endodontide sistemik ilaç kullanımı - Diş Hekimliği Fakültesi

advertisement
Ege Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Endodonti Anabilim Dalı
ENDODONTİDE SİSTEMİK İLAÇ KULLANIMI
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi H. Kürşat OĞUZ
Danışman Öğretim Üyesi: Yrd.Doç. Dr. Ilgın AKÇAY
İZMİR-2013
ÖNSÖZ
Bu çalışmanın hazırlanmasında değerli yardımlarını esirgemeyen hocam
Yard. Doç. Dr. Ilgın AKÇAY’ a ve en zor zamanlarımda yanımda olan, bana yol
gösteren, hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan aileme teşekkürü borç bilirim.
İZMİR-2013
Stj. Diş Hekimi Hamza Kürşat OĞUZ
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ ve AMAÇ ......................................................................................................... 1
1. DENTAL ENFEKSİYONLARDA MİKROBİYAL ETİYOLOJİ .......................... 2
2. ANTİBİYOTİK KULLANIMINDA GENEL PRENSİPLER ................................. 5
2.1. Antibiyotik kullanma gerekliliğinin saptanması .............................................. 5
2.2. Uygun antibiyotiğin seçilmesi .......................................................................... 6
2.2.1. Mikroorganizma ile ilgili faktörler ........................................................... 6
2.2.2. Hasta ile ilgili faktörler ............................................................................. 7
2.2.2.1. Yaş .................................................................................................... 7
2.2.2.2. Genetik ve metabolik bozukluklar .................................................... 8
2.2.2.3. Gebelik ve Laktasyon ....................................................................... 8
2.2.2.4. İmmünsüpresyon ............................................................................... 9
2.2.2.5. Aşırı duyarlılık .................................................................................. 9
2.2.2.6. Karaciğer ve Böbrek Fonksiyonları .................................................. 9
2.2.3. Antibiyotikle ilgili faktörler...................................................................... 9
2.3. Antibiyotiklere direnç sorunu ......................................................................... 10
2.4. Bakterilerin antibiyotiklere direnç geliştirme mekanizmaları ........................ 11
2.4.1. Hedef Değişikliği .................................................................................... 11
2.4.2. Enzimatik inaktivasyon .......................................................................... 11
2.4.3. Bakteriyel membran değişiklikleri ......................................................... 11
2.5. Gelişigüzel antibiyotik kullanımının sakıncaları............................................ 12
2.6. Antibiyotik tedavisinde başarısızlık ............................................................... 12
2.7. Antibiyotik kombinasyonları .......................................................................... 12
3.ANTİBİYOTİKTÜREVLERİ ................................................................................ 13
3.1 Penisilinler ....................................................................................................... 13
3.1.1. Amoksisilin ............................................................................................. 14
3.1.2. Ampisilin ................................................................................................ 15
3.1.3. Penislin G ............................................................................................... 15
3.1.4. Penislin V ............................................................................................... 15
3.1.5. Azidosilin................................................................................................ 15
3.1.6. Penisilin’in Önemli Yan Etkileri ............................................................ 15
3.2. Sefalosporinler................................................................................................ 16
3.3. Aminoglikozit Grubu ..................................................................................... 17
3.4. Linkozamid Grubu ......................................................................................... 17
3.4.1. Linkomisin .............................................................................................. 17
3.4.2. Klindamisin ............................................................................................ 17
3.5. Makrolid Grubu antibiyotikler ....................................................................... 18
3.5.1. Eritromisin .............................................................................................. 18
3.5.2. Klaritromisin ........................................................................................... 18
3.6. Tetrasiklin Grubu Antibiyotikler .................................................................... 18
3.7. Nitroimidazol Grubu Antibiyotikler ............................................................... 19
3.7.1. Metronidazol ........................................................................................... 19
3.7.2. Ornidazol ................................................................................................ 19
3.8. Antibiyotik etkileşimleri................................................................................. 19
3.9. Antibiyotiklerin Başarısızlık Nedenleri.......................................................... 20
3.10. Endodontide Profilaktik Amaçlarla Antibiyotik Kullanımı ......................... 21
4 ANALJEZİKLER ................................................................................................... 23
4.1. Non-narkotik Analjezikler .............................................................................. 25
4.1.1. Nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar (NSAI) ......................................... 25
4.1.1.1.Salisilatlar ........................................................................................ 27
4.1.1.2.Para-Aminofenol Türevleri .............................................................. 31
4.1.1.3 Pirazolon türevleri ............................................................................ 32
4.1.1.4. Profenler (fenilpropionik asit türevleri) .......................................... 34
4.1.1.5. Fenilasetik asit türevleri .................................................................. 35
4.1.1.6. İndol türevleri.................................................................................. 36
4.1.1.7. Fenomik asit türevleri ..................................................................... 37
4.1.1.8. Oksikamlar ve diğerleri................................................................... 38
4.2. Narkotik (opioid) analjezikler ........................................................................ 38
4.2.1. Opioid agonist analjezikler ..................................................................... 39
4.2.2. Opioid agonist /antagonist analjezikler .................................................. 40
4.3. Diş hekimliğinde endodontide sık kullanılan analjezikler ............................. 40
4 5. ANKSİYETE FARMAKOLOJİSİ ........................................................................ 41
5.1. Benzodiazepinler ............................................................................................ 41
5.2. Non-benzodiazepin anksiyolitikler................................................................. 43
5.3. Benzodiazepin Antagonistleri ........................................................................ 43
SONUÇ ...................................................................................................................... 44
KAYNAKLAR .......................................................................................................... 44
5 GİRİŞ ve AMAÇ
Diş hekimliğinde en yaygın görülen klinik durumlar ağrı, anksiyete ve
enfeksiyondur. Ağrı ile mücadelede değişmeyen bazı temel ilkeler vardır. Ağrı
sağaltımı; ağrı nedeninin saptanıp ortadan kaldırılması ve ağrı belirtilerinin
giderilmesini sağlayan analjeziklerin kullanımı ile yapılabilir.
Zararlı mikroorganizmalann olduğu, taşıyıcı direncinin düşük olduğu ve
hastada ateşle birlikte genel durumun bozuk olduğu durumlarda kullanılan
antibiyotikler tedavinin temelini oluştururlar.
Korku ve anksiyeteden dolayı bazı hastalar tedavi sırasında daha fazla acı
duyabilirler. Aşırı korku duyan hastalardaki anksiyiteyi gidermek için hekimlerin
yapacakları çok şey vardır. Bu anksiyete psikolojik rahatsızlığa neden olacak duruma
gelirse anksiyete giderici ilaçlar kullanılabilir.
Bu bitirme tezinde endodontide analjezik, antienflamatuar ve sistemik
antibiyotik kullanımından bahsedilecektir. Bu ilaçların uygun doz ve kullanma
süreleriyle yan etkileri anlatılacaktır.
1. DENTAL ENFEKSİYONLARDA MİKROBİYAL ETİYOLOJİ
Ağız içi ve dental alanda yerleşmiş en az 400 bakteri grubu veya türü
bulunmaktadır. Floranın bu kadar karmaşık olması ağız içi ve dental enfeksiyonlarda
etiyolojik ajanın doğru olarak saptanmasını zorlaştırmaktadır. Birçok Gram-pozitif,
Gram-negatif ve anaerobik bakterinin birlikte olaya katılmasıyla polimikrobiyal
enfeksiyonlar oluşmaktadır. Enfeksiyonlar genellikle endojen flora bakterileri ile
oluşmaktadır. Gingival yarıkta ortalama 1.8x105 (1) anaerob bakteri/gram
bulunmaktadır.(2) Anaerob bakterilerin normal florada bulunması ve aerob
bakterilere göre 10 katdan 100 kata kadar fazla olması nedeniyle dental
enfeksiyonlarda anaerob bakterilerin baskın olması şaşırtıcı olmamaktadır.(3)
Dental plak varlığı birçok odontojenik enfeksiyonun oluşmasında kolaylaştırıcı
bir faktör olabilir. Patojen bir bakterinin burada yerleşmesiyle lokal ve sistemik
enfeksiyonlar gelişebilmektedir. Sistemik enfeksiyonlar; bakteriyel endokardit,
ortopedik ve diğer protez enfeksiyonları, akciğer enfeksiyonları, kavernöz sinüs
enfeksiyonları, sinüzit, sepsis, mediastinit ve beyin apsesi şeklinde seyredebilir.(3)
Dişin destek dokularının da dahil olduğu hastalıklar ise periodontal hastalıklar
olarak tanımlanmaktadır. Periodontal hastalığın gelişmesinde iki olay etkili olur.
Bunlardan birisi ağız içinde anaerobik Gram negatif bakterilerin sayıca artması diğeri
ise, zararsız bakterilere karşın enfeksiyon etkeni olan bakterilerin baskın hale
geçmesidir. Genellikle hastalık gingivitis olarak2başlamakta ve periodontitis
tablosuna ilerlemektedir. Enfeksiyon gelişimi bakterinin tipine, kişinin bağışıklık
sistemine ve direnç durumuna bağlı olarak değişebilmektedir. Ayrıca implant
uygulamasının yaygınlaşmasıyla implant enfeksiyonları da önemli bir sorun haline
gelmektedir.(1,4)
Tablo 1’de başlıca enfeksiyon nedenleri görülmektedir. Bu enfeksiyonların
polimikrobiyal özelliği birçok çalışmada saptanmıştır. Brook ve arkadaşları 32
periapikal apseyi rapor etmişlerdir.(5) Bu çalışmada 55’i anaerob, 23’ü aerob olmak
üzere toplam 78 bakteri izolatı saptanmıştır. Hastaların yarısında sadece anaerob
bakteri, %6’sında aerob ve fakültatif anaerob, %44’ünde karışık flora saptanmıştır.
Bu çalışma, periapikal apsede polimikrobial özelliği ve anaerobların önemini
2 göstermektedir. Bu nedenle, bir odontojenik enfeksiyonun yönetiminde antibiyotik
kullanılması kararı birkaç faktöre bağlıdır. Klinisyen odontojenik enfeksiyonlarda
öncelikle olası enfeksiyon etkenini saptamalı ve en uygun dental tedaviyi seçmelidir.
Konak defans mekanizmaları, enfeksiyonun ciddiyeti, enfeksiyonun yaygınlığı ve
olası etken patojen gibi faktörler antibiyotik başlama kararını doğrudan
etkilemektedir. Dental pulpada kan dolaşımının bulunmamasından dolayı normal
konak savunma mekanizmaları yetersiz kalmakta ve kök kanal sistemleri sınırlı bir
bakteri grubunu barındıran yegane yer olmaktadır.(6)
Oral florada bulunan birçok bakteri patojen değildir ve konak dokuda çoğalıp
ürediği tespit edilememiştir.(7) Diş pulpasında bakteriler çoğalınca, lokal olarak akut
enflamatuvar cevap görülür. Lenfositler, plazma hücreleri ve makrofajların
varlığında spesifik ve nonspesifik immünolojik reaksiyonlar oluşur.
Nihayet, hasarlanmış dokuya polimorfonükleer lökositler kemotaksis ile ulaşır
ve apse oluşur.
3 Tablo 1. Endodontik ve Periodontal Enfeksiyon Etkenleri
Aerobik ve Fakültatif Anaerobik Bakteriler
Anaerob Bakteriler
Gram pozitif kok
Gram-pozitif kok
Streptococcus spp
Peptostreptococcus spp
Beta-hemolytic streptococci
Peptostreptococcus micros
Streptococcus milleri grup (viridans)
Gram-negatif basil
Streptococcus mutans grup
Veillonella spp
Gram-pozitif basil
Gram-pozitif basil
Rothia dentocariosa
Actinomyces spp
Lactobacillus spp*
Eubacterium spp
Gram-negatif kokobasil
Propionibacterium spp
Actinobacillus spp
Lactobacillus spp
Spiroket
Actinobacillus actinomycetemcomitans
Campylobacter spp
Treponema denticola
Campylobacter rectus
Treponema sokranskii
Capnocytophaga spp
Gram-negatif basil
Eikenella spp
Prevotella spp
Gram-negatif basil
Prevotella intermedia
Pseudomonas spp
Prevotella nigrescens
Enterobacteriaceae
Porphyromonas spp
Porphyromonas gingivalis
Bacteroides spp
Bacteroides forsythus
Fusobacterium spp
Fusobacterium nucleatum
Selenomonas sputigena
Apse
rezorbsiyonu
ve
enfeksiyonun
ortadan
kaldırılması
mümkün
olmadığından; kanal tedavisi, diş çekimi veya diğer cerrahi girişimler etkeni ortadan
kaldırabilmek
için
gereklidir.
