Sorğulama Zamanı Düşünce Topluluğu

advertisement
Sorğulama Zamanı Düşünce Topluluğu
İran’ın Irak’ın Kuzey’indeki Oluşum ve Gelişmelere Yaklaşımı *
Yazar: Artum DİNC
Giriş
Uluslararası ilişkiler sisteminde güç dengelerini etkileyen olay ve olgular sadece doğrudan rol
üstlenen katılımcı güç çevrelerini değil söz konusu olay ve olgularla dolaylı ilişki ve etkileşimde
bulunan diğer güç çevrelerini de etkiler. Kuşkusuz uluslararası ilişkiler sistemi sahnesinde
gerçekleşen olaylar, başrolleri üstlenen aktörlerin yanı sıra onlara yandaş, karşıt ve tarafsızlık tavrı
sergileyen diğer aktörlerin de oynayacakları rolün, biçimini etkileyip belirler. Uluslar arası ilişkiler
bağlamında gerçekleşen herhangi bir ilişki ve etkileşim sürecini yani olay ve olguları zaman
bakımından öncesiz ve sonrasız, mekan bakımından ise sadece sahneyi izleyerek ele alıp incelemek
yanlış değerlendirmeler ve sonuçlar doğurabilir.
Bu bakımdan İran’ın Irak’ın kuzeyindeki oluşum ve gelişmelere nasıl ve hangi stratejik, kuramsal
çerçeve ve duruştan yaklaştığını incelerken; sahnenin diğer etkili aktörlerinin gerçekleştirmek
istedikleri kısa ve uzun süreli amaçlarını, ayrıca olayın yakın tarih içerisinde geçmişini ve gelecekte
doğurabileceği sonuçları da bir bütün içerisinde değerlendirmek ve incelemek gerekli
gözükmektedir. Çünkü Irak’ın kuzeyindeki oluşum ve gelişmeler sahnenin diğer aktörleriyle olan
ilişkilerinin biçimi ve niteliği İran’ın bu oluşuma yönelik nasıl bir strateji ve tutum sergileyeceğini
doğrudan etkiler.
Bu çalışmada, İran başta olmakla; Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetim (IKBY) oluşumuna Bağdat
yönetimi, İsrail, ABD, Türkiye ve Arap Dünyasının yaklaşımları, adı geçen aktörlerin kısa ve uzun
süreli amaç, strateji ve beklentileri kapsamında incelenecektir. Irak’ın kuzeyindeki bölgesel
yönetimin oluşum sürecini etkileyen iç etkenler, diğer güç odaklarının rolleri ve duruşları
kapsamında ele alınacaktır. Bölgesel yönetim ile ilgili söz konusu güç çevrelerinin ilişki ve etkileşim
biçimlerine tarihsel süreç içinde açıklık getirilmeye çalışılacak, geleceğe yönelik olası gelişmelerin
yönü ve saflaşmaların biçimi elde edilen verilerden yola çıkarak öngörüler çerçevesinde
değerlendirilecektir.
ABD’nin Mart 2003’te gerçekleştirdiği Irak işgalinin etkileri sadece Saddam rejimini düşürmekle
sınırlı kalmayıp uluslararası ilişkiler ve güç etkileşiminin genelde küresel ve özelde bölgesel
ölçülerde yeniden biçimlenişine neden olmuştur. ABD’nin Irak’a müdahalesi sonrası bölgedeki ulus
üstü ve ulus altı sosyal, politik, ekonomik vs. yapı ve süreçler kendi konum ve durumlarını yeniden
tanımlamaya ve ilişkiler ağını yeniden biçimlendirmeye gitmek zorunluluğu duymuşlar. Çünkü
ABD’nin Irak’a müdahalesi önceden öngörülemeyecek bazı sonuçların doğmasına da neden olmuştur.
Baas rejiminin düşmesi ile birlikte Irak devletini temsil eden Sünni Arap kimliği yerine Şii Araplar ve
Kürtler geçmiştir. Bu nedenle de Şii’ler ve Kürtler Irak’ın devlet kimliğinde yeni siyasi aktörler
olarak bölgenin jeopolitik yapısında kendilerine önemli konum ve etkili rol kazanmışlardır.
Ulus-devlet yapısı altında gerçekleşen bu gibi süreçler Irak’ın ulus-devlet üstü ilişkilerini hem
bölgesel hem de küresel ölçülerde değişime uğratmıştır. Irak belli ölçülerde Sünni Arap devletleri
kategorisinden çıkmıştır. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması komşu ülkeler için öncelikli sorun
konumuna gelmiştir. Irak dünyanın en önemli uluslararası sorununa dönüşürken, Irak’ın kuzeyindeki
oluşum ve gelişmeler de Irak’ın bekası açısından en önemli iç sorun durumuna gelmiştir.
ABD’nin Irak’a müdahalesi sonucu başlayan gelişmeler; ABD ve çıkar ortaklarının yanı sıra Şii
Araplar ve Kürtlerin çıkarları açısından yeni fırsatlar sağlamışsa da Irak’ın Sünni Arapları, Sünni
Arap devletleri, İran, Suriye ve Türkiye gibi Irak’a komşu ülkelerin çıkarları açısından sağladığı
fırsatlardan ziyade tehditler oluşturmuştur. Bölgedeki güç çevrelerinin alışılagelmiş güvenlik
düzenleri bozulmuş ve yeni bir güvenlik düzeni anlayışı ortaya çıkmıştır.
Bölgedeki başat yerel aktörler (İran, Türkiye, Suudi Arabistan) eski belirleyici güçlerini belli
ölçülerde de olsa yitirmiş, baş aktör rolünü ABD üstlenmiştir. ABD ve çıkar ortakları süreci kendi
çıkarları doğrultusunda denetlemeğe çalışırken güç kaybı ve güvenlik tehdidi ile karşı karşıya kalan
İran, Suriye ve Türkiye gibi ülkeler de olası tehditleri azaltma ve fırsatları artırma isteğiyle çok fazla
dikkat çekmeden durumu denetlemeye çalışmışlardır.
ABD’nin Irak’a müdahalesi sonucu bölgede ortaya çıkan tabloda aktörler arasındaki çıkar çatışma ve
uyuşma biçimi belli ölçülerde kargaşaya sokulmuştur. Örneğin İran açısından; bir tehdit kaynağı
olarak algılanan Saddam’ın düşürülmesi, Irak Şiilerinin etkili bir aktör olarak güç kazanmaları,
petrol fiyatlarının artışı, Irak’ın İran ihracatı için en büyük Pazar konumuna gelmesi vs. gibi süreçler
birer çıkar fırsatları olarak değerlendirilirken; doğu ve güney sınırlarının yanı sıra batı sınırlarının da
ABD tarafından kuşatılması, Irak’ın Kuzeyi’ndeki özerk Kürt yönetiminin İran Kürtlerinin milliyetçi
duygularını kabartma açısından etkileyici ilham kaynağı oluşturmasının yanı sıra İran’da diğer etnik
azınlıklara (Azerbaycan Türkleri, Türkmenler, Araplar ve Bleluçlar) da örnek oluşturması, İsrail’in
Kürtlerle iyi ilişkiler kurarak Irak’ın Kuzeyi’nde bir takım sosyal, ekonomik ve politik girişimlerde
bulunması gibi süreç ve oluşumlar birer ciddi tehditler olarak algılanmaktadır. Benzeri durum farklı
biçimleriyle bölgedeki diğer aktörler için de geçerli sayılabilir.
Bu çalışmada, önce konuyla ilgili gelişmeleri etkileyen ABD, İsrail, Türkiye, Suriye, Suudi Arabistan
ve Kürtçü akımların kısa ve uzun vadeli stratejileri incelenecek ve bölgedeki aktörler arasında nasıl
bir güç etkileşimi sürecinin başlandığı, bir bütün içinde ele alınıp incelendikten sonra İran ile IKBY
arasındaki ilişki ve etkileşim biçiminin süreçleri tahlil edilecektir.
Uluslararası Güç İlişkileri Düzleminde İran’ın Irak’ın Kuzey’indeki Özerk Yönetime Karşı
Yaklaşımını Etkileyen Etkenler
İran ve IKBY arasındaki ilişkinin biçimi ve içeriği, sadece iki tarafın istek ve tavırlarına bağlı
kalmayıp aynı zamanda bölgedeki diğer güç aktörlerinin amaç, tutum ve çıkar tanımlamalarına da
bağlıdır. IKBY kendi varlığını iç dinamiklerin yanı sıra önemli ölçülerde dış dinamiklere de borçludur.
Dış dinamiklerin başında ise; özellikle Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra 1990 yılından
günümüze ABD gelmektedir. Bu nedenle de İran; IKBY ile ilişkilerini Washington-Erbil, Tel Aviv-Erbil,
Ankara-Erbil ve diğer aktörlerle IKBY arasındaki ilişkilerin nitelik ve biçimine göre belirlemektedir.
1. Washington’un Irak’ın Kuzey’indeki Bölgesel Yönetime Yaklaşımı:
ABD-Kürtçü Hareket ilişkilerinin başlangıç noktası, Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı
Devleti’nden pay koparma amacıyla 1919’da yapılmış olan Versay (Versailles) Konferansı sayılabilir.
Her ne kadar dönemin ABD Başkanı olan Wilson, bağımsız bir Kürt Devleti’nin kurulması için çaba
gösterse de bu amaç gerçekleştirilemedi. II. Dünya Savaşına dek ABD, Ortadoğu’da İngiliz ve Fransa
devletleri kadar etkili olmamıştır. Dolayısıyla da onlar kadar bölgenin dini, milli, ekonomik, politik ve
genel anlamda sosyal-kültürel yapısı ile yakından tanışma ve girişim olanağı olmamıştır. Theodore
Roosevelt’in torunu ve güvenlik işlerinde deneyimli subay R. C. Roosevelt’in anıları bu iddiayı
kanıtlamaktadır. R. C. Roosevelt’in II. Dünya Savaşı ve sonrası dönemleri kapsayan Kuzey Afrika,
Ortadoğu ve Asya’nın bazı kısımlarında yaptığı araştırmaları Amerika’nın adı geçen bölgelerdeki
stratejik politikalarını etkileyerek belirlemiştir (Azizi 2008).
O tarihten günümüze dek ABD’nin Kürt politikası onları desteklemekten çok kendi çıkarları
doğrultusunda onları kullanmak olmuştur. 1970’li yıllarda İran şahı M. R. Pehlevi ile eş güdümlü
olarak sol eğilimli Irak Devleti’ne karşı Kürtleri silahlı isyana özendirmeye çalışan ABD, 1975’te İran
ile Irak arasında imzalanan Cezayir Antlaşması sonucu ABD ve İran, Irak Kürtlerini Bağdat rejimi
karşısında kendi kaderine terk etti (Zones 2007).
Durumu uygun gören Bağdat, kuzeydeki Kürtçü hareketi bastırmak için, ani askeri operasyon
başlatarak bölgeyi ele geçirip denetimi sağlama amacıyla binlerce isyancı Kürdü öldürmüştür.
Olaylarla ilgili dönemin Amerikan dış işleri bakanı Henry Kissinger; bu ihanetin insani sonuçlarını
gizlemeyip “Biz gizli eylemleri propaganda işleri ile karıştırmamalıyız” demişti (Zones 2007).
1980’li yıllarda başlayan Irak-İran savaşı esnasında ABD İran’a karşı Saddam’ı desteklemiştir. Irak’ın
kuzeyindeki Kürtler; özellikle de KYP İran tarafından desteklenince, Saddam rejimi gözündeki
düşman nitelikleri pekişmiştir.
1980’li yılların ikinci yarısında ABD Irak ordusunun Anfal operasyonunu ve kuzeydeki Halepçe
kentini kimyasal silahlarla vurma eylemlerini susarak onaylamıştır. Kürtçü harekete karşı bütün bu
şiddet eylemlerinin uygulanmasına karşın ABD Saddam rejimini ekonomik, politik, istihbarat ve
askeri alanlarda desteklemiştir.
Reagan yönetimi ve Amerikan medyasının kimyasal silah kullanılan Mart 1988 Halepçe
operasyonunu önemsiz sayarak olayı İran üzerine yüklemeye çalışmıştır. Halbuki CIA ve Amerikan
Dışişleri Bakanlığı yetkilileri operasyonda kimyasal maddelerin kullanıldığını onaylamışlardı ve aynı
dönemde senatör Clibborn Paul’un Irak’a baskı uygulama amacı ile soykırımı önleme yasa taslağı
Reagan yönetimi tarafından başarılı biçimde reddedilmiştir (Zones 2007).
1990’lı yılların başında kendini güçlü hisseden Saddam 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgal ederek
ABD’nin bölgedeki çıkarlarını tehlikeye sokmuş, İsrail karşıtı güçlere ev sahipliği yaparak yardım
etmiş, Arap dünyasının önderliğine aday olmuştur. Hem ABD ve onun bölgedeki müttefikleri hem de
onlara karşı olan İran ve Suriye gibi ülkelere sürekli tehdit unsuru olarak nitelenen Saddam rejimi
denetlenemez güç olarak kabul edilemezdi. Ortadoğu’da güvenlik ve güç denklemlerinin İsrail ve
Amerikan karşıtı eksende gelişmesi ile bu iki ülkeyi harekete geçirmiştir.
Basra körfezi Savaşı Kuveyt’in işgaline son vermek amacıyla ABD başta olmakla koalisyon güçleri
tarafından başlatıldı. Fakat ABD, Irak ordusunun Kuveyt’ten çıkarılmasıyla yetinmeyip Saddam
rejimini tamamen devirmek ve sonul operasyonu gerçekleştirmek için kapıları açık tutma stratejisini
güttü. Birleşmiş Milletleri de devreye sokarak ambargo taktiğini kullanıp Irak’ın savunma, ekonomi
ve enerji alanlarında altyapı tesislerini çökertip Bağdat’ın etki alanlarını daraltmayı başarmıştır.
1991 Basra Körfezi Savaşı sonunda Irak’ın hava kuvvetleri neredeyse tamamen kullanılamaz hale
getirildi, Irak Şiileri ve Kürtlerin yoğun oldukları bölgelere uçuş yasağı konulup özenle uygulandı ve
özellikle de uluslararası düzlemde uygulanan ambargolar Saddam rejiminin etkileme gücünü
azaltabildi. Böylece ABD kendi çıkarları doğrultusunda uygulamak istediği planı –ki sonralar Büyük
Ortadoğu Projesi olarak açıklandı- başlatmış oldu. Ortadoğu’daki jeopolitik konjönktör o günden bu
güne değişmeye başladı. Bu durumdan, ulus altı yerel aktörlerden sayılan en fazla pay koparan
taraflar arasında kuşkusuz Kürtler gelmektedir.
Artık belirli ölçülerde Bağdat yönetiminin denetiminden sıyrılmış, kendi egemenliklerini koalisyon
güçlerinin yardımı ile korunma altına alınan bölgelerde kurmaya çalışırken diğer taraftan da insan
ve doğal kaynaklar açısından gereken kadro ve gelir kaynaklarını oluşturmaya çalışmışlardı. KYP ve
KDP başta olmakla Irak’ın Kuzeyi fiilen özerk bölgesel yönetim tarafından yönetiliyordu.
Mart 2003’te II. Körfez Savaşı’nın sonucunda Irak, ABD ve İngiliz güçleri tarafından işgal edilip
Saddam rejimi düşürüldükten sonra Irak Kürtlerine daha önce benzeri görünmemiş özerklik hakları
tanındı. “Kürdistan Demokratik Ulusal Birliği” KDP ve KYP’nin yanı sıra diğer birkaç küçük parti ve
grupların da katılımı ile Irak parlamentosunun elli dört koltuğunu kazanarak ikinci büyük güç
bloğunu oluşturdular. Birliğe katılmayan diğer Kürt partileri de on dört koltuğu kazanarak genelde
Washington’un Irak parlamentosundaki en büyük müttefikini Kürtçü güç çevreleri oluşturdu. KYP
başkanı Celal Talabani 2005’te Irak Cumhurbaşkanı, KDP başkanı Mesut Barzani’de Irak’ın
Kuzeyi’ndeki özerk bölgenin Cumhurbaşkanı ve eski peşmerge komutanlığı yapmış Neçirvan Barzani
de özerk bölgenin Başbakanı sıfatını aldılar.
