Winston Churchill ve Çanakkale Muharebeleri (1)

advertisement
Winston Churchill ve Çanakkale Muharebeleri (1) - Galip Baysan
WİNSTON CHURCHİLL VE ÇANAKKALE MUHAREBELERİ (1)(18 MART 1915)
19 Mart 2013 Çanakkale Deniz Muharebesinin 98nci yıldönümü. Türk Halkı Çanakkale
Muharebelerini bu tarihte büyük bir saygı ile anar. Osmanlının bu son muhteşem zaferi
sadece deniz muharebesinden ibaret değildir. Asıl büyük çatışma 24 Nisan gününde
başlayarak Ocak 1916 tarihine kadar dokuz ayı aşkın bir süre devam etmiştir. Bu büyük
zaferin başlangıç ve sonunu daha sonraki yıllarda Dünya tarihinde önemli roller
üstlenecek iki isim sivrilecektir. Çanakkale muharebelerini başlatan, tezgâhlayan ve
uygulamaya koyan en önemli kişi İngiltere Deniz Bakanı Winston Churchill, savaşın
kaderini değiştiren kişi ise genç bir kurmay yarbay
( sonradan Albay) Mustafa
Kemaldir. Ülkemizde ne hikmetse Çanakkale Muharebeleri denince hep deniz zaferinden
bahsedilir, belki alışkanlıkla ve daha ziyade kasıtlı olarak Kara muharebelerinden
bahsedilmez ve bahsedilse bile Mustafa Kemal ihmal edilir, önemsiz gösterilmeye çalışılır.
Biz bu yıl, farklı bir yaklaşımla bu güne kadar pek işlenmedik şekilde Deniz
Muharebelerinin baş mimarı Winston Churchil’i ele alacak, onu 18 Mart gününe kadar
değişik yönleri ile tanıtırken, savaşı nasıl sahnelediğini birkaç bölüm halinde anlatmaya
çalışacağız.
SAVAŞ ÖNCESİ GELİŞMELER
Bilindiği gibi, 1911 Trablusgarp ve 1912 Balkan Savaşları sırasında Deniz gücünün ne kadar
önemli olduğu anlaşılınca 1912 yılında Deniz Kuvvetlerini yeniden düzenlemek ve
geliştirmek amacı ile Dünyanın en güçlü denizcilik ülkesi İngiltere’den Tüm amiral Sir
Arthur H. Limpus başkanlığında bir heyet getirildi. Bir yıl sonra da Kara Kuvvetlerini
güçlendirmek için yine dünyanın en güçlü Kara gücüne sahip ülkesi Almanya’dan General
Otto Liman von Sanders’in başında bulunduğu bir başka heyet geldi.
(Ünlü Liman paşanın gelişi ile ilgili pek az bilinen bir konuyu burada sizlerle paylaşmak
isteriz.) Liman Paşa Almanya’da Tümgeneral rütbesinde iken yapılan anlaşma gereği
Osmanlı Devleti kendisine bir üst rütbe yani Korgenerallik rütbesi ve Kolordu Komutanlığı
görevini verdi. Türk Ordusunu kendi kontrolleri altına almayı hedef almış olan Almanlar
anlaşmanın bu maddesinden ustaca yararlanmak istediler ve Alman İmparatoru kendisini
vaktinden evvel Korgeneral rütbesine yükseltince, Osmanlı Devleti de onu Müşir (
Mareşal) rütbesi ile onurlandırdı. Ancak artık bu rütbe ile Kolorduya değil bir Orduya
komuta etmesi gerekiyordu. (1) Bu nedenle denilebilir ki böylece Üçlü İttifak ve İtilaf
grupları arsında çıkması olası bir savaşta, Türk Ordularının Almanya’nın menfaatlerine
uygun bir şekilde kullanılması garanti altına alınmış gibi oldu.
Gelişmesi ve yönetimi deniz Bakanı Cemal Paşanın teşvik ve desteği ile İngiliz Tüm Amiral
Limpus başkanlığındaki bir İngiliz heyetine bırakılan Türk Donanmasına gelince; yine her
iki savaşta güçlü birkaç gemiye sahip olunmaması nedeni ile Ege Adalarının tamamının
Yunanlılara kaptırılması halkı çok rahatsız etmişti. Mevcut Deniz gücünü güçlendirme
amacıyla İttihat ve Terakki Partisi bir “Donanma cemiyeti” kurmuş ve Türk halkını bu
cemiyete yardımcı olmaya davet etmişti. Türk halkı bu kampanyaya büyük ilgi göstermiş,
yaşlısı, genci, talebelerin cep harçlıkları, gelinlik kızların takı ve çeyiz paraları dâhil gönüllü
katkıları ile büyük miktarda bir yardım toplanabilmişti.
