Okurlarımıza “Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.” (TBMM Zabıt Cerideleri; Devre: 5, Cilt: 20, 1937, s. 8.) SİLAHLI KUVVETLER DERGİSİ Nisan 2016 Yıl: 135 Sayı: 428 Sahibi Genelkurmay Personel Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Adına Tuğg. Necdet TUNA Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Müdür Dz. Alb. Taner GÜN Yayın Kurulu Öğ. Bnb. Sami TÜRK Uzm. Me. Ceyda MASATLI Uzm. Me. Hayriye YALÇIN Uzm. Me. F. Eda AYDIN Düzeltme Uzmanı Uzm. Me. Ceyda MASATLI Tasarım Uzm. Me. Mehmet Akif AK Haber Fotoğrafları Svl. Me. Haydar ÖZTÜRK Yönetim Yeri Genelkurmay Personel Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı 06100 Bakanlıklar - ANKARA Tel: (0312) 402 23 41 - 9.537 23 40 Belgegeçer: (0312) 424 21 31 Basım Yeri Genelkurmay Basımevi Müdürlüğü 06100 Bakanlıklar - ANKARA Silahlı Kuvvetler Dergisi, Genelkurmay Personel Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı tarafından üç ayda bir yayımlanan yerel süreli yayındır. Dergimizdeki yazı ve resimlerin her hakkı saklıdır; ancak kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir. Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanan makaleler, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN DEĞİL, YAZARLARININ KİŞİSEL FİKİRLERİNİ YANSITIR. ISSN: 1300-0063 11 Nisan 1916 tarihinde Harbiye Nezaretine bağlı olarak Harp Tarihi Şubesi adıyla kurulan Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı; Türk askerî tarihinin bilimsel yöntemlerle güvenilir belgelere dayanarak araştırılması, yazılması, gelecek kuşaklara aktarılması; ulusal ve uluslararası alanlarda tanıtılması amacıyla faaliyetlerini sürdürmektedir. Ebedî Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” veciz sözünü ilke kabul ederek 100 yıldır çalışmalarını devam ettiren ATASE Daire Başkanlığı, Türk tarih literatürüne başta Türk İstiklal Harbi olmak üzere Çanakkale Muharebeleri ve Birinci Dünya Savaşı‘na ait yüzlerce eser kazandırmıştır. ATASE Daire Başkanlığı, yayımladığı süreli yayınlar ve düzenlediği akademik faaliyetlerle de bilim dünyasına büyük katkılar sağlamış ve sağlamaya devam etmektedir. Bu kapsamda “Kuruluşunun 100’üncü Yıl Dönümünde ATASE Daire Başkanlığı” adlı yazımızı sizlerle paylaşıyoruz. 2016 yılının yazı dizisi olarak belirlediğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ve bağlı kuruluşlarının tanıtımı kapsamında TUSAŞ’ın tanıtımı yapmak amacıyla hazırladığımız röportajımızı dergimizin bu sayısında bulabilirsiniz. “77’nci Yıl Dönümünde Hatay’ın Ana Vatana Katılış Mücadelesi” adlı makalede, Ulu Önder ATATÜRK’ün şahsi meselesi olarak gördüğü Hatay’ın ana vatana katılışı anlatılmıştır. “Zığındere Muharebeleri (28 Haziran-05 Temmuz 1915)” adlı makalede, Çanakkale Muharebelerinin Zığındere bölgesinde cereyan eden bölümü ve buradaki şehitlik hakkında bilgi verilmiştir. Bu sayımızda, 18 Mart 2015 tarihinde başlanılan “Türkiye Şehitlerini Anıyor” faaliyeti kapsamında Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığında 01 Ocak 2016-30 Mart 2016 tarihleri arasında düzenlenen “Şehitleri Anma Etkinliği”ne ilişkin bilgi verilmiştir. Farklı konularda hazırlanmış olan dergimizi beğeniyle okuyacağınızı umuyor; Silahlı Kuvvetlerimizin tüm personeline, aileleri ile birlikte sağlık ve esenlik diliyoruz. Necdet TUNA Tuğgeneral ATASE Daire Başkanı İçindekiler 4 KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI Tarih Uzm. Alev KESKİN 16 TUSAŞ-TÜRK HAVACILIK VE UZAY SANAYII AŞ Silahlı Kuvvetler Dergisi 26 KOSOVA DAĞLARINDA YANKILANAN ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ Korg. Uğur TARÇIN 32 ZIĞINDERE MUHAREBELERİ Tarih Uzm. Özlem DEMİREĞEN 38 CEPHE GERİSİNİN KAHRAMANLARI VE ŞEHİT ŞERİFE BACI Em. Korg. Orhan AKBAŞ 42 77’NCİ YIL DÖNÜMÜNDE HATAY’IN ANA VATANA KATILIŞ MÜCADELESİ Tarih Uzm. İçten ÇELİKOĞLU 48 ŞEHİTLERİ ANMA ETKİNLİĞİ Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı 50 TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ BAŞKANLIĞI 58 ELEKTRONIK HARP EĞITIM FAALIYETLERININ ÇOK BOYUTLU ÖNEMİ VE ELEKTRONIK HARP SISTEMLERININ GERÇEĞE YAKIN ŞARTLARDA TEST EDILMESI Sosyal Hiz. Uzm. Sinem AKSU Sosyal Hiz. Uzm. Fatma PEKER Psikolog Ebru YILDIZ Hv. Kont. İhb. Yzb. Göksu URKAN 64 72 GELECEĞİN DENİZ HAREKÂT ORTAMININ VAZGEÇİLMEZ UNSURLARI: İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI Dz. Yzb. Şenol KURT ÖRGÜTSEL DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMDE FARKLI BİR PERSPEKTİF: “AMBİDEKSTER ORGANİZASYONLAR” Mu. Kur. Yb. Alper KAYAALP 78 DÖRT SORU VE AŞAMADA “DÜŞÜNCENİN YARATICILIĞI/ DÜŞÜN YARINI EKİP ÇALIŞMASI YÖNTEMİ” (DÜŞYAR) Topçu Alb. Menderes BAYRAM Tarih Uzm. Alev KESKİN* KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI Türkiye’nin en köklü kuruluşlarından biri olan Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı; Türk askerî tarihinin bilimsel yöntemlerle, güvenilir belgelere dayanarak araştırılması, yazılması, gelecek kuşaklara aktarılması, ulusal ve uluslararası askerî tarih alanında tanıtılması amacıyla askerî tarih konusunda planlı ve programlı olarak yazım ve yayım faaliyetlerini yürütmektedir. Başkanlığın tarihî geçmişi, Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar uzanmaktadır. 1. Kuruluşundan Cumhuriyet’in İlanına Kadar Olan Dönemde ATASE Daire Başkanlığı Tarihi (1916-1923) a. Kuruluş ve Kadro Değişiklikleri ATASE Daire Başkanlığı, müstakil olarak Birinci Dünya Savaşı sürecinde kurulmuştur. 11 Nisan 1916 tarihinde Enver Paşa’nın emriyle Harbiye Nezareti Müsteşar MuavinHarp Tarihi Şubesinin Kurucusu liğine bağlı geçici olarak Tarih-i Harp Şubesi Kurmay Yarbay Cemil Bey (HOŞCAN) (1916-1919) (Harp Tarihi Şubesi) adıyla kurulmuştur.1 Şubenin bu tarihteki kadrosu bir kurmay subay, bir emir subayı, iki kâtip, bir ressam astsubay ve iki emir eri şeklindedir. Şubenin kuruluş amacı, ilk olarak birliklerdeki harp ceridelerinin toplanarak Çanakkale Muharebelerinden başlamak suretiyle Birinci Dünya Savaşı’nın tarihinin yazılmasıdır. * 1 Gnkur. ATASE D. Bşk.lığı ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 5, Fih.: 1-14. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 4 ATASE DAİRE BAŞKANLIĞININ KURULUŞ EMRİ ATASE Daire Başkanlığı Arşivi; Tarihçe Koleksiyonu, Kutu No.: 1, Dosya No.: 5, Fihrist No.: 1-14. Belge Çevirisi: Harbiyye Nezâreti Târih-i Harb Şu’besi 29 Mart 1332 Nezâret Müsteşâr Muâvinliğine merbût olmak üzre muvakkaten bir Târih-i Harb Şu’besi teşkîl edilecektir. İşbu şu’bede bir erkân-ı harb ve bir mülhak zâbitle iki kâtib ve bir ressam küçük zâbit ve iki emirber bulunacaktır. Mesârif-i kırtâsiyye ve sâiresi levâzımca te’mîn olunacaktır. Kıtaâtın harb cerideleri işbu şu’be tarafından celb olunarak Çanakkale’den bed ile harb-i hâzırın târihi yazılmaya başlanacaktır. Başkumandan Vekîli ve Harbiye Nâzırı Enver Günümüz Türkçesi: Harbiye Nezareti Harp Tarihi Şubesi 11 Nisan 1916 Harbiye Nezareti Müsteşar Muavinliğine bağlı olmak üzere geçici olarak bir Harp Tarihi Şubesi kurulacaktır. Bu şubede bir kurmay ve bir yardımcı subayla iki kâtip ve bir ressam astsubay ve iki emir eri bulunacaktır. Kırtasiye ve diğer masraflar levazımca sağlanacaktır. Birliklerin harp cerideleri bu şube tarafından istenilerek, Çanakkale Muharebesi’nden başlayarak devam etmekte olan savaşın tarihi yazılmaya başlanacaktır. Başkomutan Vekili ve Harbiye Nâzırı Enver Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 5 KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI Tarih-i Harp Şubesi, 12 Kasım 1916 tarihinde Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Harbiye Nezareti Müsteşar Muavinliğinden ayrılarak Erkânıharbiyeiumumiye Dairesine bağlanmıştır. Fakat Birinci Dünya Savaşı devam ettiği için Erkânıharbiyeiumumiye Dairesi Başkan Vekili olmaması dolayısıyla bu şube barış zamanına kadar Karargâh-ı Umumi Erkânıharbiye Reisine (Başkomutanlık Kurmay Başkanı) bağlanmıştır.2 1917 yılında yapılan bir değişiklikle Karargâh-ı Umumi Teşkilatının 16’ncı Şubesi, Harp Tarihi Şubesi olmuştur.3 Birinci Dünya Savaşı sona erince Harp Tarihi Şubesi, Erkânıharbiyeiumumiye Dairesinin 5’inci Şubesi,4 29 Ekim 1919’da da 8’inci Şubesi hâline dönüştürülmüştür.5 Bu dönemde Kurtuluş Savaşı devam ettiğinden İstanbul Hükûmeti Genelkurmay teşkilatının yanı sıra 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM Hükûmeti kurulduktan sonra Ankara’da 2 Mayıs 1920 tarihinde yeni bir Genelkurmay teşkilatı kurulmuştur. Bu kuruluşun 1’inci Şubesi olan Harekât Şubesinin 4’üncü Kısmı, harp ceridesi yazmakla görevlendirilmiştir. Bu teşkilat, Kurtuluş Savaşı sonuna kadar devam etmiştir. 1922 yılı sonunda TBMM Hükûmeti Genelkurmay Teşkilatının 1’inci Şubesine bağlı olan Harp Cerideleri Kısmı yerine Tarih-i Harp Şubesi adı ile Genelkurmay bünyesinde ayrı bir şube kurulmuştur. b. Eser Yazma ve Arşiv Faaliyetleri Kuruluş amacı birliklerdeki harp ceridelerini toplayıp Çanakkale Muharebelerinden başlayarak Birinci Dünya Savaşı’nın tarihini güvenilir kaynaklara dayanarak yazmak olan Şube, daha sonra Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki Osmanlı muharebelerinin tarihlerini yazma faaliyetlerini de kapsamına almıştır. Bu amaçla bu savaşlara ait belgeleri de toplamaya başlamıştır.6 Şube, birlik ve kurumlardan gelen ceride ve dosyalarla arşivini kurmuştur. Kısa sürede Şube Arşivinde 1853-1856 Kırım Savaşı, 1875-1877 Osmanlı-Sırp-Karadağ, 1877-1878 Osmanlı-Rus, 1897 Osmanlı-Yunan, 1911-1912 Osmanlı-İtalyan, 1912-1913 Balkan Savaşlarına ait rapor defterleri, ceride ve belge dosyalarının bir kısmı toplanmıştır. Ayrıca Türk asker ve komutanlarından çalışma sonuçlarının yazılı olduğu hatıra defterlerinin Şubeye gönderilmesi için tebligatta bulunulmuştur.7 Daha sonra çeşitli savaşlarda gösterilen yiğitlik ve kahramanlık menkıbelerinin de Harp Tarihi Şubesine gönderilmesi istenmiştir.8 Yazım faaliyetleri kapsamında konular “Balkan Harbi’nden Önceki Harpler”, “Balkan Harbi”, “Birinci Dünya Harbi”, “Sağlık Harp Tarihi”, “Veteriner Harp Tarihi” ve “Arşiv” olarak sınıflandırılmıştır. Bu konuda yazma grupları tarafından yazılan makale ve eserler, askerî mecmualara ek olarak yayımlanmıştır. 2. Cumhuriyet’in İlanından 1978 Yılına Kadar Olan Dönemde ATASE Daire Başkanlığı Tarihi (1923-1978) a. Kuruluş ve Kadro Değişiklikleri Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yeniden teşkilatlanan Genelkurmay Başkanlığı içindeki Tarih-i Harp Şubesi, Ankara’da Genelkurmay binasında uygun bir yer olmaması sebebiyle 1923 yılı Mayıs ayı sonlarında Konya’ya taşınmıştır.9 1925 yılında Şubenin adı, Erkânıharbiyeiumumiye Tarih-i Harp Dairesi (Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi) olarak değiştirilmiş ve 1926 yılına kadar faaliyetlerini Konya’da sürdürmüştür. 1926 yılı Ağustos ayında Konya’dan Ankara’ya taşınmış ve Hamamönü semtinde kiralık bir binaya yerleşmiştir. Daire, 1928 yılında Erkânıharbiyeiumumiye (Genelkurmay) Harp Tarihi Encümeni adını almış10 ve 1931 yılında 4 5 6 7 8 9 ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 5, Fih.: 1-17. ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 12, Fih.: 1-9. ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 12, Fih.: 1-10. ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 5, Fih.: 10. ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 5, Fih.: 1-19. ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kls.: 44, Dos.: 188, 1916-1975 Harp Tarihi Başkanlığı Tarihçesi. ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kls.: 44, Dos.: 188, 1916-1975 Harp Tarihi Başkanlığı Tarihçesi. ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 7, Fih.: 1-14. 10 ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 7, Fih.: 1-15. 2 3 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 6 bugünkü Genelkurmay ana binasına taşınmıştır. Arşiv belgeleri de Millî Savunma Bakanlığı sineması ve çevresine depo edilmiştir. 1944 yılında Genelkurmay teşkilatında yapılan değişiklik sonucu Coğrafya Encümeni, Harp Tarihi Encümeni emrine verilmiş ve Genelkurmay Harp Tarihi Encümeninin adı; Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi ve Coğrafya Encümeni olmuştur. Encümen 1951 yılında, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi adını almıştır.11 1954 yılında Harp Tarihi Dairesinde bir kütüphane kurulmuş, evrak memuruna aynı zamanda kütüphane memurluğu görevi verilmiştir. 1955 yılına kadar depoda korunup yersizlik yüzünden yararlanılamayan belgelerin sınıflandırılması ve dosyalanması için ayrı bir binaya duyulan ihtiyaç dikkate alınmış ve aynı yıl Dairenin bugünkü binasının inşasına başlanmıştır. Binanın 1956 yılında tamamlanmasıyla Harp Tarihi Dairesi, Dikmen Caddesi’ndeki bugünkü binasına taşınmıştır. Yeni binasına yerleşen Daireye ilk etapta on emekli subay alınmış; diğer taraftan 1959 yılında muvazzaf deniz, hava, ordu donatım, levazım, sıhhiye, veteriner ve harita subaylarından birer uzman subay atanarak kendi sınıfları ile ilgili arşivde bulunan belgelerin sınıflandırılması ve dosyalanması işine gözetimde bulunmuşlardır.12 1960 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet SUNAY’ın emriyle Osmanlıca bilen emekli albay ve yarbaylardan 44 kişi alınmıştır. 1963 yılında yeni alımlarla personel mevcudu 104’e çıkarılmıştır. Eski savaşlarla ilgili belge ve bilgilerin İstanbul’daki Başbakanlık Arşivinde bulunması nedeniyle İstanbul Harp Akademileri Komutanlığında misafir olarak çalışmak üzere mevcudu 10’u bulan emekli general ve subaylardan oluşan bir Yazma Grubu kurulmuştur. 1972 yılında bu grup TMK’ya13 alınarak adı İstanbul Stratejik Etüt Kurulu olarak değiştirilmiştir. Kurul, 1975 yılına kadar çalışmalarını Yıldız Sarayı’nda sürdürmüştür. Stratejik Etüt Kurulu, 1977 yılında İstanbul Harp Tarihi Kurulu adını almıştır.14 Daha önce Millî Savunma Bakanlığına bağlı olan Askerî Müze, 1964 yılında Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı adıyla Harp Tarihi Dairesi kuruluşuna alınmıştır. Müze, 1967 yılında eski Harp Okulu binasına taşınmıştır. Askerî Müze bünyesinde bulunan Mehteran Birliği, 10 Temmuz 1968 tarihinde 9 katlı15 ve aslına tam uygun kıyafetleri ile yeniden kurulmuştur. 29 Temmuz 1966 tarihinde Stratejik Enstitü kurulmuş, 17 Kasım 1966 tarihinde Enstitü, “Stratejik Etütler Daire Başkanlığı” olarak adlandırılmıştır. Mart 1967 tarihinde Harp Tarihi Dairesi Genelkurmay Başkanlığının J-7 Başkanlığına dönüştürülmüş ve ismi “Harp Tarihi Başkanlığı” olarak değiştirilmiştir. Genelkurmay Başkanlığının 5 Eylül 1973 tarihli emriyle Harp Tarihi Başkanlığı bünyesinde Millî Harp Tarihi Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyon, 1974 yılında Uluslararası Askerî Tarih Komisyonuna üye olmuştur.16 İş yoğunluğu nedeniyle Başkanlığın devamlı olarak artan personeli mevcut binaya sığamadığından önceki binanın arkasına ek bina yapılmış ve 1974 yılında bu binaya yerleşilmiştir. 1974 yılında Harp Tarihi Başkanlığının bünyesindeki Harp Tarihi Dairesi ile Stratejik Etütler Dairesi birleştirilerek “Harp Tarihi ve Stratejik Etütler Dairesi Başkanlığı” adını almıştır. ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 7, Fih.: 1-21. ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 7, Fih.: 1-22. 13 Teşkilat, Malzeme ve Kadro (TMK): Birliğin vazifesi, imkân ve kabiliyetleri, kategorisi, kuruluşu, personel ve malzeme kadrolarını gösteren doküman. 14 ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1, Dos.: 7, Fih.: 1-35. 15 Zurna, boru, nakkare, zil ve davul gibi enstrümanların adedini ifade eder. 16 ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; Kutu: 1987, Dos.: 6, 1987 Yılı ATASE Başkanlığı Tarihçesi. 11 12 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 7 KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI HARP TARİHİ ŞUBESİNİN GENELKURMAY BAŞKANLIĞINA BAĞLANMASI İLE İLGİLİ EMİR ATASE Daire Başkanlığı Arşivi; Tarihçe Koleksiyonu, Kutu No.: 1, Dosya No.: 5, Fihrist No.: 1-17. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 8 Belge Çevirisi: Harbiye Nezareti M/32 4390 30/08/332 Harbiye Nezaretine merbût olmak üzere teşekkül etmiş olan Müstakil Tarih-i Harp Şû’besi Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Dairesine rabt edilmiştir. Seferberlik münasebetiyle Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Reis Vekili mevcut olmadığından mezkûr şû’be vakt-i hazara kadar Karargâh-ı Umûmî Erkân-ı Harbiye Reisi’ne merbût bulunacaktır. K.4 T.H. H.D, L.D.M.D. M.V, S.V, V-2 K-3 1-Devâire Tarih-i Harp 405 Harbiye Nazırı Enver Günümüz Türkçesi: Harbiye Nezareti M/32 4390 12 Kasım 1916 Harbiye Nezaretine bağlı olmak üzere kurulmuş olan müstakil Harp Tarihi Şubesi Genelkurmay Dairesine bağlanmıştır. Seferberlik dolayısıyla Genelkurmay Başkan Vekili bulunmadığından adı geçen şube barış zamanına kadar Başkomutanlık Kurmay Başkanı’na bağlanacaktır. K.4 T.H. H.D, L.D.M.D. M.V, S.V, V-2 K-3 1-Dairelere Harp Tarihi Harbiye Nazırı Enver 405 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 9 KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI b. Eser Yazma ve Arşiv Faaliyetleri Arşiv kısmı bir taraftan dosyaların tasnifi ile uğraşırken diğer taraftan da Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve diğer savaşlara ait eksik belgelerin toplanabilmesi için Millî Savunma Bakanlığı Personel Başkanlığından öğrenebildiği komutanların adreslerine mektup göndermek suretiyle belgelerin tamamlanmasına çalışmıştır. Harp Tarihi Dairesinin 1956 yılında yeni binasına taşınmasıyla bu tarihten itibaren tarih yazma ve arşiv işleri hızlandırılmıştır. Bu amaca yönelik olarak sandıklar içerisinde bulunan dosyalar dolaplara konulmuş ve bunların tasnifine başlanmıştır. Diğer taraftan Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın harp ceride ve belgelerinin müsvedde hâlinde sicillere geçirilmesi ve dosyaların sınıflandırılması işine başlanmıştır. Bu dönemde tarih yazma işine de başlanılmış ve Ankara’da Harp Tarihi Dairesinde 1853-1856 Kırım Savaşı’ndan önceki yıllara ait tarihî belgeler bulunmadığından bu tarihten önceki savaşların barış ve savaşı kapsayan Türk Silahlı Kuvvetleri tarihini etüt hâlinde İstanbul’daki kurul tarafından, Kırım Savaşı’ndan sonraki savaşların harp tarihlerinin ise Harp Tarihi Dairesi yazarları tarafından yazılması kararlaştırılmış ve 1960 yılında uygulamaya geçilmiştir. 1960 yılında bir taraftan tarih yazma işleri devam ederken diğer taraftan arşiv kısmında sandıkların içindeki çok sayıda harp tarihi belgelerinin ilk olarak kaba (ön) tasnifine geçilmiş, kaba tasnifi biten belgelerin ince tasnifinin yapılmasına başlanmıştır. Harp tarihi yazımı dışında bu devrede Silahlı Kuvvetler Dergisi, Askerî Tarih Dergisi, Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Savaş Menkıbeleri Dergisi, Atatürk Haftası Armağanı ve Stratejik Etütler Bülteni adlı süreli yayınlar da yayımlanmaya başlanmıştır. 3. 1978 Yılından Günümüze Kadar Olan Dönemde ATASE Daire Başkanlığı Tarihi a. Kuruluş ve Kadro Değişiklikleri Harp Tarihi ve Stratejik Etütler Dairesi Başkanlığının adı, 1978 yılında “Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Başkanlığı” olarak değiştirilmiştir. İstanbul Askerî Tarih Kurulu, 1978 yılının Eylül ayında Yıldız Sarayı’ndan Yenilevent’teki Harp Akademileri binasına taşınmıştır.17 1981 yılında yapılan bir değişiklikle İstanbul Askerî Tarih Kurulunun adı, 2’nci Askerî Tarih Kurulu olarak değiştirilmiştir.18 1983 yılında yapılan bir değişiklikle ATASE Başkanlığında Plan ve Koordinasyon Grubu içinde yürütülen yayım faaliyetleri için yeni bir şube kurulmuş ve adı da Yayım Şube Müdürlüğü olmuştur. Aynı yıl Millî Harp Tarihi Komisyonunun adı da Türk Askerî Tarih Komisyonu (TATK) olarak değiştirilmiştir. 1992 yılında 65 yaşın üzerindeki sözleşmeli emekli subayların görevden ayrılmasıyla doğan kadro boşluğu yükseköğrenim görmüş tarih uzmanları ile doldurulmaya başlanmıştır. Emeklilik ve yaş haddi nedeniyle personelinin tamamı ayrılmış olduğundan Ekim 1997’ye kadar görev yapamayan Stratejik Etüt Kurulu, 1997 yılında alınan emekli general ve subayların göreve başlamasıyla tekrar faaliyete geçmiştir. 9 Temmuz 1996 tarihli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı KARADAYI’nın emirleri ile ATASE Başkanlığı bünyesinde, Atatürkçü düşüncenin yaygınlaşarak etkinlik kazanması ve bu hususta eğitimde standardın sağlanması amacıyla Atatürk Araştırma ve Eğitim Merkezinin (ATAREM) kurulması çalışmalarına başlanmış ve ATAREM, Mayıs 1997 tarihinde göreve başlamıştır. ATAREM Yönetmeliği, 20 Ağustos 1999 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 17 18 Harp Akademileri Yıllığı (1848-1990); Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, İstanbul, 1990, s. 5. ATASE D. Bşk.lığı Arşivi; 1981 yılı Gnkur. ATASE Başkanlığı, 2’nci Askerî Tarih Kurulu Tarihçesi. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 10 Mevcut Arşiv depolarının fiziki şartlarının yetersiz olmasından dolayı 2001 yılında yeni bir arşiv binasının yapımı çalışmaları başlatılmıştır. 4 Kasım 2001 tarihinde temeli atılan yeni arşiv binasına 23 Eylül 2002 tarihinde taşınma işleminin tamamlanması sonucu yeni binada arşiv faaliyetlerine devam edilmiştir. ATASE Başkanlığı bünyesinde “Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) Başkanlığı” kurulmasına ilişkin çalışmalar başlatılmış ve SAREM Başkanlığı 9 Mayıs 2001 tarihinde teşkil edilmiştir. 3 Kasım 2011 tarihinde ATASE Başkanlığı “Genelkurmay Askerî Tarih Daire Başkanlığı” adıyla Gnkur. Personel Başkanlığı kuruluşuna dâhil edilmiş ve 2 Aralık 2011 tarihinde yapılan yeni bir değişiklikle ismi, “Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı” olarak değiştirilmiştir. Günümüzde ATASE Daire Başkanlığının bünyesinde ATEM Başkanlığı, Plan ve Koordinasyon Şube Müdürlüğü, Yayım Şube Müdürlüğü, İdari Şube Müdürlüğü ve Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı yer almaktadır. ATEM Başkanlığı bünyesinde ise Atatürk Araştırma ve Eğitim Şube Müdürlüğü (bünyesinde ATAREM Genel Sekreterliği), Askerî Tarih Şube Müdürlüğü (bünyesinde Türk Askerî Tarih Komisyonu-TATK) ve Arşiv Şube Müdürlüğü bulunmaktadır. Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı, ATASE Daire Başkanlığına bağlı, İstanbul’un Harbiye semtinde konuşlandırılmış bir müzedir. Harbiye semti adını, Askerî Müzenin hizmet binalarının Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Harp Okulu olarak kullanılmasından almıştır ve Cumhuriyet’imizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK de bu okuldan mezun olmuştur. Tarihî Mehteran Birliği de Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı bünyesinde yer almaktadır. 9 kat olarak faaliyetlerini sürdüren Mehteran Birliği, 2014 yılında yapılan TMK değişikliği ile personel sayısı artırılarak aynı anda altışar katlı iki farklı konseri icra etme kabiliyetine erişmiştir. Komutanlık bünyesindeki mevcut salonlar; Tanıtım Salonu, Atıcı Silahlar Salonu, Binicilik Salonu, Fatih ve Yavuz Köşesi, Kesici Silahlar Salonu, Savunma Silahları Salonu, Ateşli Silahlar Salonu, Top Maketleri Salonu, Top Teşhir Salonu, Şehitler Galerisi, Meşrutiyet Salonu, Birinci Dünya Savaşı Salonu, Çanakkale Muharebeleri Salonu, Kurtuluş Savaşı Salonu, Cumhuriyet Dönemi Salonu, ATATÜRK Salonu, Etnografik Eserler Salonu, Genelkurmay Başkanları Salonu, 7’nci Cumhurbaşkanı Kenan EVREN Salonu, Çadırlar Salonu, Kıyafetler Galerisi, Bayrak ve Sancaklar Salonu’dur. Ayrıca 2015 yılında Top Teşhir Salonu, “Şehitler Galerisi” olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu salonda 18 Mart 2015 tarihinden itibaren “Türkiye Şehitlerini Anıyor” programı çerçevesinde şehitleri anma etkinlikleri yapılmaktadır. b. Eser Yazma ve Arşiv Faaliyetleri ATASE Daire Başkanlığı Arşivinde 10 milyona yakın belge yer almaktadır. Arşivde 1853-1856 Kırım Harbi’nden başlayan ve muharebe, harekât, istihbarat ve lojistik destek konularındaki belgelerden oluşan koleksiyonlar bulunmaktadır. Başkanlık Arşivinde Başkanlığın kuruluşundan beri yapılan çalışmalar sonucunda 19 koleksiyon meydana getirilmiştir. Genel koleksiyon başlıkları şunlardır: Kırım Harbi (1853-1856), Osmanlı-Sırp Karadağ Harbi (1875-1877), Osmanlı-Rus Harbi (18771878), Osmanlı-Yunan Harbi (1897), Osmanlı-İtalyan Harbi (1911-1912), Balkan Harbi (1912-1913), Birinci Dünya Harbi (1914-1918), İstiklal Harbi (1919-1922), ATATÜRK Koleksiyonu, Kore Harbi (1950-1953), Kıbrıs Barış Harekâtı (1974), Körfez Savaşı (1991). Bu koleksiyonlar; araştırmacıların hizmetine sunulmaktadır. ATASE Daire Başkanlığı Arşivinde belgelerin bakım ve onarımının yapıldığı bir laboratuvar bulunmaktadır. Burada, çeşitli sebeplerle (biyolojik, fiziki, kimyevi, mekanik ve diğer tahrip unsurlarından biri veya birkaçı) tahribata uğramış belgelerin bakım ve onarımı yapılmaktadır. Her belge kontrol edilerek oksitlenme, mantar veya böceklenme durumuna göre yüzeyinin kimyasal maddelerle nötrleştirilmesi (asidinin giderilmesi), yüzeyinin asitsiz tül kâğıt ve şekersiz yapıştırıcıyla kaplanması ve belgenin dezenfekte edilmesi tedavilerinden biri uygulanmaktadır. Belgeler, korunmaları için arşiv depolarında 18°C-23°C sıcaklık ve %50-%60 nem ortamında muhafaza edilmektedir. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 11 KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI ATASE Daire Başkanlığının Türk askerî tarihini yazmak ve Türk askerî tarihi üzerinde sürekli araştırmalar yaparak sonuçlarını yayımlamak olan temel görevi kapsamında eser yazma faaliyetlerinde bulunmaktadır. ATASE Daire Başkanlığı Arşivindeki belgeleri esas alarak tarih ve harp tarihi uzmanları vasıtasıyla Türk askerî tarihinin önemli olaylarını kapsayan ve TSK tarihini ayrıntılı olarak ele alan eserler kaleme alınmıştır. Bu kapsamda 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi’ne yönelik olarak “1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı Zaman Dizini”, “18771878 Osmanlı-Rus Harbi Harp Tarihi Broşürü”, Birinci Dünya Savaşı’na yönelik olarak “Osmanlı Devleti’nin Siyasi ve Askerî Hazırlıkları ile Harbe Girişi”, “Çanakkale Muharebelerine Katılan Komutanların Biyografileri”, “Birinci Dünya Savaşı’na Katılan Alay ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri (3 Cilt)”, “Çanakkale Muharebelerinin Esirleri-İfadeler ve Mektuplar (2 Cilt)”,“Çanakkale Muharebelerinde 19’uncuTümen Cerideleri Cilt 1”, “Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi”, “Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesinde Sağlık Hizmetleri” ile daha önce yayımlanmış Çanakkale Muharebelerine ilişkin seri güncellenerek yeniden yayımlanmıştır. Ayrıca “Anafartalar Muharebelerine Ait Tarihçe”nin yazılı olduğu Osmanlıca defterler ile Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kaleme alınan “Arıburnu Muharebeleri Raporu”nun yazılı olduğu Osmanlıca defterler günümüz Türkçesine çevrilerek yayımlanmıştır. 12 ciltten oluşan “ATATÜRK’ün Not Defterleri” adlı çalışma ve “Arşiv Belgelerinde Mustafa Kemal ATATÜRK Cilt 1” yayımlanmıştır. İstiklal Harbi’ne yönelik olarak “İstiklal Harbi’ne Katılan Alay ve Daha Üst Kademedeki Komutanların Biyografileri (2 Cilt)”, “Türk İstiklal Harbi IV’üncü Cilt Güney Cephesi” adlı eser güncellenerek yeniden yayımlanmıştır. Ayrıca “İnönü Muharebeleri Harp Tarihi Broşürü” ve “Aslıhanlar-Dumlupınar Harp Tarihi Broşürü” yayımlanmıştır. İkili ilişkiler kapsamında “Geçmişten Günümüze Türk-Afgan İlişkileri”, “Geçmişten Günümüze Kosova Tarihi ve Türkiye-Kosova İlişkileri”, ”Tarih Boyunca Türk-Tunus İlişkileri”; Başkanlığın son dönem çalışmalarına örnek olmak üzere yapılan çalışmalardır. Başkanlık kurum içindeki yazma faaliyetlerinin yanı sıra dışarıdan yayın hakları satın alınan telif eserlerin de basım ve yayım işlerini de yürütmektedir. Ayrıca uluslararası askerî tarih dergisi olan “Revue İnternationale d’Histoire Militaire” Uluslararası Askerî Tarih Komisyonunun yayını olup Türk Askerî Tarih Komisyonunca bugüne kadar bu derginin çeşitli sayıları hazırlanıp yayımlanmıştır. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 12 Uluslararası Askerî Tarih Komisyonu tarafından üye ülkelere ait komisyonların yıl içerisinde yayımlamış oldukları kitapların özet ve künye bilgileri, uluslararası yıllık bibliyografya dergisinde yayımlanmaktadır. ATASE Daire Başkanlığının yayımladığı eserlerden uygun görülenlerin künye ve özet bilgileri, TATK Genel Sekreterliği tarafından her yıl Uluslararası Askerî Tarih Komisyonuna gönderilmektedir. ATASE Daire Başkanlığı tarafından hâlen yayımlanmakta olan süreli yayınlar şunlardır: 1. ATATÜRK Haftası Armağanı: 1974 yılından itibaren her yıl 10 Kasım’da yayımlanmaktadır. Derginin 10 Kasım 2015 tarihinde 42’nci sayısı yayımlanmıştır. 2. Askerî Tarih Belgeleri Dergisi: 1952 yılından itibaren yılda iki kez yayımlanmaktadır. Dergide ağırlıklı olarak belgesine ihtiyaç duyulan konulara yer verilmektedir. Derginin Ocak 2016’da yayımlanan 137’nci sayısının konusu “Kûtü’l-Amare Kuşatması ve Zaferi”dir. 3. Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi: 1976 yılından itibaren yılda iki kez yayımlanmaktadır. Dergi 22 Temmuz 2013 tarihinden itibaren Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezinin (ULAKBİM) Türkçe veri tabanında yer almaya başlamıştır. Hakemli olan dergide yer alan makaleler, yazarına akademik puan kazandırmaktadır. Derginin 2015 yılında 25’inci sayısı “100’üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı” konulu özel sayı olarak hazırlanmış, Aralık 2015’te de 26’ncı sayısı yayımlanmıştır. 4. Silahlı Kuvvetler Dergisi: 1919 yılından itibaren yılda dört kez yayımlanmaktadır. Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin süregelen abonelik sistemi 13 Haziran 2013 tarihinde sonlandırılmıştır. Aynı yılın ekim sayısından (418’inci sayı) itibaren derginin tüm masrafları genel bütçeden karşılanarak alay/tugay ve eşidi seviyesindeki birliklere dağıtılmasına karar verilmiştir. Bununla birlikte Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin TSK İç NET ve TSK Dış NET’te elektronik ortamda yayımlanmasına devam edilmiştir. ATASE Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan ATATÜRK Sayfası, 4 Şubat 2013 tarihinde TSK Ağı (TSK İç NET) sayfasında, 6 Şubat 2013 tarihinde TSK İnternet Ağı (TSK Dış NET) sayfasında yayın hayatına başlamıştır. Büyük Önder ATATÜRK ve onun eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Anıtkabir’in bağrında daha anlamlı ve veciz bir şekilde ifade edilmesine imkân sağlamak maksadıyla Anıtkabir’de kurulan “Atatürk Müzesi” kuruluş çalışmaları sırasında müzede sergilenecek obje ve materyaller için tarihî olay, belge ve dokümanların tespiti hususunda ATARE Şubesi aktif olarak görev almıştır. Anıtkabir ATATÜRK Müzesi, 26 Ağustos 2002 tarihinde Genelkurmay Başkanı tarafından törenle hizmete açılmıştır. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 13 KURULUŞUNUN 100’ÜNCÜ YIL DÖNÜMÜNDE ATASE DAİRE BAŞKANLIĞI c. ATASE Daire Başkanlığının Akademik Faaliyetleri ATASE Daire Başkanlığı tarafından kongre, sempozyum ve panel faaliyetleri de düzenlenmektedir. ATASE Daire Başkanlığınca Balkan Savaşlarının 100’üncü yıl dönümü münasebetiyle 03-07 Aralık 2012 tarihleri arasında Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığında uluslararası düzeyde “On Dördüncü Yüzyıldan Günümüze Balkanlar ve Balkan Tarihi” konulu On Dördüncü Askerî Tarih Kongresi icra edilmiştir. Kongrede 13 oturumda 11’i yabancı olmak üzere toplam 41 bildiri sunulmuştur. ATASE Daire Başkanlığı Cumhuriyet’in ilanının 90’ıncı yıl dönümü kapsamında 23-24 Ekim 2013 tarihleri arasında Ankara’da Kara Harp Okulunda “Cumhuriyet’in İlanının 90’ıncı Yılında ATATÜRK ve Cumhuriyet Sempozyumu”nu gerçekleştirmiştir. Beş oturumdan oluşan sempozyumda 16 bildiri sunulmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın 100’üncü yıl dönümü nedeniyle TSK personelini Birinci Dünya Savaşı hakkında bilgilendirmek amacıyla 14 Ekim 2014’te Kara Harp Okulunda, 23 Ekim 2014’te Deniz Harp Okulunda, 24 Ekim 2014’te Hava Harp Okulunda “Birinci Dünya Savaşı: Devletler, Cepheler, Komutanlar ve Askerler Üzerine” konulu panel düzenlenmiştir. Çanakkale Muharebelerinin 100’üncü yılını anma faaliyetleri kapsamında düzenlenen “100’üncü Yıl Dönümünde Çanakkale Muharebeleri” konulu 15’inci Askerî Tarih Sempozyumu uluslararası katılımla 21- 27 Mart 2015 tarihleri arasında İstanbul’da Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığında icra edilmiştir. Sempozyumda 10 ülkeden toplam 31 konuşmacı sunum yapmıştır. TATK düzenlenen Genel Sekreterliği Uluslararası her Askerî yıl Tarih Kongresi’ne Türkiye adına iştirak etmektedir. Bu kapsamda 1-5 Eylül 2014 tarihleri arasında Bulgaristan/Varna’da “40’ıncı Uluslararası Askerî Tarih Kongresi” icra edilmiş, 5 Eylül 2014 günü öğleden sonra icra edilen Genel Kurul toplantısında Türkiye adına 2016 yılı için adaylık tanıtım sunumu yapılmıştır. Yapılan sunumun ardından Uluslararası Askerî Tarih Komisyonu Başkanı Dr. Piet KAMPHUİS tarafından 2016 yılında kongrenin icra edileceği ülke olarak Türkiye’nin kararlaştırıldığı açıklanmıştır. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 14 2015 yılında düzenlenen 41’inci Uluslararası Askerî Tarih Kongresi, Çin/Pekin’de icra edilmiştir. “İkinci Dünya Savaşı ve 20’inci Yüzyılda Savaştaki Gelişmeler” konulu Kongre’de Türkiye’de icra edilecek olan 42’nci Uluslararası Askerî Tarih Kongresi ile ilgili tanıtım sunumu yapılmıştır. 42’nci Uluslararası Askerî Tarih Kongresi 3-15 Eylül 2016 tarihleri arasında İstanbul’da icra edilecektir. Kongrenin konusu “17’nci Yüzyıldan Günümüze Bölgesel Savaşlar ve Küresel Etkileri” olarak tespit edilmiştir. ATASE Daire Başkanlığı planlı faaliyetleri kapsamında her yıl askerî okul ve birliklerde Atatürkçülük konferansları verilmektedir. Ayrıca her yıl 10 Kasım’da Genelkurmay Başkanlığı ATATÜRK Kültür Sitesi’nde ATATÜRK’ü anma etkinliği düzenlemektedir. Yine her yıl 18 Mart’ta Şehitler Günü, 19 Mayıs’ta “Asker ve Devlet Adamı ATATÜRK” Paneli, 19 Eylül’de Gaziler Günü etkinlikleri icra edilmektedir. 11 Nisan 1916 tarihinde yedi kişilik bir kadroyla kurulan ATASE Daire Başkanlığı, bu yıl 100’üncü kuruluş yıl dönümünü idrak etmektedir. Başlangıçta Çanakkale Muharebelerinden itibaren Birinci Dünya Savaşı tarihini yazmak amacıyla kurulan ve zamanla kuruluş amacını genişleterek günümüze kadar Türk tarih literatürüne askerî tarih alanında yüzlerce eser kazandıran ATASE Daire Başkanlığı, yayımladığı süreli yayınlar ve düzenlediği akademik faaliyetlerle de bilim dünyasına büyük katkı sağlamaktadır. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 15 Silahlı Kuvvetler Dergisi Türkiye’nin Havacılık ve Uzay Merkezi TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ SKD: Firmanızın kuruluşu ile misyonu ve vizyonu hakkında bilgi verir misiniz? Muharrem DÖRTKAŞLI: Havacılık ve uzay alanında, millî güvenlik ve sivil ihtiyaçlara yönelik olarak 28 Haziran 1973 tarihinde 1784 no.lu Kanun’la Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı tesis edilmiştir. 1984 yılında hem Hava Kuvvetlerinin ihtiyacı olan yeni nesil savaş uçağının ülkeden teslim edilmesinin hem de havacılık sektörünün kalıcı bir şekilde tesis edilmesinin altyapısını oluşturmak amacıyla Türk-ABD ortak yatırımı ile TAI kurulmuştur. Havacılık alanında egemen çözümler üretebilmek amacı ile 2005 yılında yabancı hisseler alınarak millîleştirilen TAI, TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ adını almıştır. Şirketimiz, bugüne kadar ANKA, HÜRKUŞ, T129 ATAK ve GÖKTÜRK projeleri sayesinde Türk havacılık ve uzay sanayisinde ilklere imza atmıştır. Bu projelerden aldığımız güç ile ülkemizin 2023 vizyonunda da yer alan millî muharip uçak ve özgün genel maksat helikopteri projelerini azim, kararlılık ve heyecanla sürdürmekteyiz. Ayrıca Şirketimiz, “özgün ürünlere sahip ve küresel rekabet gücüne ulaşmış dünya markası havacılık ve uzay şirketi” olmak vizyonu altında, “ülkemiz havacılık ve uzay sanayisinin gelişmesine öncülük yapmak” misyonu ile JSF/F-35 ve A400M’in de dâhil olduğu uluslararası havacılık projelerinde, küresel anlamda rekabetçi ve önemli bir ortak olmuş; dünya çapındaki başarısını, ürün ve çözümlerinin teknolojik mükemmeliyeti temellerine oturtmuştur. Muharrem DÖRTKAŞLI TUSAŞ Genel Müdürü Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 16 SKD: Üzerinde çalıştığınız projeleriniz hakkında bilgi verir misiniz? Muharrem DÖRTKAŞLI: Bugün kendi özgün sistem çözümlerimiz ve ürünlerimiz ile küresel havacılık şirketleri arasında önemli bir yere sahibiz. “ANKA” MALE (Orta İrtifa Uzun Havada Kalış) sınıfı insansız hava aracı sistemi, “HÜRKUŞ” yeni nesil eğitim uçağı ve “T129 ATAK” taarruz ve taktik keşif helikopteri projelerinde seri üretim faaliyetlerine yönelik çalışmaları başarıyla yürütmekteyiz. Özgün geliştirme projelerinin ana sistem tasarım ve geliştirme fazından üretim, sistem entegrasyonu, uçuş işlemleri ile son kullanıcıya teslimat ve satış sonrası destek süreçleri dâhil tüm zorlu süreçlerde gururla yer almaktayız. Mevcut projelerdeki ana yüklenici sorumluluğumuzun yanı sıra geleceğe yönelik özgün helikopter, millî muharip uçak, keşif-gözetleme ve haberleşme uyduları gibi Silahlı Kuvvetlerin temel ihtiyaçlarına cevap verecek, stratejik önemi haiz yeni projelerde de bu görevi üstleniyoruz. T129 ATAK helikopterlerimizin seri üretim aşaması ve teslimatları devam ediyor. HÜRKUŞ eğitim uçağımızın yıl sonuna kadar Avrupa Havacılık Emniyet Ajansından (EASA) sertifikasını alacağız, özgün helikopter (sivil ve askerî) geliştirmede belli aşamaya geldik, şimdi ön tasarımdayız. EASA ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü sertifikalı olacak bu helikopterleri, ihracat hedeflerimizde çok iyi bir yere koyuyoruz. Millî imkânlarla çalışmaları tamamlanıp Aralık 2012’de yörüngeye yerleşen Göktürk-2 keşif ve gözetleme uydusu, üç yılı aşkın süredir görevini başarıyla yapmaya devam ediyor. Haberleşme uyduları alanında Türksat 6A haberleşme uydusu için TUBİTAK-Uzay ve ASELSAN ile beraber çalışıyoruz. Biliyorsunuz Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi (USET) tesislerimiz de açıldı. Dünyada çok az ülkenin sahip olduğu bir tesis. Yer gözlem, haberleşme ve benzeri özelliklerdeki tüm uzay sistemlerinin fırlatılmaya hazır hâle gelene kadar yapılması gereken çevresel test süreçlerine hizmet verebilecek şekilde tasarlandı. Yapısal grubunda Airbus ve Boeing ile olan iş hacmimizi artırmak isteğindeyiz. İnsansız hava aracı alanında, ANKA’nın daha büyük versiyonlarıyla ilgili de çalışmalarımız devam edecek. Yeni ve heyecan verici bir diğer projemiz olan “Millî Muharip Uçak” projesi ile geleceğin savaş uçağı teknolojilerini geliştirme yolundayız. Ön fizibilitesini tamamladık, çalışmalara devam ediyoruz. Hava Kuvvetlerinin tekâmül jet eğitim uçağı ihtiyacı için de görüşme ve değerlendirmelerimiz devam ediyor. Önümüzdeki 10 yılın ana projeleri bunlar olacak. SKD: TSK envanterine kazandırdığınız silah/ sistemler nelerdir? Bu silah/sistemleri kullananların geri bildirimleri hakkında bilgi verir misiniz? Muharrem DÖRTKAŞLI: HÜRKUŞ, küresel sivil ve askerî havacılığın talepleri doğrultusunda başlangıç ve temel eğitim uçağı olarak geliştirildi. Bu kapsamda TUSAŞ bünyesindeki faaliyetlerle yeni nesil sayısal kokpit, benzersiz eğitim için en iyi olanakları sunan yüksek tandem oturma düzeni, kesintisiz görüş sağlayan kanopi, kabin içi oksijen üretim sistemi ve güçlü motorla Avrupa Sivil Havacılık Otoritesi (EASA) CS23 sertifikasyon uyumlu olarak ortaya çıktı. Üretilen iki statik uçak, sertifikasyon için gereken testlerini tamamladı. Proje kapsamındaki uçuş test programımız, iki adet uçağımız ile hemen her gün ve tüm zorlu Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 17 TUSAŞ-TÜRK HAVACILIK VE UZAY SANAYII AŞ koşullarda uçularak devam ediyor. 2016 yılının ilk çeyreğinin sonu itibarıyla iki prototip uçak, 430 sortide 460 saat uçuş gerçekleştirmiştir. Projenin kritik kilometre taşlarından biri olan “Viril (Spin) Testleri” kapsamındaki ilk uçuş, 20 Ocak 2016’da başarıyla gerçekleştirildi. Uçağın virile girip kendi dümeniyle çıkabilecek kuyruğu zaten hesaplamıştık, bunu rüzgâr tünelinde de test ettik. Gerçek testler de yanılmadığımızı çok şükür bize gösterdi. HÜRKUŞ-A mart ayında da Avrupa Sivil Havacılık Otoritesi (EASA) test pilot ve mühendisi nezaretinde gerçekleştirilen uçuş testi sınavını başarı ile geçti. Bu uçuşlarda uçağın genel uçuş ve kullanım karakteristiği, kararlılık ve kontrol, perdövites, viril, manevra ve akrobasi kabiliyeti, seyrüsefer, gece uçuşu, insan-makine arayüzü, acil durum prosedürleri ve uçak sistemleri EASA standartlarına göre değerlendirildi. Onaya sunmamız gereken yaklaşık 500 dokümanın %90’ını da tamamladık. Ekibimiz yıl Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 18 boyunca, hafta sonları dâhil müthiş bir mesai yaptı; yapmaya da devam ediyor. Yoruldular ancak çok özel bir zamandan geçtiklerini de biliyorlar. HÜRKUŞ-A, aviyonikleri nedeniyle B’ye nazaran daha düşük maliyetli. İlgilenen ülkelere, bunu da seçenek olarak öneriyoruz. Ancak herkesin gözü, Hava Kuvvetlerimizin alacağı uçakta ve onları yakından takip ediyorlar. Türk Silahlı Kuvvetlerinden sipariş alan bir başka projemiz olan ANKA; gece ve gündüz, keşif, gözetleme ve istihbarat görevleri için EO/IR ve SAR radar takılabilen Orta İrtifa Uzun Havada Kalış (MALE) sınıfı bir insansız hava aracı (İHA) sistemi olarak geliştirildi. ANKA, otomatik kalkış/ iniş kabiliyeti ve gelişmiş yedekli uçuş kontrol sistemi ile seyrüsefer ve görev kabiliyetlerini otonom olarak yapabiliyor. Motoru ve buzdan korunma sistemi, yedekli haberleşme hatları ile operasyon emniyeti sağlanıyor. Taşınabilir görüntü kıymetlendirme istasyonu, telsiz rölesi, uzak görüntü terminali, elektronik ve muhabere istihbaratı gibi kabiliyetleri ise opsiyonel olarak sunuluyor. 200 kg faydalı yük taşıyabilme yeteneği çok önemli ve kullanıcıya büyük esneklik, görev çeşitliliği sunuyor. ANKA İHA sistemini, Blok-A ve Blok-B olmak üzere iki farklı konfigürasyonda tanımladık. 2010 yılında ilk uçuşu gerçekleştirilen Blok-A, geliştirme testlerinin ardından Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM) ve Hv.K.K.lığı tarafından Eylül 2012’de başlanılan resmî kabul faaliyetleri ile 1 Şubat 2013’te kalifiye oldu. Hem bizler hem de ülkemiz için önemli gördüğümüz bir basamak, 5 Şubat 2016 tarihinde aşılmış; Blok-A ANKA, Elâzığ’da geniş bir alanda keşif, gözetleme ve diğer faaliyetleri başarıyla tamamlayarak ilk görev uçuşunu gerçekleştirmiştir. Bugün itibarıyla iki uçağımız aynı yerde ve verilecek görevler için kullanıma hazırlar. Blok-B konfigürasyonunda, Blok-A’da bulunan ASELFLIR 300T’nin yanı sıra yine ASELSAN tarafından geliştirilen “Yapay Açıklıklı Radar Siste- mi (SAR/GMTI)” yer alıyor. Entegre edilecek SAR ile ANKA, bulut arkasından dahi hedeflerin geometrik benzetimini yaparak tanımlama yeteneğine kavuşacak. Aynı performansı her iki faydalı yükü birden taşırken gösterecek şekilde tasarım çalışmaları tamamlanan ANKA-B, 2015 yılının Ocak ayında ilk uçuşunu keyifle tamamladı. İlk uçuştan beri test faaliyetleri başarı ile devam ediyor. 28 Şubat 2016 tarihinde 200 kg faydalı yük ile havalanan ANKA-B; SAR ve EO/IR taşımakta olduğu konfigürasyonla havada 26 saat 20 dakika kalıp 30.393 ft (MSL) irtifaya çıkarak sözleşme isterlerinin de ötesinde önemli bir performansla kendi rekorunu da kırdı. 2013 yılında SSM ile imzalanan Seri Üretim Sözleşmesi kapsamında 10 adet ANKA-S sisteminde; mevcut Blok-A ve Blok-B özelliklerine ilave olarak uydu bağlantısı (SATCOM), kriptolu veri linki, millî uçuş kontrol bilgisayarı ve HD özellikli kameranın yer alması planlanıyor. 2015 yılının Nisan ayında “Kritik Tasarım Gözden Geçirme (CDR)” süreci başarıyla tamamlandı. Komuta kontrol bağlamında menzil problemini ortadan kaldıran ve uydudan kontrol imkânı sunan bu projemizde de çalışmalara planlı takvimi içinde devam ediliyor. Ayrıca İHA grubumuzda yer alan “TURNA” hedef uçak sistemi; düşman uçak ve füzelerini simule edebilme, yüksek manevra kabiliyeti, yüksek hızı, kolay kullanımı, düşük görev riski, modülerliği ve maliyet etkinliği ile operasyonel ortamlarda gerçekleştirilen atışlı görevlerde etkinliğini ispatlayan, özgün TUSAŞ tasarımı bir üründür. 2001 yılında Silahlı Kuvvetlerimiz envanterine giren TURNA, bu tarihten itibaren hava savunma birliklerinin eğitimlerinde aktif olarak kullanılmaktadır. Hv.K.K.lığı ve K.K.K.lığından sonra Dz.K.K.lığı da deniz üzeri atışlı tatbikat ve eğitimlerinde TURNA’yı kullanmaya başladı. İHA konusunda bu noktada kalacağımızı düşünmüyorum. İHA sistemlerinin önü açık. Görünen o ki ihtiyaçlar da sınırsız. Yakın geleceğin sivil ve askerî alanda gözü ve kulağı olacaklar. İnsan hayatının kıymeti ile insanı sistemden çıkarmanın güven ve limitsizliği, muharip sistemlerde de İHA’ları vazgeçilmez yapacak. Biz de bu çerçevede ürün portföyümüzü geliştirmeye devam edeceğiz. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 19 TUSAŞ-TÜRK HAVACILIK VE UZAY SANAYII AŞ Bundan sonraki ilk aşamada gemilerden kalkıp inebilecek döner kanatlı İHA’lar yapacağız. Türk Silahlı Kuvvetlerinin “Taarruz ve Taktik Keşif Helikopteri” ihtiyacının karşılanması için 50 adet T129 ATAK tedarikine yönelik olarak 2007’de imzalanan sözleşmenin ardından ilave 9 adet helikopterin 15 ay erken teslimatını hedefleyen Erken Duhul Helikopteri (EDH) Tedarik Sözleşmesi de 2010 yılında imzalandı. Bu doğrultuda ana yükleniciliğimizde gövde, motor, aktarma organları ve kuyruk pallerinin değiştirilmesine ilave olarak acil çıkış kapısı, arka üst kaçış kapağı ve kuyruk yerli aviyonik ve silah sistemleri ile özgünleştiri- konisi gibi ana yapısal komponentlerin yanı sıra en len, sıcak hava-yüksek irtifa görevleri için tasarla- önemli uçuş kontrol yüzeylerinden olan kanatçık nan T129 ATAK helikopteri; yeni nesil hedef tespit, (aileron) ve sürat frenlerinin (spoiler) tasarım kask, silah sistemleri, sayısal kokpit ve gelişmiş ve üretimi TUSAŞ mühendis ve teknisyenleri uçuş-atış kontrol sistemleriyle dünyada kendi sını- tarafından gerçekleştirilmektedir. fındaki en etkin taarruz helikopteri olma unvanını elinde tutuyor. tüm iç ve dış aydınlatma sistemleri (kokpit hariç) İlk 9 helikopterlik T129A EDH paketi TSK en- ile atık/temiz su sistemlerinin birinci derece vanterine teslim edildi ve bu helikopterler operas- tasarım ve tedarik sorumluluğunu da üstlenilmiş yon sahasındaki görevlerini başarıyla icra ediyor- bulunmaktayız. Ayrıca A400M uçağının tüm gövde lar. T129B versiyonu kapsamındaki ilk helikopter, kablo donanımı üretimi de şirketimizin iş payında Kasım 2015’te Kara Kuvvetleri Komutanlığına tes- bulunmaktadır. lim edildi ve teslimatlar devam ediyor. Nisan 2016 Şirketimizin “Millî Sanayi Kuruluşu” olarak itibarıyla TSK envanterinde toplamda 12 adet T129 ülkemizi temsilen katıldığı bu önemli proje ATAK helikopteri mevcut ve teslimat programımız çerçevesinde Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı artan hızıyla devam ediyor. Aslına bakarsanız içeri- için tedarik edilecek 10 adet A400M ATLAS stratejik de sağladığımız memnuniyet dışarıda da iştahları ulaştırma uçağından ilki, Mayıs 2014’te Hv.K.K.lığı kabartıyor. Bunu da söylemeden geçmek isteme- envanterine girdi. TUSAŞ bünyesinde modernizasyon kapsamında teknolojinin yükseltilmesi, pilot hava aracı arayüzünün geliştirilmesi ve görev kabiliyeti çeşitliliğinin arttırılması için anahtar teslim aviyonik modernizasyon ve sistem entegrasyonu çözümleri yürütülüyor. Bu kapsamda nakliye uçağı (C-130), jet eğitim uçakları (T-38) ve helikopter (S-70/UH60/AH/UH-1) modernizasyonları, modern ve esnek aviyonik mimariye, DO-178B standartlarında uygun çözümlerle gerçekleştirildi. Hava Kuvvetlerimizin gereksinimlerine uygun geliştirilen C-130 Erciyes aviyonik sistemi, benzerine ancak ABD’li modernizasyon projelerin- dim. Ülkemizin ilk yüksek çözünürlüklü elektro-optik yer gözlem uydusu olan GÖKTÜRK-2’nin tüm tasarım, üretim, montaj, entegrasyon ve test işlemleri; TUSAŞ ve TÜBİTAK-Uzay iş ortaklığı tarafından 2007-2012 yılları arasında gerçekleştirildi. GÖKTÜRK-2 uydusu, TUSAŞ tesislerinde üretilerek fırlatma üssüne buradan gönderildi. Uydu, basından da takip ettiğiniz üzere Hv.K.K.lığı tarafından üç yılı aşkın süredir başarıyla kullanılıyor. Önemli uluslararası projelerden A400M stratejik nakliye uçağı projesinde uçağın ön orta gövde, arka gövde üst bölümü, paraşütçü kapıları, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 20 Yapısal komponentlere ilaveten A400M’nin de rast geldiğimiz, karmaşık ve 120’ye yakın yeni cihazı içeren bir sistem. Kokpit tümüyle değiştiği için her yönüyle uçuş, kritik bir sistem özelliği taşıyor. Tüm bu sistemleri yöneten merkezî kontrol bilgisayar yazılımı da yine TUSAŞ mühendisleri tarafından geliştirildi. 2014’te “Tamamlayıcı Tip Sertifikası”nı aldık ve ilk prototipimizi teslim ettik. İkinci prototip teslimat aşamasında. Ayrıca TUSAŞ’ta iki adet ve Kayseri HİBM’de üç adet olmak üzere toplam beş adet uçağımızın seri üretim faaliyeti devam ediyor. SKD: Türkiye’nin ve firmanızın savunma sektöründe ve dünyadaki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Muharrem DÖRTKAŞLI: Türk savunma sanayisinin son yıllardaki hızlı gelişiminde, uygulanan millî politika ve uygulamaların etkisi başrol oynamıştır. Ülkemizdeki havacılık ve uzay sektörü, yerli imkân ve kabiliyetlerle geliştirilen ve üretilen kritik sistem ve ekipmanların TSK envanterine girişi ile birlikte yurt içi tedarik oranı yüzde ellilere ulaşmıştır. Bugün Türk firmaları dünyayla rekabet eden ürünler ortaya çıkarmakta, tecrübe ve kaliteleri ile uluslararası büyük projelerde önemli roller üstlenmektedir. Yürütülen proje sayısı ve faaliyet gösteren firma sayılarındaki artış ile mali rakamlara yansıyan bu olumlu tablo, yürütülmekte olan tedarik politikalarının ve uygulamaların ne kadar isabetli kararlar olduğunun en güzel kanıtıdır. Bu yöndeki devlet politikalarının ve teşvik uygulamalarının istikrarlı bir şekilde devam etmesiyle geçmişle bugün arasında nasıl büyük farklar ortaya çıktıysa önümüzdeki dönemde de her alana sirayet edecek olumlu değişimlerin gerçekleşeceğine inanmaktayım. Türkiye olarak da baksanız Şirketimiz penceresinden de baksanız dünya sıralamasında savunma ve havacılık alanında memnuniyet verici bir noktadayız. Dünyanın seçkin kurumlarının yaptığı sıralamalarda Şirketimiz de dâhil olmak üzere sektör olarak da yer almaktayız. Bu, hepimizin gururu olan bir durum. Şirket olarak yaptıklarımızı yukarıda paylaştım. Tekrar etmeyeceğim ama büyüme ölçeklerimiz hakikaten ders kitaplarında okutulacak düzeyde. “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır.” sözü vardır ya işte, o hem ülkemiz hem de Şirketimiz için kullanılabilecek bir söylemdir. Havacılık sektörü; kara ve deniz sektörlerine oranla daha zorlu bir sektördür. Havacılık ve uzay sanayi; stratejik öneme haiz, yüksek maliyetli büyük yatırımlar gerektirir. Üstelik ticari açıdan uzun dönemde geri dönüş sağlar. Bu nedenle dünyada ileri teknolojiler üreten ülkelerde bile doğrudan ya da dolaylı devlet desteği sağlanmakta olduğu görülmektedir. Bizim ülkemizde de sivil ve asker tüm devlet büyüklerimiz, mevcut olanaklar çerçevesinde bizlere destek olmak için politikalar geliştirmektedir. Şirket olarak bugün geldiğimiz noktada, ürün geliştirme konusunda 8-10 yıldır yaptığımız çalışmalarımız var ve buradan cesaretle daha iddialı projelere girmek istiyoruz. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 21 TUSAŞ-TÜRK HAVACILIK VE UZAY SANAYII AŞ SKD: Yurt dışı pazar çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Muharrem DÖRTKAŞLI: Bildiğiniz üzere sürdürülebilirlik, Şirketimizin uzun dönemde ayakta kalması açısından çok önemli. Bu kapsamda Şirketimiz, özellikle yolcu uçaklarının kritik gövde ve kumanda yüzeyi yapısalları alanında tek kaynak üretici ve risk paylaşımcı ortak olarak yer alıyor, dünyanın en büyük savunma ve havacılık firmalarına ihracat gerçekleştiriyor. Ülkemizin savunma ve havacılık sektör ihracatında en büyük payı “havacılık ve uzay” ürünleri almakta, sektör ihracatı ise ağırlıklı olarak Şirketimiz tarafından gerçekleştirilmektedir. Gururla söyleyebilirim ki TUSAŞ, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından yapılan değerlendirmelerde 2011’den bu yana “Sektör İhracat Şampiyonu” unvanını elinde bulundurmaktadır. İhracatın niteliği konusuna ayrıca dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye’nin ortalama ihracat değeri 1.6$/kg iken TUSAŞ’ın 500$/kg ile 250.000$/kg arasında değişen ihracat değerlerine sahip olduğunu ve ülkemizi 2023 hedeflerine götürecek rakamların havacılık ve uzay gibi katma değeri yüksek alanlar olduğunu vurgulamak isterim. Son 10 yılda geliştirdiğimiz ürünlerle dünya çapında platform markası olma yolunda önemli mesafeler kat ettik. 2005 yılı cirosu 90 milyon dolar seviyelerinde iken 2015 yılı ciromuz, 1 milyar dolar seviyesini aşmıştır. Ciromuzun büyük çoğunluğunu yurt dışı satış gelirlerimiz oluşturuyor. Buna paralel olarak Şirketimizin gelecek döneme yönelik hedeflerini, özgün ürünlerin ihracatını artırarak ve ürün portföyüne yeni platformlar ekleyerek bir dünya şirketi olma yönünde belirledik. Bunu gerçekleştirmek için ana gündemimiz hem teknik altyapımızı hem de insan kaynağımızı geliştirerek bu zor coğrafyada ülkemizin ihtiyaç duyduğu sistemleri geliştirerek kullanıma almak ve uluslararası piyasaya yönelik olarak rekabetçi olmaktır. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 22 SKD: Diğer kurumlarla (KOBİ, üniversiteler vb.) olan ilişkileriniz hakkında bilgi verir misiniz? da hem sayısal olarak hem de yetkinlik anlamında Muharrem DÖRTKAŞLI: Hissedarlarımız önemli ilerlemelerine şahit olduk. İmalat yöntem- Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM) ve Türk Silahlı leri/teknolojileri, malzeme ve proses gereksinim- Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfının (TSKGV) katkı leri ve kalite teminatı sistemi gereklilikleri gibi bir- ve destekleriyle ülkemiz için katma değer üretmek çok önemli konuda gelişmeler kaydedildi ve ana için azimle çalışıyoruz. müşteri isterlerini karşılayacak düzeye ulaşıldı. Son on yılda yardımcı sanayi firmalarımız- Şirketimizin yarattığı bu katma değeri Son yıllarda artan iş yükü çerçevesinde yar- değişik şekillerde ifade edebiliriz. 5.000 çalışan, dımcı sanayi firmalarına 2 milyon saatin üzerinde havacılık ve uzay çalışmalarında deneyimli 1.900 iş aktarımı yapar hâle geldik. Hedefimiz 2025 yılına mühendis, %75’i ihracat olmak üzere 1 milyar kadar tüm detay parça üretim işini TUSAŞ dışına dolarlık ciro, yan sanayiye verilen 2 milyon saatlik aktarabilmek ve yardımcı sanayimizle birlikte yeni iş, yardımcı sanayi operasyonları ile yaratılmış nesil uçaklarda daha büyük komponentlerin seri yaklaşık 1.000 kişilik ayrı bir istihdam gibi örnekler imalatçısı konumuna gelebilmek. verebiliriz. Ayrıca yardımcı sanayi firmalarına eğitim/ Ürünlerimizle marka olma hususunda sertifikasyon ve denetim desteği vererek dünya önemli mesafeler kat ettik. Çalışmalarımıza devam havacılık standardında ve zorlu sözleşme takvimi ederken yardımcı sanayi firmaları ve stratejik içinde üretimin gerçekleşmesi için yüklenici ortakları ile birlikte çalışmaya, üniversitelerle iş rolünün gereği her tedbiri almaktayız. birliklerini geliştirmeye azami önem veriyoruz. Bizi başarıya taşıyacak bir önemli nokta ise Ülkemizde havacılık yardımcı sanayisinin üniversiteler ile yapılan iş birlikleri. Harp Okulları ve KOBİ’lerin büyümesi suretiyle yerli havacılık da dâhil olmak üzere üniversiteler ve akademik sanayisine derinlik kazandırmayı amaçlıyor, bu ko- kuruluşlar ile ortak gerçekleştirilecek projeler için nuda ülkemizi dünya havacılığı ile rekabet edebilir yol haritası oluşturduk. Üniversitelerimiz ile eğitim düzeye getirmeyi bir strateji olarak benimsiyoruz. ve araştırmaya yönelik iş birliği protokolleri imza- İleri teknolojilere ve mühendislik altyapısı- lamaya başladık. Bu protokoller kapsamında üni- na yatırım yapmaya devam edersek özgün ürün versitelerimizin fakülteleri, araştırma merkezleri ve projelerinde sağlayacağımız gelişmeler ile ulusla- akademisyenleri ile konu-alan bazlı bilgi ve vizyon rarası pazarlarda daha iyi yerlere geleceğimize ina- paylaşımları gerçekleştirilmekte ve somut iş birliği nıyoruz. Bu hedefler ancak Türk savunma ve hava- projeleri için çalışmalar yapılmaktadır. ve stratejik ortakları ile birlikte gerçekleştirilebilir. SKD: İnsan kaynakları politikanız ve çalışanlarınızın eğitim seviyeleri hakkında bilgi verir misiniz? Bu süreçte yardımcı sanayi firmaları ve KOBİ’ler Muharrem DÖRTKAŞLI: Şirketimizin “dün- tarafından sağlanan ve sağlanacak olan destek ve yada söz sahibi bir şirket olmak” hedefine ulaşmak katkı, bizi bugün ulaştığımız dünya standartların- amacıyla yürüttüğü faaliyetlere katkıda bulunacak da uçak parçalarını zamanında, kalitesinde, ulus- nitelikte insan kaynağının TUSAŞ’a kazandırılması, lararası sertifikasyonlara sahip olarak ve rekabetçi kişisel ve mesleki açıdan geliştirilmesi ve değerle- fiyatla üretebilen bir firma konumundan daha ile- rimize bağlı aidiyetin sürdürülmesi insan kaynak- riye taşıyacaktır. ları politikamızın temelini oluşturuyor. cılık sanayi altyapısını kullanarak yardımcı sanayi Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 23 TUSAŞ-TÜRK HAVACILIK VE UZAY SANAYII AŞ Son 10 yılda, başarılarımızla birlikte insan içinde tekâmül edecek farklı programlarımız kaynağımız da büyüyerek %100’ün üzerinde artış var. Türkiye’nin önde gelen üniversiteleri ile gösterdi. 2016 yılı itibarıyla Şirketimizde 5.000’i imzaladığımız, aşkın personelimiz bulunuyor. Bunların büyük “Sanayi İçin Araştırmacı Yetiştirme Programı çoğunluğu 40 yaşının altında, eğitim seviyeleri (SAYP)” projelerimiz sayesinde Savunma Sanayi yüksek, havacılık ve savunma sanayisine uzun Müsteşarlığının belirlediği öncelikli alanlarda yıllar katkı sağlayabilecek kişiler. Bugün 1.300 kişi, gerçekleştirilecek AR-GE personeli olarak şirketimize ve ülkemize yetiştirmeye devam ediyoruz. Daha üstüne yenilikler katmak için çalışıyor. koymamız gerektiğini biliyoruz. Yani “Daha projeler için çalıştığımız, araştırmacı Şirketimizde, bizlerle çalışmak, bu başa- egemen sistemlerle donatılmış millî savaş uçağına rılara ortak olmak isteyen çok sayıda kişi var. Her sahip olabilmek için hangi teknolojiye ihtiyaç geçen gün şirketimize karşı artan bu ilgi bizleri de var? Hangileri yurt içinde geliştirilmeli, hangileri gururlandırıyor. 2015 yılında şirketimize yaklaşık yan sanayi tarafından üretilmeli? TUSAŞ’ta hangi 74 bin kişi iş başvurusunda bulundu. teknolojileri geliştirmeliyiz?” diye çalışıyoruz. Türkiye’de son derece iyi üniversiteler var Sektörümüz havacılık-uzay, elektrik-elektronik, ve genç nüfusumuzun da tercih ettiği bölümler makine ve endüstri gibi mühendislik alanları için arasında mühendislik bölümü üst sıralarda. Bu cazip bir sektör, kıymetli bir iş alanı ve gelişim için bizim için bir avantaj, gençlerimizin motivasyonu önemli bir okul. da iyi. Ama buraya gelip işe başladıktan sonra Üniversite iş birliğinde araştırma ve tekno- tam anlamıyla işe katma değer sağlayabilmeleri loji geliştirme çalışmalarına ek olarak eğitim-öğ- için belli bir süre geçmesi yani tecrübe edinmeleri retim faaliyetlerinde şirketimiz personeline temel lazım. Bunun için biz de TUSAŞ’ta kendi ve ileri mühendislik derslerinin verilmesi ama- akademimizi kurduk. Her yeni başlayan personel cıyla protokoller imzalamakta, çeşitli akademik için oryantasyon programlarımız ve zaman kuruluşlar ile görüşmeler sürdürmekteyiz. Ayrıca Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 24 yaygınlaştırmaya oluşturulan “TUSAŞ Teknoloji Yol Haritası”nda önceliklendirilmiş teknoloji alanlarında personelimizin lisansüstü eğitim çalışmalarına destek sağlanmaktadır. 200’e yakın personelimiz bu kapsamda lisansüstü eğitimine devam etmektedir. SKD: Silahlı Kuvvetler Dergisi’nin okuyucularına iletmek istediğiniz mesajınız var mı? Muharrem DÖRTKAŞLI: Hâlihazırda özgün ürünlerimiz ANKA, HÜRKUŞ, T129 ATAK ve GÖKTÜRK uyduları ulusal ve uluslararası arenada güvenilen ve bilinen markalar hâline gelmiştir. Önümüzdeki dönemde amacımız hem sayısal ve- araçları ve uydu sistemleri (gözlem, istihbarat, ha- rilerimizle hem de ürün gamımızla daha hızlı bir berleşme) gibi farklı sınıflarda özgün ürünleri ürün büyüme gerçekleştirmek. 2025 yılına geldiğimiz- portföyümüze dâhil etmeyi hedefliyoruz. de 8 bin çalışanımızla 6 milyar dolar ciroya ulaş- Milletimizden, askerimizden, devlet büyük- mayı; özgün helikopter, ANKA-S ve yeni geliştirilen lerimizden aldığımız destek ve bizlere duyulan ANKA’ları Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine dâhil güvenle bu günlere geldik. “Kendi uçağını kendin etmeyi, GÖKTÜRK yenileme uydu projelerimizi yap!” sloganıyla çıkılan bu yolda başarılanlar ile kı- başlatmayı ve “Millî Muharip Uçak” projemizde vanç duyuyoruz. Ama “Bu gurur hepimizin”. Aynı ilk uçuşu gerçekleştirmiş olmayı hedefliyoruz. Bu destek ve artan bir gayret ile mevcut durumumu- süre zarfında Türk Silahlı Kuvvetleri ve uluslara- zu daha ileri seviyelere çıkaracağımıza inancımız rası pazarlar için zamanın gereksinimlerini karşı- tamdır. layacak yeni helikopterler, uçaklar, insansız hava Muharrem DÖRTKAŞLI TUSAŞ Genel Müdürü 1961 yılında Çankırı’da doğan Muharrem DÖRTKAŞLI, 1983 yılında lisans derecesiyle ODTÜ Makina Mühendisliği Bölümünden mezun olmuştur. 1991 yılında Proje Kontrol Ofis Müdürü olarak göreve başladığı TUSAŞ-Türk Uçak Sanayii Şirketinde, Haziran 1997-Mart 2003 tarihleri arasında Genel Müdür Yardımcılığı yapmıştır. 2003 yılında TUSAŞ’a “Genel Müdür” olarak atanmış ve Şirketin Türk Havacılık ve Uzay Sanayi AŞ (TAI) ile birleşmesine kadar bu görevini yürütmüştür. TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TAI) Genel Müdürü olarak atandığı 13 Ekim 2005 tarihine kadar TAI Yönetim Kurulu Üyeliği de yapan Muharrem Dörtkaşlı, hâlen TUSAŞ Motor Sanayii AŞ (TEI) Yönetim Kurulu Başkanı olup Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) ile SaSaD Yönetim Kurulu üyeliği de yapmaktadır. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 25 Korg. Uğur TARÇIN* Kosova Dağlarında Yankılanan Çanakkale Türküsü Kosova, Balkan Yarımadası’nın güneydoğu kısmında yer alır. 10.908 km2 yüz ölçümü Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk ve Karadağ ile çevrilidir. 1.739.8251 olan nüfusun çoğunluğunu Arnavutların oluşturduğu ancak Türk, Boşnak, Sırp, Romlar (Çingene), Goralı ve diğer azınlıkların bulunduğu, %96’sı Müslüman, %4’ü Ortodoks/Katolik yapısıyla genel olarak karasal iklimin hüküm sürdüğü bir ülkedir.2 1389’da Birinci Kosova Meydan Muharebesi’yle başlayan ve 523 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan Kosova; Birinci Balkan Savaşı sonunda Sırp hâkimiyetine girmiş, 1963 yılında Sırbistan içerisinde özerk bölge statüsü kazanmış ancak daha sonra etnik temizliğe ve insan hakları ihlaline maruz kalmıştır. Türkiye, BM 1244 sayılı kararının yayımlanmasından sonra gecikmeksizin Kosova’ya birlik göndermiştir. Bu kapsamda Türk Birliği, 01-03 Temmuz 1999 tarihleri arasında Kosova’ya intikalini tamamlayarak günümüze kadar diğer ülkelerin birlikleri ve personeli ile yakın bir iş birliği içinde kendisine verilen tüm barış görevlerini başarı ile icra etmiştir. Bilindiği gibi Çanakkale Savaşı ile ilgili sayısız yazılı ve görsel eser bulunmaktadır. Olağanüstü bir mücadele göstererek her ne pahasına olursa olsun düşmana geçit vermeyen Türk askerinin eşsiz başarısı ve Türk tarihindeki özel yeri nedeniyle tarihimizin altın sayfalarından biri olan Çanakkale Muharebeleri, Türk ve dünya tarihi açısından birçok gelişmeye sahne olmuş ve Mustafa Kemal ATATÜRK gibi askerî bir * Gnkur. MEBS Bşk.lığı 1 2012 sayımıdır. Bu nüfusun yaklaşık 30.000’i Türk’tür. 2 http://tr.wikipedia.org/wiki/Kosova; (Erişim Tarihi: 22.04.2014). Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 26 Prizren Taburu dâhiyi ortaya çıkarmış; Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden hemen sonra başlayacak olan Millî Mücadele ruhunun bütün yurtta artmasını sağlamış, sömürge altında bulunan dünya toplumlarında bile millî kurtuluş fikrinin oluşmasına yol açmıştır. Ne yazık ki Çanakkale Savaşı’nda Türk askeri ile birlikte omuz omuza savaşanlarla ilgili kaynak, belge, kitap ve inceleme çok sınırlıdır. Mevcut olanlar ise referanslardan görüleceği üzere duygu, cesaret ve fedakârlık yüklüdür. Bu konuda hızlı bir arşiv taraması yapılması veya arama motoru kullanılması bu gerçeği teyit edecektir. Tarihin kayıt altına alınmasına katkı sağlamak amacıyla hazırlanan bu makalede, Çanakkale Savaşı’nın Kosova’ya yansıması birkaç örnekle anlatılmaya çalışılmıştır. Ayrıca araştırılmaya değer olduğuna inanılan bu konuda uzmanların çalışmalarıyla pek çok faydalı eser çıkabileceği düşünülmektedir. Osmanlının 1912 yılında, Balkan Savaşlarıyla Kosova’dan ayrılışından üç sene sonra 1915 yılında Çanakkale Savaşı için Kosova’dan sekiz tabur3 kadar personel son derece zor şartlar altında yaptıkları yolculuklardan sonra Çanakkale’ye giderek savaşa gönüllü olarak katılmışlardır.4 Çanakkale Savaşı fotoğrafları arasında bulunan Prizren Taburuyla ilgili fotoğraf, bu konudaki kıymetli vesikalardan biridir. Bu taburların intikalleri ile ilgili ne yazık ki elimizde sınırlı belge5 bulunmaktadır. Kanaatimizce her biri ayrı bir inceleme konusu olabilecek bu intikallerin tümü yaya, tren ve at arabası gibi değişik ulaşım vasıtalarıyla gerçekleştirilmiştir. Çanakkale Savaşı’nda Türk devletini kurtarmak için şehit düşen Anadolu Türklerinin arasında bugün Türkiye sınırları dışında yaşayan çok sayıda Türk, Boşnak, Pomak, Arnavut, Tatar, Goralı ve diğer uluslardan olan Türk severler, eski Türk hâkimiyetini arayan ve Türkiye’yi bu fela3 4 5 Prizren, İpek, Priştina, Yeni Pazar, Yeni Varoş, Üsküp, Kalkandelen ve Gora’dan toplam sekiz tabur. Tabur teşkili askerî standartlarda değildir. Ebubekir Sofuoğlu; Kosova’nın Çanakkale Kahramanları, Yarımada Yayınları, İstanbul, 2007, s. 75. Taner Güçlütürk vd.; “Makalelerle, Anılarla, Şiirlerle, Törenlerle ve Belgelerle Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı”, Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 69. Kosova’nın farklı bölgelerinden gelerek Çanakkale Muharebelerine katılan şehit ve gazilerle ilgili bugüne kadar yazılmış iki kitap (“Kosova’nın Çanakkale Kahramanları” ve “Kosova’dan Çanakkale’ye, 1915 Çanakkale Savaşı”) bulunmaktadır. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 27 KOSOVA DAĞLARINDA YANKILANAN ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ ketten kurtarmak için yaşamlarını feda etmeye hazır bulunan savaş gönüllüleri de vardı.6 Bu kahraman insanlardan bir kısmı Çanakkale’de şehit olmuştur ve Türk topraklarında bizim askerlerimiz ile birlikte huzur içinde yatmaktadır. Gazi olanların bir kısmı ülkemizde kalmış, bir kısmı ise kendi vatanları olan Kosova’ya tekrar dönmüştür.7 Bakınız ATATÜRK 1934 yılında Çanakkale Savaşı’nda hayatını kaybeden yabancılar hakkında ne diyor: 8 “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Gora Bölgesi9 Zli Potok (Hızlı Potok-Hızlı Derecik) köyündeki bir şehit yakınının anlattıkları, bu kahraman insanların yaşadığı dramı açıkça ortaya koymaktadır:10 “Aralarında nişanlı olanlar da hiçbir zaman ardında bıraktıkları sevgililerine geri dönemedi. Çanakkale Savaşı’ndan gazi olarak dönenler bir gece vakti köye varırlar. Çünkü savaşa giderken köyün yaşça büyükleri tarafından gündüz döndükleri takdirde köye girmemeleri, galibiyet sevinci adına yanlarında varsa atlarını şaha kaldırmamaları ve havaya silahlı ateş açmamaları tavsiye edilmiştir.” Bu ne asaletli ve yüce bir davranıştır ki savaştan dönenler, şehit ailelerini üzmemek için köylere gece girmiş ve kavuşma sevincini dahi gizli yaşamışlardır. Bir diğer şehit yakını11 ise babası ve iki komşusunun yürüyerek Çanakkale’ye gittiğini, babasının Fransızlar tarafından yaralı olarak esir edildiğini daha sonra memleketlerine döndüğünü anlatmaktadır. Bir Goralı12 ise “Bura halkı kendini hep Türk bildi, kendini öyle bildirdi ve bu nedenle savaşlara katıldı.” diyor. Bu özet ifade ise kimlik ve Türkiye sevgisini, dolayısıyla her şeyi açıklamakta, dahası bize bu insanlara karşı görevlerimizi de hatırlatmaktadır. Şanlı tarihimiz savaşlara katılan ve nice başarılar gösteren kahraman kadınlarla dolu olup Kosova’dan erkeklerin yanında kadınlar da Çanakkale Savaşı’na katılmıştır. Gora’nın Brod köyünden savaşa katılan Zeynep Mido Çavuş ile birlikte genç kızlar da bu kahraman kadınlardandır ve Çanakkale’de şehit olmuşlardır.13 Yakınlarının ifadelerine göre Çanakkale Savaşı’na katılmak üzere köylerinden ayrılan kahramanlar sevdikleriyle vedalaşırken gözleri yaşlı bir şekilde “Şehit düşerseniz hakkımız helal olsun, yeter ki Türk bayrağı yere değmesin.”14 dualarıyla uğurlanmış ve aynı vakarla mütevazı bir şekilde karşılanmışlardır. Söz konusu bu personelden tespit edilebilenlerin çocukları ve yakınları, Türk askerî personelince kutlanan 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne ata yadigârı olarak çağırılmaktadırlar.15 6 7 8 9 10 14 11 12 13 15 Sofuoğlu; s. 29, 33. Taner Güçlütürk; “Gora’da Çanakkale Türküsü Efsanesi”, (http://www.turkmeclisi.org/?Sayfa=Temel-Bilgiler&Git=BilgiGoster&Baslik=gora-da-canakkale-turkusu&Bil=463), (Erişim Tarihi: 11.04.2014). gytmp.milliparklar.gov.tr/Anasayfa/sehitlikler/ANITLAR/AriburnuSahilKitabesi.aspx?sflang=tr; (Erişim Tarihi: 11.04.2014). Gora Bölgesi; Kosova‘nın Arnavutluk ve Makedonya topraklarıyla kesiştiği bölgenin adıdır. Prizren şehrinin güneyinden Kosova‘nın güneybatı ucuna kadar uzanmaktadır. Zli Potok köyünden Çanakkale’de 90 kişi şehit olmuş, dokuzu gazi olarak dönmüştür. Rahime Koska (Pehlivan) Zli Potok köyü Gora/ Kosova. Güçlütürk vd.; s. 70. Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı; Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 71. age.; s. 77. Sofuoğlu; s. 80. Güçlütürk; “Gora’da Çanakkale Türküsü Efsanesi”, Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı, Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 70. 18 Mart 2008 Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü törenleri hâlâ devam etmektedir. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 28 Dragaş Bölgesindeki Çanakkale Yolu 2008’de icra edilen törende bu ailelere şükran belgeleri takdim edilmiş, bu kahramanların unutulmadığı ifade edilmiş, ahde vefa örneği sergilenmiş ve torunları da Türkiye’de kutlanan törenler için Çanakkale’ye gönderilmiştir. Bu törenlere katılanlar gerek hatırlandıkları için gerekse atalarının savaştığı yerleri gördükleri için Türk askerine sonsuz şükranlarını sunmuşlardır. Çanakkale Savaşı, aynı acıyı hisseden bu halkların tarihlerinde de silinmeyen ve unutulması mümkün olmayan izler bırakmıştır. Onlar; Çanakkale Savaşı ile ilgili olayların mucizelerini, duygularını sözlü ve yazılı olarak onlardan sonra gelen kuşaklara iletmek için kamuoyuna duyurmaya çalışmış ancak fazla başarılı olamamışlardır. Kosova’da Nimetullah HAFIZ ve Prof. Dr. Tacida Zubçeviç HAFIZ tarafından uzun yıllar sürdürülen Türkoloji çalışmaları sonucu günümüze dek ulaşan Çanakkale Savaşı edebî ürünlerini; Kosova Türk halk türkülerinde, Kosova Türk destanlarında ve Kosova Türk şairlerinin eserlerinde Çanakkale Savaşı olarak üç ana bölümde,16 günümüze dek derlenebilmiş tüm türküler ise altı bölümde incelenebilmektedir.17 Bu tür türküler arasında en değerlileri, tarih konulu türkülerdir ve tarih boyunca Balkanlarda tüm tarihî olayları, yaşanan çileyi, katliamları ve üzüntüleri dile getirmektedir. 16 17 Nimetullah Hafız-Tacida Zubçeviç Hafız; “Kosova Türk Yaratıcılığında Çanakkale Savaşı”, Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı, Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 17. 1. Ninniler, 2. Aşk Türküleri, 3. Gurbet, Askerlik ve Hapishane Türküleri, 4. Ağıtlar, 5. Taşlama ve Güldürü Türküleri, 6. Tarihî Konulu Türküler. Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı; Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 17. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 29 KOSOVA DAĞLARINDA YANKILANAN ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ Kosova’da, “Çanakkale İçinde” türküsü özel bir yere sahiptir. Savaş döneminde ortaya çıkan bu türkü hem Anadolu’da hem Kosova’da hem de Türkiye dışındaki ülkelerde aynen söylenmektedir. Ancak Kosova’da da halkın özel duygularını ifade eden başka Çanakkale türküleri, şiirleri de yazılmıştır. Bunlardan örnekler: “Çanakkale içinde sıra sıra söğütler, Söğütler altında yatır baba yiğitler” (İskender MÜZBEG)18 Bir diğer türkü ise oğlu için ağlayan ananın ağıdıdır: “Ağladı yaşlı ana Seymen İlmen için ağladı” “Tam on iki yıl, gelir diye” (Torbeşli Şair Acemi Miflar)19 Düşman kurşunu bulmuştu onu, yiğit “Allahu ekber” dedi. Kurşuna karşı şu türküyü söyledi: “Çanakkale içinde beni vurdilar.” Bir diğer türkü ise “Türklerin gemisi kırmızı direkli, içindeki askerler aslan yürekli”dir. İşte bu türküler çalındığında, söylendiğinde Kosova’da her şey durur; insanlar, hayvanlar, kuşlar ve doğa şehitlere, gazilere ve Çanakkale’ye saygı duruşunda bulunur.20 Çünkü hemen hemen Kosova’nın her köşesinde Çanakkale ile ilgili bir anı, bir acı; öte yandan da gurur ve saygı vardır. Mehmetçik’in bu bölgedeki faaliyetlerinden şüphesiz en önemli olanı, inşa ettiği yollardır. Dragaş21 ve Gora bölgesinde köyler, köylere ve şehirlere22 bağlanmış; Dragaş’ın hayat damarları örülmüştür.23 Ancak burada dikkati çeken Zli Potok’u Kruşevo köyüne bağlayan “Çanakkale Yolu” olup Çanakkale, Kosova’da bir kez daha önümüze çıkmakta ve bizlere o muhteşem zaferi, silah arkadaşlığını ve vatan savunmasını tekrar hatırlatmaktadır. Geçmişte tarihî Baharat, İpek ve Kral Yollarının, günümüzde ise ulusal ve uluslararası yolların gerek ekonomik gerekse sosyal gelişime önemli katkılarının olduğu aşikârdır. Bu kapsamda Çanakkale Yolu ile Türk birliklerince yapılan diğer yolların da gönüllere, hafızalara ve geleceğe atılan bir imza olacağı ve geçmişte yapılan yollarda olduğu gibi bölgenin gelişimine katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. 25 Mart 2016 tarihinde Mamuşa’da (Kosova) açılan Çanakkale Şehitler Anıtı ise anıları, iki ülke arasındaki tarihî bağı ve dostluğu abideleştirmiştir. Kosova’yı tarihî olarak önemli kılan bir diğer konu da şanlı bayrağımızdır. Türk bayrağının oluşumu ile ilgili bir söylenceye göre 20 21 age.; s. 59. age.; s. 64. Taner Güçlütürk; “Gora’da Çanakkale Türküsü Efsanesi”, s. 68. Dragaş bölgesinde 37 köy vardır (19’u Arnavut, 18’i Gora köyü). Dragaş Belediyesi, Prizren’in yaklaşık 22 km güneydoğusunda, Kosova’nın en güneyinde yer alır. 22 Zapluca’yı Prizren’e irtibatlayan yollar; Kosavce köyü, Baçka köyü yolu, Playnik köyü yoludur. 23 Kosova’dan Çanakkale’ye/1915 Çanakkale Savaşı; Baltam/KTTGKK.lığı, Prizren-Kosova, 2008, s. 56. (Şehit Kur. Alb. Faruk Sungur’u Kosova’daki faaliyetleri nedeniyle rahmetle anıyoruz.) 18 19 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 30 Birinci Kosova Savaşı sırasında savaşta ölen Türk askerlerinin kanının bir göl gibi toplanması sonucunda ay ve yıldızın bu göl üzerinde yansıması ile oluştuğu kabul edilmektedir. Bu konu ile ilgili bilgileri 2008’de düzenlenen ve Türk birliğinin de katkısıyla yapılan Sultan Murat Müzesi’nde bulmak mümkündür. Sonuç olarak Çanakkale Zaferi; Mustafa Kemal adıyla birlikte Türklerin yurtseverliğini, kahramanlığını ve direnişini destanlaştıran bir abide olarak tarihe geçmiş ve tarihsel açıdan bütün dünya toplumlarını etkilemiştir. Çanakkale sadece bir savaş değildir. Türk milletinin ölüm kalım mücadelesi, Kurtuluş Savaşı’nın ruhen aldığı güçtür. Mustafa Kemal’in kendini müthiş bir askerî deha olarak kanıtladığı yer ve yedi düvele vatan sevgisinin ne olduğunu gösteren bir efsanedir.24 Çanakkale, bütün insanlık için bitmez tükenmez bir esin kaynağıdır. Ancak Çanakkale’de şehit olan veya gazi olup memleketine dönen Balkanlıların kimler olduğu, neden bu savaşa katıldıkları, neler yaşadıkları ve gösterdikleri yiğitlikleri pek araştırılan bir konu olmamıştır. Ama tarih kaynakları yeniden gözden geçirilip ciddi bir incelemeye tabi tutulduğunda pek çok gerçek gün yüzüne çıkabilir.25 Bu makalenin bir amacı da bu araştırmaya vesile olmak ve az bilinen bu konuyu açığa çıkarmaktır. Bu vesileyle tüm şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi şükranla anar; Kosova başta olmak üzere tüm barışı koruma görevlerinde görev yapan, şanlı bayrağımızı dalgalandıran ve görev yaptıkları yerde halkın sevgisini kazanan asil, kahraman askerlerimizi selamlarım. Vatan sağ olsun… 24 25 age.; s. 65. age.; s. 66. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 31 Tarih Uzm. Özlem DEMİREĞEN* ZIĞINDERE MUHAREBELERİ (28 HAZİRAN-05 TEMMUZ 1915) İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazı’nı denizden zorlamışlar ancak bu taarruzları 18 Mart 1915’te Türk kuvvetlerinin zaferi ile sonuçlanmıştır. Boğaz’ın yalnız deniz kuvvetleri ile geçilemeyeceğini anlayan Müttefik kuvvetleri, Boğazlar bölgesine karadan yapılacak bir taarruzla bu bölgeyi ele geçirmeyi planlamışlardır. Yarımada güneyinde ilk etapta çıkarılması planlanan 29’uncu İngiliz Piyade Tümeni için Morto Koyu’ndaki Hisarlık Burnu kıyıları, Ertuğrul Koyu ve Seddülbahir iskeleleri, Teke Koyu, İkiz Koyu, Zığındere ağzı ve kuzeyinde Sarıtepe yöresi olmak üzere beş ayrı çıkarma yeri tespit edilmiştir.1 25 Nisan sabahı saat 04.30’da, donanma ateşiyle birlikte Seddülbahir’de çıkarma harekâtı başlamıştır. Müttefiklerin çıkarma yaptığı Arıburnu ve Seddülbahir bölgesinin savunma sorumluluğu, 9’uncu Tümene verilmiştir. Yapmış olduğu taarruzlarla Türk cephelerini bir türlü yaramayan İngilizler, Kerevizdere bölgesine taarruz etmiştir. 21 Haziran 1915’te başlayıp iki gün süren 83 rakımlı tepe muharebeleri nedeniyle 5’inci Orduda ve buna bağlı olarak Güney Grubu Komutanlığının kuruluş ve muharebe düzeninde bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler arasında 15’inci Tümen, 23 Haziran 1915’te Bolayır’dan yarımadayı terk etmiş ve 5’inci Ordu kuruluşundan çıkarılmıştır. Ayrıca Kuzey Grubu emrinde bulunan 33’üncü Alayın 1’inci ve 3’üncü Taburları, 11’inci Tümene katılmıştır. Güney Grubu (7’nci ve 9’uncu Tümenler); aldığı takviye kıtalarıyla Zığındere Muharebelerinin arifesinde, kırk beş piyade taburu, üç süvari bölüğüyle çeşitli çap ve ağırlıkta top ve makineli tüfekten oluşmaktadır. Muharebelere adını veren Zığındere bölgesini savunmakla görevli 11’inci Tümenin ayrıntılı savunma düzeni şu şekildedir: 33’üncü ve 126’ncı Alaylarla bir makineli tüfek bölüğü ve bir adi ateşli dağ bataryası birinci hatta mevzilenmiş, 33’üncü Alayın 1’inci Taburu 33’üncü Alayın orta gerisinde 126’ncı Alayın 2’nci Taburuyla, 127’nci Alayın 3’üncü Taburu cephe hattının yakın gerisinde ihtiyattadır. * Gnkur. ATASE D. Bşk.lığı 1 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 1’inci, 2’nci ve 3’üncü Kitapların Özetlenmiş Tarihi (Haziran 1914-9 Ocak 1916); Gnkur. Basımevi, Ankara, 2002, s. 93. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 32 127’nci Alaydan bir bölük Triyandefil Çiftliği bölgesine sürülmüştür. 11’inci Tümen muharebe idare yeri, 143 rakımlı tepedir. Bu tertibi alan Türk kuvvetleri, İngilizlerin yeni bir hareketini bekler durumdaydı. Sakin, moral bakımından güçlü ve uyanık olarak mevzilerini tahkim ve takviye etmekteydiler. Bundan dolayı İngilizlerin Zığındere taarruzu ne Güney Grubu ne de 11’inci Tümen için bir sürpriz olmuş, her türlü taarruz olasılığına karşı gerekli hazırlıklar önceden yapılmıştı.2 Muharebenin Yapılışı İngiliz topçuları, 25 Haziran 1915’ten itibaren Zığındere’nin iki tarafındaki sırtları zaman zaman bombardıman etmiş, bu bombardıman 26-27 Haziran 1915 günleri de aynı şekilde sürmüştür. 28 Haziran 1915 günü saat 09.00’dan itibaren İngiliz kara ve gemi topları, gittikçe artan bir şiddetle Türk siperlerini ateş altına almaya başlamıştır. İngilizler 4 tugay ile Zığındere yatağının batısından ve doğusundan saat 10.45’te 11’inci Tümen cephesine taarruza başlamışlar ve siperleri kısmen tahrip etmeyi başarmışlardır. 33’üncü Alayın 3’üncü Taburu barınılamaz hâle gelen mevzilerini boşaltarak geriye çekilmiştir. İngilizler, saat 11.30’da yeni kuvvetlerle taarruzu takviye etmeye başladılar. Zığındere batısındaki mevzilerin İngilizler tarafından ele geçirilmesi ile Triyandafil Çiftliği’ndeki Türk bölüğü de geri çekilmeye başladı. 11’inci Tümen, 1’inci Tümen birlikleri ile takviye edilerek taarruz eden İngiliz kuvvetlerinin ilerlemesi durduruldu. Bu muharebeler sırasında 3’üncü Tabur Komutanı Binbaşı Reşat (Albay ÇİĞİLTEPE) yaralanmasına rağmen muharebe sahasını terk etmemiştir. 29 Haziran günü yapılan muharebelerde Zığındere batısındaki mevziler elden ele geçti. 29/30 Haziran gecesi 6’ncı Tümenin de muharebelere katılmasıyla bir karşı taarruz kararlaştırıldı.3 Buna göre 124’üncü Alayın İngilizlerin sol kanadına, 16’ncı Alayın da Zığındere’nin iki tarafından İngilizlerin cephesine taarruzu hedeflendi. Daha solda bulunan 126’ncı Alayla 7’nci ve 12’nci Tümenlerin de düşmanı cepheden tespit edecek şekilde küçük çapta taarruzlar yapmasına karar verildi. 7’nci ve 11’inci Tümenler bölgesindeki topçular, bu taarruzu hazırlayacak ve destekleyeceklerdi. Topçu saat 19.30’da ateşe başlayacak, piyade yarım saatlik hazırlık ateşinden sonra saat 20.00’de taarruza geçecekti. Asıl ve kesin darbe, İngilizlerin sol kanadı bitiminde 124’üncü Alay tarafından yapılacaktı. Taarruz belirlenen saatte başladı. İngilizlerin şiddetli topçu ateşleri karşısında başlayan taarruz istenen hızla gelişemedi. Gece yarısına doğru cepheden taarruz eden 33’üncü Alayın 2’nci Taburuyla 16’ncı Alayın 1’inci Taburu, düşmanın ele geçirdiği ve tel engellerle Zığındere Muharebeleri (28-29 Haziran 1915) takviye ettiği irtibat hendeği ile bir 2 3 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V’inci Cilt 3’üncü Kitap, Çanakkale Cephesi Harekâtı, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1980, s. 143-145. İsmet Görgülü; On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1993, s. 74-75. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 33 ZIĞINDERE MUHAREBELERİ kısım siperlerine girmeyi başarabildi. Bu taburlar 30 Haziran 1915 saat 00.45’te ikinci hat siperlerine kadar ilerleyerek burayı ele geçirdi. Asıl kanat taarruzuyla görevli 124’üncü Alayın taburu İngilizlerin şiddetli ateşleri karşısında pek az ilerleyebilmiş, kendisini takviye için gönderilen 3’üncü Tabur ise hiç ilerleyememişti. 124’üncü Alayın Triyandafil’den ilerleyen taburu, diğer birliklerle bağlantı kuramamıştı. Bu alay arka arkaya yaptığı taarruzlarda ağır Zığındere mevkisindeki alay karargâhı zayiat verdi. İngilizler; 30 Haziran 1915 günü saat 05.00’te önce Zığındere doğusundan 126’ncı Alayın cephesine, iki saat kadar sonra da Zığındere batısından 16’ncı Alay cephesine karşı taarruza geçti. Her iki taarruz da geri püskürtüldü.4 Düşmanın kıyıya yakın bölgede ilerleyen unsurları geriye atıldı. 12’nci Türk Tümeni, İngilizlerin birçok kez yinelediği şiddetli taarruz ve süngü hücumlarını kahraman subay ve erlerinin gösterdiği direnme ve dayanıklılık sayesinde geri püskürtmüştür. 02 Temmuz’da düşmana yapılan karşı taarruz sonuçsuz kalmış ve 05 Temmuz’da yapılacak olan taarruzun hazırlıklarına başlanılmıştır.5 2’nci Kolordu Komutanı verdiği son bir emirle bulunulan hatta savunmaya geçilmesini, tahkimata hız ve önem verilmesini, birliklerin kısa sürede düzene sokulmasını ve gerilerde ihtiyat kuvvetleri bulundurulması gerektiğini bir emirle bildirdi. 03 Temmuz 1915’te Güney Grubu cephesinin genel savunma düzeni şu şekli almıştı: - Ege Denizi kıyılarından Zığındere’ye (hariç) kadar uzanan bölge, mevcudu dokuz tabur olan 1’inci Tümen tarafından savunulacak, Tümen muharebe idare yeri 140 rakımlı tepedeki Çobanevi mevkisi olacaktı. -Zığındere (dâhil) ile Kirte Deresi arasındaki bölge, 11’inci Tümen tarafından savunulacaktı. Bu bölgede 11’inci Tümenden dokuz taburla üç taburlu 16’ncı Alay bulunmaktaydı. 11’inci Tümen muharebe idare yeri 143 rakımlı Ocaktaşı Tepe’de görevine devam edecekti. - Kirte Deresi (dâhil) ile Kanlıdere (dâhil) arası, dokuz taburlu 7’nci Tümen tarafından savunulacaktı. Kanlıdere’den (hariç) Çanakkale Boğazı arasındaki bölge de 12’nci Tümen tarafından savunulacaktı. Bu tümen bölgesinde 22’nci, 34’üncü, 36’ncı, 17’nci ve 67’nci Alaylar bulunuyordu. -Ali Bey Çiftliği bölgesindeki 4’üncü Tümenle Yassıtepe güneyi bölgesindeki 25’inci Alay, ihtiyat olarak ayrılmıştı. Güney Grubu Komutanlığı, eskiden olduğu gibi Salim Bey Çiftliği’nde bulunuyordu. 6 Taarruz bölgesinde bulunan 1’inci, 6’ncı ve 11’inci Tümenlerin siperlerde bulunan ve şimdiye kadarki muharebelerde yorgun düşmüş ve ağır zayiat vermiş olan birlikleri taarruza katılmayarak yerlerinde kalacaktı. Tümenler 04-05 Temmuz gecesi taarruz için hazırlıklarını bitirmiş ve 05 Temmuz 1915 günü saat 03.30’da hücuma geçmek üzere düzen ve tedbirlerini almış bulunuyordu. Taarruzun başlayacağı saat 03.30’dan yarım saat önce İngiliz siperlerinden şiddetli bir ateş başlamış, bu da yapılacak taarruzun İngilizler tarafından sezilmiş olduğunu göstermiştir. Aslında Türk ileri hatlarıyla 6 4 5 Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V’inci Cilt 3’üncü Kitap, Çanakkale Cephesi Harekâtı; s. 163-169. age.; s. 171-172. Görgülü; s. 74. Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V’inci Cilt 3’üncü Kitap, Çanakkale Cephesi Harekâtı; s. 184-185. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 34 İngiliz siperleri arasındaki uzaklık, 80-100 metre arasında değişmekteydi. İngilizlerin şiddetli ateşine karşın 3’üncü ve 5’inci Tümenler derinliğine kademelenmiş olarak emirler uyarınca 03.45’te taarruza başladı. Saat 06.50’de ise İngilizlerin karşı taarruzunun başlaması üzerine 3’üncü Tümen, Triyandafil Çiftliği dolayından ileri yanaşan 15’inci Alayın 2’nci Taburundan Zığındere yatağında düşman barikatları iki bölükle bir istihkâm bölüğünü ileri sürmeyi denedi. Bu takviye kuvvetleri de İngilizlerin cepheden yaptığı ve özellikle Zığındere’nin doğusundaki makineli tüfekleriyle açtığı şiddetli ateşler karşısında ilerlemeyi başaramadı.7 5’inci Tümenin sağ kanadındaki 15’inci Alay, taarruza geçtiği ilk hücum anında cephesinden ve özellikle yandan aldığı makineli tüfek ateşleri yüzünden İngiliz mevzileri önündeki tel engelleri karşısında durakladı. Birliklerde taarruzu tazeleyecek güç kalmamıştı. Bu durum karşısında 5’inci Tümen Komutanı, birliklerine bulundukları hatta tahkimat yaparak savunma düzeni almalarını emretti. 05 Temmuz 1915 günü taarruzu 7 age.; s. 194-198. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 35 ZIĞINDERE MUHAREBELERİ Zığındere Muharebelerinin durdurulması emrini istemeyerek vermiş bulunan 5’inci Ordu Komutanı Liman von Sanders, Yalova dolayındaki karargâhına döndüğünde 05 Temmuz 1915 akşamüzeri durumu Başkomutanlık Vekâletine şu raporla bildirmiştir: “Güney Grubunun sağ kanadında düşmanın denize paralel olan mevzisi kısmından atmak için 05 Temmuz 1915 günü saat 03.30’da taarruz edilmişse de düşmanı arzu edildiği gibi siperlerinden atma olanağı elde edilememiştir.”8 28 Haziran 1915’ten 05 Temmuz 1915 gününe kadar süren ve Çanakkale Muharebelerinin en kanlı çarpışmaları adını alan Zığındere Muharebelerinde Güney Grubunun toplam zayiatının 16.000 kişiye yaklaştığı görülür. Bu muharebelerde bir buçuk kilometre genişliğindeki bir bölgede 5 tümen (1, 6, 11, 3 ve 5’inci Tümenler) kullanılmıştır. İngilizler; tasarladıkları hedefe varamamış, 25 Nisan çıkarmasından bu tarihe kadar yarımadanın güneyinde ancak 3-4 km’lik bir arazi ele geçirmiştir. Türk kuvvetleri ise büyük kahramanlık örnekleri göstererek kendilerine verilen görevleri canları pahasına yerine getirmiştir.9 Seddülbahir’deki harekât, Temmuz 1915 başlarına kadar çok kanlı geçen süngü hücumları ve karşı taarruzlarla devam eden Zığındere Muharebelerinden sonra mevzi muharebesine dönüşmüştür.10 Zığındere Sargı Yeri Anıtı ve Şehitliği Burası, Zığındere bölgesindeki yaralı ve hasta Türk askerlerinin tedavilerinin yapıldığı sargı yeridir. Zığındere Muharebelerinde şehit olan askerlerin anısına 1947 yılında inşa edilmiş, hafriyat sırasında çıkan şehitlerimizin kemikleri mezarlara konmuştur. Zığındere Muharebelerinde yaralanan ve tedavilerinin yapılması için geldikleri sıhhi yardım istasyonunda, İngiliz topçusunun ateşi ile vurulup şehit olanlar ile yaralı olarak bulunduğu sedye içinde “Geri çekilmeyin!” diye komut veren 2’nci Tümen Kurmay Başkanı Şehit Yüzbaşı Kemal’in anısına anıt dikilmiştir. 8 9 10 age.; s. 207. age.; s. 214-216. Selami Başaran; “Çanakkale Muharebesi Kara Harekâtına Genel Bir Bakış”, Çanakkale Muharebeleri 75’inci Yıl Armağanı, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1990, s. 74-75. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 36 Nuri YAMUT Şehitlik Anıtı 28 Haziran-05 Temmuz 1915 tarihlerinde gerçekleşen Zığındere Muharebeleri sırasında hayatını kaybeden askerlerimizin çoğunun bedenleri, Çanakkale Muharebelerinin sona erdiği 09 Ocak 1916 tarihine kadar gömülememiştir. Bu tarihten sonra buradaki şehitlerimizin çoğu ya toplanamamış ya da olduğu yerde üzerine bir miktar toprak atılmak suretiyle arazide bırakılmıştır. Muharebeler öncesi dönemde boşaltılan Alçıtepe köyünde, 1934-1936 yılları arasında yeniden yerleşimin başlaması ile birlikte bölgedeki arazi köylüye tarım arazisi olarak dağıtılmıştır. Aslında büyük bölümü muharebe alanı olan bu araziyi köylülerin sürerek tarıma hazırlamaları sırasında birçok malzemenin yanı sıra insan kalıntıları da ortaya çıkmıştır. Arazide bulunan kimliği meçhul askerlere ait bu kalıntılar, o dönemde 2’nci Kolordu Komutanı Korgeneral Nuri YAMUT tarafından toplatılmış ve bunların toplu hâlde gömüldüğü yerin üzerine 1943 yılında yine Nuri YAMUT tarafından bir anıt yaptırılmıştır. Yaptırılan anıtta toplanan şehitlerin kemikleri, anıtın ortasında bulunan mermer lahdin altına gömülmüştür. Kaynaklar Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V’inci Cilt 3’üncü Kitap, Çanakkale Cephesi Harekâtı; Gnkur. Basımevi, Ankara, 1980. Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi Harekâtı, 1’inci, 2’nci ve 3’üncü Kitapların Özetlenmiş Tarihi (Haziran 1914-9 Ocak 1916); Gnkur. Basımevi, Ankara, 2002. BAŞARAN, Selami; “Çanakkale Muharebesi Kara Harekâtına Genel Bir Bakış”, Çanakkale Muharebeleri 75’inci Yıl Armağanı, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1990. GÖRGÜLÜ, İsmet; On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1993. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 37 Em. Korg. Orhan AKBAŞ* CEPHE GERİSİNİN KAHRAMANLARI ve Şehit Şerife Bacı Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı Anadolu’nun kurtuluşunu anlatan Millî (TSKGV), kurulduğu günden itibaren vefakâr Türk Mücadele içerisinde hepsi birbirinden değer- halkının büyük yardım ve desteği ile günden li pek çok kahramanlık hikâyesi mevcuttur. Bu güne büyümekte, halkımızla olan gönül bağı hikâyelerden bazıları cephenin ihtişamıyla değe- ile çalışmalarını büyük bir azim ve kararlılıkla rine değer katarken bazı hikâyeler cephe gerisin- sürdürmektedir. deki emeği anlatır. “İnebolu İstiklal Yolu ve Şehit Vakıf olarak milletimizden aldığımız güç ve destekle son yıllarda artan bir ivmeyle sosyal ve ilgi çekici olanlarındandır. sorumluluk projelerine de kaynak sağlamaktayız. Millî Mücadele’de ordunun lojistik ihtiyacını Yaptığımız projelerden sonuncusu Ankara-Kas- karşılayan ve İnebolu’dan başlayıp Ankara’ya kadar tamonu kara yolu üzerinde Seydiler ilçesine inşa devam eden 340 kilometrelik yol, “İstiklal Yolu” ola- ettirdiğimiz Şehit Şerife Bacı ve Şehitler Anıtı oldu. rak adlandırılmış; bu yolun başlangıç noktası olan “Neden böyle bir anıt yapıldı? Şehit Şerife Bacı İnebolu Limanı, üç yıl boyunca silah ve cephane- kimdir?” sorularının cevabı; “Bir ülkenin savunma nin Anadolu’ya giriş kapısı olmuştur. İstanbul’dan sanayisi olmazsa ne olur? Bir ordunun lojistiği kaçırılan binlerce ton silah ve cephane ile diğer olamazsa ne olur?” sorularının cevabıyla aynıdır. askerî malzemeler, güvenli olduğu gerekçesiyle Bu konuda dönüp bakmamız gereken yer ise yine İnebolu’ya getirilmiştir. Mevcut koşullarda gemi- “Ulusal Kurtuluş Mücadelemiz”dir. ler, şehir iskelesinin düzgün olmaması nedeniyle * TSKGV Genel Müdürü Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 38 Şerife Bacı”, işte bu hikâyelerin belki de en önemli limana yanaşamazken açıkta demirleyen gemi- ken cephanenin acilen kayıklardan alınıp depolara lerdeki cephane dolu sandıkların tahliye işini İne- taşınması ihtiyacı hasıl olmuştur. Bunun üzerine bolulu kayıkçılar üstlenmiştir. Kayıkçılar, getirilen Yahya Paşa Camisi’nde bayram namazı vaazı veren binlerce ton cephanenin yanında, 1921 yılında Müftü Ahmet Hamdi Efendi, “Ey ahali, camiden Kars Kalesi’nde ele geçirilen tekerlekli ağır topların çıkın ve peşime düşün.” diyerek camideki halkla cepheye ulaştırılmasını da sağlamışlardır. birlikte sahile koşmuş; çocuk, kadın, yaşlı deme- Cephanelerin gemilerden kıyıya nakledil- den bütün halk seferber olarak kayıkçıların sahile mesinde kayıkçıların kahramanca çabasının yanın- çıkardığı cephaneleri tepenin arkasındaki güvenli da İnebolu halkı kıyıya taşınan cephanenin cep- yerlere taşımıştır. heye ulaştırılmasında kadını erkeği, genci yaşlısı Bunun üzerine Yunan gemileri bir ültima- ile cansiparane mücadele örneği sergilemişlerdir. tom vererek ilçede depolanan silah ve cephane- İlerlemiş yaşına rağmen bastonuyla cephane ta- nin kendilerine teslim edilmesini istemiş, istediğini şıyan kayıkçılardan Hamamcı Kadı Salih Reis, bu elde edemeyince şehri bombalamıştır. İlçe sakinle- gayretiyle tarihe geçenlerden yalnızca birisidir. ri bu saldırıya küçük bir sahra topuyla karşılık ver- Kahraman İnebolu halkının gayretlerinin miş, gösterilen direniş karşısında gemiler istedik- savaşta fark yaratmaya başlaması üzerine Yunan lerini alamadan geri çekilmek zorunda kalmıştır. donanması, 09 Haziran 1921 tarihinde İnebolu’ya Yunan donanması, bu süre içinde İnebolu’yu rahat gelmiştir. Ramazan Bayramı’na denk gelen bu ta- bırakmamış, şehri 21 Haziran ve 30 Temmuz 1921 rihte, kayıkçılar gemilerden cephaneleri boşaltır- tarihlerinde iki kez daha bombalamıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa, İnebolu’nun Millî Mücadele’deki rolünü, “Gözüm cephede, kulağım İnebolu’da!” veciz sözü ile çok güzel bir şekilde ifade etmiştir. Savaşın ardından TBMM İnebolu’yu unutmamış, 11 Şubat 1924 yılında İnebolu Mavnacılar Loncasına (Kayıkçılar Cemiyeti) 2107 numaralı İstiklal Madalyası verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu sayede ilçe ülkemizde İstiklal Madalyası alan ilk ve tek ilçe olarak tarihe geçmiştir. İstiklal Madalyası Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 39 CEPHE GERİSİNİN KAHRAMANLARI VE ŞEHİT ŞERİFE BACI Şehit Şerife Bacı’nın hikâyesi ise Millî tarihleri arasında belirlenen programa uygun Mücadele’nin neden, nasıl ve ne pahasına kaza- olarak icra edilecek “ATATÜRK ve İstiklal Yolu nıldığını anlatan en güçlü ve anlamlı hikâyelerden Yürüyüşü” kapsamında 04 Haziran 2016 tarihinde biridir. yapılması planlanmaktadır. Gemilerden indirilen cephanenin “İstiklal TSK Güçlendirme Vakfı olarak “ATATÜRK Yolu”ndaki ilk durağı olan Kastamonu kışlasına ve İstiklal Yolu Yürüyüşü” ile Şehit Şerife Bacı ve intikalinde İnebolu halkı büyük rol üstlenmiştir. Şehitler Anıtı’nın açılışını, aziz şehitlerimize saygı Şerife Bacı da bu kahraman halktan yalnızca ve onların anılarını daima canlı tutmak açısından biridir. 1921 yılının Şubat ayında yine bir cephane halkımızın geniş katılımıyla yapılmasını arzu sevkinde Şerife Bacı’nın kafilesi yoğun tipiye etmekteyiz. maruz kalır. Kafileden ayrı düşen Şerife Bacı’nın kağnısı ertesi gün Kastamonu kışlasına yakın bir yerde bulunur. Görevliler kağnının yanında Şerife Bacı’nın donmuş bedeni ile karşılaşır. Görevlileri en çok şaşırtan ise kağnıda ıslanmasın diye üstü yorganla örtülü top mermileri, bir de kuru otların arasında ağlayan bebektir. Şerife Bacı bu olayda şehitlik mertebesine ulaşmış, Şehit Şerife Bacı olarak da Millî Mücadele’nin bu mücadelede gelecek nesiller için nelerin feda edildiğinin en güzel tarihsel örneği olmuştur. Bu kapsamda Şehit Şerife Bacı Kültür Evi Yapma ve Yaşatma Derneği tarafından Millî Mücadele’de hayatını kaybeden aziz şehitlerimizin anısını yaşatmak amacıyla Kastamonu’nun Seydiler ilçesinde Şehit Şerife Bacı ve Şehitler Anıtı yaptırılması için Vakfımızdan destek talep edilmiştir. Söz konusu talep yerinde incelenerek tarihimize saygı ve Türk halkının hassasiyetlerini paylaşmak çerçevesinde değerlendirilerek anılan anıtın yaptırılması için çalışma başlatılmıştır. 1983 yılında Türkiye’de yılın annesi seçilen Şehit Şerife Bacı adına yapımına başlanan anıtın inşası, 18 Ocak 2016 tarihinde tamamlanmıştır. Şehit Şerife Bacı’nın fedakârlığının her zaman canlı tutulmasına katkı sağlamayı hedeflediğimiz söz konusu anıtın açılışının Kastamonu Valiliğince her yıl düzenlenen ve bu yıl 02-05 Haziran 2016 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 40 ATATÜRK VE İSTİKLAL YOLU YÜRÜYÜŞ PROGRAMI 02 Haziran 2016 Perşembe Birinci Gün 31,5 km 09.30-10.00 Tören İnebolu’dan Yürüyüşün Başlaması 12.30 Öğle Yemeği 18.00 Çuhadoruğu Kamp Alanına Varış ve Çadırların Kurulması 19.30 Akşam Yemeği 03 Haziran 2016 Cuma İkinci Gün 27,6 km 06.30 Kalkış 07.00 Kahvaltı 08.00 Yürüyüşün Başlaması 12.30 Öğle Yemeği 17.00 Ecevit Hanı Kamp Alanına Varış ve Çadırların Kurulması 18.30 Akşam Yemeği 04 Haziran 2016 Cumartesi Üçüncü Gün 24,4 km 06.30 Kalkış 07.00 Kahvaltı 08.00 Yürüyüşün Başlaması 12.30 Öğle Yemeği 14.30 Seydiler İlçesine TSKGV Tarafından Yapılan Şerife Bacı Anıtı’nın Açılış Töreni 17.00 Halkacılar Kamp Alanına Varış ve Çadırların Kurulması 18.30 Akşam Yemeği 05 Haziran 2016 Pazar Dördüncü Gün 22,2 km 06.30 Kalkış (Halkacılar Kamp Alanı) 07.00 Kahvaltı 08.00 Yürüyüşün Başlaması 12.00 Öğle Yemeği 17.00 Cumhuriyet Meydanı’nda Yürüyüş Sonu Tören Düzenlemesi 15.00-19.00 Serbest Zaman 19.30 Akşam Yemeği Bu vesile ile TSK Güçlendirme Vakfı ve Vakıf şirketleri ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, HAVELSAN, İŞBİR ve ASPİLSAN olarak başta Kurtuluş Mücadelemizin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere aziz şehitlerimizi rahmetle anar, Vakfımızın bugünlere ulaşmasını destekleyen büyük Türk milletine şükranlarımızı sunarım. Orhan AKBAŞ/TSKGV Genel Müdürü Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 41 Tarih Uzm. İçten ÇELİKOĞLU * 77’NCİ YIL DÖNÜMÜNDE H ATAY ’ I N A N A V ATA N A K AT I L I Ş MÜCADELESİ “Hatay benim şahsi meselemdir.” demişti Ulu Önder ATATÜRK. Yurdumuzun güney ucunda, birçok medeniyete beşiklik etmiş ve hâlen de farklı din ve kültürleri içinde barındıran, barış içinde yaşayan sakinleriyle şirin bir ilimizdir ANTAKYA, namıdiğer HATAY. Bu bölge, dünyada büyük öneme sahip Kilikya ve Suriye arasında kilit bir noktadadır. Özellikle XX. yüzyılda büyük bir sömürge bölgesi olan Hindistan’a giden en kısa yolun buradan geçmesi, dönemin büyük devletlerinin gözlerini buraya çevirmelerine sebep olmuştur.1 İşte bu yüzdendir ki Mustafa Kemal ATATÜRK, Millî Mücadele Dönemi’nde ve sonrasında hem jeopolitik hem de jeostratejik öneminden dolayı Hatay meselesini her daim canlı tutmuştur. İngiltere ve Fransa arasında 16 Mayıs 1916 tarihinde yapılan ve müteakiben Rusya’nın da katılımıyla genişletilen Sykes-Picot Anlaşması’na göre Anadolu’nun doğu ve güneydoğusu bu devletler arasında paylaşılmıştır. Bu anlaşmaya göre Suriye, Lübnan ve Çukurova, dolayısıyla İskenderun sancağı bölgesi; Fransız nüfuzuna bırakılmıştır. İskenderun sancağı, 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi imzalandığında Türk kuvvetlerinin kontrolündeydi. Ancak ordunun dağılması, tüm silah, araç ve gereçlerin İtilaf devletlerinin eline geçmesi nedeniyle ve 7’nci madde gereğince İtilaf devletlerinin güvenliğini tehdit edilmesi durumunda herhangi bir stratejik bölgeyi işgal etmesi durumu ile birlikte bu bölgelerin de işgaline başlanacaktır. Ancak bu sırada Yıldırım Ordular Grubu Komutanı Mustafa Kemal Paşa’nın İngilizlerin İskenderun’u işgal isteklerine direnerek herhangi bir işgal durumunda silahlı direnme emri vermesi Osmanlı Hükûmetini kızdırmış, Yıldırım Ordular Grubu 07 Kasım’da lağvedilerek Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a çağrılmıştır.2 Daha sonra bu bölge önce İngilizler tarafından işgal edilmiş, 1919 yılında ise Fransızlara bırakılmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Kasım 1918’de İstanbul’da işgal gemilerini gördüğünde söylediği “Geldikleri gibi giderler!” sözü, müteakip dönemlerde adım adım gerçekleşecektir. * Gnkur. ATASE D. Bşk.lığı 1 Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; TC Hatay Valiliği Yayın No.: 15, Ankara, 2011, s. 25. 2 Hamit Pehlivanlı-Yusuf Sarınay-Hüsamettin Yıldırım; Türk Dış Politikasında Hatay (1919-1939), Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yay., Ankara, 2001, s. 31-32. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 42 11 Aralık 1918’de 400 kişilik Fransız müfrezesi Dörtyol’a girdi ve tüm Türk askerlerinin 16 Aralık’a kadar Dörtyol’u terk etmelerini istedi. Ermeni çetelerle iş birliği yaparak işgal bölgelerinde halka zulmetmeye başladı. Türk askerinin Dörtyol’dan ayrılmasını fırsat bilen Ermeniler, Fransız askerî üniforması ile evlere saldırmaya başladı. Ermenileri Fransızların kolladığını bilen Dörtyol halkı, bu durumu İngiliz işgal kuvvetlerine şikâyet etti. İngilizler buraya bir Hint tugayı gönderip sükûneti sağladıysa da Fransız ve Ermenilerden oluşan askerler, Dörtyol’un Özerli köyüne gelerek yağmaya başladı. Askerlerin bir sonraki hedefi ise Karakese köyü idi. 19 Aralık 1918’de Millî Mücadele tarihine “ilk kurşun” olarak geçecek olay işte bu köyün direnişiyle başladı.3 02 Eylül 1938’de kurulacak olan bağımsız Hatay Devleti’nin başbakanı Dr. Abdurrahman MELEK, işgal yıllarını şöyle anlatır: “1919 Nisan’ında İstanbul’dan Antakya’ya geldim. Durumu anarşi içinde buldum. Çetecilik faaliyette. Dağdan şehre silahlar atılıyor, şehirdeki kışladan Fransız askerleri makineli tüfek ve toplarla mukabele ediyorlar. Şehir içinde ve dışında muntazam bir otorite yok. Şehir halkı huzursuzluk içinde kıvranıyordu. Çeteciliğin umumi vasfı Araplık namına yapılmış olması idi.”4 Fransız Başbakanı Clemenceau ile İngiliz Başbakanı Lloyd George arasında 15 Eylül 1919 tarihinde yapılan anlaşma gereğince Musul ve civarının tek başına İngilizlere terk edilmesi karşılığında İngilizler, Güneydoğu Anadolu’daki işgal bölgelerini Fransız birliklerine terk etmeye başlamıştır.5 İşte bu sıralarda İskenderun sancağına nabız yoklamak için gelen Amerikan heyeti, Belen’de görüşmelerde bulunmuştur. İleri gelenlerden Türkmenzade Ahmet Ağa kimin yönetimini istersiniz sorusuna tereddütsüz “Türkleri!” cevabını vermiştir. Devamında Amerikan heyetinin “Türkler gelmeyeceğine göre gönlünüzce en yakın devlet hangisidir?” sorusu üzerine yine tereddütsüz “Onlar bize gelmezse biz onlara gideriz.” diyerek sert çıkmıştır.6 Takvimler 28 Ocak 1920’yi gösterdiğinde yeni bir Türk devletinin de kuruluş müjdesi olan Misakımillî kararları, Osmanlı Mebusan Meclisinin gizli oturumunda benimsenmiş ve 17 Şubat 1920’de basın yoluyla açıklanmıştır.7 Hatay’ın ileri gelenlerinden Tayfur (SÖKMEN) Bey, 31 Mayıs 1920’de BMM Başkanı’na telgraf çekerek Hatay’ın Misakımillî sınırlarına dâhil olup olmadığını sorar. Ertesi gün Mustafa Kemal Paşa Antep Mıntıka Kumandanı Miralay Recep Bey vasıtasıyla şu telgrafı gönderir: “Antep Mıntıkası Kumandanı vasıtasıyla İskenderunlu Mustafa Şevki Paşa oğlu Tayfur Bey’e: Telgrafınızı aldım. Memnun oldum. Misakımillî’ye dâhilsiniz. Maraş’ta teşekkül eden İkinci Kolordu 6 3 4 5 7 Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; s. 48-50. Abdurrahman Melek; Hatay Nasıl Kurtuldu, TTK Yay., Ankara, 1991, s. 3-4. www.ata.tsk.tr/; (Erişim Tarihi: 04 Mart 2016). Mehmet Mursaloğlu; “Misakımillî ve Bağımsızlığa Doğru Hatay”, Ana Vatana Katılışının 60. Yıl Dönümünde Hatay, ATAM Yay., Ankara, 2001, s. 14. www.ata.tsk.tr/; (Erişim Tarihi: 04 Mart 2016). Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 43 77’NCİ YIL DÖNÜMÜNDE HATAY’IN ANA VATANA KATILIŞ MÜCADELESİ ile tesis-i münasebet edin. Azami fedakârlığınızı bekler, vatandaşlara saygılar sunarım.” Bu ilk emri ve müjdeyi sevinçle karşılayan Hatay halkı, Fransız işgaline karşı şanlı bir mücadele vermiştir.8 1921 yılına gelindiğinde Sakarya Zaferi’nden sonra Fransızlar artık bir barış antlaşması yapmak için harekete geçti. Barış müzakerelerinin yapıldığı dönemde Hatay temsilcileri Tayfur (SÖKMEN), İhsan ve Abdurrahman (MURSALIOĞLU) ile Faruk (CENGİZ) Beylerden oluşan heyet; Hariciye Vekili Yusuf Kemal (TENGİRŞEK) Bey ve Franklin Bouillon’un da katılımıyla Mecliste Mustafa Kemal Paşa’nın odasında Hatay meselesini müzakere etmek üzere toplandı. Ancak bu toplantıdan bir sonuç alınamadı. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Anlaşması ile de bu bölgenin sorunu çözülemedi. Anlaşmanın 7’nci maddesine göre “İskenderun mıntıkası için özel bir idari rejim” kurulacaktır.9 Ankara Anlaşması’ndan sonra yaşananları, sonradan kurulacak olan Müstakil Hatay Devleti mebuslarından Nuri Aydın KONURALP şöyle anlatır: “…Ben de bir müddet sonra Adana’ya yerleşmeye karar kıldım. Orada şu arkadaşlar toplanmışlardı: Tayfur Sökmen, Samih Azmi Ezer, Şükrü Oğuz, İzzettin Çavuş vs. Bu arkadaşlarla yaptığımız istişare sonunda bir cemiyet kurmaya karar verdik. Reisliğe Tayfur Sökmen’i seçtik. Gayemiz hükûmetimizin nazarlarını daimî olarak Antakya-İskenderun’un üzerine çekmek, Antakya-İskenderun havalisinin efkârını neşreden ‘Altınözü’ adında bir de gazete çıkarmak, yapacağımız neşriyatla da mıntıkamız halkının Türkiye’ye olan meylini kuvvetlendirmek idi. İlk icraat olarak Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin Adana’ya teşriflerinde (15 Mart 1923) Adana istasyonunda bütün Hatay mültecileri toplu olarak onu karşıladık. Siyahlara bürünmüş, elleri kolları zincirli Hataylı bir kıza ‘Gazi Paşa bizi kurtar!’ diye söylettik… Mustafa Kemal Paşa hazretleri bu manzaradan o kadar hislenmişti ki bir müddet gözlerini semaya dikti ve nihayet ‘Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz.’ vecizesini söyleyerek gönlümüzü aldı. Büyük Gazi’nin bu sözü artık bizim için bir senet olmuştu.”10 Fransızlar mandater devlet olarak 1923’ten itibaren İskenderun sancağı için kabul ettiği özel yönetimi korumuş, 1924’te 12 üyeli sancak meclisi kurdurmuş, 1925’te Arapça ve Fransızcanın yanında Türkçenin de resmî dil olmasını kabul etmiştir. Ancak aynı yıl, önceleri Halep Valiliğine bağlı olan sancak, direkt Suriye hükûmetine bağlanmış; böylece Suriye’nin bölgedeki nüfuzu artmıştır. Fransız yönetimi, Türklerin bölgedeki salt çoğunluğunu bozmak için tedbirler almıştır. Bu maksatla sancak bölgesini güneye genişleterek Arap nüfusunu artırmış, nüfusun tamamı Türk olan Bayır-Bucak ve Hazne nahiyelerini idari olarak sancaktan ayırmıştır. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’na göre Hatay ahalisine verilen tabiiyet seçme hakkının 1926’da son bulmasına paralel olarak birçok Türk, Türkiye’ye göçe hazırlanmıştır. Ancak Türkiye bir taraftan 8 9 10 Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; s. 52. Mursaloğlu; s. 114-116. Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesinde Türk Ordusu; 39’uncu Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Yayınları-1, İskenderun, 2010, s. 130-133. Nuri Aydın Konuralp; Hatay Kurtuluş ve Kurtarış Mücadelesi Tarihi, İskenderun, 1996, s. 139. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 44 İstanbul’da Hatay için yapılan mitingde konuşma yapan İffet Hanım Halep Konsolosluğu aracılığıyla “terk-i tabiiyet” işlerinde fiilî güçlük çıkarmış, bölgenin terk edilmemesi gerektiği yolunda propagandalar yaparak göçü büyük oranda engellemiştir. 30 Mayıs 1926’da Fransa ile imzalanan Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi ile İskenderun sancağı için öngörülen özel yönetim teyit edilerek Türkiye-Suriye sınırı da kesin olarak 03 Şubat 1930’da Fransa ile imzalanan protokolle belirlenmiştir.11 1930’ların ikinci yarısında Hatay halkı, düzenlenen mitinglerde 1936 yılına gelindiğinde Hatay Hatay’ın kurtuluşu mücadelesinden vazgeçmeyeceğini gösterir. ile ilgili siyaset de sertleşmiştir. 09 Eylül 1936’da Fransa ve Suriye arasında imzalanan anlaşmaya göre Suriye, üç yıl sonra bağımsız olacaktı. Buna göre Fransa Suriye’den çekilirken anlaşmanın 3’üncü maddesine göre İskenderun sancağı üzerindeki haklarını da Suriye’ye devrediyordu. Bu gelişme üzerine Türkiye, Hatay meselesini en önemli sorun olarak gördü.12 Bu sorun, Türkiye tarafından 26 Eylül 1936’da Milletler Cemiyeti toplantısına taşındı. Ancak Fransız temsilcisi, sancak bölgesindeki tüm hakların Suriye’ye devredileceğini belirtmekle yetindi. Çankaya Köşkü’nde de Hatay sorunu ile ilgili toplantılar yapılıyordu. Toplantıya sancak Türklerini temsilen Tayfur SÖKMEN de katılıyordu. ATATÜRK, bu toplantıların birinde Türkiye’nin garantisinde bağımsız bir Türk devleti kurulması fikrini ortaya atmıştı. Türkiye Cumhuriyeti Fransa’ya bu konuda bir nota verirken sancaktaki Türk cemaati de boş durmuyor Suriye yönetimini kesinlikle reddettiklerini beyan ediyorlardı. Bu dönemde ATATÜRK, bu davanın adını şöyle belirlemişti: “Hatay Meselesi”. Tayfur SÖKMEN’i makamına çağırarak “Antakya-İskenderun ve havalisinin ismi bundan böyle Hatay’dır.” dedi.13 01 Kasım 1936 TBMM’de yaptığı konuşmasında ise “Bu arada, milletimizi gece-gündüz uğraştıran başlıca büyük sorun da gerçek sahibi öz Türk olan İskenderun-Antakya ve bölgesinin geleceğidir. Bunun üzerinde ciddiyet ve kesinlikle durmak zorundayız.”14 ifadesiyle bu soruna büyük ehemmiyet verildiğini de ifade etmiştir. Fransa-Suriye arasındaki bağımsızlık anlaşması gereği 14 Kasım 1936’da başlayan seçimleri Hatay’daki Türkler, Türkiye tarafından verilen talimatla boykot etmişlerdir. Bu boykot ile Fransızlar baskıları artırmış hatta evlere baskın yaparak oy kullanmayanlara üç yıl hapis cezası verileceğini ilan etmiştir.15 Bu gelişmeler yaşanırken ATATÜRK’ün ani bir kararla askerî birlikleri denetlemek amacıyla Konya ve Ulukışla’ya gitmesi ve burada yapılan görüşmede Başbakan ve diğer yetkililerin Cumhurbaşkanı’nı Hatay’a yönelik bir askerî operasyondan caydırdıklarını açıklamaları, ATATÜRK’ün Hatay meselesine ne kadar önem verdiğinin de göstergesi olmuştur. Bu durum Fransızları hareket etmeye zorlamış ve nihayet 20 Ocak’ta Türk-Fransız görüşmeleri yeniden başlamıştır. Tarihe “Sandler Raporu” olarak geçen uzlaşmaya göre Hatay’ın hukuki statüsü şöyle belirlenmişti: Sancak iç işlerinde bağımsız olacak, sancağın toprak bütünlüğü Türkiye ve Fransa arasında yapılacak bir anlaşmayla güvence altına alınacak, 13 14 15 11 12 Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; s. 68-70. age.; s. 94-95. Serhan Ada; Türk-Fransız İlişkilerinde Hatay Sorunu (1918-1939), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul, 2005, s. 111-113. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri; ATAM Yay., Ankara, 2006, s. 842. Pehlivanlı-Sarınay-Yıldırım; s. 56-57. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 45 77’NCİ YIL DÖNÜMÜNDE HATAY’IN ANA VATANA KATILIŞ MÜCADELESİ ordusu olmayacak ve resmî dili Türkçe olacaktı.16 Milletler Cemiyeti Konseyine bağlı Uzmanlar Komitesi tarafından hazırlanan ve 29 Mayıs’ta Konsey tarafından kabul edilen rapora göre sancağın “ayrı bir varlık” olduğu hukuki olarak kabul ediliyordu. Ancak Suriye, bu kararı tanımadığını ilan etmişti.17 Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, 01 Kasım 1937’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin Beşinci Dönem Üçüncü Toplanma Yılını açarken olduğu gibi her platformda Hatay sorununu dile getirmiştir. Örneğin Fransız Büyükelçisi’ne 29 Ekim 1937’deki Cumhuriyet Balosu’nda şunları söylemiştir: “Ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almasam edemem. Büyük Meclisin kürsüsünden milletime söz verdim: Hatay’ı alacağım! Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem; yenilirsem bir dakika yaşayamam. Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lütfen bildiriniz ve doğrulayınız, Ekselans Büyükelçi…”18 Yine başka bir platformda da şunları söylemiştir: “Bu, benim kişisel sorunumdur... Durumu Büyükelçi’ye, daha başlangıçta açıkça ifade ettim. Dünyanın bu durumunda böyle bir sorunun Türkiye ile Fransa arasında silahlı bir anlaşmazlığa sürüklenmesi kesinlikle mümkün değildir. Fakat ben, bunu da hesaba kattım ve kararımı vermiş bulunuyorum. Şayet ufukta, bu yolda binde bir olasılık belirirse Türkiye Cumhurbaşkanlığından ve hatta Büyük Millet Meclisi üyeliğinden çekileceğim ve bir fert olarak bana katılacak birkaç arkadaşla beraber Hatay’a gireceğim. Oradakilerle el ele verip mücadeleye devam edeceğim.”19 1938 yılı başından itibaren Avrupa’da uluslararası ilişkiler giderek gerginleşmeye hatta Almanya ve İtalya’nın barışı tehditkâr tutumları belirginleşmeye başlamıştı. Bu tehdit karşısında Fransa için Türkiye ile arasını düzeltme ihtiyacı doğmuştur. İki ülke dış işleri bakanları arasında da yapıcı diyaloglar oluşmaya başlamıştı.20 Mart 1938’de Fransa ile yapılan centilmenler anlaşmasına göre yapılacak seçimlerde sancak meclisinde 41 sandalyeden 22’si Hatay Halk Partisi mensubu Türklere verilecekti. Anlaşmanın uygulanmasında yaşanan güçlükler sonucu ATATÜRK’ün 1938 Mayıs’ında çıktığı Adana ve Mersin gezisiyle buradaki askerî birlikleri denetlemesinin Fransa’da etki yaratması gecikmedi. Öte yandan Almanya’nın Avusturya’yı işgali ve Çekoslovakya’yı parçalaması ile oluşan tehlikeli durum da Fransa’nın tutumu üzerinde etkili oldu. Fransa, Mart 1938’de yapılan anlaşmanın gerekleri için harekete geçti.21 Günlerce süren müzakereler sonucu 03 Temmuz 1938’de Fransa ile Antakya’da anlaşma imzalandı. Buna göre sancağın toprak bütünlüğü, statüsü ve asayişi 6.000 kişilik kuvvet Meclisin son oturumunda Bekir Sami KUNT’un okuduğu 38 imzalı takrir 19 20 21 16 17 18 Ada; s. 125-128. Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; s. 123-125. Utkan Kocatürk; Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri; ATAM Yay., Ankara, 2007, s. 452. Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesinde Türk Ordusu; s. 167. Kocatürk; s. 453. Pehlivanlı-Sarınay-Yıldırım; s. 95. Ada; s. 158-168. Pehlivanlı-Sarınay-Yıldırım; s. 97. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 46 tarafından sağlanacak ve Hatay’ın iç ve dış güvenliği için Türkler ve Fransızlar iş birliği yapacaktı. ATATÜRK anlaşma haberini alır almaz Fransızların oyalama taktiğine tepki olarak Türk ordusunun derhâl Hatay’a girmesini emretti. Böylece Türk öncü kuvvetleri 04 Temmuz’da Hatay’a ayak bastı. Asıl kuvvetler ise 05 Temmuz’da Hatay’daydı. Türk ordusunun bu topraklara girmesi basında da büyük sevinçle karşılandı. Örneğin Yenigün gazetesinin haber başlığı şöyle idi: “Askerlerimiz Hatay’da. ATATÜRK’ün En Büyük Eserlerinden Biri Daha Tahakkuk Etti. Yirmi Yıldan Beri Hasretini Çekerek Özlediğimiz Kahraman Mehmetçiğe Kavuştuk.”22 1938 yazında yapılan seçim sonucunda 02 Eylül 1938’de Hatay Meclisi parlak bir törenle ilk toplantısını yaptı. Tayfur SÖKMEN devlet başkanlığına getirildi. Hükûmet kurma görevi ise devlet başkanı tarafından Abdurrahman MELEK’e verildi. Böylece Hatay Devleti kurulmuş oldu. Bayrağı Türk bayrağından biraz farklı olarak ortadaki yıldız boş olarak tasarlandı. O yıldız, ana vatana katılınca dolacaktı. Bu arada ağır hasta olan Büyük Önder ATATÜRK de 10 Kasım’da hayata gözlerini yumacaktı… Büyük Önder’in vefatı; Hatay Meclisinin gündemine de gelecek, vefattan dolayı duyulan büyük üzüntü milletvekilleri tarafından kürsüye taşınacaktı. Hatay Devleti, Eylül 1938’den 29 Haziran 1939’a kadar geçen yaklaşık 10 ayı aşkın süreçte yoğun teşkilatlanma içine girmiştir. Bu esnada Almanya’nın 15 Mart’ta Çekoslovakya’yı, İtalya’nın da Nisan 1939’da Arnavutluk’u işgali ile dünya, genel bir savaşın eşiğine gelmiştir. Türkiye ve İngiltere, Arnavutluk’un işgali üzerine bir toplantı yapmıştır. Fransa bu toplantıya katılmak istemişse de Türkiye buna razı olmamıştır. 12 Mayıs 1939’da yapılan Türk-İngiliz ittifakına Fransızlar da katılmak istemiş, Türkiye’nin Hatay ile ilgili isteklerini kabul etmiştir. Türk-İngiliz anlaşmasının aynısı, Fransa ile 23 Haziran’da Paris’te imzalanmıştır. Aynı tarihte Ankara’da imzalanan anlaşma ile de Hatay Türkiye’ye bırakılmıştır.23 29 Haziran 1939’da Hatay Meclisi son kez toplanmıştır. Hatay Başbakanı Abdurrahman MELEK; yaptığı konuşmasını şöyle bitirmiştir: “Artık biz susalım, tarih konuşsun!” 22 23 Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesinde Türk Ordusu; s. 188-203. Hatay Devleti, Devletten Millete Bir Sadakat Öyküsü; s. 265-266. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 47 TÜRKİYE ŞEHİTLERİNİ ANIYOR Bir vatan düşünün ki her karış toprağı kanla yoğrulsun, bir millet düşünün ki tek düsturu vatan sağ olsun… Öyle bir millet ki bu; kanıyla, canıyla, bütün varlığıyla sarılır toprağına, kolunu verir, bacağını verir, hatta canını verir ama gene de bir karış toprağını vermez düşmana… Vatan söz konusuysa eğer gerisi teferruattır onun için. Çünkü vatan; eli öpülesi anasıdır, gül yüzlü yâridir, mis kokulu bebesidir. Çünkü vatan, bu millet için her şeyden değerlidir! Bu uğurda binlerce yıldır gözlerini bile kırpmadan cephelere koştu yiğitlerimiz. Kurşun oldular, süngü oldular, yeri geldi etten duvar oldular. Siper ettiler gövdelerini, gazi oldular, şehit oldular! Malazgirt’te, Çaldıran’da, Balkanlarda, Yemen’de, Çanakkale’de veya Sarıkamış’ta… Ya da “vatan” diye bağrımıza bastığımız, anamızın ak sütü gibi helal bildiğimiz her bir karış toprakta, ne fark eder? Onlar bu topraklar uğruna canlarını verdiler. Kiminin adı kaldı sadece, kiminin adı bile yoktu, isimsiz kahramanlar olarak geçtiler tarihe… Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 48 Oysa onlar sayesinde kazanıldı bu vatan, onlar sayesinde yeşerdi yeniden umutla bu topraklar. Onlar ki hayatlarını verdiler ama geleceğimizi vermediler. Varsın isimleri olmasın, fark etmez. Çünkü onlar kanlarıyla, şanlarıyla tarihe geçtiler. İşte bu yüzden o kahramanları unutmamak, unutturmamak, onların vatan için neler feda ettiklerini gelecek nesillere aktarabilmek çok önemlidir. Çünkü bir millet tarihine sahip çıktığı kadar millettir. Çünkü geçmişini bilmeyen, tarihini iyi özümsemeyen milletler için gelecek belirsizdir. Şehitlerimizin hatırasına sahip çıkabilmek, onları yâd etmek ve gelecek nesillere tanıtabilmek maksadıyla Çanakkale Savaşlarının 100’üncü yıl dönümünde, 18 Mart 2015 tarihinde, Çanakkale Şehidi 57’inci Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey’in anılmasıyla başlayan “Şehitleri Anma Etkinliği”nde elli dört haftadır şehitlerimizi anmaktayız. Askerî Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığında hazırlanan Şehitler Galerisinde; Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı, Kore Harbi ve “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı, Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı, Sen şehit oğlusun incitme, yazıktır atanı, Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı!” Mehmet Akif ERSOY Kıbrıs Barış Harekâtı’nda şehit düşen kahramanlarımızı torunlarıyla buluşturmak, onların anılarını yâd etmek, onları yeni nesillere tanıtmak amacıyla düzenlenen “Türkiye Şehitlerini Anıyor” etkinliğinde şehitlerimize hak ettikleri saygıyı gösterebilmek adına bir şeyler yapabiliyor olmanın, yıllar sonra bile ruhlarına bir “Fatiha” armağan edilmesine vesile olmanın haklı gururunu ve huzurunu yaşıyoruz. 01 Ocak 2016 tarihinden itibaren bugüne kadar on üç hafta boyunca, on üç şehidimizi daha torunlarıyla buluşturduk. On üç şehidimizi daha hatırladık, hatırlattık. Vatan bildiğimiz bu toprakların onların mübarek ruhları üstünde yükseldiğini bir kez daha haykırdık! Hayatlarından vazgeçerek bizlere bir vatan ve özgür bir gelecek armağan eden şehitlerimiz; vatan size minnettardır. Ruhlarınız şad olsun!.. TÖREN HAFTASI TARİH 42 06.01.2016 Şehit P. Er Şevki Kurtuluş Savaşı 43 13.01.2016 Şehit P. Er Kasım Birinci Dünya Savaşı 44 20.01.2016 Şehit P. Yzb. Ahmet Cevat OLHON Kore Savaşı 45 27.01.2016 Şehit P. Er Ali KABAK Kore Savaşı 46 03.02.2016 Şehit P. Er Yusuf Birinci Dünya Savaşı ŞEHİT ADI ŞEHİT DÜŞTÜĞÜ SAVAŞ 47 10.02.2016 Şehit P. Tğm. Ahmet Birinci Dünya Savaşı 48 17.02.2016 Şehit P. Ütğm. Ali Tahsin Birinci Dünya Savaşı 49 24.02.2016 Şehit P. Er Emin Birinci Dünya Savaşı 50 02.03.2016 Şehit P. Er Ömer Birinci Dünya Savaşı 51 09.03.2016 Şehit P. Er Mehmet Birinci Dünya Savaşı 52 16.03.2016 Şehit P. Er Mustafa Birinci Dünya Savaşı 53 23.03.2016 Şehit P. Er Bayram KARATAŞ Kore Savaşı 54 30.03.2016 Şehit P. Er İsmail GİRİZOĞULLARI Birinci Dünya Savaşı Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 49 Sosyal Hiz. Uzm. Sinem AKSU, Sosyal Hiz. Uzm. Fatma PEKER, Psikolog Ebru YILDIZ* TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAŞAYAN TARİH YUSUF AKTUĞ Sinem AKSU: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Yusuf AKTUĞ: Ben Yusuf AKTUĞ. ATATÜRK’ün Samsun’a ayak bastığı yıl 24 Temmuz 1919 yılında eski Osmanlı Devleti sınırları içinde kalan Arnavutluk’ta doğmuşum. Kurtuluş Savaşı yıllarından sonra 1923 yılında mübadele sonucu Edirne’ye yerleşmişiz. Kendim Balkan göçmeni olduğumdan şartlar gereği ancak 8 yaşında ilkokula başlayabildim. Ortaokulu Edirne’de okudum. Liseyi okumak için abimin yanına Ankara’ya geldim. Daha sonra burada hem Kuleli Askerî Lisesine hem de Hava Sınıf Okuluna (Türk Kuşu) sınava girmek üzere başvuruda bulundum. Her iki okulun imtihanlarını kazandım. Küçüklüğümden beri en büyük amacının uçmak olmuştur. Küçükken havada uçan tayyareleri (uçakları) gördükçe bir gün bende bu şekilde uçacağımı hayal ederdim. Bu amaçla lisede Kuleli Askerî Lisesinin sınavlarını kazandığım hâlde uçmak hevesiyle Türk Kuşunu tercih edip astsubay olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevime başladım. Ömrüm boyunca da yaptığım iş ve aldığım * TSK Rehab. ve Bkm. Mrk. Bşk.lığı Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 50 sorumluluklardan dolayı hem mutlu oldum hem de büyük gurur duydum. Göreve başladıktan sonra 21 Ocak 1946’da benim gibi göçmen bir ailenin kızı olan Münire Hanım ile evlendim. Evliliğimizden dört çocuğumuz oldu. Bunların ikisi kız, ikisi erkekti. Onları da en iyi şekilde yetiştirmeye gayret ettik. Sinem AKSU: Çalışma yıllarınızla ilgili neler söylersiniz? Yusuf AKTUĞ: 1940 yılında Uçuş Okulunda astsubay olarak motorsuz uçakları kullanarak uçuşa başladım. İlk kadın pilotumuz Sabiha GÖKÇEN’le birçok uçuşa katıldım. Daha sonra motorlu, motorsuz bir çok uçağın hem uçuşunda hem de teknik olarak diğer işlemlerinde görev aldım. Bu görevleri gerçekleştirirken bir kısmında ölümle karşı karşıya geldim. Ama her seferinde başarılı bir şekilde görevimi tamamladım. Görevimi çok büyük bir aşkla devam ettirdim. Bu sayede neredeyse dünyanın birçok yerine uçtum. Çok çalışkan ve girişken bir asker olduğu için her göreve seçilerek gönderildim. Mesleğimde ilerlememi sağlayacak çeşitli kurslar aldım. Yine mesleğimle ilgili çeşitli zamanlarda öğretmenlik yaptım. Türk Silahlı Kuvvetlerine en iyi biçimde hizmet ettiğime inanıyorum. 1967 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli oldum. Bu tarihten sonra yine boş durmadım. Çalışırken öğrendiğim İngilizce sayesinde tur rehberliği ile uzun yıllar Kapadokya bölgesinde rehberlik hizmeti verdim. Özel firmalara ait uçuşlar yapmaya da devam ettim. Sinem AKSU: Bize bir anınızı anlatır mısınız? Yusuf AKTUĞ: Bunca yıllar içinde o kadar çok anım oldu ki size bir ikisini anlatayım. Görev yaptığım dönemlerde bizler çok iyi bir eğitim almıştık. Bu sayede de çoğu görevim uçuşlarda geçmiştir. Yine bu konuda bayağı deneyim kazandığım için yurt içi ve yurt dışı birçok göreve katıldım. Bir seferinde NATO aracılığı ile Türkiye’den İtalya’ya giderken çok kötü hava koşullarına rast geldik. Yağmur ve fırtınanın içinden geçerek İtalya’ya gidecekken uçak kontrolden çıktı. Uçak düşerken bizler de başımızı uçağın üst kısmına vurduğumuzdan yaralanmıştık. Bütün ekip yaralı hâlde iken daha önce yaşamadığımız hava koşulları içinde uçağın kontrolünü elime almayı başardım. Daha sonra uçağın kontrollü olarak İsviçre’ye inmesini sağladım. O gün hepimiz yaralı olarak kurtulduk ve çok ciddi ölüm riski atlatmıştık. Bunun gibi bir çok olay yaşadım. Bir seferinde de kalp krizi geçiren bir subayımızı kargo uçağıyla hastaneye yetiştirmiştim. O gün hayatını kurtardığım komutanımızla yıllar sonra karşılaştığımda bu durumu hatırlayıp bana hayatını borçlu olduğunu belirtmiş ve benim için ne yapabileceğini sormuştu. Bunun gibi birçok güzel olayda uçmak ve verilen görevleri layığıyla ye- rine getirmenin verdiği mutluluk ve hazzı emekli olana kadar yaşadım. Sinem AKSU: Görüyoruz ki uzun ve sağlıklı bir hayatınız var. Bu sağlıklı ve uzun yaşamayı neye borçlusunuz? Benim ailem bir çiftçi ailesiydi. Tütün, pancar, susam, buğday, kavun, karpuz ekilirdi. Bir de üzüm bağlarımız vardı. Büyük bir çiftlikte kalabalık bir ailenin içinde kendi yetiştirdiğim ürünleri yerdik. Bir de evin belirli bir yerinde toprak kazılır ve oraya kışlıklar konurdu. Bizler bunlarla beslenerek büyüdük. Hâlen yediklerime dikkat etmeye çalışıyorum. Ekmeği çok az yerim; az tuzlu, az yağlı yemek yemeğe dikkat ederim. Sabahları yoğurdun üstüne keten tohumu koyup öyle yer, ballı zencefil içerim. Günlük üç tane ceviz tüketirim. Benim ailemde de annem 106 yaşına kadar, büyükbabam 116 yaşına kadar yaşamışlar. Yani bizim büyüklerimiz de çok yaşamışlar. Şimdi ben de biraz önce anlattığım gibi düzenli beslenmeye dikkat etmeye çalışıyorum. Bunun yanında insan ilişkilerinde olumlu olmak, saygılı davranışlar sergilemek ve hayata olumlu bakmak bana göre hayatı uzun yaşamak için gereklidir. Yine günlük konuşmalarda erkek veya hanımefendilerle konuşurken gülümsemek ve olumlu yaklaşmak bana göre hayata güzel bakmanın bir gereğidir. Sinem AKSU: Bize buradaki tedavilerinizden bahseder misiniz? Yusuf AKTUĞ: Ben buraya dizlerimle ilgili tedavi almaya geldim. Burada egzersiz salonuna gidiyorum. Elektroterapide dizlerime tedavi uygulanıyor. Bir de havuz tedavim var. En çok da onu seviyorum. Su içinde daha rahat hareket ettiğim ve sonrasında duş alabildiğim için bana çok iyi geliyor. Tedavilerimden de fayda sağladığımı düşünüyorum. Sinem AKSU: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı? Yusuf AKTUĞ: Buradaki bütün çalışan personele verdikleri hizmetler ve güler yüzlerinden dolayı çok teşekkür ederim. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 51 TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ BAŞKANLIĞI “YAKIN TARİHİMİZİN CANLI TANIKLARI GAZİLERİMİZ” Fatma PEKER: Kendinizi bize tanıtır mısınız? Fırat ZORBA: Ben Gazi Uzm. Çvş. Fırat ZORBA. Aslen Kastamonu/Tosyalıyım. Babamın görevi nedeniyle bulunduğu Aydın’da, 1984 yılında ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam polis memuru, annem ise ev hanımıdır. Babamın tayini nedeniyle birkaç şehirde yaşadık. Babam emekli olduktan sonra da Tosya’ya yerleştik. Askerliğimi 2004 yılında, Erzurum’un Çat ilçesinde jandarma komando olarak yaptım. Askerliğe olan sevgi ve ilgimden dolayı hayatıma uzman çavuş olarak devam etmeye karar verdim. 