Son
çalışmalar,
lokalize
apsenin
bir
enflamatuvar/immünolojik fenomen olduğunu ve bazı hastalarda periapikal lokalize
klinik semptomların bakteri dışı nedenlerle oluşabileceğini göstermiştir. (8,9)
Nekrotik bir pulpada ve bir apsede etkin bir kan dolaşımı bulunmadığından dolayı,
4 odontojenik enfeksiyonun primer ve tek tedavisi olarak oral bir antibiyotiğin etkinliği
şiddetle tartışılmaktadır. Bu görüş, odontojenik kaynaklı bir enfeksiyonun primer
tedavisinin cerrahi olduğunu ve antibiyotiklerin buna ek tedavi olarak kullanıldığı
görüşünü desteklemektedir. Gözlemler, birçok klinisyenin buna rağmen odontojenik
enfeksiyonları özellikle potansiyel enfektif bir olayı düşündüren semptomlar
varlığında primer olarak antibiyotiklerle tedavi ettiklerini göstermektedir. Günlük
pratikte düşük risk ve yüksek etkinlik düşüncesiyle yoğun antibiyotik kullanımı
özellikle dirençli bakterilere sebep olabileceği endişesinden dolayı kabul edilebilir
görünmemektedir. Bu nedenle, antibiyotikler asla doğru dental tedavinin yerini
almamalıdır.(12) Ayrıca, antibiyotikler de kullanılacaksa uygun endikasyonda ve
akılcı bir şekilde kullanılmalıdır.
2. ANTİBİYOTİK KULLANIMINDA GENEL PRENSİPLER
Antibiyotikler tedavide en sık kullanılan ve kullanımında en çok hata görülen
ilaç grubudur. İnsan vücudunun her organında enfeksiyon gelişebileceğinden her
daldaki hekimin antibiyotik kullanımına iyi hakim olması gerekir. Antibiyotiklere
direnç gelişmesi ve tedaviye yeni antibiyotiklerin dahil olması gibi nedenlerle de
bilgilerin devamlı güncellenmesi zorunluluktur.(10,11,12)
Antibiyotik kullanımında dikkat edilmesi gereken kuralları şöyle sıralanabilir.
2.1.
Antibiyotik kullanma gerekliliğinin saptanması
Hastada bir bakteriyel enfeksiyonu olmalıdır ya da profilaktik antibiyotik
kullanımının gerekli olduğu bir durum olmalıdır (cerrahi profilaksi, romatizmal ateş
profilaksisi, kalp kapak hastasında invazif girişimler öncesi profilaksi gibi).
Bakteriyel enfeksiyon olduğunu ispat edebilmek için mikroorganizmanın kültürde
üretilmesi, değişik boyama yöntemleri ile bakterinin mikroskobik inceleme ile
gösterilmesi, antijen ve antikor saptayan serolojik testler kullanılabilir. Klinik
bulgular bazı bakteriyel enfeksiyonlar için tipik olmakla birlikte güvenilir değildir.
Aynı klinik semptomları başka mikroorganizma enfeksiyonları veya enfeksiyon
dışındaki hastalıklar da verebilir.
5 Antibiyotiklerin etken izole edilip, duyarlılık testine göre ya da diğer
laboratuvar testleri ile kanıtlanarak kullanılmasına kanıtlanmış bakteriyel enfeksiyon
tedavisi denir. Ampirik antibiyotik tedavisi ise muhtemel enfeksiyon etkenleri ve
duyarlılık durumuna göre verilen tedavidir. Ampirik tedavi toplum kökenli ciddi
enfeksiyonlar
(menenjit,
enfeksiyonlarda
erken
sepsis),
nozokomiyal
ve
nötropenik
antibiyotik
verilmesinin
yaşamsal
hastadaki
önemi6nedeniyle
yapılmalıdır. Rutin kültür alınması, invaziv girişim gerektirdiğinden önerilmeyen ve
muhtemel etkenleri bilinen enfeksiyonlarda (akut otit, akut sinüzit, beyin apsesi,
osteomyelit) da ampirik tedavi tercih edilir.
2.2. Uygun antibiyotiğin seçilmesi
Bu aşamada mikroorganizma, hasta ve antibiyotikle ilgili faktörler gözden
geçirilmelidir.
2.2.1. Mikroorganizma ile ilgili faktörler
Hastalık sebebi nedir? İlk yanıtlanması gereken soru budur. Nedenin tespit
edilmesi için çeşitli yöntemler vardır. Gram boyası bunların en basiti olup, halen
enfeksiyon tanısında altın standarttır. Örneğin pnömonide balgamın Gram boyasında
PNL ve gram pozitif diplokokların görülmesi, pnömokoksik pnömoni tanısı için çok
değerlidir. Akut bakteriyel menenjitte BOS un Gram boya ile incelenmesi yine
etkenin erken tanımlanması açısından faydalıdır. Dışkıda PNL bulunması invazif bir
ishal etkenini düşündürür. PNL yoksa toksik veya viral bir gastroenterit olabilir.
Nedeni belirlemede asıl yöntem kültürdür. Antibiyotik başlamadan önce
mutlaka yapılmalıdır. Kültür ve başka bir laboratuvar incelemesi yapma olanağı yok
ise o zaman genel bilgilerden yararlanılır. Erişkin akut bakteriyel menenjitli bir
hastada olası etkenlere (meningokok, pnömokok) yönelik tedavinin başlanması örnek
olarak verilebilir.
Mikroorganizma ile ilgili değerlendirilmesi gereken diğer faktörler virulansı ve
nozokomiyal ya da toplum kökenli bir mikroorganizma oluşudur. Çünkü
nozokomiyal patojenler antibiyotiklere daha dirençlidir.
6 Etken bakterinin antibiyotik duyarlılık durumu nedir? Yanıtlanması gereken ikinci
sorudur.
Etken izole edilmişse antibiyotik duyarlılık testi yapılarak uygun antibiyotik
belirlenebilir. Bu amaca yönelik aşağıdaki yöntemler kullanılır.
Disk difüzyon yöntemi; hızlı üreyen aerob ve fakültatif anaerob bakteriler için
önerilen, kolay, pratik, standartlara uygun yapılırsa halen tüm dünyada rutin laboratuvarlar
için seçilen bir testtir. Antibiyotiğin inhibisyon etkisini ölçen kalitatif bir testtir.
Minimal
inhibitör
konsantrasyon
(MIC)
ölçümü,
özel
durumlarda
(yeni
antibiyotiklerin etkinlik araştırması, penisiline dirençli pnömokokların tespit edilmesi gibi)
yapılır. Bu test de inhibisyonu ölçer, ancak kantitatif bir testtir.
Minimal bakterisidal konsantrasyon (MBC) ise kantitatif ve bakterisidal etkiyi
belirleyen bir testtir. Rutinde kullanımı yoktur. Ancak nötropenik hasta gibi özel konakta,
menenjit ve endokarditte tedavi başarısızlığında yapılması gerekebilir.
Antibiyotik duyarlılık testi yapılamıyorsa etkenin veya olası etkenin duyarlılık
durumuna göre antibiyotik başlanabilir. Bu durumda genel bilgilerden, ülkemizde yapılan
çalışmalardan ve hastane enfeksiyonları için hastanede saptanan mikroorganizmaların
duyarlılık durumunu içeren yerel verilerden yararlanılabilir.
2.2.2. Hasta ile ilgili faktörler
2.2.2.1. Yaş
Böbrek fonksiyonları yaşla ilgili değişiklikler gösterir. Atılımı böbrekten olan
antibiyotiklerin serumdaki yarı ömürleri yeni doğanlarda daha fazladır. Çünkü böbrek
fonksiyonları yetersiz kalmaktadır. İlacın dozunun buna göre ayarlanması doğru olur.
Yaşlılarda böbrek fonksiyonları dahil fizyolojik olaylarda gerileme görülür. BUN ve
kreatinin değerleri normal olsa bile kreatinin klirensi düşüktür. Antibiyotiklere bağlı
7 böbrek toksitesi (aminoglikozid toksitesi gibi) bu nedenle daha sık görülmektedir.
Yaşlılarda izoniazid hepatotoksitesi daha sıklıkla rastlanır. Hipersensitivite reaksiyonları
da daha sık görülür.
Yeni doğanda karaciğer fonksiyonları yeterli değildir. Glukronil transferaz enziminin
yetersizliği nedeni ile kloramfenikol kullanılması halinde Gray sendromu adı verilen şok
ve kardiyovasküler kollapsla seyreden bir tablo görülebilir. Yeni doğanda sulfonamid ve
seftriakson kullanılması kernikterus tablosuna sebep olur. Çünkü bu antibiyotikler proteine
bağlanmakta bilirubinle yarışır. Sonuçta bağlanmamış bilirubin düzeyi artar.
Tetrasiklinler gelişmekte olan kemik ve diş dokusunda biriktiği için 8 yaşından
küçük çocuklarda kullanılması önerilmez. Kinolonlar kıkırdak toksitesi ve artropati riski
nedeniyle 16 yaşından küçüklerde önemli bir endikasyon olmadıkça kullanılması
önerilmez.
Çocuklarda mide asiditesi düşüktür. Bu nedenle 3 yaşından küçük çocuklarda ve
aklorhidrik hastalarda antibiyotik absorbsionu artar.
2.2.2.2. Genetik ve metabolik bozukluklar
Glikoz 6 fosfat dehidrogenaz (G6PD) eksikliği olanlarda sülfonamidler ve
kloramfenikol hemolize yol açar. Bazı hemoglobinopatilerde de sülfonamid kullanımı
hemoliz riski nedeniyle sakıncalıdır.
Diyabetli hastalarda antibiyotiklerin IM absorbsiyonu azalabilir. İdrarda yalancı
şeker pozitifliği görülebilir.
2.2.2.3. Gebelik ve laktasyon
Gebelikte
penisilinler
(tikarsilin
dışında),
sefalosporinler
ve
makrolidler
kullanılabilecek antibiyotiklerdir. Tetrasiklinler teratojen etkisi yanı sıra gebede karaciğer
nekrozu, böbrek yetmezliği ve pankreatitisle seyreden ağır bir tabloya yol açabildiğinden
kontrendikedir.
8 Emziren anneden çocuğa geçen antibiyotik yan etkilere yol açabilir. Bu durum
özellikle yeni doğanda sakıncalı antibiyotiklerin kullanımı ve bebeğin prematüre olması
halinde çok önemlidir.
2.2.2.4. İmmünsüpresyon
İmmün süpresyonun durumuna göre olası etkenler farklıdır. Normal konakta hastalık
oluşturmayan mikroorganizmalar hastalık oluşturabilir. İmmün süpresif hastada ilaç
toksitesine daha sık rastlanır. Antibiyotikleri parenteral yoldan, daha yüksek dozda ve uzun
süre vermek gerekebilir.
2.2.2.5. Aşırı duyarlılık
Kullanılacak antibiyotikle ilgili daha önce bir alerjik reaksiyon olup olmadığı
sorgulanmalı ve seçim buna göre yapılmalıdır.
2.2.2.6. Karaciğer ve böbrek fonksiyonları
Antibiyotiklerin başlıca atılım yolları böbrek ve karaciğerdir. Antibiyotik kullanılan
hastada ilacın atılım yolları dikkate alınarak , hastanın karaciğer ve böbrek fonksiyonları
araştırıldıktan sonra antibiyotiğe karar verilmeli ve hasta toksite açısından yakından
izlenmelidir. Karaciğerde metabolize olan ilaçlar (eritromisin, klindamisin, doksisiklin,
nafsilin, seftriakson) böbrek yetmezliğinde doz ayarlamadan kullanılabilir. Bazı
antibiyotikler böbrek yetmezliğinde kreatinin klirensine göre dozları ayarlanarak
kullanılabilir (penisilinler, sefalosporinler, aminoglikozidler, glikopeptidler). Bazıları ise
kontrendikedir (tetrasiklin). Karaciğer patolojisi olan hastalarda makrolidler, klindamisin,
kloramfenikol, doksisiklin kullanımına dikkat edilmelidir.
2.2.3. Antibiyotikle ilgili faktörler
Antibiyotik seçiminde ilk dikkat edilecek konu seçilen antibiyotiğin ispatlanmış veya
olası bakteri için in vitro etkin olmasıdır. Diğer bir konu ise klinik çalışmalarda seçilen
antibiyotiğin
bu
enfeksiyon
için
etkinliği
9 kanıtlanmış
olmalıdır.