Balkan Savaşları sonunda Yunan Donanması büyük devletlerin desteğini aldığından işgal
ettiği adaların hiç birini iade etmeye niyetli görünmüyordu. Türklerde bu adaları, özellikle
Limni, İmroz ve Midilli adalarını Yunanlılardan daha güçlü bir Deniz Gücüne sahip
olmadan geri almanın imkânsız olduğunu anlamışlardı. Amiral Limpus ve ıslah heyetinin
teşviki ile Brezilya’dan bir gemi almak için faaliyete geçtiler. Halen İngiliz tersanelerinde
inşa edilen ve Ocak 1914’de satın alınan bu gemiye Sultan Osman adı verildi, geminin
inşaatı Temmuz ayında tamamlanacaktı. Bu gemi ve 1911 yılında sipariş
edilen Reşadiye gemileri Türk donanmasına büyük katkı sağlayacaktı. Yunanlılar da daha
fazla güçlenmek için harekete geçtiler ve 1912 yılında Almanya’dan modern bir savaş
gemisi Salamis’i aldılar. Bunun yanında kendilerine en büyük destek, büyük bir Yunan ve
Ermeni dostu olan İstanbul’daki Amerika Birleşik Devletleri Büyük Elçisi Henry de
Morgenthau’dan geldi. Büyük Elçi, Cemal Paşanın bütün itirazlarına rağmen aracı oldu ve
Yunanistan’ın ABD’den iki modern savaş gemisi Mississipi ve İdaho’yu almasını sağladı.(2)
Sultan Osman ve Reşadiye birinci sınıf modern savaş gemileri idiler. Özellikle 13,5 inçlik
toplarla da donatılan Sultan Osman zamanının en güçlü gemilerinden biri haline getirildi
ve inşaatı Mayıs ayında tamamlandı. Reşadiye de Temmuz başında hazır hale getirilmişti.
(3) Bu gemileri teslim almak için Temmuz ayı başında, Deniz Kurmay Albay Rauf ( Orbay)
Bey başkanlığında 500 kişilik bir heyet İngiltere’ye gönderilmişti. Temmuz ayının son
günlerinde birden sahneye İngiltere Denizcilik Bakanı Winston Churchill çıktı. Bu gemilerin
Türklere teslim edilmemesi gerektiğini hükümet üyelerine bildirdi ve olaya bütün
ağırlığını koyarak bedelinin yarısından fazlası ödenmiş iki savaş gemisine el koydu. Olayı
Churchill şu sözlerle anlatıyor:
“ 27 Temmuz günü Türkler Almanya’ya bir ittifak teklifinde bulundu, 31 Temmuzda
Seferberlik emri verdi ve 2 Ağustosta da Almanya ile bir anlaşma imzaladılar.28 Temmuz
günü ben her iki savaş gemisini İngiliz Donanması için istedim.500 kişilik bir Türk
mürettebatı ilk gemiyi almak için Tyne’de bekliyordu. Türk Albay gemiyi teslim almak ve
bordasına Türk bayrağı çekmek istedi. Bu kritik günlerde (31 Temmuz) ben bütün
sorumluluğu üstlenerek buna izin verilmemesi talimatını verdim. Eğer Türkler gemiyi
almak için bir teşebbüste bulunurlarsa bunu silah zoruyla önlemelerini emrettim. Bu
kararı sadece İngiliz donanmasının menfaatlerini düşünerek verdim. Bu iki geminin ilavesi
İngiltere’nin emniyeti için şarttı. Daha sonraki yıllarda bu kararımdan dolayı çok tenkit
edildim.
İki geminin teslim edilmemesinin Türkiye’de hayal kırıklığı yarattığı ve Türkiye’yi bize karşı
savaşmaya yönlendirdiği iddia edildi.” (4) İngilizlerin kötü niyetini anlayan Türk heyeti bir
atılım yaparak gemiyi ele geçirmek ve gemiye Türk bayrağı çekmek istedi, gemiyi savunan
birliklerle Türkler arasında çıkan çatışmada her iki taraftan yaralananlar oldu.
Neticede Sultan Osman–1 HMS_Agincourt ve Reşadiye’de HMS Erin adlarını alarak Kuzey
Denizindeki İngiliz Donanmasına katıldılar.(5)
Bu olay Dünya ölçüsünde çıkması muhtemel bir savaşta Türk toplumu üzerinde İngilizler
ve müttefikleri adına çok olumsuz bir tepki yarattı. En önemlisi de Türkler, artık batının
kendilerini tarihi düşmanları Ruslar ve Yunanlılarla birlikte içerdeki en büyük
tehlikelerden biri olan Ermeniler karşısında feda etmeye hazır olduklarını anladılar.
Çıkacak savaşın sonucunda Antant devletleri kazanırsa Osmanlı devletinin yaşamını
devam ettirmesi imkânsız gibi görünüyordu ve Üçlü İttifak adeta Türkiye’yi Almanya’ya
doğru iteliyordu.
Churchill bu iki gemiyi Türk Halkının nasıl özlemle beklediğini çok iyi biliyordu.
İstanbul’daki Donanmayı geliştirme amacında olması gereken ekip ona her şeyi
bildirmişti. Türkler bu gemiler sayesinde Ege’de Yunan, Karadeniz’de de Rus donanması
ile baş edebilecek bir durumda olacaklardı. İstanbul’da gemilerle ilgili bir “Donanma
Haftası” düzenleniyordu. Sultan Osman Çanakkale Boğazından girer girmez karşılanacak,
Amiral Limpus onu karşılayacak, İstanbul’a kadar Türk Donanması ona eşlik edecek ve
Denizcilik Bakanı Cemal Paşa Türk-İngiliz dostluğu lehinde konuşma yapacaktı.(6)
Churchill’in bu ani, uluslar arası nezaket kurallarına aykırı ve tamamen düşmanca
davranışı; bundan böyle İngiliz Deniz Bakanı ile Türkler arasında can yakıcı bir düşmanlığın
doğmasına sebebiyet verdi.