Artık Bağdat’ın Irak’ın Kuzeyi’ndeki yönetim üzerinde irade ve etkisi politik güç uygulama ve
belirleyicilik açısından en aza düşmüştür. Bölgeyi ziyaret eden yabancıların pasaportları artık Irak
devletinin damga ve amblemleriyle değil “Irak Kürdistanı” damga ve amblemleriyle
mühürlenmektedir. Bölgede Irak bayrağı değil bölgesel yönetimin bayrağı dalgalanmakta, resmi
olarak kullanılan dil ve simgeler Kürtçedir. Irak Ordusu, Kürdistan parlamentosunun onayı
olmaksızın bölgeye girme hakkın sahip değildir. Dolayısıyla bağımsız bir devletin kurulabilmesi için
gereken kurumsallaşma süreçleri neredeyse tamamlanmış durumdadır.
Bütün bunlara rağmen Kürt asıllı avukat ve üniversite hocası olan Kemal Said Kadir “egemen Kürt
partiler; Irak Kürdistan’ını kamu sermaye ve mallarının yağmalandığı, baskı, cinayet, işkence,
tecavüz, kulak ve burun kesme vs. gibi ciddi bir biçimde insan hakları ihlallerinin yaşandığı askeri
bir kaleye dönüştürmüşler” diyor. Kemal Said Kadir sözlerine şöyle devam ediyor, “ABD’nin
doğrudan yardımı olmasaydı bu avantajları elde etmek olası değildi”. Anımsatmak gerekiyor ki
Kemal Said Kadir IKBY makamlarının defalarca yaptıkları insan hakları ihlalleri ile ilgili yaptığı
açıklamalardan dolayı otuz yıl hapis cezasına çarptırıldı. Fakat uluslararası baskı ve girişimler
sonucu birkaç ay sonra IKBY tarafından serbest bırakıldı (Zones 2007).
Bütün bu şiddet olaylarına rağmen Irak’ın Kuzeyi Irak’ın diğer bölgelerine göre daha istikrarlı ve
sakin gösterilmektedir. ABD, Irak’ın merkezi devletinin Arap asıllı silahlı güçlerine güvenmediği için
Iraktaki direniş ve protesto eylemlerini önlemek amacıyla Irak’ın genelinde Kürt asıllı peşmergeleri
kullanmaktadır.
Peki, ABD bölgesel şartların uygun görünmediği dönemde neden böyle bir oluşumdan –üst düzeyde
özerk Kürt bölgesinin oluşumundan- yana tavır sergiliyor? ABD’nin kendi söylemi ile söylenirse,
“Demokratik Irak” kurma denemesi sürecinde ABD’nin karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan
birisi; Kürtlerle ne yapılacak sorusudur.
Bu gibi sorulara isabetli cevap bulmak için, bu soruların boyutunu aşan ve bu gibi soruları da içeren
daha geniş kapsamlı makro ölçülü soruları sormak ve cevaplarını bulmak gerekmektedir. O zaman
belki de şöyle bir soru sorulabilir; ABD fiili durumda dünyanın tek süper gücü olarak neyin
peşindedir? Kısaca cevaplanırsa gücün peşindedir denebilir. Peki, niçin gücün peşindedir? Çünkü
güçlü olmak ve güçlülüğünü korumak istemektedir. Bunu nasıl gerçekleştirmektedir? Güç
kaynaklarını ve güç ilişkilerini denetleyerek. Güç kaynakları ise sadece doğal ve yakıt enerji
kaynakları mıdır? Hayır, güç etkileşimi sahnesinde rol üstlenen aktörlerin niteliği ve aralarındaki
ilişki v e etkileşim ağının biçimi de gücün yoğunlaşacağı/yoğunlaştığı yeri ve akışacağı/akıştığı yön
haritasını da gücün ve güçlenmenin diğer boyutları ve ayrılmaz parçaları olarak değerlendirilebilir.
Somut olarak ABD uluslararası güç etkileşimi sahnesinde kendi gücünü diğer güç merkezlerine karşı
kullanmalı ve duyumsatmalıdır. Güçlü, gücünü çevresindeki güç merkezlerine hissettirmediği
takdirde güçlü değil, potansiyel güçtür. Bunun yanı sıra gücün niteliğini ve neyliğini de başka güç
merkezlerinin değil kendisinin tanımladığı ve belirlediği gibi diğerlerine de tanımlatmalıdır. Son
olarak da aktörler arası ilişkilerde güç akışını istediği gibi denetlemelidir. Netice itibarı ile bugün
ABD bu eylemin içindedir. BOP bu eylemin parçasıdır. Afganistan, Irak, Kürtçü hareket ve gelecekte
orta doğuda sırada olan diğer hedef tahtasındaki güç merkezleri de BOP’un parçalarıdır.
ABD ve çıkar ortakları bugün Ortadoğu’daki güç merkezlerinin “güç” kavramı tanımlarının içeriğini
boşaltma ve istedikleri gibi tanımlamak amacını “demokrasi”, “insan hakları” ve “terör” gibi
kutsallaştırılmış ya da lanetlenmiş kavramlarla gerçekleştirmek azmindedirler. Ayrıca sadece güç
kavramının anlam ve içeriğini değiştirmekle yetinmeyip güç ilişkilerinin biçimini de kendi çıkarları
doğrultusunda biçimlendirmeye çalışmaktadırlar.
İsrail ve ABD başta olmakla, batı ittifakı ile iyi geçinen, uysal, tüketim kültürüne alışık –bilgi ve
değer yargısı ölçütü olan ölçütler dahil– birbirlerine karşı güvensizlik duygusu içinde fakat ABD ve
çıkar ortaklarına güvenen güç merkezleri ve bu merkezler arasında istenilen biçimde güç ilişkilerinin
olduğu/olacağı bir Ortadoğu jeopolitik haritası çizilmektedir.
Yukarıda açıklanan kuramsal çerçeve ve süreçten yola çıkarak Ortadoğu’daki mikro düzlemdeki
sorun ve sorulara bakıldığında doğruluk payı yüksek olan cevaplara ulaşmak mümkün olsa gerek.
Bölgesel jeopolitik koşulların uygun görünmediği süreçte yani İran, Türkiye, Suriye ve Irak’ın
Araplarının yanı sıra birçok Arap devletinin de olumlu karşılamadığı Kürtçülük eylemleri ve Irak’ın
Kuzeyi’ndeki Kürt yönetimi neden ABD, İsrail ve batılı ittifak tarafından destek görmektedir
sorusunun cevabı aşağıdaki beş başlık altında özetlenebilir.
1.
ABD, İsrail ve diğer çıkar ortağı devletlerin çıkarlarının güdümünde bir kukla güç
merkezi oluşturmak.
Son günlerde Irak’ın Kuzeyi’nde Amerikan güçleri tarafından “tutuklanacaklar listesi”
çıkarılmış ve bölgesel yönetimin yetkililerine verilmiştir. Söz konusu listede İran ile
ticari ilişkilerde bulunan KYP ve KDP’ye yakınlıklarıyla bilinen kişilerin de adı
geçmektedir. İran ile Irak’ın Kuzeyi’ndeki özerk yönetim arasında yıllık bir milyar dolar
tutarındaki ticari ilişki ABD’yi rahatsız etmektedir.
ABD İran’ın bölgede herhangi bir etkisinin olmamasını istemektedir. Bu yüzden de
bölgesel Kürt yönetimini ticari ilişkiler alanında Türkiye’ye yönlendirmek çabasındadır.
Diğer yandan ABD Türkiye’yi ikna etmeye çalışarak İran yerine Türkiye’nin Irak’ın
Kuzeyi ile ekonomik ve ticari ilişkilerini güçlendirmesini istemektedir. Ancak bunu nasıl
gerçekleştireceği ise şimdilik belirsizliğini korumaktadır (Hewler 2007).
2.
İran, Irak, Türkiye ve Suriye gibi devletlerin gücünü Kürtçü hareketi engellemeye
yönlendirerek adı geçen ülkeleri istediği zaman ve biçimde baskı ve denetim altında
tutarak onlardan imtiyaz koparabilme avantajını kazanmak.
3.
İsrail karşıtı cepheyi parçalayarak ve İsrail’e yakın bir Irak ya da hiç olmazsa bir
Kürt yönetimi oluşturmakla Ortadoğu barış sürecini İsrail’in lehinde değiştirip
yönlendirmek.
4.
Ortadoğu güvenlik ve enerji nakli meseleleri ile ilgili Türkiye’ye bağlılığı azaltmak
ve kolaylıkla denetlenebilir yeni alternatif partnerler –Kürtler– yaratmak. Nitekim
Eşşark ul-Avsat gazetesinin de verdiği habere göre Amerikan güçleri Irak’ın
Süleymaniye bölgesinde askeri üs kurmak için bazı köylerin boşaltılması gerektiği
isteklerini köylerdeki köylülere iletmişlerdi. Verilen haberde kurulacak olan askeri
üssün yeri belirtilmemiştir. İran sınırlarına yakın bir bölgede böyle bir askeri üssün
inşaatı Amerika’nın geleceğe yönelik plan ve programlarının içeriğinden haber vermez
mi (Mohammadi 2007a)?
5.
Günümüzde güçlü bir olasılık olarak görünmezse de Irak, İran, Suriye, Suudi
Arabistan ve Türkiye’yi etnik ve mezhep azınlıkları coğrafyaları temelinde bölünme ve
parçalanma sürecine itmek.
Söz konusu olasılıkla ilgili DR. Wheeler gerçeği gizlemeyerek bir sonraki adımın İran’da atılacağına
dair düşüncelerini şöyle anlatıyor; “bugün Kürtlerin; Azeriler, Ahwazi Araplar, Beluçlar ve
demokratik Farslar gibi diğer halklarla İran’ı molla faşizminden kurtarmak ve İran’a özgürlük
getirmek için birleşme fırsatları vardır (Reeson 2007a).
Kürtlerle ne yapılacak? Sorusunun cevabına gelince, şöyle denilebilir ki; kuşkusuz bugün Kürt
milliyetçiliği Amerika için bir zorluk ortaya koymaktadır. Bunun için de ABD; İran, Suriye, Arap
dünyası ve Türkiye’nin olumsuz tepkilerini üzerine çekmemek için bir seçim yapmalıdır. Bu konuda
Amerika için seçim tamamen açık görünüyor. Kürtler, şiddetten ve bölücü nefretten ayrı olarak bir
ülkede barış dolu güvenli bir bölge kurabilme güçlerini kanıtladıkları zaman; onların bağımsız
Kürdistan rüyası, istikrarlı ve tehdit edici olmayan Ortadoğu stratejik amacının arka planında yer
almalıdır. Kürtçülük sorunu, barış ve güvenin sağlandığı bir Irak’ta bilmecenin bir parçası iken,
Amerika’nın önemsiz sayacağı bir parça değildir. Netice itibarı ile Washington’un bölgeye yönelik
stratejik politikaları durumu bunalıma götürmekte ve uygulanabilir uzun süreli kalıcı bir barış ve
istikrar ufkunun görünebileceğini olanaksız kılmaktadır.
Görünen Amerika kendi varlığını uzun bir süre bölgede sürdürmek niyetindedir. Çünkü ABD bu
durumda bölgeyi terk etmeye kalkışırsa İran’ın Ortadoğu’da etkisi giderek artmaya başlar, Suriye ve
Hizbullah Lübnan’da vekaleten İsrail’i sıkıştırır. Amerika bölgede istediği istikrarı kurmadan
çekilirse; Kürtler, kargaşa ortamından yararlanabilir ve kendi bağımsızlıklarını ilan etme fırsatını
yakalayabilirler. Böyle bir hareket Türkiye’nin, İran’ın ve muhtemelen Suriye’nin de Irak’ın
Kuzeyi’ne askeri müdahalesine davetiye çıkarabilir (Reeson 2007b).
2.
İsrail’in Irak’ın Kuzey’indeki Bölgesel Yönetime Yaklaşımı:
İsrail, ABD’nin BOP’unda önemli bir yer kapsamakta ve daimi bir etken olarak ele alınmaktadır. Bazı
uzmanların yorumlarına göre, “Büyük Ortadoğu Projesi” ABD, İsrail ve çıkar ortaklarının çıkarlarının
güvenceye alındığı, birbirlerine güvenmeyen, birbirlerinden kuşku duyan, sürekli bunalım içinde
bulunan ve üzerlerinde İsrail’in egemenliğini kabullenmiş ülkelerin bulunduğu bir Ortadoğu
projesidir.
Ortadoğu’daki güç ilişkilerine egemen ve güçlü bir İsrail’in gerçekleşmesi süreci önemli bir ölçüde
ABD’nin Ortadoğu politikalarının başarılı olup olmayacağına bağlıdır. İsrail için başta gelen bu
politikaların en önemlilerinden biri de Irak’ın Kuzey’indeki Kürtçü oluşumun “kimlik inşası”
projesinin başarıya ulaşmasıdır. Bu sürecin alt ve üst yapısı müdahaleci güçler tarafından işlenerek
tamamlanmış görünmektedir yalnız günümüzde devam eden süreç söz konusu planın değişik
aşamalarının uygulandığını göstermektedir.
İsrail Ortadoğu’daki güç denklemini kendi lehine değiştirme sürecinde pek de yetinip güvenmediği
Türkiye ve bazı Arap ülkelerinin (Mısır, Ürdün vs.) yanı sıra güvenilebilir ve denetlenebilir yeni
stratejik müttefikinin sözde Kürdistan devletinin ve bugünkü yönetimin değiştiği eski rejimde olduğu
gibi İsrail yandaşı bir İran’ın oluşum sürecini desteklemektedir. İslam rejiminden arındırılmış İran ve
Kürtler bölgede İsraillilerin en çok güvendikleri güç merkezlerindendirler.
İsrail Nil’den Fırat’a egemenlik rüyasını gerçekleştirmek için kamuoyu nezlinde bilişsel altyapı ve
zemini de uzun süreli ve çok boyutlu bir plan kapsamında uygulamaktadır. İsrail rejimi Yahudilik
anlayışı ve Siyonizm ideolojisinde Kürtler ve İranlı Fars** dillilere özel bir münasebet beslemektedir.
İsraillilerin kendi yorumlarına göre değişik tarihsel süreç ve dönemlerde haklarını yitirdikleri kimi
odak noktalarından birisi de Irak’ın Kuzeyi ve özellikle de Babil kentinin etrafıdır. İsrail devletinin
resmi tarih anlayışına göre Irak’ın Kuzeyi ve Babil kentinin yakınları eski Yahudi Devleti’nin
bulunduğu coğrafyayı oluşturmaktadır. Bu anlayış kapsamında Yahudilerin eski vatanlarına
dönmeleri ve yitirilmiş toprakları yeniden elde etmeleri onların vazgeçilmez hakları olarak
algılanmaktadır (Lasjerdi www.bashgah.net).
Bu yaklaşım doğrultusunda ABD’nin Irak müdahalesi ve Saddam’ın düşürüldüğünden sonra Iraklı
Yahudilerin mülkiyet tapuları, evlilik ve ölüm kayıtları Irak arşivlerinden Amerikalı yetkililerin bilgisi
dahilinde fotokopileri çektirilip İsrail’e götürülmüştür. Sekiz yüz sayfalık söz konusu kayıt belgeleri
“Yahudi Avareler Topluluğu” ve İsrailli bakan Natan Sharansky tarafından toplatılmış ve
inceletilmiştir. Söz konusu kayıt belgelerinin aslı Bağdat’ta saklanılmaktadır. İsrail Iraklı Yahudilerin
haklarını iade ettirme amacıyla elde ettiği ilgili belgeleri hukuki işleme açma azmindedir (Hashemi
www.bashgah.net).
İsrail özellikle 1991 I. Körfez Savaşı’ndan bu yana İsrail-Kürt Dostluk Derneği (www.isiklar.net) ve
bir takım başka organlar aracılığı ile Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü oluşumla ilişkiler kurmuş, bölgede
istihbarat, güvenlik ve ekonomik ilişkiler alanında girişimlerde bulunmaktadır. Ariel Sharon
hükümeti ülkesinin II. Körfez Savaşı’ndan zarar görmemesi için bu girişimleri gerekli görmüştür
(Harsh www.bashgah.net).
