rrARAŞTIRMACILAR UZMANLAŞMALI Geniş bir bilgi alanına sahip olan TAHA TOROS, “ yeni yetişen genç araştırmacılara tavsiye ediyorum. Tek b ir alanda derinleşsinler” diyor. MEHMET NURİ YARDIM Taha TOROS, Türkiye’nin özellikle yakın tarih edebiyat ve çeşitli kültür dallarındaki araştırmalara imza atmış bir yazar kültür tarihimiz üzerine ve değişik sanat dallarını içeren, yaşayan en büyük biyoğraf olanTOROS’un, Etiler’in boğaza bakan evi adeta büyük bir kütüphane ve arşiv merkezi. Yazar hatıralarını, “MÂZİ CENNETİ” adlı kitabında topladı. Yakın tarihe ışık tutan ve 2. Baskısı yapılan hatıraların ilk cildinde TOROS , tanıdığı ve dostluk kurduğu ünlü yazarları, sanat adamlarını anlatıyor. 87 yaşında olmasına rağmen çalışmalarını yoğun bir şekilde devam ettiren, yıllardan beri master ve doktora yapanlara katkılarda bulunan TAHA TOROS’la hayatı, çalışmaları, eserleri ve Türkiye’de araştırmacılık konusu üzerine konuştuk: Edebi ve ilmi çalışmalara merak salmanızın temelinde yetiştiğiniz muhit ye aile çevrenizin büyük tesiri olmalı. Nasıl bir ortamda büyüdünüz. İlk okumalarınız ,ilk yazılarınız ve ilk çalışmalarınızdan bahsedermisiniz? TOROS- Babam kültürlü ve tarih bilgisi geniş aydın bir sarıklıydı.Müftüydü.Tarih, Coğrafya, seyahat eserleri ve eski gazete koleksiyonlarıyla dolu zengin bir kütüphaneye sahipti. Ben çocuk yaşta bu kütüphanedeki resimli kitapları ve mecmuaları karıştırırdım. Kitaplara karşı ilk ilgim böyle başladı, ö te yandan babamın her gece evine misafirleri gelirdi. Her konuda sohbet ederlerdi. Bunları çocukluk yaşımda ilgi ile dinlerdim. Yaratılışım itibariyle okumaya her konuda bilgi edinmeye tutkundum. Bu yüzden bu yaşıma kadar gerek Adana’da gerek yüksek tahsilim sırasında İstanbul’da, görevle bulunduğum Ankara’da ve yine görevle bulunduğum Paris’te, davetli olarak gittiğim Avusturya’da ve Polonya’da daha sonra papalık arşivinde ilginç araştırmalar yaparak Türk kültürünün batıdaki izleri üzerinde çalışmalar yaptım. Ailemiz geçmişinde rastlanmamasına karşın Çok küçük yaşta resme, musikiye ve şiire merak saldım. İlk kitabınız da bir ş iir kitabı değil mi? TOROS- Evet. İlk şiirlerim eski harfler döneminde 1925 - 1927 yılları arasında yerli basında yayınlandı. Lise 9. Sınıftayken Adana’da MAARİF EMİNİ olarak bulunan ünlü edebiyat tarihçimiz İSMAİL HABİP Bey önce “ M a arif , daha sonra ( Memleket) dergilerini yayınladı. Maarif dergisinin sayfalarına eski harflerle şiirlerim konuldu. Lise 10. Sınıftayken Ankara’da eski harflerle, “Hayat” adında edebiyat ve tarih ağırlıklı bir dergi çıkmıştı. Onda da benim bu gün çocukça bulduğum - eski harflerle şiirlerim yayınlandı. Mecmuanın yeni harfe dönüştürülmesinde de bazı şiirlerim yer aldı. Sizin fo lk lo r çalışmalarınız da var. Buna nasıl başladınız? TOROS - Ben TOROS