bilimname III, 2003/3, 161-182 PEYGAMBERLİK ANLAYIŞLARI VE HZ. MUHAMMED (S.) (II. BÖLÜM) Şefaettin Severcan Prof. Dr., Erciyes Ü. İlahiyat F. severcan@erciyes.edu.tr D-Kelam Kaynaklarında Yer Alan Rivayetler Geleneksel İslam inanç ve düşüncesinin önemli ölçüde mimarları olan kelam kaynakları, İslam dünyasında geniş halk kitlelerine yerleşmiş olan Hz. Muhammed tasavvurunda tarih, hadis ve tasavvuf kaynaklarının rivayetleri kadar fazla pay sahibi değildirler. Bununla beraber, peygamberlerin gerekliliği; velâyet-nübüvvet üstünlüğü gibi kısmen entelektüel kelamî tartışmalar hariç tutulursa, geniş halk kitlelerine yansıdığı kadarıyla Hz. Muhammed (s.) öğretilerinin, hadis rivayetlerinde yer alan popüler dokuya oldukça yakın durduğu görülmektedir. Ehli Sünnet kelam âlimlerinin en önde gelenlerinden birisi olan Ebu Mansur el-Maturidî’nin (333/944), Kitabü’t-Tevhid’inde Hz. Muhammed’in risaletinin isbatı konusunda, hadis rivayetlerinde geçen mucizelerle ilgili nakilleri seçme ihtiyacı duymadan delil gösterdiği görülür.1 İmam Maturîdî Hz. Muhammed (s.)’in peygamberliğinin isbatını anlatırken delil olarak şu mucizeleri sunar: “Ay’ın yarılması, ağacın peygamberin ardından inlemesi, taşın kendisine teslim olması açık seçik mucizelerdir ki, onların hepsini bilmiş ve görmüşlerdir. Sonra az olan bir sudan insanlardan bir çok kimsenin içip kanmaları, sonra beddua etmesiyle düşmanlarının kıtlık ve darlık içine girme belasına maruz kalmaları, sonra peygamberin hürmetine kurtulmalarını istediklerinde kurtulmaları... Devenin şikayeti, pişmiş koyunun tekrar dirilip şehadet getirmesi... Hz. Ali’nin büyük bir fitneci grup tarafından şehit edileceğini bildirmesi ki, böyle olmuştur. Ve Ammar’ın azgın ve hadden çıkan bir cemaat tarafından şehit edileceğini bildirmesi... Daha başka sayılmayacak kadar çok olan hususlar vardır ki, ümmetinin âlim ve güzide olanları bunları saymaya kalksalardı kalemleri kifayet etmezdi... Bunlarla beraber gönderilen semavi kitaplarda onun peygamber olarak gönderileceği yazılmış idi. Bütün pey1 Maturîdî, Kitabü’t-Tevhid, Tahkik ve takdim: Fethullah Huleyf, el-Mektebetü’l-İslamiyye , İstanbul 1979, s, 203. 162 Şefaettin Severcan gamberlerin dilleri ile o müjdelenmiştir ve onun hakkında bütün peygamberlerden söz alınmıştır.”2 Eş’ariyye kelam ekolünün en önemli temsilcilerinden olan İmam Gazâli’nin de, peygamberlerin gaybı bilmeleri, mucizeler göstermeleri ve özellikle Hz. Muhammed’in mucizeleriyle ilgili nakillerinde, hadis ve tasavvuf rivayetlerinde yer alan popüler peygamber tasavvurunu teşvik eden bir konumda yer aldığı görülür.3 Felsefe kaynaklarında yer alan rivayetlerde İmam Gazali’nin anlayışına yeniden döneceğiz. ‘Kelamcıların hücceti’ unvanıyla anılan Ehli Sünnet kelamının önemli otoritelerinden biri kabul edilen Ebu Mansur Abdu’l-Kahir el-Bağdadî (429/1037), el-Fark beyne’l-Fırak’ ının üçüncü bölümünü ayırdığı Ehli Sünnet inançlarını anlatırken, Hz. Muhammed’in ‘ayın yarılması, çakıl taşlarının elinde tesbih etmesi, parmaklarının arasından suyun çıkması ... v.b. mucizelerini Hz. Muhammed’in nübüvvet iddiasına delil olarak gösterir.4 Yine Nizamiye Medreselerinin önde gelen hocalarından Ebu’l Maâlî Abdu’l-Melik el-Cuveynî (478/1085), el-Akîdetü’n-Nizâmiyye’sinde Hz.Muhammed’in nübüvvetine ayırdığı bölümde, ‘ayın yarılması, kurt köpeğinin Hz. Muhammed’le konuşması, Hz. Muhammed’in parmakları arasından suyun fışkırması, az yemeği çok insana yetecek kadar çoğaltması v.b.’ mucize rivayetlerini Hz. Muhammed’in peygamberliğinin delilleri olarak nakleder.5 E-Felsefe Kaynaklarında Yer Alan Rivayetler Hz. Muhammed (s.) ile ilgili felsefî kaynaklarda yer alan anlayışlar, genellikle soyut kavramlarla ele alındığı için geniş halk kitlelerine pek fazla inemediğinden onları etkilemede, onların peygamberlik ve Hz. Muhammed (s.) tasavvurlarının oluşmasında yukarıda rivayetlerini naklettiğimiz kaynaklar kadar pay sahibi değillerdir. Bununla beraber felsefecilerin peygamberlik anlayışlarının diğerlerine göre oldukça farklı çizgide olması nedeniyle burada felsefî kaynakların peygamberlik anlayışları ile ilgili rivayetlerine, sadece genel bir çerçeve niteliğinde yer vereceğiz. Felsefî kaynaklardaki nübüvvet teorileri, detaya ilişkin konularında birtakım farklılıklar taşımakla beraber, ana çerçevede genelde aynı metotla belirlenmiş birbirlerine benzeyen anlayışlardır. Bu anlayışlara göre, nebîlerin, gaybî bilgilere vakıf 2 Maturîdî, Kitabü’t-Tevhid , Yayına hazırlayan: Fethullah Huleyf, Tetkik ve takdim : Fikri Yavuz, Tercüme: Hüseyin Sudî Erdoğan, Hicret Yayınları, İstanbul 1981, s, 339-340. 1979, s, 203. 3 İmam Gazâlî, İhyâu ‘Ulûmi’d-Dîn, c, IV, s, 2398. 4 Ebu Mansur Abdu’l-Kahir el-Bağdadî, el-Fark beyne’l-Fırak, Neşreden: Muhammed Muhyiddin Abdulhamid, Mektebetü Dâru’t-Turâs, Kahire tarihsiz, s, 322-323. 5 Ebu’l Maâlî Abdu’l- Melik el-Cuveynî , el-Akîdetü’n-Nizâmiyye , Tashihli olarak neşreden : Muhammed Zahid el-Kevserî, Matbaatü’l-Envâr, Kahire 1948, s, 56-57. Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.) (II. Bölüm) 163 olmaları; mucizeler yardımıyla nübüvvet iddialarını desteklemeleri; meleği/Cebrâili bir şekilde görebilecek ve sözlerini işitebilecek özellikte olmaları gerekir.6 Felsefede nübüvvet konusunu ilk ele alanlardan olan ve bu konuda üstad olarak görülen Farabi’ye göre Nebi, muhayyile kuvvetinin son haddinde olduğu kişidir. Bu nedenle onun uyanık iken de Faal Akıl’dan şimdiki ve gelecekteki tek tek şeyleri veya onların duyusal temsillerini, soyut/aşkın ma’kûlâtın ve diğer şerefli varlıkların temsillerini alması ve onları görmesi mümkündür. Nebî’nin dışındaki insanlar Faal Akıl ile uyanık iken bu teması kuramazlar ve eğer muhayyile melekeleri çok gelişmiş ise bunları sadece ruhen tahayyül ederler veya sadece uykularında görebilirler ki, bu muhayyile gücünde daha aşağı bir seviyedir.7 İbn Sina nübüvvet konusunda genel hatlarıyla Farabi’yi takip ederek onu biraz daha geliştirir. Ona göre, insan türünün devam edebilmesi için, diğer insanlarda bulunmayan özellikleri taşıyan ve mucizeleri olan insan bir peygamberin varolması gerekir.8 Peygamberin en büyük başarısı, kutsal aklıyla sağlamış olduğu bilgilerle insanlar için adalet ve gelenek kurmasıdır. O, ilk başkan ve hakiki meliktir. Çünkü hem teorik yetisi hem pratik yetisi ve hem de hayal güçleri itibariyle yetkinliğin doruğundadır.9 İbn Sina’ya göre “peygamberlerin sahip oldukları kutsal akıl peygamberlik yetilerinin en yücesidir.”10 Gazali’ye göre risalet, “Ulvî bir tercih, Rabbanî bir mevki, İlahî bir ihsandır, gayret ve çalışmayla elde edilemez... İnsanlığın insan cinsine, melekliğin meleklerin cinsine ait olması gibi risalet de resullere ait bir özelliktir.”11 “ Nübüvvet, nebînin kendisine ait ve onunla hususileştiği; onunla kendisini başkalarından ayırdığı, bir keyfiyet olup bir takım özellikleri vardır. Bunlar: a. Nebî, Allah’ın zâtına ve sıfatlarına/özüne ve niteliklerine ait olan gerçekleri; melekler ve âhiret gününe ait hakikatleri hiç kimsenin bilmediği daha geniş ve kesin bir bilgi ile bilirler. 