Bu olayın üzerinden bir hafta bile geçmeden ortaya çıkan Göben ve Breslaw olayı ve
Türkiye’ye sığınarak İngilizlerin gasp ettiği Sultan Osman ve Reşadiye gemileri yerine
Alman İmparatorunun bu iki gemiyi Türk Halkına hediye ettiği efsanesi Winston Churchill
ile Türkler arasındaki mesafeyi daha da aralayacaktır. Churchill, daha Türkler savaşa
girmeden, Ağustos ayından itibaren önceleri Yunanlılarla, daha sonra Bulgarlarla ve daha
sonra da Fransızlar ve Ruslarla Çanakkale Boğazına saldırmak için devamlı bir arayış içinde
bulunacak, İngiliz Savaş Konseyi içinde etkinliği en fazla olan Bakanlardan biri olması
nedeniyle de sonunda İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan çok güçlü bir filo, 18
Mart 1915 sabahı Çanakkale Boğazına bilinen ünlü saldırıyı başlatacaktır.
Savaş başlamadan önce Winston Churchill İngiliz Kabinesinin en Türk yanlısı bakanı olarak
tanınırken, acaba neden Gladstone’lar, Salisbury’ler gibi Türk düşmanı olmayı tercih
etmişti. Çanakkale Muharebelerinin çok az bilinen yönlerinden biri işte bu, Denizcilik
Bakanı ile Boğazlar arasındaki ilişkidir. Bu nedenle biz bu yazımızda sizlere, bütün siyasi
varlığını Çanakkale Boğazına sadece Deniz Kuvvetleri ile de olsa saldırmaya bağlayan;
Büyük Britanya Deniz Bakanı ve Birinci Dünya Savaşı’nın en ünlü devlet adamlarından
Winston Churchill’i tanıtmaya çalışacağız.
DİPNOTLAR:
(1) Ali İhsan Sabis: Harb Hatıralarım–1,s.49–54 (İnkılap Kitabevi, 2.Basım, İstanbul–
1943)
(2) Çanakkale Savaşları Sebep ve Sonuçları Uluslar arası Sempozyumu, s.143( Jürgen
Rohwer, TTK, Ankara–1993)
(3) Dawid Wilder: The Chanak Affair, s.24–25 (Hunchinson of london–1969)
(4) Winston Chuchill: The World Crises, The Aftermath ( Londra-!944)
(5) Philp J. Haythornthwaite: Gallipoli 1915, Frontal Assault on Turkey, s.6 (London–
1991)
(6) David Fromkin: A Peace The End All Peace, s.56–57 (Avan books, New York–1990
Dr. M. Galip Baysan
Winston Churchill Ve Çanakkale Muharebeleri (2) - Galip Baysan
WİNSTON CHURCHİLL VE ÇANAKKALE MUHAREBELERİ (2) (18 MART 1915)
MR. CHURCHİLL:
1874 yılında Blenheim’de doğdu. Babası Lord Randolph aynı yılın başlarında hem
Parlamentoya seçilmiş, hem de sevdiği kızla evlenmişti. İki yıl sonra Marlboro Dükü olan
baba Churchill, Başbakan Disraeli tarafından İrlanda Bakanlığına atandı. Babasının politik
geleceği ve annesinin de sosyal faaliyetlerle fazlaca meşgul olmaları nedeni ile çocukluğu
bakıcısı Bayan Everest’in himayesi altında geçti. Oğlunun hem iyi bir eğitim görmesi ve
hem de disiplinli yetişmesini arzu eden Lord Randolph onu Sanhurst Askeri Akademisi (
İngilterenin Harp Okulu)’na girmesi için teşvik etti. İlk iki denemesinde başarılı olamayan
Winston, üçüncü denemesinde başarılı olunca okula kabul edildi. Burada iki yıllık eğitimini
tamamlayan Winston sınıfındaki 150 öğrenci arasından 8nci olarak mezun oldu.(1)
Winston anılarında bu okulun kendi yaşamında geniş ufuklar açtığını, değişik dersler
arasında Askeri Tarih Dersi ile ve bu ders içinde de Amerikan Sivil, Fransız- Alman ve TürkRus savaşlarına özel ilgi duyduğunu belirtmektedir.(2)
İngiltere’nin yüksek komuta heyetini yetiştiren (ve bizim de 1971 yılında öğrencilerinden
biri olmakla gurur duyduğumuz) Büyük Britanya Kraliyet Kurmay Akademisi ( Staff Collage
Camberley), İngiliz Harp Okulu Sundhurst’in bir mil kadar yakınındadır. Winston zaman
zaman bu okulda verilen partilere katılmış ve tartışmaları izleme imkânı bulmuştur.