dağlarının en güzel yerinde bulunda sayfiyemizde doğdum. Yaz aylarımız bu güzel sayfiyede, içerisinde üç çeşme bulunan bol meyveli bağımızda geçti. Bu sayfiyemiz kış mevsimini Çukurova’da veya ona yakın ılık köylerde, yaz aylarını Torosların yüksek yaylalarında hatta Niğde’ye bağlı Haşan Dağın’da geçiren aşiretlerin uğrak yeriydi. Aşiretlerin yaylaya çıkışları ve yayladan dönüşleri seyrine doyulmaz olayları içerirdi. Gidiş gelişlerinde türküler söylerlerdi. Ben bunları merakla dinler not etmeye çalışırdım. Okullarımızın yaz tatiline girdiğinde yaylamızın çevresinde köy köy araştırmalar yaptım halk edebiyatının ve foklorumuzun kaynağını teşkil eden “ Cönk" ler topladım. Bir iki yaz aylarını da yaşayan son aşiretler içerisinde geçirdim. Son aşiretler arasında büyük ismi olan ve bu aileden hayli tanınmış kişiler yetişen (Tekelioğlu) oymağının son başkanı, büyük halamın dördüncü eşiydi. Tekelioğlu Mustafa Ağa bu aşiretin son reisi olamkla beraber Tarsus’un kurtuluş savaşındaki kahramanlığı dolayısıyla istiklal madalyası ile ödüllendirilmişti. Bu folklor çalışmalarım daha sonra bakanlık Başmüfettişliği görevimde de tüm Anadolu illerinde, bazı büyük ilçelerinde tanınmış son dönem aşiretlerinde sürdürüldü. Folklorumuzla ilgili çok değerli belgeler, bilgiler edindim ve fotoğraflar aldırdım. Bunlar yüzlerce zarf yüzlerce fotoğraf halinde beş ciltlik müsvetteleriyle arşivimizin mühim bir bölümünü oluşturmaktadır. Bir folklor enstitüsüne kaynak olacak niteliktedir. Pertev Boratav gördüğünde hayran olmuştu. Bunlar içerisinde Çukurova’ya ait olmak üzere, ancak iki kitap yayınladım. Ünlü halk şairimiz Dadaloğlu hakkındaki kitabım, Türkiye’de bu konuda yayınlanan ilk eserdir.Ayrıca (Çukurova halk şairleri) de mahalli etüdlerden oluşmuştur. Çok sayıdaki folklora ait yayınlanan yazılarım, kitap haline getirilmemiştir. Bu yoğun bilgi hâzinesi nedeniyle, dirki dünya çapındaki ünlü Macar müzikoloğu BALA BARTOK Çukurova’da etüd yaparken katkılarım oldu. Tanıdığım eski aşiret köylerindeki ve yaylalardaki saz şairlerini Adana’ya getirterek Bala Bartuk’a onları dinletmek fırsatını buldum. O sırada ünlü müzisyenimiz merhum AHMET ADNAN SAYGUN dostum BALA BARTUK’un mihmandarı olarak Çukurova’ya gelmişti. Bu konunun iki üç sene evvel İngilizce yayınlanması üzerine taa Boston’dan bile tamalayıcı bilgi isteyen başvurular oldu. İstanbul’da ve Ankara’daki kültür ve edebiyat toplatınızdan sözedermisiniz? TOROS - Yüksek tahsil için İstanbul’a geldiğimde cebimde iki tanınmış kişiye yazılmış mektuplar bulunuyordu. Bunlar biri ünlü kültür adamımız İbnülemin Mahmut Kemal İnal, diğeri eski Maliye Nazırı ve Ayan Reisi Menemenlizade Rıfat Bey’di. Bilindiği üzere Rıfat Bey edebiyatımızın abidesi olan Namık Kemal Bey’in damadıdır. Ortaköy’deki evine giderdim. Geçmişe ait