SAMSUN ' İLİM YAYMA VE EGİTİM. VAKFI ONDOKUZ MAi1S ÜNİVERSİTESİ iLAHiYAT FAKÜLTESi . . TEFSIRIN DUNU VE BUGUNU • • • , . • • SEMPOZYlJlV[U ( 22-23 Ekim 1992) SAMSUN 1992 • • i) KUR'AN'IN. ANJ:..J\Ş:Q:.,MASINJ:?A OK:U~MASIYLA ILGILI BIR USUL üNERISI Yrd. Doç. Dr. Ali SAYI Dil ve Kur'an 1. Kur'an bizzat Allah katından gelmiş semavl bir kitab olduğunu söyler(l). Kitab demek yazılmış dolayısıyla söylenebilen, ifade olunabilen demektir. Bir şeyin söylenebilir-ifade edilebilir ve yazılabilir olması önümüze bir dililisan zorunluluğunu getirir. Yani bu Kitab harflerden oluşan kelimelerden, kelimelerden oluşan cümlelerden ve cümlelerden oluşan yapılardan oluşmuştur. Sonuç olarak semavi halCıkatleıin/semadan gelen hakikatierin insanlara ulaştırılın asında bir dil kullanılmıştır ve bu insanlara ulaşmanın tek yoludur. Kur'an'ın Arapça Metninden Anlaşılmasının Vazgeçilemezliği 2. Kur'an bu ulaşınada kullanılan dilin Arapça olduğunu açıkça belirtir(2). Bu belirtınelerden ikisinde "arapça Kur'an olarak inzfili"nden söz edilirken (3), bir yerde" ayetleri arapça Kur'an olarak tafsil edilmesinden"(4), bir yerde "sana arapça Kur'an olarak 1ha/vahy ettik"(5) denilerek "Arapça Kur'an olarak vahyedilmesinden", bir başka yerde "onun arapça Kur'an olarak ca'l edildiğinden"(6) söz edilir. Ayrıca "mübln bir arap lisanı"(7) terkibi kullanılarak Kur'an'ın bu bakımdan tavsifi yapılır. Bu kullanımlardan birisinde "senin kalbine münzirinden olasın diye Ruhu'lEmin mübin bir arap lisanında onun ile nüzul etti" denilerek (8), bir diğerinde "Peygamber'e bir beşer ta'lim ediyor diyen müşriklere bunu isnad ilhad ettikleri kişinin acemi/yabancı olduğu, halbuki bunun mübin bir arap lisanı olduğu" belirtilerek(9), bir başka yerde "Ktır'an'ı a'cemi kılsaydık ayetleri tafsil edilmesi gerekmezmiydi, araba acemce mi derlerdi"(lO) denilerek, bir başka kullanımda da" ... zulmeden kimseleri inzar etsinler, muhsinlere de büşra olsun diye lisanı arapça tasdik edici bir kitabdır bu .. "(l 1) tarzında söylenerek arapça niteliği açıkça ortaya konmaktadır. 3. Kur'an'da, arapça Kur'an olarak şeklinde tercüme edilen Kur'anen arabiyyen/ c.T. ~ I.JT ~ terkibinin dört ayrı durumu ifade eden 4 ayrı fiille kullanılması, Kur'an'ın hangi merhalelerde arapça olduğunu ortaya 193 koymaktadır. Buna göre Kur'an'ın: a. İnzaii b. Vahyedilmesi c. Tafsili!Derinlik Kazanması d. Ca'li yani FonksiyonerEk ilgili bulunmaktadır. kazanması arapça oluşuyla çok yakından İnzali Bunun Türkçedeki ifadesi inişi kapsayan indirme şeklindedir. Kur'an'da yağmurun semadan indirilişi İNZAL kelimesiyle ifadelendirilir (12). İnzalde ise kendisinden inzfilin başladığı bir yer ve kendisine inzalin olduğu bir yer gerekir. Semadan yağmurun inzalini ifade eden ayette semanın başlangıcında kullanılan MİNI i.JA harfi cerri inzalin kendisinden başladığı yere, yine Kur'anda bu kökten kullanılan MEN AZiL/ J)..:~.C (13) kelimesi ise kendisine inilen yerlere açıkça işaret eder. Ayrıca Kur'an'ın leyle-i kadr de jnzaiinin bir gecede birden dünya sernama inmesi olarak değerlendiren nakillere göre(14), burada da Kur'an'ın arapça olduğu sonucuna varmamız gerekir. Zira Kur'an'da İnzaı fiili Kur'anen Arabiyyen terkibi ile iki yerde birlikte kullanılmıştır(l5). Kur'an'da bu konuda söylenen bir başka şey, Ruhu'I-Emin'in onun ile Peygamberin kalbine müb!n bir arap lisanında nüzfilüdür(l6). Burada nüzfilün melek vasıtasıyla olduğu anda da, peygamberin kalbine konuluşu anında da Kur'an'ın arapça olduğu söylenmektedir. Vahyedilmesi Vahy nüzulden farklı bir şeydir. Muhtemelen nüzfil çok daha genel bir d1:1rumu belirtir. Halbuki vahy Allah katından gelen ayetlerin Resfile ulaşma usullerini belirtir. Kaynakla.