Antibiyotiğin
farmakokinetik özelliklerine hakim olunmalıdır. Farmaokinetik ilacın absorbsiyonu, vücut
kompartmanlarına dağılımı ve eliminasyonunu içerir. Kısaca in vitro ideal koşullarda test
ettiğimiz antibiyotiğin in vivo koşullarda ne derece etkin olabileceğini öngörebilmemiz için
farmakokinetik özelliklerini dikkate almamız gerekir. Diğer önemli bir konu ise
antibiyotiklerin farmakodinamik özellikleridir. Etki mekanizması ve toksite konularını
içerir. Antibiyotiklerin bazıları bakteriyostatiktir, başka bir deyişle bakterinin çoğalmasını
engellerler (klindamisin, kloramfenikol gibi). Bazıları ise bakterisidaldir. Bakterileri
öldürürler. Bakterisidal etki antibiyotiklerde farklı özellikler gösterir. Konsantrasyona
bağlı bakterisidal etki gösteren antibiyotiklerin dozları arttırılınca bakterisidal etkileri artar.
Aminoglikozidler ve kinolonlar bu özellikleri nedeniyle günde tek doz kullanılabilirler.
Süreye bağlı bakterisidal etki gösteren antibiyotiklerde, MBC üzerindeki düzeyin
sürdürülmesi bakterisidal etki için gereklidir. Dozu arttırmanın bir yararı yoktur.
Betalaktam antibiyotikler ve glikopeptidler böyledir. Postantibiyotik etki ( PAE) ilaç
düzeyi MBC altına düştükten sonra da bir süre etkinliğin korunmasıdır. Kinolon ve
aminoglikozidler 1-6 saat süre PAE etki gösterebilirler. İlaç konsantrasyonu arttıkça PAE
artar. Karbapenemler de gram negatif bakterilere 2 saat süre PAE göstermektedir.
Antibakteriyel ilaçlar mikroorganizma miktarının az olduğu erken dönemlerde daha
etkilidir. Betalaktam ilaçlar bakterilerin hızlı üreme evresinde daha etkilidir. Oysa
kinolonlar stasyoner evrede de etkilidir.
Antibiyotik yan etkileri çok farklı organlarda görülebilir ( böbrek, karaciğer, kemik
iliği, santral sinir sistemi gastrointestinal sistem) Bazı antibiyotiklerin birlikte kullanılan
ilaçlarla etkileşerek toksiteleri artar ve emilimleri bozulabilir.
2.3. Antibiyotiklere direnç sorunu
Direnç bir bakterinin antimikrobiyal ilacın üremeyi durdurucu veya öldürme etkisine
karşı durabilme özelliğidir. Bakteriler antibiyotiklere doğal dirençli olabilirler ya da
kazanılmış direnç gelişebilir.
10 2.4. Bakterilerin antibiyotiklere direnç geliştirme mekanizmaları
2.4.1. Hedef Değişikliği
Bu mekanizma ile ilacın bağlandığı reseptör veya bağlanma bölgesinde değişiklikler
sonucu direnç gelişmektedir. Hedef değişikliği, beta laktamlar (Penisilin bağlayan
proteinler (PBP) de değişiklik sonucu ilaca afinite azalması S. aureus, S. pneumoniae, N.
meningitidis, E. faecium da penisilin direncigörülebilir.), kinolon, glikopeptid, makrolid,
tetrasiklin ve rifampisine direnç gelişmesinde önemlidir.
2.4.2. Enzimatik inaktivasyon
Başta beta-laktam ilaçları inaktive eden beta laktamazlar pek çok gram pozitif ve
gram negatif bakterilerde direnç gelişiminde önemli rol oynar. Aminoglikozidleri inaktive
eden asetilaz, adenilaz ve fosforilaz enzimleri, kloramfenikolü inaktive eden asetil
transferaz ve eritromisini inaktive eden esteraz enzimleri de enzimatik dirençte önemli rol
oynar.
2.4.3. Bakteriyel membran değişiklikleri
İç ve dış membran permeabilitesindeki değişikliklere bağlı olarak ya ilacın hücre
içine alımındaki azalmadan ya da ilacın hızla dışarı atılmasını sağlayan aktif pompa
sistemlerinden kaynaklanan dirençtir. Gram negatif bakterilerin dış membranlarındaki
porin kanallarındaki değişiklikler özellikle P. aeruginosa nın beta-laktam ilaçlara direnç
kazanmasında önemli bir mekanizmadır. Dış zar geçirgenliğinin azalması kinolon ve
aminoglikozid direncinde de önemlidir. İç membran ya da sitoplazmik membran
geçirgenliğinin azalması aminoglikozidlere direnç gelişmesinde önemli bir mekanizmadır.
Aktif pompa sisteminden kaynaklanan direnç tetrasiklinler, kinolonlar, makrolidler,
kloramfenikol ve beta-laktamlara dirençte etkilidir ve pek çok bakteride bulunur.
Antibiyotiklerin akılcı olmayan ve gelişigüzel kullanımı ile gerek toplum kökenli
gerekse de hastane kökenli enfeksiyonların tedavisinde önemli problemler yaşanmaktadır.
11 2.5. Gelişigüzel antibiyotik kullanımının sakıncaları:
Direnç gelişimi
Toksik ve alerjik etkiler
Hastalık tanısının örtülenmesi Yüksek maliyet
Sonuç alınmadasında gecikme. Hekime ve ilaca güvensizlik
Süper enfeksiyon ( Dirençli bakterilere bağlı yeni enfeksiyon gelişimi)
2.6. Antibiyotik tedavisinde başarısızlık
Bu sonuca varmak için hastada klinik düzelme izlenmemesi veya hastanın klinik
olarak kötüye gitmesi gerekir. Bu durumda aşağıdaki durumlar düşünülmelidir:
Tanı doğru değildir. (Hastanın bakteriyel enfeksiyonu yoktur, ya da enfeksiyon
dışında bir hastalığı vardır.)
Mikroorganizma doğru belirlenmemiştir.
Polimikrobiyal (aerob- anaerob) enfeksiyon vardır. Bakteri tedavi sırasında direnç
geliştirmiştir.
Süper enfeksiyon gelişmiştir.
Antibiyotik enfeksiyon yerine ulaşamamaktadır.
Yetersiz süre, yetersiz doz veya uygun olmayan veriliş yolu kullanılmıştır.
2.7. Antibiyotik kombinasyonları
Birden fazla antibiyotiğin birlikte kullanılmasıdır. Antibiyotik kombinasyonları;
aditif(İlaçların etkisi tek başına kullanıldıklarında elde edilenetkilerinin toplamı kadardır.),
sinerjik (İlaçların toplam etki üzerinde bir antibakteriyel etkinlik göstermesidir.)
antagonistik (İlaçların toplamlarından daha düşük bir etkinlik göstermesidir) etki ile
sonuçlanabilir. İdeali sinerjik etki sağlamak ve antagonistik etkiden sakınmaktır. İmmün
sistemi normal konakta birçok enfeksiyon tek bir antibiyotikle tedavi edilebilir. Antibiyotik
kombinasyonları ancak gerekli olduğu durumlarda uygulanmalıdır. Bu durumlar aşağıda
belirtilmiştir:
12 Sinerjik etki sağlamak;
Klinik olarak sinerjik etkisi ispatlanmış kombinasyonlar kullanılmalıdır. Beta laktam
ve
aminoglikozid
kombinasyonları,
kombinasyonları,
trimetoprim
ve
beta
laktam
ve
sulfametoksazol
beta
laktamaz
kombinasyonları
inhibitörü
sinerjik
kombinasyonlardır.
Direnç gelişimini önlemek;
Tüberküloz ilaçları direnç gelişimini önlemek ve sinerjik etkileri nedeni ile kombine
kullanılır.
İlaçları daha düşük dozda kombine ederek toksiteyi azaltmak;
Cryptococcus
neoformans
menenjitinde
amfoterisin
B
ve
5-flusitozinin
düşükdozlarda kombinasyonu klinik olarak etkinliği ispatlanmış bir uygulamadır.
Polimikrobiyal enfeksiyonların tedavisi;
Aspirasyon pnömonisi, abdominal enfeksiyonlar, akciğer ve beyin apseleri ve
diyabetik ayak enfeksiyonları aerob ve anaerob bakterilerin etken olduğu enfeksiyonlardır.
Tek bir antibiyotikle bu spektrum kavranamazsa aerob-anaerob etkili iki ilaç kombine
edilir.
Antibiyotik kombinasyonları yaparken antagonistik etkiden sakınılması şarttır.
Penisilin tetrasiklin kombinasyonu antagonisttir. Eritromisin, kloramfenikol, linkomisin ve
klindamisin kendi aralarında antagonisttir. Penisilin ve kloramfenikol kombinasyonuin
vitro antagonistik iken in vivo, örneğin menenjit tedavisinde yüksek dozlarda bu etki
izlenmez.
3.ANTİBİYOTİKTÜREVLERİ
3.1 Penisilinler
Endodontik kaynaklı enfeksiyonlar karışık enfeksiyonlar olduğu için tedavide
seçilecek antibiyotiğin olası mikroorganizmaların çoğuna etkili bir kısmının penisilinlere
13 karşı duyarlı olmasından ve penisilinlerin iyi tolere edilmesinden dolayı penisilinler,
endodontik kaynaklı enfeksiyonlarda ilk akla gelebilecek antibiyotiklerdir. Penisilinler
güçlü bakterisid etkileri yanında, nispeten düşük toksiteye sahip ve sık kullanılan doğal ya
da yarı sentetik antibiyotiklerdir. Penisilin molekülütiazolidin halkası, betalaktam halkası
ve bir yan zincirden oluşur. Penisilinin hangi gruptan olduğu ve molekülün
farmakokinetiği yan zincire bağlıdır.
Tablo2:Taşıdığı Yan Zincire Göre Penisilinlerin Sınıflandırılması
Doğal penisilinler
PenisilinG,V,Propisilin,Penetisilin
Asilüreidopenisinler
Karbenisilin,Ticarsilin
Penisilinazadirençlipenisilin
Nafsilin,Oksasilin,Eloksasilin,Dikloksasilin
Aminopenisilin
Fluksasilin,Metasilin
Karboksipenisilin
Ampisilin,Amoksisilin,Episulin,Bakampisilin
Amdinopenisilinler
Azlasilin,Pirbesilin
Penisilinler, bakteri hücre duvarı sentezini bozarak etki ederler. Ancak penisilinlerin
antibakteriyel etki gösterebilmeleri için betalaktam halkasının parçalanmamış olması
gerekir.Bu nedenle bakterilerin penisilinlere karşı ana savunma mekanizması, betalaktam
halkasını parçalayan beta-laktamaz enzimidir.Bu enzim sayesinde penisilinleri etkisiz hale
getirir.Enfekte kök kanalı içinde bulunabilen pek çok kanal patojeni(özellikle gram-pozitif
anaeroplar) penisiline yeteri kadar
duyarlıdır.Penisilinler lipidlerde kolay çözünmez,
lökositlerin içine giremezler; fakat apse içerisinde yeterli konsantrasyonlar oluştururlar.
Diğer tüm antibiyotikler gibi penisilinler de pulpa odasına giremezler.(13)
3.1.1. Amoksisilin:
Ampisilin molekülünün altıncı karbon atomuna bağlı benzer yan zincirine, para
pozisyonda bir hidroksil grubu eklenerek elde edilmiştir. Geniş spektrumlu mide asidine
dirençli β-laktamaz enzimine dirençsizdir (14,15).
14 3.1.2. Ampisilin:
6 amino penisilanik asit deriverisidir. Mide asidine oldukça dayanıklıdır. Anaerop
bakteriler üzerinde etkilidir. Gram negatif basillerde etkili geniş spektrumlu yarı sentetik
penisilindir (14,15).
3.1.3. Penislin G:
Doğal penisilindir. Dokulara dağılımı iyidir. Kas içinde verildiğinde etki süresine
uzatmak için prokain ile kombine edilmiş formları vardır. Bu durumda antibakteriyel etki
geç başlar. Penisilinaz üretmiyorsa oral streptokoklar üzerine ve bazı gram pozitif
anaeroplar üzerinde etkilidir (14,15).
3.1.4. Penislin V:
Mide asitlerine dirençli olduğundan oral kullanılabilir. Fakat dokuda dağılımı yeterli
değildir. Antibakteriyel etkisi Penisilin G’ ye benzer (14,15).
3.1.5. Azidosilin:
Geniş spektrumlu bir yarı sentetik penisilindir. Gram pozitiflere Penisilin G ve V
kadar etkilidir mide asitlerine dirençsizdir. Diğer penisilin ve sefalosporinlerle çapraz
duyarlılık vardır (14,15).