çok geniş anıları vardı. İbnülemin Mahmut Kemal Bey’in evine ve onun her hafta pazartesi günleri yapılan musiki toplantısına 2 Ekim 1930’da girdim. Tarih, edebiyat ve musiki dünyamızın ilginç kişilerini burada tanıdım. Aralıklarla 27 yıl devam ettim. Ankara’da görevle bulunduğum yıllarda ilginç mektuplaşmamız oldu. Oradaki işlerini bana havale ederdi. İstanbul’da diğer bir sohbet toplantısı eski LE Bon da olurdu. Oraya ilk gidişimiz ünlü bir noter ve şair olan MİTHAT CEMAL Bey’in refakatında olmuştur. O devrin LE Bon’u edebiyat konularını ve geçmişe ait hatıraların canlandırdığı bir yerdi. Gurubumuz, adeta, MİTHAT CEMAL KUNTAY’ın başkanlığında sohbetlerini sürdürürdü. Bu sohbetler arasında masamınzın renkli kişileri şair Orhan Seyfı zarif eşi, şa ir-A kb a b a cı- Yusuf Ziya Ortaç, Tarsuslu NAZAN Hanım, ünlü afiş üstadı İhap Hulusi ve heykeltraş Kenan’dan oluşurdu. Daha sonraki yıllarda devam ettiğimiz LE Bönda ayrı bir gurubumuz vardı. Bu üç dostumla birlikte çay içmeyi daha çok ben ayarlardım. Bunlar HAMDULLAH SUPHİ, REFİK HALİT ve ABDULHAK ŞİNASİ B e y d i. Cumartesi günleri Abdullah Şinasi Hisar’ın Ayazpaşa’daki evinde de toplanırdık. Bu toplantıya uzun müddet Fransa’da doktorluk yapmış olan ve Atatürk’ün hastalığını keşfeden NİHAT REŞAD BELGER ile ünlü müzecimiz ve tarihçimiz HALUK ŞEHSUVAROĞLU’da katılırdı. Ankara’da bulunduğum yıllarda sohbet yerimiz, Edebiya - I Cedide’nin tanınmış şairi Faik Ali Bey’in Konur sokağındaki eviydi. O yıllarda Hamdullah Suphi ve Abdullah Şinasi Hisar A nkaradaydılar. Bu evde ki sohbette oğlu şair MUNİS FAİK OZANSOY’da bulunurdu. Ankara’da Halkevinde toplanan ayrı bir gurubumuz da vardı. Memduh Şevket Esendan bu sohbet toplantılarının aranan kişisiydi. Ahmet Kutsi Tecer, Bedrettin Tuncel, Behçet Kemal Çağlar, Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı ve Rıza Polat Akkoyunlu bu sohbet toplantılarının renkli kişileriydi. Rıza Polat Akkoyunlu benim Adana yıllarındaki çocukluk ve gençlik arkadaşlarımdandı. İyi bir edebiyat öğretmeniydi. İlk şiir kitabını bana ithaf etmişti. Ne varki bazı edebiyat kitapları bu şairimizi sayfalarına geçirmekte kıskançlık gösterirler. Son günlerde radyolarda sık sık dinlediğim şu şarkısı hep gözlerimi yaşartır: “ Yalancıdır hep aynalar gir kalbime gör kendini. “ Bu arada yukarıda sözünü ettiğim ve vasiyeti üzerine Zincirlikuyu’da aynı arsada mezarlık yerleri aldığımız Faik ALİ’nin de aşağıdaki şarkısı söylendikçe o zevkine doyulmaz sohbet anılarını tekrar yaşar gibi oluyorum: (Yıldızlı semalarda haşmet ne güzel şey ) Değişik guruplar içerisinde geçen anılarınız var, hala sohbet toplantıları yapıyorm usunuz? TOROS - Bu bizim manevi gıdamız. Gerek Ankara’da gerek İstanbul’da nerede olursak olalım 20 kişilik ve ayda bir yemekli toplantı kararı aldığımız