Bununla birlikte sonraki yıllarda bu okula katılmak için ciddi bir teşebbüste
bulunmamıştır. O büyük heyecanlar ve hareketli bir yaşam peşindedir.(3) Babası onun
Knight Bridge kışlasındaki binicilik kursuna, Kraliyet Muhafız Birliği binicileri ile birlikte
katılmasını sağlar. O günlerde Winston bir at üzerinde, onu ustaca yönetmenin, dünyanın
en mükemmel işlerinden biri olduğunu savunacaktır.(4)
Ocak 1895 yılında babasını kaybeden Winston; Mart ayında 4ncü Hussar Suvari Alayında
kıta hayatına başladı. Bir süre sonra burada sıkılan Winston baba dostlarının yardımı ile
Küba’da İspanyol yönetimine karşı başlayan savaşı izlemek için, İspanya hükümetinden
alınan izinle Kasım 1895’te Küba’ya gitti. Ancak yola çıkmadan Londra’daki Daily Telgraph
Gazetesi yöneticileri ile konuşarak onların savaş muhabiri olmayı ve göndereceği her
makale için 25 $ almayı kabul ettirdi. Savaş alanından gönderdiği yazıları ilgi ile okunan
Winston böylece yazarlığa ilk adımlarını atmış oldu.(5) Ertesi yılın Eylül ayında kendi ana
birliği ile birlikte Hindistan’a gönderildi. Aynı günlerde Hindistan’ın kuzeybatı hudut
bölgesinde yaşayan Pathanların isyanını önlemek için gönderilen birliğe katılmak için
çareler aramağa başladı. Bu arada kendisi Allahabad’daki Pioner gazetesi ile görüşürken,
telgrafla haberdar edilen annesi de Londra’daki Daily Telgraf gazetesinin savaş
muhabirliğini almayı başardı. Cebindeki bu iki anlaşma ile birliğinden izin alan Winston
süratle isyan bölgesindeki birliklere katıldı. Bundan sonra cephede kaldığı iki ay içinde
yakından izlediği olayları gazetelerine aktardı. Yazıların altında sadece “genç bir subay”
şeklinde bir ifade vardı. Ama yazıları Londra’da ve dünyada büyük sansasyon yarattı.
Teğmen Winston profesyonel bir yazar olmayı asla düşünmemişti ama artık etkili bir yazar
olmuştu ve yazıları beğeniliyordu. 1898 yılında makaleleri “Malakand Muharebe Gücünün
Hikâyesi / The Story of The Malakand Field Force” adı altında yayınlandı. Yayıncı firma
elde ettiği karın Winstona düşen payını gönderdiği zaman, bu paranın iki yıllık subay
maaşından daha fazla olduğunu görünce yazarlığı daha ciddi bir şekilde düşünmeğe
başladı.(6)
Hindistan’daki isyan bastırıldıktan sonra Mısırda, General Herbert Kitchener komutası
altında bir Britanya Ordusunun Sudandaki mehdi isyanını bastırmak, aynı zamanda birkaç
yıl önce Derviş Ordusu tarafından öldürülen General C.G.Gordon’un öcünü almak
amacıyla hazırlandığı haberi geldi. Hindistan’daki subayların çoğu bu sefere katılmak
arzusundaydı, tabii Winston hemen resmi müracaatını yaptı. Ancak bu sefer işler
beklediği gibi gelişmedi. Her ne kadar isteği Savunma Bakanlığı tarafından uygun
görülmüşse de, Komutan Lord Kitchener böyle büyüklerini hiçe sayan ve onlara öğütler
vermeğe kalkan genç bir subayı birliğinde görmek istemediğini bildirdi. Yenilgiyi kabul
etmeyen Winston baba dostu Başbakan Lord Salisbury’den randevu alıp onu evinde
ziyaret ederek yardımcı olmasını istedi. Başbakan General Kitchener’e özel bir mektup
yazarak “genç Churchill’e uygun bir görev bulunup bulanamayacağını” sordu. Kitchener’in
cevabı değişmedi ancak bir süre sonra Savunma Bakanlığından aldığı bir emirde “Mısıra
ancak kadro dışı takviye elemanı statüsünde ve bütün masraflarını kendisinin karşılaması
şartı ile gidebileceği” bildiriliyordu. Winston fırsatı kaçırmadığı gibi yine tahmin edileceği
şekilde soluğu Morning Post Gazetesinde aldı ve savaş muhabiri olarak gazete ile anlaştı.
Böylece hem Sudandaki savaşı yakından izleme ve hem de gördüklerini İngiliz kamuoyuna
duyurma imkânı bulmuş oluyordu. Lord Kitchener seferi başarı ile tamamladı ve Winston
Londra’ya dönüşünde Morning Post gönderdiği yazılar için kendisine 300 pounddan fazla
ödeyince Ordu’dan ayrılmayı artık ciddi bir şekilde düşünmeye başladı.(7)
Winston için ikinci bir kariyer imkânı baba mesleği politika alanında doğdu. İzinli olduğu
bir dönemde Muhafazakâr Partideki arkadaşlarını ziyarete gittiğinde, partililerden biri,
yakın gelecekteki siyasi gelişmelerle ilgili bir konuşma yapmasını isteyince, onları
kıramayan Winston, Beth şehrinde ilk siyasi konuşmasını yaptı. Konuşması sonrasında
dinleyicilerin gösterdiği coşkulu tezahürat onu çok etkiledi. Konuşması ertesi günkü
Morning Post gazetesinde kelimesi kelimesine yayınlandı. Gazete kendisini”politika
sahnesinde heyecan verici yeni bir figür” olarak değerlendiriyordu. 1899 yılında Ordudan
ayrılan Winston aynı yıl yapılan ara seçimlere Oldham, Lanchashire’den katıldı ve 1300 oy
farkla kaybetti.(8) Bu arada Londra seyahatleri sırasında zamanının çoğunu Nil Seferi ile
ilgili kitabının hazırlığı ile geçirdi. “Nehir Savaşı/ Nil Nehri Savaşı” adı ile yayınlanan kitap
toplumda büyük ilgi uyandırdı.
