iştirak kazançları istisnası ve bazı menkul kıymet gelirlerinin istisna

advertisement
1
İŞTİRAK KAZANÇLARI İSTİSNASI VE BAZI MENKUL KIYMET
GELİRLERİNİN İSTİSNA AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
A.BUMİN DOĞRUSÖZ *
(YAKLAŞIM/EKİM-1995)
I— GİRİŞ
Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 8. maddesinin l Numaralı bendi ile kurumların, tam mükellefiyete tabi başka
bir kurumun sermayesine iştirakleri dolayısıyla
sağladıkları kazançlar vergiden istisna edilmiştir.
Bilindiği gibi, kurum kazançtan öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulmaktadır. Ayrıca, Gelir Vergisi
Kanunu'nun 3946 Sayılı Kanunla yeniden düzenlenen 94. maddesinde, istisna ve indirimler düşülmeden
önceki kurum kazancından kurumlar vergisinin indirilmesinden sonra bulunan kazanç tutan üzerinden gelir
vergisi tevkifatı yapılması öngörülmektedir. Buna göre, bir kurumun başka bir kurumun sermayesine
iştirakinin bulunması halinde, elde edeceği iştirak kazançları, daha önce iştiraki bulunduğu kurum
bünyesinde vergilendirilmiş olacaktır. Kurumlar vergisine ve gelir vergisi tevkifatına tutulmuş olan kâr
paylarının mükerrer vergilendirilmemesi amacıyla, iştirak kazançları bu bentte istisna olarak
düzenlenmektedir (1).
Bu istisnanın amacı, gerek yukarıya aynen alınan madde gerekçesinde, gerek Kurumlar Vergisi Kanunu'na
ilişkin 47 Saydı Genel Tebliği'nde belirtildiği gibi, aynı kazanç üzerindeki mükerrer vergilendirmeyi
önlemektir, istisna konusu kazanç, esas itibariyle kazancın elde olunduğu ilk kurumda kurumlar vergisine ve
Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. maddesinin 6 Numaralı bendi (b hükmü) uyarınca vergi kesintisine tabi tutulduğundan, kâr dağıtımı yoluyla bu vergilendirilmiş kazançtan pay alan kurumlarda da, aynı kazancın tekrar
aynı vergilere ikinci defa maruz kalmasını önlemek, bu istisnanın temel varlık sebebidir. Ancak bu istisna
sayesindedir ki, kurum kazancından pay alan gerçek kişi ortakların, bu payı doğrudan elde etmeleri ile, araya
başka kurumların girmesi suretiyle dolaylı olarak elde etmesi arasındaki fark giderilmiş olmaktadır.
3946 Sayılı Kanun öncesinde, yukarıda açıklanan mükerrer vergilendirme, Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer
39. maddesinde yer alan ve Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13. maddesinin açık göndermesi suretiyle
kurumlara da uygulanan indirilecek gelirler düzenlemesi ile önlenilmekteydi. Ancak, iştirak kazançları istisnasının 3946 Sayılı Kanun'la ihdasıyla birlikte, indirilecek gelirler başlık ve konulu anılan madde
yürürlükten kaldırılmıştır.
3946 Sayılı Kanun öncesi uygulamada, kurumlardan alınan kâr paylarının indirilecek gelir olarak kabul
edilebilmesi, kazancın ana kurumda kurumlar vergisine veya Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. maddesi uyarınca
vergi kesintisine tabi tutulmuş olması koşuluna bağlıydı. Buna karşılık iştirak kazancı istisnası açısından,
alınan kâr payının, kazancın elde edildiği kurumda kurumlar vergisine veya gelir vergisi kesintisine tabi
tutulup tutulmadığı veya ne oranda vergilendirildiği önem taşımamaktadır. Zaten bu nedenle kurumların,
2
iştirak ettiği diğer tam mükellef kurumlardan 1.1.1994 Tarihinden sonra elde ettikleri kâr paylarının istisnadan yararlandırılması açısından, kân dağıtan kurumun bu dağıtımı, cari yıl kârından mı, yoksa önceki dönem
kazançlarından mı, yedek akçe veya banka provizyonlarından mı yaptığı her hangi bir önem taşımamaktadır.