2007 yılında açılan sınavda başarılı oldum. Uzman çavuşluğa Yeni Foça’da aldığım uygulamalı eğitimle ilk adımımı attım. Altı aylık eğitimi başarı ile tamamladıktan sonra Çakırsöğüt/Şırnak’ta uzman çavuş olarak göreve başladım. Fatma PEKER: Nasıl gazi olduğunuzu anlatır mısınız? Fırat ZORBA: Uzman çavuşluğumun ikinci yılında, yirmi beş yaşında Şırnak Cudi Dağı Kelga Tepesi’nde teröristler ile 2009 Haziran ayında girdiğimiz çatışma sırasında başımdan ağır yaralandım. Kanlar içinde yere yığıldığımda şehitlik mertebe- Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 52 sine ereceğimi düşünmüştüm. Yanımdaki silah arkadaşlarım da şehit olduğumu sanmışlar ancak nefes aldığım fark edilince zaman kaybetmeden helikopter ile Şırnak Askerî Hastanesine sevk edilmişim. Zorlu bir tedavi süreci geçirdim. Fatma PEKER: Tedavi sürecinden bize bahseder misiniz? Fırat ZORBA: Şırnak’ta hemen beyin ameliyatına alındım. Çok zor bir ameliyat geçirmişim. İki kere kalbim durmuş. Mucize eseri hayatta kalmışım. Ankara GATA’da ikinci bir ameliyat geçirdim. 30 gün uyandırılmamışım. Bu süreçte ailem ve sevdiklerim zor günler yaşamış. Sabırla iyi olmam için dua etmişler. GATA’da yapılan ikinci ameliyatta kafamın sağ tarafının 2/3’ü alınmış. 112 gün sonra gözlerimi açmışım. Doktorlar hayatım konusunda umutsuz konuşurken yaşasam bile konuşamayacağımı ve hareket edemeyeceğimi dile getirmişler. Ama ben tüm söylenenlere inat yaşama mücadelesi verdim ve yaşama arzumu hiç kaybetmedim. GATA’da ufak tefek konuşmaya ve tepki vermeye başladım. TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi Akut Bakım Kliniğine 2009 yılında ilk kez yatış yaptım. Yatış yaptığım esnada yatakta yatıyor, doğru düzgün hareket edemiyor, yemek bile yiyemiyordum. Benim ve bana bakan ailem için meşakkatli ve zor günlerdi. Bu süreçte ilgili ve güler yüzlü Akut Bakım Kliniği personeli bana ve aileme çok büyük destek oldu. Üç ay yoğun bir fizik tedavi ve rehabilitasyon döneminden geçtim. Yeme, konuşma ve hareket yeteneğimi yeniden kazanabilmem için bütün rehabilitasyon ekibi çaba gösterdi. Bu tedavi sürecinde hayli yol kat ettim. Kısıtlı da olsa ko- nuşabiliyor ve hareket edebiliyordum. Tedavi sürecimde bana annem ve babam refakat etti. Ailem ile birlikte çok uğraştık, çok çabaladık. Çok sıkıntılı dönemler atlattık. Kolay değildi bu uzun yolculuk. Moral depolamak için 1,5 ay memleketime gittim. Tosya’da yüzlerce araç ve coşkuyla yapılan karşılama sonrasında halkın ve devlet görevlilerinin evime yaptığı ziyaretler, içimdeki yaşama ve mücadele arzumu iyiden iyiye tetikledi ve ihtiyacım olan morali sağladı. TSK Rehabilitasyon Merkezine 45 gün sonra yüksek moral ile geri döndüm. Yoğun rehabilitasyon programı benim için yeniden başladı. 2011 Ağustos ayında başıma protez yapılmasına karar verildi. Başımın sağ tarafına protez yapıldı. Tedavilerim sonucunda ‘‘TSK’da Görev Yapamaz’’ kararı aldım ve malul gazi olarak emekli oldum. Fizik tedavim 2015 yılı itibarıyla devam etmekte olup destekle yürüyebiliyorum. Fatma PEKER: Gazilik sonrası neler yaşadınız? Fırat ZORBA: Tosya halkı ve Kaymakamlığı beni sahiplendi. Bayraklar ve dualarla yapılan yüzlerce araçlı karşılamadan sonra benim için bir engelli evi yapmak için ‘‘Bir tuğla da sen koy!’’ kampanyası başlatıldı. Devletim ve milletim el ele verdi. Tüm yurtta kampanyaya sahip çıktılar. 81 ilden getirilen topraklar ile temel atıldı. Yapılan bağışlar ile engelli yaşama uygun bir ev inşa ettiler. Şu anda ailem ile birlikte benim için inşa edilen bu evde yaşıyorum. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 53 TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ BAŞKANLIĞI Yaklaşık beş yıllık süreçte sağlığım ile ilgili beklediğim iyileşmeyi tam olarak yakalayabilmek için farklı tedavi yöntemlerini araştırdım. Manuel terapi, sülük tedavisi gibi alternatif tedavi yöntemlerinden de faydalandım. Ve ayağa kalkmamda kısmen de olsa etkisini gördüm. Yılmadan usanmadan çalıştım. Yapılan tedavilerin ardından 2012 yılının Gaziler Günü’nde ayağa kalktım. Şu anda sağ ayağımla adım atabiliyor, sol ayağımı sürükleyerek de olsa yürüyebiliyorum. Bu mücadeledeki yoluma azimle devam ediyorum. Sağlığım ile ilgili faydalı olabilecek farklı tedavi yöntemlerini ailem ile birlikte takip ediyor, imkânlarımı zorlayarak daha iyi olabilmek için uğraşıyorum. Bu süreçte ailem her zaman yanımda ve destek oldu. Onlara sonsuz teşekkürler ediyorum. Ağır ameliyatlar geçirdim. Ve bir mucize eseri hayattayım. Bu süreçte isyan etmedim. Şu anda tek isteğim sol ayağımla da adım atabilir hâle Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 54 gelmek ve evlenip kendi ailemi kurmaktır. Bunun için de elimden gelen çabayı göstermekteyim. Fatma PEKER: Merkezimizde sizi etkileyen şeylere örnek verir misiniz? Fırat ZORBA: TSK’nın güzide kurumlarından biri olan TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinde bizim için düzenlenen kültürel gezi, eğlence, konser, yemek gibi faaliyetler unutulmadığımızı göstermektedir. Özellikle merkezdeki en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm çalışanların bizlere gösterdiği ilgi, sevgi ve saygı; sıkıntılarımızdan uzaklaşarak moral bulmamızı sağlamaktadır. Fatma PEKER: Son olarak ne söylemek istersiniz? Fırat ZORBA: Tedavi sürecinde desteklerini eksik etmeyen, beni yalnız bırakmayan; başta ailem olmak üzere görev yaptığım birliğimdeki arkadaşlarım, komutanlarıma ve TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezini gazilerin ikinci evi olarak görmemizi sağlayan TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinin tüm personeline büyük destekleri için çok teşekkür ederim. Ayrıca bu merkezin hizmetlerinin geliştirilerek devamının sağlamasını bekliyorum. TSK ailesinin bir ferdi olmaktan ve yaşadığım hain olaylardan sonra aldığım “Gazi” unvanından dolayı büyük bir onur duyuyorum. Hayat güzel ve yaşamaya değer… TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİNDE PSİKOLOJİK REHABİLİTASYON UYGULAMALARI Rehabilitasyon; hastalıkların ilaç, cerrahi, fiziksel yöntemler ve yardımcı cihazlarla kısmen veya tamamen giderilmesi ve hastanın fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik bakımdan bağımsızlığının sağlanmasına yönelik yapılan tüm çalışmaları kapsamaktadır. TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinde çeşitli kazalar, silahlı çatışma, doğal afetler, fiziksel hastalıklar gibi nedenlerle fiziksel engelli olan hastalara rehabilitasyon programı uygulanmaktadır. Engelliliğe neden olan bu olaylar, kişilerin fiziksel bütünlüğünü bozucu etkisi olan travmatik yaşantılardır. Bu hasta gruplarında gerek travmatik bir olaya maruz kalma gerekse engelliliğin yaşamın birçok alanına yönelik olumsuz etkileri sebebiyle bazı psikolojik bozukluklar da görülebilmektedir. Bu yüzden “psikolojik rehabilitasyon”, uygulanan rehabilitasyon programının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Travmatik bir olay sonrası fiziksel engelli olan hastalarda görülebilen psikolojik bozukluklar; duygu-durum bozuklukları (majör depresif bozukluk, distimik bozukluk), travmayla ilişkili bozukluklar (travma sonrası stres bozukluğu, akut stres bozukluğu), anksiyete bozuklukları (yaygın anksiyete bozukluğu, fobik bozukluklar, panik bozukluk) ve kognitif bozukluklar olarak sıralanabilir. Psikolojik rehabilitasyon kapsamında; 1-Hasta bireysel görüşme ve psikolojik testlerle değerlendirilmektedir. 2-Sorun tespit edilen hastaların sorun alanlarına göre uygun tedavi ve terapi yöntemleri belirlenmektedir. İlaç tedavisi gerektiği düşünülen hastaların psikiyatri uzmanına yönlendirilerek değerlendirilmeleri sağlanmaktadır. 3-Tespit edilen sorun alanına yönelik olarak terapi planlaması yapılmakta ve hedefler belirlenmektedir. 4-Bu plan ve hedefler doğrultusunda terapi uygulaması yapılmaktadır. 5-Terapinin sonuçları değerlendirilmektedir. Terapide hastaların merkezimizde tedavi süreleri de dikkate alındığında çoğunlukla çözüme yönelik kısa süreli, sorun odaklı ve destekleyici terapi teknikleri tercih edilmektedir. Çoğunlukla bilişsel-davranışçı terapiler, destekleyici terapiler, grup terapileri uygulanmakta; bunun yanı sıra nöropsikolojik test değerlendirmesi, akut dönem hastalarıyla birlikte refakatçilerine de rehabilitasyon süreci hakkında bilgilendirme, destek ve bu sürece uyum konusunda görüşülmesi, omurilik hasarına bağlı gelişen cinsel fonksiyon kayıplarına Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 55 TSK REHABİLİTASYON VE BAKIM MERKEZİ BAŞKANLIĞI yönelik değerlendirme ve rehabilitasyon, rehabili- gösteren psikolog demeyeceğim, yaşam mimarım tasyon sürecine uyum, tedavi sürecinde karşılaşı- Sayın Ebru YILDIZ Hanım’a ve onun şahsında bu lan zorluklar ve sorunlar, bunlarla baş etme yolla- mesleğe gönül vermiş, tüm yaşam mimarlarına te- rına yönelik bireysel görüşmeler de yapılmaktadır. şekkür ediyorum.” TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinde 01 Ağustos 2015’te operasyon sırasında verilen psikolojik rehabilitasyonla ilgili, omurilik yaralanan iç güvenlik yaralısı A. Karaaslan’la yaralanmalı bir vazife malulü ile yapılan görüş- yapılan görüşmeden de bir bölüm sunulmuştur: meden alınan bir bölüm, merkezimizde verilen “T- Tedaviniz boyunca aldığınız psikolojik re- psikolojik rehabilitasyon hizmetlerini çok iyi özet- habilitasyonla ilgili neler söyleyebilirsiniz? Yaşamı- leyecektir: nızda ne gibi yansımaları oldu? “Adım M. Altunbay. 33 yaşındayım. 2004 yı- H- Buraya geldiğim dönemde hastalığım, lında Kıbrıs’ta vatani görevimi yaparken görev sıra- tedavisinin ne kadar zaman alacağı, ne tür aşama- sında geçirdiğim bir trafik kazası sonucu tekerlekli lardan geçeceğim, korku ve kaygılarımla nasıl baş sandalyeye bağlı kaldım. Gençliğimin en aktif döne- edebileceğimle ilgili fazla bir bilgim yoktu. Psikologla minde fiziksel engelli oluşum, birçok psikolojik prob- yaptığım görüşmelerde hem rehabilitasyon süreciyle lemi de beraberinde getirmişti. Zaman içinde psiko- ilgili bilgi sahibi oldum hem de korku ve kaygıları- loğumla yaptığım görüşmelerle yeniden bir öz güven mın nasıl üstesinden geleceğimle ilgili çalıştık. Artık kazanmıştım. Görüşmelerin hayatıma en önemli hiçbir şey yapamayacağımı düşünüyordum. Oysa yansımalarından biri, kayıplarımı ve ihtiraslarımı bir şimdi biliyorum ki içinde bulunulan her durumda kenara bırakarak sahip olduğum değerlerle mutlu ve koşulda yapılabilecek bir şeyler mutlaka ki var. olmayı öğrenebilmekti. Yeni yaşamımda artık yeni Hedeflerime ulaşabilmek için çabalamam gerekiyor. hayallerim ve hedeflerim vardı. Bunlara ulaşmak için Çabalarsam, uğraş verirsem bu hedeflerin çoğuna yeni bir mücadele azmi de kazanmıştım. ulaşabilirim. Buna gönülden inanıyorum. Yol göste- Bu yeni hayatıma fedakâr bir eş, dünya tatlısı riciliği konusunda psikoloğuma teşekkür ediyorum.” bir çocuk da katıldı. Telkin ve tavsiyeleriyle bana yol Rehabilitasyon uzun, çoğu zaman zorlu geçen, hastaların her aşamada desteklenmesini gerektiren bir katılımları son süreçtir. derece Hastaların önemlidir. tedaviye Çünkü rehabilitasyon hastaya verilen bir hizmet değil, hastayla birlikte yapılan bir çalışmadır. Tedaviye katılımı engelleyen psikolojik sorunların en aza indirgenmesi, hastanın rehabilitasyon sürecine katılımını da artıracaktır. Psikolojik rehabilitasyon sürecinde amaç kişilerin fiziksel hastalıklarına eşlik eden psikolojik sorunlarına etkin bir şekilde müdahale ederek sorunun etkisini azaltmak veya ortadan kaldırmak, stresle baş etme güçlerini artırmak, yaşam kalitelerini yükseltmek ve fizik tedaviye uyumlarını ve katılımlarını artırmaktır. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 56 Bu amaçlara ulaşmak için kullanılan birçok suz otomatik bir düşüncesi olan ve bu yüzden bu yöntem ve teknikler mevcuttur. Hastanın sorunu- tür ortamlara girmeyi tercih etmeyen bir hastayla nun niteliği ve hastanın bazı kişisel özelliklerine terapi sürecinde bu düşünceyle alternatif olarak bağlı olarak hangi yöntem ve tekniklerin kullanıla- “Düşündüğüm kadar dikkat çekmem ve herkes cağına karar verilmektedir. Sıklıkla kullanılan yön- bana acıyarak bakmaz.” gibi bir düşüncenin yer temler şu şeklide sıralanabilir: değiştirmesi sağlanır. Birtakım davranışçı ödevler- -Grup Terapileri: Aynı türden sorun yaşa- le bu düşünce pekiştirilir. Sosyal ortamlara girmesi yan hastalardan 6-8 kişilik gruplar oluşturularak ve bu ortamı gözlemleyip bunları kayıt formuna hastaların sorunlarını grupta paylaşmaları, o so- kaydetmesi istenir. Bu kayıtlar terapinin ilerleyen runu başkalarının da yaşadığını anlamaları ve bu süreçlerinde birlikte değerlendirilir. Hasta sosyal sorunlara yönelik çözüm yolları hep birlikte bulun- ortamlara katıldıkça alternatif düşüncesinin doğ- maktadır. ruluğunu fark etmeye başlar. -Maruz Bırakma ve Sistematik Duyarsız- -Relaksasyon (Gevşeme) Egzersizleri: laştırma: Özellikle travma sonrası stres bozukluğu Daha çok anksiyete (kaygı) bozukluklarında kulla- yaşayanlara 8-10 seans uygulanmakta ve hasta her nılan bir yöntemdir. Örneğin düşme kaygısı yaşa- seansta, yaşadığı travmatik olaya hayalleme tekni- yan bir hastayla önce imajinasyon (hayalleme) yo- ği ile maruz bırakılarak olayı yeniden yaşantılama- luyla relaksasyon sağlanır. Hasta zihinsel olarak bu sı, stres semptomlarının azalması ve sistematik bir kaygıyı yendikten sonra kademeli bir şekilde ger- şekilde duyarsızlaşması. çek yaşamında hastaya refakat edilerek kaygının -Bilişsel Davranışçı Terapiler (BDT): İnsan- üzerine gitmesi ve bu kaygısı yenmesi hedeflenir. lar için duygu-düşünce ve davranış birbiriyle iliş- TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezinde kili üç kavramdır. Düşüncelerimizin içeriğine göre iç güvenlik yaralılarına, malul gazilere ve diğer duygu ve davranışlarımız şekillenir. BDT’de has- hastalara verilen psikolojik desteğin amacı; yara- tayla birlikte hastanın olumsuz otomatik düşün- lanma sonrası yaşamı yeniden düzenlemek, kişiyi celeri belirlenerek bunların yerine olumlu içerikli sorunlarıyla baş etme konusunda desteklemek, alternatif olumlu düşünceler geliştirerek terapi bir yandan fizik tedavi süreci devam ederken diğer seansı içinde bunların yer değiştirmesine yönelik yandan da eş, anne, baba, çalışan, üreten bir insan çalışmalar yapılır. Hastadaki davranışsal değişim- olma gibi rolleri de devam ettirebilmelerinde yol ler takip edilir. Örneğin “Kalabalık bir ortama girdi- göstermek, topluma yeniden katılımlarını sağla- ğimde herkes bana acıyarak bakar.” şeklinde olum- mada rehberlik etmektir. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 57 Hv. Kont. İhb. Yzb. Göksu URKAN* ELEKTRONIK HARP EĞITIM FAALIYETLERININ ÇOK BOYUTLU ÖNEMI VE ELEKTRONIK HARP SISTEMLERININ GERÇEĞE YAKIN ŞARTLARDA TEST EDILMESI (Elektronik Harp Test ve Eğitim Merkezi-EHTEM Örneği) Giriş İkinci Dünya Savaşı esnasında öne çıkan en ilginç ve aynı zamanda savaşın kaderini değiştiren olaylardan bir tanesi, 1943 yılının Temmuz ayında İngiliz ve ABD Hava Kuvvetleri tarafından o zamana kadar emsali görülmemiş çapta ve ağırlıkta gerçekleştirilen stratejik hava taarruzu olan “Hamburg Saldırısı” (Gomorrah Harekâtı) esnasında İngilizler tarafından tarihte ilk defa kullanılan “Pencere (Window)” taktiği olmuştur. “Pencere” o dönem kullanılan “chaff”in ilkel sürümünün kod adıdır. İngilizler savaş esnasında radarlarla yönlendirilen Alman uçaksavarları ve yine radarlarla yönlendirilen gece uçuş kabiliyetine sahip Alman savaş uçakları karşısında ağır kayıplar vermeleri sebebiyle bu çok ince metal levhalar (chaff ) ile düşman radarlarını yanıltma taktiğini geliştirmeye ihtiyaç duymuşlardır.1 Aslında İngilizler ve Almanlar bu tekniği birbirlerinden bağımsız olarak aynı dönemde bulmuşlardır. Ancak Almanlar, bu silahın karşı tarafa Şekil 1: Gomorrah Harekâtı esnasında İngilizler tarafından CHAFF geçtiği takdirde kendilerine karşı kullanımı (Hamburg, 1943) (Kaynak: http://ww2db.com/) kullanılacağından endişe duyarak * EHTEM Tb.K.lığı 1 Mike Pywell-Martin Welch; Electronic Warfare Test and Evaluation, NATO AG-300-V28, Brüksel, 2012, s. 32. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 58 kullanım emrini askıya almışlardır. Ayrıca dönemin Alman Lideri Hitler’in emri ile “chaff” ile ilgili her türlü belge saklanmıştır.2 İngilizler ise İngiliz Başbakanı Churchill’in direktifi ile gerekli tedbirleri alarak ilk defa icra ettikleri Gomorrah Harekâtı’nda bu tekniği kullanmışlardır. Harekât toplamda 7 gün 8 gece sürmüş, “chaff” sayesinde İngilizler stratejik bombardıman harekâtını karşılarında etkili bir tehdit olmadan uygulayabilmiş, hava şartlarının da olumlu etkisiyle istenen hedeflere kolayca ulaşılabilmiştir. Yarattığı yıkımın büyüklüğü ve yaşanan sivil kayıpların fazlalığından dolayı daha sonra İngilizler tarafından bu harekât için “Almanya’nın Hiroşima”sı şeklinde değerlendirilme yapmıştır.3 Klasik NATO tanımı olarak elektronik harp; elektromanyetik spektrumu ya da yönlendirilmiş enerjiyi kontrol etmek maksadıyla elektromanyetik yayınların aranması, tespit edilmesi, teşhis edilmesi, elektromanyetik spektrumun düşman tarafından kullanımının mümkün olduğunca önlenmesi, antiradyasyon füze (ARM) kullanımı dâhil elektromanyetik ve yönlendirilmiş enerji kullanarak taarruz edilmesi ve düşmanın spektrumu kullanımını engellerken dost kuvvetlerin kullanımını düşmanın benzeri faaliyetlerine rağmen sağlamak anlamına gelmektedir.4 Elektronik harp konusunu daha iyi anlayabilmek için tarihî perspektiften elektronik harbin hangi buluşlarla hangi aşamalardan geçerek şimdiki düzeye ulaştığını incelemeye devam etmemiz gerekmektedir. Elektronik Harp Tarihi Elektronik harp tarihi 1864 yılında İskoç Bilim İnsanı James Clerk Maxwell’in matematiksel olarak elektromanyetik dalgaların boşlukta hareket edebildiğini kanıtlaması ve 1896 yılında İtalyan Mucit Marconi’nin ABD’de “kablosuz telgraf” (radyo) patenti alması ve devamında yine Marconi’nin uzun mesafeli “radyo” iletişimi çalışmalarına başlamasına kadar uzanır.5 Elektronik harbin harp tarihinde kullanımı ile ilgili muhtelif kaynaklarda farklı ifadeler yer alsa da bilinen ilk uygulama olarak 1855 yılında kablosuz telgrafın ilkel sürümünün ilk modern savaş olarak kabul edilen Kırım Savaşı’nda İngiltere, Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu arasında Ruslara karşı kullanılması kabul edilebilir.6 Elektronik taarruz amacıyla kullanımı ise 1905 yılında Rus-Japon Savaşı’nda Tsushima Boğazı’nda bir Japon savaş gemisi tarafından yeri tespit edilen Rus filosu telsiz operatörünün yerini tespit eden geminin telsiz bağlantısını engellemek maksadıyla farkında olmadan Japon gemisinin telsiz muhaberesini baskı altına alması kabul edilebilir.7 İkinci Dünya Savaşı günümüzün elektronik harp teknolojisinin oluşması açısından önemli ve yoğun faaliyetlere sahne olmuştur. Uçakların yerinin tespiti için radarın kullanımı; komuta kontrol açısından telsiz kullanımının öneminin anlaşılması, uçaklar tarafından hedeflere taarruz yapılırken radyo sinyallerinden faydalanılması gibi imkân ve kabiliyetler geliştirilmiş ve her geliştirilen imkân ve kabiliyete karşı olarak ise düşman tarafından karşı tedbir geliştirme yoluna gidilmiştir.8 Winston Churchill İkinci Dünya Savaşı esnasında radar ve diğer elektronik harp uygulamaları ile savaşta üstünlüğü yakalamak için yaşanan bu müthiş mücadele için “Büyücüler Savaşı (Battle of the 4 5 6 2 3 7 8 Ahmet Naci Ünal; Elektronik Harp Temelleri, Hava Harp Okulu Yayınları, İstanbul, 2008, s. 20. http://www.nationalarchives.gov.uk/cabinetpapers/help/glossary-b.htm bk. “Battle of Hamburg”. Joint Publication 3-51, Joint Doctrine for Electronic Warfare. Washington, DC: Joint Staff, 7 April 2000. http://web.pdx.edu/~bseipel/Lecture%20notes%206-%20203%20EMwaves.pdf; (Erişim Tarihi: 04.01.2016). http://www.navygollies.com/resources/History/EW_History/EWHistory.pdf; (Erişim Tarihi: 04.01.2016). http://www.inventingeurope.eu/ story/eye-witnessing-the-war-in-the-crimea-telegraph-vs-camera; (Erişim Tarihi: 07.01.2016). http://ew30.blogspot.com.tr/2009/12/such-is-reliance-on-electromagnetic-em.html; (Erişim Tarihi: 03.01.2016). Pywell-Welch; s. 31. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 59 ELEKTRONIK HARP EĞITIM FAALIYETLERININ ÇOK BOYUTLU ÖNEMI VE ELEKTRONIK HARP SISTEMLERININ GERÇEĞE YAKIN ŞARTLARDA TEST EDILMESI Şekil 2: İkinci Dünya Savaşı esnasında RADAR’ın önemini vurgulayan propaganda görseli. (Kaynak: Time; 1944, “RADAR’lar Savaşı Kazanacaktır”, http://www.vectorsite.net/.) Wizards)” deyimini kullanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda düşman tarafların radarla gece seyrüsefer ve radarları yanıltma konusunda verdikleri mücadele için ise “Işınlar Savaşı (Battle of Beams)” ifadesi kullanılmıştır.9 Soğuk Savaş Dönemi esnasında yaşanan Vietnam Savaşı ise entegre Sovyet yapımı hava savunma radar ve füze sistemlerini kullanan ve savaş süresince bunların kullanımı konusundaki kabiliyetlerini geliştiren Kuzey Vietnam ordusu karşısında ABD’nin karşı tedbirler geliştirmesini zorunlu kılmıştır. O dönem sadece stratejik bombardıman ve keşif uçaklarında bulunan elektronik koruma sistemleri “Radar Uyarı Cihazı [Radar Warning Receiver (RWR)]” ve “Kendini Koruma Amaçlı Karıştırıcılar [Self Protection Jammer (SPJ)]”, Vietnam’da yaşanan tecrübelerden sonra diğer taktik savaş uçaklarında da donatılmıştır. Vietnam Savaşı esnasında kullanılmaya başlanan bir diğer yenilik de yerden havaya füze (SAM) sistemlerini baskı altına alacak sinyal tespit, teşhis ve antiradyasyon füze (ARM) elektronik harp donanımına sahip “F-105G Wild Weasel” uçaklarının geliştirilmesidir. Bu durum modern savaş tarihinde düşman silah sistemlerini öncelikle yok etme taktiği yerine baskı altına alınması konusunda yeni bir çağın başlangıcı olmuştur.10 1970’ler ve 1980’ler “düşük görünürlük (low observable)” ile ilgili teknolojik çalışmaların yoğun olduğu bir döneme sahne olmuştur. İlk defa 1985 yılında harekât görevine verilen ABD tarafından düşük görünürlük esas alınarak tasarlanan ve üretilen F-117A uçağı bu alanda bir ilk olmuştur. F-117A düşük görünürlük konusundaki üstünlüğünü 1991 yılında Çöl Fırtınası Harekâtı’nda Irak tarafından uygulanan güçlü hava savunma tedbirlerinden etkilenmeyerek kanıtlamıştır.11 http://www.vectorsite.net/ttwiz.html; (Erişim Tarihi: 03.01.2016). Pywell-Welch; s. 33. 11 Ali Can Küçüközyiğit; Electronic Warfare (EW) Historical Perspectives and its Relationship to Information Operations (IO)-Considerations for Turkey, Monterey, California, Naval Postgraduate School, s. 62. 9 10 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 60 Elektronik Harp Konusunda Güncel Gelişmeler “Yönlendirilmiş Enerji Silahlarındaki (YES)” gelişmeler, elektronik harbin ve dolayısıyla harp ortamının geleceğini şekillendirecek gelişmelerin başında gelmektedir. YES günümüzde daha çok lazer teknoloji uygulamaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tür silahlar 2015 yılı itibarıyla ABD deniz platformlarında test aşamasında kullanılmaya başlanmıştır. ABD, 2020 yılı itibarıyla yönlendirilmiş enerji silahlarını deniz platformlarından sonra Şekil 3: ABD Donanma Araştırma Ofisinin (ONR) desteklediği proje hava platformlarında özellikle kapsamında üretilip USS Ponce gemisine monte edilmiş lazer silah sistemi. de savaş uçaklarında kullanmayı (Kaynak: cnas.org.) planlamaktadır. İlk örnek tip olarak F-15 savaş uçakları bu projeye dâhil edilmiştir.12 Lazer teknolojisine sahip silah geliştirme çalışmaları sadece ABD tarafından değil, Rusya, Çin ve İsrail tarafından da yapılmaktadır.13 Şekil 4: Kızılötesi (IR) güdümlü tehditlere karşı savunma (Kaynak: EHTEM Tb. K.lığı) 12 13 http://edition.cnn.com/2015/12/17/politics/us-air-force-laser-fighter-jet-weapons-research/; (Erişim Tarihi: 04.01.2016). http://edition.cnn.com/2015/12/17/politics/us-air-force-laser-fighter-jet-weapons-research/; (Erişim Tarihi: 04.01.2016). Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 61 ELEKTRONIK HARP EĞITIM FAALIYETLERININ ÇOK BOYUTLU ÖNEMI VE ELEKTRONIK HARP SISTEMLERININ GERÇEĞE YAKIN ŞARTLARDA TEST EDILMESI Lazer teknolojisi konvansiyonel silahlara göre daha süratli, daha doğru hedefleme ve en önemlisi çok daha az maliyetle harekât ortamında kullanılmakta ve idame ettirilebilmektedir. Elektronik Harp Test ve Eğitim Merkezi (EHTEM) 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığına bağlı Konya’da konuşlu Elektronik Harp Test ve Eğitim Merkezi (EHTEM) Tabur Komutanlığı, elektronik harp konusunda dünya genelinde uygulanan test aşamaları olan “Ölçme Tesisleri [Measurement Facilities (MFs)]”, “Sistem Entegrasyon Laboratuvarları [System Integration Laboratories (SILs)]”, “Kapalı Devre Donanım Test Tesisleri [Hardware-In-The-Loop (HITL) Facilities]”, “Kurulmuş Şekil 5: Yer Tehdit Sistemi (SAM) (Kaynak: EHTEM Tb. K.lığı) Sistem Test Tesisleri [Installed System Test Facilities (ISTFs)]”, “Açık Hava Sahaları [Open Air Ranges (OARs)]” ve “Modelleme ve Simülasyon [Modelling and Simulation (M&S)]” aşamalarından14 öncelikle “Açık Hava Sahası” test aşamasını karşılamakta ve diğer test imkânları içinde yapılan çalışmalara olanak sağlamaktadır. EHTEM Açık Hava Sahasının (AHS) sağladığı avantajlar; - Muharebe şartlarına en yakın eğitim ve test ortamını sunması, - Yeni taktikler geliştirme imkânı, - Etkili ve objektif değerlendirme olanağı, - Araştırma-geliştirme faaliyetlerine uygun zemin sağlaması olarak sıralanabilir.15 EHTEM Tabur Komutanlığı envanterinde bulunan çeşitli hakiki/simüle silah ve tehdit sistemleri ile bünyesindeki EHTEM Test Sahasının bu tür tatbikatlar için gerekli altyapıya sahip olması sebebiyle TSK çapında icra edilen müşterek elektronik harp tatbikatlarına başarılı bir şekilde ev sahipliği yapmaktadır. EHTEM; hâlihazırda Türk Silahlı Kuvvetlerinde mevcut tüm uçucu platformların sahip oldukları elektronik harp sistem donanımlarını ve yazılımlarını kullanarak gerçeğe en yakın harekât şartlarında elektronik harp eğitimleri yapmalarına ve bu alanda çalışmalar yapan millî kuruluş ve şirketlerin geliştirdikleri donanım ve yazılımlarını test etmelerine imkân sağlayan Türkiye’deki tek oluşumdur. EHTEM Tabur Komutanlığında eğitim almaya gelen Kara, Deniz, Hava, Jandarma ve Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı uçucu birlikler; eğitimlerin sonunda gerçek zamanlı kıymetlendirme ve değerlendirme imkânları ile verimli ve yüksek standartlarda eğitim seviyesine ulaşmaktadır. 