1899 Yılı Sonbaharında Güney Afrika’daki Boer İsyanı başlayınca harekete geçen Winston
hemen Morning Post Gazetesi ile masraflar hariç ayda 250 pounda anlaştı. Winstonun
Güney Afrika macerası çok heyecanlı geçti. Bir gün Boerler bindiği trene bir saldırı
düzenlediler ve çatışma sonunda 75 İngiliz’i esir aldılar. Esirlerden biri Winstondu. Onu
Pretoryadaki bir subay esir kampına gönderdiler. Orada iki arkadaşı ile birlikte kaçma
hesapları yapan Winston, sonunda çok tehlikeli bir kaçışı gerçekleştirdi ve İngiliz
birliklerine ulaşabildi. 1900 yılı Haziranında hem Johannesburg ve hem de Pretoria İngiliz
birlikleri tarafından işgal edilirken Winston da oradaydı. İngiltere’ye döndüğünde
Morning Post’ta biriken 10 aylık ücreti mali bakımdan onu rahatlattı. O artık bir savaş
kahramanı olmuştu. Oldham’a gitti ve ilk defa denediği yerden yeni seçimlere katıldı ve
bu seferki seçimi kazanarak 1901 Şubatında Avam Kamarasında ilk defa yerini aldı.
1904 yılında Muhafazakâr Parti ile ilişkileri bozulan Winston Churchill yavaş yavaş Avam
kamarasındaki Liberallerle ilişkisini geliştirdi ve sonunda Lloyd George’un yanında yerini
aldı. 5 Aralık 1905 seçimlerini Liberaller kazanınca yeni Başbakan Henry Campbell
Bannerman artık 31 yaşına gelmiş olan Churchill’i Koloniler Bakanlığına getirdi. Politikayla
çok fazla meşgul olmasına rağmen Churchill yine de fırsat bulup babasının yaşamını konu
alan iki ciltlik biyografi kitabını tamamladı. Uzmanlar “ Lord Randolph Churchill” adlı bu
yapıtın onun en iyi çalışmalarından biri olduğunu belirtmektedirler. Eylül 1908 ‘de Bayan
Clementin Hezier ile evlendi ve Çiftin daha sonraki yıllarda beş çocukları oldu.(9) 1910 da
İçişleri Bakanlığına getirilen Churchill; demiryolu ve liman işçilerinin yaptığı grev ve
nümayişleri bastırmak için güç kullanmayı tercih edince birçok işçinin ölümüne neden
oldu ve sendikalarca lanetlendi.(10)
1911 Yılının yaz aylarında Churchil’in önüne kendi ihtiraslarını karşılayacak büyük bir
fırsat çıktı. O günlerdeki siyasi bir krizle ilgili yapılan görüşmeler sırasında Asquit
Hükümeti mensupları, İngiliz Donanmasının savaş zamanında Kara ordusunu
destekleyecek bir harekâta hazır olmadığını öğrendikleri zaman şok oldular. Tartışmalar
sırasında Kraliyet Donanmasının Avrupa’da savaşacak askeri birliklerin Manş Denizinden
dahi geçirilemeyeceği beyan edilince; Denizcilik Bakanının hemen değiştirilmesi ve yerine
güçlü ve yetenekli bir Bakan atanması gerektiğini bütün kabine üyeleri kabul ettiler. Lloyd
George bu görev için Winston Churchill’i aday gösterdi. Muhalifleri onun kendisini hemen
öne çıkarmasından pek hoşnut değillerdi, Onlara göre henüz 36 yaşındaki en genç İçişleri
Bakanı olan Churchill; dik başlılık, inatçılık, tecrübesizlik, zayıf yorumlama ve düşünmeden
hareket etme gibi gençliğin verdiği karakteristik hatalar yapmaya eğilimli bir yapıdaydı.
Ayrıca Churchill çok çabuk taraf değiştirebiliyordu. Mesela önce Muhafazakâr iken
sonradan Liberal olmuştu, önceleri Alman yanlısı iken sonradan Alman düşmanı, Türk
yanlısı iken en büyük Türk düşmanı olmuştu. Tabii ki bakanlık onun yüksek enerjisi ve
cesaretinden yararlanacaktı ama onun “önce harekete geçip sonra düşünmesi”
kaçınılmazdı. Başbakan Asquit bütün riskleri göze alarak onu Deniz Bakanlığına atadı.(11)
Churchill Bakan olur olmaz etrafında pek çok kaliteli uzman personel buldu. Kendisine
tavsiye edilen aktif görevdeki Amiraller yerine, 70 yaşını aşmış emekli bir amiral olan
Fisher’i Deniz Kuvvetleri’nin başına getirdi. Churchill’in yakın dostu, Başbakan Asquit’in
kızı Violet Bonham Charter anılarında; “Churchill’in yaşlı amiralin şahsında gerçek bir bilgi
volkanı ve ilham kaynağı bulduğunu” belirtmektedir.(12) Bütün İngiliz devlet adamları gibi
Churchill de jeopolitik düşünce itibariyle “Deniz Hâkimiyeti Teorisine” inanmış bir insandı.