6 Tehânevî, Muhammed Ali, Keşşâfü Istlâhâti’l-Fünûn ve’l-Ulûm, Mektebetü Lübnan, Beyrut 1996, Birinci baskı, c, II, s, 1681-1682. 7 Ebu Nasr el-Farâbî, Kitâbu Ârâ-i Ehli’l-Medîneti’l-Fâdıla, Dâru’l-Meşrık Yayınevi, Beyrut 1986, Beşinci baskı, s, 115. 8 Yıldız, Mustafa, İbni Sina ve Gazâli’nin Akıl Öğretilerinde Kutsal Akıl (El-Aklü’l-Kudsî), Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2001, s,157. 9 İbn Sina, Risale fi’n-Nefsi ve Bekâihâ ve Meâdihâ, Ahvâlü’n-Nefs içinde, tahkik ve neşir: Ahmet Fuad el-Ehvânî, Mısır 1952, Birinci baskı, s,125-126. 10 Cihan, Ahmet Kamil, İbn Sina ve Gazalî’de Bilgi Problemi, İnsan Yayınları, İstanbul 1988, s, 67. 11 İmam Gazâlî, Meâricü’l-Kuds fî-Medâric-i Ma’rifeti’n-Nefs, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1988, s, 131. 164 Şefaettin Severcan b. Nebînin fizik kanunlarına uymayan mucizeleri tamamlamak için kendisine ait bir özelliği vardır. c. Nebînin melekleri görmek için kendisine ait özelliği vardır. Öyle ki, “Nebî vahiy esnasında bilgiyi veren meleği bizzat müşahede eder.”12 d. Nebî, uyurken ve uyanıkken Levh-i Mahfuz’a bakmak suretiyle gelecekte olacakları bilme özelliğine sahiptir.”13 “Nebîler, ilk akla ve soyut akıllara uyum gösterebilen akıllarıyla; felekiyyata ait nefislere benzeyen nefisleriyle; bu akıl ve nefislerin benzerini kabul etmeye uygun tabiat ve mizaçlarıyla diğer insanlardan ayrılırlar... Nebî, tabiat ve mizaç; akıl ve nefis olarak seçkindir, bu seçkinlikte hiç kimse ona ortak olamaz. Nebî, insanî ve beşerî suret bakımından diğer insanlarla ortak ise de anlam olarak onlardan ayrıdır.”14 Felsefecilerin peygamberliği akıl ile kanıtlanabilecek bir kurum konumunda ele almalarını yanlış bulduğunu söyleyen İbn Haldun’a göre peygamberlik, akla dayalı bir kurum değildir; onu açıklayan ancak dindir.15 İbn Haldun’a göre peygamberin kalplerine Allah tarafından ilâhî bilgiler verilmiştir; onların dile getirdiği hârikalar ve kâinatın insanlar tarafından bilinemeyen gaybî bilgileri, ancak Allah’ın peygamberler aracılığı ile bildirmesi ile bilinebilir, bunların başka bir şekilde bilinmesi mümkün değildir. 16 İbn Haldun’a göre peygamberlik belirtileri şunlardır: a. Peygamberin peygamberlik öncesi döneminde, iyi işlerin sahibi, dürüst ve zeki olması, her türlü kötü işlerden ve kötülüklerden uzak kalmış olması gerekir. b. Peygamber insanları dine, ibadete, namaza, sadaka vermeye ve iffetli olmaya davet etmelidir. c. Peygamber toplumu içinde asaletli ve şerefli bir soya sahip olmalı ve onlar tarafından korunmalıdır. d. Peygamberler peygamberliklerinin doğruluğunu kanıtlamak için mucizeler ortaya koymalıdır.17 İbn Haldun’a göre peygamberler, riyazet veya nefsi arındırmaya ihtiyaç duymadan insan/beşer tabiatlarından hem cismânî ve hem de ruhânî olmak üzere tamamen sıyrılıp, melekler makamına katılabilecek kabiliyettedirler. Onlar göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir anda melekler âlemine erişir ve orada meleklerle bera12 Cihan, s, 119. İmam Gazâlî, İhyâu ‘Ulûmi’d-Dîn, c, IV, s, 2398. 14 İmam Gazâlî, Meâricü’l-Kuds fî-Medâric-i Ma’rifeti’n-Nefs, s, 131-132. 15 İbn Haldun, Kitâbü’l-İber ve Divânü’l-Mübtede-i ve’l-Haber/Mukaddime, Dârı İhyâ-i’t-Turâsi’lArabî, Beyrut tarihsiz, s, 44. 16 İbn Haldun, Mukaddime, s, 91. 17 İbn Haldun, Mukaddime, s, 92-93. 13 Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.) (II. Bölüm) 165 ber İlahî hitapları alırlar. Bunlar Allah’ın elçileri olup, Allah bunları göz açıp kapayıncaya kadar insanlıktan/beşeriyetten sıyrılıp kudsî âlemlere çıkabilir kâmillikte yaratmıştır. “Vahiy”de bu sıyrılmada gerçekleşir.18 II. Sıradanlaştırmacı Peygamber Anlayışı Peygamberliği sıradanlaştıran anlayış, karşımıza iki ana tabloyla çıkar. Bunlardan birincisi, peygamberlerini hem insan olarak hem de görev ve fonksiyon olarak sıradan kabul eden ve genellikle Yahudilere âit olan tablodur. Bu tabloda hem bir kurum olarak peygamberlik ve hem de tek tek peygamberler toplumlarından herhangi biri gibi sıradandır. İkincisi daha çok Hz. Muhammed (s.)’ile ilgilidir ve onu genellikle ideolojik ve misyonerce okuyan bir kısım Hıristiyan ve Yahudi oryantalistlere/müsteşriklere/şarkiyatçılara âit olup, daha çok yirminci yüzyıl motiflidir. Bu anlayış, Hz. Muhammed (s.)’i vahiyden koparıp Kur’an’ı onun kendi kültürel birikiminin ortaya çıkardığı bir “kitap” olarak takdim etmektedir. Ayrıca, Hz. Muhammed (s.)’i ve Kur’ân’ı kabul etmekle birlikte bunların mesajlarının devamlılığını reddeden ve onları sadece kendi mekan ve zamanlarında bir tarih dilimine yerleştiren anlayışı da buraya ilave edebiliriz. İslam dünyasında bu anlayışın en çarpıcı örneklerinden biri Ali Abdurrâzık’ın (1887-1966) peygamber tasavvurudur. O, el-İslâm ve Usûlü’l-Hükm adlı eserinde, “Hz. Peygamberin siyasal misyonunu ve toplumsal liderliğini kendi devrine hasrederek O’nu zorunlu bir biçimde yalnızca ‘ahlâk sembollüğüne’ indirgediği söylenebilir.”19 Peygamberi hem insan hem de fonksiyonel olarak sıradan bir konuma indirgeyen anlayışın sahipleri, peygamberlerine karşı birbirlerine davrandıkları gibi davranmaktan çekinmezler. Onlar, peygamberleriyle yaptıkları anlaşmaları hiç çekinmeden bozarlar; peygamberleri haksız yere öldürürler; veya peygamberlerini öldürmedikleri halde onu öldürdük diye kasılarak övünürler; peygamberleri putlara taptıkları gerekçesiyle kafir olmakla suçlarlar; onlara çok ağır iftiralar atarlar20 ve onları Allah’tan sadece haber getiren bir postacı gibi görmek suretiyle sıradan bir insana yaptıkları her şeyi onlara da yapmakta bir sakınca görmezler. Çünkü onlara 18 İbn Haldun, Mukaddime, s, 98. (*)Makalenin devamı. *Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. 19 Özafşar, Mehmet Emin, s, 330. Bu eserle ilgili olarak bakınız: Sâidî, Abdulmuteâl, el-Kadâya’l-Kübrâ fi’l-İslâm, Mısır 1960, s,419-427; Behiy, Muhammed, el-Fikru’l-İslâmiyyi’l-Hadis, VI baskı, 1973, s, 263290; Görmez, Mehmet, “İslam Dünyasında Laiklik Tartışmasını Başlatan Bir Kitap ve Bu Kitabın Serencamı”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, c, 8, sayı, 3-4, s, 223-231. 20 Nisa, 155-158. 166 Şefaettin Severcan göre bir peygamber bir fahişenin oğlu ve bir kanun kaçağı bile olabilir...21 Bu anlayışları paylaşanların en belirgin örneğini Yahudiler oluşturur. 