İsrail’in askeri ve istihbarat birimleri Irak’ın Kuzeyi’ndeki bölgesel yönetimin askeri ve istihbarat
organlarını eğitmektedir. İsrail İstihbarat Servisi MOSSAD’ın ajanları tüccar ve turist kılığında
Irak’ın Kuzeyi’nde faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Gerçi İsrail’in Washington Büyük Elçiliğinin
sözcüsü bu tür iddiaları reddediyor, fakat Amerikan Dışişleri sözcüsü ve Kürt yetkililer konuyla ilgili
görüş bildirmekten çekinmektedirler (Harsh www.bashgah.net).
Neçirvan Barzani İran ziyaretinde Camecem1 TV kanalının muhabirinin, İsrail’in bölgedeki
etkinlikleriyle ilgili sorusuna şöyle cevap veriyor. İsrail’in silahlı kuvvetlerinin bölgedeki etkinlikleri
doğruluk payı olmayan söylentilerdir. Fakat biz Irak Kürdistan’ı yönetimi olarak ne İsrail ile ne de
başka her hangi bir ülke ile düşmanlığımız yoktur. Gelecekte Irak’ın İsrail ya da her hangi başka bir
ülke ile diplomatik ilişkileri kurulursa, doğal olarak biz bunu sıcak karşılarız. O zaman Kürdistan’da
da konsolosluk açabilirler. Neçirvan Barzani İsrail ile “Kürdistan Yönetimi” arasında resmi ilişkilerin
olduğunu reddederek İsrail yurttaşlarının İsrail pasaportu ile kişisel olarak Irak’ın Kuzeyi’ne gelip
orada çalıştıklarını inkar etmedi (www.iraniraq.org/webui/page.aspx?id=102).
İsrail, Suriye ve özellikle de İran tarafından kendisine yönelik gelebilecek tehditleri önlemek için
Amerikalıların verdikleri güvenceyi ciddiye almayarak Irak ve özellikle de Irak’ın Kuzeyi’nde kendi
istihbarat ve güvenlik etkinliklerini yoğunlaştırmaktadır. Üst rütbeli bir CIA yetkilisi, İsrail’in Irak’ın
kuzeyi’nde çalışmalar sürdürdüğünü bildirerek İsrail’in başka seçeneği olmadığı ve bu gibi
faaliyetlerin zorunda olduğunu açıklamıştır. Eski bir İsrail istihbarat yetkilisi İsrail’in Irak’ın
Kuzeyi’ndeki varlığını arttırmasını bir B Planı olarak değerlendirmiştir (Harsh www.bashgah.net).
İsrail Kürtçü hareket arasındaki ilişkileri Kürt yazar ve medya dünyasının nasıl değerlendirdiğine
gelince; farklı bakış açıları dört ayrı kategoride tasnif edilebilir.
1.
Kimi Kürt yazar ve düşünürler, İsrail-Kürtçü hareket arasındaki ilişkileri, Kürtlerin
hedefledikleri amaçlar doğrultusunda devam ettiği sürece, İsrail’in özel projelerinin
uygulanmasına yardımcı olsa bile bu ilişkilerin bir sorun oluşturmadığını
düşünmektedirler.
2.
Diğer grup ise İsrail devletini resmen tanıyıp tanımama konusuyla ilgili,
Araplardan daha fazlasını yapmak bize düşmez, görüşünü savunuyorlar. Biz bu konuda
Araplardan daha radikal davranamayız, diyor bu gruba bağlı kişiler. Bu görüşü
savunanlar şu soruyu da sormaktalar: Arapların İsrail ile resmi ilişkileri olduğu durumda,
Kürtlerden İsrail ile ilişkiyi askıya alma beklentisi ne kadar mantıklı ve yerinde bir
beklenti olabilir?
3.
Bu grup İsrail-Kürtçü hareket arasındaki ilişkilerin abartıldığını öne sürmektedir.
Bu görüşü savunanlar, İsrail- Kürt ilişkilerini olduğundan daha fazla ve abartılı olarak
göstermenin ardında yatan amacı, Kürtlerle bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri bozguna
uğratmak niyeti olarak göstermektedirler. Bu grubun görüşlerine göre Türkiye Kürtleri
daha da fazla baskı altında tutma amacıyla İsrail-Kürtçü hareket arasındaki ilişkileri
abartarak göstermek istemektedir.
4.
Son kategoriye giren görüş ise İsrail’in Irak’ın Kuzeyi’ndeki girişimlerini,
MOSSAD’ın Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerine nüfuz etme projelerinin doğrultusundaki
etkinlikler olarak değerlendirmektedirler. Bilindiği gibi çeşitli çevrelerden gelen
haberler, farklı ülkelerde MOSSAD’ın casusluk şebekelerinin keşfedilmesinden söz
etmektedirler.
Arap kökenli yazar ve düşünürler ise iki ayrı milliyetçi ve kuşkucu bakış açılarından konuya
yaklaşmaktalar. Bu farklı görüşleri yine dört ayrı kategoriye ayırmak olası görünmektedir.
1.
Kimi yazar ve düşünürler İsrail-Kürtçü hareket arasındaki ilişkileri Kürtler
tarafından İslam alemine karşı yapılmış bir ihanet olarak değerlendirmektedirler. Bu
görüşü paylaşanlar Kürdistan’ı (Irak’ın Kuzeyi) ikinci İsrail olarak görmektedirler.
2.
Bir diğer görüşü paylaşan grup ise birkaç Arap ülkesinin İsrail ile diplomatik
ilişkiler kurmuş olması Kürtlerin İsrail ile ilişki kurmasına neden gösterilemez; çünkü
Irak’ın Kuzeyi’ndeki bölgesel yönetim bir bağımsız ülke konumunda değildir ve
Bağdat’tan bağımsız olarak kendi başına bu tür konularda karar alma yetkisine sahip
değildir.
3.
Bu gruptaki görüşü savunanlar İsrail-Kürt ilişkilerinin sorumluluğunu bazı Kürt
yöneticilerinin üzerine yükleyerek söz konusu yöneticileri Kürt halkından ayırarak onları
İsrail ve Amerika’nın kuklaları olarak değerlendirmektedirler. Bu görüşü savunanlar
Baba Barzani’nin İsrail ve Amerika ile olan ilişkilerini anımsatarak ABD ile bölge
ülkelerinin ilişkileri düzeldiği takdirde faturayı yine Kürt liderlerin ödeyeceğini
vurguluyorlar.
4.
Son kategorideki görüşü savunanlar da İsrail’in Irak’ın Kuzeyi’ndeki girişimlerini
Arap Dünyası’ndaki dini ve etnik azınlıklara yönelik İsrail’in eski politikaları kapsamında
değerlendiriyorlar. Onlara göre İsrail; Arap ülkelerini İsrail’e karşı direniş tutumundan
uzaklaştırmak için Arap Dünyası’nı bölüp parçalamak, iç sorunlarla uğraştırmak ve
güçsüzleştirmek amacıyla bu tür girişimlerde bulunmaktadırlar (Deli www.bashgah.net).
İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesinin muhabiri Tzvi (Zvi) Bar’el Irak’ın Kuzeyi’ne yaptığı ziyarette
bölgesel yönetim ve halkın İsrail ile ilgili görüşlerini yaptığı röportajlarla öğrenmeye çalışmıştır. Tzvi
(Zvi) Bar’el bir bölgesel yönetim yetkilisine; Irak Kürdistan’ı İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmak
ister mi? Sorduğu soruya şöyle bir cevap alıyor; “Hangi cevabı duymak istersiniz? Resmi olanı mı
yoksa resmi olmayanı mı?”. Bölgesel yönetim yetkilisi sonra şöyle devam ediyor: “biz Irak devletinin
bir parçası olarak merkezde alınan kararlara bağlı kalmalıyız. Merkezdeki devletin karar verici
organları böyle bir ilişkinin kurulmasına karar verirlerse Irak’ın Kuzeyi’ndeki özerk Kürt bölgesi de o
karar doğrultusunda davranır. Fakat bizim resmi olmayan tepkimiz şöyledir: biz, İsrail’in bize yardım
etmesini isterdik. İnanıyoruz ki olabilseydi İsrail, geçmişten daha da fazla biz Irak Kürtlerine
yardımcı ve destek olurdu (http://www.howiyat.blogfa.com/8605.aspx).”
Haaretz gazetesi muhabirinin yazdıklarına göre Irak’ın Kuzeyi’ndeki hem bölgesel yönetim yetkilileri
hem de halk İsrail’in onlara verdiği desteği unutmayacaklarını ve İsrail’i kendi kardeşleri olarak
gördüklerini belirtmektedir. Bar’el, Irak Kürdistan’ının İsrail’den beklediği yardım alanlarını
belirtmekte ve bu yardımların İsrail ile kurulacak diplomatik ilişkiler sayesinde gerçekleşmesini
şimdiki koşullarda ütopik hayaller olarak değerlendirmektedir.
Bar’el Irak’ın Kuzeyi’nin İsrail’den beklediği yardım ve yatırım alanlarını bankacılık, sigorta, çağcıl
tarım teknolojisi, tıp, eğitim, burslu öğrenci vs. gibi altyapısal hizmetler olarak değerlendirmektedir.
Ayrıca petrol rafinerileri ve güneş enerji sistemleri sahasında da İsrail’in deneyimlerinden
yararlanmak IKBY’nin İsrail’den alabileceği yardımlar listesinde sayılmaktadır.
İsrail açısından bakıldığında ise öyle görünüyor ki İsrail devleti başka devletlerle kurduğu ilişkilerde
ekonomik çıkar boyutunu mutlaka ele almaktadır. Shimon Peres “Yeni Ortadoğu” kitabında şu
satırlara yer vermektedir: “İsrail bölgede etkili ve yaratıcı güç olmak istiyorsa bölgesel piyasanın
akışı ile birlikte ve eşgüdümlü hareket etmelidir. Ortadoğu ülkelerine teknolojik açıdan başat
konumda olmalıyız. Onların piyasa nabızlarını ele alıp denetleyerek ekonomik baskı unsurundan
yararlanmalıyız (Lasjerdi www.bashgah.net).”
Belki de söz konusu politikaların doğrultusundadır ki bugün Irak’ın Kuzeyi’nde İsrail ürünü olan
elektronik eşya, bilgisayar, askeri ve askeri olmayan araştırma aygıtlarına rastlanabilir. Ayrıca
Irak’ın Kuzeyi’nde otoyol ve baraj yapımlarında İsrail’in izi görülmektedir. Bütün bu etkinlikler, 1991
Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra ticaret, ulaşım ve turizm etkinlikleri çatısı altında yapılmaktadır.
Göründüğü gibi İsrail kendi güvenliğini sağlamak ve stratejik konumunu güçlendirmek için sadece
günümüz statükosundan hareketle değil devam eden süreci ve gelecekteki olası birçok ihtimali göz
önünde bulundurarak hatta kendi çıkarları ile koşut olanları tetikleyerek çok boyutlu bir plan ve
proje ile Ortadoğu’da özellikle de Irak’ın Kuzeyi’ndeki gelişmeleri etkili bir biçimde izlemektedir.
Görünen İsrail Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü oluşumu, güçlendirerek kendisi için stratejik müttefik ve
düşmanları için bir tehdit ve denetim unsuru haline getirerek kullanmak istemektedir.
İsrail; şimdilik Irak Kürtlerini federal yapı içerisinde güçlendirerek Şii ve Sünni Arapların
güçlenmesini önlemek, Kerkük’teki Türkmen ve Arap nüfusunu Kürtler aracılığı ile bölgeyi terk
ettirmeye tahrik etmek ve bir sonraki aşamada Irak Kürtleri ile Suriye, İran ve Türkiye’deki Kürtler
arasında ilişki ve etkileşimi artırıp yoğunlaştırarak adı geçen ülkelerde uzun süreli bunalım ve sorun
yaratma politikasını izlemektedir. Bu süreç bağımsız Kürt devletinin yaranmasını da kapsamaktadır
(Danesh www.bashgah.net).
3.
Irak’a Komşu Ülkelerin Irak’ın kuzeyi’ndeki Bölgesel Yönetime Yaklaşımı:
1991’den Mart 2003’e dek ABD-Irak arasındaki ilişkilerde devam eden süreç bölgede Irak ile sınırlı
kalmayacak köklü jeopolitik değişikliklerin gerçekleşeceğinin işaretlerini veriyordu. Bölgedeki çeşitli
güç merkezleri kendilerine yönelebilecek zararı önlemek ve yarar sağlamak amacıyla konumlarını
devam eden süreç içerisinde yeniden gözden geçirip değerlendirmeye başlamışlardı. Bölgedeki güç
ilişki ve etkileşiminin biçimini belirleyen etken ve değişkenleri, Mart 2003’te Amerikan ordusunun
Irak’ı işgal harekatından sonra yön ve nitelik değişimine uğramış oldu. Söz konusu değişken rolü
oynayan unsurlardan biri de Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürt nüfusuydu.
Kürtler 1991’deki I. Körfez Savaşı’ndan 2003’e dek Amerika ve bazı batılı çıkar ortağı ülkelerin
desteği ile Irak’ın merkezi yönetim sisteminin etkisi alanından uzaklaştırılıp koruma altına alındılar.
2003 Amerikan müdahalesinden önce bölge ülkeleri arasında birbirlerine karşı baskı unsuru olarak
kullanılan Kürtler, yeni koşullarda rakip konumundaki ülkeleri en azından Kürtçülük meselesi ve
Kürtçülüğe destek veren bölge dışı güçlere karşı aynı safta yer alabilecekleri ihtimalini doğurdu
(Kışlalı 2006).
Irak’ın toprak bütünlüğünü tartışmaya açan süreçler Irak’a komşu ülkeler tarafından kesinlikle ret
edilmektedir. Irak’ın Kuzey’inde bağımsız ve/veya üst düzeyde özerklik yetkilerine sahip bir Kürt
yönetiminin varlığı Irak’a komşu ülkeler tarafından farklı nedenlerle olmuşsa da bir tehdit unsuru
olarak algılanmaktadır. İran, Suriye, Türkiye ve Suudi Arabistan farklı biçim ve girişimlerle olsa da
açık ve seçik bir biçimde böyle bir oluşum ve sürece karşı tavırlarını her fırsatta dile getirip
anlatmışlardır.
Suudi Arabistan’ın dışişleri bakanı Saud el-Feysel, “Irak’ın bölünmesi, krallığın güvenliğini tehdit
eden meseledir” demiştir. Diğer taraftan II. Dünya Savaşı’ndan bu yana cumhurbaşkanı düzeyinde
ilk kez gerçekleşen Suriye Cumhurbaşkanı’nın Ankara Ziyareti’nin gündemini Irak’ın toprak
bütünlüğü konusu oluşturmuştur. İran ve Türkiye arasındaki Irak’ın Kuzeyi’ndeki devam eden süreç
ve oluşum ile ilgili dış işleri bakanlığı düzeyinde istişareler sürmektedir. Bölgesel çapta bu gibi
diplomatik etkinliklerin amacı Irak’ın toprak bütünlüğü meselesinin komşuları tarafından
hassasiyetle izlendiğini ve ulusal güvenlik düzeyinde bir mesele olarak algılandığını göstermektedir
(Seal www.bashgah.net).
1. Uluslar Arası Güç İlişkilerinde Kürtçülük Değişkeni:
Soy ve dil kökenlerini Ariya soyu ve Fars diline bağlayan kimi Kürtçü tarih yazarlarına göre Kürtler;
binlerce yıl önceden bugün itibarı ile üzerinde bulundukları toprakların sahibidirler. Kürtçü tarih
yazarları Kürtlerin yayıldığı coğrafyayı; Suriye, Irak, İran, Azerbaycan ve Türkiye’nin belli bölgelerini
kapsayarak göstermekte ve Kürt nüfusunu 25 milyonun üzerinde bildirmektedirler ( Naci 2003).
