirme ve izleme dahil) daha da geliştirilmelidir; • Etkili öğrenme, uygulayıcılar arasındaki esnek mübadele süreçleriyle ve aday ülke memurlarınca kullanılabilen bilgiye erişim sayesinde sağlanır; • Bölgedeki deneyimin paylaşımı, aktif şekilde kaynak sağlanması ve teşvik edilmesi gereken değerli bir araçtır. 35. AB müktesebatının uygulanması ile ilgili gayretler büyük önem taşımaktadır. Hali hazırda aday ülkeler için öncelik taşıyan husus, ulusal yapıya uyarlanmış, katılım için gerekli acil ihtiyaçlara cevap veren ve en önemlisi gelecekteki üyelik yükümlülüklerine ilişkin somut temeller oluşturan bir Kurum Tesisi stratejisinin geliştirilmesidir. 36. Komisyon Görüşlerinde altı çizilen sektörel konular köklü ve uygun şekilde ele alınırken, genel uyumu ve etkililiği sağlayacak yatay yönetişim fonksiyonları eş değer öneme sahip hususlardır. Kurumsal düzenleme ve süreçlerin uygun bir güvenilirlik seviyesinde faaliyet göstermesi, aday ülkelerce temin edilmelidir. 37. Günümüzün AB müktesebatını uygulayabilmek ve dost Üye Devletlerle birlikte AB’ye gelecekte etkili şekilde katılabilmek için gerekli idari kapasitenin güçlendirilmesi, her aday ülke için büyük önem taşımaktadır. Bunu başarabilmek için, Kurum Tesisinde yeterli kaynağa, geniş çaplı kamu desteğine ve ulusal politika yapıcıların uzun vadeli taahhüdüne ihtiyaç vardır. Kolay olmamakla birlikte söz konusu koşullar ulaşılabilecek düzeydedir ve birkez güvenceye alındığında başarı, şansa kalmayacaktır. 25 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR EK: Önemli Terimlerin Tanımları AB Müktesebatı Birliğin Antlaşmaları, ikincil mevzuatı ve politikaları ile birlikte Avrupa Sayıştayı’nın içtihatları nı kapsayan AB Hukuk yapısının tamamıdır. Avrupa Birliği ile ilgili daha fazla bilgi için, http://europa.eu.int web sayfasını ziyaret ediniz. Denetim Yönetimin gereksinimlerini karşılamak (iç denetim) ya da bağımsız bir iç denetçi tarafından (dış denetim) yasal gereklilikleri yerine getirmek amacıyla yürütülen resmi denetimdir. Denetimin kapsamı çok çeşitlidir ve şağıdaki hususları içerir: • Mali denetim: mali tablolara ilişkin inceleme ve raporlama ile söz konusu tabloların esas aldığı muhasebe standartlarının incelenmesini kapsar; • Uyum ya da uygunluk denetimi: yasal ve idari uyum ile birlikte idarenin, mali sistemlerin ve yönetime ait kontrol sistemlerinin doğruluğunu ve uygunluğunu inceler; • Performans denetimi/paranın yarattığı değerin denetimi: kamu programlarının ve belirli bakanlık ve kurumların amaçlarına ulaşırken mali, beşeri ve diğer kaynakların kullanımında sergiledikleri yönetsel ve işlevsel performansları (ekonomiklik, etkinlikk ve etkililik) değerlendirir. Kaynak: Effects of European Accession. Part 2: External Audit, SIGMA Papers: No. 20, SIGMA, OECD, 1997. Ayrıca SIGMA web sayfasında, http://www.oecd.org/puma/sigmaweb/pubs.htm adresinde mevcuttur. İmtiyaz “İmtiyaz” terimi, daha önce devlet tarafından kullanılan ayrıcalık ve hakların, devletin gerçekleştirmekle yükümlü olduğu faaliyetleri yürüten kişi ve organizasyonlara devrini ifade eder. İmtiyaz, kamusal görevlerin özel aktörler tarafından yürütülmesine olanak tanır ve kamu hukuku ile özel hukukun her ikisine ait unsurları biraraya getiren ikili bir yasal niteliğe sahiptir. İmtiyaz sözleşmesi, devletin malik sıfatıyla bir sözleşme gerçekleştirdiği ve sabit olmakla birlikte genellikle uzun dönem için özel bir aktöre tekel hakkı verdiği (kamu mülkünün kullanımı veya hizmetlerin temininde) spesifik bir olaydır. Bunun sebebi, imtiyaz sözleşmelerinin genellikle, yüksek sermaye yoğunluğu ve düşük kiralanabilirlik özelliği taşıyan (ör. otoyol yapımı ve işletimi) ve kamu idaresinin, özel sermayeyi çekebilmek için belirli avantajlar sağlayan garantiler temin etmek zorunda kaldığı alanları kapsamasıdır. 26 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR İmtiyaz sözleşmesinin spesifik karakteri, özel hukuk sözleşmesinin niteliklerine rağmen geçerliliğini koruyan ve aşağıdaki iki sebebe dayalı önemli bir kamu idaresi unsurunda yatmaktadır: • İmtiyaz öğesi daima kamu mülkiyeti veya kamu fonları ile ilgilidir (bu sebeple, bir kamu ihalesinin yürütülüyor olması sözleşmesinin yapılması için gerekli bir önkoşuldur); • Kamu idaresi, hizmetin devamlılığı ve kalitesinde nihai sorumluğa sahiptir (bu sebeple, çoğunluğu temsil eden hissedar sıfatıyla özel yasal kurallar aracılığıyla ya da imtiyaz sözleşmesinde belirtilen kontrol haklarını kullanmak suretiyle kamu idaresine, özel sektör üzerinde geniş denetim hakları tanınmıştır). Kaynak: BORDAS, M. “Legal Aspects in the Field of Public Services with Special Regard to Concession”, in Jabes, J. and M. VINTAR (eds.), Public Administration in Transition : Proceedings from the Third Annual Conference Held in Bled, Slovenia 23-25 March 1995, NISPACee, Bratislava, Slovakya, 1995. Kopenhag Kriterleri Haziran 1993’teki AB Konseyi’nde kabul edilmiş olup, üyelik için gerekli ekonomik ve politik koşulları ifade eder ve aday ülkelerce aşağıdaki özelliklerin karşılanmasını öngörür: • Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı ile azınlıkların korunmasını garanti altına alan kurumların istikrarlı olması; • İşleyen bir piyasa ekonomisi ile birlikte Birlik’teki rekabet baskısı ve piyasa güçleri ile başa çıkabilme kapasitesi; • Politik, ekonomik ve parasal birliğin hedeflerine uyumla birlikte üyelik yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneği. Avrupa Birliği ile ilgili daha fazla bilgi için, http://europa.eu.int web sayfasını ziyaret ediniz. Devredilen Hizmetlerin Sunumu Kamu hizmetlerinin sunumuna ilişkin yeni yaklaşımlar, pek çok OECD ülkesindeki kamu sektörü reformlarında ele alınan temel bir konudur. Bu konu kapsamında kuruluşların kullanımı, kamu sektöründe hizmet sunucuların ticarileştirilmesi veya yarı ticari hale getirilmesi (örneğin, hizmetin bir başkasına ihale edilmesi), kamu sektörü ile özel sektör arasındaki ortaklıklar ve kamu hizmetlerinin tamamen özelleştirilmesi yer almaktadır. Bu tür pekçok düzenlemenin önemli bir özelliği, hükümet ile kamu hizmeti sunucuları arasında sözleşmesel bir ilişki oluşturmasıdır. Bu durum, kamu otoritelerinin etkili bir gözlem ve kontrol gerçekleştirme kapasitelerinin kontrolü yapılırken kimin, ne konuda, kime karşı sorumlu olduğu hususunu 27 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR gündeme getirmektedir. Şeffaflık ve açıklık, hizmet sunumunu vatandaş veya müşteriye yakınlaştırarak ve daha açık hizmet standartları ortaya koyarak geliştirilebilmektedir; buna karşın değerler çatışması, etik standartlarla ilgili daha fazla risk ve karışıklık da söz konusu olmaktadır. Kamu sektöründe etik ile ilgili daha fazla bilgi için, Symposium on Ethics in the Public Sector: Challenges and Opportunities for OECD Countries: Issues Paper OECD’s Public Management Service (PUMA) website at: http://www. oecd.org/puma/gvrnance/ethics/symposium/issues.htm. Etiksel Altyapı Sürekli olarak üst düzey davranış standartlarını teşvik eden kamu sektörü ortamında, etiksel bir altyapının desteğine ihtiyaç vardır. Bu altyapının unsurları tamamlayıcı ve birbirini destekler özelik taşır ve üç temel başlık altında gruplandırılabilir: • Rehberlik: siyasi liderin güçlü taahhüdü, davranış kuralları ve mesleki sosyalleşme ile (örneğin öğrenim ve eğitim aracılığıyla) sağlanır; • Yönetim: mevcut merkezi bir yönetim kuruluşu veya özel olarak oluşturulmuş bir organ aracılığıyla ve aynı zamanda kamu hizmetinin özel koşulları ve yönetim uygulamaları sayesinde sağlanan koordinasyon ile gerçekleştirilir; • Kontrol: bağımsız bir denetim ve soruşturma, etkili hesap verebilirlik ve kontrol mekanizmalarına ve son olarak idari şeffaflık ile kamunun müdahelesi ve denetimine olanak tanıyan yasal bir çerçeve ile sağlanır. Kaynak: Recommendations of the Council on Improving Ethical Conduct in the Public Service, OECD Document C(98)70, OECD, Paris, 1998. Kamu sektöründe etik ile ilgili daha fazla bilgi için, PUMA’nın etik ile ilgili web sayfasını ziyaret ediniz: http://www.oecd.org/puma/gvrnance/ethics/ symposium/issues.htm. “Avrupa İdare Alanı” Avrupa Birliği üyeliği, en yoğun şekilde idari düzeyde hissedilen yüksek dereceli bir karşılıklı bağımlılık yaratmaktadır. Buna karşın, idari organizasyon veya kamu yönetimi ile ilgili hiçbir Topluluk kuralı mevcut değildir. Doğrudan yetkisi olmamakla birlikte Avrupa Birliği, özellikle ulaşılması gereken sonuçlar şeklinde belirlenen yükümlülükler getirerek (obligation de resultat) Üye Devletlerdeki yönetişimi etkilemektedir. Bu temelde Avrupa Birliği; gelecekteki ve mevcut Üye Devletlerin, Topluluk standart ve kararlarını kendi yasal sistemlerine entegre ederek güvenilir bir yönetişim sistemine sahip olmasını ve bu standart ve kararların etkili şekilde uygulanması ve yürütülmesinin sağlanmasını talep etme hakkına sahiptir. 28 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR İşte bu bağlamda “Avrupa İdare Alanı”, Üye Devletlerdeki kamu görevlilerinin düzenli olarak biraraya geldiği, bilgi alışverişinde bulunduğu ve kamu idaresi ile ilişkili konular üzerinde ortaklaşa inceleme yaptığı bir forum çerçevesinde yavaş yavaş şekillenmektedir. Hukun üstünlüğü için gerekli olan idari güvenilirlik, etkili politika uygulama ve ekonomik gelişim söz konusu alanın temel özellikleri arasında yer almaktadır. Kaynak: Preparing Public Administrations for the European Administrative Space, SIGMA Papers: No.23, SIGMA, OECD, 1998. Ayrıca SIGMA web sayfasında, http://www.oecd.org/puma/sigmaweb/pubs.htm adresinde mevcuttur. Müktesebatın Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programlar (NPAA) Her aday ülke ile Katılım Ortaklığı (APs11) oluşturulmasına ilişkin 4 Şubat 1998 tarihli Avrupa Komisyonu kararını müteakiben aday ülkeler, Müktesebatın Üstlenilmesi İlişkin bir Ulusal Program (NPAA) hazırlamaya davet edilmişlerdir. NPAA, AP’de belirtilen her önceliğin ne şekilde uygulanacağını detaylı şekilde gösteren, takvim ile birlikte beşeri ve mali kaynakların dağılımına ilişkin taahhütlerin de yeraldığı bir belgedir. Komisyon kendi tarafında, ilerlemeye ilişkin olarak yaptığı düzenli revizyonlar için önemli girdi sağlayan NPAA’in oluşturulması ve müteakip revizyonu hakkında her aday ile sürekli bir diyalog halinde olmak durumundadır. AP’nin izlenmesi, Avrupa Anlaşması olarak belirtilen mekanizma aracılığıyla gerçekleştirilecektir (Alt-komiteler, Ortaklık Komitesi ve Konseyi). Avrupa Birliği ile ilgili daha fazla bilgi için, http://europa.eu.int web sayfasını ziyaret ediniz. Bütçe Dışı Harcamalar “Bütçe dışı harcamalar ve mali riskler” ile ilgili birçok tanım kullanılmakla birlikte, söz konusu terim genellikle hükümet tarafından gerçekleştirilen fakat hükümet bütçesi ya da borçlar tablosunun dışında tutulan mali nitelikli harcamaları belirtmektedir. Bu tip mali yükümlülükler farklı biçimler alabilmekte; doğrudan bir harcama, mali yükümlülük ya da vazgeçilen gelirleri beraberinde getirmektedir. Söz konusu yükümlülükler açık (örneğin hükümet kanunu veya sözleşme ile tanınmış) veya üstü kapalı (kamusal beklentilere ya da çıkar gruplarının baskılarına dayalı moral bir yükümlülük); doğrudan (kesin) veya koşullu (özel bir olayın gerçekleşmesine bağlı olarak) olabilmektedir. Bu borçlara ait temel kategoriler ile ilgili aşağıda bazı örnekler verilmektedir: • Mükelleflere verilen destek nedeniyle kaybedilen gelirler (vergi harcamaları); 11 Accession Partnerships 29 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR • Merkez bankası veya diğer mali kurumlar aracılığıyla bağımsız ya da özel borçlulara verilen destekli krediler ve borç garantileri; • Devlet sigorta planları (ör. mevduat sigortası, sel ya da savaş riski sigortası); • Örneğin bölgesel veya yerel bir otoritenin borç yükümlülüklerini karşılamada temerrüde düşmesi veya bir bankanın batması durumunda sağlanan dolaylı garantiler; • Bütçe kapsamı dışındaki özel tüzel kişilerce gerçekleştirilen doğrudan harcamalar (bütçe dışı kurumlar, kamu işletmeleri); • Özel tüzel kişiler için getirilen özel maliyetler (düzenleme). Bu borç ve risklerin tamamının resmi olarak bütçe kapsamında belirtilmesi gerekli değildir. Gerçekten de, bazı durumlarda böyle bir uygulama mali piyasalarda yersiz bir belirsizlik yaratarak hükümet için tehlike yaratabilir. Ancak, hükümetin tüm bu mali borç ve risklerle ilgili bir değerlendirme yapması ve ilgili stratejiler geliştirmesi önem taşımaktadır. Kaynak: The Control and Management of Government Expenditure, OECD, 1987. Ombudsman Pekçok farklı ombudsman türleri mevcut olmakla birlikte, bu kurumların ayırtedici özelliği genellikle Parlamentoya cevap veren bağımsız bir yasal otoriteye (kanun veya hatta anayasa ile oluşturulan) sahip olmasıdır. Söz konusu kurumlar, idare hukuku ve yargısal incelemenin sağladığı temel garantileri tamamlayıcı bir rol oynamaktadır. Yetki alanı tüm idari çerçeveyi kapsayabilen ya da bu idari çerçeve içindeki belirli alanlarla sınırlı olabilen Ombudsmanın görevi, kişi veya grupların idari otoritenin eylemleri ile ilgili şikayetlerini incelemektir. Ombudsman çok farklı biçimler alabilmektedir. Örneğin, İdareden Sorumlu İngiliz Parlamento Komisyoneri merkezi idare hakkındaki şikayetleri incelerken, Ulusal ve Etnik Azınlık Hakları ile İlgili Macar Komisyonu azınlıklarla ilgili şikayetleri incelemekte, Polonya’da Vatandaş Hakları ile İlgili Komisyon genel olarak medeni haklarla ilgili ihlalleri takip etmektedir. Genel olarak ombudsmanın yetkisi, olaylardan doğrudan etkilenenlerce öne sürülen bireysel şikayetleri incelemekle sınırlıdır. Ombudsmanlar tipik olarak, denetim altındaki idareden istek üzerine belge ve diğer delilleri talep etme yetkisine sahip olmakla birlikte, düzeltici eylemleri talep etme veya cezai yaptırımda bulunma yetkisine sahip değildir; söz konusu yetki idareye tavsiyelerde bulunma ve kamunun, parlamentonun ve hükümetin baskılarına dayalı olarak söz konusu tavsiyelerle ilgili idarenin harekete geçip geçmediği izlemekle sınırlıdır. Ombudsman, sadece kamu idaresinin hesap verebilirliğini güçlendirmede önemli bir rol oynamakla kalmaz, aynı zamanda kötü idare örneklerini ifşa ederek ve kamunun beklentileri ile ilgili kamu görevlilerinin bilincini artırarak idari kalitenin iyileştirilmesine de yardımcı olur. 30 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR Kaynak: Administrative Procedures and the Supervision of Administration in Hungary, Poland, Bulgaria, Estonia and Albania, SIGMA Papers: No.17, SIGMA, OECD. 1997. Ayrıca SIGMA web sayfasında, http://www.oecd.org/puma/sigmaweb/pubs.htm adresinde mevcuttur. Performans Standardı Performans yönetimine ilişkin bir yaklaşım benimsenirken iki temel konu üzerinde durmak gerekir. İlk olarak, neler performans ölçümü olarak kullanılacaktır? Bu ölçüm, belirlenmesi ve ölçümü kolay olan ancak elde edildiğinde politik hedeflere gerçekten ulaşabilmek için tek başına yeterli olmayan çıktılar; ya da polika sonuçlarının genellikle kontrol edilemeyen pekçok dış faktörden etkilendiği düşünüldüğünde kamu yöneticilerinin güçlükle sorumlu tutulabildiği sonuçlara dayanmaktadır (örneğin yerel işsizlik oranındaki azalma). Bu örneklerin ortaya koyduğu gibi, çıktılar ile sonuçlar arasındaki ilişkiyi anlamak performans ölçümü için gerekli bir önkoşuldur. İkinci temel mesele ulaşılmak istenen performans düzeyleri belirlenirken ortaya çıkmaktadır. Performans ölçüsü olarak çıktılar üzerine yoğunlaşmak, verilen bir kamu hizmetinin tahmini olarak üreteceği “birimler”in hesaplanmasını gerektirecektir (örneğin, verilen eğitimin kaç saat olduğu). Performans ölçüsü olarak sonuçların kullanılması ise, belirli bir politika meselesinin eylemlerden ne derece etkilendiğinin tespiti ile ilgilidir (örneğin, eğitim alan kişiler arasındaki işsizlik oranının azalma yüzdesi). Kaynak: In Search of Results: Performance Management Practices, OECD, 1997. Ayrıca SIGMA web sayfasında, http://www.oecd.org/puma/sigmaweb/pubs.htm adresinde mevcuttur. Kamu Alımları (scrutiny-gözetim-araştıra) Hükümetin özel sektörden sağladığı mal ve hizmet alımları, çoğu ülkenin kamu harcamalarında büyük yer tutmaktadır. Söz konusu faaliyetler, kamu alımları ile ilgili ulusal mevzuat tarafından düzenlenmekte ve şeffaflık, açıklık ve adil rekabet şeklindeki uluslararası standartlar ile yönlendirilmektedir. Ekonomik olarak etkin bir kamu alımı sistemlerinin kurulması aşağıdaki unsurları gerektirir: • işleyen ve tutarlı bir idari ve yasal çerçevenin tasarlanması; • eğitimli personel, eğitim ve “eğiticilerin eğitimi” programlarının geliştirilmesi; • açık rekabet, alım süreçlerinde kamu denetimi ve tedarikçilerle ilgili rekabetçi bir havuz oluşturulmasını destekleyen bilgi ve veri sistemleri; • sahtekarlık, israf ve yolsuzluğu önlemek üzere iç kontrol sistemleri ve dış denetim ile daha da güçlendirilmiş etkili mekanizmalar; 31 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR • Şikayetlerin incelenmesi ve alım süreçlerinin denetimi ile ilgili açık ve tarafsız uzlaşmazlıkların çözümü prosedürleri. Kaynak: Public Procurement, SIGMA Policy Brief: No.3, SIGMA, OECD, 1997. Ayrıca SIGMA web sayfasında, http://www.oecd.org/puma/sigmaweb/ pubs.htm adresinde mevcuttur. Düzenleyici Etki Analizi Düzenleyici Etki Analizi (RIA), bir düzenlemenin ve bu düzenleme ile ilgili alternatiflerin olumlu ve olumsuz etkilerini sistematik olarak değerlendiren bir tekniktir. Söz konusu analiz, hükümetin yüksek kalitede analiz yapabilme, fayda-zarar analizini kapsayan analitik metotları uygulayabilme, veri toplayabilme ve tahminlerin gerçekçi olmasını sağlamak üzere kamu ile görüş alışverişinde bulunabilme kapasitesine dayanmaktadır. Başarılı bir düzenleyici etki analizi aşağıdaki alanlara katkıda bulunabilmektedir: • Hükümet faaliyetlerinin gerçek dünyadaki etkilerinin daha iyi anlaşılabilmesini sağlamak (analitik araç); • Çoklu politika amaçlarını entegre etmek (koordinasyon aracı); • Hükümetin cevap verebilirliğini iyileştirmek üzere şeffaflık ve görüş alışverişini geliştirmek (görüş alışverişi aracı); • Hükümet kararları ile ilgili daha kapsamlı bilgi sağlayıp söz konusu hükümet kararlarının topluma ne şekilde fayda sağladığını göstererek hükümetin hesap verebilirliğini iyileştirmek (hesap verebilirlik aracı). Kaynak: OECD Reference Checklist for Regulatory Decision-Making, OECD, 1995. Bu belge ayrıca, Recommendation of the Council of the OECD on Improving the Quality of Regulation adlı belgeye ekli olarak PUMA web adresinde de mevcuttur: http://www.oecd.org/puma/refreg/pubs/rco95. Düzenleyici Etki Analizi ile ilgili ilave bilgiye, http://www.oecd.org/puma/ refreg/ria.htm sayfasından ulaşılabilir. Hukukun Üstünlüğü Yasal hükümlerin istikrarlı olarak uygulanması hukukun üstünlüğü ilkesinin somut kanıtıdır; örneğin kamusal ve özel organların mevzuat hükümlerine uygun hareket etmesi ve etmediği takdirde ise cezai bir yaptırım riski ile karşı karşıya gelmesi beklenecektir. Kamu idaresinin niteliği gereği, hukukun üstünlüğü ilkesi, idari bir organın sadece hukuk veya daha üst bir otorite ile verilen bir yetkiye sahip olması ve bu yetkinin sadece hukukun belirlediği şekilde kullanılacağı anlamına gelmektedir. Hukukun üstünlüğü; katiyet ve öngörülebilirliği, eylemlerde istikrarı ve uygulamada eşitliği, kişilere 32 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR saygıyı, idari eylemin yargılanmasında objektif standartların esas alınmasını desteklemektedir. Kaynak: Administrative Procedures and the Supervision of Administration in Hungary, Poland, Bulgaria, Estonia and Albania, SIGMA Papers: No.17, SIGMA, OECD, 1997. Ayrıca SIGMA web sayfasında, http://www.oecd.org/puma/sigmaweb/pubs.htm adresinde mevcuttur. Üst Denetim Kurumu (SAI12) Üst Denetim Kurumu, devletin en yüksek kamu denetim fonksiyonunu kanuna dayanarak yürütmek suretiyle atanan, kurulan ya da organize edilen Devlete ait bir kamu organıdır. Bu kurumun aldığı biçimler büyük farklılıklar göstermektedir. Bu sebeple, örneğin Almanya’daki Üst Denetim Kurumu Federal Sayıştay iken İrlanda’da bu görevi Kontrolör ve Genel Denetçiler Ofisi yürütmektedir. Kaynak: Effects of European Accession. Part 2: External Audit, SIGMA Papers: No.20, SIGMA, OECD, 1997; Central Bank Audit Practices, SIGMA Papers: No.24, SIGMA, OECD, 1998. Ayrıca SIGMA web sayfasında, http://www.oecd.org/puma/sigmaweb/pubs.htm adresinde mevcuttur. Üst Denetim Kurumları Uluslararası Organizasyonu (INTOSAI13) ile ilgili bilgi için, bu organizasyona ait web sayfasını ziyaret ediniz: http://www.intosai/magnet.at/ intosai/. Kullanıcıya Ödetme Kullanıcıya ödetme sistemini uygulayabilmek için gerekli önkoşullar, mevcut açık bir kullanma klavuzu ve sıkı bir kontrol sistemi ile etkili denetim prosedürlerinden oluşmaktadır. Hükümet hizmetlerinin kullanıcılarca ödenmesi pekçok OECD ülkesinde giderek yaygınlaşmakta olup, aşağıdaki amaçlara ulaşmayı hedefler: • Bütçe açıklarının azaltılması; • Hizmetlerle ilgili maliyet ve faydaların, bu hizmetleri sağlayan kişi ve hükümet organizasyonları için daha belirgin hale gelmesi; • Genel mükellef üzerindeki maliyet yükünün, hizmetin doğrudan yararlanıcılarına aktarılması; • Hizmetlerle ilgili kullanıcı taleplerini disipline etmesi; • Müşteri odaklı yönetim ve hizmet sağlayıcıların mali ve hizmet performanslarında iyileştirme sağlanması için destek vermesi; • Piyasaların ve rekabetin gelişimini teşvik etmesi. 12 13 Supreme Audit Institutions International Organisation of Supreme Audit Institutions 33 MALİYE DERGİSİ Pınar ACAR Kullanıcıya ödetme sisteminin getirilmesi veya bu kapsamdaki önemli değişiklikler aşağıdaki unsurlarla birlikte gerçekleştirilmelidir: • Kullanıcılarla görüş alışverişi; • Hizmet sunumunun tam maliyeti ile makbuzların muhatabının belirlenmesi; • Etkili ve etkin bir tahsilat sistemi; • Organizasyonel peformansın iyileştirilmesi ve izlenmesi için önlemler; • Uygun fiyatlandırma stratejileri; • Hakkaniyet ilkesine özen gösterilmesi. Kaynak: Best Practice Guidelines for User Charging for Government Services, PUMA Policy Brief: No.3, http://www.oecd.org/puma/pubs/index.htm. Gönüllü Uyum Kamu idaresinin izlediği politika hedeflerine erişim, büyük oranda vatandaş ve işletmelerin düzenlemelere gönüllü olarak uymasına bağlıdır. Bireysel mükelleflerin vadesi gelen tutarların hesaplanması ve transferine ilişkin yoğun iş yükünü üstlendikleri, gelir vergisinin tahsilatı süreci buna örnek olarak verilebilir. Bu bağlamda, kamu yetkililerince uygulanan yaptırımın temel etkisinin, uyumsuzluğu caydıracak düzenlemeleri takip eden kişilerdeki “uyum isteğini” güçlendirip güçlendirmediği tartışmalı bir konudur. Uyum maliyeti (bir endüstri tesisinin geliştirilmesi için gerekli olan sermaye yatırımlarında olduğu gibi) yürütme fonksiyonunun sonuçları (uyumsuzluk halindeki yaptırımın büyüklüğünün, uyumsuzluğun tespit edilme olasılığı ile çarpımı) ile karşılaştırıldığında elde edilen sonuç, uyumsuzluğun gerçekten çekici bir seçenek olup olmadığı konusunda düzenlemeye tabi tüzel kişiler için kaba bir gösterge sağlayacaktır. Algılamalar bu tür hesaplamalarda önemli rol oynamaktadır; kamu otoriteleri uygulanan yaptırımın düzeyini yükselterek ya da denetim sayısını artırarak veya her ikisi ile uyumu sağlamak üzere “dengeleri sarsabilmektedir”. Çok açıktır ki, belirli bir alanda denetim sayısının artırılması bütçe kısıtlamaları nedeniyle makul olmayabilir; aynı şekilde çok yüksek ceza seviyelerin uygulanması tahsilatın zorluğu ortaya çıktığında aksi bir etki yaratabilir. Bunlara alternatif diğer bir seçenek, tespit edilen ve yaptırım uygulanan örnekleri geniş çapta kamuya duyurarak, düzenlemeye tabi tüzel kişilerin algıladığı tespit edilme olasılığını artırmak ve böylece söz konusu kişilerin uyum yönündeki çabalarını güçlendirmektir. Kaynak: Administration as Service, The Public as Client, OECD, 1987. 34 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Yapılan Düzenlemelerin Değerlendirmesi Osman SARAÇ* 1. GİRİŞ Ülkeler arasındaki gelir düzeyi farklılığı bütçeleri ciddi olarak etkiler. Gelir düzeyi düşük ülkelerde yetersiz gelir yeteri kadar kaynak mobilize edilememesine yol açar. Belirsizlik ise harcama ve gelir akımlarının kontrol edilememesi demektir. Gelir rahatlığı ve tahmin edilebilirlik belli bir bütçe bazında küçük küçük tedrici değişiklikler olmasına yol açar. Tedrici değişme orantılı değişme veya önceliklere göre artış olarak kendini gösterebilir. Bu da bütçenin tahmin edilebilirliğine ve bütçe belgesinin istikrarlı bir çerçeveye sahip olmasına yol açar. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla, mevcut sistemin değiştirilerek daha etkin olması, Ulusal Program ve Politika Belgesi'nde de yer aldığı üzere uluslararası standartlara ve Avrupa Birliği normlarına uygun bir kamu malî yönetim ve kontrol sisteminin oluşturulması hedefiyle yola çıkılmıştır. Kanunun felsefesi, kurduğu çatı ortaya konulacak; eksiklikleri, ve önerilerimiz de bölümler halinde yer alacaktır. 2. 5018 SAYILI KANUNUN HEDEFİ VE KANUNUN GEREKÇESİ 2.1. 5018 Sayılı Kanunun Hedefi Bütçeleme ve bütçenin kontrol mekanizmalarına bakıldığında, dünyada tipik bir takım sistemlerin bulunduğunu görürüz: 1) İngiliz Sistemi: Birleşik Krallık'da ve kolonilerinde, bazı Asya, Afrika ve Karaip ülkelerinde bulunmaktadır. Bazı özellikleri, özellikle harcama kontrol yöntemleri Orta Doğu ülkelerinde de görülür. En yakın örneği Yeni Zelanda'da görülmektedir. Bütçe süreci ampirisizmi ve pragmatizmi yansıtır. Osman SARAÇ: 1973 Konya doğumlu olup Ankara Üniversitesi Siyasay Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. Halen Maliye Bakanlığında Maliye Müfettişi olarak görev yapmaktadır. 122 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Bütün gelir ve giderlerin konsolide bir fonda toplanması; bütçenin esas olarak harcama bakımından yapılması ve gelir yanından ayrılmış olması; harcamacı kurumların bütçe uygulaması sırasında farklı derecede denetime tabi olmasıdır. 2) Fransız Sistemi: Fransa'da ve eski Fransız sömürgelerinde benimsemiş sistemdir. Esas olarak, güçlü bir mali denetim sisteminin ve merkezi bir hazinenin varlığı gibi iki ilke üzerine oturur. Denetim sistemi üç düzeyde işler. Harcamacı kurumlara bağlanmış ve mali işlemlerden, paranın toplanmasından ve dağıtımından sorumlu saymanlar ve daha yüksek yetki ve sorumluluğa sahip denetçiler. Fransız hazinesi sadece nakit yöneticisi değil aynı zamanda kredi veren bir bankerdir. Kamu kuruluşlarının mevduatını da kabul eder. 3) Avrupa Sistemleri: Ana sistemler Hollanda, İtalya ve Portekiz sistemleridir. Bu sistemler bu üç ülkeninkine paralel olarak Endonezya, Somali ve eski Portekiz kolonilerinde çeşitli derecelerde kabul edilmiştir. Hollanda sistemi bütçelemede amortisman ayrılması, tahakkuku temel alan muhasebe sistemi gibi ticari ilkelere daha çok dayanır. İtalyan bütçe sisteminde mali yılın ötesine uzanan fonların varlığı, Genel denetim organı tarafından ayrıntılı denetim önemli özelliklerdir. Portekiz sistemi diğerlerinden daha büyük ölçüde bütçeye yasal yaklaşım ve bütçe tahsislerinin yıllık olarak yasaya bağlanması özelliklerine sahiptir. Almanya'nın sistemi diğer Avrupa ülkelerindekinden pek farklı değildir, başka bir ülke sistemini de etkilememiştir. 4) ABD Sistemi: Temel özelliği harcamaların ve gelirlerin genel bütçe ve yasal onaya tabi olmayan çok sayıda fondan oluşmasıdır. 1980'lerde analitik amaçla, genel bütçe, nakit bütçesi ve milli hesaplar çerçevesinde yapılmış bütçeden oluşan bütünleştirilmiş bütçe yapılmaya başlanmıştır. 5) Uzak Doğu Sistemi: Japon sisteminden etkilenmiştir. Bütçe sistemi genel bütçe, yarı ticari ve ihtisaslaşmış faaliyetlerin özel bütçeleri ve en önemlisi yatırım borçlanması programı olan bütçe dışı fonları kapsar. Bütçe özel hesaplara transferleri konsolide etmeden gösterir. Bu uygulamalar Güney Kore, Filipinler ve Tayland'da da görülür. Filipinler 1950'lerde bütçe sistemini Amerikan sistemine uyarladı, fakat fon uygulamasını korudu. 6) Latin Amerika Sistemi: Aslında bir ölçüde amorf, orijinal İspanyol etkisinden sonra kendi deneyimleriyle şekillenmiş bir sistemdir. Temel özellikleri gelirlerin tahsisi (earmarking), kamu faaliyetlerinin özerk kuruluşlarca yürütülmesi biçimindeki ademimerkeziyetçilik, nakite dayanmayan temel, muhasebe ve denetim mekanizmalarının birleştirildiği mekanizmanın varlığıdır.1 Türkiye, bütçeleme sistemini, yıllardır olumsuz etkileyen teknik ve politik etkenlerin etkisiyle, yeni bir mali yönetim ve denetim anlayışı ihtiyacını hissetmiş; nihayet 11.10.1995 tarihinde Maliye Bakanlığı ve Dünya Bankası 1 İhsan GÖREN, 23/Kasım/1999 Tarihinde İstanbul/Divan Otel’de Düzenlenen, “Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Düzenlenmesi Bağlamında Sayıştay” Konulu Seminer, www.tesev.org.tr 123 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ arasında "Kamu Mali Yönetim Projesi"nin "Harcama Yönetimi" sistemini çözümlemeye yönelik bir proje anlaşması imzalanmıştır. Ardından, IMF İcra Direktörleri Kurulu’nun 6’ncı gözden geçirmeyi onaylayabilmesi için Kamu Mali Yönetimi ve Denetimi Yasa Tasarısının yasalaştırılması ön şart olarak ileri sürülmüştür. Daha sonra, Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde, yasa tasarısı Maliye Bakanlığı tarafından “Avrupa Birliği ve uluslararası standartlarla uyumlu bir kamu iç kontrol sistemi oluşturulması” amacıyla, 3 Ağustos 2002 tarihinde T.B.M.M.’ne sunmuştur. Seçim döneminde kadük olan tasarı, 58. Hükümet Acil Eylem Planında da ilk altı aylık tedbirler arasında yer almış ve 59. Hükümetçe tekrar Meclis’e sunulmuştur. “Yönetişim” uygulamaları çerçevesinde, yasanın hazırlanmasında ve yönetişim toplantılarında TESEV, TOBB, TÜSİAD ve Uluslararası Yerel Yönetim Birliği (IULA) de hazır bulunmuştur.2 2.2. 5018 Sayılı Kanunun Gerekçesi Kalkınma planları ile bütçeler arasında sıkı bir bağ kurulamaması, bazı malî işlemlerin bütçelerde yer almaması, bütçe uygulamalarının malî yılla sınırlı olması ve çok yıllı bütçeleme sisteminin olmaması sistemin başlıca eksiklikleri olarak ön plana çıkmaktadır. Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla, mevcut sistemin değiştirilerek daha etkin olması, Ulusal Program ve Politika Belgesi'nde de yer aldığı üzere uluslararası standartlara ve Avrupa Birliği normlarına uygun bir kamu malî yönetim ve kontrol sisteminin oluşturulması amaçlanmış; diğer taraftan Kanunla, bütçe kapsamının genişletilmesi suretiyle bütçe hakkının en iyi şekilde kullanılması, bütçe hazırlama ve uygulama sürecinde etkinliğin arttırılması, malî yönetimde şeffaflığın sağlanması, sağlıklı bir hesap verme mekanizması ile harcama sürecinde yetki-sorumluluk dengesinin yeniden kurulması, etkin bir iç kontrol sisteminin oluşturulması ve bu suretle çağdaş gelişmelere uygun yeni bir kamu malî yönetim sisteminin oluşturulması öngörülmüştür. Bu çerçevede özetle, - Bütçe türleri uluslararası standartlara kapsamında yeniden tanımlanmakta ve sınıflandırılmaktadır. Katma bütçe kaldırılmakta ve bu kapsamda yer alan kamu idareleri idari ve malî statüsüne göre genel bütçeli ya da özel bütçeli idare haline getirilmektedir. Ayrıca, döner sermaye işletmeleri ve fonların gelir ve giderlerinin ilgili oldukları idare bütçesine dahil edilmesi sağlanmakta; bunların belirli bir süre sonunda tasfiye edilmesi öngörülmektedir. - Kamu idarelerinin tüm gelir ve giderlerinin bütçelerinde yer alması sağlanmakta, bütçe dışında gelir elde edilmesi ve gider yapılması önlenmektedir. 