ORGANİZASYON ŞEMASI hazırlanalım Ünite ile ilgili sorularla öğrencilerin ön bilgisinin yoklanması amaçlanır. ! Metin içinde önemli noktaların irdelenmesini amaçlar. tartışalım Metin sonunda öğrencilerin konuyu tartışarak irdelemeleri amaçlanır. ? cevaplayalım Metnin geneline yönelik soruların cevaplandırılması amaçlanır. yorumlayalım Şiir, harita, metin ve görsellerin yorumlanması amaçlanır. Konu ile ilgili bilgiler verilir. canlandıralım Metnin drama olarak canlandırılması amaçlanır. uygulayalım Ders içi ve ders dışı etkinlikleri içerir. ölçme ve değerlendirme Ünite ile ilgili soruların cevaplandırılması amaçlanır. düşünelim Konuya girerken öğrencilerin derse motive edilmeleri amaçlanır. gezelim Konuyla ilgili mekânların gezilerek bilgi edinilmesi amaçlanır. ÜNİTE 1. ÜNİTE 1. ÜNİTE: TARİH BİLİMİ 1. KONU: TARİH BİLİMİNE GİRİŞ 2. KONU: TARİH YAZICILIĞI 3. KONU: TARİHİN FAYDALANDIĞI BİLİM DALLARI 2 hazırlanalım 1.Tarih kavramı size neleri çağrıştırmaktadır? 2.Geçmişteki insanların yaşayışlarını neden öğrenmek isteriz? NEMRUT DAĞI-ADIYAMAN 3 1.KONU TARİH BİLİMİNE GİRİŞ TEMEL KAVRAMLAR N A T S İ F R A N S I Z B TA İS U L U , UN İ L H T B E N F U TA R İ H GÖLÜ FE N TH İ TARİH OLAY VE OLGU YER VE ZAMAN SEBEP VE SONUÇ KAYNAK TAKVİM VE ZAMAN NESNELLİK KANIT SÜREKLİLİK 1. yy. F R A N S I Z İHTİLALİ İHTİLALİ 7. yy. LE KA AK N ÇA AŞI II.DÜNYA SAVAŞI SAV 15. yy. “Tarih nedir? sorusuna ilk ZA 21. yy. MA NE N HR İ cevabım şu olacaktır: Tarihçi ile olgular arasında kesintisiz bir İNS karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir AN LIK GE Mİ Sİ diyalogtur.” Edward H. Carr (Edvırd Kar) Salih Özbaran, Tarih, Tarihçi ve Toplum, s. 10. düşünelim 1. Resme bakarak tarihle ilgili hangi yargılara ulaşılabilir? 2. E. H. Carr yandaki sözü ile tarihin hangi özelliğini vurgulamıştır? 1. İnsan ve Tarih Tarih, insanların geçmişteki her türlü faaliyetini, olayların birbirleriyle olan ilişkilerini, sebep-sonuç belirterek, yer ve zaman göstererek belgelere dayalı olarak inceleyen bir bilim dalıdır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere tarihi meydana getiren insandır. Hikâye, masal, efsane ve kıssalarda değişmez kahraman olarak öne çıkması insanın tarihe karşı ilgisini artırmıştır. Tarih, insan hafızasında hep geçmişe ait bir kavram olarak yer edinmiştir. Bunun sebebi, tarihin geçmişte yaşanan olayları konu edinmesidir. İngiliz tarihçi Collingwood (Kolinvud)'un dediği gibi “Geçmiş, bir anlamda bugün, hâlâ yaşayan bir zaman dilimidir.”. Geçmişte yaşanan olayların etkisi uzun süre devam edebilir. Bu yüzden günümüzdeki olayların açıklanmasında geçmiş, önemli bir yere sahiptir. İngiliz tarihçi Edward H. Carr “Tarih Nedir?” adlı kitabında tarihi, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog olarak ifade etmektedir. İnsan, tarih bilimiyle geçmişi sorgulayarak geleceğine yön vermektedir. “Nereden gelip, nereye gidiyoruz?” sorusunun cevabını tarihin ışığında aramaktadır. Böylece insan, geçmişini tarih aracılığıyla anlamaya ve sorgulamaya çalışmaktadır. yorumlayalım Çağımız bilgi çağıdır. İnsanoğlu, îcad ettiği aletler sayesinde, uzaya gitmekte, insan eliyle yapılacak işlemler, çok kısa sürelerde bilgisayarlara yaptırılmaktadır. Ama bütün bu gelişmeler, tarihi ihmal edilebilir hâle getirmemekte, bilakis çağımızı, aynı zamanda “tarihçi kafasıyla düşünme çağı” hâline sokmaktadır. Mübahat Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarında Usûl, s.1. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre tarihçi gibi düşünmek çağımız insanına hangi faydaları sağlar? 4 2. Tarihin Konusu yorumlayalım Aşağıdaki görsellere göre tarihin konusu ile ilgili neler söylenebilir? Yukarıdaki görsellerden de anlaşıldığı üzere insanların her türlü faaliyeti tarihin konusunu oluşturur. Daha geniş anlamda tarih, geçmişte yaşayan insanların siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik vb. faaliyetlerini konu edinir. yorumlayalım Aşağıdaki görsellere göre tarihî olayların özellikleri ile ilgili neler söylenebilir? İnsanoğlunun ilk kez Ay'a çıkışı OLAY İstanbul'un Fethi Türk Harf İnkılabı Fransız İhtilali 5 yorumlayalım SORUYORUM Aşağıdaki görsellere göre tarihî olgu kavramının özelikleri ile ilgili neler söylenebilir? Divanıhümayun Osmanlı Mebusan Meclisi Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan unsuru ile birlikte coğrafi olayların ortaya çıkardığı bazı sonuçlar da tarihin ilgi alanına girer. Büyük depremler, tufanlar, kuraklıklar, salgın hastalıklar gibi felaketler tarihin akışını etkilemektedir. Örneğin; deprem, coğrafyanın konusu iken depremin meydana geldiği bölgedeki binlerce insanın hayatını kaybetmesi, iskân yerlerini terk etmesi, tarihin konusunu teşkil eder. Hayat içerisinde tek tek meydana gelen değişmelere olay denir. Olgu ise aynı türdeki olayları bir bütün olarak anlatmak için kullanılan bir kavramdır. Olgu, olaya göre daha soyut ve geneldir. Belli bir yer ve zaman söz konusu değildir. Olayı olgudan ayıran diğer önemli bir özellik ise olayın başlangıç ve bitiş tarihinin belli olmasıdır. Olaylar belli bir süre içerisinde meydana gelir; Anadolu’nun fethi, Kurtuluş Savaşı, Lozan Barış Antlaşması tarihî olaya örnek olarak gösterilebilir. Olgu genellik ve süreklilik gösterir. Anadolu’nun Türkleşmesi, Türkiye’nin çağdaşlaşması tarihî olguya örneklerdir. O hâlde kısa sürede olup biten işler olay, uzun bir zaman diliminde oluşan durumlar ise olgudur. 3. Tarihte Sebep-Sonuç ve Yer-Zaman İlişkisi Bir olayın tarihî olay kapsamı içerisinde değerlendirilebilmesi için olayın yeri ve zamanı bilinmeli ve olayın üzerinden belli bir zaman geçmiş olmalıdır. Tarihî olaylar belirli bir coğrafyada gerçekleşir ve bu coğrafyanın olayın oluşumu ve gelişiminde etkisi vardır. Bu nedenle olayların sebep ve sonuçlarının bütün yönleriyle anlaşılıp açıklanabilmesi için olayın geçtiği mekânın bilinmesi gerekir. Tarihi olaylar süreklilik gösterdiği için olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi vardır; bir olay kendinden önceki bir olayın sonucu ve kendisinden sonraki bir olayın sebebini oluşturabilir. Bu nedenle tarihte zaman ve kronoloji son derece önemlidir. Olayların üzerinden belli bir zamanın geçmesi ise olayın sonuçlarının ve etkilerinin tüm yönleriyle görülüp analizinin yapılması ve hangi olayın nedeni ya da sonucu olduğunun tespit edilmesi açısından önemlidir. yorumlayalım COĞRAFYANIN TOPLUMA ETKİSİ Bir milleti bilimsel açıdan araştırarak yakından tanımak için, ilk önce onun nasıl bir toplumsal yapıya sahip olduğunu araştırmak gerekir. Toplumsal yapıları meydana getiren unsurlar arasında en önemlilerinden biri de toplumların yaşadıkları bölgelerdir. Her coğrafi bölge, üzerinde yaşayan toplumları, kendi özelliklerine göre hayat sürmeye mecbur kılar. Bu mecburiyet ise o milletin kurumlarını, ahlaki kurallarını, inançlarını ve sanatlarını şekillendirir. Coğrafi bölgenin inkâr edilemez bu etkisi, nesiller boyu devam ederek o milletin karakterini oluşturur. Coğrafi bölgenin gerekleri bir toplumun yalnız ruhi ve toplumsal özelliklerinin şekillenmesine neden olmaz. Aynı zamanda o bölgede yaşayan insanlarda fiziki etkiler de bırakabilir. Yazın çok sıcak, kışın çok soğuk olan bölgelerde yaşayan insanların sağlam vücutlu, cesur, azimli ve iradeli oldukları tecrübeyle sabittir. Geniş ve çorak araziler ise insanların yaşama isteğini artırıp, savaşçı hislerini uyandırır. Arazisi engebeli, iklimi şiddetli dağlık arazide yaşayan insanlar kanaatkâr, savaşçı olup tehlikeden çekinmezler. İklimi yumuşak, etrafı sakin ve rahat bölgelerde oturanlar ise toprağa bağlı olup itaatkâr, sebatlı ve çalışkanlık gibi bir takım huylara sahip olurlar. İşte coğrafyanın toplumlar üzerindeki uzun süreli etkisi, milleti medeniyet yolunda değişik yollardan ilerletmiştir. Şemsettin Günaltay, Türk-İslam Tarihine Eleştirel Bir Yaklaşım,s.51-52. 6 ?cevaplayalım Tarihî olayların oluşumunda coğrafyanın etkisi nedir? yorumlayalım I. DÜNYA SAVAŞI I. Dünya Savaşı, dünyanın 1914 yılına kadar görmediği en büyük savaştır. Savaşın, en önemli sebebi, Almanya'nın İngiltere egemenliğindeki sömürgeleri ele geçirme isteğidir.Fransa'nın 1871'de Almanya'ya yenilerek Alsace-Lorraine (Alsas-Loren)'i kaybetmesi ve bu yenilgiyi unutamaması savaşın diğer sebebini oluşturur. Öte yandan İngiltere'nin Balkanlar üzerinde Rusya'yı serbest bırakmasıyla Rusların Balkanlar'da Panslavizm politikasını aktifleştirmesi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Rusları karşı karşıya getirmişti. Osmanlı Devleti ise 1870'lerden itibaren hızlı bir şekilde toprak kaybetmişti. Osmanlı devlet adamları da savaşa girerek kaybedilen toprakları geri almayı amaçlamıştı. Osmanlı Devleti önce İtilaf grubuna başvurmuşsa da ittifak teklifi kabul edilmedi. İngiltere ve Fransa bu savaşta Osmanlı Devleti'nin tarafsız kalmasını istemişti. Çünkü İngiliz sömürgelerine giden kestirme bir yol olan Süveyş Kanalı ve Rusya ile İtilaf Devletlerinin bağlantısını sağlayan boğazlar Osmanlı hâkimiyetindeydi. Almanya ise Osmanlı Devleti'ni kendi yanında savaşa dâhil ederek savaşı geniş alanlara yaymak istiyordu. Ayrıca Almanya, Osmanlı Devleti'nin egemenliğindeki boğazlar üzerinden Rusya'yı; Süveyş Kanalı üzerinden de İngiliz sömürgelerini saf dışı bırakmayı amaçlamaktaydı. Oral Sander, Siyasi Tarih, s.252-260' tan özetlenmiştir. L İSV T EÇ A Tarafsızlar Stockholm Üçlü İttifaktan Üçlü İtilafa Katılanlar Tarafsızken Üçlü İtilafa katılanlar A DANİMARKA Tarafsızken Üçlü İttfaka katılanlar S İRLANDA Kopenhag Dublin Minsk O İNGİLTERE Berlin Y R Amsterdam A S U RT İY A T İK KARADAĞ D A PO Y EK L İZ A A R E Roma K D E N İ İZ İ ARNAVUTLUK N TA İstanbul S Nİ YU Z A F R İ K A 300 600 O S M A N L I D E V L E T İ Atina SİCİLYA 0 KARADENİZ Sofya NA SARDİNYA A N BULGARİSTAN TAN T P KORSİKA A D Bükreş Belgrat BİS SIR İ A 900 1200 E U Viyana İSVİÇRE Cenevre İS A AN İST AR AC U M Ğ ALU RY OR TU AT US ROMANYA AR P AV İM Paris Y Y Kiev İMPARAT ORLUĞU Brüksel N S KIBRIS RİY N BELÇİKA Madrid U ALMAN SU K HOLLANDA Londra F R A N S A Lizbon İtilaf Devletleri İttifak Devletleri NO RV E Ç FİNLANDİYA Oslo 1.Harita: I. Dünya Savaşı'nda Avrupa ve Osmanlı Devleti ?cevaplayalım "I. Dünya Savaşı" adlı metne ve haritaya göre aşağıdaki soruları cevaplandırınız. 1. Almanya hangi nedenlerle Osmanlı Devleti'ni I. Dünya Savaşı'nda kendi tarafında savaşa dâhil etmek istemiştir? 2. I. Dünya Savaşı'nın çıkmasında hangi olaylar birbirlerinin sebep ve sonuçlarını teşkil etmektedir? 7 4. Tarih Biliminin Yöntemi Bir sonuca ulaşmak için bilim ve mantığa uygun biçimde yapılan araştırma şekline yöntem denir. Her bilim dalı mutlaka bir yöntem kullanmak zorundadır. Sosyal bilimler ve fen bilimlerinin yöntemleri birbirinden farklıdır. Fen bilimleri; gözlemlere, deneylere, laboratuvar ölçümlerine, formüllere, kural, yasa ve sonuçlara dayalı bir yöntem kullanır. Sosyal bir bilim olan tarih ise geçmişte yaşanmış ve bitmiş olayları konu edinir. Bu nedenle geçmişte yaşanmış olayları yeniden deneye tabi tutmak ve olayla ilgili genel kanunlara ulaşmak mümkün değildir. Ayrıca geçmişteki bir olayın aynı şartlarda tekrarlanması da imkânsızdır. Tarihi, bilim hâline getiren araştırıcılığı ve sorgulayıcılığıdır. Tarihin yöntemi, tarihî olayları inceleyerek anlamak ve açıklamaktır. Tarihî olaylar hakkında doğru bilgi edinmek ancak o dönemden kalan ve olaya tanıklık edebilecek belge ve bulguların değerlendirilmesi ile mümkündür. Bu değerlendirmede sistematik bir yöntem izlenir. e. TERKİP (Sentez) d. TENKİT (Eleştiri) c. TAHLİL (Çözümleme) b. TASNİF (Sınıflandırma) a. TARAMA (Kaynak Arama) Tarihe kaynaklık edebilecek her türlü bilgi ve verilerin bulunması aşamasıdır. Toplanan verilerin bir sistem dahilinde sınıflandırılması aşamasıdır. Elde edilen verilerin kaynak ve bilgi yönünden yeterli olup olmadığının kontrol edilmesi aşamasıdır. Toplanan verilerin gerçekliği ve bilgi açısından güvenirliliğinin tespit edildiği aşamadır. Toplanan verilerin birleştirilerek sonuca ulaşılması aşamasıdır. Bu aşamada olaylar değişik açılardan (kültürel, ekonomik vb.) incelenerek sonuca ulaşılır. Tarih biliminin araştırma yöntemi a. Tarama (Kaynak Arama) Tarihî bilgilerin doğru ve güvenilir olması için tarihî olaylarla ilgili kaynaklara başvurmak gerekir. Tarihî bir olayla ilgili bilgi veren her türlü malzeme kaynak adını alır. Tarihin kaynakları, birbirinden farklı niteliklere ve özelliklere sahiptir. Kaynaklar oluştuğu döneme ve tarihçinin kullanım önceliğine göre iki gruba ayrılır: 1. Birinci elden kaynaklar: Tarihî olayın geçtiği döneme ait her türlü bulgudur. 2. İkinci elden kaynaklar: Olayın geçtiği döneme yakın ya da o dönemin kaynaklarından yararlanılarak meydana getirilen eserlerdir. Ayrıca tarihî kaynaklar bilgi veren kaynağın ve malzemenin türüne göre şu şekilde sınıflandırılır. 1. Yazılı kaynaklar: Ferman, mühür, para, gazete, hatıra vb. 2. Sözlü kaynaklar: Destan, efsane, hikâye, şiir vb. 3. Kalıntılar: Arkeolojik buluntular; taş, toprak, kemik, madenden yapılmış eşyalar, mezarlar vb. 4. Çizili, sesli ve görüntülü kaynaklar: CD, film, fotoğraf, resim vb. Kaynakların kullanımı konusunda dikkatli olunmalıdır. Çünkü kaynaklarda verilen bilgiler bütünüyle doğru olmayabilir. Bu nedenle bilgilerin karşılaştırılarak kontrol edilmesi gerekir. “Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı” hakkında bir araştırma yapan tarihçi bu dönemle ilgili kaynaklara ulaşmalıdır. Döneme ait resmî belgeler, dönemin gazeteleri, İtilaf Devletlerine ait belgeler, o döneme ait resim, fotoğraf, harita, hatıra vb. kaynaklar taranmalıdır. 8 ?cevaplayalım Aşağıdaki görsellere göre soruları cevaplandırınız. 1. Birinci elden kaynaklar hangileridir? 2. Sözlü kaynaklar hangileridir? 3. Yazılı kaynaklar hangileridir? yorumlayalım Gazete Nüfus Cüzdanı Kitabe Ferman Tablet Lahit (Mezar) Seyahatname ERGENEKON DESTANI Destan Arkeolojik Buluntular Eski Para Tarih biliminin kaynakları 9 Heykel İstiklal Madalyası b. Tasnif (Sınıflandırma) İncelenen konu hakkındaki kaynakların bulunmasından sonra bunlardan elde edilecek bilgiler bir sistem dâhilinde sınıflandırılır. Tarihçi çalışmasının amacına ve konusuna göre bilgi ve verileri istediği şekilde sınıflandırabilir. Çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgi ve veriler sınıflandırıldıktan sonra eserin genel olarak yazım planı yapılır. Tasnif aşamasında “Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı” hakkında bir araştırma yapan tarihçi gerekli kaynaklara ulaştıktan sonra öncelikle elde ettiği bilgi ve verileri kronolojiyi dikkate alarak konuya göre sınıflandırır. Böylece araştırdığı konunun planını oluşturur. Ana başlıklar ve içindekiler bölümü ana hatlarıyla ortaya çıkmış olur: “Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan Atatürk’ün Samsun’a Çıkışına Kadar Meydana Gelen Siyasi Gelişmeler” “Atatürk’ün Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Görevine Getirilme Süreci” “Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Buradaki Çalışmaları” gibi. c. Tahlil (Çözümleme) Tahlil, elde edilen bilgi ve verilerin kaynak değeri açısından yeterli olup olmadığının araştırılmasıdır. Bu aşamada sınıflandırılan bilgilerin içeriği değerlendirilmeye alınır. Bilginin nesnelliğine, güvenirliğine ve kanıtlanabilirliğine dikkat edilir. Bilginin tahlil edilmesiyle eldeki malzeme kullanıma hazır ve işe yarar hâle getirilir. Tahlil aşamasında ise “Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı” ile ilgili bilgi ve veriler gözden geçirilerek verilerin,konunun tam anlamıyla açıklanmasında yeterli olup olmadığı belirlenir; verilerin nerede nasıl kullanabileceğine karar verilir. d. Tenkit (Eleştiri) yorumlayalım “Bazı yazarlar, şahidi olmadıkları olayları veya hiç görmedikleri memleketleri bizzat görmüş gibi anlatırlar. Aslında yazdıkları tamamen kendilerinden önce kaleme alınmış eserlere dayanmaktadır. Bu yalan ve mübalağada bazen o kadar ileri giderler ki aynı ya da birbirlerine çok yakın tarihlerde, fakat birinden diğerine kısa zamanda ulaşılması imkânsız iki mekândaki olayların şahidi olduklarını dahi yazmakta tereddüt etmezler. Böylece kendilerini kolaylıkla ele vermiş olurlar.” Mübahat Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarında Usûl, s. 35. ?cevaplayalım Yukarıdaki metinde özellikleri verilen bir kaynaktan yararlanmak tarih araştırmalarında hangi sorunlara neden olabilir ? Belge ve eserlerin kullanılmasında bazen problemler çıkabilir. Eldeki belgelerde araştırılan konu hakkında sınırlı veya yanlış bilgi olabilir, belge okunamayabilir. Her bir yazarın olaya farklı bakması, algılaması ve farklı anlatması mümkündür. Bu nedenle yazılı kaynakların doğruluk derecesi, güvenilirliği, yazıldığı tarih, yazarı, aynı olaydan söz eden farklı kaynaklar arasında uyum ve uyumsuzluk tenkit aşamasında araştırılır. TENKİT İÇ TENKİT DIŞ TENKİT Yazar görüşlerinin eser üzerindeki etkileri araştırılır. Eserin adı, yazarı, basıldığı yer ve basım tarihi tespit edilir. Verilen bilgilerin farklı kaynaklarda ne şekilde yer aldığına bakılır. Belgelerin orijinalliği, tarihi vb. yönleri araştırılır. 10 ?cevaplayalım 1. Sadece dış tenkit yapılarak bir eserin kaynak olup olmayacağına karar verilebilir mi? Niçin? 2. İç tenkit yaparak bir eserin bilgi açısından güvenilir olup olmadığını anlayabilir miyiz? Niçin? Tenkit aşamasında “Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı” ile ilgili dokümanlar önce dış tenkide göre değerlendirilir. Kullanılacak eserlerin adı, yazım ve basım tarihi, vesikaların cinsi, hangi kuruma ait olduğu, kullanılan kâğıt, yazı karakteri vb. özellikler açısından kullanılacak dokümanların güvenilir olup olmadığı tespit edilir. Dış tenkitten sonra kullanılabilecek nitelikte olan eser ve belgeler iç tenkide göre değerlendirilir. Bu aşamada eser ya da belgelerdeki bilgilerin doğruluğu o döneme ait diğer bilgilerle karşılaştırılarak ve yazarın bilimsel kişiliği dikkate alınarak incelenir. yorumlayalım DÜNYANIN BÜYÜK NEHİRLERİ Nil Nehri, diğer nehirlerin tersine güneyden kuzeye doğru akmaktadır. Şiddetli sıcaklarda azalıp kuruyan nehirlerden farklı olarak Nil'in suyu çoğalmakta; diğer nehirlerin sularının çoğalıp taştığı sırada, Nil'in suyu azalmaktadır. Sind Nehri de Nil'e benzemektedir. Nil'in sularının kabarmaya başlaması haziran ayına rastlar. Suyun yüksekliği “on altı zira” yı bulduğundan sultanın geliri de artar. Eğer bir zira (yükseklik ölçü birimi) daha yükselirse, o yıl büyük bir bolluk ve bereket olur. Yükseklik on sekiz zirayı aşarsa çiftliklere zarar verir. On altı ziradan bir zira eksik olduğunda sultanın geliri azalır. Suyun iki zira alçalması durumunda büyük zararlar yaşanır, bölge halkı yağmur duasına çıkar. Nil, Mısır'dan denize yaklaştıkça üç kola ayrılır. Yaz kış bu kollardan gemisiz geçmek mümkün değildir. Her belde halkının Nil'e açılan kanalları olup nehir yükseldiğinde bu kanallar vasıtasıyla tarlalar sulanır. Nil Nehri; Fırat, Dicle, Seyhun ve Ceyhun nehirleriyle birlikte dünyanın beş büyük nehri arasındadır. Bunlardan başka Pencap olarak da bilinen Sind ile Hindistan'daki Ganj da büyük nehirlerdendir. Hint halkı bu nehri ziyaret eder, ölülerini yaktıktan sonra külünü oraya atar. Ganj'ın cennetlerin birinden çıktığını iddia ederler. Hindistan'da bulunan Cuma Nehri ile Hazar'ın kuzeyindeki Volga Nehri de büyük ve önemli nehirlerdendir. Volga Nehri'nin kenarında Saratov şehri vardır. Kuzey Çin'deki Sarı Irmak Nehri kıyısında ise Pekin şehri kurulmuştur. İbn-i Batuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi, s. 46-47'den derlenmiştir. ?cevaplayalım 1.Yukarıdaki metin ne tür bir eserden alınmış olabilir? 2. Bu metnin ait olduğu eser hangi kaynak grubuna dahil edilebilir? 3. Bu metin iç tenkit unsurlarına göre değerlendirildiğinde hangi yargılara ulaşılır? uygulayalım ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI XVI. Dizi - Sa. 381 “Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları” adlı eserin dış tenkidini yaparak aşağıya yazınız. İSMAİL SOYSAL TARİHÇELERİ VE AÇIKLAMALARI İLE BİRLİKTE .......................................................................... .......................................................................... .......................................................................... .......................................................................... .......................................................................... .......................................................................... 11 TÜRKİYE'NİN SİYASALANDLAŞMALARI I.CİLT (1920-1945) 2. BASKI TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ - ANKARA 1989 e. Terkip (Sentez) Terkip; bilgi ve verilerin sınıflandırılıp tahlil ve tenkitlerinin yapılmasından sonra bir araya getirildiği aşamadır. Bu aşamada bilgi ve veriler esere dönüştürülmek üzere gözden geçirilir. Bilgilerin hangi sıraya göre yapılandırılacağı tespit edilir. Tespitler yapıldıktan sonra eksikliği duyulan bilgiler tamamlanır; fazlalık teşkil eden bilgiler ise çıkarılır. Daha sonra eserin yazımına geçilir. Yazım sırasında anlatıma akıcı, sade ve anlaşılır bir üslup kazandırılır. Tarihî bir olay yazılırken olayla ilgili coğrafi, sosyolojik, ekonomik, ticari, kültürel vb. etkenler (iklim, tabiat olayları, yeryüzü şekilleri, ele alınan toplumun yapısı ve kültür seviyesi, üretim şekilleri, yollar, kervan ticareti, denizcilik, bilim, sanat, edebiyat vb.) göz önünde bulundurulmalıdır. Tarihî olaylar, meydana geldikleri zamanın şartlarına göre değerlendirmelidir. İyi bilinmeyen bir olay benzer bir olayın neden ve sonuçlarıyla açıklanmamalıdır. Bilgilerin terkibi yapılırken tarafsız olmaya özen gösterilmelidir. Kanıtlanabilir ve nesnel olan bilgilerin kullanılmasına dikkat edilmelidir. Terkip aşamasında ”Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı” ile ilgili toplumsal ve siyasal gelişmeleri dikkate almak gerekir. Aynı zamanda Mondros Ateşkes Anlaşması’nın yol açtığı siyasi, askerî ve sosyal sonuçları ve bu sonuçların Osmanlı Devleti'ne etkilerini dikkate alarak objektif bir değerlendirme yapılmalıdır. 5. Tarihin Tasnifi (Sınıflandırılması) Tarih bilimi çok geniş bir çalışma alanına sahiptir. Çalışma alanının geniş olması onun incelenmesini güçleştirmiştir. Bu nedenle tarihî olayları iyi bir şekilde incelemek ve öğrenmek için zamana, mekâna ve konuya göre bir sınıflandırma yapılmıştır. a. Zamana Göre Tasnif Bu sınıflandırmaya göre tarih; çağ ve yüzyıl gibi zaman dilimlerine ayrılmıştır. Zaman dilimlerine İlk Çağ, XX. yüzyıl gibi farklı isimler verilmiştir. Tarihin çağlara ayrılmasında evrensel nitelikteki olaylar Tarihi zamana göre sınıflandırmanın sakıncaları neler olabilir? göz önünde bulundurulmuştur: yazının bulunması, Kavimler Göçü, İstanbul'un Fethi, Fransız İhtilali gibi… Çağların başlangıcı olarak seçilen olaylar tarihçilere göre değişiklik göstermektedir. Örneğin; bazı tarihçiler, İlk Çağın sonu olarak Kavimler Göçü'nü, bazı tarihçiler de Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasını ya da Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılışını kabul etmektedirler. Tarihî olayları belli bir zaman aralığı içinde değerlendirmek tam bir değerlendirme yapmak için yeterli değildir. Bazı tarihî olaylar meydana geldikleri dönemin yanında daha sonraki dönemleri de etkilemiştir. Örneğin, tarih bilimi açısından yazının icadı önemli bir dönüm noktasıdır. Beş bin yıl önce icat edilen yazının toplumlar üzerindeki etkisi günümüze kadar devam etmektedir. ! ?cevaplayalım Aşağıdaki görsellerden aynı zaman diliminde farklı coğrafyalarda yaşayan insanların yaşam standartları çağ kavramı ve hakkında hangi yargılara ulaşabiliriz? yorumlayalım Etiyopya'dan Shantytown şehri İstanbul-İstiklal Caddesi 12 ?cevaplayalım Aşağıdaki tabloya göre yüzyıl ve milat kavramlarını açıklayınız. yorumlayalım Milattan Önce (MÖ) Milattan Sonra (MS) 99 - 0 1.yüzyıl 99 - 50 1. yüzyılın ilk yarısı 99 - 75 1.çeyrek 74 - 50 2.çeyrek 0 - 99 1.yüzyıl 0 - 49 1.yüzyılın ilk yarısı 49 - 0 1.yüzyılın ikinci yarısı 49 - 25 3.çeyrek 24 - 0 4.çeyrek 0 - 24 1.çeyrek 25 - 49 2.çeyrek 50 - 99 1. yüzyılın ikinci yarısı 50 - 74 3.çeyrek 75 - 99 4.çeyrek 0 (MİLAT) Yüzyıl Kavramları yorumlayalım TARİHTE SAMSUN Samsun ve çevresine ilk yerleşmenin tarih öncesi dönemde olduğu tarihçiler tarafından tespit edilmiştir. Romalıların ve Bizanslıların milattan sonra Samsun'a yerleştiği ve burada bir şehir kurdukları bilinmektedir. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Samsun’un da içinde yer aldığı Canik Bölgesi, önce Danişmentliler, sonra Türkiye Selçuklu Hükümdarı II. Kılıç Arslan (1155-1192) tarafından hâkimiyet altına alınmıştır. Samsun, 1243 Kösedağ Savaşı'ndan sonra zaman zaman farklı devletlerin hâkimiyetinde yaşadı. XV. yüzyılda Osmanlı hâkimiyetine giren Samsun, XVIII. yüzyıla kadar küçük bir sahil şehri olarak varlığını sürdürdü. 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı'nı burada başlatması şehrin tarihî önemini artırdı. Samsun’un verimli topraklara sahip olması sebebiyle bölgede birçok tarım ürünü yetiştirilmektedir. Bu ürünlerden biri de tütündür. Tütünün Samsun'a nasıl getirildiği konusunda çeşitli söylentiler vardır. Evliya Çelebi; tütünün ilk önce Selanik'in Yenice Vardar kazasında yetiştirildiğini, IV. Murat'ın tütün üretilmesi ve içilmesini yasaklaması sebebiyle o zaman denetimi güç bir yer olan Samsun'da üretilmeye başlandığını belirtmektedir. Samsun'da büyük bir özenle yetiştirilen tütün, iklim koşullarının uygunluğu, toprağın verimliliği ile büyük rağbet görmüştür. Baki Sarısakal, Bir Kentin Tarihi Samsun, s.16 ve 273'ten özetlenmiştir. 13 ?cevaplayalım “Tarihte Samsun” adlı metin tarihin hangi tür sınıflandırılmasına örnek oluşturabilir? 6. Zaman ve Takvim Takvim, zamanı yıllara, aylara, haftalara ve günlere ayırma yöntemidir. Zamanı bilme ve verimli kullanma gerekliliği takvim gibi önemli bir buluşun ortaya çıkmasına yol açmıştır. İnsanlar tarihin akışı içinde zaman ölçüsü olarak çeşitli takvimler kullanmışlardır. Yaptıkları astronomik gözlemler sonucunda yıldızların, Ay'ın ve Güneş'in hareketlerine dayanan takvimler meydana getirilmiş ve geliştirilmiştir. Takvimin kullanılmasında Sümerler ve Mısırlılar öncü olmuşlardır. İlk "Güneş takvimi"ni Mısırlılar, ilk "Ay takvimi"ni ise Sümerler oluşturmuştur. Sümerler, 360 günden ibaret olan ay yılını, 30 günlük 12 aya bölmüşlerdir. Ay'ın dünya çevresinde 12 kez dönmesi, bir ay yılını oluşturur. Mısırlılar ise güneş yılını 365 gün olarak kabul ederek 12 aya bölmüşlerdir. Dünyanın Güneş çevresinde bir kez dönmesi güneş yılını oluşturur. Mısırlılar tarafından güneş yılı esasına Toplumların takvimlerde başlangıç yılları olarak göre oluşturulan takvim Roma Hükümdarı kabul ettikleri olayların ortak özelliği nedir? Julius Caesar (Jül Sezar) zamanında yeniden düzenlenmiş ve “Jülien (Jülyen) takvimi” adıyla kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra Jülien takvimi, Papa XIII. Gregorius tarafından yeniden oluşturularak “Gregoryen takvimi” adını almıştır. Zaman içerisinde kullanımı yaygınlaşarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bugün dünya genelinde bu takvim kullanılmaktadır. Takvime başlangıç olarak da tarihi olaylar esas alınmıştır. İbraniler, MÖ 3761 yaradılış yılını; Yunanlılar, ilk olimpiyat oyunlarının yapıldığı MÖ 776; Romalılar, Roma şehrinin kuruluşu olan MÖ 753; Müslümanlar da Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği 622 yıllarını başlangıç olarak kabul etmişlerdir. ! 7. Türklerin Kullandığı Takvimler Türklerin ilk kullanmış oldukları takvim; güneş yılını esas alan ve yılların hayvan isimleriyle belirtildiği on iki hayvanlı Türk takvimidir. Türkler islamiyetin kabülünden sonra hicri takvimi kullanmaya başlamışlardır. Büyük Selçuklular döneminde Sultan Melik Şah tarafından yaptırılan ve güneş yılı esas alınan Celali takvim kullanılmıştır. Osmanlılar Devleti'nde mali işlerde güneş yılı esasına göre düzenlenen Rumi takvim kullanılmaya başlandı.1917 yılında ise Takvim-i Garbi adıyla Miladi takvime yakın bir takvim kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti' nin kuruluşundan sonra ise 26 Aralık1925' te Miladi takvim kabul edildi ve 1 Ocak 1926' dan itibaren kullanılmaya başlandı. yorumlayalım BİR ANI “Miladi takvim Orta Asya’da Rusların bölgeye hâkim olmasıyla birlikte yayılmaya başlar. Ancak Rus okuluna gitmemiş yaşlı Türkler, Rus takvimi olarak gördükleri bu miladi takvimi bilmezler ve On İki Hayvanlı Türk takvimini kullanırlar. Aynı konumda olan büyük annem Cumagül, 1932-Maymun yılı doğumlu babamın doğum belgesini bazı sebeplerden dolayı alamaz. Ancak, 1939 yılında oğlunu ilk okula kayıt yaptırmak için bu belgeye ihtiyaç duyulunca oturdukları köyün muhtarlığına gider. Köy muhtarlığının ilgili Rus memuresi, büyük anneme çocuğunun doğum tarihini sorar. Büyükannem: “Oğlum, maymun yılında, Çin Kuran ayının 15. gününde, büyük göç sırasında doğdu.” diye cevap verir. Kırgızların On iki Hayvanlı Türk Takvimi sisteminden haberi olmayan Rus memure şaşırıp hatta kızarak: Bu cahil Kırgız benden ne istiyor? Ne maymunu? Ne kuranı? Yoksa benimle dalga mı geçiyor…” der. Durum diğer memurlar tarafından anlaşılır ve büyük anneme oğlunun 15 Haziran 1932 yılında doğduğuna dair bir doğum kâğıdı verilir. Rahmetli büyük annem ona “cahil” demelerine çok alınır ve kızar. “Asıl siz cahilsiniz.” diyerek ömrünün sonuna kadar bu hakareti unutmaz. Ama yine de bu miladi takvimi bir türlü öğrenemez.” Dr. Gülnisa Aynakulova Gregoryan, Kıpçaklar ve On İki Hayvanlı Türk Takvimi Üzerine, s.24. 14 TÜRKLERİN KULLANDIĞI TAKVİMLER TAKVİMİN ADI ESAS ALDIĞI YIL SİSTEMİ 12 Hayvanlı Türk Takvimi Hicri Takvim Celali Takvim Rumi Takvim Miladi Takvim Güneş Ay Güneş Güneş Güneş ÖZELLİKLER Her yıl bir hayvan adıyla anılır. 1 yıl 365 gün, 5 saat olarak kabul edilmiştir. 12 yılda 1 devir yapar. Yıllar sayı ile değil, hayvan adlarıyla gösterilir. Aylar sayılarla belirtilmiştir. Bu takvim Türklerden başka Çinliler, Tibetliler tarafından da kullanılmıştır. Bir yıl 354 gündür. Kamerî (ay) takvim olarak da bilinir. Hz. Muhammed'in Mekke´den Medine´ye hicretini (622) başlangıç yılı olarak esas almıştır. Hz. Ömer Döneminde oluşturulmuştur. Ülkemizde 1 Ocak 1926' ya kadar yürürlükte olan bu takvim, günümüzde sadece dinî ay ve günlerin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Bir yıl 365 gün 6 saat olarak kabul edilmiştir. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından yaptırılmıştır. Takvimin başlangıç tarihi olarak 1079 yılı kabul edilmiştir. Babür Devleti tarafından da kullanılmıştır. Bir yıl 365 gün 6 saat olarak kabul edimiştir. Takvimin başlangıç tarihi olarak hicret kabul edilmiştir. Gündelik hayatta hicri takvim kullanılırken1839 yılından itibaren Osmanlı Devleti'nde mali işlerde (vergi, maaş vb.) aksama olmaması için kullanılmıştır. Bir yıl 365 gün 6 saat olarak kabul edilmiştir. Gregoryen takvimi olarak da bilinir. Başlangıç olarak 1 Ocak tarihi kabul edilmiştir. Miladi takvimin ilk şekli Mısırlılara aittir. Romalılar ve Papa XIII.Gregorious tarafından geliştirilmiştir. Hz. İsa´nın doğumu takvim başlangıcı olarak kabul edildiğinden bu takvime miladi takvim adı verilmiştir. Ülkemizde 1 Ocak 1926'dan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. ?cevaplayalım 1. Türklerin hicri takvimi kullanmalarının sebebi ne olabilir? 2. Celali takviminin On İki Hayvanlı Türk takvimi ile benzer ve farklı yönleri nelerdir? 3. Miladi takvim ile hicri takvim arasındaki farklar nelerdir? 8. Tarih Öğreniminin Önemi yorumlayalım Aşağıda verilen özdeyişlerden tarihin yararları ile ilgili hangi yargılara ulaşabiliriz ? Dünü bilmeyen bugünü anlayamaz; bugünü anlamayan yarını göremez, yarını inşa edemez; hatta dünden gelen hamlelerin nedenlerini bile düşünemez. (Abdülbâki Gölpınarlı) Tarih; okuyana, kendi gözünün görme derecesine göre, yol gösteren bir kılavuzdur.(J.J. Rousseau) Tarihini bilmeyen milletler başka milletlerin avı olurlar. ( Mustafa Kemal Atatürk) Tarih kâinatın vicdanıdır. (Ömer Hayyam) Ecdadını unutanlar, kaynaksız ırmağa, köksüz ağaca benzerler. ( Çin Atasözü) Tarih, milletlerin tarlasıdır. Her toplum, ne ekmişse gelecekte onu biçer. F. M. Arouet (Voltaire) Tarih ile efsanenin amacı birdir: Geçici insanda ebedî insanı anlatmak. (Victor Hugo) 15 Tarih öğrenimi, bireysel, toplumsal ve evrensel ölçülerde fayda sağlar. Tarih eğitimi her şeyden önce bugünkü uygarlığın nasıl meydana geldiğini öğretirken, uygarlığın tüm toplumların katkısıyla oluştuğu bilincini oluşturur. Böylelikle bireyler, ortak değerlere sahip çıkarak din, dil, ırk gibi ayrımlara girmeden barış içinde yaşamayı öğrenir. Bir milletin ferdi olarak geçmişini öğrenen kişi, millî değerlerini, kültürünü tanıyarak millî bilinç kazanır. Sorumluluk ve vatandaşlık duygusu gelişir. Toplumlar geçmişten çıkardıkları derslerle geleceklerine yön verir. Tarih öğreniminin bireysel olarak da kişiye kazandırdıkları vardır. Çeşitli olaylar arasında ilişki kurup, mantık yürüterek sonuca varabilme yeteneği kazandırır. Kişi tutucu ve bilime aykırı düşünme biçimi yerine ileriye dönük, güncel olayları geniş açıdan değerlendirebilen, toplumsal gelişmeleri anlayıp yorumlayabilen bir düşünme tarzına sahip olur. 9. Atatürk’ün Tarih Öğrenimine Verdiği Önem Tarihe büyük ilgi duyan Atatürk, “Eğer bir millet büyükse kendisini tanımakla daha büyük olur.” diyerek tarih öğrenimine verdiği önemi göstermiştir. O, Türklüğün bütün özelliklerini, niteliklerini dile getirmekle kalmamış, Türk gencine kendi tarihini öğrenmeyi bir hedef olarak göstermiştir. Atatürk Türk ve dünya tarihinin araştırılması konusunda büyük gayret göstermiştir. O bu konuda şöyle demektedir: “Türk milletinin tarihi, şimdiye kadar sanıldığı gibi yalnız Osmanlı tarihinden ibaret değildir. Türk’ün tarihi çok daha eskidir. Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler Tarih Kurumu çalışmaları ve Atatürk yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduktan sonra Türk tarihinin doğru kaynaklara dayandırılarak araştırılmasına büyük önem vermiştir. Türk tarihi ile ilgili bilimsel çalışmalar yapılabilmesi için 1931 yılında Türk Tarihi Tetkik Cemiyetini kurdurmuştur. Atatürk mirasının bir bölümünü, daha sonra adı Türk Tarih Kurumu olan bu cemiyete bırakmıştır. yorumlayalım ATATÜRK VE TARİH Bilinen 3200 yıllık tarihinde Hatti ve Hitit uygarlıklarından izler taşıyan; Frigya, Likya ve Pers egemenliklerini; İskender'i, Trakya ve Selefki krallıklarını; Roma ve Selçuklu dönemlerini, Osmanlıyı ve Timur'u gören Ankara, binlerce yıl boyunca değişik isimlerle anılmıştı. Bunlardan birkaçı, aynı anlamlarda olan Ankuwa, Ankira, Ankagra, Angori, Engüri, Angora ve benzerleridir. Frigya kralı Gordios'un oğlu Kral Midas'ın, denizden 960 metre yükseklikteki Ankara platosunda Ankor adı verilen bir gemi çapası bulup çevreye bu ismi verdiği efsanesi yaygın bir görüştü. Ankara adı gerçekten bir gemi çapasında mı gelmişti? Atatürk hiç de böyle düşünmüyordu... Yunanistan Başbakanı Venizelos'un, Atatürk'ü resmen Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdiği yıllardı. Türkiye'yi ziyaret etmekte olan Yunanistan Başbakanı General J. Metaksas ve beraberindeki heyet, 17 Ekim 1937 Salı günü saat 17.00 'de Atatürk tarafından Çankaya'da kabul edildi. Atatürk: Ankara adının nereden geldiğini bilir misiniz ekselans? General J. Metaksas: Bilemiyorum. Atatürk: (Dünya atlasının bir sayfasını açıp Asya'da Baykal Gölü yakınındaki “Angarsk” kentini gösterir.) İşte buradan geliyor, ekselans! General J. Metaksas: Pek ikna olmadım. Başka bir fikriniz var mı? Atatürk: Orta Asya'daki Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin isimleri nasıl Adana çevresindeki nehirlere Seyhan ve Ceyhan olarak verilmişse, Ankara adı da çok eski tarihlerde (Türklerce) Orta Asya'dan getirilmiş olamaz mı? General J. Metaksas: Dikkate almak lazım. Tarih bunu netleştirecektir. Atatürk'ün Millî Dış Politikası, C 2, s.371'den uyarlanmıştır. 16 ?cevaplayalım ”Atatürk ve Tarih” adlı metinde Atatürk'ün, Türk Tarihi ile ilgili vurgulamak istediği nedir? 10. Tarihî Olayların Değerlendirilmesi tartışalım Alman tarihçi Leopold von Ranke (Lepold fon Ranke) “Araştırdığı döneme kendisini götürebilen insan tarihçidir.” sözüyle tarih araştırmalarının hangi özelliğine vurgu yapmış olabilir? Tartışınız. Geçmişte meydana gelen olaylar, meydana geldiği dönemin siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik ve dinî özelliklerini yansıtır. Bu nedenle bir olayı değerlendirirken olayın meydana geldiği dönemin şartları dikkate alınmalıdır. Örneğin, Kurtuluş Savaşı'nı değerlendirirken o dönemin kendine özgü siyasi, sosyal, ekonomik ve psikolojik özelliklerini göz önünde bulundurmak gerekir. Türk milletinin varını yoğunu ortaya koyarak girdiği ve kazandığı bu mücadele ancak dönemin şartları dikkate alındığında tam olarak anlaşılabilir. yorumlayalım TANZİMAT FERMANI Tanzimat, Osmanlı İmparatorluğu'nda 1839 yılında Gülhane Parkı' nda “Gülhane Hatt-ı Hümayunu"nun okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır. Tanzimat reformlarının ana gerekçesi, Avrupa'nın askerî, teknik ve ekonomik alanlardaki gelişimi karşısında çaresiz kalan Osmanlı Devleti'ni yeni düzenlemelerle ayağa kaldırmaktır. Bunun yanında Balkanlar'da Sırp ve Yunan ayaklanmalarına yol açan hoşnutsuzlukların giderilmesi, Osmanlı toplumunda adalet ve eşitlik anlayışının onarılması, "Osmanlı vatandaşlığı"nın ön plana çıkarılması da hedeflenmiştir. Osmanlıcılık fikri bu bakımdan Tanzimat'ın yönlendirici düşüncesi olarak kabul edilebilir. Tanzimat Fermanı'nda, devletin bir gerileme döneminde olduğu vurgulanmış, yapılacak yenilikler ve çıkarılacak yasalarla bu durumun düzeltileceği müjdelenmiştir. Fermanda din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin tüm Osmanlı ahalisinin can ve mal güvenliğinin güvence altına alınması gereği belirtilmiş, haksız ve dengesiz vergilerin zararlarından söz edilerek herkesten mali gücüne göre vergi alınacağı, malına devletçe el konulamayacağı, özel mülkiyete sınır getirilmeyeceği, yeni ceza kanunlarının düzenleneceği, memur maaşlarının adalete uygun olarak ödeneceği bildirilmiştir. Fermanla, Osmanlı hukuk tarihinde ilk kez "vatandaşlık" kavramı ve vatandaşlıktan doğan haklar tanımlanmış, bu hakların korunması için yapılması gereken işler sayılmıştır. Buna karşılık Ferman, getirdiği yenilikleri Osmanlı Devleti'nin eski töre ve kanunlarına dayandırmaya özen göstermiştir. Tanzimat Fermanı’nın tarihçilerce değerlendirilişi: Tarihçilerin bir kısmına göre; Tanzimat’la beraber Osmanlı Devleti Batı’yı örnek almamış, Batı’nın kontrolüne girmiştir. Batı’nın kurumlarıyla beraber kültürel değerleri de benimsenmiştir. Böylece Türk töresinden ve İslam dininin kurallarından uzaklaşılmıştır. Devletin asli unsuru olan Müslümanlar, üstünlüklerini kaybederek Müslüman olmayanlarla eşit tutulmuşlardır.Bu da Müslümanların devlete olan bağlılıklarını zayıflatmıştır. Yine bazı tarihçilere göre; Tanzimat’ın ilanı, Osmanlı Devleti’nde önemli bir dönüm noktasıdır. Fermanın “padişahın dahi” kanunlara uyacağını belirtmesi, kanun gücünün üstünlüğünü vurgulaması, herkesin kanun önünde eşit olması modern devlet anlayışının yerleşmeye başladığının göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu fermanla Osmanlı Devleti, Avrupalı devlet olma yolunda önemli bir adım atmıştır. www.dicle.edu.tr ’den yararlanılmıştır. ?cevaplayalım Yukarıdaki metinden hareketle tarihî olayların değerlendirilmesi ile ilgili neler söylenebilir? 17 yorumlayalım HALİL İNALCIK’LA TARİH ÜZERİNE Tarihçilerin Kutbu adlı eserde Halil İnalcık, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinde ilk seminer ödevini hazırlayışını şöyle anlatır: “ Ben Yeni Çağ Kürsüsü'nde olmama rağmen, Fuad Köprülü’nün Orta Çağ Tarihi Kürsüsü'ndeki seminerlerine ve derslerine giriyordum. Bir seminerinde Timur üzerinde tartışma başladı. Biliyorsunuz biz, Anadolu Türk tarihçiliğinde Timur'u yerin dibine batırırız; imparatorluğu yıktı, elli sene gelişmeyi geciktirdi diye… Fuad Bey'in seminerinde yine Timur üzerinde münakaşa ediyoruz, ben o zaman Barthold'un ve Fransız Bouvat'ın Timur üzerine kitabını okumuştum. Timur tarihinin objektif incelenmesi gerektiğini önce Zeki Velidi Togan ortaya atmıştır. Kendisi Anadolu doğumlu olmadığı, Kazan’dan geldiği için olaya farklı bakmış. … Seminerde böyle bir hava vardı. Ben o havada aykırı düşünceleri ortaya attım, Fuad Bey dedi ki bana, “Öyleyse bir seminer raporu hazırla.” Gelecek toplantıda ben Timur'u üç yazarın görüşleriyle karşılaştırarak anlattım. Barthold'u objektif bir tarihçi olarak gösterdim. Fuad Bey etkilendi. Şöyle durdu, “İşte çocuklar, hepinizden bu seviyede vazife isterim.” dedi…… Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık, s.72-73 . ?cevaplayalım Yukarıdaki metne göre tarihî olaylar ele alınırken nelere dikkat edilmelidir? Tarihî olayları değerlendirirken karşılaşılan sorunlardan biri de olaya tarafsız yaklaşamamaktır. Tarihçinin belirli bir ülkeye ya da millete mensup olması, inançları, siyasi anlayışı, aldığı eğitim vb. nedenlerle tarihî olaylara duygusal yaklaşması mümkündür. Atatürk; “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” sözüyle de tarihî olayların değerlendirilmesinde tarafsız olmanın önemini vurgulamıştır. 11. Tarihî Bilgilerin Değişebilir Özelliği yorumlayalım İLK OSMANLI AKÇESİ Osman Gazi, dünyanın sayılı imparatorluklarından biri olacak olan Osmanoğullarının ilk sikkesini kestirerek Anadolu'nun karmaşık ortamında adını duyurdu. Gümüşten kesilen ve akçe adı verilen bu sikke, Osmanlının para birimi olarak 15. yüzyıla kadar değerinden hiçbir şey kaybetmeden geldi. Beyliğin sınırlarını başarılı akınlarla genişleten Orhan Gazi, akçelerini önce Anadolu'daki İlhanlı baskısı yüzünden İlhanlı tarzında, vali Timurtaş'ın ölümünden sonra ise sadece kendi adının ve kısa bir duanın bulunduğu farklı bir tarzda kestirdi. Yakın zamana kadar Osmanlı Devletinde ilk paranın Orhan Gazi zamanında bastırıldığı görüşü egemenken, yapılan araştırmalar sonucunda bunun Osman Gazi zamanında gerçekleştiği kesinleşti. Osman Gazi zamanında basılan para Orhan Gazi zamanında basılan para kultur.gov.tr'den yararlanılmıştır. 18 yorumlayalım GEÇMİŞTEN BUGÜNE BİTMEYEN TARİH: ÇATALHÖYÜK Çatalhöyük kazılarına ait buluntular Dünyanın en önemli tarih öncesi yerleşimlerinden Çatalhöyük'te sezonun kazıları heyecan verici buluntularla sona erdi. 2007 yılının keşiflerinden biri, iki tarafında insan yüzü kabartması bulunan toprak kap oldu. MÖ 6700 yıllarına ait olduğu düşünülen İki tarafında insan yüzü bulunan toprak kabın ilk parçalarına 2006 kazılarında çöp yığını içinde rastlandı. İnsan yüzünü tamamlayan kilit parçalarına ise 2007 Temmuz ayındaki kazılar sonucunda ulaşıldı. Parçaların birleştirilmesiyle ana hatları ortaya çıkan kabın insan yüzü kabartmaları arasındaki iki boğa figürü bulunmaktaydı. Bu toprak kabın erken neolitik döneme ait olduğu ancak daha önce benzer bir örneğinin olmadığı anlaşıldı.. Kazı arkeologlarından biri: “Geçen sezon ulaştığımız parçalardan, çömleğin sivri iki kenarındaki kabartmaların insan yüzüne ait olduğu anlaşılıyordu.Yeni parçalar kabartmaların ortasındaki betimlemelerin iki boğa figürüne ait olduğunu ortaya koydu. Daha önce Niğde'deki Köşkhöyük ve Tepecik Çiftlik gibi yerleşimlerde kabartma boğa figürleri bulunmuştu. Ancak bu tür çizgisel bir boğa betimlemesiyle ilk kez karşılaşıyoruz.” dedi. Atlas, Eylül 2007, sayı 174, s.51’den özetlenmiştir. ?cevaplayalım “İlk Osmanlı Akçesi” ve “ Çatalhöyük” adlı metinlerde, tarih araştırmalarının hangi özelliğine vurgu yapılmaktadır? Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere tarihte bilgiler olayın geçtiği döneme ait verilere dayanır. Zamanla yeni belge ve bulguların elde edilmesiyle yeni bir bilgi elde edilebileceği gibi mevcut bilgiler de değişime uğrayabilir. 12. Tarihe Adanmış Bir Ömür: Halil İNALCIK Dünyaca ünlü tarihçimiz Halil İnalcık'ın soyu baba tarafından Kırım Türklerine dayanır. Babası Osman Nuri, 1905 Rus-Japon Savaşı esnasında vatanı Kırım'ı terk edip İstanbul'a göç eder. Burada kolonya imalathanesi işletir. Annesi Bahriye Hanım ise Osmanlı Deniz Subayı Seyit Mehmet Bey'in kızıdır. Halil İnalcık, 26 Mayıs 1916 yılında İstanbul'da dünyaya gelir. Çocukluk yılları savaş sıkıntılarıyla geçer. Aile, 1924 yılında Ankara'ya yerleşir. Ankara'da Gazi İlkokulu'nu bitiren Halil İnalcık, babasının Mısır'a yerleşmesi üzerine annesi Bahriye Hanım tarafından büyütülür. Lise öğrenimine yatılı Sivas Öğretmen Okulunda başlayan İnalcık, 1932 yılında Balıkesir Öğretmen Okuluna nakledilerek buradan 1935 yılında mezun olur. Öğretmen olması beklenen Halil İnalcık, tarih tezini bilimsel temellere dayandırmak için Atatürk tarafından kurulan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi sınavlarına girer. Bu sınavı birincilikle kazanarak bu fakültede eğitim almayı hak eden kırk öğrenci arasında yer alır. Bu fakültede Nazi Almanya'sından kaçan ünlü profesörlerle Fuad Köprülü, Şemseddin Günaltay, Muzaffer Göker ve Yusuf Hikmet Bayur gibi önemli isimlerden ders alma şansına sahip olur. 19 1940 yılında mezun olduktan sonra Yakın Çağ Bölümünde asistan olur. Bu arada Şevkiye Hanımla evlenir ve 1948 yılında Günhan adlı çocukları dünyaya gelir. 1942 yılında "Tanzimat ve Bulgar Meselesi" adlı doktora tezi belgelere dayandırılarak hazırlandığı için büyük ilgi uyandırır ve Türk Tarih Kurumu tarafında yayımlanır. 1972 yılına kadar Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesinde Osmanlı ve Avrupa Tarihi dersleri verir. Yi n e a y n ı y ı l C h i c a g o ( Ş i k a g o ) Üniversitesi Tarih Bölümü'ne "Osmanlı Tarihi Üniversite Profesörü" olarak davet edilir. 1986 yılında buradan emekli olur. 1993 yılından itibaren Halil İnalcık Bilkent Üniversitesinde tarih dersleri vererek geleceğin Türk tarihçilerini yetiştirmektedir. Dört uzmanla birlikte hazırladığı eseri 'The Economic and Social History of Ottoman Empire'(Osmanlı İmparatorluğu'nun Sosyal ve Ekonomik Tarihi) bugün dünya üniversitelerinde el kitabı hâline gelmiştir. İnalcık bu eserle Osmanlı Türk tarihinin medeni yüzünü dünyaya tanıtmaktadır. Sadece Türkiye'de değil, dünyada da tarih alanında saygın bir yere sahip olan İnalcık, birçok ödül ve fahri doktora unvanları almıştır. Ayrıca 1986'da Amerikan Akademisine, 1993'te British Academy(Britis Akademi)'ye üye seçilerek uluslararası alanda seçkin bir yer alması ve UNESCO'nun çıkarmayı tasarladığı Dünya Tarihi adlı kitapta görev alması onun tarihçiliğine olan uluslararası saygının bir işaretidir. yorumlayalım TARİHE YOLCULUK Halil İnalcık, Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesine girişiyle başlayan tarihe yolculuğunu “Aslında o zamana kadar benim aklımda tarih yoktu. Ben daha çok edebiyat, felsefe gibi alanlar istiyordum. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesine ilk girdiğimde Sinolojiyi düşündüm. Fakat sonra tarihimizin en önemli döneminin Osmanlı tarihi olduğunu gördüm. Osmanlı arşivlerinde milyonlarca vesika vardı ve ben en iyi işi burada yapabilirdim. ” şeklinde ifade eder. Ancak Halil İnalcık'ın hayatı incelediğinde tarihe ilgisinin daha öncelere dayandığı, çocukluk yıllarının ve babasının tarihe yönelmesinde etkili olduğu anlaşılır. Babası Osman Nuri'nin milliyetçilik akımının önde gelen liderleri Yusuf Akçura ve Sadri Maksudi ile yakın dostluğu ve Millî Mücadele'yi yakından takip etmesi ve onu sık sık tarihî mekânlara götürmesi, Halil İnalcık'ın çevresinde gelişen olayları değerlendirmesini ve tarihî olaylara ilgisinin artmasını sağlar. Halil İnalcık'ın, ilkokul dördüncü sınıfa kadar eski yazı ile okuması eski belgeleri okumasında yardımcı olur. Bunun yanında İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Arapça ve Farsça bilmesinin iyi bir tarihçi olmasında etkisi büyüktür. Kaynakları araştırmasına ve eserlerini yabancı dillerde yayımlamasına olanak sağlamaktadır. Tarafsız ve doğru tarih yazımı konusundaki hassaslığı ile tanınan İnalcık, kendisi için en önemli uğraşının bilimsel araştırmacılık olduğunu belirtir. “Tanzimat ve Bulgar Meselesi” adlı doktora tezi ile Bulgar tarihine yaptığı katkılardan dolayı Bulgarlar tarafından takdir edilir. Tarihçilik anlayışını Fransız Annales (Anal) ekolu doğrultusunda tanımlayan Halil İnalcık, Türk tarihçilerine gerçekleri belgelere dayandırarak, çarpıtmadan ve abartılara kaçmadan yazmalarını önermiştir. Türk tarihi konusunda da Halil İnalcık: “Türk tarihçiliği gelişiyor. Geçmişte iki büyük üstat var: Fuad Köprülü, Ömer Lütfü Barkan. Bu iki usta Türk tarihçiliğine getirdikleriyle bir yön vermiştir. Bugün tarihimizi onların yolunda iyi inceleyebilmek için Osmanlıcaya hâkim olmak, bunun yanında batı tarihçiliğini iyi izlemek gerekir. Bana, siz bütün kariyeriniz boyunca ne yaptınız, diye sorarsanız şunu söyleyebilirim: Bütün çabalarım Türk tarihçiliğini modern tarihçilik düzeyine çıkarmaktır. Benim tarih anlayışım devletlerin tarihini ortaya çıkarmaktan ziyade halkın tarihini, halkın geçmişte nasıl yaşadığını, sosyal hayatını, ekonomisini, gündelik yaşantısını ve bunları belirleyen şartları ortaya çıkarmaktır. Bizim tarihçiliğimiz ise bu konulara yeni yeni ilgi duyuyor.” demiştir. Emine Çaykara,Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık, s.53-152'den yararlanılmıştır. ?cevaplayalım 1. Halil İnalcık'a göre tarihi araştırmalar yapılırken nelere dikkat etmek gerekir? 2. Halil İnalcık'ın uluslar arası bir tarihçi olarak kabul görmesinin nedenleri nelerdir? 20 2.KONU TARİH YAZICILIĞI TEMEL KAVRAMLAR TARİH FELSEFESİ TARİH YAZICILIĞI TÜRK TARİH KURUMU BÜYÜK MİLLET MECLİSİ VAKANÜVİS EKOL T. C . “Vatan ve memleketini seven, İ S TA N B U L Ü N İ V E R S İ T E S İ devlet ve milletin geleceğini düşünenler asırlarının olaylarını ve haberlerini kaydederek gelecek nesillere aktarırlar.” düşünelim Ahmet Cevdet Paşa İslam Büyükleri Ansiklopedisi, s. 21. 1. Görselleri inceleyiniz. Görsellerden yararlanarak tarih yazıcılığının hangi alanlarda gelişme göstermiş olabileceğini söyleyiniz? 2. Ahmet Cevdet Paşa yandaki sözü ile neyi vurgulamış olabilir? 1. Tarih Yazıcılığının Gelişimi İnsanlar, çeşitli alanlarda edindiği tecrübeleri gelecek nesillere aktarma ihtiyacı duymuştur. Bundan dolayı kendileri ile ilgili çeşitli konuları yazılı hâle getirmişlerdir. Hititlerde anallar (yıllıklar), Kök Türklerde kitabeler, Osmanlılarda vakayinameler, Ruslarda kronikler tarih yazıcılığına örnek gösterilebilir. İnsanların olayları kaydetme ihtiyacı tarih yazıcılığını ortaya çıkarmıştır. Ancak tarih yazıcılığı insanların ihtiyaçlarına, beklentilerine, dönemin siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel özelliklerine göre değişiklik göstermiştir. Bunun sonucunda farklı tarih yazım ve kuramları ortaya çıkmıştır. Bunun temel sebebi, insanların zaman içerisinde düşünce ve ihtiyaçlarında meydana gelen değişikliklerdir. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TARİH YAZICILIĞI HİKÂYECİ TARİH YAZICILIĞI İlk olarak Eski Yunanda MÖ 5. yüzyılda yaşamış olan Heredotos (Heredot)'un yazdığı Tarih (Historia) bu türün ilk örneğidir. Bu tür tarih yazıcılığında hikâye ve efsanelerle dolu bilgiler nakledilir. Genellikle yer ve zamandan bahsedilmekle birlikte sebep ve sonuç ilişkileri üzerinde çok durulmaz. Ancak Heredot, olayları peşpeşe sıralamakla kalmayıp onları bir düzen içerisinde aktarmıştır. XVIII. yüzyıla kadar Avrupa ve İslam dünyası tarihçiliğinde bu tarzda kaleme alınan eserler vardır. ÖĞRETİCİ TARİH YAZICILIĞI Öğretici tarzda eser veren tarihçiler, mensup oldukları toplumu harekete geçirerek millî birlik ve ahlakî değerleri geliştirmeyi istemişlerdir. Bu tarz tarih yazıcılığında topluma fayda sağlamak amaçlanır. Bu tarzın ilk temsilcisi Thukydides (Tukidides)'tir. Büyük yenilgileri takip eden zamanlarda ya da toplumun fikir yönünden birlik içinde olmadığı dönemlerde bu eserler ilgi çekmiştir. Özellikle Avrupa'da ve Türkiye'de XIX. yüzyıla kadar bu tarih yazıcılığı devam etmiştir. 21 ARAŞTIRICI TARİH YAZICILIĞI Araştırıcı tarih yazımı XIX. yüzyılda doğmuştur. Bu tarz tarih yazıcılığında tarihî olaylar tek bir sebebe dayandırılmamış, dönemin toplumsal, ekonomik, siyasi, dinî, kültürel yapıları ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Bu tür tarih yazıcılığında tarihî olaylar kaynaklara dayalı olarak araştırılır ve başvurulan kaynaklar oluşturulan eserde dipnot olarak belirtilir. Ayrıca eserlerde araştırıcı tarih yazıcılığında olayların gelişimi, yeri, zamanı, sebep ve sonuçları ve bunlar arasındaki ilişkiler bir bütün olarak değerlendirilmiştir. ? cevaplayalım Aşağıdaki metinlerde hangi tarih yazcılığına ait, hangi örnekler bulunmaktadır? yorumlayalım Anlatılanlara göre güneş yılını ilk keşfedenler ve onu on ikiye taksim edenler Mısırlılardır. Mısırlılar bu bilgiyi yıldızlardan öğrendiler. Bana kalırsa Mısırlılar seneyi, Yunanlılardan daha doğru hesap ediyorlar. Çünkü Yunanlılar, seneye birer ay katarlar. Mısırlılarsa her seneyi otuzar günlük aylara taksim ederler ve her seneye beş gün katarlar, bu suretle mevsimler, aynı zamanla tevali ederler. Bundan başka Mısırlılar herkesten önce, on iki ilahın isimlerini kullandıklarını ve Yunanlıların bunları Mısırlılardan aldıklarını, Mısırlıların herkesten önce mezbahlar inşa ettiklerini, ilahlar için heykeller ve mabedler yaptıklarını, taşlar üzerinde hayvan resimleri yaptıklarını söylüyorlar. Sonra kâhinler Mısır üzerinde hüküm süren ilk adamın Men olduğunu, o sırada Teb ülkesi müstesna olmak üzere, bütün Mısır'ın bataklık olduğunu, Moeris Gölü'nden başka hiçbir yerin su üzerinde görülmediğini söylüyorlar. Burası denizden nehir boyunca yedi günlük bir mesafedir. George Rawlinson, Herodot Tarihi (Tercüme), 141. ... Söylendiğine göre hastalık, ilk önce Habeşistan'da başlamış, sonra Mısır'a Libya'ya ve kraliyet arazisinin büyük bir kısmına da yayılmıştı. … Bu hastalık, Atinalıların şehrine de birdenbire girdi. Zenginlerde olduğu kadar, önceden hiçbir şeyi olmayıp ölenin mallarını alan kimselerde ani değişmeler görüldü. İnsanlar hoşça vakit geçirmenin zevk ve sefa etmenin gerekliliğini anladılar. Hayat da mal da fani kabul edildi. Sonra hiç kimse hiç bir şey için sıkıntı çekmeye meyletmedi. Çünkü hiç kimse istediğini elde edinceye kadar bu dünyadan gitmeyeceğini kesin olarak biliyordu. Hoş ve aynı zamanda her yönden kârlı olan şey iyi ve faydalı göründü. Artık ne Allah korkusu ne de kanunlar, insanları yollarından döndüremedi. Hiç kimse yaptığı suç ve kötülükten dolayı bir davanın açılmasını gerekli görmüyordu. Çünkü suçluların, davanın bitmesine ya da suçun cezasının çekilmesine kadar geçecek sürede yaşayacağını bilemiyordu. Aksine bu cezadan çok daha büyüğünün artık başlarında dolaştığını ve bunun azabına uğramadan önce hayattan biraz daha zevk almak gerektiğine inanıyordu. Thukydides, Peloponnesoslularla Atinalıların Savaşı, s.31-32-35-36'dan yararlanılmıştır. Tarihteki en eski Türk devleti Hunlar kabul edilmekle beraber, MÖ 1050-247 yılları arasında Çin'de kurulmuş olan Chou Devleti'nin Türklerle alakalı olabileceği çeşitli deliller gösterilerek ispat edilmeye çalışılmıştır. Hun adının MÖ 1000 yıllarının başında ortaya çıktığı ileri sürülmüş olmasına rağmen, Hun birliğinin teşekkülü MÖ IV. asırdan itibaren başlamakta ve ilk defa kaynaklarda MÖ 318 yılında yapılan bir andlaşma vesilesiyle zikredilmektedir. Daha sonra Hunların Asya'nın en güçlü devleti hâline geldiğini ve Çinlilerin, Türklere karşı Çin Seddi'ni yapmak zorunda kaldıklarını görüyoruz. Çin'i korumak amacıyla oluşturulan bu engelin inşasında on binlerce insan çalıştırıldı. Pek çoğu ağır şartlara dayanamayarak öldü ve oralara gömüldü. Ama yine de binlerce kilometre uzunluğundaki bu duvar Türklerin üzerinden atlamasına mâni olamadı. Bununla beraber bazı ilim adamları bu durumun Türklerin lehine olduğunu savunmaktadır. Çin Seddi'nin birleştirilmesiyle Türk ve akraba toplulukların birbirlerine daha sıkı bir şekilde sarıldıkları görülmüştür . Saadettin Gömeç, Türk Kültürünün Ana Hatları, s.319. 22 Eski Yunanlılarda MÖ V. yüzyılda Heredotos ile başlayan tarih yazıcılığı Thukydides ile devam etmiştir. İslam tarih yazıcılığı, VII. yüzyılda olayların hikâyeci anlatım tarzıyla nakledilmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. IX.yüzyılda yaşamış olan Taberi , İslam tarih yazıcılığını hikâyeci bir anlatımdan kurtarırken eserlerini çeşitli kaynaklardan yararlanarak yazmıştır. XV. yüzyılda İbn Haldun konularını tarih felsefesi çerçevesinde ele almıştır. XVII ve XVIII. yüzyıldaki olayları aktarmak amacıyla ansiklopedik tarzda eserler yazılmıştır. XIX. yüzyılda genel tarih, milletler ve ülkeler tarihi, dinler ve medeniyetler tarihi, düşünce ve felsefe tarihleri yazılmıştır. Orta Çağ Avrupa'sında ise tarih anlayışı, eleştiriden uzak, “kilise tarihi” şeklinde bir gelişim göstermiştir. Orta Çağın sonunda tarih yazıcılığına eleştirel yöntemi kazandıran Rönesans düşünürleridir. XVIII. yüzyılda tarihi yazmak için sadece belgenin derlenmesinin yeterli olmayacağı anlaşılmıştır. Bu dönemde tarihçinin geçmişe daha geniş açıdan bakması gerektiği ortaya çıkmıştır. Bu anlayış Alman Tarih Okulunun kurulmasında önemli rol oynamıştır. XVIII. yüzyılda tarihçiler bir yandan kaynakları araştırmayı sürdürürken bir yandan da çeşitli tarih felsefelerinden ve çeşitli düşünce akımlarından esinlenmişlerdir. XVIII. yüzyılda Voltaire (Volter) o zamana kadar din ve siyaseti konu alan tarih anlayışını geliştirerek uygarlığın genel tarihini yazmıştır. XIX. yüzyıl ve sonrasında onun açtığı yoldan devam eden tarihçiler, değişik alanlarda çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalar Toplum Bilimleri Yüksek Araştırma Okulunun ve İtalyan Mikro Tarih Okulunun açılmasını sağlamıştır. XX. yüzyılda biyografi çalışmaları, gazeteciliğe ve sosyolojiye dayanan yeni tarih anlayışı , ABD ve İngilterede saThukydides'in büstü nayi kuruluşlarına yönelik “İş Dünyası Tarihi” gibi yeni yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. 