Kurumların iştiraklerinden elde ettikleri kâr paylarının söz konusu istisnadan yararlandırüabilmesi için aranan
tek şart, kâr payının elde edildiği kurumun (işti rakin) tam mükellef bir kurum olmasıdır. Dolayısıyla
kurumların, dar mükellef statüsünde bulunan kurumlardan elde edecekleri kâr paylan, iştirak kazançlan istisnası kapsamı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Bu nedenle kurumlann yurt dışından sağladıkları kâr
payları için anılan istisna uygulama alanı bulamayacaktır. Dolayısıyla yurt dışındaki iş ve ihaleler dolayısıyla
yurt dışında kurulan iş ortaklıklarına iştirak eden tam mükellef kurumların, bu iş ortaklıklarından elde
edecekleri kâr paylan, iştirak kazançlan istisnası kapsamında değerlendirilemez (2). Bu kazançlar, kurumun
diğer kazançları ile birlikte kurumlar vergisi ve gelir vergisi tevkifatına tabi tutulacaktır. Ancak, yurt dışında
iştirak olunan kurumun mükellef sıfatıyla ödediği vergiler hariç olmak üzere, bu kâr payı üzerinden yurt
dışında ödenen vergiler, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 43. maddesi çerçevesinde değerlendirilerek
mahsup edilebilecektir. Buna karşılık, tam mükellef kurumdan kâr payı alan bir kurumun, söz konusu istisnadan yararlanabilmesi açısından tam veya dar olmasının bir önemi yoktur. Tam mükellef kurumdan kâr payı
alan dar mükellef kurumlar da, iştirak kazançlan istisnasından yararlanabileceklerdir.
istisnanın uygulanması açısından, 3239 Sayılı Kanun öncesinde olduğu gibi, iştirak nispetinin belli oranda
olması koşulu yeni düzenlemede aranmamıştır, iştirak nispeti ne olursa olsun, kurumlann tam mükellef
kurumlardan elde ettikleri kâr paylan, bu istisnadan yararlanabile
çektir. Öte yandan, istisna uygulaması açısından, iştirakin süresi de önem taşımamaktadır. Bu sebeple,
kurumların kısa vadeli fonlarını değerlendirmek amacıyla iktisap ettikleri hisse senetleri dolayısıyla
sağladıkları kâr payları da, bu istisnadan yararlanabilir.
Sermaye şirketleri tarafından ihraç olunan ve getirişi kâr payı şeklinde olan diğer bazı menkul kıymetlerin
söz konusu getirileninin iştirak kazançları istisnası açısından değerlendirilmesini her bir menkul kıymet
açısından ayrı ayrı yapmak gerekmektedir.