3.1.6. Penisilin’in Önemli Yan Etkileri:
A. Toksik etki:
Antibiyotikler içinde en az toksik olan penisilindir. Böbrek yetmezliği söz konusu
olmadıkça toksik reaksiyonlar görülmez. Ayrıca ilacın dozu azaltılarak bu reaksiyonlar
önlenebilir.
15 B. Aşırı Duyarlılık Reaksiyonları:
1. Erken Reaksiyonlar
En şiddetli seyreden ve ölümle sonuçlanan reaksiyonlardır. Anafilaktik şok da denir.
Anjiyonörotik ödem, vazomotor kollaps, solunum güçlüğü, alınamayan nabız anafilaktik
reaksiyon bulgularıdır. Tedavisinde I.M %0,1 lik 0,2 -0,5 cc adrenalin verilmeli, tablo hala
düzelmezse adrenalin I.V olarak perfüzyon ile yavaş zerk edilmeli, ayrıca antihistaminik
ve kortikostreoidlerin, parenteral uygulaması da bu durumun geçmesine yardımcı olur
(14,16).
2. Geç Reaksiyonlar
Ateş eklemlerde şişlik, deri lekeleri, ödemle karakterizedir. Genellikle difendidranin
gibi antihistaminiklerin verilmesi ile hafifler (14,16).
Diş hekimliği yönünden penisilinin önemli yan etkileri göz kapakları ve dudaklarda
Quincke ödemi, dil ödemi, dilde tüylenme, ağız florası baskılanması ve Stomatitis
Veneta’dır (15).
3.2. Sefalosporinler
Bakterisit etkileri vardır. Penisilinde olduğu gibi bakteri hücre duvarı sentezini
engellerler. Geniş spektrumlu antibiyotiklerdir.
Stafilokoklar dahil çoğu gram pozitif mikroorganizmaya etkilidirler. Bazı gram
negatiflere de etkileri vardır. Genel olarak kök kanalı patojenleri üzerine etkisiz
bulunmuştur(15).
Penisilinlerle birlikte çapraz alerji gösterebilirler. Penisilinlerden daha toksiktirler.
Klinik kullanılış bakımından en önemli özellikleri penisiline duyarlı hastaların bir
16 kısmında penisilinin yerini tutabilmelidir. Yan etkileri aşırı duyarlılık reaksiyonudur.
Aminoglikozitlerle kombine verilmesi nefrotoksik etkiyi arttırır. Ayrıca heparin ve
aspirinle birlikte kullanıldığında kanama riski artar (14,15,17).
3.3. Aminoglikozit Grubu
Streptokoklar ve anaeroplar haricinde birçok mikroorganizmaya karşı etkili geniş
spektrumlu antibiyotiktir. Kök kanalı patojenlerinin çoğu anaerobik bakterilerinden
oluştuğuna göre endodontik amaçla kullanımı doğru değildir. Ancak penisiline birlikte
kullanıldığında bakterisit etkilidirler (15).
3.4. Linkozamid Grubu
Linkomisin ve Klindamisin, oral anaerop suşların neden olduğu tehlikeli kemik
enfeksiyonlarında ilk tercihtir. Yüksek dozda bakterisit etkilidirler. Kemiğe çok iyi penetre
olurlar; ancak süper enfeksiyona bağlı pseudomembranöz kolite neden olurlar (15).
3.4.1. Linkomisin
En belirgin özeliği gram pozitif fakültatif koklar üzerinedir. S. aureus
osteomyelitinde, pnömokok, streptokok ve diğer stafilokoklara bağlı enfeksiyonlarda bu
antibiyotiğin kullanımı uygun olabilir. Makrolidler ve kloramfenikol ile antagonist ilişkisi
vardır ve birbirlerinin etkilerini azaltırlar. Anaerop spektrumu yeterince geniş değildir. Bu
nedenle endodontik lezyonlarda ilk seçim olması uygun değildir. Linkomisin ciddi G.İ. S
rahatsızlıklarına yol açabilir (16).
3.4.2. Klindamisin
Linkomisin molekülündeki bir OH- kökünün yerine klor atomu getirilerek elde
edilir.
Geniş bir anaerop spektrumu vardır. Kök kanal enfeksiyonlarında tercih edilebilecek
antibiyotiklerden
birisidir.
Pek
çok
17 streptokok
türü
0.04mg/ul
klindamisin
konsantrasyonunda inhibe olur. Kök kanal patojenlerinin %46,5’i klindamisine duyarlıdır.
Apse içeriğinde yüksek konsantrasyonlar oluşturmaktadır. Bu endodontide kullanılabilecek
bir antibiyotik için aranılan bir özelliktir. Linkomisinle çapraz duyarlılık vardır. Penisilin
ve
sefolosporinlere
duyarlılığı
olan
hastalarda
stafilokoksik
ve
pnömokoksik
enfeksiyonlarda kullanılabilir (17,18).
3.5. Makrolid Grubu antibiyotikler
3.5.1. Eritromisin:
Dental enfeksiyonlarda penisilinden sonra gelen ikinci seçenektir. Antibakteriyel
spektrumu penisline çok yakındır. Dar spektrumlu bir antibiyotik olan eritromisin tüm oral
enfeksiyonlara ve gram pozitif aeroplara etkilidir ve pek çok orodental enfeksiyonların
tedavisinde başarıyla kullanılır. Antibiyotiklerin doğru şekilde kullanılmamaları sonucu
pek çok bakteri eritromisini etkisiz bırakacak biçimde direnç geliştirmiştir. Bakteri hücresi
eritromisinin hücre içine girişini membranda durdurabilmektedir. Ayrıca düşük doz kısa
süreli, düzensiz aralıklarla ilaç kullanımı ile direnç gelişebilmektedir (13,16,17).
3.5.2. Klaritromisin
Antibakteriyel spektrumu eritromisine benzer. Postantibiyotik etkisi Gr pozitif
koklarda eritromisinden daha uzundur. Endodontik enfeksiyonlarda izole edilen bazı
bakterilere karşı etkili bir spektrumu vardır (16).
3.6. Tetrasiklin Grubu Antibiyotikler
Antimikrobiyal etkinlikleri geniş olmakla birlikte Gr pozitif ve Gr negatif aerop ve
anaeroplara etkilidirler. Geniş spektrumlularına bağlı hızlı direnç gelişmesi en büyük
dezavantajlarıdır. ANUG ve JP gibi periodontal hastalıklarda ilk tercihtir (14,15).
Penisiline beraber kullanıldığında bakterisittir. Ancak tek başına bakteriyostatiktir.
Tetrasiklinlerin dezavantajı:
Tetrasiklinlere hassas olmayan mikroorganizmaların aşırı çoğalmalarına neden
18 olurlar.
Tetrasiklin ve diğer çeşitli ilaçlar arasında ters etki oluşma riski yüksektir.
Dişlerin gelişme dönemi içinde verilirse dişlerde renklenme görülebilir.
Penisilin veya eritromisine göre yan etkileri daha yüksektir (16).
3.7. Nitroimidazol Grubu Antibiyotikler
3.7.1. Metronidazol:
Protoozoonlara ve anaerop bakteriler bakterisit etkilidirler (14). Bakteri hücresi
içerisinde iki farklı mekanizma ile etki gösterdiği düşünülmektedir. Birinci mekanizma
anaerop bakterilerin elektron transport zincirinde kullanmak zorunda oldukları proteinlerle
birleşerek bu proteinleri toksik hale getirmektedirler. İkinci mekanizma ise hidrojen
transportu sırasında H2 oluşumunu engellemeleridir. Endodontik ve periodontal
hastalıklarda ilk seçilebilecek antibiyotiklerden birisidir (17).
3.7.2. Ornidazol:
Diş hekimliğinde sıkça anaeropların sebep olduğu enfeksiyonların tedavisinde
kullanılır. Oral uygulama sonrası hızla ve hemen hemen tamamen absorbe edilir.
Anaeroplara
etkisi
nedeniyle,
özellikle
eritromisin
gibi
makrolid
grubu
antibiyotiklilere kombine kullanılması endodontik enfeksiyonlarda çok iyi sonuçlar
vermektedir (13,14,17).
3.8. Antibiyotik etkileşimleri
Birden
çok
antibiyotik
tek
antibiyotikten
iyidir.
Kombinasyonlar
doğru
seçildiklerinde, tek antibiyotikten daha faydalı olduğu sıklıkla bildirilir. Fakat bu genel bir
olgu değildir.
Tercih edilen uygun antibiyotik kombinasyonları:
Etken mikroorganizmalar bilinmediğinde, antimikrobiyal spektrum kazanmak (17).
19 Spektrum tüm bilinen veya tahmin edilen patojenlere yeterli değilse (13).
Antibiyotiklere ilave ile bakteriyostatik ve bakterisit etkilerini arttırmak (17).
Süper enfeksiyonlar bekleniyor ve önlenmesi isteniyorsa, kullanılır (13).
Birlikte kullanılan antibiyotikler birbirlerine karşı iki şekilde davranabilir (14).
1-Sinerjizm: İkisinin kullanımında elde edilen antimikrobik etki tek tek
uygulandığında elde edilen etkiden daha üstündür (14).
Antibiyotik ilavesi veya sinerjizm, çok kompleks bir durumdur. Birkaç özel
endikasyonla karakterize edilir. Primer klinik endikasyon organizmaları tehdit eden
şiddetli enfeksiyonlar bilinmediğinde ve antibiyotik terapisi, kültür ve hassasiyet
testlerinden hemen önce uygulandığında majör sonuçlar oluşturmaktadır (17). Sinerjik etki
gösteren antibiyotikler:
Penisilin G+streptomisin
Gentamisin+Ampisilin
Diğer aminoglikozitler+penisilin
Rifampisin+penisilin
Kloramfenikol+tetrasiklin (13).
Metronidazol+eritromisin
Eritromisin+Sülfanamid
2- Antagonizma: İki antibiyotik birlikte kullanılması durumunda etkileri azaldığında
aralarında
bir
antagonizma
mevcuttur.
Antagonist
etki
gösteren
antibiyotik
kombinasyonları:
Eritromisin+Linkomisin
Eritromisin+kloramfenikol
Linkomisin+kloramfenikol
Penisilin+tetrasiklin
Penisilin+kloramfenikol (13).
3.9. Antibiyotiklerin Başarısızlık Nedenleri
Doğru olmayan antibiyotiklerin seçilmesi sonucu yapılan tedaviler başarısızlıkla
20 sonuçlanmaktadır. Antibiyotiklerin kandaki konsantrasyonların çok düşük olması onların
yeterli miktarda etkili olmalarına mani olmaktadır. Etkileyecekleri alana zayıf penetre
olmaları istenen bir durum değildir. Ayrıca antibiyotiklerin başarısızlık nedenleri arasında
uygun olmayan lokal faktörler ve antibiyotiklerin hasta savunmasını bozması sayılabilir.
Artan antibiyotik plazma protein bağlayıcıları yaşa ve bazı hastalıklara göre değişiklik
göstermektedir. Birden fazla ajan etkili oluyorsa antibiyotik antagonizması gerçekleşir.
Organizmada yavaş mikrobiyal artım oranı da önemlidir. Antibiyotiğe dirençli
mikroorganizmalar tekrarlayan enfeksiyonlarda süper enfeksiyonlarda ortaya çıkar.
Hastadan kaynaklanan başarısız antibiyotik alımı ve enfeksiyonların yok edilmesindeki
yani ensizyon ve drenajdaki bozukluklarda başarısızlık nedenleri arasındadır (17).
3.10. Endodontide Profilaktik Amaçlarla Antibiyotik Kullanımı:
Antibiyotiklerin
cerrahi
prosedürlerdeki
invazivliği
ve
kanda
bakterilerin
yayılmasında(bakteremi) sekellerden koruyucu etki göstermesi, genel olarak kabul
edilen görüştür.Antibiyotik profilaksisi, yalnızca bazı durumlarda etkili olup, dikkatle
kontrol edilmesi gerekir (13). Bakteremi profilaksisinin endike olduğu durumlar şunlardır:
1- Hastanın immun savunmasının yetersiz olduğu biliniyorsa bakteremi profilaksisi
gerekebilir (18).
Subakut bakteriyel endokardit
Romatizmal veya konjenital kalp hastalıkları
Kalp protezi taşıyanlar
Organ transplantasyonu olanlar
AIDS
Lökopeni
Ağır şeker hastalığı
Multiple myelom
Paget hastalığı
Vasküler sentetik greftleri olan hastalarda ve daha pek çok hastalık durumunda
endodontik girişim gerekiyorsa,
2-Böyle hastalarda önceden olmayan periapikal duyarlılık endodontik girişimi
21 takiben başlamışsa (13)
3-İntaoral veya ekstraoral apse drenajı yapıldığında (13)
4-Akut apikal apsede pürülan kanallar açılacaksa (13)
5-Travmatik nedenlerle avülse olan dişlerin reimplantasyon işlemi sırasında
profilaktik amaçlarla antibiyotik verilebilir.