~ vahyin geliş şekillerini altı veya yedi maddede toplamaktadırlar(l7). Oyle anlaşılmaktadır ki Kur'an ayetlerinin arapça olma niteliği bu vahy şekillerinden biriyle Peygamber'e ulaştırılmasında da değişmemektedir. \ Tafsili Ayetteki kullanımı, arapça bir Kur'an olarak ayetleri tafsil edilen bir kitabdır(l8) şeklindedir. Tafsil fasıliara ayırmak ve yerleştirmek anlamıyla değerlendirildiğinde, bunun ayetlerin yerleştirilmesiyle ilgili 194 olduğu safhanın da artık ayetler vahyolup Peygamber tarafından konulacağının bildirilmesiyle ilgili durumu ifade ettiği anlaşılmaktadır. Kur'an bu satbadada arapça niteliğini devam ettirmek- ve bu nereye tedir. Kitabın arapça bir Kur'an olarak ca'lini bildiren ayet, Kur'an 'ın m ahluk olduğunu söyleyen Mutezilenin bu tezine destek olarak kullandığı ayettir(l9). Mutezile buradaki caale/ ?. fiilini haleka ~ olarak anlamışlar ve Kur'an'ın malıluk olduğuna delil kabul etmişlerdi. Halbuki caale halk fiiline benzer bir anlam ifade etmekle birlikte bizzat halk etmek anlamını ifade etmez. Nitekim bu kelime çeşitli müştak:katı itibariyle incelendiğinde ortak bir nota etrafında dönen bir çok anlamı ifade ettiği anlaşılı. Bir suyun içersine pislik böceği düştüğünde suyun durumunu belirtmek üzere caale kökünden bir kelime kullanılır. Hurma ağacının erkeği hakkında da bu kökten bir kelime kullanılmaktadır. Tencerenin ateşten indirilmesinde kullanılan paçavrayı ifade eden kelime de ca'l kökündendir. Bir iş karşılığında şart kılınan ücret ile rüşvet hakkında da bu kelime kullanılır. Aynca Ca'l kelimesi effili şurfidan bir fiil olarak ta kullanılarak kendisinden sonraki fiilin başladığını, bir başka ifade ile fonksiyener hale geldiğini ifade eder(20), Bu şekilde çok farklı anlamlara geldiği görülen ca'l fiilinin asıl iffide ettiği fonksiyener kılmak olmaktadır. Fonksiyener kılmanın veya fonksiyener hale gelmenin yaratmak anlamında kullanılan halk ile ilişkisi vardır. Zira fonksiyon Wi ederneyenin meydana gelmemiş gibi kabul edilebileceği söylenebilir. Ancak bu yokluk anlamında değil, tezahür edememek anlamındadır. Şartlar uygun hale gelince ortaya çıkabilecek unsur kendi bünyesinde meknuzdur. Buna bi'l-kuvve mevcut fakat bi'l-fiil mevcut değil denilebilir. Bu da şüphesiz yoktan varetmek anlamında halk değildir' fakat zahiri olmayan birşeyin tezalı ür ederek fiili hale gelmesidir. Bunun en iyi tanımını yumurtadan çıkan civciv olayı yapar. Burada yumurtadan yeni bir şeyin çıkması söz konusudur, yeni bir şey meydana gelmişti. Ama bu yoktan var olan bir şey değildir. Zira o civcivi meydana getirecek unsur yumurtada bulunmakta, fakat uygun şartları bulamaması nedeniyle tezahür ettirmektedir. Ca'l kelimesi tarafından ifadelendirildiğini söylediğimiz bir çok mana aslında izahını yaptığımız fonksiyener kılmakla çok yakından