gurubumuzdan 50 yıl sonra 3 kişi kaldık. Her ay birlikte yemek yer veya çay içer o ayı değerlendirirdik. Şimdi hemen hepsi aramızdan ayrıldı. Biz üç kişi kaldık. Biri bacağını kırdı Halkalı’dan Taksim’deki toplantımıza gelemiyor. Birinin kızı ve oğlu öldü Bursa’daki torun kızına iltica etti, orada yaşıyor. Bol sigarasıyla ve içkisiyle ömür denilen hayat takviminin son yaprağını B ekliyor! Ben yapayalnız kaldım. Yakın yıllardaki sohbet dostlarımızdan Burhan FELEK çoktan aramızdan ayrıldı. Ardından Necmi RIZA, daha sonra Vasfi RIZA ve Bedia MUAVVİT de, sihirli anılar bırakarak, dünyamızdan ayrıldılar. Taha Bey son yayınlanan eserinizin adı (Türk Edebiyatından altı renkli portre )dir. Bunlardan Namık Kemal’i görmemiş fakat onun hayranı olarak yetişm işsiniz. Bir de son mazi cenneti adlı kitabınızın ikinci baskısı yapıldı. Diğerlerini ne zaman yayınlayacaksınız ? Bu kitaplarınızda kim ler yer alacak? TOROS- Gerek MAZİ CENNETİN’de gerek RENKLİ PORTRE’de yer alan büyük şairimiz Abdülhak Hamit’in Maçka Palas’daki toplantılarına kitabımda değinmiştim. Yahya Kemal ve Halide Edip için ayrı ayrı kitaplar düşünüyorum. Abdülhak Hamid’in evine cuma günleri gidilirdi. Büyük salonda, herkesin yaşına ve o sohbetteki kıdemine göre oturma yerleri vardı. Bunu Lusyen Hanım idare ederdi. Hamid’in karşısına Sami Paşa Zade Sezai otururdu. Bir tarafına Halid Ziya Uşaklıgil, bir tarafına Mahmut Kemal Bey otururdu. Aynı toplantıya Mithat Cemal ve tek kadın olarak Şükufe Nihal katılırdı. Zaman zaman Hamid’in kızkardeşi MiHrinisa Hanım’da bu toplantıda yer alırdı. Yahya Kemal’in sohbet toplantılarına Ankara’da iken Munis Faik ile katılırdık. O toplantılara zaman zaman Haşan Ali Yücel’de gelirdi. Yahya Kemal’in İstanbul’dayken sohbet yeri, ünlü Park Oteliydi. Yazları onun önündeki kahvede, kışları Park Otelin bir köşesinde otel müdürü Aram Efendi’nin Yahya Kemal için ayırdığı köşesinde ceyran ederdi. Buranın gediklileri arasında Profösör VEHBİ ERALP, Şair AHMET HAMDİ TANPINAR ve edebiyat öğretmeni NİHAT SAMİ bulunurdu. Halide Edip’in Koska’daki evi eşi Doktor Adnan Adıvar öldükten sonra çok tenhalaştı. Ünlü kadın romancımız yaşlılığını hastalıklar içerisinde geçirdi. Tek yakıni, gelini Mualla Türkgeldi oldu. Anadolu gezintilerinizde enteresan bulduğunuz yerler neresidir.? TOROS- Siirt’e bağlı Tillo köyünde ünlü MAARİFETNAME sahibi Erzurum’lu İbrahim Hakkı’nın mezarı, Elazığ’a bağlı, bir dönemin kültür merkezi olan (Harput) tâki cami ve bu cami içindeki kütüphane ile çevredeki kabristan olmuştur. Tabii ki Konya’da Mevlana’nın türbesi, doğuda Van k a le s i, Bursa’daki yeşil türbe başta olmak üzere ilk abidelerimiz bana çok haz vermiştir. Taha Bey siz b ir biyoğraf olduğunuza göre, bu alanda kim ler yetişm iştir? TOROS- Bizde batı tipi biyoğraf ve arşiv