1. Peygamberliği Sıradanlaştıran Anlayış Peygamberi kendisi ve göreviyle sıradanlaştırmanın en çarpıcı örneğini muhtelif peygamberlerine karşı takındıkları anlayış ve tavırlarıyla Yahudiler teşkil ederler. Yahudi kutsal kitapları peygamberliği, nebi, hozêh, roêh,22 Allah adamı, kul, Allah’ın kulu, haberci, elçi, bekçi ve mecnun kelimeleri ile ifadelendirirler. Yahudîlikte peygamber,“Tanrı’nın iradesini insanlara tebliğ edip, onlara öğretmek için yetki verdiği kişidir.”23 Ahdi Atik’in Tesniye kitabının XVIII. babında anlatılanlar Yahudilerde peygamberlik kavramının temel yasası ve peygamberlerle olan ilişkilerinin temel çerçevesi olarak kabul edilir. Yahudilikte peygamberlik, her ne kadar Eski Ahid’de Hz. İbrahim nebi olarak geçtiği için onunla başlamakta ise de, işlevsel peygamberlik Hz. Musa ile başlar. İbranî geleneğinde peygamberlik, Hz. İbrahim ile haber verilmekte, Hz. Musa ile doğmaktadır. Hz. Musa, peygamberliğin bütün hususiyetlerini kendisinde toplamış ve kendisinden sonrakilerin prototipi olan bir peygamberdir. Hz. Musa’dan hemen sonra Yeşu’dan başlayarak Samuel’e kadar devam eden dönem, daha çok karizmatik peygamberlik dönemidir. Bu dönemde İlahî seçim, keyfî ve şaşırtıcıdır. Kadınlara ve bir fahişenin oğlu olan Yeftah gibi kanun kaçaklarına24 da İlâhî ruh gelmektedir. Bütün hâkimleri peygamber olarak kabul eden Yahudi peygamber telakkisinde onların sonuncusu olan Samuel hem kâhin hem hâkim hem de krallığa geçişi sağlayan kişidir. Samuel döneminde peygamberlik gruplar halindedir, bunlar zümreler halinde yaşamakta, şarkı söyleyip dans etmekte, musiki aletleri kullanmaktadırlar. Bunların şamanlara, büyücülere benzedikleri de ileri sürülmüştür. Bunlar tam cezbeye kapılıp kendilerinden geçmektedirler. Bunların, Frigya, Fenike ve Grek peygamberlerine benzediği, hatta onlardan İsrâiloğullarına geçtiği de iddia edilmektedir.25 Hz. Lut’u peygamber kabul etmeyen, Hz. Davud ile Hz. Süleymanı da kral olarak gören İsrâiloğullarında Krallığın parçalanmasıyla peygamberler arasında da bir mücadele başlar. Kuzey krallığında peygamber Eli, Baal peygamberlerinden 450; 21 Eski Ahit, Hâkimler, 11/1-3. Hozêh ve Roêh: Rü’yet ve rüya ile veya başka bir yol ile Tanrı ile bağlantı kuran ve geleceğe ait bilgiler alan kişi demektir. 23 Nouveau Dictionnaire Biblique , Suisse 1979 , s , 621’ den , Harman, Ömer Faruk, “Yahudilikte Peygamberlik ve Peygamberler”, basılmamış makale, s, 9. 24 Eski Ahit, Hâkimler, 11/1-3. 25 Harman, Ömer Faruk, s, 29-30. 22 Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.) (II. Bölüm) 167 Aşere peygamberlerinden de 400 peygamberi öldürtür. Yazar peygamberler; Esâret dönemi peygamberleri ve Pers dönemi peygamberleri ile devam eden Yahudi peygamberleri, Malaki ile son bulur.26 Yahudilerin kutsal kitaplarına göre peygamberliğin temel karakteristiklerini şöyle sıralayabiliriz: a. Peygamberlerin aslî görevi, vahye aracılık etmeleridir. Tanrı’nın kelamı bütün halka yöneliktir, ancak Yahve, halka hitap etmek için aracılar ve sözcüler kullanmaktadır. Kelamın aracıları ve sözcüleri ise peygamberlerdir. Sadece Hz. Musa, diğerlerinden farklıdır ve onları aşar.27 Peygamberler üstün bir gücün hakimiyetinde olduklarının farkındadırlar.28 Onların görevleri İlahî teminat altındadır. Yeremya’ya şöyle buyurulmuştur: “Ben çocuğum deme, çünkü seni kime gönderirsem gideceksin ve sana emrettiğim her şeyi söyleyeceksin. Onların yüzünden korkma; çünkü seni kurtarmak için ben seninle beraberim.”29 c. Peygamberlerin görevi sadece Tanrı ile ferdi bir münasebetle sınırlı değildir. Onların kavimleri ile ilgili yerine getirmeleri gereken görevleri de vardır.30 Peygamberler görev olarak kendilerine emanet edileni olduğu gibi nakleden elçilerdir.31 Yahudilikte peygamberlerin bir kısmı daha ana karnında iken bu görevi alır. Yeremya ile ilgili olarak Rab şöyle demektedir: “Ana karnında sana şekil vermeden önce seni tanıdım ve sen doğmadan önce seni takdis ettim; seni milletlere peygamber ettim.”32 İşaya da kendi peygamberliği ile ilgili olarak şöyle der: “Ana rahminde iken Rab beni çağırdı; anamın karnında iken adımı andı.”33 d. Peygamberlere Tanrı’nın onunla beraber olduğunun bir alâmeti olarak, Hz. Musa’ya verilen bir çok mucizede olduğu gibi, gerektiğinde bir takım mucizeler verilmektedir. Peygamber olduğunu iddia eden birinin, gelecekle ilgili verdiği haberler doğru çıkarsa o, hakiki peygamber, doğru çıkmaz ise yalancı peygamberdir. e. Peygamberlerinin bir kısmını, Tanrı’nın ağzı yerinde görürken34 diğer bir kısmına bazı uygunsuz davranışlar isnad ederler. Onlara göre, Hz. Lut kızlarıyla zina etmekte,35 Hz. Davud zina edip adam öldürmekte,36 Hz. Süleyman putlara tapmakta,37 Hz. Harun altından bir buzağı putu yapıp ona tapılmasını istemekte,38 Hz. Musa âdeta Allah’ı azarlayan, Ona baş kaldıran konumlarda sunulmaktadır.39 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 Harman, Ömer Faruk, s, 32. Sayılar, 12/6,8; Tesniye, 18/15-19; 34/10. İşaya, 8/11; Hezekiel, 1/3. Yeremya, 1/7-8. İşaya, VI; Yeremya, I; Hezekiel, I-III. Yeremya, 23/28; Haggay, 1/3. Yeremya, 1/5. İşaya, 49/1. Çıkış,4/15,16; Sayılar, 22/38; 23/5,12,16; Tesniye, 18/18; Yeremya, 1/9; 5/14; 15/19. Tekvin, 19/30-36. II. Samuel, 12/1-31. Kırallar, 11/4. Çıkış, 32/1-5, 24. Sayılar, 11/10-15. 168 Şefaettin Severcan 2. Hz. Muhammed (S.)’i Sıradanlaştıran Anlayış Geçen yüzyılda Batı’da genellikle Hıristiyan kısmen de Yahudi şarkiyatçılar Hz. Muhammed (s.) ile ilgili pek çok çalışma yapmışlardır. Bu çalışmalar objektif bir değerlendirmeye tâbi tutulduklarında, R.V.C. Bodley, M. Watt ve Hans Küng gibi istisnaları bulunmakla beraber bunların önemli bir kısmında, bilimsel kaygılar şöyle dursun, bir din misyonerinin önyargılarının ve fanatizminin kalın izleri görülür. Bunlar arasında, “açık vesikalara rağmen, hadiseleri aslî şekillerinden uzaklaştıran, onları, olduklarından başka türlü gösteren, hakikatleri tahrif etmekten çekinmeyenler de çoktur. Bunların İslam tarihi üzerinde yaptıkları kasıtlı yanlışlık ve yolsuzluklar, ya haberlerin kaynaklarımızdan tercüme ve nakilleri sırasında yapılmakta ya da kasten yanlış anlamaktan ileri gelmektedir. Yanlışlıkların ve hatta iftiraların haddi, hesabı yoktur.”40 Müsteşrikler hakkında Bodley’in şu değerlendirmesi, kendisinin de bir İngiliz müsteşrik olması dolayısıyla anlamlıdır: “Müsteşriklerin Hz. Muhammed hakkında yazdıkları biyografiler bir çok vasıflardan mahrum ve noksandırlar. Onların eserlerinde Hz. Muhammed umumiyetle bir duvara işlenmiş tek boyutlu bir tasvir gibi görünür. Bu boyut hayalî veya maddi yahut da aldatıcı olabilir... Hz. Muhammed yavan bir tasvir mevzuu haline getirilmektedir. Halbuki Hz. Muhammed hiç de böyle değildir... Hz. Muhammed’in tanınmış unvanı “Allah’ın Habercisi” manasına Resûlullah’tır... Allah’ın Resûlüdür Muhammed. İşte bunun için hikayeme “Resul: Muhammed’in Hayatı” adını verdim.”41 Müsteşriklerin çoğunluğuna göre, Kur’an Allah’ın vahyi olmayıp, Hz. Muhammed (s.)’in kendi kültürel birikimiyle telif ettiği/meydana getirdiği bir kitaptır. İslam dini de yine Hz. Muhammed (s.)’in birikimlerinin sonucu kişisel gayretiyle kurduğu bir dindir. Ve yine bunlara göre, Hz. Muhammed (s.) hem Kur’an için hem de İslam dini için ihtiyaç duyduğu birikimlerini, yaşadığı coğrafyada inananları ile görüşme imkanları bulabildiği, Yahudilik ve Hıristiyanlık başta olmak üzere diğer din ve kültürlerden edinmiştir. Bu klasik müsteşrik bakışıdır ve Hz. Muhammed (s.)’i sıradan başarılı bir ıslahatçı; vahiy bağlantısı olmayan ya ruhanî bir lider ya da sosyal bir reformcu kimliğine indirger. Bu klasik müsteşrik bakışını, VII. yüzyılda Arabistan Hıristiyanlığının merkezi olan Necran’dan Medine’ye gelen heyetle, Kur’an ayetlerinin de delaletiyle42 bizzat Hz. Muhammed (s.)’in yapmış olduğu tartışmalara kadar taşımak mümkündür. VIII. yüzyılın sonlarında Abbasi halifesi el-Mehdi’nin Nesturi patriği Timothy’ye Hz. Mu40 Köksal, M. Asım, Hz. Muhammed (s.) ve İslamiyet Mekke Devri, İrfan Yayınevi, İstanbul 1973, İkinci baskı, s, 2. 