ilgilidir. Zira ücret ve ıyaz anlamına gelmesi işçinin ancak bunlar karşılığı fonksiyon iffi etmesi, erkek hurma hakkında yine bu kökten bir kelime kullanılması dişi hurmayı dölleyerek fonksiyener hale getiımesi, içersine 195 pislik böceği düşmüş su hakkında bu kökten kullanılması suyun fonksiyonunu kaybetmesi, tencerenin ateşten indirilmesinde kullanılan paçavra hakkında kullanılması ise yine eli ,cışın sıcaktan koruyarak fonksiyener kılması nedenlerinden kaynaklanmaktadır. Bütün bu tillerde tezahür ve meydana geliş, meknuz unsurun harekete geçirilmesiyledir, yoksa yoktan varolan bir halk değil ca'l olayıdır. Tüm bunların izahı, Kitab'ın arapça bir Kur'an olarak ca'ledildiğini bildiren ayetteki Ca'l in anlaşılması an;ıacına yöneliktir. Aslında konumuz Mu'tezilenin halku'l-Kur'an meselesini irdelernek te değildir. Ama olayın halk ile ilişkisi dolayısıyla söz konusu edilmiştir. Sonuç olarak burada konumuzu ilgilendiren husus Kur'an'ın arapça bir Kur'an olarak fonksiyener kılınrnasıdır. Yani fonksiyener olması isteniyorsa arapça Kur'an olması halinin muhafazasına işaret olunmaktadır. Günümüz Dillerinde Kur'an Anlama Problemi Lafızlarını Muhafaza Ederek 4. Kur'an'ın yaşanan hayat içersinde fonksiyener hale gelmesinin arapça bir Kur'an olarak muhafaza edilmesiyle ilişkili gibi. görünmesi önümüze bir çok problem getirmektedir. Zira Kur'an arapçadır ancak yeryüzünün her tarafında arapça konuşulan ve anlaşılan bir dil değildir. Bu dururnda Kur'an'ın bu dillere çevrilmesi zorunluğu doğacaktır ve nitekim bu yaygın bir şekilde yapılan bir şeydir. Ancak Kur'an'ın bu durumda fonksiyonediğinden çok şey kaybedeceği anlaşılmaktadır. Bu dururnda hem Kur'an'ın fonksiyonediği devarn etsin ve hem de insanlar Kur'an'ı kendi dillerinde anlasınlar vakıasının gerçekleşmesi için yeni bir usul gerekir. Bu tebliğin konusu da bu usillün neler olabileceğinin deney düzeyinde bir önerrnesini yapacaktır. Kur'an Kelimelerinin Niteliği 5. Kur'an Allah katından bir Kitab'dır. Dolayısıyla içersinde yer alan kelimeler yeryüzünde ortaya çikan kelimeler gibi değildir. Onları olduğu gibi muhafaza etmek gerekir. Zira yeryüzünde kullanılan kelimeler sarf ve yapı bakırnından farklı olsalar da birbirlerinin yerlerine kullanılabilirler. Ancak Mukaddes bir Kur'an metninde yer alan her bir kelime sadece kendi yerine kullanılmalıdır. Zira bu her bir kelime kendi başına bir ayrı ine.tlıurnu veya bir fiili bildirmektedir. Bunların birbirlerinin yerlerine kullanılması mefhurn kargaşasına ve kısırlığına sebeb olacaktır. Ayrıca kavramları net olarak ortaya koyacak bir ilfm terminolojisinin dağınasına da imkan bulunarnaz. Her halü karda bu kelimelerin asil yapısının korunması zorunlu olacaktır. 196 İlim Dili Konuşma Dili 6. Yaşanan bir hayatta kullanılan dil o kadar büyük bir incelik gerektirmez. Gel yerine çabuk ol, dön yerine git denilerek aynı şeyler karşı tarafa anlatılabilir. Yani konuşma dili iletişimi/teması sağlama görevindedir. Bunda da büyük hassasiyet gerekmez. Halbuki ilim dili öyle değildir. B u dil tanım/ tarit1eıi yapmak için kullanılır. B urada iletişim sonraki plana düşmüştür. Amaç vakıa/olgulann tanımı, her zaman ve mekanda aynı şeyin anlaşılabilmesi için gerekli kelimelerin kullanılmasıdır. Bu