Bu nedenle muhtemel bir savaşta Alman Donanması ile rekabet edecek yeni savaş
gemileri yapımına ağırlık verdiği gibi, bir baskın saldırısını dahi önleyebilmek amacıyla
görevli personelin gece-gündüz her zaman ve hatta bayram ve tatil günlerinde dahi hazır
olmalarını sağlayacak düzenlemeler başlattı.
Odasının duvarına büyük bir Kuzey denizi haritası astırdı. Her sabah görevli kurmay
subaylar dost ve muhtemel düşman gemilerinin yerlerini haritaya işliyor ve günlük
çalışmasına başlamadan Bakan Churchill’in ilk işi bu haritayı incelemek oluyordu.(13)
Alınan bütün bu tedbirler sonunda 4 Ağustos 1914’te İngilizler savaşa girdiği zaman
İngiltere’nin denizlerdeki üstünlüğü tartışılmaz hale gelmişti ve İngiliz Ordusunun
Fransa’ya nakli sırasında bir tek askerin bile burnunun kanamasına izin verilmedi.(14)
DİPNOTLAR:
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
(7)
(8)
(9)
(10)
(11)
(12)
(13)
(14)
Quentin Reynolds: Winston Chuchill, s.45-46 (Random House New York–1963)
Aynı Eser, s.48–50
Aynı Eser, s.76–78
David Fromkin: A Peace The End All Peace, s.52 (Avan books, New York–1990)
s.52
Aynı Eser, s.52
Violet Benham carter: Winston Churchill, As I Knew Him, s.240( London–1966)
Aynı Eser, s.240–241
Q.Reynolds: s.82
David Fromkin: s.52
Aynı Eser, s.52
Violet Benham carter: Winston Churchill, As I Knew Him, s.240( London–1966)
Aynı Eser, s.240–241
Q.Reynolds: s.82
Dr. M. Galip Baysan
Winston Churchill Ve Çanakkale Muharebeleri (3) - Galip Baysan
Türkiye’deki Amiral Limpus komutasındaki heyetin verdiği raporlarla gelişen siyasi
olayları, özellikle Türk-Yunan ve Türk-Rus ilişkilerini yakından izleyen Churchill, şahsi
olarak pek çok İngiliz politikacısı gibi Osmanlı Devletinin ne Ege ve Doğu Akdeniz, ne de
Karadeniz’de bir varlık göstermesini istemiyordu. Hatta savaş sonu ne olursa olsun
Osmanlı topraklarındaki kazançlar öne sürülerek tarafsız Balkan ülkeleri ve İtalya’nın
tarafsızlığını bozabileceği hesabını yapıyordu. Esasen savaşta en ağır yükü Ruslara
taşıtmak istedikleri için Rusya’nın Türk Boğazları üzerindeki tarihi hâkimiyet isteğine
olumlu yanıt vermişlerdi. Şimdi de sıra tarafsız ülkelerde idi. Bu nedenle Türklerin dost
veya düşman tarafta değil de tarafsız kalmasını ve hiçbir şeye karışmadan kaderine razı
bir şekilde beklemesini arzu ediyorlardı. Avrupa’nın siyasi havası bozulmaya başlayınca 27
Temmuz günü kabine toplantısında teslim edilmek üzere olan iki geminin Türklere
verilmemesini, bu gemilerin Alman Donanmasına katılacağını bildiğini, bunun önlenmesi
için tek çarenin bu gemilere el koymak olduğunu öne sürdü ve başardı.
Berlin bu iki gemi olayından yararlanmakta gecikmedi. Birinci Dünya Savaşının
başlamasının arifesinde Akdeniz’de, hem Avusturya Donanmasını üstün İngiliz ve Fransız
Donanması karşısında Adriyatik Denizinde yalnız bırakmama, güç ve moral verme ve aynı
zamanda da, İtalyanları etkileyerek kendi yanlarına çekme amacıyla 1912 yılında
gönderilen iki güçlü Alman gemisi vardı. Zamanının en güçlü savaş gemilerinden Göben
(1911’de denize indirildi. 23.000 tonluk, azami sürati 29 mil, boyu 186 m. ve mürettebatı
1031 kişi,10 tane 28 cm.lik, 12 tane 15cm.lik,12 tane de 8.8 cm.lik topa sahip) ,yardımcısı
Breslav da (1911 tarihinde denize indirilmiş,4550 ton hacimde, azami hızı 27,6 mil,136 m.
uzunluğunda, personel sayısı 373 kişidir. Silahları: 10 ad.10,5 luk top ve 2 torpil
kovanıdır).(1) Deniz Bakanı Winston Churchill bu iki gemiyi savaş başlar başlamaz yok edip
hem Ak denizde kesin bir hâkimiyet ve hem de savaşacak askerler için büyük bir moral
kazandırmayı düşlüyordu. Başbakan Asquit’in ifadesiyle “ Göben Churchill’in ağzını
sulandırıyordu” (2)
Ak denizdeki İngiliz Donanması savaş başlar başlamaz bu iki gemiyi saf dışı etmek için
büyük bir heves ve hazırlık içindeydiler. 4 Ağustos günü İngiltere Almanya’ya savaş ilan
ettiği zaman Mesina’da kömür ikmali yapan gemiler birden kayboldular. Güçlü İngiliz ve
Fransız donanması bütün aramalara rağmen bu gemileri yakalayamadılar ve her iki gemi
10 Ağustos günü Çanakkale Boğazını savunan Türk tahkimatının karşısına geldiler. Türkler,
Almanya ile yaptıkları anlaşma gereği, bu iki geminin Boğazdan geçmesine izin verdiler.