Yukarıda sunulan iddialara karşın tarih boyunca Kürt kimliği ile herhangi bir devlet yapısının
bulunmadığı tarihçiler arasında tartışılmayacak bir gerçektir. Kürtlerin bir kısmı Osmanlı devletine
bağlı iken diğer bir kısmı ise günümüz İran’ında hüküm sürmüş Atabeyler, İlhanlılar, Selçuklular,
Safeviler, Avşarlar, Kaçarlar vs. gibi Türk devletlerine bağlı olmuşlardır.
Çağdaş biçim ve anlamda ilk olarak Kürtçülük sorunu aşiret yapısı ve dini tutumlara dayanan
nitelikte I. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası güç ilişkilerindeki gerçekleşen değişmeler
sonucunda ortaya çıkmıştır(Kimlik bunalımı). Kürtçü yazarlara göre o devirdeki Kürt toplum yapısı
ulus-devlet biçimine geçmek için gerekli ve yeterli alt ve üst yapılanmayı tamamlamış
olmadıklarından ve uluslararası çıkar çatışmalarında etkili rol oynayan güçlere çekim merkezi
oluşturamadıklarından dolayı kendilerini bir taraf ve muhatap olarak kanıtlayamamışlardı.
Böylece dönemin ABD Başkanı Wilson’un idealist projesi ve Avrupalı sömürgeci güçlerin baskıcı
tutumları ışığında 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nın 62, 63 ve 64. maddelerine istinaden
Türklerden koparılıp Kürtlere verilmiş şeyler, Türkiye Cumhuriyeti’nin haklarını iade girişimleri
sonucunda 1923’te Lozan Antlaşması’nın imzalanması sonucu geri alınmıştır.
Kürtçülük sorunu ikinci kez II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra bölgesel ve küresel güç
merkezlerinin çıkar ve paylaşım çatışmaları ortamında kendini yeniden göstermeye başladı. Bu kez
Sovyetler Birliği’nin yardımı ile Güney Azerbaycan’da kurulmuş olan Milli Hükümet’in yardımı
sayesinde kısa bir sürede olmuşsa da Kürtler Soğuk Bulak’ta (Mahabad) özerk bir yerel hükümet
kurma deneyimini yaşadılar.
Bölgede cereyan eden küresel güçlerin çıkar ve paylaşım çatışmaları üzerine kurulu rekabet
oyunlarını, uyanık bir biçimde ülkenin parçalanmasını önlemek amacıyla etkileyen İran yönetimi;
ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği’ne verdiği petrol ve piyasa imtiyazlarından dolayı başarılı olmuş
görünüyordu. Küresel güçlerin çıkarları kapsamında kendi varlığını tanımlayan ve böylece politik
güç merkezine dönüşmek isteyen Kürtçü hareket, iç dinamiklerine karşın başarılı olamamıştır.
Kürtçü hareketin uluslararası ve bölgesel güç ve çıkar çekişmeleri senaryolarında yeri ve etkisi bir
daha da sıfırlanmış olmuştur. Yalnız bu sefer Kürtçülük olgusu, bir öncekine göre içerik ve nitelik
değiştirerek dini ve aşiret asabiyesinden çok siyasi ve milli özelliğe bürünmüş biçimde tezahür
etmiştir. Bu sefer Hiwa (1939), Rezkari (1945) ve KDP (1946) gibi siyasi partiler Kürtçü hareketin
siyasi temsilcileriydiler (Naci 2003 ve Azizi www.rojhelatpres.com).
II. Dünya Savaşı’ndan 1991 I. Körfez Savaşı’na dek Irak’ın kuzeyindeki Kürtçü isyanlar, dönem
dönem İran, İsrail ve ABD tarafından desteklense de, İran ile Irak arasında imzalanan 1975 Cezayir
Antlaşması’ndan 1980 Irak-İran Savaşı’nın başlangıç yılına dek kendi başına bırakılmıştır. 1961
isyanı ise aslında toprak reformu yasalarına karşı aşiret çapında bir hareketti (Naci 2003).
1980-1988 arası yine de İran tarafından desteklenen Kürtçü hareket, Saddam rejimine karşı İran
yanlısı küçük çapta silahlı saldırılar düzenlemişti.
Kürtçülük sorunu üçüncü kez I. Körfez Savaşı ile beraber yine de dış güçlerin bölgeye müdahalesi
sonucu ve özellikle de II. Körfez Savaşı ve Saddam’ın düşürülmesinden sonra gündeme getirilmiştir.
Bu sefer geçmiştekilerin tersine dış güçler tarafından bölgedeki devam eden olaylar ve gelişmelerde
kendilerine biçilmiş rolü etkili bir biçimde oynayarak; uzun vadeli stratejiler doğrultusunda aceleci
davranış ve eylemlerden kaçınarak kalıcı bir Kürtçü hareketin nasıl mümkün olabileceği
düşünülmektedir.
IKBY, bağımsız bir devlet olmasa da dünyada herhangi bir özerk hükümete tanınmamış yetkilerini
kullanarak çevresel aktörlerle olan kendi ilişkilerini kendi inisiyatifi ile belirlemeye çalışmaktadır. Bu
durumun süreğenliği Kürtçü oluşumun mikro ve makro boyutlarda yürüteceği politik ve diplomatik
plan ve programların bölgedeki devam eden süreçler ile tutarlılık oranına bağlı olsa gerek.
Dolayısıyla IKBY’nin politikaları bölgede meydan okuma gücüne sahip olan güç merkezlerinin
çıkarlarına zarar vermediği sürece şimdiki biçimini ayakta tutabilir görünmektedir. Aksi takdirde
kırılgan ve kaygan bir konuma sahip olduğu için elde ettiği avantajları yitirme tehlikesiyle karşı
karşıya kalabilir.
IKBY, güvenlik açısından komşusu olduğu ülkeler tarafından tehlike doğurabilecek potansiyel güç
olarak algılanmaktadır. Bu durumun nedeni İran, Suriye ve Türkiye’ye karşı terör eylemlerinde
bulunan güçlerin Irak’ın Kuzeyi’nde kendilerine barınak olanaklarının sağlanmasıdır. Her ne kadar
IKBY adı geçen ülkeleri güvenlik konuları açısından ikna etmeye çalışsa da karşı tarafların güvenini
kazanmakta başarılı olamamıştır. Çünkü İran, Erbil’deki diplomatlarının ABD güçleri tarafından
tutuklanmalarının İranlı Kürtçü partilerin orada büro açmaları ve halkın mücahitleri gibi İran karşıtı
örgütlerin oradaki etkinliklerinden rahatsızlık duyduğunu bölgesel yönetimin yetkililerine defalarca
iletmiştir.
Ayrıca Türkiye bölgesel yönetim ile herhangi resmi diplomatik ilişkiye girmeksizin, bölgedeki Türkiye
karşıtı PKK terör örgütünün terörist eylemlerinden rahatsızlık duyduğunu her fırsatta dile
getirmektedir. Güvenlik konusu ile ilgili Irak’a komşu Suriye de bölgedeki yerel Kürtçü yönetimin
İsrail ile kurduğu ilişkilerden endişe duymaktadır. Görünen IKBY’nin süreğenliği iç dinamiklerden
çok dış dinamiklere bağlılık göstermektedir. İşte bu nedenle de devam eden sürecin koşulları gereği
IKBY çevresindeki güçleri karşısına almayı istememekte ve görünürde tarafsız kalmayı tercih
etmektedir.
Göründüğü gibi IKBY’nin en başat özelliklerinden biri olağanüstü bir biçimde dış güçlere ve özellikle
de bölgeye müdahalede bulunan küresel güçlere bağlılığıdır. Bu olgu Kürtçü hareketin günümüzde iç
dinamiklere sahip olmadığı anlamına gelmez. Fakat belirlenmiş amaçlara ulaşabilme açısından dış
dinamikler olmaksızın iç dinamiklerin yetersiz olduğu da açık bir gerçektir (Azizi
www.rojhelatpres.com).
Bölgesel yönetimin başında gelenlerin verdikleri demeçler bu gibi iddiaları kanıtlamak için yeterli
olsa gerek. Mesut Barzani KTV’de verdiği bir röportajda şöyle söylemektedir: “Biz Saddam
diktatörlüğünü devirip Irak’ı kurtarma sürecinde ABD ile stratejik ortaklık yaptık. Kurbanlar verdik.
Fakat Amerika’nın Kürdistan ile ilgili belirgin bir politikası yoktur. Amerika Kürdistan ile sadece bir
ülkenin bir bölgesi olarak davranıyor (Anonim 2008a).”
Bugün Thomas Fowler gibi yazarların International Herald Tribun gibi küresel kitle iletişim araçları
aracılığıyla Irak’ın Kuzeyi huzurlu ve istikrarlı gibi gösterilmek istense de bölgenin dış güçler (İsrail,
İran, ABD, Fransa, İngiltere, Türkiye vs. gibi) tarafından gizli bir güç mücadelesi meydanına
dönüştüğü ve patlamaya hazır bomba özelliği taşıdığı inkar edilemez bir gerçektir (Fowler
www.bashgah.com).
İran’ın Irak’ın Kuzey’indeki Bölgesel Yönetime Yaklaşımı
İran’ın Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü oluşuma yönelik diplomatik, politik, ekonomik ve güvenlik
açısından yaklaşımını değerlendirmek için söz konusu oluşumun İran açısından ortaya koyduğu
fırsatlar ve tehditler olarak incelenebilir. İran’ın Irak’ın Kuzeyi’ndeki bölgesel yönetim ile ikili ilişki
ve etkileşimini, bölgede devam eden güç çatışması sürecini etkileyen etkenleri ve iki taraf arasındaki
ilişkinin tarihsel sürecini gözetmeksizin değerlendirme yanıltıcı olabilir.
Bu bağlamda çalışmanın devam eden bölümünde ikili ilişkinin tarihsel sürecine kısaca değinildikten
sonra günümüzde devam eden süreç bütünsel bir yaklaşım kapsamında incelenip
değerlendirilecektir.
İran ile Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü oluşum arasındaki ilişkiler dönemin konjönktürel durumuna bağlı
olarak dönem dönem değişiklik göstermiştir. Söz konusu değişikliklere 1991 Birinci Körfez Savaşı’na
kadar belirleyen taraf genelde İran devleti olmuştur. O döneme dek İran Kürtçü oluşumu tehdit değil
kendi güvenliği açısından bir fırsat kaynağı olarak değerlendirmekte ve işine geldiği zaman Bağdat
rejimine karşı desteklemiş, kendi çıkarları doğrultusunda kullanmıştır. İran’dan toprak talebinde
bulunan Bağdat rejimi iki taraf için de ortak düşman niteliği taşımaktaydı. Bu bakımdan iki taraf
arasında ortak düşmana karşı iş birliği neredeyse gelenekselleştirilmiştir.
Tahran-Bağdat ilişkileri çerçevesinde biçimlenen Tahran-Kürtçü hareket ilişkilerinin başlangıç
noktası, 1920 yılında İran’ın Huzistan eyaletinde Şeyh Hazel başkanlığında kurulan “Arabistan
Devleti”nin Bağdat yönetimi ve İngilizler tarafından desteklenmesine karşı, İran’da yönetimin
başında olan Kacar Türk Hanedanı’nın Mahmut Berzenci başkanlığındaki Kürt ayaklanmasını
desteklemesi olayı olarak görülebilir.
Osmanlı Devleti’nin çöküşü sonucu Irak adlandırılan bölge, Osmanlı Devleti’nden koparılarak İngiliz
sömürgesi konumunu almıştır. O dönemde İngilizlerin almak istedikleri ayrıcalıklı imtiyazlar İran’da
hüküm süren Kacar Türk Hanedanı tarafından geri çevrilmesi nedeniyle, yeni kurulmuş Irak Devleti
ile İran arasında sınır anlaşmazlığını bir kriz haline getirmek isteyen İngiltere Irak aracılığı ile İran’a
baskı uygulamayı amaçlamaktaydı.
Sınır sorunu İran’da Kacar Türk Hanedanı’nın düşürülmesinden sonra İngiliz yanlısı Pehlevi
Hanedanı’nın yönetimin başına getirilmesiyle İngilizlerin arabuluculuğu sonucu o dönem için çözüme
kavuşturuldu. Ayrıca komünizmin yayılma tehdidini önlemek için İngilizlerin girişimi ile İran ve Irak
da dahil olmak üzere Türkiye Afganistan arasında Temmuz 1937’de Sadabad Paktı imzalanmıştır.
Böylece İran ile Irak Kürtleri arasındaki ilişkiler tamamıyla kopmasa da 1958’e dek Kürtçü harekete
verilen destek ve yardım önemli ölçüde azalmıştır (Keskin 2008).
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İran dış ilişkilerinde en büyük partneri olan İngiltere’den uzaklaşıp
ABD’ye yaklaşmak politikasını izlemiştir. Irak ise 1958 darbesi ile yönetimi ele geçiren milliyetçi sol
güçlerin dış politikası çerçevesinde SSCB’ye yaklaşmıştır. Bu dönemde Mustafa Barzani Sovyetler
Birliği’nden göreli olarak özgürlük ortamının oluştuğu Irak’a dönmüştür. Böylece İran bölgede
ABD’nin müttefiki, Irak ise SSCB’nin müttefiki olarak iki ayrı karşı cephede sıralarını almışlardı.
1958-1975 arası Irak’ın Kuzeyi’nde gerçekleşmiş olan Kürtçü hareket SSCB’den değil; ABD, İsrail ve
İran tarafından desteklenmiştir. 1961-1968 yılları arasında Irak’ın Kuzeyi’nde M. Barzani’nin başını
çektiği Kürtçü ayaklanmalar İran tarafından desteklenmiş peşmerge sayısı 1000 kişiden 20000 kişiye
arttırılmıştır. 1968’de Baas Partisi yaptığı darbe sonucu yönetimi ele geçirerek Kürtçü hareketi
bastırmaya çalışmıştır. Amacına ulaşamayan Baas Partisi yöneticileri 11 Mart 1970’te Barzani’yle
anlaşmaya gitmişlerdi. Anlaşma sonuçlarına göre Kürtlere geniş çapta siyasi, ekonomik ve kültürel
haklar tanınmıştır (Kendal 1993: 173-247).
1974’te İran, ABD ve İsrail’in desteğini arkasına almış Irak Kürtleri ile SSCB’yle ilişkilerini
derinleştirmiş ve kendini toparlamış Bağdat yönetimi arasında yeniden çıkan anlaşmazlıklar sonucu
kanlı çatışmalar başlamıştır. Sorunu İran ile anlaşmadan çözemeyeceğini fark eden Saddam; 1975’te
İran ile Cezayir Antlaşmasını imzalayarak İran’ın toprak bütünlüğünü kabul etmiş, ABD ve İsrail’in
isteksizliğine karşın İran’dan Kürtlere gelen desteğin kesilmesini sağlamıştır. Cezayir Antlaşması’nın
ardından Bağdat yönetimi Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü hareketleri belirli ölçülerde bastırmayı ve
denetlemeyi başarabilmiştir.
1979’da İran’da rejim değişikliği yapıldığından bir buçuk yıl sonra İran’ı zayıf konumda
değerlendiren Saddam yönetimi Cezayir Antlaşması’nı tek taraflı olarak iptal etmiş, Eylül 1980’de
İran’a karşı savaş açmıştır. İran hemen harekete geçerek 8 yıl süren savaş boyunca Irak’ın
Kuzeyi’ndeki Kürtçü hareketi yeniden desteklemiştir. Bunun yanı sıra KYP ve KDP’li peşmergelere ve
Kürt mültecilere sığınma ve barınma hakkı tanıyarak kendi topraklarını Iraklı Kürtçü gruplar için üs
durumuna getirir.
Saddam’ın Kuveyt’i işgal etmesi bölgeye uluslararası süper güçlerin konuşlanmasına izin bahanesi
oluşturmuştur. Bu süreç uluslara arası güçlerin bölgedeki siyasal, sosyal, ekonomik ve güvenlik
alanlarındaki cereyan eden güç ilişkilerinin biçim ve içeriğini değişime uğratmıştır. Değişen güç
ilişkilerinden biri de İran-Irak Kürtleri arasındaki ilişkidir. Kuveyt’in Irak tarafından işgaline son
verme amacıyla ABD ve çıkar ortaklarının başlattıkları askeri harekat sadece Irak Silahlı
Kuvvetleri’nin Kuveyt’ten çıkarılması ile sınırlı kalmayıp bölgede güç ilişkilerinin geleceğini etkileme
ve belirleme amacını da beraberinde getirmiştir.