41 Bodley, R.V.C.,Tanrı Elçisi Hazreti Muhammed, Tercüme: Semih Yazıcıoğlu, Nebioğlu Yayınevi, İstanbul tarihsiz, İkinci baskı, s, 7-12. 42 3 Âl-i İmran, 61,64. Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.) (II. Bölüm) 169 hammed (s.)’in peygamberliği hakkında sorduğu soruya, patriğin “Muhammed peygamberlerin yolunda yürümüştür”43 şeklinde cevap vermesi de bu anlayışın ilk örneklerinden biridir. XVIII. asrın sonlarına doğru Avrupa’nın İslam ülkelerinde siyasi nüfuzlarının artmasıyla, Avrupalılar için İslam dinini inceleme bir ihtiyaç haline gelince, Hz. Muhammed ile ilgili eserler yazan müsteşrikler de çoğalır. Bunlar arasında önemli bir yere sahip olan Margoliouth’un verdiği bilgilere göre, Avrupa’da Peygamberimiz’in hayatına dair yazılan eserler, Thomas Gagnier’in 1723’de Ebu’lFidâ’nın eserini bastırmasıyla başlar ve 1843’de G. Wiel’in Almanca yazdığı, Muhammed der Prophet’i; 1850’de G.L. Merrick’in Şii kaynaklarına dayanarak yazdığı The Life and Religion of Mohammed’i; 1861’de William Muir’in, The Life of Muhammed’i; yine aynı yılda Abdullah Cevdet tarafından Türkçe’ye çevrilen ve “müellifin garazkarlığı elle tutulacak derecede göze çarpan,”44 Dr. Dozy’nin, History of İslam’ ı ve diğerleri 45 ile devam eder. XX. yüzyılda daha fazla müsteşriğin eser yayınladığını görürüz. 1905 yılında Margoliouth’un Mohammed and The Rise of Islam’ ı; aynı tarihlerde, H. Cahit Yalçın tarafından tamamı Türkçe’ye tercüme edilen ancak sadece hicretin 12. yılına kadar olan kısmı İslam Tarihi adıyla yayınlanmış olan ve kendisine M. Asım Köksal tarafından bir reddiye yazılan,46 İtalyan şarkiyatçı Leon Caetâni’nin Annali dell’ Islam’ ı ; Reşat Nuri tarafından Türkçe’ye tercüme edilen Emile Dermenghem’in La Vie de Mahomet‘i;47 Belçıka’lı bir rahip olan Lammens’in Islam Beliefs and Institutions adlı eseri; İslam’ın köklerini Hıristiyan çevrelerde arayan Richard Bell’in The Origins of Islam in its Christian Environment adlı eseri; 1932 ve 1965 yıllarında iki baskı yapan, Arent Jan Wensınck’in The Muslim Creed Its Genesis and Historical Development adlı eseri;48 İngiliz Oryantalist H.A.R. Gibb’in Mohammedanism An Historical Survey ’i49; İngiliz oryantalist Alfred Guillaume’nin İbn İshak’ın Sire’sini İngilizceye çevirisi olan The Life of Muhammad Translation of Ibn Ishak’s Sîrat Rasul Allah adlı ve 1954 ve 1956’da iki baskı yapan Batılı okuyuculara İslam’ı tanıt43 Aydın, Mahmut, “Bazı Çağdaş Hıristiyan Düşünürlerine Göre Hz. Muhammed’in Peygamberliği”, Diya- net İlmî Dergi Peygamberimiz Hz. Muhammed Özel Sayı, Ankara 2000, s, 271. 44 Köksal, M. Asım, Hz. Muhammed (s.) ve İslamiyet Mekke Devri, s, 2. 45 Müsteşriklerin Hz. Muhammed ve İslam Tarihi ile ilgili yazdıkları eserler ve bunların değerlendirilmeleri için bakınız : Şiblî, Mevlâna, Asr-ı Saadet İslam Tarihi, Mütercim: Ömer Rıza Doğrul, Toker Matbaası, İstanbul 1973, c, I, s, 72-80; Köksal, M. Asım, Hz. Muhammed (s.) ve İslamiyet Mekke Devri, s, 2; Hıdır, Özcan, “XX. Yüzyıl Oryantalist Çalışmalarda Hz. Peygamber İmajı”, İLAM Araştırma Dergisi, İstanbul Temmuz-Aralık 1998, c, III, sayı, 2, s,141-165; Hıdır, Özcan, “Batı’da Hz. Muhammed İmajı,” Diyanet İlmî Dergi Peygamberimiz Hz. Muhammed Özel Sayı, Ankara 2000, s, 297-306; Aydın, Mahmut, “Bazı Çağdaş Hıristiyan Düşünürlerine Göre Hz. Muhammed’in Peygamberliği”, Diyanet İlmî Dergi Peygamberimiz Hz. Muhammed Özel Sayı, Ankara 2000, s, 271-296. 46 Köksal, Mustafa Asım, Müsteşrik Caetaninin Yazdığı İslam Tarihindeki İsnad ve İftiralara Reddiye, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1986. 47 Dermenghem, Emıle, Muhammed’in Hayatı, Tercüme: Reşat Nuri, Devlet Matbaası, İstanbul 1930. 48 Wensınck, Arent Jan, The Muslım Creed Its Genesis and Historical Development, London 1965. 49 Gıbb, H.A.R., Mohammedanism An Hıstorıcal Survey, Oxford Unıversıty Press, London 1969. 170 Şefaettin Severcan mak için yazdığı Islam50 adlı eseri; 1956 yılında yayınlanan ve 1986’da dördüncü baskısını yapan Kenneth Cragg’ın The Call of The Minaret ’i; Norman Daniel’in Islam and the West-The Making of an Image adlı eseri; eserinin isminden de anlaşılacağı gibi, İslam’ın temelini Yahudiliğe bağlayan Charles Cutler Torrey’in The Jewish Foundation of Islam‘ı; Yahudi asıllı çok ünlü bir Marksist yazar Maxsime Rodinson’un yirmi beş dile çevrilmiş olan Mohemmed; ve Hz. Muhammed ile ilgili son dönemde yapılmış çalışmaları tanıtan, A Critical Survey of Modern Studies on Muhammad adlı eserleri; İslam’ı ve Müslümanları aşağılayan ifadelere yer veren, Patricia Crone ve Michael Cook’un yazmış oldukları Hagarism The Making of the Islamic World adlı eserleri 51; ayrıca Michael Cook’un tek olarak ve “ateist bir bakış açısıyla”52 kaleme almak suretiyle, Kur’an ve Hz. Muhammed’in kaynaklarını Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa bağlamak için bir bölüm ayırdığı,53 Muhammad adlı eseri54; İsrail’li oryantalist Uri Rubin’in The Eye of Beholder: The Life of Muhammad as Viewed by the Early Muslims – A Textual Analysis adlı eseri55; Amerikalı oryantalistlerden F.E. Peters’in 1994 yılında yayınlanan Muhammad and the Origins of Islam ’ı56 İsviçreli oryantalist Hans Küng’ün Christianity and World Religions: Paths for Dialogue with Islam, Hinduism and Buddhism adlı eseri ve İskoçyalı dünyaca meşhur yazar W.Montgomery Watt’ın Muhammad at Mecca; Muhammad at Medine; Bell’s Introductıon to the Qur’an57; Muhammad: Prophet and Statesman58 ve Muhammad’s Mecca History in the Qur’an adlı eserleri.59 Yukarıda yazılış tarihlerine göre sıralamaya çalıştığımız bu eserler, XX. yüzyılda yayınlanmış ve alanında tanınmış olan eserlerden seçmelerdir. Bu eserlerde, 50 Guillaume, Alfred, Islam, Penguın Books, Edinburg 1962. Crone, Patricia – Cook, Michael, Hagarısm The Making of the Islamic World, Cambrıdge Unıversıty Press, London 1977. 