Getirişi iştirak kazançları istisnası açısından değerlendirilmesi gereken menkul kıymetlerden ilki, Oydan
Yoksun Hisse Senetleridir (OYHS). OYHS, Sermaye Piyasası Kanunu'nun 3b ve 22a maddelerinin verdiği
yetkiye istinaden Sermaye Piyasası Kurulun'ca yayımlanan Seri: l No. 15 Sayılı Tebliğ ile düzenlenmiştir. Anılan Tebliğin 4. maddesi bu senetleri, "ortaklıkların sermaye artırımı ile ihraç edebilecekleri, oy hakkı hariç,
sahibine kâr payından ve istendiğinde tasfiye bakiyesinden imtiyazlı olarak yararlanma hakkını ve diğer
ortaklık haklarını sağlayan hisse senetleridir" şeklinde tanımlamıştır. Anonim şirketlerin OYHS ihracı suretiyle
sağladıkları gelir, sermayedir. Veya bir başka deyişle, OYHS'nin nominal bedelinin karşılığı, iştirak edilen
kurumun sermayesi içerisinde yer almaktadır. Zira halka açık bir anonim şirket, OYHS ihraç etmek istediği
takdirde, en az ihraç etmek istediği OYHS tutan kadar arttırmak zorundadır. Nitekim anılan Tebliğin
düzenlemeleri de bunu emretmektedir. Dolayısıyla bu senetler, aslında hisse senedi niteliğinde olmakla birlikte, hisse senetlerinden sadece genel kurulda oy hakkını içermemesi yönünden ayrılırlar. Her payın en az bir
oy hakkı olacağı yolundaki TTK'nın 373. maddesine bu" istisna oluşturan bu senetlerin oydan yoksunluğu
dahi mutlak olmayıp, bazı koşulların gerçekleşmesi halinde senet normal adi senede dönüşmekte ve oy hakkı
doğmaktadır. Anılan Tebliğin 13. maddesine göre, ihraçcı şirket ard arda 3 yıl kâr dağıtmazsa veya mevzuat
uyarınca izin verilmediği halde her hangi bir nedenle bir yıl mevcut kâr dağıtılmazsa OYHS sahipleri, izleyen
yılların genel kurul toplantılarında esas sermayeye katılmaları ile orantılı olarak oy hakkına sahip olabilirler.
Aynca ihraçcı şirketin ana sözleşmesine OYHS sahiplerinin, ihracı müteakip on yıl sonra oy haklanın kendiliğinden doğacağı yolunda hüküm konulması da mümkündür. Netice olarak, OYHS sahibi, genel kurula
katılma ve gerektiğinde söz alma baklan, rüçhan hakkı, iptal ve gerektiğinde sorumluluk davalan açma hakkı,
organlara seçilme hakkı gibi oy hakkı dışında bütün pay sahipliği haklarına sahiptir (3). Bu sebeple, bu tür
senet sahibi kurumlann, bu senetler dolayısıyla elde ettikleri kâr paylan da bir iştirak kazancı niteliğindedir ve
3
dolayısıyla istisnadan yararlandırılması gerekir.
Getirişi iştirak kazançtan istisnası açısından değerlendirilmesi gereken bir diğer grup menkul kıymet grubu ise
bazen Kurucu Senetleri olarak da anılan intifa senetleri ve Katılma intifa Senetleridir.
Kaülma intifa Senetlerini (KIS) ise intifa senetleri dışında ayrıca değerlendirmek gerekmektedir. Bir sermaye
piyasası aracı olan KlS, Sermaye Piyasası Kurulu'nun seri III. No. 10 Tebliği ile düzenlenmiştir. Tebliğe göre,
Anonim Şirketler nakit karşılığı satılmak üzere, ortaklık haklarına sahip olmaksızın kârdan pay alma, tasfiye
bakiyesinden yararlanma, yeni pay alma ve ayrıca Tebliğle belirlenen diğer olanakları sağlayan ve menkul
değer niteliğinde KIS ihraç edebilirler. Anonim Şirketlerin ihraç edebilecekleri azami KIS tutan ödenmiş
sermaye ve yedek akçeleri toplamından çok, bu toplamın altıda birinden az olamaz. KlS üzerinde nominal
değer yazılı olarak ve nominal değeri l.OOO.TL veya katları olacak şekilde ihraç edilebilir. KIS, primli olarak da
ihraç edilebilir. Ancak KlS'in nominal bedeli altında satılması olanağı bulunmadığından, Tebliğ'deki "primli"
kavramını agio veya emisyon primi anlamında yorumlamak gerekir. KIS nama veya hamiline düzenlenerek