33. ve 36. enlemler dışına Irak Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklara uçuş yasağı getirilmesi ve ekonomik
ambargolar, adeta 2003’teki Irak işgalinin habercisiydi. Irak’ın Kuzeyi’nde Kürtler ve Güneyi’nde
Şiiler bir nevi koruma altına alınarak Bağdat yönetimin baskı ve denetim etkisinden
uzaklaştırılmışlardı. Bölge üstü güçler Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü gruplara bölgesel güçlerin
veremeyeceği hak ve olanakları tanımıştır.
O günden günümüze dek Irak’ın Kuzeyi’nde süregelen yapılanmalar sanki bir devletleşme sürecini
izlemektedir. Bölgesel yönetimin siyasal egemenliğinin ve yasalarının geçerli olduğu sınırlar
içerisinde para birimi, resmi dili, bayrağı, karar alma mekanizması, parlamentosu, ordusu vs. işlev
görmektedir. Kurulmuş olan bölgesel yönetimde hem tüzel kimliğe sahip olan yönetim kadroları hem
de halk içindeki gerçek kişiler arasında “Bağımsız Kürdistan” arzusu açıkça dile getirilmemeye özen
gösterilse de bilinç ve bilinçaltlarına işlenmiş gibi görünmektedir (Kuhneverd www.bashgah.net).
1991’den itibaren Ortadoğu, özellikle de Körfez’e kıyı ülkeler arasındaki ilişkiler ABD’nin stratejik
çıkarları doğrultusunda biçimlendirilmeye zorlanmaktadır. İran ile Irak’ın Kürtçü grupları arasındaki
ilişkilerin ABD, İsrail ve Kürtçü grupların çıkarları doğrultusunda değişmesi bu zorunlu sürecin açık
örneği olsa gerek. 1990’lara dek Kürtçü grupların Bağdat’a karşı giriştikleri eylemler neredeyse her
defasında Tahran rejimi tarafından destek bulmuştur. Fakat 1991’den günümüze ABD’nin Irak
politikası çerçevesinde Kürtçü gruplar İran tarafından değil, ABD ve çıkar ortakları tarafından
yardım görmektedirler.
1991’den günümüze devam eden süreçte Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü bölgesel yönetim her ne kadar
eski destekçisi İran ve belli ölçülerde Türkiye ile ilişkilerini dengede tutmaya daha doğrusu bu
ülkelere karşı tehdit ve güvensizlik kaynağı olmayacaklarını kanıtlamaya çalışsalar da işin özü
itibarıyla bu gibi çabalar adı geçen ülkeler nezdinde itibar görmemiştir. Bir yandan bölgesel güçlerin
güvenini kazanmaya çalışan Kürtçü bölgesel yönetim; diğer yandan da ABD, İngiltere, Fransa ve
İsrail gibi bölge dışı güçlerle ilişkilerini derinleştirme ve pekiştirme çabalarını son gücüyle
sürdürmektedir.
Mart 2003’te ABD’nin başlattığı Irak’ın işgali operasyonu Saddam rejiminin düşmesiyle
sonuçlanmıştır. Irak’ın ABD tarafından tamamıyla işgal edilmesi İran’ın bölgesel güvenlik ilişkileri ve
konumu açısından yepyeni bir dönemin başlangıcı anlamına gelmekteydi. İran ve Iraklı Kürtçü
grupların ortak düşmanları Saddam ABD güçleri tarafından ortadan kaldırılmıştır. Böylece İran ile
Iraklı Kürtçü gruplar arasında geleneksel iş birliği de geçerliliğini yitirmiştir. Bölgedeki güç ilişkileri
önemli ölçüde altüst olmuş, ABD İran’a karşı bir tehdit kaynağı olarak daha önce İran’ın güneyinde
Körfez’e, sonra doğusundaki Afganistan’a ve şimdi de batısındaki sınırları Irak’a konuşlanmıştır.
İran bir yandan ABD askeri güçleri tarafından kuşatılıyor, diğer taraftan ise Afganistan’daki Taliban
ve Irak’taki Saddam gibi düşmanlardan kurtulmuş oluyor. Dönemin yeni koşulları; 1979’dan
günümüze varoluşu itibarıyla sürekli kriz yönetimiyle yönetilen İran İslam Cumhuriyeti’ne güvenliği,
ekonomisi, iç ve dış politikası açısından yakından hissedilebilir tehdit ve kullanılan fırsatlar olanağı
sunmuştur.
Son zamanlarda ABD, İsrail ve çıkar ortakları tarafından nükleer silah geliştirme, teröre destek,
etnik ve dini azınlık ve insan hakları ihlali nedeniyle suçlanarak şer ekseni ülkeleri arasında
gösterilen İran’ın; BM aracılığıyla ekonomik ve yüksek teknolojik olanaklar edinme imkanları
ambargo kararları ile kısıtlanmıştır. ABD’nin askeri varlığı, uzun bir süre için bölgeyi terk
etmeyeceği olasılığı kesinlik kazanmıştır. İsrail ise kendi güvenliği açısından İran’ı bir tehdit kaynağı
olarak göstermekte ve ara sıra İran’ı silahlı saldırı ile vurabileceğini çeşitli kanalları aracılığıyla
duyurmuştur.
Fakat diğer yandan İran bölgede gelinen nokta itibarıyla kendi gücüne güç katma fırsatlarına da
sahip olmuş görünmektedir. Afganistan’da geleneksel etkinliklerinin yanı sıra yeniden yapılanma
sürecine katkıda bulunmakta ve kendisinin Afganistan güvenliği açısından önemli bir konuma sahip
olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır. Saddam sonrası Irak’ta yönetimin temel unsurlarından biri
konumuna gelen Şiilerle eskiden olan ilişkilerini pekiştirmekte ve böylece ABD’nin Irak üzerinden
kendisine karşı gerçekleştirebileceği tehditleri belirli ölçülerde de olsa önlemeye çalışmaktadır.
Irak’ta Şiilerin iktidara ortak oluşları bölgedeki Şii jeopolitiğinin genişleyip güçlenmesini sağlamış,
İran jeopolitik etkinlik alanını genişletmiş ve güçlendirmiş görünmektedir.***
Tahran yönetimi eskiden Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü gruplar aracılığıyla Bağdat yönetimi ile güç
ilişkilerini düzenlerken, şimdi güçlenen “Şii Hilali” aracılığıyla ABD, İsrail ve bölgedeki diğer Sünni
devletlerle güç ilişkilerini düzenlemektedir. Şimdiki süreçte Irak’ta sürdürülmekte olan güç
mücadelesinde kendisine ve Irak Şiilerine daha fazla manevra alanı sağlamak ve İran karşıtı
güçlerden gelebilecek tehditleri azaltmak ve denetlemek amacıyla Kürtçü bölgesel yönetim ile
ilişkilerini düzenlemektedir.
Mart 2003’te ABD’nin Irak’a askeri müdahalesi ve Saddam’ın düşürülmesi sonucu İran’ın bölgesel
stratejik kurgusunun değişime uğraması sürecinde İran açısından Irak’taki oyun sahnesinde başrol
görevi Kürtlerden Şiilere geçmiştir. Artık yeni koşullarda İran’ın tek başına denetleyemeyeceği
Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü oluşum; İsrail ile ilişkilere yeşil ışık yakıp ABD’nin stratejik ortağı olarak
İran’ı kuşkuya düşürerek, Kürtçülük olgusuna karşı yeni stratejik duruş ve o yönden gelebilecek
tehditlere karşı önleyici tedbirler almaya itmiştir.
İran’ın Ortadoğu’da güç ilişki ve etkileşimi süreçlerinin ABD ve çıkar ortaklarının yararına yeniden
yapılandırılma oyununun bütünlüğü içerisinde; Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü oluşuma yönelik yaklaşım
ve hassasiyetleri birbiriyle ilintili ve iç içe geçmiş üç başlık altında özetlenebilir.
1. İran Kürt ve Kürtçülük olgusunu “ne” olarak tanımlamaktadır?
İran’da yayınlanan sosyolojik ve tarih çalışmaları kanyaklarında Kürtler soy kökü olarak Ariya soyuna
ve dil olarak Fars diline bağlı bir İran menşeli kavim olarak tanımlanmaktadırlar. Söz konusu
kaynaklara göre Farslarla aynı kültürel değerleri paylaşan Kürtler Milattan 3000 yıl önceden itibaren
İran’a karşı batı sınırlarından gelen işgalci tehditlere karşı demir kalkan rolünü oynamışlar (Anonim
2008b).
Bu iddialar Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü yönetimin kültürel etkinlikler ile bağlı yetkilileri tarafından
da onaylanmaktadır. Bölgeyi ziyarette bulunan bir İranlı muhabirin, KDP’nin kültürel faaliyetler
yetkilisi ile yaptığı röportajda Serv Kadir konu ile ilgili şu sözleri dile getirmektedir; “Bizim Araplar
ve Türkler ile herhangi bir dil ortaklığımız yoktur. Halbuki kullandığımız dilin %70’i Farsçadır.
Kürtler birçok önemli törenlerinde İran/Fars kaynaklı simgeler kullanmaktadırlar. Rüstem Destanı,
Nevruz Bayramı vs. gibi ortak kültürel değerlerimizdir”. Serv Kadir’e göre; İran, Afganistan,
Tacikistan ve Kürdistan aynı ve tek bir kültür ve dilsel havzayı oluşturmaktadırlar. İran devleti de
Fransa’nın yaptığı gibi kendi kültürel ve dilsel coğrafik havzasını ciddiyetle güçlendirmeli ve
bütünlüğünü korumalıdır. İranlı muhabirin bölgede yaptığı gözlemlere göre bu tutum, yani Arap ve
Türk kültürüne karşı direnç ve Fars kültürüne yönelik olumlu yaklaşım sokaktaki halk tarafından da
aynen sergilenmektedir (Rustayi www.bashgah.net).
İran’ın Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtler arasında kültürel alanlarda yatırım yapması gerekliliği birçok
Fars milliyetçisi olan gruplar ve çevreler tarafından şiddetle vurgulanmaktadır. Söz konusu çevreler
böyle bir girişimin bölgede İran’ın politik etkisi ve kültürel varlığını hissettirme ve yayma açısından
son derece önemli bulunarak bu sürecin başta Türkiye olmak üzere ABD ve İsrail’in kültürel,
ekonomik ve politik etkilerini azaltmak ve denetlemek açısından da önemini vurgulamaktadırlar
(Rustayi www.bashgah.net ve Rehmani 2007).
İran Irak’ın Kuzeyi’nde kültürel yayılma girişimleri açısından sağlanmış uygun şartları
değerlendirme açısından, kendisini sürecin çok gerisinde hissetmektedir. Bazı Fars milliyetçisi sivil
toplum örgütleri ve düşünürleri bu konuda sürekli devletin politikalarını eleştirmektedirler. Bu
kesimlere göre Irak’ın Kuzeyi’ndeki oluşumdan İran’ın ulusal birlik ve toprak bütünlüğüne
gelebilecek tehditleri birer fırsatlara çevirmenin önemli ve kalıcı yollarından biri kültürel ilişkiler
aracılığıyla bölgeyi psikolojik ve zihinsel açıdan ana kültürel gövdeye –Fars kültürüne– bağlamak ve
böylece gelebilecek zararı yarara çevirme yöntemini izlemek gerekmektedir. Bu bağlamda İran
Irak’ın Kuzeyi’nde eğitim, kültür ve sanat alanlarında yatırım yatırmayı düşünmektedir.
Kültürel değer ve öğeler açısından Farslar ve Kürtler arasında iddia edilen benzerliklerin her iki
taraf için verdiği olumlu duygu ve düşüncelere karşın; İran Kürtleri arasından kimi Kürtçü yazar ve
şairlerin kültür ürünlerinin Irak’ın Kuzeyi’ndeki elverişli koşullardan yararlanarak orada
yayımlanması ve gelecekte bu gibi ayrılıkçı anlamlar içeren kültür ürünlerinin hem İran hem de Irak
Kürtleri arasında rağbet ve ilgi görmesi İran yetkililerinin endişelendirmektedir (Keskin 2008).
Bütün bunlara karşın Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulacağı ve Amerika’nın Irak’ta ortaya
çıkarabilecek güç odakları üzerinde etkisinin azalacağı ve İran’ın toprak bütünlüğü korunup
iktidarda olan şimdiki rejimin ayakta kalacağı takdirde bu süreçten en az zarar görebilecek Irak’a
komşu ülke İran olsa gerek. Çünkü parçalanmış Irak’tan geriye kalacak olan Amerikan ve İsrail
karşıtı mezhep temelli Şii ve Sünni devletlerinin yanı sıra laik devlet yapısı ve Fars kültürü havzasına
ait bir Kürt devleti İran’ın bölgedeki politik çıkarlarına yarar sağlayabilir (Keskin 2008).
Fakat herhangi bir olasılıkla İran’ın toprak bütünlüğünün bozulacağı veya İran’da rejim değişikliği
söz konusu olsa bile, iş başına gelebilecek herhangi bir Fars kökenli iktidar Irak’ın Kuzeyi’ndeki
yönetim ile kültürel ve tarihsel ilişkiler temelinde çok yönlü, yakın iş birliği ve stratejik ortaklı
ilişkileri kurabilme olasılığı yüksek düzeyde tahmin edilebilir. Çünkü yukarıda Irak’ın Kuzeyi’ndeki
bölgesel yönetimin iktidar partisinin kültürel aktivitelerle ilgili yetkilisinin açıklamasına benzer bir
biçimde Fars milliyetçileri de kendi milli kimliklerini Kürt ve Arap milletlerine karşı düşmanlık
duyguları üzerine tanımlamaktadırlar.
2.
İran’ın rejim ve toprak bütünlüğü güvenlik stratejisinde Irak’ın Kuzeyi:
İran’ın Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü oluşum ile ilgili güvenlik anlayış ve stratejisi söz konusu bölgenin
kendine ait iç potansiyellerden kaynaklanacak kapsam ve boyutları aşmaktadır. İran için Irak’ın
Kuzeyi’ndeki Kürtçü oluşumun boyutlarını aşacak tehdit unsuru oluşturabilen güç kaynakları üç ayrı
boyut ve düzlemde (alanda) açıklanabilir. Bunlara ek olarak dördüncü boyut Irak’ın Kuzeyi’ndeki
bölgesel yönetimin denetlediği sınırlar dahilindeki gelişmeler gösterilebilir. Şimdi sırasıyla söz
konusu tehdit oluşturabilecek unsur ve kaynaklar ele alınacaktır.
2,1. İran’ın rejim ve ulusal güvenliğini tehdit edebilecek Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü
yönetim kaynaklı unsurlar:
Her şeyden şu hususu belirtmek gerekiyor ki; Irak’ın Kuzeyi’ndeki bölgesel Kürtçü yönetim İran’ın
ulusal çıkarları ve güvenliği açısından sadece tehdit kaynağı değil aynı zamanda kültürel, ekonomik
ve politik yayılma bağlamında İran için yeni fırsatlar sunmuştur. Kültürel ortaklık ve benzerliklerin
sunduğu fırsatlar bir önceki başlıkta tartışıldı. Ekonomik ve politik fırsatlar ise bir sonraki başlık
altında incelenecektir. Şimdilik burada sadece olası kültürel, ekonomik, politik tehditler gözden
geçirilecektir.
Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra galip güçler tarafından Irak Hava Kuvvetleri’ne karşı uygulanan
sınırlandırılmış uçuş yasağı sonucunda; Irak’ın güneyi ve kuzeyinde merkezi yönetimin tam
denetiminin uygulanamadığından kaynaklanan otorite boşluğu dolmuş; kuzeyde Kürtler, güneyde ise
Şiiler bölgesel denetimi belirli ölçülerde ele geçirme fırsatını bulmuşlardı.