Bununla da kalmadılar, İngiltere’nin parası ödenmesine rağmen teslim etmeyerek el
koyduğu ve kendi donanmasına kattığı iki gemi yerine, Alman hükümetinin bu iki gemiyi
Türklere sattığı belirtilerek iki gemiyi Yavuz Sultan Selim ve Midilli adları ile Türk
Donanmasına dâhil ettiler. Bu arada Churchill’in Türk gemilerine karşı düşmanca davranışı
Amiral Limpus heyetinin varlığını gereksiz kıldı ve 5 Ağustos günü Amiral Donanma
Komutanlığından alındı ve kendilerine Türkiye’de kalmak isterlerse Deniz Kuvvetleri
Komutanlığında çalışmaya devam edebilecekleri bildirildi.
16 Ağustos günü Göben ve Breslav birliğinin komutanı Amiral Suchon, İngiliz amiralin
yerine Donanma Komutanlığına atandı. Amiral Suchon karargâhını Haliçte sahile bağlı
Korkuvado Yatında kurdu. (3) Bu iki geminin göz göre göre kaçırılması, Churchill ve İngiliz
Donanmasının prestijine indirilmiş büyük bir darbe olarak algılandı. Bu iki geminin kaybı
sonradan İngiltere ve müttefiklerine büyük dertler açacak, Karadeniz’de Rus deniz
hâkimiyetine son verdiği gibi 29 Ekimde Karadeniz’de Rus limanları Odesa, Sivastapol ve
Teodosya’yı bombalayınca Türkiye bir emrivaki ile Almanların safında savaşa katılacaktır.
Bu skandal sonrasında Churchill bakanlıkta kaldı. İngiliz Akdeniz Filo Komutana Amiral
Milne 18 Ağustos günü emekli edildi. Fakat yardımcısı Amiral Troubridge Harp Divanına
verildi. Kasım ayında yargılama sonucu suçsuz bulunmasına rağmen bir daha kendisine
filo komutanlığı görevi verilmedi.(4)
Churchill bu gelişmeler karşısında o kadar kızmıştı ki, Başbakan Asquit onun “17 Ağustos
günü Kabine toplantısında, o bilinen havası ile, Çanakkale boğazına gönderilecek bir filo
ile Marmara’ya girip Göben ve Breslav gemilerini batırmayı teklif ettiğini ancak Savaş
Bakanı ve Hindistan Bakanının Türklere karşı yapılacak böyle bir hareketin mahzurlu
olacağını söyleyerek karşı çıktılarını” belirtmektedir. (5) Gelişen siyasi durumdan
yararlanmak isteyen Yunan Başbakanı Venizelos 19 Ağustos günü Yunanistan’ın bütün
Deniz ve Kara gücünü İngiltere’nin emrine vermeğe hazır olduğunu bildirdi. Dışişleri
Bakanı Edward Grey bu teklifi reddetti.(6) Ama Churchill hala Boğazlara yapılacak bir
saldırının cazibesi altındaydı. 1 Eylülde kurmay heyetine Boğazlara zamanı gelince bir
harekât yapmak için gerekli planlamanın yapılmasını emretti, ayni zamanda Boğaz
çıkışındaki İngiliz Filo Komutanına Yavuz ve Midillinin çıkışını önleme emri verdi. Bir Türk
torpido gemisi 27 Eylül günü Boğazdan çıkınca İngiliz gemileri geçişine izin vermedi. Bu
düşmanca ve tahrik edici davranıştan büyük rahatsızlık duyan Türk Komuta Heyeti
Boğazın uluslar arası trafiğe kapatıldığını ilan etti ve Boğazı mayınlamaya başladı. Bilindiği
gibi Boğazlar Rusya için buzlarla kapanmayan tek ihracat yolu idi ve Rusya ihracat
ürünlerinin %50’sini bu yolla gönderebiliyordu. Boğazlar kapanınca yüzlerce Rus gemisi
Marmara’da kapalı kaldı ve daha sonra da Rusya’ya döndüler. Bu Churchill’in Türklere ve
kendi müttefiklerine karşı yaptığı bir başka ölümcül hata oldu. Bu nedenle de
Venizelos’un teklifinden yararlanmak istedi.