52 Hıdır, Özcan, “XX. Yüzyıl Oryantalist Çalışmalarda Hz. Peygamber İmajı”, s, 159. 53 Cook, Michael, Muhammad, Oxford Unıversıty Press, London 1983, s, 77-82. 54 Cook, Michael, Muhammad, Oxford Unıversıty Press, London 1983. 55 Rubin, Uri, The Eye of Beholder: The Life of Muhammad as Viewed by the Early Muslims – A Textual Analysis, The Darwin Press, Princeton 1995. Bu eserle ilgili bir tanıtım yazısı için bakınız: Hıdır, Özcan, Uri, Rubin, The Eye of Beholder: The Life of Muhammad as Viewed by the Early Muslims – A Textual Analysis, The Darwin Press, Princeton 1995, 285, İLAM Araştırma Dergisi, c, III, sayı, 2, İstanbul Temmuz-Aralık 1998, s, 183-185. 56 Peters, F.E. , Muhammad and the Origins of İslam, Albany: State University of New York Press 1994. Bu eserle ilgili bir tanıtım yazısı için bakınız: Hıdır, Özcan, Peters, F. E., Muhammad and the Origins of İslam, Albany: State University of New York Press 1994, 349, İLAM Araştırma Dergisi, c, III, sayı, 2, İstanbul Temmuz-Aralık 1998, s, 187-189. 57 Watt, W.Montgomery, Bell’s Introductıon to the Qur’an, Edinburg University Press, Edinburg 1970. Bu eser, Süleyman Kalkan tarafından Kur’ân’a Giriş adıyla Türkçe’ye çevrilerek 1998 yılında Ankara Okulu Yayınları arasında yayınlanmıştır. 58 Watt, W.Montgomery, Muhammad: Prophet and Statesman, Oxford Unıvesity Press, London 1961. 59 Watt, W.Montgomery, Muhammad’s Mecca History in the Qur’an, Edinburg University Press, Edinburg 1988. Bu eser, Mehmet Akif Ersin tarafından Hz. Muhammed’in Mekke’si Kur’an’da Tarih adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiş, 1995 yılında Bilgi Vakfı Yayınları arasında yayınlanmıştır. 51 Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.) (II. Bölüm) 171 W.M.Watt ve Hans Küng gibi pek az müsteşriği istisna edersek, diğerlerinde, düşüncelerini kimi biraz yumuşak ve ılımlı kimi biraz daha sert ve garazkar şekilde ifade etmiş olsalar da, genelde ağız birliği etmişlercesine aynı anlayış hakimdir. Yazımızın sınırları açısından, bu anlayışın merkezinde yer alan ve oryantalistler arasında objektif olarak kabul edilen, Maxsime Rodinson’un düşüncelerini vermekle yetineceğiz. “Psikoloji kitaplarına üstünkörü bir göz atmak, birsam (sanrı) halindeyken sözler işiten ve olaylar gören binlerce iyi niyetli ve samimi insan bulunduğunu anlamaya yeterlidir. Ve bu insanlar, gene aynı samimiyetle, görüp işittikleri şeyleri de daha önce katiyen görüp işitmediklerini iddia etmektedirler. Ama durumları objektif şekilde incelendiği taktirde meydana çıkmaktadır ki, söz konusu şeyleri görüp işitmişler ama unutmuşlardır; ve şimdi bilinç altıları, bunları kendilerine yeni ve değişik kombinezonlar halinde sunmaktadır. Demek ki, Muhammed’in konuştuğu Yahudi ve Hıristiyanlardan olağanüstü varlıkları işitmiş olması pekâla mümkündür. Gerçek yaşantısındaki unsurların, düşünce ve rüyalarının temel malzemesinin, bir vakitler dinleyici olduğu konuşmalarla ilgili anılarının; bilinçaltında dağılıp çözüldükten sonra yeni yeni şekiller içinde ve başka bir planda hiç işitilmedik gibi gelen sözler halinde tezahüründe ve bu “yeni” sözlerin, başkaları tarafından işitilmemesine rağmen kendisine kesin bir gerçeklik duygusu vererek, tamamıyla nesnel ve dış dünyaya ait bir etkinliğin delilleri olarak görünmesinde, bugün biliyoruz ki, pek de anlaşılmaz bir yan olmasa gerektir.”60 “Muhammed başlangıçta, gerekli şartlar sunulduğu taktirde, bir mistiğin oluşmasına tam elverişli bir mizaca sahipti. Bu durumda, birçok başka mistik gibi, “hayalî” ya da “zihnî”, iç veya dış görme ve işitme haline gelmiştir.”61 “Muhammed’in işittiği ve tekrarladığı sözler, Tanrısına yorduğu ilk vahiyler, şekil bakımından, cinlerin çöl kahinlerine ilham ettiklerine tamamıyla özdeştir. Tıpkı kahinlerde olduğu gibi, Muhammed’in ağzında da kelimeler, kısa, kesik, az çok kafiyeli ve ani soluklarla söylenen cümleler halinde düzene girmektedir... Ve tıpkı kahinlerde olduğu gibi bu cümleler de, doğal alemin tüm nesnelerini sırayla tanık gösteren yeminlerle doludur...Yani Muhammed şekil bakımından hiçbir yenilik getirmemektedir.Ama muhteva alabildiğine yenidir...Çünkü Muhammed’in bu muhtevayı ortaya çıkaran bilinçaltı alabildiğine zengindir. Peygamberin bilinçaltının nasıl oluştuğunu görmüştük. Muhammed’in uğramış olduğu eziklik ve budanmalar, kendisini zenginlere ve iktidar sahiplerine, yani konformistlere karşı eleştirici bir tavra sürüklemiştir. Bunun sonucu olarak da, yenilikçi akımlara karşı açık bir tavır takınacak, acılarını üslenebilmek için, kendini sosyal düzenin kurbanlarıyla bir ve özdeş sayacak ve yüzünü kudret sahiplerine çevirecektir: Hesap sormak ve egemenlikleri60 Rodınson, Maxsıme, Hz. Muhammed, Türkçesi: Atilla Tokatlı, Hürriyet Yayınları, İstanbul 1980, Birinci baskı, s, 63-64. Şefaettin Severcan 172 ni haklı gösteren ideolojiyi yıkmak için. Yani Muhammed, temeli ve sonuçları bakımından devrimci bir tavır takınmaktadır.”62 “Görüyoruz ki, Muhammed’de bütün bu noktalarda, temel bir ahlâkî yenilik de söz konusu değildir. Buna karşılık, Yahudi-Hıristiyan fikirlerinin ulusal bir Arap kimliğine sokularak sunulması, vahyin dinleyicilerini keyiflendirecek bir unsurdur.”63 “Muhammed günlük hayatında hiç de belagat sahibi değildi ama kısa bir dönem boyunca hayranlık verici bir şiirle dolu metinler çekip çıkardı bilinçaltından...Ve öyle bir kuvvet taşıyordu ki içinde, şartların da yardımıyla bu kuvvet, dünyayı altüst etmiş bir avuç adamdan bir tanesi haline getirdi onu...Kureyş kabilesinden Muhammed bin Abdullah da, bizim zaaflarımızla zayıf, bizim gücümüzle güçlü bir insandı. Sözün kısası, kardeşimizdi.”64 Genel müsteşrik kategorisinden farklı tuttuğumuz W.M.Watt’ın ve Hans Küng’ün bu farklılığı hak eden kanaatleri şöyledir. Watt: “Ben şahsen, Muhammed’in kendisine vahiy olarak gelen şeyin kendi bilincinin ürünü olmadığına inanmakta samimi olduğuna kani oldum. Hz. Muhammed’in gerçekten bir peygamber olduğuna inanıyor ve biz Hıristiyanların, ‘Onları meyvelerinden tanırsın’65 anlamındaki Hıristiyan prensibi gereğince bunu kabul etmeleri gerektiğini düşünüyorum... Kutsal Ruh’un peygamberler vasıtası ile konuştuğuna dair Hıristiyan doktrinine uygun olarak da Kur’an’ın İlahî kaynaklı olduğu kabul edilmelidir.”66 H. Küng: “Muhammed çalışmasını /tebliğini toplum veya onun önde gelenleri tarafından verilen bir makam üzerine değil de, Tanrıyla özel ve kişisel ilişkisi üzerine bina etmiştir... Muhammed, Tanrı’nın sözcüsü olmaktan ve kendi sözünü değil de, sadece ve sadece Tanrı’nın sözünü tebliğ etmekten başka bir arzu gütmemiş67 tir.” III. Hz. Muhammed (S.) in Peygamber Kimliği 1. SAHABENİN ANLAYIŞINDA HZ. MUHAMMED (S.) 61 Rodınson, Maxsıme, s, 65. Rodınson, Maxsıme, s, 65-66. 63 Rodınson, Maxsıme, s, 75. 