2 A.Alpay DİKMEN, “Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu Tasarısı Üzerine Değerlendirmeler”, Cumhuriyet, 7.11.2003 124 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ - Genel idareye dahil kamu idarelerinin son iki yıla ait bütçe gerçekleşmeleri ile izleyen iki yıla ait gelir ve gider tahminlerinin Merkezi İdare Bütçe Kanununun ekinde yer alması esası öngörülmektedir. - Mahallî idareler ve sosyal güvenlik kurumlarının bütçe büyüklükleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmaktadır. - Düzenleyici ve denetleyici kurumlar, Kanunda sayılan sınırlı sayıdaki maddeye tâbi olmakla birlikte genel olarak Kanun kapsamı dışında tutulmakta; malî özerkliklerini zedeleyecek herhangi bir hükme yer verilmemektedir. - Vergi muafiyeti, istisnası ve indirimleri ile benzeri uygulamalar nedeniyle vazgeçilen kamu gelirleri cetveli Merkezi İdare Bütçe Kanununa eklenmektedir. - Bütçe hazırlama ve uygulama sürecinde etkinliğin arttırılması amacıyla, bütçe hazırlama çalışmalarına daha erken başlanılmakta, kamu idarelerinin bütçeleri üzerinde daha ayrıntılı hazırlık ve sağlıklı tahmin yapması sağlanmakta ve malî yönetimde çok yıllı bütçeleme sistemine geçilmektedir. Bu çerçevede, plan-bütçe ilişkisi güçlendirilerek kamu idarelerinin stratejik plan hazırlamaları ve bütçelerini bu plana dayandırmaları öngörülmekte, amaçların ve hedeflerin bütçe büyüklükleri ve sürdürülebilir finansman planı düzeyinde hangi ekonomik koşullarda gerçekleştirileceğine ilişkin olarak kamu idarelerine orta vadeli program ve malî plan ile yol gösterilmektedir. - Diğer taraftan bir iç kontrol sistemi oluşturulmakta ve kamu idarelerinin bütçe uygulama sürecindeki inisiyatiflerinin artırılması hedeflenmektedir. Kamu idarelerine bütçe hazırlama ve uygulamaya ilişkin görevlerine ek olarak, harcama öncesi kontrol yetkisi verilmekte ve iç denetçilik müessesesi oluşturulmaktadır. - Kamu idarelerinin malî işlemleri, kurulacak malî hizmetler birimleri tarafından yapılacak, bütçe sınıflandırmasında ödenek tahsis edilen yöneticiler harcama yetkilisi olarak karar vermeye yetkili olacak, iş ve işlemler harcama yetkilisi tarafından verilen harcama talimatı üzerine gerçekleştirme görevlileri tarafından yerine getirilecektir. Saymanların ödeme aşamasındaki uygunluk denetimi yapma görevleri sona erdirilerek, bunun yerine kamu idaresi başkanına bağlı olarak çalışacak malî kontrol yetkilisine, harcama sürecinin belirli aşamalarında kontrol görevi verilmektedir. - Kanun ile malî yönetimde şeffaflığın sağlanması ve sağlıklı bir hesap verme mekanizmasının kurulması, kamu kaynaklarının elde edilmesi ve kullanılması sırasında gerekli bilginin gerekli zamanda verilmesi suretiyle kamuoyu denetiminin sağlanması, kamu hesaplarının uluslararası standartlara uygun bir muhasebe düzenine göre tutulması sağlanmaktadır. Diğer taraftan, kamu idarelerince idare faaliyet raporu, mahalli idareler için İçişleri Bakanlığınca değerlendirme raporu ve Maliye Bakanlığınca genel faaliyet raporu düzenlenmesi öngörülmekte, ayrıca diğer yöntemlerle malî yönetim verilerinin ve malî istatistiklerin düzenli olarak kamuoyuna açıklanması hedeflenmektedir. - Sayıştayın harcama öncesi vize ve tescil işlemleri kaldırılmakta, Maliye Bakanlığınca yapılan taahhüt ve sözleşme tasarılarının vizesi işlemi ise 125 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ yönetsel sorumluluk ve malî kontrol yetkisinin paylaştırılması ilkesi çerçevesinde kamu idarelerine bırakılmaktadır. Böylece bir yandan bütçe işlemlerine hız kazandırılırken, diğer yandan Sayıştay'ın dış denetim organı olarak sadece harcama sonrası denetime odaklanmasına imkân tanınmaktadır. Ayrıca genel idareye dahil kamu idarelerinin tamamı, dış denetim kapsamına alınmaktadır.3 3. 1982 ANAYASASININ BÜTÇE İLE İLGİLİ HÜKÜMLERİ 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası4nın dördüncü kısmının birinci bölümü (md. 161-164) bütçeleme sürecine ayrılmıştır. Anayasa, Devletin ve kamu tüzelkişilerinin harcamalarının yıllık bütçelerle yapılacağını bildirmiştir. Bütçe kanunlarının, kalkınma planları ile ilgili yatırımlar veya bir yıldan fazla sürecek iş ve hizmetler için özel süre ve usuller koyabileceği; ancak bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca, bütçenin TBMM’de Genel Kurulda görüşülmesi sırasında, gider artırıcı veya gelirleri azaltıcı önerilerde bulunulamayacağı hükme bağlanmıştır. Bakanlar Kurulunun, genel ve katma bütçe tasarıları ile milli bütçe tahminlerini gösteren raporu, mali yıl başından en az yetmiş beş gün önce, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacak; bütçe tasarıları ve rapor, kırk üyeden kurulu Bütçe Komisyonunda incelenecektir. Bütçe Komisyonunun elli beş gün içinde kabul edeceği metin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülür ve mali yıl başına kadar karara bağlanacaktır. Anayasada “genel” ve “katma” bütçe kavramlarından bahsedilmiş; bunlara verilen ödeneğin, harcanabilecek miktarın sınırını göstereceği; harcanabilecek miktarın sınırının Bakanlar Kurulu kararıyla aşılabileceğine dair bütçelere hüküm konulamayacağı; Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname ile bütçede değişiklik yapmak yetkisi verilemeyeceği; cari yıl bütçesindeki ödenek artışını öngören değişiklik tasarılarında ve cari ve ileriki yıl bütçelerine mali yük getirecek nitelikteki kanun tasarı ve tekliflerinde, belirtilen giderleri karşılayabilecek mali kaynak gösterilmesi zorunlu olduğu bildirilmiştir. Kesin hesap kanunu tasarılarının, ilgili oldukları mali yılın sonundan başlayarak, en geç yedi ay sonra Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacağı; Sayıştay’ın, genel uygunluk bildirimini, ilişkin olduğu kesin hesap kanunu tasarısının verilmesinden başlayarak en geç yetmiş beş gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağı belirtilmiştir. Kesin hesap kanunu tasarısı, yeni yıl bütçe kanunu tasarısıyla birlikte Bütçe Komisyonu gündemine alınır. Bütçe Komisyonu, bütçe kanunu tasarısıyla kesin hesap kanunu tasarısını Genel Kurula birlikte sunar, Genel Kurul, kesin hesap kanunu tasarısını, yeni yıl bütçe kanunu tasarısıyla beraber görüşerek karara bağlar. 3 Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692), Dönem : 22, Yasama Yılı : 2, TBMM (S. Sayısı : 302) 4 09.11.1982 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 126 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Kesin hesap kanunu tasarısı ve genel uygunluk bildiriminin Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olması, ilgili yıla ait Sayıştay tarafından sonuçlandırılamamış denetim ve hesap yargılamasını önlemez ve bunların karara bağlandığı anlamına gelmez. 4. KAMU MALİ YÖNETİMİ VE KONTROL KANUNUNUN BÜTÇE İLE İLGİLİ HÜKÜMLERİ 4.1. Tanım 5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu5 (Kanun olarak nitelendirilecektir), kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap verebilirliği ve malî saydamlığı sağlamak üzere, 1. Kamu malî yönetiminin yapısını ve işleyişini, 2. Kamu bütçelerinin hazırlanmasını, uygulanmasını, 3. Tüm malî işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve malî kontrolü düzenlemek üzere hazırlanmıştır. Görülüyor ki, Kanunun düzenlenme amacı, mali işlem ve eylemler hakkında doğru ve kapsamlı bir çerçeve çizmektedir. Ancak, bir mali usul kanunu niteliğindeki Kanunun 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu6ndan farklı olarak mali yönetim yapısı da düzenlediği anlaşılmaktadır. 1050 sayılı Kanun esas olarak mali usul düzenlemekte, mali yetki ve sorumluluklar idari yapıya bağlı görevler olarak tanımlanmakta idi.7 Öte yandan, 1050 sayılı Kanunda sebebiyle yer almamış ve yerleştirilmemiş olan mali saydamlık, hesap verebilirlik ve raporlama işlevlerinin 5018 sayılı Kanunda yer aldığı gözükmektedir. Mali işlemlerin uzantısı olarak görünebilecek bu faaliyetlerin, görevin/hizmetin ölçümlenebilmesi bakımından pekala idari-siyasi nitelikli faaliyetler olduğu, konunun mali hukuk konusu olmaktan çok, yönetim hukuku sorunu olduğu da ileri sürülen bir düşüncedir. Konu, sadece 5018 sayılı Kanunun amaç ve tanım maddesinde değil, Kanunun hemen hemen tüm maddelerine sirayet etmiş, deyim yerindeyse ruhunu oluşturmuş bir konu durumundadır. Kanun, 1. Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahallî idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin malî yönetim ve kontrolünü 5 24.12.2003 tarih ve 25326 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 09.06.1927 tarih ve 906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 7 Doğan BAYAR, “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Ne Getir(m)iyor?, Maliye Dergisi, sayı:144, s.47 6 127 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ 2. Avrupa Birliği fonları ile yurt içi ve yurt dışından kamu idarelerine sağlanan kaynakların kullanımı ve kontrolünü (uluslararası anlaşmaların hükümleri saklı kalmak kaydıyla) 3. Düzenleyici ve denetleyici kurumları (sadece 3, 7, 8, 12, 15, 17, 18, 19, 25, 43, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 68 ve 76’ncı maddeleri) kapsamaktadır. 1050 sayılı Kanunda bütçe rejiminin üçe ayrıldığı gözükmektedir: genel bütçe, katma bütçe ve mahalli idare bütçeleri. Kamunun büyümesi ile birlikte uygulamalarına yenileri katılmış, ancak bunlar 1050 sayılı Kanun kapsamına alınmamışlardır. Buna rağmen, 1050 sayılı Kanunun 2709 sayılı Anayasaya birebir uyum sağladığı görülmektedir: Zira, Anayasa, 126 ve 127’inci maddelerde de belirtildiği gibi, merkezi yönetim ve yerinden yönetim ilkesine bağı kalmış, merkezi yönetimi genel bütçede, hizmet yönünden yönetimlerini katma bütçede ve mahalli idare bütçelerinde toplamıştı. 5018 sayılı Kanun, 1050 sayılı Kanunda yer almayan hemen tüm kamu birimleri saymak suretiyle önemli bir adım atmış, ancak sistematik ve kapsamda yeni hatalar oluşturulmuştur:8 İlk olarak, Devlet tüzel kişiliğine dahil dairelerin genel bütçe içinde toplandığı ifade edildiği halde, (I) sayılı cetvelde (bkz. EK-1) TCK, DSİ, SHÇEK gibi ayrı tüzel kişiliğe sahip idareler de dahil edilmiştir. Kanun ifadesi değiştirilmeyecek ise, tüzel kişiliğe sahip bu idarelerin tüzel kişilikleri ile ilgili yasal düzenlemenin tanzimi gerekmektedir. İkinci olarak, özel bütçeli idareler için iki ayrı cetvel yapılmasıdır. Yukarıda belirtildiği gibi, Anayasal anlamda özel bütçeli idarelerin tümü, merkezi yönetime idari vesayet bağı ile bağlı, hizmet yönünden yerinden yönetimlerdir. İdari vesayetin konusu, kapsamı, araçları, uygulaması ve derecesi bu kurumların kuruluş kanunları ile belirlenmelidir ve belirlenmiştir. Bu sebeple derecesi ne olursa olsun, idari vesayete tabi olmayan hiçbir kamu kuruluşu olamaz. Aksi takdirde, bunlar yürütme yetkisini doğrudan kullanan bağımsız otoriteler haline gelirler. Bu durum, Anayasanın 8’inci maddesindeki yürütme yetkisi ve görevi ile 123’üncü maddesindeki idarenin kuruluş esaslarına açıkça aykırılık teşkil etmektedir. 5018 sayılı Kanunla mali usul düzenlemesi yapılırken, Anayasaya da aykırılık teşkil edecek biçimde yeni bir yürütme ve idare tanımı getirilmektedir. 1050 sayılı kanunda merkezi idarenin vesayet yetkisi, büyük ölçüde bu konuda yetkili ve görevli olan Maliye Bakanlığı’na bırakılmıştı, 5018 sayılı Kanunla bu yapılanma kaldırılmaya çalışılmış ancak 1050 sayılı Kanunun ruhunu mündemiç olan Anayasanın ilgili maddeleri bırakılmıştır. Anayasa hükümlerinin değiştirilmesi bahis konusu değilse, Anayasanın üstün yasa olması nedeniyle, bu anlamda 5018 sayılı Kanunun aykırılık oluşturduğunu belirtmeliyiz. 8 Doğan BAYAR, a.g.m., s.50 128 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ İdari yapılanmanın yeri Anayasa ve teşkilat kanunlarıdır. Bunların dışında mali usulü düzenlemek amacıyla çıkarılan bir kanunda bu ilişkilerin yeniden ve farklı bir mantıkla yapılandırılması doğru olmayacaktır. Diğer taraftan düzenleyici ve denetleyici kurumların, Kanun kapsamına alındığı belirtildikten sonra, Kanunun bütçeleme, ödenek, harcama, gelir, taşınır/taşınmaz mal işlemleri, iç kontrol sistemi, yaptırımlar gibi fevkalade hükümlerinin uygulama dışı bırakılması izahı yapılamayacak kadar büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. 4.2. Bütçe İlkeleri Kanunla, bütçelerin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünde • Makroekonomik istikrarla birlikte sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması, • Harcama yetkisinin görev ve hizmetle uyumluluğu, • İdarelerin stratejik planları ile performans ölçütlerinin ve faydamaliyet analizinin dikkate alınması • Çok yıllı bütçeleme esasıyla bütçenin izleyen iki yılın bütçe tahminleriyle birlikte görüşülüp değerlendirilmesi • Hükümetin malî işlemlerinin kapsamlı ve saydam bir şekilde görünmesinin temini • Gayrisafilik esası • Ademi tahsis ilkesi • Denklik ilkesi • Bütçeyi ilgilendirmeyen hususlara yer verilmemesi • Uluslararası standartlara uygun olarak belirlenen bir sınıflandırmaya tâbi tutularak hazırlanır ve uygulanır. • Açıklık, doğruluk ve malî saydamlık • Genellik ilkesi uygulanması hedeflenmiştir. Büyük bölümü doktrinde de yer alan bu ilkelerden birincisinin, fevkalâde sübjektif bir ilke olduğunu, kişilere ve hükümetlere bağlı olarak değerlendirilebileceğini, bir ilke olmaktan çok siyasiekonomik bir hedef olduğunu belirtmek gerekir. 1050 sayılı Kanun’un 28 ile 59’uncu maddeleri arasında yukarıda sayılan iki unsur dışında diğer ilkelerin var olduğu gözükmektedir. İlk defa karşımıza 5018 sayılı Kanunla çıkan yenilikler ise, (1) makroekonomik istikrarla birlikte sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve (2) çok yıllı bütçeleme esasıyla bütçenin izleyen iki yılın bütçe tahminleriyle birlikte görüşülüp değerlendirilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Her iki yeni ilkenin modern bütçeleme anlayışı ile uyumlu ve sağlıklı planlama temeli üzerine oturduğu görülmektedir. 1050 sayılı Kanundan farklı olarak, bütçenin yıllık yapılmaması bu Kanuna özgüdür. 1050 sayılı Kanunda, Kanunun 3’üncü maddesinden hareketle, hesap dönemi, mali yıl ve yönetim dönemi kavramlarından oluşmaktaydı. 5018 sayılı Kanunda bu anlayışın yer almadığı görülmektedir. 129 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ 4.3. Bütçe Türleri ve Kapsamı Kanunla ilk defa farklı bütçe isimleri bir terim olarak değerlendirip kullanılmıştır. Buna göre, • Merkezî yönetim bütçesi, bu Kanuna ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin bütçelerinden • Genel bütçe, Devlet tüzel kişiliğine dahil olan ve bu Kanuna ekli (I) sayılı cetvelde yer alan kamu idarelerinin bütçesinden • Özel bütçe, bir bakanlığa bağlı veya ilgili olarak belirli bir kamu hizmetini yürütmek üzere kurulan, gelir tahsis edilen, bu gelirlerden harcama yapma yetkisi verilen, kuruluş ve çalışma esasları özel kanunla düzenlenen ve bu Kanuna ekli (II) sayılı cetvelde yer alan her bir kamu idaresinin bütçesinden • Düzenleyici ve denetleyici kurum bütçesi, özel kanunlarla kurul, kurum veya üst kurul şeklinde teşkilatlanan ve bu Kanuna ekli (III) sayılı cetvelde yer alan her bir düzenleyici ve denetleyici kurumun bütçesinden • Sosyal güvenlik kurumu bütçesi, sosyal güvenlik hizmeti sunmak üzere, kanunla kurulan ve bu Kanuna ekli (IV) sayılı cetvelde yer alan her bir kamu idaresinin bütçesinden • Mahallî idare bütçesi, mahallî idare kapsamındaki kamu idarelerinin bütçesinden oluşmaktadır. Anayasamızda, genel, katma ve özel bütçelerin (ayrıca, KİTlerin özerk bütçeleri) tarifi yapılmış, bunun dışında bir tanımlama getirilmemiştir. 5018 sayılı Kanunla tanımlandırılan merkezi yönetim bütçesi, düzenleyici ve denetleyici kurum bütçesi, sosyal güvenlik kurumu bütçesi ibarelerinin de Anayasada yer bulmamaları sebebiyle bir Anayasa değişikliği getirilmeyecek ise bu durumun, anayasaya aykırılık teşkil ettiğini söylemek haksız bir tespit olmayacaktır. 4.4. Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu 4.4.1. Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun Kapsamı Merkezî yönetim bütçe kanunu, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelir ve gider tahminlerini göstermesi, bunların uygulanmasına ve yürütülmesine yetki ve izin vermesi düzenlenmiştir. Merkezî yönetim bütçe kanununda; yılı ve izleyen iki yılın gelir ve gider tahminleri, varsa bütçe açığının veya fazlasının tutarı, açığın nasıl kapatılacağı veya fazlanın nasıl kullanılacağı, vergi muafiyeti, istisnası ve indirimleri ile benzeri uygulamalar nedeniyle vazgeçilen vergi gelirleri, borçlanma ve garanti sınırları, bütçelerin uygulanmasında tanınacak yetkiler, bağlı cetveller, malî yıl içinde gelir ve giderlere yönelik olarak uygulanacak ve kısmen veya tamamen uygulanmayacak hükümler yer alacaktır. Bir sonraki başlıkta da ele alacağımız gibi, çok yıllı bütçeleme esasının bir gereği olarak bütçe kanununda izleyen iki 130 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ yılın da (üç yıllık bütçeleme) bütçesi üzerinde kimi hususların değerlendirilmesi esas alınmıştır. 4.4.2. Orta Vadeli Program, Mali Plan ve Bütçe Hazırlama Rehberi Merkezî yönetim bütçe kanunu tasarısının hazırlanmasından ve bu amaçla ilgili kamu idareleri arasında koordinasyonun sağlanmasından Maliye Bakanlığı sorumlu tutulmaktadır. 1050 sayılı Kanunda Anayasada yer alan 75 günden önce kurum ve kuruluşların bütçe taslaklarının Temmuz ayı sonuna kadar Maliye Bakanlığına gönderilmesi yer almaktaydı. 5018 sayılı Kanunda bütçe hazırlık süreci, öncelikle orta vadeli programın DPT, ardından orta vadeli mali planın Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmasına bağlanmıştır. Buna göre, merkezî yönetim bütçesinin hazırlanma süreci, Bakanlar Kurulunun Mayıs ayının sonuna kadar toplanarak kalkınma planları, stratejik planlar ve genel ekonomik koşulların gerekleri doğrultusunda makro politikaları, ilkeleri, hedef ve gösterge niteliğindeki temel ekonomik büyüklükleri de kapsayacak şekilde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca hazırlanan orta vadeli programı kabul etmesiyle başlar. (Orta vadeli program, aynı süre içinde Resmî Gazetede yayımlanır.) Orta vadeli program ile uyumlu olmak üzere, gelecek üç yıla ilişkin toplam gelir ve gider tahminleri ile birlikte hedef açık ve borçlanma durumu ile kamu idarelerinin ödenek teklif tavanlarını içeren ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan orta vadeli malî plan, Haziran ayının onbeşine kadar Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır ve Resmî Gazetede yayımlanır. Kamu idarelerinin bütçe tekliflerini ve yatırım programını hazırlama sürecini yönlendirmek üzere; Bütçe Çağrısı ve eki Bütçe Hazırlama Rehberi Maliye Bakanlığınca, Yatırım Genelgesi ve eki Yatırım Programı Hazırlama Rehberi ise Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca hazırlanarak Haziran ayının sonuna kadar Resmî Gazetede yayımlanır. Burada hemen hemen aynı nitelikte, orta vadeli planlamanın ve bütçe çağrılarının DPT ve Maliye Bakanlığına paylaştırılmış olması ilginçtir. 540 sayılı KHK ile kurulan ve büyük bölümü istişari görevlerle donatılmış DPT’ye ciddi yürütme görevleri yüklenmiş, bu amaçla bütçe hazırlık süreci Maliye Bakanlığı ile paylaştırılmıştır. İstişari görevlerle donatılmış, yürütme ehliyeti ve kadrolarına sahip bulunmayan bir kurumun, hangi kaygılarla bütçe sürecine bu etkinlikte katılımının sağlandığını anlayabilmek zordur. Bundan daha önemlisi, Avrupa Birliği ve ciddi uluslar arası ülke örnekleri cari-yatırım bütçesi gibi bir bütçeleme ayırımı getirmemiştir. Bir bütçe vardır ve onun da sahibi belli olmalıdır, aksi durum, Kanunun tasarımı ve yapımında şikayet konusu edilen mali disiplinsizliği (md. 16, 17, 18, 25) vahim noktalara taşıyabilecek önemli bir risktir. Bu riskin, ülke içinde kurumsal prestij kaygılarıyla alınabilmesi şaşırtıcıdır. Son olarak, yatırım bütçesini hazırlama ile görevlendirilen DPT’nin kuruluş kararnamesinin buna göre dizaynı yada yanlıştan dönülerek yatırım bütçesi hazırlama sürecinin DPT’den alınması gerekmektedir. 131 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ 4.4.3. Merkezi Yönetim Bütçesinin Hazırlanması Gelir ve gider tekliflerinin hazırlanmasında; • Orta vadeli program ve malî planda belirlenen temel büyüklükler ile ilke ve esaslar, • Kalkınma planı ve yıllık program öncelikleri ile kurumun stratejik planları çerçevesinde belirlenmiş ödenek tavanları, • Kamu idarelerinin stratejik planları ile uyumlu çok yıllı bütçeleme anlayışı, • İdarenin performans hedefleri, dikkate alınacaktır. Kamu idareleri, merkez ve merkez dışı birimlerinin ödenek taleplerini dikkate alarak gider tekliflerini hazırlar. Genel bütçe gelir teklifi Maliye Bakanlığınca, diğer bütçelerin gelir teklifleri 1050 sayılı Kanundan farklı olarak ilgili idarelerce hazırlanır. Gider teklifleri, ekonomik ve malî analiz yapılmasına imkân verecek, hesap verilebilirliği ve saydamlığı sağlayacak şekilde Maliye Bakanlığınca belirlenmiş, analitik bütçeleme esasına göre, kurumsal, işlevsel ve ekonomik sınıflandırma sistemine; gelir teklifleri ise ekonomik sınıflandırma sistemine uygun olarak hazırlanır. Kamu idareleri, stratejik planları ile Bütçe Hazırlama Rehberinde yer alan esaslar çerçevesinde, bütçe gelir ve gider tekliflerini gerekçeli olarak hazırlar ve yetkilileri tarafından imzalanmış olarak Temmuz ayı sonuna kadar Maliye Bakanlığına gönderir. Kamu idarelerinin yatırım teklifleri, değerlendirilmek üzere aynı süre içinde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına verilir. Bütçe teklifleri Maliye Bakanlığına verildikten sonra, kamu idarelerinin yetkilileriyle gider ve gelir teklifleri hakkında görüşmeler yapılabilir. Burada olumlu bir unsur olarak, kamu idarelerine kendi bütçeleri hakkında gereken inisiyatifin verildiğini belirtmek gerekir. Düzenleyici ve denetleyici kurumlar ise, bütçelerini üç yıllık bütçeleme anlayışı, stratejik planları ve performans hedefleri ile kurumsal, işlevsel ve ekonomik sınıflandırma sistemine göre hazırlayacak, 16’ncı maddede belirtilen orta vadeli plan ve programlara, bütçe rehberlerine bağlı kalmayacaklardır. Ancak, teklifleri DPT ve Maliye Bakanlığına iletilecektir. 4.4.4. Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının Sunulması Makroekonomik göstergeler ve bütçe büyüklüklerinin en geç Ekim ayının ilk haftası içinde Yüksek Planlama Kurulunda görüşülmesinden sonra, Maliye Bakanlığınca hazırlanan merkezî yönetim bütçe kanun tasarısı ile millî bütçe tahmin raporu, malî yıl başından en az yetmiş beş gün önce Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulacaktır. Merkezî yönetim bütçe kanun tasarısına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi sırasında dikkate alınmak üzere; • Orta vadeli malî planı da içeren bütçe gerekçesi, • Yıllık ekonomik rapor, 132 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ • Vergi muafiyeti, istisnası ve indirimleri ile benzeri uygulamalar nedeniyle vazgeçilen kamu gelirleri cetveli, • Kamu borç yönetimi raporu, • Genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin son iki yıla ait bütçe gerçekleşmeleri ile izleyen iki yıla ait gelir ve gider tahminleri, • Mahallî idareler ve sosyal güvenlik kurumlarının bütçe tahminleri, • Kamu iktisadi teşebbüsleri ile kamu şirketi niteliğindeki kuruluşlar hariç olmak üzere, merkezî yönetim kapsamındaki idarelerin, hizmet amaçlarıyla ilgili olan diğer kurum ve kuruluşlarından Maliye Bakanlığınca belirlenecek olanların bütçe tahminleri, • Merkezî yönetim kapsamında olmayıp, merkezî yönetim bütçesinden yardım alan kamu idareleri ile diğer kurum ve kuruluşların listesi, ekleyeceklerdir. Düzenleyici ve denetleyici kurumlar, bütçelerini Eylül ayı sonuna kadar doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisine, bir örneğini de Maliye Bakanlığına gönderirler. Kapsam genişlemesi dolayısıyla 1050 sayılı Kanundan reel olarak getirilen farklı düzenlemenin Kamu Borç Yönetimi Raporu olduğu gözükmektedir. Bu yepyeni bir belgedir; zira 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun9un 14’üncü maddesinde, Devlet borcu ve Hazine garantilerinin uygulama sonuçları Hazine Müsteşarlığınca hazırlanarak ilgili yıl kesin hesap cetveli ile birlikte Hazine genel hesabına dahil edilmek üzere Maliye Bakanlığına gönderileceği, ilgili bütçe yılı içinde sağlanan iç ve dış finansman imkanları, sağlanan Hazine garantileri, Risk Hesabı, alınan ve verilen hibeler, dış borcun devri, dış borcun ikrazı ve dış borcun tahsisine ilişkin bilgilerle finans piyasalarına ve borç yönetimine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı Kamu Borç Yönetimi Raporunun üçer aylık dönemler itibariyle Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere Başbakanlığa, Maliye Bakanlığına, Sayıştay Bakanlığına ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına gönderileceği bildirilmiş; Hazineden sorumlu Bakanın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunu özel gündemle yapılacak toplantı ile yılda bir defadan az olmamak üzere bilgilendireceği hüküm altına alınmıştır. Bu raporlama, borç yönetiminde şeffaflık yönünde bir adım olarak değerlendirilmelidir. 4.4.5. Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısının Görüşülmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi, merkezî yönetim bütçe kanun tasarısının metnini maddeler, gider ve gelir cetvellerini kamu idareleri itibarıyla görüşür ve bölümler halinde oylar. Merkezî yönetim bütçe kanunu malî yıl başından önce Resmî Gazetede yayımlanır. 1050 sayılı Kanunun 35’inci maddesi ile bu düzenlemenin paralellik arzettiği görülmektedir. 1050 sayılı Kanundan kapsam itibariyle doğan farklı bir düzenleme, kamu yatırım programının, merkezî yönetim bütçe kanununa uygun olarak Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından hazırlanması ve anılan 9 09.04.2002 tarih ve 24721 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 133 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Bakanlar Kurulu kararıyla Resmî Gazetede yayımlanmasıdır. Bu konudaki değerlendirmemizi yukarıda ana hatlarıyla açıklamıştık. 4.5. Geçici Bütçe 1050 sayılı Kanunda yer almayan ancak, uygulamada ortaya çıkmış bulunan geçici bütçeler, bir standardının bulunmaması, dayanaklarının yoksunluğu, mali disiplinsizliğe sevki nedeniyle yıllarca eleştiri konusu edilmiştir.Zorunlu nedenlerle merkezî yönetim bütçe kanununun süresinde yürürlüğe konulamaması halinde, geçici bütçe kanunu çıkarılır. Geçici bütçe ödenekleri, bir önceki yıl bütçe başlangıç ödeneklerinin belirli bir oranı esas alınarak belirlenir. Geçici bütçe uygulaması altı ayı geçemez. Cari yıl bütçesinin yürürlüğe girmesiyle geçici bütçe uygulaması sona erer ve o tarihe kadar yapılan harcamalar ve girişilen yüklenmeler ile tahsil olunan gelirler cari yıl bütçesine dahil edilir. 4.6. Ek Bütçe Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçelerindeki ödeneklerin yetersiz kalması halinde veya öngörülmeyen hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla, karşılığı gelir gösterilmek kaydıyla, kanunla ek bütçe yapılabilir. 1050 sayılı Kanunda “ek bütçe” değil 36’ncı maddesinde, tertibi bulunup yetersizliğinden dolayı ilave alınan ödenek anlamında “ek ödenek” düzenlenmiştir. 4.7. Bütçelerin Uygulama Esasları 4.7.1. Ödeneklerin Kullanılması Bütçe ödeneklerinin kullanılmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur: • Bütçe ödeneklerinin kullanımının önceden planlanabilmesi amacıyla, bu Kanuna ekli (I) sayılı cetvelde yer alan kamu idareleri ile genel bütçeden yardım alan ekli (II) sayılı cetvele dahil idareler, ayrıntılı harcama programlarını hazırlar ve vize edilmek üzere Maliye Bakanlığına gönderir. Bütçe ödenekleri, Maliye Bakanlığınca belirlenecek esaslar çerçevesinde, nakit planlaması da dikkate alınarak vize edilen ayrıntılı harcama programları ve serbest bırakma oranlarına göre kullanılır. 1050 sayılı Kanunun 63, 64 ve 74’üncü maddesi uyarınca, sözleşmelerin Maliye Bakanlığı ve Sayıştayca, ödemeye ilişkin emirlerin vizesi öngörülmüştü. • Genel bütçeden yardım almayan ekli (II) sayılı cetvele dahil idareler, sürdürülebilir finansman durumlarını dikkate alarak, ayrıntılı harcama programlarını hazırlar ve bir örneğini de merkezî yönetim bütçe kanununun yürürlüğe girdiği ilk ay içinde Maliye Bakanlığına gönderir. Bu idareler, aylık uygulama sonuçlarını da izleyen ay içinde Maliye Bakanlığına göndermek zorundadır. • Sosyal güvenlik kurumları ile genel bütçeden yardım alan ekli II sayılı cetvele dahil idareler, hizmetleriyle ilgili aylık finansman programlarını 134 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ vize edilmek üzere merkezî yönetim bütçe kanununun yürürlüğe girdiği ilk ay içinde Maliye Bakanlığına gönderir. Bu programlar Maliye Bakanlığınca vize edilmeden, bu idarelerin bütçelerine yardım yapılamaz. Bu idareler, aylık uygulama sonuçlarını izleyen ay içinde Maliye Bakanlığına göndermek zorundadır. • Kamu idareleri, bütçelerinde yer alan ödeneklerin üzerinde harcama yapamaz. Bütçeyle verilen ödenekler, tahsis edildikleri amaçlar doğrultusunda yılı içinde yaptırılan iş, satın alınan mal ve hizmetler ile diğer giderlerin karşılanmasında kullanılır. Ancak, ait olduğu malî yılda ödenemeyen ve emanet hesabına alınamayan zamanaşımına uğramamış geçen yıllar borçları ile ilama bağlı borçlar, ilgili kamu idaresinin cari yıl bütçesinden ödenir. • Cari yılda kullanılmayan ödenekler yıl sonunda iptal edilir. Ancak, kamu idarelerinin bütçelerinde cari yıl içinde kullanılmayan ödeneklerinden merkezî yönetim bütçe kanununda belirtilenler ertesi yıla devredilebilir. Ödenek devir işlemlerini yapmaya, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için Maliye Bakanı, diğer kamu idareleri için üst yönetici yetkilidir. • Genel veya kısmi seferberlik, savaş ilanı veya Bakanlar Kurulu kararıyla zorunlu askeri hazırlıkların yapıldığı olağanüstü hallerde Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerindeki mevcut ödenekler, bu idarelerin ödenek toplamları aşılmamak şartıyla, birleştirilerek kullanılabilir. Bu durumda da mevcut ödeneklerin yeterli olmaması halinde toplam ödenek tutarının yüzde on beşine kadar ek harcama yapılabilir. Yukarıda sayılan hallerde sevk ve intikalle ilgili giderler için, harcama yetkililerinin onayıyla görevlendirilecek mutemetlere gereken miktarda avans verilebilir ve gönderilecek ödeneğe istinaden bir ay içinde mahsup edilir. 4.7.2. Ödenek Aktarımı 1050 sayılı Kanunda olduğu gibi (md. 56), 5018 sayılı Kanunda, Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçeleri arasındaki ödenek aktarmaları kanunla yapılacaktır. Ancak, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin, yılı bütçe kanununda farklı bir oran belirlenmedikçe yüzde beşine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu şekilde yapılan aktarmalar, yedi gün içinde Maliye Bakanlığına bildirecektir. Burada, 1050 say ılı Kanundan farklı olarak aktarma yetkisinin Maliye Bakanlığından alındığını, bildirilen oran içinde sadece bildirimde bulunulmakla yetinildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan geçmiş yıllardaki mali disiplini bozucu etkilerinden dolayı, personel giderleri tertiplerinden, aktarma yapılmış tertiplerden ve yedek 135 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ ödenekten aktarma yapılmış tertiplerden, diğer tertiplere aktarma yapılamayacağı bildirilmiştir. Dikkati çeken bir diğer husus, ödenek aktarmanın merkezi yönetim bütçe kapsamı için söz konusu edilmesidir. Buna göre sosyal güvenlik kurumları ile mahalli idare bütçelerinde bu durumun olup olmayacağı hususu açıkta kalmaktadır. 4.7.3. Merkez Dışı Birimlere Ödenek Gönderme 1050 sayılı Kanun ve Devlet Muhasebesi Yönetmeliğinde düzenlenmiş bulunan ödeme emrinin yerini, 5018 sayılı Kanunda ödenek gönderme belgesi almıştır. Buna göre, kamu idarelerinin merkez teşkilatı harcama yetkilileri, merkez dışı birimlere, ihtiyaçlarında kullanılmak üzere Ödenek Gönderme Belgesi düzenlemek suretiyle ödenek gönderirler. Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinde ödenek gönderilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanı yetkili kılınmıştır, bu durum alınan pek çok yetkisine karşın, uzun vadede Maliye Bakanlığı personeline ve sistematiğine ihtiyaç duyulacağı gözlenmektedir. 4.7.4. Yedek Ödenek 1050 sayılı Kanunu’nun 37’nci maddesine paralel olarak, 5018 sayılı Kanunda, merkezî yönetim bütçe kanununda belirtilen hizmet ve amaçları gerçekleştirmek, ödenek yetersizliğini gidermek veya bütçelerde öngörülmeyen hizmetler için, bu Kanuna ekli (I) sayılı cetvelde yer alan idarelerin bütçelerine aktarılmak üzere, genel bütçe ödeneklerinin yüzde ikisine kadar Maliye Bakanlığı bütçesine yedek ödenek konulabilecek, bu ödenekten aktarma yapmaya Maliye Bakanı yetkili olacaktır. Ayrıca, malî yıl içinde yedek ödenekten yapılan aktarmaların tür, tutar ve idareler itibarıyla dağılımı, yılın bitimini takip eden on beş gün içinde Maliye Bakanlığınca ilan edilecektir. Bu durumu da şeffaflık ve mali raporlama hizmeti olarak kabul etmek mümkündür. 