Burak ALTINTAŞ Türkiye’nin Yeni Sorunu: Nükleer Enerji Doğadaki en tehlikeli varlık, koşulsuz şartsız insandır. En tehlikeli hayvanlar bile gerekmedikçe avını öldürmezken biz insanlar yakaladığımız her fırsatta daha rahat ve kolay bir yaşam için doğanın kaynaklarını tüketmeye hazırızdır. Bu tüketimin en başında ise enerji yer almaktadır. Evimizde sıkılınca izlediğimiz televizyondan başlayıp sürdüğümüz arabaya kadar insanlar müthiş bir enerji açlığı ile dünyayı mahvetmektedir. Uzun bir zamandır Türkiye’de gündem olan nükleer enerji mevzusu ise bu bitmek bilmeyen enerji arzusunun bir sonucudur. Büyük firmalar, nükleer enerjiyi bizlere çok verimli ve çevre dostu bir enerji kaynağı olarak sunarken çevrecilerin bu konudaki görüşleri hep arka planda kalır. Şahsen bu nükleer enerji sevdalılarına sormak istediğim ilk soru: Madem nükleer enerji bu kadar çevre dostu ve ucuz, neden her gelişmiş ülke nükleer enerjiden yararlanmıyor? Ben dünya üzerinde Fransa haricinde yoğun miktarda nükleer enerji kullanan bir ülke daha bilmiyorum. Onu geçtim Almanya, ABD, Kanada gibi nükleer enerjiyi hem keşfetmiş hem de modern nükleer santral modellemelerini yapan bu ülkeler neden nükleer enerjiden vazgeçiyor. Bence bunlar nükleer alt yapı oluşturulmadan ilk düşünülmesi gereken unsurlardır. Ama maalesef bunlara rağmen biz Türkiye olarak nükleer santral yapılacak diye milletçe bir gurur ile konuşuyoruz. Keşke bu gururumuz ülkemizde atom parçalanmasından ziyade ülkemizde geri dönüşümün çok gelişmiş olmasından kaynaklansa. Keşke ne kadar yenilenebilir enerji ürettiğimiz hakkında olsa demeden duramıyorum. Nükleer enerji çevre dostudur diyorlar. Çevre dostu olan bir enerji ne kaynağı yaklaşık yüz elli bin insanı kanser riskine sokacak bir facia yaratır ne de ancak yerin kilometrelerce altında beton kabinlerde içinde muhafaza edilebilen radyoaktif atıklar yaratır. Hepimiz 2011 yılında Japonya’nın Fukuşima reaktöründe gerçekleşen nükleer reaksiyonu hatırlıyoruz. O zamanlar haberleri çok dikkatle takip ediyordum. Fukuşima’da hala ne insan ne hayvan yaşayabiliyor çünkü radyasyon orayı esir almış durumda. Bu örneklere bakıpta ardından nükleer enerji Türkiye için önemli bir enerji kaynağı olacaktır demek bana kesinlikle mantıklı gelmiyor. Eğer ki Japonya ve Sovyetler Birliği gibi önde gelen (veya en azından döneminde önde gelen olan) ülkeler bile nükleer facialar yaşayabiliyorsa Türkiye’nin de bir facia yaşaması kesinlikle olası bir risktir. İşin gerçeği her zaman olduğu gibi nükleer enerji işinden de para kazanacakların varlığıdır. Bu santral yapılacaksa hem mimarlara para verilecek, hem nükleer enerji mühendisleri tutulacak. Birçok danışmanlık şirketleri işe girecek ve tüm bunlar olurken büyük ihtimalle santrallerin yapılacağı yerlerin temsilcilerine ve vekillerine bir miktar teşvik (rüşvet) parası verilecek. Bu kadar karlı olduktan sonra peki hükümet neden buna hayır desin ki? Hem Türkiye’nin enerji sorunu çözülüyor hem de iyi bir kar ortaya çıkıyor. Ama aynı uğraş daha çok güneş paneli veya rüzgar santrali yapmaya değer mi? Tabii ki hayır çünkü nükleer enerji mükemmeldir; hem çevre dostu hem ucuz, hem verimli... Ben yurtdışını da çok gördüm. Japonya’da okullarda geri dönüşüm hakkında dersler veriliyor. Kanada’da insanlara plastik eşyaları olabildiğince az kullanmanın yararları anlatılıyor. İngiltere’de kamış, poşet gibi malzemeler olabildiğince kağıt bazlı ürünlerden yapılıyor. Ev içinde elektrik tüketimi minimum yapılmaya çalışılıyor. İnsanlar eğlenceyi televizyon karşısında değil, dışarıda birbirleri ile iletişime geçerek, parklarda yürüyerek, güzel havanın tadını çıkararak yapıyor. Türkiye’de ise enerji zaten bol, bunun üzerine nükleer santralimiz de gelirse tam olacak deniyor ve su, elektrik, plastik gibi ürünler olabildiğince çok fazla tüketiliyor. Üzücü olan halkımızın bu şekildeki olaylara karşı var olan muhteşem duyarsızlığı ve cahilliği. Tükettiğimiz kaynakların geldiği yer kimsenin umurunda değil çünkü ayda elli lira daha fazla fatura ödeyip istemediğin kadar elektriğe sahip olabiliyorsun. Eğer ki sorun enerjinin ülkemize yetmemesi ise bizler ülkemize daha çok enerji santrali yapmadan önce şu toplumumuzu bilinçlendirmeyi öğrenmeliyiz. Eğer ki gerçekten istemediğim hatta korktuğum bu nükleer santrali planları devam ederse bir gün patlamamasını dilemek dışında şahsen ne yapacağımı ben de bilmiyorum. Martin Cohen boş yere kitabının adına Kıyamet Makinesi dememiştir. Nükleer enerjinin hem getirebileceği tahribatın potansiyelini hem de halkın buna karşı duyarsızlığını iyi betimlemiştir. Yüzeyden bakınca masum ve etkili görünebilen nükleer enerji dediğimiz olgunun altında çok daha derin bir çirkinlik yatmaktadır.