ihraç edilebilir. KlS'leri sahibine, hisse senedinin sağladığı mali hakların (kârdan pay alma, tasfiye bakiyesine
katılmak, vb.) hemen hepsini sağlarken, yönetimsel haklan (genel kurula katılma oy ve söz hakkı, iptal davası
açma hakkı vb.) içermezler. KlS'ler süresiz olarak çıkartılırlar ve KIS ihraç eden şirketin bu menkul değerler
karşılığında elde ettiği meblağı bilançoda sermaye kaleminin altında aynca göstermesi (4) zorunludur. Bu iki
husus, bir anlamda KlS'i hisse senedine yaklaştırmaktadır. Tebliğ, KlS satın alanların Anonim Şirketin malvarlığına sürekli bir biçimde katılmasını öngörmüş ve KIS sahiplerinin tahvil sahipleri gibi belirli bir dönem
sonunda ortaklıkla ilgisinin kesilmesini doğru bulmamıştır (5). Öte yandan KİS ihracı ile oluşan tutarın
ortaklık bilançosunda sermaye kaleminin hemen altında ayrıca gösterilmesi, bu belgenin karşılığında
alınacak paraların ortaklık özsermayesine dahil bulunduğunu hiç bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde
açıkça ortaya koymaktadır (6). Bu doğrultuda, KlS yukarıda incelediğimiz oydan yoksun hisse senedi ile daha
fazla benzeşmektedir (7). Her iki menkul kıymet de sahiplerine ihraçcı şirkete ilişkin mali haklan sağlamakta,
nakit karşılığı ihraç olunan her ikisinin de karşılığı şirket bilançosunda geniş anlamda sermaye (8) olarak
gözükmektedir. Aralarındaki fark, KlS'in yönetimsel hakların hiç birini sağlamamasına karşılık OYHS'nin oy
hakkı hariç, diğer yönetimsel haklan da içermesidir. Bu sebeplerle, KlS sahibi kurumların, bu menkul değerler
dolayısıyla aldıkları kâr paylarının da iştirak kazançları istisnasından yararlandırılması gerekir. Zira bu menkul
kıymet, yukarıda da açıkladığımız gibi geniş anlamda sermayeye iştiraki ifade etmekte ve hisse senedinin
içerdiği hakların mali yönünü bir hisse senedi gibi içermektedir. Bu sebeple kurumlarca KİS dolayısıyla elde
edilen kâr paylarını istisnadan yararlandırmamak için herhangi bir sebep yoktur.
Ancak yukarıda Katılma intifa Senetleri için vardığımız sonuca, kurumların sahip oldukları intifa senetleri
dolayısıyla elde ettikleri kâr paylan için de varmak mümkün değildir, intifa hakkı (senedi) (9), anonim şirket
malvarlığına katılmaktan doğan ve sahibine pay sahiplerine özgü yönetime katılma hakları dışında, safı kâra
katılma, tasfiye artığından yararlanma, yeni payları alma ve ortaklann sağladığı olanaklardan faydalanma
olanağı veren, anonim şirket ile intifa haklanmn ilk edinenleri arasında kurulan, sul generis bir sözleşmeye
dayanılarak oluşturulan bir hak (senet) dir (10)). Şirket kuruluşu sırasında kuruluşta emeği geçenler veya
kurucular yararına çıkartılan ve sahibine genellikle yalnızca kârdan pay alma hakkı sağlayan kurucu senetleri
de, hukuki niteliği yönünden intifa senedidir. TTK'mn 402 ve 403. maddesinde düzenlenen ve 298. maddenin
açıklığı uyarınca kurucular veya kuruluşta emeği geçenler lehine çıkarulabilen bu senetler de diğer intifa
senetleri gibi, sahiplerine yönetsel haklan (genel kurula katılım, oy kullanma, bilgi alma, iptal davası açma,
vb.) sağlamazlar (11). intifa senetleri, pay sahiplerine yönetimsel haklan kazandırmadan, sadece malvarhksal
yararlanma, yani safı alacaklılık haklan sağlayan bir tür katılmayı ifade ederler. Anonim Şirket malvarlığından
kaynaklanan, yıllık kâra, tasfiye artığına ve yeni paylan öncelikle almaya yönelen haklar kural olarak payı
oranında pay sahiplerine tanınmışken, intifa senetleri de sahiplerini aynı haklara katılma olanağına
kavuşturur. İntifa senedinin içerdiği söz konusu "katılma", sahiplerine hiç bir yönetme hakkı vermez (12).