Irak’ın Kuzeyi’nde 1991 yılından günümüze ABD ve çıkar otaklarının giderek artan destek ve
yardımları sayesinde gücünü arttıran ve iktidarını pekiştiren bölgesel Kürtçü yönetimin bel kemiğini
oluşturan iki parti KDP ve KYP’nin parti programlarında bulunan “Büyük Kürdistan” iddiaları açık bir
biçimde İran, Türkiye ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü ihlal etmektedir. Ayrıca, bir devlet yapısına,
sadece bağımsızlık ilanından başka gereken tüm yetkileri veren, Irak’taki etnik ve mezhepsel
coğrafya temelinde kurulan federal yönetim sisteminin temel öğelerinden birisi olan Irak’ın
Kuzeyi’ndeki Kürtçü yönetimin; “Kürt Yurdu”nun diğer komşu ülkeler tarafından bölünüp
parçalandığına inanıp inanmayacağı sorusunun cevabı, İran’ın bölgesel yönetim tarafından
duyabileceği tehdit algısını doğrudan etkilemektedir. Bu gibi soruların cevabını; İran tarafından yasa
dışı sayılan İran Kürdistan Demokrat Partisi ve PEJAK’ın Irak’ın Kuzeyi’ndeki 15 yıllık varlığı
süresinde nasıl güçlendikleri gözden geçirilirse kolaylıkla bulabilmek mümkündür (Anonim 2008b).
Irak’ın federal anayasasının tanıdığı hak ve özgürlükler esasında Kürt seçkinlerinin hem merkezi
Irak devleti hem de bölgesel yönetimin üst düzey siyasi mevkilerine gelebilme hakları, İran vatandaşı
olan Kürtlere uygulanan yasaklardan dolayı söz konusu konumlara gelemezlikleri için İranlı Kürtleri
düşündürüp harekete geçirebilir. Ayrıca Kürtçenin Irak’ın resmi dillerinden biri sayılması ve bölgede
resmi eğitim dili olması İran Kürtlerini aynı haklara sahip olma isteği açısından etkileyebilir.
Dolayısıyla Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü bölgesel yönetim İran Kürtlerini kültürel, politik ve ekonomik
beklentilerini arttırabileceği açısından, İran rahatsızlık duymaktadır. Çünkü söz konusu kültürel
haklar İran Kürtlerine verilirse İran’daki diğer etnoslar, yani Azerbaycan Türkleri, Araplar, Beluçlar
ve Türkmenler de aynı hakları talep etmeye başlayabilirler ve böylece İran’da etnik kimlik sorunu
denetlenemez boyutlara taşınabilir. İran ve Irak Kürtleri arasında aile ve akrabalık ilişkileri ve bu
gibi ilişkilerden kaynaklanan iki bölge arasındaki yoğun ve yakın sosyal-kültürel ilişkiler İran
yönetimini düşündürmektedir. İran yönetimi İranlı Kürtlere yılda sadece iki kez Iraklı Kürt
akrabalarını ziyaret etme izni veriyor. Tabi ki söz konusu ziyaretler sadece akrabalık ilişkileriyle
sınırlı kalmamakta sosyal-kültürel, ekonomik ve politik etkileşim boyutlarına da varabilmektedir. İran
bu gibi ilişkiler yüzünden kaynaklanan sınır kaçakçılığı ve sınır güvensizliğinden de rahatsızlık
duymaktadır (Chamka 2005).
Irak’ın federal yönetim yapısıyla ilgili İran kaynaklı yapılmış bazı yorum ve incelemelerde günümüz
Irak’ında devam eden süreçlere eski Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’da yaşanmış bölünme
süreçlerine benzetmektedirler. Söz konusu yorum ve incelemelerde bugünkü Irak’ta devam eden
federal yönetim sistemini bağımsızlığa giden yol olarak değerlendirmektedirler. Üç ayrı güney, orta
ve kuzey bölgelere parçalanabilecek Irak’ın orta ve kuzey bölgeleri tamamıyla ABD’nin ve güney
bölgesi de İngiltere ve ABD’nin ortak sömürgeleri olacağı öngörülmektedir. Böyle bir durum İran’ın
toprak bütünlüğünü etnik sorunlar temelinde yeni taleplerle tehdit edebilir (Mir Senjeri
www.bashgah.net).
Irak’ın kuzeyi’nde hem bölgesel yönetim hem de sıradan halkın federal yönetim biçimine ikna
olmadıkları sinyalleri duyulmaktadır. Bölgesel yönetimin başında gelen Mesut Barzani; Türkiye’nin
NTV kanalı ile yaptığı röportajda, “Irak’ta iç savaşın çıkacağı takdirde Kürdistan için bağımsızlıktan
başka seçenek kalmaz”, gibi sözlerin dile getirilmesi bir üst düzey bölgesel yetkili tarafından federal
yönetim düzeyi ile yetinmemenin açık belirtisi olsa gerek. Bu gibi idealler federal yapıyı bağımsızlık
uğruna bir adım daha ileri anlamında değerlendirmelerin dışa vuruşu olabilir. General Garner
işgalden sonra ABD’nin ilk Irak yöneticisi; “Kürtler 14 yıldır bağımsızdırlar. Onlar demokrasi, azınlık
hakları ve piyasa ekonomisi doğrultusunda yüksek düzeyde ilerlemişler. Kürtler çoklu kan vermişler.
Amerika Irak’ta yenilirse Kürtlerin bağımsızlıklarını savunmalıdır. Çünkü onlar Amerika için yüksek
derecede stratejik öneme sahiptirler” (Anonim 2008b).
Irak’ın Kürt bölgesi ile ilgili bu gibi açıklamalar İran yönetimini kuşkulandırarak rahatsız etmiştir.
İran Dışişleri Bakanı Muttaki bu gibi iddialarla ilgili Irak, Türkiye, İran ve Suriye’de 25-30 milyon
civarındaki etnik Kürdü birleştirecek olan bağımsız bir Kürdistan kurmak için plan hazırlayan
Amerika ve İsrail’i suçlamıştır (www.antiwar.com).
İran’ı, sosyal-kültürel, psikolojik ve politik alanlarda güvenlik konularında rahatsız eden etkenler,
sadece bölgesel Kürtçü oluşumun kendine özgü tehdit edici potansiyel unsurlarla sınırlı
kalmamaktadır. Şimdi sırayla söz konusu tehdit oluşturabilecek diğer kaynaklar ele alınacaktır.
2,2. İran’ın rejim ve ulusal güvenliğini tehdit edebilecek İran kaynaklı siyasi ve etnik
özellikli örgütler:
İran’ın ulusal güvenliği; Pehlevi Hanedanı döneminden itibaren Irak’ın Kuzeyi’ne yerleşmiş, yasadışı
ilan edilen İKDP tarafından Bağdat’ın destek ve yardımları ile tehdit edilmiştir. 1979 devriminden
sonra İran İslam Cumhuriyeti rejimi muhalifi olan ve rejim karşıtı silahlı saldırılar düzenleyebilen
özelliğe sahip Halkın Mücahitleri Örgütü de Irak’ın Kuzeyi’nde Kürtçü İKDP ve KOMÜLE’lilerin yanı
sıra İran’ın rejim yapısını tehdit etmiş ve dönem dönem askeri ve gerilla operasyonları çapında
İran’ın askeri sivil kaynaklarına saldırılar düzenlemişlerdi. 1991 Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra
PEJAK adında PKK’nın İran kanadı olan yeni bir silahlı Kürtçü örgüt, İran’ın askeri ve sivil
kaynaklarını silahlı saldırılarına hedef almıştır.
Bölgesel Kürtçü yönetimin resmileri her ne kadar bu gibi olguların varlığını Irak’ın Kuzeyi’nde inkar
etseler de (www.iraniraq.org/webui/page.aspx?id=102) İran kaynaklı bazı haber kaynakları yukarıda
açıklanan örgütlerin Irak’ın Kuzeyi’nde İran’ın rejim ve toprak bütünlüğüne karşı ortak eylem planı
hazırladıklarını yansıtmaktadır (www.tabnak.ir). İran kaynaklı kimi haber kaynaklarının da verdikleri
haber ve yorumlara göre Irak’ın Kuzeyi şimdilik İran karşıtı muhalif grupların barınak yuvasına
dönüşmüştür. Ayrıca söz konusu örgütler ABD’nin istihbarat, askeri teçhizat ve eğitim desteği
sayesinde İran’a karşı kanlı saldırılar düzenlemektedirler (Zones 2007).
2,3. İran’ın rejim, ulusal ve bölgesel çıkar ve güvenliğini tehdit edebilecek bölgesel
güçler:
İran yeni Ortadoğu güç denklemi oyunu esasında kendi gücünü koruma, dahası kendi gücüne güç
katma telaşı ve çabası içindedir. Aynı durum Ortadoğu’da oynanan oyunun diğer oyuncuları için de
geçerlidir. Irak’ın Kuzeyi ile ilgili varılan son nokta; İran, İsrail ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin söz
konusu bölge üzerinde amansız bir rekabete giriştiklerini göstermektedir. Sadece son dönemin
getirdiği bazı zorunluluklardan dolayı İran ile Türkiye arasında bazı yönlerden bakış açısı ortaklığı ve
küçük çaplı istihbarat işbirliği görünse de üç ülke arasındaki birbiriyle örtüşmeyen çıkar tanımı ve
alanları nedeniyle rekabet hassas noktaya ulaşmıştır.
İran bölge ile ilgili olarak varsaydığı İsrail’in ikinci Filistin yaratma plan ve projesini kuşku ile
karşılamaktadır (S. Kadir www.bashgah.net). İran İsrail’in bölgedeki gizli ve açık girişimlerini kendi
güvenliği açısından doğrudan bir tehdit unsuru olarak algılamaktadır. İran’da bazı siyasi kaynaklar
İsrail’in amacının İran’ın hem rejim yapısını değiştirmek, hem de İran’da etnik kimlik sorunlarını
gündeme çekip etkin hale getirmek ile İran’ın toprak bütünlüğünü tehdit altında tutmaya çalıştığını
belirtmektedirler. Konu ile ilgili Irak’ın Kuzeyi’nde yayımlanan Kowa Brado yayın organında şu
sözlere yer verilmektedir: “Eskiden beri İsrail ile Kürtler arasında yakın ilişkilerin kurulması için
potansiyel uygun zeminler vardır. Özellikle de ortak meseleler ve ortak düşmanlara karşı işbirliği
açısından karşılıklı yarar sağlanabilir” (Anonim 2008b).
İsrail’in bölgesel güçler arasında İran’a karşı en temel tehdit unsuru taşıması özelliği açısından
Irak’ın Kuzeyi’ndeki bölgesel Kürtçü yönetim aracılığıyla İran sınırlarına kadar yaklaşması İran’ın
ulusal güvenliği açısından başlıca sorunlardan biri sayılabilir.
İran, bölgesel güçlerden biri olan Türkiye’nin de Irak’ın Kuzeyi’ndeki hareketlerini yakından
izlemektedir. Kürtçülük ve bölücülük eylemlerine karşı şimdilik aynı safta yer almış gözükseler de,
Musul ve Kerkük’ün Misakı Milli sınırları içerisinde gösterilmesinden dolayı İran, Türkiye’nin Irak’ın
Kuzeyi topraklarında gözü olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle de İran, Türkiye’nin Irak’ın
Kuzeyi’ne yapabileceği her türlü müdahaleyi Türkiye’nin yayılma politikaları içerisinde
değerlendirmekte ve bu gibi eylemlerin kendi manevra alanını daraltmakta etkili olacağını
düşünmektedir. Bu sebeplerden dolayıdır ki İran resmilerinin yanı sıra İran Fars milliyetçileri ve
İran’ın solcu çevreleri de Türkiye’nin Irak’ın Kuzeyi’ne yapabileceği her türlü müdahaleyi tasvip
etmemektedirler (Kışlalı 2006).
2,4. İran’ın rejim, ulusal, bölgesel ve uluslararası ilişkilerde çıkar ve güvenliğini
tehdit edebilecek küresel güçlerin bölge üzerinden olası müdahaleleri:
Irak’ın Kuzey’indeki Kürtçü oluşumun başta ABD olmak üzere küresel güçler tarafından destek
görmesi bölgeye komşu ülkeleri özellikle de İran ve Suriye’yi tehdit algısına itmektedir. İran ABD’nin
ve ABD de İran’ın gözünde karşılıklı tehdit kaynakları olarak nitelendirilmektedirler. İran Kürtçü
bölgesel yönetim ile ABD, İngiltere, Fransa ve çıkar ortakları arasındaki çok boyutlu sıcak ve yakın
ilişkileri kendi ulusal güvenliği açısından kuşku ile karşılamakta ve izlemektedir. Çünkü ABD başta
olmak üzere söz konusu küresel güçler tarafından nükleer silah geliştirme, teröre destek, insan ve
azınlık hakları ihlalleri nedeniyle hedef gösterilerek baskı altında tutulmaktadır.
İran ABD ve çıkar ortakları tarafından olası her türlü silahlı saldırıya uğrama tehdidi ile karşı
karşıyayken, Irak’ın Kuzeyi’ni olası askeri saldırılarda bir üs olarak kullanabileceğinden kuşku
duymaktadır. İran’da yayınlanan bazı kaynakların görüşlerine göre, Irak’ın Kuzeyi İran’a karşı
düşmanlık tutumu sergileyen bazı küresel güçler –ABD başta olmakla– tarafından İran’ın toprak
bütünlüğünü etnikal güvenlik açısından olumsuz etkileyebilir (Anonim 2008b).
İran, konu ile ilgili Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü yönetimin yetkilileri tarafından verilen güvencelere
güvenmemektedir. Nitekim kimi resmi olmayan kaynaklara göre Eşşark ol-afsat gazetesinin
yayınladığı haberde Irak’ın Kuzeyi Süleymaniye yakınlarında bazı köyler ABD güçleri tarafından
askeri bir üs yapılması amacıyla boşaltılmıştır (Mohammadi 2007a).
3.
Irak’ın Kuzeyi’nden gelebilecek tehditlere karşı önleyici stratejiler:
İran Irak’ın Kuzeyi dahil son yıllarda Irak’taki gelişmelerle ilgili etkin, çok boyutlu ve girişimci bir dış
politika stratejisi yürütmektedir. “9 Eylül 2002’de Amerika Kuveyt’te iken; yüce lider Ayetullah Ali
Hameneyi, Tahran’da kendi savaş heyetini toplantıya çağırdı. İran kaynaklarına göre Yüce Ulusal
Güvenlik Kurulu’nun verdiği karar şuydu: ‘İran’a yönelik hem uzun hem de kısa süreli tehditleri
önlemek için etkin bir politikanın benimsenmesi gerekmektedir.’ İran’ın güvenlik servisleri,
Saddam’dan kaçarak İran’a sığınan çeşitli Irak’lı grupların silahlı kanatlarına destek sağladı.
1980’lerde Irak Şiilerinin askeri kanadı olarak ortaya çıkan Badr örgütünün misyonu; kuzey, orta ve
güney eksenlerde bölünerek Saddam rejiminin bıraktığı boşluğu doldurarak Irak’ı bir kargaşa
içerisine sürüklemektir (Ware 2005).”
İran, Irak’ın Kuzeyi’ndeki bölgesel Kürtçü yönetimden gelebilecek tehditleri önlemek için çok
boyutlu bir stratejik görüş ve duruş kapsamında bölgesel yönetim ile ilk diplomatik ilişki kuran
ülkelerden biri sayılmaktadır. Halihazırda İran’ın hem Süleymaniye’de hem de Erbil’de iki ayrı
konsolosluğu bulunmaktadır. Bölgesel yönetimin başında gelen Mesut Barzani İran’ın bu girişimini
takdir ederek ikili ilişkilerin daha da genişletilmesini istemiştir (Museviye Khelkhali 2007).