Antibiyotik profilaksisinin pulpa periapikal patolojiden oluşan ciddi postoperatif
semptomlarıönleyebileceği gösterilmiştir (18)
Profilaksi için oluşan itirazlar şunlardır.
Penisilin alerjisi gelişebilir.
Tıp, diş hekimliği, veteriner hekimlik, endüstri ve tarımda penisilinin artan
düzeylerde kullanımıyla birçok hasta bilgiler dışında penisilin almaktadır. Bu durum,
hastanın
penisilinle,
ilk
klinik
temasında
neden
alerjik
reaksiyon
oluştuğunu
aydınlatmaktadır.
Amerikan Kalp Birliği’nin 1997 yılında kabul ettiği yeni öneri metni:
Amoksisilin işlemlerden 1 saat önce tek doz olarak verilmelidir. İşlemlerden 6 saat
sonra ikinci bir doz kullanımı artık önerilmemektedir. Yetişkinlerde 2gr, çocuklarda
50mg/kg kullanması uygundur. Penisilin kullanamayan hastalarda ise, klindamisin,
sefalepsin, sefadroksil, azitromisin veya klaritromisin tek doz olarak işlemlerden 1 saat
önce verilmelidir. Penisiline ani aşırı duyarlılık reaksiyonu gösteren hastalarda, sefaleksin
ve sefadroksil kullanılmamalıdır. İkinci doz artık önerilmemektedir. Klindamisin
yetişkinlerde 600 mg,çocuklarda 20 mg/kg kullanılmalıdır. Sefaleksin ve sefadroksil
yetişkinlerde 2 gr, çocuklarda 50mg/kg azitromisin ve klaritromisin yetişkinlerde 500 mg,
çocuklarda 15mg/kg olarak kullanılabilir (19).
Endodontide antibiyotik kullanılmasını gerektiren durumlar sınırlıdır. Eğer şişlik
derecesi ve genişliği sınırlı ise, yumuşak doku veya kök kanal drenajı sağlanabiliyorsa
endodontide antibiyotik kullanımına gerek yoktur. Bazı vakalarda, 24 saat içinde drenaj
işlemi etkili olmamışsa veya şişlik tekrarlanmışsa, ciddi düzeyde komplikasyonları
önlemek için antibiyotik kullanılmalıdır. Sekonder akut pulpitiste pulpanın vital olduğu
durumlarda antibiyotik tedavisine kesinlikle gerek yoktur. Pulpa nekrozu ve ağrılı dişlerde
22 şişlik yoksa tedavide antibiyotik kullanımı gereksizdir. Eğer yumuşak dokularda lokalize
bir şişlik mevcutsa drenaj gerçekleşmiş, hastanın ateşi yok ve genel durumu bozuk değilse
antibiyotik kullanımına gerek yoktur. Pulpa nekrozu ve yumuşak dokularda yaygın bir
şişlik mevcutsa antibiyotikler kesinlikle kullanılmalıdır. Amoksisilin 8 saatte bir 2 defa 3
gr dozda oral yolla alınmasından sonra verimli absorbsiyonu nedeniyle tercih edilir ve
geleneksel fenoksi metil penisilinin 250 mgr’nın günde 4 defa alınması ve 5 gün devam
edilmesine eşit etkide olduğu görülmüştür. Penisiline alerjisi olan hastalar için eritromisin
5 gün boyunca günde 4 defa 250 mg alınmalıdır. Dentoalveolar enfeksiyonlarda dirençli
anaeroplar önemli patojenlerdir. Bu nedenle tedavide metronidazolun yeri önemlidir.
Metronidazol günde 3 defa 200 mgr 5 gün süreyle kullanılır. Özellikle penislin,
amoksisilin veya eritromisine yanıt zayıfsa ya tek başına kullanılır ya da ilk seçilen ilaçla
beraber kullanılır. Kronik enfeksiyon hastalıklarında antimikrobiyal ajanlar hiçbir zaman
başarılı olmamıştır; çünkü uzun süre kimyasallarla maruz kalan mikroorganizmalar
kaçınılmaz suretle seleksiyona uğrar ve ilaç direnci oluşur.
Antimikrobiyaller ise, kısa dirençli enfeksiyon hastalıkları için uygundur. Burada
önemli
olan
karar
antibiyotiklerden
herhangi
birini
kullanmaktansa
hangisinin
kullanılacağını bilmektir.
İnsan enfeksiyonlarının %60’ının antibiyotik müdahalesine gerek kalmadan sadece
hasta defansıyla çözümlenebildiği saptanmıştır. Unutulmamalıdır ki her enfeksiyon tektir
ve her klinik durumu formüle etmek imkansızıdır. Antibiyotik terapisi bilim üzerine kurulu
bir sanattır (17).
4. ANALJEZİKLER
Ağrı diş hekimleri için çoğunlukla hastalığı tanımlamakta bir araç olsa da bazı
durumlarda başa çıkılması zor bir olay olarak belirir. Pulpitis ve apikal periodontitisin
sebep olduğu ağrılarda yapılan endodontik girişimler analjezikler uygulamadan
dayanılmaz hale gelebilir. Kanalların genişletilmesinde, doldurulmasında ayrıca apikal
formun bozulmasında ve cerrahi işlemlerde ağrıyla karşılaşabiliriz. Ağrı kişiye bağlı olarak
değişir ve önceden kazanılmış yaralanma deneyimi, ağrıya programlanma, hissi statü ve
korku ile anksiyeteye bağlıdır.
23 Analjezikler bilinç kaybı olmaksızın ağrının kabul edilebilir boyuta indirgenmesi için
kullanılırlar. Periferal ve santral etkili olmak üzere iki tipi vardır. Periferal etkili ajanlar
lokal humoral faktörleri bloke ederek (prostoglantin sentezi inhibisyonu) sinir sisteminin
periferine etki eder. Bu hafif ağrıdan orta dereceli ağrıya kadar efektif olur ve anestetik
etkisine ek olarak antipiretik ve aynı zamanda antienflamatuar amaçlı kullanılabilirler.
Santral etkili ajanlar beyindeki ağrı algılayışını değiştirirler. Bu ilaçlar narkotik
analjezikler ve antagonistleridir. Bunların analjezik etkisine ek olaraklokal ve genel
anestetiklerle kullanıldığında sedasyon ve hipnoz sağlayabilirler. Antipiretik veya
antienflamatuar etkileri yoktur. Bu grubun tatbiki fiziksel ve psikolojik bağlılıkla
sonuçlanabilir. En az zararlı potansiyeldeki analjezikler yeterli gelecekse, güçlü narkotikler
verilmesi gereksizdir. Bu ajanlar orta şiddetteki ağrılara etkilidir.
Narkotik ve narkotik olmayan ilaçların kombinasyonları analjeziklerin popüler
formlarıdır. Her komponentin sinerjik etkisi olarak ilacın tek başına kullanıldığından daha
yüksek oranda analjezi sağlayacağı öngörülmüştür. Bu yolda, santral ve periferal etkili
sonuçlar için kombine edildiler. Kombinasyon, ilacın bir dozu ağrıyı elimine etmek için
arttırıldığında zararlı etki doğuracak ilave değerlere sahiptir. Bu ilaçlar orta dereceli ve
şiddetli ağrılar üzerine etkilidir.
Günümüzdeki analjezik preperatlarda büyük çeşitlilikler vardır. Hekim hastaya
faydalı olan ajanların tam fizyolojik aktivite, terapötik değer ve yan etkilerini güncel
farmakoloji kaynaklarından takip etmelidir.
Analjeziklerin Sınıflandırılması:
Non-narkotik Analjezikler
a.
Nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar
b.
Non antienflamatuar antipiretikler
Narkotik Analjezikler
a.
Opioid agonist analjezikler
b.
Opioid agonist / antagonist analjezikler
24 4.1. Non-narkotik Analjezikler
4.1.1. Nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar (NSAI)
Analjezik etkileri: Antienflamatuar analjeziklerin ağrı kesici etkileri büyük oranda
periferik etkilerine bağlıdır. Ağrı yapıcı kimyasal veya mekanik nedenlerin periferde
prostoglandinlerin sentezini arttırdığı ve periferik afferent sinir uçlarının ağrı uyarılarına
karşı duyarlılığını arttırdıkları bilinmektedir. NSAI ilaçların pek çoğunda bulunan ortak bir
özellik dokularda araşidonik asitten prostoglandinlerin ve diğer bazı eikozanoidlerin
oluşmasını katalize eden siklooksijenaz (COX-1 ve COX-2) enzimlerini inhibe etmeleridir.
Narkotik analjezikler bu maddelerin sentezini inhibe ederek ağrı kesici etki yaparlar.
Antipiretik etkileri: Ateş, immunolojik sataşmaya bağlı olarak vücut sıcaklığının
yükseltilmesi olarak tanımlanır. Enfeksiyon hastalıklarının kardinal semptomudur. Ancak
ateşe neden olan immunolojik faktörler her zaman enfeksiyon etkenlerinden salıverilenler
değildir. Enfeksiyöz olmayan iltihap olayları, kanser, greft reaksiyonu ve benzeri
durumlarda, salıverilen projen maddeler nedeniyle ateşe yol açabilirler.
Antipiretik ilaçlar artmış olan vücut sıcaklığını düşürürler, normal vücut sıcaklığını
etkilemezler. Bu ilaçların sıcaklığı düşürmeleri ısı kaybını artırmalarına bağlıdır. Isı kaybı
ise ciltte vazodilatasyon ve terleme oluşturmak suretiyle arttırılır.
Antienflamatuar etkileri: Aspirin ve bu gruptaki diğer ilaçların antienflamatuar etki
mekanizmaları tam olarak saptanamamıştır. Durumun aydınlatılamamasının başlıca nedeni
enflamasyonun erken (vasküler dönem) ve geç (hücresel dönem) olarak oluşan ve düzenli
bir sıraya göre gelişen çok çeşitli olaylardan meydana gelmesi ve bunlar sırasında fazla
sayıda mediyatör veya modülatör endojen maddelerin salıverilmesidir.
Ağrı yapıcı etkenler; dokudaki tahriş ve zedelenme ayrıca immunolojik reaksiyonlar;
lokal araşidonik asitten prostasiklin ve prostoglandinlerin sentezi arttırırlar. Ayrıca iltihaplı
dokuda araşidonik asitten lipooksijenaz enzimleri tarafından oluşturulan hidroperoksi yağ
asitlerinin, monohidroksi yağ asitlerinin ve lökotrienlerin miktarı da artar.
25 Antienflamatuar analjezikler siklooksijenaz enzimlerini inhibe ederler, fosfolipaz A2‘
ye dokunmazlar. Böylece sadece siklooksijenaz ürünlerinin değil, aynı zamanda
lipooksijenaz ürünlerinin de sentezini azaltırlar.
Antienflamatuar analjezikler, prostoglandinlerin bazı doku yıkıcı etkilerini de
(enflamasyon sırasında osteoklast hücrelerinin aktivasyonuna bağlı kemik rezorbsiyonu
artması gibi) önleyebilir.
NSAI İlaçların Sınıflandırılması
1.
Salisilatlar
Aspirin ve sodyum salisilat
Diflunisal
2.
Para-aminofenol türevler
Asetaminofen(parasetamol)
3.
Pirazolon türevi ilaçlar
Propifenazon ve aminopirin
Metamizol sodyum ( dipiron)
4.
Profenler (fenilpropiyonik asit türevleri)
İbuprofen
Naproksen
Fenbufen
Tiaprofenik asit
Ketoprofen
Fenoprofen kalsiyum
5.
Fenil asetik asit türevleri
Diklofenak sodyum
Nabumeton
Fenklofenak
6.
İndol asetik asit türevleri
İndometasin
Tolmetin
Ketorolak trometamol
Sulindak
26 7.
Fenomik asit türevleri
Mefenamik asit
Flufenamik asit
Etofenamat
8.
Oksikamlar ve diğer ilaçlar
Piroksikam
Tenoksikam
Prokuazom
Azopropazon
Metotrimeprazin
9.
COX-2 inhibitörleri
Meloksikam
Nimesulid
Etodolak
Selekoksib
Rofekoksib
4.1.1.1.Salisilatlar
Aspirin ve Sodyum Salisilat:
Aspirin, NSAI ilaçlar içinde en sık kullanılanı ve ekonomik olanıdır. Genellikle oral
yoldan alınır, parenteral pek uygulanmaz. Toksitesi düşük bir ilaçtır. Antipiretik etkisi de
vardır.