intifa hakkı veya senedinin sahiplerine yönetimsel haklan vermeyişinin bir temel nedeni, şirket
özsermayesine yansımış bir karşılıklarının olmayışıdır. Her ne kadar bazı yazarlarca intifa senetlerinin bedel
karşılığı çıkartılabileceği savunulmaktaysa da, uygulama bu senetlerin bedelsiz olarak çıkartılması yönünde
4
gelişmiştir. Bu sebeple intifa hakkı (senedi) sahiplerinin şirket sermayesi üzerinde herhangi bir haklan söz
konusu değildir. Bazı intifa senetlerinde sahibine tasfiye bakiyesine katılma hakkının tanınmış olması, senet
sahibinin şirkete sermaye koymuş olmasından değil, şirket ile inüfa senedinin ilk sahibi arasında varlığı kabul
edilen sui generis sözleşmeye dayanmaktadır. Zaten, şirket lehine yararlı faaliyetler görmüş bulunanlar veya
kurucular yahut sair hissedarlar lehine çıkartılan intifa senetlerinin bedelsiz verilmesi de sermaye içerisinde
karşılıklarının olmadığının bir temel göstergesidir (13). Bu sebeple intifa hakkı veya senedi sahiplerinin
sermayeye iştiraklerinden söz edilmesi mümkün değildir, intifa hakkı veya senedi sahipleri ile şirket
arasında ortaksal bir ilişki yoktur, intifa hakkı veya senedi sahipleri, tamamiyle şirket dışında, anonim şirkete
göre üçüncü kişi durumundadır (14). Kurumlar Vergisi Kanunu'muzun 8. maddesinin 1. fıkrasının l Numaralı
bendi ise, tam mükellef kurumlardan elde edilen kâr paylarının iştirak kazançları istisnasından
yararlanmasını, "sermayeye iştirak dolayısıyla elde edilmesi" şartına bağlamıştır. Bu nedenle, intifa hakkı
veya senedi sahibi kurumların, bu sebeple elde edecekleri kâr paylarının anılan istisnadan yararlanması
mümkün değildir, intifa senedi sahibinin aynı zamanda hissedar olması da sonucu değiştirmez. Zira intifa
senetleri* hisse senetlerinde ayn bir bağımsız olarak devredilebilen farklı bir tür kıymetli evraktır. Ancak,
doktrinde ÖZBALCI, kurucu hisse senetleri karşılığında elde edilen kâr paylarının da iştirak kazançları
istisnasından yararlanması gerektiğini savunmaktadır (15). Kurucu hisse senedi adı altında ve hisse senedi
dışında böyle bir menkul kıymet ihracına Ticaret Kanunu'muz açısından olanak bulunmadığından, sanırız ki,
Yazarın burada kastettiği intifa senetleridir. Yazar bu görüşünü iki gerekçeye dayandırmaktadır. B hincisi, söz
konusu kâr payı, istisnadan yararlandırılmadığı takdirde, mükerrer olarak vergiye tabi tutulmuş olacaktır,
ikincisi ise, kurumlar vergisi ve gelir vergisi stopajının aynı zamanda vergi alacağını da içermesi sebebiyle, iki
defa vergilendirme sonucunda, vergi alacağının iki defa doğacağı şeklindedir. Bu görüşler doğrudur. Ancak bu
hususlar, bir sonuç olup, iştirak kazancı istisnasından yararlanacak gelirlerin kapsamının belirlenmesinde bir
kriter olamaz. Çünkü, 8. maddenin istisnayı düzenleyen bendi, söz konusu kriteri, "Bir başka kurumun
sermayesine iştirak" biçiminde belirlemistir. Kanunun açık ifadesi karşısında, genişletici yorum yoluna
gidilmesi mümkün değildir. Vergi hukukunun vergilendirmede genişletici yorum yasağı ilkesi, verginin
kapsamı dışına çıkma konusunda veya istisnaların kapsamı konusunda da geçerlidir. Burada karşılaşılan
mükerrer vergileme, sistemi zedelemekle birlikte, ancak anılan bent metninde yeni bir düzenleme
yapılmasıyla giderilebilecek niteliktedir.