yoktu. En ünlü biyoğrafımız ALİ E M İR İ, İBNÜLEMİN , MEHMET ZEKİ PAKALIN ‘indir. İbrahim Alaeddin Gövsa ile Server İskit’i unutmamak lazım. Biyoğrafınin önemi son günlerde anlaşılmaya başlandı. Ben biyoğrafiyi şuna benzetirim. Sporcular, uzun atlama, tek adım veya üç adım atlam alar. Gerilerden yürüyerek koşmaya başlarlar ve ondan sonra ya ipi atlarlar veya üç adım yaparlar. İşte bu atlama için koşmaya başladıklarından atladıkları yere kadar geçen kısım benzetmek caiz ise biyoğrafi bilgisini oluşturur. Atlamalar ise yazılacak eserlerdir. Yani biyoğrafi bilmeden bir eser yazılamaz. Şimdi neler üzerinde çalışıyorsunuz? TOROS- İleri yaşta olduğum için ben artık Taksim’deki pastanelere ve eski sohbet yerlerimize gidemiyorum. Zaten eski sohbet adamlarımızdan kimse kalmadı. Eş dost şimdi bana geliyor. Boğazı bir tablo gibi seyreden bu mekânda onlarla derinliğine ve genişliğine sohbet ediyor, kültür alış verişinde bulunuyoruz. Bu arada Mazi Cenneti’nin 2., 3., 4. Ciltlerini hazırlıyorum. 2. Cildin adı ( SANATKARLAR A R AS IN D A ) dır. Buraya ressamlar, müzisyenler ve tiyatro sanatkarları olan dostlarım girecektir. Bedia Muavvit, Vasfi Rıza, Muammer Karaca, Ertuğrul Muhsin, Müzisyenlerden Bestekar Suphi Ziya , Türk tangosunun babası Necip C e la l, Neyzen Tevfik , Ressam ve heykeltraşlardan Hikmet Onat, Nazlı E ce vit, Sabiha Bozcalı, Sabiha Bengütaş , Ratıp Aşir, Mukaddes Saran, Füreyya Koral, Fikret Mualla, Cihat Burak, Mübin Orhon, Selim Turan, Hakkı Anlı ve diğer sanatkar arkadaşlar bu kitapta yer alacaktır. (MAZİ CENNETİ) nin 3. Cildinde Avrupa’da tanıdığım Türkologlarla Türkiye’ye gelen Türkologlar, Türk dostları ve yazarlar yer alacaktır. MAZİ CENNETİ’nin 4.cildinin adı (ÇAĞDAŞLARIM) dır. Benim yaşımda veya bir iki yaş küçük , bir iki yaş büyük olan tanınmış kişilerden oluşan arkadaşlarımı bu kitapda yaşatmaya çalışacağım. Bunlar arasında Yaşar Nabi , Behçet K em a l, Kemal Kaplancalı, Rıza Polat Akkoyunlu , Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas, Fuat Baksi, Şevket Rado, Cihat Baban,Haldun Taner gibi yazı hayatımızn ilginç kişileri anılmış ve tanıtılmış olacaktır. Biraz da çalışmış olduğunuz kütüphane ve arşivlerle dış ülkelerdeki etüdlerinizden sözedermisiniz? TOROS - OsmanlI arşivinde çalışmalarıma 1930 yılında başladım. Aralıklarla 65 sene geçmiş bulunuyor. Bu arşivde çalışmalarım sırasında Muallim Cevdet’i, Paris’te on üç sene büyükelçilik yapan Salih Münir Paşa’yı ve İsmail Hakkı Uzunçarşılı’yı tanıdım. Arşivin o günkü hali, biri yabancı üçü Türk olmak üzere dört kaynak katalogtan oluşuyordu. Bu gün yeni teknik ve geniş kültürlü kadrosuyla çok modern ve zengin bir arşive sahip bulunuyoruz. ** Avrupa’da - Rusya hariç - her devletin merkezlerini ziyaret ettim. En büyük araştırmalarım görevle bulunduğum