Neçirvan Barzani’nin Tahran ziyaretinde, İran İçişleri Bakanı; “Bizim ilişkilerin geliştirilmesi ve
iyileştirilmesi anlamında ortak duygu, zihniyet ve ideallerimiz vardır.” demiştir. Pur Muhammedi
sözlerini şöyle devam ettirmiştir: “Biz Irak Kürdistan’ının şerefli halkı ile ticaret, yeniden yapılanma,
güvenlik, sınır muhafıza, kutsal yerlerin ziyareti ve turizm sahalarında her türlü iş birliğine hazırız”.
Bu görüşmede Neçirvan Barzani bölgesel yönetimin başbakanı sıfatıyla, İran’ı eski stratejik ortakları
olarak nitelendirip zorlu günlerde Kürdistan halkının yanında olduklarını ve İran ile tarihi
ilişkilerinin olduğuna dikkat çekti. Neçirvan Barzani, “İran’ın güvenliği bizim güvenliğimizdir”
diyerek Irak’ın Kuzeyi topraklarını İran’a karşı güçlere kullandırmayacaklarına söz verdi ve İranlı
yatırımcılardan bölgede yatırım yatırmalarını istedi (www.mehrnews.com).
İran, bölgesel yönetim ile diplomatik ilişkilerini genişletmek ve bölgedeki varlığını arttırmak
amacıyla bölgeye siyasi heyetler göndererek bölgenin nabzını tutmak ve gelişmeleri denetlemektedir.
Bölgeyi ziyarette bulunan söz konusu heyetlerin biri ile görüşmede KDP’nin siyasi büro sekreteri
Fadıl Mirani; İran İslam Cumhuriyeti’ni Kürdistan’ın dostu ve müttefiki olarak nitelendirip ‘Büyük
Eylül’ ayaklanmasından günümüze Kürtlerin direnişine verdiği destekten dolayı Tahran’ın çetin
günlerde oynadığı rolü açıkladı. Bu görüşmede İran ile Kürdistan arasındaki tarihi, ekonomik,
kültürel ve diplomatik ilişkilere vurgu yapıldı (www.iraniraq.org/webui/articleShow.aspx?id=171).
Göründüğü gibi İran Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü oluşum ile diplomatik ilişkilerini sıcak tutarak bir
taraftan bölgeden gelebilecek olası güvenlik tehditlerini önlemek ve denetlemek isteyerek diğer
taraftan kendi nüfuzunu derinleştirip yaymak amacını çok boyutlu bir stratejik planla
gerçekleştirmek istemektedir. İran’ın Irak’ın Kuzeyi ile bağlı önleyici stratejileri toplam 7 başlık
altında özetlenerek ele alınabilir.
3,1. İstihbarat ve güvenlik faaliyeti alanındaki girişimler:
İran, Mart 2003’te ABD’nin Irak’ı işgal harekatından önce de Irak’ın Kuzeyi’nde kendi ulusal
güvenliğini sağlamak ve korumak amacı ile gereken istihbarat ve güvenlik faaliyetlerinde
bulunmaktaydı. Time’da yayınlanan bir incelemede, “İstihbarat servisleri, Tahran’ın Irak’ta çeşitli
politik partilere hala fon sağladığını söylemektedir.” sözlerine yer vermektedir (Ware 2005).
Bazı kaynaklar Irak’ın Kuzeyi’ndeki sadece Süleymaniye bölgesinde İran istihbaratına bağlı elliye
yakın birimin varlığından haber vermekteler (Mohammadi 2007a).
İran’ın istihbarat servisi ajanları Irak’ın Kuzeyi’ndeki aktivitelerini tüccar ve turist kılığında
sürdürmektedirler. Bu durum kimi İran uyruklu tüccar ve yatırımcının Amerikan güçleri tarafından
tutuklandıktan sonra İran’ın ortaya koyduğu histerik tepkilerden anlaşılabilir (Mohammadi 2007b).
Amerikan kaynaklarınca verilen bilgilere göre Irak’ın Kuzeyi Erbil kentinde diplomat sıfatıyla
bulunan İran Konsolosluğu görevlileri bile bölgede İran tarafından yürütülen istihbarat faaliyetlerine
eşlik etmektedirler. ABD, İran’ın Erbil’deki Konsolosluğuna düzenlediği silahlı baskını yukarıda
açıklanan nedene bağlayarak meşrulaştırmaya çalışmıştır. İran resmileri bütün bu iddiaları her
zaman olduğu gibi reddetmişlerdi.
Halihazırda çeşitli kaynaklardan alınan bilgilere göre Irak’ın Kuzeyi bölge ve uluslar arası güçlerin
istihbarat örgütlerinin kol gezdiği ve yoğun faaliyet gösterdiği bir alana çevrilmiş durumdadır. Bu
olgu da bölgede olup bitenlerin ilgili gözlemci güç merkezleri tarafından ne kadar önemsendiğini
göstermektedir.
3,2. Kargaşa yaratma politikaları:
Kimi siyaset ve uluslararası ilişkiler uzmanlarının yorumlarına göre İran kendi bekasını; ABD ve
çıkar ortaklarının genellikle dünya ve özellikle de bölge çapında kendi çıkarları doğrultusunda
kurmak istedikleri düzen ve istikrara karşı kargaşa ortamının yaranmasında görmektedir.
Yorumcular İran’ın, bölgede ABD ve çıkar ortaklarının istedikleri düzen ve istikrarın sağlanmasından
sonra sıranın kendisine gelebileceğini düşündüğü için bu politikayı sonuna dek sürdürebileceğini
belirtmektedirler. Çünkü bölgede ABD ve çıkar ortaklarının istediği ve anladıkları istikrarın
sağlanması İran’ın bölgesel konum ve çıkarlarına ters orantılıdır (Saheli www.peshmergekan.eu).
Amerikan güçleri Irak’ın Kuzeyi’nde tutukladıkları İranlı diplomatlardan dokuzunu serbest
bıraktıkları aynı günde ele geçirdikleri İran yapımı patlayıcı ve vurucu silahları sergilediler
(Museviye Khelkhali 2007). Diğer yandan Gen David Petraeus Irak’taki şiddetin, Devrim
Muhafızlarının bir kolu olan İran’ın Kudüs Gücü tarafından devam ettirildiğini söyledi (
www.iranfocus.com 14679).
Irak’ın Kuzeyi’ndeki yönetim ile İran arasında ciddi gerilim yaşandığı sürelerde İran’ın
yaratabileceği kargaşa ortamı söz konusu bölgede hissedilmiştir. İran diplomatlarının ABD
güçlerince tutuklandıkları ve İran karşıtı Kürtçü örgütlerin bölge sınırlarından İran’a sızarak silahlı
eylemler düzenledikleri dönemlerde İran’ın verdiği tepkiler; Irak’ın Kuzeyi’ndeki istikrar ve düzen
hikayesinin nasıl da kırılgan olduğunu Kürtçü yönetime anımsatmıştır (Watson 2008).
Kimi Iraklı Kürt çevrelerin yorumlarına göre İran; Irak’ın Kuzeyi’ndeki yönetim ile Türkiye arasında
çıkabilecek herhangi bir gerginlikten prim sağlamaya çalışırken, Türkiye’yi Irak’ın Kuzeyi’ne askeri
müdahalede bulunmaya teşvik edici sinyaller vermektedir. Çünkü böylece ABD, İsrail ve çıkar
ortakları ile Türkiye’nin arası bozulur, ABD ve İsrail bölgede yalnızlaşır ve ABD ile İsrail’in İran
üzerine yoğunlaşma gücü dağılır (Surush www.oursouthazerbaijan.com).
3,3. Ticari ve ekonomik girişimler:
İran Irak üzerinden gelebilecek tehditleri önlemek amacı ile uygulamakta olduğu stratejik
taktiklerden biri de; Irak’ın ekonomik ve ticari damarlarını bir nebze de olsa kendisine bağlamak ve
istediği anda bu kartı oynamakla gereken önlemleri almaktır. Son yıllarda Irak, İran’ın en büyük
ihracat pazarı olmuştur. Amerikan kaynaklarının verdikleri istatistik rakamlara göre Irak, 2006’da
İran’dan 1.3 milyar dolarlık mal ithal etmiştir. Petrol dışındaki ticarette 2006 için tahminler 2 milyar
doları gösteriyordu; bunun %97’si Irak’a yapılan ihracattı (Anonim 2008c).
Göründüğü gibi İran ekonomisine gelebilecek herhangi bir darbe doğrudan Irak ekonomisini
etkileyebilir. Irak’taki ekonomik düzensizlik ve dengesizlik İran tarafından gelebilecek olumsuz
etkilerle daha da ağır şoklara uğrayabilir. Bu durum ABD’nin Irak’ta kurmak istediği istikrar sürecini
olumsuz etkileyebilir. Dolayısıyla Irak’ta devam eden kargaşa ve belirsizlik sürecine zemin
sağlayabilir ve halk arasında memnuniyetsizliği arttırabilir. Bu durum ABD ve çıkar ortaklarına karşı
direnen güçlerin manevra alanını genişletir ve kabul görülmelerini sağlayabilir.
İran’ın Irak’ın genelinde uyguladığı ticari ve ekonomik politikanın etkileri Irak’ın Kuzeyi için de
geçerlilik taşımaktadır. Irak’ın Kuzeyi’ndeki bölgesel Kürtçü yönetime bağlı resmi gümrük kapıları
Süleymaniye ve Erbil hatlarında çoğaltılmaktadır. Bu gibi girişimler Kürtçü yönetim tarafından
memnuniyetle karşılanmaktadır (www.kurdistan.gov.ir). Çünkü bölgesel yönetimin Türkiye’ye olan
ekonomik bağlılığına karşın seçenek sunmaktadır. İran ayrıca sadece karayolları üzerinden değil
aynı zamanda hava yolları üzerinden de Erbil, Süleymaniye, Dohuk ve İran’ın Körfez’deki serbest
ticaret bölgesi ilan edilmiş Kiş adası arasında ulaşım hatları açmayı Iraklı yetkililerle imzaladı
(www.kishtpc.com).
İran ile bölgesel yönetim arasında imzalanan enerji nakli anlaşmaları da bölgenin enerji ihtiyacını
kendine bağımlı kılma amacı ile dikkat çekmektedir. Şu anda İran’ın Merivan kentinden Irak
Kürdistanı’ndaki Panjwin’e ve yine İran’ın Hacı Ümran kentinden Irak Kürdistanı’ndaki Çuman
bölgesine çekilmekte olan elektrik hatları iki tarafın yetkilileri tarafından imzalanılmıştır (Anonim
2008c).
İran’ın enerji bakanı, İran’ın Irak’a dokuz sınır noktasından kendi enerji şebekelerini bağlamayı
amaçladıklarını belirtmiştir. Enerji alanındaki bağlantılar ekonomik ve ticari bağlantılara ek olarak
İran’ın uzun süreli müttefikinin (Şiiler ve Kürtler) yararına olacaktır (Anonim 2008c). Bu durum
İran’ın söz konusu güç çevrelerinde nüfuzunu arttırarak Irak üzerinden gelebilecek tehditleri belirli
ölçülerde azaltabilir.
3,4. Kültürel bağlar ve kimlik algısı temelinde psikolojik propaganda:
Daha önceki bölümlerde de belirtildiği gibi İran’ın resmi ve resmi olmayan Fars milliyetçi çevreleri
Kürtleri soy, dil, gelenek ve görenek, tarih ve kültürel kimlik bakımından Fars kavmine bağlı kavim
olarak görmektedirler. Bu anlayış Kürtçü çevrelerce de benimsenmektedir. İran, Kürtleri Fars kültür
kimliğinin uzantısı olarak gördüğünden, onlarla kültürel ilişki ve etkileşimi geliştirmek aracılığıyla
Kürtlerde Farslara karşı sempati uyandırmak ve İran’a karşı olası herhangi bir saldırıya olumlu
yanaşmamalarını sağlamak amacını gütmektedir. Dolayısıyla da İran; İran’a karşı açılacak herhangi
bir savaşta İran’a karşı savaşacakların saflarında yer almama, hatta onlara karşı nefret duyabilme
zihniyetini Kürtler içerisinde yaymak ve aşılamak çabasındadır. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için İran
Kürt ve Kürtçülük olgusunu “ne” olarak tanımlamaktadır? başlıklı daha önce ele alınmış bölüme
bakılabilir.
3,5. Askeri girişimler:
İran Irak’ın Kuzey’inden gelebilecek tehditleri yeri geldiğinde silahlı saldırılarla karşılayabilecek
gücünü ortaya koymuştur. Irak’ın Kuzeyi’nden İran topraklarına sızan PEJAK bölücü Kürtçü
örgütünün teröristlerine karşı düzenlediği sınır ötesi hava ve kara operasyonları ile İran ordusu,
ulusal güvenliğin tehlikeye sokulduğu zamanlarda sıcak çatışmaya girebilecek kabiliyetini göstermiş
ve bu gibi durumlarda İran’ın siyasi yetkilileri uluslararası uyarılara itina etmeyeceklerini
kanıtlamışlardı (www.iranfocus.com 14668).
3,6. Şii ve Sünni Araplar aracılığıyla bölgesel yönetimin hareket alanını denetlemek:
Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü yönetim ABD’nin Irak’ı işgal ettiğinden sonraki dönemlerde elde ettiği
birçok avantajları Şii güçlerle yaptığı işbirliği sayesinde kazanmıştır. Elbette bu konuda hem İran,
hem de ABD söz konusu işbirliğini kendi çıkarları doğrultusunda desteklemişlerdi.
İran Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürtçü bölgesel yönetimin hareket ve etki alanını denetleyebilmek için Şii
ve Sünni Arapların bölgesel yönetim ile güç ilişkilerini belirli ölçüde etkilemeye çalışmaktadır.
Böylece bölgesel yönetim üzerinden İran’a karşı gelebilecek tehditleri Şiiler üzerinden baskı yaparak
engellemek; ya da Kürtleri Sünni Araplarla aralarında olan anlaşmazlıklar ve çekişme sürecinde
Şiilerin yandaşlığı olmaksızın tek başına karşı karşıya bırakarak güçsüz konuma düşürme olanağını
kullanabilir.
Şu noktayı da belirtmekte yarar var ki; İran, Irak’taki güç çevrelerinden sadece Şii ve Kürtlerle değil
aynı zamanda Sünnilerle de ilişki kurmakta ve onları da ABD ve çıkar ortaklarına karşı verdikleri
mücadelede desteklemektedir. Time’ın yaptığı incelemede Amerikan askeri istihbaratının verdiği
bilgiler ilgi çekmektedir. Kaynağın verdiği bilgilere göre, İran için çalışan Al-Şeibani, Amerikan ve
koalisyon güçlerine karşı şiddet amacını güden İran Devrim Muhafızları tarafından oluşturulan bir
isyancılar şebekesinin başındadır (Ware 2005).
3,7. ABD, İsrail ve Türkiye karşıtı psikolojik propaganda politikaları:
İran ABD, İsrail ve çıkar ortakları tarafından kendi aleyhine yürütülen psikolojik savaşa karşı kendi
imkanları dahilinde aynı yöntemlerle tepkisini vermektedir. İran’a bağlı kitle iletişim araçları Irak’ın
Kuzeyi’ne yönelik ABD, İsrail ve yeri geldiğinde Türkiye karşıtı bilgi ve haberler pompalamaktadırlar.
Kimi İran kaynaklı yayımlanmış yazılarda Irak’ın Kuzeyi ikinci Filistin’e benzetilmekte ve İsrail’in bu
topraklar üzerinde gözü olduğunu açıklamaktadır (S. Kadir www.bashgah.net).
Bölgede yaşanan felaket durumu müsebbibi olarak ABD ve çıkar ortakları adres gösterilerek bölge
halklarının zihniyet yapısını biçimlendirmeye çalışmaktadır. İran Irak’ın Kuzeyi’ndeki ABD ve İsrail
güçlerinin bölgeye felaket getireceklerini hem bölgesel yönetime hem de bölgenin halkına ele
geçirdiği her fırsatta duyurmaktadır. Çünkü bölgede ABD ve çıkar ortaklarının istediği ve anladıkları
biçimde istikrar sağlanıp güç dengeleri kurulursa; İran’ın bölgesel güç konumu ve çıkarları yoğun
tehdit ve baskıyla karşı karşıya kalabilme olasılığı yüksek görünmektedir (Saheli
www.peshmergekan.eu).