Farmakokinetiği
Mide suyunun asit ortamında daha ziyade non iyonize durumda olduğundan mideden
absorbe olabilir. Bundan dolayı ilaç alındıktan 20 dakika gibi kısa bir sürede kandaki
düzeyi, minimum etkin düzeyin üstüne çıkar ve analjezik etki başlar. Absorbsiyon ince
barsakta devam eder.
Aspirin karaciğer ve kanda salisilata hidroliz edilir. İlaç alınışından sonra 1-2 saat
27 sonra plazmada ancak %25 oranında hidroliz edilmeden kalır.
Kullanılışı
Aspirin: Aspirin oral yolla, genellikle tablet şeklinde verilir. Ağrı kesmek için
mutadolarak 0,5-0,75 gr. dozunda alınır. Belirtilen dozlar, gerektiğinde 4-6 saatte bir
tekrarlanır.
Analjezik olarak kullanışta günlük maksimum doz 4 gr. sınırı geçilmemelidir.
Antitrombositik etkisi nedeniyle çeşitli kardiyovasküler hastalıkların tedavi ve
profilaksisinde, günde veya gün aşırı genellikle 80-325 mg. gibi küçük dozda kullanılır. Bu
dozda antienflamatuar etki gösteremez.
Sodyum salisilat: Barsak kaplamalı tabletler şeklinde kullanılır. Bu şekilde mide
barsak kanalından absorbsiyonu geç olduğu için çabuk tesiri istenen akut ağrılı durumlarda
tercih edilmez. Sodyum salisilatın İ.V. verilmeye özgü enjeksiyonluk solüsyonlarıda
vardır.
Salisilik asit: Solüsyon veya pomad şeklinde kullanılır. Cilt üzerindeki uygulama
yerinden absorbe edilir. Bu şekli ile zehirlenmeye neden olabilir.
Salisilatların yan etkileri
a)Gastrointestinal kanal irritasyonu, kanaması ve ülserojenik etki:
Salisilatlar ve antienflamatuar analjezikler; başta mide olmak üzere gastrointestinal
mukozayı tahriş ederler ve çeşitli lezyonlara sebep olurlar. Mide mukozasında epitel
dökülmesi, yüzeyel peteşiler yaparlar ve mideden gizli kan kaybını arttırırlar. Akut
belirtileri tedavinin 1. ve 2. haftası içinde görülebilir. Tedavi uzarsa ülser meydana gelir.
Bu genellikle tedavinin ilk 3 ayından sonra ortaya çıkar. Söz konusu ilaçların yaptığı
mukoza lezyonlarının tümüne ‘analjezik gastroenteropatisi’ adı verilir.
28 Daha önce geçirilmiş peptik ülser veya gastrointestinal kanama öyküsü, dozun
artması ve kullanma süresinin uzaması, birden fazla NSAI ilaç kullanılması, diğer
ülserojenik ilaçların (glukokortikoidler, mukosit yapan kanser ilaçları) veya oral
antikoagulanların birlikte alınması , fazla alkol alımı, sigara tiryakiliği, genel durumun
bozuk olması ilaca bağlı ülser riskini arttırır.
Gastrointestinal yan tesir oluşturma potansiyeli bakımından NSAI ilaçlar 3
kategoriye ayrılırlar;
i. Ketorolak, indometazin, azapropazon, piroksikam ve tolmetin en riskli olanlardır.
ii. Aspirin, naproksen, fenoprofen ve sülindak orta değer alırlar.
iii.
İbuprofen, diklofenak, etodolak ve diflunisal daha az ve genellikle hafif
gastrointestinal etki yapar.
b)Kan ve hemostaz:
Aspirin, düşük dozda alındığında trombositlerin agregasyonunu inhibe eder ve
kanama zamanını uzatır. Heparin ve oral antikoagulanların, antikoagulan etkisini
potansiyelize eder.
K vitamini eksikliği, karaciğer hastalığı veya konjenital pıhtılaşma bozukluğu
olanlarda aspirin kullanımından kaçınılmalıdır.
c)Alerjik reaksiyonlar:
Nadir olarak gelişir. Bunun başlıca iki tipi vardır. Birinci tipi astım nöbeti şeklinde
olur ve daha ziyade bronşiyal astım, vazomotor rinit ve burun polipozisi bulunan
hastalarda ortaya çıkar. Bu tip astım, literatürde ‘aspirine duyarlı astım’ olarak bilinmesine
karşın, prostoglandin sentezini inhibe eden diğer NSAI ilaçlarla da oluşmaktadır. Diğer tip
alerjik reaksiyonlar ise ürtiker veya anjioödem şeklinde görülür.
d)Solunum:
Salisilatlar terapötik dozlarda alındıklarında solunum merkezini hafif stimule ederler.
29 Solunum sayısını ve daha az derecede olmak üzere ventilasyon hacmini arttırırlar.
e)Kardiyovasküler sistem:
Aspirin ve diğer NSAI ilaçların, prostoglandin sentezini inhibe edilmesine bağlı
olarak antinatriüretik etkileri ve vazokonstrüksiyona meyil yaratmaları nedeniyle
hipertansiyonlu hastalarda kan basıncını yükseltme olasılıkları fazladır.
f)Salisilizm:
Romatik ateş veya romatoid artrit olguları gibi yüksek dozda salisilat olan
kimselerde ortaya çıkan orta derecede bir salisilat zehirlenmesi tablosudur. Baş ağrısı, baş
dönmesi, uyuşukluk, görme bulanıklığı, işitme kaybı ve tinnitus, hiperventilasyon, bulantı,
kusma ve bazen diyare ile kendini gösterir.
g)Ürik asit ve glukoz metabolizması:
Salisilatlar küçük dozlarda verildiklerinde böbreklerden ürik asit itrahını azaltarak bu
maddenin kandaki düzeyini arttırırlar. Normal bir insanda yüksek dozda alınan salisilat
glikojenoliz, hiperglisemi ve glikozüri yapabilir. Çocuklarda ise salisilat intoksikasyonu
sırasında hipoglisemiye neden olabilir.
h)Hepatotoksik etki:
Bu etkisi çocuklarda yetişkinlerden daha belirgindir. Diğer ilaçların hepatotoksik etki
potansiyeli ise, (fenilbutazon ve asetaminofen hariç) düşüktür.
ı)Antinatriüretik etki ve böbrek zedelenmesi:
Aspirin ve diğer NSAI ’lar böbrekte PGE2 ve prostasiklin sentezini inhibe ederek
glomerüler filtrasyon hızına ve böbrek kan akımını azaltabilirler. Böbrek tubuluslarında
Sodyum ve su absorbsiyonunu arttırabilirler ve itrahını azaltabilirler (antinatriüretik etki).
Bu etkilerine bağlı olarak vücutta tuz ve su retansiyonuna neden olabilirler.
30 i)Aspirin ve gebelik:
Gebeliği sırasında uzun süre aspirin alanlarda anemi, antepartum hemoraji ve preeklampsi insidansı artar. Doğumdan birkaç gün önce aspirin alan kadınlarda doğum ve
doğum sonrası hemoraji artar, yeni doğanda intrakranial hemoraji insidansı yükselir ve
doğum aletli yapılmışsa yeni doğanın cildinde kolayca lokal ekimoz oluşabilir.
Kural olarak gebeliğin son 3 ayında bu ilaçlar alınmaması gerekir; onların yerine
asetaminofen kullanılabilir. NSAI ilaçların alınması gerekliyse doğumdan önceki hafta
kesilmesi şarttır.
j)Aspirin ve emzirme:
Emziren annelerin, aspirin ve diğer antienflamatuar analjeziklerin çoğunu kullanması
tavsiye edilmez. Uzun etki süresi olan analjeziklerin de (naproksen gibi) emziren kadınlar
tarafından kullanılmaması gerekir. Buna karşılık ibuprofen, diklofenak veya flurbiprofen
gibi süte az miktarda geçen analjezikler gerektiğinde kullanılabilir; ancak antienflamatuar
analjeziklerin emziren kadınlarda tümüyle sakınılması gerektiğini kabul eden tıbbi çevreler
de vardır.
k)Reye sendromu:
Yağlı karaciğer dejenerasyonunun eşlik ettiği bir akut ansefalittir. Aniden baskı, viral
hastalıklar, uyuşukluktan birkaç gün sonra kontrol edilemeyen bulantı ile sürer. Karaciğer
büyümesi, koma ve olası ölüm takip eder. Asetaminofen uygun analjezik ve antipiretiktir.
4.1.1.2.Para-Aminofenol Türevleri
Bu grupta asetaminofen ve fenasetin bulunur. Asetaminofen, kronik kullanılışı
halinde bu grup ilaçların minimum toksik olanıdır. Analjezik nefropatisinin baş sorumlusu
olarak görülen fenasetin 1960’lardan itibaren Türkiye dahil bir çok ülkede yasaklanmıştır.
31 Asetaminofen( parasetamol )
Asetaminofen
aspirininkine,
yaklaşık
olarak
eşit
derecede
analjezik
etki
gösterir.
Antipiretik etkisi de onunkine yakın güçtedir; fakat aspirinden farklı olarak,
antienflamatuar etkinliği oldukça düşüktür ve bu tür etkinlik gerektiren endikasyonlarda
kullanılması uygun değildir. Ancak antienflamatuar ilaçların analjezik etkisi arttırmak için
onlarla birlikte kombine edilebilir. Antitrombositik etkinliği zayıftır.
Oral yoldan alındığında asetaminofen, çabuk absorbe edilir ve etkisi çabuk başlar;
plazma düzeyi ½-1 saat içinde maksimuma erişir.
Bir dozdan sonra analjezik etkisi3-4 saat kadar devam eder. Asetaminofenin büyük
kısmı karaciğerde glukuronik aside ve sülfatla konjuge edilir ve böbreklerden bu şekilde
atılır.
4.1.1.3 Pirazolon türevleri
Bu grupta: aminopirin, antipirin, dipiron, fenilbutazon ve oksifenbutazon bulunur.
Bu grup analjezikler daha uzun süre etki gösterir ve akut eklem romatizmasında da daha
tesirli, fakat daha toksiktirler. Bu grubun en eski ve en az toksik olanı antipirindir ve en az
kullanılanıdır. En çok kullanılan ise fenilbutazondur.
Terapötik etkileri aspirininki gibidir. Bunların hepsinin analjezik etkilerinin yanında
antienflamatuar ve antipiretik etkileri de vardır. Analjezik etki bakımından en kuvvetli
olanı aminopirindir. Yan tesirlerinin fazlalığı nedeniyle, bazı kaynaklar bu ilaç sadece
diğer analjeziklerin etkisiz kaldığı ağrılı veya romatizmal durumlarda uygulanmalarını,
gelişi güzel kullanılmamalarını tavsiye ederler.
Pirazolon türevi ilaçların üç ciddi yan tesiri vardır:
1-Kemik iliği depresyonu: Bu ilaçlar kemik iliğini deprese ederek agranülositozis
32 trombositopeni ve aplastik anemiye sebep olurlar. Bu yan tesirler nedeniyle ölüm olguları
dünyanın bir çok yerinde bildirilmiştir.
2-Peptik ülser: Özellikle fenilbutazon ve oksifenbutazon alanlarda görülmektedir.
Midede kanama ve ülser sonucu peritonit oluşabilir.
3-Su ve tuz retansiyonu: Özellikle fenilbutazon ve oksifenbutazon alanlarda
görülmektedir. Bu ilaçların söz konusu yan etkisi nedeniyle plazma hacmini %50’ye kadar
varabilen bir oranda arttırdıkları, ödem yaptıkları, kalp yetmezliğine eğilimi olan
kimselerde yetmezliği belirgin hale getirdikleri ve akut akciğer ödemi yaptıkları
bildirilmiştir.
Aminopirin
Aspirinden sonra en sık kullanılan analjeziktir. Aminopirin mide barsak kanalından
çabuk absorbe edilir, maksimum kan düzeyi ilacın alınışından sonra 1-2 saat içinde oluşur.
Karaciğerde mikrozomal enzimler tarafından asitlenmek suretiyle inaktive edilir.
Oral tek dozu 300 mg dır. yukarıda sayılan yan tesirlerden başka santral sinir sistemi
eksitasyonu, duyarlı kimselerde herpes labialis ve anjio ödem meydana getirdiği
bildirilmiştir.