nedenle bu olguları ifade eden lafızlar olduğu gibi muhafaza olunmalıdırlar. İlm.I Gelişmeye Yol Gösterici Vasfıyla Kur'an 7. Kur'an bizzat kendisini, Hüda bir KitabiMetin olarak tanımlar (2 1). Hüda dilimize yol gösterici, yönlendirici anlamlarıyla kazandırılmaktadır(22). Yol gösteıici olma vasfında ilme dayalı olma vazgeçilmez bir durumdur. Nitekim Kur'an kendisinde olanları ilim olarak ta belirtir. Bir çok ayette "Hz. Peygamber'e sana ilim geldikten sonra"(23) ifadesi yer almaktadır. O halde Kur'an'a ilim gözüyle de bakılabilmeli, bir ilim Kitabı olarak da değerlendirilmelidir. Kur'an'da söz konusu edilen ilmin aynı zamanda pozitif/müsbet ilim anlamında da değerlendirildiği görülür. Devenin yaratılışının, semanın yükseltilişinin, dağların dikilişinin/nasbının, arzın yayılması!sathının keyfiyeti sorulmaktadır(24). Bu çok açık bir şekilde hayvan bilimi/Zooloji, gök bilimii Astronomi ve yaratılış bilimi/Kozmoloji, yer bilimi/Jeoloji bilimlerinin ihdasını zorunlu kılmaktadır. Kur'an'ın Okunuluş Amacı 8. Bir kitabı okurken, okuma amacı son derece önemlidir. Öğrenme~ amaçlı okuma olabileceği gibi zevk almak amaçlı okuma da olabilir. Oğrenme ve düşünme amaçlı okuma da insanın muhatab olan tarafı aklı ve fikri iken, zevk alma amaçlı okuma da muhatab olan tarafı hisleri olmaktadır. Kitaplar genel olarak bu özelliklerine göre tasnif olunmuşlardır. Bilimsel ve fikri kitabiarın yanında, sanat ağırlıklı ve insanın hislerine hitab eden kitablar da burada söz konusu edilebilir. Ama bu konuların pür ağırlıkta olduğu kitabiarın mevcfidiyeti yanında, herbilinden de bir parça taşıyan kitaplar da olabilmektedir. Kur'an semavi bir ki tab tır. İman ettirmeyi, iman edilen esasların benimsetilmesi ve uygulamaya geçirilmesi hedefini güder. İnandırma olayı ise herşeyden önce ikna etmekle, ikna ise öncelikle aklen ve fikren karşı 197 tarafı tatmin ile kabildir. Dolayısıyla burada ilmi donelerin kullanılması vazgeçilmezdir. Zira olay isbat safuasındadır. Benimsetilmesi ise sevdirilmesi ile yakından alakahdıı:. :Bu hislere hitabedilerek gerçekleştirilebilir. Bu da ilim ağırlıklı bir tavırla değil, san'at ağırlıklı bir usulle gerçekleştirilebilecektir. Toplumun Kur'an ile Bağlantı Kurabildiği Tek Yol 9. Toplumumuzda öteden beri Kur'an'ın okunuş tarzı hislere yöneliktir. Güzel sesli hafızlar tarafından özel ezgi ve makamla okunan bir aşn, muhatablar zevk ile dinlemektedirler. Türk toplumunun Kur'an ile kurabildiği irtibat tarzı hemen tek budur denilebilir. Bunun cereyan etmesi reddolunamaz bir nitelik arzetmekle birlikte anlaşılınadan okunınası istenen tesirin meydana gelmesini engellemektedir. Mukabeleler okunmakta ve burada Kur'an sadece ses ve ezgi olarak dinlenip hissedilmektedir.. Aydınlann Kur'an'ı Anlama Zorunluğu ve Problemi 10. Bir toplumda aydınlar toplumun gelişmesinde motor görevini ifa ederler. Bilgi, beceri ve fikri kapasite itibariyle topluma yön verirler. Toplum da, kendileri bulmak V.f? ona uymak yerine, bunlara uymaya ve bunları taklide meyyaldirler. üzeilikle bu kesimin Kur'an'ı his taraflanndan ziyade akıl ve fikir taraflarıyla okumalan toplumsal kalkınma bakımından son derece önemlidir. Zira Kur' an, bünyesinde en ileri, en yararlı, en doğru ve en güzel bilgi-mesajlan