31 Ağustos günü Türklere karşı yeni bir Balkan Birliği oluşturma amacıyla Sırbistan,
Karadağ, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan Devlet liderlerine İttifak Devletlerine
katılmaları için birer özel mektup gönderdi. Dış İşleri Bakanı Edward Grey’e gönderdiği bir
başka mektupla, “Hıristiyan Balkan Devletlerinin müşterek bir harekâtına karşı artık
Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının kendilerine ilgilendiremeyeceği”
konusunda uyardı.(7) 2 Eylül günü Türkiye’ye karşı yapılması muhtemel bir müşterek
harekât için Yunan temsilcileri ile özel görüşmelere başladı. Tarafsız Balkan devletlerini ve
İtalya’yı kendi yanlarına almak için Türkiye’yi dilim dilim parçalayıp bu ülkelerin önüne
atmak gereğine inanan Churchill ve bazı politikacılar Türkiye’nin karşı tarafta olmasını
arzu eden bir tutum içindeydiler.(8)
Avrupa cephesinde savaş durağan bir hal almıştı. Rus Cephesinde General Hindenburg çok
usta manevralarla Tanenberg ve Masurian Gölü çevresinde iki Rus Ordusunu ard arda
mağlup edince, savaşta Rusya’nın büyük insan gücüne güvenen İngiliz ve Fransızlarda
rahatsızlık başlamıştı. Eğer mühimmat ve malzeme sıkıntısı çeken Rus Orduları yardım
alamazlarsa Rus Cephesi çökebilirdi. Bu durum tek cephede savaşacak Almanya
karşısındaki İngiliz ve Fransızları bir felaketle baş başa bırakabilirdi.(9) 1915 yılının ilk
günlerinde Kafkasya’da saldırıya geçen Türk Ordusunun muharebeleri sürpriz bir şekilde
gelişiyordu. Bu durumda Türklerin dikkatini dağıtmak için bir harekât yapılmasını isteyen
Rus Komutanlığının mektubu alınınca, Churchill yeniden harekete geçti. Bu sefer Savaş
Bakanı Lord Kitchener de aynı görüşü benimsiyordu. 9 Kasım günü yapılan bir görüşme
sırasında esasen Lloyd George’un teklif ettiği Selanik, Sir John Maxwell’in teklif ettiği
İskenderun bölgelerine çıkarma yapma teklifleri kabul görmemiş, Yunanlıların teklifi de
Rusların itirazı nedeni ile reddedilmişti. Sonunda Churchill’in Çanakkale Boğazına saldırma
teklifi ayakta kalmıştı.(10)
3 Ocak günü, Savaş Konseyinin yaptığı toplantı sırasında Çhurchill bütün ustalığını
kullanarak sadece yaşlı savaş gemileri ile Boğazın geçilebileceği konusunda herkesi ikna
etti. Tıpkı 100 sene evvel olduğu gibi Boğazı geçen gemiler İstanbul önüne gelince panik
başlayacak, bir hükümet darbesi sonucu iktidar değişecek, hem Türkler savaştan
çekilecek, Rusya’ya yardım imkanı sağlanacak ve savaştan çekilmesi önlenecek, hem de
tarafsız Balkan ülkeleri ve İtalya’nın birliğe katılması sağlanabilecekti.(11) Bu nedenle
Boğazların kaybı, aynı zamanda Avrupa’daki savaşın da sonunu getirebilecek bir değer
taşıyordu. Böyle bir harekâtın yapılıp yapılamayacağı bölgedeki komutan Amiral Sackwill
Carden’e sorulduğunda, o safha safha üstün ateş gücünden yararlanmak suretiyle
yapılabilir cevabını verince Savaş Konseyinin bütün tereddüdü giderildi ve ateş gücünü
arttırmak için Donanmanın en büyük ve güçlü gemisi “Queen Elizabeth” de bu
kampanyaya dâhil edildi.(12)
Winston Churchill’i sadece deniz silahlarının Türk kıyı topçusunun menzili dışındaki
muhtelif mesafelerden yapacağı atışlarla, her metrekareyi ateşle döve döve Boğazı
geçebileceğine inandıran bilgiler nelerdi. Tabii en önemli bilgiler iki seneye yakın Türk
Deniz Kuvvetlerini elinde tutan Amiral Limpus ve heyetinden alınmıştı. Churchill ve İngiliz
Denizcileri Boğaz tahkimatlarını, silahların, cephane ve malzemelerin durumunu çok iyi
biliyorlardı. Bulgaristan ve Romanya tarafsızlığını korumak için Almanya’dan yardım
konvoyunun geçişine henüz izin vermemişlerdi. Silahların menzilini de hesaplamışlar, Türk
topçusuna yakalanmadan hangi hedefleri nasıl vuracaklarını da tespit etmişlerdi.
DİPNOTLAR:
(1) İsmail Kayabalı-Cemender Arslanoğlu: Çanakkale Zaferi 1915,s.39 (Ankara–1975)
(2) Violet Benham Carter: Winston Churchill As I Know Him s.320–321 (London–1966)
(3) İ.Kayabalı-C.Arslanoğlu, s.38–39
(4) David Walder: The Chanak Affairs,27–28 ( Hunchinson of London–1969)
(5) David Fromkin: A Peace The End All Peace, s.65–66 ( Avan Boks, New York–1963)
(6) Binbaşı Demaz: Çanakkale Seferi, s.12 (İstanbul Askeri Matbaası–1930)
(7) David Fromkin: s.74–75
(8) Aynı Eser s.74
(9) Joseph Murray: Gallipoli As I Saw It, s.11 ( London–1965)
(10) Elizabeth Monroe: British Moments In The Middle East 1914–1956,s.27–28 (London–
1963)
(11) Philip. J.Haythornthwhite, Gallipoli–1915 Frontal Assault On Turkey, s. 8–9 (London–
1991)
(12) Aynı Eser, s.9
Dr. M. Galip Baysan
İLK KURŞUN
[status draft]
[nogallery]
[geotag on]
[publicize off|twitter|facebook]
[category araştırma]
[tags TARİH, Dr. M. Galip Baysan, WINSTON CHURCHILL, ÇANAKKALE BOĞAZI,
SALDIRI, KARAR]
Download