4.7.5. Örtülü Ödenek Örtülü ödenek düzenlemesi 1050 sayılı Kanunla hemen hemen aynı düzenlemeleri içermektedir. Örtülü ödenek; kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, Devletin millî güvenliği ve yüksek menfaatleri ile Devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükümet icapları için kullanılmak üzere Başbakanlık bütçesine konulan ödenektir. Kanunlarla verilen görevlerin gerektirdiği istihbarat hizmetlerini yürüten diğer kamu idarelerinin bütçelerine de örtülü ödenek konulabilir. Örtülü ödenek, bu amaçlar dışında ve Başbakanın ve ailesinin kişisel harcamaları ile siyasi partilerin idare, propaganda ve seçim ihtiyaçlarında kullanılamaz. İlgili yılda bu amaçla tahsis edilen ödenekler toplamı, genel bütçe başlangıç ödenekleri toplamının binde beşini geçemez. Başbakanlık ve diğer ilgili idare bütçelerinde yer alan örtülü ödeneklerin kullanılma yeri, giderin kimin tarafından yapılacağı, hesapların tutulma ve kapatılma yöntemi, gideri yapanın değişmesi halinde yeni yetkiliye hangi belgelerin aktarılacağı Başbakan tarafından belirlenir. Örtülü ödeneklere ilişkin giderler Başbakan, Maliye Bakanı ve ilgili 136 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Bakan tarafından imzalanan kararname esaslarına göre gerçekleştirilir ve ödenir. 4.7.6. Kamu Yatırım Projeleri Kamu yatırım projeleri 19.6.1994 tarihli ve 540 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Yatırım Programı Hazırlama Rehberi ve ilgili diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde hazırlanır, uygulanır ve izlenir. Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin yatırım programında yer alan proje ödeneklerinin belirlenmesi sürecinde, bütçe bütünlüğünün sağlanması açısından Maliye Bakanlığı ile işbirliği ile görevlendirilmiştir. Bu Kanuna ekli (III) sayılı cetvelde yer alan idarelerin yatırım nitelikli projelerine, bilgi için yılı yatırım programında yer verilir. Ayrıca, sosyal güvenlik kurumları ve mahallî idarelerin yatırımlarının uygulanması ve izlenmesine ilişkin usul ve esaslar Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca belirlenir. Kamu yatırım projelerinin gerçekleşme ve uygulama sonuçları, ilgili kamu idaresi tarafından izleyen yılın Mart ayı sonuna kadar bir rapor halinde Sayıştay Başkanlığına, Maliye Bakanlığına ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına gönderilir. Proje maliyeti, Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararında belirlenecek sınırın üzerinde bulunan afetlerle ilgili olanlar hariç yeni kamu yatırım projesi tekliflerinden; fayda-maliyet veya maliyet-etkinlik analizleri ile çevresel analizleri içerecek şekilde yapılabilirlik etüdü bulunmayan ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından incelenerek yapılabilirliği onaylanmamış projeler yatırım programına alınamaz. 4.7.7. Yüklenme 1050 sayılı Kanunda da (md. 50-51) düzenlenen ertesi yıllara geçici yüklenme ve yıllara sair yüklenmeler 5018 sayılı Kanunda da yer bulmuştur. Yanısıra, yüklenme kavramına açıklık getirilmiştir. Buna göre, yüklenme, usulüne uygun olarak düzenlenmiş sözleşme esaslarına veya kanun hükmüne dayanılarak iş yaptırılması, mal veya hizmet alınması karşılığında geleceğe yönelik bir ödeme yükümlülüğüne girilmesi olarak tanımlanmıştır. Bütçede yeterli ödeneği bulunmayan işler için yüklenmeye girişilemez. Yüklenme süresi malî yılla sınırlıdır. Harcama yetkilileri, tahsis edilen ödenekler dahilinde yüklenmeye girebilirler. Yüklenmeye girişilen tutara ait ödenekler saklı tutulur; başka iş yaptırılması, mal veya hizmet alınması için kullanılamaz. Niteliğinden dolayı malî yılla sınırlı tutulamayan ve sürekliliği bulunan aşağıdaki iş ve hizmetler için; her iş itibarıyla, bütçelerinde öngörülen ödeneklerin yüzde ellisini, izleyen yılın Haziran ayını geçmemek ve yüklenme süresi on iki ayı aşmamak üzere, ilgili üst yöneticinin onayıyla ertesi yıla geçen yüklenmelere girişilebilir: a) Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapım, onarım, etüt ve proje işleri, araştırma-geliştirme projeleri, giyecek ve yiyecek alımları, makine-teçhizat, silah-mühimmat-teçhizat alımlarıyla bunların bakım, onarım ve imalat işleri. 137 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ b) Yiyecek, yakacak, akaryakıt ve madeni yağ ihtiyaçları. c) Temini ve korunması güç olan ilaç, aşı, serum ve tıbbi sarf malzemeleri. d) Süreli yayın alımı, taşıma, temizlik ve yemek hizmetleri. e) Taşıtların zorunlu malî sorumluluk sigortası. f) Makine-teçhizat bakım ve onarım işleri, bilgisayar sistem ve santralleri ile elektronik bilgi erişim hizmetleri. Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri, bir malî yıl içinde tamamlanması mümkün olmayan yatırım projeleri için Maliye Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının görüşü üzerine, gelecek yıllara yaygın yüklenmeye girişebilir. 4.7.8. Bütçelerden Yardım Yapılması Gerçek veya tüzel kişilere kanuni dayanağı olmadan kamu kaynağı kullandırılamaz, yardımda bulunulamaz veya menfaat sağlanamaz. Ancak, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçelerinde öngörülmüş olmak kaydıyla; kamu yararı gözetilerek dernek, vakıf, birlik, kurum, kuruluş, sandık ve benzeri teşekküllere yardım yapılabilir. Yardımların yapılması, kullanılması, izlenmesi, denetlenmesi ve kamuoyuna açıklanmasına ilişkin esas ve usuller bir yönetmelikle belirlenecektir. 4.8. Bütçe Politikası, Gelir ve Giderlerinin İzlenmesi Mali anlamda vesayet yetkisi elinden alınan Maliye Bakanı, merkezî yönetim bütçe kanununun uygulamasına ilişkin olarak; harcamalarda tasarrufu sağlamak, tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe politikası yürütmek için gelir ve giderlere ilişkin kanun, tüzük, yönetmelik ve kararnamelerle belirlenmiş konularda uygulamaları düzenlemek üzere gerekli önlemleri almaya, standartları belirlemeye, sınırlamalar koymaya, kamu istihdam politikasının belirlenmesine ve uygulanmasına yön vermeye, bütçe harcama ve gerçekleşmelerini izlemeye, ödeneklerin dağıtım ve kullanımını belirli esaslara bağlamaya ve bu hususlarda kamu idareleri için uyulması zorunlu düzenlemeleri yapmaya ve her türlü bilgi alışverişine yetkili kılınmıştır. Bakanlık ayrıca, merkezî yönetim kapsamındaki idareler, bütçelerine ilişkin ilk altı aylık uygulama sonuçlarını, ekonomik ve malî duruma ilişkin gelişmeleri, ikinci altı aya ilişkin beklentilerini, hedefleri ile faaliyetlerini kapsayan bilgileri, kamuoyuna açıklar. 4.9. Harcama Yapılması 4.9.1. Harcama Talimatı ve Sorumluluk 1050 sayılı Kanun, devlet giderinin gerçekleştirilmesinde, tahakkuk memuru-ita amiri-sayman üçlüsüne yer vermiş idi. Kısaca, tahakkuk memuru, devlet gelirini ve giderini mevzuatına uygun olarak gerçekleştirenlere; ita amiri devlet hizmetlerine ilişkin giderlerin geçici yada kesin olarak ödenmesi için saymanlara yazılı emir ve izin verenlere; sayman da gelir toplama, malları saklama, gideri ödeme işlemlerini yapan ve Sayıştay’a yönetim dönemi hesabı veren kişi idi. Ayrıca, Kanunun 15’inci 138 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ maddesi hükmü ile tahakkuk memurluğu, ita amirliği ve saymanlık görevlerinin ikisinin bir kişide toplanması men edilmişti. Bütçeyle ödenek tahsis edilen her bir harcama biriminin en üst yöneticisi (Bakanlıklarda müsteşar, diğer kamu idarelerinde en üst yönetici, il özel idarelerinde vali ve belediyelerde belediye başkanı üst yöneticidir. Ancak, Millî Savunma Bakanlığında üst yönetici Bakandır, md.11) harcama yetkilisidir. Harcama yetkisinin devredilmesi, yetkiyi devredenin idari sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Bütçelerden harcama yapılabilmesi, harcama yetkilisinin harcama talimatı vermesiyle mümkündür. Harcama talimatlarında hizmet gerekçesi, yapılacak işin konusu ve tutarı, süresi, kullanılabilir ödeneği, gerçekleştirme usulü ile gerçekleştirmeyle görevli olanlara ilişkin bilgiler yer alır. Harcama yetkilileri (Üst yöneticiler, sorumluluğun gereklerini harcama yetkilileri, malî hizmetler birimi, malî kontrol yetkilisi ve iç denetçiler ile muhasebe yetkilisi aracılığıyla yerine getirirler, md. 11), harcama talimatlarının bütçe ilke ve esaslarına, kanun, tüzük ve yönetmelikler ile diğer mevzuata uygun olmasından, ödeneklerin etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasından ve bu Kanun çerçevesinde yapmaları gereken diğer işlemlerden sorumludur. Kamu kaynaklarının kullanımı ve denetimi konusundaki bütün inisiyatif siyasi otoriteden alınarak bürokrat olan kamu üst yöneticilerine geçmektedir. bu tür bir kamu mali yönetimi ve kontrol sistemi, anayasa’da öngörülen kamu yönetimi ve sorumluluk sistemi ile uyumlu değildir. Anayasa’nın 112’nci maddesinde, her bakanın başbakana karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumlu oldukları belirtilmektedir. ayrıca, her bakan TBMM’ne karşı siyasi sorumluluğu bulunmaktadır. Siyasi otorite, kamuoyu ve TBMM’ne karşı sorumlu olurken bütçe sürecindeki rolü asgariye inmektedir. Harcama sürecinde bürokrasi odaklı bir yapının oluşturulması, uluslararası ve Avrupa standartlarınca öngörülen bir durum olmayıp, bu gelişme demokratik teamüllere de uygun değildir. 4.9.2. Giderin Gerçekleştirilmesi Bütçelerden bir giderin yapılabilmesi için iş, mal veya hizmetin belirlenmiş usul ve esaslara uygun olarak alındığının veya gerçekleştirildiğinin, görevlendirilmiş kişi veya komisyonlarca onaylanması ve gerçekleştirme belgelerinin düzenlenmiş olması gerekir. Giderlerin gerçekleştirilmesi harcama yetkilisinin ödeme emri belgesini imzalaması ve tutarın hak sahibine ödenmesiyle tamamlanır. Gerçekleştirme görevlileri, harcama talimatı üzerine; işin yaptırılması, mal veya hizmetin alınması, teslim almaya ilişkin işlemlerin yapılması, belgelendirilmesi ve ödeme için gerekli belgelerin hazırlanması görevlerini yürütürler. Gerçekleştirme görevlileri, bu Kanun çerçevesinde yapmaları gereken iş ve işlemlerden sorumludurlar. 139 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ 4.9.3. Faaliyet Raporları, Kesin Hesap ve Genel Uygunluk Bildirimi 4.9.3.1. Faaliyet Raporları Üst yöneticiler ve bütçeyle ödenek tahsis edilen harcama yetkilileri tarafından idari sorumlulukları çerçevesinde her yıl faaliyet raporları düzenlenir. Bu raporlar, stratejik planlama ve performans programları uyarınca yürütülen faaliyetleri, belirlenmiş performans göstergelerine göre hedef ve gerçekleşme durumu ile meydana gelen sapmaların nedenlerini açıklayacak şekilde hazırlanır. Harcama yetkilisi, birim faaliyet raporunu üst yöneticiye verir. Üst yönetici, birim faaliyet raporlarını esas alarak, idaresinin faaliyet sonuçlarını gösteren idare faaliyet raporunu hazırlar. İdare faaliyet raporu, Sayıştaya verilir ve üst yönetici tarafından kamuoyuna açıklanır. Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumları, idare faaliyet raporlarının bir örneğini Maliye Bakanlığına, mahallî idareler ise İçişleri Bakanlığına gönderir. İçişleri Bakanlığı, mahallî idare faaliyet raporları üzerine değerlendirme raporu hazırlar, Sayıştay’a gönderir ve kamuoyuna açıklar. Bu Raporun bir örneği de Maliye Bakanlığına gönderilir. Merkezî yönetim kapsamındaki idarelerin ve sosyal güvenlik kurumlarının bir malî yıldaki faaliyet sonuçları, Maliye Bakanlığınca hazırlanacak Genel Faaliyet Raporunda gösterilir. İdare faaliyet raporları da dikkate alınarak hazırlanacak bu Raporda; a) Bütçe gelir ve gider hedefleri ve gerçekleşmeleri ile meydana gelen sapmaların nedenleri, b) Kamu borç yönetimi raporu kapsamında borç stokundaki gelişmeler ve borçlanmaya ilişkin diğer bilgiler, c) Yıl sonundaki varlık ve yükümlülüklerin durumunu gösterir cetvel ile bunlara ilişkin bilgiler, d) Ödenek aktarmaları ve diğer ödenek işlemlerini gösteren cetvel, e) Bütçenin uygulamasına ilişkin olarak Maliye Bakanlığı tarafından yapılan faaliyetler, f) İdarelerin stratejik planlama ve performans programları uyarınca yürüttükleri faaliyetler ile belirlenmiş performans kriterlerine göre hedef ve gerçekleşme durumları hakkında genel değerlendirmeler, g) Mahallî idarelerin malî yapılarına ilişkin değerlendirmeler, h) Bütçeden yardım alan dernek, vakıf, birlik, kurum, kuruluş, sandık ve benzeri teşekküllerin faaliyetlerine ilişkin değerlendirmeler, Yer alır. Maliye Bakanlığı, genel faaliyet raporunu Sayıştaya gönderir ve aynı zamanda kamuoyuna açıklar. Sayıştay, mahallî idarelerin raporları hariç idare faaliyet raporlarını, mahallî idareler değerlendirme raporunu ve genel faaliyet raporunu, dış denetim sonuçlarını dikkate alarak görüşlerini de belirtmek suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar. 140 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Türkiye Büyük Millet Meclisi bu raporlar ve değerlendirmeler çerçevesinde, kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasına ilişkin olarak kamu idarelerinin yönetim ve hesap verme sorumluluklarını görüşür. 4.9.3.2. Kesin Hesap Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi, merkezî yönetim bütçe kanununun uygulama sonuçlarını onama yetkisini kesin hesap kanunuyla kullanır. Kesin hesap kanunu tasarısı, muhasebe kayıtları dikkate alınarak, merkezî yönetim bütçe kanununun şekline uygun olarak Maliye Bakanlığınca hazırlanır. Bu tasarı, bir yıllık uygulama sonuçlarını karşılaştırmalı olarak gösteren değerlendirmeleri içeren gerekçesiyle birlikte izleyen malî yılın Haziran ayı sonuna kadar Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur ve bir örneği Sayıştaya gönderilir. Kesin hesap kanun tasarısının ekinde; a) Genel mizan, b) Bütçe gelirleri kesin hesap cetveli ve açıklaması, c) Bütçe giderleri kesin hesap cetvelleri ve açıklaması, d) Bütçe gelir ve giderlerinin iller ve idareler itibarıyla dağılımı, e) Devlet borçları ve Hazine garantilerine ilişkin cetveller, f) Yılı içerisinde silinen kamu alacakları cetveli, g) Maliye Bakanlığı tarafından gerekli görülen diğer belgeler, Yer alır. Kamu idareleri bütçelerinin kesin hesabının düzenlenmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir. İdarelerin faaliyet raporları, genel faaliyet raporu, dış denetim genel değerlendirme raporu ve kesin hesap kanunu tasarısı ile merkezî yönetim bütçe kanunu tasarısı birlikte görüşülür. Ancak, bu raporlar ile genel uygunluk bildirimi Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında öncelikle görüşülür. Mahallî idare bütçeleri ile sosyal güvenlik kurumları bütçelerinin uygulama sonuçlarının kesin hesaba bağlanması, ilgili kanunlarındaki hükümlere göre yapılır. 4.9.3.3. Genel Uygunluk Bildirimi Sayıştay, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idareleri için düzenleyeceği genel uygunluk bildirimini, kesin hesap kanun tasarısının verilmesinden başlayarak en geç yetmiş beş gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar. Genel uygunluk bildirimi; dış denetim raporları, idare faaliyet raporları ve genel faaliyet raporu dikkate alınarak hazırlanır. Kesin hesap kanunu tasarısı ve genel uygunluk bildiriminin Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olması, ilgili yıla ait Sayıştayca sonuçlandırılmamış denetimleri önlemez ve hesapların kesin hükme bağlandığı anlamına gelmez. 141 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ 5. MALİ KONTROL 5.1. Kamu Kaynağının Kullanılmasının Genel Esasları 5.1.1. Mali Saydamlık Saydamlık, devletin, hedeflerini, bu hedeflere ulaşmak için hayata geçirdiği politikaları, ve bu politikaların yarattığı sonuçları izlemek için gerekli olan bilgiyi düzenli, anlaşılabilir, tutarlı ve güvenilir bir biçimde sunmasıdır. Bu tanımda iki unsurun altını çizmekte yarar vardır. Buna göre sistemin saydam olması için sadece aktörlerin ne yaptıklarının bilinmesi değil, ne yapmaya niyetli oldukları konusunun da kamuoyuna sunulması gerekmektedir. Niyetlerin açık bir biçimde belirlenmesi ve kamuoyuna sunulması hem niyetlerin kamu yararına uygun olup olmadığını tartışma olanağı yaratır, hem de vatandaşlara daha sonra davranışları ve bu davranışların sonuçlarını değerlendirmede önemli bir kıstas sunar. İkincisi, bilginin bir yerlerde mevcut olması sistemin saydam olduğunu göstermez. Bilginin vatandaş tarafından etkin bir biçimde kullanılabilmesini sağlayacak bir biçimde düzenli, anlaşılabilir ve tutarlı olması gerekmektedir. Bilginin güvenilir olması ise objektif olarak doğru olmasını içerir ama bununla sınırlı değildir. Güvenilirlik aynı zamanda bilgiyi kullananların da bilginin doğruyu yansıttığına inanmasını, bu ise inandırıcılığı sağlayan “kalite kontrol” mekanizmalarının kurulmuş olmasını gerektirir. Saydamlığın çok çeşitli boyutları vardır. Bunlardan birincisi, mali saydamlık, kamu kaynaklarının kim tarafından, nasıl ve hangi amaçla kullanıldığının bilgisinin varolması demektir. İkincisi, performans saydamlığı ise nihai mal ve hizmet sunumunda etkinliğin (yani mümkün olan en az maliyetle sunulup sunulmadığının veya amaçlanan toplumsal hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığının) değerlendirilmesine yarayan veya bu değerlendirmeyi kolaylaştıran bilgilerin sunulmasıdır.10 IMF'ye göre, mali saydamlığın asgari şartları arasında şunlar sayılmıştır: - Tüm bütçe dışı uygulamaların bütçe sürecinin bir parçası olması - Bu faaliyetlere ilişkin bilgiler bütçede veya tamamlayıcı raporlarda yer alması - Muhasebe uygulama esasları yayınlanması - Bütçenin yanı sıra, bir maliye politikası bildirimi sunulması (ve bu bildirim şu unsurları içermelidir; temel varsayımlar, beklentiler, hedefler, orta vadeli makroekonomik çerçeve, öncelikler, mali sürdürülebilirlik analizi, riskler) - Sonuçların hedefler ile karşılaştırılması11. 10 İzak ATİYAS, Şerif SAYIN, www.tesev.org.tr 11 İzak ATİYAS, Şerif SAYIN, a.g.m. “Devletin 142 Mali ve Performans Saydamlığı”, MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Kanunda, her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında denetimin sağlanması amacıyla kamuoyu zamanında bilgilendirilmesi; bu amaçla da; a) Görev, yetki ve sorumlulukların açık olarak tanımlanması, b) Hükümet politikaları, kalkınma planları, yıllık programlar, stratejik planlar ile bütçelerin hazırlanması, yetkili organlarda görüşülmesi, uygulanması ve uygulama sonuçları ile raporların kamuoyuna açık ve ulaşılabilir olması, c) Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından sağlanan teşvik ve desteklemelerin bir yılı geçmemek üzere belirli dönemler itibarıyla kamuoyuna açıklanması, d) Kamu hesaplarının standart bir muhasebe sistemi ve genel kabul görmüş muhasebe prensiplerine uygun bir muhasebe düzenine göre oluşturulmasının, zorunluluğu ifade edilmiştir. Malî saydamlığın sağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılması ve önlemlerin alınmasından kamu idareleri sorumlu tutulmuştur. 5.1.2. Hesap Verme Sorumluluğu Her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar, kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından, muhasebeleştirilmesinden, raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasından sorumludur ve yetkili kılınmış mercilere hesap vermek zorundadır. Ancak bu sorumluluk net tarif edilmemiş olup, ilerde pek çok sıkıntıya gebedir. Sorumluluğun hangi türleri kapsam dahilindedir? Söz konusu olan temsil sorumluluğu (kurumu üst düzeyde yöneten ve temsil edenin sorumluluğu) mudur, idari sorumluluk (işin gereğince yürütülmesi için maiyetindeki elemanların sevk ve idaresinin sorumluluğu) mudur, mali sorumluluk (kişiye teslim edilen kıymetler, yapacağı işlemler ve alacağı kararlar nedeniyle maruz bulunduğu risk) mudur, hukuki sorumluluk (yapılan işlem ve eylemler dolayısıyla maruz kalınan hukuki ve cezai yaptırımların boyutu) mudur, teknik sorumluluk (inşaat, imalat, vb. işlerde doğması muhtemel zararlar dolayısıyla üstlenilen sorumluluk) mudur? Bunların bileşkesi midir? Bu belirsizlik ortamında, geçmişte 1050 sayılı Kanuna göre sorumluluğun saymanlar üzerinde kalmasının getirdiği yük tekrarlanacak mıdır? Hesap verme yükümlülüğünün, üzerinde anlaşılan beklentiler uyarınca ifa etmek üzere görev alma ve bu görevi ifa ettiğini gösterme mecburiyetine dayanan bir ilişki olarak tanımı çağdaş kamu yönetiminin amaçlarına daha uygun bulunmaktadır. Çünkü bu tanım, başarılan (veya başarılamayan) şey için cevap verme yükümlülüğünü daha canlı kılar ve çağdaş hesap verme yükümlülüğünün hiyerarşik olmayan kimi ilişkilerinin özünü daha kolay yakalar. INTOSAI Denetim Standartlarında yer alan tanıma göre de hesap verme yükümlülüğü, “kamu teşebbüsleri ve şirketleri de dahil olmak üzere, kendilerine kamu kaynakları emanet edilen kişi ve idarelerin mali, idari ve program görevlerinden ötürü açıklama yapma ve bu görevleri kendilerine verenlere durumu bildirme mecburiyetleri”dir. Yalın bir ifadeyle hesap verme yükümlülüğü, 143 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ genel olarak, kendisine emanet edilen para veya malları yöneten ya da bir görevi ifa eden bir kişinin, başkalarına, bu para veya malları yönetme veya bu görevleri yerine getirme tarzı hakkında açıkça cevap vermesi görevidir.12 Bağımsız kurulların hesapverme sorumluluğunun, diğer kamu kurumlarına göre daha fazla olması gerektiği düşünülmektedir, zira; • Bağımsız kurullar önemli ihtiyaçlara yanıt vermek amacıyla oluşturulmuşlardır ve bu yüzden bu kurullarla ilgili beklentilerin düzeyi hayli yüksektir. • Bağımsız kurulların faaliyet alanları uzmanlık gerektirdiğinden, kurulların zor görevlerini başarıyla yerine getirdiklerinden emin olmaya daha fazla ihtiyaç vardır. • Bağımsız kurullar kamu yönetimindeki değişim ve yeniliği temsil etmektedir. Hantal olmayan, verimli ve etkili bir yönetimi ne ölçüde hayata geçirdiklerine ilişkin daha fazla güvenilir bilgiye ihtiyaç duyulmaktadır. • Örgüt yapıları ve insan kaynakları iyi yönetime daha uygundur. Bu anlamda daha fazla araç ve bilgi ile hesapverme sorumluluğunu yerine getirebilirler. • Kurulların bağımsızlıkları hesapverme sorumluluğunun derecesini artıran bir başka unsurdur13. 5.1.3. Stratejik Planlama ve Performans Esaslı Bütçeleme Planlı hizmet üretme, belirlenen politikaları somut iş programlarına ve bütçelere dayandırma ve uygulamayı etkili bir şekilde izlemede kamu kuruluşlarının inisiyatif almaları ve aktif katılımı zorunlu görülmektedir. Söz konusu faaliyetlerin kuruluşlar tarafından yürütülmesinde “stratejik planlama” temel bir araç olarak gündeme gelmektedir. Kamu idareleri; kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat ve benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturmak, stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş olan göstergeler doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlarlar. Kamu idareleri, bütçeleri ile program ve proje bazında kaynak tahsislerini; stratejik planlarına, yıllık amaç ve hedefleri ile performans göstergelerine dayandırmak zorundadırlar. Usul ve esasların belirlenmesine Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı yetkilidir. Nitekim DPT, Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu hazırlamış; burada stratejik planlama süreci aşağıdaki gibi tanımlanmıştır.14 12 “Dünyada ve Türkiye’de Yüksek Denetim Kurumları”, www.tesev.org.tr Fikret GÜLEN, “Hesap Verme Sorumluluğu ve Bağımsız Kurullar”, http://www.tesev.org.tr/etkinlik/denetim_anasayfa.php 14 Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu, DPT Yayını, Ankara 2003, s.4 13 144 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ • • • • Plan ve Programlar GZFT Analizi Piyasa Analizi Hedef Kitle/İlgili Tarafların Belirlenmesi DURUM ANALİZİ • MİSYON VE İLKELER • Kuruluşun varoluş gerekçesi Temel İlkeler • Arzu edilen gelecek • Orta vadede ulaşılacak amaçlar Spesifik, somut ve ölçülebilir hedefler • • • • Amaç ve hedeflere ulaşma yöntemleri Detaylı iş planları Maliyetlendirme • Raporlama • Karşılaştırma • Geri besleme • Ölçme yöntemlerinin belirlenmesi • Performans göstergeleri • Performans Yönetimi VİZYON NEREDEYİZ? NEREYE ULAŞMAK İSTİYORUZ? STRATEJİK AMAÇLAR VE HEDEFLER FAALİYETLER VE PROJELER GİTMEK İSTEDİĞİMİZ YERE NASIL ULAŞABİLİRİZ? İZLEME BAŞARIMIZI NASIL TAKİP EDER VE DEĞERLENDİRİRİZ? DEĞERLENDİRME VE PERFORMANS ÖLÇÜMÜ 145 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Kamu idarelerinin bütçelerinin -stratejik planlarda belirlenen performans göstergelerine uygunluğunu -idarelerin bu çerçevede yürütecekleri faaliyetlerini -performans esaslı bütçelemeye ilişkin diğer hususları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir. Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve ilgili kamu idaresi tarafından birlikte tespit edilecek olan performans göstergeleri, kuruluşların bütçelerinde yer alır. Performans denetimleri bu göstergeler çerçevesinde gerçekleştirilir. 5.2. İç Kontrol Sistemi 5.2.1. Mali Hizmetler Kamu idarelerinde aşağıda sayılan görevlerin, malî hizmetler birimi tarafından yürütülmesi belirlenmiştir: a) Bütçeyi hazırlamak, izleyen iki yılın bütçe tahminlerini yapmak, bütçe kayıtlarını tutmak. b) Bütçe ilke ve esasları çerçevesinde, ayrıntılı harcama programı ve hizmet gereksinimleri dikkate alınarak, ödenek gönderme belgelerini düzenlemek. c) Harcama yapılması ve gelir elde edilmesine ilişkin malî işlemleri yürütmek. d) Bütçe uygulama sonuçlarına ilişkin verileri toplamak, değerlendirmek ve bunların raporlanmasını sağlamak. e) İdarenin bütçe kesin hesabını hazırlamak. f) Stratejik plan ve performans programlarının hazırlanmasını koordine etmek ve sonuçlarının konsolide edilmesi çalışmalarını yürütmek. g) İdarenin mülkiyetinde veya kullanımında bulunan taşınır ve taşınmazlara ilişkin kayıtları tutmak. h) Malî kanunlar ile ilgili diğer mevzuatın uygulanması konusunda harcama yetkililerine gerekli bilgileri sağlamak. Malî hizmetler birimlerinin çalışma usul ve esaslarının hazırlığını Maliye Bakanlığı yapacaktır. 5.2.2. Harcama Öncesi Kontrol Harcama öncesi kontrol süreci; ödenek tahsis edilmesi, yüklenmeye girişilmesi, ihale yapılması, sözleşme yapılması, mal veya hizmetin teslim alınması, işin gerçekleştirilmesi, ödeme emri belgesi düzenlenmesi ve harcama yetkilisi tarafından alınacak benzeri malî kararları kapsar. Harcama öncesi kontrol görevi, ilgili kamu idaresinin yönetim sorumluluğu çerçevesinde malî kontrol yetkilisi tarafından yürütülecektir. Ancak, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin merkez dışı birimlerinde harcama öncesi kontrol görevi il defterdarlıkları tarafından yerine getirilecektir. Malî kontrol yetkilisi, alınacak malî kararların kullanılabilir ödenek tutarı, bütçe tertibi, ayrıntılı harcama programı ile harcamanın bütçe ve gider mevzuatına uygunluğunu kontrol eder; tarafından vize edilen veya uygun görüş verilen malî işlemler gerçekleştirilir. 146 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Harcama öncesi kontrol sürecinde uygun görülmeyen veya vize edilmeyen işlemlerin gerekçesi harcama yetkilisine yazılı olarak bildirilir. Harcama yetkilisinin ısrarı halinde, malî kontrol yetkilisine ve muhasebe yetkilisine yazılı olarak bildirilmiş olması kaydıyla malî işlemler gerçekleştirilir. Bu durumda harcama yetkilisi, kişisel sorumluluk üstlenmiş sayılır ve bu işlemler en geç beş iş günü içinde malî kontrol yetkilisince ilgili üst yönetici ile Maliye Bakanlığına ve Sayıştaya bildirilir. Malî kontrol yetkilileri tarafından kontrole tâbi tutulacak kararların kamu idarelerinin merkez ve merkez dışı birimleri itibarıyla tutar ve türleri, kontrol, uygun görüş ve vize süreleri ile bunlara ilişkin işlemlerin usul ve esasları, risk alanları dikkate alınarak Maliye Bakanlığı tarafından belirlenir. Malî kontrol yetkilileri, harcama talimatlarının kullanılabilir ödenek tutarına, tertibine ve ayrıntılı harcama programına uygunluğuna ve harcamaların bütçe ve gider kanunları ile diğer ilgili mevzuata uygunluğuna ilişkin yaptıkları vizelerden ve verdikleri uygun görüşlerden dolayı sorumludur. Malî kontrol yetkililerinin bu Kanuna göre yapacakları kontrollere ilişkin sorumlulukları, görevleri gereği incelemeleri gereken belgelerle sınırlıdır. Harcama yetkilisi, malî kontrol yetkilisi veya muhasebe yetkilisi sıfat ve görevinden ikisi aynı kişide birleşemez. Bu görevleri yürütenler, bu Kanunda belirtilen görev ve yetkileri dışında harcama sürecinde başka görev alamazlar. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Mali Kontrol Kanunu, mali kontrolü, harcama öncesi önleyici kontrole dayandırmıştır. Merkezde ve taşrada oluşturulmaya çalışılan, mali kontrol yetkilisi ile mali kontrol süreci daha uzun ve etkisiz hale gelmekte ve harcama yetkililerinin sorumlulukları mali kontrol yetkilileri ile paylaştırılmaktadır. Böylece sorumluluğun bütçenin sahibi olan kurum yöneticisinden, mali işlemleri uygulamadan önce vize eden veya uygun görüş veren mali kontrol yetkilisine geçmesine neden olmaktadır. Bunun sonucu, mevcut mali sistemimizin de en önemli sıkıntılarından biri olan, kuruma tahsis edilen fonların etkin, verimli ve yerinde kullanılması için çaba harcaması ve performansın artmasından yönetici sıfatıyla sorumlu olması gereken kurum yöneticilerinin bu fonksiyonlarını yerine getirmek konusunda kayıtsız kalmalarıdır. Avrupa Komisyonu, 1999 yılına kadar, geleneksel olarak, harcamaların uygunluğunun sağlanması konusunda, günlük binlerce işlemin merkezileştirilmiş harcama öncesi vizesine güveniyordu. Harcama öncesi mali kontrol, her harcama talebinin geçerliliğinin merkezi Mali Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından denetimi yoluyla yapılıyordu. Komisyondaki her harcama veya hizmet sözleşmesi, imzalanmadan önce Mali Kontrolörlerin görüşüne sunulmak zorundaydı. Komisyonun Mali Kontrolörlerinin denetim şekli, çoğunlukla şekilsel olarak sunulan işlemlerin mali ve idari uygunluğu üzerine odaklanmış durumdaydı. Ancak gelinen noktada Komisyon, önemli sözleşmeler veya taahhütler dışında harcama öncesi vize uygulamasını kaldırma aşamasındadır. Bu gelişimin nedeni; Avrupa Parlamentosu ve Komisyonunca 147 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ 1999 yılında görevlendirilen bağımsız bir komitenin hazırladığı raporda ülkelerin harcama öncesi kontrolü kaldırdığının açıkça belirtilmesidir. 15 5018 sayılı Yasa ile, Malî kontrol yetkilisine, alınacak malî kararların kullanılabilir ödenek tutarı, bütçe tertibi, ayrıntılı harcama programı ile harcamanın bütçe ve gider mevzuatına uygunluğunu kontrol etme görevi verilmiştir. Mali kontrol yetkilisine verilen bu görev 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanununun 81 inci maddesiyle saymana verilen “Giderin kendisine verilen yetki içinde olması, Giderin bütçedeki tertibine uygunluğu, Giderin kanunlar, tüzükler ve kararlar hükümlerine uygunluğu,” görevinden başka bir şey değildir. Getirilen sistemde, malî kontrol yetkilisi tarafından vize edilen veya uygun görüş verilen malî işlemler gerçekleştirilebilecektir. Mali kontrol yetkilisine verilen bu vize görevini ise Maliye Bakanlığının (Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü) bazı giderler üzerinde (1050 sayılı Genel Muhasebe Kanunun 64 üncü maddesi ve yılı Bütçe Kanununa ekli (İ) cetvelinde belirtilen limitler dahilinde) harcama öncesi yaptığı vize işlemleri olarak anlamak gerekmektedir.16 5.3. Muhasebe Hizmetleri Gelirlerin tahsili, giderlerin hak sahiplerine ödenmesi, para ve parayla ifade edilebilen değerler ile emanetlerin alınması, saklanması, ilgililere verilmesi, gönderilmesi ve diğer tüm malî işlemlerin kayıtlarının yapılması ve raporlanması muhasebe hizmeti olarak tanımlanmaktadır. Muhasebe yetkilisi, bu hizmetlerin yapılmasından ve muhasebe kayıtlarının usulüne uygun, saydam ve erişilebilir şekilde tutulmasından sorumludur. 9.12.1994 tarihli ve 4059 sayılı Kanun hükümleri saklı kalmak kaydıyla, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin muhasebe hizmetlerini Maliye Bakanlığı yürütecektir. Muhasebe yetkilileri gerekli bilgi ve raporları düzenli olarak kamu idarelerine verirler. Muhasebe yetkilileri ödeme aşamasında, ödeme emri belgesi ve eki belgeler üzerinde; a) Yetkililerin imzasını, b) Ödemeye ilişkin ilgili mevzuatında sayılan belgelerin tamam olmasını, c) Maddi hata bulunup bulunmadığını, d) Hak sahibinin kimliğine ilişkin bilgileri, Kontrol etmekle yükümlüdür. Muhasebe yetkilileri, ilgili mevzuatında düzenlenmiş belgeler dışında belge arayamaz. Yukarıda sayılan konulara ilişkin hata veya eksiklik bulunması halinde ödeme yapamaz. Malî kontrol yetkilisine de bildirilmek şartıyla, belgesi eksik veya hatalı olan ödeme emri belgeleri, düzeltilmek veya tamamlanmak üzere en geç bir iş günü içinde gerekçeleriyle birlikte harcama yetkilisine yazılı olarak gönderilir. Hataların düzeltilmesi veya eksikliklerin giderilmesi halinde 15 16 Erkan KARAASLAN, “Harcama Öncesi Mali Kontrol”, www.mukder.org.tr Erkan KARAASLAN, a.g.m. 148 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ ödeme işlemi gerçekleştirilir. Muhasebe yetkilileri işlemlerine ilişkin defter, kayıt ve belgeleri muhafaza eder ve denetime hazır bulundurur. Muhasebe yetkilileri, ödemeye ilişkin hükümler ile ödemeye ilişkin kontrol yükümlülüklerinden dolayı sorumludur. Muhasebe yetkililerinin bu Kanuna göre yapacakları kontrollere ilişkin sorumlulukları, görevleri gereği incelemeleri gereken belgelerle sınırlıdır. Muhasebe yetkilisi adına ve hesabına para ve parayla ifade edilebilen değerleri geçici olarak almaya, vermeye ve göndermeye yetkili olanlar muhasebe mutemedidir. Muhasebe mutemetleri doğrudan muhasebe yetkilisine karşı sorumludur. Muhasebe mutemetlerinin görevlendirilmeleri, yetkileri, denetimi, tutacakları defter ve belgeler ve diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. 