içermektedir. Türk aydınını ve bilim adamlarını bundan mahrum etmek toplumsal gelişmeyi yavaşlatmak, ulusların birbiriyle yarışmasında onu öne geçirecek bir kaynaktan mahrum etmek anlamına gelecetir. ll. Kur'an bütün zaman ve mekanlarda problemierin hallinde insan-. lara rehber ve hüküm kaynağı olduğunu açıkça belirtir(25). Bunun fiilen gerçekleşmesi ise her çağ ve farklı mekanlardaki zaman ve mekanının problemlerini bilen alim ve aydın insanların Kur'an'ı aniayarak okumalanyl~ kabil olabilir. 12. Burada bir problem vardır. O da bu aydınların ve bilginierin Kur'an dilini bilmemeleridir. Zira Kur'an arapçadır. Bu durumda yapılacak birkaç şey vardır. a. Ya bunlara Kur'an tercemelen okutulacak, edenlerin anlayişlanna bağlı kalarak anlayacaklar, Kur'an'ı bunu terceme b. Ya da arapça öğreneceklerdir. Bu da külfetli bir iş olduğundan bu 198 okuyuş yaygınlık kazanamayacaktır. c. Yahut ta bunlara öyle bir usfil öğretilecek ki, bu usulle herbiri bir ve hakikati ifade eden arapça lafızlar muhafaza edilecek ve hem de bunlar türkçe kalıplara konularak ifade olunarak zaman geçtikçe nÜfuzu sağlayacaklardır. · meflıum Bu son şıkta ifade olunan husus bu tebliğin asıl konusunu teşkil et. mektedir. Yani KUR'AN'DA AYETLERİ OLUŞTURAN KELİME­ TERMİNOLOJİLERİ ASLİ ŞEKiLDE KORUYARAK TÜRKÇE KALIPLAR iÇERSiNDE iFADE ETMEKTiR. . Kur'an Merhumlarının Tanımlanmasında Yaygın Katkı Imkanları 13. Çağımız ihtisas çağıdır. Kur'an'da yer alan lafızların ekserisi özci hılim alanlarını ilgilendirmektedir. Bir kelimenin tarihi olarak a;:: _·_;u Lmdırılması yapılmakta, ama bu gün bunun hangi anlama geldiği, kirıgi ilirnde ne gibi hir mana ifade ettiği konusunda son derece önemli · boşluklar bulunmaktadır. Bu ise önce bu lafızların neler olduğunun teshili, sonra da ilgililere bunun arzedilmesiyle yakından ilgilidir. Bu ise bizzat bu insanların bunlar üzerinde düşünmeleri imkanının verilmesiyle kabildir. İşte yukarda tarif olunan tarzda Kur'an'ın okunınası bu açıklığın giderilmesinde önemli bir adım teşkil edecektir. Aslında bu Kur'an'ın çağdaş bilimler bakımından Tefsir olunabilmesinin de şartlarını oluşturacaktır. Uygulamalı Örnekler 14. Böyle bir okuma sisteminin yaygınlaşması halinde Kur'an ifadelerinin zaman içersinde çeşitli karşılıkları bulunabilir. Burada söz konusu edilen kelimelertrerimler değildir. Söz konusu olan arapça da harf olarak nitelenen bağlaç ... kabilinden cümle oluşturmaya yarayan elemanlardır. Örneğin lzU l~l ,İn 1 <.JI lev _,J bil ~ ellezll ~~~ ... gibi harr clcmanlardır. ,min/ ~- . ,ila/ Jl , Önceden de ifade edildiği gibi bu usulde ayeti teşkil eden kelimeler ve bunların yapılarını muhafaza edecek şekilde kullanılmakta tanımlanması konusunda okuyucuya imkan verilmektedir. asil Örneğin: Bakara suresinin hemen başlarında yer alan, Diyanet ta- ratindan hazırlanan mealde "Şüphe yok ki inkar edenleri 199 ·.;.,·.i başlarına gele- cekten uyarsan uyarınasan da birdir, inanrnazlar" ifadesiyle türkçeye kazandırılan ayet(26), önerdiğimiz usulde "küfretrniş olan Kimseleri inzar etsen de inzar etmesen de onlara sevadır, iman etmezler" şeklinde ifade edilmektedir. Görüldüğü gibi ayetteki İnzar, seva, iman ve küfür lafızlan muhafaza edilmiş, eliezıne ismi rnevsfilü büyük hart1e yazılarak Kimseler