Sermaye Piyasası Kurulu, Sermaye Piyasası Kanunu'na tabi olan anonim şirketlerin iştirak sınırlarını, Seri: IV
No: 13 ve 14 Sayılı Tebliğler ile sınırlamaya tabi tutmuştur. Bu sınırlamalar, yalnızca Sermaye Piyasası ve
Ticaret Hukukları açısından hüküm doğurmakta ve ihlali halinde uygulanacak müeyyideler yine bu hukuk
dallarına tabi olmaktadır. Dolayısıyla, iştirak kazancı elde eden ve Sermaye Piyasası Kanunu'na tabi olan bir
anonim şirketin iştirak kazancı istisnasından yararlanması açısından bu sınırlamaların bir önemi yoktur. Bu
nedenle söz konusu durumdaki anonim şirketlerin elde ettikleri iştirak kazançlarının tamamı, sınırlamalar
aşılmış olsa dahi, iştirak kazançları istisnasından yararlanır. Bu husus, vergi hukukunun diğer hukuk dalları
karşısındaki bağımsızlığı, Vergi Usul Kanunu'nun 3. maddesinde yer alan özün hukuki şekle göre önceliği
ilkesinin ve aynı Kanun'un 8. maddesinde ifadesini bulan bir fiilin yasaklanmış veya suç olmasının vergi
hukukunu ilgelendirmeyeceği kuralının bir sonucudur.
Kurumların, yatırım ortaklıklarının hisse senetleri veya yatırım fonlarının katılma belgeleri dolayısıyla bu
kurumlardan elde ettikleri kâr paylan, iştirak kazançları içerisinde değerlendirilmeyecektir. Zira, Kurumlar
Vergisi Kanunu'nun 8. maddesinin l Numaralı fıkrasının parantez içi hükmünde bu husus açıkça vurgulanmış ve anılan kâr payları aynı maddenin 6 Numaralı fıkrasında bir başka istisna konusu yapılmıştır. Bu
ayırım, asgari vergi ve gelir vergisi kesintisi matrahlarının belirlenmesi açısından önem taşımaktadır.
Kurumların iştirak kazançları istisnası kapsamında yer alan kazançları, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 3946
Sayılı Kanun'la değişik 25. Maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen asgari vergi hesaplanmasında da dikkate
alınmaz. Aynca iştirak kazancı, Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. maddesinin 6 Numaralı bendine göre vergi
kesintisine de tabi tutulmaz. Bir başka deyişle, kesinti matrahını belirleyen aynı Kanun'un 75. maddesinin 4
Numaralı bendi uyarınca, iştirak kazancı istisnasından yararlanan kazanç kısmı üzerinden gelir vergisi
5
kesintisi de yapılmayacaktır.
Görüldüğü gibi iştirak kazançları, kazancı elde eden kurumda, kurumlar vergisi, asgari vergi ve gelir vergisi
kesintisi dışında tutulmaktadır. Bu şekilde, iştirak kazancı elde eden kurumların bu kazançlarını aynen
hissedarlarına intikal ettirme olanağı, her hangi bir mükerrer vergilendirmeye yol açılmadan sağlanmış
olmaktadır.
Dr., Marmara Üniversitesi Mali Hukuk Öğretim Üyesi
(1) 3946 Sayılı Kanun'un ilgili madde gerekçesinden
(2) Aynı yönde bkz. Erdoğan ARSLAN, "Yurt Dışı Müteahhitlik Hizmetlerinin Vergilendirilmesi", Yaklaşım Yıl 3, Sayı.
31, s. 53.
(3) Nitekim doktrinde bu senetler için "tam anlamıyla pay, sahibide pay sahibidir" denilmektedir. Bkz. Füsun
NOMER, Anonim Ortaklıkda Oydan Yoksun Paylar, istanbul 1994, s: 13.