14 15 Welch ve Pywell; s. 39. Pywell-Welch; s. 161. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 62 Şekil 6: Yer Tehdit Sistemi (SAM) iç görünüşü (Kaynak: EHTEM Tb. K.lığı) Konya’da icra edilen Anadolu Kartalı vb. çok uluslu ve millî tatbikatlarda asli eğitim verici birlikler arasında yer alan EHTEM Tabur Komutanlığı, tatbikatları aktif olarak desteklemektedir. Sonuç Yukarıda anlatılan tarihsel ve güncel örneklerde de görüleceği üzere elektronik harp, harp sanatının buz dağının görünmeyen kısmı gibidir. Modern askerî teknoloji ilerledikçe buz dağının bu görünmeyen kısmının ne kadar büyük olduğu her geçen gün daha fazla ortaya çıkmaktadır. Teknolojiye sahip olma, günümüz dünyasında güç sahibi olmayla eş değer bir olgudur. Bu bağlamda teknolojik gelişmeleri yakından takip etmek ve ileri teknolojiye sahip olmak ülkemizin vizyonunda en üst sıralarda yerini almalıdır Teknolojik ilerlemelerle beslenen elektronik harp bir güç çarpanı olarak ülke savunmasında vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Elektronik harp gerek istihbarat gerekse araştırma geliştirme ve test faaliyetleri nedeniyle harp zamanından çok daha fazla oranda barış zamanında kullanım özelliği taşımaktadır. Tüm harekât faaliyetlerinde olduğu gibi elektronik harp faaliyetlerinin icrasında da müştereklik, yeni teknolojilerin hayata geçirilmesi ve yeni taktikler geliştirilmesi önemlidir. EHTEM Tabur Komutanlığı sahip olduğu uluslararası alandaki tecrübe, altyapı ve donanım kabiliyetleri ile uygun bir elektronik harp ortamını sağlamakta, en kaliteli eğitim ve test hizmetlerini vermeyi hedeflemektedir. Önümüzdeki süreçte kısa vadede gerçekleşmesi planlanan Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki tüm elektronik harp birlikleri ve unsurlarının 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığı çatısı altında Elektronik Harp Grup Komutanlığı olarak Konya’da birleştirilmesi projesi ile 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığı uluslararası tatbikatları icra edebilme imkân ve kabiliyetlerine ilave olarak elektronik harp konusunda bir “mükemmeliyet” merkezi olma yolunda ilerlemektedir. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 63 Dz. Yzb. Şenol KURT* GELECEĞİN DENİZ HAREKÂT ORTAMININ VAZGEÇİLMEZ UNSURLARI: İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI Giriş İnsansız sistemler; gelişen teknoloji ile birlikte daha da yaygınlaşacak, mevcut uygulamalar ve düzende konseptsel değişiklikler yaşanmasına sebep olacaktır. İnsansız sistemlerin kullanımı, Deniz Kuvvetlerinde her geçen gün artacaktır. Yaşanan teknolojik gelişmelere paralel olarak sadece insansız sistemlerin sayısı değil, kullanım alanı da gün geçtikçe artacak ve geniş bir spekturumda görev icra eden çok fonksiyonlu insansız sistemler, harekât ortamında yerlerini alacaktır. Bu sistem ve araçların kullanım alanları, mekatronik ve bilişim başta olmak üzere teknolojik gelişmeler çerçevesinde her geçen gün genişlemekte; dost/düşman ayrımı yapmaktan düşman unsurlara angajman gerçekleştirebilmeye, tanımlanmış deniz resminin tesisinden deniz kontrolünün sağlanmasına kadar tüm Deniz Kuvvetleri faaliyetlerini etkileyecek bir boyuta ulaşmaktadır. Deniz Kuvvetlerinin ve müşterek unsurların yurt savunması, terörizmle mücadele, asimetrik harp ve konvansiyonel savaş kabiliyetlerini artırmada çok önemli role sahip insansız deniz araçları (İDA); ülkenin bölgesel, uluslararası ve küresel boyuttaki düşmanlarına karşı caydırıcılığı konusunda da destek sağlayacaktır. Bu bağlamda İDA’lar, muhabere ve operatör ihtiyaçlarını azaltmak maksadıyla gün geçtikçe yüksek seviyede otomatikleştirilecektir. İDA’lar deniz harekât ortamında istihbarat, keşif, gözetleme ve düşmana angaje olmak maksatlarıyla temel harp nevilerinde daha yoğun kullanılacaktır. Bu kapsamda Deniz Kuvvetleri tarafından imkân ve kabiliyetlerin artırılması için İDA’ların muharebe alanına yerleştirilmesi ve geliştirilmesi ön plana çıkacaktır. Kuvvet yapılarını şekillendiren ve mevcut sistemleri modernize eden karar vericiler için İDA’lar artık hayati önemde olacaktır. * Deniz Harp Akademisi K.lığı Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 64 1. Tarihçe İDA’ların geliştirilme gayretleri, İkinci Dünya Savaşı Dönemi’ne dayanmaktadır. Alman Deniz Kuvvetleri tarafından intihar saldırıları düzenlemek maksadıyla kullanılan patlayıcı yüklü tekneler zaman içinde geliştirilmiş ve Kanada tarafından yapılan çalışmalar kapsamında geliştirilen COMOX isimli İDA, 1944 yılında icra edilen Normandiya Çıkarması öncesi kıyıların dumanlanması maksadıyla üretilmiş ancak görevlendirilmemiştir.1 İkinci Dünya Savaşı sonrasında İDA’ların kullanım alanı genişlemiş ve 1946 yılından itibaren ABD tarafından atom bombasının kullanıldığı bölgelerde, radyoaktif su örnekleri toplamak maksadıyla kullanılmaya başlanmıştır. 1950’lerden itibaren ABD Deniz Kuvvetleri Mayın Savunma Laboratuvarı tarafından üzerinde çalışılan İDA, 1954 yılında mayın tarama maksatlı kullanılmış ve zaman içinde İDA’ların “Mayın Karşı Tedbirleri” (MKT) faaliyetlerinde kullanımı giderek artmıştır.2 1960’larda ABD tarafından 23 ft’lik bir fiberglas tekne, uzaktan kumandalı çalışan bir mayın tarama aracı (chain drag) olarak modifiye edilmiş ve bu botlardan bir kısmı, Vietnam’daki mayın tarama harekâtı için Nha Be’de3 bulunan Mayın Komodorluğu emrinde görevlendirilmiştir.4 Mayın temizleme maksatlı İDA geliştirme çabaları devam etmiş ve 1990’larda manyetik ve akustik tarama kabiliyeti olan sistemler geliştirilmiştir.5 1990’lardan itibaren İDA’ların araştırma faaliyetleri ve sivil uygulamalar için kullanımı başlamıştır. Massachusetts Institute of Technology (MIT) tarafından 1993 yılında farklı görevleri icra etmek maksadıyla ARTEMIS isimli ilk İDA’lardan biri üretilmiştir. ARTEMIS, zaman içinde geliştirilmiş ve birçok sivil alanda kullanılan İDA’lar faaliyet göstermeye başlamıştır.6 1990’ların sonlarından itibaren İDA’lar yaygın olarak istihbarat ve keşif/gözetleme (İKG) maksatlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. ABD tarafından üretilen ilk prototipler, OWL ve ROBOSKI olarak adlandırılmıştır. Başlangıçta ROBOSKI, gemilerin kendi eğitimlerini icra etmesi maksadıyla su üstü SHAREM 119 Tatbikatı’nda RMOP hedefi kapsamında kullanılmış, müteakiben yerleştirilen sensörler vasıtasıyla su üstü keşfi maksadıyla görevlendirilmiştir. Bu modellerin yeni versiyonu olarak 2000’li yılların başlarından itibaren geliştirilen 1 4 2 3 5 6 Enrico Simetti; “Planning and Control of Autonomous Marine Systems”, Department of Communication”, Computer and System Science University of Genova, 2012, s. 11. Volker Bertram; “Unmanned Surface Vehicles-A Survey”, Fransa, s. 2. Vietnam’da Saigon’un güneyinde bir kasaba. Matthew M. Graham; “Unmanned Surface Vehicles: An Operational Commander’s Tool for Maritime Security”, Naval War College, USA, 2008, s. 3. N. Brown; “More Than Just A Remote Possibility: Usvs Enter The Fray”, Jane’s Navy International, 2003, s. 14-19. T. Vaneck-J. Manley-C. Rodriguez-M. Schmidt; “Automated Bathymetry Using An Autonomous Surface Craft”, Navigation, Vol. 43, No. 4, 1996, s. 407-418. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 65 GELECEĞİN DENİZ HAREKÂT ORTAMININ VAZGEÇİLMEZ UNSURLARI: İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI OWL MK II, ABD donanması tarafından 2003 yılında icra edilen Irak Harekâtı esnasında fiilen kullanılmıştır. ABD tarafından geliştirilen SEA FOX MK 2 modeli İDA, klasik İKG kabiliyetinin yanı sıra sahip olduğu dört yolcu kapasitesi ile arama/kurtarma faaliyetlerinde ve özel kuvvet harekâtına destek maksadıyla kullanılmaktadır.7 İDA’ların mayın harbinde kullanımı yönündeki çalışmalar sayesinde 1997 yılında Basra Körfezi’nde, USS Cushing gemisi üzerinden” Uzaktan Kumanda Edilen Mayın Avlama Operasyonel Prototipi (RMOP)” kullanılmıştır. RMOP, Basra Körfezi’nde icra edilen SHAREM 119 Tatbikatı’nda 12 gün mayın avlama harekâtı icra etmiştir. Diğer yandan ABD tarafından 2003 yılında icra edilen Irak Harekâtı’nda (Operation Iraqi Freedom) mayın temizleme harekâtı kapsamında insansız su altı araçları fiilen kullanılmıştır.8 Bugün Danimarka’nın STANFLEX’i, Almanya’nın TROIKA Grubu, Hollanda’nın DRONE’ları, İngiltere’nin RIM DRONE’ları, İsveç’in SAM II ACV (Kendinden Tahrikli Manyetik/Akustik Mayın Tarayıcı) ve Japonya’nın HATSUSHIMA sınıfı MKT gemilerinde bulunan SAM ACV’leri gibi birçok ülke tarafından yeni İDA modeller geliştirilmektedir. Gelişen teknoloji ile birlikte İDA görevlerine atış hedefi uygulamaları da eklenmiştir. İDA’ların atışlarda hedef çekici ya da atış hedef gemisi olarak kullanımı günümüzde de devam etmektedir.9 ABD tarafından başlatılan, sonrasında 2003 yılında Fransa ve Singapur’un da katıldığı SPARTAN Projesi; üzerinde hem güdümlü mermi hem de sonar taşıması nedeniyle İDA’ların su üstü ve denizaltı savunma harbinde kullanımı için örnek bir proje olarak ortaya çıkmıştır. SPARTAN, ABD tarafından Irak Harekâtı’nda fiilen kullanılmış ve USS Gettysburg ile Basra Körfezi’nde tatbikat, keşif, gözetleme ve istihbarat faaliyetleri icra etmiştir.10 Basra Körfezi’nde keşif, gözetleme ve istihbarat görevi icra eden SPARTAN11 Bertram; s. 4. ABD Deniz Kuvvetleri; “The Navy Unmanned Surface Vehicle (USV) Master Plan”, 23 July 2007,s. 3. ABD Deniz Kuvvetleri Mobil Gemi Hedefi (MST), Yüksek Süratli Deniz Hedefi (HSMST), QST 33 ve QST-35/35A SEPTAR adı verilen İDA’ları atış hedefi uygulamalarında fiilen kullanmaktadır. 10 Seapower; “Spartan Unmanned Surface Vehicle Scouts Persian Gulf”, Vol. 47, No. 2, 2004, s. 37. 11 ABD Deniz Kuvvetleri; s. 3. 7 8 9 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 66 Yeni üretilen İDA’larda asıl beklenti, birçok görevi birlikte icra edebilmek olarak tanımlanan çok fonksiyonluluktur. ABD ve İngiltere gibi ülkelerde Deniz Kuvvetleri modüler yapıda ve mümkün olduğunca görev tipine uygun İDA’lara ilgi göstermektedir.12 İDA’ların geliştirilmesi süreci incelendiğinde süratli gelişmeler kaydedildiği görülmektedir. Günümüzde harekât icra ederken karşılaşılan görevin mahiyetine ve ihtiyacına uygun olarak kısa bir sürede istenen nitelik ve yeteneklere sahip insansız sistemlerin üç boyutlu yazıcılar vasıtasıyla üretilmesinin üzerinde çalışıldığı, İngiltere başta olmak üzere denizcilikte küresel ve bölgesel aktör olmak isteyen ülkelerin insansız sistemler üzerinde yoğunlaştığı gözlenmektedir.13 2. İDA’ların Özellikleri ve Sınıfları İDA’lar en temel şekilde, su altı veya su üstünde harekât icra etme kabiliyetine sahip otonom veya bir operatör tarafından uzaktan kontrol edilebilen deniz vasıtası olarak tanımlanmaktadır. İDA’ları, insansız su üstü ve su altı araçları olmak üzere iki ana başlık altında ele almak yerinde olacaktır. İnsansız deniz araçları temel olarak Deniz Kuvvetlerinin “insanlı platform/sistemlerle ve gemilerle entegre edilerek tüm seviyedeki komutanlara durumsal farkındalık ve savaş avantajı sağlayacak şekilde imkân ve kabiliyeti yüksek, etkili ve karşılıklı çalışabilirliği artırmak” yönündeki amacını gerçekleştirmek ve bu yöndeki isteğe yardımcı olmak maksadıyla dizayn edilmektedir. 2020 yılına kadar üretilecek İDA’ların %85’inin küçük ve yüksek otonomiye sahip olması hedeflenmektedir.14 İnsansız sistemler dört temel konuda sağladıkları üstünlüklerden dolayı ön plana çıkmakta ve önem arz etmektedirler. Bunlar;15 - Maliyet (Economy): İnsanlı sistemlere göre daha hesaplı olmaları, - Dayanıklılık (Endurance): Personel ve platform sınırlamalarından daha az etkilenerek uzun süre görevde kalabilmeleri, - Etki Alanı (For Forward): İnsanlı sistemler için tehlike arz eden, girişi mümkün olmayan alanlarda da kullanılabilmeleri, - Tamamlayıcılık (Complementarity): İnsanlı sistemlerin imkân ve kabiliyetlerinden kaynaklanan zaafiyetleri bulundurmamalarıdır. Diğer yandan İDA’lara ilişkin sıklıkla dile getirilen faydalar, İngilizce kelimelerin baş harflerinden oluşan 4D özelliğidir. Bu özellikler şu şekilde belirtilmektedir:16 - Dull (Sıkıcı): İnsanlı sistemler için sıkıcı ve zor olabilecek görevlerde, örneğin dip tabiatının araştırılmasında kullanılabilme. - Dangerous (Tehlikeli): İnsan hayatının riske girebileceği tehlikeli görevlerde, örneğin asimetrik tehdidin yoğun olduğu bir bölgede kullanılabilme. - Dirty (Kirli): KBRN ortamında yapılacak harekâtlar, örneğin kirlenme tespitinde kullanılabilme. - Deep (Derin): Düşük görünürlüklü İDA’larla hedef ülke derinliklerinde icra edilen bilgi harekâtı ve istihbarat toplama gibi faaliyetlerde kullanılabilme. ABD tarafından yeni dizayn edilen DRACO, Kanada yapımı BARRACUDA, Fransa’da üretilen INSPECTOR ve JETSTAR çok fonksiyonlu İDA’ların modern örnekleridir. 2016 yılında İngiltere’nin ev sahipliğinde icra edilen Joint Warrior Tatbikatı’nın ana temalarından biri otomatik sistemler olacaktır. http://researchbriefings.files.parliament.uk/documents/POST-PN-0511/POST-PN-0511.pdf; (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2015). 14 Naval Forces; “Unmanned Surface Vehicles”, ISSN: 0722-8880, No. IV, Vol. XXXIII, 2012, s. 32. 15 Andrew Norris; “Legal Issues Relating to Unmanned Maritime Systems Monograph”, 2013, s. 6. 16 Industrial College of Armed Forces; “Robotics and Autonomous Systems Industry”, ABD, 2011, s. 4. 12 13 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 67 GELECEĞİN DENİZ HAREKÂT ORTAMININ VAZGEÇİLMEZ UNSURLARI: İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI a. İnsansız Su Altı Araçları İnsansız su altı araçlarının kullanımı, deniz kuvvetleri için yeni değildir. Bu sistemler yıllarca göreceli olarak düşük teknolojili amaçlar için kullanılmıştır. MK 39 Ematt (Expendable Mobile Anti-Submarine Training Target) cihazı gibi belirlenmiş rotada ilerleyen ve eğitim amaçlı mobil hedef olarak kullanılan insansız sistemler, bu durumun en güzel örneğini teşkil etmektedir. Bunun ötesinde gelişen teknoloji ile birlikte 2-3 hafta süreyle belirlenen sahada karakol yapan, tespit ettiği hedeflere çarparak batıran ve her gün satha gelerek uydu üzerinden emirleri alan insansız su altı araçları da kullanılmaktadır. İnsansız su altı araçları yıllardır ticari maksatlarla da kullanılmaktadır. Örneğin, deniz altına kablo döşemek maksadıyla uzun süre insansız su altı araçları kullanılmıştır. Bu sistemlerin kullanım alanı, her geçen gün daha da artmaktadır. Özellikle küçük insansız su altı araçlarının hem ticari hem de askerî maksatlarla kullanım potansiyeli yaygınlaşmaktadır.17 İnsansız su altı araçlarına yönelik dört temel sınıflandırma yapılmaktadır.18 - İnsan Tarafından Taşınan Sınıf (Man Portable Class): 11-145 kg ağırlığında, 10-20 saatlik dayanıklılığa, 0.25 ft3 kapasiteye sahip sınıf. - Hafif Sınıf (Light Weight Vehicle Class-LWV): 226 kg ağırlığında, insanlı sisteme göre 6-12 kat daha fazla yük taşıyabilen ve dayanıklılığı iki kat fazla olan sınıf. - Ağır Sınıf (Heavy Weight Vehicle Class-HWV): 1.360 kg ağırlığında, 40-80 saatlik dayanıklılığa, 4-6 ft3 kapasiteye sahip denizaltıya yakın imkânları olan sınıf. - Büyük Sınıf (Large Vehicle Class): 10 ton ağırlığında, 400 saat ve üstünde dayanıklılığa sahip su üstü gemileri ve denizaltılarla birlikte görev yapabilen sınıf. Bu sınıfların içinde, özellikle büyük sınıf insansız su altı aracının geliştirilmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir. Bu sayede sensörlerinden elde ettiği bilgileri derleyecek ve daha etkin denizaltı savunma harbi (DSH), mayın harbi ile su üstü harbi icra edebilecek imkân ve kabiliyetlere sahip olabilecektir. İnsansız su altı araçlarına yönelik olarak 10 öncelikli görev söz konusudur. Bunlar; İKG, mayın harbi, DSH, kontrol ve tanıma,19 oşinografi, muhabere/seyir yardımcısı olma,20 malzeme transferi,21 bilgi harekâtı, zaman hassasiyetli vuruş ve arama kurtarmadır.22 İnsansız su altı araçları diğer insansız sistemlerden farklı olarak doğaları gereği daha fazla otonom olmak zorundadırlar ve su altı akustik ortam şartları nedeniyle muhabere, komuta/kontrol hususları daha zor sağlanmaktadır. İnsansız su altı araçlarındaki komuta kontrol ve muhabere hususları akustik şartlar nedeniyle birçok güçlüğü de beraberinde barındırmakta, insansız su altı araçlarına yönelik gelişmelerde ciddi zorluklar çıkarmaktadır. S. Vijay; “Autonomous Underwater Vehicles”, P.E.S.C.E. Mandta, s. 11, http://auvac.org/uploads/publication_pdf/AutonomousUnderwater-Vehicles%20seminar.pdf, (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2015). 18 www.navy.mil.; p. 67, (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2015). 19 Cisim tanıma, hızlı arama ve karina kontrolu vb. 20 Platformlar arasında bağlantı ve seyir yardımı sağlamak. 21 Diğer görevleri destek maksadıyla. 22 Robert W. Button- John Kamp- Thomas B. Curtin-James Dryden; “A Survey of Missions for Unmanned Undersea Vehicles”, RAND, 2009, s. 15. 17 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 68 b. İnsansız Su Üstü Araçları İnsansız su üstü araçlarına yönelik çalışmalar, asimetrik tehdidin ve denizde terörizmin daha çok hissedilmeye başlanması ile birlikte hızlanmıştır. Literatürde farklı sınıflandırmalar yer almakla birlikte insansız su üstü araçları yaygın olarak şu sınıflara ayrılmaktadır:23 - X Sınıfı (X-Class): Denizde denetim harekâtı görevleri ve özel kuvvet görev ihtiyaçlarına destek kapsamında kullanılmaktadır. Düşük ISR imkânı sağlamakta ve küçük gemilerden atılmaktadır. Daha çok özel kuvvet harekâtına destek maksadıyla kullanılmaktadır. - Liman Sınıfı (Harbour Class): Yaklaşık 7 m’lik, deniz güvenliği görevlerine odaklı, belirli ölçüde İKG imkânı bulunan silahlı veya silahsız deniz aracıdır. Su üstü harbi ve E/H kapsamında kullanılmakta ve 35 kts’a kadar sürat yapabilmektedir. - Snorkeler Sınıfı (Snorkeler Class): Mayın karşı tedbirlerinde yedekleme maksadıyla kullanılan yaklaşık 7 m’lik yarı suya batan bir teknedir. DSH ve nispi görünmezlik imkânı sayesinde özel kuvvet görevlerini destekleyebilecek imkân ve kabiliyettedir. - Donanma Sınıfı (Fleet Class): 11 m uzunluğunda olan tekne ağırlık limitleri ve akıllı yük kapasitesinden dolayı amaca yönelik olarak inşa edilmektedir. Donanma sınıflarının çeşitli tipleri mayın harbi, DSH ve su üstü harbi kapsamında kullanılmaktadır. Ancak şunu belirtmek gerekir ki bu tarz bir sınıflandırmanın tam bir standardizayon sağlanabilmesi açısından çok da uygun olmadığı görülmektedir. İDA’lara ilişkin yapılacak sınıflandırma aynen İHA’larda olduğu gibi gelecekte eğitim standardizasyonunun sağlanması, sertifikasyon işleri gibi farklı konuları gündeme getirecek ve etkileyebilecektir. Bu noktada İDA’ların da seviyelerine göre sınıflandırılması; bu sınıflandırmanın ise öncelikle tonaj, müteakiben menzil kriteri dikkate alınarak yapılması faydalı olacaktır. Uzmanlar tarafından yapılan değerlendirmelerde gemi inşa teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ve tekne dizaynı sayesinde insansız su üstü araçlarının imkân ve kabiliyetlerinde çok ciddi ilerlemeler sağlanabileceği ifade edilmektedir. Yaşanan gelişmelere bağlı olarak insansız deniz araçları öncelikli olarak MKT, DSH, deniz güvenliği, su üstü harbi, elektronik harp, özel kuvvet, denizde denetim harekâtına destek, kuvvet koruma, İKG, üs/liman savunması ve arama kurtarma gibi görevleri icra edebilecektir. İnsansız su üstü araçlarına yönelik çalışmaların tamamı savunma sanayisine yönelik değildir. Sivil sektörün kullanımı kapsamında insansız su üstü araçlarının deniz ticaretinde insanlı sistemlerin yerini almasına yönelik faaliyetler de devam etmektedir. Denizcilik gücü ileri seviyede olan ülkeler tarafından bu konuda çalışmalar devam etmekte olup deniz ticaretinde kullanılan gemilerin insansız ve merkezden uydu sistemleri üzerinden kontrol edilecek şekilde kullanımına yönelik çalışmalar sürmektedir. Sivil sektörün de insansız deniz araçlarını yoğun olarak kullanması durumunda özellikle deniz hukuku bağlamında ve denizcilik sözleşmelerinin uygulanması konusunda birçok yeni konu ve problem alanı uluslararası denizcilik kamuoyunun gündemine gelecektir.24 23 24 ABD Deniz Kuvvetleri; s. 15. Eric Van Hooydonk; “The Law Of Unmanned Merchant Shipping-An Exploration”, The Journal of International Maritime Law, 2014, s. 403. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 69 GELECEĞİN DENİZ HAREKÂT ORTAMININ VAZGEÇİLMEZ UNSURLARI: İNSANSIZ DENİZ ARAÇLARI Sonuç İnsansız sistemler; gelişen teknoloji ile birlikte daha da yaygınlaşmakta, mevcut uygulamalar ve düzende konseptsel değişiklikler yaşanmasına sebep olmaktadır. Özellikle 4D olarak ifade edilen dull (sıkıcı), dangerous (tehlikeli), dirty (kirli) ve deep (derin) görevlerin icra edilmesinde insansız sistemlerin kullanımı Deniz Kuvvetlerinde her geçen gün daha da artmaktadır. İnsansız sistemler; maliyet (economy), dayanıklılık (endurance), etki alanı (for forward), tamamlayıcılık (complementarity) olmak üzere dört temel konuda sağladıkları üstünlüklerden dolayı ön plana çıkmakta ve önem arz etmektedir. İnsansız sistemler sadece askerî maksatlarla değil sivil maksatlarla da deniz altına kablo döşenmesinden balıkçılığa kadar birçok alanda kullanılmaktadır. Özellikle gelecekte, sivil sektörün kullanımı kapsamında İDA’ların deniz ticaretinde insanlı sistemlerin yerini alması söz konusu olabilecektir. Bu durum insansız deniz araçlarına yönelik evrensel kurallar zincirinin, kullanım konseptlerinin oluşturulması yönünde IMO gibi uluslararası teşkilatları da şimdiden harekete geçirmiştir. İDA’lar bunlarla sınırlı kalmamakla birlikte temel olarak İKG, mayın harbi, denizaltı savunma harbi (DSH), su üstü harbi, amfibi harekât, denizde denetim harekâtına destek sağlanması, üs/liman savunması, deniz güvenliği, özel kuvvet harekâtına destek sağlanması, elektronik harp ve diğer görevler olmak üzere 11 farklı alanda kullanılmaktadır. İDA’lar hâlihazırda dünya bahriyelerinde daha yaygın olarak destek görevlerinde ve tamamlayıcı unsur olarak faaliyet göstermektedir. İDA faaliyetleri, temel deniz harbi faaliyetleri mantığı çerçevesinde insanlı deniz araçları ile birçok yönden benzerlik göstermektedir. Bu benzerlikler; yetişmiş ve eğitimli personel ihtiyacını, denizde çatışmanın önlenmesi, bakım/idame, muhabere, lojistik destek ihtiyacını ve eğitim konularını kapsamaktadır. Her geçen gün kullanım alanı daha da artan insansız sistemlere yönelik konseptlerin geliştirilmesi önem arz etmektedir. Bu kapsamda sadece günümüzde kullanım alanı ön plana çıkmış İHA’lara ilişkin konseptlerin tüm hususları kapsamayacağı ve eksikliklerin olacağı açıktır. Bu yaklaşım içerisinde konuya ilişkin hazırlanacak çalışmaların tüm insansız sistemleri kapsayacak şekilde geniş tutulmasının ve bu manada “İnsansız Sistemler Konsepti”nin hazırlanmasının gerekli olduğu değerlendirilmektedir. İDA’lara ilişkin yapılacak sınıflandırma aynen İHA’larda olduğu gibi eğitim standardizasyonunun sağlanması, sertifikasyon işleri gibi konuları gündeme getirecektir. Bu noktada İDA’ların da İHA’lar gibi seviyelerine göre sınıflandırılması, bu sınıflandırmanın ise öncelikle tonaj, müteakiben menzil kriteri esas alınarak yapılması faydalı olacaktır. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 70 Kaynaklar ABD Deniz Kuvvetleri; “The Navy Unmanned Surface Vehicle (USV) Master Plan”, 23 July 2007. BERTRAM, Volker; “Unmanned Surface Vehicles-A Survey”, Fransa. GRAHAM, Matthew M.; “Unmanned Surface Vehicles: An Operational Commander’s Tool for Maritime Security”, Naval War College, USA, 2008. HOOYDONK, Eric Van; “The Law Of Unmanned Merchant Shipping-An Exploration”, The Journal of International Maritime Law, 2014. Industrial College of Armed Forces; “Robotics and Autonomous Systems Industry”, ABD, 2011. Naval Forces; “Unmanned Surface Vehicles”, ISSN: 0722-8880, No. IV, Vol. XXXIII, 2012. NORRIS, Andrew; “Legal Issues Relating tı Unmanned Maritime Systems Monograph”, 2013. BROWN, N.; “More Than Just a Remote Possibility: USVs Enter The Fray”, Janes, 2003. BUTTON, W. Robert-KAMP, John-CURTIN, Thomas B.-DRYDEN, James; “A Survey of Missions for Unmanned Undersea Vehicles”, RAND, 2009. Seapower; “Spartan Unmanned Surface Vehicle Scouts Persian Gulf”, Vol. 47, No. 2, 2004. SIMETTI, Enrico; “Planning and Control of Autonomous Marine Systems”, Department of Communication”, Computer and System Science University of Genova, 2012. VANECK, T.-MANLEY, J.-RODRIGUEZ, C.