Dipiron (Novalgine)
Analjezik, spazmolitik, antiromatizmal, şiddetli ağrılı safra kesesi veya böbrek
kolitlerine karşı, kas ve eklem romatizması, lumbago ve nöralji de 0,5 gr. ’ lık
tabletlerinden günde 3-4 defa 1-2 tablet, 20-40 damla, 1-2 ampul veya 1 supposituar olarak
alınabilir. Parenteral yoldan kullanılabilen çok az sayıdaki nonnarkotik analjeziklerden
birisidir.
Farmakolojik yönden yan etkileri aminopirine benzer. Analjezik etkisi ona göre zayıf
olduğu için daha yüksek dozda kullanılır.
33 Fenilbutazon
Antienflamatuar etkisi vardır, ancak ciddi toksik etkilerinin olması uzun süreli
tedavide kullanılmasını engellemektedir.
Fenilbutazonun antienflamatuar etkileri salisilatlarınkine benzer; ancak toksitesi
ayrıcalık gösterir. Fenilbutazonun agranülositozis yapabilir. Romatizmal kökenli olmayan
ağrılarda analjezik etkisi salisilatlardan daha azdır. Toksik etkileri nedeniyle analjezik ve
antipiretik olarak kullanılmaz.
Oksifenbutazon
Fenilbutazonun başlıca aktif metabolitidir. Tesirleri, dozu ve yan tesirleri
bakımından
fenilbutazondan
farkı
yoktur.
Vücutta
fenilbutazonun
karaciğerde
hidroksillenmesiyle oluşan bir maddedir.
Fenilbutazon ve oksifenbutazonun sık ve ciddi yan tesirlere ve ölüme neden
olmasından dolayı bunların diğer ilaçlara cevap vermeyen ankilozan spondilit olguları
dışında kullanılmaması ve tedavi süresinin bir haftayı geçmemesi tavsiye edilir.
4.1.1.4. Profenler (fenilpropionik asit türevleri)
İbuprofen
Antienflamatuar etkisi nedeniyle klinikte kullanıma çıkarılmış ilk propiyonik asit
türevidir. Aspirin gibi ibuprofenin de aynı etki mekanizmasına dayanan antienflamatuar
analjezik ve antipiretik tesiri vardır. İbuprofen sindirim kanalından iyi emilir. Karaciğerde
metabolize olur ve böbreklerden atılır.
Diş hekimliğindeki pek çok olayda etkisi olan bir analjeziktir. İbuprofenin en önemli
yan etkisi mide barsak sistemi irritasyonudur.
34 Diş hekimliğinde büyük azıların çekiminden sonra gelişen ağrının önüne
geçilebilmesi için ibuprofenin çekimden önce kullanılması önerilebilir.
Endodontik kökenli ağızlarda sıkça kullanımı tercih edilen bir analjezik
antienflamatuardır.
Naproksen
Propiyonik asit türevleri içerisinde en uzun süreli tesire sahip olanıdır. Analjezik
antienflamatuar ve antipiretik etkiye sahiptir. Aspirinden farklı bir mekanizmayla
trombosit agregasyonunu önler ve kanama zamanını uzatmasına neden olur.
Mide barsak kanalından çabuk absorbe edilir. Büyük bölümü idrarla az bir kısmı
safra ile atılır. Emziren annelerde süte geçer.
En sık ortaya çıkan yan tesirler gastrointestinal kanalda görülür, diğer nonnarkotik
analjeziklere göre daha az olsa da ülserojen etkiye sahiptir.
Fenoprofen kalsiyum
Farmakolojik ve farmakokinetik özellikleri ve kullanılış yeri bakımından ibuprofene
benzeyen bir propiyonik asit türevidir.
Fenoprofen boş mideden hızla emilir ve plazmada maksimum düzeye 2 saat sonra
ulaşır. Önde gelen yan etkisi gastrointestinal irritasyondur. Deride kızarıklıklar, uyuklama,
çarpıntı, baş ağrısı ve tinnitus yapabilir.
4.1.1.5. Fenilasetik asit türevleri
Diklofenak sodyum
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkilidir. Mide barsak kanalından tam ve
çabuk olarak absorbe edilir. Böbreklerden ve kısmen karaciğerden itrah edilir.
35 Erişkinlerde başlangıçta günde 3 kere 25-30 mg. dozunda verilir. Çocuklarda günlük
dozu 2-3 mg/kg.’ dır. Yan etkileri aspirin ve indometasininkilere benzer , fakat daha seyrek
görülür ve genellikle daha hafif olur.
4.1.1.6. İndol türevleri
İndometasin
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkisi olan bir ilaçtır. Antipiretik etkisi
aspirin ve fenilbutazondan kuvvetlidir. Analjezik etki iltihap varlığında etkilidir.
Antienflamatuar etkisi de aspirin ve fenilbutazondan fazladır.
İndocin tablet 25-30mg. olarak piyasada bulunur, supposituar olarak da kullanılır.
Sindirim sisteminden hızlı ve tam olarak emilir. Yan etkisi devamlı kullanmayı sınırlar.
Mide barsak bozuklukları, kemik iliği depresyonu, kan basıncı yükselmesi, hepatit,
halüsinasyon ve konvülsiyon yapabilir. Özellikle epilektiklerde epilepsi nöbetini
sıklaştırabilir. Yan etkileri çok olduğundan osteoartrit, romatizmal artrit, ankilozan
spongilit gibi durumlarda kullanılmalıdır.
Tolmetin
Yapısı yönünden indometasine benzer; fakat farmokolojik etki ve toksite profili
bakımından ondan çok fenil propiyonik asit türevlerine yakınlık gösterir. Mide barsak
kanalından iyi absorbe edilir.
En sık görülen yan etkileri gastrointestinal bozukluklardır. Geçici lökopeni yapar,
nadiren agranülositoz yaptığı bildirilmiştir. Baş ağrısı, baş dönmesi ve sinirlilik ve
uyuşukluk gibi SSS ile ilgili yan etkiler oluşturur. Karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını
bozabilir.
Travmaya bağlı eklem ve eklem dışı ağrılı lokal lezyonlara karşı etkilidir.
36 Sulindak
Mideden ve ince barsağın üst kısmından çok çabuk bir şekilde absorbe edilir.
Sulindak başlangıçta günde iki kez 150 mg. dozunda verilir. Duruma göre bir kerelik dozu
200mg’a çıkartılabilir. Çocuklarda jüvenil romatoid artrite karşı kullanılır; fakat çocuk
dozu kesin olarak belirlenmemiştir.
Gastrointestinal yan tesirleri aspirin ve indometosininkine benzer; ancak daha hafif
olurlar. Bu ilaçlardan farklı olarak, sık bir şekilde konstipasyon yapar. SSS ile ilgili etkileri
indometasine oranla çok azdır. Buna sulindakın indol grubu içermemesinin katkısı
bulunur.
4.1.1.7. Fenomik asit türevleri
Mefanamik asit
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkisi olan bir ilaçtır. Aspirininkine eşit
derecede analjezik etki yapar. Mide barsak kanalından iyi absorbe edilir.
Osteoartritte de kullanılır. İlk dozu 500 mg.’dır; sonra 6 saatte bir 250 mg. verilir. İyi
bir ağrı kesicidir. Disepsi ve diyare, nadiren mide kanaması ve üre yükselmesi yapabilir.
İdrarla albumin, eritrosit, lökosit çıkartır. Ayrıca kemik iliği depresyonu ve cilt
döküntüleri yapması önemli yan etkileridir. Gebelerde kontrendikedir.
Flufenamik asit
Mefanamik asitten daha kuvvetli antienflamatuar etkiye sahiptir. Analjezik etkisi
mefanamik asitten zayıftır. Oral yoldan günde 400-600 mg. dozda verilir. Yan etkileri
mefanamik asitinkilere benzer. En sık görülenler disepsi, bulantı ve diyaredir.
37 4.1.1.8. Oksikamlar ve diğerleri
Piroksikam
Yapıca nonnarkotik analjeziklere benzemeyen ve vücuttan en yavaş elimine edilen,
en uzun etkili ilaçtır. Romatoid artrit, osteoartrit, ankilozan spongilit ve akut gut artritinde
kullanılır.
Oral yoldan günde 1 kez 20 mg. dozunda verilir. Bu doz romatoit artritte günlük 4,7
gr. aspirinin dozuna eşdeğer etkinlik gösterir.
En sık görülen yan etkileri gastrointestinal bozukluklardır. Benzer ilaçlar gibi su ve
tuz tutulmasına ve buna bağlı periferik ödeme neden olabilir. Kan üre düzeyini
yükseltebilir.
Prokuazon
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkisi olan ve yapıca diğer antienflamatuar
ilaçlara benzemeyen ve asidik olmayan kinazolan türevi bir ilaçtır.
Prostoglandin sentezini bloke eder ve trombosit agregasyonunu inhibe eder.
Romatoid artrit, osteoartrit, ankilozan spongilit, akut gut artritinde ve tendinit,
bursit,sinovit ve tenosinovit gibi durumlarda kullanılır. Oral yolla günde 3 kez 200-300
mg. dozunda verilir.
4.2. Narkotik (opioid) analjezikler
Özellikle opioid, beyin reseptörlerine bağlanan ve morfinin bazı veya tüm etkilerini
gösteren doğal ya da sentetik ilaçlardır. Opioid ajanların 3 tipi, opioid reseptörlerle
etkileşime girer:
1- Agonistler
38 2- Antagonistler
3- Agonist / Antagonistler
Agonistler, antagonistle zıt olarak özel doku reseptörüne adapte olan ve psikolojik
değişikliğe neden olan ilaçlardır. Agonist ve antagonistler, analjezik ve sedatif etkileri,
limitli depresan etkileriyle bunlara bağlı durumlarda rol oynarlar.
4.2.1. Opioid agonist analjezikler
Tüm opioid agonist analjezikler morfinle benzer farmakolojik özellik gösterir.
Morfinin en büyük farmakolojik etkisi narkoz, sedasyon, bulantı, öksürük süpresyonu,
solunum depresyonu, ilaç bağımlılığıdır.
Kodeinin farmakolojik etkileri nitel olarak morfine benzer; nicel olarak ayrıdır.
Bağımlılık ve solunum depresyonu nadirdir. Meperidin ise morfinden daha az öksürük
önleyici; fakat daha fazla solunum depresanıdır. Ayrıca meperidin morfinde görülmeyen
antikolinerjik etki gösterir.
Tüm opioid agonist analjeziklerin zıt etkileri arasında; tiksinme ve bulantı, baş
dönmesi, terleme, kızarıklık, hipotansiyon ve ilaç bağımlılığı vardır. Solunum
depresyonuna tolerans limitlidir, bu nedenle her zaman öldürücü doz mevcuttur.
Alerjik reaksiyonları, mast hücreleri ve bazofillerin histamin salgılamasıyla
karşılaşılan anafilaktik reaksiyonlardır. SSS ve solunum depresyonu, alkol gibi solunum
depresanları ile sinerjik etkilidirler.
Oral absorbsiyon oranlarında çeşitlilik gösterirler; çünkü çoğu karaciğerden hızla
metabolize olur. Eliminasyon yarılanma ömürleri 2-4 saattir. Opioid aganistler analjezik
olarak kullanılabilirler. Oral meperidin kodeine benzer analjezik etkiye sahiptir ve en etkili
oral opioid analjeziktir. Kodein ve aynı cinste olanlar orofasiyal ağrılarda tercih edilen
analjeziklerdir. Aspirin, kodein ve diğer opioid analjeziklerin kontraendike olduğu ender
durumlarda propoksijen uygundur.
39 4.2.2. Opioid agonist /antagonist analjezikler
Günümüzde pentazosin, buprenorfin, butorfenol ve nalbufin üzerinde çalışmalar
yapılmıştır. Sadece pentazosinin oral kullanımı uygundur. Pentazosinin analjezik
özellikleri kodeine eşittir. Gece kabusu, halusinasyon görme gibi zıt etkileri vardır.
Butorfenol, nalbufine benzerdir;fakat kardiyak çalışmayı arttırır ve akut myokard
hastalarında dikkatli kullanılmalıdır.
Nalbufin, asetaminofenle ve aspirinle sinerjiktir. Analjezik fonksiyon gösterirken
solunum depresyonuna neden olan faydalı bir morfin antagonistidir. Akut myokard
enfeksiyonu geçiren hastalarda tercih edilir çünkü kardiyal çalışmayı arttırmaz.
4.3. Diş hekimliğinde endodontide sık kullanılan analjezikler
Ağrının başarılı kontrolü hem sanatsal hem de bilimseldir. Analjezik ajandan
kazanılan etkiler sadece ilaca bağlı değildir, aynı zamanda hastanın intrensek
aktivitelerine, ağrı tip ve kaynağına, yorgunluğuna, korku ve anksiyete ilişkisine, klinik
hazırlığa, hastanın medikasyonu ve tedavisine bağlıdır.