64 Rodınson, Maxsıme, s, 202. 65 Matta, 7/20. 66 Watt, W.Montgomery, Hz. Muhammed’in Mekke’si Kur’an’da Tarih, Türkçesi: Mehmet Akif Ersin, Bilgi Vakfı Yayınları, Ankara 1995, s, 12. 67 Aydın, Mahmut, “Bazı Çağdaş Hıristiyan Düşünürlerine Göre Hz. Muhammed’in Peygamberliği”, s, 288, Küng, Hans, Christianity and World Religions: Paths for Dialogue with Islam, Hinduism and Buddhism, s, 25-26’dan. 62 Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.) (II. Bölüm) 173 Hz. Muhammed (s.)’i risalet öncesi ve sonrasıyla en iyi tanıyan, hiç şüphesiz, daha çocukluğundan itibaren onunla en genel çerçevede ortak bir hayatı paylaşan yakınları, dostları yani sahabesidir. Hz. Muhammed risalet öncesi hayatının günlük akışını değiştiren en önemli gelişmeleri onlarla paylaştığı gibi risalet sonrası mücadelesini de, yanında veya karşısında, bir şekilde onlarla paylaşmıştır. Peygamberlik mücadelesinin başarıya ulaşmasında ve karşı güçlerin ortadan kaldırılarak İslam’ın yeryüzünde tutunmasında Hz. Muhammed’den sonra en büyük pay sahabeye aittir. Risalet müddetince vahiy onların yaşadığı hayatı yönlendirmiş, onları yerine göre teşvik ve teselli etmiş, yerine göre takdir ve tenkit etmiş ama hep onlarla iç içe olmuştur. Hz. Muhammed (s.) da, başarılarını ve sıkıntılarını, mutluluklarını ve acılarını onlarla yaşamış; yeri gelmiş aşını, yeri gelmiş işini ve yeri gelmiş yüreğini onlarla paylaşmıştır... Vahiy ve Hz. Peygamber ile böylesine iç içe olan bir kitlenin, Hz. Muhammed (s.)’e bakışı ve onu peygamber olarak koyduğu yer, ona verdiği peygamber kimliğinin özellikleri, hiç şüphesiz, Hz. Muhammed (s.)’i sağlıklı değerlendirmede asla ihmal edilemez bir öneme sahiptir. Sahabenin Hz. Peygamber’e bakışları ve onun kimliğini tasavvurları, büyük ölçüde onunla olan ilişkilerinde ortaya koydukları düşünce ve davranışlarından anlaşılmaktadır. Bu çerçevede olayları ele aldığımızda, Sahabenin bir bakıma Hz. Muhammed (s.)’i de tanımladığı olaylardan ve değerlendirmelerden bir kısmı şöyledir. Babasıyla beraber Hz. Peygamber (s)’i görmeye gelen ve henüz genç olan Ebû Rimse et-Teymî’nin Rasûlullah (s)’ı gördükten sonra: “Ben Rasûlullah (s)’ı insanlardan farklı bir yapıda zannederdim. Bir de gördüm ki, o da (bizim gibi) bir beşermiş.”68 Hz. Peygamber (s) bir beşer olarak korunmaya ihtiyaç duymuştur: Medine’ye geldiğinde bir gece uyuyamamış ve “Keşke ashabımdan müsait birisi bu gece beni korusa” demiş, az sonra Sa’d b. Ebî Vakkas (ö. 55) silahıyla gelerek onu sabaha kadar beklemiş, Hz. Peygamber (s) de uyumuştur.”69 Hz. Aişe onu şöyle anlatıyor: “Rasûlullah (s) herhangi bir insandan farksız idi; kendi elbisesini yamar, koyununu kendi sağar, kendi işini kendi yapar, ev işlerinde ailesine de yardım ederdi.”70 “Oğlu İbrahim vefat edince, Hz. Peygamber (s)’in gözleri yaşla dolmuştu, Abdurrahman b. Avf (ö. 32) “Sen de mi ağlıyorsun ey Allah’ın Rasûlü!” diye hayret 68 69 70 İbn Sa’d, I, 429 Buharî, Cihad, 70, III, 222-3 Buharî, Ezan, 44, I/64 Şefaettin Severcan 174 edince: Hz. Peygamber (s): “Bu merhamettendir, zira göz ağlar, kalp mahzun kalır. Ama biz ancak Rabbimizin razı olacağı şeyleri söyleriz.”71 Hz. Peygamber (s)’den işittiği her sözü yazan Abdullah b. Amr’ı (ö. 65) Kureyşliler (sahabeler): “Sen Rasûlullah (s)’dan işittiğin her şeyi yazıyorsun; halbuki Rasûlullah (s) da bir beşerdir; hoşnut iken konuştuğu gibi, öfkeliyken de konuşur”72 diye uyardılar. Hz. Ömer’in Hz. Peygamber (s)’in bulunduğu bir meclise gelmesiyle kadınlar birden toplanırlar. Peygamberimiz buna gülünce, Hz. Ömer: “Allah yüzünden gülmeyi hiç eksik etmesin, niçin gülüyorsun ey Allah’ın Rasûlü deyince: Hz. Peygamber (s): “Benim yanımdayken rahat duran şu kadınların, senin sesini duyunca toparlanmalarına hayret ettim de” der. Hz. Ömer kadınlara : “Allah’ın Resûlünden çekinmiyorsunuz da benden mi çekiniyorsunuz?” diye çıkışınca, onlar da: “Evet sen Rasûlullah (s)’dan biraz daha sert ve katı kalplisin” derler.73 Huneyn zaferinden sonra, Hz. Peygamber (s) Kureyş’ten bazı kimselere 100’er deve verince Ensar’dan bazı kimseler: “Allah Rasûlullah (s)’ı bağışlasın, kılıçlarımızdan Kureyş’in kanları akıp dururken, bizi bırakıp da onlara veriyor”; “Savaş olunca biz çağrılıyoruz, ganimetler ise başkalarına veriliyor” demişlerdi.74 Resulullah (s) Bedir savaşı öncesinde: “Kim Resulullah (s)’ın amcası Abbas b. Abdulmuttalib’le karşılaşırsa onu öldürmesin. Çünkü o da ancak zorla savaşa çıkartıldı” buyurunca Ebu Huzeyfe: “Biz babalarımızı, oğullarımızı, kardeşlerimizi ve kavmimizi öldüreceğiz de Abbas’ı terkedeceğiz! Vallahi onunla karşılaşırsam, kılıcımı yüzüne çalacağım!” Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Resulullah (s)’ın amcasının yüzüne kılıç vurulur mu?” deyince Ebu Huzeyfe sözlerine pişman olur.75 71 72 73 74 75 Buharî, Cenâiz, 44, II/85 Ebu Davud, İlim, 3 No:3646 Buharî, Fedâilü’l-Ashab, 6, IV.199 Buharî, Menâkibu’l Ensar, 1, IV/221; Buharî, Megazi, 56, V.104-106 İbn Sa’d, I, 11. Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.) (II. Bölüm) 175 Hudeybiye barışı öncesinde Urve b. Mesud Kureyş’e, sahabenin Hz. Muhammed’e bağlılığını anlatırken izlenimlerini şöyle dile getirir: “Ey kavmim, vallahi ben birçok krallar gördüm; Kayser’e, Kisra’ya ve Necaşi’ye gittim; vallahi Muhammed’in ashabının ona bağlılığı kadar, ona saygı gösterdiği kadar hiçbir kralın adamlarının kendisine saygı gösterdiğini görmedim.”76 Yine Ebu Süfyan Hudeybiye barışını yeniletmek için Medine’ye geldikten sonra Mekke’ye dönünce kavmine: “Size hepsinin kalpleri tek bir kalbe bağlı bir kavimden geldim” diyordu.77 Kadın sahabiler onun hakkında şöyle diyorlar: “Allah ve Rasûlü bize bizden daha merhametlidir.”78 Hz. Aişe’nin nakline göre, Hz. Hatice Hz. Peygamber’e ilk vahiy geldiğinde ona şunları söylüyor: “Vallahi, Allah seni kesinlikle mahcup etmez; çünkü sen, sözüne güvenilir bir adamsın;akrabalık bağlarını gözetirsin, kimsesizleri korursun; misafirine ikram edersin; haklının hakkını almasına yardım edersin.”79 Hz. Muhammed (s.)’in sahabesi ile yaşadığı hayattan naklettiğimiz bu örneklerin her biri, ona karşı sahabenin tasavvurunu, ona bakış açılarını, yeri gelince onun karşısında ne kadar rahat düşüncelerini dile getirdiklerini, yeri gelince ne kadar itaatkar olduklarını, kısaca onu nasıl kimliklendirdiklerini ve nasıl örnek aldıklarını ortaya koymaktadırlar. 2. HZ. MUHAMMED (S.)’