(4) Ancak 1 No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğine ekli ne Tek Düzen Hesap Planında ne de bilanço tipinde KlS'e hiç
yer verilmemiştir. Bu konudaki kanaatimiz 51 No.luhesabın kullanılması gerektiği şeklindedir.
(5) Ömer TEOMAN, "Sermaye Piyasası Kurulu'nun Tebliği'ne Göre Katılma intifa S enetleri',iktisat ve Maliye, C. 31 Sayı: 1 (Nisan
1984), s. 21.
(6) Bkz. Öztin AKGÜÇ, "Katılma intifa Senetleri", Muhasebe Enstitüsü Dergisi, Yıl: 10, Sayı: 35(Mart 1984) s: 31.
(7) Bkz. Öztin AKGÜÇ, Agm. s. 31; Ömer TEOMAN, "Sermaye Piyasasında Yeni Bir Menkul Değer, KlS" Milliyet 1.2.1984; Önal TEKlNALP
Reha POROY Ersin ÇAMOĞLU, Ortaklıklarve Kooperatif Hukuku (Ders Kitabı), 5. Bası, istanbul 1993, s: 558, prog. 1253.
(8) Burada geniş anlamda sermaye kavramı, Tek Düzen Hesap Planında yer al an sermaye vesermaye yedeklerini kapsar şekli ifade
eder anlamda kullanılmıştır.
(9) Ticaret Kanunu'muzda da hem intifa hakkı hem de intifa senetleri kavramı kullanılmaktadır. Burada bir kavram kargaşası veya
çelişkinin vanlğmdan söz edilemez. Zira intifa senedinin sahibine sağladığı hak senedin ihracından önce de mevcuttur ve senet
çıkartılması zorunlu değildir. Bu sebeple konumuz açısından intifa hakkını, intifa senedinin sağladığı ve henüz senede bağlanmamış
haklar olarak açıklayabiliriz.
(10)Ömer TEOMAN, Anonim Ortaklıkta intifa Senetleri, istanbul 1978, s. 9293.
(10) Ömer TEOMAN, Yaşayan Ticaret Hukuku, C. 1, Kitap 4, istanbul 1993, s. 173.
(11) Ünal TEKINALP, (Reha POROY Ersin ÇAMOĞUL), Ortaklıklar Ders Kitabı, s. 546, pr. 1215.
(13) Bu yüzden intifa senetleri bilançoya geçirilmesi zorunlu bir kalemi oluşturmaz. Bilanço hukuku
açısından intifa senetleri için bir pasifleştirme yükümlülüğünden söz edilemez. Ancak, nakit
karşılığı çıkartılan veya şirkete nakit girişini sağlayan intifa senetleri için bir pasifleştirme söz
konusu olabilir.
Ancak bu halde dahi, şirketin nakit karşılığı çıkardığı intifa senetlerinden sağladığı parayı, sermaye kalemi altında göstermesi olanaklı
değildir. Çünkü bu tür senet oluşturulması sonucunda esas sermaye arttınlmış olamaz, (intifa senetlerinin bilançolanması veya
bilançoda gösterilmesi konusunda ayrıntılı bilgi ve bu konudaki tartışmalar için bkz. Ömer TEOMAN, Anonim Ortaklıklarda intifa
Senetleri, s. 312319).
(14) ÜnalTEKlNALP, (Reha POROYErsin CAMOĞLU), Ortaklıklar Ders Kitabı, s. 547, pr. 1217.
(15)Yılmaz ÖZBALCI, "Kurumların Kurucu Hisse Senetleri ile Yönetim Kurulu Üyeliği
Karşılığı Elde Ettikleri Temettüler ve iştirak Kazançtan istisnası" başlıklı İV/58 Sayı ve
6.2.1995 Tarihli sirküler. ÖZBALCI Vergi Hukuku Bürosu Yayını.
Download