Sekonder akut pulpitiste acil tedavi seansı sonunda, pulpası nekroze, ağrılı dişlerde
ve endodontik tedaviye başladıktan sonra iki seans arası ortaya çıkan acil durumlarda
analjezikler kullanılabilir.
Hafif Ağrılar
Orta Şiddette Ağrılar
Şiddetli Ağrılar
Aspirin
İbufrofen
Oksikodon
Asetaminofen
Diflunisal
Metadon
Proposipen
Kodein
Hidromorfin
Hidrokodon
Meperidin
Nalbufin
Pentazosin
Tablo 10: Oral kullanım için uygun aneljezik ajanlar ve onların çeşitli ağrılardaki
etkinlikleri.
40 Ponstan (mefenemik asit): Diş ağrılarında, TME yangılarında ve TME disfonksiyon
sendromunda kullanılan bir analjeziktir, 6-8 saatte bir 1-2 kapsül verilir. Böbrek üzerinde
toksik etkilidir, gebelik ve lohusalıkta, 12 yaşından küçük çocuklarda kullanımı kontra
endikedir.
Vermidon: Asetaminofen 500 mg. ile 30 mg. caffein içeren bir analjeziktir. Diş
vesinüzit ağrılarında 6 saatte bir 1-2 tablet veya 8 saatte bir 1-2 tablet; çocuklarda ise 6
saatte bir yarım tablet verilir.
Apranax: Naproksen sodyum içeriği ile 500mg. (forte) ve 275 mg.‘ lık kapsüller
halinde bulunur. Analjezik ve antienflamatuar etkilidir. günlük doz başlangıçda 550 mg.,
daha sonra her 6-8 saatte bir 275 mg.’ dır. Maksimum günlük doz 1375 mg. ‘ dır.
Nurofen:
İbuprofen
içerikli
olup
analjezik,
antipiretik,
antienflamatuar
etkilidir.günlük doz 4-6 saatte bir 1-2 drajedir. Maksimum günlük doz 2400 mg. ’ dır.
Kural olarak etkili olabilecek en düşük doz kullanılmalıdır.
5. ANKSİYETE FARMAKOLOJİSİ
5.1. Benzodiazepinler
Benzodiazepinler, dental tedavilerle birleşmiş anksiyete modülasyonu için tercih
edilen ilaçlardır. Benzodiazepin antagonistleri (flumdozonil) ve benzodiazepin ters
antagonistleri ( -karbonil) anksiyetenin anlaşılması büyük ölçüde arttırmıştır.
En yaygın olarak farmakokinetik özellikleri açısından sınıflandırılır. Bu özellikler:
2.1. Yarı ömürlerinin farklılıkları
2.2. Yağdaki çözünürlükleri
2.3. Etki süresi
2.4. Farmakolojik olarak aktif metabolitlerinin biyotransformasyonudur.
41 Benzodiazepin
Tek Yetişkin Dozu
Eliminasyon Yarı Ömrü
(mg)
(saat)
Aktif metabolitleriyle uzun süre kalanlar:
Diazepam
2-10
4-100
Klordiazepoksit
5-10
5-30
Halazepam
20-40
14-65
Flurazepam
15-30
Prazepam
7,5-15
Aktif olmayan metabolitleriyle kısa süre kalanlar:
Triazolam
0,125-0,50
1,5-5,5
Temazepam
15-30
9-13
Alprazolam
0,25-0,50
12-15
Lorazepam
2-3
10-20
Oksazepam
10-15
5-20
Estazolam
1-2
10-24
Kuazepam
7,5-15
39
Tablo 11: Oral benzodiazepinlerin sınıflandırılması, dozları ve yarı ömürleri
Farmakodinamik olarak:
1.
Antianksiyete
2.
Sedatif hipnotik
3.
Antikonvülsant
4.
Amnesik
5.
İskelet kaslarını gevşetici etki gösterirler.
Sedasyon, heyecanlılık durumunun ve motor aktivitenin azalması ile dinginleşme,
hipnoz,uyuma halidir.
Benzodiazepinler GABA aktivitesini baskılayıcı etki gösterirler. Farmakokinetik
olarak hızlı ve tamamen oral yolla absorbe olurlar. Karaciğerde uzun aksiyon süresine
sahip aktif metabolitlere transforme olurlar.
42 Benzodiazepinlerle lakalı zıt ilaç reaksiyonları nispeten z ve genelde hafiftir. En sık
görüleni aşırı SSS depresyonlarıdır. Bunlar arasında: uyuşukluk, uyku hali ve motor
koordinasyonda azalma sayılabilir.
Benzodiazepinin kronik kullanımı fizik ve fiziğe bağlı sonuçlanmaktadır ve üç grup
altında semptomlar görülür.
1.
tremor, anoreksiya, sıkıntı, terleme
2.
taşikardi, hipertansiyon, görme, dokunma, duyma, tatma duyuları ile
halusinasyonlar
3. paresteziler, fotofobi, abdominal veya muskuler ağrılar
Tüm SSS depresanları (alkol, barbitüratlar, opioidler) benzodiazepinle solunum
depresyonu nedeniyle sinerjik etki gösterirler. Benzodiazepinler alerjik hastalarda, dar açılı
glukoma ve porfirizm hastalarında kontraendikedir.
Oral yoldan dental farmakolojik sedasyon nedeniyle kullanılan benzodiazepinler;
kısa yarılanma ömrü olan ve aktif metabolit içermeyen (triazolam) ve yağ dokusuna hızlı
yayılanlardır (diazepam).
5.2. Non-benzodiazepin anksiyolitikler
Buspiron, benzodiazepinden kimyasal yapı, etki mekanizması ve bazı farmakolojik
özellikler nedeniyle farklılık gösteren non-benzodiazepin anksiyolitiktir. Hipnotik
antikonvülsan ve kas gevşetici etkilerden yoksundur. Sadece anksiyolitik aktivite gösterir.
5.3. Benzodiazepin Antagonistleri
Flumatezenil (aneksat), benzodiazepin reseptör antagonistlerinin rakibidir ve
midazolam diş hekimliğinde bilinçli sedasyon için kullanıldığından beri, SSS
depresyonuna sebep olmamak için başarıyla kullanılmaktadır. Flumazenil genel olarak İ.V.
verilir, fakat oral yoldan da iyi absorbe edilir ve karaciğerde metabolize olur.
43 SONUÇ
Endodontide kullanılacak ilaçlar klinik belirtiler, semptomlar ve laboratuvar testleri
ile tanımlanmış sonuçlar göz önünde bulundurularak seçilmelidir. İlacın dozu ve kullanım
süresi iyi ayarlanmalıdır. Gereğinden fazla ilaç kullanımından kaçınılmalıdır. Bilinçsizce
kullanılan antibiyotiklere karşı bakteriyel direnç geliştiği unutulmamalıdır. İlaçların
güvenli olup zarar vermeyeceklerinin düşünülmesi, kötü performanstaki girişimlerin ilaç
kullanılması ile maskelenmesinin bir takım sekellere neden olduğu görülmüştür. Tüm
bunların yanında hastalarında dikkat etmeleri gereken bazı durumlar vardır. Özellikle
antibiyotikleri uygun zamanda kullanılmaları, antibiyotikleri hekime başvurmadan
bilinçsiz, gelişigüzel ve yanlış dozda almamaları gerekmektedir.
Endodontik tedavi uygulamalarında antibiyotik profilaksisi düşünülen hastaların
sağlık durumu, tıbbi statüsü, uygulanacak tedavi ve tedavinin hastanın sağlığı üzerinde
olası olumsuz etkileri değerlendirilmeli, gerekli durumlarda hastanın hekiminden tıbbi
konsültasyon istenmeli; elde edilen bilgi ve bulgular ışığında gerekli görülen profilaksi
uygulanmalıdır. Penisilin, amoksisilin, eritromisin ve metranidazol endodontide sıkça
kullanılan antibiyotiklerdir.
Endodontik tedavi başlangıcı öncesinde, tedavi seansları arasında ve tedavi seansları
arasında ve tedavi tamamlandıktan sonra ağrı kontrolü amacıyla en çok tercih edilen
analjezikler ise aspirin, parasetamol, ibuprofen, dihidrokodein ve naproksen sodyumdur.
Dental tedavilerde hekimin karşılaşacağı olumsuzluklardan biri de anksiyetedir.
Anksiyete varlığı doğrudan hasta hekim ilişkisini,uygulanmak istenen tedavinin kalitesini
ve başarısını etkilediği için önemlidir. Anksiyetenin ortadan kaldırılması için diş
hekimlerinin sıkça başvurduğu ilaçlar triazolam ve diazepamdır.
Sonuç olarak endodontik tedavilerde kullanacağımız ilaçları dikkatli ve bilinçli
seçmemiz gerekmektedir.
44 KAYNAKLAR
1.
Yamamoto K, Fukushima H, Tsuchiya H, Sagawa H. Antimicrobial
susceptibilities of Eubacterium, peptostreptococcus and Bacteroides isolated from root
canals of teeth with periapical pathosis. J Endodon 1989,15,112.
2.
Evaldson G, Heimdahl A, Kager L, Nord CE. The normal human anaerobic
microflora. Scand J Infect Dis Suppl 1982,35,S:9-15.
3.
Brook I, Frazier EH, Gher ME. Aerobic and anaerobic microbiology of
periapical abscess. Oral Microbiol Immunol. 1991,6,S:123-125.
4.
Chow AW. Infections of the oral cavity, Neck, and Head. In: Mandell GL,
Bennet JE, Dolin R, eds: Principles and Practice of Infectious Diseases. Fifth ed. New
York: Churchill Livingstone 2000,S:689-702.
5.
Brook I, Frazier EH, Gher ME. Aerobic and anaerobic microbiology of
periapical abscess. Oral Microbiol Immunol 1991,6,S:123-5.
6.
Swift JQ, Gulden WS. Antibiotic therapy-managing odontogenic infections.
Dent Clin N Am 2002,46,623,33.
7.
Montgomery EH. Antibiotics used in dentistry. In: Neidle EA, Kroeger DC,
Yagiela JA, eds. Pharmacology and therapeutics for dentistry. St. Louis (MO): Mosby
1985,S:548-87.
8.
Torabinejad M. Mediators of acute and chronic periradicular lesions. Oral
Surg Oral Med Oral Pathol 1994,78,511.
9.
Kettering JD, Torabinejad M, Jones SL. Specifity of antibodies present in
human periapical lesions. J Endodon 1991,17,213.
10.
İnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi, Topçu WillkeA, Söyletir G,
Doğanay M ( ed), 2. Baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 2002, S:167-275.
11.
Wilson WR. General principles of antimicrobial therapy. In: Wilson WR,
Sande MA, Current Diagnosis and Treatment in Infectious Diseases. New York: McGrawHill, 2001,28,32
12.
Cunha BA : Antibiotic resistance . Antibiotic therapy, Part I. Medical
Clinics of North America 2000,84,S:1407- 1429.
13.
ALAÇAM T. “Endodonti” Ankara, 2000, S: 349- 369
14.
KAYAALP O.”Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji” Cilt 1,
Sekizinci Baskı, Hacettepe Taş Ankara, 1998, S: 220 -250
45 15.
DURAL E.Ö. Farmakoloji. Gözden Geçirilmiş ikici baskı, Nobel Tıp
Kitabevleri Ltd.ti. İstanbul,1995,S:154–170.
16.
COHEN S. Burns, R.C Pathways of the Pulp. Toronto, 1987, S: 382- 391
17.
INGLE I.J Endodontics. USA, 1994, S:641 -671.
18.
WEINE S.F. Endodontic Therapy. Toronto, 1989, S:725- 733
19.
ŞEN B.H. “Dental İşlemlerden Önce Premedikasyon Gereken Hastalarda
Antibiyotik Kullanımı” Dentizt, 2000, Cilt 1, S: 1.
20.
Şen B.H., “ Endodontide Acil Tedavi”, İzmir, 2000.
21.
“ Diş Hekimliğinde Ağrı”, Türk Diş Hekimleri Birliği Dergisi, Ankara,
2002, S:31-71
22.
Çalışkan M.K. , “Endodontide tanı ve tedaviler” , 2006, S: 200-215
46 ÖZGEÇMİŞ
1989 yılında Mersin’de doğdum. İlköğrenimimi Kayatepe İlköğretim
Okulu’nda 2003 yılında tamamladım. Ardından ortaöğrenimimi 2003-2007 yılları
arasında Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Lisesi’nde tamamladım. 2008 yılında Ege
Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni kazandım.
47 
Download