İN ANLATTIĞI MUHAMMED Hz. Muhammed (s.)’in kendi dilinden kimliğini ortaya koyan özelliklerini, yine hadis kaynaklarından derlediğimiz rivayetlerle, şöylece sıralayabiliriz. a. Hz. Muhammed (s.) kendisinin bir insan olduğunu bildirir: “Ben de sizin gibi bir insanım, hatırladığınız gibi hatırlar, unuttuğunuz gibi unuturum.”80 “Şüphe yok ki, bana vahyedilmeyen konularda ben de sizin biriniz gibiyim.”81 76 77 78 79 80 81 Abdurrezzâk, V.336, 9720 Ebu Davud, Libas, 28,4048, IV.344 Müstedrek, IV, 71 İbni Hanbel, 6/223 Müslim, Mesâcid, 93 (1/402) Feyzü’l-Kadir, 3/12 Şefaettin Severcan 176 “Ben ancak bir beşerim, size dininizden bir şey emrettiğim zaman onu alınız; size kendimden bir şey emrettiğim zaman ise ben sadece bir beşerim.”82 “Ben sadece bir kulum, kulun yediği gibi yer, içtiği gibi içerim.”83 “Hıristiyanların Meryem oğlu (İsa’yı) övmekte aşırılığa gittikleri gibi siz de beni övmekte aşırılığa gitmeyin; çünkü ben sadece O’nun bir kuluyum; bundan dolayı “Allah’ın kulu ve elçisi deyiniz.”84 “Hakkında vahiy gelmemiş konularda ben de sizin gibiyim.”85 b. Hz. Muhammed (s.) gaybı bilmediğini söyler: “Vallahi, yarın nefsime bile ne yapılacağını bilmiyorum.”86 “Ben de yalnızca sizler gibi bir insanım; siz birbirinizle olan davalarınızın çözümü için bana geliyorsunuz; mümkündür ki, bir taraf kendi iddiasını diğerinden daha iyi savunabilir; eğer ben buna dayanarak onun lehine hükmeder de, gerçekte ona ait olmayan bir şeyin ona verilmesine karar verirsem; o bundan az bir parça bile almasın; iyi bilsin ki, (alacak olursa) o onun için ateşten bir parçadır.”87 “Yarın ne olacağını ancak Allah bilir.”88 Ayrıca, Hz. Muhammed (s.): “Bana verilen şey, sadece Allah’ın bana indirdiği vahyidir”89 diyerek insanların istekleriyle mucize gösteremeyeceğini de belirtmiş olur. c. O büyük bir ahlâk sahibi ve rahmet peygamberi olduğunu söyler: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”90 “Ben ancak ahlakın salihini tamamlamak için gönderildim.”91 “Ben ancak (âlemlere ) hediye edilmiş rahmet peygamberiyim.”92 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 Müslim, Fedâil, 140 (4/1836) Feyzü’l-Kadir, 2/571 Buharî, Enbiya, 48 (4/142) Heysemî, Mecmaüz-Zevâid, IX, 46 Buharî, Cenâiz, 3 Muvatta, Akdiyye, 36.1, 2/719; İbn Hıbban,11/470 İbni Mâce, Nikah, 21, 1898 Buharî, Fedâilü’l-Kur’an, 1; Müslim, İman , 239 Muvatta, Hüsnu’l-Huluk, 8, 2/904 Müsned, 2/381 Darimî, Mukaddime, 3, 1/9 Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.) (II. Bölüm) 177 “Ben lanet edici olarak gönderilmedim; ben ancak rahmet olarak gönderildim.”93 O bir duasını şöyle tamamlamıştır: “Allah’ım! Her kim ümmetimin işinden bir şeyi üzerine alır da onlara meşakkat (sıkıntı) verirse; sen de ona sıkıntı ver!; her kim de ümmetimin işlerinden bir şeyi üzerine alır da onlara lütuf ve merhametle muamele ederse; sen de ona lütuf ve merhametle muamele et.”94 “Ben size karşı, oğluna karşı baba gibiyim.”95 d. Hz. Muhammed (s.) kendisinin örnek olduğunu ifade eder: “Sizden hiçbiriniz ben kendisine, babasından, çocuğundan ve tüm insanlardan sevimli olmadıkça iman etmiş olmaz.”96 “Ben muhakkak ki apaçık uyarıcıyım.”97 “Ben Müslümanların sığınağıyım.”98 “Ben hikmet yurduyum.”99 3. ALLAH’IN ANLATTIĞI MUHAMMED Hz. Muhammed (s.) tasavvurunu, anlayışını ve kimliğini hiçbir tereddüde yer bırakmaksızın doğru belirleyen ve bildiren, hiç şüphesiz, onu ve bütün varlığı en iyi bilen ve hepsini yerli yerine koyan Allah’tır. Onun varlığını bildirdiği özellikler Hz. Muhammed (s.)’in gerçek kimliğinde olanları, reddettikleri de olmayanları ve reddedilmesi gerekenleri belirler. Bu bağlamda, yani Hz. Muhammed’e ait Allah’ın varlığını bildirdiği herhangi bir sıfatı ve özelliği reddetmek suretiyle eksiltmek; veya onda olmadığını bildirdiği herhangi bir sıfatı ve özelliği ona ilave etmek suretiyle yapılan Hz. Muhammed tasavvuru ve kimliği, yapanı kim ve ne niyetle olursa olsun, Allah’ın bildirdiği doğruların dışında kalacaktır. Allah’ın belirleyip de bildirdiği ve öyle bilinmesini ve inanılmasını da istediği Hz. Muhammed’in kimlik özelliklerini, Kur’an-ı Kerim’de yer alan diyaloglardan ve tablolardan hareketle şöyle sıralamak mümkündür. 93 94 95 96 97 98 Müslim, Birr, 87, 4/2007 Müslim, İmare, 19 İbni Mâce, Taharet, 16, 1/114 Buharî, İman, 8, 1/9 Müslim, Fedâil, 16, 4/1788-89 Ebu Davud, Cihad, 104, 3/46 Şefaettin Severcan 178 a. Hz. Muhammed(s.) bir insandır: Adı Muhammmed’dir: “Muhammed, sadece bir elçidir.”100 Mekkelidir, Kureyş’e mensuptur: “Andolsun ki, Allah, kendi içlerinden onlara bir elçi göndermesiyle müminlere büyük lütufta bulundu.”101 Peygamberliğini ilan edince onu reddeden Mekkeliler, evvelâ onun kendileri gibi bir insan olmasını kabullenemediler ve onun insanüstü bir takım özellikleri olması gerektiğini öne sürdüler. Şu ayetler onların isteklerini oldukça çarpıcı ve net bir şekilde ortaya koymaktadır: “Dediler ki: Yerden bize bir kaynak fışkırtmadıkça sana inanmayız!... Ya da zannettiğin gibi üzerimize gökten parçalar düşürmelisin; veya Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmelisin; Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın... De ki: Rabbimi tenzih ederim! Ben sadece insan bir elçiyim... Şunu da söyle: Eğer yeryüzünde gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik.”102 “Dediler ki: Bu ne biçim peygamber; yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona kendisiyle beraber uyarıcı olarak bir melek indirilmeli değil miydi? Yahut kendisine bir hazine indirilmeli ... (değil miydi?) Bak (Rasûlüm), senin hakkında ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapıtmışlardır...”103 “De ki: Ben yalnızca sizin gibi bir insanım...”104 b. O ilk vahiyden önce peygamber olacağını bilmemektedir: “Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun...”105 “Biz bu Kur’anı vahyetmekle sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Sen ondan önce bilmiyordun.”106 “Sen bu kitabın sana vahyolunacağını ummuyordun. (Bu) ancak Rabbinden bir rahmet (olarak) gelmiştir...”107 c. Hz. Muhammed(s.) melek değildir, gaybı da bilmez: 99 Tirmizi, mnâkıb, 21, 5/637 3 Âl-i İmran, 144 3 Âl-i İmran, 164 102 17 İsrâ, 90-95 103 25 Furkan, 7-9 104 18 Kehf, 110; 41 Fussilet, 6 105 42 Şura, 52 106 12 Yusuf, 3 107 28 Kasas, 86 100 101 Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.) (II. Bölüm) 179 “De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri yanımdadır, demiyorum; gaybı da bilmem; ben size melek olduğumu da söylemiyorum; ben, sadece bana vahyolunana uyuyorum...”108 “De ki: Ben kendime, Allah’ın dilediğinden başka herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim; eğer gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır elde ederdim ve bana kötülük dokunmazdı...”109 d. Hz. Muhammed(s.) büyük ahlak sahibidir: Ona ilk karşı gelenlerin itirazlarında öne çıkardıkları gerekçelerden biri de; “Neden sen? Senin özelliğin nedir ki?” şeklinde olmuştur. Bu itirazın cevabını yine Rabbımız veriyor: “Çünkü sen güzel (gıpta edilecek) bir ahlak üzeresin.”110 e. O insanların talepleri üzerine mucize gösteremez: Bilinen insanlık tarihinde mucize talepleri genellikle inananlardan gelmemiştir. Peygamberlerinden kendilerine mucizeler