yıllarda Paristeki kütüphaneler, müzeler ve arşivlerde olmuştu. Fransa kralını Ispanya kralına esir düşmesi üzerine ana kraliçenin ve esir kralın Kanuni Sultan Süleyman’a gönderdikleri yalvarıcı nitelikteki mektuplarını ve Kanuni’nin onlara verdiği cevabı, Paris’te buldum. Valide kraliçe OsmanlI padişahına, (sen dünyanın padişahısın) benim oğlum olan kralı bu esaretinden ancak sen kurtarabilirsin! diyor ve rica ediyordu. Böyle bir mektup üzerine Kanuni, OsmanlI donanmasını Barbaros’un kumandasında batı Akdeniz’ e gönderdi. Fransız deniz kuvvetleri de Barbaros’un emrine girdi. Barbaros’un Nis şehrini teslim almak için yaptığı ilk ihtar topunun mermisi hâlen Nis’deki eski bir binanın duvarına saplanmış olarak duruyor. Bu güllenin etrafı çerçevelenmiş ve o günün tarihi altına yazılmıştır. Nis’de Mesena müzesinde yaptığım araştırmalarda Barbaros’a ait çok önemli belgeler ve gravürler buldum. Ayrıca Paris’te müze, kütüphane, arşiv binası olmak üzere 74 yerde Türkiye’yi ilgilendiren araştırmalarda bulundum. Özellikle üçüncü Ahmet döneminde Fransa’ya olağanüstü elçi olarak gönderilen yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin dokuz yaşındaki kralla olan sohbetlerini inceledim! Dönemin ressamları tarafından yapılan gravürlerini satın aldım. Bilindiği üzere yirmisekiz Mehmet Çelebi anılarını da yazmıştır. Ama bunun haricinde kısa zamanda olağanüstü belgeler ve bilgilerle dönmüştür. Osmanlı padişahının Fransa kralına bizim bu Çelebi eliyle hediye edilen 48 resmi toplayan albümü de bir müzenin mahseninde meydana çıkardım. Bu albümün yıllardan beri nerede olduğu bilinmiyordu. Eski bir sarayın dokümanları üzerinde yaptığım izleme sonucu bu albüm tekrar tanıtılmış oldu. Paris arşivlerindeki eski kayda göre bu albümün İstanbul’da tanınmış bir artist tarafından yapılmış olduğu belirtiliyordu. Ressamının adı yoktu. Oysa ismi yazılmamış olan bu sanatkar meşhur (LEVNi)’den başkası değildi. Türklerin Paris’e nasıl kahveyi tanıttıkları ve ilk kahve olarak kullandıkları binayı da buldum. Jöntürklerin oturdukları yerleri çıkardıkları gazete idarehanelerini ve gazetelerini tesbit ettim. Ve bu gazetelerin bazı nüshalarını satın aldım. Bazılarınında fotokopilerini çıkarttım. Benim Viyana’da ve İngiltere’de ve İsviçre’de de arşiv tetkiklerim olmuştur. Şurasını belirteyimki Jöntürklerle ilgili en muntazam arşive Cenevre’de rastladım. Günlerce devlet arşivinde çalıştım. İki defa Amerika’ya gittim. Beş kere Londra’ya gitmişim. Londra müzelerinde de Türk izlerine rastladım. Ayrıca Türkler tarafından fazla etüd edilmemiş olan Vatikan arşivinde de araştırmalar yaptım. Buradaki incelemelerim Papa’nın izni ile olmuştur. Davetle Polonya’ya gittim. Orada da Türklerle ilgili araştırmalar yaptım, konferanslar verdim. Kırım savaşı sırasında İstanbul’a