şeklinde türkçeye çevrilmiştir. Halbuki Diyanetin mealinde küfr inkar ile, inzar uyarı ile, iman ise inanma ile karşılanmıştır. Halbuki Kur'an'da İnkar daha farklı bir durumu ifade eder (27). Uyarınanın ikaz karşılığı mı, işrnar rnukabili mi, tenbih dernek mi olduğu anlaşılarnarnaktadır. Halbuki burada uyarrna inzar karşılığı olarak kullanılmıştır. İman karşılığı kullanılan inanma ise itikad etme anlamını da çağrıştırrnaktadır. Halbuki Kur'an terrninolojisinde akd, akdetrne, ukfid çok daha farklı anlarnlara gelmektedir. 15. Bu konuda kritik ve çağdaş bilimler tarafından tanımlanması gerekli iki lafzı içeren bit başka ayet(28) Diyanet mealinde şöyle çevrilmiştir: "İnkar edenler, gökler ve yerler yapışıkken onları ayırdığımızı ye bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi? Inanmıyorlar mı?. "Ayetin bizim önerdiğimiz usulde ifadesi ise "küfretmiş olan Kimseler re'y etmediler mi? Muhakkak Semavat ve Arz retk idi, o ikisini fetkettik, hayolan şeyin türnünülküllünü sudan ca'lettik, iman etmiyorlar mı?" şeklinde olmaktadır. Mealde yapışık ve ayırık karşılığı verilen kelimer Retk ve fetk kelimeleridir ve semavat ve arzın oluşumuyla ilgili olarak kullanılmaktadır. Bunların tanımını yapacak bir ilim adamı yapışık ve ayırık kelimeleri üzerinde değil retk ve fetk lafızları üzerinde düşündüğü taktirde mesafe alacaktır. Bu Konudaki Rehber ihtiyacı ve Özellikleri 16. Örneklerde de görüldüğü gibi böyle bir usülü takib etmek asgari seviyede bir arapça ve usfil bilgisine sahip kişilerle mümkün olacaktır. Bu görev bana göre İlahiyatçılara düşecektir. Teşkil edecekleri Kur'an okurrıa halkalanyla bu usul üzere Kur'an ·okumayı diğer ilim adamlarına öğretecek ve onların Kur'an'ı özellikle kendi alanlarıyla ilgili olmak üzere daha bilerek okumalarında vesile olacaklardır. Şunu da belirtmekte yarar vardır ki bu usul ile Kur'an'ın bir kere hatrnedilmesiyle takip edenler Kur'an'a önemli bir nüfuz sağlamakta, iki defa hatrnedilmesiyle de kendileri bu işi yapar hale gelmektedirler. Diıınot~ar 1. Al-i Imran 3/2 2. Zuhruf 43/3; Taha 20/113; Şura 200 42/7;Ahkiif 46112 3. Yusuf 12/2; Taha 20/113 4. Fussılet 41/3 5. Şura 42/7 6. Zuhruf 43/3 7. Nahl16/103; Şuara 26/195; Fussılet 41/44 8. Şuara 26/193-195 9. Nahll6/103 10. Fussılet 41144 ll. Ahkaf 46112 12. Bakara 2/22,164;En'am 6/99;Nahl16/10; ... 13. Yasin 36/39 14. Elmalı, Hak Dini, IX., 5968 15. Yusuf 12/2;Tahfi 20/113 16. Şuara 26/193-195 17. Tecıid-i Sarih. I., 2; Cerrahoğlu, Tefsir UsGlü, 48-50 18. Fussılet 41/3 19. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. SAYI Ali, Halku'l-Kur'an Meselesi ve Tefsir Hareketi Yönünden Değerlendirilmesi üzerine, D.E.Ü ilahiyat Fakültesi Dergisi, sy. VI., sh.599 ... vd. 20. Kelimenin Bu tarz tahlilleri için bkz. Tehzibu'lLuğa,J.,374;Cemheretu'l-Luğa 11.,101; Lisanu'l-Arab, XI.,111112; Asım, Kamus, 111.,1212 21. Bakara 2/2,5,97,185; Tevbe 9/33 22. Elmalı, Hak Dini.I.,167; Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı ( Meal), D. İşl. Bşk., Ankara, 1985, Bakara 2/2 23. Bakara 2/120,145; Al-i İmran 3/61; Ra'd 13/37 24. Gaşiye 88/17-20 25. Nisfi 4/105; Bakara 2/213; Hud 11/1 26. Bakara 2/6 27. Küfr, inkar farklılığına işaret eden ayet hakkında bkz. Nahl 16/83 28. Enbiya 21/30 201