5.4. İç Denetim Kuşkusuz mevcut sistemimiz “denetim” ağırlıklı değil “teftiş” ağırlıklıdır. Modern dünyada “audit” terimiyle ifade edilen denetim sistemiyle karşılaştırıldığında, “inspection” terimiyle ifade edilebilecek sistemin bazı eksikliklerinin ve geliştirilmeye ihtiyaç duyulan yönlerinin bulunması kuşkusuz doğrudur. Bu bağlamda bu gelişmelerden en fazla etkilenecek olan teftiş kurulları başta olmak üzere konu ile ilgili taraflarca sistemin önyargısız bir özeleştirisinin yapılmamış olması önemli bir eksiklik olarak değerlendirilmektedir. Bütün eksikliklerine rağmen mevcut sistemle getirilmek istenen yaklaşımın sonucu olarak, teftiş kurullarının kaldırılması ve kamu denetim sisteminin bir ayağının sadece “iç denetçiler” sistemi üzerine oturtulmasının önemli sakıncalar doğuracağı düşünülmektedir. Bu sakıncaların belli başlıları ; - Uzmanlık isteyen karmaşık nitelikteki suçlarla ve örgütlü suçlarla mücadele ve soruşturmaların sekteye uğraması ya da uzman olmayan elemanlarla yürütülmesi , - Getirilmek istenen sistemin bir sonucu olarak özellikle üst düzey yöneticiler de dahil olmak üzere memur soruşturmasının hemen hemen tümüyle ortadan kalkması veya bu konuda fonksiyonel bağımsızlığı ve mesleki güvencesi olmayan iç denetçilerin kendilerinin amiri durumunda olan yöneticiler hakkında soruşturma yapma durumunda kalmaları, - Farklı bakanlık memurlarınca müştereken işlenen suçların soruşturulmasında yaşanacak belirsizlikler, - Muhtelif bakanlıkların teftiş kurullarının kendi bakanlıklarının görev alanları dışında da yürütmekte oldukları programlı teftiş faaliyetlerinin kaldırılmasından kaynaklanacak sorunlar olarak sıralanabilir. 5.4.1. İç Denetçinin Görevleri Kamu idarelerinin yıllık iç denetim programı üst yöneticinin önerileri de dikkate alınarak iç denetçiler tarafından hazırlanır ve üst yönetici tarafından onaylanır. 149 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ İç denetçi, aşağıda belirtilen görevleri yerine getirir: a) Nesnel risk analizlerine dayanarak kamu idarelerinin yönetim ve kontrol yapılarını değerlendirmek. b) Kaynakların etkili, ekonomik ve verimli kullanılması bakımından incelemeler yapmak ve önerilerde bulunmak. c) Harcama sonrasında yasal uygunluk denetimi yapmak. d) İdarenin harcamalarının, malî işlemlere ilişkin karar ve tasarruflarının, amaç ve politikalara, kalkınma planına, programlara, stratejik planlara ve performans programlarına uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek. e) Malî yönetim ve kontrol süreçlerinin sistem denetimini yapmak ve bu konularda önerilerde bulunmak. f) Denetim sonuçları çerçevesinde iyileştirmelere yönelik önerilerde bulunmak. g) Denetim sırasında veya denetim sonuçlarına göre soruşturma açılmasını gerektirecek bir duruma rastlandığında, ilgili idarenin en üst amirine bildirmek. İç denetçi bu görevlerini, İç Denetim Koordinasyon Kurulu tarafından belirlenen ve uluslararası kabul görmüş kontrol ve denetim standartlarına uygun şekilde yerine getirir. İç denetçi, görevinde bağımsızdır ve iç denetçiye asli görevi dışında hiçbir görev verilemez ve yaptırılamaz. İç denetçiler, raporlarını doğrudan üst yöneticiye sunar. Bu raporlar üst yönetici tarafından değerlendirmek suretiyle gereği için ilgili birimler ile malî hizmetler birimine verilir. İç denetim raporları ile bunlar üzerine yapılan işlemler, üst yönetici tarafından en geç iki ay içinde İç Denetim Koordinasyon Kuruluna gönderilir. İç denetim sistemi ile ilgili olarak söylenebilecek bir konu da 5018 sayılı Kanunda iç denetim sisteminin kurumsal yapısı ile ilgili olarak hiçbir düzenlemeye yer verilmemiş olmasıdır. İç denetçilerin bağımsızlığı, kurum içi idari kademelerdeki statüleri açık değildir. Bu açıdan sistem “İç Denetçilik Müessesesi” yerine “iç denetçiler” kavramı üzerine tesis edilmektedir ki; doğru işletilmesi halinde bir kurumun gelişimine çok önemli katkıları olabilecek olan iç denetçilik sisteminin bu hali ile amaca hizmet etmesi mümkün değildir. 5.4.2. İç Denetim Koordinasyon Kurulu Maliye Bakanlığına bağlı İç Denetim Koordinasyon Kurulu, yedi üyeden oluşur. Üyelerden biri Başbakanın, biri Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın, biri Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın, biri İçişleri Bakanının, başkanı dahil üçü Maliye Bakanının önerisi üzerine beş yıl süre ile Bakanlar Kurulu tarafından atanır. Bunların 67 nci maddede belirtilen görevleri yapabilecek niteliklere sahip olması şarttır. Maliye Bakanı tarafından önerilecek adaylardan birinin ekonomi, maliye, muhasebe, işletme alanlarından birinde doktora derecesine sahip öğretim üyeleri arasından olması şartı aranır. Üyeler, bu sürenin sonunda yeniden atanabilirler. Gerekli görülen hallerde İç Denetim Koordinasyon Kurulu, oy hakkı olmamak kaydıyla teknik yardım almak ve danışmak amacıyla uzman kişileri de 150 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ toplantılara davet edebilir. İç Denetim Koordinasyon Kurulunda görevlendirilenlerin asli görevleri devam eder. Öte yandan iki ay içinde oluşturulması gereken İç Denetim Koordinasyon Kurulu dört ay gecikmeyle ancak Haziran ayı sonunda kurulabilmiştir. 5.4.3. İç Denetim Koordinasyon Kurulunun Görevleri İç Denetim Koordinasyon Kurulu, kamu idarelerinin iç denetim sistemlerini izlemek, bağımsız ve tarafsız bir organ olarak hizmet vermek üzere aşağıdaki görevleri yürütür: a) İç denetime ilişkin denetim ve raporlama standartlarını belirlemek, denetim rehberlerini hazırlamak ve geliştirmek. b) Uluslararası uygulamalar ve denetim standartlarıyla uyumlu risk değerlendirme yöntemlerini geliştirmek. c) Kamu idarelerinin denetim birimleri ile işbirliğini sağlamak. d) Yolsuzluk veya usulsüzlüklerin ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması konusunda önerilerde bulunmak. e) Risk içeren alanlarda iç denetçilere program dışı özel denetim yaptırılması için kamu idarelerine önerilerde bulunmak. f) İç denetçilerin eğitim programlarını düzenlemek. g) İç denetçiler ile üst yöneticiler arasında görüş ayrılığı bulunması halinde anlaşmazlığın giderilmesine yardımcı olmak. h) İdarelerin iç denetim raporlarını değerlendirerek sonuçlarını konsolide etmek suretiyle yıllık rapor halinde Maliye Bakanına sunmak ve kamuoyuna açıklamak. i) İşlem hacimleri dikkate alınmak suretiyle ilçe ve belde belediyeleri için iç denetçi atanıp atanmayacağına karar vermek. j) İç denetçilerin atanmasına ilişkin diğer usulleri belirlemek. k) İç denetçilerin uyacakları etik kuralları belirlemek. 5.5. Dış denetim Kamu kurumlarının yasalara uygun, verimli, etkin ve tutumlu bir şekilde faaliyet gösterip göstermediğini anlamanın en iyi yolu, bunların şeffaflık ve hesap verme sorumluluk ilkelerine uygun hareket etmelerini sağlamaktır. Parlamento, ancak bu takdirde yani şeffaflık sağlandığında, hesap verme sorumluluğu tam olarak yerine getirildiğinde, kendi verdiği yetkilerin ve kaynakların ne kadar iyi bir şekilde kullanıldığından emin olabilir. Bu nedenle, dış denetimin birinci önceliği, şeffaflığı ve hesap verme sorumluluğunu geliştirecek şekilde faaliyet göstermek olmalıdır. Kamu kurumları, hesap verme sorumluluklarını en iyi şekilde performans ölçümü yaparak yerine getirilebileceği için dış denetimin, öncelikle kurumların performanslarını ölçme kapasitelerini arttırmaya yönelmesi gerekmektedir. Kamu kurumlarının performans ölçümü yapmaları şeffaflığı da artıran bir unsurdur. Dış denetim örgütünün performans denetimi incelemeleri kurumların performans ölçümü yapma kapasitelerini arttırdığından, daha çok sayıda performans denetimi yapılması gerekmektedir. Yani dış denetim örgütü 151 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ kaynaklarını tahsis ederken performans denetimi alanına daha fazla kaynak aktarmalıdır. Kamu kurumlarının performanslarını ölçmelerine uygun bir ortamın yasal olarak yaratılmadığı durumlarda dış denetim örgütünün denetlenen kurumların performans ölçüm sistemi oluşturmalarına yardımcı olma misyonu daha da önem kazanmaktadır. Şeffaflığı sağlamanın ve hesap verme sorumluluğunu geliştirmenin bir diğer yolu; dış denetim örgütünün, denetlenen kurumların düzenledikleri mali tabloların gerçekleri yansıttığı ve güvenilir olduğu konusunda parlamentoya güvence sağlamasıdır. Mali tablolar hakkında parlamentoya güvence sağlanması, mali denetim sisteminin bu hedef doğrultusunda yeniden tasarlanmasını gerektirmektedir. Başka ülkelerde yaşanan deneyim ve birikimlerden yararlanarak mali denetim sisteminin de iyileştirilmesi gerekmektedir. Aslında, denetim kapsamının genişlemesi ve denetim konusu olan işlemlerin sayısının artması bu değişikliği zaten zorunlu hale getirmiştir. Parlamento adına yapılan denetimin iki temel boyutundan biri olan mali denetimin, çağdaş yöntem ve teknikler kullanılarak yapılması, şeffaflığı ve hesap verme sorumluluğunu geliştirecek önemli bir araçtır. Dış denetimin, hesap verme sorumluluğunu ve şeffaflığı geliştirmek amacıyla yapması gerekenler özetle şöyledir: Dış denetim örgütü: - Kamu parasının kullanıldığı her yeri denetlemeli ve kamusal hesap verme sorumluluğunun ne ölçüde yerine getirildiğini parlamentoya raporlamalıdır. - Kendi performansını değerlendirmeli ve kamu oyuna sunmalıdır. - Bir dış denetime tabi olmalıdır. - Kamuoyuna ve parlamentoya açık, anlaşılır ve güvenilir raporlar sunmalı, iyi uygulama örneklerini yaymalıdır. - Eleştirel değil yapıcı yaklaşımlarla, sonuç odaklı raporlar yazmaya yönelmelidir - Denetimlerini uluslar arası genel kabul görmüş meslek standartlarına göre yürütmeli, çağdaş denetim yöntem ve tekniklerini kullanmalıdır - Mali tabloların ve performans raporlarının doğruluğunu ve güvenilirliğini araştırarak elde ettiği sonuçları parlamentoya raporlamalıdır.17 Kanunla, Sayıştay tarafından yapılacak harcama sonrası dış denetimin amacı, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin hesap verme sorumluluğu çerçevesinde, yönetimin malî faaliyet, karar ve işlemlerinin; kanunlara, kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlanmasıdır. 17 Fikret GÜLEN, “Dış Denetim Sitemi Nasıl Tasarlanmalı”, www.tesev.org.tr 152 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Dış denetim, genel kabul görmüş uluslararası denetim standartları dikkate alınarak; a) Kamu idaresi hesapları ve bunlara ilişkin belgeler esas alınarak, malî tabloların güvenilirliği ve doğruluğuna ilişkin malî denetimi ile kamu idarelerinin gelir, gider ve mallarına ilişkin malî işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığının tespiti, b) Kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi, faaliyet sonuçlarının ölçülmesi ve performans bakımından değerlendirilmesi, Suretiyle gerçekleştirilecektir. Dış denetim sırasında, kamu idarelerinin iç denetçileri tarafından düzenlenen raporlar, talep edilmesi halinde Sayıştay denetçilerinin bilgisine sunulur. Denetimler sonucunda; düzenlenen raporlar, idareler itibarıyla konsolide edilir ve bir örneği ilgili kamu idaresine verilerek üst yönetici tarafından cevaplandırılır. Sayıştay, denetim raporları ve bunlara verilen cevapları dikkate alarak düzenleyeceği dış denetim genel değerlendirme raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar. Sayıştay tarafından hesapların hükme bağlanması; genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelir, gider ve mal hesapları ile bu hesaplarla ilgili işlemlerinin yasal düzenlemelere uygun olup olmadığına karar verilmesidir. Bu bağlamda işaret edilmesi gereken bir başka nokta da, Sayıştay denetim kapsamına giren kuruluşların sayıca artacak olmasının getireceği iş yükü artışının kamu idarelerinde iç kontrol ve iç denetim sistemlerinin oluşumu, modern denetim metotları ve bilişim teknolojisi imkânları ile dengelenecek olmasıdır. Tek tek işlemlere odaklanan “işlem tabanlı denetim” yaklaşımının getirdiği iş yükü ile “sistem tabanlı denetim” yaklaşımının getireceği iş yükü ayrı kriterlere göre değerlendirilmek durumundadır. Dolayısı ile iç denetim, teftiş, soruşturma, inceleme fonksiyonlarının bir kurumda iyi ve sağlıklı tanımlanması Sayıştayın dış denetim fonksiyonunun da iyi işlemesi için ön koşuldur.18 Sayıştayın denetlenmesi, her yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı tarafından görevlendirilen ve gerekli mesleki niteliklere sahip denetim elemanlarından oluşan bir komisyon tarafından, hesaplar ve bunlara ilişkin belgeler esas alınarak yapılır. Malî karar ve işlemlere ilişkin her türlü kayıt, bilgi ve belgeler, kamu idareleri tarafından düzenli olarak muhafaza edilir. Kamu idareleri ve görevlileri; malî yönetim ve kontrol sistemleri ile bütçenin hazırlanması, uygulanması, sonuçlandırılması, muhasebeleştirilmesi, raporlanması işlemlerine ait bilgi ve belgeleri iç ve dış denetimle görevlendirilmiş olanlara ibraz etmek, görevin sağlıklı yapılmasını sağlayacak önlemleri almak ve her türlü yardım ve kolaylığı göstermek zorundadır. 18 “Kamu Denetim Sisteminin Yeniden Yapılandırılması Konusunda TESEV Görüş ve Önerileri”, www.tesev.org.tr 153 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ 5.6. Mali Yönetim ve Kontrol Sisteminin Zaafa Uğraması Durumu Kamu mali kontrol sisteminin zaafa uğraması, arızi olarak ihtiyacı karşılamkatan oldukça uzaklaşması ihtimal dahilindedir. Bu çerçevede, çeşitli tedbirler düşünülmüştür. Bunlardan birincisi, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerine ait malî yönetim ve kontrol sisteminin tümüyle zaafa uğradığı, belirgin yolsuzluk veya kamu zararına yönelik emarelerin ortaya çıktığı durumlarda; ilgili bakanın talep etmesi veya doğrudan Başbakanın onayı üzerine Maliye Bakanı, yetkili denetim elemanlarına, kamu idarelerinin tüm malî yönetim ve kontrol sistemlerini, malî karar ve işlemlerini mevzuata uygunluk yönünden teftiş ettirecektir. Bu teftişler sonucunda düzenlenecek raporların bir örneği İç Denetim Koordinasyon Kuruluna, bir örneği de gerekli işlemlerin yapılması için ilgili bakana gönderilir. İkinci tedbir, mahalli idarelerle ilgilidir. Buralarda malî yönetim ve kontrol sisteminin tümüyle zaafa uğradığı, belirgin yolsuzluk veya kamu zararına yönelik emarelerin ortaya çıktığı durumlarda; il özel idareleri için ilgili vali, belediyeler için ilgili belediye başkanının talep etmesi veya doğrudan Başbakanın onayı üzerine İçişleri Bakanı, yetkili denetim elemanlarına, ilgili mahallî idarelerin tüm malî yönetim ve kontrol sistemlerini, malî karar ve işlemlerini mevzuata uygunluk yönünden teftiş ettirir. Bu teftişler sonucunda düzenlenecek raporların bir örneği İç Denetim Koordinasyon Kuruluna, bir örneği de gerekli işlemlerin yapılması için ilgili vali veya belediye başkanına gönderilir. 6. KAMU HESAPLARI VE MALİ İSTATİSTİKLER 6.1. Muhasebe Sistemi Kamu hesapları, kamu idarelerinin gelir, gider ve varlıkları ile malî sonuç doğuran ve öz kaynağın artmasına veya azalmasına neden olan her türlü işlemler ile garantilerin ve yükümlülüklerin belirlenmiş bir düzen içinde hesaplara kaydedilerek, yönetim ve denetim yetkilileriyle kamuoyuna gerekli bilgilerin sağlanması amacıyla tutulur. Genel yönetim kapsamındaki idarelerde uygulanacak muhasebe ve raporlama standartları, çerçeve hesap planı ile düzenlenecek raporların şekil, süre ve türleri; uluslararası standartlara uygun olarak ilgili idarelerin görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı bünyesinde Sayıştay Başkanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve diğer ilgili kuruluş temsilcilerinin katılımıyla oluşturulacak bir kurul tarafından belirlenir ve Maliye Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulur. Bu kurulun yapısı, çalışma usul ve esasları ile diğer hususlar Maliye Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin çerçeve hesap planına uygun detaylı hesap planları ilgili idarelerin görüşü alınarak Maliye Bakanlığınca; merkezî yönetim kapsamı dışındaki kamu idarelerinin 154 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ uygulayacakları hesap planları ise Maliye Bakanlığı ile ilgili idareler tarafından birlikte hazırlanır. 6.2. Kayıt Zamanı ve Kullanılacak Belgeler Bir ekonomik değer yaratıldığında, başka bir şekle dönüştürüldüğünde, mübadeleye konu edildiğinde, el değiştirdiğinde veya yok olduğunda muhasebeleştirilir. Bütün malî işlemlerin muhasebeleştirilmesi ve her muhasebe kaydının belgeye dayanması şarttır. Kamu borç yönetimine ilişkin olanlarda Hazine Müsteşarlığının uygun görüşünün alınması kaydıyla, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinde malî işlemlerin gerçekleştirilmesi ve muhasebeleştirilmesinde kullanılacak belgelerle şekil ve türleri Maliye Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. Kullanılacak belgelerle ilgili yönetmelikler mahallî idareler için İçişleri Bakanlığı, sosyal güvenlik kurumları için bağlı veya ilgili oldukları bakanlıklar tarafından, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmak suretiyle hazırlanacak ve uygulanacaktır. 6.3. Kamu Gelir ve Giderlerinin Yılı ve Mahsup Dönemi Kamu gelir ve giderleri tahakkuk ettirildikleri malî yılın hesaplarında gösterilir. Bütçe gelirleri tahsil edildiği, bütçe giderleri ise ödendiği yılda muhasebeleştirilir. Kamu hesapları malî yıl esasına göre tutulur. Malî yılın bitimine kadar fiilen yapılmış olan ödemelerden mahsup edilememiş olanların, ödenekleri saklı tutulmak suretiyle, mahsup işlemleri malî yılın bitimini izleyen bir ay içinde yapılabilir. Zorunlu hallerde bu süre, Maliye Bakanlığı tarafından bütçe giderleri için bir ay, diğer işlemlerde beş ayı geçmemek üzere uzatılabilir. 6.4. Mali İstatistikler Malî istatistikler, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin malî işlemlerini kapsar. Malî istatistikler, uluslararası standartlara uygun olarak bütünlük, güvenilirlik, kullanışlılık, yöntemsel geçerlilik ve ulaşılabilirlik ilkeleri çerçevesinde; yeterli mesleki eğitimi almış personel tarafından muhasebe kayıtlarındaki verilere dayanılarak ve istatistiksel yöntemler kullanılarak hazırlanır. Genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerine ait malî istatistikler, Maliye Bakanlığınca derlenir. Merkezî yönetim kapsamı dışındaki kamu idareleri malî istatistiklerini belirlenmiş ilkelere uygun olarak hazırlar ve belirlenen süreler içinde Maliye Bakanlığına gönderir. Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerine ait malî istatistikler, Maliye Bakanlığınca aylık olarak yayımlanır. Sosyal güvenlik kurumları ve mahallî idarelere ait malî istatistikler ile merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerine ait malî istatistikler Maliye Bakanlığınca birleştirilerek, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerine ait malî istatistikler elde edilir ve üçer aylık dönemler itibarıyla yayımlanır. Malî istatistiklerin anlaşılabilir ve kullanıcılar için kolayca ulaşılabilir olması esastır. Bir yıla ait malî istatistikler izleyen yılın Mart ayı içinde; hazırlanma, yayımlanma, doğruluk, güvenilirlik ve önceden belirlenmiş standartlara uygunluk bakımından Sayıştay tarafından değerlendirilir ve bu amaçla düzenlenen 155 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ değerlendirme raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Maliye Bakanlığına gönderilir. Bu raporda yer alan değerlendirmelere ilişkin olarak Maliye Bakanı gerekli önlemleri alır. 7. YAPTIRIMLAR VE YETKİLİ MERCİİLER 7.1. Kamu Zararı Kamu zararı kavramı, 5018 sayılı Kanunla maddi verilerle donatılıp somut hale getirilmiş bir kavramdır. Kamu zararı, mevzuata aykırı karar, işlem, eylem veya ihmal sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması olarak tanımlanmıştır. Kamu zararının belirlenmesinde kriter olarak, aşağıdaki eylem ve işlemler kabul edilmektedir: a) İş, mal veya hizmet karşılığı olarak belirlenen tutardan fazla ödeme yapılması, b) Mal alınmadan, iş veya hizmet yaptırılmadan ödeme yapılması, c) Transfer niteliğindeki giderlerde, fazla veya yersiz ödemede bulunulması, d) İş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla alınması veya yaptırılması, e) İdare gelirlerinin tarh, tahakkuk veya tahsil işlemlerinin mevzuata uygun bir şekilde yapılmaması, f) Kamu kaynakları ile yükümlülüklerinin yönetilmesinde, değerlendirilmesinde, korunmasında veya kullanılmasında gerekli önlemlerin alınmaması veya özenin gösterilmemesi suretiyle öz kaynağın azalmasına sebebiyet verilmesi, g) Mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması. Kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararı, zararın oluştuğu tarihten itibaren hesaplanacak kanuni faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edilir. Alınmamış para, mal ve değerleri alınmış; sağlanmamış hizmetleri sağlanmış; yapılmamış inşaat, onarım ve üretimi yapılmış veya bitmiş gibi gösteren gerçek dışı belge düzenlemek suretiyle kamu kaynağında bir artışa engel veya bir eksilmeye neden olanlar ile bu gibi kanıtlayıcı belgeleri bilerek düzenlemiş, imzalamış veya onaylamış bulunanlar hakkında Türk Ceza Kanunu veya diğer kanunların bu fiillere ilişkin hükümleri uygulanır. Ayrıca, bu fiilleri işleyenlere her türlü aylık, ödenek, zam, tazminat dahil yapılan bir aylık net ödemelerin iki katı tutarına kadar para cezası verilir. Bu durum, 1050 sayılı Kanun ve Devlet Muhasebesi Yönetmeliği sistemindeki kişi borçları kavramından son derece farklı, ciddi yaptırım ve sorumluluklar öngören bir sistemdir. 156 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Burada sorumluluk Kanunun bütününde yer alan sorumlular19 olup, aşağıda yer aldığı gibi bunları sıralamak mümkündür: - idarelerin mali saydamlığı sağlamak için gerekli düzenlemeleri yapma sorumluluğu (m.7) - hesap verme sorumluluğu (m.8) - bakanların sorumluluğu (m.10) - üst yöneticilerin sorumluluğu (m.11) - harcama yetkisini devredenin idari sorumluluğu (m.31) - harcama yetkililerinin sorumluluğu (m.32) - gerçekleştirme görevlilerinin sorumluluğu (m.33) - gelirlerin toplanması sorumluluğu (m.38) - şartlı bağış ve yardımların zamanında kullaılmaması veya amaç dışı kullanımından doğan sorumluluk (m.40) - üst yönetici ve harcama yetkililerinin faaliyet raporlarındaki idari sorumlulukları (m.41) - mal yönetiminden doğan sorumluluk (m.48) - mali kontrol yetkililerinin sorumluluğu (m.58) - harcama yetkilisinin kişisel sorumluluğu (m.58) - muhasebe yetkililerinin sorumluluğu (m. 61) - kamu idarelerinin sorumluluğu (m. 76) 7.2. Ödenek Üstü Harcama Kamu zararı oluşturmamakla birlikte bütçelere, ayrıntılı harcama programlarına, serbest bırakma oranlarına aykırı olarak veya ödenek gönderme belgelerindeki ödenek miktarını aşan harcama talimatı veren harcama yetkililerine, her türlü aylık, ödenek, zam ve tazminat dahil yapılan bir aylık net ödemeler toplamının iki katı tutarına kadar para cezası verilir. 7.3. Yetkisiz Tahsil ve Ödeme Kanunların öngördüğü şekilde yetkili kılınmamış hiçbir gerçek veya tüzel kişi, kamu adına tahsilat veya ödeme yapamaz. Yetkisiz tahsilat veya ödeme yapılması, kamu hizmeti karşılığında veya kamu hizmetleriyle ilişkilendirilerek bağış veya yardım toplanması veya başka adlarla tahsilat veya ödeme yapılması hallerinde; söz konusu tutarlar, yetkisiz tahsilat veya ödeme yapılanlardan alınarak, ilgisine göre bütçeye gelir kaydedilir veya ilgililerine iade edilmek üzere emanet hesaplarına kaydedilir. Ayrıca, bu kişiler hakkında ilgili kanunları uyarınca adli ve idari yönden gerekli işlemler yapılır. 7.4. Para Cezaları ve Yetkili Merciiler Kanunda belirtilen para cezaları, ilgili kamu idaresinin üst yöneticisi tarafından verilir. Para cezaları, karar verilmesini izleyen ay başından başlamak üzere ve herhangi bir hüküm almaya gerek kalmaksızın; ilgililerine yapılan her türlü aylık, ödenek, zam, tazminat dahil bir aylık net ödemelerin dörtte biri oranında kesilerek tahsil olunur. Kamu zararının meydana geldiği ve bu 19 Eyüp KIZILKAYA, “5018 Sayılı Kanuna Göre Kamu Zararı”, Mali Kılavuz, sayı: 26 Ekim-Aralık 2004, s.26 157 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Kanunda belirtilen para cezalarının verilmesini gerektiren fiilin işlendiği yılı izleyen malî yılın başından başlamak üzere onuncu yılın sonuna kadar tespit ve tahsil edilemeyen kamu zararları ile para cezaları zamanaşımına uğrar. 8. DEĞERLENDİRME 8.1. Kamu Mali Yönetimi Ve Kontrol Kanunu Tasarısının Olumlu Yönleri • Bütçenin kapsamı genişletilmekte; bütün kamu idarelerinde aynı bütçe sınıflandırmasının uygulanması öngörülmektedir. • Bütçe hazırlama süreci öne alınmaktadır. • Çok yıllı bütçe sistemine geçilmektedir. • Stratejik planlama ve performansa dayalı bütçeleme sistemine geçilmesi öngörülmektedir. • Bütçe hazırlama ve uygulama süreçlerinde kamu idarelerinin inisiyatifleri artırılmaktadır. • Kamuda muhasebe birliği sağlanmaktadır. • Kamu maliyesine ilişkin istatistiklerin hazırlanması ve kamuoyuna sunulması öngörülmekte ve mali yönetimde saydamlık artırılmaktadır. • Sayıştay denetiminin kapsamı genişletilmektedir. • Kamu mali yönetiminde şeffaflığı sağlayacak düzenlemeler yapılmaktır. Harcama öncesi kontrol süreci hızlandırılmakta ve Sayıştay’ın harcama öncesi kontrol yetkileri kaldırılmaktadır. Vergi harcamalarının bütçe süreci ile birlikte değerlendirilmesi zorunluluğu doğmakta ve hükümet bütçelerinin yasama organlarında görüşülmesi gerekliliğinin demokratik gerekçeleri vergi harcamaları için de geçerli olmak durumundadır. IMF bir süredir, “Mali Saydamlık Konusunda İyi Uygulamalar İlkeleri” adını verdiği ve uygulamalardan elde edilen deneyimleri de göz önünde tutarak güncelleştirdiği ilkeler bütünü yayınlamaktadır.20 Bu ilkeler bütününün en son gözden geçirilmiş hali IMF Yönetim Kurulu tarafından 23 Mart 2001 tarihinde kabul edilmiştir. IMF mali saydamlığın, iyi yönetişim hedefine en büyük katkıyı yapacağına inanmakta ve bunun mali politikaların oluşturulması ve sonuçları hakkında kamuoyunda daha yetkin tartışmalara neden olacağını, hükümetleri mali politikaların uygulanması konusunda daha sorumlu kılacağını ve bu nedenlerle makroekonomik politika ve tercihlerin kamuoyunca daha iyi anlaşılacağını ve inanırlılığının güçleneceğini düşünmektedir. 20 http://www.imf.org/external/np/fad/trans/index.htm IMF, The Code of Good Practices on Fiscal Transparency 158 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ Mali saydamlık ilkeleri bütününün oluşturulmasının temel amaçlardan birisi de hükümetlerin faaliyetleri hakkındaki bilgilerin kamuya sunulması olup söz konusu ilkelerin “Bilginin Kamuya Açıklığı” başlıklı ikinci bölümünde “Vergi harcamalarını açıklayan raporlar bütçe dokümanlarının bir parçası olmalıdır.” ilkesine yer verilmiştir. Diğer ilkeler gibi bu ilkenin açıklamaları da IMF tarafından uygulamaya rehber olması amacıyla yayınlanan “Mali Saydamlık Kılavuzu”nda21 yer almaktadır. Buna göre; vergi harcamaları etkileri bakımından sıklıkla normal harcama programları ile özdeştirler ve bir kez yürürlüğe girdikten sonra yasama organının yıllık biçimsel onayını gerektirmezler ve bu nedenle normal harcama programları ile aynı derecede incelemeye konu olmamaktadırlar. Vergi harcamalarının sayısındaki artış yine bu nedenle saydamlığın önemli derecede kaybolmasına neden olacaktır. Ayrıca; merkezi hükümetin vergi harcamalarının bir rapor olarak bütçe dokümanlarına eklenmesi mali saydamlığın temel gereği olarak nitelendirilmiştir. Bu raporlar (vergi harcaması olarak nitelendirilen) her bir düzenlemenin kamusal amacını, yürürlük süresini ve bu düzenlemeden kimlerin yararlanmasının tasarlandığı göstermelidir ve önemli vergi harcamaları mümkün olduğunca hesaplanmalıdır. 1. 8.2. Kamu Mali Yönetimi Ve Kontrol Kanunu Tasarısının Olumsuz Yönleri 2. 8.2.1. Mali Saydamlık Açısından Düzenleyici ve denetleyici kurumların kanun kapsamına alındıktan sonra Kanunun pek çok hükmünden muaf tutulması isabetli olmamıştır. Kanunun 6’ncı maddesinde, Kanuna ekli (I) sayılı cetvelde yer alan kamu idarelerinin tüm gelirleri Hazine veznelerine girer, giderleri bu veznelerden ödeneceği ifadesinin mefhumu muhalifi diğer cetvellerde yer alanların buna tabi olmadıklarıdır. Buna Hazine saymanlıklarına ilişkin istisnalar da eklendiğinde gerçek anlamda bir hazine birliği tesisisinin gerçekleşemediği görülmektedir.22 3. 8.2.2. Anayasal Yetki Açısından 4. 8.2.2.1. Kamu Mali Yönetiminde Yeniden Yapılanma Öngörülmemektedir Bütçe, nakit ve borçlanma yönetiminde bütünselliğin sağlanması için herhangi bir düzenleme öngörmemektedir. Kamu mali yönetimi konusundaki yetki dağınıklığı giderilmediğinden tasarının getirdiği olumlu müesseselerin başarı şansı oldukça düşmektedir. 8.2.2.2. Bütçenin Hazırlık, Uygulama Ve Denetim Sürecinde Üst Yöneticilerin Ön Plana Çıkması Anayasa İle Uyumlu Değildir Kamu kaynaklarının kullanımı ve denetimi konusundaki bütün inisiyatif siyasi otoriteden alınarak bürokrat olan kamu üst yöneticilerine geçmektedir. Bu 21 http://www.imf.org/external/np/fad/trans/manual.htm Transparency 22 Doğan BAYAR, a.g.m., s.50-51 159 IMF, Manual on Fiscal MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ tür bir kamu mali yönetimi ve kontrol sistemi, Anayasa’da öngörülen kamu yönetimi ve sorumluluk sistemi ile uyumlu değildir. Anayasa’nın 112’nci maddesinde, her bakanın başbakana karşı sorumlu olup ayrıca kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumlu oldukları belirtilmektedir. Ayrıca, her bakan TBMM’ne karşı siyasi sorumluluğu bulunmaktadır. 8.2.2.3. Kanun Kapsamında İlkesizlik ve Hazine Birliğine Aykırılık Özel bütçeli idareler için iki ayrı cetvel düzenlenmiş olması, bunlara mali anlamda farklı özerklik kriterleri ve dereceleri yaratılmasına sebep olmuştur. Oysa, özel bütçeli idareler merkezi yönetime idari vesayet bağı ile bağlı hizmet yerinden yönetimleridir. İdari vesayet bağının, mali yönetim kapsamlı bir kanunda kopartılması, Anayasanın 8 ve 123’üncü maddelerine aykırılık teşkil etmektedir. İdari yapılanma, Anayasa ve teşkilat kanunlarıyla düzenlenir; mali usul kanununda bu ilişkilerin yeniden ve Anayasadan farklı bir mantıkla düzenlenmeye çalışılması doğru olmamıştır. Keza, kendi tüzel kişilikleri bulunan, TCK, DSİ, SHÇEK gibi kimi kamu kurum ve kuruluşlarının Devlet tüzel kişiliğine dahil edilmesi de aynı hatanın diğer bir açılımı olmuştur. 8.2.3. Denetim Açısından 8.2.3.1. Oluşturulan Bütçe Ve Mali Denetim Sistemi Herhangi Bir Garanti Mekanizmasına Sahip Değildir Maliye Bakanlığı mali kontrol ile ilgili bütün yetkilerini kaybederken, kurulmakta olan ve başarı şansı henüz test edilmemiş bir sistemin oluşturduğu denetim mekanizması ile yetinilerek Maliye Bakanına mali denetim konusunda herhangi bir rol verilmemektedir. Maliye Bakanına sistemin noksanlık ve zaaflarını giderme konusunda verilen yetkiler fiilen kullanılamaz hale getirilmektedir. Maliye Bakanına oluşturulan mali yönetim ve iç kontrol sistemlerini gözetleme sorumluluğu verilirken, bu sorumluluğun yerine getirilmesini sağlayacak gerekli araçlara sahip olması önlenmektedir. Siyasi otorite, kamuoyu ve TBMM’ne karşı sorumlu olurken bütçe sürecindeki rolü asgariye inmektedir. Harcama sürecinde bürokrasi odaklı bir yapının oluşturulması, uluslararası ve Avrupa standartlarınca öngörülen bir durum değildir. Bu gelişme demokratik teamüllere de uygun değildir. 8.2.3.2. Kurulan İç Denetim Sistemi Önemli Sakıncalar İçermektedir Oluşturulan iç denetim sisteminde; - iç denetim münhasıran üst yöneticilere (bakanlıklarda müsteşar, diğer kamu idarelerinde en üst yönetici, il özel idarelerinde vali, ilçelerde kaymakam, belediyelerde ise belediye başkanı) bağlı iç denetçiler tarafından yapılması öngörülmekte; - müfettişlerin iç denetim yapma yetkileri sona ermekte; - siyasi otoritenin rolü asgari düzeye indirildiği gibi, yönetsel otoritenin mali işlemlerini denetlemesini sağlayacak bir mekanizma öngörülmemekte; 160 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ - iç denetim ile teftiş-soruşturma fonksiyonları arasında kesin bir ayırıma gidilmekte; - iç denetçilerin atanma ve görevden alınmaları üst yöneticilere bırakılmaktadır. Kamu üst yöneticilerinin atamalarında liyakat sistemine uygun olmayan atamaların yapılmasının oldukça sıkça görülen bir durum olduğu ve iç denetçilerin atanma ve görevden alınmalarının oldukça kolaylaştırıldığı hususları hesaba katıldığında yolsuzluklarla mücadele açısından sistemin başarı şansı oldukça düşmektedir. 8.2.3.3. Üst Yönetici ve Harcama Yetkilisinin Mali Sorumlulukları Üst yöneticiler bütçe uygulamasından sorumlu tutulmakta fakat işlem sürecinden kopmaktadır. Üst yönetici bu sorumluluğunu yerine getirirken, harcama yetkililerinden ve diğer görevlilerden gelecek raporlara bağlı kalacaktır. Üst yöneticinin gözetim yükümlülüğün uygulama sorumluluğu haline getirilmesi ve uygulamanın dışına itilmesi hatalı olmuştur. Yine, harcama yetkilisinin sorumluluğunun harcama talimatı ile sınırlandırılması bir dokunulmazlık görüntüsü vermektedir. Doğru talimatlar karşısında harcama yetkilisine mali sorumluluk yüklemek ümkün görünmemektedir.23 Harcama yetkilisine sadece verdiği talimattan değil, bunun uygulanması sonucu doğan usulsüzlük ve yolsuzluklardan dolayı da hesap sorulması ve hakkında hüküm tesisi gerekmektedir. 8.3. 5018 sayılı Kanundaki Eksikliklere İlişkin Öneriler Bütçe sorumlulukları konusundaki dağınıklığın ve disiplinsizliğin giderilmesi amacıyla cari-yatırım ve transfer bütçesinin yönetimi tek bir bakanlık altında birleştirilmelidir. Bütçenin hazırlık, uygulama ve denetim süreçleri siyasi otoritenin sorumluluğuna verilmelidir. İç denetim, teftiş-soruşturma ile iç denetim fonksiyonlarının uyum içinde yürütülmesi ve iç denetim sisteminin başarı şansının artırılması açısından teftiş kurulları bünyesinde ancak ayrı bir fonksiyon olarak örgütlendirilmelidir. Sistemin zaaflarının ortadan kaldırılması ve güçlendirilmesi açısından Maliye Bakanının genel mali denetim yaptırma yetkisi korunmalıdır. Özel bütçeli idareler için tek cetvel düzenlenmeli; düzenleyici ve denetleyici kurumların kanun kapsamındaki yeri diğer kurumlar paralelinde tutulmalıdır. Hazine Birliği her üç cetvel itibariyle de sağlanmalı, Hazine Müsteşarlığına ait istisna hükümleri kaldırılmalıdır. 23 Doğan BAYAR, a.g.m., s.54-55 161 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ 9. SONUÇ 5018 sayılı Kanun, daha önce mali yapıda kendisini somut olarak göstermeyen mali saydamlık ilkesi hayata geçirmek; hesap verebilirliği daha etkin kılmak; bütçe sürecini ve denetimini strateji ve performans ayaklarıyla donatmak; etkin bir iç kontrol mekanizması sağlamak temelleri üzerine kurulmuş bir kanundur. Kanun, bütçe, nakit ve borçlanma yönetiminde bütünselliğin sağlanması için herhangi bir düzenleme öngörmemekte; gerçek anlamda bir hazine birliği tesisisinin gerçekleşemediği görülmektedir. Bütçenin hazırlık, uygulama ve denetim sürecinde üst yöneticilerin ön plana çıkması anayasa ile uyumlu değildir. Oluşturulan bütçe ve mali denetim sistemi herhangi bir garanti mekanizmasına sahip değildir. Kurulan iç denetim sistemi önemli sakıncalar içermektedir Dağınıklığın ve disiplinsizliğin giderilmesi amacıyla cari-yatırım ve transfer bütçesinin yönetimi tek bir bakanlık altında birleştirilmeli, iç denetim, teftiş-soruşturma ile iç denetim fonksiyonlarının uyum içinde yürütülmesi açısından teftiş kurulları bünyesinde ancak ayrı bir fonksiyon olarak örgütlendirilmelidir. Hazine birliği her üç cetvel itibariyle de sağlanmalı, Hazine Müsteşarlığına ait istisna hükümleri kaldırılmalıdır. 162 MALİYE DERGİSİ Osman SARAÇ KAYNAKÇA : - Ahmet ARSLAN, “Türk Kamu Mali Yönetim Sisteminin Sorunları”, www.mukder.org.tr - İzak ATİYAS, Şerif SAYIN, “Devletin Mali ve Performans Saydamlığı”, www.tesev.org.tr - Doğan BAYAR, “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu Ne Getir(m)iyor?”, Maliye Dergisi, sayı:144, s.47-62 - Doğan BAYAR, “Kamu Yönetiminin Temel Kanunları”, Maliye Dergisi, sayı:145, s.5-36 - A.Alpay DİKMEN, “Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu Tasarısı Üzerine Değerlendirmeler”, Cumhuriyet, 7.11.2003 - İhsan GÖREN, 23/Kasım/1999 Tarihinde İstanbul/Divan Otel’de Düzenlenen, “Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Düzenlenmesi Bağlamında Sayıştay” Konulu Seminer, www.tesev.org.tr - Fikret GÜLEN, “Dış Denetim Sitemi Nasıl Tasarlanmalı”, www.tesev.org.tr - Fikret GÜLEN, “Hesap Verme Sorumluluğu ve Bağımsız Kurullar”, http://www.tesev.org.tr/etkinlik/denetim_anasayfa.php - Erkan KARAASLAN, “Harcama Öncesi Mali Kontrol”, www.mukder.org.tr 5. - Baki KERİMOĞLU, “Kamu Mali Yönetimi Ve Mali Kontrol Kanunu Tasarısı: Mali Kontrol, Sorumluluk Ve Görev Dağılımı”, www.muhasebat. gov.tr - Eyüp KIZILKAYA, “5018 Sayılı Kanuna Göre Kamu Zararı”, Mali Kılavuz, sayı: 26 Ekim-Aralık 2004 - Oğuz OYAN, “Kamu Mali Yönetiminde Sözde Reform”, www.bagimsizsosyalbilimciler.org - Fikri UÇAK, Genel Muhasebe Kanunu, 2. Baskı, Ankara 1999 - “Dünyada ve Türkiye’de Yüksek Denetim Kurumları”, www.tesev.org.tr - Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu, DPT Yayını, Ankara 2003, s.4 - “Kamu Denetim Sisteminin Yeniden Yapılandırılması Konusunda TESEV Görüş ve Önerileri”, http://www.tesev.org.tr/etkinlik/denetim_rapor2004. doc - Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/692), Dönem : 22, Yasama Yılı : 2, TBMM (S. Sayısı : 302) - Kamu Mali Yönetim Reformu Arenası Sonuç Raporu, Stratejik Teknik Ekonomik Araştırmalar Merkezi (STEAM) Tarafından, 10-11 Temmuz 2002 Tarihinde Ankara Hilton Otel’de Gerçekleştirilen Seminer Bildirgesi, http://www.steam.com.tr/kmyasonucraporu.html 163 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR Sayıştayın Anatomisi Doğan BAYAR* I-GİRİŞ Sayıştaylar, parlamentoların bütçe hakkının bekçileridir. Amerika Birleşik Devletleri ve Anglosakson geleneğine bağlı ülkelerde sayıştaylar, bu özellik nedeniyle kendilerini, (şaka ile karışık) “watch-dog” olarak isimlendiriyor.Yasama organının hükümete verdiği gelir toplama ve harcama yapma izninin yasalar çerçevesinde ve yerinde kullanılıp kullanılmadığı bu kurumlarca denetlenmekte ve izlenmektedir.; Bütçe hakkı demokrasinin en eski ve en temel kavramıdır. Bu yüzden sayıştaylar da demokrasilerin temel anayasal kurumlarından birisidir. Sayıştaylar esas yapıları itibariyle denetim kurumlarıdır. Kamu gelir ve giderlerinin verilen yetkilerle uyumlu ve hukuk kuralları çerçevesinde harcanıp harcanmadığını izleyerek sonuçları hakkında parlamentoya raporlar sunarlar. Yürütme organının hazırladığı kesin hesaplar ile diğer mali rapor ve tabloların doğruluğu, güvenilirliği ve samimiliği konusunda sayıştayların vereceği güven bildirimi (uygunluk bildirimi), bunların parlamentolar ve diğer ilgili mercilerce değerlendirilmesinde birinci önceliğe sahiptir. Sayıştay denetimleri sırasında, mali iş ve işlemler üzerinde yasalara aykırı bir takım uygulamalar da saptanmaktadır. Bunların sayıştay tarafından hükme bağlanması, sayıştaya farklı bir fonksiyon daha yüklemektedir. Bu yönüyle sayıştaylar, bir denetim kurumu olma yanında bir de hesap mahkemesi kimliği kazanmaktadır. Yargısal işlev, Anglosakson geleneğine bağlı ülkelerde tanınmış değildir. Buna karşılık bazı kıta Avrupası ülkelerinde (Fransa, Belçika, İspanya,Portekiz, İtalya gibi) sayıştayların yargı yetkileri bulunmaktadır. Doğan BAYAR:1944 Hafik – SİVAS doğumlu olup 1970 Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. Hesap Uzmanlığı ve Bütçe ve Mali control Genel Müdürlüğünde Genel Müdür Yardımcılığı yapmıştır. Halen Sayıştay 4. Daire Üyesi olarak görev yapmaktadır. 63 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR II- SAYIŞTAYLARDA DENETİM VE YARGI İLİŞKİSİ Sayıştayların asıl kimlik ve karakterleri yüksek denetim kurumu olma niteliği ile çizilmiştir. Sayıştay denetimlerinin, çağdaş gelişmelerde giderek ağırlık kazanan bölümü, hüküm ile değil, raporlama ile sonlanmaktadır. Yargı, denetime bağlı ek ve güçlendirici bir görevdir. Sayıştaylar yargı yetkileri bulunsun veya bulunmasın, denetimleri sırasında hesap ve işlemler üzerinde saptanan hukuka aykırılıkları bir karara bağlarlar. Yargı yetkisi bulunan Sayıştaylar bu kararın arkasına yasal yaptırımını da koyarlar. Hem mali işlemin mevzuata aykırılığını saptayan, hem de sorumlusu hakkında yaptırım öngören karara hüküm diyoruz. Hükümler, süresinde temyiz edilmemek veya sayıştay temyiz kurullarında (kuruluş yasasında öyle düzenlenmiş ise danıştayda) onanmaları halinde kesin hüküm niteliği kazanır. Yargı yetkisi bulunmayan sayıştayların , hesap ve işlemlerin yasal düzenlemelere uygun olup olmadığına ilişkin kararları, idari yollarla yerine getirilme veya adli yargıda yargılama suretiyle hükme bağlanır. Burada özellikle vurgulanması gereken husus, yargı yetkisinin münhasıran sorumluların hesap ve işlemleri ile ilgili olarak yürütülen ve bu işlemlerin mevzuata uygun olup olmadığını araştırmaya yönelik denetimler (uygunluk denetimi) ile sınırlı olduğudur. Kamu idaresinin tüm idare kesin hesabına veya kamu kaynaklarının ne ölçüde etkin, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edildiği, kullanıldığı, muhasebeleştirildiği, raporlandığı ve kötüye kullanımın önlendiğine yönelik mali denetimler ile performans denetimlerinin yargılama yoluyla sonuçlandırılması söz konusu değildir. III- SAYIŞTAYLARIN ÖRGÜT MODELLERİ Sayıştaylar, ülkelerin tarihi geçmişlerine ve siyasal düzenlerine bağlı olarak yapılandırılmaktadır. Bunları genel çizgileri ile aşağıdaki şekilde kategorize etmek mümkündür: a) Ofis tipi sayıştaylar Başkan, genel denetçi, komptrolör gibi unvanlara sahip kılınan bir yüksek yönetici tarafından yönetilen ve başkan yardımcıları (veya bu statüdeki bürokratlar) ile denetçilerden oluşan yüksek denetim birimleridir. Bu birimlerde Başkan, tüm örgütün başı, yöneticisi, temsilcisi ve sorumlusudur. Örneğin, İngiltere’de Ulusal Denetim Ofisinin başkanına Avam Kamarasının Yüksek Görevlisi statüsü verilmektedir. Ofis tipi sayıştaylarda, kural olarak, yargı yetkisi bulunmamaktadır. Yüksek denetim organı olmalarının doğal sonucu olarak ofis tipi Sayıştaylarda da bağımsızlık asıldır. İngiltere, İrlanda, Danimarka Sayıştayları yürütme organından bağımsız olarak faaliyet gösterirler. Buna karşılık İsveç denetim ofisi yürütme organı içinde oluşturulmuştur. Finlandiya’da 2000 yılına kadar, denetim ofisi Maliye Bakanlığı bünyesinde yer almakta iken, bu yıl yapılan anayasa değişikliği ile buradan ayrılarak bağımsız bir kurum haline getirilmiştir. 64 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR b) Kurul tipi sayıştaylar Yönetim ve karar organları kurullar halinde oluşturulmuş yüksek denetim kurumlarıdır. Bu kurumlarda Başkan, kurumun genel işleyişinden ve yönetiminden sorumludur, kurumu dışarıya karşı temsil eder. Başkan, yargı daireleri dışında diğer kurulların (sürekli veya gerektiğinde) başkanlığını yapar. Ancak, belli konularda kararlar kurullar aracılığıyla alınır, bu konularda Başkanın tek başına karar alma yetkisi bulunmaz. Başkanın konumu, diğer üyeler bakımından, eşitler arasında birinci olarak tanımlanır. Bu tip yapılarda başkanlık süreli bir görevdir; süresi sona eren başkan görevden ayrılır veya üyeliğe döner. Kurul tipi sayıştayların yargı yetkileri bulunabilir veya bulunmayabilir. Buna karşılık (yargı yetkisi bulunmasa dahi) Kıta Avrupası sayıştaylarının genel adı, hesap mahkemesi (cour de comptes/ court of auditors)dir. (ba) Mahkeme tipi kurulsal yapılar Bu tür sayıştaylarda yargı ve karar organları kurullar halinde teşkil edilmiştir. İtalya, İspanya, Portekiz Sayıştaylarında üyeler yargıç unvan ve statüsüne sahiptirler.Yunanistan Sayıştayının 116 üyesinden 24’ü yüksek yargıç statüsündedir. Bunların yanında 40 ikinci sınıf ve 40 kadar alt derece yargıç bulunmaktadır. Sayıştaylarda yargı yetkisi farklı yapı ve düzeylerde uygulanmaktadır. Örneğin İspanya Sayıştayı ilk derece mahkemesi olarak hüküm vermektedir. İspanya Sayıştayı kararları aleyhine Yüksek Mahkeme nezdinde temyiz yoluna gidilebilmektedir. Buna karşılık Fransız bölge hesap mahkemelerinin kararları Sayıştayda; Sayıştay kararları Danıştayda temyiz edilmektedir. Portekiz ve Yunanistanda Sayıştay yargının bir parçasıdır ve diğer mahkemelerle eşit düzeydedir. (bb) Yargı yetkisi olmayan kurulsal yapılar Almanya, Hollanda, Luxemburg Sayıştayları yargı yetkisi olmayan kurulsal denetim örgütleridir. Avrupa Birliği Sayıştayı da bu tipte yapılandırılmıştır. Yargı yetkisinin bulunmamasına karşın Almanya’da Sayıştay üyeleri yargıç unvan ve statüsündedirler. AB Sayıştayı üyeleri de Avrupa Adalet Divanı üyeleri ile aynı statüye sahiptirler. 1. IV – SAYIŞTAYLARDA DENETİM İŞLEVİ Denetim bütünsel/külli bir faaliyettir. Denetlenen kişi ya da kurumun bütün eylem ve işlemleri çeşitli açılardan bir incelemeye ve değerlendirmeye tabi tutulabilir. Başka şekilde, denetimi isteyen makamın talep ve öncelikleri doğrultusunda belirli kesitler halinde ve farklı bakış açılarıyla uygulanması da mümkündür. Bu özelliği nedeniyle çeşitli denetim tanımları ve tasnifleri ile karşılaşıyoruz: A – DENETİMİN SİSTEMATİĞİ Dünya Sayıştaylarınca yürütülen denetim faaliyetleri iki farklı anlayışla sınıflandırılmaktadır. 65 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR 1) İşlem tabanlı denetim yaklaşımı Burada amaç, tek başına her bir mali işlemin tam, doğru ve yasal düzenlemelere (mevzuata) uygun bir şekilde yürütülüp yürütülmediğinin ve kayda alınıp alınmadığının saptanmasıdır. Bu yaklaşıma bazı kaynaklarda doğrudan denetim de denmektedir. Tekil işlemlerin denetimi, muhasebe kayıtlarının tutulduğu alt birimler üzerinde yürütülmekte ve belge bazında saptanan hata ve yanlışlıklar düzeltilmekte veya yargılama suretiyle müeyyidelendirilmektedir. Bir başka deyişle, muhasebe işlemlerinin denetimi (hesap denetimi/ uygunluk denetimi) sonucu düzenlenen raporlar yargılama yoluyla hükme bağlanmaktadır. Bununla beraber, mali denetimler sırasında da iç kontrol sistemlerinin güvenilirliğini test etmek üzere daha düşük yoğunluklu işlem denetimlerinin yapılmasına gerek duyulabilir. 2) Sistem tabanlı denetim yaklaşımı Devlet teşkilatının büyümesi, hesapların çeşitlenmesi ve sayıştayların denetim alanının genişlemesi her bir işlemin tek tek incelenmesini , imkansızlık derecesinde güçleştirmektedir. Diğer taraftan, mali işlemlerin tek başına hukuka uygun olması, denetlenen idarenin başarısını ölçmekte yetersiz kalmaktadır. Çağdaş denetim ihtiyaçları artık daha genel ve kapsamlı denetim tekniklerinin kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Olaylara makro düzeylerde yaklaşılması ve daha genel değerlendirmelerin yapılması gerekmektedir.İşlemin hukuka uygunluğu yanında idarenin genel çerçevesi itibarıyla da hukuka, dürüstlük ilkelerine ve yönetim etiğine uyumu sorgulanmakta; eylem ve işlemleri etkinlik, verimlilik ve tutumluluk ilkeleri açısından değerlendirilip ortaya konulabilmektedir. Sistem tabanlı denetim, bulguların parlamentoya, ilgili idare ve mercilere, kamuya sunulması (raporlanması) ile sonuçlanmaktadır.Mali eylem ve işlemlerin düzenliliği ve idarenin performansı, genel çerçevesi ile ele alınıp incelendiği; tekil işlemlerin doğruluğu ve mevzuata uygunluğu ise sadece gerektiği kadar incelenmekle yetinildiği için (tekil işlemler, sistemlerin işleyişini test etmek için yapılmaktadır), sistem bazlı denetim uygulaması yargılamaya elverişli bir yöntem değildir. Bu niteliğiyle de yargılama yetkisi olmayan ofis tipi sayıştaylarca benimsenmekte ve uygulanmaktadır. 3) Birleşik/ karma uygulamalar Denetim ve yargı fonksiyonlarının birbirinden ayrı işlevler olduğu; bu nedenle ayrı organlar tarafından yürütülmesinin daha doğru olacağı, bunun için sayıştayların sadece denetim yapan örgütler haline getirilmesi; yargı yetkisinin ise kurulacak ihtisas mahkemelerine devredilmesi yolunda bazı telkin ve tavsiyeler bulunmaktadır. Buna bağlı olarak, yargısal amaçlı işlem denetimlerinin asgari düzeye indirilerek, sistemlerin işleyişini test etme amaçlı bir yöntem boyutunda bırakılması önerilmiştir. Belki bu öneri doğrultusunda, başlangıçta mahkeme tipi olarak kurulan ve işlem bazlı denetim ve hesap yargısı yapan bazı sayıştaylar çağdaş ihtiyaçlar ve eğilimler karşısında denetim alanlarını genişletmek gereğini 66 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR duymuşlar ve yeni denetim tekniklerini de ilgi alanlarına katmışlardır. Böylelikle, işlem denetimini ve yargı faaliyetini yürütmek yanında, denetim kadrolarının bir bölümünü çağdaş denetim yöntemlerine ayırarak, bu yolda da görev üstlenmişlerdir. 4.7.1996 tarih ve 4149 sayılı Kanunla Sayıştay Kanunumuza ilave edile (Ek madde. 10) hükmü, 5018 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenlemeler ve son Sayıştay Kanunu Teklifi ile öngörülen denetim kompozisyonu , Sayıştayımızı hem işlem bazlı denetim yapan ve yargı yetkisi olan; hem de sistem bazlı denetim yapabilen bir yapıya kavuşturmuş olacaktır. 2. B – DENETİM TÜRLERİ Denetim ele aldığı faaliyetin niteliğine göre farklı yöntemlerle uygulanabilmekte ve buna göre de tanımlanmaktadır: 1)Uygunluk denetimi TBMM gündeminde bulunan Sayıştay Kanunu Teklifinin 2/d maddesinde “Uygunluk denetimi: Kamu idarelerinin gelir, gider, mal ile diğer hesap ve işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygunluğunun incelenmesini içeren denetimdir.” şeklinde tanımlanmıştır. İşlem bazlı denetimin temel uygulaması bu uygunluk denetimidir. Sorumluların hesap ve işlemlerinin denetlenmesi sonucu bulunan uygunsuzluklar, buna ilişkin mevzuat hükümleri çerçevesinde yargılanarak müeyyidelendirilmektedir. Bu yargılama, sayıştayın yargı yetkisi varsa, kendi bünyesinde; yargı yetkisi yoksa adli yargıda gerçekleştirilir. 2) Mali denetim Sayıştay Kanunu teklifinde mali denetim, “Kamu idarelerinin hesap ve işlemleri ile mali faaliyet, mali yönetim ve kontrol sistemlerinin değerlendirme sonuçları esas alınarak mali rapor ve tablolarının güvenilirliği ve doğruluğuna ilişkin denetim ..”dir (Madde: 2/c) şeklinde tanımlanıyor. İfade şekli yetersiz ve karışık da olsa, bu tanım “efradını cami”dir. Tanımın ana ögesi mali rapor ve tabloların doğruluğu ve güvenilirliğidir. Mali denetim şu üç aşamada gerçekleştirilir: (a) Muhasebe düzenliliği (Kayıt nizamı) İşlemlerin hesaplara (belgelere ve defterlere) genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine ve standartlarına ve içeriğine uygun bir şekilde tam ve doğru olarak yansıtılıp yansıtılmadığının tesbiti, bu denetimin birinci aşamasıdır (5018/ 49). Mali denetimin bu aşaması hesap yargısı ile doğrudan bağlantılıdır. İşlemin hukuka uygunluğunun saptanmasında, doğru muhasebeleştirme birinci önceliğe sahiptir. Sayıştay denetçileri raporlarının 1 inci maddesinde, hesapların tamam, doğru ve denk olduğunu, bu nedenle, tesbit ederek saymanın beraatını önerirler. Vergi uygulamasında muhasebe düzenliliği “defter ve belgelerin ihticaca salih olması” şeklinde deyimlendirilir. 67 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR İşlem, gerçekleştiği tarihte olmuş ve bitmiştir. Sonraki tarihlerde yapılan denetimlerde işlemin hikayesi ancak defter ve belge kayıtları üzerinden okunabilir ve izlenebilir. Kayıt tutmanın mantığı ve gerekçesi de zaten budur. Bu veriler sağlıklı değilse, sağlıklı bir inceleme ve sağlıklı bir değerlendirme mümkün olmaz. (b) Mali rapor ve tabloların güvenilirliği Mali denetimin ikinci aşamasında mali tablo ve raporların, muhasebe verilerine dayanılarak hazırlanıp hazırlanmadığının ve kamu idaresinin mali durumunun doğru, açık ve samimi bir şekilde yansıtılıp yansıtılmadığının araştırılması ve saptanması vardır(5018/49). Mali denetimin bu aşamasının işlem tabanlı bir denetime dayandırılması asıl olmakla beraber; salt mali amaçla yapılacak denetimlerde bu yöntem, iç kontrol sistemlerinin güvenilirliğini test etmek üzere, daha düşük seviyede uygulanabilir. Kamu idaresinin genel durumunun ve icraatının incelenmesinde ve denetlenmesinde bu veriler birinci derecede önem taşır. Pek çok icraatın idari yönleri yanında mali yansımaları da söz konusudur. Bu yüzden performans denetim ve raporlamasında bütçe ve muhasebe verilerinden geniş ölçüde yararlanılır. Bu denetimin uygulamamızdaki tipik örneği, TBMM ne sunulan Genel Uygunluk Bildirimi’ dir. Bu belge ile Maliye Bakanlığınca hazırlanan kesin hesap kanunu tasarısının ve ekindeki tablo ve cetvellerin doğruluğu ve güvenilirliği teyit edilmiş olmaktadır.Genel uygunluk bildirimi, Sayıştayın kendi denetim bulguları yanında, dış denetim raporları,idare faaliyet raporları ve genel faaliyet raporu da dikkate alınarak hazırlanacaktır (5018/43). Mükellef beyannameleri ile eki bilanço, gelir tablosu ve sair mali tabloların mali müşavirlerce tasdik edilmesi de bu uygulamaya (vergi yönüyle) örnek verilebilir. (c) Mali analiz Mali denetimin üçüncü aşaması, kamu idaresinin mali tablo ve raporlarda yansıyan görünümünün irdelenmesi ve yorumlanmasıdır. Literatürde mali analiz, bilanço analizi, tablo analizi gibi isimlerle anılan bu uygulamalar karşılaştırmalı analizler, zaman serileri , trend analizleri, oran (ratio) analizleri, ussallık testleri gibi tekniklerle yapılmakta ve raporlanmaktadır. Analitik inceleme, mali-parasal verilerle maddi-idari veriler arasında muhtemel bağlantıların incelenmesi yoluyla elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi ve yorumlanmasıdır. Mali ve idari verilerin sunduğu bilgiler ve ip uçları, bir yandan kurumun oldukça net bir fotoğrafını ortaya koyarken; diğer taraftan denetimin planlanmasını, kanıtların toplanmasını ve son sözün oluşturulmasını da büyük ölçüde yönlendirir. Bu açıdan, denetim faaliyetinin birinci adımı olarak da kabul edilebilir. Denetime başlamadan önce, mali raporların ve tabloların incelenmesi, izleyen çalışmalarda önemli ölçüde kolaylaştırıcı rol oynar. 68 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR Biraz da bu olgudan çıkılarak, denetimin bütünsel bir faaliyet olduğunu; hazırlık aşamasında mali rapor ve tablolardan başlayarak ayrıntılara, belgelere ve kayıtlara doğru inilmek suretiyle çalışıldığını ve sonuçta bu verilere göre düzenlenen mali rapor ve tabloların doğruluk ve güvenilirliğinin saptanması ile karar aşamasına gelindiğini söylüyoruz. Bu yöntem, birbirini izleyen dönemler itibariyle bir denetim döngüsü (çemberi) görüntüsü vermektedir. Mali denetimin, muhasebenin doğruluk ve tutarlılığına ilişkin birinci aşaması dışında, yargılama ile ilişkisi söz konusu değildir. Uygunluk bildirimi (Güven bildirimi) ve analiz raporları, TBMM ne sunulan veya kamuya açıklanan raporlar grubunda değerlendirilmelidir. 3) Performans Denetimi Sayıştay Kanunu teklifinin 2/e maddesinde “Performans denetimi: Hesap verme sorumluluğu çerçevesinde, kamu idarelerinin iyi yönetim ilkeleri esas alınarak, kaynaklarının ekonomik, ve verimli kullanımı ile faaliyetlerinin kurum hedeflerine ulaşmadaki etkililiğin değerlendirilmesini ifade eder” denilmektedir. Tanımda da belirtildiği üzere, idarelerin icraatlarındaki başarı derecesinin ölçülmesi ve değerlendirilmesi performans denetiminin konusudur. 4149 sayılı Kanunla ilave edilen,Ek Madde: 10 ile 832 sayılı Sayıştay Kanununa giren bu yöntem, bu güne kadar yeterli alt yapı sağlanamadığı için geniş bir uygulama alanı bulamamıştır. Buna rağmen, konu denetimi şeklinde gerçekleştirilen az sayıda da olsa başarılı örnekleri sergilenebilmiştir. 5018 sayılı Kanun performans denetiminde de gerekli alt yapıyı oluşturmakta ve önemli açılımlar getirmektedir. (a)Performans yönetimi Performans yönetiminin uygulanmasında birinci adım, stratejik planlama ve performans esaslı bütçeleme’dir (5018/9). Stratejik plan, kamu idarelerinin kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat ve benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturmak, stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş olan göstergeler doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak amacıyla katılımcı yöntemlerle hazırlanacak bir belgedir. Kamu idareleri bütçelerini, stratejik planlarında yer alan misyon, vizyon, stratejik amaç ve hedeflerle uyumlu ve performans esasına dayalı olarak hazırlarlar. Performans yönetiminde ikinci adım, kamu hizmetlerinin istenilen düzeyde sunulabilmesi için kamu idaresi bütçelerinin ve program/proje bazında kaynak tahsislerinin stratejik planlarına, yıllık amaç ve hedefleri ile performans göstergelerine dayandırılmasıdır. Kurum veya kuruluşun yönetim ve karar organları ortaya koyacakları performansı, kurumun kadro ve personel, bina, araç ve gereç donanımı (Teşkilat ve Malzeme Kadrosu), bütçe imkanları, fiziki, ekonomik ve sosyal 69 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR çevre koşullarını göz önünde bulundurarak planlamak ve uygulamak durumundadırlar. Üçüncü adım performanstır (performansın kendisidir). Redhouse’ ın İngilizce-Türkçe sözlüğünde (to) perform fiilinin karşılığı olarak, yapmak, icra etmek, yerine getirmek, rol oynamak (sahneye koymak) anlamlarına geldiği yazılıdır. Kelimenin Türkçe/Osmanlıca tam karşılığı icraat’tır. Bu aşamada plan ve bütçe öngörüleri uygulamaya konulacak, icra edilecek, hayata geçirilecektir. Sürecin son adımı icraatın saptanmış performans göstergeleri çerçevesinde bir dökümünün çıkarılması, stratejik amaç ve hedeflerle uyumunun ortaya konulması, belirli performans kriterleri ile ölçülmesi ve değerlendirilmesidir. Bu eylemin toplanıp sunulduğu belgeye performans raporu (5018 sayılı Kanundaki ifadesiyle Faaliyet Raporu) denilmektedir. Kanunun 41 inci maddesinde “Üst yöneticiler ve bütçeyle ödenek tahsis edilen harcama yetkilileri tarafından idari sorumlulukları çerçevesinde her yıl faaliyet raporu hazırlanır. Bu raporlar, stratejik planlama ve performans programları uyarınca yürütülen faaliyetleri, belirlenmiş performans göstergelerine göre hedef ve gerçekleşme durumu ile meydana gelecek sapmaların nedenlerini açıklayacak şekilde hazırlanır.” diye yazılıdır. (b) Performans denetiminde amaç Performans denetiminde mali saydamlığın ve hesap verme sorumluluğunun geliştirilmesi asıl amaçtır. 5018 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde, her türlü kamu kaynağının elde edilmesinde ve kullanılmasında denetim sağlanması amacıyla kamu oyunun bilgilendirileceği yazılıdır.Bu bilgilendirme; -Görev yetki ve sorumlulukların açık olarak tanımlanması, -Hükümet politikaları, kalkınma planları, yıllık programlar, stratejik planlar ile bütçelerin hazırlanması, yetkili organlarda görüşülmesi, uygulanması ve uygulama sonuçları ile raporların kamuoyuna açık ve ulaşılabilir olması, -Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından sağlanan teşvik ve desteklemelerin bir yılı geçmemek üzere belirli dönemler itibarıyla kamuoyuna açıklanması, -Kamu hesaplarının standart bir muhasebe sistemi ve genel kabul görmüş muhasebe prensiplerine uygun bir muhasebe düzenine göre oluşturulması, Suretiyle gerçekleştirilecektir. Bu olguyu, Kanun “Mali Saydamlık” olarak tanımlıyor. Hesap verme sorumluluğu ise izleyen 8 inci maddede “Her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanların, kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından, muhasebeleştirilmesinden, raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasından sorumlu olması ve yetkili mercilere hesap verme zorundadır.” şeklinde ifadelendirilmektedir. 70 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR (c) Performans denetiminde muhatap Performans denetimi , hesap verme sorumluluğu çerçevesinde, kamu idarelerinin iyi yönetim ilkeleri esas alınarak kaynaklarının ekonomik ve verimli kullanımı ile faaliyetlerinin kurum hedeflerine ulaşmadaki etkililiğinin değerlendirilmesini ifade etmektedir. Bu denetim ve incelemeler sonucu düzenlenen Sayıştay raporları TBMM’ne sunulur ve ilgili kamu idaresine verilir (Kanun Teklifi madde:2-e,h). Yukarıda anılan 5018/41 inci maddesinin ikinci fıkrasında “Harcama yetkilisi birim faaliyet raporunu üst yöneticiye verir. Üst yönetici , birim faaliyet raporlarını esas alarak, İdaresinin faaliyet sonuçlarını gösteren İdare Faaliyet Raporunu hazırlar. İdare faaliyet raporu Sayıştaya verilir ve üst yönetici tarafından kamuoyuna açıklanır.” Denilmektedir. Buna göre , idarenin bir yıllık icraat ve faaliyetinin hesabını verme sorumluluğu, birinci derecede üst yöneticiye; ikinci derecede harcama yetkilisine aittir. Bu denetimin yürütülmesinde Sayıştayın muhatabı üst yönetici (veya onun adına açıklama yapma yetkisine sahip kılınmış bir üst görevli) ile harcama yetkilileridir. (d) Performans denetiminde yöntem Performans denetimi, kural olarak, idare faaliyet raporu esas alınarak ve bu rapora baz teşkil eden verilerin incelenmesi, değerlendirilmesi ve yorumlanması suretiyle yapılır.Kalkınma planları, stratejik planlar, bu doğrultuda hazırlanmış bütçe verileri, idare kesin hesabı, genel değerlendirme raporu, mali istatistikler, iç denetim raporları ve diğer idari rapor ve belgeler yanında ülkenin ekonomik, sosyal koşulları ile Sayıştayın kendi yapmış bulunduğu dış denetim (düzenlilik denetimleri) bulguları ve sonuçları da yürütülecek performans denetimleri sırasında göz önünde bulundurulur. Performans denetimleri kamu idarelerinin genel icraatları ile ilgili olabileceği gibi, belli faaliyet konuları itibariyle de düzenlenebilir. Bu denetimler sonucu düzenlenen performans raporları dönemsel (periyodik) raporlar değildir. Uzun dönemli incelemelere ve geniş araştırmalara dayandırılmak durumunda olmaları yüzünden belirli zamanlarda ve aralıklarla verilmeleri söz konusu olmaz. Bunlar tamamlandıkça ilgili mercilere sunulurlar. (e)Risk Denetimi Risk denetimi, bazı kaynaklarda ayrı bir denetim türü olarak sayılmakta; bazı kaynaklarda ise performans denetiminin özel bir biçimi olarak kabul edilmektedir. Burada bu ayrıntı üzerinde durulmayacaktır. Yapılan icraatın hedeflenen sonuçları yanında beklenmeyen ve istenmeyen sonuçlarının yaratacağı bazı riskler her zaman söz konusu olabilecektir. İşte, denetlenen kurumun iç örgütsel işleyişinde karşılaşılabilecek aksaklıkların ve rasyonel olmayan durumların saptanmasına yönelik denetim şekline risk denetimi denilmektedir. Risk denetimi “girdi- işlem- çıktı- sonuç- etki” sürecinin ötesinde geleceğe yönelik bir değerlendirmeyi ifade etmesi bakımından ayrı bir denetim yöntemi; idare faaliyetlerinin (veya faaliyetsizliklerinin) taşıdığı potansiyel 71 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR risklerin de teşhis edilmesine ve raporlanmasına ilişkin olması yönüyle de performans denetimi kapsamında kabul edilebilmektedir. C- DENETİMİN TEMEL KAVRAMLARI Uygunluk denetimi ve bunun üzerine bastığı kayıt nizamı, kural olarak puantaj yöntemi ile denetlenir. Her bir tekil işlemin ayrı ayrı gözden geçirilmesi ve değerlendirilmesi istenir. Ancak, günümüzde kamu idarelerinin sayılarının artması,boyutlarının büyümesi, işlem hacminin genişlemesi ve çeşitlenmesi karşısında puantaj, uygulama imkanını büyük ölçüde yitirmiş bir usuldür. Her bir işlem ve belgeye tek tek bakamamanın getireceği denetim riskini en aza indirebilmek amacıyla çeşitli denetim teknikleri geliştirilmiştir. -Denetim riski: Denetimin yapılma zamanı eylem ve işlemlerin geçmişte kaldığı bir zamandır. Geçmişte kalan olayların bir süre sonra tüm boyutları ile birlikte kavranmasında belirli bir güçlük vardır. Bunların hesap ve işlemlerde veya raporlarda tam olarak yansıtılabileceğini beklemek gerçekçi olmaz. Bu yönüyle, denetimin bütün hataları bulması ve ortaya çıkarması ; mutlak doğruları saptaması mümkün olmayabilir. Bütün işlemler ve belge kayıtları tek tek incelense bile, belli ayrıntıların gözden kaçırılması olasılığı daima vardır. Bu olgu örnekleme yöntemini kullanmak zorunda olan performans denetiminde daha fazla risk payı bulunacağını hatırlatır. Bu bakımdan performans denetiminin planlanmasında ve uygulamasında hem risk etkenlerinin göz önünde bulundurulması hem de daha dikkatli ve titiz davranılması gereğini ortaya koyar. İlgilenilmesi gereken hesap ve işlemlerde ağırlıklı ve kilit nitelikte olanların tespit ve teşhisinde özel bir uzman denetçi gözüne ihtiyaç bulunmaktadır. Bu gözle yapılacak denetimlerde, özellikle mali denetimler ile performans denetimlerinde kullanılan birkaç noktaya işaret etmekte yarar bulunmaktadır. -Sistem değerlendirmesi : Bilindiği üzere sistem, işlevsel bir bütün oluşturmak üzere bir araya getirilen, izleyen süreçlerde biri diğerinin çıktılarını girdi olarak kullanan ve karşılıklı olarak bir birlerini destekleyen, denetleyen organik parçaların oluşturduğu bünye (yapı), şeklinde tanımlanmaktadır. İnsan vücudu bir biyolojik sistem, saat bir mekanik sistem, kamu idaresi bir hukuksal, sosyolojik sistemdir. Sistemin amacı, varoluşunun gereğine uygun sonuçları üretmektir. Performansı incelenen bir kamu idaresinde de nihai ürünün ne ölçüde tutumlu ve verimli yöntemlerle üretildiği, sonucun istenen kalitede ve miktarda elde edilip edilmediği (etkinlik), büyük ölçüde sistemin kuruluşundaki akılcılık ve isabet yanında işletilişindeki dikkat ve ustalıkla doğrudan bağlantılıdır. Bunun için performans denetiminde kaynakların etkili, ekonomik verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesi, korunması, kullanılması, muhasebeleştirilmesi ve raporlanması konularında idarenin örgüt, yönetim, üretim ve hizmet, muhasebe, raporlama, hukuk ve iç denetim mekanizmalarının işleyişindeki ciddiyet, tutarlılık, güvenilirlik ve etkinlik öncelikle gözlenmelidir. 72 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR Hatalar, işlevsizlikler ve riskler teşhis edilmelidir. Doğru kurulmayan ve doğru işletilmeyen sistemlerin doğru sonuçlar üretmesi beklenmemelidir. “Sonuca odaklılık” veya “Neticeye bak!..” yaklaşımı her zaman doğru olmayabilir. -Örnekleme (Sampling): Uygunluk denetiminden farklı olarak, performans denetiminde bütün işlemli belgelerin gözden geçirilmesine gerek yoktur. Üst yönetim nezdinde ve merkezde yapılan bir denetimde , harcama birimlerinde tutulan belge ve kayıtlara ulaşmanın ayrı bir güçlüğü de söz konusudur. Performans denetimi bir sistem denetimi aracı olduğuna göre , sistemin düzenli yürütüldüğüne ilişkin bir kanaat oluşturulmasına yetecek ölçüde , belli yöntemler uygulanarak seçilmiş örneklerin incelenmesi yeterli kabul edilmelidir. -İç denetimin yeterliliği: İç denetimin ve iç kontrol fonksiyonlarının denetimi, diğer denetim faaliyetleri bakımından da büyük ölçüde belirleyici olmaktadır.Ciddi, tutarlı ve birikimli bir iç denetim mekanizmasının varlığı, idarenin güvenilirliği bakımından hayati derecede büyük önem taşımaktadır (5018/55,56,63) Bu yönüyle idareler hakkında yapılacak bütün denetimlerde , bu yeterliliğin öncelikle incelenmesinde ve tesbitinde zorunluluk vardır. . -Düzenlilik (Regularity) : Bu kavram idarenin eylem ve işlemlerinde hukuka, yönetsel dürüstlük ve etik kurallarına uyumu ve kamu kaynaklarının kullanımında verimli, etkin ve tutumlu davranıp davranmadığına ilişkin bir değer yargısını ifade etmektedir. Düzenlilik kavramı , genel anlamı ile idarenin hukuka uygunluğunu kastetmektedir. Hesap ve işlemlerdeki bütünü zedelemeyecek istisnai hataların, mevzuata aykırılıkların (özellikle düzelttirilme olanağı varsa veya yargı yoluyla denetlenmiş ise) idarenin düzenliliğini fazlaca etkilemeyeceği söylenebilir. Düzenlilik kavramı sistemin tümüne yönelik (sistematik) bir değerlendirmedir. Uygunluk denetiminde sözkonusu olan, her bir tekil işlemin hukuka (kanunlara ve mevzuatına)uygunluğundan daha farklı bir içeriğe sahiptir. Uygunluk denetimi sonucu saptanan aykırılıklar yargı raporları ile saptanıp sonuçlandırılırken, idarenin genel işleyişini etkileyecek çapta hukuksuzluklar da ayrıca performans raporları ile ilgili mercilerin bilgisine sunulabilecektir. Ancak, kural olarak performans raporlarının tekil işlemlerle değil, bütünsel idari faaliyetlerle ilgilendiğini ve konu edindiğini vurgulamakta yarar vardır. -Kanıt toplama: Denetim standartları, denetçilerin konuyla ilgili yeterli ve güvenilir kanıtlar elde etmelerini gerekli kılmaktadır. Bu amaçla; mali rapor ve tablolardan da başlayarak yapılan mali analizler, dosya ve belge incelemesi, mülakat, odak grupları, uzman görüşleri, araştırma ve gözlemler yanında önceki dönemlerde yapılmış incelemeler ve diğer çalışmalar kanıt toplama yöntemleri olarak kullanılmaktadır. Performans denetiminde toplanan kanıtların ve verilerin en uygun şekilde irdelenmesi, analiz edilmesi ve değerlendirilmesi asıldır. 73 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR D- DENETİMİN SONUÇLANDIRILMASI Yukarıda yeri geldikçe açıklandığı üzere, farklı denetim bulguları farklı şekilde sonuçlara vardırılmaktadır. Uygunluk denetimleri yargılama yoluyla; mali denetimler, uygunluk bildirimleri (güven bildirimi/ teyit/ opinion) ile; performans denetimleri performans raporlarının parlamentoya sunulması veya ilgili idare ve mercilere gönderilmesi, suretiyle sonlandırılmaktadır. Bunların dışında, yargısal denetime konu olmayan (hükme bağlamayı gerektirmeyen) veya parlamentoya bildirilmeyecek, rapor konusu edilmeyecek küçük ve münferit bazı uygulama ve hataların kamu idarelerine bir yazı ile bildirilerek düzelttirilmesi de mümkündür. 832 sayılı Kanunun 61 inci maddesinde, (hüküm verme dışında…) gerekli görülen hususların ilgili mercilere bildirilmesinin kararlaştırılabileceği, yazılmak suretiyle bu yönteme işaret edilmektedir. Çağdaş sayıştayların, hemen tümünde, yazılı bildirimler (administrative letters/ yönetim mektupları) yaygın ve etkili bir denetim mekanizması olarak kullanılmaktadır. Özellikle risk denetimleri sonucu yapılan değerlendirmeler parlamentoya veya başka mercilere rapor edilmez; bunlar yönetim mektupları ile ilgili kamu idaresine bildirilir. V- SAYIŞTAYLARIN YARGI İŞLEVİ Sayıştaylar, asli yapıları itibariyle, yüksek denetim kurumlarıdır. Yargısal görevleri ikincil konumdadır. Bu özellikleri ile bazı Sayıştaylara yargı yetkisi verilmiş, bazılarına ise verilmemiştir. Örneğin, Avrupa birliğine üye ülkelerden Fransa, Belçika, İtalya, İspanya, Portekiz ve Yunanistan sayıştaylarında yargı yetkisi vardır; Almanya, İngiltere, Hollanda ve Luxemburg sayıştaylarının yargı yetkisi bulunmamaktadır. Sayıştayların yargı yetkisi bulunsun veya bulunmasın, en temel yetkileri idarenin hesap ve işlemlerinin yasal düzenlemelere uygun olup olmadığının incelenip, ortaya konulmasıdır (5018/68 Beşinci fıkra). Yargı yetkisi, bu kararın verilmesinden sonra, hukuka aykırılıkların sayıştayca yaptırıma bağlanıp bağlanmaması ile ilgilidir. Sayıştayın yargı yetkisi varsa mevzuata aykırılık belirlendikten sonra, bunun sorumlusu hakkında da bir hüküm verilmekte; yargı yetkisi yoksa aykırılık, idaresine bildirilerek gereğinin yapılması istenmekte veya adliye mahkemelerine intikal ettirilmektedir. Sayıştayların yargı yetkilerinin birinci derece (bidayet ) mahkeme olarak belirlenmesi halinde, bunların kararları aleyhine yüksek mahkemelerde temyiz yoluna gidilebilmektedir. Anayasamıza göre T.C.Sayıştayı, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamakla görevli ve yetkili kılındığından, kararları aleyhine kanun yolları kendi içersinde sonuçlandırılmaktadır. 3. VI– T.C. SAYIŞTAYININ KİMLİĞİ Yukarıda yapılan genel açıklamalarda da görüldüğü üzere, T.C. Sayıştayı, mevcut yapısı ile, diğer çağdaş ülke sayıştayları için çizilen hukuki ve teorik çerçeveye tam bir uyum içersindedir. 74 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR A- STATÜ Anayasamızın 160 ıncı maddesine göre Sayıştay; *Genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını TBMM adına denetlemek, *Sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak, *Kanunlarla verilen inceleme, denetle ve hükme bağlama işlerini yapmakla, Görevlidir. Sayıştayın; kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensupların nitelikleri, atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri ve diğer özlük işleri, Başkan ve üyelerinin teminatı kanunla düzenlenir. Bu hükme göre Sayıştay; -TBMM adına kamu kaynaklarını denetleyen bir denetim organı, -Sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan bir yargı organı, Olarak Cumhuriyetin temel organları arasında sayılan bir Anayasal kuruluştur. Sayıştaya, Anayasamızın üçüncü kısmında üçüncü bölümde Yargı Kuruluşları arasında yer verilmiştir. Bu Anayasa koyucunun bir tercihidir. Ve kanımızca da doğrudur. Sayıştayın ağırlıklı işlevi denetimdir. Ancak, bu denetim yürütme organı adına yapılmadığı gibi, sonuçları da yürütme organına sunulmamaktadır. Aksine denetimin muhatabı (süjesi) idaredir. Bu yönüyle Sayıştayın yürütme organı içinde ve o bölümde yer alması uygun görülmemiştir. Denetim parlamento adına yapılmakla birlikte, Sayıştay parlamentonun bir organı değildir. Denetimi idari denetimden çok farklı olmasına karşın yasama etkinlikleri arasında da sayılamaz. Yargısal yetkisinin parlamento adına kullanılması (parlamento adına hüküm vermesi) sözü bile edilemeyecek bir tuhaflık olur. Sayıştay görevlerini yürütürken tamamen bağımsızdır. Kendi yetkili organları dışında hiçbir kimse, makam ve merciden talimat ve emir almaz. Sayıştay mensuplarına telkin ve tavsiyede bulunulamaz. Bu yönüyle Sayıştayın yasama organı ve TBMM ne ilişkin düzenlemeler arasında (Yasama bölümünde) yer almamasını da doğal saymak gerekir. Sayıştayın ikinci işlevi hesap yargılamasıdır. Bu olgu Anayasanın 160 ıncı maddesinde yer alan “sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak..” “Bu kararlar dolayısıyla idari yargı yoluna başvurulamaz.” “…Danıştay ile Sayıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır.” şeklindeki hükümleri ve 164 üncü maddesindeki “Kesin hesap kanunu tasarısı ve genel uygunluk bildiriminin TBMM ne verilmiş olması, ilgili yıla ait Sayıştayca sonuçlandırılamamış denetim ve hesap yargılamasını önlemez ve bunların karara bağlandığı anlamına gelmez.” hükmü ile açıkça ortaya konulmuştur. Hesap yargısının yargısal niteliği, Anayasadan başka , başta 832 ve 1050 sayılı Kanunlar olmak üzere diğer bazı kanunlarda da tekrarlanmakta ve desteklenmektedir. 75 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR Sonuçta, Sayıştay için yasama, yürütme ve yargı erki ve organları dışında bir statü belirlenmesine gerek bulunmadığına göre, Anayasamızın bu tanımlamasına saygı göstermek ve kabul etmek doğru olur. Bu konuda bir başka kayda geçirilmesi gereken husus da, Sayıştayın yargı yetkisinin, ayrı bir yargısal yapı oluşturulmasını gerekli kılmakla birlikte, denetçilerini yargısal güçle donatmak veya (özlük haklarının belirlenmesi dışında) yargıç ya da benzeri bir statüye kavuşturmak gibi bir sonucunun bulunmadığıdır. B- DENETİM Sayıştayın yeniden yapılandırılmasına ilişkin Kanun teklifinde, Sayıştayın denetim yetkisinin tüm kamu yönetimini kapsaması, uluslararası denetim standartlarına uygun bir denetimi gerçekleştirebilmesi ve görev ve yetkilerini daha etkin bir biçimde yerine getirebilmek için iyi bir organizasyon yapısına sahip kılınması gerekçe gösterilmektedir. Ancak, Sayıştayımızın çağdaş denetim tekniklerini uygulamak bakımından 1996 yılından bu yana önemli bir eksikliği bulunmamakta idi. Özellikle 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile daha net bir denetim alanına (genişlik ve içerik olarak) kavuşturulmuştur. Mevcut hükümler ve 5018 sayılı Kanunun sağladığı imkanlar çerçevesinde yönetmeliklerle düzenlenmesi kolayca mümkün olacak denetim konularına, teklif metninde geniş ayrıntılarla yer verilmiş olması, gerekçeyi haklı göstermeye yeterli olamamaktadır. (Bu konuda geniş bir değerlendirme için bakınız: Sacit Yörüker, “Sayıştay Kanunu teklifinin hazırlanış nedenleri üzerine” Dünya gazetesi 6.4.2005) C- YARGI Devlet memurları görevlerini yürütürken kişisel olarak seçmedikleri ve üstlenmedikleri bir takım hukuki risklere maruz bulunmaktadırlar.Görevleri dolayısıyla katlanmak durumunda oldukları sorumlulukların gereği gibi yerine getirilememesinden doğan bu riskler özel yargılama usulleri ile müeyyidelendirilmektedir. Memurlar hakkında disiplin soruşturmaları ve cezaları, başta 657 sayılı Kanun olmak üzere personel kanunlarında; görevleri sebebiyle işledikleri suçlar dolayısıyla yargılanmaları 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunda; mal bildirimlerine ilişkin hususlar ile ağır cezayı gerektiren Devlet idaresi aleyhine bazı cürümleri (zimmet, irtikap, rüşvet vd.) 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması ve Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanununda yer alan düzenlemelere göre soruşturulmakta veya kovuşturulmaktadır. Memur statüsüne bağlı olarak, yukarıda sayılan istisnai yargılama usullerinin bir türü de Sayıştayca 832 sayılı Kanuna göre yürütülen hesap yargılamasıdır. 76 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR 1) Hesap yargısı Görevleri dolayısıyla kamu fonlarına tasarruf eden, Devlet gelir ve giderlerini kanunlara ve mevzuata uygun olarak tahakkuk ettiren, gelirleri toplayan,giderleri hak sahiplerine ödeyen, kendilerine tevdi edilen para, kıymet ve malları idare ve muhafaza eden, Devlet bütçesinin yerinde ve zamanında kullanılmasından, giderlerin gerçek ihtiyaç karşılığı olmasından, programlanmış hizmetlerin tam olarak ve zamanında yerine getirilmesinden sorumlu olan kamu görevlileri, bu özel “Hesap Yargısı” usulüne tabi bulunmaktadırlar. Böylelikle görevini gereğince yerine getiren sorumluların, dönemler itibariyle sorumluluklarından aklanmaları; diğer taraftan, konusu suç teşkil etmeyen hatalarının telafi edilmesi imkanı da sağlanmaktadır.Bu yöntem, hem memuru her hatasında hakim karşısına çıkmak durumundan, hem de adliye mahkemelerini, bu özel alanın geniş iş yükünden kurtarmaktadır. Özel mevzuatı, memur yargılamasının gerektirdiği duyarlık ve kamunun tüm mali işlemlerini kapsayan bir iş yükü karşısında, bu alanda bir ihtisas mahkemesinin bulunmasına veya kurulmasına ihtiyaç duyulacağı açıktır. “Hesap yargısı ve özel hesap yargısı usulü olmasın” demek mümkün değildir. Biz bu işlevin tarihi geçmişi, büyük birikimi ve yetişmiş insan gücü ile Sayıştay tarafından en iyi şekilde yerine getirildiğini ve bundan sonra da daha büyük başarılarla yerine getirileceğine inanıyoruz. Bu bakımdan, kuruluşu itibariyle bir ihtisas mahkemesi niteliği taşıyan Sayıştayın yargı yetkisinin kaldırılmasının, sınırlanıp etkisizleştirilmesinin ve/veya yerine başka yargı mekanizmaları tasarlanmasının isabetli ve gerekli bir düşünce olmadığı kanısındayız. . (Not: Yargı yetkisi ve usulü bakımından bazı yasal düzenlemelere ve iyileştirmelere ihtiyaç bulunmakta ise de bu durum Kuruluş Yasasının yeni baştan ele alınıp düzenlenmesini gerektirecek boyuta varmamıştır. Kaldı ki, yeni Kanun hazırlıkları bu alana, olumlu anlamda, bir katkı sağlamamaktadır.) 2) Hesap yargısının özelliği Hesap yargısı, kanunlarda belirlenen sorumluların hesap ve işlemlerinin mevzuata uygun olup olmadığının yargılama yoluyla kesin hükme bağlanması…dır (Sayıştay Kanunu teklifi- Madde:2/f). Tanımın unsurlarını şöyle sıralayabiliriz: (a) Sorumlular ve sorumluluk halleri kanunlarla belirlenmelidir. Sorumluluğun kanunla belirlenmesi; görev tanımının, görevlinin kimlik ve unvanının, görevlinin sahip olduğu yetkilerin, bu yetkinin iyi kullanılmamasının sonuçlarının (suçun-kabahatin) ve bu sonuçlara uygulanacak yaptırımların kanunda yazılmış bulunması anlamını taşımaktadır.Belirsiz argümanlarla bir olgunun hükme bağlanması söz konusu olamaz. (b) Hesap yargısında sorumluluk kanundan kaynaklanmaktadır. Kendilerine kamu kaynakları emanet edilen ve bunları koruma, kollama, kullanma ve yönetme görevi ve yetkisi verilen memurlar kanunen 77 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR sorumludurlar. Yasalarla yetkilendirilen bu memurlar dışında, başkalarının kamu mallarına ve paralarına el uzatmaları veya bunlar hakkında her hangi bir tasarrufta bulunmaları kuvvetle yasaklanmıştır. Bu olgu Maliye jargonunda “Bidayeten zimmetdar” olma şeklinde ifade edilmektedir. Bidayeten zimmetdar olma, kanunla yüklenen bir sorumluluktur; kusursuz sorumluluk şeklinde adlandırılması yanlıştır. Asıl olan sorumluluktur, hesabını verip aklanıncaya kadar memurun sorumluluğu devam eder. Hesap ve işlemlerin yargılanması sonunda beraat veya tazmin hükmü verilir(832/61). Ancak, bu sorumluluğun sonsuza kadar memurun üzerinde kalmaması için bir tür zamanaşımı mekanizması da getirilmiştir.Saymanların hesapları noksansız verildiği tarihten itibaren iki yıl içinde yargılanmadığı takdirde hükmen onanmış sayılır (832/66). Bu düzenleme,genellikle üzerinde durulması gerekli görülmeyen düzgün hesaplar; zaman zaman da ihmal edilmesinde pek büyük sakınca olmayan küçük hesaplar veya imkansızlık hallerinde kolaylık sağlamaktadır. Aynı zamanda ,sorumlular da hesaplarını tam, doğru ve zamanında verdikleri halde, uzun yıllar yargılanmalarını ve aklanmalarını beklemek durumundan kurtulmaktadırlar (c) Hesap yargısının konusu hesap ve işlemlerdir. Görevlilerin (sorumluların ) sübjektif-kişisel hal ve tutumları hesap yargısında ikinci plandadır. İşlem mevzuata uygun değilse, hüküm bu uygunsuzluğu tespit eder ve müeyyidelendirir. İşlemi tesis eden görevlinin kasıt, kusur veya ihmalinin olup olmadığını (bazı özel durumlar hariç) araştırmaz. Bu ayrı bir soruşturma ve kovuşturma sürecidir. Yapılan denetimler sonunda memurun TCK bakımından suç teşkil eden bir fiili de tespit edilirse durum gerekli kovuşturma yapılmak üzere adli yargıya intikal ettirilir. Hesap yargısında, hesap ve işlemin mevzuata uygun olup olmadığı, burada belirlenen objektif unsurlar dikkate alınarak hükme bağlanır. Sorumlunun (failin) sübjektif halinin dikkate alınıp alınmayacağı, görev-yetkisorumluluk tanımlamasında kanunda özel düzenleme olup olmadığına bağlı olarak ayrıca değerlendirilecek bir husustur. Örneğin, 1050 sayılı kanunun 20 inci maddesinde, saymanların yönetim dönemi içersinde toplanma görevi kendisine verilmiş gelirlerin ve kişi borçları hesabına kayıtlı alacakların takip ve tahsili ile yükümlü oldukları; takip edilmemek yüzünden tahsil imkanı ortadan kalkan veya zamanaşımına uğrayan meblağların sun-u taksirinin görülmesi halinde kendilerinden tazminine Sayıştayca hükmolunacağı yazılıdır. Buna göre, objektif şartları ile tahsil imkanı ortadan kalkmış veya zamanaşımına uğramış bir gelir veya alacağın saymana ödettirilmesine karar verirken; saymanın kusurlu olup olmadığının (sübjektif durumunun) da dikkate alınması, bir başka deyişle, sadece işlem hakkında değil, sayman hakkında da hüküm tesis edilmesi gerekmektedir. Benzer şekilde, anılan kanunun 18 inci maddesindeki “Saymanlar her ne ad ile olursa olsun kendilerine tevdi olunan para ve malları (vezne veya 78 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR ambarlarında) muhafazaya mecbur ve zayiinden sorumludurlar. Hırsızlık veya zor kullanma nedeniyle kayıp meydana geldiğinde durumu derhal üstlerine bildirmeleri ve sekiz gün içinde zimmetlerinden aklanmak için başvurmaları gerekir. Bu takdirde saymanın beraatı veya sorumluluğu bağlı bulunduğu bakanlığın görüşü alınarak Sayıştayca hükme bağlanır.” ifadesinde de saymanın sorumluluğu bakanlığınca yapılacak tahkikat sonucu kusurlu olup olmadığı hakkındaki tespite bağlı olarak yargılanacaktır. Bu ve bunlara benzer birkaç istisna dışında hesap yargısı objektif sorumluluk esasına dayalı bir yargıdır. Ancak, bu tür istisnaların, kuralı bozmayacak ama Sayıştay yargısına da kolaylık ve işlerlik sağlayacak kadarıyla, biraz daha genişletilmesinde yarar görülmektedir. 3) Yargı süreci Hesap yargısı, kanunla sorumlu tutulan (bidayeten zimmetdar olan) memurun, bu sorumluluğundan aklanmasını (beraat-ı zimmet) veya sorumluluk halinin tespiti ile bunun yaptırımının hükme bağlanmasını ifade eder.Diğer yargı dallarına göre daha basit bir yargı süreci ve usule tabidir. Görevini yasal çerçevede gereğince yerine getiren memurun beraatı asıldır.Hesap ve işlemlerde yasalara aykırılık olup olmadığı denetimler sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu yönüyle hesap yargısı denetim tabanlıdır. Denetleme eylemi, her ne kadar hesap yargısının hazırlık aşamasını oluşturmakta ise de diğer yargı dallarındaki soruşturma ve hazırlık tahkikatı özelliklerini taşımamaktadır. Esas itibariyle, fail ile fiil arasındaki illiyet elbette araştırılacaktır, ama sonucu elde etmek bakımından failin niyeti (kastı,kusuru,ihmali) ve sair sübjektif unsurların tahkik edilmesi ihtiyacı da yoktur. Ancak, bunların hiç olmaması da hesap yargısının etkisini azaltmakta, zaman zaman aynı ihtilafların bir başka yargıda tekrar görülmesini sonuçlandırmaktadır. Aynı şekilde, hesap yargısının bir memur yargılama sistematiği olması ve hesap ve işlemin tarafı durumunda olan üçüncü kişileri kapsam dışında bırakması da önemli bir işlev kaybı yaratmaktadır. Kanunda belirtilen sorumluların tümü memurdurlar. Oysa hesaplar her zaman memurlar ile ilgili olmamakta, üçüncü kişileri de doğrudan etkilemektedir.Sayıştay ilamlarının üçüncü kişiler hakkında hüküm ihtiva etmemesi bunların adli veya idari yargıda tekrar dava açmalarına ve bunun sonucunda da zaman kayıplarına , mağduriyetlere ve farklı hükümlere yol açmakta, ortaya çözümü mümkün olmayan çelişkiler çıkmaktadır. 4) Kamu zararı 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 71 inci maddesinde, kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama ve yargılama sonucu tespit edilen kamu zararının, zararın oluştuğu tarihten itibaren hesaplanacak faizi ile birlikte ilgililerden tahsil edileceği yazılıdır.Bu hüküm çerçevesinde meydana gelecek kamu zararının (sadece sorumlulardan değil,tüm) ilgililerden tahsil edilecek olması kuşkusuz önemli bir adım teşkil 79 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR etmektedir. Ancak, bunun nasıl uygulanacağına dair düzenlemeler yapılmamış olduğundan konu hakkında şimdilik söz söyleme imkanı bulunmamaktadır. Kaldı ki, 5018 sayılı Kanun memur sorumluların sorumluluklarına ilişkin 1050 sayılı Kanunun mevcut düzenlemelerini de (31.12.2005 tarihi itibariyle) yürürlükten kaldıracağından , bu belirsizlik bir kargaşa haline alma potansiyeli de taşımaktadır.Bu nedenle de 5018 sayılı Kanunda gerekli ve yeterli düzenlemelerin yapılması ihtiyaçtan öte bir zorunluluktur. Bunun mümkün olamaması halinde Sayıştay Kanunu teklifine söz konusu düzenlemelerin eklenmesi gerekecektir. Üçüncü kişilere kanun ve diğer mevzuatla belirlenen tutardan fazla veya mevzuatında öngörülmeyen ödeme yapılması (5018/71 a ve g); transfer niteliğindeki giderlerde fazla ve yersiz ödemede bulunulması (5018/71 c); alım, yapım veya hizmet karşılığı olarak rayiç bedelden yüksek fiyat uygulanması (5018/71 d); sözleşmeler ile bunların eki olan idari ve teknik şartnamelere aykırı davranışlar nedeniyle oluşan yersiz ödemeler (4734 ve4735 sayılı Kanunlar); yine mali mevzuat (gider kanunları) ile sınırlı olmak kaydıyla haksız fiiller ve sebepsiz zenginleşme (5018/71 b ve f) hallerinde Sayıştayca tazmin hükmedilmesi doğru ve gereklidir. Ancak, kanun ve diğer mevzuatla veya sözleşme ve şartnamelerde belirlenen tutarlardan fazla ödeme yapılması dışında, sair sebeplerle doğan kamu zararının Sayıştayca hükme bağlanması konusunda bazı sorunlar bulunmaktadır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 12 nci maddesinin “ Devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa , bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesi esastır. Zararların ödettirilmesinde bu konudaki genel hükümler uygulanır.” denilerek atıf yapılmış bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun 41 inci maddesinin “Gerek kasten, gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.” ve 61 inci maddesinin “ Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisap eden kimse, onu iadeye mecburdur.” şeklindeki hükümleri uyarınca bu tür uyuşmazlıklarda yargı yeri adliye mahkemeleri olarak gösterilmektedir. Memur olmayanların sebep oldukları kamu zararı konusunda adliye mahkemelerinin yetkisi çok daha nettir. Bu olgu Sayıştay ile adli yargı arasında çok açık bir görev uyuşmazlığı yaratacaktır. Aslında 5018 sayılı Kanun Sayıştayın yargı yetkisini öngörmediğinden (yok farzettiğinden) sorun daha da büyümüş olarak ortaya çıkacaktır. Her ne kadar Borçlar Kanunu kapsamında akitten, haksız fiilden ve sebepsiz zenginleşmeden doğan ihtilaflar adli yargının yetki alanına girmekte ise de; Sayıştay Kanunu ile diğer mali kanunlarda sınırları çizilen ve memur sorumluluğuna ilişkin yersiz ödemelerde, bu işlemlere taraf olan üçüncü kişilerin de Sayıştay yargılamasına (bu sıfatla) katılmalarına imkan sağlanması bir çözüm olarak düşünülmekte ve önerilmektedir. 80 MALİYE DERGİSİ Doğan BAYAR Burada da esas olanın memur sorumluluğu olduğunu; üçüncü kişilerin ise hesap ve işlem ile bağlantıları dolayısıyla ve yalnızca bu şartla Sayıştay yargılamasına Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun davanın ihbarı ve davaya müdahale hükümleri çerçevesinde katılmalarının amaçlandığını tekrar hatırlatalım. VII- SONUÇ Bu çalışmanın ilk beş bölümünde, sayıştayların parlamentonun bütçe hakkını, yürütme organı nezdinde izleyen, denetleyen ve bulgularını parlamentoya rapor eden anayasal kuruluşlar olduğu; bazı sayıştaylara, yasal düzenlemelere aykırı gördüğü hususları hükme bağlamak üzere sınırlı bir yargı yetkisi verildiği; denetim fonksiyonunun yerine getirilmesinde sistematik, yöntem ve denetim türleri; sayıştayın yargı fonksiyonu, yargı yetkisinin sınırı ve karakteristikleri ile yargı sürecine ilişkin temel yapı ve kavramlar hakkında genel bilgiler verilmeye gayret edilmiştir. Altıncı bölümde, Türkiye Cumhuriyeti Sayıştayının Anayasal konumu ile denetim ve yargı yapısının genel bir analizi sunulmakla, Sayıştayımızın çağdaş anlayışlar ve diğer ülke sayıştayları karşısındaki konumu, benzer yanları ve farklılıkları sergilenmeye çalışılmıştır. Teoride öngörülen sistemler hakkında lehte ve aleyhte pek çok şey söylenmektedir. Her iki yönde ileri sürülen görüşlerin haklı veya haksız yanları bulunacaktır. Teorik düşüncelerin yaşama geçirilmesinde bunların mantıksal tutarlılıkları yanında ülkenin tarihsel birikimi, siyasal, sosyal ve ekonomik koşulları ile uyumu da gözetilmek durumundadır. Sayıştay Kanununun yeniden düzenlenmeye girişildiği şu günlerde bolca yapılan teorik tartışmaların ülke gerçeklerinden kopukluğu kaygı ile izlenmektedir. Sayıştayın yeniden yapılanmasında acil bir ihtiyaç bulunduğu kanaatini taşımamakla birlikte, bunun yapılmasına kesin karar verilmiş ise, hiç olmazsa temel yapılar ve kavramlar gözden uzak tutulmasın diye düşünüyoruz. 81 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR Türkiye’de ve Dünyada Denetim Standartlarının Oluşumuna Genel Bir Bakış Ahmet Başpınar* Denetim, bir doğruluk, uygunluk ve akılcılık sorgulaması olduğundan, denetim faaliyetinin bizzat kendisinin de sorgulamasının yapılması bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Denetimde kalite ve güvenilirliğin sağlanması ise, denetim faaliyetlerinin önceden belirlenmiş kriterlere uygunluğu ile mümkündür. Denetim standartları bir yerde yapılan işin kalitesine ilişkin ölçütler bütünü olup, hem kişisel özellikleri itibariyle denetçiyi, hem de başından sonuna kadar tüm denetim sürecini kapsar. I- DENETİM KAVRAMI VE FONKSİYONLARI Denetim kelimesi ve buna benzer kelimeler bir çok alanda kullanılmaktadır. Muhasebe biliminde ise belki hepsinden daha fazla kullanılmaktadır. Bu nedenle öncelikle muhasebe bilimi kapsamında denetim ve denetimin yararlarının kısaca açıklanmasında yarar vardır. A- DENETİM VE BENZERİ KAVRAMLAR Genel anlamda, denetim; iktisadi faaliyet ve olaylara ilişkin iddiaların, önceden saptanmış ölçütlere uygunluk derecesini araştırmak ve sonuçlarını ilgi duyanlara bildirmek amacıyla tarafsızca kanıt toplayan ve bu kanıtları değerleyen sistematik bir süreç olarak tanımlanabilir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere denetim unsurları aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir. 1- Denetim bir süreçtir: Denetim faaliyeti çeşitli evreler halinde gerçekleştirilir. Birbirini izleyen bu evrelerin başlangıç ve sonucu arasındaki faaliyetler belirli bir plan dahilinde sürdürülür. Ahmet Başpınar: Maliye Bakanlığı, Teftiş Kurulu Başkanlığında Maliye Müfettişi olarak görev yapmaktadır. 35 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR 2- İktisadi faaliyet ve olaylara ilişkin iddialar: İşletmenin, iktisadi faaliyetleri ile ilgili olarak hazırladığı çeşitli raporlar ve beyanlar, işletme açısından bir iddia niteliğindedir. Söz konusu raporlar ve beyanlar işletme tarafından hazırlanmış ve menfaat gruplarına sunulmuştur. Denetim bu iddiaların doğruluğu ve güvenilirliğinin araştırılmasıdır. 3- Önceden saptanmış ölçütler: Denetçi, işletmenin iddiası niteliğindeki finansal tabloları önceden saptanmış ölçütlerle karşılaştırarak, bu ölçütlere göre doğruluk ve güvenilirliğine karar verir. Bu ölçütler, kanunlar, anlaşmalar, yönetim tarafından saptanmış hedefler ve genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri olabilir. 4- Tarafsızca kanıt toplama ve kanıtları değerlendirme: Denetçi işletmenin iddialarının doğruluğu araştırmak için işletme ve işletmeyle ilgili kişi ve kuruluşlardan bağımsız olarak yeterli ve uygun nitelikle kanıt toplamak zorundadır. 5- İlgi duyanlara bildirme: İşletmeyle ilgili finansal olaylarla bir çok kişi ve kuruluşun doğrudan veya dolaylı ilgisi bulunmaktadır. Denetçi bu ilgililere, işletmenin finansal bilgileri konusunda yaptığı denetimin sonunda ulaştığı sonucu yazılı bir raporla açıklar. Bu aşama denetimin son aşamasını oluşturur. Denetim kavramı ile birlikte kontrol, teftiş ve revizyon gibi kavramlarda kullanılmaktadır. Bu kavramlar ve denetim ile ilişkisi aşağıda açıklanmaya çalışılmıştır. Kontrol: Denetimin başlangıcı veya denetimden önce gelen faaliyettir. Herhangi bir faaliyetin istenilen şekilde sonuçlanması için veya belli bir hedefe ulaşmak için bazı önlemler alınır. Bu önlemler sonuçları sağlamak, sonucu kontrol altında tutmak içindir. Önce önlemler alınır, sistemler kurulur. Daha sonra uygulanır, uygulamanın sonuçları da ölçülür. Ne derece amaçlanan sonuçlara uygun davranıldığı ortaya konmaya çalışılır. İşte bu süreç içinde amaçlara ulaşmak için alınan önlemler bir kontrol etme faaliyetidir. Daha sonra bu hedeflere ulaşma derecesi veya sapmaların tespiti denetim faaliyetidir. Bu nedenle örneğin işletmede kurulan sisteme iç kontrol sistemi denir. Bu sistem bir önlemler dizisidir. Kurulu bu sistemin kuruluş amaçlarına uygun olarak gibi çalışıp çalışmadığı ise iç denetim birimi (teftiş) tarafından denetlenir. Teftiş: Teftiş, bir şeyin aslını, doğrusunu veya işlerin iyi yürütülüp yürütülmediğini anlamak için yapılan inceleme olarak tanımlanabilir. Teftiş denetimden daha dar kapsamlı olanıdır. Denetim bir şeyin geneli için uygulanırken, teftiş bu genel içinde daha özel durumlara uygulanır. Daha sonra belirtileceği gibi, buna uygunluk denetimi ismi verilir ve herhangi bir alanda uygulanması gereken standart veya norm belirlenmiştir. Teftiş buna ne derece uyulduğunu belirlemek amacıyla yapılır. Revizyon: Revizyon, gözden geçirmek, tekrar incelemek anlamına gelmektedir. Buradaki gözden geçirme eleştirisel bir gözle yapılmaktadır. Revizyon, daha çok finansal olayların ve özellikle vergi hesaplarının incelenmesi ve denetlenmesi için kullanılmaktadır. Revizyon, işletme personeli tarafından 36 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR yapılabileceği gibi işletme dışı kişiler tarafından da yapılabilir. Çoğu kez muhasebe kayıtları tamamlandığında ve geçici mizan çıktıktan sonra hesapların vergi yasalarına veya uygulanan diğer muhasebe sistemine uygunluğunun bir kez daha incelenmesi anlamına gelmektedir. B- DENETİMİN İŞLETME YÖNETİMİ AÇISINDAN FONKSİYONLARI Denetim, işletmenin bir bütün olarak üçüncü bir göz tarafından incelenmesidir. Denetim sürecinde, işletmenin iç kontrol sistemleri ve muhasebe sistemleri incelenir, aksaklıkları ve eksiklikleri tespit edilir. Denetçi tavsiye mektubu ile söz konusu aksaklıkları ve eksiklikleri işletmeye bildirilir. Böylece, işletme aksaklık ve eksikleri görme ve bunları düzelterek sistemde sürekli bir gelişme sağlama şansına sahip olur. Yani denetimin, işletme personeli üzerinde bir dıştan tespit ve yanlış giderme, eğitim fonksiyonu vardır. Diğer taraftan, bağımsız dış denetim, işletme üst yönetimi ve yönetim kuruluna karşı; yasalara, yönetmeliklere uygun davrandıkları, kendi faaliyetlerini hiç saklamadan, değiştirmeden ve süslemeden sundukları konusunda bir hakemlik müessesi olarak doğmakta, onların hesap verebilme imkanlarını kolaylaştırmaktadır. C- MAKRO EKONOMİ VE KAMU DÜZENİ AÇISINDAN FONKSİYONLARI İşletmelerin faaliyetleri ile ilgili bir çok kişi ve kuruluş bulunmaktadır. Yaşanan ekonomik gelişmeler bu kişi ve kuruluşları gün geçtikçe artırmaktadır. Takas ekonomisinden sonraki aşama olan tek şahıs işletmelerinde, finansal bilgi ile ilgili olanlar işletme sahipleri olmuştur. Zamanla, bunlara ortaklar, işletmeye borç verenler, profesyonel yöneticiler, işçiler, devlet, yatırımcılar gibi gruplar eklenmiştir. Bu kişi ve kuruluşların işletmelerin faaliyetleri ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgileri bulunmaktadır. Bu bakımdan, söz konusu kişi ve kuruluşlara menfaat grupları denmektedir. Menfaat gruplarının, işletme ile ilgili temel bilgi kaynakları işletme tarafından hazırlanan finansal tablolardır. Menfaat grupları, söz konusu finansal tabloları kullanarak kendi yararları doğrultusunda çeşitli kararlar vermek durumundadırlar. Bir tarafta işletmenin hazırladığı bilgiler, bir tarafta çok farklı bilgilere ihtiyaç duyan kişi ve kuruluşlar bulunmaktadır. Bu iki grup arasında, temel bilgi akışını ise finansal tablolar sağlamaktadır. İşletmeler tarafından hazırlanan finansal tabloların ise yanlış ve hatalı bilgiler içerebilme olasılığı bulunmaktadır. Hatalı ve yanlış bilgiler içeren finansal tabloların güvenilirliği azalmaktadır. Hatalı ve yanlış bilgilerin finansal tablolarda yer alması, işletmenin kendi amaçları doğrultusunda kasten yapılabileceği gibi, işlemlerin karmaşık ve çok olması, yöneticinin ve personelin bilgi düzeyi gibi bir çok yapısal özelliklerin sonucu olarak da ortaya çıkabilmektedir. Finansal bilgilerin güvenilirliğinin olmaması ekonomik yapı açısından da son derece önemlidir. Finansal bilgilerin güvenilir olmaması fınansal piyasaların gelişmesini engelleyen temel faktörlerden biridir. Finansal piyasalar fon sahipleri ile fon ihtiyaçlarını bir araya getiren piyasalardır. Finansal bilgilerin güvenilirliğinin sağlanamadığı bir piyasada, işlem yapmak (borç vermek, borç almak, yatırım 37 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR yapmak, yatırımı elden çıkarmak gibi) mümkün değildir. Dolayısıyla, fon sahipleri ve fon talep edenlerin güvensizlik nedeniyle bir araya gelememeleri, bir taraftan fonların atıl kalması diğer taraftan ihtiyaç duyulan kaynakların temin edilememesi sonucunu doğurur. Bu durum gerekli üretimin yapılamaması, istihdamın artırılamaması gibi diğer sorunları da beraberinde getirmektedir. İşletmeyle menfaat grupları arasındaki bilginin güvenilirliğinin sağlanması, yukarıda da anlatıldığı üzere bir zorunluluktur. Bu güvenilirlik ise işletmeler tarafından hazırlanan finansal bilgilerin denetimi ile mümkün olabilmektedir. Ancak, denetimin menfaat grupları tarafından da ayrı ayrı yapılması mümkün değildir. Bir başka ifade ile menfaat grupları kendilerine sunulan bilgileri doğrudan kaynağına giderek incelemeleri hem zaman hem maliyet açısından imkansızdır. Dolayısıyla, denetimin menfaat grupları ve işletmeden bağımsız ve tarafsız kişi, kişiler veya bir örgüt tarafından yapılması gereklidir. Bu şekilde yapılacak denetim sonucunda elde edilen bilgiler güvenilir olarak kabul edilir. II- GENELDE DENETİM TÜRLERİ Muhasebe ve finans literatüründe denetim çok farklı şekilde sınıflandırılmaktadır. Bunlar amaçlarına göre, denetimi yapan kişilerin niteliğine veya statüsüne göre olabilir. Amaçlarına göre denetim türleri üçe ayrılır. Bunlar; - Faaliyet Denetimi, - Muhasebe Denetimi ve - Uygunluk Denetimidir. A- FAALİYET DENETİMİ Faaliyet denetimi, işletmenin büyüme, karlılık, gelişme gibi şanslarını ortaya koymaya veya bu amaçla tespit edilmiş işletme hedeflerinin uygulanabilirlik ve başarısını test etmeye, işletme hedeflerine ulaşmada engel ve olumsuz gelişmeleri ortaya çıkararak yönetimi desteklemeye yönelik sistematik incelemelerdir. Bu denetim türünde işletmenin faaliyetleri objektif ölçülerle değerlendirilmeye çalışılır. Şirketin faaliyetlerinin sonuçlarının yeterli olup olmadığı, daha iyi sonuçlar alınabilme olanakları araştırılır. Bu amaçla önerilerde bulunulur. Nihai hedefi yöneticilere ve işletme dışındakilere kendi faaliyetleri hakkında objektif bilgiler vermektir. Bu denetime ekonomiklik, verimlilik denetimi, yönetimin denetimi, yürütme denetimi gibi isimlerde verilir. Bu denetim esas itibariyle danışmanlık şirketleri tarafından yerine getirilir. Bunların analizleri sadece muhasebe ve finans yönetimini ilgilendirmez. Pazarlama stratejileri, üretim yöntemleri işletmenin organizasyonu gibi tüm fonksiyonlar inceleme konusu yapılır. Bu yönleriyle faaliyet denetimi, dış denetçiler tarafından yerine getirilen ihtiyari bir denetimdir. 38 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR B- MUHASEBE DENETİMİ Muhasebe denetimi, bir işletmenin finansal tablolarının Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkelerine veya işletmenin hukuki statüsü gereği başka bir muhasebe sistemine uygun düzenlenip düzenlenmediğini belirlemeye yönelik, bu tabloların ve bu tabloların dayanağını oluşturan kayıt, belge ve diğer ipuçları üzerinden yürütülen çalışmalara dayanan ve bulguları denetim raporunda özetleyen sistematik incelemedir. Nihai hedefi mali tabloların güvenilirliğini sağlamaktır. Bu denetim bazı sektörlerde veya işletme türlerinde zorunlu bazı işletme türlerinde ihtiyari olarak yaptırılır. Ancak her ikisinde de bağımsız ve işletme dışından kişiler tarafından yapılması gerekir. Bu yönüyle Bağımsız Dış Denetim adı ile de anılır. C- UYGUNLUK DENETİMİ İşletmenin dış çevresi tarafından yürürlüğe konulan vergi, iş yasaları gibi mevzuata veya işletmenin üst yönetiminin işletmeyi daha kolay ve verimli yönetebilmesi için yönetmelik, emir, talimatname, bütçe gibi geliştirdiği mevzuata uygun davranılıp davranılmadığını incelemektir. Nihai hedefi herhangi bir mevzuata uygun davranılıp davranılmadığını incelemektir. Uygunluk denetimi kullanıldığı alanlar itibariyle en fazla kapsamı olan, ancak denetimin özü açısından en dar kapsamlı olanıdır. Bu denetiminde tek ve kapsamı dar bir kriter alınır ve işin bu kritere uygun yapılıp yapılmadığı araştırılır. Uygunluk denetimi, hem işletme dışı kişiler hem de işletme içi kişiler tarafından yapılır. Yani iç denetim şeklinde de dış denetim şeklinde de yapılabilir. İşletme dışı kişiler tarafından yapılana en iyi örnek kamu idareleri tarafından yapılan denetimlerdir. Örneğin Vergi İdaresi'nde yer alan yetkililer işletmelerde vergi incelemesi yaparlar. Bunlar belirli bir bölümü belirli vergi yasalarını kriter alarak incelerler. Hatta tüm vergi yasaları değil, Katma Değer Vergisi, Gelir Vergisi, Damga Vergisi denetimi gibi bir vergi yasasına uygunluk amacı ile denetim yapılabilir. Yine Çalışma Bakanlığı ve SSK müfettişlerinin iş yerlerinde yaptıkları denetim, Ticaret Bakanlığı müfettişlerinin kooperatifte ve şikayet üzerine şirketlerde yaptıkları denetimler de birer uygunluk denetimidir. Bunlar kamu otoritesi tarafından yapıldığı için Kamu Denetimi olarak da isimlendirilirler. Bunların bağımsızlığı kabul edilir. Uygunluk denetimi işletme personeli tarafından da gerçekleştirilir. Çoğu kez bu kişilere müfettiş adı verilir. Örneğin bankaların müfettişleri, aracı kurum müfettişleri birer iç denetim elemanıdırlar. Bunların bazıları banka ve aracı kurumlarda olduğu gibi zorunlu olarak görev yaparlar ve işletmenin kendileri dışında kalan birimlerine karşı bağımsızdırlar. Çalıştıkları işletmenin tabi olduğu mevzuata aykırılıkları tespit ile de görevlidirler. Ancak yönetim kurullarına bağlıdırlar ve bu itibarla bağımsız denetçi sayılmazlar. Diğer bir kısmı ise işletme üst yönetiminin isteği doğrultusunda çalışırlar. Tamamen üst yönetime bağlıdırlar. Bunların çalışma konuları veya kullandıkları kriter işletme üst yönetimi tarafından verilen talimatlara, yönetmeliklere personel tarafından uyulup 39 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR uyulmadığını denetlemek ve üst yönetime rapor etmektir. Bunların yürütme veya kararlarını uygulatma yetkileri yoktur. Bu nedenle bağımlı denetçiler şeklinde isimlendirilirler. IIIULUSLARARASI DENETİM DENETİM VE BENZERİ HİZMETLER STANDARTLARINA GÖRE IFAC (Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu) tüm dünya da olduğu gibi Türkiye'de de muhasebe ve denetim uygulamalarına önemli etkisi olan bir kurumdur. Bu kurum kapsamında kurulan değişik komitelerde hem muhasebe standartları, hem meslek mensuplarının etik kuralları hem de Uluslararası Denetim Standartları (ISA’s)1 belirlenmekte, bu kurumun değişik komisyonlarında kabul gören düzenlemeler tüm ülkelerde kaynak belgeler olmaktadır. Uluslararası Denetim Standartlarına göre denetim, benzerlerinden ayrılmakta gerçek anlamda muhasebe denetimi ile denetim benzeri hizmetler olmak üzere iki farklı şekilde ele alınmaktadır. Bu standartlarda belirlenen ve meslek mensupları tarafından gerçekleştirilen hizmetler şu şekilde sınıflandırılmaktadır. A- DENETİM Meslek mensubunun (denetçinin) uygun koşullarda yeterli denetim kanıtı toplayarak mali tabloların genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine veya yine raporda belirtilen kapsamlı bir muhasebe sistemine uygun düzenlendiği konusunda doğrudan, yüksek ancak mutlak olmayan bir güvence vermesidir. Ülkemizde Sermaye Piyasası, Bankalar, Sigorta Murakabe Kanunları çerçevesinde yapılan yıllık veya sürekli denetimler bu kapsamdaki denetimlere örnek teşkil etmektedir. Yeminli Mali Müşavirler tarafından gerçekleştirilen Tam Tasdik hizmetlerini de bu kapsamda görmek gerekmektedir. Çünkü bunlarda da yeterli kanıt toplama, doğrudan ancak mutlak olmayan güvence verme, denetçinin bağımsızlığı gibi muhasebe denetiminde aranan hususlar yer almaktadır. B- İNCELEME (ARA DÖNEMLER VE ÖZEL DENETİM ÇALIŞMALARI) İnceleme de temelde bir denetimdir. Ancak denetimin yapısı gereği normal muhasebe denetimindeki gibi güvence ve doğrudan görüş verilememektedir. Gerekçesi ise denetim gibi yeterli kanıt toplanamamış olmasıdır. Yeterli kanıt toplanamadığı için denetçi raporunda "... doğru yansıtmaktadır." gibi doğrudan bir denetim görüşü verememekte ve görüşünü dolaylı veya devrik bir cümle ile "... aykırı bir duruma rastlanmamıştır." şeklinde vermektedir. Buna ilişkin olarak ayrı bir standart olan "910 Mali Tabloları Gözden Geçirme Sözleşmeleri" standardı düzenlenmiştir. 1 IFAC bünyesinde kurulmuş IAASB (Uluslararası Denetim ve Güvence Standartları Kurulu) tarafından belirlenir ve yayımlanırlar. 40 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR Ara mali tablolar gibi SPK (Sermaye Piyasası Kurulu) mevzuatına göre yapılan özel denetim çalışmaları da bu kapsamda incelenebilir. Özel denetim çalışması ise ülkemizde tasfiye, birleşme, halka ilk defa açılma gibi özel durumlar nedeniyle yapılmaktadır. C- GÖRÜŞ BİLDİRME (TESPİT RAPORU ) ISA 920 numaralı standart herhangi bir konu ile ilgili olarak tespitte bulunup bu tespiti görüş şeklinde bildirmeyi düzenlemektedir. Görüş, yapılan sözleşmede belirlenen konularla sınırlıdır ve mali tablolar olmamaktadır. Belirli bir araştırma konusu vardır ve bu mali niteliktedir. Bir konuda meslek mensubunun görüşü sorulmakta veya rapor vermesi istenmektedir. Bu faaliyetlere; bir alacak bakiyesinin tespiti, kar dağıtımının doğru ve mevzuata uygun yapıldığı hakkında görüş bildirilmesi, Yeminli Mali Müşavirler tarafından kısmi tasdik kapsamında yapılan tasdikler örnek olarak verilebilir. Bu çalışmada denetimdeki gibi doğrudan güvence veya ara dönemlerde yapılan sınırlı denetimde olduğu gibi dolaylı güvence yoktur. Denetçi sadece istenilen konuda bulgularını rapor eder. D- FİNANSAL BİLGİLERİN DERLENMESİ ISA 930 nolu standart, finansal bilgilerin mali tabloya dönüştürülmesi veya herhangi bir muhasebe sistemine göre düzenlenmiş olan mali tabloların başka bir sisteme göre yeniden düzenlenmesinde denetçilere yol göstermek için düzenlenmiş bir standarttır. Bu tür hizmetlere özellikle son yıllarda olduğu gibi Türkiye mevzuatına göre düzenlenmiş bir mali tablonun başka bir mevzuata göre yeniden düzenlenmesi ve özellikle Uluslararası Muhasebe Standartlarına uygun şekle getirilmesinde denetçinin verdiği hizmet örnek gösterilebilir. IV. DENETÇİ TÜRLERİ Denetçi, denetim faaliyetini yürüten, mesleki bilgi ve deneyime sahip, bağımsız davranabilen ve yüksek ahlâkî nitelikleri taşıyan uzman bir kişidir. Denetçiler genel olarak üç gruba ayrılır: A- BAĞIMSIZ DENETÇİLER "Bağımsız denetçiler, müşterilerine profesyonel denetim hizmeti sunan ve tek başına çalışan uzman kişiler ile bir denetim işletmesinde görevli kişilerdir. Bağımsız denetçilerin yapacakları denetimler; fınansal tabloların denetimi, uygunluk denetimleri ve faaliyet denetimleridir. B- İÇ DENETÇİLER İç denetçiler bağlı bulundukları işletmede iç denetim hizmeti yapan bir kurmay bölümün üyeleridir. Bu hizmeti sunan bölüme, "İç Denetim Bölümü" adı verilir. İç denetimin amacı genel olarak organizasyonun yöneticilerine sorumluluklarını etkin ve verimli bir biçimde yerine getirmelerinde yardımcı olmaktır. 41 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR C- KAMU DENETÇİLERİ Kamu denetçileri kamusal örgütlere bağlı olarak çalışan denetçilerdir. Çeşitli devlet kurumları içinde kurulup örgütlendirilmiş olan bu denetim birimleri, kamu ve özel sektör işletmelerinin yasalara, yönetmeliklere, devletin ekonomi politikalarına ve kamu yararına bağlılık derecelerini izler ve denetlerler. V-DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE MUHASEBE VE DENETİME İLİŞKİN DÜZENLEYİCİ KURULUŞLAR A. DÜNYADA YAŞANAN GELİŞMELER 1. 1. IFAC (Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu) Muhasebe mesleğinin dünyadaki en üst kurumu, Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu, IFAC’tır. Günümüz itibariyle 118 ülkeden 159 kuruluş IFAC’ın üyesidir ve IFAC dünya muhasebecilerinin yüksek kalitede hizmet vermelerini destekleyerek, kamu yararını korumak amacıyla faaliyet göstermektedir. IFAC üyeleri; kamuda, sanayide, ticarette, devlette ve akademide hizmet vermekte olan 2,5 milyon meslek mensubunu kapsamaktadır. a) IASB (Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu) IFAC bünyesinde faaliyet gösteren Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASB); merkezi Londra-İngiltere’de bulunan, bağımsız, özerk muhasebe standartları hazırlama ve yayınlama konusunda genel kabul görmüş tek otoritedir. Kurul üyeleri, dokuz kişiden oluşur. Kurul; kamu yararına, genel amaçlı finansal tablolarda, şeffaf ve karşılaştırılabilir bilgiyi gerekli kılan, tek ve yüksek kalitede, anlaşılabilir ve uygulanabilir küresel muhasebe standartları geliştirmeyi amaçlamaktadır. Ek olarak, Kurul, ulusal muhasebe standardı belirleyicileri (yapıcıları) ile birlikte çalışarak, dünya genelinde muhasebe standartlarını birbirine yakınlaştırmayı amaçlamaktadır. b) IAASB (Uluslararası Denetim ve Güvence Standartları Kurulu) Günümüzde uluslararası denetim standartları, "IFAC" bünyesinde, üye ülkelerce belirlenmiş meslek mensuplarının oluşturduğu Uluslararası Denetim ve Güvence Standartları Kurulu tarafından oluşturulmaktadır. Muhasebe mesleğinin örgütlendiği ve yapılandığı ülkelerde, başka bir deyişle Dünyanın her tarafında, muhasebe mesleğinin denetim boyutuna ilişkin çalışma usul ve esaslarını, çalışma olanaklarını, çalışma sonuçlarının raporlanmasını, mesleğe girişi, mesleki yetki ve sorumluluğu, mesleki yeterlilikle tanımlayan "Denetim Standartları"; her ülkenin meslek mensupları tarafından mesleği örgütleyen meslek kuruluşlarının öncülüğünde genel kabul görmüş bir demokratik anlayışla belirlenmektedir. Denetim standartları oluşturan ülkelerde, meslek ruhsatı vermeye yetkili meslek kuruluşu tarafından çalışma kuralları, yetki ve sorumlulukları belirlenerek özerk bir kurul oluşturulmaktadır. Bu Kurul da, muhasebe denetim faaliyetlerinin temellerini ve esaslarını belirleyen ulusal denetim standartlarını görüş alarak ve tartışmaya açarak belirlemektedir. 42 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR 2. FASB (Amerikan Finansal Muhasebe Standartları Kurulu) Merkezi New York’da bulunan Amerikan Finansal Muhasebe Standartları Kurulu (FASB), amerikan muhasebe standartlarının hazırlanmasındaki yetkili kuruluştur. 2002 yılında, FASB ile IASB bir yakınlaşma anlaşması imzalayarak, aralarındaki farkların 2005 yılının başına kadar giderilmesine karar verilmiştir. 3. FEE (Avrupa Muhasebeciler Federasyonu) Avrupa Muhasebeciler Federasyonu (FEE), Avrupa muhasebe mesleğini temsil eden en üst kurumdur. 29 ülkeden 41 meslek örgütünü bir araya getirmiştir. FEE’ye üye meslek kuruluşları; 25 Avrupa Birliği üyesi ülkeyi, 7 AB’ye aday ülkeyi ve 3 EFTA üyesi ülkeyi temsil etmektedir. Bu ülkelerdeki üye kuruluşlar; yaklaşık %94’ü AB ülkelerinden olmak üzere, 500.000 meslek mensubunu kapsamaktadırlar. FEE’de temsil edilen meslek mensuplarının takriben %45’i serbest çalışmakta, geri kalan %55’i sanayi, ticaret, devlet ve eğitim sektöründe bir kurum veya kuruluşa bağlı olarak çalışmaktadır. B. TÜRKİYE’DE YAŞANAN GELİŞMELER 1. TÜRMOB (TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ ) Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu ile kurulmuş bir meslek odasıdır. TÜRMOB çatısı altında, Türkiye genelinde 70 odada örgütlü yaklaşık 63 bin meslek mensubu bulunmaktadır. Bu Kanuna göre meslek icrasına hak kazananlara "Serbest Muhasebeci", "Serbest Muhasebeci Mali Müşavir", "Yeminli Mali Müşavir" denir. a) TMUDESK (TÜRKİYE MUHASEBE VE DENETİM STANDARTLARI KURULU) ve TMSK (TÜRKİYE MUHASEBE STANDARTLARI KURULU) Türkiye Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu (TMUDESK) 9 Şubat 1994 tarihinde denetlenmiş finansal tabloların sunumunda ihtiyaca uygun, gerçek, güvenilir, dengeli, karşılaştırabilir ve anlaşılabilir nitelikte olmaları için ulusal muhasebe ilkelerinin gelişmesi ve benimsenmesini sağlayacak ve kamu yararı için uygulanacak ulusal muhasebe standartları ile muhasebe meslek mensuplarının, denetim faaliyetlerini disiplinli yürütebilmeleri için ulusal denetim standartlarını saptamak ve yayınlamak üzere TÜRMOB tarafından oluşturulmuştur. Kuruluşu ya da çalışma esasları bir kanuna veya yönetmeliğe dayanmayan TMUDESK’in oluşturulmasıyla, muhasebe standartları ile ilgili şu amaçların gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir: 1) Finansal tabloların düzenlenmesi ve sunulmasına temel alınacak muhasebe standartlarını geliştirmek ve yayınlamak ile bu standartların ülke genelinde kabulünü ve uygulanmasını sağlamak, 43 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR 2) Türkiye Muhasebe Standartlarının, Uluslararası Muhasebe Standartları ile uyumlu olmasını sağlamak, 3) Türk ekonomisinin yapısı ile gereksinimlerini göz önünde bulundurmak, 4) Finansal tabloların düzenlenmesi ve sunulmasına ilişkin mevzuat ile muhasebe standartları ve yöntemlerinin harmonizasyonuna ilişkin çalışmalar yapmak, 5) Ülke muhasebe uygulamalarında genel kabul görmüş muhasebe kavram ve terimlerinden, muhasebe standartlarının geliştirilmesinde yararlanmak. Bu amaç ve esaslar doğrultusunda yapılan çalışmalar sonucu bugüne kadar 19 adet muhasebe standardı yayınlanmıştır. Ancak TMUDESK tarafından yayınlanan bu standartlar herhangi bir düzenleme kapsamında bulunmadığından yaptırım gücü de yoktur. Bu standartlar, muhasebe uygulamalarını yönlendirmek ve uluslararası muhasebeye uyumu sağlamak amacıyla önerilen kurallardır. 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa 18.12.1999 tarih ve 4487 sayılı Kanunla eklenen Ek-1inci madde uyarınca kurulan ve idari ve mali özerkliği bulunan Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu 07.03.2002 tarihinde faaliyete geçmiştir. Kurul; Kanunla kurulmuş, idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi olup Başbakanlığın ilgili kuruluşudur. Kurul, Maliye Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu, Hazine Müsteşarlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nden birer, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği'nden bir yeminli mali müşavir ve bir serbest muhasebeci mali müşavir olmak üzere 9 üyeden oluşur. Kurul’un çalışma usul ve esaslarına ilişkin Yönetmelik 16/03/2004 tarih ve 25404 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmış olup, bu çerçevede çalışmalarına başlayan Kurul daha önce yayınlanmış Muhasebe Standartlarını da dikkate alarak hazırlamış olduğu Türkiye Muhasebe Standartlarını “taslak” halinde web sitesinde kamuoyunun görüşüne sunmuştur. Bu standartlardan bazılarına ilişkin çalışmalar tamamlanmış olup bunlar Resmi Gazetede yayınlanarak uygulamacıların hizmetine sunulmuştur. Sonuç olarak muhasebe uygulamaları, şeffaflık, kamuyu aydınlatma ve bağımsız denetim ile diğer denetimler açısından kaliteli ulusal muhasebe standartlarının önemi yadsınamaz. Bu nedenle, muhasebe mesleği ve finansal tablo kullanıcıları açısından Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu'nun örgütlenmesi ve faaliyetleri önemli bir adımdır. b) TÜDESK (TÜRKİYE DENETİM STANDARTLARI KURULU) Kuruluşu ya da çalışma esasları bir kanuna veya yönetmeliğe dayanmayan Türkiye Denetim Standartları Kurulu (TÜDESK) 20 Şubat 2003 tarihinde TÜRMOB bünyesinde oluşturulmuş olup 9 Mayıs 2003 tarihinde faaliyete geçmiştir. Kurulun amacı, 3568 sayılı Kanuna tabi ruhsatlı meslek mensuplarının üstlendikleri ve yetkili oldukları denetim faaliyetlerini disiplinli bir şekilde 44 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR yürütebilmeleri için "Ulusal Denetim Standartları"nın saptanması, belirlenmesi ve yayınlanması ile güncelliğinin korunmasıdır. 2. BAĞIMSIZ DENETİMİ DÜZENLEYEN KURULUŞ VE KANUNLAR Ülkemizde bağımsız denetim adına yapılan yasal düzenlemeleri beş grupta özetlemek mümkündür. a) 3568 sayılı Kanun ve YMM müessesesi, b) Sermaye Piyasası Kanunu ve bağımsız denetim, c) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve bağımsız denetim, d) Bankalar Kanunu ve bağımsız denetim, e) Sigorta Murakabe Kanunu ve bağımsız denetim VI-TÜRKİYE’DE BAĞIMSIZ DENETİM VE BAĞIMSIZ DENETİME TABİ BİRİMLER Yurdumuzda yasal denetimlerin kapsamı ekonomideki gelişmelere paralel bir şekilde artmaktadır. Bağımsız Dış Denetim uygulamaları ilk defa bankalarda 1987 yılında başlamıştır. Bunu Sermaye Piyasası Kanunu'na tabi şirketler izlemiştir. Sermaye Piyasası Kurulu tarafından bu konu ile ilgili olarak yayınlanan ilk yönetmelik olan "Sermaye Piyasasında Bağımsız Dış Denetleme Hakkındaki Yönetmelik" 13.12.1987 tarihinde yayınlanmıştır. Ancak halka açık şirketlerde bağımsız dış denetimin başlama tarihi 1989 dur. Daha sonra Sigorta Şirketleri ve de aşağıda sayılan diğer kurumlar zorunlu bağımsız dış denetim kapsamına alınmıştır. A- 3568 SAYILI KANUN, TASDİK İŞLEMLERİ VE YMM MÜESSESESİ Bağımsız denetimden çok uygunluk denetimi kapsamına giren, oldukça yoğun bir işyerini ve mükellefi kapsamına alan, 3568 sayılı Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir, Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu kapsamında yerine getirilen tasdik işlemleri aşağıda açıklanmıştır. 1- NİTELİĞİ 3568 sayılı Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir, Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu 13.06.1989 tarih 20194 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Bu yasa ile muhasebe mesleği, mesleği icra edenler ve denetleyenler olarak iki temel gruba ayrılmıştır. Muhasebecilik mesleğini icra edenlere Serbest Muhasebeci veya Serbest Muhasebeci Mali Müşavir, denetim görevini icra edenlere de Yeminli Mali Müşavir(YMM) unvanları uygun bulunmuştur. Yeminli Mali Müşavirlerin en önemli faaliyet konularını teşkil eden "Tasdik" işlemleri; "Gerçek veya tüzel kişilerin veya bunların teşebbüs ve işletmelerinin yeminli mali müşavirlerce denetleme ilke ve standartlarına göre uygunluk yönünden incelenmesi, bu inceleme sonuçlarına dayanılarak tasdik kapsamına giren konuların ve belgelerin gerçeği yansıtıp, yansıtmadığının imza ve mühür kullanmak suretiyle tespiti ve rapora bağlanmasıdır.” Meslek mensuplarının yerine getirdikleri hizmetlerden bir tanesi de mükelleflerin vergi dairelerine 45 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR verdikleri değişik nitelikteki beyannamelerinin imzalanmasıdır. Temel olarak SMMM'ler imza, YMM'ler tasdik hizmeti vermektedir. 2- TASDİKE TABİ İŞLEMLER Maliye Bakanlığı vergi ziyanının olma olasılığı fazla olan bazı işlemleri belirlemekte, bu işlemlerin yapılabilmesini veya vergi avantajlarının kullanılabilmesini YMM'lerin tasdiki ön koşuluna bağlamaktadır. Yine ayrıca Vergi İdaresi eğer mükelleflere bir ödeme yapacak ise ve bu ödemeyi yapabilmesi için incelemeye ihtiyaç duyuyorsa, kendisinin yapacağı bu incelemeyi, YMM'lerin tasdikine bağlayarak daha hızlı ödeme yapmaktadır. Böylece YMM'lerin verdiği tasdik hizmeti mükelleflere süre kazandırdığı gibi Vergi İdaresinin de yükünü azaltmaktadır. Yeminli Mali Müşavirlerin verdiği tasdik hizmetleri kapsamı açısından yasal bir sınıflama olmamakla birlikte; • Tam tasdikler, • Kısmi tasdikler, şeklinde ikiye ayrılabilir. Tam tasdik hizmetleri, Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisi mükellefleri ile imzalanan "Tasdik Sözleşmesi" kapsamında Vergi Dairelerine karşı vergi mükelleflerinin sadece yıl sonu beyannamelerindeki bilgilerin değil, bunun bir mütemmimi olan ve yıl içinde verilen Gelir, Katma Değer, Damga Vergisi beyannamelerindeki bilgilerin denetlendiği ve doğruluğu konusunda aykırı bir duruma rastlanmadığı şeklinde bir imza ve tasdik hizmeti olmaktadır. Eğer vergi yasalarına aykırı bir uygulamaya rastlanıyor ise, bu tasdik raporunda bildirilerek vergilerin doğru rakamlar üzerinden gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır. 3- MESLEK MENSUBU OLMANIN ŞARTLARI a- Genel Şartlar Meslek mensubu olabilmenin genel şartları şunlardır: a) T.C. vatandaşı olmak (yabancı serbest muhasebeci mali müşavirler hakkındaki hüküm saklıdır). b) Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip bulunmak. c) Kamu haklarından mahrum bulunmamak. d) Taksirli suçlar hariç olmak üzere; affa uğramış olsalar dahi ağır hapis veya 5 yıldan fazla hapis yahut zimmet, ihtilas, irtikap rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma ve Devlet sırlarını açığa vurma, vergi kaçakçılığı veya vergi kaçakçılığına teşebbüs suçlarından dolayı hüküm giymiş bulunmamak. e) Ceza veya disiplin soruşturması sonucunda memuriyetten çıkarılmış olmamak. f) Meslek şeref ve haysiyetine uymayan durumları bulunmamak. 46 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR b- Serbest Muhasebeci ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavir Olabilmenin Özel Şartları ba) Serbest muhasebeci mali müşavir olabilmek için aşağıdaki özel şartlar aranır. a) Hukuk, iktisat, maliye, işletme, muhasebe, bankacılık, kamu yönetimi ve siyasal bilimler dallarında eğitim ve fakülte ve yüksekokullardan veya denkliği Yükseköğretim Kurumunca tasdik edilmiş yabancı yükseköğretim kurumlarından en az lisans seviyesinde mezun olmak veya diğer öğretim kurumlarından lisans seviyesinde mezun olmakla beraber bu fıkrada belirtilen bilim dallarından lisansüstü seviyesinde diploma almış olmak. b) Staj amacıyla serbest muhasebeci mali müşavir veya yeminli mali müşavir yanında iki yıl çalışmış olmak. c) Serbest muhasebeci mali müşavirlik sınavını kazanmış olmak. Türkiye genelinde mali denetim yapan kamu bankalarının müfettişleri ile kanunları uyarınca vergi inceleme yetkisi almış olanlardan, bu yetkilerini aldıkları tarihten itibaren kamu kurum ve kuruluşlarında 8 yıllık hizmet süresini dolduranlar ile (a) bendinde sayılan konularda en az 8 yıl öğretim üyesi veya görevlisi olarak çalışmış bulunanlar için sınav şartı aranmaz. d) Serbest muhasebeci mali müşavirlik ruhsatını almış olmak. bb) Serbest muhasebeci olmanın şartları : Yukarıda belirtilen alanlarda ön lisans seviyesinde öğrenim görmüş olanlar ile ticaret lisesi ve maliye meslek liselerinden mezun olanlar, staj şartını yerine getirmiş olmaları halinde, sınav şartı aranmaksızın sadece serbest muhasebeci unvanı ile çalışırlar. Staj süresi lisans seviyesinde mezun olanlar için 2 yıl, ön lisans seviyesinde mezun olanlar için 4 yıl, ticaret liselerinden ve maliye meslek liselerinden mezun olanlar için 6 yıldır. c. Staj Süresinden Sayılan Hizmetler Aşağıda belirtilen hizmetlerde geçen süreler, staj amacıyla serbest muhasebeci mali müşavir veya yeminli mali müşavir yanında çalışılmış süre olarak kabul edilir. a) Kanunları uyarınca vergi incelemesine yetkili olarak çalışanların bu yetkiyi aldıktan sonra kamu hizmetinde geçen süreleri. b) Kamu kuruluşlarının veya bilanço esasında defter tutan özel kuruluşların muhasebe birimlerinde birinci derece imza yetkisini haiz, muhasebenin fiilen sevk ve idare edilmesinden veya mali denetiminden sorumlu bulunanların bu hizmetlerine geçen süreleri. c) Yukarıda belirtilen alanlarda öğretim üyesi veya görevlisi olarak çalışanların bu görevlerde geçen süreleri. d- Yeminli Mali Müşavir Olabilmenin Özel Şartları Yeminli mali müşavir olabilmek için : a) En az 10 yıl serbest muhasebeci mali müşavirlik yapmış olmak, b) Yeminli mali müşavirlik sınavını vermiş olmak, c) Yeminli mali müşavir ruhsatını almış olmak, Şartları aranır. 47 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR Şu kadar ki, kanunları uyarınca vergi inceleme yetkisi almış olanların, bu yetkiyi aldıkları tarihten itibaren kamu kurum ve kuruluşlarında geçen hizmet süreleri ile hukuk, iktisat, maliye, işletme, muhasebe, bankacılık, kamu yönetimi ve siyasal bilimler dallarında öğretim üyeliği veya görevliliği yapmış olanların bu hizmetlerinde geçen süreleri serbest muhasebeci mali müşavirlikte geçmiş süre olarak kabul edilir. Kanunları uyarınca vergi inceleme yetkisi almış ve mesleki yeterlilik sınavını vermiş olanlar ile yukarıda sayılan konularda profesörlük unvanı almış bulunanlar için sınav şartı aranmaz. 4- ÇALIŞMA KONULARI a) Serbest Muhasebecilerin Çalışma Konuları Gerçek ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin; genel kabul görmüş muhasebe prensipleri ve ilgili mevzuat hükümleri gereğince defterlerini tutmak, bilanço, kar-zarar tablosu ve beyannameleri ile diğer belgelerini düzenlemek ve benzeri işleri yapmaktır. b) Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerin Çalışma Konuları Serbest muhasebeci mali müşavirlerin çalışma konuları şunlardır: ba) Gerçek ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin, genel kabul görmüş muhasebe prensipleri ve ilgili mevzuat hükümleri gereğince defterlerini tutmak, bilanço, kar-zarar tablosu ve beyannameleri ile diğer belgelerini düzenlemek ve benzeri işlerini yapmak, bb) Gerçek ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin, muhasebe sistemlerini kurmak, geliştirmek, işletmecilik, muhasebe, finans, mali mevzuat ve bunların uygulamaları ile ilgili işlerini düzenlemek veya bu konularda müşavirliklerini yapmak, bc) Yukarıdaki bentte yazılı konularda, belgelerine dayanılarak, inceleme, tahlil, denetim yapmak, mali tablo ve beyannamelerle ilgili konularda yazılı görüş vermek, rapor ve benzerlerini düzenlemek, tahkim, bilirkişilik ve benzeri işleri yapmaktır. c)Yeminli Mali Müşavirlerin Çalışma Konuları Yeminli Mali Müşavirlerin Çalışma Konuları şunlardır: ca) Gerçek ve tüzel kişilere ait teşebbüs ve işletmelerin, muhasebe sistemlerini kurmak, geliştirmek, işletmecilik, muhasebe, finans, mali mevzuat ve bunların uygulamaları ile ilgili işlerini düzenlemek veya bu konularda müşavirliklerini yapmak, cb) Yukarıdaki bentte yazılı konularda, belgelerine dayanılarak inceleme, tahlil, denetim yapmak, mali tablo ve beyannamelerle ilgili konularda yazılı görüş vermek, rapor ve benzerlerini düzenlemek, tahkim, bilirkişilik ve benzeri işleri yapmak, cc ) Mali tabloların ve beyannamelerin mevzuat hükümleri, muhasebe prensipleri ile muhasebe standartlarına uygunluğunu ve hesapların denetim standartlarına uygunluğunu ve hesapların denetim standartlarına göre incelendiğini tasdik etmek, 48 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR B- SPK VE BAĞIMSIZ DENETİM Sermaye Piyasası Kanunu sermaye piyasasında güven ve açıklığı sağlamak amacıyla çıkartılan, bu amaçla değişik kurumları düzenleyen bir kanundur. Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında Kurul'un düzenlemelerine tabi olan şirket türleri şunlardır: • • Ortak Sayısı 250'den fazla olduğu için Halka Açık olduğu varsayılan şirketler, • • Ortak Sayısı 250'den fazla olmamakla birlikte menkul kıymetlerini halka arz ettikleri için Kurul gözetimine tabi şirketler, • • Aracı Kuruluşlar, • • Yatırım Ortaklıkları, • • Yatırım Fonları, • • Girişim Sermayesi Ortaklıkları, • • Portföy Yönetim Şirketleri, • • Emeklilik Yatırım Fonları, • • Tedrici şekilde kurulan Anonim Şirketler Sermaye Piyasası Kurulu (kanunu) kapsamına girmenin doğal bazı sonuçları olmaktadır. Bu sonuçlar kısaca şu şekilde özetlenebilir. • • Şirket ana sözleşmesinin Sermaye Piyasası Kanunu'na uygun hale getirilmesi, • • Şirketin sermaye artırımı, tahvil, finansman bonosu gibi menkul kıymetlerin arzında SPK'ndan ön izin alınması ve menkul kıymetlerin SPK tarafından kayda alınması zorunluluğu, • • Menkul kıymetlerin halka arzında, bunların şeklinde, basımında, faiz ve kar payı dağıtımında SPK düzenlemelerine tabi olmak ve kar payı dağıtım zorunluluğu, • • Özel durumların kamuya açıklanması zorunluluğu ve • • Bağımsız Dış Denetime Tabi Olma. 1. BAĞIMSIZ DENETİM KURULUŞLARININ ŞARTLARINA, YÖNETİCİ VE DENETÇİLERİNE İLİŞKİN ESASLAR aa) Kuruluş Şartları Ortaklıkların ve sermaye piyasası kurumlarının mali tablolarının bağımsız denetimi ile görevlendirilecek bağımsız denetim kuruluşlarının; a) Anonim şirket şeklinde kurulmuş olması ve hisse senetlerinin nama yazılı olması, b) Esas sermayenin en az %51’inin sorumlu ortak başdenetçi niteliğini haiz kişilere ait olması, c) Sadece bağımsız denetim ve mesleki alanda faaliyet göstermeleri, d) Donanım ve organizasyonlarının denetim işini yürütecek düzeyde bulunması, e) Mesleki sorumluluk sigortası yaptırılması, şarttır. 49 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR ab) Yönetici ve Denetçiler Yönetici ve denetçilerin; a) 3568 sayılı Kanun'a göre serbest muhasebeci mali müşavir veya yeminli mali müşavir ünvanını almış ya da yabancı ülkelerde bağımsız denetim yetkisi sağlayan belge sahibi olmaları, b) Müflis olmamaları ve yüz kızartıcı bir suçtan mahkum bulunmamaları, c) Türkiye'de yerleşik olmaları (Anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleri için bu şart aranmaz.) d) Sorumlu ortak başdenetçilerin, mesleki deneyim süresinin en az bir yılını bağımsız denetim kuruluşlarında fiilen denetçi, kıdemli denetçi veya başdenetçi unvanı ile tamamlaması, e) Sermaye piyasası mevzuatı veya diğer mevzuat uyarınca bağımsız denetim yapma yetkisi iptal edilmiş olan kuruluşlarda yetki iptaline neden olan denetim faaliyetlerinde sorumluluklarının tespit edilmemiş olması, f) Çalışan bağımsız denetim kuruluşunda tam zamanlı görev yapması, şarttır. Denetçilerin hukuk, iktisat, maliye, muhasebe, işletmecilik, bankacılık, kamu yönetimi ve uluslararası ilişkiler alanlarından birinde en az 4 yıllık yüksek öğrenim görmüş olmaları zorunludur. ac) Denetçi Unvanları Bağımsız denetim kuruluşunda çalışan denetçilerin alabilecekleri unvanlar kıdem sırasına göre; sorumlu ortak başdenetçi, başdenetçi, kıdemli denetçi, denetçi, denetçi yardımcısı ve stajyer denetçi yardımcısıdır. Sorumlu ortak başdenetçi, bağımsız denetim kuruluşunda pay sahibi olup başdenetçi unvanını haiz ve denetim çalışmasını kuruluş adına kendi kişisel sorumluluğu ile yürüten ve kuruluş adına bağımsız denetim raporlarını imzalamaya yetkili gerçek kişidir. Başdenetçi unvanının kazanılması için en az fiilen 10 yıl, kıdemli denetçi unvanının kazanılması için en az fiilen 6 yıl ve denetçi unvanının kazanılması için en az fiilen 3 yıl mesleki deneyim şarttır. Denetçi yardımcılığında geçen süre bu hesaplamada dikkate alınır. Bilgi, deneyim ve yetenekleri bir üst kıdemin gerektirdiği nitelikte olmayanlar sürelerini doldursalar dahi bağımsız denetim kuruluşunun yetkili organlarınca bir üst ünvana terfi ettirilemezler. Denetçiler yukarıda belirtilen ünvanların yanında 3568 sayılı Kanuna göre aldıkları ve kuruluşun temsili ile ilgili olarak sahip oldukları ünvanları kullanabilirler. ad) Hizmetiçi Eğitim ve Refakat Çalışması Bağımsız denetim kuruluşları, mesleki deneyime sahip olmaksızın ilk kez işe aldıkları denetçi yardımcılarını staja tabi tutarlar. En az fiilen 2 yıl süren bu staj döneminde, stajyer denetçi yardımcıları, 4 ay süre ile muhasebe, denetim standart ve teknikleri, bilgi işlem, para ve sermaye piyasası, ticaret hukuku, vergi mevzuatı ve bankacılık konularında eğitime tabi tutulurlar, bu 50 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR eğitimin sonuçları, bağımsız denetim kuruluşlarınca veya ilgili meslek kuruluşlarınca yapılacak sınavla değerlendirilir. Bu kurslar, toplam iki yüz saatten az olamaz. ae) Ticaret ve Mesleğe Aykırı Faaliyet Yasağı Bağımsız denetim kuruluşları ve denetçiler; a) Bu Tebliğde yer alan mesleki faaliyetler dışında ticari hiçbir işle uğraşamazlar. (Ticaret şirketlerinin yönetim kurulu başkan ve üyeliği, genel müdür, müdür ve yardımcılığı dahil) b) Başka bir bağımsız denetleme kuruluşunda ortak olamazlar, yönetici ve denetçi olarak çalışamazlar. (Başka bir denetim kuruluşu ile birleşmesi ve merkezi yurtdışında bulunan bir kuruluşun aynı çalışma yöntemleri ile ülkemizdeki bir kuruluşa katılması halleri hariç.) af) Reklam Yasağı Bağımsız denetim kuruluşları, iş elde etmek için dolaylı ve dolaysız reklam sayılabilecek faaliyetlerde bulunamazlar, iş öneremezler. Ancak, bağımsız denetim kuruluşları, tanıtıcı bilgiler içeren broşürler hazırlayıp dağıtabilirler, kendileri veya müşterileri için eleman aramaya yönetik ilanlar verebilirler, mesleki konularda bilimsel nitelikte yayın yapabilirler. ag) Karşılıklı İlişkiler ve Haksız Rekabet Bağımsız denetim kuruluşları ile denetçiler, denetim faaliyetinin niteliği herhangi bir suretle olumsuz yönde etkileyebilecek veya meslektaşlarına zarar verebilecek tarzda ve ölçüde rekabete giremezler; özellikle denetim ücreti, personel ve iş alma gibi konulardaki mesleki kurallar teamül ile denetim ilke ve kurallarına aykırı davranışlarda bulunamazlar Bir bağımsız denetim kuruluşu, denetim sözleşmesinin sona erecek olması veya özel denetim veya birlikte denetim halleri hariç olmak üzere, başka bir bağımsız denetim kuruluşu ile denetim hizmeti ilişkisi devam eden bir ortaklığın veya sermaye piyasası kurumunun denetim hizmeti talebini kabul edemez . ah) Denetçilerin Yetkileri Denetçiler: a) Ortaklık veya sermaye piyasası kurumlarının genel kurul toplantılarına katılmak ve bu toplantılarda istendiği taktirde, bağımsız denetim faaliyetini ve sonuçlarını ilgilendiren konularda açıklamalarda bulunmak, b) Bağımsız denetim sözleşmesinin feshi(veya çekilme) durumunda, feshi(veya çekilmeyi) izleyen ilk genel kurul toplantısına katılmak, gerekli gördüğü taktirde konuyla ilgili açıklamalar yapmak, c) Denetimi ilgilendiren tüm bilgileri müşterilerden veya karşı inceleme gereksinimi duydukları hallerde diğer ilgililerden istemek, ile yetkili kılınmış sayılırlar. 51 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR C- ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU VE BAĞIMSIZ DENETİM 03.10.2003 tarihinde yürürlüğe giren “Enerji Piyasasında Faaliyet Gösteren Gerçek Ve Tüzel Kişilerin Bağımsız Denetim Kuruluşlarınca Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik” uyarınca enerji piyasasında bağımsız denetime ilişkin yapılan düzenlemeler, SPK düzenlemelerine paralellik arzetmektedir. Bu Yönetmelik, enerji piyasasında faaliyet gösteren lisans sahibi tüzel kişiler, sertifika sahibi gerçek ve tüzel kişiler ile yetki belgesi sahibi resmi ve özel şirketlerin bağımsız denetim kuruluşlarınca denetlenmesi, bu denetimleri yapacak bağımsız denetim kuruluşlarının yetkilendirilmesi ve yetkilerinin geçici ya da sürekli olarak kaldırılmasına ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır. Bu Yönetmelik kapsamında bağımsız denetim yapacak kuruluşların, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ile bu Kanuna dayanarak yürürlüğe konulan yönetmelik ve tebliğler uyarınca bağımsız denetim yapma yetkisi almış olmaları şarttır. Bu Yönetmelik kapsamında denetim yapmak isteyen kuruluşlar, talep edilecek belgelerle Kuruma başvururlar. Gerekli koşulları taşıyan bağımsız denetim kuruluşlarına Kurul (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu) kararı ile denetlenen nezdinde bağımsız denetim yapma yetkisi verilir. Kuruldan bağımsız denetim yapma yetkisi alan kuruluşların unvanları Resmî Gazetede yayımlanır ve/veya Kurum internet sayfasında duyurulur. D- BANKALAR KANUNU VE BAĞIMSIZ DENETİM Bankalar ve Özel Finans kurumları para ve sermaye piyasasının en önemli kurumları arasındadırlar. Bunlar temelde tasarrufları değerlendiren ve ekonomide temel işlevleri olan kurumlar oldukları için özel kanunlar ile yönetilirler ve diğer işletmelerden oldukça farklı ve daha ağır denetim ve gözetime tabidirler. Bu kapsamda bu kurumların mali tabloları da bağımsız dış denetime tabidir. Bankalar Kanunu'nun2 13/1-a maddesi Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna (BDDK) bankaların hesap ve kayıt düzeni hakkında düzenlemeler yapmaya yetki vermektedir. Aynı maddenin 13/2 maddesi de Bağımsız Denetim Kuruluşlarına yetki vermeye yine BDDK'yı yetkili kılmaktadır. Bu yetkiye istinaden BDDK, 13.01.2002 tarih 24657 sayılı mükerrer Resmi Gazete'de Bağımsız Denetim İlkelerine İlişkin Yönetmelik ve Bağımsız Denetim Yapacak Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Yetkilerinin Geçici veya Sürekli Olarak Kaldırılması Hakkındaki Yönetmelikleri yayınlamıştır. Bu yönetmeliklere göre, bankalarda bağımsız dış denetim yapabilecek denetim şirketleri BDDK'dan izin alarak kurulabileceklerdir. Bu denetçiler Bankalar Tekdüzen Hesap Planı ve Muhasebe Tebliğlerine uygun şekilde düzenlenmiş mali raporları denetleyecek ve bu yönetmelikte öngörülen şekilde denetim görüşü vereceklerdir. Bankaların denetimi de aynı şekilde yılsonu 2 23.6.1999 tarih ve 23734 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. 52 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR (sürekli), ara dönem (sınırlı) denetim şeklinde veya özel denetim çalışması şeklinde olabilecektir. 1YETKİLENDİRİLECEK KURULUŞLARIN VE BUNLARIN ORTAKLARININ NİTELİKLERİ Kuruluşların, a) Anonim şirket şeklinde kurulmuş olması ve hisse senetlerinin nama yazılı olması, b) Anasözleşmelerinin ilgili mevzuata ve 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa ve bu Kanuna dayanılarak çıkarılan mevzuata aykırı hükümler taşımaması, c) 3568 sayılı Kanuna göre kurulmuş bulunan ilgili meslek odasına kayıtlı bulunması ve şirket tescil belgesi almış olması, d) Kuruluş ortaklarının tamamının aynı ünvana sahip olması, e) Denetimi gerçekleştirebilecek ölçüde yönetim yapısına, yeterli sayı ve nitelikteki meslek personeline ve gerekli teknik donanıma sahip olması, Kuruluş ortaklarının, a) 3568 sayılı Kanun hükümleri uyarınca denetim yetkisi almış, ilgili meslek odasına kayıtlı yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir olması, b) Başka bir bağımsız denetim kuruluşunda ortaklığının bulunmaması, yönetici ve denetçi ünvanı altında çalışmaması, c) Bankalarda veya Sermaye Piyasası Kanununa tabi şirketlerde bağımsız denetim yapma yetkisi iptal edilmiş olan kuruluşlarda ortak veya yetki iptaline neden olan denetim faaliyetinde sorumlu ortak başdenetçi, başdenetçi, kıdemli denetçi veya denetçi sıfatıyla yer almamış olması, d) Sorumlu ortak başdenetçi, başdenetçi, kıdemli denetçi veya denetçi olarak mesleki faaliyetler dışında çalışmaması, ticari faaliyetlerinin bulunmaması, e) Meslek ve meslek onuruyla bağdaşmayan işlerle uğraşmaması şarttır. 2- MESLEK MENSUBU ÜNVANLARI Bağımsız denetim kuruluşunda çalışan denetçilerin alabilecekleri ünvanlar kıdem sırasına göre; sorumlu ortak başdenetçi, başdenetçi, kıdemli denetçi, denetçi, denetçi yardımcısı ve stajyer denetçi yardımcısıdır. Sorumlu ortak başdenetçi, bağımsız denetim kuruluşunda pay sahibi olup başdenetçi ünvanını haiz ve denetim çalışmasını kuruluş adına kendi kişisel sorumluluğu ile yürüten ve kuruluş adına bağımsız denetim raporlarını imzalamaya yetkili kişidir. Başdenetçi ünvanının kazanılması için fiilen en az 10 yıl, kıdemli denetçi ünvanının kazanılması için fiilen en az 6 yıl, denetçi ünvanının 53 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR kazanılması için fiilen en az 3 yıl mesleki deneyim şarttır. Denetçi yardımcılığında geçen süre bu hesaplamada dikkate alınır. Bilgi, deneyim ve yetenekleri bir üst kıdemin gerektirdiği nitelikte olmayanlar sürelerini doldursalar dahi bağımsız denetim kuruluşunun yetkili organlarınca bir üst ünvana terfi ettirilemezler. Denetçiler yukarıda belirtilen ünvanların yanında 3568 sayılı Kanuna göre aldıkları ve kuruluşun temsili ile ilgili olarak sahip oldukları ünvanları kullanabilirler. E- SİGORTA MURAKABE KANUNU VE BAĞIMSIZ DENETİM Sigorta ve Reasürans şirketleri de sermaye piyasasının önemli kurumlarından sayılmaktadır. Bu nedenle özel kanunları bulunmaktadır. Nitekim Türkiye'de 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu sigorta ve reasürans şirketlerinin faaliyetlerini düzenlemektedir. Hazine Müsteşarlığı bu kanundan aldığı yetkiyle 08.09.2003 tarihinde yürürlüğe giren “Sigorta ve Reasürans Şirketlerinde Bağımsız Denetim Yapılmasına İlişkin Yönetmelik”i (7397 YT 016 ve 017) yayınlamıştır. 1996 yılında yürürlüğe konulan mülga yönetmelikle ilk defa Sigorta ve Reasürans şirketlerinde bağımsız dış denetim zorunlu hale getirilmiş olup, mer’i yönetmeliklerle de konu yeniden düzenlenmiştir. Yönetmelikte açıklık bulunmayan hallerde, 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu ve bu Kanuna ilişkin mevzuat hükümleri ile uluslararası denetim standartları uygulanacağı belirtilmiştir. Bu mevzuata göre, sigorta ve reasürans şirketlerinde sadece müsteşarlıktan izin alarak denetim yetkisi kazanırlar. Buradan izin alabilmek için de, ya SPK'ndan ya da BDDK'ndan izin almış bir Bağımsız Denetim Şirketi olunması ve ortaklarının 3568 sayılı Yasaya uygun şekilde meslek unvanı almaları gerekir. Bunların dışında ayrıca değişik unvanlardaki denetim elemanlarının Müsteşarlık tarafından verilen eğitimi almaları, sınavda başarılı olmaları gibi ön koşullar gerekmektedir. VII- AICPA'YA GÖRE DENETİM STANDARTLARI Denetim faaliyetinin kimler tarafından, nasıl ve ne şekilde yapılacağını ve sonuçlarının nasıl raporlanacağını belirleyen ilke ve kurallara Genel Kabul Görmüş Denetim Standartları denir. Bu standartlar herhangi bir yasada belirlenmiş değildir. Ancak değişik meslek kuruluşları rapor hazırlamakta, bunlar yasal düzenlemelerde dikkate alınmaktadır. Genel kabul görmüş denetim standartları üç ana grupta toplanmaktadır. Bunlar; - Genel Standartlar, - Çalışma Alanı Standartları ve - Raporlama Standartlarıdır. 54 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR Bu üç ana grup altında toplanan standartlar konusunda ülkeler arasında farklılıklar bulunmakla birlikte, 1947 yılında Amerikan Diplomalı Kamu Muhasebecileri Enstitüsü (AICPA) tarafından geliştirilen standartlar yaygın uygulama alanı bulunmuştur. Söz konusu standartlar üç grup altında on adettir: 1. GENEL STANDARTLAR - Mesleki Eğitim ve Deneyim Standardı - Bağımsızlık Standardı - Mesleki Özen ve Titizlik Standardı 2. ÇALIŞMA ALANI STANDARTLARI - Denetimin Planlaması ve Gözetimi Standardı - İç Kontrol Sisteminin İncelenmesi Standardı - Yeterli ve Güvenilir Kanıt Toplama Standardı 3. RAPORLAMA STANDARTLARI - Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkelerine Uygunluk Standardı - Tutarlılık Standardı - Tam Açıklama Standardı - Görüş Bildirme Standardı A. GENEL STANDARTLAR Denetim işlevi muhasebe mesleği sahibi uzman kişiler tarafından görülür. Genel Kabul Görmüş Denetim Standartlarının birinci bölümü genel standartlara ayrılmıştır. Bu standartlar uzman denetçilerin karakterleri, davranışları ve mesleki eğitimleri ile ilgili esasları içerir. Bu açıdan genel standartlara "kişisel standartlar" adı da verilir. 1. Meslekî Eğitim ve Deneyim Denetlenmiş finansal tablolar ve bunları tamamlayan denetim raporu, yıllık faaliyet raporu kapsamında kamuya açıklanır. Bu raporlan alan kişilerin pek çoğu denetim görüşünü bildiren denetçiyi tanımaz. Onlar için önemli olan, güvenilir nitelikte bir denetim görüşünün bildirilmiş olmasıdır. Güvenilir ve kaliteli bir denetim görüşüne ulaşmak için bu işlevi yürüten denetçinin belirli bir mesleki eğitime, deneyime ve yeteneğe sahip olması ve faaliyetini tam bir bağımsızlık ile yürütmesi zorunludur. 2. Bağımsız Davranma Finansal tabloları kullananlar denetçinin bağımsız bulunduğuna inanırlar. Böyle bir inanç denetçilik mesleğinin varlığı için en önemli güvencedir. Bu kişiler denetçinin bağımsızlığını şüphe ile karşıladıkları durumlarda, denetçinin bildirmiş olduğu denetim görüşü onlar için bir anlam taşımayacaktır. Böyle bir durumda da bir denetim işlevinden söz edilemez. Finansal tabloları kullananların denetçinin bağımsız düşünce mantığı içinde bulunduğuna güven duymaları için, denetçilerin bağımsızlıklarına gölge düşürecek ilişkilerden ve davranışlardan kaçınmaları zorunludur. 3. Meslekî Özen Denetçinin görevini sürdürürken ve raporunu düzenlerken gereken meslekî özen ve titizliği göstermesi kaçınılmazdır. Denetçiden beklenen, onun uzmanlığını 55 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR özen ve titizlikle ortaya koymasıdır. Özen ve titizliğin gösterilmesi bir yerde denetçinin tüm denetim standartlarına eksiksiz bir biçimde uyması ile sağlanır. B. ÇALIŞMA SAHASI STANDARTLARI Çalışma sahası standartları genel standartlara oranla daha özeldir. Çalışma standartları denetçiye güvenilir bir denetim görüşüne ulaşmak için kanıt toplamada ve bu kanıtları değerlemede kılavuz olur. 1. Planlama ve Gözetim Çalışma sahası standartlarından birincisi denetim çalışmasının iyi bir şekilde planlanmasını ve varsa yardımcı denetçilere iyi bir şekilde nezaret edilmesini öngörmektedir. Denetimde planlama çalışmaları hazırlanırken işgücü planlaması, zaman planlaması ve kaynakların verimli kullanımının planlaması yapılmalıdır. Denetçi denetlenecek işletmenin kendisi ve faaliyet gösterdiği sanayi dalı hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Uygun bir denetim planlaması yapabilmek için müşteri işletmenin organizasyon yapısı, konum yeri, ürettiği mal veya hizmetlerin niteliği, fınansal yapısı, iş ilişkisinde olduğu üçüncü kişiler gibi birçok konularda bilgi toplanmalıdır. Denetçi bu konularda bilgi sahibi olduktan sonra Genel Kabul Görmüş Denetim Standartlarının öngördüğü kalitede bir denetimin gerçekleştirilmesi için uygun bir denetim planı hazırlar. 2. İç Kontrolün İncelenmesi Bir işletmede etkin bir iç muhasebe kontrol sisteminin bulunması, yayınlanan finansal raporların doğruluk ve güvenilirlik derecesini arttırır. Etkin bir iç kontrol sisteminin varlığı finansal tabloların hatalı olma riskini azaltır. Denetim riskinin az olması ise denetim görüşüne ulaşmada gerekli olacak denetim işlemlerinin sayı ve kapsamının daraltılmasına neden olur. Çalışma sahası standartlarından ikincisi denetçinin iç kontrol sistemini gözden geçirip bir değerleme yapmasını öngörmektedir. Bu standarda göre iç kontrol sisteminin gözden geçirilip değerlemesinin yapılmasında iki amaç vardır. Birinci amaç, sistemin kendisine olan güveninin araştırılarak sistemin etkinliğinin saptanmasıdır. Denetçiler denetlenen dönemde meydana gelmiş herbir kıymet hareketine ilişkin muhasebe kayıtlarını yeni baştan tek tek ele alıp inceleyemezler. Denetçiler işletmedeki iç kontrol sisteminin etkinliğini araştırarak, olayların uygun biçimde muhasebe kayıtlarına aktarıldığına ve düzenlenen fınansal tabloların bu olayların sonucunu yansıttığına genel olarak güven getirmek isterler. Kurulup işletilen sistem ne kadar etkin ise, denetçinin güveni o kadar fazla olacak ve buna bağlı olarak da denetim riski azalacaktır. İç kontrol sistemini denetlemenin ikinci nedeni, uygun bir denetim görüşüne ulaşmada uygulanacak denetim işlemlerinin kapsamını ve ayrıntı derecesini belirlemektir. Bildiğimiz gibi denetçinin hazırlayacağı denetim programı büyük ölçüde müşteri işletmedeki iç kontrol sisteminin etkinliğine veya zayıflığına bağlıdır. 56 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR 3. Kanıt Toplama Çalışma sahası standartlarından üçüncüsü bir denetim görüşüne ulaşmadan önce yeterli miktarda uygun kanıt toplanmasını öngörmektedir. Ne kadarlık bir miktarın yeterli olacağı denetçinin yargısına kalmıştır. Denetçi toplayacağı denetim kanıtlarının miktarını işletmenin iç kontrol sisteminin etkinliğine, denetlenen hesabın veya hesap grubunun niteliklerine ve de genel olarak denetlenen müşterinin durumuna göre belirleyecektir. C. RAPORLAMA STANDARTLARI Finansal tabloları kullananlar açısından meslekî bir incelemenin yapılmış olduğu hususundaki tek kanıt yayınlanan denetim raporudur. Bu açıdan denetim raporunun meslekî bir görüşle hazırlanması ve okuyacaklara sunulması gereklidir. Raporlama standartları denetim raporunun yapısı ve hazırlanması ile ilgili ilkeleri içerir. Toplum içi haberleşmenin ve bu konuda ortak bir dil kullanmanın zorluğu, raporlama standartlarının genel standartlara ve çalışma sahası standartlarına oranla çok daha kesin ve özel olmalarını gerektirir. 1. Genel Kabul Görmüş Muhasebe İlkelerine Uyum Raporlama standartlarının birincisi yayınlanmış fınansal tabloların genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri ile uyum içinde hazırlanmış olduğunun açıkça belirtilmesini emretmektedir. Uzman denetçi fınansal tabloların işletmenin finansal durumunu, fınansal durumundaki değişiklikleri ve faaliyetlerle ilgili sonuçları doğru ve dürüst bir biçimde sunduğu hususunda bir yargı bildirmektedir. Denetçinin böyle bir yargıya ulaşması için dürüstlük ile ilgili belirli ölçütlerden yararlanması gerekir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu ölçütler genel kabul görmüş muhasebe ilkeleridir. Muhasebe uygulamalarını yönlendiren tüm teamüller, kurallar ve işlemler genel kabul görmüş muhasebe ilkelerinin çerçevesini belirler. 2. Devamlılık Raporlama standartlarından ikincisi devamlılık ilkesi ile ilgilidir. Bu standarda göre denetçi raporunda muhasebe ilkelerinin bu dönemde de aynen geçen dönemde olduğu gibi değişmeden uygulanmış bulunduklarını açıkça belirtmelidir. Devamlılık ilkesi dönemlere ait finansal tabloların karşılaştırılabilmelerine olanak sağlar. Finansal tabloların karşılaştırılabilmeleri için bunların dayandığı ilkelerin yıldan yıla değişmemiş olmaları zorunludur. Tabiatiyle bu, muhasebe ilkelerinin hiçbir zaman değiştirilemeyeceği anlamında düşünülmemelidir. Ancak yönetimin böyle bir değişikliğe gitmesi halinde, bu değişikliğin o dönemin finansal tabloları üzerine yapacağı etkinin de okuyuculara açıkça belirtilmesi kaçınılmaz olmalıdır. Böylece ilgili okuyucu finansal durumda meydana gelen değişikliklerin ne kadarının muhasebe ilkelerinde değişiklikler nedeniyle, ne kadarının ise gerçek faaliyetler sonucu ortaya çıkmış olduğunu ayırıp anlayabilecektir. 3. Açıklayıcı Bilgiler Finansal tablolar çeşitli gruplara alacakları ekonomik kararlar için gerekli olan geçerli bilgiler sunarlar. Karar alıcılar için bu bilgiler zamanlı, eksiksiz, geçerli ve tarafsız olmalıdır. Bu bilgilerin kimler tarafından 57 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR kullanılacağı ve hangi tür ekonomik kararlara dayanak olacakları denetçi tarafından bilinemez. Finansal tablolar mümkün olduğu kadar fazla kullanıcıya hitap edebilmek için geniş amaçlı olarak düzenlenir. Denetçi finansal tablolarda yer alması gereken açıklayıcı notları da inceleyerek, bu tabloların kendilerinden beklenen amacı yerine getirip getirmediklerini araştırır. Yeterli derecede açıklamanın olmaması halinde denetçi durumu raporunda belirtir. 4. Denetçi Görüşü Yürütülen denetimin sonucu denetim raporunda açıklanır. Raporlama standartlarından dördüncüsü finansal tabloların bir bütün olarak ele alınarak, denetim raporunda bir denetçi görüşünün bildirilmesini veya bir denetim görüşüne ulaşılamamış olunması halinde, bu durumun nedenleri ile birlikte açıklanmasını öngörmektedir. Ayrıca bu standart, denetçinin fınansal tablolarla olan ilişkisinin ve aldığı sorumluluğun derecesinin belirtilmesini de zorunlu kılmaktadır. Bu standart hem kamu kesimi hem de özel kesimde yürütülen denetim çalışmalarının raporlanmasında uyulması gereken bir standarttır. Denetçi denetlediği fınansal tablolarda; (a) Genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine uyulduğu, (b) tüm gerekli bilgilerin tam açıklama kuralına uygun biçimde belirtildiği, (c) devamlılık ilkesine uyulduğu ve (d) önemli aksaklık ve düzensizliklerin bulunmadığı görüşüne ulaşmış ise, bu yargısını olumlu bir denetim görüşü bildirmek yoluyla açıklar. Finansal tablolarda önemli hataların, aksaklıkların ve düzensizliklerin bulunduğu saptandığı hallerde ise olumlu bir görüş bildirmez. Denetçi aksaklık ve düzensizliklerin niteliğine, kapsamına ve önemine göre şartlı denetim görüşü veya olumsuz denetim görüşü bildirecek ya da bir görüş bildirmekten kaçınacaktır. VIII- ULUSLARARASI DENETİM STANDARTLARI (ISA'S) Ekonomide, özellikle para ve sermaye piyasalarında yaşanan gelişmeler, muhasebe standartlarını olduğu kadar denetim standartlarını da geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu alanda başta gelen ve son yıllarda ağırlıklı olarak Amerika-Avrupa eksenini etkiyen düzenleyici birim, IFAC isimli kuruluştur. Bu federasyon kapsamında kurulan değişik komiteler ve çalışma grupları, hem Uluslararası Muhasebe Standartlarını (IAS), hem Uluslararası Denetim Standartlarını (ISA's) hem de meslek mensuplarının sahip olması gereken etik değerleri belirlemektedir. IFAC tarafından belirlenen denetim standartları yukarıda verildiği şekliyle üçe ayrılmamaktadır. Bu standartların Eylül 2003 itibariyle bir listesi aşağıda yer almaktadır. Burada görüldüğü gibi standartlar 100 -999 sıra numaralı bulunmaktadır. 1000 - 1100 sıra numaralı standartlarda tamamlayıcı görüş açıklamaları şeklindedir. 58 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR 100-199 GİRİŞ 100 Güvenceler (Sigorta) Sözleşmeleri 120 Uluslararası Denetim Standartlarının Çerçevesi 200-299 SORUMLULUKLAR 200 Mali Tabloların Denetiminin Amaçları ve Genel İlkeleri 210 Denetim Sözleşmesinin Koşulları 220 Denetim Kalitesinin Sağlanması 230 Belgelendirme (Dokümantasyon) 240 Hatalar ve Yanıltıcı İşlemler 250 Mali Tabloların Denetimi Sırasında Yasaların ve Diğer Düzenlemelerin Dikkate Alınması 260 Denetim Sorunlarının Gözetim ve Uygulama ile Sorumlu Kişiler Arasında Müzakeresi 300-399 PLANLAMA 300 Planlama 310 Müşterinin Ekonomik Ortamının ve Faaliyetlerinin Tanınması 320 Mali Tabloların Denetimi Kapsamında Önemlilik 400-499 İÇ KONTROL SİSTEMİ 400 Risk Değerlemesi ve İç Kontrol 401 Elektronik Bilgi İşlem Ortamında Denetimi 402 Başka Bir Hizmet İşletmesinden Yararlanan Firmalarda Denetimin Özellikleri 500-599 DENETİM KANITLARI 500 Denetim Kanıtları 501 Denetim Kanıtları - Belirli Denetim Kalemlerinde Ek Açıklamalar 505 Dış Mutabakatlar 510 İlk Denetim- Açılış Bakiyeleri 520 Analitik Denetim İşlemleri 530 Kabul Edilebilir Örnekleme-ve Diğer Yöntemler 540 Mali Tabloların Düzenlenmesinde Tahminlerin Denetimi 545 Değerleme Ölçüleri ve Açıklamaların Denetimi 550 Mali Tabloların Düzenlenmesinde İlişkili Taraflar (Grup) Arasındaki İlişkilerin Etkilerinin Denetimi 560 Bilanço Gününden Sonra Meydana Gelen Olaylar 570 İşletmenin Sürekliliği 580 İşletme Yönetiminin Açıklamaları 600-699 ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİN ÇALIŞMALARININ KULLANILMASI 600 Diğer Denetçilerin Çalışmalarının Kullanılması 610 İç Denetçilerin Çalışmalarının Kullanılması 620 Bir Uzmanın Çalışmalarının Kullanılması 700-799 DENETİMDE TESPİTLER VE RAPOR DÜZENLEMESİ 700 Denetçinin Denetim Raporu 59 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR 710 Karşılaştırılabilirlik 720 Denetlenmiş Mali Tablo Bilgilerinin Yer Aldığı Dokümanlardaki Bilgiler 800-899 ÖZEL ALANLAR 800 Özel Denetimlerde Denetim Raporu 810 Geleceğe Yönelik Bilgilerin Denetimi 900-999 DENETİME YAKIN HİZMETLER 910 Mali Tabloların İncelenmesi Sözleşmeleri (Sınırlı Denetim) 920 Görüş Bildirme ve Tespit için Denetim Sözleşmeleri 930 Finansal Bilgilerin Derlenmesi Sözleşmeleri 1000-1100 DENETİM STANDARTLARINI TAMAMLAYICI GÖRÜŞLER 1001 Bankalararası Mutabakat İşlemleri 1001 Elektronik Bilgi İşlem Ortamı "Stand-alone" (PC türü) Mikro Bilgisayar 1002 Elektronik Bilgi İşlem Ortamı "Online" Bilgisayar Sistemleri 1003 Elektronik Bilgi İşlem Ortamının Bilgi Bankası Sistemi 1004 Banka Müfettişleri ile Dış Denetçi Arasındaki İlişkiler 1005 Küçük İşletmelerin Denetiminde Özel Durumlar 1006 Bankaların Finansal Tablolarının Denetimi 1008 Risk Değerlemesi ve İç Kontrol Sistemi-Elektronik Bilgi İşlem Özellikleri ve Düşünceler 1009 Bilgisayar Destekli Denetim Teknikleri 1010 Finansal Tabloların Denetiminde Çevresel Hususların Dikkate Alınması 1011 2000'li Yılların Denetçi ve Yöneticileri İçin Uyarılar (Haziran 2001 de kaldırıldı) 1012 Türev Finansal Araçların Denetimi 1013 Elektronik Ticaret (Sanal Ortamda Ticaret) Mali Tabloların Denetimine Etkileri 1014 Uluslararası Raporlama Standartlarına Uygunluk Hakkında Raporlama IX- MESLEKİ AHLAK KURALLARI Bağımsız Dış Denetçinin niteliklerini belirleyen düzenlemeler yurdumuzda denetçiye ilişkin standartlar veya genel standartlar ismi ile anılmakta olduğu yukarıda belirtilmiştir. Ancak bağımsız denetçi ile birlikte, meslekte, serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavirlerde yer almaktadırlar. Bunların ortak dili muhasebedir. Muhasebe hizmetinin yerine getirilmesinde görev alan kişi ve kurumlardır. Bunların nitelikleri "Mesleki Ahlak Kuralları" şeklinde IFAC komiteleri tarafından belirlenmiş bulunmaktadır. Diğer 60 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR ülkeler de bu ilkeleri kendi ülkelerine yorumlayarak almaktadırlar. Ülkemizde denetçiye ilişkin standartlar bu ahlak kurallarından türetilmiştir. Mesleki ahlak kurallarına ilişkin IFAC tarafından oluşturulan kodların genel bir fikir oluşturması amacıyla başlıkları aşağıda verilmektedir: Uluslararası Mesleki İlkeler Tanımlar Giriş Kamunun İlgisi Amaçlar Temel İlkeler Mesleki İlkeler Bölüm A- TÜM MESLEK MENSUPLARI İÇİN İLKELER 1. Açıklık ve Tarafsızlık 2. Sorunların Çözümü 3. Mesleki Yeterlilik 4. Sır Saklama 5. Vergisel Konularda Danışmanlık 6. Sınır Ötesi Faaliyetler 7. Tanıtım Bölüm B- SERBEST MESLEK İCRA EDENLER İÇİN İLKELER 8. Bağımsızlık - Müşterinin Sorunlarına Finansal Katılım Müşteri İşletmede Görev Almış Olmak Denetim Müşterisine Başka Hizmetlerde Bulunmak Kişisel ve Ailevi İlişkiler - Ücretler (Gelirlerin Bir Müşteri ve Müşteri Grubunda Yoğunlaşması) - Ücretin Belirli Bir Şarta veya Orana Bağlanması Mal ve Hizmetler (Hediye Kabulü) - Büro veya Şirket Sermayesine Katılım (Sermayenin meslek mensubuna aidiyeti) - Eski Ortaklarla İlişkiler - Fiili veya Baskı Altında Tutacak Takip ve Davalar - Denetlenen Müşteri ile Görevlendirilen Denetçinin Uzun Süreli İlişkileri 9. Mesleki Yeterlilik ve Meslek Mensubu Olmayanların İstihdamında Sorumluluklar 10. Ücret ve Hizmet Bedelleri 11. Uygun Olmayan Faaliyetler 12. Müşteri Paraları 13. Diğer Serbest Meslek İcra Edenlere Karşı Davranış Şekli 14. İş Almak İçin Duyuru ve Reklam (Tanıtım) 61 MALİYE DERGİSİ Ahmet BAŞPINAR Bölüm C- SERBEST MESLEK İCRA ETMEYENLER İÇİN 15. Sadakat Yükümlülüğü ile Çatışma Halleri 16. Diğer Meslek Mensuplarını Destekleme 17. Mesleki Yeterlilik 18. Bilgilerin Oluşturulması X- SONUÇ Denetim standartları, denetçiye mesleki sorumluluğunu yerine getirmesinde yardımcı olan, ona denetim faaliyetinde ışık tutan genel ilkelerdir. Yapılan denetimin uygun ve geçerli kabul edilebilmesi için denetçinin bu ilkelerden hiçbir şekilde ayrılmaması gerekir. Denetim standartlarının belirlenmesi anlamında bir çok ulusal ve uluslararası mesleki kuruluş denetim mesleğinin icrası ve denetim elemanlarının uyacakları standartları belirleme yoluna gitmişlerdir. Ülkemiz uygulamasında ise, TÜRMOB, Sermaye Piyasası Kurulu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Sigorta Murakabe Kurulu denetim standartlarının belirlenmesinde etkin rol alan birimlerdir. Söz konusu birimlerin bu konuda yapmış oldukları çalışmalar incelendiğinde; getirilen düzenlemelerin genelde birbirine paralel olduğu, uluslararası denetim standartlarıyla uyumlu kuralların belirlenmeye çalışıldığı ancak, ortak hareket etmek yerine her bir birimin kendi varlığını ve ağırlığını hissettirme amacıyla hareket ettiği ve uluslararası denetim standartlarını kendi bakış açısından yorumlama eğiliminde olduğu göze çarpmaktadır. Kaynaklar: AKSOY Tamer, Tüm Yönleriyle Denetim, Ankara 2002 A. ARENS, J. ELDER & S. BEASLEY, Auditing & Assurance Services (10/e), Prentice Hall Inc., US 2004 KAVAL Hasan, Muhasebe Denetimi, Ankara 2003 KEPEKÇİ Celal, Bağımsız Denetim, Ankara 2002 www.ifac.org, www.iasb.org, www.fasb.org, www.fee.be, www.turmob.org.tr, www.tmsk.org.tr/, www.spk.gov.tr, 62