gelen ve burada koleradan ölen PolonyalIların milli şairinin yıllar sonra Paris’den Poloya’ya göndermiş olan cesedini taşıyan kabrini ziyaret ettim. Bilindiği üzere dünyanın en büyük şairi olan Polonyanın milli şairi, Adam Viskievviç Kırım savaşı sırasında Tarlabaşı’nda oturduğu evde ölmüş ve cesedinin iç uzuvları çıkartılarak oturduğu binanın bodrumuna gömülmüştü. Bu bina halen ziyaretçileri nadir olarak korunmaktadır. Bu milli şair hakkında Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanan kitabımız köken bakımından PolonyalI olan bu günkü Papa tarafından okunmuş ve bir takdir mektubu alınmıştır. Taha bey burada b ir çok tablolar ve özellikle imzalı fotoğraflar görüyorum. Bunlar hakkında bilgi verim lisiniz? TOROS- Burada ünlü ressamımız Namık İsmail Bey’in 1920 yılında yaptığı Abdullah Şinasi Bey’in portresi var. Ayrıca Yahya Kemal’in iki portresi bulunuyor, imzalı fotoğraflara gelince onlar kendilerinden büyük dostluk gördüğüm kişilere aittir. İmzalı fotoğrafları sırayla görelim. Abdülhak Şinasi, Refik Halit, Mithat Cemal, Neyzen Tevfik, Hamdullah Suphi, Yahya Kemal, Faik Ali, Munis Faik, Ertuğrul Muhsin, Bedia Muavvit, Burhan Felek, Muammer Karaca, Vasfi Rıza, Leyla Saz, Rıza Polat, Hale Asaf... Taha Bey’in bu zengin ve renkli kütüphanesiyle arşivinde Atatürk’ten izler de bulunuyor. Biri 17 Mart 1923 günü yani Cum huriyet’in ilanından 6 ay öncesi Mustafa Kemal Paşa’nın Latife Hanım ile evlendikten sonra ilk seyahata çıkışını ve Çukurova’ya gelişini gösteriyor. TOROS, 11 yaşında ve ilkokulun 4. Sınıfındadır. O’na bir ş iir ezberletiyorlar Mustafa Kemal ‘in önünde okutulm ak üzere. TOROS’un Atatürk ile görüntülü ikinci fotoğrafı 1930 Aralığın da Gazi Mustafa Kemal’in İstanbul’da Hukuk Fakültesine gelerek, - Selanik’ten Mahalle arkadaşı olanProfösörün ani olarak dersine giriverm esi ve talebaler arasına oturmasını tesbit ediyor. Ayrıca Taha Bey’in vitrinin de Atatürk’e ait iki anı belgesi var. Atatürk hastalığının başlaması üzerine Mersin’e gelmiş ve orada dinlenm iştir. 25 Mayıs 1938 de Ankara’ya dönerken Adana’ya uğramış ve Hatay’ın Fransızlardan alınması ile ilg ili olarak çetin görüşmelerin yapıldığı günlere rastlayan bu ziyarette Atatürk, Adana’da adeta savaşa hazır olan askeri b irliğ i teftiş ettikten sonra nehir kenarındaki bahçede bir müddet dinlenir. A tatürk’e portakal suyu ikram e d ilir ve arzusu üzerine b ir kahve pişirilir. Vilayet protokoluna dahil olan Taha Bey, eliyle kahve fincanını A tatürk’e götürür. Bu fincan telvesiyle TOROS’un hatıra dolabında muhafaza edilm ektedir. Ayrıca Atatürk amblemli iki adet sigara da . TOROS’un , çocuklarına ait olan ve kendisinin bekçiliğini yaptığı bu kültür yuvasından tatlı sohbetlerle ayrılmış bulunuyorum. Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği