DİNİMİZİN ÇOCUK TERBİYESİNE VERDİĞİ ÖNEM َٓ سكُ ْم َوا َ ْهل۪يكُ ْم نَارا َ ُ يََٓا اَيُّهَا الَّذ۪ ينَ ٰا َمنُوا ق ُوا ا َ ْنف EY İMAN EDENLER, KENDİNİZİ VE AİLENİZİ ATEŞTEN KORUYUNUZ, ONUN ODUNU İNSANLAR VE TAŞLARDIR. (Tahrim : 6) Muhterem Müminler, İnsanlar tarihin ilk çağlarından itibaren, kendi anlayışlarına göre çocuk terbiyesine ehemmiyet vermeye çalışmışlardır. Bu mevzuda icap edeni yerine getirebildikleri zaman istikbale emniyetle (güvenle) bakmışlardır. Zira bugünün çocukları yarının büyükleri olacak ve daha sonra devletin, milletin, memleketin idaresini omuzlarına alacaklardır. Bu bakımdan çocuklar memleket ve millet için işlenmesi gereken en mühim ham madde ve yapı taşı mesabesindedirler. İşte çocuklar bu şekilde ehemmiyet verilmesi gereken varlıklar oldukları için İslam Dini çocuk terbiyesine pek fazla ehemmiyet vermiştir. Gerek mukaddes Kitabımız Kuranı Kerim'in hikmetli ayetlerini, gerekse yüce Peygamberimiz Hz. Muhammedin (S.A.V.) kıymetli hadislerini incelediğimizde çocuk terbiyesine ait, eğitime dair birçok emir, nasihat ve tavsiyeleri hemen görürüz. Zaten dal çubukken, yaşken eğilir. Peygamber Efendimiz de "Çocuklarınız 7 yaşına geldiklerinde onlara namazı emrediniz. 10 yaşına geldiklerinde (namaz hususunda ihmal gösterirlerse) onları dövünüz. Yataklarını da ayırınız" (1) buyurmak suretiyle buna işaret buyurmuşlardır. Dünyaya gelen her çocuk İslam fıtratı üzere doğmaktadır. Bunun hayatta istikamet alışında anne ve babanın, okulun, mektepteki hocaların ve cemiyetin mühim tesirleri vardır. Bu sayılan mürebbiler, beyaz bir kağıt gibi olan çocukları nakkaşın nakış işlediği gibi işlerler. Nitekim Resulullah (S.A.V.) Efendimiz "Hiçbir çocuk yoktur ki fıtrat üzere doğmuş olmasın. Onu ebeveyni (ana babası) yahudi veya hıristiyan yahut mecusi yapar" (2) buyurarak bu hakikati 14 asır önce çok vazıh bir surette ortaya koymuştur. Aziz müslümanlar, O halde milletleri meydana getiren bir unsur olan çocuğu, anne ve baba ilk terbiye ocağı olmaları hasebiyle güzel terbiye etmelidirler. Bu terbiye, çocuk aileden çıkıp okula gittiğinde kesilmemeli, körpe dimağlara, saf zihinlere bozuk fikirler sokulmamalı, onlara iyi bir terbiye verilmeye çalışılmalıdır. Bilhassa eğitim ve öğretim vazifesini üzerine almış olan öğretmenlere büyük vazifeler düşüyor. İlkokul öğretmenleri olsun, orta ve lise muallimleri olsun veya üniversitelerdeki hocalar olsun bu hususta çok titiz davranmalılar, onlara iyi bir gaye, doğru bir hedef vermelidirler. Çocuklar veya gençler gayesiz ve mesuliyetsiz olmaktan, eyyamcı ve modaya tabi olarak hedefsiz bir yaşayıştan kurtarılmalıdırlar. Müslüman bir babanın ve annenin vazifeleri, çocuklarını okula vermekle bitmez; onları her an kontrol, murakabe ve muhasebe ederek batıl fikirlere, kötü cereyanlara kapılmaktan alıkoymaları, onları okulda iken de kendi başlarına bırakmamaları gerekir. Değerli kardeşlerim, Bir çocuğa iyi kötü bir tahsil yaptırmak onun istikbalini temin etmiş olmak demek değildir. Yetişmekte olan çocuklara ve genç nesle dini ve milli kıymetlerimizi, kültür ve medeniyetimizi, kendi bünyemize uygun örf ve ananelerimizi aşılamadıkça onlara güvenle bakmamız mümkün değildir. Ölmez değerleri, biz genç nesle intikal ettirirsek, onlar da kendilerinden sonra gelen nesle bunları ulaştırırlar, bu suretle fani insanlar ölseler bile bu yüksek kıymetler yaşamış olur. Biz nasıl maddi ve manevi kazançlarımızı müslüman ecdadımızdan miras olarak almışsak, bunları aynen bizden sonraki nesillere aktarmak mecburiyetindeyiz. Dini ve milli kıymetleri, tarihimizi, ecdadımızın yaptığı iyi şeyleri ve cihana hükmetmiş olan müslüman ecdadımızı gören gençler, dinsiz, imansız ve ahlaksız milletlere uyma temayülü göstermeyeceklerdir. Gençlere, bütün dünyaya nümûnei imtisal olmuş, tarihlere altın sayfalar yazdırmış, Kuranı Kerim'i rehber, Resulullah efendimiz hazretlerini önder edinmiş, kurtuluş vesilesi olan ehli sünnet inancına göre sıratı müstakim üzere yaşamış, bu sayede çok yüksekliklere ulaşmış şanlı müslüman ecdadımızı örnek göstermeliyiz. Atalarımızın ancak İslama uymakla hakiki insanlık ve şeref kazanıp bütün kıtalara hükmettiklerini, siyasi, iktisadi ve içtimai hiçbir problemlerinin bulunmadığını temin etmeliyiz. Muhterem Cemaat, Genç nesli Allah sevgisi ve Allah korkusunu tam almış olarak yetiştirmeliyiz. Gençleri imanlı bir nesil olarak yarına hazırlamalıyız. İman o kadar kıymetli bir cevherdir ki insanlara insanlıklarını öğretir, yaratılmış gaye ve maksatlarını bildirir, hiçbir kötülük yapmamayı öğretir, ideal bir hayat tarzını talim eder. Üzerinde uzun uzun durulması icap eden bu mevzuda kısaca söyleyecek olursak: Yeni yetişen nesle ve gençlere İslam’ı, Peygamber Efendimizin ve Sahabei Kiramın hayatını, diğer İslam büyüklerinin ve müslüman alimlerin yaşayışlarını bütün cepheleriyle öğretmeliyiz; müslüman ecdadımızın şanlı tarihini belletmeliyiz, Kuranı Kerim'in eşine rastlanmaz yüce bir kitap, Allah kelamı olduğunu ve içindeki ilahi ahkamı öğretmeliyiz, Hz. Muhammedin (S.A.V.) yegane rehber, tek önder ve en büyük insan olduğunu öğretmeliyiz. Bunları yapmadığımızda hepimiz Allahu Teala'nın indinde mesul oluruz. Çünkü Peygamber Efendimiz: "Hepiniz birer çobansınız, eliniz altında ne varsa, muhafaza ve sıyanet edilecek her şey ve kimseden mes'ulsünüz. Devlet adamı bir çobandır, raiyyesinden (yani milletten) mes'ûldür. Erkek, evinde bir çobandır, ailesinden mes'ûldür. Kadın, kocasının evinde bir çobandır, onlardan mes'ûldür. Hizmetçi, efendisinin malında bir çobandır ve onlardan mesuldür... Velhasıl herbiriniz birer çobansınız ve raiyyenizden mesulsünüz" (3) buyururlar. Evlat, ilahi bir emanet, rabbani bir atıyye olduğundan dolayı mesuliyetimizi müdrik olarak onları talim ve terbiye edelim. *** (1) Riyaz-Ü's Salibin C: 1 ,Sh 338 (2) Fethü'l-Kebir: C. 2, Sh. 329 (3) Riyaz-ü's Salihbı C:1 Sh*. 337 Hadis No : 298 Ekim 1979