İran, Irak’ın Kuzeyi’nden kendi topraklarına sızan PKK teröristlerinin silahlı saldırıları ve
sabotajlarına maruz kalan Türkiye’nin sınır ötesi askeri operasyonlarını tasvip etmemekte; diğer
yandan da ABD, İsrail ve Türkiye arasında ilişkilerin gerginleşmesinden prim kazanmayı
amaçlamaktadır (Surush www.oursouthazerbaijan.com).
“Bu değerlendirmeyi, 3-5 Mayıs 2007 tarihleri arasında Kafkas Üniversitesi’nde düzenlenen Üçüncü
Uluslar Arası Dış Politika Sempozyumu’nda, İran Dışişleri Bakanlığı düşünce kuruluşu olan ‘Institute
of Peace and Human Security’nin başkanı olan Dr. Mustafa Zahrani ile yapılan görüşmede, bu şahsın
‘Türkiye’nin Irak’ın Kuzeyi’ne yapacağı sınır ötesi bir harekatın Irak’ın egemenliğini ihlal edeceği,
buradaki ve Türkiye’deki Türkleri güçlendireceği’ şeklindeki ifadeleri ile de birleştirmek mümkündür.
Bu gelişme, İran’ın Türkiye ile ilişkilerini geliştirme yönündeki yaklaşımı ile çelişmektedir.
Türkiye’nin İran ile ilişkilerde yaşadığı güven kaygısını da haklı çıkarmaktadır (Sadıkoğlu 2008).”
Sonuç
Mart 2003 Irak’ın ABD güçlerince işgali bölgedeki jeopolitik denklemleri önemli ölçülerde
etkilemiştir. Irak’ta ortaya çıkan yeni koşullardaki güç dağılımı ve yönetim biçimi etnik ve mezhepsel
özelliklere bağlı olarak kurgulanmıştır. Bu sürecin etkileri Irak’ın dışına taşmış, komşu ülkelerde
bulunan benzer etnik ve mezhepsel yapıları da etkilemiştir.
Irak’ın Kuzey’indeki Kürtçü oluşumun; kendi sınırları dışındaki benzer etnik yapıları da etkileyerek
sadece kendi siyasal yaptırım gücünün uygulandığı sınırlarla sınırlanacağı düşünülemezdi. İran ve
özellikle de İran Kürdistan’ı Irak’ın Kuzey’indeki Kürtçü oluşumdan doğrudan etkilenmektedir.
İran’da resmi ve sivil güç çevreleri her ne kadar da Kürtleri, Fars soyu ve kültür havzası içinde
görseler de; Irak’ın Kuzey’indeki Kürtçü bölgesel yönetimden, İran’ın güvenlik ve toprak
bütünlüğüne karşı gelebilecek tehditlerin farkındadırlar. İran, bölge üzerinden kendine yönelik
oluşturulabilecek her türlü tehdit ve güvensizlik olgularını algılamak, denetlemek ve önlemek
çabasındadır.
Bölge üzerinden İran’a karşı gelebilecek tehditler, sadece Kürt ve Kürtçülük unsurları ile sınırlı
kalmayıp İsrail ve ABD tarafından da gelebilecek olası tehditleri içermektedir. Bölge İran karşıtı
örgütlerin dışında uluslararası alanda İsrail ve ABD’ye de buradan baskı uygulama olanakları
sağlamaya elverişli görünmektedir. Irak’ın Kuzeyindeki Kürtçü oluşum İran’a karşı yaratabileceği
tüm tehditlere karşın İran’a bölgedeki güç mücadelesi oyununda kimi fırsatlar da sağlamıştır. Bugün
İran’ın bölge üzerinden kimi ekonomik, politik ve uluslararası hesaplaşmalarda pirim elde ettiği göz
ardı edilemez kadar açık bir gerçektir. İran Irak’ın Kuzeyi ile bağlı tehdit ve fırsatlara karşı
geliştirdiği stratejisini genel olarak bir kriz yönetimi kapsamında oluşturup sürdürmektedir.
İran’ın Irak’ın Kuzeyindeki Kürtçü oluşuma karşı stratejik duruş ve değerlendirmesi üç ayrı
düzlemde ele alınabilir:
1. İran ulus altı düzlemde ırak’ın kuzeyindeki Kürtçü oluşumu kendi kültürel kimlik
anlayışı alanı içinde görmektedir. Farslar ve Kürtler karşılıklı olarak kendilerini
birbirinin ırksal ve kültürel uzantıları olarak görmektedirler. İran Fars kültür havzasına
ait bildiği bir bölgenin güçlenmesini ve kendi kültürel hegemonya alanını genişletmesini
olumlu bir gelişme olarak değerlendirmektedir. Bölgesel yönetim ile İran arasındaki
resmi ilişkilerin gelişmesi ve İran’ın bölgenin iki önemli merkezi sayılan Süleymaniye ve
Erbil’de konsolosluk açmasının nedenlerinin altında yatan unsurlardan birisi de kültürel
benzerlik anlayışı olsa gerek.
2. Ulusal düzlemde İran bölgesel yönetim ve onun aracılığı ile gelebilecek tehditleri
defedip gücünü yayma amacıyla yeni fırsatlar alanı yaratmayı kurgulamaktadır. İran
kendi ulusal güvenliği ve toprak bütünlüğünü teminat altına almak için bölgesel Kürtçü
yönetimin tehdit unsuru olarak gören bölgedeki diğer devletleri (Irak, Suriye ve Türkiye)
de yanına alma eğilimi içindedir. İran, böyle bir politik davranış ile Türkiye’yi ABD ve
İsrail’den uzaklaştırmak ve onları bölgede yalnızlaştırmak amacını gerçekleştirme
peşindedir.
3. İran bölgesel Kürtçü yönetimin ABD ve İsrail ile ilişkilerini yakından izlemektedir.
İran Irak’ın kuzeyini ABD ve İsrail için kendisine karşı kullanılabilir bir manevra alanı
olarak görmek istememektedir. İran; ABD, İsrail ve sınırlı ölçülerde olsa da Türkiye’nin
etkisini ve denetimi altında olan bir bölgesel bir yönetimi, kendi uluslararası çıkarları
açısından bir tehdit unsuru olarak algılamaktadır. Diğer taraftan İran, Iraklı Şiilerin yanı
sıra Irak üzerinde etkili olmak ve Irak’ı Sünni Arap ülkeleri kategorisinden
uzaklaştırmak işin Kürtçü bölgesel yönetimi destekleyip bu iki unsur üzerinden kendi
jeopolitiğini güçlendirmek amacını gütmektedir.
* Bu makale “İran’ın Irak’ın Kuzey’indeki Bölgesel Yönetime Yaklaşımı” alt başlığından itibaren aynı
başlıkla 21. Yüzyıl Dergisi’nin Nisan/ Mayıs/ Haziran 2008, Cilt 2, Sayı 5, Ankara baskısında
yayınlanmıştır.
Kaynakça:
Anonim (2008a) Negshe Presdent Barzani Der Pishborde Proseye Siyasiye Erag Der Sale 2007, KTV ile
Röportaj. Bağlantı: http://www.iraniraq.org/webui/articleShow.aspx?id=136 (Erişim: 16.04.2008).
Anonim (2008b) Tesire Federalizme Erag BerEmniyete Cumhuriye Eslamiye İran II. Bölüm. Bağlantı:
http://www.military.ir/modules.php?name=News&file=article&sid=76 (Erişim: 16.04.2008).
Anonim (2008c) Iraq: Sunnis say Iran working to solidify economic control. Bağlantı:
http://www.iranfocus.com/modules/news/article.php?storyid=14480&keywords=Iran+and+North+Kurdish
(Erişim: 10.04.2008).
Azizi, Halit (tarihsiz) Kordestan Der Moadeleye Havermiyane. Kürtçeden Çev: Kawe Ahengeri. Bağlantı:
http://www.rojhelatpres.com/feb-07/25-14.htm (Erişim: 15.04.2008).
Chamka, Max (2005) Kurdistan: between Iran and Iraq, a permeable border. Çev: Victoria Bryan. Bağlantı:
http://www.caucaz.com/home_eng/breve_contenu.php?id=184 (Erişim: 02.04.2008).
Danesh, Sepehr (tarihsiz) Federative Kord ya Cebheye Emeliyatiye Esrail. Bağlantı:
http://bashgah.net/pages-4513.html (Erişim: 04.04.2008).
Deli, Khorshid (tarihsiz) Revabete Esrail ve Kordha. El Beyan Gazetesi, Bağlantı:
http://bashgah.net/pages-4675.html (Erişim: 04.04.2008).
Fowler, Thomas (tarihsiz) Esre Telaiye Kordha Der Erag, Çev: Ali Abdol Mohammadi. Bağlantı:
http://bashgah.net/pages-6332.html (Erişim: 07.04.2008).
Harsh, Seymour (tarihsiz) Khabe Esrail Beraye Kordha. New Yorker Gazetesi, Çev: Nilüfer Gediri. Bağlantı:
http://bashgah.net/pages-3136.html (Erişim: 12.04.2008).
Hashemi, Ahmad (tarihsiz) Esrail Der Kordestane Erag. Sharg Gazetesi. Bağlantı:
http://bashgah.net/pages-3105.html (Erişim: 12.04.2008).
Kendal (1993) Kordha. Tahran: Ruzbehan yayınevi, SS. 173-247.
Keskin Arif (2008) İran’ın Kuzey Irak Politikası. Bağlantı: http://www.turksam.org/tr/a1383.html (Erişim:
11.03.2008).
Kışlalı, M. Ali (2006) PKK İran ve Türkiye. Radikal gazetesi, Çeviri ve Yorum: Salar Seyfeddini. Bağlantı:
http://tabriznews.ir/fa/index.php?option=com_content&task=view&id=269&Itemid=1 (Erişim: 06.04.2008)
Kuhneverd, Nefise (tarihsiz) Royaye Federale Kordha. Bağlantı: http://bashgah.net/pages-2554.html (Erişim:
20.04.2008).
Lasjerdi, Hasan (tarihsiz) Kordestane Erag ve Mekre Esrail. Keyhan Gazetesi. Bağlantı:
http://bashgah.net/pages-4628.html (Erişim: 12.04.2008).
Mir Senjeri, Mir Mehrdad (tarihsiz) Teksime Eyaleti ve Ağaze Furupaşiye Erag. Sharg Gazetesi. Bağlantı:
http://bashgah.net/pages-2901.html (Erişim: 04.04.2008).
Mohammadi, Verya (2007a) Sokhani Der Morede Payegahe Nezamiye Ameika Der Kordestane Erag.
Bağlantı: http://www.giareng.com/babet2007/1/farsi/paigah_nzami_usa.htm (Erişim: 09.04.2008).
Mohammadi, Verya (2007b) Bazdaşte Ferhadi, Mogeyete Kordestane Erag ve Siyasethaye Dolete İran.
Bağlantı: http://verya80.blogspot.com/2008/01/blog-post.html (Erişim: 06.04.2008).
Museviye Khelkhali, Ali (2007) Azadiye Diplomathaye İrani Der Astaneye Dore Çaharome Mozakerate
Beğdad. Bağlantı:
http://irdiplomacy.ir/index.php?Lang=fa&Page=24&TypeId=5&ArticleId=1011&Action=ArticleBodyView
(Erişim: 06.04.2008).
Naci, Saad (2003) “Kordhaye Erag ve Bohrane Hoviyet”, Zemane, Çev: Mesud Rejebi, Sayı:12, Tahran,
Bağlantı: http://bashgah.net/pages-7983.html (Erişim: 04.04.2008).
Reeson, Greg C. (2007a)Iraq's Kurdish Problem.Bağlantı:
http://reeson.blogtownhall.com/2007/05/09/iraqs_kurdish_problem.thtml (Erişim: 09.04.2008).
Reeson, Greg C. (2007b) An Iraqi Tet Offensive? Bağlantı:
http://reeson.blogtownhall.com/2007/05 (Erişim: 02.04.2008).
Rehmani, Aresh (2007) Demokrasi Tenha Rahe Hele Moshkelate Temame İraniyan. Bağlantı:
http://www.melliun.org/didgah/d07/04/23rahmani.htm (Erişim: 06.04.2008).
Rustayi, Ferzane (tarihsiz) Lehcehaye Esfehaniye Kordestane Erag. Etemad Gazetesi. Bağlantı:
http://bashgah.net/pages-15124.html (Erişim: 20.04.2008).
S. Kadir, Kemal (tarihsiz) Kordestane Erag Felestine Beedi. Çev: Ahmad Gheffari. Bağlantı:
http://bashgah.net/pages-6941.html (Erişim: 04.04.2008).
Sadıkoğlu, Atilla S. (2008) İran'ın Kuzey Irak Politikasını Yeniden Okumak. Bağlantı:
http://yagmurcuyuz.blogcu.com/7954991/ (Erişim: 23.04.2008).
Saheli, Ferhad (tarihsiz)Bazendeye Bozorg Kist. Bağlantı: http://peshmergekan.eu/index.php?id=1207
(Erişim: 19.04.2008).
Seal, Patrick (tarihsiz) Mohtevaye Stratejike Yek Didar. Hemshehri Gazetesi, Çev: Yusef Aziziye Beni Torof.
Bağlantı: http://bashgah.net/pages-4481.html (Erişim: 14.04.2008).
Surush, Sami (tarihsiz) Khaste Torkiye Beraye Vurud Be Erag ve Negşe İran. Bağlantı:
http://www.oursouthazerbaijan.com/kaaber_Turkey_iraq.htm (Erişim: 15.04.2008).
Ware, Michael (2005) Inside Iran's Secret War For Iraq.Time Magazine. Bağlantı:
http://www.iranfocus.com/modules/news/article.php?storyid=3317 (Erişim: 20.04.2008).
Watson, İvan (2008) Tensions Mount Between Iraqi Kurdistan, Iran. Bağlantı:
http://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=14781988 (Erişim: 20.04.2008).
Yaman, Mehmet (2007) US wants no trade between Iraqi Kurds and Iran.ANF News Agency. Bağlantı:
http://northerniraq.info/forums/viewtopic.php?f=2&t=2271 (Erişim: 02.04.2008).
Zones, Stephen (2007) Negahi BE Siyasete Amrika Der Menatege Kordneshin. Çev: Mehdi Kazemi. Bağlantı:
http://bashgah.net/pages-13910.html (Erişim: 07.04.2008).
http://www.antiwar.com/ips/couvas.php?articleid=11873 (Erişim: 14.04.2008).
http://www.howiyat.blogfa.com/8605.aspx (Erişim: 14.04.2008).
http://www.iranfocus.com/modules/news/article.php?storyid=14668 (Erişim: 11.04.2008).
http://www.iranfocus.com/modules/news/article.php?storyid=14679 (Erişim: 11.04.2008).
http://www.iraniraq.org/webui/articleShow.aspx?id=171 (Erişim: 11.03.2008).
http://www.iraniraq.org/webui/page.aspx?id=102 (Erişim: 16.04.2008).
http://www.isiklar.net/?p=15 (Erişim: 17.04.2008).
http://www.kishtpc.com/trade/Desc.asp?id=1575&id2=102&id5=5 (Erişim: 07.04.2008).
http://www.kurdistan.gov.ir/Default.aspx?TabId=50&nid=9866 (Erişim: 14.03.2008).
http://www.mehrnews.com/fa/NewsDetail.aspx?NewsID=481521 (Erişim: 04.04.2008).
http://www.tabnak.ir/pages/?cid=7418 (Erişim: 06.04.2008).
** İsraillilerin Siyonist ideolojisi anlayışları ve kutsal kitapları Tevrat’taki metinlere göre eski Pers
Devleti’nin Kıralı Kuruş, İsrail kavmini Babil kıralı Hammurabi’nin katliamından kurtarmıştır.
*** Ayrıntılı bilgi için bkz. Arif Keskin “Şii Jeopolitiği ve Suudi Arabistan-İran İlişkileri”, Stratejik
Analiz, Cilt 8, Sayı 85, Mayıs 2007, Ankara.
http://www.sorgulamazamani.com/ adresinden 09.10.2017 10:57 tarihinde indirilmiştir
Download