getirme isteği, özellikle, peygamberlerini reddedenlerin ortak talepleri olmuştur. Öyle ki, Hz Muhammed (s)’e inanmayan Mekkeliler ondan mucize istedikleri zaman, Allah onlara şöyle cevap verir: “Dediler ki: Ona Rabbinden mucizeler indirilmeli değil miydi? De ki: Mucizeler (âyetler ) Allah’ın elindedir; Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”111 Yine Mekkeliler: “Kendilerine bir mucize geldiği taktirde mutlaka iman edeceklerine dair olanca güçleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: Mucizeler yalnız Allah’ın yanındadır...”112 Bu net ve apaçık ifadelerden yine aynı açıklıkta anlaşılmaktadır ki, mucize ilahi hikmete uygun düştüğü ölçüde ancak Allah tarafından bahşedilir... f. O âlemlere rahmettir; şefkatli, merhametli ve şânı yüce olandır: “(Ey Muhammed!) Biz seni (başka bir amaç için değil) âlemlere rahmet olarak gönderdik.”113 Hz. Muhammed (s.) kendi çağında yaşayan insanlara olduğu gibi, son peygamber olduğu için, kendi çağından sonraki bütün insanlık için de rahmettir, kurta108 109 110 111 112 6 Enam, 50 7 Araf, 188 68 Kalem, 4 29 Ankebut, 50 6 Enam, 109 Şefaettin Severcan 180 rıcıdır. Onun bütün insanlığa rahmet oluşu ve kurtarıcılığı, çağdaşı muhatapları için hem bizatihi hem getirdiği vahiyler itibariyle; daha sonrakiler için ise hem getirdiği vahiyler hem de kendi mesajları itibariyledir. “Doğrusu, size kendi içinizden öyle bir elçi gelmiştir ki; sıkıntıya uğramanız (belaya çarptırılmanız) ona ağır gelir; O sizin üzerinize titrer, (size çok düşkündür); Müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”114 “(Ey Muhammed!) Biz senin şan ve şerefini yüceltmedik mi?”115 g. Hz. Muhammed (s.) örnek bir şahsiyettir: “Andolsun, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan; ve Allah’ı çok anan kimseler için; Allah’ın Rasûlünde en güzel örnekler vardır.”116 Hz. Muhammed (s.)’in örnek olması, onun bütün insanlığa bıraktığı en yüce değerler olan, sadece Allah’a kul olma; adâlet, liyâkat ve hukukun üstünlüğü; hakça kazanım ve paylaşım ilkelerine sahip çıkmakla olur. Onun hayat anlayışını benimsemekle; onun ahlakı ile ahlaklanmakla; onun insanî ilişkilerini bütün boyutlarıyla kendi insanî ilişkilerimize taşımakla olur. Onun gerçek örnekliği, bütün insanlığa taşıdığı ve en güzel örneklerini de yaşayarak verdiği sevgiyi ve barışı öne çıkaran anlayışını, Allah-insan, insan-insan, insan-eşya ilişkilerinin bütününde hakim kılmakla gerçekleşir. SONUÇ Öyle anlaşılıyor ki, oldukça detaylı bir inceleme insanların peygamber tasavvurlarının hem insanlığın peygamberlere muhatap olması kadar eski hem de belki onlar kadar çeşitli olduğunu ortaya koyacaktır. Zira bu yazımızda kategorik olarak ele aldığımız alt başlıklarıyla birlikte efsanevî ve sıradanlaştırmacı anlayışların, Hz. Âdem’den başlayarak peygamberler zinciri boyunca örnekleri görülebilecek kadîm birer geçmişleri bulunmaktadır. Yani peygamberlik tasavvuru, ilk peygamberden son peygambere kadar yanlışı ile doğrusu ile, bilerek veya bilmeyerek, maksatlı ya da iyi niyetle bütün bakış açılarını bünyesinde barındıran, inananların kendileriyle yaşıt problemlerinden biridir. Bu tasavvurlardan, yazımızda incelemeye çalıştığımız peygamberi ilahlaştırma ve sıradanlaştırma çağdaş dünyada daha ziyade Hıristiyanların ve Yahudilerin pay113 114 115 116 21 Enbiya, 107 9 Tevbe, 128 94 İnşirah, 4 33 Ahzab, 21 Peygamberlik Anlayışları ve Hz. Muhammed (s.) (II. Bölüm) 181 laştıkları miras iken; peygamberi eşyanın kanunlarını değiştirebilen insanüstü güçlere sahip bir kimlikle algılama ağırlıklı olarak Müslümanların paylaştığı mirastır. Peygamberi yeryüzüne inen Allah olarak kabul etme anlayışı ise, çağdaş dünyada hulûl akîdesi çerçevesinde bir kısım Müslümanların; avatarik tabiatlı olduklarını kabul çerçevesinde de Hint dinleri başta olmak üzere bir takım Doğu inanç kültüründe yer alan bazı dinlerin paylaştığı mirastır. Ancak diğer taraftan bu tasavvurların bütünü doğrularıyla-yanlışlarıyla sonuçta bir peygamber inancı çerçevesinde şekillendiği için de bütün Müslümanları ilgilendirmektedir. Hz. Muhammed (s.) peygamberliğini ilan edince muhatablarının kendisinden, başta eşyanın kanunlarını değiştirebilen insan üstü güçlere sahip bir kimlik beklentisi içerisinde olmaları şeklinde bu kadim problemin bazı tezahürleriyle karşı karşıya kaldı. Daha çok onun karşısında yer alanların peygamberliğini reddetme ve kendisiyle mücadele şekillerinden biri olarak ortaya koyduklarını gördüğümüz bu tezahürler bizzat Allah tarafından Kur’an vasıtasıyla gayet açık ve kesin olarak reddedildi. Böylece Hz. Muhammed’in sağlığında Müslümanlar için peygamber kimliği doğru bir dengeye kavuştu. Ancak Hz. Muhammed’in vefatıyla başlayan süreçte bu denge giderek tekrar bozuldu ve günümüz Müslümanları, çeşitli yönleriyle aslını ve doğruluğunu kaybetmiş peygamber anlayışlarını, miras olarak devir aldılar. Bu devir alınan mirası ortaya koyan yukarıda bir takım alıntılar yaptığımız temel kaynakların rivayetleri ve onlar vasıtası ile geniş halk kitlelerinde oluşan, Hz. Muhammed (s.)’i fizik kurallarıyla kayıtlı olmayan olağanüstü bir kimliğe bürüyenlerle onu sıradanlaştıran anlayışların arka planında büyük ölçüde şu motifleri görmek mümkündür: İslamî döneme Cahiliyye döneminden gelen peygamber kimliği anlayışı. Peygamberler arasındaki üstünlük anlayışının getirdiği sonuçlar. Onun şanını yüceltmek için somut ve görsel nedenler sunma ihtiyacı. Ona duyulan sevgi ve saygıdan menfaat sağlama teşebbüsleri. Siyasi ve sosyal çatışmalarda kişisel veya toplumsal menfaat sağlama veya muhtemel zarardan sakındırma kaygısı. Hem bir kurum olarak peygamberliği hem de kimlik olarak peygamberi sıradan hale getirmek suretiyle, peygamberin görev etkinliğini kırma girişimleri. Özellikle Hz. Muhammed ile ilgili olmak üzere, peygamberi ideolojik kaygılarla ele alarak onu vahiyden koparma girişimleri. Peygamberin görevini sadece kendi zaman ve mekanına ait kılarak onu nostaljik bir sembolizmin içine bırakma temayülü. 182 Şefaettin Severcan Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de muhtelif vesilelerle çeşitli özelliklerini beyan ettiği Hz. Muhammed kimliğine/tasavvuruna ters düşen anlayışların arka planları; efsânevî veya sıradanlaştıran çizgide ele alınmış olsun; rivayet edeni kim olursa; niyeti ne olursa olsun, bunların en önemli ortak sonuçları, Hz. Muhammed (s.)’i bir şekilde istismara ve yaşanan hayatın içinden çıkarmaya yönelik etkilere sebep olmuştur. Hz. Muhammed (s.)’in istismarına gönlü razı olmayan, Allah’ın ve Peygamberi’nin hatırını herkesin hatırından öne alan ve Hz. Muhammed’i gerçek kimliği ile yeniden hayata örnek kılmak isteyen her Müslümancın Hz. Muhammed (s.)’i Allah’ın beyanına bire bir uygun düşen bir kimlik ile tanıması en önemli ve başta gelen görevi olmalıdır.