-SCHMIDT, M.; “Automated Bathymetry Using An Autonomous Surface Craft,” Navigation, Vol. 43, No. 4, 1996. VIJAY, S.; “Autonomous Underwater Vehicles”, P.E.S.C.E. Mandta, http://auvac.org/uploads/ publication_pdf/Autonomous-Underwater-Vehicles%20seminar.pdf., (Erişim Tarihi: 21 Aralık 2015). Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 71 Mu. Kur. Yb. Alper KAYAALP* Örgütsel Değişim ve Dönüşümde Farklı Bir Perspektif: “AMBİDEKSTER ORGANİZASYONLAR” İnsanoğlunun doğuştan sahip olduğu iki elinden biri, gelişim süreci içinde daha baskın hâle gelir. Günlük yaşantı içerisinde özellikle yemek yeme ve yazı yazma gibi aktivitelerde bu baskın sağ ya da sol el farkına varmadan harekete geçer. İnsanlar bir kaza ya da sağlık problemi gibi çok zorlayıcı veya özel bir sebep yoksa bu tercihi değiştirmez, yani kalemi diğer eline almaz. Ancak çevremizde nadir de olsa iki elini (ya da ayağını) aynı etkinlikte kullanan insanlar vardır. Bazı insanlar doğuştan bu yeteneğe sahipken diğerleri uzun süren eğitim ve gayretlerle bu şansa sahip olabilirler. Özellikle boks, tenis, futbol gibi birçok spor dalında iki eli ya da ayağı etkin şekilde kullanabilmek, bireye ciddi derecede üstünlük sağlar. İşte bu özelliğe, yani her iki elini aynı yetkinlikte kullanabilme becerisine tıp literatüründe ambideksterlik, bu gibi insanlara da ambidekster adı verilir. Aynen insanlar gibi organizasyonlar için de bir “el” zaman içerisinde baskın hâle gelir. Organizasyonlar bu baskın “el”i kullanarak faaliyetlerini etkin bir şekilde yerine getirme gayretlerini sürdürürken diğer “el”i göz ardı edebilirler. Bu durum her şeyin istikrarlı olduğu, çevresel şartların pek değişmediği bir dünyada problemsiz bir şekilde devam edebilirdi. Ancak her şeyin hızla değiştiği günümüz dünyasında bazı durumlar diğer “el”i de kullanmayı, yani kalemi diğer ele almayı gerektirebilir. Organizasyonların zamanla geliştirdikleri bu baskın el, “hâlihazırdaki mevcut yetenekleri”dir. Araştırmacılar tarafından günümüz şartlarında organizasyonların sürdürülebilir bir başarı ve etkinlik için aynen ambidekster insanlar gibi, iki farklı stratejiyi eş zamanlı ve aynı beceriyle kullanabilecek yeteneğe ve kapasiteye sahip olmaları gerektiğinden hareketle “Ambidekster Organizasyonlar” kavramı ortaya atılmıştır.1 Kavram, bir organizasyonun hâlihazırdaki yetenekleri ile mevcut iş gereklerini etkin bir biçimde icra ederken aynı zamanda çevresinde meydana gelen değişimlere de adapte olabilme yeteneği olarak tanımlanmaktadır.2 * 1 2 K. K. K.lığı Duncan, Robert B. (1976). The ambidextrous organization: Designing dual structures for innovation. In R. H. Kilmann, L. R. Pondy and D. Slevin (eds.), The management of organization design: Strategies and implementation. New York: North Holland: 167-188. Raisch, Sebastian and Birkinshaw, Julian (2008). Organizational ambidexterity: Antecedents, outcomes, and moderators. Journal of Management, 34: 375-409. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 72 Kavramın günümüz dünyasında örgütlerin varlıklarını etkin bir şekilde sürdürebilmeleri için kritik bir öneme haiz oluşu ve stratejik yönetim, örgütsel değişim ve dönüşüm, teşkilat yapısı gibi alanlarda farklı bir perspektif önermesi yönetim biliminde bu konuya duyulan ilgiyi her geçen gün artırmaktadır.3 Konu literatürde çoğunlukla üst seviye organizasyonel bir kavram olarak ele alınmış ve incelenmiş olsa da mevcut çalışmada ambideksterliğin sadece kurumsal seviyede değil, her seviyede bir zihniyet meselesi ve organizasyon kültürünün bir parçası olması gerektiği vurgulanmıştır. Ambidekster Organizasyonlar Günümüzde organizasyonları değişime zorlayan faktörler o kadar etkilidir ki değişim ve dönüşüm artık bir tercih değil, zorunluluk hâline gelmiştir. Örgüt kuramı çalışmalarındaki ana inceleme konularından birisi, organizasyonların varlıklarını sürdürebilmeleri için iç ve dış çevredeki değişime nasıl adapte olabilecekleridir. Adaptasyon anlam olarak yeni şartlara uyumu ima eder. Bu uyum hem yeniliklere açık olmayı hem de mevcut tecrübelerden faydalanmayı gerektirir. Bu bağlamda organizasyonlar, çevrelerindeki değişimleri yönetirken ve bu değişimlere adapte olurken, kısacası dönüşürken, esasen iki stratejiyi takip edebilirler. Bunlardan birincisi yeni ürün, süreci ve pazarlara odaklanma ve böylece örgütsel değişimi sağlama gibi “keşifsel (explorative)” strateji; ikincisi ise hâlihazırda sahip olunan tecrübe ve birikim ile mevcut ürün ve süreçlerde kısmi iyileştirme ve geliştirme, yani “yararlanıcı (exploitative)” stratejidir. Organizasyonlar tarafından bu iki farklı stratejinin uyumlu bir bütün olarak yönetilmesi zordur. Çünkü ikisi de özünde farklı mantık, süreci ve yaklaşıma dayanır. Bu anlamda organizasyonlar hangi stratejiye öncelik veya ağırlık vermeleri gerektiği konusunda kararsızlık içine düşebilirler.4 İşte “ambideksterlik” organizasyonlara bu ikilemin üstesinden gelebilmeleri için çözüm olarak önerilmiştir.5 3 4 5 Şimşek, Zeki, Heavey, Ciaran, Veiga, John F. and Souder, David (2009). A typology for aligning organizational ambidexterity’s conceptualizations, antecedents, and outcomes. Journal of Management Studies, 46: 864-894. Tushman, Michael L. and O’Reilly, Charles A. (1996). The ambidextrous organization: managing evolutionary and revolutionary change. California Management Review, 38: 1-23. O’Reilly, Charles A. and Tushman, Michael L. (2008). Ambidexterity as a dynamic capability: Resolving the innovator’s dilemma. Research in Organizational Behavior, 28: 185-206. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 73 ÖRGÜTSEL DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMDE FARKLI BİR PERSPEKTİF: “AMBİDEKSTER ORGANİZASYONLAR” Kavramı ilk kez ortaya atan Duncan6 işletmelerin yaratıcılık ve inovasyonu, bir başka ifadeyle örgütsel değişimi ve dönüşümü sağlamak üzere teşkilat yapısı içinde bazı değişiklikler yapması gerektiğini önermiştir. Sonrasında March,7 örgütsel öğrenmenin keşifsel ve yararlanıcı boyutları üzerine yaptığı çalışmayla araştırmacıların ilgisini çekmiştir. March’a göre bu iki strateji, örgütlerin ilgi ve kaynaklarını paylaştırdıkları farklı ama ayrılmaz iki öğrenme faaliyetidir. Yararlanıcı strateji, mevcut yetenek ve kapasiteyle etkinliği sağlamakla ilgiliyken keşifsel strateji, esneklik gerektiren ve geleceğe dönük bir çabadır. Bu nedenle her iki faaliyet; ayrı teşkilat yapıları, yöntem ve stratejiler ile karar süreçleri gerektirir. Etkinlik ve esneklik arasındaki bu denge bulma çabası esasen yönetim paradoksu olarak da adlandırılmaktadır.8 Bu noktada organizasyonlar için temel zorluk, hem sahip oldukları yetenek ve kapasiteyi en etkin şekilde kullanarak mevcut durumunu geliştirmek hem de çevresel değişimlerin altında ezilmeden örgütsel dönüşümü gerçekleştirecek enerjiyi bu işe yöneltmektir. Bunun yanında diğer bir zorluk da bu iki bakış arasındaki hassas dengeyi tutturabilmektir. Böyle bir denge; organizasyonların sağlıklı bir değişim ve dönüşüm süreciyle çevreye adaptasyon yeteneğini güçlendirirken aynı zamanda başarısı kanıtlanmış mevcut ve geleneksel stratejileri devam ettirmesini ve cari işlerini etkin şekilde icra etmesini de sağlar. Organizasyonların rakiplerine karşı avantajlı konum elde edip varlıklarını devam ettirmeleri ve sürdürülebilir büyüme göstermeleri ambideksterliği sağlayan bu iki faaliyet arasında denge kurmalarına bağlıdır. Zira sadece keşifsel stratejiye yoğunlaşan organizasyonlar, bir dönüşüm çabasına girerek örgütsel öğrenme ile bilgi seviyelerini artırsalar da sonuçsuz bir araştırma-geliştirme kısır döngüsüne girme ve böylece kaynaklarını boş yere harcama riskiyle karşı karşıya kalabilirler. Sadece “yararlanıcı” stratejiye yoğunlaşan organizasyonlar ise kısa dönemde başarı gösterseler de orta ve uzun dönemde çevresel değişimlere ayak uyduramayıp yok olma tehlikesi yaşayabilirler. Organizasyonlar genellikle yakın dönemli başarı garantisi verdiğinden dengeyi yararlanıcı strateji lehinde kullanma eğilimindedirler. Ancak günümüz şartlarında keşifsel stratejiye gereken önemi vermeyen örgütler başarısızlığa mahkûmdurlar. Kısacası, örgütlerin uzun vadede varlıklarını sürdürmeleri bu iki beceriyi dengeli ve eş zamanlı bir şekilde kullanabilme yeteneklerine bağlıdır.9 Yani “Ambidekster Organizasyonlar” bir yandan hâlihazırda sahip oldukları bilgi, birikim ve tecrübelerle mevcut faaliyetlerini en verimli şekilde yerine getirme gayretlerine devam ederlerken bir yandan da çevre koşullarındaki hızlı değişimlere adapte olmanın yollarını ararlar. Esasen bu çaba, yönetim sanatının başlıca zorluklarından da birisidir. Zira bu durum, yönetici/liderlerin mevcut kabiliyetlerden istifadeyle cari faaliyetleri yürütürken aynı zamanda geleceğe bakmalarını da gerektirir. Bu noktada karşımıza çıkan soru, organizasyonların bu beceriyi nasıl gerçekleştirecekleridir. Araştırmalar, başarılı ambidekster örgütlerin teşkilat yapılarında her iki beceriyi de geliştirecek şekilde bir yapılanmaya gittiklerini ve örgütsel dönüşümü sağlamayı hedefleyen birimlerini cari işleri yürüten birimlerden ayırdıklarını göstermektedir.10 Günlük işler yerine yaratıcılık ve inovasyona yoğunlaşan bu Duncan, Robert B. (1976). The ambidextrous organization: Designing dual structures for innovation. In R. H. Kilmann, L. R. Pondy and D. Slevin (eds.), The management of organization design: Strategies and implementation. New York: North Holland: 167-188. March, James (1991). Exploration and exploitation in organizational learning. Organization Science, 2: 71-87. 8 Thompson, J. D. (1967) Organizations in action-social science bases of administrative theory, McGraw-Hill. 9 Levinthal, D., & March, J. (1993). Myopia of learning. Strategic Management Journal, 14, 95-112. 10 O’Reilly, Charles A. and Tushman, Michael L. (2004). The ambidextrous organization. Harvard Business Review, April: 74-83. 6 7 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 74 birimler küçük, esnek ve ademimerkeziyetçi bir yapıdadır. Örgütsel değişim ve dönüşümü sağlamayı hedefleyen faaliyetlerini günlük işlerle boğulmadan yetenekli olduğu “tek el”le en iyi şekilde yerine getirecek şekilde uzmanlaşırlar.11 Askerî Organizasyonlarda Ambideksterlik Günümüz dünyasında askerî organizasyonlar da sivil muadilleri ile benzer süreçlerden geçmektedir. Sivil kurumları değişmeye ve dönüşmeye iten birçok faktör esasen askerî kurumları da kaçınılmaz bir şekilde etkilemektedir. Bunun yanı sıra günümüzde tehdit yelpazesinin genişlemesi ve bulanıklaşması, değişen güvenlik algıları ve bunlarla ilintili olarak askerî doktrin ve teknolojideki değişimler Silahlı Kuvvetleri zorunlu bir etkinleşme ve değişme/dönüşme çabasına yöneltmektedir. Ayrıca günümüzün güvenlik ortamı, boyutları ve aktörleri itibarıyla giderek karmaşık bir hüviyete bürünmüştür. Benzer şekilde geleceğin güvenlik ortamının da en belirgin özelliğinin “belirsizlik” olacağı öngörülebilir. Bahse konu belirsizlik ortamına ayak uydurmayı sağlayacak değişim/dönüşümün kısa vadeli çözümlerle devam ettirilmesi pek mümkün görünmemektedir. Bununla birlikte ülke güvenliğini sağlamaya muktedir, tehdit ve risklere hızla reaksiyon gösterebilecek, günümüzün ve geleceğin gereklerine uygun askerî yeteneklere sahip bir Silahlı Kuvvetler oluşturulması büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda, ambideksterlik sivil kurumlar gibi Silahlı Kuvvetlerin de değişim ve dönüşümü için kritik bir yetenek olarak ortaya çıkmaktadır. Sivil organizasyonlar gibi Silahlı Kuvvetlerin de “iki eli”ni aynı beceriyle kullanması, yani iki farklı stratejiyi aynı anda ve dengeli olarak yürütmesi gerekmektedir. Sürdürülebilir bir başarı ve etkinlik için Silahlı Kuvvetler tarafından eş zamanlı olarak izlenmesi gereken bu iki strateji “hem günümüzün tehditlerini bertaraf edecek gücü hazır etmek hem de geleceğin güvenlik ve harp ortamına hazırlanmak”12 şeklinde özetlenebilir. 11 O’Reilly, Charles A., Harreld, J. Bruce and Tushman, Michael L. (2009). Organizational ambidexterity: IBM and emerging business opportunities. California Management Review, 51: 1-25. “TSK: Zorlu Görevler için Etkin ve Güçlü! Genelkurmay Başkanı Org. Necdet ÖZEL Sorularımızı Yanıtladı.”; Savunma ve Havacılık Dergisi, S 151, 2012. 12 Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 75 ÖRGÜTSEL DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMDE FARKLI BİR PERSPEKTİF: “AMBİDEKSTER ORGANİZASYONLAR” Yani daha önce bahsi geçen yararlanıcı strateji ile Silahlı Kuvvetler bir yandan hâlihazırda sahip olduğu bilgi, birikim ve tecrübelerle mevcut faaliyetlerini en verimli şekilde yerine getirme gayretlerine devam ederek kendisine tevdi edilen vazifeleri etkin bir şekilde başarabilecek, aynı zamanda keşifsel strateji ile geleceğe hazırlanacak, değişecek ve dönüşecektir. Bu kapsamda son yıllarda değişim ve dönüşümü bir kültür hâline getirme gayretindeki TSK’nın değişik seviyedeki karargâh/birliklerinde değişim ve dönüşümü yürüten birimler tesis edilmesi ve bunların cari işleri yürüten birimlerden ayrılması, yani bir yandan cari işlerini en etkin şekilde yerine getirme gayretlerini sürdürürken diğer yandan değişim/dönüşüm çabalarını yürütmesi, “iki eli”ni de eş zamanlı ve aynı beceriyle kullanabildiğini, yani ambidekster olduğunu somut bir şekilde göstermektedir. Bununla birlikte teknolojik buluş ve ilerlemelerle birlikte sistemlerin, yöntemlerin ve organizasyonların, kısaca her şeyin hızla değişime uğradığı ve bu değişimin gelecekte de herhangi bir noktada duracak gibi gözükmediği günümüzde, Silahlı Kuvvetler için değişim ve dönüşümün sadece kurum seviyesinde değil, birey seviyesinde de bir zihniyet ve bir yetenek hâline gelmesi son derece önemlidir. Buraya kadar bahsi geçen çerçevede ambideksterliğin organizasyon seviyesinde bir kavram olduğu anlamı çıksa da organizasyon içindeki her bireyin ve de her birimin “çift bakışlı” bu anlayışa sahip olması gerektiği düşünülmektedir. Zira organizasyon bünyesinde, birey seviyesinden başlayarak her seviyede hâlihazırda icra edilmesi gereken cari işler, bunun yanında geleceğe dönük işler vardır. Dolayısıyla her bir birey ve organizasyon içindeki birim, bir taraftan hâlen sahip olduğu bilgi, birikim ve tecrübelerle mevcut faaliyetlerini en verimli şekilde yerine getirme gayreti gösterirken bir yandan da geleceğe hazırlanmak, yani ambidekster olmak durumundadır. Sonuç Organizasyonlar, değişmeyen tek şeyin değişim olduğu günümüzde çevrelerinde meydana gelen değişime adapte olmak zorundadırlar. Aksi takdirde varoluş amaç ve hedeflerini gerçekleştiremez hâle gelir ve yok olurlar. Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalarda tutarlı şekilde altı çizilen bir husus, örgütsel değişim ve dönüşümü başarıyla gerçekleştiren örgütlerin ambidekster, yani günün gereklerini uyumlu ve etkin bir şekilde yerine getirirken aynı zamanda çevresel değişimlere de hızla adapte olduklarıdır.13 Yazının başında ifade edildiği gibi birey seviyesinde iki elini aynı yetkinlikte kullanabilmek, yani tıp terimi anlamındaki ambideksterlik kişiye bazı alanlarda ciddi derecede üstünlük sağlayabilir ama bunun büyük bir eksiklik olmadığı günlük yaşamdan tecrübelerle de sabittir. Ancak organizasyon boyutunda durum böyle değildir. Organizasyonların varlıklarını sürdürebilmeleri için “iki el”lerini sadece aynı etkinlikte değil, birbiriyle uyumlu ve dengeli bir biçimde kullanmaları gerekmektedir. Yani hâlihazırda sahip oldukları kapasite ile mevcut faaliyetlerini en verimli şekilde yerine getirme gayretlerine devam ederlerken bir yandan da geleceğe hazırlanmak, çevre koşullarındaki hızlı değişimlere adapte olmak zorundadırlar. Ambideskterliği başarabilen az sayıdaki organizasyonun teşkilat yapıları incelendiğinde bunu sağlayacak bir yapılanmaya gittikleri, değişim/dönüşüm çabalarını yürüten birimlerini cari işleri yürüten diğer birimlerden ayırdıkları görülmektedir. 13 Raisch, Sebastian, Birkinshaw, Julian, Probst, Gilbert and Tushman, Michael L. (2009). Organizational ambidexterity: Balancing exploitation and exploration for sustained performance. Organization Science, 20: 685-695. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 76 Bununla birlikte günümüze ve geleceğe aynı anda bakmayı öngören ambideksterliğin sadece organizasyon seviyesinde değil, başta birey olmak üzere her seviyede benimsenmesi gerekli bir anlayış ve kültür olması gerektiği kıymetlendirilmektedir. Örgütsel değişim ve dönüşümün sağlam temellere dayanması, sürekli devam eden bir hüviyete bürünmesi ve “kurumsal bir nitelik” kazanması ancak her seviyedeki bu paradigma değişikliği ve bunu sağlayacak “çift el”ini etkin kullanma becerisine sahip ambidekster liderlerle mümkün olabilecektir. Kaynaklar DUNCAN, R. B. (1976). The ambidextrous organization: Designing dual structures for innovation. In R. H. Kilmann, L.R. Pondy and D. Slevin (eds.), The management of organization design: Strategies and implementation. New York: North Holland: 167-188. LEVINTHAL, D., and March, J. (1993). Myopia of learning. Strategic Management Journal, 14, 95112. MARCH, J. (1991). Exploration and exploitation in organizational learning. Organization Science, 2: 71-87. RAISCH, S. and BIRKINSHAW, J. (2008). Organizational ambidexterity: Antecedents, outcomes, and moderators. Journal of Management, 34: 375-409. O’REILLY, C. A. and TUSHMAN, M. L. (2004). The ambidextrous organization. Harvard Business Review, April: 74-83. O’REILLY, C. A. and TUSHMAN, M. L. (2008). Ambidexterity as a dynamic capability: Resolving the innovator’s dilemma. Research in Organizational Behavior, 28: 185-206. O’REILLY, C. A., HARRELD, J. B. and TUSHMAN, M. L. (2009). Organizational ambidexterity: IBM and emerging business opportunities. California Management Review, 51: 1-25. RAISCH, S., BIRKINSHAW, J., PROBST, G. and TUSHMAN, M. L. (2009). Organizational ambidexterity: Balancing exploitation and exploration for sustained performance. Organization Science, 20: 685-695. TSK: Zorlu Görevler için Etkin ve Güçlü! Genelkurmay Başkanı Org. Necdet ÖZEL Sorularımızı Yanıtladı.”; Savunma ve Havacılık Dergisi, S 151, 2012. ŞIMŞEK, Z., HEAVEY, C., VEIGA, J. F. and SOUDER, D. (2009). A typology for aligning organizational ambidexterity’s conceptualizations, antecedents, and outcomes. Journal of Management Studies, 46: 864-894. THOMPSON, J. D. (1967) Organizations in action – social science bases of administrative theory, McGraw-Hill. TUSHMAN, M. L. and O’REILLY, C.A. (1996). The ambidextrous organization: managing evolutionary and revolutionary change. California Management Review, 38: 1-23. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 77 Topçu Alb. Menderes BAYRAM* DÖRT SORU VE AŞAMADA “DÜŞÜNCENİN YARATICILIĞI/DÜŞÜN YARINI EKİP ÇALIŞMASI YÖNTEMİ” (DÜŞYAR) 1. DÜŞYAR Nedir? “Düşüncenin Yaratıcılığı/Düşün Yarını Ekip Çalışma Yöntemi”; kendine özgün, yeni, sempozyum, seminer, forum benzeri bir ekip çalışmasıdır. Seçilen konuda, yetkin olan personele konu belirtilmeden konu alanındaki uzman personelin katıldığı, yeterli sayıda personelin bir DÜŞYAR Yöneticisi başkanlığında ana aşamalardan vazgeçilmeden esnek zaman sürelerinde icra edilir. Vizyondaki düşün/ hayalin, konseptteki düşüncenin, doktrindeki uygulamanın tek bir süreç, mekân ve çalışma ortamında bir araya getirildiği bir çalışma şeklidir. DÜŞYAR çalışma yöntem ile bilgi donanımıyla dolu [bilimsel, sanatsal, hukuksal temassal (hayata dokunan yetkinler), içsel, dışsal olanlar] olanların kuluçkada bekleyişleri evresinde; orijinalitelerinin, buluşlarının, düşüncelerini üst katmanlarının çağlayan şenliğinde dökülmesine sebep teşkil eden bir çalışmadır. Yaratıcı düşüncenin insanın düşüncesini seslendirdikçe nüvesi üzerine ters * K.K.K.lığı Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 78 matruşka benzeri şekilde kapların (hayalin ötesi, düşüncenin farklı katmanlarına, uygulamaların farklılığına) üstüne yeni kaplar ilavesini doğuracağı bilimsel gerçeğinden hareketle bu sürprizi yakalamayı amaç edinen, kurumsal bir hüviyete kavuşturulmuş bir ekip çalışma yöntemidir. Aynı zamanda etkilerden uzak kalan serbest düşüncenin, yaratıcılığın kaynağını teşkil etmesinden hareket edilen bir çalışma yöntemidir. Bu yöntemde konu; sözel, yazınsal veya görsel olarak katılımcılara açıklanır. Konunun açıklanmasını müteakip katılımcı personele düşünmesi için zaman bırakılır. Daha sonra orada tesadüfi gruplardan oluşturulan ekipler belirlenen salonlara davet edilerek ekiplerin konu üzerinde düşünmeleri ve tartışmaları istenir. Bu aşama yarım gündür. Günün ikinci yarısında orada oluşan DÜŞYAR ekiplerinin konu üzerinde yeni düşüncelere kapı aralamalarına imkân tanımak maksadıyla bir sonraki gün başlangıcına kadar serbest bırakılır (Birinci Aşama). Müteakip gün katılımcılar bir araya geldiğinde DÜŞYAR ekiplerinden konu ile ilgili düşünceleri alınır. Bu süreç içerisinde düşünceler yönlendirilmez, etkilenmez, yorumlanmaz (İkinci Aşama). Bu aşamanın tamamlanmasını müteakip düşünceden yaratıcılık oluşturma aşamasına geçilir. “Bu düşünceler bize nasıl bir güç, kuvvet, teşkilat yapısını ifade etmektedir?” sorularının cevabına yanıt aranır (Üçüncü Aşama). Bu aşamanın tamamlanmasından sonra “Bu kuvvet yapısı için hangi malzeme, teçhizat, yeteneklere ihtiyaç duyulmaktadır?” sorularının cevabını bulmak için katılımcıların serbest ortam içerisinde konuşmaları sağlanır (Dördüncü Aşama). DÜŞYAR amacına göre konu ve sorular oluşturulur. 2. DÜŞYAR Teşkilat Yapısı Nedir? DÜŞYAR yöneticisinin başkanlığında ihtiyaç duyulan 2-5 kişilik sekretaryasının olduğu bir teşkilat yapısı vardır. Düşüncelerin özleri, önerilen teşkilat yapı değişiklikleri ile yeteneklerin neler olduğuna dair görüşler, sekretarya tarafından kayıt altına alınır. 3. Diğer Ekip Çalışmalarından Farkı Nedir? Çalışma başlayana kadar konu katılımcılara verilmemiştir. Düşüncelerin orada oluşması, oluşan düşüncelerin yoğun bir zaman içinde birbirini tetikler biçimde içten çıkması sağlanır. Ortaya çıkan düşüncelerden teşkilat, yetenek gibi somut verilerin zihinden dökülmesi hedeflenir. Düşünce ve düşüncelere bağlı uygulamalar, aynı zaman aralıklarında birbirini bütünler nitelikte sergilenir. 4. DÜŞYAR Bize Ne Sağlar? Esnek bir yapıda çalışma kurgulamasına imkân verir. Çalışma öncesi yaşanan sunilikler ve süreç içerisindeki bürokratik yorgunluklar yoktur. Bu çalışmanın felsefesinde katılımcıların ellerinde tutabileceği bir kalemin olması yeterlidir. Bu çalışma yöntemi çözümlere ihtiyaç duyan her seviye tarafından düzenlenebilir. Sonuç DÜŞYAR; esnek, değişken, farklı alanlara kaynaklık teşkil edebilecek zihinsel bir çalışmadır. Savrulmuş düşüncelerin bir araya toplandığı, toplanan verilerin işlenip somut ürünlerin elde edilmesine katkı sağlandığı bir ekip çalışma yöntemidir. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Nisan 2016, Sayı 428 79 YAYIM İLKELERİ Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde stratejik, taktik ve bunları etkileyen ekonomik, politik, askerî, sosyal, kültürel, tarihî, edebî, teknik, sağlık, bilimsel ve güncel konularda bilimsel metotla hazırlanmış makaleler yayımlanmaktadır. Makaleler, devletin anayasal rejimine, kurum kuruluşlarına, yasalarına, tüzüklerine, özel emir ve yönergelerine saygılı bir tutum içinde kaleme alınmış olmalıdır. Gönderilecek makale 4 - 6 sayfayı geçmemeli, A-4 kâğıdının bir yüzüne gelecek şekilde bilgisayar ortamında Microsoft Word programında yazılmalı, yoğun diske (CD) yüklenerek bilgisayar çıktısı ile birlikte bir üst yazı veya dilekçeye ekli olarak yazı sahibinin bağlı olduğu makam veya doğrudan yazarı tarafından Genelkurmay Personel Başkanlığı Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı 06100 - Bakanlıklar/Ankara adresine gönderilmelidir. Makalede yabancı kökenli sözcüklere yer verilmemeli, işlenen konu gereği yabancı kökenli sözcük kullanmak gerekse dahi bunların Türkçe karşılıkları tercih edilmelidir. Görsel malzemeler (fotoğraf, harita, kroki, çizelge), fotoğraf kartına basılmış olarak veya ayrı bir yoğun diske 300 dpi çözünürlükte ve “.jpeg” formatında kaydedilmiş olmalıdır. Makalenin telif (yazma), derleme ya da çeviri olduğu belirtilmeli; telif ve derlemelerde sayfa altında ve numaralandırılmış olarak dipnot (adı soyadı; kitap / makale adı, cilt / sayı, yayınevi / basım evi, il, yıl, sayfa numarası şeklinde) ve kaynaklar verilmeli; çevirilerde ise orijinalin yazarı, dili ve hangi yayından tamamen veya kısmen çevirildiği gösterilmelidir. Başka bir başlıkla da olsa herhangi bir yerde daha önce yayımlanmış yazılar kabul edilmez. Gelen makaleler dergi inceleme kurulunca değerlendirilir ve düzenlenen rapora göre işleme tabi tutulur. Yayımlanacak makalelerde inceleme kurulunca gerekli görülen küçük düzeltmeler yapılabilir. Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde makalesi yayımlanan yazarlara mevcut mevzuata göre telif hakkı ödenmektedir. Dilekçede, “banka adı, şubesi, hesap numarası”, “T.C. kimlik numarası” ve “IBAN numarası” belirtilmelidir. Telif hakkı talep edilmiyor ise bu durum, makalenin eklendiği dilekçede özel olarak belirtilmelidir. Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanan makaleler yazarlarının kişisel görüşlerini içermektedir. Bu nedenle, Türk Silahlı Kuvvetlerinin resmî görüşlerini yansıtmamaktadır. Makalelerin Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanmak üzere gönderildiğinin mutlaka belirtilmesi gerekmektedir. Gönderilen makaleler yayımlansın veya yayımlanmasın iade edilmemektedir.