2. Türklerde Tarih Yazıcılığı a. Osmanlılar Döneminde Tarih Yazıcılığı Osmanlı Devleti'nde tarih yazıcılığı, devlet politikası doğrultusunda yöneticilerin hayatları, başarıları, siyasi ve askerî olayların anlatılması şeklinde bir gelişme göstermiştir. Osmanlı tarih yazıcılığındaki temel amaç, devletin başarılarının gelecek nesillere aktarılmasıdır. Bununla birlikte devletin uygulamalarına yönelik, sonradan ortaya çıkabilecek iddia ve taleplere karşı bir kanıt oluşturmaktır. Osmanlı Devleti XVIII. yüzyılda, idari, siyasi ve toplumsal alanlarda olduğu gibi tarih felsefesi ve yazıcılığı konusunda da Avrupa'dan etkilenmiştir. Bunun sonucunda Osmanlı tarih yazıcılığının en önemli unsurlarından biri olan vakanüvislik, XVIII. yüzyılın başlarından itibaren ön plana çıkmıştır. Osmanlı merkez teşkilatında devlet tarihçisi olan vakanüvisler, kendilerinden önce yazılan olayları derlemişler ve görevli bulundukları dönemin olaylarını kaydetmişlerdir. Osmanlı Devleti'nde vakanüvislerden önce olayların kaydını “şehnameci” adı verilen görevliler tutmuştur. İlk vakanüvis Halepli Mustafa Naima Efendi'dir. Naima Efendi, tarihin sadece olaylar dizisinden ibaret olmadığını belirterek belgelerin dışında sosyolojik yorumlara yer verilmesini savunan bir tarihçilik anlayışını benimsemiştir. Ahmet Cevdet Paşa Vakanüvislerin eserleri dışında yazılmış Hoca Sadeddin Efendi, Aşık Paşazade, Oruç Bey, Behişti, Peçevî, Selanikî ve önemli bir devlet adamı olan Ahmet Cevdet Paşa‘nın da tarihleri vardır. 23 yorumlayalım YAVUZ SULTAN SELİM Dürüst düşünceli, değerli hükümdar Sultan Selim yeryüzüne düzen verme kaygusunu kendisine dert edinmiş bulunuyordu. Padişah hazretlerinin esenlik getirecek buyruklarına uymayı da kendi mutluluğunun temeli saymakta idi. Saltanat törelerine göre davranışlarını düzenlemeyi de âdet edinmişti. Trabzon sancağı haset gönüller gibi daracık, her yanı dağlarla çevrili bir sancaktı. Bundan başka taht kentinden ve padişahın gözünden ırakta bulunmaktaydı. Sultan Selim bunca zaman uc boyu sayılan bu ilde kalmış sesini çıkarmadan yaşayıp gitmişti. ... Onurlu şehzade, Burak’ı andıran şimşek hızında bir ata, şan ve devletle binerek padişah babasının elini öpmek şerefine, Tanrının desteğini sağlamada aracı ve sonsuz lutuflarının bağı bilip ol sidre değerindeki otağa doğru göm ve görkemle salınmış, ol kulu makamı ziyarete eteklerini toplayıp yürümüştü. Yaya ve atlı kapu halkı da önünce düzülüp gereken hizmeti görmek üzere eteklerin bellerini bağlamışlardı. Bab-ı humayuna yaklaşacak Yeniçeri bölüğü iki yanda saf tutarak geçerli töreleri gereğince, selamlayıp onurlama törenini yerine getirdiler. Yavuz Sultan Selim Hoca Sadettin Efendi , Tacü’t-Tevarih-4, s.10, 94 ? cevaplayalım 1. Yukarıdaki metin hangi tarih yazımına örnek gösterilebilir? 2. Metne göre Osmanlı tarih yazımı ile ilgili neler söylenebilir? b. Cumhuriyet Döneminde Tarih Yazıcılığı Cumhuriyet Döneminde yeni tarih anlayışının ortaya çıkmasında Atatürk'ün büyük rolü olmuştur. Atatürk'ün tarihe olan ilgisi okul yıllarına dayanır. Çanakkale Cephesi'nde üstlendiği görevleri içeren “Arıburnu Muharebeleri Raporu” adlı eserinin ilk kelimesi “tarih”tir. O, eserini gelecek kuşaklara doğru bilgi aktarmak için kaleme aldığını belirtmiştir. Atatürk, yaptığı inkılapları halka ve Meclistekilere anlatmak için sık sık tarihin tanıklığına başvurmuş ve bu sayede muhaliflerini ikna etmiştir. Atatürk, Anadolu ve Türk Tarihi ile ilgili gerçeklerin gün ışığına çıkarılmasına yardımcı olmak amacıyla şu sorulara cevap verilmesini istemiştir: Türkiye'nin en eski yerli halkları kimlerdir? Anadolu uygarlıkları nasıl ve kimler tarafından oluşturulmuştur? Türklerin dünya tarihindeki yeri nedir? Türklerin İslam tarihinde rolü ne olmuştur? I.Türk Tarih Kongresinde Türk tarihçileri Atatürk'ün çizdiği ana hatlar üzerinde çalışmalar yapmışlar ve kongrede yukarıdaki sorulara cevap aramışlardır. Bu çalışmalar sonucunda ortaya Türk tarih tezi çıkmıştır. Osmanlı tarih yazıcılığının mirası olan İslam merkezli tarih yorumlarına alternatif olarak 1930'larda ortaya çıkan bu tez, Türklerin dünya uygarlıklarının gelişiminde önemli bir yere sahip olduğunu kanıtlamayı amaçlamıştır. Atatürk'ün 1931'de kurduğu Türk Tarihi Tetkik Cemiyetinin amacı Türk, İslam ve dünya tarihini incelemek ve elde edilen sonuçları her türlü yolla yaymaktır. Kurum bu amaçlarını gerçekleştirmek için anma törenleri, konferanslar, seminerler, kongreler düzenlemekte, kazılar yaptırmakta; Türk ve Türkiye tarihine ait kitaplar yayımlamaktadır. 24 3.KONU TARİHİN FAYDALANDIĞI BİLİM DALLARI TEMEL KAVRAMLAR ARKEOLOJİ KRONOLOJİ ETNOĞRAFYA HERALDİK NÜMİZMATİK PALEOGRAFİ ANTROPOLOJİ EPİGRAFİ DİPLOMATİK COĞRAFYA SOSYOLOJİ "Tarih, insanın yeryüzünde göründüğü andan itibaren yaptığı ya da düşündüğü her bir izi, artakalan her şeyi içerir." J. H. Robinson Salih Özbaran, Tarih, Tarihçi ve Toplum, s. 63. düşünelim 1. Görsellere göre tarih bilimi olayları incelerken hangi bilim dallarından yararlanabilir? 2. Tarihçi J. H. Robinson yandaki sözü ile tarih biliminin hangi özelliğini vurgulamış olabilir? Sosyal bilimler, insanın faaliyetlerini ve bu faaliyetler sonunda ortaya çıkan sonuç ve eserleri açıklamaya çalışır. Öyleyse insan ve insan faaliyetlerini değişik yönleriyle açıklamaya çalışan bilimlerin birbirleriyle ilişki içinde olması zorunludur. Diğer taraftan tarih, ilgi alanı geniş bir bilim dalıdır. Buna paralel olarak tarihe temel teşkil eden kaynaklar da çok çeşitlidir. Bu kaynakları tarih bilimi açısından doğrudan doğruya incelemek, değerlendirmek her zaman mümkün değildir. Bu nedenle tarihçi, bazı belge, bulgu ve bilgilerin açıklanmasında diğer bilim dallarından yararlanır. 1. Coğrafya Her tarihî olay belli bir coğrafi mekânda meydana gelir. Tarihî olayların oluşumu esnasında iklim, yeryüzü şekilleri, ekonomik faaliyetler, konum vb. coğrafi faktörler etkili olabilmektedir. Bu faktörlerin bilinmesi tarihî olayın tüm yönlerinin aydınlatılmasına büyük ölçüde katkı sağlamaktadır. yorumlayalım SARIKAMIŞ HAREKÂTI (22 Aralık 1914) Sarıkamış Harekâtı, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti tarafından Rus Çarlığına karşı düzenlenmiş ve Osmanlı Devleti için büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Sarıkamış, Berlin Antlaşması (1878) ile Rusya'ya verilmişti. 1914 yılında Başkomutan Vekili Enver Paşa, Sarıkamış'ı geri almak amacıyla 19 Aralık tarihinde harekât planını kurmaylarına sunmuş ve harekâtın yapılmasına karar vermişti. Harekâta katılan Türk askerlerinin büyük bir kısmı teçhizat yönünden iklim şartlarına karşı hazırlıksızdı. 3. Ordunun 9, 10 ve 11. kolorduları, 24 Aralık 1914 günü -39 derece soğukta Sarıkamış Harekâtı'na başladı. Ayrıca, gerilla savaşı yapan Türk çeteleri de Ardahan'a hareket etti. 3. Ordudan bazı kıtalar, 24-25 Aralık gecesi, Sarıkamış'a ulaşmayı başardı. Ancak, Allahü Ekber Dağları'nı aşarken zor kış şartları sebebiyle gerek sayı gerekse teçhizat yönünden büyük kayıp verdiler. 25 Türk çeteleri de 1915 yılı başında Ardahan'a girdi. Rus Kafkas Ordusu başkumandanı, 3. Ordunun ilerleyişi üzerine, telsiz ve telgraf aracılığıyla müttefiklerine: “Kış şartlarından dolayı Türk ordusu durdurulamıyor. İkinci bir cephe açılarak Türk ordusu bu cepheye yönlendirilmeli. Bu yapılamazsa Bakü petrolleri, Osmanlı-Alman ittifakının eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacaktır!” haberini gönderiyordu. Her şey Türk ordusunun lehine iken kış şartları 3-4 Ocak 1915 gecesi daha da ağırlaştı. Kar, yolları kapadı. Çadırlara zarar verdi. Arkasından da dondurucu soğuklar bastırdı. Türk ordusu soğuk ve salgın hastalıklar nedeniyle büyük kayıplar verdi. Bu harekâtta Ruslar, 32.000 kayıp verdiler. Sarıkamış Harekâtı; düşman kuvvetleri arkadan kuşatmayı hedef alan, başarılı bir plandı. Ancak iklim şartlarının dikkate alınmaması bu planı başarısız kıldı. Sarıkamış Cephesi'nde Türk askerleri www.marmara.edu.tr'den derlenmiştir. ? cevaplayalım 1. Yukarıdaki metne göre Sarıkamış Harekâtı'nda doğal şartların etkisi nelerdir? 2. Tarihi olayların anlaşılması ve açıklanmasında coğrafya'dan nasıl yararlanılabilir? 2. Arkeoloji Arkeoloji kazı bilimidir. Özellikle yazılı kaynakların olmadığı dönemlerin aydınlatılması açısından önemlidir. Arkeoloji, yalnızca toprak altındaki buluntuları konu edinen bir bilim dalı değildir. Günümüzde denizaltında yapılan araştırmalar sonucunda da eski uygarlıklar ile ilgili birçok tarihî buluntular elde edilebilmektedir. yorumlayalım YAŞAM ÖTESİNDEN GELEN ZENGİNLİK: AMİSOS HAZİNESİ 1995 yılında Samsun’da Amisos antik kenti sınırları içinde bir kazı yapıldı. Bu kazılarda yumuşak kaya kitlesinin oyulmasıyla yapılmış, tavanı, tabanı ve duvarları sıvanmış yaklaşık üç metre yüksekliğindeki bir mezar odası bulundu. Bulunan mezar odasının içerisine yerleştirilmiş beş mezar tespit edildi. Bu mezarlardan üçünün kullanıldığı, ikisinin boş olduğu görüldü. Yapılan bilimsel araştırmalardan sonra bu mezarların aile mezarı olduğu anlaşıldı. Birçok mezardan oluşan bu odalarda som altından ziynet eşyaları, çanak, çömlek, cam ve mermerlerden yapılmış arkeolojik eserler bulundu. Yapılan ilk inceleme ve değerlendirmelerde mezarların Pontus Krallığı'nın en üst düzeydeki yöneticilerinden birine ait olduğu tahmin edildi. Odada bulunan diğer Amisos kazılarında bulunan altın bir takı mezarların da tahmin edilen kişinin eşine ve kızına ait olabileceği düşünüldü. Bilim adamları tarafından Amisos mezar odasında bulunan eserlerin MÖ IV. yüzyıl sonu ile MÖ III. yüzyıl başlarına ait olabileceği açıklandı. Altın eserlerden taç, küpe, bilezikler işçiliklerinin güzelliğiyle dikkat çekmektedir. www.samsun.meb.gov.tr 'den faydalanılmıştır. 26 ?cevaplayalım "Amisos Hazinesi" adlı metne ve fotoğrafa göre, arkeolojik buluntular, bu bölgenin ekonomik, sosyal, sanat anlayışı ile ilgili hangi bilgileri vermektedir? Günümüzde denizaltı arkeolojisi sayesinde ticaret, sanat, ekonomi, kültür ve ulaşım gibi birçok konuda bilgilere ulaşmak mümkündür. yorumlayalım SULAR ALTINDA SAKLANAN TARİH Türkiye'de su altı arkeolojisinin doğması, ekmeğini denizin derinliklerinde arayan gözü pek, cesur, yürekli sünger avcıları sayesinde oldu. 1960 yılında sünger avcısı Kemal Aras'ın, Gelidonya Burnu civarında yaptığı dalışlar sırasında gördüklerini anlatması, ilk su altı kazısını başlattı. Su altı arkeologlarının işi ilk yıllarda oldukça zordu. Teknoloji elvermediği için dalgıçlar her dalışta ancak yarım saat kazı yapabiliyorlardı. Antik döneme ait bir batığın sonarla tespit edilmesi 1960'lı yıllarda, BodrumYalıkavak'ta gerçekleştirildi. İlk kez 1970'li yıllarda saf oksijen kullanılarak su altında kazı yapma süresi uzatıldı. 1990'lı yıllarda küçük denizaltılar ve uzaktan kumandalı robotlar devreye girdi. Su altı arkeolojisi, şimdilerde tüm dünyanın ilgisini çeken bir çalışma hâline geldi. Her batık, geçmişin üstündeki bilinmezlik perdesii biraz daha araladı. Örneğin, 1025 yılında Marmaris yakınlarındaki Serçe Limanı'nda batan gemi, Orta Çağ İslam cam sanatının bütün inceliklerini gözler önüne Su altı arkeolojisi metodolojisine uygun yapılan kazı çalışması serdi. Bu gemiden çıkarılan ve Bodrum su altı Arkeolojisi Müzesi'nde sergilenen eşyalar, dünyanın en zengin antik cam koleksiyonunu oluşturdu. Bu batıktan ayrıca bir de satranç takımı gün yüzüne çıkarıldı. Kaş yakınlarında Uluburun'da 1300 yıllarında batan diğer bir gemi ise 20. yüzyılın en önemli arkeolojik keşiflerinden biri olarak nitelendi. Çeşitli renklerde cam külçeleri, fildişleri, Kenan uygarlığına ait altın madalyonlar ve gümüş bilezikler, Mısır Kraliçesi Nefertiti'nin bilinen tek altın mührü bu batıktan çıkarıldı. Doğu - Batı deniz taşımacılığının en önemli limanlarına sahip olan Anadolu, bugün su altı arkeolojisi bakımından dünyanın en zengin bölgelerindendir. Ancak suların gözlerden gizlediği arkeolojik zenginlikler, kültür turizminden yeteri kadar nasibini alamadı. Kültür Bakanlığı su altı arkeolojisini geliştirmek için yeni bir proje oluşturdu. Bu projeye göre Türkiye'nin, su altı zenginliklerinin envanterleri çıkarılıp, su altı arkeoloji parkları kurularak, buralar yerli ve yabancı meraklıların ziyaretine açılacaktır. Eğer bu proje gerçekleştirilirse Anadolu sahilleri su altı arkeologlarının gözde adreslerinden biri hâline gelerek "Güneş-Kum-Deniz" üçlüsüne bir de su altı arkeolojisi eklenecektir. Bakanlık, heyecan veren bu projenin bir an önce hayata geçirilmesi için, Uluslararası Su Altı Arkeoloji Enstitüsü (INA), Türkiye Su Altı Arkeoloji Vakfı (TINA) ve üniversitelerin su altı kulüpleri ile iş birliği yapmaktadır. Atlas, sayı 102, Eylül 2001, s.34. ?cevaplayalım “Sular Altında Saklanan Tarih” adlı metne göre tarih bilimi su altı arkeolojisinden nasıl faydalanır? 27 gezelim Bulunduğunuz yörede varsa kazı alanlarını ve etnografya müzelerini geziniz. Gördüklerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. 3. Antropoloji İnsan ırklarını inceleyen bilim dalıdır. İnsanın iskelet, kafatası gibi fiziki yapısını araştıran antropoloji, insanlık tarihinin en eski dönemlerinin aydınlatılmasında yardımcı olur. Antropolojinin bir dalı olan sosyal antropoloji ise toplumların kültürlerinin başlangıcından günümüze kadar olan gelişmelerini inceler. yorumlayalım BUZ ADAM: ÖTZİ MÖ 3300 yıllarında yaşamış olan Buz Adamı Ötzi, 1991 yılında Avusturya-İtalya sınırındaki Ötzlar Alpleri'nde keşfedilmiş mumyadır. Mumya, bu ismi bulunduğu vadiden almıştır. Ötzi antropologlar ve arkeologlar için Bakır Çağının yaşam tarzına ilişkin çok değerli bilgiler sağlamıştır. Ötzi üzerinde adli tıbbın, arkeolojinin, antropolojinin ve diğer ilgili disiplinlerin en ileri bilgi düzeylerini içeren çok titiz bir çalışma yapılmış, mumya kapsamlı bir şekilde ölçülmüş, röntgen ışınlarından geçirilmiş ve tarihlendirilmiştir. Dokuları ve sindirim sistemi içindeki buluntular, taşıdığı aletlerdeki polenler ve diğer kalıntılar mikroskopla incelenmiştir. Ötzi'nin, ölümü esnasında 30-45 yaş arasında ve yaklaşık 1.60 boyunda olduğu anlaşılmıştır. Ötzi'nin vücudunun çeşitli yerlerinde toplam 57 dövme bulunmaktadır. Daha da ilginci, bu dövmelerin, günümüzde akupunktur tedavisi açısından önem arz eden noktalar üzerinde veya çok yakınında bulunmasıdır. Hatta, dövmelerin denk geldiği akupunktur noktalarından hareketle, Ötzi'nin sindirim sistemi ile ilgili sağlık sorunları yaşadığı anlaşılmıştır. Ötzi'nin kuru otlardan örülmüş bir pelerin, deri yelek ve ayakkabılardan oluşan giysilerinin büyük bir ustalığın ürünü olduğu görülmüştür. Ayakkabıları geniş, su geçirmez nitelikte ve karda yürümek için özel olarak tasarlanmıştır. Ayakkabıların tabanında ayı derisi, üst kısımlarında geyik derisi kullanılmış ve bu iki arası ağaç kabuğu parçaları ile birbirlerine bağlanmıştır. Ayakkabıların etrafı ve içi kuru otlarla kaplanarak çorap işlevi görmüştür. Ötzi ile birlikte bulunan diğer nesneler arasında, sapı porsuk ağacından bir bakır balta, sapı dişbudak ağacından bir çakmak taşı bıçak, sopaları kartopu çalısı veya kızılcıktan yapılmış ve ucu çakmaktaşlı oklarla dolu bir sadak ve yapımının henüz tamamlanmadığı anlaşılan ve Ötzi'nin boyundan daha uzun ve yine porsuk ağacından yapılmış bir yaydır. Ötzi'nin sindirim sisteminin analizinde, ilki dağkeçisi eti, ikincisi kızıl geyik eti olmak üzere iki ayrı yemeğin kalıntıları bulunmuştur ve etlerin tahıl beraberinde yendiği anlaşılmıştır. İlk yemeğin kalıntılarında yer alan polenler araştırmacıları bu yemeğin orta rakımda bir kozalaklı ağaç ormanında yendiği sonucuna ulaştırmıştır. İncelemelere göre Ötzi'nin ölümü anında, omzuna muhtemelen bir ok saplanmış bulunduğu ve bu okun pelerinini hafifçe yırttığı sonucunu vermiştir. Okun ucu Ötzi'nin vücudundan çıkarılmış olmalıdır. Aynı taramadan görüldüğü üzere Ötzi'nin ellerinde, bileklerinde ve gövdesinde de yara ve bereler bulunmaktaydı. Kan kaybından zayıf düşen Ötzi, görülebildiği kadarıyla, silahlarını ve diğer teçhizatını düzgün bir şekilde bir kayanın yanına sıralamış ve ardından da son nefesini vermiştir. Paul Bahn, Arkeolojinin ABC'si, s.59-60'dan yararlanılmıştır. ?cevaplayalım 1. Ötzi’nin yaşadığı dönemle ilgili hangi antropolojik bilgilere ulaşabiliriz? 2. Tarihçi, Ötzi’nin yaşadığı dönemle ilgili elde edilen antropolojik buluntulardan nasıl yararlanır? 28 4. Etnografya Bu bilim, toplumların yaşayış, gelenek, örf ve âdetlerini inceler. Bu incelemeler sonucunda etnografyanın ortaya çıkardığı bilgiler, tarihî belgelerin az olduğu durumlarda büyük önem taşır. yorumlayalım KINALI HASAN Çanakkale Savaşları sırasında cepheye devamlı gencecik, pırıl pırıl insanlar yağmıştır. Bu gencecik çocuklar savaşa gitmeden evvel kısa bir eğitimden geçer, sonra cepheye giderlerdi. Yeni erleri denetleyen komutan Sırrı Bey, genç er Hasan'ın saçındaki kınayı görüp ona takılır. - Hiç erkek adam saçına kına yakar mı? - Bilmiyorum komutanım anam yakmıştır! Genç adam gerçekten de anasının neden saçına kına yaktığını bilmez. Anasına bir mektup yazarak neden böyle bir şey yapma ihtiyacı duyduğunu sorar. Anasının cevabı çok duygusaldır. - Oğlum, aslanım: Sen bu yaşa gelene kadar bu vatanın ekmeğini yedin, suyunu içtin. Artık bu vatana borcunu ödeme vaktin geldi. Sen babanın, benim, kardeşlerinin bu vatana bir kurbanısın. Oğlum söyle kumandanına bizim buralarda kurbanlık diye ayrılan koyunlar kınalanır. Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım, onun için saçını kınaladım. Ne yazık ki Kınalı Hasan mektubu kumandanına okuyamadan girdiği çatışmada yaralanmış ve kurtulamamıştır. Kınalı Hasan'ı defnetmeden evvel üzerindekiler alınmış, cebinden anasının mektubu da çıkmıştır. okulweb.meb.gov.tr ?cevaplayalım 1. Yukarıdaki metinde Türklerde vatan sevgisi ile ilgili hangi özellikler vurgulanmaktadır? 2. Kültürel özelliklerin bilinmesi tarihî olayların açıklanmasına nasıl bir katkı sağlar? gezelim Bulunduğunuz yörede etnografya müzesi varsa geziniz. Gördüklerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız. 5. Hukuk Hukuk, toplu hâlde yaşayan insanların birbirleriyle ve devletle ilişkilerini düzenleyen kurallara denir. Bir topluma ait hukuk kurallarıyla o toplumun iktisadi, siyasi, kültürel yapısıyla ilgili bilgiler elde edilebilir. Hukuk ile tarih ilişkisi insanlığın var oluşundan beri devam etmektedir. yorumlayalım Eski Türklerde; -Devlete karşı isyanın, adam öldürmenin, ordudan kaçmanın, vatana ihanetin, at koşum takımı çalmanın cezası ölümdür. -Uzun süreli hapis cezası verilmez. -Kadın kocasının kötü muamelesinden dolayı boşanma davası açabilir. -Evlenen en küçük oğul baba evinin mirasçısıdır. -Suç işleyenleri cezalandırma görevi sadece devlete aittir. Şahsi intikam almak yasaktır. -Evlatlık, hukuki babasının mirasından hisse alır. -Devlet mirastan vergi alma hakkına sahiptir. -Evlenen oğul, babanın büyük oğullarından birisi ise baba oğulu için bir ev yaptırır ve servetinden bir kısmını ona tahsis eder. Türkler Ansiklopedisi, C 2, s.870 ve C3, s. 88'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Metinde verilen bilgilerden tarihçi nasıl yararlanır? 29 BMM’nin Açılması 23 Nisan 1920 Sivas Kongresi 4-11 Eylül 1919 Erzurum Kongresi 23 Temmuz7 Ağustos 1919 Amasya Genelgesi 22 Haziran 1919 Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı 19 Mayıs 1919 Mondros Ateşkes Anlaşması 30 Ekim 1918 6. Kronoloji Kurtuluş Savaşı'nda olaylar kronolojisi ?cevaplayalım Yukarıdaki tarih şeridine göre Kurtuluş Savaşı ile ilgili kronoloji bilgisine sahip olmak tarihçiye nasıl yardımcı olur? Kronoloji zaman bilimidir. Tarihî bir olay için zaman önemli bir unsurdur. Olayların meydana geldiği tarihin bilinmesi olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurulmasına yardımcı olur.Tarihî olayların zamanının belirlenmesinde ve sıralanmasında tarih bilimi kronolojiden faydalanır. 7. Edebiyat Edebiyat duygu ve düşünceleri söz veya yazı ile etkili bir biçimde anlatma sanatıdır. Tarih boyunca meydana gelmiş önemli olaylar edebiyata konu olmuş, bu olayların aktarılmasında edebiyat önemli bir rol oynamıştır. yorumlayalım ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı! Nerde gösterdiği vahşetle bu: bir Avrupalı' Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski dünyâ, yeni dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. ..... Mehmet Âkif ERSOY ?cevaplayalım Çanakkale Savaşı΄ndan bir görüntü www.meb.gov.tr “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiirden Çanakkale Savaşı ile ilgili hangi bilgiler elde edilebilir? 30 8. Felsefe Felsefe, akıl ve mantık ilkelerine uygun düşünmeyi esas alan bir bilimdir. Bu bilim öncelikle varlık, bilgi ve ahlakla ilgilidir. Felsefenin tarihî olayları değerlendiren kolu ise "tarih felsefesi"dir. Olayların doğru tahlili ancak o devrin felsefesinin bilinmesiyle mümkün olur. yorumlayalım İslam dünyası Orta Çağda en parlak dönemini yaşamıştır. Ekonomik ve siyasi açıdan güçlü İslam devletlerinin olduğu bu dönemde bilimsel açıdan da büyük gelişme kaydedilmişti. Özellikle Abbasiler döneminde eski kültürlerden yapılan tercümeler nedeniyle Bağdat kütüphanesindeki kitap sayısının bir milyonu aştığı belirtilmektedir. Dünyanın en önemli üniversiteleri, hastaneleri İslam ülkelerinde idi. Bu dönemde birçok bilim adamı yetişmiş ve bilimsel faaliyetler hükümdarlar tarafından desteklenmiştir. Avrupalı zenginler yüksek tahsil için Endülüs’teki( İspanya) üniversitelere giderlerdi. Orta Çağda Avrupa ise en karanlık dönemini yaşamıştı. Burada ekonomik ve siyasi açıdan zayıf devletlerin olduğu bu dönemde kültürel ve bilimsel hayat son derece geriydi. Toplum sınıflara ayrılmış, kilise toplum üzerinde büyük bir baskı kurmuştu. Okuma yazma oranı son derece düşüktü. Kralların kütüphanesindeki kitap sayısı onlu rakamlarla ifade ediliyordu. : www.egitim.aku.edu.tr'den yararlanılmıştır. ?cevaplayalım Metinden yola çıkarak Orta Çağda İslam dünyası ile Avrupa'yı bilime bakış açıları yönünden karşılaştırınız. 9. Paleografi Eski yazıların okunmasını sağlayan, bu yazıların tür ve şekillerini inceleyen bilim dalına paleografi denir. Bir toplumun dilini bilmek tarihî araştırmalar için yeterli değildir. Dille birlikte kullanılan yazının da bilinmesi gerekir. Örneğin, Mısır tarihi incelenirken hiyeroglif; Orta Asya Türk tarihi incelenirken Orhun, Uygur ve Çin alfabeleri bilinmelidir. Tarih bilimi açısından yazıların tür ve şekillerinin bilinmesi önemlidir. Yazıların tür ve şekilleri toplulukların akrabalık ilişkileri, kullanıldığı dönem ve bölge hakkında bazı ipuçları verebilir. Tarih için ferman, kronik, anal gibi yazılı belgelerin okunabilmesi ve anlaşılabilmesi önemli bir sorundur. Tarih bilimi bu konuda Paleografi biliminden yararlanır. 10. Epigrafi Epigrafi, anıtlar üzerindeki kitabeleri ve yazıları inceleyen bilim dalıdır. Filoloji ve paleografi bilimleri ile iş birliği içerisinde çalışır. Anıtlar üzerindeki kitabeler ait olduğu dönem hakkında önemli bilgiler verir. Örneğin; Asur ve Urartu hükümdarları saltanatları boyunca kazandıkları zaferleri ve yaptıkları işleri kronolojik olarak kitabeleştirmişlerdir. Kök Türkler zamanında oluşturulan Orhun Kitabeleri'nde ise devletin siyasi, sosyal yapısı hakkında birtakım bilgiler verilmiştir. Tarih bilimi, kitabelerdeki bu bilgilerin anlaşılması ve okunmasında Epigrafi biliminden yararlanır. Türkiye Selçukluları Dönemine ait bir kitabe ?cevaplayalım Kitabeler hangi kaynak grubuna dâhil edilebilir? Kitabelerin kaynak olarak kullanılabilmesi için tarih bilimi paleografi ve epigrafiden nasıl faydalanır? 31 11. Sosyoloji Sosyoloji, genel olarak toplumu inceleyen bir bilim dalıdır. Toplumsal olayların bağlı olduğu genel kuralları, toplumların oluşturdukları kurum ve kuruluşların insan ve toplum yaşamına etkilerini inceleyerek tarih bilimine yardımcı olur. Tarihî bir olayın değerlendirilebilmesi için olayın meydana geldiği dönemin toplum yapısı, değer yargıları vb. özelliklerin bilinmesi tarih bilimi açısından çok önemlidir. yorumlayalım İSLAMİYETTEN ÖNCE ARAP TOPLUMU İslamiyet öncesi Araplar, kabileler hâlinde yaşarlardı. Kabilelerin başında şeyh, emir denilen yöneticiler vardı. Kabileler, aynı kökten gelen ailelerden oluşurdu. Ailede erkek söz sahibiydi. Erkeklerde çok eşlilik görülürdü. Kız çocuklarına değer verilmez, kadın miras hakkından yararlanamazdı. İslamiyet öncesi Arap toplumunda kabileler arası kan davaları yaygındı. Halk genel olarak köleler ve hürlerden oluşuyordu. Köleler, sahipleri tarafından alınır, satılır ve ticari mal olarak kabul edilirdi. Arabistan’da İslamiyet öncesinde Haniflik, Hristiyanlık, Yahudilik gibi tek tanrılı inançlar da görülmekteydi. Putperestlik ise en yaygın inanıştı. Mekke, Medine ve Taif şehirlerinin bulunduğu Hicaz, özellikle ticaret yollarının geçtiği önemli bir bölgedir. Panayırların düzenlendiği dönemlerde Araplar Kâbe'yi ve buradaki putları ziyaret ederlerdi. Yılmaz Boyunağa, Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi,s.26-35‘ten cevaplayalım ? İslamiyet öncesi Arapların toplumsal yaşayışlarına anlayabilmek için sosyoloji biliminden nasıl yararlanılır? 12. Filoloji Filoloji, dünyada var olmuş ve var olan dilleri inceler. Diller arasındaki akrabalık bağlarını, sözcük alış verişlerini araştırır. Göç hareketlerinin açıklanmasında, toplulukların yakınlık derecelerini ortaya koymada tarih bilimine yardımcı olur. yorumlayalım ALTAY DİLLERİNDEN... Altay dilleri içinde birbirine en yakınlık gösteren, Türkçe ile Moğolca'dır. Moğollar, Cengiz Han döneminde Uygur yazısını alırlar ve kendi yazı dillerini kurarlar. Moğolca 18.yüzyıla değin kendi içinde gelişir. En eski Moğol yazıtı, Orhun Irmağı kıyısında granit bir taş üstünde yazılmıştır. Moğolca'nın en eski yazılı ürünü 13.yüzyıla aittir. Her iki dilde söz varlığı açısından şu benzerlikler bulunur. Türkçe kulak sözü Moğolcada kulagu biçiminde 'kulak ve kulak kiri' anlamında kullanılır. Türkçe omuz sözcüğü Moğolcada omurugun biçimindedir, göğsün üst bölümü anlamına gelir. Türkçe saç sözcüğü Moğolcada saçug olarak geçer, alın perçemi yerine söylenir. Türkçe topuk sözcüğü Moğolca da toyik olarak geçer. İnek, öküz, buzağı, teke, koyun, koç, kuzu gibi hayvan adları arasında da yakınlık ve benzerlikler vardır. Ayrıca anlamak, yapmak-etmek, çağ, yıl, katı, güç, güçlü gibi soyut kavramların karşılıkları arasında koşutluklar bulunur. Yeşil, sarı, kara, gök gibi renk adları arasındaki benzerlikler de göz önüne alınacak olursa, aradaki ortaklık küçümsenemez. Ayrıca Türkçe ile Moğolca arasında kimi ses benzerlikleri de bulunmuştur. Sözgelimi Moğolca i ünlüsünün “ı” ya da “u” ünlüsü ile karşılandığı söylenir. Günümüzde sarı biçiminde söylediğimiz Eski Türkçe sarıg sözcüğü Moğolca'da sira biçimindedir. Moğolcada yeni anlamında nira sözcüğü vardır. Bu sözcük ile Türkçe yaz sözcüğü arasında koşutluk olduğu düşünülür. Yine Moğolcada var anlamında bu sözcük geçer. Bu sözcükle Eski Türkçe bar sözcüğü arasında yakınlık olduğu gözlenir. Fuat Bozkurt,Türkler'in Dili, s.74. ?cevaplayalım 1. Türkçe ile Moğolca arasındaki benzerliklerin nedeni neler olabilir? 2. Filoloji hangi bilim dallarıyla çalışır? 32 13. Diplomatik Belgeleri tür (ferman, şeriye sicili, antlaşma metinleri vb.), şekil ve içerik bakımından değerlendiren bilim dalına diplomatik denir. Belgelerin sahte olup olmadığı, hangi makamdan hangi makama yazıldığı, belgelerin üzerindeki işaretlerin ve şekillerin ne anlama geldiği, kurumlar ve devletler arası yazışma şekilleri, bürokrasi, hukuk, devlet politikası, yönetim anlayışı vb. konularda tarih bilimine yarar sağlar. yorumlayalım BALKAN ANTANTI Atina,9 Şubat 1934 Antlaşma Metni Balkanlar’da barışın güçlendirilmesine katkıda bulunmak isteğinde olan; …… Türkiye Cumhurbaşkanı, Yugoslavya Yüce Kralı, Yunanistan Cumhurbaşkanı ve Romanya Yüce Kralı bir Balkan Anlaşma Yasası yapmayı kararlaştırmış ve bu amaçla, yetkili temsilcileri olarak; Türkiye Cumhurbaşkanı:Dışişleri Bakanı Sayın Tevfik Rüştü’yü; Yugoslavya Yüce Kralı:Dışişleri Bakanı Sayın Bogolioub Jevtich’i: Yunanistan Cumhurbaşkanı:Dışişleri Bakanı Sayın Demètre Maximos’u; Romanya Yüce Kralı: Dışişleri Bakanı Sayın Nicolas Titulescu’yu atamışlardır. Bu yetkili temsilciler, aşağıdaki hükümleri kararlaştırmıştır. (Maddeler) Atina’da 9 Şubat 1934 günü 4 örnek düzenlenmiş ve her Bağıtlı Yüksek Tarafa bunlardan biri sunulmuştur. Dr.TEVFİK RÜŞTÜ D. MAXİMOS N.TİTULESCU B.JEVTİCH İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, C1, s.454-455 'ten derlenmiştir. ?cevaplayalım Yukarıdaki antlaşma metninden hangi tarihî bilgilere ulaşılabilir? 14.Nümizmatik Nümizmatik, eski paraları inceler. Bu paraların ait oldukları medeniyetlerle ilgili bilgi edinilmesinde tarih bilimine yardımcı olur. Para üzerinde yer alan bazı yazılar, devlet, hükümdar, devletin mali gücü gibi konularda tarihçiye önemli ipuçları verebilir. yorumlayalım Osmanlı Devleti’ne ait altın para Osmanlı Devleti’ne ait kâğıt para ?cevaplayalım Osmanlı Devleti’ne ait paralardan hangi tarihî bilgilere ulaşılabilir? 33 15. İstatistik İstatistik, belirli bir amaç için veri toplama, tablo ve grafiklerle özetleme, sonuçları yorumlama, özellikler arasındaki ilişkiyi araştırma, çeşitli konularda geleceğe ilişkin tahmin yapma ilkelerini kapsayan bir bilimdir. Fizik ve doğa bilimlerinden sosyal bilimlere kadar geniş bir alanda kullanılabilmektedir. İstatiksel veriler, tarihî bir olayın değerlendirilmesinde önemli bir yere sahiptir. yorumlayalım BÜYÜK TAARRUZ’DA TÜRK VE YUNAN KUVVETLERİNE AİT İSTATİSTİKLER ASKER,SİLAH,CEPHANE TÜRK KUVVETLERİ SUBAY ER TÜFEK KILIÇ HAFİF MAKİNELİ TÜFEK AĞIR MAKİNELİ TÜFEK TOP UÇAK 8659 199.283 100.352 5000 2025 839 340 8 YUNAN KUVVETLERİ 6564 218.000 83.000 1300 3113 1280 418 50 Komisyon, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, s. 311. ?cevaplayalım Tablodan yararlanarak Büyük Taarruz (1922)’la ilgili hangi tarihî bilgilere ulaşılabilir? 16. Ekoloji Ekoloji, canlıların birbirleri ve çevreleriyle ilişkilerini inceleyen ve doğanın korunmasına yönelik çalışmalar yapan bir bilim dalıdır. İnsanın üretim ve tüketim faaliyetlerinin doğanın dengesini bozması bu bilimin doğmasına neden olmuştur. Doğal dengedeki bu bozulma da insan yaşamı, olayların oluşumu ve tarihin akışını önemli bir şekilde etkilemiştir. yorumlayalım Atom bombası atıldıktan sonra Hiroşima Atom bombası atılmadan önce Hiroşima Atom bombası atıldıktan sonra Hiroşima 1945 ? cevaplayalım Hiroşima 2007 Yukarıda atom bombası atılmadan önce ve sonra Hiroşima’ya ait fotoğraflar görülmektedir. Fotoğraflara göre atom bombasının neden olduğu çevresel değişiklikler insanların yaşamını nasıl etkilemiş olabilir? 34 17. Kimya Ele geçen eserlerin hangi döneme ait olduğunun belirlenmesinde kimya bilimi, tarihe yardımcı olur. Kimyada kullanılan “Karbon 14” metoduyla, tarihî buluntuların madde yapısı incelenerek ait oldukları dönem belirlenmeye çalışılır. Aynı zamanda belgelerin ya da bulguların kimyasal özellikleri incelenerek orijinal olup olmadığı hakkında değerlendirmelerde bulunulur. Örneğin, kimyasal analiz neticesinde yazılı bir belgenin orjinal olup olmadığı kâğıtların cinsine, mürekkeplerin ya da boyaların özelliklerine bakılarak anlaşılabilmektedir. Bu açıdan kimya bilimi tarih bilimine, doğru ve gerçek bilgiye ulaşmada katkı sağlar. Çanakkale Savaşı’nda kullanılmış top mermileri ?cevaplayalım Yukarıdaki fotoğrafta yer alan top mermilerinin Çanakkale Savaşı dönemine ait olup olmadığı nasıl tespit edilebilir? 18. Sanat Tarihi Sanat tarihi, kısmen arkeolojinin de metotlarını kullanarak son zamanlarda gelişme göstermiş bir bilim dalıdır. Sanat tarihi, bir sanat eserinin sanatçısını ve sanatsal değerini, toplumun sanata karşı bakış açısını belirlemeye çalışır. Ayrıca toplumların kültür seviyelerinin, medeniyete katkılarının tespiti ve o toplumdaki sanatın geliştiği ortamın ayrıntılarıyla bilinmesi aşamasında tarih bilimine yardımcı olur. yorumlayalım İLK TÜRK HALISI Günümüzde bilinen en eski düğümlü halı olan Pazırık halısı 1947 ve 1949 yılları arasında Altay Dağları eteklerinde, Pazırık’ta bir mezar odasında yapılan kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır. Arkeologlar bu halının MÖ 2-3 ya da MÖ 3-5. yy. da +dokunmuş olabileceğini belirtmektedirler. Mezar odası içine dolan suyun buz tutması ve halının bu buzun içinde kalması günümüze kadar korunarak gelmesini sağlamıştır. Halı süvari ve geyik figürleri içeren, bordürlerden oluşmaktadır. Ayrıca Pazırık halısı düğüm sıklığı son derece fazla olan bir halıdır; desimetrekaresinde 3600 düğüm vardır. Pazırık halısı; stil, ölçü ve şekil bakımından Türkmen halılarını andırmaktadır. Halının dokumasında kullanılan atkılar yün olup oldukça ince ve çok bükümlüdür. Yine halıda kullanılan çözgülerde yündür. Motifler birbirlerine büyük bir uyum içerisinde bağlanmıştır. Yine motiflerin birleştirilişi bakımından da halıcılık tekniğine tam uyulmuştur. Bugün Leningrad Ermitaj İlk Türk halısı-Pazırık kurganı Müzesi’nde sergilenen bu halıyla birlikte ortaya çıkarılan diğer mezar odası buluntuları ve Kök Türk yazısı ile yazılmış Türkçe kelimeler, halının Hun Türkleri ile bağlantı olduğunu ortaya koymuştur. Pazırık halısı Türk düğümü olarak bilinen Gördes düğümüyle dokunmuştur ve devrine göre oldukça ileri bir tekniğe sahiptir. Bu da halıcılığın Türklerde çok daha eskilere dayanan bir geçmişi olduğunu düşündürmektedir. papirüs.ankara.edu.tr ?cevaplayalım Yukarıdaki metin ve fotoğraftan yola çıkarak Pazırık halısında Türklerin yaşayışı ile ilgili hangi bilgilere ulaşılabilir? 35 19. Heraldik Heraldik armaları inceleyen bilim dalıdır. Armalar da tarihin aydınlatılmasında önemli rol oynadığı için heraldik , tarihin faydalandığı bilim dallarından biri kabul edilmektedir. yorumlayalım 4 5 6 1 2 3 Osmanlı arması Yukarıdaki Osmanlı armasında yer alan bazı sembollerin anlamları aşağıda belirtilmiştir. 1. Yeşil Hilafet sancağı. 2. Terazi, adaleti temsil eder. 3. (Üstte) Kuran-ı Kerim, (Altta) Kanunnameler. 4. Tuğranın etrafındaki güneş motifi, padişahın güneşe benzetilmesinden ileri gelir. 5. Sorguçlu serpuş, Osman Gazi’ yi ve tahtı temsil eder. 6. Osmanlı sancağı. ?cevaplayalım Yukarıda yer alan Osmanlı armasına göre Osmanlı Devleti ile ilgili hangi tarihî bilgilere ulaşılabilir? 36 ölçme ve değerlendirme A. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. 1. Geçmişteki insan topluluklarının yaşayışlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini, kültür ve uygarlık alanındaki ilerlemelerini yer ve zaman göstererek , neden-sonuç ilişkisi içinde inceleyen bilim dalına tarih denir. Bu tanımda tarih biliminin hangi özelliği yer almamıştır? A) Belgelerden yararlanması B) Eski devirleri ele alması C) Olayların tahlilini yapması D) Olayların geçtiği yeri ve zamanı belirtmesi E) Kronolojiye yer vermesi 2. Tarihi, çağlara ayırmanın amacı aşağıdakilerden hangisidir? A) Takvimin başlangıcını belirlemek B) Tarihe yardımcı bilimlerden yararlanmak C) Tarihî olayları önemine göre sıralamak D) Toplumları birbirinden ayırt etmek E) Tarihî olayların incelenmesini kolaylaştırmak B. Aşağıdaki boşlukları doldurunuz. 1-Doğrudan doğruya tarihî bir olayı yaşayan, bu olayı gören veya olayla çağdaş yazarların verdikleri bilgi ve eserlere ……………….................... denir. 2-Hikâye, efsane, destan ve menkıbe gibi kaynaklara ………................……….. kaynak denir. 3-Asya tarihi, Anadolu tarihi, Samsun tarihi biçiminde yapılan sınıflandırmaya …...…….…….. göre sınıflandırma denir. 4-Hikâyeci tarihin öncüsü ………….........…… C. Aşağıdaki ifadelerin başındaki boşluğa doğru ise (D), yanlış ise (Y) koyunuz. ( ) 1-Tarihî olaylarda aynı sebepler, her zaman aynı sonuçları verir. ( ) 2-Araştırıcı tarihçilik 19. yüzyılın ortalarından itibaren gelişmeye başlamıştır. ( ) 3-Tarih zaman zaman deney ve gözleme de başvurabilir. ( ) 4-Ana kaynaklar her zaman doğru bilgi içerir. ( ) 5-Kitabeler birinci elden kaynaktır. D. Aşağıda soldaki sütunda tarihin faydalandığı bilimler, sağdaki sütunda da bu bilimlerin tanımları verilmiştir. İlişkili olan tanımları eşleştiriniz. ( ) 1-Antropoloji A-Eski yazıların okunması ( ) 2-Arkeoloji B-Kitabelerin okunması ( ) 3-Kronoloji C-Kazı çalışmaları sonucu yeni bulgulara ulaşılması ( ) 4-Nümizmatik D-Olayların tarih sırasına konması ( ) 5-Paleografi E-Toplumlar kültürel gelişimlerinin incelenmesi ( ) 6-Coğrafya F-Para üzerindeki bilgilerin tespit edilmesi G-Tarihî olayın geçtiği yerin tespit edilmesi E. 1. On yıl sonra bir arkadaşınıza iletilmek üzere bir mektup yazmanız isteniyor. Siz de tarihî bir olay niteliği taşıyabilecek günümüzde gerçekleşen bir olayı tespit ediniz. Bu olayı tarih biliminin yararlarını göz önünde bulundurarak bir sayfayı geçmeyecek şekilde yazınız. 2. İyi bir tarihçide bulunması gereken özellikleri gerekçileriyle birlikte kısaca açıklayınız. 37 2. ÜNİTE 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLIKLAR 1.KONU: TARİHÎ ÇAĞLARA GİRİŞ 2.KONU: İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI 38 hazırlanalım 1. Yörenizde eski çağlardan kalma yerleşim yeri var mıdır? Araştırınız. 2. Eski Çağ uygarlıklarının kurulduğu bölgelerin özelliklerini araştırınız. 3. İnsanlar topluluk hâlinde yaşamaya niçin ihtiyaç duyarlar? Topluluk olarak yaşamak hangi sonuçları ortaya çıkarır? 4. Anadolu'nun en eski devirlerden beri birçok topluma yurt olmasının sebepleri neler olabilir? ALACAHÖYÜK-ÇORUM 39 1.KONU TARİHÎ ÇAĞLARA GİRİŞ TEMEL KAVRAMLAR YAZI NEOLİTİK HÖYÜK ÇAĞ TUNÇ PALEOLİTİK MEZOLİTİK KALKOLİTİK düşünelim “Çağların değişmesi ile millet ve toplumların tarih karşısındaki durumlarının da değişeceği gerçeğinin dikkatten kaçması tarihi değerlendirirken karşılaştığımız hatalardandır.” İbn-i Haldun, Mukaddime, C I, s.241. 1. Yukarıdaki görsellerin her biri farklı tarihî döneme aittir. Buna göre çağların sınıflandırılmasında hangi ölçütler kullanılmış olabilir? 2. İbn-i Haldun'un yandaki sözüne göre çağ kavramıyla ilgili hangi yargılara ulaşılabilir? İnsan, düşünebilme ve düşündüğünü yaşama aktarabilme yeteneği ile diğer canlılardan ayrılır. Bu farklı özelliği neticesinde hayatını kolaylaştırmak, yapısında var olan merak ve keşfetme duygusunu tatmin etmek maksadıyla geçmişi ve çevresini tanıma ihtiyacı hissetmiştir. Bu nedenle tarihe yönelik araştırmalara büyük önem vermiştir. Ancak insanlık tarihinin uzun bir zamanı kapsaması geçmiş ile ilgili ayrıntılı araştırma yapmayı zorlaştırmış, tarih zamana göre sınıflandırılmıştır. Yazının bulunmasından önceki döneme Tarih Öncesi Çağlar, yazının icadından sonraki döneme Tarih Çağları denilmiştir. TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR TAŞ ÇAĞI MADEN ÇAĞI 1.Eski Taş Çağı 1. Bakır Çağı 2.Orta Taş Çağı 2.Tunç Çağı 3.Yeni Taş Çağı 3.Demir Çağı TARİH ÇAĞLARI İLK ÇAĞ MÖ 3200 MS 375 ORTA ÇAĞ 375-1453 YENİ ÇAĞ 1453-1789 Yazının icadından Kavimler Göçü'ne kadar olan dönemi kapsar. Kavimler Göçü'nden İstanbul’un Fethi'ne kadar olan dönemi kapsar. İstanbul’un Fethi'nden Fransız İhtilali'ne kadar olan dönemi kapsar. YAKIN ÇAĞ 1789- ...... Fransız İhtilali'nden günümüze kadar olan dönemi kapsar. 1. TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR Yazılı kayıt ve belgelerin olmadığı Tarih Öncesi Çağlar hakkında tarih bilimi en çok arkeolojiden yararlanır. Bu döneme ait bilgiler daha çok arkeolojik bulgulardan elde edilir. Yeni bulgularla birlikte bu döneme ait bilgilerimiz de değişebilir. Tarih Öncesi Çağlar Taş Çağı ve Maden Çağı olarak ikiye ayrılır. a.Taş Çağı (MÖ 600.000-5.500) Eski Taş (Paleolitik) Çağı (MÖ 600.000-10.000): Yüz binlerce yıl süren bu dönem insanlık tarihinin en uzun dönemidir. Genellikle çakmak taşlarının yontulmasıyla şekillendirilmiş kesici, delici ve kazıcı aletler bu dönemin en belirgin buluntularıdır. Tarihin bu döneminde insanlar tamamen doğaya bağlı kalmış, avcılık ve toplayıcılık ile hayatlarını sürdürmüşlerdir. Hayvan postlarından giysi yaparak soğuktan korunmuşlardır. Mağara ve kaya sığınaklarını barınak olarak kullanmışlardır. Bu çağın sonlarına doğru mağara duvarlarına hayvan ve av sahneleri resimleri yapmışlardır. 40 yorumlayalım Aşağıda Eski Taş Çağına ait görseller verilmiştir. Görsellerden hareketle bu dönem hakkında neler söylenebilir? Duvar resimleri Lasque Mağarası-Fransa Paleolitik Döneme ait taş aletler Karain Mağarası-Antalya Dünyada Paleolitik Döneme ait ilk izlere İspanya'daki Altamira, Fransa'da Lasque (Laskö) mağaralarında rastlanmıştır. Türkiye'de bu döneme ait kalıntıların bulunduğu yerlere Antalya'da Karain, Beldibi ve Belbaşı; İstanbul'da Yarımburgaz mağaraları örnek gösterilebilir. Yarımburgaz Mağarası, Türkiye'deki bilinen en eski yerleşim yeridir. Orta Taş (Mezolotik) Çağı (MÖ 10.000-8.000): Bu dönemde insanlar, Eski Taş Çağında olduğu gibi hayatlarını avcılıkla ve toplayıcılıkla sürdürmüşler; mağara ve kaya sığınaklarında yaşamaya devam etmişlerdir.Daha sonra buzullar erimeye Ateşin bulunması insan yaşamında başlamış ve bu dönemin sonlarına doğru ateş ne gibi değişikliklere sebep olmuştur? bulunmuştur. Bu çağın en özgün buluntuları çakmak taşından yapılmış, mikrolit adı verilen ve günlük yaşamda kullanılmaya yönelik küçük araç gereçlerdir. Orta Asya'da Mezolotik Çağa ait en eski yerleşim yeri Güney Tacikistan'daki Kuldara (Ceyhun Nehri'nin yukarı kısmı) bölgesidir. Türkiye'de bu dönemi aydınlatan merkezlerden bazıları Antalya'da Beldibi, Ankara'da Macunçay, Göller yöresinde Baradiz, Samsun'da Tekkeköy mağaralarıdır. ! K A R A D PAFLAGONYA Yarımburgaz Kumtepe B İT İN Y F İ R İ G YA Ahlatlıbel Yazılıkaya E A KY DO A P Alişar Kı Gordion zıl ırm G KA Kültepe E Van Gölü Tuz Gölü Sardes Beycesultan L İ D YA İkiztepe Horoztepe Hattuşaş ak İzmir Z Tekkeköy Ankara Sipilos İ Alacahöyük Zippasla M İ S YA N A Truva Baradiz Ephesos Dicle Hacılar n an N İvriz İ Antalya Beldibi Z Rodos Gurgum Çatalhöyük yh a E P İ S İ D YA PA M FİL YA Karain K A R Y A Ce yh D Miletos Tilkitepe Çayönü Eflatunpınar Se Midilli E K L İ K Y A L İ K YA Karatepe Sakçagözü Kargamış İ Girit KIBRIS A K D E N İ Z 0 1. Harita: Eski çağlarda Anadolu’daki yerleşim yerleri 41 100 200 300 400 km Yeni Taş (Neolitik) Çağı (MÖ 8000-5500): Mağara ve kaya sığınaklarında yaşayan insanlar, ovalara ve su kenarlarına inmişler; toprağı işlemeye başlayarak tarımsal üretime geçmişlerdir. İlk kez köylerin kurulduğu bu dönemde insanlar kendilerine ağaç dallarından ve kamışlardan kulübeler yapmışlar; korunmak amacıyla kulübelerini çamurla sıvamışlar, köylerin etrafını hendek ve çitlerle çevirmişlerdir. Bu çağda insanlar, yiyecek ve içeceklerini muhafaza etmek için kilden küp, çanak, çömlek yapmışlardır. Bazı bitkilerin liflerinden elbise dikmişlerdir. Çatalhöyük-Konya Köpek, at, koyun, keçi, sığır gibi hayvanları evcilleştirilmiştir. Yeni Taş Çağına önce Ön Asya'da (Mezopotamya, Anadolu, İran, Suriye) girilmiştir. Türkiye'de bu çağa ait kalıntılara Konya yakınlarında bulunan Çatalhöyük, Diyarbakır yakınlarında bulunan Çayönü ve Gaziantep Sakçagözü'nde rastlanmıştır. Çayönü Türkiye'de ve Güneydoğu Avrupa'da Yeni Taş Çağında kurulan ilk köy yerleşim yeri, Konya'da bulunan Çatalhöyük ise insanlık tarihinin ilk şehir yerleşmesi olarak kabul edilmektedir. b.Maden Çağı (MÖ 5500-1200) Bakır (Kalkolitik) Çağı : Taş Çağının sonlarına doğru maden keşfedilmiştir. İnsanların ilk buldukları ve kullandıkları maden bakırdır. Bakırın tabiatta bol bulunması ve kolay işlenir olmasından dolayı bu madenden silah, günlük kullanıma yönelik kap kacak yapılmıştır. Altın ve gümüş madenleri daha çok süs eşya yapımında kullanılmıştır. Madenin insan yaşamına girmesiyle tarımda bereketi simgeleyen madenî heykelcikler yapılmaya başlanmıştır. Türkiye'de bu döneme ait merkezler arasında Çorum'da Alacahöyük, Denizli'de Beycesultan, Çanakkale'de Kumtepe ve Truva, Samsun'da İkiztepe gibi yerleşim yerleri bulunmaktadır. Tunç Çağı: İnsanlar zamanla bakırla birlikte kalayı eriterek daha sert bir karışım olan tuncu elde ettiler. Bu dönemde site adı verilen ilk şehir devletleri kurulmuş, bunun ardından Mezopotamya'da Sümer ve Akad; Anadolu'da Hitit Devleti gibi ilk büyük devletler ortaya çıkmıştır. Türkiye'de bu dönemi aydınlatan en önemli merkezler arasında Ankara'da Ahlatlıbel, Kayseri'de Kültepe yer almaktadır. Demir Çağı: Demirin bulunup işlenmesi insanlık tarihinin en önemli buluşlarından biridir. Başlangıçta “dövme” tekniği ile demirden az sayıda araç üretilebilmiştir. Bu çağda, üretim artmış, ticaret ve silah yapım teknikleri gelişmiştir. Küçük şehir devletlerinin yerini büyük devletler almaya başlamıştır. Bu devrin sonunda yazının bulunmasıyla Tarih Çağlarına geçilmiştir. Anadolu'daki bazı yerleşim yerleri, tarih öncesi çağlarda kurulmuş, varlıklarını daha sonraki dönemlerde de devam ettirmiştir. Burdur'da Hacılar, Çanakkale'de Truva, Yozgat'ta Alişar, Çorum'da Alacahöyük bu tür yerleşmelere örnek gösterilebilir. Hacılar Höyüğü'nün etrafı duvarlarla çevrilidir. Bu duvar, düşman tehlikesine karşı yapılan surların ilk örneklerindendir. Truva'da yapılan kazılarda üst üste dokuz şehir kurulduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu şehirlerin ilk beşi, Tarih Öncesi Çağlara, dördü ise İlk Çağa aittir. Alişar'da yapılan kazılarda buranın yedi yerleşim katından oluştuğu anlaşılmıştır. Bunlardan ilk üçü, Tarih Öncesi Çağlara, dördü ise İlk Çağa aittir. Alişar'dan elde edilen buluntulardan burada yaşayanların çanak ve çömlek yapımında ilerlemiş oldukları anlaşılmaktadır. Alacahöyük ise dört yerleşim merkezinden oluşmaktadır. Bunlardan ilk ikisi tarih öncesine, diğerleri İlk Çağa aittir. Kazılarda bulunan altın, gümüş ve bakırdan yapılmış güneş kursları, Orta Anadolu'da ileri bir uygarlığın varlığını göstermektedir. Truva-Çanakkale 2.TARİH ÇAĞLARI I. ünitedeki “Tarihin Sınıflandırılması” konusunda tarih biliminin çok geniş bir çalışma alanına sahip olduğu ve bu nedenle geçmişin ayrıntılarıyla incelenmesinde zorluklar yaşandığından bahsedilmişti. Tarih Öncesi Çağlarda olduğu gibi Tarih Çağları da bölümlere ayrılmış, bu bölümler İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ ve Yakın Çağ adlarını almıştır. 42 2.KONU İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI TEMEL KAVRAMLAR ANAL HELENİZM POLİS FİRAVUN SATRAPLIK ZİGGURAT KOLONİ PANKUŞ “Kültür, bir milletin dinî, ahlaki, hukuki, iktisadi, fennî hayatlarının ahenkli bir bütünüdür.” Ziya Gökalp İ. Kafesoğlu,Türk Millî Kültürü, s.16 . düşünelim 1. Görsellerde Nil Nehri ve bir çöl görülmektedir. Görsellerden yola çıkarak uygarlıkların gelişiminde coğrafi şartların etkilerinin neler olabileceğini belirtiniz. 2. Ziya Gökalp’e göre kültürü oluşturan unsurlar nelerdir? 1.KÜLTÜR VE UYGARLIK yorumlayalım Aşağıdaki haritaya göre ilk uygarlıkların kurulduğu bölgeler hakkında neler söylenebilir? Hangi uygarlıklar birbirinden etkilenmiş olabilir? Bu etkileşim hangi yollarla gerçekleşmiş olabilir? GRÖNLAND ALASKA İS KUZEY AMERİKA KA İ ND A VY NA A S YA ORTA ASYA TÜRK UYGARLIĞI AV R U PA Çin Seddi ROMA PO İRAN UYGARLIĞI TİBET OK YA İZ UMMAN DENİZİ K HİNT UYGARLIĞI YÜ YA ARABİSTAN EN Mısır Pramitleri TA M ÇİN UYGARLIĞI BÜ MISIR LD BENGAL KÖRFEZİ NU AFRİKA S 3000 AKDENİZ ZI 1500 ZO KI S N U YA O K 0 GÜNEY AMERİKA İNKA UYGARLI ĞI S U N U YA O K K Y Ü B Ü ORTA AMERİKA S L A AT MAYA UYGARLIĞI EGE ANADOLU M E H İ N T O K Y A N U S U AVUSTRALYA 4500 6000 km 2.Harita:Dünya üzerinde ilk uygarlıklar 43 Kültür, bir millete ait maddi ve manevi değerler bütünüdür. Bu değerler göç, savaş, ticaret gibi yollarla dünyanın farklı bölgelerine taşınmış ve kültürler arası etkileşim meydana gelmiştir. Bunun sonucunda zaman içerisinde uygarlık adı verilen milletlerarası ortak değerler oluşmuştur. İnsanlığın ortaya çıktığı andan itibaren dünyanın farklı yerlerinde birçok uygarlık meydana gelmiştir. İnsanlar, ilk çağlardan itibaren verimli tarım alanlarını, su kenarlarını yerleşim yeri olarak seçmişler ve buralarda ilk uygarlıkların temellerini atmışlardır. Anadolu, Mezopotamya, Mısır, İran, Çin ve Hindistan önemli uygarlıkların kurulmuş olduğu bölgelerdir. Sümer, Akad, Elam, Babil, Asur kültürleri Mezopotamya'yı; Hitit, Frigya, İyon,Lidya ve Urartu kültürleri ise Anadolu'yu önemli bir uygarlık merkezi hâline getirmiştir. Anadolu ve Mezopotamya'da olduğu gibi Orta Asya bozkırları ve Çin'in Sarı Irmak bölgesi de birer uygarlık merkezidir. ?cevaplayalım Kültür ile uygarlık kavramlarını karşılaştırınız. 2.MEZOPOTAMYA UYGARLIĞI yorumlayalım H A Z A R K A R A D E N İ Z D E N ak NİZ İ ASUR E İK N T SUMER Aramiler(1500) Hermopolis Tinis Kene Ur 00) İS İL F Kenanile Menfis Herakleopolis ELÂM Aşağı Mezopotamya r(2000) Sais nile r(G (30 eldan 00) iler) Yafa Kudüs r(30 Z 00) İ (30 N dlar E Aka D FE K Agade AKAD Babil İN A Ninova Drangiana Alasya (Kıbrıs) Lagaş Asur kralı Asurbanipal B A S R A Kald e Girit rrula DE Harran Kargamış Amu E EG Hattuşaş URARTULAR (Boğazköy) Tuşpa (Van) Kaniş (Kültepe) Yukarı Mezopotamya İ Kı m lır zı Ankara İZ MARMARA DENİZİ Ö R FE Zİ U M M A N D E N İ Z İ Hammurabi zamanında Eski Babil Krallığı (MÖ 2100) K Eski Babil Krallığı'nın en geniş sınırları IZ Teb K IL Mısır da eski ve orta krallık (MÖ 2413-1560) D Ramsesler zamanında Mısır egemenliğinin yayıldığı en geniş sınırlar (MÖ 13.yy) E N İZ Mısır Firavunu Tutankhamon A F R İ K A 0 250 500 750 1000 km 3.Harita-Mezopotamya, Mezopotamya ve Suriye'ye gelen Samiler İbranilerin Filistin'e gelişi (MÖ 19. yy) Hitit akınları (MÖ 20.yy) Fenike Filistlerin Filistin'e gelişi (MÖ 12. yy) 3. Harita: Mezopotamya Uygarlığı Anadolu, Akdeniz, Arabistan, İran, Hindistan ve Türkistan'da kurulan uygarlıkların kesişme noktası Mezopotamya "iki nehir arasındaki ülke" olarak tanımlanmıştır. Fırat ve Dicle Irmakları arasında yer alan, oldukça verimli bir tarım havzası olan Mezopotamya'da Sümer, Elam, Akad, Babil ve Asur gibi devletler kurulmuştur. ?cevaplayalım Mezopotamya'nın coğrafi konumunu inceleyerek tarih boyunca bu bölgeye niçin birçok kavmin göç ettiğini belirtiniz. 44 a.Sümerler (MÖ 4000-MÖ 2350) Mezopotamya'da ilk şehir devletlerini Sümerler, kurmuşlardır. En önemlileri Ur, Uruk, Kiş, Lagaş olan bu şehir devletlerine “ site” adı verilmiştir. Bu devletler arasında siyasi ve ekonomik nedenlerle sık sık savaşlar yapılmıştır. Siteler, etrafı surlarla çevrili , Ziggurat adı verilen tapınak ve onun etrafındaki evlerden meydana gelmiştir. Sitelerin başlarında patesi veya ensi adı verilen krallar bulunur ve Tanrı adına ülkeyi yönettiklerini iddia ederlerdi. Patesi çevresindeki sitelere hakim olursa “ lugal“ Sümer ülkesine hâkim olursa“ lugal kalma” unvanını alırdı. Devlet yönetiminde krala yardımcı olan danışma meclisleri de bulunurdu. Aynı zamanda Sümer kralları, dinî törenleri idare eder, savaş sırasında ordunun başında bulunur ve hukuki yetkileri elinde toplardı. Kraliçe devlet işlerinde oldukça etkiliydi. Sümer Devleti'nde krallar ve rahipler en üst sınıfı oluştururken halk, hürler ve köleler olmak üzere sosyal sınıflara ayrılmıştı. Sümerlerde köleler haricinde her erkek asker sayılmış, ordu yaya ve savaş arabalarını kullanan süvarilerden oluşmuştur. Çok tanrılı bir inanca sahip Sümerler ölümden sonraki yaşama inanmamışlardır. Gılgamış, Tufan ve Yaradılış destanları Sümerler tarafından meydana getirilmiştir. Sümerler, ev ve tapınaklarını ateşte pişirilmiş kerpiç ve tuğlalardan yapmışlardır. Mimaride sütun, kubbe, kemer tarzını kullanmışlardır. Oymacılık, kuyumculuk, heykel vb. sanat dallarıyla ilgilenmişlerdir. Sümerler kara sabanı kullanarak ve sulama amaçlı kanallar inşa ederek tarımın gelişmesini sağlamışlardır. Sümerler, astronomi alanında gelişmiştir. Ayrıca matematik ve geometride gelişme göstererek dört işlemi kullanmışlar, bölme ve çarpma cetvelleri hazırlamışlar, yüzey ve hacim ölçmeyi gerçekleştirmişler, daireyi 360 dereceye bölmüşlerdir. yorumlayalım ZİGGURATTAN YAZIYA Ziggurat, Mezopotamya ve çevresinde piramitlere benzeyen bir çeşit tapınaktır. Bu özelliğinin yanında çok fonksiyonlu olması kültürel gelişmelere de öncülük etmesini sağlamıştır. Bu kültürel gelişmelerden biri de yazının icadıdır. Sümerlerde tapınaklara teslim edilen tarım ürünleri, satılan ve satın alınan her türlü ticari mal, rahipler tarafından kil tabletler üzerine resimler ve işaretlerle kaydedilmiştir. Zamanla bu resim ve işaretlerin heceye dönüşmesiyle yazı ortaya çıkmıştır. Zigguratlar tahıl ambarı, gözlemevi gibi işlevleri yanında ilk dönemlerde Sümerlerde okul olarak kullanılmıştır. Okullarda eğitim ilk olarak tapınak ve sarayın yazmanlarını yetiştirmek için yapılmıştır. Bu okullarda, matematik, botanik, zooloji ve coğrafya gibi konularda dersler verilmiştir. Eğitimin yaygınlaşması ve gelişmeZiggurat siyle okullar bilim ve kültür merkezi hâline gelmiştir. Okullar zamanla dinden bağımsız bir kurum olmuştur. Okullarda varlıklı ailelerin erkek çocukları eğitim almıştır. Fakir aileler eğitim masraflarını karşılayamadığından çocuklarını okullara gönde-rememiştir. Sıkı bir disiplin anlayışının olduğu okullarda tam gün eğitim yapılmıştır. Samuel Noah Kramer, Tarih Sümerde Başlar ,s.21-26 ' dan yararlanılmıştır. ?cevaplayalım Zigguratlar yaşamın hangi alanlarında etkili olmuştur? 45 b.Akadlar (MÖ 2350-MÖ 2100) Sami kökenli Akadlar, MÖ 4000'de Arap Yarımadası'ndan gelerek Orta Mezopotamya'ya yerleşmişlerdir. Kral Sargon döneminde devlet hâline gelmişler; kısa sürede Mezopotamya'ya hâkim olmuşlardır. Başkentleri Agade şehridir. İlk düzenli ordu sistemini meydana getiren Akadlar, tarihte bilinen ilk imparatorluğu kurmuşlardır. Akadlar, MÖ 2100 yıllarında Sümerler tarafından ortadan kaldırılmıştır. Sümer kültüründen etkilenen Akadlar, onlar gibi çok tanrılı bir inanca sahiptiler; kurdukları imparatorluk sayesinde Sümer kültürünü Ön Asya'ya yaymışlardır. Akad Kralı Sargon c.Elamlar (MÖ 3000-MÖ 640) Mezopotamya uygarlığı içersinde incelenen Elamlar, Mezopotamya bölgesinin dışında; Sümer ülkesinin doğusunda yaşamışlardır. Sümer egemenliğine son veren Elamlar, ilk dönemlerinde şehir devletleri şeklinde örgütlenmişlerdir. MÖ 3000 yıllarında Sus sitesi prensi, diğer siteleri de egemenliği altına alarak krallığını merkez Sus olmak üzere Elam Krallığı'nı kurmuştur. Elamlar madencilik, çömlek yapımı ve seramik sanatında ilerlemişlerdir. Elamlar çivi yazısını kullanmışlardır. Elamlara Asurlular son vermiştir. d.Babiller (Amurrular) (MÖ 2100- MÖ 539) Samilerin bir kolu olan Amurrular tarafından kurulmuştur. Başkenti Babil'dir. I.Babil Devleti'nin Hititler tarafından yıkılmasından sonra MÖ 612'de II. Babil Devleti kurulmuş ve bu devlet MÖ 539 yılında Persler tarafından ortadan kaldırılmıştır. I. Babil Devleti'nin en güçlü Kralı Hammurabi dine dayalı devlet anlayışı yerine, gücünü ordudan alan mutlak krallık anlayışını getirmiştir. Aynı zamanda Hammurabi, ceza, mülkiyet, ticaret alanlarında döneminin en gelişmiş kanunlarını yapmıştır. Babiller, Sümerlerin etkisi altında kalmışlardır, tapınaklarına ziggurat adını vermişlerdir. Babiller, tıp ve astronomi alanında ilerlemişlerdir. Başlıca geçim kaynakları tarım ve ticarettir. Mimari açıdan Mezopotamya'nın en gelişmiş uygarlığı Babillerdir. Babil'in Asma Bahçeleri bu alandaki en güzel örnektir. Kralın Tanrı'dan kanunları alışını gösteren Hammurabi steli BABİL’İN ASMA BAHÇELERİ Bir efsaneye göre, Babil'in Asma Bahçeleri, II. Babil Devleti'nin kurucusu Kral Nabukadnezar tarafından yaptırılmıştır. Nabukadnezar Amyitis isimli bir prensesle evlenir. Dağlık ve yeşil bir ülkeden gelen Amyitis Mezopotamya'nın farklı coğrafi yapısına ve iklimine alışamaz. Sıla hasreti çeken eşini memnun etmek isteyen Nabukadnezar, onun memleketinin bir benzerini yapmaya karar vererek yapay dağlar, içinde sular akan yemyeşil bahçeler yaptırır. Bir piramit oluşturacak biçimde taraçalar hâlinde yükselen bu bahçeler, 80 km uzunlukta, 100 m yükseklikte ve 30 m genişliktedir. Fırat' tan getirilen sularla yeşillendirilen taraçalara dünyanın dört bir yanından getirilmiş ağaç ve çiçekler dikilir. Güzellik ve ihtişamlarıyla görenleri hayrete düşüren bu bitkiler asıl yapıyı saklayarak uzaktan bakıldığında sadece havada asılı gibi duran bahçeler görüntüsü verir. Babil'in Asma Bahçeleri www.baskent.edu.tr 46 yorumlayalım MEZOPOTAMYA’DA HUKUK Sümerlerde ilk kanuni düzenleme Urgakina tarafından MÖ 2750'de yapılmıştır. Urgakina, kitabelerde kölelik devrine son vermek; dulları, öksüzleri ve diğer güçsüzleri koruyacak bir düzen kurmak için kanunlar koyduğunu söylemiştir. Onun koyduğu kanunların bir maddesinde rızası alınmayan köylüye ait hayvanın, bir bey tarafından satın alınamayacağına dikkat çekilmiştir. Urgakina'dan sonra Sümerlerde Kral Urnamu bazı hukuki düzenlemeler yapmıştır. Onun yaptığı düzenlemelere göre; -Bir adam, bir adamın ayağına bir aletle vurur ve ayağını kırarsa 10 şegel gümüş verir. -Bir adam, bir adamı silahla vurup kemiğini kırarsa bir mana gümüş verir. -Bir adam, bir adama bir aletle vurup burnunu koparırsa bir mana gümüşün üçte ikisini verir. Babil Kralı Hammurabi, Sümerlerin eski kanunlarından yararlanarak yeni kanunlar hazırlamıştır. Büyük bir taş üzerine yazılmış olan bu kanunlar, mülkiyet, ticaret ve ceza gibi konulara değinmiştir. Hammurabi tarafından hazırlanan kanundaki esaslardan bazıları şunlardır: -Birisini suçlayan ispata mecburdur. İspat edemezse ölüm cezasına çarptırılır. -Bir tapınakta veya hükümdar hazinesinde hırsızlık yapanın cezası idamdır. -Bir hırsız duvar delerek bir eve girmişse idam edilerek açtığı deliğin önüne gömülür. -Babasını döven evladın iki eli kesilir. -Bir adamın gözünü çıkaranın gözü çıkarılır. Mezopotamya'nın diğer sakinlerinden olan Asurlular da Hammurabi Kanunları'ndan faydalanmışlardır. Yalnız Asur kanunlarında cezalar daha şiddetlidir. Ali Narçın, A dan Z ye Sümer, s.181,182, 434 ,435'ten özetlenmiştir. ?cevaplayalım 1. Urgakina hangi alanda kanunlar yapmıştır? 2. Hammurabi Kanunları'nda nasıl bir cezalandırılma yöntemi öngörülmüştür? 3. Sümer ve Babil kanunlarını verilen cezalar açısından karşılaştırınız. e. Asurlular (MÖ 2000- MÖ 609) Asya kökenli kavimlerle Arabistan kökenli Samilerin karışımından oluşan Asurlular, Yukarı Mezopotamya'da yaşamışlardır. Yaşadıkları topraklar tarıma elverişli olmadığı için hayvancılık ve ticaret ile uğraşmışlardır. Askerî güce dayalı bir imparatorluk kurmuşlardır. Başkentleri Ninova olan Asurlular, Anadolu'da Kültepe, Alişar ve Boğazköy'de ticaret kolonileri kurmuşlardır. Bu koloniler aracılığıyla yazıyı Anadolu'ya taşımışlardır. Ticareti canlandırmak amacıyla Sard'dan başlayıp Ninova'ya kadar uzanan kral yolunu kullanmışlardır. Asurlular, Mezopotamya'da kurulan diğer devletlerde olduğu gibi çivi yazısı kullanmışlardır. Anadolu'daki ilk yazılı kaynaklar Asur tüccarlarının bıraktıkları Kültepe'deki tabletleridir. Asurlular, tarihte bilinen ilk kütüphaneyi Ninova'da kurmuşlar. Heykeltıraşlıkta önemli gelişmeler gösteren Asurlular'ın kabartmaları ünlüdür. Nemrut Tapınağı'ndaki arslan heykelleri Asur krallarının savaş ve av sahnelerini tasvir etmiştir. tartışalım 1. Asurluların günümüz uygarlığına katkıları nelerdir? Tartışınız. 2. Uygarlıkların gelişimi ile kütüphaneler arasında nasıl bir ilişki vardır? Tartışınız. 3. ORTA ASYA UYGARLIĞI Orta Asya'da kurulan kültür merkezlerinin tarihi MÖ 5000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Burada yapılan kazılar sonucu Yontma Taş Çağına uzanan gelişmiş kültür bölgeleri ortaya çıkarılmıştır. Kazılarda elde edilen bulgulardan bu kültürlerin Orta Asya'da kurulan Türk devletlerini birçok yönden etkilediği anlaşılmıştır. 47 LA RI DA Ğ AFANESYEVO KÜLTÜRÜ Baykal Gölü UR AL İS Kİ TL ER MOĞOLİSTAN Ar al HAZAR DENİZİ Gö lü Pazırık TAGAR KÜLTÜRÜ ANDRONOVA KÜLTÜRÜ Ötüken KARASUK KÜLTÜRÜ AL TA Y Balkaş Gölü DA ĞL AR ANAV KÜLTÜRÜ I Anav TANR I SARI DENİZ ÇİN DENİZİ DAĞL ARI Ç İ N A SR BA İ EZ RF KÖ UMMAN DENİZİ 0 450 900 1350 HİNDİSTAN BENGAL KÖRFEZİ 1800 Km 4. Harita: Orta Asya Uygarlığı Anav kültürü, Batı Türkistan'da Aşkabat yakınlarında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış en eski kültürdür. Afanesyevo kültürü ise Altay-Sayan dağlarının kuzey batısında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmış, Türklerin en eski kültürüdür. Andronova kültürü, Hazar Denizi'nin kuzeydoğusundan Ural Dağları'na kadar uzanan bölgede en geniş yayılma alanına sahip kültürdür. Tunçtan ve altından yapılmış eşyalar ilk defa bu kültür bölgesinde bulunmuştur. Karasuk kültürü, Yenisey Irmağı'nın bir kolu olan Karasuk Nehri kenarında oluşturulmuştur. Abakan bölgesindeki Tagar kültürü ise en gelişmiş kültürdür. Bu bölgede yapılan kazılarda Tagar kültürüne ait ok uçları, iğne, bilezik, küpe, tarak vb. eşyalar bulunmuştur. Orta Asya ve Karadeniz'in kuzeyinde önemli uygarlık kuran topluluklardan biri de İskitlerdir. İskitler, MÖ VII ile MÖ II. yüzyıllar arasında yaşamışlardır. Yapılan kazılarda ortaya çıkarılan kalıntılar İskitlerin, Türk kökenli olduklarını ortaya koymuştur. yorumlayalım Aşağıdaki arkeolojik buluntulara göre Orta Asya uygarlığı ile ilgili neler söylenebilir? Seramik buluntular Keçeden dokunmuş halı Keçi boynuzu işlemeli başlık 48 Altın elbiseli adam Savaşçı bir topluluk olan ve Kafkasya üzerinden Anadolu'ya seferler yapan İskitler, Medlerle birleşerek Urartu Devleti'ni yıkmışlar, Suriye'yi geçerek Mısır'a kadar ilerlemişlerdir. İskit-Pers savaşları İskitlerin Alp Er Tunga, İranlıların da Şehname destanlarına konu olmuştur. Genellikle konargöçer hâlde yaşayan ve hayvancılıkla meşgul olan İskitler, çadır şekline getirilmiş arabalar içinde yaşamışlardır. At üzerinde ok atmakla ünlenmişlerdir. İskit kurganlarında çıkan eserler onların , İskitler Dönemine ait altın figür medeniyette ileri olduklarını göstermiştir. İskitler altın, gümüş işçiliğinde ustaydılar. Onlar, “bozkırların kuyumcuları” olarak tanımlanmışlardır. Özellikle bozkır hayvan üslubunu yansıtan eserler altın ve gümüşle işlenmiştir. İskit sanatında, hayvan üslubu önemli yer tutar. At, geyik, kuş motifleri ağırlıktadır. İskitler Gök Tanrı dinine inanıyorlardı. 4. MISIR UYGARLIĞI yorumlayalım Aşağıdaki haritadan Mısır’ın coğrafi konumunu inceleyiniz. 1. Mısırlıların hangi uygarlıklarla ilişki kurmuş olabileceklerini belirtiniz. 2. Coğrafi konumu Mısır uygarlığını nasıl etkilemiş olabilir? H A Z Tuna A K A R A D E N İ Z R D E N İ EG m lır zı Kı İZ URARTULAR Alişar ak Ankyra (Ankara) Tuşpa (Van) E Kaniş HİTİTLER (Kültepe) DE Yukarı Mezopotamya Dic Nİ Ninova ASUR Asur Mezopotamya'da le Rodos KIBRIS M Biblos A K D E N İ Z Sidon Kadeş (Sayda) Damaskos Tir (Şam) Yafa Sais at Fır Z Halep Girit E Menfis Agade Z O Babil Sus Aşağı M P Tapınak Ziggurat AKAD ezopota mya O Uruk Ur T A SÜMER Lagaş ELAM BA M SR Y A A K ÖR FE Zİ UMMAN DENİZİ Tinis AFRİKA A MISIR Karnak Luksor R K Teb IZ IL D E 250 500 750 İZ 0 N Mısır uygarlığının önemli kalıntılarından Piramit ve Sfenks A B İ S T A N Mısır uygarlığının ulaştığı en geniş sınırlar (MÖ 13.yy.) Mezopotamya uygarlıkları (MÖ 4000 - 539) 1000 km 5.Harita:Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları Afrika'nın kuzeydoğusunda yer alan Mısır'da ilk yerleşmeler Nil Nehri kıyılarında olmuştur. Mısır'da ilk siyasi teşkilatlanma "nom" adı verilen şehir devletleri şeklindedir. MÖ 3000 yılında Kral Menes, Mısır'a tamamen hâkim olarak ülkede ilk kez siyasi birliği sağlamıştır. Kral Menes ile beraber Mısır'da "firavun" adı verilen dinî ve siyasi gücü olan tanrı-kralların yönetimi başlamıştır. Firavunlar döneminin en önemli olayı, MÖ 1280'de Hititlerle yapılan Kadeş Antlaşması olmuştur. Bu antlaşma tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmadır. MÖ 6. yüzyılda Pers işgaline uğrayan Mısır, MÖ 4. yüzyılda İskender'in bölgeye gelmesine kadar bu devletin egemenliğinde kalmıştır. 49 yorumlayalım Aşağıda Mısır uygarlığına ait görseller bulunmaktadır. Görsellere göre Mısır uygarlığı hakkında neler söyleyebilirsiniz? FİRAVUN RAHİPLER, ASKERLER VE KATİPLER TÜCCARLAR VE ZANAATKÂRLAR ÇİFTÇİLER KÖLELER Mısır'da toplum yukarıdaki görselde görüldüğü gibi kâtipler, rahipler, askerler; tüccarlar, zanaatkârlar; çiftçiler ve köleler olmak üzere çeşitli sınıflara ayrılmıştır. Mısır ekonomisi tarım, ticaret ve madenciliğe dayanmıştır. Mısırlılar, Asya ve Afrika ülkeleri ile ticari ilişkilerde bulunmuşlardır. Mısırlılar, hiyeroglif adı verilen resim yazısı kullanmışlardır. Yazılarını papirüs bitkisinden yapılan kâğıtlara yazmışlardır. Çok tanrılı dine inanan Mısırlılar, ölümden sonraki yaşama inandıkları için ölülerini mumyalamışlardır. Mumyalama teknikleri sayesinde insan vücudunu tanıyan Mısırlılar, tıp alanında ve eczacılıkta gelişmişlerdir. Matematikte ondalık sayı sistemini bulmuşlar, ilk defa dört işlemi kullanmış, “pi sayısı”nı bugünkü değerlerine yakın hesaplamışlardır. Mısırlılar geometride de önemli ilerleme kaydetmişlerdir. Nil Nehri'nin hareketlerini incelemeleri astronomide gelişmelerine katkıda bulunmuş, bu da takvimi icat etmelerini sağlamıştır. Mısır'da Firavunlar için piramitler, halk için ise labirent adı verilen mezarlar yapılmış; bu mezarlara her türlü araç, gereç ve yiyecekler konulmuştur. Bu anlayış Mısırlıların ölümden sonraki yaşama inanmalarından kaynaklanmaktadır. yorumlayalım HEREDOTOS ANLATIYOR Rahipler bana dediler ki kral bütün toprakları Mısırlılar arasında bölüştürmüş, herkesin payına aynı ölçüde toprak düşmüştür. Her toprak sahibi yılda bir kez ve belli zamanda kira gibi bir şey ödüyor. Kral da kendisine bu yolla bir gelir sağlamış oluyordu. Irmak taşmasıyla toprak su altında kalırsa toprak sahibi krala durumu anlatıyor, bunun üzerine kral adamlarını gönderip toprağı ölçtürüyor ne kadar eksildiği saptanıyor ve köylü vergisini o ölçüde eksik ödüyordu. Bana öyle geliyor ki sonradan Yunanistan’a geçmiş olan geometrinin kökeni budur. Heredotos, Heredot Tarihi, s.122. ?cevaplayalım Yukarıdaki metne göre Mısır’da geometrinin gelişmesinde hangi faktörler etkili olmuştur? 50 5. İRAN UYGARLIĞI İran tarihinin ilk dönemlerine ait bilgilerin az olması nedeniyle bu dönem yeterince aydınlatılamamıştır. Bu dönemlerde İran'ın farklı bölgelerinde değişik kavimlerin prenslikler kurduğunu bilmekteyiz . Bu kavimlerden Medler ve Persler İran siyasi tarihinde önemli bir yer tutmuştur. Medler, MÖ VII. yüzyıl ortalarında siyasi bir güç oluşturmuşlar, Keyeksar Döneminde (MÖ 625-585) bağımsız olmuşlardır. tl er İskitler ki İs H İskitler A Z K A R A D E N İ Z A Trakya R D Yo lu Am ud N al E Kr Gordion LİDYA Sardes Harizm er ya İ Z cle İKE FE N A K D E N İ Z İ Di Karkamış Fı ra t Ninova Asur Şam İ R A Ekbatan Partya N Babil A l K I Z A R A B İ S T A N Persepolis S R A K Ö R I L F E D E 200 300 400 km İ Z 100 İ Medler ( MÖ 7.yy - MÖ 550) Persler ( MÖ 550 - MÖ 330) Kral Yolu N 0 Z du B Ni İn M I S I R s (s in Sus d) H İ N D İ S T A N Kudüs 6. Harita:Medler ve Persler Keyeksar'ın ölümünden sonra ülke içinde huzursuzluklar çıkmıştır. Med Devleti'ne MÖ 550'de Persler son vermişlerdir. Makedonya'dan İndus Irmağı'na kadar olan coğrafyada büyük bir imparatorluk kurmayı başaran Perslere Makedonya Kralı Büyük İskender son vermiştir. Pers İmparatorluğu mutlakiyetle yönetilmiştir. Pers hükümdarlarının yetkileri sınırsız olup istekleri kanun niteliği taşımıştır. Ülke “satraplık” adı verilen eyaletlere bölünmüştür. Satraplıklar, “satrap” adı verilen görevliler tarafından yönetilmiştir. Satraplar, her yıl kralın görevlendirdiği kişiler tarafından teftiş edilmiştir. Yönetimde yetersiz görülen satraplar görevden alınmış ya da cezalandırılmıştır. Persler, Zerdüşt dinini benimsemişlerdir. Bu dinde iyiliği "Ahuramazda", karanlık ve kötülüğü de "Ahriman (Angramanyu)" temsil etmiştir. Zerdüştlüğün özünü iyilikle kötülüğün mücadelesi oluşturmuştur. Çok tanrılı Zerdüşt dininin tapınaklarına “ateşgede” adı verilmiştir. Persepolis Sarayı Pers ordusu, İran halkından toplanan daimîdüzenli piyade ve süvari kuvvetlerinden oluşuyordu. Bunlar mızrak, ok, yay, kama ve kalkanla donatılmışlardı. Savaşlarda demir pullardan yapılmış zırh giyerlerdi. Stratejik öneme sahip yerlerdeki kalelerde sürekli birlikler bulundurdu. Persler döneminde haberleşme, ulaşım ve düzenli bir posta örgütü vardı. Ülke ulaşımına verilen önem sonucu ticaret gelişmiş, Kral Yolu üzerinde önemli ticaret merkezleri kurulmuştur. Perslerden kalan sanat eserlerinin en önemlileri, krallar için yapılan büyük saraylardır. Persler, Mezopotamya, Mısır, Anadolu ve Yunan sanatlarının etkisinde kalarak bir “Pers üslubu" yaratmışlardır. Mimarinin yanı sıra kabartmacılığa da önem vermişlerdir. Büyük kayaları oyarak mezarlar yapmış ve bunları kabartmalarla süslemişlerdir. 51 yorumlayalım İRAN'DA DEVLET YÖNETİMİ Dareios (Daryus) ülkeyi satraplık denilen yirmi hükûmete ayırdı, hepsinin başına birini koydu. Egemenliği altında bulunanları ırklarına göre bölüp ayırarak her birini vergiye bağladı. Bu ayrımı yaparken kimi zaman komşu olanları birleştiriyor kimi zaman da sınır komşusunu atlayıp daha uzakta kalan bir milleti şu ya da bu ırka bağladığı oluyordu. Bakınız bu hükümetleri nasıl dağıtmış ve yıllık vergi gelirlerini nasıl düzenlemişti: Vergi taksitlerini gümüş olarak ödeyenler için ölçü Euboia (Eski Yunan'da Girit'ten sonra en gelişmiş ada) talantıydı (para birimi). Kyros (Kiros) ve Kambyses (Kambizes) zamanında vergi konusunda belirli; değişmez kural yoktu; krala armağanlar sunulurdu. Vergilerin bu şekilde düzelenmesi İranlılara Dareios için tüccar, Kambyses için zorba, Kyros için de baba dedirtmiştir. Çünkü birincisi her şeyde bir kazanç arardı, ikincisi sert ve duygusuzdu, üçüncüsü ise iyi bir adamdı ve halkının iyiliği için çalışırdı. Heredotos, Heredot Tarihi, s.179-180. ?cevaplayalım Perslerin ülkeyi eyaletlere bölmesinin nedeni neler olabilir? 6. HİNT UYGARLIĞI Hindistan Asya Kıtası'nın güneyinde, Hint Okyanusu'na doğru uzanan büyük bir yarımadadır. Hindistan'da ilk uygarlık, MÖ 4000'li yıllarda İndus Nehri boyunca ortaya çıkmıştır. Doğal kaynakları açısından zengin olan Hindistan, tarih boyunca bu özelliğinden dolayı birçok kavmin istilasına uğramıştır. Bunlardan birisi de Arilerdir. Ariler, MÖ 1500'lerde Orta Asya'dan Hindistan'a gelmişler; siyasi, sosyal ve kültürel yapılarını bu bölgeye taşımışlar ancak burada merkezî bir otorite sağlayamamışlardır. Bu nedenle Hindistan “racalık” adı verilen küçük prenslikler tarafından yönetilmiştir. Ariler, Hindistan'a gelmeleriyle birlikte "kast sistemini" bu bölgeye taşımışlardır. Kast, meslekleri babadan oğula geçen ve aynı geleneklere bağlı bulunan çeşitli sosyal sınıflardan oluşan bir sistemdir. Bu sistemde brahmanlar, din adamlarından, kşatriyalar, raca, asker ve asillerden; vaysiyalar, tüccar ve çiftçilerden; südralar, zanaatkâr ve işçilerden oluşmuştur. Kast sisteminin dışında kalanlar da paryaları meydana getirmiştir. Hindistan'la ilgili ilk bilgiler “Veda” adı verilen dinî içerikli metinlerde geçmiştir. Ariler bölgeye geldiklerinde vedaları Hinduizme göre kutsal kabul edilen geliştirerek Hinduizme hayat veren Brahmanizmin ortaya Ganj Nehri 'nde yıkanan Hindular çıkmasını sağlamışlardır. Farklı toplulukların Brahmanizm dinine girememesi nedeniyle bu din Hindistan'da fazla yayılamamıştır. Hinduizm ve Brahmanizm'den başka Hindistan'da Taoizm, Konfüçyüsçülük, Manihaizm dinleri varlık göstermiştir. yorumlayalım KAST SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ ● Her kastın bir adı vardır. Kast üyeleri kendi adları ile birlikte bu adı da belirtirler. ● Kast dışı sosyal ilişki kurmak yasaktır. Her üye kendi kastı içinde evlenir. ● Bir Hindu kendi kastı dışındaki bir kast üyesi ile yemek yiyemez. ● Her kastın kendine özgü törenleri vardır. ● Brahmanların kastı bütün kastlar tarafından üstün kast olarak kabul edilir. ● Kast usullerine saygı gösterilmesini ve kastın işleyişini sağlamak için kast içinde özel teşkilatlar vardır. ● Kast kurallarına uymayanlara verilen en ağır ceza kasttan çıkarılmadır. Bu da toplumdan dışlanma anlamına gelir. ● Kastlar arasında geçiş yoktur. Her üye doğduğu kast içinde yaşamını sürdürür. Meslekler babadan oğula geçer. Y. Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, s. 14-18 'den özetlenmiştir. ?cevaplayalım Kast sistemi Hindistan'ın siyasi ve sosyal hayatını nasıl etkilemiş olabilir? 52 7. ÇİN UYGARLIĞI Çin, Asya Kıtası'nın güneydoğusunda geniş topraklara sahip bir ülkedir. Çin uygarlığının oluşmasında Çin kültürünün yanında Türk, Moğol ve Tibet kültürleri de etkili olmuştur. Çin hakkında tarihî değer taşıyan ilk bilgilere MÖ XI. yüzyılda rastlanmıştır. Merkezî otoritenin güçlü olduğu Çin, tarih boyunca hanedanlıklarca yönetilmiş, MÖ III. yüzyıldan itibaren siyasi birliğini tamamlayıp güçlü bir imparatorluk hâline gelmiştir. Çin'de “tanrının oğlu” unvanını taşıyan imparatorların kutsal olduğuna inanılırdı. Çin imparatorlarının gücü daimi ordulara dayanmıştır. Çin ordusu, yaya ve arabalı askerler olmak üzere iki sınıfa ayrılmıştır. Ancak Türklerin örnek alınmasıyla bu sınıflara atlı birlikler de dâhil edilmiştir. Çin'de sosyal yapıyı asiller ve köylüler oluşturmuştur. Köylülere hürriyet hakkı tanımayan bu sosyal yapıda, sınıfların yaşayış ve hukukları birbirinden farklıdır. Çin'de en yaygın dinler Konfüçyüsçülük, Taoizm ve Budizmdir. Çin uygarlığının temeli, Konfüçyüsçülük öğretisine dayanmıştır. Bu Çin Seddi dinî öğretinin temeli erdem ve görev ahlakına dayalıdır. Çin'de ekonomi büyük ölçüde tarıma dayalıdır. Tarımın yanında iplik, ipek, porselen ve kumaş üretimi de yapılmıştır. Çinli tüccarlar İpek Yolu aracılığıyla Çin'den Roma'ya kadar olan bölgede ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Tek heceli bir dil konuşulan Çin'de bu dile ait farklı lehçeler kullanılmıştır. Çin yazısı günümüzde de kullanılmaktadır. Çin'de resim, kumaş işleme, porselen imalatı, heykelcilik, çinicilik gibi zanaat ve sanat dalları gelişmiştir. Budizm, resim ve heykelciliğin gelişiminde etkili olmuştur. Çin mimarisi, askerî ve dinî yapılar yönünden gelişme göstermiştir. Çin Seddi ve Budist tapınakları Çin mimarisinin en güzel örnekleridir. Çin mimarisinde ince, zarif üsluplu, birbirine geçirilmiş çatılar önemli bir yer tutmuştur. Çinliler, mürekkep, kâğıt, barut, pusula ve matbaayı kullanarak dünyada birçok gelişmeye öncülük etmiştir. 8.DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI a.Fenikeliler Sami ırkından olan Fenikeliler, Lübnan Dağları ile Doğu Akdeniz kıyıları arasındaki bölgede yaşamışlardır. Fenikeliler bölgeye MÖ 3000 yıllarında gelmişlerdir. Sur, Sayda, Biblos gibi liman şehirleri kuran Fenikeliler, MÖ 2500 yıllarından itibaren Mısırlılarla ticari ilişkilere başlamışlardır. Bir süre sonra Mısır'ın nüfuzuna giren Fenikeliler, onların nüfuzundan ancak MÖ XIV. yüzyılın sonunda çıkmışlardır. MÖ IX. yüzyıldan itibaren sık sık Fenike üzerine seferler düzenleyen Asurlular bölgeyi kısa aralıklarla hâkimiyetleri altına almışlardır. Fenike, MÖ VI. yüzyılda da Perslerin istilasına uğramıştır. Daha sonra Büyük İskender tarafından zapt edilen Fenike, MÖ 65 yılında Roma'nın Suriye eyaletine bağlanmıştır. Fenikeliler çok tanrılı bir inanca sahiptiler. Her şehrin bir tanrı veya tanrıçası vardı. Mimaride daha çok taş kullanan Fenikelilerin evleri tek katlı olup, evlerin salonu, hamamı ve su kuyusu bulunurdu. Tapınakları dikdörtgen şeklinde olup, koridor, avlu ve adak yerlerinden meydana gelirdi. Fenike’de deniz ticareti 53 ! Fenikelilerin deniz ticareti ile ilgilenmeleri kültürel yaşamlarını nasıl etkilemiştir? Fenikeliler, ürünlerini satmak ve ihtiyaç duydukları altın, gümüş, bakır ve kalay gibi madenleri temin etmek için Akdeniz kıyılarında ticaret kolonileri meydana getirmişlerdir. Ticaret aracılığıyla doğu ülkeleri ile Akdeniz ülkeleri arasında kültürel bir etkileşim sağlamışlardır. Fenikelilerin uygarlığa en büyük katkıları, harf yazısını bulmaları ve 22 harften meydana gelen Fenike alfabesini oluşturmalarıdır. Fenike alfabesini daha sonraki dönemlerde Yunanlılar ve Romalılar yeniden düzenlemişlerdir. Bu alfabeye yeni harfler ekleyerek bugünkü Latin alfabesini meydana getirmişlerdir. b.İbraniler Sami asıllı bir kavim olan İbraniler, Eski Çağda Suriye ile Mezopotamya arasında göçebe olarak yaşamışlar, daha sonra Filistin'e yerleşmişlerdir. Burada MÖ 1040'lara doğru bir krallık kurmuşlardır. Bu krallığın başına geçen Hz. Davut, Kudüs şehrini kurarak başkent yapmıştır. Oğlu Hz. Süleyman zamanında Akdeniz ülkeleri, Mısır, Mezopotamya ve Arabistan ile ticaret yapılmış, bu sayede ülke zenginleşmiştir. Hz. Süleyman'ın ölümünden sonra İbraniler arasında birlik bozulmuş, biri İsrail, diğeri de Yuda (Yahudi) olmak üzere iki devlet hâline gelmişlerdir. Bu iki devletin karşılıklı mücadelesinden yararlanan Asurlular, MÖ VIII. yüzyılda İsrail Devleti'ne son vermiştir. MÖ VI. yüzyılın ikinci yarısında da II. Babil Devleti, Yuda Devleti' ni yıkmış ve Yahudileri Babil'e sürmüştür. Babiller, Yahudileri yalnızca sürmekle yetinmemişler onlara Latin alfabesinin tarihî gelişimi ait Mescid-i Aksa'yı da yıkmışlardır. Pers hükümdarının Babil'i alması üzerine esaretten kurtulan Yahudiler MÖ VI. yüzyılın ilk yarısında Kudüs'e gelerek Mescid-i Aksa'yı yeniden inşa etmişlerdir. Kudüs, eski önemini kazanıp din merkezi hâline gelmesine rağmen Yahudiler bir daha devlet kuramamışlar, sırasıyla Pers, İskender ve Roma imparatorluklarının hâkimiyeti altında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Hristiyanlığın yayılmasıyla dinî birlikleri bozulan İbraniler, Roma İmparatorluğu'na karşı ayaklanma girişimlerinde bulunmuşlardır. Bu isyan girişimlerinde başarılı olamadıkları gibi MÖ 70 yılında Ağlama duvarı, Kudüs ikinci kez yurtlarından sürülmüşlerdir. yorumlayalım MİLLÎ BİR DİN: MUSEVİLİK İlk Çağ uygarlıkları içerisinde ilk defa tek tanrılı dine inanan topluluk olma özelliğiyle ayrı bir yere sahip olan İbraniler farklı coğrafyalarda birçok devletin egemenliğinde yaşantılarını sürdürmüşlerdir. Buna rağmen günümüze kadar vatan ve millet bilincine sahip, asimile olmayan bir topluluktur. İbraniler sürgün döneminde gelenek ve göreneklerini korumuş değişen koşullara rağmen kendilerine has özelliklerini yitirmemişlerdir. Bu Museviliğin sadece İbranilere ait bir din olarak kabul edilmesini sağlamıştır. A'dan Z ' ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi, s.366-377 'den yararlanılmıştır. ?cevaplayalım 1.Yahudilerin farklı coğrafyalarda yaşamalarına rağmen günümüze kadar varlıklarını korumalarının sebebi nedir? Açıklayınız. 2. Museviliği diğer dinlerden ayıran en önemli özellik nedir? 54 9. ANADOLU UYGARLIĞI Anadolu, göç ve ticaret yollarının üzerinde bulunması, Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlaması, topraklarının verimli olması ve ikliminin insan yaşamına uygun olması gibi nedenlerden dolayı birçok kültüre yurt olmuştur. Kültürel etkileşim Anadolu uygarlığının gelişimini hızlandırmıştır. a.Hattiler MÖ 2500–MÖ 1700 yılları arasında Anadolu'da büyük bir uygarlık oluşturmuş olan Hattiler hakkında elde edilen bilgiler oldukça kısıtlıdır.Hattilerin, göçler sonucunda Anadolu'ya geldikler tahmin edilmektedir. Yapılan araştırmalar Hititlerin kültür ve inanç bakımından Hattilerden oldukça etkilendiklerini ortaya koymuştur. Hatti kültürüne ait en önemli eserler Alacahöyük'te bulunmuştur. 1935'te Atatürk'ün himayesinde başlayan kazılar sonucu bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen güneş kursları, altın kupalar, heykelcikler gibi birçok eser ortaya çıkarılmıştır. Hattilere ait süsleme ve bezeme şekillerinin Anadolu'nun birçok yerinde görülmesi bu uygarlığın ne kadar yayılmış olduğunu göstermektedir. Hatti halkı, hayvan biçimli tanrı kültünü geliştirmiş, özellikle de boğa önemli bir simge olmuştur. Hattiler Hititlerle kaynaşmış, Hatti kültürü, Hitit kültürü içinde yaşamaya devam etmiştir. Alacahöyük'ten bir görünüm b.Hititler (MÖ 1700- MÖ 700) Hititler, MÖ 2000 yılı başlarında Kafkaslar'dan Orta Anadolu'ya gelerek Kızılırmak boylarına yerleşmişler, MÖ 1400 yıllarında imparatorluk hâline gelmişlerdir. Başkentleri Hattuşaş'tır. Hattuşaş, Anadolu'da doğu-batı ve kuzey güney doğrultusunda işleyen yolların kesiştiği bir noktada bulunmaktaydı. Böylece Anadolu'nun büyük bir kısmı kontrol altında tutulabilmiştir. Hititlerin merkeziyetçi politikaları, buraya ulaşan yolların işlek olmasını, yollar üzerinde de çeşitli yerleşmelerin kurulmasını sağlamıştır. Bu dönemin en önemli siyasi gelişmesi, Hititler ile Mısırlılar arasında yapılan Kadeş Antlaşması'dır (MÖ 1280). MÖ 1200'lerde Ege göçleri ile batıdan gelen kavimlerin Hitit Devleti'ni yıkması sonucunda Güneydoğu Anadolu'da Hitit şehir devletleri kurulmuş ve bu dönemi tarihçiler “Geç Hitit Şehir Devletleri Dönemi” olarak adlandırmışlardır. MÖ 700 yıllarında önce Asurlulara bağlanan bu şehir devletleri daha sonra Perslerin hâkimiyetine girmiştir. ?cevaplayalım Tarih şeridine göre Hititlerin çağdaşı olan devletler hangileridir? 55 K A İstanbul R A PA L MARMARA DENİZİ Troia (Truva) D E N A Alacahöyük İ Z GAŞK A Hattuşaş (Boğazköy) Gordion E G E H İ T İ TKızılırm D E V L E T İ Smyrna (İzmir) Sakız Tuz Gölü İ Z İ D E N Efes Milavanda (Milet) ak A A TN A V U V A Sakçagözü Z A R K İ Z ZZincirli Kargamış İvriz LUGGA L i k y a Ugarit N İ Z A S U R cle E Kadeş Savaşı (MÖ 1296) Asur Di D U E İ Y RU UR AM at K S Urumiye Gölü Ninova Fır Biblos (Cebel) R Tuşpa (Van) M İ T A N N İ Halpa (Halep) Rodos A Van Gölü Kaniş (Kültepe) Tir (Sur) Hitit Devleti Mısır Devleti Kudüs Hititlerin Mısırlılardan aldıkları yerler Hitit Devleti'ne bağlı bölgeler Sais 0 M I S I R 100 200 300 400 km 7.Harita:Hitit Devleti Başlangıçta Hitit Krallığı, feodal beyliklerden oluşmuştur. Daha sonraları merkezi krallık güçlenerek eyaletlere merkezden valiler atanmıştır. Krallar yerine göre başkomutan, başyargıç ve başrahipti. Hititlerin ilk döneminde kralın yetkileri soylulardan oluşan Pankuş meclisi tarafından sınırlandırılmıştır. Ancak imparatorluk döneminde Pankuş meclisinin yetkileri azalırken kralın yetkileri artmıştır. İvriz kabartmaları-Konya Yazılıkaya kabartmaları-Konya Devlet yönetiminde kraldan sonra en yetkili kişi “Tavananna” adı verilen kraliçeydi. Tavananna, dinî törenlere başkanlık yapar, kral savaşa gittiğinde ülkeyi yönetirdi. Hititlerde kralın buyruklarına karşı gelmek, devlete baş kaldırmak büyük suç sayılmış ve ölümle cezalandırılmıştır. Hititlerdeki sosyal yapıda en üst sınıfı kral ve ailesi oluşturmuştur. Bu sosyal yapıda asillerden başka rahipler, sanatçılar, askerler, memurlar ve köleler gibi sınıflar da yer almıştır. Hitit sanatı, Mezopotamya sanatının etkisinde gelişmiştir. Heykelcilik ve kabartmacılık gelişen başlıca sanat dallarıdır. Yazılıkaya ve İvriz kabartmaları Hitit sanatının en önemli örnekleridir. 56 Anadolu'ya yazıyı Asurlular getirmiştir. Hititler, Asurlulardan aldıkları çivi yazısıyla beraber kendilerine ait olan hiyeroglif yazısını da kullanmışlardır. Hititlerden kalan en önemli yazılı eserler anallardır. Anallar, kral tarafından Tanrı'ya hesap vermek için yazılan yıllıklardır. ! Hitit yıllıklarının incelenmesinde tarih hangi bilimlerden faydalanabilir? Hititler, Mezopotamya'dan aldıkları kanunlara eklemeler ve düzeltmeler yaparak Anadolu'daki ilk kanunları oluşturKadeş Antlaşması'nın Tableti muşlardır. Medeni hukuk ve ceza hukuku büyük gelişme göstermiştir. Hitit kanunları, hür vatandaşlara olduğu kadar kölelere de mülkiyet hakkı tanımıştır. Hititler döneminde Anadolu'da çok tanrılı bir din anlayışı hâkimdi. Hititler çevre kültürlerin tanrılarına da inanmışlardır. Bu nedenlerle Anadolu için "Bin Tanrı İli" denilmiştir. c.İyonyalılar Tarihte İyonya, İzmir ile Büyük Menderes Nehri arasındaki bölgeye verilen addır. Dorların baskısı sonucunda Akaların bir kısmı Yunanistan'dan Batı Anadolu'ya göç etmişler ve burada şehir devletleri kurmuşlardır. Bu şehir devletleri arasında siyasal birlik sağlanamamıştır. İyon şehir devletleri arasında en tanınmışları Efes, Milet, Foça ve İzmir (Smyrna)'dir. İyonyalılar özgür düşüncenin ve pozitif bilimlerin öncüsü olmaları yönüyle önem taşırlar. Felsefe, matematik ve tıp bilimlerinin temeli İyonya'da atılmıştır. İyonyalılar, saray ve tapınak mimarisinde gelişmişlerdir. canlandıralım TALES'E ANADOLU'YU SORDUK İyonya, filozofları ve bilim insanlarıyla ün salmış biri ülke. Düşünce özgürlüğünün var olduğu bu ülkede öğrencimiz Mehmet, matematik ve astronomi çalışmalarıyla tanınan Tales'i buldu ve sizler için kendisine aşağıdaki soruları yöneltti. Mehmet: Bize kendinizi tanıtıp çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Tales: MÖ 625'te Milet şehrinde doğdum. İyonya'da geometrinin ilk temsilcisiyim. Geometri eğitimimi Mısır'da Astronomi eğitimini de Babil'de aldım. Piramitlerin yüksekliğini gölgelerini ölçerek hesapladım. Gemilerin kıyıdan ne kadar uzakta olduklarını ölçebilmek için geometrik yöntemler geliştirdim. Küçükayı takımyıldızını keşfettim. Ayrıca depremin nedenleri hakkında teori de geliştirdim. Bana göre geminin dalgalar üzerinde hareket edişine benzer bir biçimde, karalar su üstünde yüzer ve bu nedenle depremler oluşur. Güneş tutulmasını bilimsel olarak açıkladım. Mehmet:Anadolu hakkında bize neler söylemek istersiniz? Tales: Anadolu'yu birçok kavmin istila etmesine rağmen güvenli, ekonomik yönden gelişmiş, değişik kültürlerin buluşma noktası olan bir ülke olarak görüyorum. Mehmet: Kral Yolu hakkında neler düşünüyorsunuz. Tales: Kral Yolu Lidyalılar tarafından yapılmıştır. Batı Anadolu'dan başlayıp Mezopotamya'ya kadar uzanmıştır. Bence bu yol ticari öneminden daha çok kültürel öneme sahiptir. Çünkü Mezopotamya ve Anadolu uygarlıkları bu yol aracılığı ile birbirlerini etkilemişler ve ilerleme kaydetmişlerdir. Mehmet: İyonya'nın her yönden gelişmesinin nedenleri nelerdir? Tales: İyonya'nın Asya'dan gelen ticaret yollarının bitiş noktası olması, İyonya'da özgürlüğün daha fazla olması, bu bölgenin ekonomik olarak gelişmiş olması kültürel açıdan gelişmeye katkı sağlamıştır. Mehmet: Kolonicilik nedir? İyonyalılar niçin deniz ticaretine yönelmiştir? Tales: Bir ülkenin kendi sınırları dışında ekonomik, sosyal, siyasal nedenlerle ele geçirip yönettiği şehirlere koloni denir. Biz İyonyalılar kolonilerimizi vatan olarak görmeyiz. İyonya şehirlerinin sahilde olması ve Lidyalıların kara ticaretinde ilerlemeleri bizleri denizciliğe yöneltti. Mehmet: Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Tales: Ben teşekkür ederim. ?cevaplayalım Ticaret, İyonya'da hangi alanlardaki gelişmeleri etkilemiştir? 57 d. Urartular(MÖ 900- MÖ 600) Urartu Devleti, Doğu Anadolu'da Asya kökenli Hurriler tarafından kurulmuştur. Urartuların merkezi Tuşpa (Van)'dır. Asurlular, MÖ 743 tarihinde Tuşpa'yı kuşatınca Urartu egemenliğine büyük bir darbe vuruldu. Aynı dönemde de kuzeyden Kimmerlerin saldırıları başladı. Bu nedenlerle Urartular MÖ 8. yüzyıl sonlarında Van Gölü yöresine çekilmek zorunda kaldılar. Urartular sık sık Asurluların istila ve baskınlarına uğramıştır. Böylece hem Urartu medeniyeti zarar görmüş hem de bu dönemde sık meşe ormanlarıyla Van Kalesi kaplı Van yöresi tahrip edilmiştir. Nitekim Asur kralının diktiği kitabe üzerindeki “Güzel fidanlıkları dağıttım, üzüm bağlarını geniş ölçüde tahrip ettim, sazlık kadar sık ormanları kestirdim…” ibaresi bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Kimmer akınlarıyla sarsılan Urartu Devleti'ne MÖ 600'de Medler son vermiştir. Savaşçı bir toplum olan Urartular; maden işlemeciliği, kaya oymacılığı, kabartma sanatı resim, gibi sanat dallarında ileri bir düzeydeydi. Urartuların en önemli ekonomik etkinliği hayvancılıktı. Doğu Anadolu’da Van Gölü çevresinde ileri bir uygarlık kuran Urartular, kaleler, su kanalları ve su bentleri yapmışlardır. Hatta günümüzde bile varlığını koruyan gelişmiş bir sulama KİBELE ve şehir içme suyu sistemi kurmuşlardır. Çiftçilikle uğraşan Friglerin bereket tanrıçası Kibele'dir. Frigler, Kibele'yi ana tanrıça kabul ederlerdi. Frig inancına göre, Kibele her yıl sonbaharda sevgilisi Attis'i ölüme teşvik eder, Attis'in ölümü ile tabiat da ölürdü. Attis, ilkbaharda yeniden dirildiğinde Kibele ile buluşurdu. Kibele ile Atttis'in buluşmasıyla tabiat yeniden dirilirdi. Nazmi Özçelik, İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı, s. 110. e. Frigyalılar (MÖ 800– MÖ 676) Frigler, ilk siyasi birliklerini MÖ 750'li yıllarda kurmuşlardır. Friglerin bilinen ilk kralı Gordios'tur. Ülkenin başkenti Gordion, adını Kral Gordios'tan almıştır. MÖ 700 yılına doğru, Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu'ya giren Kimmerlerin saldırıları sonucunda Frig ülkesi tamamen tahrip olmuştur. Bu nedenle batıya çekilen Frigler, önce Lidyalıların, daha sonra da Perslerin egemenliğine girmişlerdir. Frigler çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmışlar, tarımı korumak ve geliştirmek için özel kanunlar ve kurallar koymuşlardır. Yapılan kanunlarda tarımla ilgili ağır cezalar öngörülmüştür. Bu kanunlara göre, öküz kesenin ya da saban kıranın cezası ölümdür. Friglerin yazı sistemi ve dilleri tam olarak çözülememiştir. Ancak Frig dilinin Hint-Avrupa kökenli olduğu tahmin edilmektedir. Frig edebiyatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Fakat ilk hayvan hikâyelerinin (fabl) kaynağı olarak kabul edilmişlerdir. Frig sanatının ve mimarisinin en önemli örnekleri Gordion ve Midas şehirlerindeki kayalar içine oyulmuş sığınaklardır. Frigler, evlerini dikdörtgen biçiminde yapmışlar, temellerinde taş, üst kısımlarında kerpiç kullanmışlardır. Üzerlerinde hayvan figürleri olan çanak, çömlekler yapmışlardır. Maden işçiliğinde, ağaç oymacılığında, nakış işlemeciliğinde, dokumacılıkta ileri gitmişlerdir. Frigyalıların başkenti Gordion- Ankara 58 R A K MARMARA DENİZİ A Alacahöyük FRİGLER Truva Hattuşaş (Boğazköy) Gordion L Midilli Z İ N E D İ D Y Efes Milet K A Tuşpa (Van) R T U L A R Konya I L A R Karaman Kargamış Ninova Halpa Ugarit (Halep) Asur E L İ K YA D E N İ Y A L R Z KIBRIS Kadeş U Girit A S U R L U L A R İ Rodos A R E G E D E N İ Z İ İzmir U Kaniş (Kültepe) Sardes Babil S Biblos (Cebel) Tır (Sur) M I S I R 0 100 200 300 400 Km Lidyalılar Urartular Frigler 8.Harita: Anadolu'da , Frigler, Lidyalılar, Urartular f. Lidyalılar(MÖ 687-MÖ 546) L i d y a l ı l a r, MÖ 1200'lerde Anadolu'ya gelmişlerdir. Gediz ve Küçük Menderes vadileri arasında kalan bölgede yaşamışlardır. Lidya Devleti Kral Giges tarafından Friglerin ve Urartuların son dönemlerini yaşadığı sıralarda kurulmuştur. Devlet merkezi Sardes (Sard) şehridir. Pers saldırılarına dayanamayan Lidya Devleti, MÖ 546 yılında yıkılmıştır. Ticaret faaliyetleriyle zenginleşen Lidyalılar, Anadoluda ücretli askerlik sistemine dayalı bir ordu kurmuşlardır. Lidya ordusu istenilen düzeyde teşkilatlanamadığından askerî açıdan yetersiz kalmıştır. Bu durum Lidyalıların yıkılmasında etkili olmuştur. Lidya Devleti, feodal bir sisteme dayanmıştır. Kralın yanında tüccar ve toprak sahiplerinden oluşan seçkin bir Lidya parası zümre vardır. Kırsal alandaki halk, büyük toprak sahiplerinin arazilerinde ücretsiz olarak çalışmıştır. Kara ticaretine büyük önem veren Lidyalılar, Sardes'ten başlayarak Mezopotamya'ya kadar uzanan Kral Yolu'nu yapmışlardır. Kral Yolu üzerinden yapılan ticaret sayesinde Doğu ile Batı kültürleri arasında etkileşim artmıştır. Lidyalılar, MÖ 700'lü yıllarda mal takasına dayalı ekonomiden paraya dayalı ekonomiye geçişi sağlamışlardır. Uygarlık tarihine yaptıkları en önemli katkı tarihte ilk defa parayı kullanmalarıdır. Bunun sonucunda ticarette kolaylık ve akıcılık sağlanmıştır. 59 10.EGE VE YUNAN UYGARLIĞI Ege ve Yunan uygarlığı, Ege Denizi'ndeki adalar, Yunanistan, Makedonya, Trakya, Batı ve GüneyBatı Anadolu'da yaşayan toplulukların meydana getirdiği bir uygarlıktır. yorumlayalım 1. Aşağıdaki haritaya göre Yunanistan’ın coğrafi konumu ile Yunanlıların deniz ticaretine yönelmeleri arasında nasıl bir ilişki kurulabilir? 2. Yunan uygarlığının gelişmesinde deniz ticaretinin etkisi neler olabilir? İL Lİ RY A T A H M K E D O N R A K Y A Bizantion YA Pennthos Pella Taşoz Kios Halkidiko an ya Gökçeada E Larissa O T E S E LYA a G si S Halkis Lidya Manisa D ia E a Andros Konn Miken D Milet Kar ya Halikarnas Kaunos Naksos Lakonya İstanköy İyonyalıların yaşadığı bölgeler K Nikarya İ Paros Melos A İ Z Tenos PELOPONNES M e s e n y a Sparta Atina ve müttefikleri Efes Sisam Argos Perslerin müttefikleri İyonya N Arkadya Arkadya Sardes Sakız tik Megara Atina s Pylos Pergamon Skiros o li s At Ahhaayyaa A E kri vb Keralonya Zakintos Lo n a Etolya ni a E ar Misya Midilli E Dolopia Ak Tr u v a Assos E Korkira ne İR Limni ag E Abidos M P Kafke E Knidos Rodos N İ Z Tarafsız bölgeler Perslerin egemenlik bölgesi 0 100 200 300 km G İ R İ T 9. Harita: Ege ve Yunan uygarlığı MÖ 2000'den itibaren Eski Yunan'da ve Ege'de polis adı verilen şehir devletleri (Atina, Isparta, Korint , Larissa, Megara gibi.) ortaya çıkmıştır. Şehir devletlerinin merkezinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı. Herhangi bir tehlikeye karşı şehirlerin etrafı surlarla çevrilmiştir. Bu şehirlerde yaşayanlar, tarıma elverişli toprakların azlığı, nüfus artışı, ticaret vb. nedenlerle Ege, Karadeniz ve Akdeniz'de koloniler kurmuşlardır. Ege ve Yunan uygarlığı, koloni faaliyetleri ve kolay ulaşım imkânlarıyla Batı ile Ön Asya arasındaki sosyal, siyasi ve kültürel ilişkilerin gelişmesini sağlamıştır. Bu uygarlık ileri seviyedeki Mısır, Mezopotamya ve Tarihî Korint şehri kalıntıları (Yunanistan) Anadolu uygarlıklarıyla etkileşimde bulunmuştur. Ayrıca Yunan uygarlığı, Büyük İskender'in fetihleri sonucu Asya kültürleriyle kaynaşarak Helenistik kültürü meydana getirmiştir. Yunan uygarlığı, daha sonraki dönemde ortaya çıkan Roma uygarlığının da temelini oluşturmuştur. Ege ve Yunan uygarlığı, Girit, Miken ve Yunan olmak üzere üç dönemde ele alınmaktadır. 60 MÖ 3500 MÖ 2000 MÖ 1200 MÖ 337 a. Girit (MÖ 3500-MÖ 1200) Ege uygarlıklarının ilki Girit Adası’nda kurulmuştur. Girit en parlak dönemini MÖ 24001400 tarihleri arasında yaşamıştır. En önemli yerleşim yeri Knossos'tur. Girit Krallığı’na MÖ 1200 yıllarında Dorlar son vermiştir. Girit uygarlığında balıkçılık, avcılık ve tarım ile ticaret, gemicilik ve deniz ulaşımı gelişmiştir. Girit'in Ege'den Akdeniz'e uzanan deniz yolu üzerinde bir uğrak yeri olması Girit kültürünün çevre kültürlerle yakın ilişki içinde olmasını sağlamıştır. b. Miken (Aka) (MÖ 2000-MÖ 1200) MÖ 2000 yıllarında Mora Yarımadası'na ulaşan Akalar, Miken şehrini kurdular. MÖ 1400 yıllarında Mora'nın tamamını ele geçirdiler. Çanakkale Boğazı'na sahip olmak için Truvalılarla savaştılar. Akaların egemenliğine MÖ 1200 yıllarında Yunanistan'a giren Dorlar son verdi. c. Eski Yunan (MÖ 1200–MÖ 337) Akaların egemenliğine son vererek Yunanistan ve Ege adalarını ele geçiren Dorlar, “polis” adı verilen şehir devletleri kurdular. Atina, Sparta, Korint, Tebai bu şehir devletlerinin en önemlilerindendir. Bu devletler Yunanistan’ı ele geçirmek isteyen Perslere karşı başarılı oldular. Pers savaşlarından sonra Atina ile Sparta arasında savaş başladı. Peleponnes Savaşları olarak bilinen bu savaşlardan Isparta üstün çıktı. Bu durum Büyük İskender’in Yunanistan’ı ele geçirmesine kadar sürdü. Şehir devletlerinin hüküm sürdüğü Yunanistan’da halk siyasi haklara sahip olan yurttaşlar, siyasi hakları olmayan özgür yurttaşlar, toprağa bağlı hiçbir hakkı olmayan köylüler ve köleler olmak üzere sınıflara ayrılmıştı. Sınıflar arası mücadeleden dolayı sosyal yaşama yönelik birtakım hukuki düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan biri Dragon tarafından yapılan kanunlardır. Dragon Kanunları, soyluların keyfî yönetimini orta sınıf lehine düzenlemiştir. Eski Yunanlılarda, Solon Kanunları ile köleliğin ve doğuştan soyluluğun kaldırılması, Kleistenes(Klistenes) tarafından yapılan düzenlemelerle halk meclisinin önemli bir kurum hâline getirilmesi ve sınıf farklılığının ortadan kaldırılması demokrasi anlayışının gelişmesini sağlamıştır. Çok tanrılı bir dine inanan Eski Yunanlılarda tanrılar, insan şeklinde ve ölümsüz olarak düşünülmüştür. Bu düşünce onları, tanrıların heykellerini yapmaya yöneltmiştir. Böylelikle Eski Yunanlılarda heykel sanatı ve mimarî gelişmiştir. Eski Yunan mimarisine Knossos Sarayı örnek gösterilebilir. Eski Yunanlılar başlangıçtan itibaren üzeri bitki ve hayvan motifi, insan figürü ile bezenmiş vazolar yapmışlardır. Bu vazolar, Yunan sanat anlayışı, dinî ve günlük yaşam hakkında önemli bilgiler vermiştir. Yunan uygarlığı tarih, tıp, aritmetik, geometri, astronomi ve felsefe alanlarında da öne çıkmıştır. Yunan felsefesinin ilk temsilcileri Sokrates (Sokrat), Platon (Eflatun) ve Aristoteles (Aristo)'dur. Eski Yunanlılar MÖ VII. yüzyıl başlarına doğru Fenike alfabesini alarak geliştirmişlerdir. yorumlayalım OLİMPİYATLAR Yunanistan’da dinî törenlerde ve bayramlarda tanrılar adına ilahi okunur, müzik eşliğinde danslar yapılır, spor yarışmaları düzenlenirdi. Yarışmalarda birinci gelenin başına zeytin dalından bir çelenk konur ve heykelinin yapılmasına izin verilirdi. Bu bayramların en önemlisi Yunanistan’ın her tarafından gelen sporcuların katılımıyla Olimpiya Dağı’nda yapılan olimpiyatlardır. Olimpiyat oyunları ilk kez MÖ 776 yılında düzenlendi. Bu tarihten itibaren dört yıllık aralıklarla düzenlenmeye devam edildi. Yunanların yılları sayma yöntemleri bu oyunlar üzerine kurulmuştu. İki oyun arasına bir "Olimpiad" denirdi ve buna göre tarih belirlenirdi. Modern olimpiyat oyunlarının aksine, bu antik olimpiyat oyunlarına yalnızca Yunanca konuşan özgür, genç ve erkek sporcular katılabiliyordu. Daha sonraki dönemlerde kadınların binicilik yarışmalarına katılmalarına müsaade edilmeye başlandı. Deniz aşırı yerlere kurulmuş koloni şehirlerinden de katılım kabul ediliyordu. Herhangi bir oyun içinde yer alabilmek için bir kişi öncelikle seçmelere katılmak, ardından adını yetkili kişiye yazdırmak zorundaydı. Yarışmalara katılmadan önce her bir yarışmacının Zeus heykeli önüne geçerek en azından 10 ay boyunca eğitim görmüş olduğuna ve hiçbir hile yapmayacağına dair ant içmesi gerekiyordu. A ’dan Z ’ ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi, s.172-173 ’ten yararlanılmıştır. ?cevaplayalım Eski Yunan'da olimpiyatlarla dinî inanış arasında nasıl bir ilişki vardır? 61 d. İskender İmparatorluğu (MÖ 359- MÖ 323) Makedonya Kralı II. Philip (Filip), Yunan şehir devletlerini birleştirerek Helen birliğini kurmuştur. Büyük İskender, babası II. Philip'in öldürülmesinin ardından Helen birliğinin başına geçmiştir. Çıkan ayaklanmaları bastıran İskender, bütün Yunan şehir devletlerini Makedonya Devleti'ne bağlamıştır. Ülkede istikrarı sağlayan İskender, MÖ 334'te Makedonyalı ve Yunanlılardan oluşan 35 bin kişilik ordusuyla Asya Seferi'ne çıkmıştır. yorumlayalım Aşağıdaki haritaya göre İskender'in Asya Seferi'nin sonuçları neler olabilir? AV R U PA SOGDİYON İSKİTLER HARE I N AR E İZ BİZANS İ Pella ĞL D T R A K YA DA R AS KARADENİZ A FK Z KA A T İ R H İ K S E L M A S A G E T L E R ARAL GÖLÜ Ankyra (Ankara) LİDYA FRİGYA Kapadokya Sardes Efes Milet M Tuşpa (Van) ED YA İ H KARYA KİLİKYA Şam TA R İA PARTYA R A P E R S YA AKDENİZ BAK A NY İ R KA Babil Karmania N Persepolis (Kirman) HİNDİSTAN Pasargad Gazze Ammon Menfis M I S I R Teb A R A B İ S T A N 0 300 600 900 1200 Km İskender İmp. sınırları İskender'e bağlı devletler İskender'in geçtiği yollar 10.Harita: İskender İmparatorluğu İskender, Çanakkale Boğazı üzerinden Anadolu'ya geçerek Persleri Granikos ve İssos savaşlarında yenilgiye uğratmış, Suriye'yi ve Mısır'ı ele geçirmiştir. Bir süre bu bölgede kaldıktan sonra Asur ülkesine yönelmiş, bütün Mezopotamya'yı egemenliği altına almıştır. Hayber Geçidi'ni aşarak Hindistan'a girmiştir. Askerlerin isteksizliği ve yorgunluğu üzerine Babil'e geri dönmüştür. İskender 33 yaşındayken hayatını kaybetmiştir. Onun ölümünden sonra ülke İskender'in generalleri arasında paylaşılmıştır. İmparatorluk toprakları üzerinde üç krallık kurulmuştur. Bunlar; GORDİON DÜĞÜMÜ Mısır'da kurulan Ptolomeler, Makedonya'da AntiMÖ 334’te İskender, Gordion'a gelir. Bir gonitler ve Anadolu'dan Hindistan'a kadar uzanan efsaneye göre, “Gordion düğümünü topraklarda ise Selevkoslardır. Selevkos Krallığı'nın (halatların öküz arabasına bağlanarak parçalanmasıyla Anadolu'da Pontus, Kapadokya, gerdirilmesi ve uçlarının görünmemesiyle Bitinya ve Bergama krallıkları ortaya çıkmıştır. oluşan düğümü)” çözen kişinin Asya’ya İskender, ülkeyi Perslerde olduğu gibi satraplıkhâkim olacağı söylenmektedir. Efsaneyi lara bölmüştür. Doğudaki satraplıkların başına Persbilen ve hızlı bir çözüm yolu kullanan leri, batıdaki satraplıkların başına Makedonyalıları İskender, kılıcıyla halatı bir hamlede kesip geçirmiştir. Ancak askerî yönetimle sivil yönetimi düğümü yok eder. Böylelikle Asya’ya, hâkim birbirinden ayırmıştır. Pers sarayının protokol kuralolabileceği inancının halk arasında larını benimsemiştir. Merkezî bir vergi toplama sisteyayılmasını sağlar. mi oluşturmuştur. www.pto.org.tr 62 İskender'in kurduğu İskenderiye gibi şehirler, zamanla birer kültür ve ticaret merkezi hâline gelmiştir. İskender'in Asya'ya yönelik faaliyetleri, batı ve doğu kültürlerinin karışmasıyla yepyeni bir kültürün ortaya çıkmasını sağladı. Bu yeni kültüre Helenistik kültür, bu kültürün ortaya çıktığı yaklaşık üç yüz yıl devam eden (MÖ 330-MÖ 30) döneme Helenistik Dönem denilmiştir. Bergama-İzmir ?cevaplayalım Helenistik uygarlık hangi kültürlerin etkileşimi sonucunda ortaya çıkmış olabilir? yorumlayalım PARŞÖMEN Bilgi çağı olarak adlandırılan günümüzde, kitap okuma ve kütüphaneye gitme alışkanlığının az olduğuna dikkat çekilirken eski çağlarda birçok kütüphanenin var olduğu tespit edilmiştir. Yapılan araştırmalar eski çağların en önemli kütüphanesinin Asurlular tarafından Ninova’da kurulduğunu ortaya koymuştur. Asurluların yazıyı kil tabletler üzerine kaydederek bu tabletlerin her birinden ikişer tane oluşturmak suretiyle kilden yapılmış zarf arasında sakladıkları anlaşılmıştır. Bu dönemde üzerine yazı yazılan diğer önemli nesne ise Mısır ’da yetişen bir bitkiden elde edilen papirüstür. İlk Çağda Anadolu’da da kültür- sanat merkezi olan kentlerde ünlü kütüphaneler vardır. Bunların en ünlüsü de Bergama Kütüphanesi’dir. 200 bin kitapla donanmış Bergama Kütüphanesi İskenderiye Kütüphanesi ile rekabet içindedir. Öyle ki İskenderiyeliler, Bergama kenti bu yarışı kazanmasın diye papirüs ihraç etmeyi yasaklamışlardır. Bunun üzerine hayvancılıkla uğraşan Bergamalılar keçi derisinden kâğıt elde etmişlerdir. Bergama’nın antik söylenişi Pergamon olduğundan bu kâğıda parşömen adı verilmiştir. Fakat parşömenin papirüsten farklı olarak çok ince olması ve kuruduğu zaman kıvrılması parşömenin kenarlarına tahta çakılmasına neden olmuştur. Böylece Codex (Kodeks) denilen ilk kitap oluşmuştur. ÖLÜM TANRISI HADES GİREMEZ Kuruluşu MÖ 4. yüzyıla kadar uzanan Asklepion Sağlık Merkezi, mitolojideki sağlık tanrısı Asklepieos’a adanarak yapılmış ve MS 5. yüzyıla kadar, ünlü bir tedavi merkezi olarak etkinliğini sürdürmüştür. Bergama'nın eski çağlarda önemli bir sağlık kenti olduğunu ispatlayan Asklepion'un giriş kapısı, bugün Viran Kapı olarak ayakta durmakta olup bu kapının üzerinde şu yazı yer almaktadır: "Bütün tanrılar adına kurulmuş bu kutsal yere, yalnız Ölüm Tanrısı Hades giremez!" Rivayetlere göre; yüzlerce yıl boyunca Asklepion'da kimse hayatını kaybetmemiş. Çünkü Asklepion Sağlık Merkezine gelen hastalar girişte muayene edilip tedavisi mümkün olmayan ölümcül hastalar içeri alınmamıştır. İçeri alınan hastalar, 650 metre uzunluğundaki kutsal yoldan yürüyerek, bugün bile içilebilen şifalı sudan içip yıkandıktan sonra hastalığın tedavisine başlanmıştır. Buluntulardan, ameliyatların da yapıldığı anlaşılan Asklepion'da ilaçla, bitkilerle, müzikle, su, çamur ve güneş banyolarıyla tedavinin yanında telkinle tedavinin uygulandığı anlaşılmıştır. Galenos gibi ünlü hekimlerin yetişdiği bilinen Asklepion'da tıbbın simgesi yılanlı sütun da yer almıştır. www.bergama.bel.tr ?cevaplayalım Yukarıdaki metinlerden yola çıkarak Bergama Krallığı'ndaki bilim ve kültür hakkında neler söyleyebilirsiniz? 63 11. ROMA UYGARLIĞI Britanya Arkeolojik araştırmalar, Apenin Yarımadası'nda bulunan İtalya'da uygarlığın Orta Taş Çağından itibaren başladığını ortaya koymuştur. Bu yarımada, MÖ 3000'lerde Yeni Taş Çağını yaşamış ve zaman içerisinde büyük göçler almıştır. İtalya'ya göç eden kavimlerin en eskileri İtaliklerdir. Daha sonra buraya Etrüskler gelmişlerdir. Bu göçler, Fenikeliler ile Yunanlıların kurdukları kolonilerle devam etmiştir. İtalya Yarımadası ve Akdeniz çevresinde kurulan büyük bir uygarlığa adını veren Roma şehri, MÖ 753 yılında Romulus tarafından kurulmuştur. Başlangıçtan MÖ 510 yılına kadar Roma, krallık ile yönetilmiştir. Krallık döneminde, kral ihtiyarlar meclisi tarafından teklif edilmiş, “kuria” adı verilen halk meclisi tarafından seçilmiştir. Kral senatoya karşı sorumludur. Germania Sarmatya Galya Alanlar Daçya D E Kilikya N Zİ K Nİ A DE Kapadokya Asia Sicilya R Bitinya İ İZ EN ED EG Mak ZA KARADENİZ Tra ky a a y edon ya Numidya aç Mauretania lm ya Sardinya HA Da İtal Hispania İ Z Suriye Me Partlar zo po tam ya Filistin Mısır 0 300 600 Roma İmparatorluğu Sınırları 900 11. Harita: Roma İmparatorluğu Roma toplumu patriciler, plepler ve köleler olmak üzere üç sınıfa ayrılmıştır. Patriciler, Romalı soylulardan meydana gelmiştir. Mülkiyet, devlet memuru ve asker olabilme hakkına sahiptiler. Sosyal yaşam açısından diğer sınıflarda yer alanlara göre daha rahattılar. Roma'ya sonradan gelip yerleşenler plepleri oluşturmuştur. Plepler, hiçbir siyasi hakka sahip değillerdir. Daha çok hayvancılık, tarım, ticaret vb. işlerle uğraşmışlardır. Köleler ise Roma'nın işgali altındaki ülkelerden getirilmişlerdir. patricilerin evlerinde hizmetçilik ya da uşaklık, tarlalarda işçilik ve kâhyalık gibi işler yapmışlardır. Hiçbir hakkı olmayan bu sınıf, efendisinin her istediğini yapmak zorunda kalmıştır. Eğlence maksadıyla vahşi hayvanlarla dövüştürülmüşlerdir. Sınıfsal ayrım yüzünden kötü şartlarda yaşayan köleler, zaman zaman yönetime karşı ayaklanmışlardır. MÖ 510 yılında krallık yönetimine son verilerek Cumhuriyet Dönemine geçilmiştir. Roma'da Cumhuriyet Döneminde devlet konsül adı verilen iki yüksek memur tarafından yönetilmiştir. Konsüller, bir yıllık süreyle görevlendirilmişlerdir. Konsüller birbirlerine ve senato adı verilen meclise karşı sorumluydular. Konsüllerin başlıca görevleri, orduya komuta etmek, gerektiğinde senatoyu toplantıya çağırmak, vergi sistemini düzenlemek ve vergilerin toplanmasını sağlamaktır. Cumhuriyet Döneminde Roma, genişleyerek İtalya Yarımadası'nı ve Akdeniz'in batısında bulunan yerleri hâkimiyeti altına almıştır. Daha sonra Makedonya, Suriye ve Mısır'ı zapteden Roma, Doğu Akdeniz'in fethini tamamlamıştır. Sınırların genişlemesinde düzenli Roma ordusunun etkisi büyüktür. Roma ordusu yaya ve atlı askerlerden oluşmuştur. Ordunun temelini lejyonlar (askerî birlikler) meydana getirmiştir. 64 Roma'nın geniş bir coğrafyaya hakîm olması, sosyal yapının ve düzeninin bozulmasına neden olmuştur. Patriciler zamanla zenginleşirken plepler ve köylüler yoksullaşmışlardır. Bu nedenle pleplerle patriciler arasında uzun süren çatışmalar ortaya çıkmıştır. Bu çatışmaların sonucunda plepler ile patriciler arasındaki sınıfsal farklılıkları ortadan kaldırmak için "On İki Levha Kanunları" adıyla bilinen hukuki düzenlemeler yapılmıştır. On iki levha kanunlarının toplum ve Pleplere de memur ve asker olma hakkı devlet hayatına yansımaları neler olabilir? tanınmıştır. Buna benzer düzenlemelerle Roma hukuku birçok devlete örnek olmuştur. Roma'da çıkan sınıfsal çatışmalara dıştan gelen saldırılar da eklenince bu durumdan yararlanan bazı komutan ve konsüller yönetimi ele geçirmek istemişlerdir. Bunlardan bir tanesi de Julius Caesar (Sezar)'dır. Julius Caesar ile Roma'da Cumhuriyet Dönemi sona ermiştir. ! yorumlayalım JULIUS CAESAR Julius Caesar, MÖ 101 yılında Roma'da soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Yirmi yaşlarındayken siyasi nedenlerle Roma'dan kaçmak zorunda kaldı. Daha sonra Roma'ya dönen Caesar kırk bir yaşına geldiğinde, Roma'nın seçkin kişilerinden biri olmuştu. Dönemin ünlü generalleri ile anlaşarak kendisini konsül (devlet başkanı) seçtirtti. Galya (Fransa) valiliğini de üzerine aldı. Caesar'ın, Galya valisi olarak Roma'dan uzaklaşması senatonun işine geldiğinden bu duruma ses çıkarmadılar. Caesar'ın amacı, Galya'da kendine bağlı bir ordu kurmak ve Roma'nın üzerine yürüyerek diktatör olmaktı. Konsüllük süresi bir yıl sonra bitince Caesar Galya'ya gitti ve sekiz yılda bütün Galya'yı Roma İmparatorluğu sınırları içine kattı. MÖ 50'de Caesar ordusuyla, Roma üzerine Ceasar'ın Heykeli yürüyüşe geçti. Caesar'ın bu hareketi kısa süre içinde bütün Roma İmparatorluğu'na yayılarak, bir iç savaş hâline geldi. Savaşı kazanan Caesar, Roma'ya hâkim oldu. Caesar, kendisini senatoya önce bir, sonra on yıllığına ve aradan çok geçmeden de, ömür boyunca diktatör seçtirtti. Ayrıca Caesar'ın toprak reformu, eyaletlerde koloniler kurulması gibi yoksullar yararına aldığı önlemler senatonun tepkisini çekti. Sonunda, soylular Caesar'ı öldürmek için gizli bir örgüt kurdular. Bu örgüte, Casear'ın evlatlığı bazı kaynaklara göre de öz oğlu Brütüs de girmişti. Caesar, senatoda, suikastçılar tarafından öldürüldü. Suikastçılar Caesar'ın ölümünden halkın sevinç duyacağını sandılar. Fakat Roma halkı bu durum karşısında umulanın aksine ayaklandı. Bunun üzerine Caesar'ın katilleri Roma'dan kaçtılar ama peşleri bırakılmadı. Bunlardan, Caesar'ın çok sevdiği Brütüs, Makedonya'da yakalanacağını anlayınca intihar etti. Sabahat Atlan , Roma Tarihinin Ana hatları, s.135-176'dan yararlanılmıştır. ?cevaplayalım Ceasar'ın öldürülmesine halkın tepki göstermesinin nedeni ne olabilir? Roma'da MÖ I. yüzyılın sonlarında Cumhuriyet Dönemi sona ermiş ve MÖ 27 yılında Oktavianus (Oktavyanus)'a Augustus (Agustus) unvanı verilerek “İmparatorluk Dönemi” başlamıştır. Bu dönemde iç güvenlik sağlanarak halkın refah seviyesi yükseltilmeye çalışılmıştır. Ancak III. yüzyıldan itibaren Roma İmparatorluğu gücünü kaybetmeye başlamıştır. Merkezî otoritenin zayıflaması, Kavimler Göçü, savaşların uzun sürmesi ve iç karışıklıklar gibi nedenler imparatorluğun 395 yılında ikiye bölünmesine 65 neden olmuştur. Bu bölünme sonucunda Başkenti Roma olan Batı Roma İmparatorluğu ile başkenti İstanbul olan Doğu Roma İmparatorluğu kurulmuştur. 476 yılında kuzeyden gelen barbar kavimlerinin saldırılarıyla Batı Roma yıkılmıştır. Romalılar ilk dönemlerde tarım ve hayvancılıkla uğraşmışlardır. Zamanla Akdeniz ve çevresinin Roma egemenliğine girmesi Roma'nın zenginleşmesini sağlamıştır. Yapılan yollar sayesinde ticaret gelişmiştir. yorumlayalım ROMALININ BİR GÜNÜ Romalılar erken kalkarlardı. Sabah kahvaltısı, Romalılar için pek önemli sayılmazdı. Evin beyi kahvaltıdan sonra çalışma odasına geçerdi. Sabahın en önemli olayı himaye edilenlerin hamilerine saygılarını sundukları ve çeşitli isteklerini dile getirdikleri “selamlama ziyareti” idi. Sonrasında ise genellikle villanın ön tarafında yer alan dükkânlarına uğrarlardı. Çocukların eğitimi okuma, yazma ve hesap yapma becerilerinin geliştirilmesinden ibaretti. 16 yaşından sonra hitabet eğitimi verilirdi. Evin çocukları okuldan eve geldiklerinde ya hafif bir şeyler yer ya da villalarının bahçelerinde hemen oyuna dalarlardı. Evin hanımı ise kahvaltıdan sonra uzun süren bir makyaj yapar, daha sonra arkadaşlarına giderdi. Öğle yemeği buğday veya arpa ekmeği, et veya balık, sebze ve peynir gibi hafif yiyeceklerle geçiştirilirdi. İçecek olarak da su, ballı su içilirdi. Öğleden sonra dinlenmede geçen süreye “siesta” adı verilirdi. Romalılar siesta ile hem sıcaktan korunur hem de egzersiz ve banyoyla geçirilecek olan öğleden sonraya hazırlanırlardı. Hamamlar, Romalıların günlük hayatında önemli yer tutan mekânlardı. Sadece temizlik için Roma'da eğlence hayatını tasvir eden temsilî resim değil sosyal, kültürel ve eğitim faaliyetlerinin yapıldığı bir kulüp şeklinde düzenlenmişti. Okumak, dinlenmek, gezinmek, müzik resitalleri dinlemek ve sohbet için odalar ayrılmıştı. Hamamdan sonra çeşitli tahta oyunları oynanırdı. Romalılar oyundan başka, gladyatör yarışlarını, vahşi hayvan avlarını, at ve araba yarışlarını izlerlerdi. Kültüre düşkün olanlar ise tiyatroya gitmeyi, müzik dinlemeyi ve kitap okumayı tercih ederlerdi. Birçok kültürde olduğu gibi Roma kültüründe de akşam yemeği önemli bir yere sahipti. Mutfak çalışanları misafirlerin statülerine göre sade ya da gösterişli yemekler hazırlarlardı. Misafirlere yemek servisi köleler tarafından yapılırdı. Yemekte oturma düzeni sosyal statüye göre belirlenirdi. Yemek sonrasında düzenlenen eğlencelerden bazıları müzik, okuma, dans ve akrobasi gösterileri idi. www.if.sakarya.edu.tr ?cevaplayalım 1. Yukarıdaki metne ve resme göre Roma’da sosyal yaşam statülere göre nasıl değişiklik göstermiştir? 2. Eski Roma’daki ve günümüzdeki günlük yaşam arasında ne gibi benzerlikler ve farklılıklar vardır? Roma uygarlığı, mimari ve sanatsal açıdan büyük bir gelişme göstermiştir. Romalılar, Yunan tiyatrolarına yeni bir boyut kazandırmıştır. Çeşitli yarışlar ve gösteriler için kullanılan amfi tiyatrolar, hayvan ve insan dövüşlerinin yapıldığı bir alan olarak kullanılmaya başlanmıştır. 66 Yapılarda kemerli ve kubbeli yapım tekniği büyük ölçüde geliştirilmiştir. İç mekânı ön plana çıkaran ve anıtsal bir yapı özelliği kazandıran bir üslup benimsenmiştir. Romalıların geliştirdikleri mimari üslup günümüze kadar varlığını korumuştur. Agustus Tapınağı, Roma Hamamı, Aspendos Tiyatrosu, Valens (Bozdoğan) Su Kemeri Romalılardan günümüze ulaşan eserler arasındadır. Romalılar, çok tanrılı inanca sahip olup Yunan tanrılarını benimsemişlerdi. Tanrılarını insan şeklinde düşünmüşlerdi. Hristiyanlık, 313 yılında serbest bırakılmış, 381'de de devletin resmî dini hâline getirilmişti. Latince konuşan Romalılarda edebiyat Yunan edebiyatının etkisinde gelişmiştir. Romalılar, özellikle tarih yazıcılığı ve hitabet sanatında büyük gelişme göstermişlerdir. Doğu Roma İmparatorluğu Döneminde İstanbul, kültür ve sanat merkezi hâline getirilmiştir. Bunun yanında, İskenderiye, Efes, Antakya, Atina da birer kültür merkezi olmuştur. Doğu Roma sanatının en önemli eseri Ayasofya'dır. Bunun yanında Aya İrini, Hora (Kariye Camii), Sergios ve Baküs, Efes'teki Meryem Ana kiliseleri ile Binbirdirek ve Yerebatan sarnıçları Doğu Roma Döneminin en önemli sanat ve kültür değerleridir. Doğu Roma İmparatorluğu, aynı zamanda Bizans İmparatorluğu olarak da bilinmektedir. Bu devletin en parlak dönemi Justinianus (Justinyen) Dönemidir (527-565). Bizans Büyük Selçuklu Devleti'yle Malazgirt Savaşı'nı, Türkiye Selçuklu Devleti'yle de Miryokefalon Savaşı'nı yapmıştır. Her iki savaşta da aldıkları yenilgilerle Anadolu'da Türk Yerebatan Sarnıcı hâkimiyetine engel olamamışlardır. Doğu Roma, 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethiyle yıkılmıştır. Bizans'ta Batı Roma'dan farklı olarak ülke “thema” adı verilen eyaletlere bölünmüştür. Bu eyaletlerde bulunan kalelerde ise tekfur adı verilen valiler görevlendirilmiştir. Latin kültürü yerine Helen kültürünü benimseyen Doğu Roma, Hristiyanlığın Ortodoks mezhebini ve resmî dil olarak da Grekçeyi benimsemiştir. AYASOFYA İmparator Justinianus hiçbir devirde görülmemiş ve görülmeyecek bir ibadethane yapmak için harekete geçti. 532 yılında yapılmaya başlanan, Hıristiyanlık âleminin bu en büyük kilisesi beş yılda tamamlanarak, 537’de merasimlerle açıldı. İmparator hiçbir masraftan kaçınmayarak devlet hazinesini mimarların önüne saçtı. Kubbe inşaatı Roma mimarisine göre geliştirilmiştir, Ancak Ayasofya’daki gibi dikdörtgen bir mekan ortasında, dev ölçüde bir merkezi kubbe yapımı, mimarlık tarihinde ilk kez deneniyordu. Justinyen devrinde Ayasofya bir zevk ve gösteriş ürünü olarak ortaya çıkmıştı. Sonraki devirlerde ise bir efsane ve sembol olarak kabul edilmiştir. Ayasofya 6. yüzyıla ait dev bir Bizans eseri olmakla be-raber, daha önce örneği Ayasofya olmayan, sonraki devir-lerde de taklit edilmeyen Roma mimari geleneğine bağlı bir “Deneme” dir. Dış ve iç görünüşteki tezat ve iri kubbe Roma’nın mirasıdır. Dış görünüş zarif değildir. Bunun tersine iç görünüm saray gibi görkemlidir, göz alıcıdır. Bazilika etrafını çevreleyen yüksek binaları ile büyük bir dinî merkez olarak gelişmişti. Eşsiz mimarisine rağmen yapının hayati önemde hataları vardı. Bu nedenle Ayasofya her devirde hazineler dolusu paralar hacanarak ayakta tutulabilmiştir. www.istanbul.gov.tr. 67 ölçme ve değerlendirme A) Aşağıda verilen çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız. 1) Tarih öncesi çağların sırasıyla yaşandığı bir höyükte yapılan kazılar neticesinde tarih öncesi çağlara ait eşyalar bulunmuştur. Üst katmandan başlayarak bu höyükte sırasıyla hangi maddelerden yapılmış eşyalara rastlanır? A) Toprak-Taş-Maden B) Maden-Toprak-Taş C) Toprak-Maden-Taş D) Maden-Taş-Toprak E) Taş-Toprak-Maden 2) Uygarlıkların oluşmasında farklı kültürlerin etkileşimi önemli bir yere sahiptir. Fenikeliler deniz ticareti yoluyla alfabeyi Batıya taşıyarak Latin ve Yunan alfabelerinin oluşmasında etkili olmuştur. Büyük İskender’in Asya Seferi sonucunda Doğu ve Batı kültürlerinin kaynaşmasıyla Helenistik uygarlık doğmuştur. Çin uygarlığının oluşmasında ise Çin’e göç eden Türklerin de etkisi olmuştur. Buna göre kültürlerin yayılmasında aşağıdakilerden hangisi en az etkili olmuştur? A) Savaşlar B) Göçler C) Ticaret D) Yazı E) Posta Teşkilatı 3) İlk Çağ uygarlıklarında “din” olgusu aşağıdaki alanlardan hangisinde en az etkili olmuştur? A) Yönetim B) Hukuk C) Edebiyat D) Mimari E) Ticaret 4) Aşağıdakilerden hangisi İlk Çağa ait gelişmelerden biri değildir? A) İyonyalıların koloni kurmaları B) Haçlı Seferleri C) Mutlak krallıkların kurulması D) Kadeş Antlaşması E) Hristiyanlığın doğması 5) Hindistan’da kast sisteminin kurulmasında aşağıdaki düşüncelerden hangisi daha etkili olmuştur? A) Ülkenin çok geniş olması B) Millî birliği ve beraberliği sağlama düşüncesi C) Hint dinlerinin kast sistemini teşvik etmesi D) Arilerin kendilerinden kalabalık Hint halkını daha kolay yönetme düşüncesi E) Hindistan’da ekonomik sıkıntıların yaşanması 6) Bir bölgede yapılan araştırmalar sonucunda o bölgede yaşayan topluluklar ile ilgili aşağıdaki bilgilere ulaşılmıştır: ? Aynı dönemde yaşamış olan topluluklara ait eşyalar bulunmuştur. ? Bazı topluluklar maden ve topraktan yapılan araç gereç kullanmıştır. ? Bazı topluluklar sadece topraktan yapılan araç gereç kullanmıştır. ? Toplulukların devlet anlayışına sahip olmadığı görülmüştür. Bu bilgilere göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Devlet anlayışının olmayışının toplulukları geri bıraktığı B) Aynı dönemde yaşayan toplumların farklı araç gereçler yaptığı C) Geçmişteki insanların üretici olduğu D) Topraktan yapılan araç gereçlerin madenî araç gereçlerle birlikte kullanılabildiği E) Bazı toplumların sadece toprak araç gereç kullandığı 68 ölçme ve değerlendirme B) Aşağıdaki yargıların başına doğru ise (D) yanlış ise (Y) işareti koyunuz. ( ) 1. Mısır uygarlığı çevre uygarlıklardan etkilenmiştir. ( ) 2. Hz. İsa'nın doğumu ile Tarih Çağları başlamıştır. ( ) 3. Yunan şehir devletleri arasında siyasi birlik vardır. ( ) 4. İyonya kültürü bilimsel alanda büyük gelişme göstermiştir. ( ) 5. Antalya'daki Karain Mağarası ile İspanya'daki Altamira Mağarası aynı döneme ait yerleşim yerleridir. C) Aşağıdaki kavramları, eşleştiriniz. ( ) 1. İlk şehir devletleri ( ) 2. İlk köy yerleşimi ( ) 3. Kibele ( ) 4. Yazı ( ) 5. Güneş takvimi ( ) 6. Kast sitemi ( ) 7. İlk imparatorluk ( ) 8. On İki Levha Kanunları ( ) 9. Satraplık A. Yeni Taş Çağı B. Orta Taş Çağı C. Tunç Çağı D. Persler E. Akadlar F. Frigyalılar G. Mısırlılar H. Sümerler I. Roma J. Asurlular K. Hint D) Aşağıdaki cümlelerde boş olan yerlere uygun kelimeleri yazınız. 1. Hitit yıllıklarına ....................... adı verilir. 2. Tarihte bilinen ilk tek Tanrılı inanış ................................. görülmüştür. 3. Babillerin en ünlü hükümdarı ..................... 4. Tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmanın adı ……………………………. . E) 1. Türkiye toprakları tarih boyunca birçok kavmin istilâsına uğramış ve üzerinde birçok uygarlık kurulmuştur. Bunun sebeplerini açıklayınız. 2. Mezopotamya uygarlığının Anadolu uygarlığına etkileri neler olmuştur? 3.Roma uygarlığının günümüz uygarlığına katkıları nelerdir? 4.İlk Çağ deniz ve kara ticaretinde gelişen devletlerin uygarlık tarihi açısından ortak yönünü örneklerle kısaca açıklayınız. 5.Mısır bilimsel alanda gelişmesine rağmen hukuk alanında aynı gelişmeyi gösterememiştir. Bunun sebepleri neler olabilir? 6. Anadolu-Asur-Lidya-para-ticaret kavramlarını kullanarak bir paragraflık metin yazınız. 69 3. ÜNİTE 3. ÜNİTE: İLK TÜRK DEVLETLERİ 1. KONU: TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI 2. KONU: İSLAMİYET ÖNCESİ KURULAN TÜRK DEVLETLERİ 3. KONU: DİĞER TÜRK DEVLETLERİ VE TOPLULUKLARI 70 hazırlanalım 1. Türk adının hangi anlamlara geldiğini araştırınız. 2. Türklerin ana yurtlarından göç edişlerinde coğrafi şartların etkileri neler olabilir? 3. Türklerin ana yurdunun neresi olduğunu ve ana yurdun sınırlarını araştırınız? 4. Türk topluluklarının Avrupa'ya yaptıkları göçler Avrupa’nın siyasi yapısında hangi değişimlere yol açmış olabilir? 5. Orta Asya'da ve Avrupa'da kurulan Türk devletleri hangileridir? Araştırınız. ALTAY DAĞLARI-ORTA ASYA 71 1.KONU TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI TEMEL KAVRAMLAR TÜRKİSTAN BOZKIR GÖÇ KONARGÖÇER ANAYURT “Batıda Yüe-çileri ve 26 kavmi daha yendim. Yay çekebilen bütün kavimler tek bir aile gibi birleştiler.” Mete Hanın Çin imparatoruna yazdığı mektup Han Sülalesi Tarihi, s.61. düşünelim 1. Yukarıda yer alan görsele göre Orta Asya’nın coğrafi şartları Türklerin yaşamını nasıl etkilemiş olabilir? 2. Temel kavramlar size neleri çağrıştırmaktadır? 3. Yanda verilen söz Türk milletinin hangi özelliğini vurgulamaktadır? 1-Türk Adının Anlamı Türk adının hangi anlama geldiği konusunda birçok araştırma yapılmıştır. Türk adı Uygur metinlerinde “güç, kuvvet”, Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügati’t-Türk” adlı eserinde “olgunluk çağı”, eski Çin kaynaklarında “miğfer” anlamında kullanılmıştır. Ziya Gökalp ise Türk adının “türeli (töreli), kanun nizam sahibi” anlamına geldiğini belirtmiştir. Türk adından ilk olarak Çin yıllıklarında bahsedilmiştir. Bizanslılar, İranlılar ve Araplar ise VIII. yüzyıldan itibaren Türkçe konuşan ve boylar hâlinde yaşayan topluluklara Türk adını vermişlerdir. Türkiye adı VI. yüzyıldan itibaren Bizans kaynaklarında Orta Asya için kullanılan coğrafi bir terim olmuştur. Daha sonraki dönemde ise Türkiye ve Türkistan adı Türk hâkimiyet sahasının genişlemesine paralel olarak IX ve X. yüzyıllarda Volga Nehri’nden Orta Avrupa’ya kadar uzanan bölge için, XI. yüzyıldan itibaren Anadolu için kullanılan bir ad olmuştur. yorumlayalım ATATÜRK'E GÖRE TÜRK MİLLETİ •“Türk'ün saygınlığı, onuru ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet, esir yaşamaktansa mahvolsun daha iyidir.” • “Türk milleti, güzel her şeyi, her medenî şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. •“Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak kararlı bir şekilde yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Millî kültürümüzü çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.” •“Türkiye halkı yüzyıllardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı, yaşamın bir gereği olarak düşünmüş bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet bağımlı yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır.” Genelkurmay Başkanlığı, Atatürkçülük I, s. 49-52'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki sözlere göre Atatürk, Türk milletinin hangi özelliklerine vurgu yapmıştır? 72 2-Türklerin İlk Ana yurdu Türklerin ilk ana yurtları Orta Asya'dadır. Orta Asya, doğuda Kingan Dağları'ndan, batıda Hazar Denizi ve İtil boylarına, güneyde Hindikuş ve Karanlık Dağları'ndan kuzeyde Sibirya'ya kadar uzanır. Bu geniş alanda Türklerin ilk ana yurtları; Altay-Sayan Dağları'nın kuzeybatısı, Tanrı Dağları'nın kuzeyi, Aral Gölü'nün ! Türklerin ilk anayurdunun sınırlarının kesin olarak çizilememesinin nedenleri neler olabilir? çevresi ve Hazar Denizi'nin doğusu arasında kalan bölgedir. Orta Asya, geniş bozkırların ve çöllerin bulunduğu bir bölgedir. Altay Dağları, Ötüken Dağları, Sayan Dağları bölgenin en önemli dağlarıdır. Bu bölgede Amuderya (Ceyhun), Siriderya (Seyhun), Orhun, Selenga ve İrtiş ırmakları vardır. Karasal iklimin hüküm sürdüğü Orta Asya'da kışlar soğuk, yazlar sıcak ve kuraktır. Orhun Nehri'nden bir görünüm 3-Orta Asya Türk Göçlerinin Sebepleri ve Sonuçları Türkler, tarih boyunca farklı sebeplerle ana yurtlarından değişik bölgelere göç etmek zorunda kalmışlardır. Türklerin ana yurttan ilk göçlerinin, MÖ XVI. yüzyılda başladığı, MÖ XII. yüzyıl ve MS IV-IX. yüzyıllar arasında yoğunlaştığı bilinmektedir. na Le İN ı AV ağ YA Irm Baykal Gölü Sayan Dağları Ötüken Haz İT AL YA Gök Irmak ya am RA ÇİN SİNT Ganj Irmağı BURMA M A D A İ ND A F R İ K A Hİ z Dekkan eni SI N Çİ ıl D Kız Nil YA RI Z SUR İYE Sarı Irmak Nİ ) RI un DE Tarım Havzası Taklamakan Çölü Karanlık Dağları Ce JAPON DENİZİ Gobi Çölü SA ot op İRAN Altay Dağları Tanrı Dağları Kaşgar a( yh A P MISIR Siriderya(Seyhun) u Buhara dery i ez M KU ZEY AFR İKA Am eniz ANADOLU Balkaş Gölü Harzem ar D KARADENİZ A K D E N İ Z Cent Aral Gölü B Ü Y Ü K O K Y A N U S R U S Y A BALKANLAR UR YA A V R U P A FRANSA İrtiş Don NÇ A İS K S İ B İ R Y A Volga MA N D Obi Irmağı FİNLANDİYA Ç İN D E N İ İZ BENGAL KÖRFEZİ UMMAN DENİZİ H İ N T O K Y A N U S U Genişleme alanları Türklerin ilk ana yurtları Göç yolları 0 750 1500 2250 3000 Km 1. Harita: Orta Asya'dan yapılan Türk göçleri Türkler bağımsızlıkları tehlikeye girdiğinde,bir başka topluluğun egemenliği altına girmektense özgür yaşayabilecekleri yerlere göç etmişlerdir. Bunun sonucunda Türkler zamanla Asya'nın yanında Avrupa ve Afrika kıtalarına da yayılmışlardır. Geçmişte ve günümüzde farklı coğrafi bölgelerdeki Türk topluluklarının varlığı bu tarihî gerçekliğe dayanır. 73 ORTA ASYA TÜRK GÖÇLERİNİN NEDENLERİ * Kuraklık, * Salgın hastalıklar ve hayvan hastalıkları. *Otlak ve tarım alanlarının daralması. İklim değişikliği Nüfusun artması *Yaşanılan toprakların artan nüfusa yeterli olmaması. Siyasi ve sosyal durum * Boylar arası mücadele, * Dış baskılar, *Türk boylarının birbirine bağlılığı (göç eden bir boyu diğer boyları takip etmesi) *Yeni yurtlar edinme düşüncesi İstiklal (Bağımsızlık) duygusu *Türk boyları, bağımsızlıkları tehlikeye düştüğünde, bir başka topluluğun egemenliği altına girmektense özgür yaşabilecekleri yerlere göç etmişlerdir. ORTA ASYA TÜRK GÖÇLERİNİN SONUÇLARI Türk Göçleri Sonunda: •OrtaAsya dan göç eden Türkler,Anadolu, Suriye, OrtaAvrupa ve Sibirya'ya yerleştiler. •Değişik bölgelere göç eden Türkler farklı kültürleri etkilediler ve kendileri de o kültürlerden etkilendiler. Bu etkilenmeler sonucu Türk boyları arasında dinî, kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasi farklılıklar meydana geldi. •Göç ettikleri yerlerde Türkler değişik adlarla devletler kurdular. •Göç ettikleri bölgelerde devlet yönetimi ve askerî teşkilatlanma açısından örnek oldular. yorumlayalım SOSYAL BİR OLGU OLARAK “GÖÇ” Göç, kişilerin ya da toplulukların yerleşmek amacıyla bir iskân bölgesinden diğerine giderek meydana getirdikleri yer değiştirme hareketidir. Göç, doğal afet ve kıtlıktan korunmak, verimsiz toprakları terk edip daha iyi bir yaşama imkânı araştırmak gibi doğal, siyasi, sosyal, dinî, iktisadi sebeplerle yapılmaktadır. Zorunlu göçlerde, dinî ve siyasi etkenler; isteğe bağlı göçlerde ise sosyal, ekonomik ve psikolojik durumlar söz konusudur. Her ne sebeple olursa olsun göç, insanların dünyaya bakışını, kültürünü, davranışını ve felsefesini köklü bir değişikliğe uğratır. Göç edenler gittikleri yerlerde millî benliklerini korudukları gibi yerli toplum tarafından asimile de edilebilirler. Nedim İpek, İmparatorluktan Ulus Devlete Göçler, s. 17–18'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Metinden hareketle göç olgusunun neden ve sonuçları hakkında fikir yürütünüz. 74 2.KONU ORTA ASYA'DA KURULAN İLK TÜRK DEVLETLERİ TEMEL KAVRAMLAR İPEK YOLU KUT KURULTAY FEODALİTE MANİHAİZM “Atalarımızdan işittik ki Roma elçileri geldiği zaman bu bizim için artık yeryüzünü fethedeceğimizin işaretidir.” İstemi Han Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi, s.161. düşünelim 1. Yukarıdaki fotoğraflar incelendiğinde Türk-Çin ilişkileri hakkında ekonomik ve askerî açılardan neler söylenebilir? 2. Yandaki kavramlar size neleri çağrıştırmaktadır. 3. İstemi Han'ın sözüne göre Türk fetih anlayışıyla ilgili neler söylenebilir? 1. Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya'da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer Sarı Irmak'ın kuzeyi idi. Daha sonra Orhun ve Selenga ırmakları ile Ötüken çevresinde geniş bir alana yayılmışlardır. Bu bölgede güçlü bir devlet kuran Hunlar, Ötüken'i başkent yapmışlardır. < Teoman (Tuman) Dönemi: Asya Hun Devleti'nin bilinen ilk hükümdarı Teoman'dır. Teoman zamanında (MÖ 220–209) Çinliler, Yüe-çiler ve Moğol asıllı Tunguzlarla savaşlar yapılmış, bu savaşların sonucunda Çin topraklarının bir kısmı ele geçirilmiştir. ? cevaplayalım TEOMAN-METE MÜCADELESİ Teoman'ın, Mete adında bir oğlu vardı. Teoman'ın, ikinci eşinden bir oğlu daha olunca O, Mete'yi ortadan kaldırmak istedi. Teoman, varisi olarak diğer oğlunu görmekteydi. Bu yüzden Mete'yi Yüeçi'lere rehin olarak gönderdi. Yüe-çilerin kendisini öldüreceğini düşünen Mete, bir fırsatını bularak kaçmayı başardı ve Hun topraklarına sığındı. Mete'nin bu başarısı kısa sürede Hun ülkesinde duyuldu. Teoman, Mete'nin bir kahramanlık göstererek Yüe-çilerin elinden kurtulmasından etkilendi. Oğlunun cesaretini ve başarısını takdir ederek, idaresine on bin atlı verdi. Bununla birlikte Mete, babasına güvenemeyeceğini düşünmekteydi. Mete, babasına karşı bir darbe hazırlığına başladı. Mete'nin yaptığı hazırlık Çin yıllıklarında şöyle anlatılmıştır: Mete, hedefe giderken, ıslık çıkaran bir ok yaptı. Atlı okçu birliğinin eğitimi esnasında kendisi bu oku nereye atarsa, askerlerin de hep birlikte o hedefi vurmalarını emretti. Emrine uymayanları idam ettireceğini söyledi. Bir gün Mete, okunu çok sevdiği atlarından birine yöneltti. Kendisiyle birlikte emrindekilerin de oklarını ata atmalarını emretti. Mete böylece emrindeki askerlere kendisine tam bir itaatle bağlanmalarını istemişti. Mete askerlerine uzun ve meşakkatli bir eğitim sürecinden sonra onlara güvenebileceğini anlamıştı. Mete bir süre sonra güvendiği askerleriyle babası Teoman'a karşı taht mücadelesine girişti. Mücadeleyi kazanarak Hunların yönetimini ele geçiren Mete Han kısa sürede diğer Türk ve Moğol boylarını hâkimiyet altına almayı başardı. Türkler Ansiklopedisi, C 1, s. 687–708'den özetlenmiştir. yorumlayalım Bu dönemdeki devletler arası ilişkiler ve devlet yönetimi hakkında neler söylenebilir? 75 < Mete (Mao-dun) Dönemi: Mete (MÖ 209–174), cesareti ve teşkilatçılığı sayesinde kısa bir sürede ülke güvenliğini sağlayarak Hun Devleti'nin sınırlarını genişletmiştir. Mete, hükümranlığı boyunca Orta Asya'da yaşayan bütün Türk boylarını, başta Moğollar olmak üzere diğer kavimleri hâkimiyeti altına almayı başarmıştır. Önce Tunguzları itaatine almış, daha sonra Yüe-çilerle savaşarak bütün topraklarını ele geçirmiştir. Mete, Asya Hun Devleti açısından bir tehlike olarak gördüğü Çin'i baskı altına almaya çalışmış, bu yüzden Çin'e birçok sefer düzenlemiştir. Mete'nin izlediği devlet politikası yüzünden baskı atında kalan Çin, bundan kurtulmak için Hunlarla bir antlaşma yapmıştır (MÖ 200). Yapılan antlaşma gereğince, Çin'in kuzeyindeki bozkırlar Hunlara bırakılmış, Çinliler Hunlara yıllık vergi vermeyi kabul etmiştir. Mete, Çin'i tamamen etkisiz hâle getirdiği hâlde Çin topraklarına yerleşmek istememiş, bunu devletin geleceği açısından sakıncalı bulmuştur. Mete' nin yenilgiye uğratmış olduğu Çin topraklarına Çünkü Türklerin bu kalabalık kavim yerleşmek yerine Çin'i sadece vergiye bağlamasının arasında benliklerini kaybedeceğini nedenleri neler olabilir? düşünmüştür. Mete zamanında Asya Hun Devleti ile Çin arasında ticaret anlaşmaları yapılmıştır. Bu anlaşmaların yapılmasında İpek Yolu'nun etkisi büyüktür. İpek Yolu üzerinde hâkimiyet isteği zaman zaman bu iki devleti, siyasi ve askerî açılardan karşı karşıya getirmiştir. Mete zamanında Asya Hun Devleti en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Mete, MÖ 174'te öldüğünde sivil ve askerî teşkilatı ile dış siyasette güçlü bir devlet bırakmıştır. Bu devlet daha sonra kurulacak olan diğer Türk devletlerine örnek teşkil etmiştir. Mete'nin ölümünden sonra yerine Ki-ok geçmiştir (MÖ 174–160). < Ki-ok Dönemi: Ki-ok babasının yolunu izlemiş, devraldığı devleti ve düzeni devam ettirmek istemiştir. Onun döneminde Çin ile olan siyasi ve ticari ilişkiler geliştirilmeye çalışılmıştır. Ki-ok, bir Çin prensesiyle evlenerek Çinlilerle akrabalık kurma yoluna gitmiştir. ! yorumlayalım TÜRKLERDE VATAN SEVGİSİ Mete'nin Tunguzlarla mücadelesi onun politik dehasını, Türk devlet anlayışının özünü ve temelini oluşturur. Bu olay Çin kaynaklarında şöyle anlatılır: “Mete idareyi ele aldığı zaman, Tunguzlar güçlerinin zirvesinde bulunuyordu. Mete'nin tahta oturduğunu öğrenen Tunguzlar, Teoman'a ait bir at istediklerini elçi vasıtasıyla bildirdiler. Mete danışmanlarıyla görüştü. Onlar, atın verilmemesi gerektiğini söylediler. Mete, Tunguzların isteğini yerine getirdi. Bunun üzerine Tunguzlar, Mete'nin kendilerinden korktuğuna inandı ve Mete'den daha ağır isteklerde bulundular. Mete'nin danışmanlarının şiddetle karşı çıkmasına rağmen Mete bu isteklerini de kabul etti. Fakat Tunguz hükümdarının haksız istekleri daha da arttı. İki devlet arasında kullanılmayan büyük bir toprak parçası vardı. İki devletin askeri birliklerinin dışında insan bulunmayan toprak parçası Hunlara çok uzaktı. Tunguz hükümdarı, gönderilen elçi vasıtasıyla bu toprak parçasını Mete'den istedi. Mete tekrar danışmanlarına sordu. Bazıları, bu toprak parçasının verilebileceğini, bazıları da verilemeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Mete hiddetle parlayarak “Devletin temeli olan toprağı biz nasıl verebiliriz.” diyerek Tunguzlara savaş açtı. Türkler Ansiklopedisi, C 1, s. 687–708'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Mete’nin izlediği devlet politikasının esasları nelerdir? yorumlayalım HUNLARA KARŞI İZLENİLEN ÇİN POLİTİKASI Hunlar, MÖ IV. yüzyıl başlarında Çin'e sürekli akınlar yaptılar. Bu nedenle Çin, Hun akınlarını durdurmak amacıyla daha önce kuzey sınırında inşa ettiği kaleleri, yapılan duvarlarla birleştirdi. Böylece ünlü Çin Seddi inşa edildi. Çin hükümdarları buna rağmen Hunları durdurmayı başaramadı. Bu çaresizlik Çin'i başka önlemler almaya sevk etti: l Çin prenseslerini Hun hakanlarıyla evlendirerek, prensesin yanında Hun sarayına çok sayıda hizmetkâr gönderdiler. Bu hizmetkârlar casusluk faaliyetinde bulunarak Türkler hakkında bilgi topladılar. l Türk beylerine hediyeler göndererek onları kendilerine bağlamaya ve ekonomik olarak Çin'e bağımlı yaşamaya alıştırdılar. 76 lHediyeleri ve ekonomik yardımları birden keserek Türkleri itaat altına almaya çalıştılar. lTürk beylerini birbirlerine karşı kışkırtarak Türk devletinin parçalanmasına neden oldular. Türkler Ansikopedisi, C 1, s. 704'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım Çinliler Hun saldırılarına karşı hangi politikaları geliştirmişlerdir? Ki-ok'tan sonra yerine geçen hükümdarlar zamanında Asya Hun Devleti, Çinlilerin etkisi ve entrikalarıyla sarılmış, Çin hâkimiyetine girmemek için büyük mücadeleler verilmiştir. Ancak bazı başarılara rağmen ülke bütünlüğü korunamamıştır. Böylece Hun Devleti batı ve güney olmak üzere ikiye ayrılmıştır (MÖ 58). Batıda bulunan Hunlar Çinlilerin hâkimiyetine girmişlerdir (MÖ 36). Güney Hunları ise tekrar kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılmıştır (48). Bunlardan kuzeyde olanı Siyenpiler, güneyde olanı ise Çinliler tarafından yıkılmıştır. Asya Hun Devleti'nin parçalanmasıyla birlikte Hunlar, Çin'in idaresinde kalmışlarsa da millî varlıklarını korumaya çalışmışlardır. Bunların bir kısmı kuzeye çekilerek bağımsız topluluklar hâlinde yaşamış, bir kısmı da batıya göç etmiştir. Batıya göç edenler Kavimler Göçü'ne sebep olmuştur. Asya Hun Devleti'nin yıkılması ve bazı Türk boylarının Batıya göç etmesinden sonra Çin, Asya'nın en güçlü devleti konumuna gelmiştir. Asya Hunlarının bir kolu olan Tabgaçlar, Çin'deki karışıklıklardan yararlanarak Çin'in kuzeyinde devlet hâline gelmişlerdir. Ayrıca Asya'da Orhun ve Selenga ırmakları arasında Avar, İran'da Sasani, Maveraünnehir bölgesinde Akhun Devleti kurulmuştur. yorumlayalım ESKİ TÜRKLER Eski Türklerde ülke, daha kolay yönetilmesi açısından doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Devletin doğusunu asıl hükümdar, batısını da ise “yabgu” unvanı ile hükümdarın kardeşi yönetmiştir. Ülke, hükümdar ailesinin ortak malı sayılmış, aileye mensup her erkeğe hükümdar olma hakkı tanınmıştır. Bu anlayış sık sık taht kavgalarına neden olmuştur. Hükümdarlara devleti yönetme yetkisinin tanrı tarafından verildiğine inanılmış, bu yetkiye “kut “adı verilmiştir. Ülke, “töre” adı verilen yazılı olmayan hukuk kurallarına göre yönetilmiştir. Hükümdara devlet yönetimiyle ilgili konularda toy, kengeş, kurultay gibi adlarla bilinen danışma meclisi yardımcı olmuştur. Eski Türklerde toprak, yurt olarak adlandırılmıştır .Yurt hükümdarın şahsi malı değildir. Göçebe toplumların özelliği olarak Türkler, hür ve bağımsız yaşayabildiği toprakları ülke olarak görmüşlerdir. Bağımsızlıklarını kaybetmektense Turan taktiği mümkün olduğu zaman ailelerini yanlarına alarak, hayvanlarını önlerine katarak bağımsız yaşayabilecekleri topraklara göçmüşlerdir. Türklerde ordu teşkilatını ilk Mete Han kurmuştur. Onun kurduğu ordu onlu sisteme göre teşkilatlanmıştır. Türklerde askerlik özel bir meslek değildi. Kadınlar bile savaş sanatını bilirler, gerktiğinde kendi beylerinin komutasında orduya katılırlardı. Bu bakımdan Türk toplumu Ordu-Millet tabiri ile nitelendirilmişti. Türkler savaşlarda “Turan” adı verilen savaş taktiğini kullanmışlardır. Turan taktiği, ordunun üç kuvvete ayrılıp ortadaki kuvvetin düşmana saldırmasıyla başlar. Daha sonra bu kuvvet yenilmiş gibi aniden geri çekilir. Bunun üzerine düşman ordusu karşı taarruza geçer. Bu sırada sağ ve soldaki Atına bakım yapan Bozkırlı Türk kuvvetleri düşmanı çember içine alarak yok etmeye çalışır. 77 Hun Devleti, hayvancılığa elverişli bozkırlarda kurulmuştur. Tarıma uygun toprakların azlığı nedeniyle ekonominin temeli hayvancılığa dayalıdır. İklim ve arazi şartlarından dolayı genellikle at, koyun, sığır, deve gibi hayvanlar yetiştirmişlerdir. At, Türklerin yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Ulaşımda, orduda, spor faaliyetlerinde atlara büyük ölçüde yer verilmiştir. Türklerin hayvancılıkla uğraşmaları konar-göçer hayat tarzını benimsemelerinde etkili olmuştur. Türkler, bozkır şartlarının gereği olarak yaz aylarını “yaylak” denilen yüksek yerlerde, kış aylarını ise “kışlak” denilen alçak yerlerde geçirmişlerdir. Türkler, tabiatta bulunan birtakım varlıkların ruhu olduğuna ve ölümden sonraki yaşama inanmışlardır. Bu yüzden ölen kişinin eşyaları “kurgan” adı verilen mezara konulmuştur. Mezarlarının başına da kişinin hayattayken öldürdüğü düşman sayısı kadar, “balbal” adı verilen taşlar dikilmiştir. Ölen kişinin ardından yapılan törene “yuğ” adı verilmiştir. Türklerin asıl dini Gök Tanrı dini idi. Eski Türklerde sanat, Türklerin yaşadıkları konar-göçer hayat şartlarına uygun olarak gelişmiştir. Arkeolojik kazılarda onlara ait kemer tokaları, kılıç kabzaları, süs eşyaları, at koşum takımları Balbal gibi taşınabilir eşyalar bulunmuştur. Bu eşyaların üzerine pars, kaplan, kurt, geyik, koyun ve at gibi hayvanların birbirine karşı mücadelelerini gösteren figürler işlenmiştir. Türkler arasında, dokumacılık, dericilik, ve maden işlemeciliği yaygınlaşmıştır. Bakır ve demiri eski dönemlerden beri kullanan Türkler, altın ve gümüş gibi değerli madenleri de işlemişlerdir. Altın kemer tokası Türkler Ansiklopedisi, C 2, s. 874-888'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Metne göre Hunlar Dönemi Türk kültür ve uygarlığı hakkında neler söylenebilir? 2. Kavimler Göçü ve Avrupa Hun Devleti a. Kavimler Göçü Asya Hun İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra Asya'nın batısında bulunan Hunlar, Hazar Denizi ile Aral Gölü arasındaki bölgede yaşayan Alanların topraklarını ele geçirmişlerdir. Bu bölgenin Hunların eline geçmesi, onların Avrupa içlerine kadar ilerlemelerinin başlangıcı olmuştur. Karadeniz'in kuzeyi ile Doğu Avrupa'da IV. yüzyılda Ostrogotlar, Vizigotlar, Gepitler ve Vandallar gibi birçok Germen kavmi bulunmaktaydı. Hunların İtil(Volga) Nehri'nin batısına geçerek Karadeniz'in kuzeyine gelmeleri, bu bölgede bir göç hareketini başlatmıştır (375). Hunların bu hareketiyle bölgede tutunamayan kavimler, batıya göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu kavimler, önlerine çıkan diğer kavimlerin yerlerinden ayrılmalarına neden olmuştur. Kavimlerin yıllarca süren bu yer değiştirmelerine “Kavimler Göçü” denilmiştir. 78 Kavimler Göçü'nün önemli sonuçları şunlardır: Roma İmparatorluğu doğu ve batı olarak ikiye ayrılmıştır (395). Batı Roma İmparatorluğu 476'da yıkılmış ve toprakları üzerinde birçok Germen Devleti kurulmuştur. Avrupa'nın etnik yapısı değişerek yeni milletler ortaya çıkmıştır. Alanlar, Vandallar ve Vizigotlar, İspanya Yarımadası'na gelerek İspanyolların; Angıllar ve Saksonlar, Britanya adalarına yerleşerek İngilizlerin; Germen kavimleri, Ren Nehri kıyılarına yerleşerek Almanların oluşmasını sağlamışlardır. Bunun sonucunda bugünkü İngiltere, Fransa, İspanya, Almanya gibi Avrupa devletlerinin temelleri atılmıştır. Türkler, Avrupa'da bir Hun Devleti kurmuşlardır. Türk kültürü Avrupa'da yayılma göstermiştir. İlk Çağ sona ermiş, Orta Çağ başlamıştır. Avrupa'da kilise önem kazanmış, Skolastik düşünce egemen olmuştur. Avrupa'da feodalite (derebeylik) rejimi ortaya çıkmıştır. yorumlayalım Aşağıdaki haritalara göre Kavimler Göçü'nün Avrupa tarihine etkileri neler olabilir? ANGILLAR O K AT L A YA S NU SU Britanya ANGILLAR BURGONDLAR SAKSONLAR SAKSONLAR HUNLAR Galya 375 VANDALLAR BURGONDLAR SÜEVLER SÜEVLER OSTRO GOTLAR HUNLAR Alanlar 434 - 454 OSTRO GOTLAR VİZİGOTLAR VİZİGOTLAR VİZİGOTLAR İtal ya VİZİGOTLAR VANDALLAR 600 Kapadokya Asia A K D E N İ Z 900 İ İZ EN ED EG 300 Alanlar Bitinya onya Maked Sicilya VANDALLAR KARADENİZ VİZİGOTLAR Sardinya Mauretania 0 Alanlar Kilikya 2. Harita:Kavimler Göçü Piktler Yutlar Iskoçlar Angıllar Britonlar r r on nl S ks F Sa ks o la ar la on ris Sa Frank Krallığı VİZ 0 300 T İGO 600 K VANDAL KRALLIĞI m a t y a r an l a ac m ĞI R AL LI Burgand Krallığı O r rla ar Syagrius Krallığı a Thüringler M Al O K AT L A YA S NU SU Britonlar do ak rK Avarlar Hazarlar Ostrogot Krallığı ra llı Doğ u Ro ğı ma İmp 900 3. Harita:Kavimler Göçü'nden sonra Avrupa 79 arat orlu ğu HAZAR DENİZİ OSTRO GOTLAR BURGONDLAR SÜEVLER FEODALİZM Batı Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra yerine kurulan krallıklar arasındaki anlaşmazlıklar, Avrupa'da feodalite rejiminin doğmasına sebep olmuştur. Avrupa'da Kavimler Göçü'nün meydana getirdiği karışıklıklar devam ederken halk ve büyük toprak sahipleri, kendilerini emniyette görmediklerinden hayatlarını devam ettirebilmek için güçlü kişilerin koruması altına girme ihtiyacı hissettiler. Halkın himayesine girdiği kişilere süzeren, himaye edilenlere de vassal denilirdi. Böylece IX. yüzyılda senyörler ve vassaları arasında bir hiyerarşi gelişti. Senyörler, bağlılığı sebebiyle vassalar kira karşılığı bir toprağın işleme hakkını vermeye başladılar. Böylece feodalite(derebeylik) rejimi ortaya çıktı. Feodal düzenin önemli özelliklerinden biri de senyörün içinde yaşadığı şato veya kalelerdi. Bu şato veya kaleler askerî birlik tarafından korunuyordu. Feodalite, bütün Ortaçağ boyunca devam etti. XV. yüzyılda barutun ateşli silahlarda kullanılmasıyla sona ermeye başladı. Feodalitenin yıkılması mutlak krallıkların güçlenmesini sağladı. Yeniçağ başında Almanya dışında tüm Avrupa'da feodalite yıkıldı. Almanya'da ise Yakınçağda ortadan kalktı. Ortaçağ Avrupası'nda halk çeşitli sınıflara ayrılmıştı. ASİLLER ORTAÇAĞ AVRUPASI'NDA SOSYAL SINIFLAR Ortaçağ Avrupası'nın en imtiyazlı sınıfı asillerdi. Bunların en üstünde senyör denilen derebeyleri bulunurdu. Senyörlerin en büyüğü kraldı. Derebeylerden sonra sırasıyla dükler, kontlar, baronlar,vikontlar ve şövalyeler yer almıştır. Asiller her türlü hakka sahipti. RAHİPLER Asillerden sonra en imtiyazlı sınıftır. Papa'ya bağlı olarak çalışırlardı. Kilise topraklarında senyörler gibi yaşarlardı. Ortaçağda önemli miktarda toprak elde ederek zenginleşmişlerdir. Vergi ve askerlikten muaf tutulmuşlardır. Hem devlet hem de din işleriyle uğramışlardır. BURJUVALAR Kasaba ve şehirlerde oturup ticaret ve sanayi ile uğraşanlara burjuva denilirdi. Senyörlere belli miktarda para vererek onların himayesinde yaşarlardı. KÖYLÜLER En kötü şartlar altında yaşayan sınıftı. Köylüler iki kısma ayrılmıştı. Serf adı verilen köylülerin hiçbir hakları yoktu. Efendileri için tarlalarda çalışırlar ve kazançlarını onlara verirlerdi. Toprakla beraber alınıp satılırlardı. Serbest köylüler, ekip biçtikleri topraklardan kazandıklarının bir kısmını senyöre vergi olarak verirlerdi. İstedikleri zaman başka bir yere gidebilir, istedikleri gibi çalışırlardı. Malları da çocuklarına kalırdı. b. Avrupa Hun Devleti <Balamir Dönemi: Hunlar Balamir önderliğinde Karadeniz'in kuzeyinden batıya geçerek kısa sürede Tuna boylarına ulaşmıştır (375). Avrupa Hunlarının batıya yönelmesi önce Ostrogotların (Doğu Gotları), sonra Vizigotların (Batı Gotları) yerlerini terk etmelerine neden olmuştur. <Uldız Dönemi: Balamir'den sonra Avrupa Hunlarının başına Uldız geçmiştir (378). Uldız döneminde Avrupa Hunları iki kol hâlinde hareket etmiştir. Bunlardan biri Roma topraklarına girerken diğeri de Kafkaslar üzerinden Anadolu topraklarına girmiştir. Böylelikle Türkler ilk kez Anadolu'ya ayak basmışlardır. Uldız, Avrupa Hun Devleti'nin geleneksel politikasının temellerini atmıştır. Onun politikası iki aşamalıdır. •Doğu Roma yı etkisiz hâle getirmek •Batı Roma üzerine yürümek. Uldız 410 da ölmüştür. Uldız dan sonra Hunların yönetimine Karaton, Rua daha sonra Atilla ve Bleda birlikte geçmiştir. <Attila Dönemi: Avrupa Hunlarının en parlak dönemi Attila ile başlamıştır. Attila, devletin başına geçtikten sonra Doğu Roma ile olan ilişkilerin yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünmüştür. Çünkü iki devlet arasında bazı sorunlar yaşanmaktaydı. Bu sorunun temelini Doğu Roma İmparatorluğu tarafından esir edilen veya çeşitli nedenlerle bu ülkeye sığınan Türkler teşkil etmiştir. 434 yılında Doğu Roma İmparatoru, iki devlet arasındaki sorunların görüşülmesi için Attila'ya başvurmuş ve bir heyet göndermiştir. Bunu bir fırsat gören Attila, Doğu Roma heyetiyle tarihe Margos Barışı adıyla geçen bir antlaşma imzalamıştır. 80 S O Y A BAYKAL GÖLÜ Ötüken ARAL GÖLÜ Buhara am Ba R sr A P TİBET LA R zi D N İZ 3000 A ŞH A E 2250 K Ç İ N Hoten AN Kö IM D 1500 İ KU rfe YA IL 750 R a R R IZ F LE ya A K A Nİ ot İZ SUR İYE le t JAPON DENİZİ Turfan AK HUN DEVLETİ SA ic op ra Semerkant Kaşgar Yarkent Karakurum GÜNEY HUNLARI EN I D SA D MISIR ez Fı BALKAŞ GÖLÜ R SA Ostrogotlar Lombartlar . P A İM KARADENİZ DO OM ĞU TI R RO BA MA İMP . M A K D E N İ Z HUNLARI B Ü Y Ü K H U N D EKUZEY VLETİ Kavimler Kapısı Bulgar AVRUPA HUN DEVLETİ O K Y A N U S S Burgontlar 0 R B Ü Y Ü K A U İ UR YA L N B NÇ T A İ U MA A K Y S A SI U M M A N D E N İ Z İ B E N G A L K Ö R F E Z İ 3750 km H İ N T O K Y A N U S U Büyük Hun Devleti Kuşhanlar Devleti Attila zamanında Avrupa Hun Devleti Ak Hun Devleti Hunların ilk yurtları Avrupa Hunlarının Avrupada ilk yerleştikleri alan Çin Seddi 4. Harita:Avrupa ve Büyük Hun Devleti yorumlayalım MARGOS ANTLAŞMASI (434) Margos Kalesi'nin tam karşısında ve Tuna'nın kuzey kıyısında bulunan Konstantia surları önünde yapıldığı için bu anlaşmaya Konstantia Barışı da denilmektedir. Bizans elçileri, Margos kalesi önünde Attila tarafından at üzerinde karşılandı. Attila, isteklerini barış şartı olarak yazdırdı. Margos Barış Antlaşması'nın başlıca maddeleri şunlardır: l Hunlarca esir edilmiş Romalılar ile çeşitli nedenlerle ülkelerini terk eden Hunlar, Doğu Roma Devleti'ne kabul edilmeyecekler. l Romalı mülteciler ve esirlerin her biri için Avrupa Hunlarına sekiz altın fidye ödenecektir. l Romalılar, Hunların hâkimiyeti altında olan kavimlerle iş birliği yapmayacaktır. l Ticaret yapmak için eşit şartlar altında bir araya gelinecek, ticari faaliyetler belirli sınır kasabalarında devam edecektir. l Yapılan antlaşma devamlı olacak ve antlaşmaya her iki taraf da uyacaktır. l Romalılar tarafından Avrupa Hun Devleti'ne ödenen vergi 300 libre altın yerine 700 libre altın olacaktır. Avrupa Hun Hükümdarı Attila Doğu Roma imparatoru İkinci Theodosios bu şartları aynen kabul etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Doğu Roma kendilerine sığınan Hunları iade etti. İade edilen Hunlar, kaçmaları dolayısıyla vatana ihanet ettikleri düşüncesiyle Attila tarafından cezalandırıldı. Türkler Ansiklopedisi, C 3, s. 900'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım 1. Attila’nın, gelen heyete isteklerini barış şartı kabul olarak yazdırması Hun Devleti’nin gücü hakkında sizlerde nasıl bir düşünce oluşturuyor? 2. Antlaşma maddelerine baktığınızda Avrupa Hun Devleti ile ilgili hangi bilgilere ulaşabilirsiniz? 81 Attila, Batı Roma üzerine gidebilmek için Doğu Roma'nın hâkimiyetindeki Balkanlar'da güvenliğin sağlanması gerektiğini düşünmekteydi. Bunun için Balkanlar'ı baskı altında tutmaya çalışmış, bu bölgeye peş peşe seferler düzenlemiştir. Bu seferler sonucunda Doğu Roma İmparatorluğu ile Anatolios (Anatolyus) Barışı (447) imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre Bizans'ın ödemesi gereken vergi miktarı üç katına çıkarılmıştır. Ancak daha sonraki dönemlerde Doğu Roma İmparatoru bu vergiyi ö d e m e k is te me miş tir. B u n u n da At t ila'nı n öldürülmesiyle mümkün olabileceğini düşünmüştür. Bu düşünce Doğu Roma İmparatoru'nu Attila'ya karşı bir suikast girişimine sevk etmiştir. Ancak bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Doğu Roma İmparatorluğu'nu tamamen etkisiz hâle getiren Attila, Batı Roma üzerine yoğunlaşmıştır. Batı Roma üzerine gidebilmek için çeşitli sebepler aramıştır. Attila, Batı Roma İmparatoru'nun kız kardeşi Honoria (Honarya)'nın evlilik teklifini bir fırsat olarak görmüştür. Honoria'nın teklifini kabul eden Attila, çeyiz olarak Roma topraklarının yarısını istemiş, bu isteği kabul edilmeyince de Galya Seferi'ne çıkma kararı almıştır. Bu sefer sırasında her iki taraf da çok kayıp vermesine rağmen kesin bir sonuç alınamamıştır Attila’nın Papa ile görüşmesi (451). Ertesi yıl Attila, Alpleri aşarak İtalya'ya girmeyi başarmıştır. Attila'nın durdurulamayacağını anlayan Romalılar, Papa'dan arabuluculuk için yardım istemişlerdir. Papa'nın başkanlığındaki heyet Attila'dan Roma'nın bağışlanmasını talep etmiştir. Attila, Papa ile anlaştıktan sonra ordusuyla birlikte geri dönmüştür (452). Attila'nın Roma'yı işgal etmesine hiçbir engel yokken geri dönmesinin nedenleri: l Roma'nın Hristiyan dünyası için kutsal bir merkez olması, l Batı Roma'nın gücünü kırdığına inanması, l Doğu'da bir tehlike olarak gördüğü Sasani Devleti üzerine sefere çıkmak istemesidir. yorumlayalım TANRI'NIN KAMÇISI ATTİLA Hunların büyük hanı, “cesur kavimlerin efendisi" Attila'nın hayatı 453 yılında sona erer. Avrupa'nın tarihine yön veren Attila'nın ani ölümü Avrupalı kavimlerce şaşkınlıkla karşılanır. Hatta Bizanslılar, Attila'nın ölümüne inanmazlar ve bunun bir komplo olduğunu düşünürler. Attila'nın ölmesinden kısa süre sonra kurduğu devlet yıkılır. Buna rağmen Attila'nın Avrupalılar üzerindeki etkisi günümüze kadar devam eder. Öyle ki Avrupalı kavimler tarafından Attila ve Hunlar hakkında ülkelere göre değişiklik gösteren efsaneler oluşturulur. Hristiyanlar, günahlarından dolayı Tanrı'nın kendilerini cezalandırmak maksadıyla, Attila'yı gönderdiğini düşünürler ve Ona “Tanrı'nın Kamçısı” unvanını verirler. Got-Longobard efsanelerinde Attila, savaşmaktan hoşlanan, yumuşak huylu ve keskin zekâlı bir hükümdardır. Fransa'da söylenen menkıbelerde Attila, genellikle çok kan dökücü ve merhametsizdir. Paris halkı Attila'dan korktuğu için daha emin bir yere sığınmayı düşünür. Efsaneler halk düşüncesini yansıtmakla beraber tarihî içerik bakımından zayıftır. Buna karşılık Germen efsanelerinde Attila, çok büyük ve iyiliksever bir hükümdardır. Attila'nın sarayında birçok Germen hükümdarı yaşar. Nibelungen Destanı, Hun-Germen mücadelelerinden meydana gelir. Bu hikâyelerde Attila, Etzel adında büyük otoriteye sahip, barışsever ve yalnız asilere karşı kılıç kullanan asil ruhlu bir hükümdardır. Macarlar da bilinen ilk liderleri Arpad'ın kökenini Attila ile ilişkilendirerek soylarını Hunlara dayandırırlar. Macarlar arasında yayılmış efsaneye göre iki kardeş Azak Denizi kıyısındaki ovalarda avlanırken karşılaştıkları Alan hükümdarının kızları ile evlenirler ve bu evlilikten Hunlar ve Macarlar türer. Macarlar, Attila'yı ve Hunlarını daima sevgi ve büyük bir ilgi ile anarlar. Bunun temelinde, Macarların doğulu oluşu ve Türk karakteri taşıyan bir kavim olmaları yatar. Türkler Ansiklopedisi, C 1, s. 853-886'dan özetlenmiştir. ? cevaplayalım Attila’nın kişiliği hakkındaki bilgilerin efsanelere göre farklılık göstermesinin nedenleri neler olabilir? 82 Attila, Roma Seferi'nden döndükten sonra hayatını kaybetmiştir (453). Bazı kaynaklarda Attila'nın zehirlenerek öldürüldüğü belirtilmiştir. Attila ve Hunlar, Avrupalıların zihninde önemli bir yer işgal etmiştir. Henüz Attila hayattayken onunla ilgili efsaneler söylenmeye, yazılmaya başlanmıştır. Attila, Avrupa Hun Devleti'nde babadan oğula geçen bir hükümdarlık sistemini yürürlüğe koymuştur. Attila'dan sonra yerine oğulları İlek, Dengizik ve İrnek geçmiştir. Ancak onlar devleti babaları kadar iyi yönetememişlerdir. İlek, ayaklanan Germen kavimleriyle savaşırken, yerine geçen Dengizik ise Doğu Roma ile yaptığı mücadele sırasında hayatını kaybetmiştir (469). İrnek, Orta Avrupa'da tutunamayacağını anlayınca kendine bağlı Türk boyları ile beraber Karadeniz'in kuzeybatı sahillerine dönmüştür. Türk boylarından bir kısmı da geldikleri yer olan Orta Asya'ya geri gitmişlerdir. Avrupa'da kendi göçebe geleneklerini devam ettiren Hunlar, ele geçirdikleri bölgelerdeki kavimlerle bir arada yaşamışlardır. Bu yüzden kavimler arasında kültürel bir etkileşim meydana gelmiştir. IV. yüzyıldan itibaren Tuna boyundaki Hunların bir kısmı Hristiyanlaşmıştır. Avrupa Hunları, çok güçlü devlet idareleri, sınırları içerisinde sağladığı emniyet ve huzur sayesinde kuzey-güney, doğu-batı arasındaki ticari ve kültürel faaliyetleri kolaylaştırmıştır. Hunlar, pantolon ve ceket giyme, at koşumları ve atları eyerleme yöntemleri konularında Avrupa'ya örnek olmuştur. Bazı Avrupa kavimleri, ordularını Türk ordusu düzeninde yeniden yapılandırmışlardır. 3. Kök Türk Devleti yorumlayalım ERGENEKON DESTANI Türk illerinde, Türk'e boyun eğmeyen bir yer yoktur. Bu durum yabancı kavimlerin birleşerek Türklere karşı bir mücadelenin başlamasına sebep olur. Yapılan savaşta Türkler üstün gelir. Aldıkları yenilgi üzerine düşman kavimleri toplanıp konuşurlar; Türklere bir savaş hilesi yapmaya karar verirler. Düşman kavimleri, başında İl Kağan'ın olduğu Türklere bir saldırı girişiminde bulunurlar. Girişilen bu saldırıda düşman kavimleri, yenilgiye uğramış gibi yaparlar ve ağırlıklarını bırakıp kaçarlar. Türkler, düşmanların kaçtıklarını görünce peşlerine düşerler. Ancak düşmanın kaçışının bir savaş taktiği olduğunu anlamazlar. Düşman, Türk ordusunun disiplininin bozulduğu bir anda aniden geri dönerek vuruşmaya başlar. Vuruşmada şaşkınlığa uğrayan Türkler yenilir ve bunların bir çoğu hayatını kaybeder. Meydana gelen savaşta İl Kağan'ın oğlu Kayı ile yeğeni Tokuz Oguz esir düşmelerine rağmen kısa sürede kurtulmayı başarırlar ve Türk yurduna dönerler. Burada çeşitli hayvanlar bulurlar. Bu hayvanları alıp, geldikleri yoldan başka bir çıkışı olmayan bir dağdan geçerek uygun gördükleri bir yere yerleşirler. Burada akarsular, türlü bitkiler, yemişler, av hayvanları vardır. Türkler burayı yurt edinip, ''Ergenekon'' adını verirler. Zaman içerisinde Kayı'nın ve Tokuz Oguz'un birçok çocuğu olur. Dörtyüz yıl sonra Türkler, Ergenekon'a sığamazlar. Kurultay toplanır ve Ergenekon'dan göç etme kararı alınır. Ancak Ergenekon'dan çıkmak için yol bulamazlar. O zaman bir demirci: ''Bu dağda demir madeni var. Demiri eritirsek, belki dağ bize geçit verir.”der. Türkler, dağın her yerini odun ve kömürle doldurup körükle ateşlerler. Dağ erir ve bir yüklü deve geçecek genişliğinde yol olur. Gök yeleli bir bozkurt ortaya çıkar. Bu bozkurt Türklere rehberlik eder. Onun rehberliğinde Türkler, Ergenekon'dan çıkmayı başarırlar. Ergenekon'dan çıkış günü, Türklerin bayramı (Nevruz Bayramı) olur ve her yıl büyük törenlerle kutlanır. Kemal Zeki Gençosman, Türk Destanları, s. 14-16'dan özetlenmiştir. ? cevaplayalım 1. Türklerin Ergenekon’dan çıkışını kolaylaştıran nedir? Açıklayınız. 2. Ergenekon destanında Türklerin o dönemdeki yaşayışlarıyla ilgili hangi bilgilere ulaşılabilir? a. I. Kök Türk Devleti (552-659) Kök Türk Devleti 552'de kurulmuştur. Türk adını devlet adı olarak ilk kez onlar kullanmıştır. I. Kök Türk Devleti, Asya Hun Devleti'nden sonra Orta Asya'da kurulan ikinci büyük Türk devletidir. Tarihte ilk kez "Türk" adını devlet adı olarak kullanmışlardır. Ergenekon destanına göre Kök Türk Devleti'ni kuran kabile “Aşına” adıyla bilinmektedir. Aşına kelimesi Türeyiş destanında belirtildiği üzere “kurt” anlamına gelmektedir. 83 <Bumin Kağan Dönemi: Kök Türk DevBUMİN KAĞAN ANLATIYOR leti'nin ilk kurucusudur. Ötüken'i devlet merkezi Ben, Bumin Kağan! Kök Türk Devleti'nin yapmıştır. Onun döneminde bir Türk boyu olan k u r u c u s u y u m . B i z K ö k T ü r k l e r, A v a r Tölesler hâkimiyet altına alınmış, Çin ile siyasi egemenliğinde onlara silah yaparak varlığımızı ve ekonomik ilişkiler kurulmuş, Avarlar etkisiz sürdürüyorduk. Gün geldi Avar hakanı ülke içinde hâle getirilmiştir. Onun ölümüyle yerine oğlu K'o- isyanlarla karşılaştı. Töleslerin isyanını lo, devletin başına geçmiştir. K'o-lo, bir süre bastıramayan Avar hakanı benden yardım istedi. sonra hayatını kaybedince yerine Mukan Kağan Emrimdeki kuvvetlerle Töleslerin isyanını geçmiştir. bastırdım. Bu başarı ile ne kadar güçlü olduğumun <Mukan Kağan Dönemi: Mukan Kağan farkına vardım. Ona denk olduğumu düşünerek zamanında Kök Türk Devleti en parlak dönemini Avar hakanının huzuruna çıktım ve kızıyla yaşamıştır. İyi bir komutan ve devlet adamı olan evlenmek istedim. Avar hakanı bana: “Siz bizim Mukan Kağan (553-572), devleti amcası ile kölelerimiz, demircilerimizsiniz. Böyle bir talepte birlikte yönetmiştir. Devletin batısını amcası bulunmaya nasıl cesaret edersiniz?” sözleriyle İstemi Yabgu'nun (552-576) yönetimine karşılık verdi. Bunun üzerine Avar kağanına karşı bırakmıştır. Çin imparatoru ile iş birliğine karar verdim. Çin Mukan Kağan, İstemi Yabgu'nun yardımıyla sarayından bir prenses ile evlendim. Bu iş birliği Avarları ortadan kaldırmış, ülke sınırlarını batıda Çinlilerin de işine gelmekteydi. Bu olayların Hazar Denizi'ne kadar genişletmiştir. Onun üzerinden bir yıl sonra 552'de Avar hakanını döneminde doğudaki Kitanlar ve kuzeydeki büyük bir hezimete uğrattım. Avar hakanı Kırgızlar hâkimiyet altına alınmış, Çin, baskı üzüntüsünden kendini öldürdü. Avar egemenaltında tutulmuş, Ak Hunlar üzerine seferler liğindeki bütün kavimler ve ülkeler benim yapılmıştır. egemenliğime geçti ve Kök Türklere kağan oldum. Ülkenin batı kanadını yöneten İstemi Yabgu, Bu mücadelemde kardeşim İstemi Yabgu'nun İpek Yolu'nun kontrolünün Türklerin elinde çok yararı oldu. Ülkenin Doğu kanadı benim, batı olmasını istiyordu. Bu amaçla Ak Hunlar'a karşı kanadı kardeşimin yönetimindeydi. Sasanilerle iş birliği yapmış, Ak Hun Devleti'nin Türkler Ansiklopedisi, C 2, s.16'dan özetlenmiştir. yıkılmasını sağlamış, bu devletin topraklarını Ceyhun Nehri sınır olmak üzere Sasanilerle paylaşmıştır (557). İstemi Yabgu, bir süre sonra, Sasanilerle olan ilişkiler bozulunca bu devlete karşı Bizans'la iş birliği yapma yollarını aramıştır. Onun batı yönünde izlediği bu politika ve yaptığı fetihler sonunda devletin sınırları Büyük Okyanus' tan Volga Nehri'ne kadar genişlemiştir. Mukan Kağan'ın ölümünden sonra yerine Tapo Kağan geçmiştir. <Tapo Kağan Dönemi: Tapo Kağan (572–581), ülkenin çok geniş olduğunu düşünerek doğuyu yeğeni İşbara'nın, batıyı da kardeşi Jo-tan'ın idaresine vermiştir. Tapo Kağan, Budizmi kabul ederek bu dinin halk arasında yayılmasına gayret göstermiştir. Onun bu hareketi Kök Türk ileri gelenleri tarafından hoş karşılanmamıştır. Bu yüzden halkıyla ters düşmüştür. Dış politikada da üst üste hatalar yapan Tapo Kağan'ın itibarı iyice sarsılmıştır. Tapo Kağan 581'de hayatını kaybetmiştir. Tapo'nun ölümü üzerine Kurultay, İşbara'yı kağan ilan etmiştir. İşbara zamanında Çin, Türkleri asimile etme yönünde yoğun çalışmalarda bulunmuştur. Çin İmparatoru'nun ondan Türk töresinden vazgeçmesini istemesi üzerine: “Bizim âdet ve geleneklerimiz çok eski çağlardan beri devam ede gelmiştir. Bundan dolayı onları değiştirmeye benim gücüm yetmez. Çin İmparatorunun Türk töresini değiştirmek Bizim kuzey bölgelerimizde idare edilenlerle idare istemesinin nedenleri neler olabilir? edenler arasında kurulmuş olan kaideleri yaralamaya ben cesaret edemem.” demiştir. Kök Türk Devleti kuruluşundan 30 yıl sonra, iç karışıklıklar sonucunda 582 yılında resmen ikiye ayrılmıştır. Doğu Kök Türk Devleti 630 yılında, Batı Kök Türk Devleti ise 659 yılında Çin egemenliğine girmiştir. ! AK HUN DEVLETİ AVRUPA HUN DEVLETİ ASYA HUN DEVLETİ 200 0 MİLATTAN ÖNCE 200 UYGURLAR KIRGIZLAR SASANİLER DOĞU ROMA ROMA İMPARATORLUĞU 300 İSLAM DEVLETİ KÖK TÜRKLER BATI ROMA 300 400 500 600 700 MİLATTAN SONRA 84 800 900 1000 ? cevaplayalım Tarih şeridine göre Kök Türklerle aynı yüzyılda yaşamış olan devletler hangileridir? Ob i S İ B İ R Y A LA R on D LAR AVA R Ur İti al l R LA LUK IZ RG K IHive K Ö K AN AR LBAYKAL GÖLÜ MANÇURYA O Ötüken S Karabalgasun BATI KÖKTÜRK DEVLETİ Beşbalık Urumçi Karakurum y Se Cent BALKAŞ GÖLÜ hu Almalık n ir (S Hive CÜ CE E NL R ÇİN SED Dİ Pekin (Hanbalık) ry a) SARI DENİZ Karaşar (A u m Semerkant Yarkent ) le SA S İ R A N ANİ LE R İsfahan ya ic D er -d Tahran Aksu Kaşgar un Aşkabat Turfan de yh Ce Buhara RLAR TUNGUZLAR İ T Ü R K D E V gaL En T u n ela rh DOĞU KÖK TÜRK DEVLETİ KAR AL TATA ra Fı Ç Hoten t T İ B E T K A V İ M L E R İ İ N ÇİN DENİZİ A SR BA Seçuan İ EZ RF KÖ Ganj Yunnan ÇİN HİNDİ Kök Türk Devleti sınırları (MS 552 - 659) UMMAN DENİZİ 400 800 1200 1600 2000 km H İ N D İ S TA N Doğu ve Batı Kök Türk Devleti' ni ayıran sınır Çin Seddi 5. Harita: I.Kök Türk Devleti I. KÖK TÜRK DEVLETİ BATI (SOL) TARAF DOĞU (SAĞ) TARAF Bumin Han (552-553) İstemi Yabgu (552-576) Mukan Kağan (553-572) Tardu (576-603) TAHT KAVGALARI 0 BENGAL KÖRFEZİ Tapo Kağan (572-581) İşbara Kağan (581-587) I. Kök Türk Devleti'nin İkiye Ayrılması (582) Batı Kök Türk (582-659) Doğu Kök Türk (582-630) 85 b. II. Kök Türk (Kutluk) Devleti (682–744) I. Kök Türk Devleti'nin yıkılışından sonra 50 yılı aşkın bir süre Çin esaretinde yaşamak zorunda kalmış, bu süre içerisinde tekrar bağımsızlıklarını kazanmak için birçok kez ayaklanmışlardır. Bu ayaklanmalar, Çinliler tarafından kanlı bir biçimde bastırılmıştır. Bu ayaklanmaların biri de Çin sarayını basarak imparatoru ele geçirmek amacıyla yapılan Kürşad Ayaklanması'dır. yorumlayalım BAĞIMSIZLIK YOLUNDA BİR AVUÇ TÜRK: KÜRŞAD VE ARKADAŞLARI Türkler, 630'da Çinlilerle yaptıkları savaşta yenilince Doğu Kök Türk Devleti yıkıldı. Binlerce, Çinlilere esir düşerek Çin'e götürüldü ve orada kendilerine tahsis edilen bölgede yaşamaya mecbur edildi. Çinliler, Türkleri asimile etmek amacıyla Kök Türk soylularını Çin ordusunda subay olarak görevlendirdi. Doğu Kök Türk Kağanı Çuluk'un küçük oğlu olan Kürşad da bu subaylardan biriydi. Esaretin onuncu yılında, Kürşad, 39 arkadaşıyla birlikte ihtilal yapmaya karar verdi. Geceleri kılık değiştirerek halk arasında tek başına dolaşan Çin hükümdarı Tay-tsung'u rehin almayı; İmparatorun hayatına karşılık Çin sarayında bulunan yeğeni Urku Tigin'i kurtarmayı planladı. Diğer taraftan da toplayabildikleri kadar Türk ile birlikte Ötüken'e giderek bir devlet kurmayı ve Urku Tigin'i de kağan ilan etmeyi düşündü. İhtilal için kararlaştırılan gecede sağanak yağmur yüzünden Çin hükümdarı sarayından dışarı çıkmadı. İhtilali ertelemenin sakıncalı olacağını düşünen Kürşad, arkadaşlarıyla birlikte imparatoru esir almak üzere Çin sarayını bastı. Kanlı bir vuruşma oldu. Sarayın içinde meydana gelen mücadelede adamlarının bir kısmı hayatını kaybetti. Çinli muhafızlarla baş edilemeyeceğini ve imparatorun ele geçirilemeyeceğini anlayan Kürşad, adamlarına sarayı terk etmelerini söyledi. Kürşad, adamlarıyla birlikte sarayda bulunan atlara atlayarak buradan ayrıldı. Ancak Çin ordusu Kürşad ve arkadaşlarını takip etti. Vey Irmağı kıyısına gelince duraklayan Kürşad ve arkadaşları, Çin askerlerine karşı koymaya çalıştılarsa da başarılı olmadılar. Vey Irmağı'nı geçip Ötüken'e ulaşamadılar. Büyük bir ordu karşısında daha fazla dayanamayıp hayatlarını kaybettiler. Kürşad ve arkadaşlarının girişimi her ne kadar başarıya ulaşamasa da Çin boyunduruğundaki Türkleri öç alma düşüncesiyle harekete geçirdi. Bu girişim sonrasında korkuya kapılan Çinliler, bütün esir Kök Türkleri serbest bırakmak zorunda kaldılar. Kürşad ve arkadaşlarının yaptığı ihtilal, diğer Türk boylarına Çinlilere karşı cesaret ve mücadele hırsı verdi. Millî benliklerine daha çok sahip çıkan Türkler, bağımsızlıklarını elde edecekleri fırsatı beklediler. Refik Özdek, Türklerin Altın Kitabı, s. 175'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım Kürşad ve arkadaşlarının mücadelesinin Türklerin bağımsızlığına katkıları nasıl olmuştur? < Kutluk (İlteriş) Kağan Dönemi: Kök T ü r k l e r, K u t l u k l i d e r l i ğ i n d e b i r l e ş e r e k bağımsızlıklarını elde ettiler (682). Bu bağımsızlık hareketi içinde büyük bir devlet adamı olan Tonyukuk da vardı Ötüken ve çevresini ele geçirerek II. Kök Türk Devleti'ni kuran Kutluk, İlteriş unvanı ile Kağan ilan edildi. İlteriş, devleti derleyen, toparlayan demektir. Türkler, Kutluk Kağan zamanında Çin'e 46 başarılı sefer yapmışlardır. Kutluk İlteriş Kağan devletin merkezini Karakurum'a taşımıştır. 86 Kök Türk savaşçısı <Kapgan Kağan Dönemi: Kutluk Kağan öldüğünde çocukları, Bilge ve Kültigin küçük oldukları için yerine kardeşi Kapgan Kağan (692-716) geçti. Kendisine tecrübeli bir devlet adamı olan Tonyukuk yardımcı olmuştur. Kapgan iktidarda bulunduğu süre içinde Çin'i baskı altında tutarak bütün Türk boylarını Kök Türk egemenliğinde toplamayı amaçlamıştır. Bunları gerçekleştirmek için Maveraünnehir bölgesini ele geçirmek istemiştir. Kapgan Kağan döneminde Türk boylarının çoğu Kök Türk hâkimiyetine girmiş, Türk birliği büyük ölçüde sağlanmıştır. Bir taraftan da Çin ile yapılan savaşlar devam etmiştir. Döneminde yapılan 25 savaştan 13'ünü Kapgan'ın kendisi yönetmiştir. Kapgan Kağan, bir ayaklanmanın bastırılması sırasında hayatını kaybetmiştir (716). Onun yerine oğlu İnal geçmiştir. Ancak Bilge ve Kül Tigin, kardeşler İnal'ın yönetimine karşı çıkmıştır. Tonyukuk'un da yardımıyla İnal ortadan kaldırılmıştır. İnal'ın yerine Bilge, kağan olmuştur. Kül Tigin, orduların başkomutanlığına, getirilmiştir. <Bilge Kağan Dönemi: Bilge Kağan zamanında II. Kök Türk Devleti en parlak dönemini yaşamıştır. Onun zamanında Basmiller, II.Kök Türk Başkomutanı Karluklar, Kırgızlar ve Türgişler yeniden Kök Türk hâkimiyetine Kül Tigin alınmıştır. Düşmanca tavırlarından dolayı Çin üzerine seferler yapılmıştır. Fakat Bilge Kağan barış siyaseti gütmek istediğinden Çin'le savaşmanın toplumuna bir yarar sağlamayacağı düşünmüştür. Bu yüzden onlarla barış yapmıştır. II. Kök Türk Devleti'nin kuruluşunda ve gelişmesinde önemli çalışmaları olan Tonyukuk 727, cesareti ve savaşçılığıyla ünlü Kül Tigin 731, Bilge Kağan ise 734 yılında ölmüştür. Bilge Kağan'ın ölümünden sonra yönetime gelenler başarılı olamamışlardır. Hanedan üyeleri arasında anlaşmazlıklar başlamıştır. Karluklar, Uygurlar ve Basmiller birleşerek II. Kök Türk Devleti'nin yönetimini ele geçirmişlerdir (744). Kök Türkler Döneminden günümüze ulaşan temel kaynak Orhun Yazıtları'dır. Bu yazıtlar Türk tarihinin ve edebiyatının ilk yazılı örnekleridir. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, devletin ve halkın karşılıklı olarak görevlerinin belirtilmesi, Türklerde devlet anlayışının kavranması açısından önemlidir. yorumlayalım TÜRK TARİHİNİN YAZILI TANIKLARI Türk dilinin ve tarihinin en eski yazılı örnekleri Kök Türk alfabesi ile yazılmış olan yazıtlardır. En önemlileri Orhun Irmağı vadisindeki Orhun Yazıtları (Kök Türk kitabeleri) ile Talas ve Yenisey bölgesindeki Yenisey Yazıtları'dır. Danimarkalı Wilhelm Thomsen (Vilhelm Tomsen) tarafından 1893’de okunan Orhun yazıtları, Tonyukuk (725), Kül Tigin (732) ve Bilge Kağan (735) adına dikilmiştir. Bilge Kağan yazıtında Kök Türk Devleti'nin kuruluşu ve elli yıllık tutsaklık dönemi şöyle anlatılmaktadır: “Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. İnsanoğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini tutuvermiş, düzene sokuvermiş. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik erkek evladını kul kıldı, hanımlık kız evladını cariye kıldı. Türk beyleri Türk adını bıraktı. Çinli beyler Çin adını tutarak, Çin kağanına itaat etmiş. Elli yıl işi gücü vermiş...” Türk halk kitlesi şöyle demiş: “İlli millet idim, ilim şimdi hani. Kime illi kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani, ne kağana işi gücü veriyorum der imiş. Öyle deyip Çin kağanına düşman olmuş. Düşman olup, kendisini tanzim Kök Türklere ait bir yazıt ve tertip edemediğinden yine tabi olmuş.” 87 Bilge Kağan, Kül Tigin anıtında da Çin politikası hakkındaki görüşlerini belirtmektedir: “Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi, milleti, akrabasına kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! Türk, Oğuz beyleri, millet işitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilir?” Tanrı buyurduğu için kendim devletli olduğum için, kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa, bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burada vurdum. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tabi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüş. Doğuda Kadırkan ormanına kadar, batıda Demir Kapıya kadar kondurmuş. İkisi arasında vefat etmiş. Tonyukuk da kendi adıyla anılan yazıtında, II. Kök Türk Devleti'nin kuruluş dönemini özetlemektedir: “Kapgan Kağan oturdu. Gece uyumadı, gündüz oturmadı. Kızıl kanımı döktürerek, kara terimi koşturarak işi, gücü verdim hep. Uzun keşif kolunu yine gönderdim hep. Siperi, nöbet yerini büyüttüm hep. Geri dönen düşmanı getirirdim. Kağanımla ordu gönderdim. Tanrı korusun, bu Türk milleti arasında silahlı düşmanı koşturmadım. Damgalı atı koşturmadım. İlteriş Kağan kazanmasa ve ben kendim kazanmasam, il de millet de yok olacaktı. Kazandığı için, ve kendim kazandığım için il de il oldu, millet de millet oldu.” Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi,Orhun Abideleri,s.61-71'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Orhun Yazıtları'na göre; 1. Çin’in Türk devletlerine karşı uyguladığı politika nedir? 2. Orta Asya’da kurulan Türk devletlerinin yıkılma sebepleri neler olabilir? 3. Türk kağanlarının görevleri nelerdir? Gelişmiş bir ticaret hayatına sahip olan Kök Türkler parayı değişim aracı olarak kullanan ilk Türk Devleti’dir. i Ob S İ B İ R Y A MANÇURYA on D BAYKAL GÖLÜ Ur İti al l T KARL UKLA G Cent ry De as Aksu un rh O Karakurum Urumçi A LY GO MO ÇİN Turfan Balasagun ga lan Se D E V L E T İ Beşbalık EBALKAŞ GÖLÜ R ı) an yh Ce Buhara ir eh nn aü er av M SED Dİ Kumul (Hami) Pekin (Hanbalık) SARI DENİZ Karaşar Kaşgar Semerkant u m (A Aşkabat L Ötüken R K U T L U K İ Ş yh Se ARAL GÖLÜ R ır (S an İZİ HAZAR DEN Ü De Yarkent ry as ic D ) le Tahran Hoten İ N t ra Fı Ç İsfahan T İ B E T K A V İ M L E R İ A SR BA İ EZ RF KÖ Ganj Yunnan ÇİN HİNDİ Kutluk Devleti ( 682 - 744) UMMAN DENİZİ 0 400 800 1200 1600 2000 km BENGAL KÖRFEZİ H İ N D İ S TA N 6. Harita: Kutluk Devleti 88 89 Türgişler (650 - 766) Çin Seddi ÇİN DENİZİ yorumlayalım TÜRKLERDE KADININ TOPLUMDAKİ ROLÜ İslamiyet'ten önceki Türklere ait bilgiler MÖ 4000 yıllarına kadar gitmektedir. Bu bilgilere göre kadın ata binme, silah kullanma, savaşabilme özelliklerine sahiptir. Türkler tarihleri boyunca kadına değer vermişler ve onu yüceltmişlerdir. Dede Korkut Hikâyelerinde ve Kutadgu-Bilig'de Türk kadınından saygıyla bahsedilir. Ziya Gökalp'in “Türkçülüğün Esasları” adlı eserinde İslamiyetin kabulünden önceki dönemde Türk kadınının konumu ayrıntılı bir biçimde verilir. Bu eserde yer alan bilgilere göre eski Türklerde ana ve baba soyu değerce birbirine eşit tutulur. Ailede mal ve mülk tümüyle ortaktır. Çocukların velayetinde anne ve baba ortak hakka sahiptir. Türk toplumlarında devlet yönetiminde hakan ve hatunun sorumlulukları ortaktır. Hatta yasa mahiyetindeki emirnameler hatun ve Tarihte Türk Kadını hakanın imzası olmazsa yürürlüğe konulmaz. Ayrıca elçi kabulünde, şölenlerde, kengeşlerde, kurultaylarda, ibadetlerde ve ayinlerde, harp ve sulh meclislerinde hatun da mutlaka hakanla beraber bulunur. Türk devletlerinde kadın yalnız ev içinde değil, tarlada, pazarda ve hatta devlet işlerinde eşinin yardımcısı olup, özellikle sosyal etkinliklerde ön planda yer almaktadır. Vahap SAĞ, “Tarihsel Süreç İçerisinde Türk Kadını ve Atatürk”, s. 11-13'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre eski Türklerde kadının toplumdaki konumunu değerlendirerek günümüzle karşılaştırınız. 4. Uygur Devleti (744-840) Uygurlar, Asya Hun Devleti'ne bağlı olarak Orhun ve Selenga nehirleri kıyılarında yaşamışlardır. II. Kök Türk Devleti'nin son zamanlarında Basmiller ve Karluklarla birleşen Uygurlar, bu devlete son vererek kendi devletlerini kurmuşlardır (744). Uygurların merkezi Ötüken'dir. yorumlayalım “GÖÇ DESTANI”NDAN Bir gün Uygur tahtına yeni bir hakan oturdu. Bu hakan, Çinlilerle yapılan savaşlara son vermek için, oğlu Galı Tigin'i Kiyu- Liyen adlı bir Çin prensesi ile evlendirmek istedi. Bu prenses sarayını Hatun Dağı'nda kurdurdu. O çevrede Tanrı Dağı adında bir dağ ve onun güneyinde de Kutlu Dağ denilen büyük bir kaya vardı. Çin elçileri, yardımcıları ile birlikte geldiler. Onlar kendi aralarında dediler ki:”Hatun Dağı'nın saadeti bu kayaya bağlıdır. Bu hükûmeti zayıflatmak için onu yok etmeli.” Fakat bu kolay götürülecek bir kaya değildi. Çok büyüktü. Onun için Çinliler kayanın etrafına odun yığıp ateş yaktılar. Taşı iyice kızdırdıktan sonra üzerine keskin sirke dökerek parçaladılar. Parçaları arabaya yükleyip birer birer Çin'e götürdüler. Bu büyük olay oldu. Vatandaki bütün kuşlar, hayvanlar, kendi dilleriyle bu kayanın gidişine ağladılar. Yedi gün sonra da Tigin öldü. Memleket felaketten kurtulamadı. Halk, rahat yüzü görmedi. Irmaklar kurudu. Göllerin suyu tükendi. Toprak çatladı, yiyecek vermez oldu. Nihayet Buğu Han'ın çocuklarından bir başkası yurda hakan seçildi. Onun zamanında memleketteki evcil, vahşi bütün hayvanların, bütün çocukların hatta bütün cansızların “Göç…! Göç…!” diye, derin üzüntüyle bağırdıkları duyuldu. Uygurlar bu manevi işarete uyarak toplandılar. Yurtlarını bırakıp göçmeye başladılar. Nerede durmak istedilerse bu sesleri duydular. Nihayet Beşbalık'ın bulunduğu yere geldiler. Orada sesler kesildi. Uygurlar da burada durup beş şehir yaptılar. Adını Beşbalık koydular. Burada yaşayıp çoğaldılar. Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, s. 89-93'ten özetlenmiştir. 89 ? cevaplayalım Göç destanına göre; 1. Çin’in Uygurlar üzerine uyguladığı politikanın esasları nelerdir? 2. Uygurlar neden göç etmişlerdir? n Kutluk Bilge Kül Kağan Dönemi: Uygurların ilk hakanı, Kutluk Bilge Kül Kağan'dır (744-747). Onun döneminde başkent Ötüken'den Orhun Nehri kıyısındaki Ordubalıg'a (Karabalgasun) taşınmış, devletin sınırları Amur Irmağı boylarından Altay Dağları'na kadar uzanmıştır. Kutluk Bilge Kül Kağan'ın ölümünden sonra yerine Uygurların en parlak dönemini oluşturan oğlu Moyen-Çur (747-759) geçmiştir. n Moyen-Çur (Bayan-Çur) Dönemi: Moyen-Çur başa geçtiğinde Çin'de büyük bir karışıklık yaşanmaktaydı. Talas Savaşı (751) nedeniyle Çin imparatoruna karşı isyanlar çıktı. Zor durumda kalan imparator, Moyen-Çur'dan yardım istedi. Moyen-Çur imparatorun arzusunu yerine getirmekten kaçınmayarak harekete geçti. İmparator bu yardımından dolayı kızını eş olarak Moyen-Çur'a verdi. Bu durum TürkÇin yakınlığını sağlamıştır. Moyen-Çur komşu Türk boyları üzerine seferler yapıp onları yönetimi altına aldı. Ülke sınırlarını genişletti. Moyen-Çur'un ölümünden sonra yerine oğlu Bögü Kağan geçmiştir. Moyen-Çur Yazıtı n Bögü Kağan Dönemi: Bögü Kağan (759-780) zamanında da Çin karışıklık içindeydi. Bögü Kağan, ayaklananlara karşı Çin İmparatoru'nu tutmuş, ayaklanmalara müdahale etmiştir. Fakat bir süre sonra Çin'e karşı uyguladığı korumacı politikadan vazgeçti. Çin'in içinde bulunduğu karışıklıktan yararlanmak isteyen Bögü Kağan bu ülkeyi ele geçirmek istedi ve Çin'in birçok şehrini işgal etti. Bu işgaller sırasında pek çok ganimet elde edildi. Uygur Devleti, Bögü Kağan zamanında oldukça zenginleşmiştir. Büyük saraylar onun döneminde yapılmıştır. Bögü Kağan Döneminin önemli olaylarından biri de Manihaizm dininin ülkeye girmiş olmasıdır. Manihaizm dinini kabul eden Bögü Kağan, Karabalgasun şehrinde bir tapınak yaptırmıştır. Onun zamanında Mani dini devletin resmî dini hâline gelmiştir. Ancak bu din sadece kağan ve çevresinde kabul görmüştür. Manihaizm dini, et yemeyi ve savaşmayı yasakladığı için Türk inancı ve yaşantısına uygun değildi. Bu özellikleri ile Uygurların savaşçı yeteneklerini azaltmıştır. Maniheizmin Uygurlar üzerinde olumlu etkileri de oldu; Uygurlar bu dinin etkisi ile yerleşik hayata geçtiler. Yeni dinlerini halkın öğrenmesi amacıyla çok sayıda kitap yazdılar. Bu kitapların basımında matbaanın temeli sayılabilecek kalıplar kullanmışlardır. Yerleşik hayata geçen Uygurlar, tarım ve ticarette önemli gelişmeler kaydettiler. Tarım alanında sulama kanalları yaptılar. Ticari alanda daha çok Çinlilerle ilişki kurmuşlardır. Bögü Kağan, Çin seferine karar verme konusunda çıkan bir anlaşmazlık bahanesiyle veziri Baga Tarkan tarafından öldürülmüştür (780). Ondan sonra Uygur Devleti'nin başına Baga Tarkan (780-789) geçmiştir. n Baga Tarkan Dönemi: Baga Tarkan, ülkede düzeni sağlamak için bazı kanunlar çıkarmıştır. Uygurlar içinde bulunan Dokuz Oğuzlara karşı olumsuz tutum sergilemiştir. Onun bu tutumu devlet içinde büyük karışıklıklara sebep olmuştur. Baga Tarkan ve daha sonraki kağanlar zamanında ortaya çıkan açlık, kıtlık ve salgın hastalıklar devleti iyice zayıflattı. 840 yılında Kırgızlar, Uygur ülkesine girdiler, başkenti alarak Hakanı öldürdüler 90 Ob i S İ B İ R Y A D R on HA LA İti ZAR L AUrR a l AN l R KIRGIZLAR MANÇURYA BAYKAL GÖLÜ U Y G U R D E V L E T İ Ötükennga ela S BALKAŞ GÖLÜ TURFAN Turfan n er aü UK Kaşgar KE n u rh O MOĞOLİSTAN L A N İ TA HİTAY DEVLETİ K RA YİT Kumul (Hami) UYGURLARI Karaşar RL hu av KA y Se ARAL GÖLÜ M BİZAN İMP. S G A Urumçi nn eh LE R ÇİN SED R Pekin (Hanbalık) Dİ Aksu SARI DENİZ D O Ğ U T Ü R K İ S TA N R SARI UYGURLAR Hoten D n hu ir y Ce LA İZİ HAZAR DEN AL B A Ş IR T L le ic Ç İ N t ra Fı A B B A S İ L E R ÇİN DENİZİ T İ B E T K AV İ M L E R İ A SR BA KÖ İ EZ RF Ganj Uygur Devleti (744 - 840) Turfan Uygur Devleti (856 - 1209) Sarı Uygur Devleti (840 - 1226) UMMAN DENİZİ 0 400 800 1200 1600 2000 km BENGAL KÖRFEZİ H İ N D İ S TA N Hitay Devleti (907 - 1211) Çin Seddi 7. Harita: Uygur Devleti Uygur Devleti'nin yıkılmasından sonra Uygurların çoğunluğu Karluk ülkesine, Çin sınırlarına, Beşbalık ve Turfan'a yerleştiler. Buralarda yeni devletler kurdular. l Kansu Uygur Devleti (Sarı Uygurlar): Uygur Devleti yıkıldıktan sonra Uygurların bir kısmı, Çin'in kuzeyindeki Kansu bölgesine gelerek burada Kansu Uygur Devleti'ni kurdular. Kansu Uygurları Çin'le ticari ilişkilerde bulundular. Bu ilişkileri akrabalık bağları ile de güçlendirdiler. X. yüzyıldan itibaren bağımsız yaşamaya başladılarsa da siyasi ve askerî bakımdan güçlenemediler. 940 yılında, önce Kuzey Çin'e hâkim olan Kitanların, sonra Tangutların, daha sonra da Cengiz Han idaresindeki Moğolların egemenliğini kabul ettiler (1226). l Doğu Türkistan Uygur Devleti (Turfan Uygurları): Beşbalık, Turfan, Koçu bölgelerine yerleşen Uygurların 856'da kurdukları devlettir. Çinliler, Tibetlilerin kendilerine yönelik hücumlarına engel olur düşüncesiyle bu devleti tanıdılar. Uygurlar, ticaret yaparak ekonomik yönden güçlendiler. Varlıklarını uzun süre sürdürdüler. 1209 yılında Moğolların egemenliğini tanıdılar. Turfan Uygurları, Moğol devlet kademelerinde memurluk, kâtiplik hatta yöneticilik yaptılar. Moğolların Türk kültüründen etkilenmesinde rol oynadılar. 91 Uygur Dönemine ait minyatür Uygur Dönemine ait fresk yorumlayalım UYGUR SANATI Uygurlar, gerek göçebelikten yerleşik hayata geçişleri, gerekse temsil ettikleri dinî inançlarının mimari, resim, heykel, yazı vb. sanat alanlarında yönlendirici bir rol oynaması sonucu birçok sanat dalında eserler meydana getirmişlerdir. Mimari, resim, heykel gibi sanat dallarında kendilerinden sonraki dönemleri etkilemişlerdir. Budist mezar yapıları ve tapınakları ile gelişme gösteren Uygur mimarisi Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Moğollar gibi devletleri mimari açıdan etkilemiştir. Uygurlar, duvar süslemeleri ve minyatürleriyle Arap, Selçuklu ve Osmanlı sanatına kaynaklık etmiştir. Aynı bölgelerde Uygurlardan önce faaliyet gösteren ve göçebe bir yaşantıya sahip bulunan diğer Türk devletlerinin sosyal ve kültürel hayatlarını günümüze yansıtan sanat eserlerinin sayısı yok denecek kadar azdır. Bunda yerleşik hayata yeterince geçilememesinin ve bu devletlerin daha çok askeri bir teşkilat yapısına sahip olmalarının da rolü büyüktür. Uygurlar daha çok dinî konularda sanat eserleri meydana getirmişlerdir. Duvar resimleri büyük bir çoğunlukla dinî konulu olup zaman zaman günlük hayatı, sosyal konuları, av sahnelerini veya resmini yaptırmak isteyen insanların portre özelliği taşıyan resimlerinden oluşmuştur. Uygurlar resim sanatında Orta Asya'da yaşadıkları kültür ortamının birçok etkisini başarılı bir şekilde özümseyerek âdeta kendilerine has bir portre sanatı geliştirmişler ve bu üsluba çeşitli kültür merkezlerine de ihraç etmişlerdir. Uygurların sanat tarihi bakımından diğer önemli bir yönü de minyatürlü kitap örneklerini oluşturmalarıdır. Bunlardan bazıları günümüze kadar ulaşmıştır. Uygurlar, geliştirdikleri çeşitli sanat üsluplarını Talas Savaşı'ndan sonra batıya taşımışlardır. Uygur Dönemine ait fresk Saadettin Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürleri, s.87-89'dan özetlenmiştir. ? cevaplayalım 1. Uygur sanatının oluşmasında neler etkili olmuştur? 2. Uygurların sanat alanında diğer uygarlıklara katkıları nelerdir? 92 3.KONU DİĞER TÜRK DEVLETLERİ VE TOPLULUKLARI TEMEL KAVRAMLAR AVAR HAZAR BULGAR PEÇENEK OĞUZ TÜRGEŞ S İ B İ R Y A İTİL BULGARLARI KIPÇAKLAR BAYKAL GÖLÜ KİMEKLER HAZARLAR OĞUZLAR RD ZA HA AVARLAR MACARLAR BULGARLARKARADENİZ DOĞ MA Tahran AKDENİZ Karakum Beşbalık KARLUKLAR Turfan Aşkabat SAMANOĞULLARI ÇÖ GO Hanbalık (Pekin) TİBETLİLER Ç İsfahan Gazne BA LÜ Bİ Hami Semerkant Kaşgar Yarkent Buhara Hoten İZİ EN U RO Cent ARAL GÖLÜ MOĞOLLAR Ötüken BALKAŞ GÖLÜ İ N SR A KÖ RF EZ F R İ K A A R A B İ S TA N NİZ DE memleket, içmediği İ A IL KIZ “Türklerin almadığı su kalmadı. Şehirleri ve UMMAN DENİZİ Zİ HİNDİSTAN Nİ ÇİN HİNDİ N Çİ BENGAL KÖRFEZİ 0 600 1200 1800 2400 DE 3000 Km ülkeleri doldurup her tarafa hakim oldular.” düşünelim İmameddin İsfahani, Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi, s.247. 1. İmameddin İsfahani Türk tarihinin hangi yönlerine vurgu yapmıştır? 2. Yukarıdaki haritaya göre Türklerin geniş bir coğrafyaya yayılmış olmaları hangi sonuçları doğurmuş olabilir? 1. Avarlar Çin kaynaklarında Juan-Juan, Arap ve Bizans kaynaklarında Avar adıyla anılan bu kavim, Kök Türkler tarafından da Apar olarak adlandırılmıştır. Asya Hun Devleti'nin yıkılmasından sonra ortaya çıkan Avarlar, IV. yüzyılın sonlarında bugünkü Moğolistan'da bir devlet kurdular. Orta Asya'da kurdukları bu devlete Kök Türkler son verince (552) batıya göç ettiler. 558'de Kafkaslara ulaştılar, kısa zamanda Tuna boylarına geçtiler. Orta Avrupa'da başında Bayan Han'ın bulunduğu büyük bir devlet kurdular (562). Avarlar bir süre sonra İstanbul'u Sasanilerle birlikte, 619 ve 626 yıllarında iki kez kuşattılar ancak sonuç alamadılar. Bu başarısızlıktan sonra Avar Devleti, iyice zayıfladı. Avar Devleti'ne Franklar son verdiler (805). Balkanlarda ve Avrupa'da iki asırdan fazla devam eden Avar hâkimiyeti, Orta Avrupa toplulukları üzerinde kültürel izler bıraktılar. Avarlar, Slavları ve Rusları ordu düzeni ve devlet örgütlenmesi alanlarında etkilediler. Günümüzde Kafkaslarda yaşayan ve kendilerine “Avar” denilen topluluğun bunların soyundan geldikleri kabul edilmektedir. Avarlar, ölümden sonraki yaşama inanmışlardır. Bu inanış onların yaşam şekillerini büyük ölçüde etkilemiştir. Avarlar, mezarlara eşya, yiyecek ve içecek gibi şeyler koymuşlardır. Devlet adamlarının ölülerini deriye sararak lahit içine yerleştirmeleri de bu inanıştan kaynaklanmıştır. Avarlara ait mezarlarda yapılan arkeolojik kazılarda at, koşum takımı, çeşitli silahlar elde edilmiştir. Üzengi kullanımı Avarlarla birlikte ortaya çıktı. Hristiyanlığı kabul eden Avarlar, bir süre sonra benliklerini kaybederek Slavlaştılar. Avarlara ait süs eşyası 93 2. Bulgarlar Av r u p a H u n İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n yıkılmasından sonra (469) Karadeniz'in kuzeyine gelen Hunlar, buradaki değişik Türk boylarından oluşan Ogurlarla birleştiler. Ortaya çıkan bu yeni topluluk “Bulgar” adıyla anıldı. Bulgarlar, 630 yılında Kök Türk Devleti'nin yıkılması üzerine Kafkasların kuzeyinde Kubrat yönetiminde Büyük Bulgar Devleti'ni kurdular. Onun ölümünden sonra Hazarlar, Bulgar Devletine son vererek Bulgarların dağılmasına yol açtılar. l Tuna Bulgar Devleti: Büyük Bulgar Devleti'nin sona ermesiyle bir kısım Bulgarlar, Kubrat'ın küçük oğlu Asparuh yönetiminde Tuna boylarında devlet kurdular (679). Tuna Bulgarları adıyla anılan bu devlet Bizanslılarla mücadele etmiş, Slavları yönetimleri altına almıştır. Nüfuslarının az olması, hükümdarları Boris Han'la birlikte Hristiyanlığı kabul etmeleri (864) nedenleriyle Slavların arasında eriyip yok oldular. Bulgarlardan kalma testi DÖNEMİN SEYYAHLARINA GÖRE BULGARLAR Bulgarlar en çok ekmek, darı ve et yerlerdi. Evlenme ve şenliklerde saçı adeti yaygındı. Cenaze törenlerinde elçileri para saçarak karşılamak ve mezarlarına ölüleri için pirinç ve şarap bırakmak âdetlerindendir. Hükümdarlar, sofrada yemeğe başlamadıkça kimse başlamazdı. Ayrıca hükümdar kime sofrasından bir lokma verirse ona ayrı bir sofra gelirdi. Buradan hanın meclisinde bulunan herkesin ayrı bir sofrası olduğu anlaşılıyor. Köpek havlamalarını uğurlu sayarlar, o senenin bolluk içinde geçeceğine inanırlardı. Bir kimse her şeyi kendi ailesi için ekerdi. Hükümdarın ekilen üründe hissesi yoktu. Her aile, senede bir kez hükümdara samur kürkü verir, ayrıca hükümdar ganimetlerden belli bir pay alırdı. Düğün yapan kimse verdiği ziyafete göre hükümdara at, buğday gibi hisse ayırırdı. Bulgar ülkesinde rutubetli havasından dolayı yiyecekler kuyu içinde saklanırdı. Zeytinyağı, susam yağı ve tereyağı yerine balık yağı kullanılırdı. Et ve darıdan yapılan çorba temel besin kaynağıdır. Bulgar ülkesinde yaşayanlar kalpak giyerlerdi. Hükümdar sokaktan geçerken herkes kalpağını çıkartarak onu selamlarlardı. Onun önünde herkes diz çökerek otururdu. Genelde kubbeli çadırlar kullanılırdı. Hükümdar çadırı bin kişiyi alabilecek büyüklükteydi. Erkek bebek doğarsa bebek büyüyene kadar ona dedesi bakardı. Biri ölünce çocukları değil, kardeşleri mirasçısı olurdu. Biri, adam öldürürse suçuna karşı o da öldürülürdü. Hırsızlığın ve zinanın cezası da ölümdü. Ölünün arkasından kadınlar değil, erkekler ağlardı. Bulgarlar Müslüman olduktan sonra cenaze âdetlerini değiştirdiler. Bulgar ülkesine ticaret gemisi gelirse hükümdar gemiyi gezer, mallarını sayar, öşür vergisi alırdı. Kuzeyden gelen gemiler, köle, samur, tilki, sincap kürkleri; güneyden gelenler ise işlenmiş maddeler ve tarım ürünleri getirirdi. İbn Fadlan, Seyahatname, s. 47'den özetlenmiştir. l İtil (Volga) Bulgar Devleti: Başlangıçta Hazar Hakanlığı'na bağlı yaşayan İtil Bulgarları, bu devletin yıkılmasından sonra bağımsız oldular. İtil ve Kama nehirlerinin birleştiği bölgede kuruldu. Başkenti Bulgar şehridir. Bulgar şehri, IX. ve XII. yüzyıllar arasında Avrupa'nın en önemli ticaret merkezlerinden biri idi. Burası, yerleşim alanı olarak geniş ve kalabalık bir şehir olup büyük mescitleri ve hamamları vardı. Bulgarlardan günümüze seramik ve maden işleme sanatına ait eserler de kalmıştır. Bulgarlar, Almış Han zamanında İtil Bulgarlarının Tuna Bulgarlarından farklı olarak ticari faaliyetler esnasında tanışTürk kimliğini koruyabilmelerinin nedenleri nelerdir? tıkları İslam dinini kabul ettiler. Bulgar hanı, Abbasilerden din adamları istedi. Bu isteği 922 yılında yerine getirildi. Din adamlarının gelmesinden sonra İslamiyet, Bulgarlar arasında daha çabuk yayıldı. İtil Bulgar Devleti'ne Altın Orda Devleti 1237 yılında son verdi. Bazı Araştırmacılar, İtil Bulgar Devleti'ni ilk Müslüman Türk Devleti olarak kabul etmişlerdir. İtil Bulgarları, İslamiyeti kabul etmelerinden dolayı kimliklerini korudular. Bulgarlar kuzey-güney ticaret yolu üzerinde ulaşımı sağladılar. ! 94 3. Hazarlar Hazarlar, I. Kök Türk Devleti'nin KUZEYDOĞU ANADOLU'DA HAZARLAR yıkılmasından sonra Karadeniz'in kuzeyi ve Hz. Ömer Döneminde Emir Habib Bin Mesleme, Kafkaslar bölgesinde bir hakanlık olarak Erzurum yaylasında Bizans ordusunu yenilgiye kurulmuştur (630). Hazarlar, Bizans, uğratmıştır. Çoruh boyları da kapıların ı İslam Sasani ve Müslüman Araplarla askerî, ordularına kendiliğinden açmışlardır. Müslümanların siyasî ve ticarî ilişkide bulundular. Bizans- barış yolu ile aldıkları şehirler arasında başta Artvin Sasani savaşlarında Bizans tarafını tutarak olmak üzere Şavşat ve Ardanuç da vardı. İlk İslam Sasanilerin zayıflamasında rol oynadılar. akınlarından yedi yıl sonra Artvin ve çevresi Zayıflayan Sasani Devleti, Hz. Ömer Bizanslıların eline geçti. VIII.yüzyılın ikinci yarısında zamanında yıkıldı. İran, Müslümanların Hazar Türkleri, Kür ve Aras dolaylarına yayıldılar. Bu eline geçti. Böylece Hazarlar ve sırada Artvin Bölgesi de Hazarlara tabi oldular. Müslümanlar karşı karşıya geldi. Hazarlar Hazarlara karşı başarılı bir sefer düzenleyen Emevi ile Müslüman Araplar arasındaki ilk savaş, Halifesi H iş am' ı n ye ğ eni II.Mervan, Hazar Hz. Osman zamanında meydana geldi. Seferlerinden dönerken İspir bölgesine kadar Çoruh Hazar topraklarına giren Arap orduları geri çevresini tekrar itaati altına aldı. Bu sırada Bagatlı çekilmek zorunda kaldı. Emeviler Adamase Bey, Kılarçet - Şavşat - Acara bölgelerinin zamanında şiddetli bir şekilde devam eden ilbeyi olarak Emevilere tabi oldu. Bir süre sonra bu savaşlar Abbasiler zamanında Hazarlar, Kafkasları aşarak Kür, Aras, Çoruh çevresini yavaşladı. VIII ve IX. yüzyıllarda, Doğu Abbasiler'den aldılar. Avrupa'nın en büyük devleti hâline gelen artvin.meb.gov.tr Hazarlar, X. yüzyıldan itibaren Peçenek akınlarıyla zayıfladı. Ticaret yolları üzerindeki denetimlerini kaybettiler. Bu durum, ekonomilerinin bozulmasına neden olmuştur. Bundan yararlanan Ruslar, Hazar Hakanlığı'na son verdiler (968). Hazarlar, güçlü ordularıyla VII ve IX. yüzyıllar arasında bulundukları bölgede huzuru ve ulaşım güvenliğini sağladılar. Hazarların bu dönemi “Hazar Barış Çağı” olarak adlandırıldı. Bu dönemdeki ticari canlılık, Hazar ülkesine bolluk ve zenginlik getirdi. Yönetici zümresinin Musevi olduğu Hazarlar arasında diğer devletlerle kurdukları ilişkiler sonucunda İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik yayıldı. Dinî hoşgörünün bulunduğu Hazar ülkesinde, farklı dinlere inananlar ibadet ve ayinlerini serbestçe yapabilmiştir. Hazarların en büyük etkisi Ruslar üzerinde oldu. Rus prenslikleri, Hazarların devlet ve ordu teşkilatını örnek alarak güçlendiler. Günümüzdeki Hazar Denizi'nin adı bu Türk devletinden kalmıştır. Hazar ülkesinin coğrafi konumu ticaretin gelişmesini sağladı. Arap ülkelerinden kuzeye Bizans'tan doğuya uzanan ticaret yolları buradan geçmekteydi. yorumlayalım DÖNEMİN SEYYAHLARINA GÖRE HAZARLAR Hakanların hükümdarlık süresi en fazla kırk yıl sürer. Hakanların askerleri asla savaştan kaçmazlar. Yenilip de geri dönenler öldürülür. Hazar hakanlığının Volga Nehri'nin iki tarafında kurulu bir şehri vardır. Nehrin bir tarafında Müslümanlar, diğer tarafında hakan ve taraftarları oturur. Müslümanların başında “Hazz” denilen hakanın görevlisi vardı. Hazar hakanları Musevi'dir. İbni Havkal, “İdil şehrinde Müslümanlara, Yahudilere, Hristiyanlara ait ikişer kadı, Şamanistlere ait bir kadı olmak üzere yedi kadı görevlidir.” der. Hazar ülkesi geniştir. Hazarlar, kışın şehirde, yazın bozkırlarda yaşarlar. İdil şehri, Volga Nehri tarafından üç kısma bölünmüştür. Doğuda Müslüman ve Şamanist Hazarlar, Batı'da Yahudi ve Hristiyan Hazarlar, nehrin ortasındaki adada hakan oturur. Hazar hakanları bütün Türkler üzerinde mutlak otoriteye sahipti. Onun bulunduğu orduya karşı diğer Türkler, harp etmez. Hazarlar başlarına bir felaket gelince bunun hakan ile Gök Tanrı arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklandığını düşünür ve hakanı öldürürler. Hakan idam edilirken kanları kutsal kabul edildiği için kanının akmamasına dikkat edilir. İbni Fadlan, Seyahatname s.80'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre Hazarların sosyal ve siyasi yaşamı hakkında neler söylenebilir? 95 4. Macarlar Fin-Ugor kavimlerinin büyük bir bölümü, Volga Nehri ile Ural Dağları arasında yaşamışlardır. Bu kavimler V. yüzyılda Don Nehri kıyılarına gelerek burada yaşayan Onogurlar ile kaynaştılar. Bunun sonucunda Macarlar ortaya çıktı. Macarlar, Avar ve Sibir baskılarıyla göç ederek adlarını verdikleri bugünkü Macaristan'a yerleştiler (896). XI. yüzyılın başlarında Hristiyanlığı kabul eden Macarlar zamanla Türk kimliklerini kaybettiler. Bu tarihten sonra kabile birliğine dayalı siyasi yapıdan çıkarak krallık sistemine dayalı bir yönetim biçimini benimsediler. Macarlar, genel olarak konargöçer olup çadırlarda yaşamışlardır. Slavlara ve Ruslara karşı savaşlarda başarılı oldular. 5. Peçenekler Balkaş Gölü çevresinde I. Kök Türk Devleti'ne bağlı olarak yaşayan Peçenekler Talas Savaşı'ndan (751) sonra güçlenen Karlukların baskısıyla batıya yönelerek Volga boylarına yerleştiler. Bu bölgeden Hazarların ve Oğuzların baskıları sonucunda, Karadeniz'in kuzeyine gelen Peçenekler, burada yaşayan Macarları göçe zorladılar. X. yüzyıl sonlarına doğru bu bölgeye yerleştiler. Burada Ruslarla, yüz yıldan fazla mücadele ederek onların güneye inmesini engellediler. Peçenekler, XI. yüzyılın ortalarında Oğuzların saldırıları karşısında, Balkanlar'a geldiler. Peçeneklerin bir kısmı Bizans ordusunda görev aldılar. Bizanslılar Peçenekleri, Selçuklulara karşı Anadolu'ya göndermek istediler. Ancak Üsküdar yakasına geçen 15 bin kadar Peçenek atlısı, bu görevi kabul etmeyerek tekrar Balkanlar'a döndü. Malazgirt Savaşı'nda Bizans ordusundaki Peçenek kuvvetleri, Selçukluların tarafına geçerek Türklerin savaşı kazanmalarında önemli rol oynadılar. Daha sonra güçlenen Peçenekler, Bizans'la şiddetli bir mücadeleye giriştiler. İstanbul'u kuşatmayı planlayan İzmir Beyi Çaka Bey ile Peçenekler ve Selçuklular ittifak yaparak Bizans'ı üçlü baskı altına aldılar. Bu baskıdan kurtulmak isteyen Bizanslılar, Kıpçaklarla anlaşarak Kıpçakların Peçeneklere saldırmalarını sağladılar. Kıpçaklar, Peçenekleri yenerek siyasi varlıklarına son verdiler (1091). 6. Kıpçaklar (Kumanlar) Balkaş Gölü ile İrtiş Irmağı arasındaki bölgede yaşadılar. X. yüzyılın sonlarında Moğol kökenli Karahitayların baskıları sonucunda batıya göç ettiler ve Doğu Avrupa'ya yerleştiler. Burada Rus prenslikleriyle şiddetli mücadeleler yaptılar. Balkanlar'a inen Kıpçaklar, Bizanslılarla anlaşıp Peçeneklere ağır bir darbe vurdular (1091). Kıpçaklar, XIII. yüzyılda Moğolların ilerleyişi karşısında tutunamayıp geri çekildiler. Kıpçakların bir kısmı Macaristan'a giderek Hristiyanlığı kabul ettiler. Bu yüzden millî benliklerini yitirdiler. Bir kısmı da yurtlarında kalıp Altın Orda Devleti'nin hizmetine girdi. Bu devletin Türkleşmesinde önemli rol oynadılar. Altın Orda Devleti'nin egemenliğinde yaşayan Kıpçakların çoğu, daha sonraki yıllarda Mısır'a götürüldü. Eyyûbi ve Memlük ordusunda görev yapan Kıpçakların bir kısmı bu devletlerin yönetiminde görev aldılar. Eyyûbiler Kıpçaklardan seçtiği erkek çocukları Nil vadisinde özel eğitimle yetiştirerek ordularının temelini oluşturmuşlardır. Kıpçaklar, dilleri ve dinî törenleri ile Romenleri etkilediler. Kumanlara ait balballar 7. Oğuzlar (Uzlar) Kök Türk Yazıtları'ndaki bilgilerden Oğuzların Orhun ve Selenga nehirleri bölgesinde yaşadıkları anlaşılmaktadır. Köktürk devletlerinin egemenliğinde yaşayan Oğuzlar, Uygur Devleti'nin kurulmasıyla onların egemenliğine girdiler. Kırgızların, Uygur Devleti'ne son vermesi üzerine Oğuzlar, batıya göç ederek Seyhun bölgesine yerleştiler. Bu bölgede yaşayan Oğuzların bir kısmı, Kıpçakların ve Karlukların baskıları sonucunda Peçenekleri batıya iterek Karadeniz'in kuzeyindeki Peçenek yurduna yerleştiler. 96 Oğuzlar Kıpçakların ve Rusların baskıları yüzünden XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yerleştikleri yerlerden ayrılıp Tuna Nehri'ni geçerek Balkanlar'a gelmişlerdir. Balkanlar'a gelen Oğuzların bir kısmı, Bizans ordusunda görev aldı. Malazgirt Savaşı sırasında Peçenekler gibi Bizans ordusundan ayrılarak Selçukluların safına geçtiler. Oğuzlar, XI. yüzyılın sonlarına doğru Peçenek saldırıları, şiddetli soğuklar ve salgın hastalıklar yüzünden dağılıp siyasi varlıklarını kaybettiler. Bizans, bunlardan bir kısmını Romanya'nın Dobruca bölgesine yerleştirdi. Günümüzdeki Gagavuzlar, buraya yerleşmiş olan Oğuzların torunlarıdır. Seyhun bölgesinde kalan Oğuzlar bu bölgede Oğuz Yabgu Devleti'ni kurdular. X. yüzyılın sonlarına doğru İslamiyeti kabul eden Oğuzlar, XI. yüzyılda Büyük Selçuklu Devleti'ni kurarak Türklerin Anadolu'yu yurt edinmelerine öncülük ettiler. Anadolu'da önce Türkiye Selçuklu Devleti'ni, sonra Osmanlı Devleti'ni kuran Türk boyu olmuşlardır. Yirmi dört boydan oluşan Oğuzların büyük bir bölümü ilk başlarda göçebe olarak yaşadı. Ancak batıya gitmeleriyle birlikte yerleşik hayata geçerek şehirler kurdular. Onların yerleşik hayata geçmelerinde İslamiyetin büyük rolü oldu. Kervan yollarının Oğuz şehirlerinden geçmesi, şehirlerdeki ticaret hayatını canlandırdı. Oğuzların en önemli ticaret malı koyun idi. Horasan ve Maveraünnehir bölgelerindeki et ihtiyacı Oğuzlar tarafından karşılanmıştır. 8. Sabirler (Sibirler-Sabarlar) Issık Gölü civarında Asya Hun Devleti'ne bağlı olarak yaşadılar. V. yüzyılda Avarların baskısı sonucunda Ural-Altay Dağları bölgesine yerleştiler. VI. yüzyıl başlarında Doğu Avrupa'ya gelen Sabirler, Sasanilerle birleşerek Bizanslılarla savaştılar. Avarlar, Bizanslılar ve Sasanilerle yaptıkları savaşlar sonucu zayıfladılar. İstemi Han zamanında Kök Türk Devleti'ne bağlanan Sabirler, daha sonra Hazarların egemenliğine girdiler. Bugünkü Sibirya adını Sabirlerden almıştır. 9. Başkırtlar (Başkurtlar) Ural Dağları çevresinde yaşayan Başkırtlar, IV. yüzyıldan X. yüzyıla kadar çeşitli Türk boylarına bağlı olarak varlıkların sürdürdüler. Cengiz Han Döneminde Moğol egemenliğine girdiler. XIII. yüzyılda Altın Orda Devleti'ne bağlanarak İslamiyeti kabul ettiler. XVII. yüzyıldan itibaren Ruslara bağlanan Başkırtlar, zorlu mücadeleler vererek bağımsızlıklarını kazanmaya çalıştılar. Özellikle 1730-1736 yıllarındaki ayaklanmaları Ruslar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. 1872 yılında tamamen Rusya'nın egemenliğine giren Başkırtlar, günümüzde Rusya Federasyonu'na bağlı olarak varlıklarını sürdürmektedirler. 10. Türgeşler (Türgişler) Talas ve Çu ırmakları ile Issık Gölü kenarında yaşamışlardır. Egemenlikleri altında yaşadıkları Batı Köktürk Devleti'nin yıkılmasından sonra bağımsızlıklarına kavuşmuşlardı. Bilinen ilk hükümdarları Baga Tarkan'dır. II. Kök Türk Devleti'nin kurulmasıyla, Kök Türklere bağlanan Türgeşler, Kök Türklere karşı direnerek tekrar bağımsız hâle geldiler (717). Türgeşler, Sulu Kağan zamanında Maveraünnehir bölgesine giren Emevilerle mücadele ederek Müslümanların ilerlemesine engel oldular. Sulu Kağan'ın ölümünden sonra Çinlilerin kışkırtmalarıyla Türgeş beyleri birbirine düştüler. Bunun sonucunda Sarı ve Kara Türgeşler olmak üzere ikiye ayrıldılar. Sarı Türgeşler, Altay Dağları'nın kuzeyinde, Kara Türgeşler de Talas Vadisinde yaşadılar. Sarı ve Kara Türgeşlerin aralarındaki mücadeleden yararlanan Karluklar, Türgeşlerin siyasi varlıklarına son verdiler (766). Türgeşler, Emeviler Döneminde Maveraünnehir bölgesinde fetihlerde bulunan İslam ordusuna karşı mücadele vererek Orta Asya'nın Arapların eline geçmesini engellediler. 11. Kırgızlar Kırgızlar, Asya Hun Devleti zamanında İrtiş Nehri civarında yaşadılar. Daha sonra Yenisey Irmağı bölgesine yerleştiler. Bir süre Kök Türk ve Uygurların egemenliği altında kaldılar. 840 yılında Uygurları mağlup ederek merkezi Ötüken olmak üzere bir devlet kurdular. Kısa bir süre sonra, Kitanlar tarafından Orhun bölgesinden çıkarıldılar. Bunun sonucunda Orhun bölgesi, Türk yurdu olmaktan çıkıp Moğolistan'ın bir bölgesi hâline geldi. Kırgızlar, XIII. yüzyıl başlarında Cengiz Han zamanında Moğollara boyun eğerek siyasi egemenliklerini kaybettiler. XIX. yüzyılda Rusların egemenliğine giren Kırgızlar, 1991'de Sovyet Rusya'nın dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazandılar. Canlı bir halk edebiyatının göstergesi olan destanlardan Manas Destanı Kırgızlara aittir. Bu destan dünyanın en uzun destanı olarak bilinmektedir. 97 Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'ten bir görünüm 12. Karluklar Karluklar, Kök Türk Devleti'ne bağlı olarak Altay Dağları'nın batısında yaşadılar. Çinlilerin kışkırtmasıyla sık sık Kök Türklere karşı ayaklandılar. II. Kök Türk Devleti'nin yıkılmasında, Basmil ve Uygurlarla birlikte rol oynadılar. Bir müddet Uygurların egemenliğinde yaşayan Karluklar, Uygurlarla anlaşamayınca batıya göç ettiler. Karluklar, 766 yılında, Türgişlerin siyasi varlıklarına son verdiler. Talas Nehri dolaylarında bir devlet kurdular. Uygur Devleti yıkıldıktan sonra devletin merkezini Balasagun şehrine naklettiler. X. yüzyılın ilk yarısında Karahanlılar Devleti'nin kurulmasında etkin rol oynadılar. Uygurlar ve Türgişlerle Türk yaşayışına giren şehirleşme anlayışı, Karluklar tarafından geliştirilerek devam ettirildi. Müslümanlarla Çinliler arasındaki Talas Savaşı'nda (751) Karluklar, Müslümanların yanında yer alarak Çinlilerin yenilmesini sağladılar. Böylece Orta Asya'nın Türk hâkimiyetinde kalmasında etkili oldular. Karluklar, XII. yüzyılda Karahitayların ve Moğolların hâkimiyeti altına girmiş, Cengiz Han'a itaat eden ilk Müslüman Türk topluluğu olmuşlardır. Karluklar, Tarihte İslamiyeti kabul eden ilk Türk topluluğu olarak bilinmektedir. 13. Kimekler Kimekler, VII. yüzyılda Altay Dağları'nın kuzeybatısı ile İrtiş Irmağı'nın orta bölgelerinde Kök Türk egemenliğinde yaşadılar. Ancak VIII. yüzyılın ortalarında Kök Türk Devleti'nin yıkılmasından sonra bağımsızlıklarını elde edebildiler. X. yüzyılda Kitanların baskıları sonucunda Ural Dağları'nın güney bölgelerine göçmek zorunda kaldılar. XI. yüzyıla gelindiğinde Kimeklerin boy birliğine dayalı yapıları bozulmuştur. İyice zayıflayan Kimekler, Kıpçakların egemenliğini kabul etmek zorunda kaldılar. Kimeklerde ülke on bir ile ayrılmış, her ilin başına “tutug” adı verilen yöneticiler görevlendirilmiştir. İl yöneticileri Hakan'ın soyundan gelenler arasından belirlenmekteydi. 98 ölçme ve değerlendirme A) Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız. 1) Asya Hun Devleti; I. Çin seddinin yapılmasına neden olmuştur. II. Çok geniş bir alanda hakimiyet kurmuştur. III. Orta Asya Türkleri arasında siyasi birliği sağlamıştır. Bu bilgilere bakıldığında Asya Hun Devleti hakkında aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılabilir? A) Ticari faaliyetlere büyük önem vermişlerdir. B) Bu dönemde Orta Asya'da güçlü bir devlet durumundadırlar. C) Devlet olarak güçlü bir merkeziyetçi anlayışa sahiptirler. D) Çin ve Bizans devletlerini kendilerine bağlamışlardır. E) Ülke içindeki değişik topluluklara hoşgörülü davranmışlardır. 2) Uygurlar, yerleşik hayata geçtiği bilinen ilk Türk devletidir. Bu durum Uygurların kültür ve uygarlık tarihinde diğer Türk devletlerinden farklı özellikler göstermesini sağlamıştır. Uygurlarda yerleşik hayata geçilmesine rağmen değişikliğe uğramayan özellikler aşağıdakilerden hangisidir? C) Savaşçılık - Yönetim A) Bilim - Ekonomi D) Yönetim - Dil B) Sanat - Dil E) Ekonomi - Sanat •Türk devletleri içinde ilk kez Museviliği benimsediler. •İslamiyetten önceki Türk devletlerinde en geniş sınırlara ulaştılar. •İstanbul'u kuşatan ilk Türk devletidir. •Türk devletleri içinde ilk kez kendi adına para bastılar. Türk devletleriyle ilgili olarak yukarıda verilen bilgilere göre aşağıdakilerden hangisi bu özellikleri taşımaz? A) Kırgızlar B) Kök Türkler C) Avarlar D) Türgişler E) Hazarlar 3) 4) Karasal iklimin hüküm sürdüğü Orta Asya'da geniş bozkırlar, yüksek dağlar, nehirler ve göller bulunmaktadır. Bu durum Türk kültür ve uygarlığının unsuru olan aşağıdaki alanlardan hangisi üzerinde daha etkili olmuştur? C) Edebiyat A) Hukuk kuralları D) Sanat eserleri B) Yaşam tarzı E) Dini inanış B) Aşağıdaki ifadelerin başındaki boşluğa doğru ise “D”, yanlış ise “Y” harfi koyunuz. ( ) 1. Kavimler Göçü’nün sonucunda Avrupa’nın sosyal ve siyasi yapısı değişmiştir. ( ) 2. İtil Bulgarları Müslüman tüccarlarla ilişkileri neticesinde İslamiyeti seçmişlerdir. ( ) 3. Orhun Abideleri Uygurlar Döneminde meydana getirilmiştir. ( ) 4. Kaşgarlı Mahmut’a göre Türk adı güçlü- kuvvetli anlamına gelir. ( ) 5. Oğuzlar Türk tarihinin en kalabalık ve siyasi açıdan en önemli boyudur. C) Aşağıdaki devletleri uygun kelimelerle eşleştiriniz. ( ) 1. Asya Hun Devleti A. Orta Asya’da ilk Türk-Bizans ittifakı ( ) 2. Kök Türkler B. Manas Destanı ( ) 3. Kırgızlar C. Orduda Onlu Sistem ( ) 4. Avrupa Hun Devleti D. İlk Müslüman Türk topluluğu ( ) 5. Karluklar E. Margus Antlaşması F. Boris Han D) 1. Çinliler - Türkler- Orta Asya - Göç - İpek Yolu kelimelerini kullanarak Türk-Çin ilişkileri hakkında kısa bir metin oluşturunuz. 2. Türklerin aynı dönemde farklı coğrafyalarda bir çok devlet kurmasının sebepleri nelerdir? 3. Hunlar, Avrupa tarihinde hangi değişimlere sebep olmuşlardır? 99 4. ÜNİTE 4.ÜNİTE : İSLAM TARİHİ VE UYGARLIĞI (13. YÜZYILA KADAR) 1. KONU: İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE İLK İSLAM DEVLETLERİ 2. KONU: TÜRK-İSLAM BİLGİNLERİ 100 hazırlanalım 1-İslamiyetin doğuşu sırasında dünyada hangi inançlar bulunuyordu?Araştırınız. 2-Halifelerin belirlenmesi açısından Dört Halife Devri hangi özelliğe sahiptir?Araştırınız. 3-İslam Uygarlığının dünya uygarlığına katkıları nelerdir?Araştırınız. 4-Abbasilerin Türklere yönetim ve orduda görev vermelerinin nedenleri sizce neler olabilir? 5-İspanya'da Endülüs Emevilerinden günümüze kalan eserleri araştırınız. MESCİD-İ NEBEVİ-MEDİNE 101 1.KONU 1. İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE İLK İSLAM DEVLETLERİ TEMEL KAVRAMLAR O A T L A K Y A N U U S S İS K A D N İN A V YA S AC AR LA R AVA R L A R LO M B İ R Y A LA R İRAN IZ D Çİ IL İZ Hİ N Ç İN D E N İZ İ İ B E N G A L K Ö R F E Z İ ND Sasaniler N U M M A N D E N İ Z İ E Kök Türk Devleti O K Y A N U S İZ KÖ RF EZ İ N MISIR A TİBET HİNDİSTAN E K Bizans imparatorluğu B Ü Y Ü K D İ BA SR A I R Ç İ N SASANİLER R F K A Dic le Fır at JAPON DENİZİ A A K D E N İ Z ORTA ASYA S BİZANS İMPARATORLUĞU SUR İYE RD BALKAŞ GÖLÜ ARAL GÖLÜ KARADENİZ BA İ S PA N YA KÖK TÜRK DEVLETİ H A Z A R L A R İZİ EN RD ZA HA FRANK KRALLIĞI "Bütün dünyanın Müslümanları Allah'ın son peygamberi Hazreti Muhammed'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatlara tam olarak uymalı. Tüm Müslümanlar Hazreti Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli. İslamiyetin hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilir." M. Kemal ATATÜRK Ahmet Gürtaş, Atatürk ve Din Eğitimi, s.71. İ BAYKAŞ GÖLÜ M MABET MECUSİLİK HANİFLİK SKOLASTİK İSLAMİYET PANAYIR PUTPERESTLİK Çin Hindistan 0 H İ N T 750 1500 2250 3000 3750 km O K Y A N U S U düşünelim 1. Yukarıdaki haritaya göre İslamiyetin doğduğu VII. yüzyılda dünyada hangi devletler vardır? 2. Atatürk, Hz. Muhammed'in hangi yönüne vurgu yapmıştır? 3.Yukarıdaki kavramlar sizlere neleri çağrıştırmaktadır? 1- İSLAMİYET ÖNCESİ DÜNYANIN GENEL DURUMU İslamiyetin meydana getirdiği değişimi anlayabilmek için, İslamiyetten önceki dünyanın genel durumunu bilmek gerekir. Bunun için Asya, Avrupa, Afrika kıtalarındaki ve İslam dininin ortaya çıktığı Arabistan bölgesindeki yaşam biçimleri, devlet yapıları ve dinî düşünceler incelenmelidir. a. Avrupa Avrupa, Kavimler Göçü'nün etkisiyle büyük karışıklıklar içindeydi. Fransa'da, Vizigotlarla Franklar arasındaki savaşlarda binlerce insan ölmüştü. İspanya ve Güney Fransa'da taht kavgaları hüküm sürmekteydi. İngiltere'yi Anglo Saksonlar istila etmişti. Bu istilalarda binlerce insan öldürülmüştü. Gotların, Vandalların ve diğer Germenlerin sürekli akınları yüzünden, Avrupa âdeta bir harabe hâlindeydi. Aynı dönemde Macaristan'da devlet kuran Avarlar, Doğu Roma'yla ve barbar kavimlerle mücadele içerisindeydi. Avrupalıların büyük çoğunluğu Hristiyandı.Gözlem ve deneyi reddeden skolastik düşüncenin etkisi ile bilim ve düşünce sınırlandırılmıştı. Kilise farklı anlayışları ortadan kaldırmaya çalışmıştı. Azınlık durumundaki Yahudilere ve farklı inanç sahiplerine ağır baskılar yapılmıştı. Halk, toplumsal sınıflara bölünmüştü. Geniş halk kitleleri kilise ve toprak sahiplerinin baskısı altında bulunmaktaydı. b. Afrika İslamiyetin doğuşu sırasında Afrika'nın siyasi bakımdan önemli olan bölgeleri, Kuzey Afrika ile Habeşistan'dı. Afrika'nın kuzey kısımları Doğu Roma'nın egemenliğindeydi. Doğu Roma-Sasani rekabeti yüzünden Mısır halkı sürekli baskı altında tutulmuştu. Habeşistan'da ise Habeş Krallığı vardı. Hristiyanlık, bu ülkede IV.yüzyıldan itibaren yayılmaya başlamış ve İmparator Ezana da 320 yılında Hristiyanlığı kabul etmişti. Hristiyanlık, İmparatorluğun resmî dini olmasına rağmen yerli halkın bir kısmı eski dinleri olan putperestliği sürdürmüştür. c. Asya Doğu Roma: Kavimler Göçü'nden sonra Roma İmparatorluğu, Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrılmıştı (395). Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'du. 102 Doğu Roma'yı gösteren temsilî resim VI. yüzyılda Justinianos Döneminde en parlak devrini yaşayan Doğu Roma'nın sınırları, doğuda Kafkaslardan batıda Batı Akdeniz havzasına, kuzeyde Balkanlardan güneyde Mısır ve Kuzey Afrika kıyılarına kadar uzanıyordu. İslamiyetin doğuşu sırasında, Doğu Roma'da Herakleios (Herakliyus) sülalesi iktidardaydı. Doğu Roma İmparatorluğu batıda Avar ve Slavlarla, doğuda ise Sasanilerle mücadele hâlindeydi. Doğu Roma'da halk, sosyal sınıflara ayrılmıştı. Halkın çoğunluğu Kilise ile toprak sahiplerinin etkisi altında yaşıyorlardı. İslamiyetin doğuşu sırasında Doğu Roma'nın Doğu Roma, İslamiyetin doğuşu gücü hakkında neler söylenebilir? esnasında en güçlü Hristiyan devleti idi. Sasaniler: Ön Asya'da, Doğu Roma'dan sonra en güçlü devletti. İslamiyetin doğuşu sırasında Sasaniler, Doğu Roma'yla yaptıkları mücadeleler ve kendi içindeki taht kavgaları sonucu iyice zayıflamıştı. Halk, savaş ve iç karışıklıklar sonucu sıkıntı içerisindeydi. İran'da esası ateşe tapıcılık olan Zerdüştlük dini egemendi. Kök Türkler: Orta Asya'nın en güçlü devletini kuran Kök Türkler, 582 yılında ikiye bölünmüştü. İslamiyetin doğuşu sırasında Doğu ve Batı Kök Türk devletleri olarak, siyasi varlıklarını sürdürmekteydiler. Türklerle Araplar arasındaki ilişkiler Cahiliye Dönemi adı verilen İslam öncesi döneme kadar uzanıyordu. Türkler ve Araplar, Sasani ordusunda görev almış ve ipek yolu üzerinde yaptıkları ticari faaliyetlerle birbirleriyle karşılaşmışlardı. Türk-Arap ilişkilerine ait ilk bilgiler, cahiliye şiiri olarak bilinen edebi ürünlerde ve Hz. Muhammed'in bazı sözlerinde görülmüştür. Halk arasında çağdaşı olan diğer toplumlardan farklı olarak kölelik anlayışı ve sosyal sınıf farklılığı yoktu. ! Farklı dinlere ait tapınaklar Kök Türkler, Gök Tanrı dinine inanıyorlardı. Kök Türk hanedanları arasında Budizmi benimseyenler de vardı. Hindistan: Hindistan, Asya'nın güneyinde yer alan büyük bir yarımadadır. Bölgede çeşitli ırk, din ve kültürler var olduğundan siyasi birlik sağlanamamış ve güçlü bir devlet kurulamamıştı. Hindistan'da siyasi bir birlik kurulamamasının nedenlerinden biri halkı kesin sınırlarla sosyal sınıflara ayırmış olan Kast sistemidir. İslamiyetin doğuşu sırasında Hindistan, siyasi olarak Asya kıtası üzerinde etkin bir devlet konumunda değildi. Hindistan'ın en eski inancı, Veda inanışıdır. Bu inanış, tabiata ve tabiat kuvvetlerine tapınma esasına dayanırdı. Çin: Çin, Güneydoğu Asya'da yer alan büyük bir ülkedir. Eski ve köklü bir medeniyet merkezidir. İslamiyetin doğuşu sırasında Çin'de Sui hanedanı egemen durumdaydı. Çinliler Köktürklerle sürekli mücadele içindeydiler. Ülke içinde de taht kavgaları vardı. Halk, sosyal sınıflara ayrılmıştı.Çin'de görülen iki büyük inanış, Taoizm ve Konfüçyüsçülük inanışlarıdır. Bu inançların yanında Çin'de Budizm de yayılmıştı. Japonya: Asya'nın doğusunda Büyük Okyanus'ta birçok ada üzerinde kurulmuş olan ülkedir. İslamiyetin doğuşu sırasında siyasi bir etkinliği yoktu. Japonlar, Şintoizm inanışına sahiplerdi. Bu din, tabiat kuvvetlerine tapınma esasına dayanmaktadır. Ayrıca Japonya'da Budizm, Taoizm ve Konfüçyüsçülük inanışları da yayılmıştı. 103 d.Arap Yarımadası Asya'nın güneybatısında yer alan Arap Yarımadası'nın en önemli bölgeleri Hicaz, Necid ve Yemen'dir. Yemen tarıma elverişli topraklara sahip bir bölgedir. Necid bölgesi ise hayvancılığa elverişlidir. Mekke, Medine ve Taif şehirlerinin bulunduğu Hicaz, özellikle ticaret yollarının geçtiği önemli bir bölgedir. Arabistan'da İslamiyet öncesinde yıldızlara tapınma, putperestlik,Hz. İbrahim'in dini olan Haniflik inanışı ile Hristiyanlık ve Musevilik gibi inançlar da bulunmaktaydı. yorumlayalım Arap Yarımadası halkının çoğunluğunu Arapların oluşturmasına rağmen aynı dönemde birden fazla devletin kurulmasının sebepleri neler olabilir? LÜ LE R Şam Küdüs Basra GASSANİLER İ R A N ÜR BA TE DM SR A KÖ N E C İ D NEBATLILAR RF EZ Tebük Hayber MISIR İ K I Medine Z ARABİSTAN I Tİ L E VL D Mekke Taif E Nil nehri N Aİ N M SEBA DEVLETİ DE R LE İ İ ER Sana UMMAN DENİZİ Y İM Z H YEMEN Aden HABEŞİSTAN 0 300 600 900 1200 km 1.Harita: İslamiyet öncesi Arap Yarımadası yorumlayalım Aşağıdaki fotoğraflar incelendiğinde Arabistan coğrafyası Mekke halkını ekonomik ve sosyal yönden nasıl etkilemiş olabilir? Mekke'nin eski görüntüsü Arabistan'ın büyük kısmını kaplayan çöller 104 İslamiyetten önce Araplar, kabileler hâlinde yaşarlardı. Kabilelerin başında şeyh denilen reisler vardı. Kabileler aynı kökten gelen ailelerden oluşurdu. Ailede erkek söz sahibiydi. Erkeklerde çok eşlilik görülürdü. Kız çocuklarına değer verilmez, kadın miras hakkından yararlanamazdı. İslamiyet öncesi Arap toplumunda, kabileler arası kan davaları yaygındı. Araplarda halk genel olarak köleler ve hürler olmak üzere iki gruba ayrılırdı. Köleler sahipleri tarafından alınır, satılır ve ticaret malı olarak kabul edilirdi. Arapların şehirde yaşayanlarına medeni, çölde yaşayanına bedevi denilirdi. Bedeviler daha çok göçebe biçiminde yaşar ve hayvancılıkla uğraşırlardı. Çöl şartlarına dayanıklı olan deve ile koyun, keçi ve at beslenirdi. Medeniler ise tarım ve ticaretle geçinirlerdi. Tarım, vahalarda yapılırdı. En önemli tarım ürünü hurma idi. İslamiyetten önce konuşma ve yazı Arap toplumunun Cahiliye Dönemi yaşantılarına dili olarak Arapça kullanılırdı. Arap ait hangi çıkarımlarda bulunulabilirsiniz? alfabesi Nebatlıların kullandığı yazıdan yararlanılarak oluşturulmuştu. Arabistan'da ticari ve toplumsal hayatın en önemli unsuru, belli zamanlarda Mekke ve çevresinde kurulan panayırlardı. Bu panayırlardan en önemlisi ve en büyüğü Mekke civarında kurulan Ukaz Panayırı'dır. ! yorumlayalım UKAZ PANAYIRI Ukaz Panayırı kalıntıları Arabistan'da ticari ve toplumsal hayatın en önemli unsuru, belli zamanlarda Mekke ve çevresinde kurulan panayırlardı. Bu panayırlar Arapların birbirleriyle savaşmadıkları dört aydan oluşan Haram Ayları'nda düzenlenirdi. Arap halkının sosyal ve kültürel hayatında önemli gelişmeler sağlayan panayırlarda ticaret, eğlence ve yarışmalar ön plana çıkmıştır. Panayırların düzenlendiği dönemlerde Araplar Kâbe ve putlarını ziyaret ederlerdi. Panayırlarda düzenlenen yarışmalar kısa süreli de olsa toplumsal barışı ve hoşgörüyü sağlardı. Şiir okuma yarışmaları Arap edebiyatının gelişmesinde etkili olmuştur. Yarışmada beğenilen şiirler, Kâbe'nin duvarına asılır, yarışmaları kazananlara çeşitli ödüller verilirdi. Nuri Ünlü, Anahatlarıyla İslam Tarihi, s.35'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre Mekke ve çevresinde panayırlar düzenlenmesinin sebepleri neler olabilir? Mekkeliler kervan ticareti ile de uğraşırlardı. Afrika ve Hindistan'dan gelen mallar, kervanlar aracılığı ile Suriye ve Mısır'a taşınırdı. Mekke, Medine ve Taif şehirleri, ticaret sayesinde oldukça zenginleştiler. Ticaretle uğraşanlar, toplumda itibarlı kişiler olarak kabul edilirdi. 105 yorumlayalım BİR GECE On dört asır evvel, yine böyle bir geceydi Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi! Lakin o ne hüsrandı ki; hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki bekleşmedelerdi! Nerden görecekler? Göremezlerdi tabi: Bir kerre, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi; Bir kerre de, ma'mure-i dünya, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! ... M. Âkif ERSOY, Safahat, s.179'dan alınmıştır. ? cevaplayalım Yukarıdaki şiirde İslamiyet öncesi Arabistan'ın durumu anlatılmaktadır. Buna göre; 1. İslamiyet öncesi Arabistan'da insanlar arasındaki ilişkiler hakkında neler söylenebilir? 2. “Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi” ifadesiyle kast edilen kimdir? 2. İSLAMİYETİN DOĞUŞU VE YAYILIŞI a. Hz. Muhammed'in Peygamberlik Öncesi Hayatı Hz. Muhammed, 571 yılında Mekke'de doğdu. Babası Abdullah, annesi Âmine'dir. Babası Hz. Muhammed doğmadan ölmüştü. Hz. Muhammed doğduktan sonra sütannesi Halime'ye verildi. Altı yaşına geldiğinde annesi ölünce dedesi Abdülmuttalip'in yanında yaşamaya başladı. Hz. Muhammed sekiz yaşındayken dedesinin ölümü üzerine, amcası Ebu Talip onu yanına alarak büyütmüştür. Hz. Muhammed, dedesinin vefatından sonra amcasının kervanlarına yardım etmeye başladı. Hz. Muhammed Hz. Muhammed'in doğduğu evin amcasının kervanıyla Şam'a giderken Şam ve Kudüs bugünkü hâli, Mekke Kütüphanesi arasındaki Busra'da, Bahira adında bir rahiple karşılaştılar. Rahip, Hz. Muhammed'i görünce amcasına Hz. Muhammed'in son peygamber olacağını ve gelecek peygambere ait özellik ve belirtilerini bilen Yahudilerce öldürülebileceğini söyledi. Bunun üzerine amcası, Hz. Muhammed'le birlikte Mekke'ye geri döndü. Hz. Muhammed daha önce olduğu gibi gençlik çağlarında da güvenilirliği, doğruluğu ve dürüstlüğü ile ün saldı. Yalan söylediği hiç görülmedi. İşte bu ününü duyan Hatice adındaki Mekke'li bir tüccar, Hz. Muhammed'e ticaret kervanlarının sorumluluğunu verdi.Hz. Muhammed 25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice'den ikisi erkek, dördü kız olmak üzere altı çocuğu oldu. Hz. Muhammed'de güzel huyların tümü vardı. Cömertti, yardımseverdi, kinci değildi. Mütevazı tavırlarıyla saygınlığını kabul ettirmişti. Putlara itibar etmez, putlara tapmanın yanlış olduğunu düşünürdü. Ticaretle uğraştığı hâlde, hiç kimse ile ticari anlaşmazlığa düşmedi. Halkın arasında güvenilir Muhammed anlamına gelen “Muhammed'ül Emin” unvanıyla tanınmıştı. yorumlayalım KÂBE HAKEMLİĞİ Hz. Muhammed 35 yaşına girmişti. Bu sırada Kâbe'nin tamiri devam ediyordu. Son durumu görmek için Hz. Muhammed evinden çıkıp Kâbe'ye doğru yürümeye başladı. Kâbe'ye yaklaştığı sırada; - İşte Muhammed, doğru ve dürüst bir adam!diye bir ses duydu. Hz. Muhammed şaşırdı. Önce ne olduğunu anlayamadı.Kendisine; -Biliyorsun, uzun süredir Kâbe'yi tamir ediyoruz. Dedelerimizin Hacerülesved adını verdikleri taşı yerinden çıkardık. Şimdi de onu yerine koymak istiyoruz. Ancak her kabile diğerlerinden üstünüm, diyerek taşı oraya kendisi koymak istiyor. Aramızda büyük bir kavga çıkmak üzereyken Kureyş'in en yaşlısı Huzeyfe bin Mugire, Kâbe'nin kapısından ilk kim girerse taşı yerine koymak için hakemlik yapsın, dedi. Bu teklifi herkes kabul etti. Biraz bekledik, seni kapıda görünce çok sevindik. Mekke'de buna en layık kişi sensin. Çünkü kardeşimize bile güvenemediğimiz bir ortamda mallarımızı ancak sana emanet edebiliyoruz, denildi. Hacerülesved'in önemini bilen Muhammed, taşı bir yaygının üzerine koydu her kabilenin ileri gelenini yaygının ucundan tutmaya çağırdı. Herkes tutup kaldırınca, o da taşı alıp yerine yerleştirdi. Hz. Muhammed'in bu çözümünden bütün kabileler memnun oldu ve herkes onun zekâsını takdir etti. İbn-i Hişam, Hz. Muhammed'in Hayatı, s.218-223'ten özetlenmiştir. 106 ? cevaplayalım Mekkeliler, Hz. Muhammed'in Kâbe hakemliğine neden sevinmişlerdir? uygulayalım Hz. Muhammed‘in Mekke‘deki faaliyetlerini rapor halinde yazınız. b. Müslümanların Mekke'deki Faaliyetleri Hz. Muhammed, sık sık Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'na giderek burada yalnız kalıyor ve Haniflik inancı üzere Allah'ın varlığı ve birliğini düşünüyordu. Kırk yaşına girdiği 610 yılı Ramazan ayının 27. gecesi Hira Mağarası'nda ibadetle meşgulken, Cebrail adlı melek tarafından kendisine Allah'ın ilk vahyi ulaştırıldı. Bu vahiyde “Yaratan Rabb'inin adı ile oku. O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku! Senin Rabb'in en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediğini öğretendir.” denildi. Çok endişelenen ve heyecanlanan Hz. Muhammed, evine gelerek başından geçenleri eşi Hz. Hatice'ye anlattı. Daha sonra ikisi birlikte Mekke'de önemli bir bilgin olan Hz. Hatice'nin amcasının oğlu Varaka'nın yanına gittiler. Varaka, Hz. Muhammed'i dinledikten sonra, Hira Mağarası “Müjde ey Muhammed! Meryemoğlu İsa'nın haber verdiği son peygambersin. Sana gönderilen melek, Musa'ya da gelen Cebrail'dir.” dedi. İlk vahiyden sonra Cebrail uzun bir süre görünmedi. Sonunda bir gün Cebrail tekrar geldi. Bu kez kendisine "Ey Muhammed! Kalk ve insanları Allah'ın azabından sakındır." ayetini bildirdi. Böylece Hz. Muhammed'in peygamberlik görevi başlamış oldu. Hz. Muhammed, insanları İslam dinine davet etmeye başladı. Kendisine ilk olarak eşi Hz. Hatice inandı. İkinci olarak Hz. Ali, daha sonra azat ettiği kölesi Zeyd ve Hz. Ebu Bekir Müslüman oldular. Bunlara ilk Müslümanlar denilmiştir. Önceleri İslamiyeti gizlice anlatan Hz. Muhammed, Allah'tan gelen emirle, İslamiyeti açıktan yaymaya ve putlara tapınmanın yanlışlığını anlatmaya başladı. Puta tapınan müşrikler, Hz. Muhammed'in İslam dinini anlatmak için yaptığı çalışmaları pek fazla önemsemediklerinden önceleri Hz. Muhammed'in davetine ses çıkarmadılar. Zira bu yeni dinin insanlar arasında kabul görmeyeceğini düşünüyorlardı. Bunun için de Hz. Muhammed ve Müslümanlarla sadece alay etmekle yetindiler. Hz. Muhammed, İnsanları, “gerçek ve bir olan sonsuz kudret sahibi Allah'ı tanımaya, ona ibadet etmeye, kötülüklerden uzaklaşmaya ve iyilik yapmaya, putperestliği bırakmaya, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak işler yapmaya” davet ediyordu. Hz. Muhammed'in İslam dinine daveti, insanlar arasında yayılmış, her yerde konuşulur olmuştu. Bu davetini her yerde sürdürmesi Mekkeli müşrikleri kızdırdı. Müşrikler, İslamiyete karşı tavır alarak Müslümanlara baskı yapmaya ve kötü davranışlarda bulunmaya başladılar. Müşriklerin baskıları sonuçsuz kalınca, Hz. Muhammed'le anlaşmak istediler. Ona, amcası Ebu Talip aracılığıyla İslamiyeti anlatmaktan vazgeçmesine karşılık devlet başkanlığı, mal ve çok miktarda para teklif ettiler. Fakat Hz. Muhammed bu teklifleri hemen reddetti ve şu cevabı verdi: -Vallahi, bu işi bırakmam için güneşi sağ elime, ayı da sol elime koyacak olsalar yine de davamdan vazgeçmem. Ya Allah bu dini hâkim kılar ya da onun uğrunda ölürüm. Ben Hz. Muhammed'in kararlı cevabı kendine Allah'ın bana bildirdiğinden başka bir şey inananları nasıl etkilemiş olabilir? söylemiyorum. Hz. Muhammed'in bu cevabı üzerine müşrikler, Müslümanlara uyguladıkları baskı ve işkenceleri artırdılar. Müşriklerin eziyetleri dayanılmaz bir hâl alınca Hz. Muhammed, bir kısım Müslümanın Habeşistan'a göç etmesine izin verdi. ! 107 Müslümanlardan, önce on altı daha sonra doksan kişi Habeşistan'a göç etti ( 615). Müşrikler, Mekke'deki Müslümanlara eziyet etmeyi sürdürdüler onları aç ve susuz bıraktılar. Bu gelişmelerle birlikte, Mekkelilerin Müslümanlar üzerindeki baskıları yoğunlaştı. Peygamberliğin yedinci yılında İslam'ın yayılışını engelleyemeyen müşrikler, bütün Müslümanlar ve Beni Haşim kabilesi ile görüşmeyi, ticaret yapmayı yasakladılar. Bunu bir sözleşme hâline getirip Kâbe duvarına astılar.Böylece Ebu Talip mahallesinde toplanan Müslümanlara boykot uygulaması başladı. Bu kuşatma üç yıl sürdü. Fakat yine de Mekkeli müşrikler istedikleri gibi bir sonuç elde edemediler. Sonunda boykot kalktı. Peygamberliğin onuncu yılında Hz. Muhammed'in iki İslamiyetin yayılışı karşısında müşriklerin büyük manevi desteği olan amcası Ebu Talip ile baskıya yönelmelerinin sebepleri nelerdir? eşi Hz. Hatice vefat etti. Böylece Müslümanlar boykotun kaldırılışının sevincini ve Ebu Talip ile Hz. Hatice'nin vefatının üzüntüsünü birlikte yaşadılar. Hz. Muhammed, Mekke'de Müslümanlara yönelik baskılara rağmen Kâbe'yi ziyarete gelen kabilelere İslam dinini tebliğ etmeyi sürdürdü. 619 yılında Kâbe'yi ziyarete gelen altı Medineli ile Akabe denilen yerde karşılaşan Hz. Muhammed, onları İslamiyete davet etti. Medineliler de İslamiyeti kabul ettiler. Medinelilerle 621 ve 622 yıllarında iki görüşme daha yapıldı. Bu görüşmelere I. ve II. Akabe Biadları denilmiştir. Bu görüşmelerde Medineli Müslümanlar, Hz. Muhammed'e bağlı kalacaklarına ve emirlerine uyacaklarına söz verdiler. Bunun üzerine Mekke'deki Müslümanlar, Hz. Muhammed'in izniyle Medine'ye göç etmeye başladılar. c. Hicret ve Medine İslam Devleti Müslümanlar, Mekke'deki sıkıntı ve işkencelerle dolu hayattan kurtulmak için Medine'ye birer ikişer göç etmeye başladılar. Kureyşli müşriklerin endişesi Akabe Görüşmeleri'nin yapıldığı yer büsbütün artmıştı. Çünkü İslamiyetin Arabistan'ın her tarafına yayılması ve Medine gibi Suriye ticaret yolu üzerindeki önemli bir merkezin Müslümanların eline geçmesi Kureyş'in korkulu rüyası idi. Mekkeli müşrikler kesin tedbir almaya ve Hz. Muhammed'i öldürmeye karar verdiler. Bunun için faaliyete geçtilerse de başarılı olamadılar. Müşriklerin Müslümanları sindirmeye yönelik tavırları sonucu Hz. Muhammed, Hz. Ebu Bekir'le beraber hicret etmeye karar verdi. Hz. Muhammed'in ve Müslümanların inançları uğruna Medine'ye yaptıkları göç Hicret olarak adlandırılmıştır.Her göç hareketi hicret sayılamaz. Hicret olayı uzun süre üzerinde düşünülmüş, sebep ve sonuçları hesaplanmış bir harekettir. Asla kaçış değildir. Hicret esnasında müşrikler tarafından gerçekleştirilen takip ve pusu engellerini aşan Hz. Muhammed ve Hz. Ebu Bekir, ilk önce Medine'ye bir saat mesafede olan Kuba'ya ulaştılar. Burada ilk mescidi inşa ettiren Hz. Muhammed, ilk cuma namazını kıldı, oradan da Medine'ye geldi. Medineliler kendisini sevinç, heyecan, büyük bir iman ve samimiyetle karşıladılar. Hicretle birlikte İslam devletinin temelleri atıldı. Medine'ye yerleşen Müslümanlar, İslamiyeti kısa sürede Medine dışına yaymaya başladılar. Hz. Muhammed bu sırada 53 yaşında idi. Daha önce Mescidi Nebevi ve Ravzai Mutahhara - Medine ! 108 adı Yesrib olarak anılan bu şehir “Peygamber Şehri” anlamında “Medinetü'n Nebi” adını almış ve daha sonra da kısaca Medine olarak adlandırılmıştır. Hicretten sonra Medine'ye göçle gelen Müslümanlara “muhacir”, Medine'nin yerlisi olan Müslümanlara da yardım eden anlamında “ensar” denildi. Hz. Muhammed, muhacirle ensarın din kardeşi olduklarını belirterek ensarın mallarını muhacirlerle paylaşmasını sağladı. ? Hz. Muhammed Dönemi (622-632) Hz. Muhammed, İslam Devleti'nin temellerini Medine'de attı. Böylece Hz. Muhammed, Müslümanların hem peygamberi hem İslam ordularının başkomutanı hem de devlet başkanı oldu. İslam Devleti'nin ekonomik temelini de yine Hz. Muhammed tesis etti. İslamiyet, oluşturduğu ekonomik sistemle gelir grupları arasındaki ekonomik dengesizliği ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. yorumlayalım İSLAM DEVLETİ'NİN OLUŞUMUNDA KARDEŞLİĞİN ROLÜ Hz. Muhammed Mekke'den Medine'ye hicret ettiği zaman, orada iki büyük Arap kabilesi yaşıyordu. Bunlardan biri Evs, diğeri Hazrec kabileleri idi. Bu iki kabile Cahiliye Döneminde birbirlerine son derece düşman idiler. Aralarında savaşlar çıkmış, bu savaşlar aralıklarla uzun yıllar devam etmişti. Hz. Muhammed Hicret'ten sonra öncelikle toplumsal barışı oluşturmaya çalıştı. Nitekim Hz. Muhammed'in Medine'de, ensar ve muhacirler arasında tesis etmiş olduğu kardeşlik anlayışı, maddi ve manevi yardımlaşma esasına dayanıyordu. Ensar, muhacir kardeşlerini alıp evlerine götürdüler, mallarına ortak yaptılar. Hz Muhammed'e başvurarak: -Ya Resulallah! Hurmalıklarımızı muhacir kardeşlerimizle aramızda paylaştır, demişlerdi. Hz. Muhammed: -Hayır, öyle olmaz, buyurdu ve hurmalıkların mülkiyetinin kendilerine ait olmasını, muhacirlerin de hurmaların bakımını yaparak çıkacak mahsulü paylaşmalarını istedi. Hicret'le birlikte Medine'de başlayan kardeşlik ve yardımlaşma anlayışı İslam medeniyetinin temelini oluşturmuştur. Nuri Ünlü, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi, s.35'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım Metne göre Medine'de Hicret'le birlikte toplum hayatında ne gibi bir değişim yaşanmış olabilir? yorumlayalım MEDİNE SÖZLEŞMESİ Hz. Muhammed'in Medine'ye hicreti öncesinde Medine şehri Mekke'ye oranla her bakımdan geri kalmış bir yerdi. Medine'de putperest, Yahudi ve Hristiyan bulunmaktaydı. Bir süre sonra Hz. Muhammed, Medine'de yaşayanlarla bir sözleşme yaptı. Böylece Hz. Muhammed aynı topraklar üzerinde yaşayan insanların, dinleri, inançları ve idealleri aynı olmasa da uymaları gereken evrensel kuralları bu sözleşmeyle ortaya koymuş oluyordu. Bu sözleşme, "Medine Sözleşmesi" olarak bilinir. Tamamı kırk yedi maddeden oluşan Medine Sözleşmesi'nin bazı maddeleri şu şekildedir: •Diyetlerle fidyelere ait kurallara önceden olduğu gibi bundan sonra da uyulacaktır. •Museviler din hürriyetine sahip olacaklardır. •Yahudiler veya Müslümanlar üçüncü bir tarafa karşı savaş ilanına mecbur kalırsa birbirlerine yardım edeceklerdir. •İki taraf da Kureyşli müşrikleri korumayacaktır. •Medine'ye karşı bir saldırı olduğu takdirde şehrin korunması için taraflar birlikte hareket edeceklerdir. •İki taraftan biri, bir düşmanla barış yaparsa iki taraf da barış şartlarına uyacaktır. •Üzerinde ihtilafa düşülen herhangi bir konuda, Allah'ın Resulüne başvurulacaktır. Yusuf Ziya Yörükân, İslam Tarihi, s. 202-207'den özetlenmiştir. Hz. Muhammed Mekke'den hicrete mecbur edilmiş ve Mekkeli müşrikler tarafından öldürülmek istenmiş olmasına rağmen, Mekke halkına karşı daima iyi hisler besliyordu. Ama müşrikler, Müslümanlara hayat hakkı tanımak istemiyordu. Mekkelilerin bu tutumu Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler arasında savaşların yapılmasına neden oldu. 109 ? cevaplayalım Medine Sözleşmesini, Medine halkının birlik ve beraberliği açısından değerlendiriniz? Hz. Muhammed Dönemi siyasi olayları Bedir Savaşı (624):Hz. Muhammed Medine'ye hicret edince müşriklerin ileri gelenleri, Medineli Müslümanlara mektuplar ASHAB-I SUFFA yazarak tehdit etmişler, Arap ve Yahudi Hz. Muhammed Döneminde Mescid-i kabilelerini Müslümanlara karşı kışkırtmışNebevi'nin bir kısmı eğitim ve öğretim için ayrılmıştı. lardır. Sofa adı verilen bu bölümde eğitim gören kişilere Mekke'den göç eden Müslümanlar, göç sırasında bütün mallarını Mekke'de bırak- Ashab-ı Suffa adı verilmiştir. İslam'ın ilk eğitim kurumu tıklarından Medine'de ekonomik yönden olma özelliğini taşıyan bu okulda Hz. Muhammed güçlük çekmekteydiler. Müslümanlar, Ebu bizzat ders veriyordu. Süfyan başkanlığında Mekkelilere ait bir Martin Lings, Hz. Muhammed‘in Hayatı, s.188kervanın Medine yakınlarından geçeceğini, 189'dan özetlenmiştir. bu kervanın gelirleriyle silah alınacağını ve Müslümanlara saldırılacağını duyunca kervanı ele geçirmeye karar verdiler. Bu amaçla Müslümanlar, Hz. Muhammed komutasında 300 kişi ile yola çıktılar. Ancak bunu haber alan kervanın başındaki Ebu Süfyan, yolunu değiştirerek baskından kurtuldu. Bedir Bedir kuyuları ? cevaplayalım 1. Savaş alanı olarak neden Bedir kuyularının çevresi tercih edilmiş olabilir? 2. Bedir yöresinin coğrafi konumu hakkında neler söylenebilir? Ebu Süfyan kervanın yolunu değiştirerek Mekke'ye ulaştı. Mekkeliler, Müslümanların, kervanlarına saldıracaklarını öğrenince, Ebu Cehil komutasında 900 kişilik bir orduyu, Müslümanların üzerine gönderdi. Bedir Kuyuları yakınlarında yapılan savaşı Müslümanlar kazandı. Müslümanların ilk askerî başarısı olan Bedir Savaşı sonucunda: ●Hz. Muhammed, iyi bir komutan olduğunu göstermiş ve siyasi gücünü artırmıştır. ●Müslümanların kendine olan güveni artmıştır. ●Savaş sonunda elde edilen ganimetlerin beşte biri devlete bırakılırken geri kalanı savaşa katılanlar arasında bölüştürülmüştür. Daha sonra bu uygulama bütün İslam devletlerinde kural hâline gelmiştir. ●Bedir Savaşı sonrasında İslamiyet Arabistan'da daha hızlı bir şekilde yayılmıştır. 110 yorumlayalım Bedir Savaşı'nda Mekkeli müşriklerin ileri gelenlerinden bazıları öldü, bazıları da esir alındı. Esirlerin bir kısmı fidye karşılığı serbest bırakıldı. Kurtuluş için fidye ödeyecek durumda olmayıp da okuma yazma bilenler, Medineli on kişiye okuma yazma öğretmeleri şartıyla esaretten kurtulabilecekti. Yılmaz Boyunağa, İslam Tarihi, s.171'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Bedir Savaşı'nda esirlere uygulanan kurtuluş yönteminin amaçları neler olabilir? Uhud Savaşı (625) : Bedir Savaşı'ndaki yenilgiyi kabul edemeyen Mekkeliler, intikam almak amacıyla 3000 kişilik bir ordu ile Hz. Muhammed'in savaş öncesi danışma meclisini Medine üzerine sefere çıktılar. toplayıp bu meclisin kararına uyması ne anlama gelir? Savaş haberini alan Hz. Muhammed, bir danışma meclisi topladı. Hz. Muhammed savunma savaşı yapmanın daha iyi olacağını düşünüyordu. Genç Müslümanlar ise Medine'nin dışında savaşmak istediklerini Hz. Muhammed'e bildirdiler. Hz. Muhammed çoğunluğun kararına uyarak 700 kişilik bir kuvvetle Mekkelilerin üzerine harekete geçti. ! Uhud'da Okçular tepesi Hz. Muhammed, iki ordunun karşılaştığı Uhud Dağı'ndaki dar bir geçidin iki tarafına okçularını yerleştirdi. Mekkelilerin Uhud Dağı'nın etrafından dolaşarak Müslümanlara saldırma ihtimalini önlemek istiyordu. Okçularına, “Kuşların bizim ölülerimizi yediğini, ganimetler içinde yüzdüğümüzü Müslümanların Uhud Savaşı'nda istenilen başarıyı görseniz bile haber verilmeden elde edememelerinin sebepleri neler olabilir? yerinizi terk etmeyiniz.” emrini verdi. İki tarafın kuvvetleri Uhud Dağı eteklerinde karşılaştı. Müslümanların saldırısıyla Mekke ordusu bozguna uğradı. Bunu gören okçular, savaşın kazanıldığını sanarak yerlerini terk etmişti ve Mekkelilerin bıraktıkları ganimetleri yağmalamaya başladılar. Bundan yararlanan Halid Bin Velid, yanındaki kuvvetlerle okçuların terk ettiği geçitten Müslümanlara saldırdı. Bu saldırı sonucu İslam ordusu güç kaybetti. Mekke ordusu da kesin bir üstünlük elde edemeyip geri döndü. ! 111 Bu savaşta, Hz. Muhammed yaralandı, amcası Hz. Hamza da şehit oldu. Uhud Savaşı sonucunda; ● Müslümanlar önemli kayıplar vermelerine rağmen Mekkeliler, Müslümanlar üzerinde kesin bir üstünlük sağlayamadılar. ● Mekkelilerle iş birliği yapan Medine’deki Beni Nadir Yahudileri şehirden çıkarıldı. Hz. Muhammed'in Medine'deki otoritesi kesinleşti. Hendek Savaşı (627) : Mekkeliler, Uhud Savaşı'nda istedikleri sonucu alamadılar. Bu nedenle İslamiyeti ortadan kaldırmak için hazırlıklar yapmaya başladılar. İki yıl sonra 10.000 kişilik orduyla Medine üzerine hareket ettiler. Müşrik ordusu içinde, Mekke dışındaki kabilelerden ve daha önce Medine'den çıkarılan Yahudilerden de askerler vardı. Ayrıca Medine içerisindeki Benî Kureyza adı verilen Yahudi kabilesi de gizli anlaşma ile bu ittifaka katıldı. Bu Yahudiler Müslümanların savaşta zor durumda kalması için çalışacaktı. Hz. Muhammed, müşriklerin saldırı hazırlığı içinde olduğunu öğrenince Müslümanlarla fikir alışverişinde bulundu. Toplantı sonunda İranlı Selman-ı Farisi'nin önerisi ile Hendek Savaşı'nda oluşturulan Medine'nin etrafına hendek kazıp savunma savaşı hendeğin uzunluğu yaklaşık 5,5 yapılmasına karar verildi. Hendeklerin kazılmasında Hz. kilometre, genişliği 9 metre, derinliği ise 4,5 metre kadardır. Muhammed de çalışmıştır. Hendeği gören Mekkeli müşrikler ve müttefikleri daha önce Arabistan'da böyle bir savunma Arabistan'da görmedikleri bu savunma taktiği karşısında stratejisi daha önce hiç uyguşaşırdılar. Hendeği aşmak için uzun süre mücadele ettiler. lanmamıştı. Ancak kum fırtınası gibi olumsuz hava koşulları altında bir şey Fotoğraflarla Kutsal Topraklar, s.146. yapamayacaklarını anlayarak geri çekilip gittiler. Hendek Savaşı'nda Hz. Peygamber'in karargâhını kurduğu yer (bugünkü Fetih Mescidi) Hendek Savaşı'ndan sonra: ●Mekkeliler, Müslümanlara bir daha saldırıda bulunmadılar. ●Müslümanlar, savunma durumundan çıkarak İslamiyeti Medine dışında yaymayı hızlandırdılar. ●Müşriklere gizlice destek olan Benî Kureyza Yahudileri şehirden çıkarıldılar. 112 Hudeybiye Barışı (628): Hz. Muhammed'in hicretinin üzerinden mücadeleler ve savaşlarla dolu altı yıl geçmişti. Hem muhacirler hem de Ensar, Kâbe'yi ziyareti çok arzuluyorlardı. Hz. Muhammed, hac zamanının geldiğini belirterek Kâbe'yi ziyaret etmek isteyenlerin hazırlanmasını emretti. Kâbe'yi ziyarete gitmek için 1500 kişiyle Mekke'ye doğru hareket edildi. Hudeybiye adı verilen yere geldiklerinde Hz. Muhammed, Hz. Osman'ı Mekke'ye elçi olarak gönderdi ve Mekkelilere hac yapmak amacıyla geldiklerini bildirdi. Mekkelilerin Hz. Osman'ı tutukladığı haberinin yayılması üzerine Müslümanlar Hz. Osman'ın intikamını alıncaya kadar savaşacaklarına dair Hz. Muhammed'e söz verdiler. Durumun ciddiyetini anlayan Mekkeliler barış istediler. Yapılan Hudeybiye Barışı'nın imzalandığı yer görüşmeler sonucunda Hudeybiye Barışı imzalanmıştır. Antlaşma maddelerine göre: ● Müslümanlar, o yıl Kâbe'yi ziyaret etmeyecekler; buna karşılık ertesi yıl hac yapacaklar,Mekkeliler ise hac sırasında şehri boşaltacaklardı. ● Reşit olmayan Mekkeli Müslümanlardan Medine'ye sığınanlar geri verilecekti. Medineden Mekkeye sığınanlar ise geri verilmeyecekti. ● Arap kabileleri Mekkeliler ve Müslümanlardan istedikleri tarafı tutabilecekler ancak Mekkeliler ve Müslümanlar kendilerini destekleyen kabilelere herhangi bir yardımda bulunmayacaklardı. ● İki taraf arasında on yıl süreyle savaş yapılmayacaktı. Antlaşma maddeleri Müslümanların Hudeybiye Antlaşması'nın imzalandığı dönemde aleyhine gözükmesine rağmen, İslayaşamış olsaydınız antlaşmayı nasıl değerlendirirdiniz? miyetin yayılmasını hızlandırmış ve Müslümanların lehine sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Özellikle antlaşmaya göre, reşit olmayan Müslümanlar Medine'ye alınmayınca bu Müslümanlar Mekke ile Medine arasında bir yere yerleşmiş ve Mekkelilerin kervanlarını yağmalamaya başlamışlardı. Mekkeliler bu durumdan şikâyetçi olup antlaşmanın bu maddesinin kaldırılmasını istediler. Ayrıca kabileler üzerinde eskisi gibi Mekke baskısı kalmamıştı. Bunun sonucunda bazı kabileler barış döneminin de etkisi ile ön yargıdan kurtulup İslamiyeti kabul ettiler. On yıl süreyle Mekke ile savaşmama kararından yararlanan Müslümanlar, başka bölgelere seferler düzenlediler. ! yorumlayalım ANTLAŞMAYA VEFA Hudeybiye Antlaşması'nın imzalandığı sırada, Müslümanların Mekke yakınlarında olduğunu bilen ve Mekkeli gizli Müslümanlardan biri olan Ebu Cendel bunu fırsat bilerek kaçıp Müslümanlara sığındı. Ne var ki antlaşmanın şartlarından biri Mekke'den Müslümanlara sığınan kişilerin geri verileceği yönündeydi. Mekkeli delegeler daha mürekkebi kurumamış bu maddenin uygulanmasını istediler. Müslümanlar üzüldüler. Ama söz vermişlerdi. Hz. Muhammed, Ebu Cendel'i karşısına aldı: -Ey Ebu Cendel! Sabret. Sözümüzden dönemeyiz. Allah sana yakında bir yol açacaktır, dedi. Ebu Cendel Medine'ye kabul edilmedi. ... Barış dönemi İslamiyetin yayılmasında çok faydalı oldu. Hudeybiye Antlaşması'ndan sonraki iki yıl içinde Müslüman olanların sayısı; İslamiyetin doğuşundan antlaşmaya kadar geçen sürede bir kaç misli arttı. Müslümanlardan bazıları antlaşma maddelerini kendi aleyhinde görmelerine rağmen Hz. Muhammed bu antlaşmayı Mekke'nin fethinin başlangıcı olarak görmekteydi. Yusuf Ziya Yörükân, İslam Tarihi, s. 207-210'dan özetlenmiştir. ? cevaplayalım 1. Hz. Muhammed ve Müslümanların kendi aleyhlerinde olsa bile antlaşma maddelerine uymaları o dönemde toplumlar arası ilişkiyi nasıl etkilemiş olabilir? 2. Hudeybiye Barışı, İslamiyetin yayılmasını nasıl etkilemiştir? 113 Hayber'in Fethi (629) : Müslümanların güçlendiğini gören Yahudilerin, İslamiyetin yayılmasını önlemek için, Hendek Savaşı sırasında Mekkelileri desteklemeleri, Medine Şam arasında ticaret yapan Müslüman tüccarlara zarar vermeleri üzerine Hz. Muhammed , Yahudilerin elinde bulunan Hayber Kalesi'ni kuşattı. 10 gün süren kuşatma sonucunda Hayber Kalesi alındı. Hayber'in fethi sonucunda: ●Hayber'in fethinden sonra savaşabilecek durumdaki Müslüman olmayan erkeklerden güvenliklerinin sağlanması karşılığında cizye vergisi alınmaya başlandı. Hayber Kalesi'nden bir görünüm ●Verimli Hayber toprakları, ürünlerinin yarısını İslam Devleti'ne vermeleri karşılığında, Yahudilere bırakılarak ürün vergisi uygulaması başlatıldı. ●Şam ticaret yolunun güvenliği sağlandı. Mute Seferi (629) : Hz. Muhammed'in İslamiyet'e davet için gönderdiği elçi Busra Valisi tarafından öldürtülünce Zeyd b. Harise komutasında bir orduyu üzerine gönderdi. Busra Valisi Bizans'tan yardım istedi. Yardıma gelen ve sayıca Müslümanlardan kat kat fazla olan Bizans ordusu ile İslam ordusu Mute'de karşı karşıya geldi. Yapılan savaşta önemli kayıplar veren ve üç büyük komutanını kaybeden İslam ordusunu Halid bin Velid toparladı. Şiddetli bir saldırıyla Bizans ordusunu geri püskürterek ordusuyla Medine'ye döndü. Hz. Muhammed, Halid bin Velid'e Seyfullah (Allah'ın kılıcı) unvanını verdi. Mute seferi, Müslümanlarla Doğu Romalılar arasında yapılan ilk savaş ve Müslümanların Bizans imparatorluğuna karşı kazandığı ilk zaferdir. Mekke'nin Fethi (630) : Mute'den geri dönen Müslümanların durumunu gören Mekkeli müşrikler, Müslümanların zayıfladıkları düşüncesiyle kendi taraflarında olan Benî Bekr kabilesine silah yardımı yaparak onları Medinelilerle anlaşma yapmış olan Huzaa kabilesinin üzerine saldırttı. Bu durum Huzaa kabilesinin Mekke'den kaçmasına neden oldu. Bunun üzerine Hz. Muhammed, Mekkeli müşriklerin bu kabilelerden birine yardım etmesi ile Hudeybiye Barışı'nın bozulduğunu söyleyerek Mekke'nin fethine karar verdi. İslam ordusu Mekke'ye doğru hareket etti. Bunu haber alan Mekkeliler, Ebu Süfyan'ı Müslümanlara elçi gönderdiler. Hz. Muhammed ile görüşen Ebu Süfyan, Müslüman oldu. Ardından Mekke ileri gelenleri kan dökülmemesi şartıyla Mekke'yi teslim etmeye razı oldular. Bunun sonucunda İslam ordusu Mekke'ye girdi. Hz. Muhammed Mekkeliler için genel af ilan etti. Kâbe putlardan temizlendi. İslamiyet, Hicaz Bölgesi'nin büyük bölümüne yayıldı (630). Huneyn Savaşı (630) : Mekke'nin fethinden sonra henüz Müslüman olmayan Taifliler, Müslümanlara karşı güçlü olmak için diğer putperest kabileleri de yanlarına alarak Müslümanlarla savaşmak üzere bir ordu hazırladılar. Bunun üzerine Hz. Muhammed , ordusuyla Huneyn'de toplanmış olan bu kabileler üzerine sefere çıktı. İki ordu Huneyn denilen yerde karşılaştı. Yapılan savaşı Müslümanlar kazandı. Taif Seferi (630) : Huneyn'de yenilenler, Taif şehrine sığınmışlardı. Hz. Muhammed, Taif'i ele geçirmek için kuşattı fakat alamadı. Bir yıl sonra Taifliler İslamiyeti kabul ettiler. Tebük Seferi (631) : Doğu Roma'nın Müslümanlara saldıracağı haberi üzerine Hz. Muhammed, Doğu Roma üzerine sefere çıktı. Doğu Roma sınırındaki Tebük'e gelindiğinde haberin asılsız olduğu anlaşıldı. Hz. Muhammed, ordusuyla geri döndü. Bu sefer sırasında Suriye'deki Gassani Arapları Müslümanlığı kabul ettiler. Veda Haccı ve Hz. Muhammed'in Vefatı (632) : Hz. Muhammed, ailesi ve kalabalık bir Müslüman grubuyla hac görevini yerine getirmek için Mekke'ye gitti. Bu hac sırasında 100.000 kişiye hitaben okuduğu hutbesinde, Allah'tan başka bir ilah bulunmadığını, bütün Müslümanların kardeş olduğunu belirterek kadınlara iyi davranılmasını istedi ve Kur'an'ın tamamlandığını bildirdi. Bu ziyaret, Hz. Muhammed bu hacda Müslümanlara veda ettiği için Veda Haccı diye anılmıştır. Veda Haccı'ndan sonra, Hz. Muhammed, Medine'ye döndü. Doğu Roma'ya karşı yeni bir seferin hazırlıklarını yaparken hastalandı. Hastalığı sıra sında Mescid-i Nebevi'de Müslümanlara namaz kıldırma görevini Hz. Ebu Bekir'e verdi. Hz. Muhammed, 632 yılında Medine'deki evinde vefat etti ve Hz Muhammed'in kabri'nden Ravza-i Mutahhara adı verilen aynı yere defnedildi. bir görünüş 114 yorumlayalım VEDA HUTBESİ Ey İnsanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra, sizinle burada bir daha buluşamayacağım. İnsanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan korunmuştur. ! Ashabım! Hz. Muhammed, temel insan haklarıyla İslamiyetin Muhakkak, Rabb'inize kavuşakutsal değerleri arasında nasıl bir bağ kurmaktadır? caksınız. O, sizi, yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra, eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki burada bulunan kimse, bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur. Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah, böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalip'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. Ne zulm ediniz, ne de zulme uğrayınız. Ashabım! Dikkat ediniz! Cahiliyeden kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliyet Devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalip'in torunu İlyas bin Rabia'nın kan davasıdır. Ey İnsanlar! Muhakkak ki Şeytan, şu toprağınızda, kendisine tapınılmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat, siz bunun dışında, ufak tefek işlerinizde, ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dinimizi korumak için bunlardan sakınınız. Ey müminler! Size bir emanet bırakıyorum. Siz ona sımsıkı sarıldıkça yönünüzü, hiç şaşırmazsınız. O emanet de Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim'dir. Ey mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslümana, kardeşinin kanı da malı da helal olmaz. Fakat, malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır. Ey İnsanlar! Cenab-ı Hakk, her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Ey insanlar! Rabbi'niz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz, Âdem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; beyaz tenlinin siyah tenli üzerinde, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak takvada,Allah'tan korkmaktadır.Allah yanında en kıymetli olanınız, ondan en çok sakınanınızdır. Suçlu, kendi suçundan başka suç ile Hz. Muhammed'in insanlar arasındaki suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu farklılıklara bakışı hakkında neler söylenebilir? da babasının suçu üzerine suçlanamaz. Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız: Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız. Ey İnsanlar, dinde aşırı gitmeyiniz. Daha öncekilerin helak olmaları, dinde aşırı gitmelerinden ötürüdür. Peygamberimiz, bu cümlesinden sonra bir süre sustu ve sonra Hz Muhammed'in ifade ettiği suç ve suçlu kavramlarını sordu: evrensel hukuk kuralları açısından değerlendiriniz. -İnsanlar!Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Müminler, hep birlikte şöyle karşılık verdiler: -Allah'ın elçiliğini tam olarak yerine getirdiniz, diye şahadet ederiz. Bunun üzerine, Rasûl-i Ekrem Efendimiz, şahadet parmağını semaya doğru kaldırarak (mübarek gözleri müminlerin üzerinde olduğu hâlde) şöyle nida etti: -Şahid ol ya Rabb, şahid ol ya Rabb, şahid ol ya Rabb!.. ! ! Muzaffer Günay, Peygamberimizin Hayatı, Sayfa 444-447'den özetlenmiştir. 115 uygulayalım İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni araştırarak Hz. Muhammed'in Veda Hutbesi'nde ortaya koymuş olduğu ilkelerle karşılaştırınız. Veda Hutbesi (632) İnsan Hakları Beyannamesi (1948) Can ve mal emniyeti Mülkiyet hakkı Kadın hakları Suçun şahsiliği Hz. Muhammed'in vefatı, İslam dünyasında büyük bir şaşkınlık ve üzüntüye yol açtı. Müslümanların ileri gelenleri bu durumu değerlendirdiler. Dinin ve devletin geleceğini güvence altına almak için devlet başkanı olan kişinin dinî bir unvanının da olması gerektiğini belirterek bu kişinin din adına yeni kurallar koyamayacağı hususunda görüş birliğine vardılar. Bu unvanı da halife olarak belirlediler. Halife,sonradan gelen anlamındaki Arapça halef kelimesinden türetilmiş bir unvandır. İslam'ın ileri gelenleri, Hz. Ömer'in önerisiyle Hz. Ebu Bekir'i halife seçtiler. İslam Devleti'nin Hz. Muhammed'den sonra devlet başkanlığı sorununun bir çeşit seçimle çözümlenmesi, dönemine göre ileri bir uygulamadır. ?Hz. Ebu Bekir Dönemi (632-634) Hz. Ebu Bekir, Hz. Muhammed'in ölümüyle ortaya çıkan karışıklıkları önlemek için kesin tedbirler aldı. Hz. Ebu Bekir, ilk olarak Yemen'de ortaya çıkan yalancı peygamberleri ortadan kaldırdı. Zekât vermek istemeyen Arap kabileleri üzerine ordu gönderdi. Bu kabilelerin zekât vermesi sağlandı. KORUNAN KİTAP Hz. Ebu Bekir'in büyük hizmetlerinden birisi de Kur'an-ı Kur'an-ı Kerim İslam dininin ana Kerim'in bir kitap hâline getirilmesidir. Hz. Muhammed'e gelen kaynağı olduğundan onun kitap ayetler, vahiy kâtipleri tarafından yazılmış ve Müslümanlar hâline getirilmesi İslamiyetin tarafından ezberlenmişti. Hafızların bir bölümü savaşlarda şehit özünü koruması hususunda olunca Kur'an-ı Kerim'in bir kitap hâline getirilmesi zorunluluğu önemli bir adım olmuştur. ortaya çıktı. Hz. Ebu Bekir'in isteğiyle, Hz. Muhammed'in vahiy kâtiplerinden olan Zeyd Bin Sabit'in başkanlığında bir kurul Nuri Ünlü, Ana Hatlarıyla oluşturuldu. Bu kurul, ayrı ayrı sahifelerde bulunan Kur'an sure ve İslam Tarihi, s.59'dan ayetlerini bir araya toplayıp, hafızların ezberledikleri Kur'an ile özetlenmiştir. bunları karşılaştırarak kitap hâline getirmiştir. Hz. Ebu Bekir Döneminde Suriye topraklarında yapılan Yermük Savaşı'nda (634) Doğu Roma kuvvetleri ağır bir yenilgiye uğratıldı. Bu zaferle, ileride yapılacak büyük fetihlerin önü açılmıştır. Hz. Ebu Bekir, Yermük zaferinden kısa bir süre sonra vefat etti (634). yorumlayalım HZ. EBU BEKİR'İN TALİMATNAMESİ Hz. Ebu Bekir'in Suriye'nin fethi için görevlendirdiği komutanlara verdiği tavsiyelerinden: “Gizli ve açık her konuda Allah'tan kork, ondan utan. Çünkü Allah hem seni hem de yaptıklarını görür.” “Seni, senden daha önce Müslüman olan, İslam'a senden daha çok hizmet eden, senden daha faziletlilerin üzerine komutan tayin ettiğimi biliyorsun. Allah için çalışıp Allah'ın rızasını isteyenlerden ol. Yanındakilere bir baba gibi davran.” “İnsanların gizli hâllerini araştırma, işinde ciddi ol. Düşmanla karşılaştığın zaman korkma. Aşırı hareket edenleri ikaz et. Arkadaşlarına yapacağın nasihatler kısa ve veciz olsun. Sen doğru ol ki beraberinde olanlar da sana bakarak doğru olsunlar.” İsmail Mutlu, Dört Halife Devri, s.70-71'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Hz. Ebu Bekir'in komutanlarına yaptığı tavsiyeleri devlet yönetimi açısından değerlendiriniz. 116 ?Hz. Ömer Dönemi (634–644) : Hz. Ebu Bekir vefat edince Müslümanlar, onun vasiyetine uyarak Hz. Ömer'i halife seçtiler. Hz. Ömer Döneminde Mısır, Suriye,Irak, İran ve Azerbaycan fethedildi. Suriye'nin Fethi: Hz. Ömer, halife olduğunda Suriye'deki İslam ordularının fetihleri devam ediyordu. Ebu Ubeyde komutasındaki İslam ordusu Şam'ı kuşattı, altı ay süren kuşatma sonunda Şam fethedildi. Suriye'nin tamamen fethi 636 yılına kadar sürdü. Bu arada Doğu Roma orduları ile Ecnadeyn Savaşı yapılmıştı (636). Bu savaştan sonra Suriye'de tutunamayacağını kabul eden Doğu Roma, ordularını Suriye'den çekti. İran'ın Fethi : Hz. Ebu Bekir Döneminde Müslümanlar ile Sasaniler arasındaki ilk savaş Hire'nin alınmasıyla başlamıştı. Halit Bin Velid'in Suriye'ye gönderilmesinden sonra Ebu Ubeyde Hire'deki orduların komutanlığına atanmıştı. Bu ordu, Kûfe yakınlarında Fırat Nehri'ni sallarla geçerek Sasani ordusuna saldırdı. Sasani ordusundaki filleri gören Müslümanlar, çok şaşırdılar. Köprü Savaşı olarak bilinen bu savaş İslam ordularının yenilgisiyle sonuçlanmıştı (634). Müslümanlar, Köprü Savaşı'nda yenilmelerine rağmen İran'ın fethini gerçekleştirmek için faaliyetlerine devam ettiler. Sasani hükümdarı da Müslümanlar üzerine bir ordu gönderdi. Müslüman ve Sasani orduları Kadisiye denilen yerde üç gün süreyle savaştı ve savaşı Müslümanlar kazandı (636). Kadisiye Savaşı denilen bu savaştan sonra Irak, Müslümanların eline geçti. Müslümanlar, Basra ve Kûfe'de ordugâh şehirleri kurarak İran'ın fethine devam ettiler. Sasaniler, Celula'da Müslümanlara karşı direnmek istedilerse de 637 yılında tekrar yenildiler. Müslümanlar, Sasanilerin başkenti Medain'e girdi. Sasaniler yeni bir ordu kurarak İran'ın fethini tamamlamaya çalışan İslam ordusunu Nihavent'te durdurmak istediler. Yapılan savaşta, iki ordunun komutanı da öldü. Savaşı Müslümanlar kazandı ve Sasani ordusu tamamen dağıldı (642). Nihavent Savaşı'ndan sonra İran'da Müslümanların önüne çıkacak güç kalmamıştı. Hz. Ömer Döneminin sonlarına doğru İran, tamamen fethedildi. İran'ın fethi tamamlanınca Müslümanlar, Horasan bölgesinde Türklerle komşu oldular. İran'ın fethi sırasında İslam orduları, bir taraftan da Azerbaycan'a doğru ilerledi. 643–644 yıllarında, bütün Azerbaycan'ı ele geçiren İslam orduları Kafkaslar ve Hazar Denizi'ne ulaştılar. canlandıralım HZ. ÖMER'İN ADALET VE HOŞGÖRÜ ANLAYIŞI Okuyucu: Kudüs'ün fethi için görevlendirilen Amr Bin As, Kudüs'ü kuşatmış ve kuşatma dört ay sürmüştür. Çünkü çevredeki Hristiyan kuvvetleri de Kudüs'e yığılmıştı. Savunma hâlindeki Hristiyan askerler ve Patrik Sofronius, şehri daha fazla savunamayacaklarını anlayınca şehrin anahtarını Hz. Ömer'in bizzat kendisine vermek şartıyla teslime razı oldular.Bu haber halifeye ulaşınca; Hz. Ömer: Mademki benim gitmemle bir şehir fethedilecek ve kan dökülmeyecek, öyleyse ne kadar zor ve zahmetli olursa olsun oraya gitmek vazifemdir. Okuyucu: Hz. Ömer, Medine'den kalkarak hizmetlisi ile nöbetleşe bindikleri deve sırtında Kudüs'e geldi. Kudüs yakınlarında İslam komutanları kendisini karşılamaya çıktı. Hz. Ömer: (Komutanlara) Süslü elbiseleriniz hiç hoşuma gitmedi. Kişinin süsü güzel davranışlarıdır, elbisesi değil. Sizden öncelikle bunu beklerim. Okuyucu: Şehre girerken deveye binme sırası hizmetlisine gelmişti. Hizmetli: Ben şimdi deveye oturmak istemiyorum. Deveye oturma hakkımı size veriyorum. Hz. Ömer: Hayır bu adaletli bir teklif değil. Okuyucu: Kudüs halkı, hizmetlisini halife Hz. Ömer zannetmişlerdi. ... Hz. Ömer Kudüs Patriki Sofronius'la anlaşma yaptı(637). Okuyucu: Hz. Ömer Kudüs'teki Hristiyan halka, o zamana kadar Hristiyan Avrupa dünyasının duymadığı saygı ve göstermediği toleransla davranarak, onlara can, Mescid-i Aksa - Kudüs mal ve vicdan hürriyetlerini verdi. 117 Mısır'ın Fethi : İslam ordusu komutanlarından Amr Bin As, Mısır seferine çıktı. Buradaki Doğu Roma ordusunu yenerek Mısır'ı ele geçirdi (640–641). Hristiyanlar cizye vergisi ödemeleri karşılığında din ve ibadetlerinde serbest bırakıldılar. Amr Bin As, Mısır'da Kahire yakınlarında "Fustat" şehrini kurdu. Amacı, Kuzey Afrika'nın fethine hazırlanırken bu şehri ordugâh olarak kullanmaktı. Mısır'ın fethi, 642 yılında İskenderiye'nin ele geçirilmesi ile tamamlandı.Hz. Ömer 644 yılında vergisinin indirilmesini isteyen bir demirci tarafından şehit edildi. Hz. Ömer Döneminde İslam Devleti'nin kurumları oluşturuldu: ●Ülke toprakları yönetim birimlerine ayrılarak valilik sistemi kuruldu. Hz. Ömer Döneminde yapılan çalışmaları devlet teşkilatlanması ●Adli sistem kurularak mahkemeler oluşturuldu ve açısından değerlendiriniz. illere kadılar tayin edildi. ●Düzenli ordular ve ordugâhlar kuruldu. ●İslam devlet hazinesi Beyt'ül Mâl adıyla sistemleştirildi. ●Vergiler sistemli hâle getirildi. ●Askerî ıkta sisteminin temelleri atılarak fethedilen toprakların verimli kullanımının yolu açıldı. ●Askerî posta teşkilatı kuruldu. ?Hz. Osman Dönemi (644-656) Hz. Ömer'in şehit edilmesinden sonra Hz. Osman şûra denilen bir kurul tarafından halife seçildi. Hz. Osman'ın halifeliği döneminde Doğu Roma ile savaşlar sürdü. Suriye valisi Muaviye, Anadolu'da Kayseri'ye kadar seferler düzenlemiş ve kurduğu donanma ile Kıbrıs'ı fethetmişti (649). Zamanla daha da gelişen İslam donanması ile Doğu Roma donanması arasında yapılan deniz savaşını Müslümanlar kazandı (655). Zatü's Savârî adıyla anılan bu zafer Müslümanların ilk deniz zaferidir. Hz. Osman zamanında İslam orduları doğuda Horasan'a kadar ilerledi. Horasan'a gelen İslam orduları ilk defa Türklerle mücadeleye başladı. İslam orduları Horasan ve Harzem ülkelerini fethetti ve Ceyhun Irmağına kadar ilerledi. Azerbaycan ve Gürcistan'ı da fetheden Müslümanlar, Kafkas Dağları'na dayanarak Hazar Türkleriyle komşu oldular. Diğer taraftan Kuzey Afrika'da Tunus ele geçirildi. Tunus'un fethinden sonra İslamiyet, Kuzey Afrika'nın yerli halkı olan Berberiler arasında hızla yayıldı. Hz. Osman, Kur'an-ı Kerim'i çoğaltarak Mekke, Basra, Kûfe, Şam ve Mısır gibi önemli İslam beldelerine gönderdi. Bir örneği de başkent Medine'de kaldı. Hz. Osman, Kureyş'e mensup Ümeyyeoğulları Hz. Osman'ın şehit edildiği sırada olarak da bilinen Emevi ailesindendi. Hz. Osman, okuduğu Kur'an - Topkapı Sarayı Müzesi ahlak itibarıyla iyi niyetli ve hoşgörülü bir yapıya sahipti. Halifelik makamına geldiği dönemde İslam Devleti'nin sınırları çok geniş coğrafyalara ulaşmış, değişik din ve kültürden insanlar aynı devlet çatısı altında birleşmişlerdi. Bu durum, devletleri yıkılan bir kısım insanların hoşnutsuzluğuna ve iç isyanlar başlatmalarına neden oldu. Emevi ailesinden olanlar devletin üst kademelerine getirilince diğer Müslümanlar bu durumu hoş karşılamadı. Kûfe ve Mısır'da yöneticilere karşı ayaklanmalar çıktı, ayaklananların elebaşları Medine'ye giderek Hz. Osman'ı Kur'an-ı Kerim okuduğu sırada şehit ettiler (656). ?Hz. Ali Dönemi (656-661) Hz. Osman'ın şehit edilmesi, Müslümanlar arasında büyük bir üzüntüye neden oldu. İsyancılar Medine'ye hâkim oldular. Bu isyancılar Hz. Ali'ye başvurarak ona halifelik teklif ettiler. Hz. Osman gibi yüce bir sahabeyi ve halifeyi şehit etmiş olanlar tarafından halife ilan edilme görüntüsü, Hz. Ali tarafından şiddetle reddedildi. Ancak daha sonra ensar ve muhacirin teklifi üzerine Hz. Ali, Müslümanlar arasındaki huzursuzluğun daha fazla sürmemesi ve Müslüman kanı akmaması içinhalifelik teklifini kabul etti. Hz. Ali halife olduktan sonra, Hz. Osman'ın katillerini cezalandırmadığını iddia edenler, Hz. Ali'nin halifeliğine karşı çıktılar. Hz. Ali ise tam bir adalet gerçekleştirmek istiyordu. Henüz kargaşa döneminin devam ettiği bir süreçte; masum insanların zarar görmemesi için katillerin olaylar yatıştıktan sonra cezalandırılmasını istiyordu. ! 118 Başta Muaviye olmak üzere Hz. Ayşe, Talha ve Zübeyr ise suçluların ne olursa olsun bir an önce yakalanmasını istiyorlardı. Bu durum tarafların savaşmasına neden oldu. Deve Olayı (Cemel Vakası) (656) : Hz. Ali kendisine karşı olanları ikna edemedi. Hz. Ayşe, Talha ve Zübeyr, Cemel Vakası öncesi Hz. Ali'ye Irak'tan topladıkları kuvvetlerle harekete geçtiler. Bunun “Yarın bir şey olduğu takdirde bizim ve üzerine iki taraf kuvvetleri Kûfe'de karşı karşıya geldiler. Yapılan savaşı Hz. Ali kazandı. Savaşta, Talha ve onların durumu hakkında ne dersin?” Zübeyr şehit oldu. Bu savaşın en şiddetli çarpışmaları, diye sorulduğunda “Bizden ve savaşa katılan Hz. Ayşe'nin bindiği devenin etrafında onlardan kimsenin katledilmesini geçtiğinden bu savaş İslam tarihinde “Cemel Vakası” istemem, kalbi Allah'a bağlı olanı Allah olarak bilinir. Savaştan sonra Hz. Ayşe, Medine'ye cennete sokar.” cevabını veriyordu. H z . A l i a s k e r l e r i n e : “ Ya r ı n gönderildi. Bu olaydan sonra devlet merkezi, Medine'den karşılaşacağınız insanlara karşı Kûfe'ye taşındı. ellerinizi ve dillerinizi tutunuz.” Sıffîn Savaşı (657) : Hz. Ali'nin halifeliğine Şam Valisi demiştir. Çünkü karşı karşıya gelenler Muaviye de karşı çıkıyordu. Cemel Vakası'ndan sonra Hz. Müslümanların önde gelen kişileri Ali'ye karşı olanlar, Muaviye'nin etrafında birleşip onu halife idiler. ilan ettiler. İsmail Mutlu, Dört Halife İki taraf arasında savaş kaçınılmaz duruma gelince iki Devri,s.329'dan özetlenmiştir. ordu Sıffîn ovasında karşı karşıya geldi. Muaviye, savaşı kaybetmek üzere iken Mısır Valisi Amr bin As, Muaviye'nin Hz Ali'nin halifeliğini askerlerin mızraklarına Kur'an-ı Kerim sayfalarını kabul etmeyişinin sebebi ne olabilir? taktırarak sorunun bitmesi için Kur'an'ın hükümlerini iyi bilen hakemlerin önereceği çözüme razı olunmasını istedi. Hz. Ali, bunun bir hile olduğunu söylemesine rağmen Hz. Ali'nin askerleri, Kur'an sahifelerine karşı savaşamayacaklarını bildirdi. Sıffin Savaşı'ndan bir sonuç alınamayınca sorunun hakemlerle çözülmesi kararlaştırıldı. Hakem olayı ile halifelik sorunu çözümlenemediği gibi daha büyük bir çıkmaza girdi. Müslümanlar üç gruba ayrıldılar: ? Muaviye'den yana olanlar. ? Hz. Ali'den yana olanlar. ? Hariciler : Hz. Ali'ye ve Muaviye' ye karşı olanlar. ! Hz. Ali‘nin türbesi - Necef ! Hariciler, İslam Devleti'ndeki ayrılıklara son vermek iddiasıyla Hz. Ali, Muaviye ve Amr Bin As'ın öldürülmesi gerektiğine karar verdiler. Alınan karar gereği üçü de aynı anda seçilen fedailerce öldürülecekti. Muaviye ve Amr Bin As, düzenlenen suikastten kurtuldu. Hz. Ali sabah namazına giderken yaralandı ve birkaç gün sonra da vefat etti (661). Hz. Ali, ilk Müslümanlardan olup Hz. Muhammed'in damadıdır. Atak ve cesur bir karaktere sahip olan Hz. Ali'den İslam tarihinde Allah'ın Aslanı ya da Haydar-ı Kerrar olarak söz edilmiştir. Hz. Ali'nin şehit edilmesiyle Dört Halife Devri sona ermiştir. Hz. Ali Döneminde meydana gelen iç karışıklıklar İslam tarihini nasıl etkilemiş olabilir? 119 ARAL GÖLÜ AVRUPA İZİ EN RD ZA HA AT L A S O K YA N U S U d. Emeviler Devleti (661–750) Hz. Ali şehit edildikten sonra Kûfeliler, Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hasan'ı halife seçtiler. Muaviye de Şam'da halifeliğini ilan etti. Müslümanlar arasında kan dökülmesini istemeyen Hz. Hasan, Muaviye ile anlaşarak halifelikten çekildi. Yapılan anlaşmaya göre Muaviye yerine herhangi birini halife tayin etmeyecekti. Bu anlaşmadan sonra Medine'ye giden Hz. Hasan bir müddet sonra vefat etti. Emevi soyundan gelen Muaviye'nin halife olmasıyla İslam tarihinde Emeviler Dönemi başladı. Muaviye halife olunca ilk iş olarak Şam'ı İslam Devleti'nin merkezi yaptı ve bütün Müslümanların kendisine biat etmesini sağladı. Muaviye, Müslümanlar arasındaki karışıklıkları önleyerek ülkede huzuru sağlamaya çalıştı. Muaviye iç huzuru sağladıktan sonra kara ve denizden Doğu Roma üzerine, Kuzey Afrika sahillerine, doğuda Maveraünnehir'e, kuzeyde Kafkasya ve Anadolu içlerine ordular sevk ederek fetih hareketlerine başladı. KARADENİZ Bizans Endülüs BALKAŞ GÖLÜ ASYA Bağdat Şam D i cl e A K D E N İ Z İskenderiye Kudüs Fır Küfe at BA SR A Medine KÖ RF EZ İ K IZ IL AFRİKA D E Mekke N İZ Emevi Devleti nin sınırları 0 1000 2000 3000 4000 km HİNT O K YA N U S U 2.Harita: Emeviler Devleti'nin fetihlerden sonraki sınırları Emeviler Dönemindeki siyasi gelişmeler şunlardır: İstanbul kuşatması: Muaviye, İstanbul üzerine bir ordu gönderdi. Bu ordu İstanbul'u kuşattı (668) fakat kuşatmadan sonuç alınamadı. Kuşatma sırasında daha önce Hz. Muhammed'in sancaktarlığını yapan Eyüp El Ensari şehit oldu. Bugün İstanbul'daki Eyüp Sultan Türbesi, Eyüp El Ensari' ye aittir. Birinci kuşatma başarısız olunca, 674 yılında İstanbul ikinci kez kuşatıldı. Denizden yapılan bu kuşatma aralıklarla yedi yıl sürdü. Bu kuşatmadan, iklim farklılığına askerlerin uyum sağlayamaması, İstanbul'un merkeze uzak olması, İstanbul'un etrafının surlarla çevrili olması ve Doğu Roma'nın Grejuva denilen “Denizde deYanabilen Rum Ateşi” ile savunma yapması yüzünden sonuç alınamadı. Muaviye ve oğlu Yezid döneminde doğuda Türklerin hâkimiyetinde olan Maveraünnehir, Harzem, Türkistan ve Buhara ele geçirilerek Hindistan'a kadar olan yerler fethedildi. Müslümanlar, Tunus'taki Kartaca'ya kadar olan bölgeleri de fethedince Kuzey Afrika'daki Doğu Roma egemenliği sona erdi. Muaviye ölmeden önce oğlu Yezid'i halife tayin ederek halifeliği saltanat hâline getirdi. Böylece Dört Halife Döneminde devam eden seçimle yönetime gelme anlayışı son bulmuş oldu. Kerbela Olayı (680) : Muaviye ölünce oğlu Yezid halifeliğini ilan etti. Yezid'in halifeliğini kabul etmeyen Kûfeliler, Hz. Ali'nin küçük oğlu Hz. Hüseyin'i halifeliğe getirmek için Kûfe'ye çağırdılar. Bunu haber alan Yezid, Hz. Hüseyin'in Kûfe'ye gitmesini engellemek için üzerine kuvvet gönderdi. Hz. Hüseyin'in yolu Kerbela denilen yerde kesildi. Hz. Hüseyin ve beraberindekileri günlerce kuşatma altında tutarak teslim olmalarını istediler. Bu istekleri kabul edilmeyince Hz. Hüseyin ve yanındakileri şehit ettiler. Bu olay Kerbela Olayı olarak tarihe geçti. Hz. Hüseyin'in şehit edilmesinden sonra İslam dünyasında daha önce baş gösteren ayrılıklar Hz. Ali taraftarları ve Muaviye taraftarları şeklinde kesin ayrılıklara dönüştü. Kuzey Afrika ve İspanya'nın Fethi: Emevilerin en parlak dönemi halife Abdülmelik ve Velid devirleridir. Velid zamanında Kuzey Afrika valiliğine getirilen Musa bin Nusayr, Atlas Okyanusu'na kadar bütün Kuzey Afrika'yı fethetti. Kuzey Afrika'da yaşayan Berberiler, İslamiyeti kabul ederek Arap kültürünün etkisi altına girdiler. Vizigot kralının İspanya halkına baskı ve zulüm yapması üzerine İspanya'nın yerel yöneticileri, Müslümanlardan yardım istediler. Tarık Bin Ziyad komutasındaki İslam ordusu bölgeye gönderildi. 120 yorumlayalım TARIK BİN ZİYAD VE İSPANYA'NIN FETHİ İspanya'yı fethetmek için fırsat arayan Musa Bin Nusayr İspanya'da iç karışıklık olduğu haberini alınca Tarık bin Ziyad adlı komutanını, Vandalisia adından dolayı Müslüman Arapların “Endülüs” dedikleri İspanya'yı fethetmek için görevlendirdi. Değerli bir komutan olan Tarık bin Ziyad Septe Boğazı'nı aşarak İspanya'ya girdi. Artık İspanya'nın fethi başlamıştı.Tarık bin Ziyad daha sonra kendi adıyla anılacak olan Cebel-i Tarık Dağı'nı ele geçirdi. Üzerine Vizigot kuvvetlerinin geldiğini öğrenince gemileri yaktırdı. Yüksekçe bir yere çıkan komutan Tarık, askerlerine: “Sabır ve sebat ederseniz zafere ulaşırsınız, Endülüs'ü fethederiz. Aksi hâlde, düşman hepimizi denize döker!” diye hitap etti. Yılmaz Boyunağa, Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi, s. 312'den özetlenmiştir. Tarık bin Ziyad'ın İspanya'ya çıkışının temsili resmi ? cevaplayalım 1. Tarık Bin Ziyad'ın İspanya'ya geçtikten sonra gemileri yaktırmasının nedeni neler olabilir? 2. Septe Boğazı'nın adının kalıcı olarak değişmesinde neler etkili olmuştur? İspanya'ya geçen İslam ordusu Müslüman Arapların “Endülüs” dedikleri bu ülkeyi Kadiks Zaferi (711) sonucunda fethetmişti. Avrupa'daki ilerleyiş Fransa'da Franklarla yapılan Puvatya Savaşı'na kadar sürdü (732). Bu savaştan sonra Müslümanlar Avrupa'da toprak kaybetmeye başladı. Türk-Arap İlişkileri: Hz. Osman Döneminde Türklerin doğudaki en son sınırı olan Ceyhun Irmağı'na kadarki bölgeler fethedildi. Arap orduları, Muaviye'nin halife olmasından sonra Türklerle mücadele etti ve bu mücadelelerde Horasan bir üs olarak kullanıldı. Bölgede Türkler, kalabalık olmalarına rağmen siyasi birlik oluşturamadılar. Bu yüzden Arap orduları bölgeyi kolayca fethetti. Horasan valiliğine getirilen Kuteybe, Ceyhun Irmağı'nı geçerek Taşkent, Buhara, Semerkant şehirlerini ele geçirdi. Türgeş Kağanı Sulu Han, Emevi valisini yendiyse de daha sonra geri çekilmek zorunda kaldı (720). Emevi Devleti'nin Yıkılması (750) : Dünya tarihinin büyük imparatorluklarından biri kabul edilen Emevi Devleti, varlığını uzun süre devam ettiremedi. Bu devletin yıkılmasında; ? İmparatorluğun çok geniş sınırlara ulaşması sonucu merkezî otoritenin zayıflaması, ? Emevi ailesinin Arap milliyetçiliği politikası izlemesi sonucu, Emevi egemenliğindeki mevâli diye tabir edilen Arap olmayan Müslümanların yönetime karşı tavır almaları, ? Devlet makamlarına genellikle Emevi ailesi dışında yöneticilerin getirilmemesi, ? Şiilerin halifeliği ele geçirme mücadelelerini sürdürmeleri, ? Hz. Muhammed'in soyundan gelenlerin Emevi yönetimine karşı mücadeleleri etkili olmuştur. Emevi yönetimine karşı ilk başkaldırı, Horasan'da başladı. Horasan'da Türk asıllı Ebu Müslim adlı bir komutanın başlattığı bu ayaklanma, Irak ve İran'a yayıldı. Emevilere karşı oluşturulan muhalefetin öncülüğünü Hz. Muhammed'in amcası Abbas'ın soyundan gelenler yapmaktaydı. Bu ayaklanmalar, Ebu'l Abbas Abdullah'ın Kûfe'de Ebu Müslim tarafından halife ilan edilmesiyle son buldu. Mısır'a kaçan son Emevi halifesi II. Mervan öldürüldü. Böylece Emevi Devleti sona erdi (750). Emeviler Döneminde yöneticilerin uyguladığı Arap milliyetçiliği politikası yüzünden halk dört sınıfa ayrıldı: Müslüman Araplar : Bunlar kendilerini Arap olmayan diğer Müslümanlardan üstün tutmuştur. Mevâlî : Müslümanlığı kabul etmiş Arap olmayan Müslümanlara azatlı köle manasındaki bu isim verildi. Bunlar Müslüman Arapların üstün tutulmasından rahatsızlık duyuyorlardı. Zımmî : İslam Devleti içinde yaşayan Müslüman olmayan halktır. İslam Devleti'nin kendilerine sağladığı koruma karşılığında devlete vergi ödüyorlardı. 121 Köleler : İslamiyetin doğuşundan çok daha önceki dönemlere giden kölecilik anlayışını islamiyet ıslah etme yoluna gitmiştir. Kölelerin hürriyetlerine kavuşturulmasını teşvik etmiştir. Emeviler Döneminde halifeler gösterişli bir hayat sürmeye başladı. Bu dönemde halifeler ordu komutanlığını bırakarak, sadece devlet başkanlığı görevini yürüttüler. Ancak Emevi hanedanından Ömer Bin Abdulaziz gerçekleştirdiği faaliyetlerle diğer Emevi halifelerinden ayrılır. yorumlayalım EMEVİLERE FARKLI BİR BAKIŞ: ÖMER BİN ABDÜLAZİZ Anne tarafından soyu halife Hz. Ömer'e dayanan Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz, mevcut İslam ülkelerinin genişliğinin yeterli olduğuna inandığından yeni fetihler yerine var olan sınırlar içerisinde adaletli bir yönetim oluşturmaya çalışmıştır. Emevi Devleti'nin kuruluşundan beri oluşturulmuş olan bütün ihtişam ve lüks yaşantı tarzını ortadan kaldırarak İslam'ın ilk halifeleri gibi sade bir hayat sürmeye ve devletten aldığı belirli bir gündelikle geçinmeye başlamıştır. Ömer bin Abdulaziz halka zulmeden valileri değiştirip yöneticilerinden halka hoşgörü ile davranmalarını istemiştir. Bu yolla kendinden önceki Emevi halifelerinin baskı yoluyla sağlayamadıkları sosyal ve ekonomik düzeni sevgi ve hoşgörü ile kısa zamanda gerçekleştirmiştir. Onun döneminde ülkede öyle bir zenginlik, öyle bir huzur belirmişti ki Türkistan'dan İspanya'ya, Anadolu'nun doğusundan Arabistan'ın en güney ucuna kadar geniş olan İslam ülkesinde zekât verecek fakir bulunamamış, zenginler zekâtlarını verecek yer aramaya başlamışlardı. Yılmaz Boyunağa,Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi, s.341-344'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım Ömer Bin Abdülaziz'in diğer Emevi halifelerinden farklı bir yönetim uygulamasının sonuçları neler olabilir? DÖRT HALİFE DEVRİ EMEVİLER YÖNETİMİ Halifeler bir çeşit seçim yoluyla belirlendi. Babadan oğula geçen saltanat modeli uygulandı. Devlete ait merkez binası yoktu. Devlete ait merkez binaları inşa edildi. Bütün Müslümanlar eşit kabul edilmişti. Arap milliyetçiliği politikası izlendi. Devlete ait resmî dil ve resmi para yoktu. Arapça resmî dil hâline getirildi, ilk İslam parası bastırıldı. ? cevaplayalım Dört halife ve Emeviler Dönemi‘ni devlet teşkilatlanması açısından karşılaştırınız? İslam dinini yaymak için yapılan fetihler aynı zamanda İslam sanatının gelişmesini de sağladı. Çünkü fethedilen ülkelerdeki sanat anlayışı İslam sanatını da etkiliyordu. Bunun sonucunda farklı sanat anlayışlarından oluşan yeni ve daha gelişmiş bir İslam sanatı ortaya çıktı. İslam sanatında en büyük gelişme mimari alanda olmuştur. İslam Devleti'nin her yerine camiler, medreseler, köprüler, hanlar, kervansaraylar yapıldı. Mimari eserlerde kubbe ve kemer kavramları Türklerden Araplara geçti Camilerde mihrap, minare ve şadırvan gibi yapılar ilk olarak Emeviler zamanında kullanılmaya başlandı. Emevi sanatında genel yapı malzemesi olarak taş kullanıldı. Süslemelerde insan ve hayvan figürlerine yer verildi ve estetik değer ön plana çıkarıldı. Kubbe ile at nalı ve yuvarlak dilimli kemerler başarılı şekilde eserlerde uygulandı. Kare minareler de Emevi mimarisini yansıtan örneklerdendir. 122 İslamiyetin ilk yıllarında Arap Yarımadası'nda Arap alfabesi, Mısır ve Suriye'de Eski Yunan alfabesi kullanılmaktaydı. Emevi Halifesi Abdülmelik, İlk İslam parasını bastırdı, resmî yazışmalarda Arap alfabesinin kullanılmasını EMEVİLERDE SAĞLIK zorunlu hâle getirdi. Böylece Arap alfabesi Arabistan dışında Emevi halifesi Velid'in hastanesini da yaygınlaştı. oluşturması ve hastaneye doktorlar Kur'an-ı Kerim'in dili Arapça görevlendirmesinden sekiz yüz yıl sonra, batıda ilk defa 1500 yılında olduğu için İslamiyetin yayıldığı Strazburger Hastanesi bir doktora bölgelerde Arapça, konuşma dili sahip olur; bunu 1517'de Leipzig olmaya başladı. İslamiyeti kabul Hastanesi, 1536'da Paris'te Hoteleden diğer milletler, İslamiyeti Abdülmelik Döneminde Dieu takip eder. öğrenirken Arapçayı da öğrenbastırılan dinar diler. Böylece Arapça, İslamiDr. Sigrid HUNKE, Avrupa yetle beraber bütün dünyaya yaÜzerine Doğan İslam Güneşi, s.220. yıldı. Türkçe, Farsça ve daha birçok dile Arapça kelimeler girdi. Saray hayatının başladığı Emeviler Döneminde şiir yeniden önem kazandı. İslami dönemde gelişen diğer bir edebiyat türü de toplumun bilgi, görgü ve ahlakını yükseltmek gayesiyle yazılmış nesir türündeki eserlerdir. Edeb adı verilen bu tarzın en önemli ismi, "Hilafet Ordusu'nun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri" adlı bir I.Velid Döneminde kitap yazmış olan Cahiz'di. bastırılan dirhem İslam dünyasında sanayi, fetihler sonucunda ortaya çıktı. Sanayi, tarım ürünlerine dayalı olarak el sanatları üretimiyle başladı. Daha sonra gelişerek imalathanelere dönüştü. Dokuma sanayinde yün, pamuk ve ketenden çeşitli kumaşlar üretildi. Bu kumaşlar, Avrupa'da büyük ilgi görmüştür. e. Endülüs Emevi Devleti (756-1031) Abbasilerin, Emevi hanedanına son vermesiyle Emevi sülalesinden Hişam'ın torunu Abdurrahman, İspanya'ya giderek burada Endülüs Emevi Devleti'ni kurdu(756). Abdurrahman, Abbasilerle mücadele etti, Franklara karşı başarılar kazandı. Endülüs Emevilerinin en parlak dönemi III. Abdurrahman (912-961) ve II. Hakem (961-976) zamanlarıdır. III. Abdurrahman, halife unvanını da kullanınca İslam tarihinde aynı anda Abbasiler, Fatimiler ve Endülüs Emevilerinde olmak üzere üç halife ortaya çıktı. II. Hakem zamanında, devletin başkenti olan Kurtuba, yapılan birçok cami, kütüphane, medrese ile kültür ve bilim merkezi hâline getirildi. Endülüs Emevi Devleti'nde siyasi güç zamanla farklı etnik kökenden gelen devlet görevlilerinin eline geçmişti. Bu görevlilerin birbirleriyle mücadelesi iç karışıklıklara neden oldu. Çıkan isyanlar devletin zayıflamasına yol açtı. 1031 yılında devlet dağıldı, İspanya'da Tavaif-i Mülük adı verilen küçük devletler kuruldu. Zamanla Hristiyanların eline geçen bu devletlerin en önemlisi Beni Ahmer Devleti'ydi. Endülüs 'ten bir görünüm (İspanya) 123 yorumlayalım MUHTEŞEM ENDÜLÜS III. Abdurrahman Devrinde İspanya'da İslam medeniyeti hızla gelişti. Kurtuba ile diğer şehirler arasında posta teşkilatı kuruldu. Tersaneler ve silah imalathaneleri inşa edildi. Bağdat ile temaslar sağlandı. Oradan, bol paralar vermek suretiyle sanatkârlar getirildi. “Endülüs fatihlerinin dil, edebiyat ve diğer sosyal kurumlarının etki ve çekiciliği o derece büyük oldu ki tamamen İslam dinine girmiş olmamakla birlikte, şehirlerde yaşayan Hristiyan halkın çoğu Müslümanlar gibi bir hayat sürmeye başladılar. Sanat, şiir, felsefe ve ilimler alanında kendilerinin ne kadar geri olduğunun farkına vardılar. İslam medeniyetinin parlaklığından gözleri kamaşmış yerli Hristiyanlar kısa zamanda, İslami yaşayış tarz ve biçimini taklit ettiler.” Nuri Ünlü, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi, s.115'ten derlenmiştir. ? cevaplayalım Endülüs'te kültür ve sanat alanındaki gelişmeler Hristiyan halkın yaşayışına nasıl yansımıştır? L e o n Leon Valladoid Oparto Navarra Aragonya lya OKYANUSU Oviedo sti ATLAS F r a n s a Santiago Ka f. Beni Ahmer Devleti (1232 – 1492) İspanya'daki son Müslüman devlet olan Beni Ahmer Devleti'nin kurucusu Muhammed Bin Ahmer, bu devletin başkenti ise Gırnata şehriydi. Devlet 250 yıldan fazla bir süre siyasi varlığını devam ettirdi. İspanya'daki İslam kültürü Beni Ahmer Devleti zamanında büyük bir gelişme gösterdi. Başkent Gırnata bilim, kültür ve sanat faaliyetlerinin önemli bir merkezi hâline geldi. Ancak bu devlet, askerî bakımdan önemli bir güce sahip değildi. Gerçekleştirilen bilim ve sanat alanındaki faaliyetler Avrupa'da Rönesans ' ın doğuşunda etkili olmuştur. Salamanca Katalonya Barselona Sarkosta Alcala Alkantara Madrid ı lar Belensiye (Valensia) Tuleyhule Lizbon da rA a ale B Batlabus Kurtuba İşbiliye Palos Mersiye Gırnata Kadiz Cebelitarık Septe Tanca 0 125 250 A K Oran 375 500 km D E N İ Z 750 yılında ispanya da islam hâkimiyetinin sınırları Endülüs Emevi Devleti Leon Krallığı Kastilya Krallığı Navarra Krallığı Aragonya Krallığı Katalonya Krallığı 3.Harita: XI.yüzyılda İspanya'da İslam hâkimiyeti yorumlayalım EL HAMRA SARAYI Elhamra, Gırnata'ya hâkim bir tepe üzerindeki düzlükte, savunma kalesi ve saray olarak yapılmıştır. Bu yüzden ilk bakışta estetikten uzak bir görünüm arz etse de kale duvarlarının içinde eşsiz güzellikte bir sarayla karşılaşılır. Duvarlarında kırmızı tuğla, damında kırmızı kiremit kullanıldığı için adına da Elhamra, yani "Kırmızı" denilmiştir. Nasri hükümdarları yeni yapılarla kaleyi büyüttüler. Böylece Elhamra, saray ve köşklerden kurulmuş bir topluluk hâline El Hamra Sarayı'nın geldi. Sarayların içi kadar avluları da dıştan görünümü güzeldir. Bunlardan en güzelleri uzun bir havuzla süslü olan El-Bürke Avlusu, döşemesi mermer kaplı Meksuar Avlusu ve Arslanlı Avlu'dur. Elhamra Sarayı, zarif ve zengin süslemeleri, bahçeleri ve havuzlarıyla komple bir yapıdır. Şarlken Endülüs'ü zaptedince sarayın bir bölümünü yıktırdı ve El Hamra Sarayı'nın yerine Rönesans üslubunda bir saray yaptırmak istedi. 1522'deki içten görünümü depremde ve 1590'da saray bir miktar daha hasar gördü. Ancak, XIX. yüzyıl ortalarından itibaren korunmaya alındı ve günümüze dek gelebildi. Ziya Paşa,Endülüs Tarihi, s.293-294'ten derlenmiştir. 124 ? cevaplayalım El Hamra Sarayı'nın içinin ve dışının farklı özellikler göstermesinin sebebi ne olabilir? Aragon kralının Kastilya kraliçesiyle evlenmesi sonucu İspanya'da Katolik Hristiyan birliği sağlandı. 1492 tarihinde Gırnata'yı ele geçiren Hristiyanlar, İslam kültür ve medeniyetine ait birçok eseri yıktılar. Böylece İspanya'da 750 yıl süren İslam egemenliği sona erdi. İspanya'da yaşayan Müslümanların bir kısmı Hristiyanlarca katledildi. Bu sırada Osmanlı Devleti, kendi içinde yaşadığı iç karışıklıklardan dolayı buradaki Müslümanlara yeterince yardım edemedi. Bu dönemde Akdeniz'de bağımsız hareket eden Türk denizcilerinden Oruç ve Hızır Reisler, İspanya'dan sürülen ve baskıya uğrayan Müslümanların birçoğunu kurtarmayı başardı. Bu arada, İspanya'da baskıya maruz kalan Yahudiler Osmanlı padişahı II. Bayezid tarafından İspanya'dan Osmanlı ülkesine getirilerek Selanik,İzmir ve İstanbul'a yerleştirildi. yorumlayalım ENDÜLÜS'TE BİLİMSEL ORTAM Endülüs Emevi Devleti, İspanya ve Avrupa milletlerinin ihtiyacı olduğu bir zamanda bilim, kültür ve eğitim merkezi olarak hizmet vermişti. Vizigot'un başkenti Tuleytula, Endülüs İslam medeniyetinin önemli merkezlerinden biriydi ve Hristiyanların eline geçerek VI. Alfonso'nun yeni başşehri olduktan sonra, bu medeni birikimi sayesinde zamanla İspanya devletleri ve diğer Avrupa ülkelerinden gelen öğrencilere hizmet veren bir bilim merkezi hâline geldi. VI. Alfonso, Endülüs medeniyetinin etkisinde kalarak sarayının her yanını İslam kültürünün izleriyle bezemiş ve kendisini de “iki milletin imparatoru” ilan etti. Hristiyanlar, İslam kültürünü tanımaya başladılar. Felsefede, bilimde, doğunun düşünce akımlarına yer verdiler. Avrupa üniversiteleri Doğu bilgisini edinip çağın felsefesiyle köprü kurdular. Önce doğa sonra gök bilimiyle ilgilendiler. Ellerine ne geçtiyse dillerine çevirdiler. Felsefe çalışmalarına çok sonra sıra geldi. İzzet Tanju, Endülüste Raks, s.132-133-134'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım Endülüs Emevi Devleti'nin Avrupa tarihine en çok hangi alanlarda katkıda bulunmuştur? g. Abbasiler (750-1258) Ebu Müslim'in Emevi Devleti'ni yıkarak Kûfe'de Ebul Abbbas'ı halife ilan etmesiyle Abbasi Devleti kuruldu . İlk Abbasi halifesi Ebu'l Abbas Abdullah, Hz. Muhammed'in amcası Abbas'ın soyundandır.Bu nedenle devletin adı Abbasi Devleti oldu. Ebu'l Abbas Abdullah Emevi sülalesinden olan muhaliflerini etkisiz hâle getirerek otoriteyi sağladı. Daha sonra halife olan Ebu Cafer Mansur, devletin başkentini Kûfe' den Bağdat'a taşıdı. Abbasilerin en parlak dönemi Harun Reşid dönemidir (786-809).Harun Reşid'den sonra yerine sırasıyla oğulları Emin, Memun ve Mutasım halife oldular. Emeviler zamanında sürekli olarak Araplarla savaşan Türkler, Abbasiler zamanında İslamiyeti benimsemeye başladılar. Çünkü Abbasiler, Emeviler gibi Arap milliyetçiliği yapmadılar. Türklere ve Arap olmayan Müslümanlara karşı iyi davrandılar. Onların bu siyasetleri sonucu Talas Savaşı'ndan sonra Türkler arasında İslamiyet hızla yayıldı. Özellikle Mutasım zamanında Türkler, önemli devlet makamlarına ve ordu komutanlıklarına getirildiler. Mutasım, Türklerin Araplarla karışıp savaşçı özelliklerini yitirmemelerini sağlamak amacıyla Türklerin yerleşmesi için Samarra şehrini inşa ettirdi. Samarra şehrine ait bugünkü görünüm Samarra şehrine ait eski görünüm 125 ? cevaplayalım Samarra'nın fotoğrafları dikkate alındığında; 1. Mimari tarzda ne gibi değişikliklerolmuştur? 2. Bu mimari eserin yapılma sebebi ne olabilir? 3. Eski fotoğrafta da görüldüğü gibi neden şehir dışında bir yer seçilmiş olabilir? Samarra, Abbasi Devleti zamanında Irak'ta Bağdat'ın yetmiş mil uzağında ve Dicle kenarında kurulmuştu. Bu şehri, Halife Mutasım'a ve ücretli Türk ordusuna yeni bir yerleşim merkezi sağlamak gayesiyle ünlü Abbasi kumandanı Türk asıllı Eşnas 836 senesinde, kurmuştu. Samarra kuruluşundan 892 senesine kadar 56 sene, Abbasi Devleti'ne başşehir oldu. 892 senesinde ise Halife Mutedid Bağdat'ı tekrar başşehir yaptı. Türklerin bir kısmı da Anadolu'nun güneyinde Maraş, Diyarbakır, Malatya, Adana, Tarsus gibi şehirlerde Doğu Romalılara karşı ASTURYA-LEON UYGUR DEVLETİ FRANK kurulan Avasım hattına yerleştirildi. KRALLIĞI KIRGIZ DEVLETİ KRALLIĞI HAZAR MACARLAR DEVLETİ Şehirlere yerleşen Türkler, Doğu BULGARLAR KARADENİZ Romalılara karşı İslamiyeti savunmak Kurtuba KARAHAN DEVLETİ için savaştılar ve çıkan isyanların BİZANS İMP. bastırılmasında Abbasilere yardımcı İDRİSİLER HORASAN AKDENİZ AĞLEBİOĞULLARI oldular. Mutasım zamanında Doğu Şam ZİRİLER Roma'ya karşı düzenlenen seferler BARKA devam etti. Afşin idaresindeki İslam MISIR TOLUNOĞULLARI HİCAZ ordusu, Doğu Roma'yı yenilgiye OMAN İHŞİDOĞULLARI Medine KÖRFEZİ uğratmıştı. Bu zaferden sonra da Mekke Eskişehir'e kadar seferler düzenlendi. NÜBYE ALİLER Abbasi Halifesi Mutasım'dan HİNT O K YA N U S U sonra devlet içerisindeki Türklerin YEMEN etkisi giderek artmıştı. Abbasi Devleti'nin siyasi birliği IX. yüzyılın ETİYOPYA ortalarından sonra çözülmeye başlamıştı. 847 tarihinden itibaren halifelerin otoritelerinin zayıflaması, 4.Harita: VIII- IX. yy.da Abbasi Devleti Abbasi Devleti'nin parçalanmasına sebep oldu. Abbasi sınırları içinde kısa ömürlü olan yeni devletler kuruldu. Bu devletler; ? Mısır'da Tolunoğulları ve İhşidîler, ? Kuzey Afrika'da Aglebiler, ? Horasan' da Tahiriler, ? Maveraünnehir' de Aşağıdaki tarih şeridine göre Abbasi Devleti ? Samanoğulları, ile çağdaş olan devletleri belirtiniz. ? Irak ve İran'da ? Büveyhoğulları'dır. (744-840) MA VE R ZA HA TOLEDO CUM. KORSİKA HARİZM SİCİLYA Herat Musul Gazne le KIBRIS Samara 762 Bağdat 762 Fır at SURİYE İskenderiye Kerbela Kudüs Kahire 969 Fergana Semerkant (960-1089) Dic GİRİT HİR Tebriz AVASIM Kayrevan NE Merv AZEBAYCAN Fas ÜN Buhara Zİ Nİ DE SARDİNYA Septe (840-924) RA Kûfe IRAK Basra Fustat H A B N EY R (868-905) Nil (935-969) Abbasi Halifeliği (750) 900 lü yıllarda Abbasi hakimiyetindeki yerler Kurtuba Emevi Halifeliği (929).1012/31 yıkılışı. Fatimi Halifeliği (909-1171) Smanoğullarının hakim olduğu yerler (945-1055) Araplar tarafından kurulan şehirler 0 250 500 750 1000 km !! TÜRGEŞLER GAZNELİLER HAZARLAR HZ. MUHAMMED VE DÖRT HALİFE EMEVİLER GÖKTÜRKLER ABBASİLER ENDÜLÜS EMEVİLERİ B.SELÇUKLU DEVLETİ SASANİLER DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU 200 300 400 500 600 700 800 900 MİLATTAN SONRA 126 1000 1100 1200 1300 Bu devletlerden Büveyhoğulları 945 yılında Bağdat'ı işgal ederek halifeyi baskı altına aldı. Gazneli hükümdarı Mahmut, Abbasi halifesini bu baskıdan kurtararak halifeden "sultan" unvanını aldı. Büveyhoğulları bir süre sonra halifeyi yeniden baskı altına alınca, 1055 yılında Bağdat'a giren Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey, halifeyi bu durumdan kurtardı. Bu olaydan sonra Abbasiler, Bağdat'taki varlıklarını yaklaşık 250 yıl daha sürdürdü. Ancak bu dönemde, siyasi ve askerî güç olarak etkili olamadılar. Halifeliği ellerinde bulundurdukları ve Arap olmayan diğer Müslümanlara da eşit davrandıkları için bütün İslam dünyasında saygı ve ilgi gördüler. Abbasiler bütün Müslümanlara yeniden değer vererek onlara eşit davrandılar. Böylece mevâlî Yılmaz Boyunağa, Türk-İslam Sentezi, s.271- kavramı ortadan kalktı. Bu dönemde İranlılar ve 272'den alınmıştır. Türkler önemli devlet görevlerine getirildiler. Abbasiler, şehirleri imar ederek Bağdat gibi yeni yerleşim birimleri kurdular. Şehir halkı askerler, memurlar, din adamları, esnaflar, zanaatkârlar, tüccarlardan oluşurdu. Köylüler tarım, bedeviler ise hayvancılıkla geçimlerini sağlardı. Abbasilerde halifeler devlet işlerinin yürütülebilmesi için vezirlik makamını kurdular. Vezirlere geniş yetkiler verdiler. Vezirlerin yanı sıra Hz. Ömer Döneminde kurulan divanı geliştirdiler. Divanı devlet yönetiminde en etkili kurum hâline getirdiler. Devlet ve memleket sorunlarını, önce divanda görüşerek divanın önerdiği çözümleri uyguladılar. Bu divanların bazıları ve görevleri şunlardır: ? Divan-ı İnşa: Devletin yazı işlerini yürütmüştür. ? Divan-ı Mezalim : Adalet işlerine bakmıştır. ? Divanü'l Ceyş : Askerlik işleriyle ilgilenmiştir. ? Divan-ı Beytü'l Mâl : Devletin, gelir ve giderleri ile ilgilenmiştir. Abbasiler Döneminden itibaren Müslümanlar, Hint ve Çin uygarlıklarından da yararlandı. Hintlilerden matematikte onlu sistemi alarak Hint rakamlarını yeniden düzenleyip kullandılar ve astronomi cetvellerinin hazırlanmasını öğrendiler. Ayrıca coğrafya, tıp, eczacılık alanlarında da önemli bilgiler edindiler. Çinlilerden öğrendikleri kâğıt yapımını Semerkant'ta kurdukları kâğıt atölyelerinde geliştirdiler. Daha sonra, başta Bağdat olmak üzere diğer kentlerde de kâğıt üretimini başlattılar. Mısır, Suriye, Filistin ve Güney Anadolu'nun fetihleri sırasında Müslümanlar, Yunan kültürüyle karşılaştı. Önemli bilim merkezleri olan Urfa, Antakya, İskenderiye'de Eski Yunan medeniyetine ait yazma eserler buldular. Eflatun, Aristo gibi filozofların, Öklid gibi matematikçilerin, Ptolemaios (Ptolemyos) gibi tıp bilginlerinin eserleri, Yunancadan Süryaniceye çevrildi; daha sonra da Müslümanlar tarafından Süryaniceden Arapçaya çevrilerek İslam dünyasında bilimsel çalışmalar geliştirildi. Bu çalışmalar, özellikle Harun Reşid, Memun ve Mutasım zamanında en ileri boyutlara ulaştı. Harun Reşid Döneminde zengin bir kütüphaneye sahip Beytü'l-Hikme adıyla ilim merkezi kuruldu. 1258 yılında İlhanlı Hükümdarı Hülâgu Han, ordusu ile Beytü'l-Hikme'den bir resim Bağdat'ı ele geçirerek Abbasi Devleti'ne son verdi. İlhanlılar Bağdat'ta bulunan kütüphaneleri tahrip ettiler. Kütüphanelerdeki on binlerce kitabın bir kısmını yakarken büyük bir kısmını da Moğol asıllı İlhanlıların, kültür merkezlerini tahrip Fırat Nehri'ne attılar. Bağdat'ı etmeleri İslam kültür ve medeniyetinin gelişimini yakıp yıkarak büyük katliamlar nasıl etkilemiş olabilir? yaptılar. Abbasi ailesinden kurtulabilenler Mısır'a gitti. Mısır'daki Memlûk sultanı Baybars, Abbasi ailesinden Mustansır'ı Mısır'da halife ilan etti. Memlûklü himayesindeki Abbasi halifeliği, Osmanlıların Mısır'ı fethine kadar (1517) Mısır'da devam etti. KİTAP VE MEDENİYET Kitap, politikanın yöntemini belirler. Bilgi, barışa götüren bir elçi görevi görür. Kitaplara Müslüman nasıl bir sevgi ile bağlı olmalı! Hem de tıp, astronomi ve felsefenin dışındaki geometri ve matematik gibi soyut konulu kitaplarda bile.Galip bir devletin barış antlaşması şartı olarak, silah ve harp gemilerini istemeye özen göstermesi gibi, Abbasi halifesi Harun Reşid de Amoria ve Ankara'nın fethinden sonra aynı özen ve titizlikle eski yunan el yazmalarını Doğu Roma'dan ister. Aynı şekilde İslam dünyasında halife Memun, Doğu Roma kralı 3. Michael'e karşı kazandığı zaferden sonra, tazminat olarak antik filozofların henüz Arapçaya çevrilmemiş eserlerini, gerçek bir barışı oluşturmaya yarayan fikrin araçlarını ister. !! 127 2.KONU TÜRK VE İSLAM BİLGİNLERİ TEMEL KAVRAMLAR BİLGİN ÂLİM HADİS CEBİR AVİCENNA EBCED USTURLAP MUALLİM-İ SANİ Bizim Rönesansımız İslam Medeniyetinin hatırasını çabuk unuttu; halbuki ona karşı çok büyük minnetleri vardı. Prof. E.F.Kautier Yılmaz Boyunağa Tebliğinden Günümüze İslam Tarihi s.434 düşünelim 1. Yukarıda İbni Sina'ya ait eczahanenin minyatürü görülmektedir. X. yüzyılı yansıtan bu minyatür İslam dünyasında bilim adına nasıl bir çağrışım yapmaktadır? 2. Yandaki sözde Türk-İslam bilginleriyle ilgili nasıl bir tespit yapılmaktadır? İslam dini insanların sadece inanç dünyalarını etkilemekle kalmamış, siyaset, ekonomi, sanat, bilim ve düşünce gibi hayatın tüm alanlarını da etkilemiş ve geliştirmiştir. Tabiatı ve kâinatı Allah'ın birliğinin delili olarak gören İslamiyet, çölde yaşayan ve cahil olarak nitelenen bir topluluktan bilimin her alanında öncülük yapan bilim insanları yetiştirdi. Türkler İslamiyeti kabulleriyle birlikte devraldıkları bilimsel mirası geliştirmişler, siyasi alanda olduğu gibi bilimsel alanda da medeniyetin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. İslam dünyasındaki bilimsel gelişmeler, Moğol istilası ve Endülüs'teki İslam devletlerinin saldırılar sonucunda yıkılmasından olumsuz yönde etkilendi. İslam dünyasında, dinî ilimler ve fen bilimleri birbirinden ayrı düşünülmeyip tam aksine birbirini tamamlayan bilimler olarak kabul edildi. Sadece öğrenmekte ve araştırmakta kolaylık sağlamak amacıyla bilimler, kendi arasında İslami, sosyal ve fen bilimleri şeklinde gruplandırılmaktaydı: İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu. Bu bilimler; Tefsir : Kur'an-ı Kerim'i açıklayan ve yorumlayan bilimdir. Bu bilimle uğraşanlara müfessir denir. En ünlü müfessirler; Taberî, Zemahşerî, İbn-i Mesud'dur. Hadis : Hz. Muhammed'in Müslümanları aydınlatmak için söylediği sözlere hadis denilir. Bu konularla ilgili bilime de hadis bilimi adı verilir. Hadis, Kur'an-ı Kerim'den sonra İslam dininin ikinci ana kaynağıdır. Hadis bilimiyle uğraşanlara muhaddis denir. En ünlü muhaddisler Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, İbn-i Mâce ve Nesaî'dir. Fıkıh : İslam hukukudur. Bu bilimle uğraşanlara fakih, fakihlerin verdikleri kararlara fetva denilmiştir. En ünlü fakihler Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafî ve İmam Ahmet bin Hanbel'dir. Kelam : Allah'ın birliğini, sıfatlarını, peygamberlik ve ahiretle ilgili konuları akıl ve mantık yoluyla ispat eden bilimdir. En ünlü kelamcılar; İmam Maturidi, İmam Eş'ari'dir. Tasavvuf: Allah'ı tanımayı ve ona kalp yoluyla yakınlaşmayı amaç edinen ilim dalıdır. En önemli mutasavvıflardan biri de Muhyiddin ibni Arabi'dir. Sosyal ve fen bilimleri: Müslümanlar İran, Suriye, Mısır ve Orta Asya'yı fethettiklerinde astronomi, 128 tıp, matematik, felsefe gibi bilimlerle karşılaştılar. Müslümanlar bu bilim dallarını Arapçaya yapılan tercümeler vasıtasıyla tanıdılar. Özellikle Abbasiler Döneminde bilimsel çalışmalarda önemli ilerlemeler görüldü. Tarih : İslam tarihçileri, İslam tarihinin yanı sıra dünya tarihi ile ilgili eserler de verdiler. En ünlü tarihçiler; Taberî, İbnü'l Esir, Mesudî'dir. Coğrafya : İslam ülkelerinin sınırları genişledikçe bu ülkeleri gezen seyyahlar ve bilim insan sayısı arttı. Bu seyyah ve bilim adamları gezip gördükleri yerler hakkında kitaplar yazdılar. Bunlar arasında coğrafya alanında eser veren Mesudî ,İbn-i Fadlan ve İdrisî en ünlü isimlerdir. Astronomi : İslam dünyasında astronomiyle ilk olarak Fezârî ilgilendi. Usturlap adı verilen bir aletle yıldızların hareketlerini izleyerek, Güneş ve Ay tutulmalarının zamanını tahmin etti. Gece ve gündüzün kısalıp uzamasını gösteren cetveller hazırladı. El Harizmî ise astronomi cetvelleri hazırlayarak yıldızların hareketlerini izledi. Yine bu dönemde astronomi ile ilgili çalışmaların yapıldığı rasathaneler kuruldu. Matematik : Araplar, Hint rakamlarını alarak matematikte kullandılar. Bu dönemde cebir ve logaritma ile ilgili birçok kural oluşturuldu. Trigonometri ve geometri alanlarında da birçok eser verildi. Bu eserlerden Harizmî'nin Usturlap Hisabe'l-Cebr adlı eseri, Avrupa dillerine çevrildi ve Avrupa'daki üniversitelerde yıllarca okutuldu. Kimya : İslam dünyasında bilinen en ünlü kimyacı Câbir'dir. Kendisi ilk hassas teraziyi kullanmış, çeşitli madenlerin alaşımlarıyla yapay altın yapmaya çalışmıştır. Kumaş ve deri boyama yöntemlerini geliştirmiştir. Tıp ve eczacılık : Bu alanda en ünlü bilim adamları İbn-i Sina ve Errazî idi. İbn-i Sina'nın El Kanun Fi't-tıp adlı eseri 500 yıl süreyle Avrupa'da temel tıp kitabı olarak okutuldu. İbn-i Sina Avrupa'da Avicenna adıyla tanındı. Errazî'nin çiçek ve kızamık hastalıklarını konu edindiği eserleri de Avrupa'da okutuldu. İslam bilim adamları birçok hastalığın tedavisi için çeşitli bitkilerden ilaçlar yaptılar. Fizik : Bugünkü fiziğin ışık bilimi sahasında, temel olarak ne görülüyorsa ilk kez ortaya koyan, İslam dünyasının ünlü fizik âlimi İbnü'l-Heysem, 960-1039 yılları arasında yaşamıştır. Felsefe : İslam dünyasında felsefe bilimi, İlk Çağ Yunan eserlerinin incelenmesiyle başladı. Eski Yunan filozoflarının görüşleri temel alınarak yeni görüşler ortaya konuldu. Buna bağlı olarak İslam felsefesi geliştirildi. En ünlü İslam felsefecileri; Kindî, Farabî, İbn-i Sina ve İbn-i Rüşd'dür.Farabi'ye ikinci öğretmen anlamında “Muallim-i Sani” denilmiştir. BİLİM ADAMININ ADI YAŞADIĞI DÖNEM BAZI ESERLERİ GENEL ÖZELLİKLERİ ÇALIŞTIĞI ALANLAR FARABİ 870 - 950 Kitab-ül Musiki İhsau'l-ulum Müzik üzerinde ilk yazılmış bir eserdir. İlimlerin tarif ve tasnifini yapar. Müzik,Fizik, Felsefe,Psikoloji GAZALİ 1058 -1111 İhyâ'ü-Ulûmi'd Dîn El-Munkizu-mine'd-Dalâl Mekâsidu'l-Felâsife İnanç,İbadet ve tasavvufa dair konularını ele alır. Düşünce hayatından bahseder. Felsefenin mahiyetini ele alır. Felsefe,Hukuk, İlahiyat İBNİ SİNA 980 -1037 Aş-Şifa El-Kanun fı't-tıp Büyük ansiklopedik bir eserdir. Tıbbın bütün yasalarını ele alan bir eserdir. Tıp,Eczacılık, Felsefe TABERİ 838 - 923 Târîhu'l-Ümen ve'l-Mülûk Câmiu'l-Beyân an (fi) Te'vîli Âyati'l-Kur'an Kendi zamanına kadar olan olayları ele alır. Taberî Tefsiri olarak bilinir. Tarih,Tefsir,Tıp, Matematik İBNİ RÜŞD 1126 -1198 Tehafütü't Tehafüt Makela fı'l Mizac Felsefenin temeli üzerine yapılan çalışmadır. Felsefe,Matematik, Fıkıh,Tıp ve Kelâm EL İDRİSİ 1100 -1165 El Kitabür-Rücari Kitabü'l Memalik ve'l Mesalik Farklı ülkelerin özelliklerinden bahseden bir eserdir. Coğrafya ve Eczacılık İBNÜL-HEYSEM 960 -1039 Kitabü'l Menazir Optik üzerine yazılan en sağlam eserdir. Fizik MUHYİDDİN-İ ARABİ 1165 -1240 Fususu'l-Hikem Muhaderâtu'l-Ebrâr ve Müsameratü'l-Ahyâr Hikmet İncilerinden bahseder. Tasavvufî unsurlar içeren bir eser Tasavvuf,Fıkıh, Hadis,Tefsir,Felsefe, Edebiyat,Kelâm İBN-İ FADLAN 10.YÜZYIL İbn-i Fadlan Seyehatnamesi 921-922 tarihlerindeki Türk ülkelerini anlatır. Coğrafya,Diplomasi ? cevaplayalım 1. Türk-İslam bilginlerini ön plana çıkaran özellikleri yazınız. 2. Türk-İslam bilim insanlarının tek alanda ihtisas yapmamış olmaları o dönemdeki bilimsel gelişmelerle ilgili nasıl bir fikre varmamızı sağlamaktadır? 129 ölçme ve değerlendirme A- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız. 1) Abbasiler bütün Müslümanlara değer vererek onlara eşit muamele yaptılar. Böylece mevâlî kavramı ortadan kalktı. Bu dönemde önce İranlı, sonra Türk subay ve memurlar önemli görevlere getirildiler. Buna göre aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Mevâlî sosyal statüyü belirleyen bir kavramdır. B) Abbasiler ordu komutanlığı gibi önemli askerî görevlere Türkleri getirmişlerdir. C) Abbasiler ordu komutanlığı gibi önemli askerî görevlere İranlıları getirmişlerdir. D) Türkler ve İranlılar Abbasi Devleti'nde memurluk yapmışlardır. E) Araplar Abbasiler Döneminde devlet kademesinde görev almamışlardır. 2) I- Yalancı peygamberler ortadan kaldırılmıştır. II- Kur'an-ı Kerim ayetleri toplanarak kitap hâline getirilmiştir. III- Arapça resmî dil hâline getirilmiştir. IV-İlk deniz savaşı yapılmıştır. V-Avasım şehirleri kurulmuştur. Bu gelişmelerden hangileri dört halife dönemine ait değildir? A) I-III-V B) II-IV C) III-V D) I-IV E) II-IV-V 3) Aşağıdakilerden hangisi İslamiyetten önceki Arap Yarımadası için söylenemez? A) Toplumda sınıf farklılıklarının olması B) Kabileler arası savaşlar olması C) Akrabalık bağlarının güçlü olması D) Ticaretin gelişmemiş olması E) Güzel konuşmaya ve şiire önem verilmesi B- Aşağıdaki ifadelerin başındaki boşluğa doğru ise (D), yanlış ise (Y) koyunuz. ( ) 1- İslamiyetten önce Araplar sadece putperestliğe inanıyorlardı. ( ) 2- Abbasiler fetihlerden çok bilimsel faaliyetlere önem vermişlerdir. ( ) 3- Endülüs'te kurulan İslam devletlerinin bilimsel faaliyetleri Rönesans'a zemin hazırlamıştır. ( ) 4- Dört Halife Döneminden sonra kurulan Emeviler Devleti ile Abbasiler aynı dönemde yaşamışlardır. ( ) 5- Müslümanlar ilk olarak Habeşistan'a göç etmişlerdir. C- Aşağıdaki cümlelerde boş olan yerlere uygun kelimeleri yazınız. 1- İslam tarihinde İslamiyetten önceki dönem, ........................ ....................... olarak adlandırılır. 2- Medine İslam Devleti ..................... olayı sonucunda kurulmuştur. 3- İlk İslam Devleti'nde, devlet teşkilatlanması, ............................ döneminde olmuştur. 4- Emeviler Döneminde Müslümanların Avrupa'daki ilerleyişi ................................. Savaşı ile durmuştur. 5- Abbasiler Döneminde açılan ilim merkezine ....................................... denir. D- Aşağıdaki ifadeleri uygun olan açıklamalarla eşleştiriniz. A-Müslümanlar arası ilk iç savaş ( ) 1-Kurtuba B-Kitab-ül Musiki ( ) 2-Cemel Olayı C-Abbasilerin Türkler için oluşturduğu şehir ( ) 3-Hudeybiye Antlaşması D-Müslümanlar arası ilk ayrılıklar ( ) 4-Hendek Savaşı E-Müslümanların ilk kez hukuksal olarak tanınması ( ) 5-İbn-i Sina F-Müslümanların son savunma savaşı ( ) 6-Kerbela Olayı G-Endülüs Emevi Devleti ( ) 7-Ukaz H-Müslümanlar arası ilk kesin ayrılıklar ( ) 8-Samarra I- El-Kanun fı't-tıp ( ) 9-Farabi J-Panayır K-Müşriklerin putlarından birisi 130 ölçme ve değerlendirme E- 1) İslam, Hicret, Medine, Devlet, Vahiy kavramlarını kullanarak bir paragraflık metin yazınız. 2) İslam uygarlığının oluşumunda hangi uygarlıkların etkisi olmuştur? 3) Emevilerle Abbasileri siyasi, sosyal ve kültürel açıdan karşılaştırınız. 4) Endülüs'te kurulan devletler Avrupa tarihini nasıl etkilemiştir? 5) Türk-İslam bilginleri İslamiyetin yayılışına ne gibi katkılar sağlamışlardır? F-1) Avrupa‘da müslümanların ilerleyişinin durması aşağıdaki olayların hangisinin sonunda gerçekleşmiştir. A) Nihavend Savaşı B) Talas Savaşı C) Puvatya Savaşı D) Köprü Savaşı E) Mute Seferi 131 5. ÜNİTE 5. ÜNİTE: TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ (10-13. YÜZYILLAR) 1. KONU: TÜRKLERİN İSLAMİYETİ KABULÜ 2. KONU: İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ 132 hazırlanalım 1. Kaşgarlı Mahmut'un Türk tarihindeki yerini araştırınız. 2. Gazneli Devleti'nin Türk tarihindeki önemini araştırınız. 3. Büyük Selçuklu Devleti kurulduğu sırada Anadolu'nun siyasi durumunu araştırınız. 4. Dandanakan ve Malazgirt savaşlarının önemini Türkiye tarihi açısından araştırınız. 5. Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılışında Batınilik faaliyetlerinin etkisini araştırınız. 6. Büyük Selçuklu Devleti Döneminde bilim alanında meydana gelen önemli gelişmelerin neler olduğunu araştırınız. REGİSTAN MEDRESESİ-SEMERKANT 133 1.KONU TÜRKLERİN İSLAMİYETİ KABULÜ TEMEL KAVRAMLAR MAVERAÜNNEHİR GÖK TANRI UÇMAĞ TAMU KUBBE KÜMBET KEMER TÜRKMEN "İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Tanrı'dır.» M. Kemal ATATÜRK Atatürk‘ün Söylev ve Demeçleri, C 2, s.98. düşünelim 1. Yukarıdaki görselde Semerkant‘taki Registan Medresesi görülmektedir. Görselde İslam öncesi döneme göre kültürel değişimi ifade eden hangi unsurlar görülmektedir? 2. Atatürk'ün sözünden hareketle Türklerin İslam dinini benimsemelerinin sebebi sizce neler olabilir? 1. Türkler ve İslamiyet İslamiyetin ortaya çıktığı dönemlerde Kök Türk Devleti Çin saldırıları sonucunda yıkılmış, bu devletin yerine Orta Asya ve Batı Türkistan'da birçok yeni Türk devleti kurulmuştu. Bu devletlerin büyük çoğunluğu, Gök Tanrı, Şamanizm, Manihaizm, Budizm gibi dinleri benimsemişlerdi. Hz. Ömer Döneminde İran'ın fethedilmesiyle Müslüman Araplarla Türkler komşu oldu. Bu dönemde İslam Devleti'nin sınırları Kuzeyde Kafkasya'ya doğuda ise Horasan'a ulaşmıştı. Hz. Osman Döneminde ise İslam Devleti'nin sınırları Ceyhun Nehri'ne kadar genişleyerek Türklerle Müslüman Araplar arasında mücadeleler başladı. Emeviler Döneminde İslam ordularının Horasan ve Maveraünnehir bölgesini fethetmesi bu bölgedeki Türklerle Müslüman Araplar arasında şiddetli savaşlara neden oldu. Bu mücadelenin yaşanmasında Emeviler Döneminde devlet politikası hâline gelen Arap milliyetçiliğinin büyük etkisi olmuştu. İslamiyetin Türkler arasında yayılması ve etkin bir hâle gelmesi Abbasiler Döneminde mümkün oldu. VIII. yüzyılın ortalarına doğru Orta Asya üzerinde Abbasiler ile Çinliler arasında bir mücadele söz konusuydu. Orta Asya üzerindeki bu güç mücadelesi 751'de Müslüman Araplarla Çinliler arasında savaşa dönüşmüştü. Talas Savaşı adı verilen bu savaşta Karluk Türklerinin Müslüman Arapların yanında yer alması ile, Çinliler Türk-Arap ittifakına karşı büyük bir yenilgiye uğrayarak Orta Asya üzerindeki hâkimiyet mücadelesinden vazgeçmek zorunda kaldılar. Talas Savaşı'ndan sonra Türkler, İslam dinini yakından tanıma imkânına kavuşarak kitleler hâlinde Müslüman olmaya başladılar. Talas Savaşı kültür tarihi bakımından da önemlidir. Müslümanların eline esir düşen Çinliler aracılığıyla Çin dışında ilk defa Talas Savaşı'nın Türk ve dünya Semerkant'ta kâğıt üretilmeye başlandı. Müslüman tarihi açısından sonuçları nelerdir? Araplar kâğıdı Çin'in dışında imal ederek medeniyetin bütün dünyada hızla yayılmasına hizmet ettiler. ! 134 ! Kâğıt üretimiyle medeniyetin yayılması arasında nasıl bir ilişki olabilir? Daha ilk savaşlardan itibaren Türkleri tanıyan Müslüman Araplar onların cesur, disiplinli, sadık güzel görünüşlü ve gösterişli olduklarını görmüşlerdir. Horasan valisi Ubeydullah B. Ziyad'ın 674'te Buhara'da yaptığı savaşta 2000 yetenekli Türk okçusunu göreve alması, Türklerden özel birlik oluşturulmasına ilk örnektir. Daha sonra halife Mansur ve Harun Reşid dönemlerinde halifenin ve devlet büyüklerinin hizmetlerinde görevlendirilenler arasında Türkler de vardı. Halife Me'mun, kardeşi Emin ile yaptığı taht mücadelesinde emrindeki Türk askerlerine güvenmişti. Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, s. 8'den özetlenmiştir. ! Türklerin Müslüman Arap ordularında yer almaları onların Müslüman Araplarla ilişkilerini nasıl etkilemiş olabilir ? İTİL BULGARLARI Bulgar ülkesine gelen Abbasi elçilik heyeti içerisinde yer alan İbn-i Fadlan, yazdığı seyahatnamesinde, bu ülke insanlarının temiz, doğru, çalışkan ve samimi Müslüman olduklarından bahsetmekte ve Bulgar ilinde gecelerin çok kısa olması dolayısıyla Türklerin, sabah namazını kaçırmamak için, bir ay, geceleri uyumadıklarından söz etmektedir. Bu sözler, Türklerin, İslam'ı ne derece güçlü bir inançla kabul ettiklerini göstermektedir. Osman Turan,Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, s. 152-153'ten özetlenmiştir. Türklerin, Abbasiler Döneminde ordu ve devlet teşkilatlarında görev almaları,Türkler arasında İslamiyetin yayılmasını sağladı. Bu yüzden özellikle Mâverâünnehir, Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasındaki bölgede yaşayan Türkler arasında İslamiyet yayılmasında etkili oldu. Bu yayılış sürecinde İtil (Volga) Bulgarları da İslam dinini tanıma fırsatı buldu. Türkler arasında İslamiyetin yayılması Orta Asya ve Horasan bölgesinde İslam kültürüne dayanan yeni bir uygarlık ortamının oluşmasını sağlamıştır. yorumlayalım İSLAM ÖNCESİ İNANIŞ Gök Tanrı'ya inanılıyordu. l Türk töresinde hırsızlık, yalancılık, adaletsizlik yasaklanmıştı. l Ahiret inancı içinde iyi insanların ödüllendirildiği Ucmağ (Cennet), kötülerin ise cezalandırıldığı Tamu (Cehennem) isimli yer inanışı vardı. l Temizliğe önem veriliyordu. l Farklı inanışlara hoşgörülü bir bakış söz konusuydu. l Din adamlarının herhangi bir üstünlüğü bulunmuyordu. İSLAM İNANIŞI Tek Allah inancı vardır. l İslam ahlak anlayışında hırsızlık, yalancılık ve adaletsizlik günah sayılır, l Ahiret inancı vardır. Ölümden sonra iyi, güzel ahlaklı insanların cennete, kötü ahlaklıların cehenneme gideceğine inanılır. l Temizlik imandandır ilkesi vardır. l İslamiyet hoşgörü dinidir. l Din adamlarına ayrıcalık tanıyan ruhban sınıfı yoktur. l l Türkler Ansiklopedisi, C 4, s.258'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki bilgilere göre Türklerin İslamiyeti benimseme sebepleri neler olabilir? 135 2. Türklerin İslamiyete Hizmetleri Türklerin İslamiyeti kabul etmeleri, İslam ve dünya tarihi açısından önemli sonuçlar doğurmuştur. Türkler, Abbasiler Döneminde İslam Devleti'ni Bizans'a karşı korudular, Gazneliler Döneminde İslamiyet Hindistan'a kadar Türkler sayesinde ulaştı. Büyük Selçuklu Devleti Döneminde ise İslam dünyasının koruyucusu oldular ve Anadolu'da İslamiyetin yayılmasını sağladılar. Yine Türkiye Selçukluları Döneminde Haçlı saldırılarına karşı önemli başarılar elde ettiler. Osmanlı Devleti Döneminde ise Türkler İslam dünyasının siyasi lideri oldular ve İslam dininin Balkanlar'da yayılmasını sağladılar. İslam dinini kabul eden Türkler millî benliklerini korudukları gibi aynı zamanda, İslam medeniyetine katılarak bu medeniyetin temel taşlarından biri oldular. Türklerin İslam medeniyetine girmiş olmaları yurt arayışı ile birleşince onları Asya bozkırlarından Ön Asya'ya getirip oraya yerleşmelerini sağladı. Bu suretle Türkler tutunabilecekleri, büyük ve düzenli devlet kurabilecekleri bu bölgeye yerleştiler. İslam medeniyetinin gelişmesinde de Türklerin büyük katkıları olmuştur. Batıda unutulmuş olan Eski medeniyetlerin eserleri, İslam medeniyeti sayesinde tekrar Avrupa'ya taşındı. İslam medeniyetinin öncüleri durumunda olan Türk Türklerin İslamiyete olan hizmetleri, bilginler bütün dünya tarafından tanındı ve Türk-İslam ve dünya tarihinde hangi eserleri yüzyıllarca bilime rehberlik etti. Bu Türk gelişmelerin yaşanmasına neden olmuştur? bilginlerinin en ünlüleri Farabi, Birunî ve İbni Sina'dır. Selçuklu veziri Nizamülmülk tarafından Bağdat'ta kurulan Nizamiye Medresesi (1066), Türklerin eğitim alanında yapmış oldukları hizmetlere örnektir. ! yorumlayalım İSLAMİYET VE OĞUZLAR İslamiyetin Oğuz ve Karluklar arasında yayılması Türk tarihinde olduğu gibi İslam ve dünya tarihinde de büyük neticeler doğurmuştur. Bu iki Türk kavmi, Kök Türklerden sonra, iki asır kadar kendi yabguları idaresinde Araplara ve Samanilere karşı bağımsızlıklarını korumuşlar fakat hakanlık derecesine yükselememişlerdi. İslamiyet şimdi bunların idaresinde bulunan şehirlerde manevi kudretini hissettiriyor ve “sulh yolu” ile yayılıyordu. Hakikaten bu aşamalı nüfuz ve yayılışlar sayesindedir ki kaynaklar 960 yılında 200.000 çadır halkı gibi büyük bir göçebe kitlesinin toptan İslam dinini kabul ettiğine dair mühim bir hadiseyi bildirmişlerdir. Bu büyük hadise, birkaç asırlık yaklaşma ve temasların artık ciddi semereler vermeye başladığını gösterir. Böylece İslamiyet Türklerin evrensel ve millî dinî hâline gelmekte ve büyük bir inkılap başlamış bulunmakta idi. Osman Turan,Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, s.239'dan özetlenmiştir. ? cevaplayalım Türklerin Müslüman olması İslam dünyasını nasıl etkilemiştir? yorumlayalım TÜRK-İSLAM SANATI Türklerin İslam sanat dünyasına kazandırdığı biçimleri görmek mümkündür. Farklı uygarlıklardan alınıp Türkler tarafından geliştirilen kubbe, kemer ve sütun biçimleri, Orta Asya yaşantısı ve çadır kültürünün, İslam mimarisine yansıtıldığı yeni bir mimarî üslubu getirmiştir. Özellikle tekke, kümbet, cami ve medrese gibi yapılarda, Türk mimari üslubunun eşsiz örnekleri görülür. Türkler yazı, cilt, çini, minyatür sanatları ile seramik, dokumacılık, taş ve maden işçiliği vb. alanlarda eşsiz eserler vermişlerdir. Türkler kabartma sanatlarında da başarılı örnekler vermişlerdir. Örneğin birçok yapıda hayvan figürleri kullanılmış, Sultan Tuğrul bastırdığı madalyona kabartma resmini koydurmuştur. Müzik alanında da Türkler yenilikler getirmişlerdir. Farabi müzik üzerine iki eser yazmış ve bunlar dünya müzik tarihine geçmiştir. İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s.120-121'den özetlenmiştir. Ahmet Yesevi'nin Türbesi ? cevaplayalım Orta Asya‘da Türk-İslam sanatının özellikleri hakkında neler söylenebilir? 136 3. Mısır'da Kurulan Türk Devletleri İslam Devleti topraklarına katıldıktan sonra eyalet hâline getirilen Mısır, merkezden gönderilen valiler tarafından yönetiliyordu. Ancak zamanla Abbasi halifelerinin otoritesi zayıflayınca Abbasi Devleti'nin durumundan yola çıkarak eyaletlere tayin olan valiler merkezde kalarak, çöküş dönemine giren devletlerin genel yerlerine naipler gönderdiler. Abbasi Devleti'ni özellikleri hakkında neler söylenebilir? parçalanma sürecine girdiği sırada Mısır'da vali olarak görevli olan Tolunoğlu Ahmet'in burada kendi devletini kurması ile birlikte 1000 yıl boyunca sürecek olan Türk egemenliği başlamış oldu. ! MISIR’I YÖNETEN TÜRK DEVLETLERİ İHŞİDİLER 935-969 TOLUNOĞULLARI 868-905 EYYÛBİLER 1174-1250 MEMLÜKLER 1250-1517 OSMANLILAR 1517-1881 ? cevaplayalım Yukarıdaki şemadan hareketle Türk-Mısır ilişkileri hakkında hangi çıkarımlarda bulunabiliriz? a. Tolunoğulları (868-905) Abbasiler Müslüman Türklere değer vermişler, Türkleri valilik, ordu komutanlığı gibi üst düzey devlet görevlerine getirmişlerdi. Abbasi halifesinin takdirini kazanmış Türk komutanlardan biri olan Tolunoğlu Ahmet üvey babasının yerine Mısır'a naip olarak gönderildi. Tolunoğlu Ahmet babasının ölümü üzerine Bağdat'taki saltanat kavgalarından da yararlanarak bağımsızlığını ilan etti ve Tolunoğulları Devleti'ni kurdu (868). Bu devlet aynı zamanda Mısır'da kurulan ilk Türk devletidir. Devletin başkenti Fustat olup halkın çoğunluğu Arap, yöneticileri ise Türk'tü. Tolunoğlu Ahmet; Suriye, Lübnan, Filistin ve Bingazi'yi fethederek ülkesini genişletti. Anadolu'yu elinde tutan Bizans ile iyi ilişkiler kurdu. Ahmet ölünce (884) yerine, oğlu Humaraveyh geçti. Humaraveyh'in hükümdarlığını kabul etmeyen bazı devlet adamları ve komutanlar ayaklandılar. Humaraveyh bu ayaklanmaları bastırdı ancak bu olaylar sonucu kendisi de yıprandı. Daha sonra Tolunoğulları Devleti'nin başına geçmek isteyenler arasında taht kavgaları başladı. Bu kavgalardan yararlanan Abbasiler, Tolunoğulları Devleti'ne son vererek Mısır'ı tekrar ele geçirdiler. yorumlayalım Haritadaki bilgileri dikkate alarak aşağıdaki boşlukları doldurunuz. Selanik Edirne Trabzon İstanbul Ankara İznik Sivas Bakü BİZANS İMPARATORLUĞU Kayseri Konya İzmir Van HAZAR DENİZİ K A R A D E N İ Z Sinop BULGARLAR Harran Diyarbakır Adana Nusaybin Antakya Humus KIBRIS Trablus HAMDANİLER GİRİT Musul Bağdat A K D E N İ Z Şam Akka Yafa Kudüs Sidon İskenderiye Gazze Süveyş Kahire (Fustat) TO L UN OĞ F A T İ M Î L E R UL ER İL AS B AB Tebük Tinis Kene A R A B İ S TA N IL Medine D Teb IZ RI K LA Basra E 250 500 750 1000 Km N 0 İZ 1.Harita: Tolunoğulları Devleti 137 Tolunoğullarının coğrafi konumunu yazınız. Tolunoğulları ile siyasi mücadelede bulunabilecek güçleri yazınız. yorumlayalım TOLUNOĞULLARI DÖNEMİNDE MISIR Tolunoğlu Ahmet, Mısır'ı sosyal ve ekonomik yönden kalkındırdı. Nil Nehri üzerinde bentler ve su kanalları yaparak tarımı geliştirdi. Halkın refah seviyesini yükseltti. Ülkesinde din ayrımı yapmadan herkese eşit davrandı. Tolunoğulları Döneminde Mısır, mimaride altın çağını yaşamıştır. Bu dönemde yapılan Ulu Cami ve Tolunoğlu Ahmet Cami Kahire'deki en önemli mimari eserlerdir. Tolunoğlu Ahmet Cami'nin bitişiğinde hamam ve eczane de vardı. Tolunoğlu Ahmet, kurmuş olduğu “Maristan” adını verdiği hastane ve eczane için 60.000 dinar ayırmıştı. Hastaneye esir, asker, zengin veya fakir herkes alınır, hastalardan tedavi için herhangi bir ücret alınmazdı. Yılmaz Boyunağa, Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi, s.482'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki metinde bahsedilen hizmetleri gerçekleştiren Tolunoğullarının bölge halkı üzerinde etkileri neler olabilir? b. İhşidiler (Akşitler) (935-969) Mısır'da kurulan ikinci Türk devletidir. Kurucusu Abbasi Devleti tarafından Mısır'a vali olarak tayin edilen Muhammed'dir. Muhammed'in babası Togaç, Ferganalı bir Türk'tü ve Abbasilerin Suriye valiliğini yapmıştı. Muhammed de çeşitli valiliklerde bulunduktan sonra 933'te Mısır valiliğine tayin edildi. Abbasi Halifesi Er-Razi Billah, Muhammed'e Akşit unvanını verdi. Muhammed Mısır'da bağımsızlığını ilan ederek başkenti Fustat olmak üzere İhşidiler Devleti'ni kurdu (935). Mısır'da adaletli bir yönetim uygulayan Muhammed, Suriye, Filistin ve Lübnan'ı ele geçirdi. İslamiyetin kutsal şehirleri olan Mekke ve Medine'yi kendine bağladı. K A R A D E N İ Z Sinop İstanbul Trabzon Ankara Sivas İznik Bakü BİZANS İMPARATORLUĞU Van Kayseri Harran Diyarbakır Konya İzmir Adana Kargamış Nusaybin Musul Antakya BULGARLAR Edirne Selanik GİRİT A I F A T I M Î L E R H K Ş D E N İ İskenderiye Kahire (Fustat) İ Humus Trablus Şam KIBRIS D İ L E Z Yafa Kudüs Gazze Bağdat İsfahan Yezd R L E S İ A B A B Süveyş Nesa H A Z A R D E N İ Z İ Şiraz B Basra A S R A K Ö R Tebük R F E Z İ K IZ Medine IL D E N Cidde İZ Mekke Arafat 0 250 500 750 1000 Km 2. Harita: İhşidiler Devleti Muhammed ölünce (946) yerine oğlu Unûçur geçti. Ancak çocuk yaşta olduğundan naipliğini Habeşli Kâfur üstlendi. Kâfur, yıkılışına kadar devletin en etkili yöneticisi oldu. Daha sonra kardeşler arasında çıkan taht kavgaları, karışıklıklara yol açtı. Bu karışıklıklardan usanan bazı devlet adamları, batı komşuları olan Fatımîlerden yardım istediler. Mısır'da gözü olan Fatımîler, bu isteği kabul ederek Mısır'a girdiler ve İhşidiler Devleti'ne son verdiler(969). 138 2.KONU İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ TEMEL KAVRAMLAR DANDANAKAN KINIK DİVAN-I LÜGATİ'T-TÜRK BATINİLİK KUTADGU BİLİG SULTAN NİZAMİYE MEDRESELERİ BUHARA SEMERKANT Türklerin tarihini bilmeden İslam tarihini anlamak mümkün olamayacağı nasıl tabii ise, İslam tarihi çerçevesi içerisine sokmadan Orta zaman Türk tarihini anlamak mümkün olamayacağı da o kadar tabiidir. M.Fuat KÖPRÜLÜ F. Köprülü, İslam Medeniyet Tarihi,s. 13. düşünelim 1. Üstteki görselde Karahanlılar Dönemine ait mimari bir eser görülmektedir. İlk Türk-İslam devletlerinin bu tür eserleri yapmaları onların hangi özeliğini gösterir? 2. Yanda verilen kavramlar size neleri çağrıştırmaktadır? 3. Yandaki sözün Türk-İslam tarihi ile ilgili yaptığı vurgu nedir? 1. Karahanlılar (840-1212) Karahanlılar, Orta Asya'da kurulan İlk Müslüman Türk devletidir. Bu özeliğinden dolayı Türk tarihinde Karahanlıların özel bir yeri ve önemi vardır. Hâkaniye ve İlig-Hanlar şeklinde de isimlendirilen Karahanlı Devleti, başta Karluklar olmak üzere Yağma, Çiğil ve Tuhsi gibi Türk boylarının desteğiyle kuruldu. Karluk yabgusu, bağlı bulunduğu Uygur Hakanlığı'nın 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkılması üzerine bağımsızlığını ilan etti. Kendisini Türk hakanlarının mirasçısı sayan yabgu, “karahan” unvanını aldı. Karahanlılar Devleti İslam öncesi Türk devletlerinde görülen ikili yönetim anlayışını devam ettirdi. Karahanlıların ilk hükümdarı olarak bilinen Bilge Kül Kadır Han, Maveraünnehir'deki Samanoğulları Devleti ile mücadelelerde bulundu. Kadır Han 893'te başkenti Kaşgar'a nakletti. Bu dönemde yeğeni Satuk Buğra Han Müslümanlarla temas kurmuş ve İslam dinini kabul etmiştir. Müslüman olduktan sonra Abdulkerim adını alan Satuk Buğra Han, amcasından sonra tahta geçince İslamiyeti resmî din olarak kabul etti (920). Satuk Buğra Han Müslüman olduktan sonra İslamiyetin Türkler arasında yayılması için çalıştı. Karahanlı Hükümdarı Ebu Nasr Ahmed zamanında, kardeşi İlig Nasr tarafından Gaznelilerle birlikte Samanoğulları Devleti'ne son verildi (999). Ebu Nasr Ahmed, Abbasi halifesi tarafından İslam hükümdarı Karahanlı Devleti’nin Türk tarihindeki önemi hakkında neler söylenebilir? olarak tanınan ilk Karahanlı hanı oldu. Karahanlı Devleti'nin sınırları Balasagun, Özkent ve Tarım Havzası'nın batı kısmı ile Karakurum dağları dolaylarına kadar genişledi. Güneyde Gazneliler ile komşu oldular ve sık sık çatıştılar. Ancak hanedan arasında çıkan anlaşmazlıklar neticesinde devlet Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı (1042). Doğu Karahanlıların başında Tamgaç Buğra Han; Batı Karahanlıların başında ise Ahmet Arslan Han bulunmuştur. <Doğu Karahanlı Devleti (1042-1211) Doğu Karahanlı Devleti'nin sınırları Kaşgar, Fergana, Balkaş Gölü civarına kadar uzanmıştı. En önemli şehirleri Balasagun, Talas ve Kaşgar şehirleri idi. ! 139 Türkler arasında İslamiyet'in yayılışında Samanoğulları Devleti'nin nasıl bir etkisi olmuştur? Doğu Karahanlı Devleti 1090 yılında Selçuklulara bağlandı. Devlet 1130 yılında Moğol asıllı Karahıtayların hâkimiyetine girdi. Bu durum 1211'e kadar devam etti. Bu tarihte hanedanın son üyesinin ölümü ile devletin siyasal varlığı sona erdi. Doğu Karahanlı Devleti'nin ilk hükümdarı sayılan Tamgaç Buğra Han adil bir hükümdar olarak tanınmaktaydı. Yusuf Has Hacip'in yazdığı Kutadgu Bilig bu hükümdara sunulmuştur. O Ğ U Z L A R HAZAR ARAL GÖLÜ BALKAŞ GÖLÜ İl i Ne DENİZ Otrar K A İ Buhara Almalık hr i R A Kaşgar H N A Semerkant L I Karaşar L A Hami R Tarım Havzası Tirmiz Hoten G A Z N E L İ L E R BA SR A KÖ RF EZ İ UMMAN DENİZİ 0 450 900 1350 1800 2250 Km Karahanlılar 3. Harita: Karahanlı Devleti yorumlayalım TÜRK ŞEHİRLERİ VIII ve IX. yüzyıllar İslamiyetle tanışılan zamandır. Yeni bir ruha bürünmekte olan Türk şehirleri, Türk-İslam çizgisine kaymakta ve yeniden şekillenmektedir. Sasaniler ve daha sonra da Türk boylarının gayretiyle oluşan bu gelişme, Moğol saldırılarıyla alt üst olur. Semerkant ve Buhara, sık sık el değiştiren, istikrar arayışı içinde olan şehirlerdir. Özellikle Semerkant, çok gözde bir merkezdir. Kısa dönemlerle başkentlik yapan bu stratejik şehir, daha sonraki zamanlarda da Timur'la birlikte “şehirlerin şahı” unvanına ulaşmıştı. Bugünkü Semerkant ve Buhara, görenleri büyülüyordu. Orta Çağ Avrupa şehirleri ise feodalizmin kökleşmesine büyük ölçüde katkıda bulundu. Bu, Avrupa'nın yeni saldırılarla karşı karşıya kalması idi. Yeni saldırılar daha çok yağmaya ve yakıp yıkmaya dönüştü. Saldırganlar, kilise, kasaba ve manastırları yağma edip rahip ve keşişleri kılıçtan geçiriyorlardı. Avrupa şehirleri doğu medeniyetlerindeki şehirleşmenin aksine içe kapanık ve soğuk bir görüntü arz ediyordu. İlerleyen yıllarda doğu şehirleri Avrupa şehirleşmesinin de örneği olmuştu. V.V.Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, s. 67-94'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım Orta Çağda Müslüman şehirleri ve Avrupa şehirleri hakkında neler söylenebilir? 140 yorumlayalım YUSUF HAS HACİP Karahanlı Devleti Döneminde yaşayan Yusuf Has Hacip, Balasagun şehrinde 1017 yılında doğdu. İlk eğitimini Balasagun'da aldı. Onu bütün dünyaya tanıtan ünlü eseri Kutadgu Bilig'i elli yaşlarında yazdı. 18 ayda tamamlanan bu eseriyle âdeta ölümsüzleşti. Yazdığı bu eserini 1070 yılında Karahanlı hükümdarı Uluğ Kara Buğra Han'a takdim etti. Kendisi de edebiyat ve sanat meraklısı olan Uluğ Kara Buğra Han, sarayda kitabı okuttuktan sonra Balasagunlu Yusuf'a “Uluğ Has Hacip” unvanını verdi. Devrinin seçkin bir bilgin ve yazarı olan Yusuf Has Hacip, eseri günümüze ulaşan İslami Türk edebiyatının ilk yazarıdır. Yusuf Has Hacip, 1077 yılında vefat etmiştir. Kabri, Doğu Türkistan'ın en önemli şehirlerinden birisi olan Kaşgar'da bulunmaktadır. Kutadgu Bilig kısaca mutluluk veren bilgi anlamına gelir. Eserde birbiriyle iç içe olan birey, toplum ve devlet yaşamının, en iyi şekilde düzenlenmesinde gerekli olacak bilgi, düşünce, anlayış ve erdemlerin neler olması gerektiği, bunların hangi yolla elde edilebileceği ve nasıl faydalanılacağı anlatılmaktadır. Kutadgu Bilig, Uygur alfabesi ile yazılmış Türklerin İslami dönemdeki ilk edebi ürünüdür. Hükümdarlara öğüt veren ilk “Siyasetname” özelliği de taşır. Fikri Silahdaroğlu, Yusuf Has Hacib, Günümüz Türkçesi ile Kudatgu Bilig Uyarlaması, s. 95110'dan derlenmiştir. ? cevaplayalım Yusuf Has Hacip'in yaşadığı dönemdeki toplumsal sorunlar neler olabilir? yorumlayalım KUTADGU BİLİG'DEN ÖĞÜTLER (Bir gün hükümdar, Kün-Togdı, Ögdülmiş ve Odgurmış bir araya gelerek devlet meseleleri üzerine sohbet ederler.) Kün-Togdı: Ay- Toldı'nın emaneti akıllı ve bilgili Ögdülmiş, halkın benim üzerindeki hakları nelerdir? Ögdülmiş: Halkın senin üzerinde üç hakkı vardır; bunlardan biri memleketinde gümüş temiz kalsın, onun ayarını koru. İkincisi halkı adil kanunlar ile idare et; birinin diğerine baskı yapmasına meydan verme, onları koru. Üçüncüsü bütün yolları emin tut; yol kesici ve haydutların hepsini ortadan kaldır. Odgurmış: Ey kudret sahibi hükümdarım, bu beyler baştır; baş nereye giderse halk da onu takip eder. Sen tavrını düzeltirsen halkın hareketi kendiliğinden düzene girer. Bu yüzden her türlü işi bilgi ile işle; her güzel iş bilgi ile meydana gelir. Ögdülmiş:(Hükümdara dönerek) Akıl kaçana yetişir, uçanı yakalar, kırığı sarar ve bozuğu düzeltir. Beyler bilgi ile halka baş olur. Kılıç memleket zapt eder ve zafer kazanır; kalem de memleket tanzim eder ve hazine toplar. Kılıç kan damlatırsa memleket alır; kalemden mürekkep damlarsa, altın gelir. Ayrıca hizmet edenin hakkı verilmelidir. Fakir zenginleştirmeli ve aç doyurmalıdır. Orta hâlli kimselerin yükü fakirlere yüklenmemeli; yoksa fakir açlıktan kırılır ve mahvolur. Fakiri korursan, o orta hâlli olur; orta hâlli biraz kendini toplarsa zengin olur. Fakirler orta hâlli olursa, orta hâlliler zenginleşir; orta hâlliler zenginleşirse, memleket zengin olur ve halk huzura kavuşur. İyi bir bey halka karşı cömert olur, şefkat gösterir. Ölenin ardında kalan çoluk-çocuğunun haklarını verir. Odgurmış: Doğru söylersin Ögdülmiş, fakir, dul ve yetimleri koruyup kollamak, kanunu gerçekten uygulamak demektir. Kün-Togdı: Kullar üzerinde beyin o kadar hakkı var da beyler üzerinde kulların hakkı yok mudur? Ögdülmiş: Halk üzerinde senin de üç hakkın var: Birincisi halk senin emirlerine hürmet etmeli ve onu derhal yerine getirmelidir. İkincisi hazine hakkını gözetmeli ve bunu vaktinde ödemelidirler. Üçüncüsü senin dostuna dost ve düşmanına düşman olmalıdır. Ögdülmiş: Hükümdardan sonra, onun yerine, hareket ve söz ile memlekete hükmeden insan vezirdir. Bu yüzden vezir gözü tok, hayâ sahibi ve nazik olmalı, vazife başında rüşvet almamalıdır. Kün-Togdı: Sen benim gözüm ve kulağımsın, sen gör ve işit; uygunsuz ne görürsen, onu öyle bırakma, düzelt. Fikri Silahdaroğlu, Yusuf Has Hacib, Günümüz Türkçesi ile Kudatgu Bilig Uyarlaması, s. 95-110'dan derlenmiştir. ? cevaplayalım Eserde verilen öğütlerden hangileri günümüzde de geçerli olabilir? 141 yorumlayalım KAŞGARLI MAHMUT 11. yüzyılda yaşayan Türk dil bilginidir. Divan-ı Lügati't-Türk adlı eseriyle ünlüdür. Karahanlılar soyundandır. 1072 yılında yazmaya başladığı eserini 1074'te tamamlayarak Bağdat'ta Abbasî halifesi El-Muktedî Billah'a sunmuştu. Karahanlılar döneminde yetişen ve ilk Türk dil bilgini olan Kaşgarlı Mahmut'un doğum tarihi, kesin olmamakla birlikte 1025 olarak biliniyor. Babası Barsaganlı bir bey idi. 1071-1077 arasında Bağdat'ta bulunan Mahmut, Türk kültürünün Araplara tanıtılmasında büyük rol oynadı. Aynı zamanda filolog, etnograf ve ilk Türk haritacısı olan Kaşgarlı Mahmut, ömrünün sonlarına doğru tekrar memleketi Kaşgar'a dönerek tahminen 1090'da burada vefat etti. Kaşgar, dönemin bilimsel çalışmalarının değerlendirildiği ve kültürel ilişkilerin yoğrulduğu bir şehirdi. Doğu Türkistan'da bulunan Kaşgar şehrine 35 kilometre uzaklıktaki Azak köyünde olan kabri, 1983 yılı Temmuz ayında bulundu. DİVAN-I LÜGATİ'T-TÜRK Divan-ı Lügati't-Türk, bir ön sözle sözlük kısmından meydana gelmiştir. Ön sözde yazar Türk dilinin tarifini, lehçelerinin özelliklerini sayar ve dilbilgisi kurallarını, Arapçadakilere kıyasla gösterip tespit eder. Ana dilinin Arapçadan çok üstün olduğunu söyler ve örnekler verir. Bu arada, o bilgileri nasıl elde ettiğini, nasıl bütün memleketleri gezip dolaştığını da anlatır. İkinci, yani sözlük bölümü, Türkçe kelimelerin Arapça izahlarını kapsar. Bu nedenle, eser, Arapça yazılmış bir Türkçe sözlüktür. Ya da Türkçeden Arapçaya sözlüktür. Arapça dilbilgisindeki şekillerine göre sıralanmış 7500'den fazla kelime hakkında açıklama yapılmıştır. Büyük bilgin bu açıklamaları yaparken kelimelerin nerelerde ve hangi anlamlarda kullanıldığını göstermiştir. Bu esere ve onu izleyen başka eserlere kadar yazılı edebiyat örneklerimiz bilinmediği için, daha önceki yüzyıllara ait sözlü edebiyat örneklerini Kaşgarlı'nın kitabından öğrenmekteyiz. Ayrıca eserde Türk Dünyası Haritası da bulunmaktadır. Sagu denilen ağıtlar, koşuk denilen koşmalar, sav denilen atasözleri ve nazım şekillerinden başka, verdiği destan örneklerine bakarak Alp Ertunga adındaki kahramanın varlığını da yine Divan-ı Lügati't-Türk'ten öğrenmiş bulunuyoruz. Bu sebeplerden dolayı Kaşgarlı Mahmut'un Divan-ı Lügati't-Türk'ü hem dil hem edebiyat hem toplum ve sosyoloji tarihimiz bakımından çok önemli belgeleri toplayan bir kaynaktır. Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C 1, 250-257'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım 1. Kaşgarlı Mahmut'un, Divan-ı Lügati't-Türk adlı eserini yazma sebepleri neler olabilir? 2. İslamiyetin Türkler arasında yayılmasından sonra Türk kültürünü koruma hususunda Kaşgarlı Mahmut ve eserinin rolü nedir? yorumlayalım YAZAR ESER ÖZELLİĞİ YUSUF HAS HACİP KAŞGARLI MAHMUT YÜKNEKLİ EDİP AHMET ATABET-ÜL HAKAYIK AHLAK KİTABIDIR. AHMET YESEVİ DİVAN-I HİKMET İSLAMİYETİ TASAVVUFİ OLARAK ANLATAN TÜRKÇE ESERDİR. ? cevaplayalım 1. Yukarıdaki tabloda yer alan, XI. yüzyılda Türk-İslam dönemine ait yazarların karşısındaki boşluklara, eserlerini ve eserlerinin özelliğini yazınız. 2. XI. yüzyılda yaşamış olan Türk-İslam bilginleri topluma karşı sorumlulukları gereği neler yapmışlardır? 142 <Batı Karahanlı Devleti (1042-1212) Batı Karahanlıların sınırları batıda Aral Gölü'nden doğuda Çimkent ve Özkent'e kadar uzanıyordu. Devletin başkenti önceleri Özkent idi. Devlet sınırlarının genişlemesiyle daha sonra Semerkant merkez oldu. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah bir Karahanlı prensesi ile evlenerek iki devlet arasında akrabalık kurdu ve böylece Karahanlıları kendisine bağladı (1074). Selçukluların Katvan Savaşı'nda yenilmesiyle beraber Batı Karahanlılar da Karahitay hâkimiyetine girdi (1141). Harzemşahlar bölgedeki Moğol hâkimiyetine son vermiş, son Karahanlı hükümdarı Osman Han'ı da ortadan kaldırarak bu devleti yıkmışlardır (1212). Karahanlı Devleti, kendisinden sonra kurulacak olan Türk-İslam devletlerinden farklı olarak halkının tamamına yakınının Türk olmasıyla ön Karahanlı Dönemine ait mimari yapı plana çıkar. Halkın çoğunluğunun Türk olması resmî dilin, eğitim ve edebiyat dilinin Türkçe olması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Karahanlılarda tarımın yanı sıra dokumacılık, el sanatları, mimari ve maden işlemeciliği de gelişmişti. Karahanlı ülkesinde yetiştirilen tarım ürünleri başta Bağdat olmak üzere çeşitli şehirlerde satılırdı. yorumlayalım KARAHANLILAR'DA SOSYAL HAYAT Hükümdarın halkına karşı sorumlulukları: Paranın istikrarını, daha doğrusu ekonomik istikrarı sağlamak, geçim sıkıntısı oluşturmamak, kanunları adalete uygun olarak belirleyip uygulayarak zorbalık ve kargaşaya engel olmak, ülke içinde dirlik ve düzeni temin ile huzur ve güven içinde yaşanmasını sağlamak. Halkın hükümdara karşı sorumlulukları: Hükümdarın emir ve fermanlarına mutlak itaat etmek, hazine hakkı olan vergiyi ödemek. Hükümdarın dostunu dost, düşmanını düşman bilmek. Reşat Genç, Karahanlılarda İnsani Değerler ve Hukuk, s.336-338'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Karahanlı Devleti'nde devlet vatandaş ilişkileri hakkında hangi çıkarımlarda bulunulabilir? 2. Gazneliler (963-1187) Devlet, ismini Doğu Afganistan'da bulunan ve devlet merkezi olarak seçilen Gazne şehrinden almıştır. Samanoğulları Devleti'nin (819-1005) dağılmaya başladığı dönemde, bu devlette komutanlık ve valilik yapan Türklerden Horasan Emiri Alp Tigin, Doğu Afganistan'daki Gazne şehrini ele geçirerek, Gazne Devleti'nin temelini attı (963). Alp Tigin'den sonra gelen İbrahim Bilge Tigin ve Piri Tigin zamanlarında Gazneliler, Samanoğulları Devleti'ne bağlı olarak varlıklarını devam ettirdi. Sebük Tigin 'in başa geçmesiyle Gazneliler bağımsız devlet hâline geldi. Sebük Tigin bu nedenle asıl kurucu kabul edilir. Bu dönemde hükümdarlığın babadan oğula geçtiği bir hanedanın idaresine girildi. Sebük Tigin'in ölümüyle birlikte tahta oğlu Mahmut geçti. Gazneli Mahmut zamanında, devlet en parlak devrini yaşadı. Gazneli Mahmut, devletin sınırlarını hızla genişletti. Samanoğullarına karşı Karahanlılarla ittifak oluşturarak bu devletin topraklarını paylaştılar. Gazneli Mahmut, Samanoğullarının elinde kalmış olan Buhara, Horasan, Herat, Belh ve Kâbil'i zaptetti. Gazneli Mahmut İran'da bulunan Şii Büveyhoğulları üzerine sefer düzenleyerek Abbasi halifesini Şii tehlikesine karşı korudu. Bu hizmetine karşılık Abbasi halifesinden “Sultan” unvanını aldı. Sultan 143 unvanını kullanan ilk Türk hükümdarı olan Sultan Mahmut, Abbasi halifeleri adına para bastırarak hutbe okuttu. Böylece Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerinde de sürdürülecek olan İslam dünyasının lideri ve koruyuculuğu politikasının temelini atmış oldu. Sultan Mahmut, hizmetleri karşılığı Abbasiler tarafından gönderilen hediyeleri kabulden sonra İslamiyeti yaymayı ve her yıl Hindistan'a sefer yapmayı vaad etti. Sultan Mahmut, sırasıyla Horasan ile bugünkü Afganistan ve Belûcistan'ı tamamen hâkimiyeti altına aldı. Mâverâünnehir'e, Ceyhun'un ötesine ve Harezm'e kadar sınırlarını genişleterek İran ve Irak taraflarında fetihler yaptı. Böylece ülkesinin kuzeyini emniyete aldıktan sonra, Hint seferlerine başlamaya karar verdi. Sultan Mahmut, Hindistan'a on yedi büyük sefer düzenledi. ! SULTAN MAHMUT Gazneliler Devleti'nin en büyük hükümdarı ve Hindistan Fatihi Gazneli Mahmut, daha gençlik yıllarında devlet idaresinde görev almaya başladı ve babasının yanında katıldığı savaşlarda cesaret ve zekâsıyla kendini gösterdi. Babası Sebük Tegin'in vefatı üzerine, orada bulunan küçük kardeşi İsmail, yerine geçti ise de Sultan Mahmut, hemen Gazne'ye giderek devlet yönetimini kardeşinin elinden aldı (997). Türkler Ansiklopedisi, C IV, s.481'den özetlenmiştir. Gazneli Mahmut'un Abbasi halifelerinin yanında yer alması Türk-İslam tarihinin akışını nasıl etkilemiş olabilir? KA Ötüken RA DE Nİ BİZ İM ANS PA RA TO R Z Sinop Tiflis Diyarbakır Van Urfa Halep Şam Tebriz Musul HAZAR DENİZİ ĞU A B B A S İ L E RKazvin Kudüs Urumçi Cent LU Bağdat Hemedan Şiraz A R A B İ S TA N BALKAŞ GÖLÜ ARAL GÖLÜ Almalık Turfan Otrar Karaşar Taşkent Harezm Buhara Aşkabat Rey Kumul Aksu Kaşgar Semerkant Hoten Merv E R İ L Nişapur L E Kabil Kaşmir Z N Herat A G Gazne Simia Sistan Medine Kandehar Delhi Multan Mekke Mekran Benares Agra UMMAN DENİZİ Abbasiler Gazneliler Devleti'nin en geniş sınırları AN İST D 0 HİN 450 900 1350 1800 Km 4. Harita: Gazneli Devleti Sultan Mahmut, Hindistan'a yaptığı seferler sonucunda Kuzey Hindistan'ı topraklarına katarak bu bölgede Müslümanlığın yayılmasını sağladı. Bu seferler sırasında büyük ganimetler ele geçirdi. Gazneli Mahmut'un elde etmiş olduğu ganimetlerle Gazne şehri; parklar, bahçeler, zafer abideleri, camiler gibi mimari eserlerle süslendi. Ayrıca Belh, Nişâbur gibi büyük şehirler de o devrin en güzel ve bakımlı beldeleri oldu, fethedilen Kuzey Hindistan, Türklerin uzun süre hüküm sürdükleri bölgelerden biri hâline geldi. 144 yorumlayalım Aşağıdaki minyatürü inceleyiniz. Gazneli Dönemine ait minyatür ? cevaplayalım Minyatüre bakarak dönemin savaş teknolojisi hakkında hangi bilgilere ulaşılabilir? yorumlayalım Sebuk Tekin‘in, oğlu sultan Mahmut‘a nasihatları Hükmetmek için hazinenin dolu olması gerekir. Zulüm ve haksızlıkla bir malı alır ve hazinene koyarsan dünya ve ahiret düşmanım sen olursun. Yönetimle ilgili hiçbir işte ihmal gösterme adalet ve hakikat yolundan çıkma. Yöneticilerini kontrol et, ordunun silahlarından,maaş ve yiyecek durumlarından haberdar ol. Yiğit kimselere iyi davran ta ki sana karşı müşfik olsunlar. Hak sahibinin hakkını ver. İktayı adaletli dağıt. Malı, senin ülkenin menfaati için çalışana bağışla. Yol güvenliğini sağla. Bil ki soyulan tüccarın her malı hazineden götürülmüştür. Kendi divan-ı mezalim‘ine otur ve bu işte dikkatli davran, çünkü zulüm yapmış olan çok kimse, huzurunda öyle görünürler ki ondan daha mazlumu yoktur. Halkın ekonomik durumundan haberdar ol ve ekonominin istikrarı için güvenilir adamlar tayin et. Halk fakir olduğu zaman ülke fakir olur. Kendi dostunu ve düşmanını tanımalısın. Hükümdarın en büyük düşmanının kendini beğenmişlik ve baskıcı yönetim olduğunu bil. Karar verirken dürüst dostlarının tavsiyelerini al. Fakat kararı kendi aklınla ver. Yakınlarını ve akrabanı sevmelisin memleketin her tarafına haberciler tayin etmelisin ta ki, gece gündüz durumdan seni haberdar etsinler zira hükümdarların başına gelen her olumsuzluk gaflet ve ihmalden gelir. Ülkenin gelir ve giderine vakıf olmalısın. Enver Konukçu, Gaznelilerde İnsani Değerler ve Hukuk, s. 365-366‘dan derlenmiştir. ? cevaplayalım Gazneliler Dönemi yönetim anlayışı hakkında hangi çıkarımlarda bulunabiliriz? 145 Gazneli Sultan Mahmut ve daha sonra Hindistan'da kurulan Müslüman Türk Sultanlıklarının çalışmaları sonucunda İslamiyet Hindistan'da geniş bir alana yayılarak günümüzde Pakistan, Afganistan, Bangladeş devletlerinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Ayrıca günümüzde Hindistan'a bağlı Keşmir Bölgesi'nde önemli oranda Müslüman nüfus bulunmaktadır. Gazneli Mahmut, ilme ve sanata büyük önem verirdi. Sultan'ın sarayında her gün âlim ve şairlerle ilmî fikir alışverişi yapılırdı. Sultan bu toplantıların birçoğuna kendisi ! Gazneli Mahmut'un farklı fikirleri dikkate alması yöneticiliğini nasıl etkilemiş olabilir? de katılırdı. Sultan Mahmut'un adına birçok eser yazılmış olup kendisine sunulmuştur. Firdevsî'nin Şehnâme'si bunlardan biridir. Otuz üç sene adalet ve başarılarla saltanat sürüp, 1030'da Gazne'de vefat etti. Sultan Mahmut, ömrünün kırk beş senesini savaş meydanlarında geçirmişti. Son derece cesur bir hükümdardı. Gazneli Mahmut'un ölümü üzerine (1030) yerine geçen Sultan Mesut, babası gibi devlet tecrübesine sahip değildi. Selçuklu tehlikesinin artmasına rağmen, O Kuzey Hindistan'a sefer düzenlemişti. Gazneli Mahmut'un temsili resmi uygulayalım Hindistan'a onuncu yüzyıl sonlarında gelen Gaznelilerin Hindistan tarihine etkilerini araştırarak bir gazete oluşturunuz. Gazete resim kâğıdı boyutunda tek sayfa hâlinde olmalı. Gazeteyi Hintli ve Gazneli bakış açılarını ele alacak şekilde hazırlayınız. yorumlayalım KARAHANLI-GAZNELİ ZİRVESİ Selçukluların güçlenerek kalabalık Türkmen topluluklarını bir araya getirmeleri Gazneli ve Karahanlı Devleti için tehdit oluşturmaktaydı. Özellikle Selçuk Yabgu'su Arslan Bey'in Karahanlı prensi Ali Tigin ile ittifak oluşturması, Karahanlı ve Gazne devletlerinin bir araya gelmesini zorunlu kılıyordu. 1025 yılında Karahanlı hükümdarı Yusuf Kadir Han ile Sultan Mahmut arasında tarihî Maveraünnehir görüşmeleri yapıldı. Bu görüşmelerde Selçukluların her iki devlet için de tehdit oluşturduğu ve bir an önce etkisiz hâle getirilmesi kararı alındı. Sultan Mahmut, kalabalık ve savaşçı ordusuyla meşhur Arslan Yabgu'yu davet edip Hindistan'da İslam dinini yaymak için yardım isteğini bildirdi. Arslan Yabgu yardım konusunu görüşmek için gidince Sultan Mahmut tarafından Kalincar Kalesi‘ne hapsedildi. Böylece Selçuklu tehlikesi geçici de olsa önlenmiş oluyordu. Yedi yıl kalede hapsolan Arslan Yabgu 1032'de öldü. yorumlayalım Yılmaz Boyunağa,Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi, s.532'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım 1. Gazneli ve Karahanlı devletleri neden Selçuklu Türklerinden rahatsız olmuş olabilir? 2. Gazneli ve Karahanlıların Selçuklulara karşı ittifak oluşturmalarının sonuçları sizce neler olabilir? 3. Arslan Yabgu'nun hapsettirilmesi siyasi açıdan nasıl değerlendirilebilir? 146 Dandanakan Savaşı (1040) : Selçukluların DANDANAKAN Horasan'a yerleşmeleri ve Tuğrul Bey'in Nişabur'da 23 Mayı st a G azne or dusu adına hutbe okutup bağımsızlığını ilan etmesi üzerine Sultan Mesut, büyük bir ordu ile Selçuklular savaşarak Dandanakan Kalesi'ne ulaştı ve üzerine yürüdü. Gazneli ordusunun gücü karşısında burada durdu. Selçuklularda harp nizamında Selçuklular, meydan savaşından kaçındılar ve geri karşılarında yer aldılar. Gazneli ordusu çekildiler. Daha sonra düzenledikleri ani baskınlarla, susuzluktan bitkin duruma düştü. Çünkü kendilerini takip eden Gazneli ordusunu yıprattılar. Selçuklular kuyuların ağzını kapatmıştı. Gazneli ordusu iyice yıpratıldıktan sonra, Selçuklu Sultan Mesut savaş sırasında kuyuların ve Gazneli orduları Dandanakan denilen yerde karşı bulunduğu yere hareket etmek istiyordu. karşıya geldiler. Üç gün süren savaş sonunda Ordu hareket edince düzen bozuldu. Gazne Gazneliler yenildi. Gazneli ordusunun bütün ordusunun bir kısmı ayrılarak Selçuklu hazinesi, silahları ve malları Selçukluların eline ordusuna katıldılar. Bu askerler Selçuklu ordusu ile birlikte Gazne ordusuna hücum geçti. Savaştan sonra; ? Gazneliler Devleti zayıflayarak yıkılış ettiler. Gazne ordusu dağıldı ortada yalnız hükümdar ve birkaç büyük komutan kaldı. sürecine girdi. Sultan Mesut, kardeşi, oğlu ve bütün ileri ? Büyük Selçuklu Devleti kuruldu. ? Selçuklu Türklerinin batıya doğru gelen komutanlar Merv ovasındaki Berkdiz Kalesi 'ne doğru çekilmek zorunda kaldılar. ilerleyişleri hızlandı. Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Gazneliler, Dandanakan Savaşı'nda Selçuklular Tarihi, s. 53'ten özetlenmiştir. karşısında büyük bir yenilgiye uğradı. Topraklarını kaybederek Hindistan'a çekilmeye mecbur kaldı. Afgan asıllı Gurlular, 1187 tarihinde Gazneli Devleti'ni ortadan kaldırdılar. Gazne halkının çoğunluğunu Afgan, Dandanakan Savaşını Gazneliler ve Hint, Fars ve çeşitli Türk boyları Selçukluların geleceği açısından değerlendiriniz. oluşturuyordu. Bu durum Gazne Devleti'ni siyasi, kültürel ve toplumsal yönden etkiledi. Çok geniş bir sahada halkı idare eden Gazne Devleti az sayıdaki Türklerden oluşan merkezî kuvvete dayanıyordu. Bu durum Gazne ordusunun da farklı topluluklardan Gaznelilerin Tolunoğulları ve İhşidilere benzeyen yönleri oluşmasını zorunlu nelerdir? Bu benzerlikler Gaznelileri nasıl etkilemiştir? kılıyordu. Gazneli ordusunda askerler değişik etnik topluluklardan toplanmıştır. Çeşitli toplulukları birbirine karşı denge unsuru olarak kullanan Gazneliler Devleti'nin yönetim anlayışı, bir grup ayaklanırsa diğer toplulukları ayaklananların üzerine göndererek düzeni sağlamak şeklindeydi. ! ! 3. Büyük Selçuklu Devleti (1040-1157) Büyük Selçuklu Devleti, Türk-İslam devletlerinin en önemlilerindendir. Oğuzların Üçoklar kolunun, Kınık boyuna mensupturlar. Onuncu yüzyılın sonu ile on birinci yüzyılın başlarında İslam'ı kabul etmişlerdir. Selçuklu Devleti'nin toplum ve devlet yapısını anlayabilmek için devletin kurucusu olan Oğuzların incelenmesi gerekir. ? Oğuz Türkleri ve Oğuz Adının Anlamı: Oğuz "boylar, kabileler" demektir. Oğuzların ortaya çıkış tarihi bilinmemektedir. Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Han, ilk üç oğluna Üçok, diğer üç oğluna Bozok unvanlarını vererek Oğuzları iki kola ayırmıştır. Kökeni, Oğuz'a dayanan bütün Türk boyları Üçok ve Bozok kollarından türemişlerdir. Oğuz adından ilk kez Orhun Yazıtları'nda bahsedilmiştir. Oğuzlar, Uygur Devleti kurulunca Uygur egemenliğine girdiler. Uygur Devleti yıkıldıktan sonra Seyhun Nehri çevresine yerleştiler. Burada, Oğuz Yabgu Devleti'ni kurdular. Devlete adını veren Selçuk Bey, Aral Gölü ile Hazar Denizi arasına hâkim olan Oğuz Yabgu Devleti'nin komutanlarından Dukak Bey'in oğludur. Dukak ölünce, Selçuk Bey Oğuz Yabgu Devleti‘nde subaşı (ordu komutanı) oldu. Daha sonra Yabgu ile arası açılan Selçuk Bey kendisine bağlı Oğuzları alarak Cend şehrine geldi. Burada kısa süre içinde Selçuk Bey ve beraberindekiler İslam dinini benimsediler. uygulayalım 1. 24 Oğuz boyunu araştırarak şema hâlinde çiziniz. 2. Çevrenizde Oğuz boylarından hangilerinin olduğunu araştırınız. 147 Selçuk Bey'in Mikâil, Arslan, Yusuf ve Musa adlarında dört oğlu vardı. Büyük oğlu Mikail Selçuk Bey'den önce öldüğü için çocukları Tuğrul ve Çağrı'yı, Selçuk Bey yetiştirdi. Selçuk Bey'in ölümü üzerine yönetime Arslan Bey Yabgu unvanını alarak geçti. Arslan Yabgu Döneminde, Selçuklular Cend emiri ile anlaşamayarak Maveraünnehir'e çekildi Samanoğulları Devleti'nin sınırlarını koruma görevini üzerlerine almışlardı. Samanoğulları Devleti'nin Karahanlılar ve Gazneliler tarafından ortadan kaldırılması, Ceyhun Irmağı'nı kendi aralarında sınır Selçukluların güç kazanmaları hangi kabul etmeleri Selçukluların zor durumda kalmasına neden olmuştu. sonuçları ortaya çıkarmış olabilir. A r s l a n Ya b g u D ö n e m i n d e S e l ç u k l u l a r ı n Maveraünnehir'de güç kazanarak Karahanlı Devleti'nin içişlerine karışması, Karahanlı-Gazne ittifakının oluşmasına neden oldu. ! RUSLAR H A Z A R L A R Cent ARAL GÖLÜ MACARLAR RÜ BATI TÜRKELİ Harzem İR Semerkant Buhara Nİ DE Sinop Trabzon Merv Zİ Ankara EH R KARADENİZ İstanbul Selanik Edirne İznik NN ZA HA PEÇENEKLER BULGARLAR Talas MA VE KUMANLAR Nesa Sivas Dandanakan AN Bakü Van ST Tus Kayseri Rİ Diyarbakır E İzmir Konya B Harran Rey HORASAN TE Adana Herat Kargamış İRAN Antakya Nusaybin Musul BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ Hama Girit Bağdat Humus Kıbrıs IRAK Trablus İsfahan Kirman A K D E N İ Z Sidon Şam Yezd Yafa Şiraz Kudüs Hurmüz Basra BA İskenderiye Gazze SR A Kahire Süveyş KÖ Büyük Selçuklu Devleti RF ARABİSTAN EZ 250 500 750 1000 Km Bizans Devleti İ BİZANS İMPARATORLUĞU 0 6.Harita: Büyük Selçuklu Devleti İHŞİDİLER KARAHANLILAR ABBASİLER ENDÜLÜS EMEVİLERİ B.SELÇUKLU DEVLETİ TOLUNOĞULLARI GAZNELİLER BİZANS İMPARATORLUĞU 750 800 850 900 950 1000 1050 1100 MİLATTAN SONRA 1150 1200 1250 ? cevaplayalım Yukarıdaki tarih şeridine göre Büyük Selçuklular ile çağdaş hangi devletler bulunmaktadır? 148 1300 ! Gaznelilerle Karahanlılar arasında yapılan Selçukluların bulunduğu bölgenin görüşmeler sonrasında Arslan Yabgu Gazneli siyasi yapısı Selçuklu Devleti'nin Sultan Mahmut tarafından tuzağa düşürülerek kurulma sürecini nasıl etkilemiş olabilir? hapsedildi. Arslan Yabgu hapis hayatı sırasında öldü. Bu karışıklık döneminde kendilerine bağlı boylarla bir süreden beri bağımsız hareket eden Tuğrul ve Çağrı beyler Kınık boyu yönetiminde ön plana çıktılar. Tuğrul ve Çağrı beyler kumandasındaki Selçuklu güçleri, bölgenin en stratejik mevkiinde yer alan ve Gaznelilere ait olan Horasan'a ani bir taarruzla girerek Merv, Nişabur ve Serahs havalisini ele geçirdiler. Gazne Sultanı Mesut, Selçukluları siyasi bir güç olarak tanımak zorunda kaldı. Tuğrul ve Çağrı beylere bulundukları yerlerin valiliklerini verdi. 1035 yılında yapılan bu antlaşma, dört ay KARARLILIK VE ZAFER gibi kısa bir süre devam etti. Yeniden başlayan Dandanakan Savaşı'nın çok uzamasından dolayı bir ara Oğuz beylerinin morali bozuldu; yılgınlık içine Gazneli-Selçuklu mücadelesi, daha da düştüler. Hatta onlardan bazıları, iş işten geçmeden, şiddetlendi. Selçuklular hafif süvari kuvvetleriyle, bir an önce Horasan'ın terk edilmesini istediler. Gaznelilerin fillerle takviye edilmiş, ağır Amacına ulaşma hususunda sarsılmaz bir inanca teçhizatlı, çoğu piyadeden meydana gelen sahip olan Çağrı Bey “başlanılan işin sonunun ordusuna, gerilla savaşlarıyla çok kayıp getirilmesi” sözünü söyleyerek, yılgınlık içinde olan verdirdiler. 1038 yılında Serahs civarında yapılan beyleri savaşın devamı konusunda ikna etti. Bundan savaşta, Gazneli ordusu ağır bir yenilgiye uğradı. sonra Oğuz beyleri, yeni bir mücadele azmiyle bütün Gazneli Sultan Mesut, büyük bir devlet adamı, kuvvetlerini düşmana yönelterek zaferi kazandılar. cesur bir kumandan olmasına rağmen, bu Türkler Ansiklopedisi, C 4, s. 539'dan yenilgiden sonra Nişabur'u Selçuklulara bırakıp özetlenmiştir. kesin sonuç alınacak büyük savaşı devamlı geciktirdi. Tuğrul Bey'in üvey kardeşi İbrahim Yınal, 1038'de Nişabur'u alıp, Tuğrul Bey adına hutbe okuttu. Nişabur'a gelen Tuğrul Bey muhteşem bir törenle karşılandı. Selçuklu-Gazneli mücadelesi, 1040 Dandanakan Savaşı'ndan sonra Selçukluların üstünlüğü ele geçirmesiyle neticelendi. yorumlayalım SELÇUKLU KUVVETLERİ Selçuklular, kalabalık hayvan sürüleri ve atları için, bol otlaklı, geniş yaylalar aradılar. Bu amaçla zaman zaman, komşuları Karahanlılar ve Gaznelilerin sınırlarını ihlal ettiler ve halkın şikâyetlerine sebep oldular. Onların bu durumunu kendileri için tehlikeli gören Karahanlılar, Selçuklu ailesi içinde karışıklık çıkarmak istedilerse de başaramadılar. Üzerlerine kuvvet gönderildi. Amcaları, Musa Yabgu ile birleşen Tuğrul ve Çağrı beyler, Karahanlı kuvvetlerini yendiler. Siyasi durum iyice gerginleşti. Bölgede değişiklikler oldu. Bir baskınla Selçuklular bir hayli zayiata uğratıldılar. Bunun üzerine Çağrı Bey, dağılan Selçuklulardan üç bin kişilik bir süvari kuvvetiyle, Gazneli askeri bölgelerini aşarak Doğu Anadolu sınırlarına kadar gitti. Van Gölü havzasından, kuzeyde Tiflis'e kadar uzanan bölgede keşif harekâtı yaptı. Ermeni ve Gürcü kuvvetlerini yenerek bölgenin otlak ve yaylaklarının keşfiyle, gerekli siyasi, etnik, kültürel ve askerî stratejik bilgileri topladı. Bizans şehirlerine girdi. Keşif harekâtı neticesinde, bölgenin, Selçukluların yerleşmesine müsait olduğunu tespit ederek Tuğrul Bey'e bildirdi. Türkler Ansiklopedisi, C IV, s. 529-552'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Siyasi sorunlar, Selçukluların yeni yurt arayışını nasıl etkilemiştir? Çağrı Bey, Dandanakan zaferi sonrasında verilen toyda, yani büyük ziyafette, üstün idarecilik vasfı ve keskin siyasi zekâsını takdir ettiği kardeşi Tuğrul Bey'i Selçuklu sultanı ilan etti. Merv, başkent yapıldı. Toplanan kurultayda, fethedilecek yerlerle, idareciler tespit edildi. Kurultay sonunda Ceyhun ile Gazne arasındaki bölge Çağrı Bey'e, Nişabur'dan itibaren bütün batı bölgeleri Tuğrul Bey'e verildi. Çağrı Bey'in oğlu Yakutî ile İbrahim Yınal, batı cephesinde görev aldılar. Hanedandan Arslan Yabgu'nun oğlu Kutalmış, Cürcân'a, Çağrı Bey'in oğlu Kara Arslan Kavurd ise Kirman çevresine görevlendirildi. Görev paylaşımının ardından,kısa zamanda, yapılan fetihlerle devletin sınırları genişletildi. Anadolu'ya düzenli akınlar başlatıldı. 149 Tuğrul Bey, Selçuklu Devleti'nin sınırlarını genişletip güçlendirmiştir. Halkına yeni bir yurt için Anadolu'yu hedef göstermişti. Bu doğrultuda Bizans İmparatorluğu'nu Pasinler Savaşı'nda yendi (1048). Bu savaş Selçuklu Türkleri ile Bizans arasında yapılan ilk önemli savaştır. Bu galibiyet sonrasında yapılan antlaşma ile Bizans, İstanbul'daki caminin onarılmasını, bu camide hutbenin Abbasi halifesi ve Tuğrul Bey adına okunmasını kabul etti. Bu olay, Tuğrul Bey'in etkinliğini arttırdı. ! 1048 Pasinler Savaşı'nın önemini Türk-İslam tarihi açısından değerlendiriniz. Kısa bir süre sonra Sultan Tuğrul, Büveyhîlerin işgalindeki halifelik merkezi olan Bağdat'ı kurtarmak için, Abbasi halifesi Kaim bi-Emrillah'ın davetiyle 1055'te Bağdat'a girdi. Halifenin, âlimlerin ve Sünni Müslümanların büyük memnuniyetle karşıladığı Tuğrul Bey, Büveyhî Hükümdarlığını yıkarak Abbasi halifeliğini yeniden güçlendirdi. Halifeliğe karşı yapılan Fatımî saldırılarını bertaraf etti. Halifelik makamına ve Bağdat şehrine hizmetinden dolayı, 1058'de Tuğrul Bey'e iki altın kılıç kuşatan Halife, onu “Doğu'nun ve Batı'nın Sultanı” şeklindeki yeni şerefli unvanla ödüllendirdi. Bu İslam aleminin dünyevî hakimiyetinin resmen Türk hükümdarına verilmesi demekti. Artık halifeye bağlı bütün İslam dünyasının siyasi kudretini Türkler temsil ediyordu. Tuğrul Bey'in türbesi Çağrı Bey, 1060'ta, Tuğrul Bey ise 1063'te Tuğrul Bey'in Abbasi halifesinden "Doğunun vefat ettiler. Tuğrul Bey'in oğlu olmadığından, ve Batının sultanı" unvanını almasını Çağrı Bey'in oğlu Alp Arslan, Selçuklu sultanı Türk ve İslam tarihi açısından değerlendiriniz. oldu. Alp Arslan, başa geçer geçmez, amcasının veziri Amîdülmülk'ü görevden alarak yerine Nizamülmülk'ü tayin etti. Sultan Alp Arslan, tahta geçmek iddiasında bulunan diğer rakiplerini bertaraf ettikten sonra, batıya yönelerek fetihlere başladı. Doğu Anadolu'nun kuzeydoğu ucundaki Ani Kalesi'ni 1064'te fethederek Kars'a girdi. Ani, Hristiyan âleminin kutsal yerlerinden biriydi. Bu fetihler İslam ! ! Sultan Alp Arslan'ın yapmış olduğu fetihler İslam dünyasında nasıl bir etkiye neden olmuş olabilir? dünyasında büyük sevinç kaynağı oldu ve halife Kaim bi-Emrillah, Alp Arslan'a, "fetihler babası", yani çok fetheden anlamına gelen "Ebü'l-Feth" lakabını verdi. Alp Arslan, 1067 senesinde Kirman meliki olan kardeşi Kavurd'un isyanıyla karşılaştı. Bu isyanı kısa sürede bastırarak doğuda ve batıda sistemli bir şekilde fetih hareketlerine başladı. Anadolu'ya yapılan yıpratma ve yıldırma akınları, 26 Ağustos 1071'deki Malazgirt Savaşı'na kadar devam etti. Ani Harabeleri-Kars 150 Malazgirt Meydan Savaşı (26 Ağustos 1071):Türklerin Anadolu'ya düzenledikleri akınları durdurmak isteyen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes (Romen Diyojen)'in, 200.000 kişilik bir orduyla İstanbul'dan yola çıkıp, yolu üstündeki yerleri yakıp yıkarak ilerlediğini haber alan Selçuklu Sultanı Alp Arslan, Halep'ten ayrılarak 50.000 kişilik bir orduyla Ahlat'a ulaştı. Bizans öncü kuvvetleri ile Malazgirt Savaşı'nı gösteren temsili resim Sanduk komutasındaki Türk birlikleri arasında yapılan ilk çarpışmada Bizans birlikleri yenilgiye uğratıldıysa da Bizans ordusunun Malazgirt'e girerek burayı yakıp yıktığını haber alan Alp Arslan kan dökülmemesi için Romanos Diogenes'e barış önerisinde bulundu. Barış teklifi kabul edilmeyince, hızla Malazgirt'e yürüdü ve iki ordu Malazgirt'te karşı karşıya geldiler. canlandıralım MALAZGİRT SAVAŞI ÖNCESİ TÜRK ELÇİLER Alp Arslan: Anadolu Türk yurdu olmalı bu niyetimi halifeye bildireyim. Okuyucu: Alp Arslan, savaş başlamadan evvel, Halife El-Kaim'in gönderdiği İbnül-Mahleban'ı, değerli komutanlarından Sav Tigin'le birlikte Diyojen'e elçi gönderdi. Sultan Alp Arslan'ın heyeti: (25 Ağustos 1071 sabahı, Bizans ordugâhı) Elçiye zeval olmaz bize söylenenleri anlatmak vazifemiz. Ancak Bizanslılar bize iyi davranmıyor. Okuyucu: Alp Arslan'ın heyeti hafife alınıp hakarete uğradı. Diyojen: Kışlamak için İsfahan mı, yoksa Hemedan mı daha iyidir? Heyet Başkanı: Biz Sultan Alp Arslan'ın barış teklifini size getirdik. Bize öncelikle düşen görev bunu bildirmektir. Diyojen: Sulhu kabul etmek zayıfların işidir. Biz ise çok güçlüyüz. Sultanınıza söyleyiniz; kendileriyle sulh müzakerelerini Rey'de yapacağım. Ordumu İsfahan'da kışlatıp, atlarımı Hemedan'da sulayacağım. Heyet başkanı:(Diyojen'e) Atlarınızın Hemedan'da kışlayacaklarından ben de eminim, fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum. Osman Turan, Selçuklular Türk ve İslam Medeniyeti Tarihi, s. 131-132'den derlenmiştir. ? cevaplayalım Sultan Alp Arslan'ın savaş öncesi elçi göndermesi ve barış önerisinde bulunması ile Türk devlet geleneği hakkında nasıl bir bağlantı kurulabilir? 151 ! Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş Malazgirt zaferinin kazanılmasında akşam üzeri sona erdi. Düşmanı takibe gece de Sultan Alp Arslan ve askerlerinin hangi devam edildi. Hatta tam bir başarı için takibat ertesi özellikleri etkili olmuş olabilir? akşama kadar devam etti. Savaş çok şiddetli olmuş, düşman askerlerinin çoğu öldürülmüş, başta Bizans İmparatoru olmak üzere Bizans askerlerinin bir kısmı esir edilmiş, pek az bir kısmı oraya buraya kaçarak canlarını kurtarabilmişti. Tarihin en büyük meydan savaşlarından biri olan Malazgirt Savaşı Türk ordusunun kesin galibiyeti ile sonuçlandı. Alp Arslan'ın savaş taktiği, Türk askerinin cesaret ve kahramanlığı sayesinde Türk ordusu Bizans ordusunu birkaç saat içinde kesin bir yenilgiye uğrattı ve savaşı kazandı. Tarih boyunca ilk defa bir Bizans İmparatoru, Müslüman bir sultanın eline esir düşmüştü. Malazgirt Meydan Savaşı'ndan sonra sürekli artan göçler ve akınlarla, Anadolu'nun kapıları açılıp Anadolu'nun bütünüyle bir Türk toprağına dönüştürülme fırsatı oluştu. Sultan Alp Arslan “Toprak fethedenin malıdır.” diyerek Anadolu'da Türk beyliklerinin oluşumuna zemin hazırlayıp Türk tarihinde yeni bir dönemi başlattı. İslam dünyası üzerindeki Bizans baskısı Alp Arslan, toprağın fethedene ait tamamen ortadan kalktı. Hristiyanlığın Ortodoks mezhebine bağlı olan Doğu Roma ilk defa papalıktan olmasını neden istemiş olabilir? yardım isteyerek Haçlı Seferleri'nin başlamasına neden oldu. Türkmen boyları, Doğu Anadolu'daki Bizans hududuna gönderildi. Selçukluların akınlarına karşı koyamayan Bizans kale ve garnizonları, Türklerin eline geçti. Türk akınları, Marmara Denizi sahillerine kadar ulaştı Türkmenler Anadolu‘yu fethetmeye başladılar. Anadolu‘da ilk Türk devletleri kuruldu. Sultan Alp Arslan, çıktığı Maveraünnehir seferinde, esir alınan bir kale kumandanı tarafından şehit edildi. Alp Arslan vefat ettiğinde, devletin sınırları Ege kıyılarından Tanrı Dağlarına Kafkaslar'dan Basra Körfezi ve Hint Okyanusu'na kadar ulaşmıştı. ! yorumlayalım SULTAN ALP ARSLAN Türk tarihinin büyük sultanlarından olan Alp Arslan, enerjisi, disiplini, yiğitliği ve adaletiyle öne çıkmıştı. En büyük yenilgiyi Alp Arslan'dan gördükleri hâlde Bizanslı ve Avrupalı tarihçiler de onun yüksek insanlık özelliklerini övmekte ve kendisine “adil” unvanını vermektedirler. Selçuklu hükümdarı Alp Arslan, İslam adaletini dünyada yaygınlaştırmayı görev olarak kabul ediyordu. O, İktidar gücünün çekiciliğine kapılıp büyüklenmekten çekinirdi. Sultan Alp Arslan hükümdarlığın kendisine ilahi emirler doğrultusunda adalet, iman, insaniyet ve iyilikseverlik duygularıyla idare etmek için Allah tarafından verilmiş olduğunu düşünüyordu. Alp Arslan tüm zafer ve başarılarının kendisinin olmayıp Allah'ın eseri olduğuna inanıyor ve zafer anında yenilen hükümdara dostça davranmanın önemini biliyordu. Bir kale komutanı tarafından öldürücü bir şekilde yaralandığında Malazgirt'teki ağzından çıkan son sözler şunlar oldu: Alp Arslan anıtı “Gençliğimde bana, Rabb'imin önünde daima alçak gönüllü olmam, gücüm nedeniyle böbürlenmemem, düşmanımı küçümsememem öğretilmişti .”Sonra da Merv'deki mezarına şu sözlerini kazımalarını emretti. “Alp Arslan'ın şanının göklere vardığını gören siz insanlar, onu toprağın altında gömülü görebilmeniz için Merv'e geliniz. Diogenes'in rakibi bu Müslüman Türk hükümdarı işte böylesine ahlaki karakter ve eğitime sahipti. Kirıton Dinçmen, Prof. Pavlos Karolides, Romanos Diogenis, İstanbul'a Yollar Açılırken, s.41'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Sultan Alp Arslan'ın karakter özellikleri ile gösterdiği başarılar arasında nasıl bir bağ vardır? 152 Alp Arslan oğlu Melikşah'a büyük bir imparatorluk ve NizamülmüIk gibi seçkin bir devlet adamını miras bırakmıştı. Genç yaşta sultan olan Melikşah, karşısında tek engel olan amcası Kavurd'un ölümüyle de devlet içinde asayişi kısa sürede sağladı. İç işlerini çözüme kavuşturan Melikşah, taht mücadelesinden faydalanarak Selçuklu sınırlarına saldıran Gaznelilerle, Karahanlılara karşı sefere çıkıp onları anlaşmaya mecbur etti. Alp Arslan tarafından Kudüs'ün fethiyle görevlendirilen Atsız Bey, Melikşah Döneminde Kudüs ve Şam'ı ele geçirdi. Melikşah, düzenlediği seferlerle Kafkasya'yı ve Trabzon sahillerini fethetti. Bu sırada Artuk Bey ve Kutalmışoğulları ! Melikşah Döneminde devletin sınırlarının hızlı bir şekilde genişlemesinin sebepleri neler olabilir? Sultan Alp Arslan'ın temsili resmi ile diğer Türk beyleri, Anadolu'ya Türk akınlarını sürdürüyorlardı. Bu beyler İzmit'e kadar bütün Anadolu'yu fethettiler. Bizans'daki taht kavgalarından ve Bizans'ın Anadolu'daki zayıf durumundan yararlanan Kutalmışoğlu Süleyman, İznik ve çevresindeki kaleleri ele geçti. Melikşah'a bağlı hareket eden Süleyman Şah, daha sonra Büyük Selçuklu Devleti'ne bağlı bir devlet olarak Türkiye Selçuklu Devleti'ni kurdu (1077). Melikşah tarafından gönderilen komutanlar, Diyarbakır, Meyyafarikin (Silvan) Halep ve Urfa şehirlerini fethettiler. Melikşah Dönemi'nde Büyük Selçuklu Devleti'nin sınırları, Orta Asya'dan İstanbul Boğazı'na; Umman Denizi'nden Aral Gölü'nün kuzeyine kadar genişlemiştir. yorumlayalım BATINİLİK Batınilik, Hasan Sabbah 'ın görüşleri etrafında oluştu. Hasan Sabbah 1049'da İran'ın Rey şehrinde doğdu, 1134'te Kazvin dolaylarında Alamut Kalesi ' nde öldü. Yemen'den göçerek Rey'de yerleştiği söylenen Ali bin Mehmed'in oğludur. Hasan Sabbah, ondört yaşına değin babasının gözetimi altında din bilgileri edindi, sonra o dönemin ünlü İslam bilginlerinden İmam Muvaffak Nişaburi'nin öğrencisi oldu; onun Günümüzde Alamut Kalesi bulunduğu medresede gökbilim, matematik öğrenimi gördü. Beraber eğitim aldığı kişiler arasında, sonradan İran'ın en ünlü ozanlarından ve bilim adamlarından biri olan Ömer Hayyam ile Selçukluların veziri Nizamülmülk vardı. Hasan Sabbah, sonraları, bütün çalışmalarını Batınilik üzerinde yoğunlaştırdı Bütün yetkileri özel olarak Tanrı'dan aldığını etkileyici bir dille anlatmaya koyuldu. Hasan Sabbah, kendine bağladığı insanların sayısı Kazvin, Rey yörelerini etki altına alacak bir güç oluşturunca, saldırılar düzenledi, ülkenin dört yanına yayılan fedaileri aracılığıyla içlerinde Nizamülmülk'ün de bulunduğu kendisine karşı olan birçok devlet adamını gizlice öldürttü. Artık Batıniler, Selçuklu Devleti'ni bir elmanın içini kemiren kurtlar gibi yemeye başlamışlardı. Selçuklu Sultanı Melikşah bir mektup göndererek Hasan Sabbah'tan karışıklığa sebep olan faaliyetlerinden vazgeçmesini istedi. Hasan Sabbah, ondan korkmadığını, Tanrı'nın kendisiyle olduğunu bildiren bir karşılık gönderdi. Melikşah Alamut Kalesi'ne yerleşen Batıni Hasan Sabbah ve adamları üzerine ordu gönderdi. Kuşatma devam ederken Melikşah'ın ölmesi üzerine kale alınamadı. Daha sonra Hasan Sabbah, öldüğü 1134 yılına değin saldırılarını sürdürdü, 1256'da Hulagu Han, Alamut Kalesi'ni yıktı, bütün Batinileri ortadan kaldırdı. Türkler Ansiklopedisi, C IV, s.618'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Batıniliğin Büyük Selçuklu Devleti'nin güç kaybetmesindeki etkisi ne olmuştur? 153 İslam öncesi Türk devletlerinde görülen yönetim anlayışının etkisi Selçuklu Devleti'nde de görülmekte EĞİTİMİN ÖNEMİ idi. Tanrı tarafından hükümdara verilen yönetme Yaptığı hiçbir savaşta yenilmeyen yetkisinin hükümdar ailesinin erkek çocuklarına Melikşah, öldüğünde 38 yaşındaydı (1092). geçtiği düşünülüyordu. Bu nedenle hükümdarın Devleti çok iyi yönetmişti. Sultan Melikşah, çok sakin, affedici fakat devlet ve millet tahttan ayrılması durumunda ülke hükümdar ailesinin işlerinde çok ciddî bir şahsiyetti. Melikşah, erkek üyeleri arasında paylaşılıyor ve bütün üyeler veziri NizamülmüIk ile beraber Batınilik hükümdar olma hakkını elde ediyordu. Selçuklularda tehlikesini gençliği bilgiyle donatarak da yapılan taht mücadelesi sonucunda mücadeleyi durdurmayı düşündüler. Nizamiye medre- kazananın, Tanrı'dan yönetme yetkisini aldığı kabul seleri bu amaçla yapıldı ve faaliyete geçirildi. ediliyordu. Ülkenin hükümdar ailesi arasında paylaşılması ve sonu gelmez taht mücadeleleri İslam Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti öncesi Türk devletlerinde olduğu gibi Selçuklu Mefkûresi Tarihi,s.199-200'den özetlenmiştir. Devleti'nin de yıkılışında etkili olmuştur. Melikşah'ın hanımı Karahanlı prensesi Terken Hatun'un dört yaşındaki oğlu Mahmut'u veliaht tayin ettirmek istemesi buna karşı çıkan Nizamülmülk ile Sultan Melikşah'ın arasının açılmasına sebep olmuştu. Önce Nizamülmülk'ün, ardından da Melikşah'ın ölümü Terken Hatun için fırsat oldu. Terken Hatun'un, Melikşah'ın ölümünü gizleyerek devlet hazinesini oğlu Mahmut'u tahta geçireceklerini ümit ettiği askerlere dağıtması ve dört yaşındaki oğlu Mahmut adına hutbe okutup Sultan ilan etmesi rakiplerini harekete geçirdi. Sultan Melikşah Döneminde Çin Terken Hatun'un Selçuklu tarihine etki eden sınırından Akdeniz kıyılarına kadar faaliyetleri nelerdir? uzanan Büyük Selçuklu Devleti bu olayla birlikte taht kavgaları ve karışıklık içerisine düştü. Fetret Dönemi adı verilen bu dönem, 1091 ile 1118 yıllarını kapsar. Bu dönemde ülke yönetimi Mahmut, Berkyaruk, Mehmet Tapar ve Sencer arasındaki taht kavgalarıyla bunalımlı geçmiştir. Bu taht kavgaları Büyük Selçuklu Devleti'nin eski gücünü kaybetmesine ve parçalanmasına neden oldu. Böyle bir dönemde başlayan Haçlı Seferleri İslam dünyasının daha büyük kayıplara uğramasına yol açtı. Melikşah'ın ölümü üzerine oğullarından Berkyaruk'un idaresi ile başlayan Fetret Devri Sultan Sencer ile son buldu. Sencer, Melikşah'ın oğullarından biri idi. Daha önce Horasan valiliği yaparak devlet işlerinde tecrübe kazanmıştı. Gaznelilerle savaştı. Karahanlıları kendisine bağladı. Sencer dönemi, Selçukluların son parlak devriydi. Bu arada Büyük İslam öncesi Türk devletlerinde görülen Selçuklu Devleti'ni iki büyük yönetim anlayışının Selçuklularda Fetret tehlike bekliyordu. Bunlardan Döneminin yaşanmasındaki etkisi ne olabilir? birisi, batıdan Anadolu ve Suriye'ye saldırmakta olan Haçlılar, diğeri doğudan gelen ve devletin doğu sınırlarını zorlayan Karahitaylardı. Sultan, ikinci tehlikeye öncelik verdi. Doğu Karahanlılar Devleti'ni yıkarak Seyhun boylarına ulaşan Sencer, 1141 yılında Karahitaylarla gerçekleştirdiği Katvan Meydan Savaşı'nı kaybetti. Bu savaştan sonra, Seyhun Nehri'ne kadar olan topraklar Karahitayların eline geçti. Katvan Meydan Muharebesiyle, Büyük Selçuklu Devleti tarihinde yeni bir devir başlamış ve Selçuklu ülkesi, Müslüman olmayan Türk ve Moğol birliklerinin istilasına uğramıştır. Fetret Dönemi Büyük Selçuklu Devleti'nin iç ve dış Sultan Sencer'in bu olaylarını nasıl etkilemiş olabilir? yenilgisinden faydalanmak isteyen Gur hükümdarı Alâeddin Hüseyin, yıllık vergiyi vermemek, sultanlık peşinde koşmak gibi davranışlarla, Sencer'e olan bağlılığından kurtulmaya çalışıyordu. Büyük kuvvetlere sahip olan Gurlular üzerine yürüyen Sultan Sencer, 1152'de yaptığı savaşta Gur ordusunu yenerek Katvan'da kaybedilen itibarı yeniden sağlamıştır. Sencer, kendi halkı olan göçebe Oğuzların isyanını bastıramadı. Oğuzlar Sencer'i esir alarak devletin en güzel, en zengin şehirlerini yağma ettiler. Sultan uzun zamandan sonra esirlikten kurtuldu. Ancak çok yaşamadı ve 1157'de öldü. Sultan Senceri'in ölümüyle Büyük Selçuklu Devleti tarih sahnesinden çekilmiş oldu. Ancak Büyük Selçuklu Devleti topraklarında daha önce bu devlete bağlı olarak kurulan tâbi devletler siyasi varlıklarını devam ettirdi. ! ! ! 154 BÜYÜK SELÇUKLULARIN DAĞILMASIYLA ORTAYA ÇIKAN DEVLET VE ATABEYLİKLER BAĞLI DEVLETLER ATABEYLİKLER Irak ve Horasan Selçukluları (1119-1194) Salgurlular (Fars Atabeyliği) 1147-1284 Kirman Selçukluları (1048-1187) İldenizoğulları (Azerbaycan Atabeyliği) 1146-1225 Suriye Selçukluları (1069-1118) Beg-Teginoğulları (Erbil Atabeyliği) 1146-1232 Türkiye Selçukluları (1077-1308) Börililer (Şam Atabeyliği) 1128-1154 Zengiler (Musul-Halep Atabeyliği) 1127-1259 yorumlayalım OĞUZLAR VE SULTAN SENCER Gur galibiyetinden sonra ulaşılan toparlanma umudu fazla uzun sürmedi. Vergi tahsili sırasında yapılan haksızlıklar yüzünden, kendi soyundan olan Oğuzlarla bazı emirler arasındaki ayrılıklar gittikçe büyüdü. Sultan Sencer, bir kısım emirlerin ısrarı ile göçebe Oğuzların üzerine yürümek zorunda kaldı. 1153 yılı Mart ayında Belh civarında, Oğuzlarla yapılan savaşı Selçuklular kaybettiler. Bu ağır yenilginin sonunda Sultan Sencer esir düştü. Oğuzlar, Sencer'e esir de olsa sultan gözüyle baktılar. Sencer, her ne kadar gündüz tahtta oturtuluyor ve görünüşte bir iltifat görüyorsa da geceleri demir bir kafeste uyuyordu. Onun adına çok usulsüz işler yapılıyor ve bazı vaatlerde bulunuluyordu. Bu durum karşısında Sencer, 1156 yılı Nisan ayında kaçmayı başardı. Fakat ağır Oğuz darbesi altında çöken, iç huzursuzluk ve istikrarsızlığa maruz kalan Büyük Selçuklu Devleti, kendini toplayamadı. Her ne kadar bağlı beyler, Sencer'e kurtuluşundan dolayı memnuniyetlerini ve bağlılıklarını bildirmişlerse de Selçuklu kumandanları arasındaki mücadele Sultana gerekli imkânı sağlamadı. Sencer, 9 Mayıs 1157 senesinde yetmiş üç yaşında vefat etti. Merv'de daha önce yaptırdığı anıt mezara defnedildi. Onun vefatından sonra Büyük Selçuklu Devleti'nin İran, Irak, Suriye ve Anadolu'daki parçaları, Selçuklu Hanedanına mensup kişilerce idare edildi. Aralarında on dördüncü yüzyıla kadar devam edenler oldu. . Sultan Sencer'in türbesi-Türkmenistan İbrahim Kafesoğlu,Selçuklu Tarihi, s.55'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım 1. Oğuzların Büyük Selçuklu Devleti ile aralarının açılma sebebi nedir? 2. Sultan Sencer'in Oğuzların elinden kurtulup tekrar yönetime geçmesinden sonra başarısını sürdüremeyişinin nedenleri neler olabilir? 155 KÜLTÜR VE MEDENIYET Devlet Teşkilatı: Türk devlet geleneğinin esasını oluşturan Selçuklu devlet teşkilatı; Karahanlı, Sâmânlı, Gazneli ve Abbasî devletlerinin teşkilatından geniş ölçüde faydalanmış ve bunları kendi bünyesinde mükemmel bir surette uygulamıştır. Hükümdar: Töre ve müesseselerin tanıdığı haklarla devletin tek hâkimidir. Sultan unvanlı hükümdarlara genellikle SİYASETNAME'YE GÖRE HÜKÜMDAR Sultanülazam denilirdi. Türklerdeki Hakan “Padişahlar, güzel yüzlü, iyi huylu, mert, cesur, iyi ata veya Kağan, batıdaki imparator kelimebinen, her türlü silahı kullanabilen, sanattan anlayan, sinin karşılığıdır. Sultan, Türkçe adının verdiği sözleri yerine getiren, fakirlere iyi muamele yanında İslami ad da taşırdı. Halife eden, emri altındakilerle iyi geçinen, halkın tarafından künye ve lakap da verilirdi. üzerinden zalimlerin zulmünü kaldıran kimseler Sultan merkezde oturur, ülke toprakları olmalıdır.” hanedan mensuplarınca idare edilirdi. Siyasetname'de hükümdarin yapmasi gerekenler: Merkeze bağlı beylik ve atabeylikler vardı. •Kale ve şehirler inşa etmelidir. Atabey, Sultan çocuklarının eğitimi ile •Tarımın gelişmesi için büyük sulama tesisleri ilgilenen görevlilere verilen unvandı. Daha kurmalıdır. sonra bu kişilerin kendilerine ait devlet •Köprüler ve yollar inşa etmelidir. oluşumu içerisine girmeleriyle siyasi bir kimlik kazanmışlardı. hzl. Mehmet Altay KÖYMEN, “Nizâmü'l Mülk'ün Türk devletlerinde hutbe okutmak, Siyâset-Nâmesi”, s. 6-8'den özetlenmiştir. para bastırmak Çetr denilen hükümdar şemsiyesi, Tuğ, Sancak, Otağ denilen hükümdar çadırı ve nevbet ve mühür bağımsızlık sembolü olarak kullanılmıştır. Atabeylik: Selçuklularla birlikte İslam dünyasına giren ve kendilerinden sonraki devletleri etkileyen kurumlardan biri de “atabeyliktir.” Devlet hanedan üyelerinin ortak malı olduğundan şehzadeler daha küçük yaşlarda eyaletlere melik olarak gönderiliyor; kendilerini iyi bir devlet adamı ve asker olarak yetiştirmek üzere onlara birer atabey tayin ediliyordu. Şehzadeler büyüdükten sonra da onların veziri, komutanı veya danışmanı atabey olarak görevinde kalırdı. Atabeyler şehzadelerin devlet adamı olarak yetişmelerinde ne kadar faydalı olmuşlarsa da, onları sultanlığa veya hâkimiyetlerini genişletmeye kışkırtarak o derece de zararlı olmuşlardır. Atabeylerin hanedanın zayıfladığı dönemlerden itibaren Selçuklu ailesi üzerinde etkili olmaya başlamaları ve daha sonra kendi aile hâkimiyetleri altında, bölgesel hükûmetler kurmaları idevletin parçalanma ve çöküşünde etkili oldu. uygulayalım Büyük Selçuklularda görülen atabeylik kurumunun Osmanlı Devleti'ndeki uygulaması nasıl olmuştur? Araştırarak rapor hâlinde yazınız. yorumlayalım ATABEY ŞEMSETTİN İLDENİZ Irak Selçuklu Devleti'nde taht mücadelesini kazanan Gıyasettin Muhammed, Harzemşahlar ve Abbasilerle mücadeleye girişti. Bağdat'ı kuşatan ve başarılı olamayan Muhammed'e karşı Sultan Tuğrul'un dul eşi ile evli Azerbaycan atabeyi Şemsettin İldeniz Tuğrul'un oğlu Aslan Şah'ı Büyük Selçuklu yönetimine getirdi. Gıyasettin Muhammed'in öldürülmesi üzerine Atabey Şemsettin İldeniz Irak Selçuklu Devleti'ni fiilen yönetimi altına aldı. Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, s.221'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Atabey Şemsettin İldeniz'in yaptıklarını dikkate alarak atabeyliğin fayda ve zararları hakkında neler söylenebilir? 156 Hükûmet: Büyük divan denilen "divan-ı saltanat"ta, devletin genel işleri görüşülüp yürütülürdü. Selçuklularda büyük divandan başka, devletin mali, askerî, adli ve diğer işlerine bakan divanlar da vardı. BÜYÜK SELÇUKLULARDA DİVANLAR VE GÖREVLERİ GÖREVİ DİVANIN ADI Divan-ı İstifa Devletin mali işleriyle ilgilenirdi. Başkanına müstevfi adı verilirdi. Divan-ı Arz Başkanına emir-i arz denirdi. Ordunun her türlü ihtiyaçlarını karşılar, hassa askerlerinin maaşlarını verirdi. Divan-ı İşraf Devletin mali ve idari işlerinin yolunda gidip gitmediğini kontrol ederdi. Başkanına müşrif denirdi. Divan-ı İnşa Devletin iç ve dış yazışmalarını yürüten divandı. Başkanına tuğraî denirdi. Hükümdara ait yazılara hükümdarın tuğrasını çekerdi. Niyabet-i Saltanat Hükümdar başkentte olmadığı zamanlarda devlet işleri ile ilgilenen divandı. Bu makamda bulunan ve sultana vekalet eden kimseye naib adı verilirdi. Divan-ı Mezalim Ağır siyasi suçlar görüşülüp karara bağlanırdı ? cevaplayalım Büyük Selçuklu Devleti'nde yönetim sistemi ve divan teşkilatı hakkında hangi çıkarımlarda bulunulabilir? Ordu: Selçuklu ordusu dönemin en büyük askeri kuvvetlerinden biri idi. Selçukluların ordu teşkilatı daha sonra kurulan Türk devletlerinde bazı değişikliklerle uygulanmıştır. Selçuklu ordusunun gezici hastaneleri ve hamamları vardı. Orduda hafif silah olarak ok, yay, kılıç, kalkan, mızrak, sökü, bozdoğan da denilen topuz, gürz, balta, nacak, pala, zırh kullanılırdı. Ordunun silahları ülke içinden, en iyi malzeme kullanılarak, sanatında uzmanlaşmış ustalar tarafından imal edilirdi. ORDU TEŞKİLATI HASSA ASKERLERİ GULAMAN-I SARAY EYALET ASKERLERİ TÜRKMENLER Sultana bağlı Doğrudan sultana bağlı muhafız birlikleridir. Farklı milletlerden seçilip özel olarak yetiştirilen ücretli askerlerdir. Melik ve Devlet başkanının daveti sonucu Türkmenlerden savaş zamanında orduya katılan askerlerdir. özel birliklerdir Hizmetlerinin karşılığında kendilerine ikta denilen belirli bir arazi tahsis edilirdi. eyalet valilerinin askerleriyle birlikte orduya katılmasıdır. 157 SİPAHİLER İkta sahibi olanların ıkta gelirleri karşılığı beslemek zorunda YARDIMCI KUVVETLER Selçuklulara bağlı devlet ve beyliklerin savaş zamanında gönderdikleri oldukları ücretli atlı askerlerdir. askerlerdir. Saray Teşkilatı Sarayda sultanın ailesi ve maiyeti otururdu. Saray teşkilatı ve teşrifatçılık, önceleri Oğuz töresine göre yapılırken, sonraları İslami hüviyet kazandı. Saray görevlilerinden bazıları şunlardır: uygulayalım Aşağıdaki örnekler doğrultusunda saray görevlilerinin görevlerini araştırarak yazınız. SARAY TEŞKİLATI Emir-i Alem ..................................................................................... Emir-i Candâr ..................................................................................... Hâcibü’l-Hüccab ..................................................................................... Emir-i Çeşnigîr ..................................................................................... Şerabdar-ı Has ..................................................................................... Serhenk Emir-i Âhur Emir-i Silahdar Emir-i Meclis Törenlerde ve sultanın seyahatlerinde yol düzenini sağlardı. Sultanın atlarının ve saraydaki diğer hayvanların bakımını yaptırırdı. Merasimlerde sultanın silahlarını taşırdı ve silahhanedeki muhafızların amiriydi. Sultanın ziyafetlerini hazırlatıp teşrifatçılık yapardı. 158 Hukuk Sistemi Büyük Selçuklularda hukuk şer'i ve örfi olmak üzere ikiye ayrılırdı. Şer'i hukuk temelini islam hukukundan alırdı. Örfi hukuk ise devlet kurumlarının çalışmasını düzenleyen ve temelini eski Türk geleneğinden alan hukuk kurallarıydı. Şer'i davalara kadıların başkanlık ettiği mahkemelerde bakılırdı. Baş kadıya Kadi'l Kudat denilirdi. Baş kadı diğer kadıları da kontrol ederdi. Örfi hukuk konuları ile ilgili davalara bakan mahkemelerin başı ise Emir-i Dad idi. Bir tür yüksek mahkeme demek olan Dîvan-ı Mezalim'e sultan başkanlık ederdi. Kazaskerler, ordu mensuplarının davalarına bakardı . uygulayalım Yukarıdaki bilgilere göre aşağıdaki şemayı tamamlayınız. ADLİ TEŞKİLAT ....................................................... ÖRFİ HUKUK ............................................................ ............................................................ ............................................................ ............................................................ ............................................................ ............................................................ ............................................................ ............................................................ Devlet kurumlarının işleyişi ile ilgili siyasi davalar çözüme kavuşturulurdu. yorumlayalım ADALET Ağır işiten hükümdarlardan birisi şikâyet için huzuruna gelen insanların engelleneceği ve adaletin gerçekleşemeyeceği düşüncesi ile şöyle bir uygulama başlattı ve bu konuyla ilgili bir ferman yayınladı: “Zulme uğrayanların kırmızı elbise giymeleri gerekir; başka hiç kimse kırmızı elbise giymesin; öyle ki onları tanıyayım”. Bu hükümdar bir file binerdi ve ovada dururdu. Kırmızı elbiseli herkesin toplanmasını emrederdi; sonra kimsenin bulunmadığı bir yerde otururdu; onları huzuruna getirirdi; onlar durumlarını yüksek sesle söylerlerdi. Oda onlara hakkını verirdi; bütün bu tedbirleri öteki dünyaya cevap için yapılırdı; öyle ki, ahirette hiçbir şey gizli kalmaz. Nizâmü'l-Mülk, Siyâset-Nâme, s.10'dan özetlenmiştir. ? cevaplayalım Hükümdarın, adaleti sağlamak için hassas davranmasının sebepleri neler olabilir? Sosyal Hayat Selçuklularda sosyal yapı, Orta Çağ Avrupa‘sından tamamen farklıdır. Toplum; Selçuklu hanedanı ve mensupları başta olmak üzere askerî ve mülki rical ile devlet teşkilatı dışında kalan ahaliden meydana geliyorsa da Avrupa'daki gibi sınıf, Hindistan'daki gibi kast sistemi mevcut değildi. Hanedan ve devlet ileri gelenlerinin önemli yetkileri olmasına rağmen, şehirde ve köyde yaşayan halkın, kanun karşısında hak ve vazifeleri vardı. Köylü hür olup toprağın hâs ve ikta oluşuna göre hükûmetin himayesi altında çalışırdı. Vergisini verirdi. Mülk, topraklar, veraset yoluyla çocuklara geçerdi. 159 Selçuklularda mülkiyeti devlete ait olan miri topraklar dört bölümde değerlendirilir: a. Has arazi: Geliri hükümdara ait olan arazidir. Selçuklularda toprak yönetimi ve sonuçları b. İkta arazi: Büyük Selçuklu Devleti hakkında neler söylenebilir? sahip oldukları toprakların bir bölümünü emirlere, valilere,komutanlara ikta olarak vermiştir. Bu ikta sahipleri kendilerine ayrılan araziden elde ettikleri gelirlerle geçinirlerdi. c. Mülk (hususi) arazi: Şahıslara ait arazilerdir. Arazi sahibi isterse araziyi çocuklarına miras bırakabilir satabilir veya vakfedebilirdi. d. Vakıf arazi: Gelirleri ilmi veya sosyal kurumların kurulması ve masraflarının için karşılanması için ayrılan toprakların olarak kullanılmasıdır. e. İktisadi ve ticari hayat: Selçukluların hâkim olduğu Horasan, İran, Irak, Anadolu ve Suriye bu devirde, ekonomik bakımdan en üst seviyeye çıkarak, milletler ve kıtalar arası ticarette köprü görevi görüyordu. Selçuklu ülkesinde her türlü tarım ürünlerini yetiştirmeye uygun iklim, coğrafi ve doğal zenginlikler bulunuyordu. Tahıl sıkıntısı çekilmeyip, o günkü şartlarda fiyatı da ucuzdu. Ticareti geliştirmek için yollar ve kervansaraylar yapılmıştı. ! yorumlayalım SELÇUKLULAR'DA EKONOMİ Büyük Selçuklu Devleti döneminde askerî ve siyasi başarıların yanında ekonomik ve kültürel alanda da önemli gelişmeler olmuştur. Selçuklular Döneminde istikrarla birlikte ticaret gelişmiş, şehirlerin nüfusları artmıştı. Şehirlerde büyük bir sermayedar sınıf meydana gelmişti. Ticaret ve ekonomi alanında geliştirilen yeni modellerle birlikte şehir ve bölgeler arasında sermaye aktarımı kolaylaştırıldı. Bu dönemde kullanılan çek yöntemi para ekonomisinde uygulanan ileri düzeydeki anlayışı ifade ediyordu. Daha sonra bu yöntem çek kelimesiyle birlikte Avrupa'ya aktarılmış ve modern bankacılığın bir yöntemi olarak bu güne kadar gelmiştir. Bu dönemde Türk ve İslam dünyasıyla Avrupa arasındaki ekonomik durumu karşılaştıracak olursak 14. yy. başında Fransa ve İngiltere krallıklarından her birinin bütçeleri ancak 3,5 - 4 milyon altın civarındaydı. Aynı dönemde Tebriz şehrinin bütçesi ise bu krallıklardan biri seviyesinde bulunuyordu. Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, s.241'den yararlanılmıştır. ? cevaplayalım 1. Selçukluların dünya ekonomi anlayışına kazandırmış olduğu kavramlar nelerdir? 2. Ekonominin güçlü devlet olmadaki yeri ne olabilir? Fütüvvet, esnafın kendi aralarında birleşerek kurdukları dinî-iktisadi bir teşkilatlanmadır. Her zanaat kolu, bir lonca teşkilatına bağlıydı. Loncalar, meslek ve erbabını kontrol altında tutardı. Bu teşkilat daha sonra Osmanlılara geçti. Esnaf ve tüccar mallarının alınıp satıldığı, tanıtıldığı pazarlar kurulurdu. Selçuklular, şeker ve eşya alıp, at, halı, ipek ve maden satarlardı. Devletin gelir kaynakları, arazi vergisi olan haraç, ziraat vergisi olan öşür, iltizam, ganimet, bağlı ve komşu devletlerin hediye ve yıllıkları idi. Hayat pahalılığı, yok denecek kadar azdı. İlim: Devlet, ilim ve âlimlerin yanında olup gelişmesi için bütün imkânlarını seferber etmişti. Dinî eğitim ve öğretimin yapıldığı medrese, tekke ve zaviyeler ülkenin her tarafında yaygındı. Selçuklular Döneminde, rasathaneler kurularak gök cisimlerinin hareketleri izlendi ve Celali takvim hazırlandı. Matematik ve astronomi alanlarında Ömer Hayyam, Muhammed Beyhakî, Ebü'l-Muzaffer İsferâyinî, Vâsıtî, Ahmed Tûsî ve daha pek çok âlim yetişip değerli eserler verdiyse de 13. yüzyılda İslam ülkelerindeki Moğol tahribatı sebebiyle bunlardan faydalanma Selçukluların bilim ve bilimadamlarına yaklaşımları hakkında hakkında neler söylenebilir? imkânı büyük ölçüde kaybolmuştur. Selçuklu sultan ve devlet adamlarının desteğiyle önemli edebiyatçı ve şairler yetişmiştir. Selçuklu sarayında, devlet kurumlarında ve edebî eserlerde genellikle Farsça, medrese çevrelerinde Arapça, Selçuklu hanedanı ile Türkmenler arasında ve orduda da Türkçe konuşulup yazılırdı. ! 160 Sadi-i Şirazî, Ömer Hayyam, Enverî, Lami-i Cürcânî, Ebyurdî, Ezrâkî gibi edip ve şairler, nesir ve nazım eserler verdiler. Gazâ ve fetih ruhunu canlı tutan destani eserler yazdılar. yorumlayalım SELÇUKLU MEDRESELERİ İsfahan Medresesi İslam dünyasında Hz. Peygamberin uygulamaları ile başlayan bilim alanındaki kurumsallaşma, Selçuklular Döneminde yeni bir boyut kazanmıştır. Selçuklular, İslami ilimlerin eğitim ve öğretiminin yapıldığı, zamanın fen bilimlerinin öğretildiği çeşitli fakültelere sahip, üniversite mahiyetinde büyük medreseler yaptırdılar. İlk medrese Tuğrul Bey tarafından Nişabur'da açıldı. Medreselerin en büyüğü, Alp Arslan Döneminde Nizamülmülk tarafından açılan Bağdat'taki Nizamiye Medresesi olup İsfahan, Nişabur, Belh, Herat, Basra'da benzerleri vardı. Medreselerde, uzmanlarca okutulan matematik, astronomi, geometri, cebir, fizik, kimya sahalarında derin bilginler yetişti. En tanınmış bilgin ve düşünce adamları müderris denilen eğitimciler olarak göreve alınmış, sadece müderrisler değil öğrenciler de maaşa bağlanmıştı. Döneminin en ileri düzeyde eğitim programlarıyla zengin kütüphane ve eğitim araçlarıyla donatılan Medreseler sadece ilim adamı yetiştirmekle kalmadı. Bu eğitim kurumları dönemin kültür ve sanat anlayışını etkilediği gibi, toplumsal yapısına da yön verdi. Medreseler uygulamış olduğu eğitim öğretim programıyla bir taraftan bilim ve sanat adamları yetiştirirken diğer taraftan da Batıni hareketine karşı toplumu bilinçlendiriyordu. Selçuklu Medreseleri mimari tarzıyla yeni Türk yapı sanatının ilk örnekleri olarak Türk ve İslam dünyasında egemen olmuştur. İbrahim Kafesoğlu, Selçuklu Tarihi, s.115-120'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım 1. Selçuklular eğitim kurumlarına hangi görevleri yüklemekteydiler? 2. Selçuklu medreseleri bilim ve sanat alanındaki gelişmeleri nasıl etkilemiştir? uygulayalım “Nizamiye Medresesi” ile ilgili araştırma yaparak araştırma sonuçlarını rapor hâlinde yazınız. 161 Isfahandan bir görüntü Mimarlık ve sanat: Selçuklu mimari ve sanat eserlerinin çoğu birer şaheserdir. Batınilerin ve Moğolların tahribatına rağmen kalabilenleri, uzmanlarınca hâlâ hayranlıkla incelenmektedir. Selçuklu sarayı, medrese, cami, mescit, türbe, kümbet, kervansaray, ribat, han çarşı, hastane, kaplıca, hamam, çeşme, ev, yol, kale, sur, kule, tersaneler ve diğer sosyal, sivil ve askerî eserler belli başlı Selçuklu mimari eserlerini oluşturur. Selçuklular önemli ticaret yolları üzerinde kervanların güvenliğini sağlamak için büyük bir özen göstermişler, zengin ticaret kervanlarına muhafızlar tayin etmişlerdi. Konaklama yerlerinde kervansaraylar inşa edilmiş, burada konaklayan herkese, ister Müslüman ister Hristiyan olsun aynı yemek verilmiş ve eşit davranılmıştır. Kitabe, hat, tezhip, süsleme, minyatür, çini, halı, kilim ve seccadeler ise Selçuklu eserlerine ayrı bir zenginlik kazandırır. Çadır şeklinde yapılan kubbeler de Selçuklu mimari eserlerinin bir özellğidir. Çadır şeklinde kubbe, türbelerde çok kullanılmıştır. Sultan, evliya, âlim, devlet adamları ve hürmete layık kişiler adına yapılan muhteşem türbeler, ülkenin her tarafında mevcuttu. Selçuklulara ait türbe-Merv İlk Büyük Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey'in defnedildiği, Rey'deki Künbed-i Tuğrul ile, İsfahan, Hemedan ve Merv'de diğer sultanlara ait muhteşem türbeler Selçuklu mimarisinin önemli eserlerindendir. Bağdat'ta İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye ve Necef'te Hazret-i Ali'ye ait türbe ve külliyelerin Sultan Selçuklu sanat ve mimarisinin Melikşah tarafından yapılması, Selçukluların Sahabe-i genel özellikleri nelerdir? Kiram, Ehl-i Beyt ve âlimlere saygılarının bir göstergesidir. Selçuklular, Merv, Rey, İsfehan, Hemedan, Bağdat ve Nişabur'da muhteşem saraylar ve camiler de inşa ettiler. ! 162 ölçme ve değerlendirme A- Aşağıdaki, çoktan seçmeli sorularını cevaplandırınız. 1) Türklerin İslamiyeti kabulü aşağıdaki alanların hangisinde değişikliğe neden olmamıştır? A) Bilim B)Edebiyat C)Hukuk D) Askeri E) Mimari 2) Türk-İslam devletlerinde aşağıdaki hangi dalda eser verilmemiştir? A) Mimari B) Minyatür C) Resim D) Oymacılık E) Nakkaşlık 3) Çinliler ile Müslüman Araplar arasında yapılan Talas Savaşı'nın Türk dünyası açısından en önemli sonucu aşağıdakilerden hangisidir ? A)Türk-Çin ilişkileri son bulmuştur. B) Orta Asya Çin hâkimiyetine girmiştir. C)Türkler kitleler hâlinde İslam dinine girmeye başlamışlardır. D) Anadolu Türk yurdu olarak seçilmiştir. E) Türkler İslam dünyasının liderliğini üstlenmiştir. 4) l Resmî yazışma dili Türkçedir. l Nüfusu tamamen Türklerden oluşur. Aşağıdaki devletlerden hangisi yukarıdaki özellikler açısından diğerlerinden ayrılır? A) Karahanlılar B) Büyük Selçuklular C) Gazneliler D) Tolunoğulları E) İhşidiler B- Aşağıdaki ifadelerin başına doğru “D” veya yanlış “Y” işareti koyunuz. ( ) 1.Türkler, Tuğrul Bey'in Bağdat seferinden sonra İslam dünyasının koruyuculuğunu ve liderliğini üstlenmişlerdir. ( ) 2.İslamiyetle birlikte Türkler heykel ve kabartma sanatlarında da başarılı örnekler vermişlerdir. ( ) 3.Talas Savaşı'nda Karluk Türkleri Çinlilere karşı Araplara yardım etmiştir. ( ) 4.Karahanlılarla Gazneliler aynı dönemde yaşamış, komşu Türk devletleridir. ( ) 5.Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu tamamen Türklerin eline geçmiştir. C- Aşağıda yer alan ifadeleri tamamlayınız. 1.Orta Asya'da İslamiyeti kabul eden ilk Türk devleti ................................ . 2.Büyük Selçuklu Devleti'nde ilk medrese ……………zamanında ………………açılmıştır. 3.Dandanakan Savaşı …………………. ile …………..… devletleri arasında meydana gelmiştir. 4.......................................... sonucunda Türkler Anadolu'ya yerleşmeye başlamıştır. 5.……..…………………….. tarihte Sultan unvanını kullanan ilk Türk hükümdarıdır. D- Aşağıdaki kavramları, eşleştiriniz ( ) 1-Divan-ı Lügati't-Türk ( ) 2-Divan-ı Hikmet ( ) 3-Atabet'ül Hakayık ( ) 4-Kutadgu Bilig A-Yusuf Has Hacib B-Kaşgarlı Mahmut C-Hoca Ahmet Yesevi D-Yüknekli Edip Ahmet E-Evliya Çelebi F-Mevlana Celaleddin-i Rumi E- 1.Katvan Savaşı - Oğuz İsyanı - Karahitaylar - Büyük Selçuklu Devleti - Sultan Sencer kelimelerini kullanarak bir metin oluşturunuz. 2. Büyük Selçuklu Devleti'nin Türkiye tarihine yapmış olduğu en önemli katkı nedir? 3. Türk-İslam devletlerinde halkın etnik yapısı bu devletleri hangi yönlerden nasıl etkilemiştir? 4. Türkler, İslamiyetten önceki hangi özelliklerini İslamiyetten sonra da korumuşlardır? 5.Malazgirt Savaşı öncesi Anadolu'nun siyasi ve ekonomik durumunu göz önünde bulundurarak bu savaşın Anadolu'ya etkilerini açıklayınız. 163 6. ÜNİTE 6.ÜNİTE:TÜRKİYE TARİHİ (11-13. YÜZYILLAR) 1. KONU: MALAZGİRT SAVAŞI’NDAN SONRA ANADOLU’DA KURULAN İLK TÜRK DEVLET VE BEYLİKLERİ 2. KONU: TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ 164 hazırlanalım 1. Türklerin Anadolu’ya yaptıkları akınların nedenleri neler olabilir? 2. Bir bölgenin ele geçirilmesini kolaylaştıran etkenler neler olabilir? 3. Türklerin Anadolu’ya sahip olmaları Avrupa’da nasıl karşılanmış olabilir? 4. Bir ülkede ticaretin gelişmesi için hangi politikalar izlenmelidir? 5. Bulunduğunuz yörede, Anadolu’da kurulan ilk Türk devletlerine ait eserlerin olup olmadığını araştırınız. ÇİFT BAŞLI KARTAL-SELÇUKLU ARMASI 165 1.KONU MALAZGİRT SAVAŞI’NDAN SONRA ANADOLU’DA KURULAN İLK TÜRK DEVLET VE BEYLİKLERİ TEMEL KAVRAMLAR FETİH İMAR MEDRESE TÜRKMEN KÜMBET KÜLLİYE SELÇUKLU Geldik kopup iç Asya'dan altın yeleli Atlarla; zaferler nice bin velveleli Geldik, soyumuz Türk, adımız Selçuklu, düşünelim Bir başka bahardır yaşanan biz geleli 1. Yukarıdaki fotoğraflardan hareketle Anadolu’da kurulan Türk devletlerinin Türkiye tarihine katkıları hakkında neler söylenebilir? 2. Yukarıdaki kavramlar hakkında neler söylenebilir? 3. Yandaki şiire göre Selçukluların Türkiye tarihine katkıları ile ilgili neler söylenebilir? Beşir AYVAZOĞLU Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 7 S. 16. yorumlayalım Malazgirt Savaşı’ndan sonra ilk Türk devletlerinin birçoğunun Doğu Anadolu’da kurulmasının nedenleri neler olabilir? K A R A D E N İ Z Edirne Tekirdağ İstanbul Zonguldak Samsun MARMARA DENİZİ E G E D E N İ Z İ Çanakkale SALTUKLULAR DANİŞMENTLİLER Ankara Eskişehir Yozgat Balıkesir Kars MENGÜCEKLİLER Amasya İznik Bursa Rize Trabzon Erzurum Sivas ÇUBUKOĞULLARI ÇAKA BEYLİĞİ Afyon Elazığ İzmir Efes Denizli TANRIVERMİŞ OĞULLARI Malatya Niğde Konya İNALOĞULLARI DİLMAÇOĞULLARI ARTUKLULAR Karaman İNANÇOĞULLARI Antalya Van Adana SÖKMENLİLER Diyarbakır Hakkari Mardin ABBASİLER Urfa EYYUBİLER Alanya Antakya FATİMİLER Rodos KIBRIS A K D E N İ Z 0 100 200 300 400 Km 1.Harita: Anadolu’da Kurulan İlk Türk Devletleri ve Beylikleri Türklerden Önce Anadolu’nun Durumu Türklerin fethinden önce Anadolu, yıllarca devam eden Sasani-Bizans savaşları yüzünden harabeye dönmüştü. 166 Uzun süren bu savaşlar bölgede yaşayan nüfusun azalmasına neden olmuş, can güvenliği nedeniyle göç eden insanlar şehirlerde toplanmıştı. XI. yüzyılda Anadolu'da Rum, Ermeni ve Süryani gibi kavimler yaşamaktaydı. Bizans İmparatorluğu'nun Anadolu'daki otoritesi zamanla zayıfladı, Anadolu'nun doğusunda Ermeni ve Gürcü prenslikleri kuruldu. Kendilerine yurt arayan Oğuzlar için Anadolu'nun bu karışık siyasi durumu yerleşmeye oldukça elverişliydi. Bu elverişli şartları değerlendiren Türkler, Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'nun farklı bölgelerinde devletler kurmaya başladılar. 1. Danişmentliler Danişmentliler,Selçuklu komutanlarından Danişment Ahmet Gazi tarafından Orta Anadolu'da kuruldu (1080). Merkezi Sivas'tır. Danişment Ahmet Gazi, Türkiye Selçukluları ile birlikte Eskişehir yakınlarında Haçlılara karşı mücadele etti. Danişment Ahmet Gazi'den sonra yerine geçen oğlu Emir Gazi Döneminde Fırat'tan Sakarya'ya kadar Orta ve Kuzey Anadolu, Danişmentlilerin egemenliğine girdi. Emir Gazi'nin ölümünden sonra yerine geçen oğlu Muhammed, Ermenilerle, Bizans İmparatorluğu’yla ve Haçlılarla savaştı. Ölümünden sonra oğulları arasında taht Yağıbasan Medresesi kalıntıları, Niksar-Tokat kavgaları başladı. Danişmentliler Kayseri, Sivas, Malatya olmak üzere üç kola ayrıldı. Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan, üç kolu da ele geçirerek 1178'de Danişmentlilere son verdi. Danişmentlilerde kendi adına para bastıran ilk hükümdar Danişment Ahmet Gazi'dir. Danişmentlilere ait paralarda Grekçe yazılar vardır. Tokat ve Niksar'daki Yağıbasan Medresesi dönemin önemli eğitim kurumlarındandır. Danişmentlilerden kalma Kayseri Ulu Cami bir başka önemli eserdir. Dönemin önemli destanı Danişmentname'dir. Danişmentli Ahmet Gazi ve Danişmentli beylerinin Bizans İmparatorluğu'na karşı mücadelelerini, kahramanlıklarını anlatan bu eser, Türkiye Selçukluları Döneminde yazıya geçirilmiştir. yorumlayalım “DANİŞMENTNAME”DEN Peygamberimizin hicretinden üç yüz altmış sene sonra, Battal Gazi’nin torunlarından Melik Ahmed Danişment, halifeden izin alarak birçok beyle birlikte Anadolu’da fetihlere başlar. Uzun zamandan beri harap olan Sivas’ı mamur hâle getirerek buraya yerleşir. Burada mücahitleri ikiye ayırır. Turasan idaresindeki mücahitler, İstanbul üzerine giderler. Fakat Alemdağ önlerinde şehit olurlar. Melik Ahmet Danişment ise Sivas’tan Karadeniz’e uzanan bölgeyi fethetmeyi kararlaştırır. Artuhi isminde bir Hristiyanın Müslüman olmasına vesile olur ve onu yanından ayırmaz. Tokat, Zile, Amasya, Çorum ve Niksar bölgelerini fethederek halkı Müslüman olmaya davet eder. Halkın büyük bir kısmı İslamiyeti seve seve kabul eder. Ancak bir müddet sonra Niksarlılar İslam’ı terk ederek bölgedeki birçok Müslümanı öldürürler. Danişment Gazi, Niksar’ı tekrar alarak Canik’e doğru yola çıkar. Fakat yolda pusuya düşürülerek şehit edilir. Vasiyeti üzerine Niksar Kalesi karşısında bir yere defnedilir. Atilla Özkırımlı, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi ,C 2, s.346. ? cevaplayalım Metne göre Danişmentlilerin Türkiye tarihindeki önemini ifade ediniz. 2. Saltuklular Saltuklular, Büyük Selçuklu Devleti komutanlarından Ebulkâsım Saltuk tarafından Erzurum ve çevresinde kurulan Anadolu'daki ilk Türk devletidir (1072). Danişmentlilerle birlikte Haçlılara karşı başarıyla mücadele eden Saltuk Bey Gürcülerle savaştı. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu Ali Bey, Artuklular'la birlikte Gürcülere karşı yapılan savaşlara katıldı fakat başarılı olamadı. II. Saltuk zamanında (1132-1168) Türkiye Selçuklu Devleti ile iyi ilişkiler kuruldu. 167 II. Saltuk'un ölümünden sonra devlet zayıfladı. Türkiye Selçuklu Sultanı Rükneddin Süleyman Şah'ın, Gürcülere karşı düzenlediği sefere Saltuklu Bey’i Alâeddin'in katılmayı reddetmesi üzerine Rükneddin Süleyman Şah, Erzurum'u ele geçirerek Saltuklu Devleti'ne son verdi (1202). Erzurum, Akdeniz limanlarından Azerbaycan ve Türkistan'a uzanan ticaret yolları üzerinde kurulmuş bir şehirdi. Bu nedenle Saltuklular zamanında ticari açıdan önemli bir merkezdi. Ayrıca bölge, geniş otlaklara sahip olduğundan hayvancılık gelişmişti. Kale Cami, Tepsi Minare, Ulu Cami, Üç Kümbetler, Mama Hatun Türbesi Saltuklulardan günümüze kalan önemli mimari eserlerdir. 3 .Mengücekliler Mergücekliler, Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın komutanlarından Mengücek Gazi tarafından kurulmuştur. Bu devlet Erzincan merkez olmak üzere Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar bölgelerinde hüküm sürmüştür (1080-1228). Mengücek Gazi, Gürcülere ve RumIara karşı yapılan savaşlarında başarılı oldu. Mengücek Gazi'nin ölümünden sonra yerine geçen oğlu İshak, Artuklularla ve Danişmentlilerle yaptığı savaşta yenildi ve Danişmentlilerin himayesine girdi. İshak'ın ölümünden sonra Mengücekliler, Erzincan ve Divriği olmak üzere iki kola ayrıldılar. İshak Bey’in oğullarından Süleyman Divriği'de, Davut ise Erzincan'da hüküm sürdü. Her iki kol da Moğol istilasından önce Türkiye Selçuklu Devleti’ne bağlandı. Mengücekliler zamanında Kemah ve Erzincan, tarım, ticaret, sanayi açısından büyük gelişme göstermiş, iktisadi gelişmenin yanında devrin en önemli kültür merkezlerinden biri olmuştur. Divriği'de darüşşifa ile birlikte külliye olarak yaptırılan Ulu Cami, dönemin en önemli eseridir. Erzincan ve çevresinde meydana gelen depremler eserlerin günümüze ulaşmasını engellemiştir. Mengücekliler, bilimin gelişmesine önem vermişlerdir. Hükümdar Davut Şah’ın Erzincan'daki sarayına davet ettiği dönemin bilim insanı Muvaffakuddin Abdüllâtif, tıp, fizik ve Divriği Ulu Cami felsefe alanlarında eserler vermiştir. 4. Artuklular Anadolu’nun fethi sırasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Artuk Bey’in oğulları tarafından kurulmuştur. Devlete adını veren Artuk Bey, Selçuklu Sultanı Melikşah Devrinde İzmit'e kadar yapılan fetihlerde bulunmuş, ancak Diyarbakır kuşatması sırasında Melikşah'la arası açılmıştır. Artuk Bey bu olaydan sonra Suriye meliki Tutuş'un hizmetine girmiş, Tutuş da ona Kudüs'ü dirlik olarak vermiştir. Artuk Bey’in ölümünden sonra oğulları Sökmen ve İl Gazi, Kudüs'ü Fatımîlere karşı koruyamayınca Diyarbakır yöresine geldiler (1098). Bu bölgede Artuklu Beyliği'ni kurarak üç kol hâlinde yönetimlerini sürdürdüler (1102). Bunlar; Hasankeyf Artukluları (1102-1231), Mardin Artukluları (1108-1409), Harput Artuklularıdır (1112-1234). Batman ırmağı üzerinde bulunan Malabadi Köprüsü, Mardin’de Hatuniye Medresesi, Koçhisar’da Ulu Cami, Muzafferiye, Semanin, Şehidiye ve Hüsamiye Medreseleri bu döneme ait eserlerdir. Artuklular Devrinin en tanınmış bilim insanlarından biri EICezerî’dir. Haberleşme, kontrol, denge kurma ve ayarlama ilmi olan sibernetiğin ilk kurucusudur. Sibernetiğin gelişmesiyle elektronik beyinler ve otomasyon denilen sistemler ortaya çıktı. Cezerî dişli çarklarla çalışan çeşitli makineler yaptı. Bunun Cezerî’nin Tavuskuşlu Saat yanında su saatleri, kendiliğinden kesilip akan fıskiye, mekanik çalışmasını gösteren minyatür olarak çalışan müzik aletleri, tulumbalar ve şifreli kilitler yapmayı başardı. 168 yorumlayalım ARTUKLULARDA TİCARİ HAYAT Artuklular Döneminde halktan çok az bir vergi alındığı için komşu ülkelerden, Artuklu topraklarına göçler olduğu bilinmektedir. İnşa edilen köprüler, kervansaraylar, camiler, medreseler, su kanalları Artukluların iktisadi olarak geliştiğinin birer kanıtıdır. Metal işlemeciliği, dericilik ve el sanatları oldukça gelişmişti. Etrafı bağlarla çevrili olan Mardin’de pamuk ekimi yapıldığı, dokumacılığın geliştiği seyyahların gezi notlarından anlaşılmaktadır. Van Gölü üzerinde gemilerle yapılan nakliyat, Ahlat’ın ticari merkez olmasında önemli rol oynamıştı. İran ve Anadolu’dan gelen tüccarlar, Mardin Kızıltepe’deki pazarlarda Malabadi Köprüsü-Batman mallarını satmaktaydılar. Ülkedeki bu canlılık Moğol istilasına kadar sürmüştü. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 6, s.189,190. ? cevaplayalım Artukluların çok canlı bir ticari hayata sahip olmasının etkileri neler olabilir? 5. Çaka Beyliği ve Diğer Türk Beylikleri Oğuzların Çavuldur koluna bağlı olan Çaka Bey, Bizans İmparatorluğu'na düzenlenen akınlar sırasında esir düştü ve İstanbul'a götürüldü. Çaka Bey bir fırsatını bulup İstanbul'dan kaçtıktan sonra İzmir ve çevresini ele geçirip kendi adıyla anılan beyliği kurdu (1081). İstanbul'da iken denizciliği öğrenen Çaka Bey, kurduğu donanma ile Midilli, Rodos, Sakız ve İstanköy adalarını fethetti. Bizans İmparatorluğu'na karşı büyük zaferler kazandı. Çaka Bey, İstanbul'u ele geçirmek amacıyla Peçenekler ve Türkiye Selçukluları ile ittifak kurdu. Ancak bunu öğrenen Bizans imparatoru, Türkiye Selçukluları Sultanı I. Kılıç Arslan'ı, Çaka Bey’e karşı kışkırttı. Bizans İmparatorluğu'nun bu kışkırtmaları sonunda I. Kılıç Arslan, kayınpederi Çaka Bey’i öldürttü. Bizans İmparatorluğu, Çaka Bey’in ölümünden sonra İzmir ve çevresine hâkim oldu ve bu devlete son verdi (1093). Çaka Bey, ilk Türk donanmasını kuran ve ilk deniz komutanı olan Türk beyidir. Anadolu’da kurulan diğer Türk beylikleri, kurucuları ve kurulduğu bölgeler tabloda gösterilmiştir. ANADOLU'DA KURULAN DİĞER TÜRK BEYLİKLERİ BEYLİĞİN ADI KURUCUSU KURULDUĞU YER İnaloğulları Kutbeddin İl-Arslan'ın komutanlarından Ahlat ve Van Gölü havzasında Sökmen Diyarbakır ve çevresinde Türkmen komutanlarından Sadr Çubukoğulları Melikşah'ın komutanlarından Çubuk Bey Harput ve çevresinde Sökmenliler Dilmaçoğulları Sultan Alp Arslan'ın komutanlarından (Togan Arslanoğulları) Dilmaçoğlu Mehmet Bey'dir İnançoğulları Mehmet Bey Tanrıvermişoğulları Tanrıvermiş adlı bir Türkmen beyi Bitlis ve civarında Ladik'te (Denizli) Efes ve çevresinde ? cevaplayalım Anadolu'da kurulan ilk Türk devletlerinin ve beyliklerinin Anadolu’yu Türkleştirmek için yaptığı çalışmalar neler olabilir? 169 2.KONU TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ(1077-1308) TEMEL KAVRAMLAR HAÇLI SEFERLERİ YASSI ÇİMEN KÖSEDAĞ KERVANSARAY BABAİLİK MEVLEVİLİK “Keykubâd'ın vakıf eserleri zamanın sahifeleri üzerinde ve cihanın her tarafında güneş gibi parlayacaktır.” Kerimüddin Aksarayî (Selçuklular Dönemi Tarihçisi) Osman Turan,Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi, s. 309. düşünelim 1. Yukarıdaki resimlere göre Türkiye Selçuklularının Anadolu’nun Türkleşmesi için yaptığı çalışmalar neler olabilir? 2. Kavramlar sizde hangi çağrışımları oluşturmaktadır? 3. Kerimüddin Aksarayî sözüyle Türkiye Selçukluları’nın hangi yönlerine vurgu yapmış olabilir? 1.Türkiye Selçuklu Devleti'nin Kuruluş Dönemi SÜLEYMAN ŞAH ANLATIYOR Ben Süleyman Şah! Selçuklu hanedanındanım. Büyükbabam Arslan Yabgu, Selçuk Bey’den sonra Oğuzların başına geçmiş ancak Gazneli Mahmut’un bir hilesi sonucu hapsedilmişti. Oğuzlar için çok şey yapan büyükbabamın yerine geçen Mikail amcamın çocukları Tuğrul ve Çağrı beyler buna karşılık onu kurtarmak Türkiye Selçuklularının kuruluşunda Büyük Selçuklu Devle- için pek fazla çaba sarf etmediler. ti'ndeki veraset sisteminin etkisiyle ilgili neler söylenebilir? Hapsedildiği yerde dedem Arslan Yabgu’nun hayatını kaybetmesi üzerine Bizans İmparatorluğu'ndaki taht kavgası ve iç harekete geçen babam Kutalmış, Selçuklu tahtını ele geçirmek amacıyla Rey şehrini karışıklıklardan yararlanan iki kardeş Konya, Afyon, Kütahya kuşatmışsa da başarılı olamayarak ve İznik'i ele geçirerek batı yönünde fetihlere devam etti. hayatını kaybetmişti. Ben ve kardeşlerimin Mansur'un, Süleyman Şah'ı ortadan kaldırarak Anadolu'da hayatı, vezir Nizamülmülk’ün “Öldürülmetek başına devlet kurmak istemesi üzerine Süleyman Şah, leri aileye uğursuzluk getirir.” sözüyle Melikşah 'dan yardım istedi. Melikşah Porsuk Bey bağışlandı. Ancak bizi kendisine rakip komutasında bir orduyu Anadolu'ya gönderdi. Süleyman gören Melikşah, Anadolu’nun fethinde bizi Şah'ın kuvvetleriyle birleşen Porsuk Bey kuvvetleri Mansur'u görevlendirdi. Amacı bizi merkezden yenilgiye uğrattı ve Süleyman Şah, Anadolu'ya tek başına uzaklaştırıp rahat hareket etmek ve aynı hâkim oldu. Melikşah 1077'de Süleyman Şah'a hükümdarlık zamanda Anadolu’nun fethini gerçekleştirerek devlet hizmetinde bizden yararlanunvanı veren bir ferman göderdi. Abbasi halifesi'nin ise maktı. Şayet bu mücadelede şehit olursak Süleyman Şah 'a hükümdarlığını onaylayan menşur bizden kurtulacaktı. Bütün bu yaşananlar göndermesiyle, merkez İznik olmak üzere Türkiye Selçuklu üzerine Anadolu’nun fethinde görev aldım Devleti kuruldu. ve Türkiye Selçuklu Devleti'nin temellerini Süleyman Şah, devleti kurduktan sonra fetihlere batı attım. yönünde devam ederek bir yandan Marmara ve Karadeniz Türkler Ansiklopedisi, C 6, s.529-530’dan sahillerine, diğer taraftan da Ege Denizi kıyılarına özetlenmiştir. Türkiye Selçuklu Devleti, Selçuklu soyundan gelen Kutalmış Bey'in oğlu Süleyman Şah tarafından kuruldu. Kutalmış, Büyük Selçuklu Devleti'nin hükümdarı Alp Arslan ile yaptığı taht mücadelesini kaybetti. Alp Arslan'ın ölümünden sonra Kutalmış'ın oğulları Mansur ve Süleyman Şah Suriye'ye geldiler. Fakat buradaki faaliyetlerinde başarılı olamayınca Anadolu'ya geçtiler. ! ulaştı(1080). Böylece devletin sınırlarını Marmara 170 kıyılarından Çukurova'ya kadar genişletti. Bu gelişmeler neticesinde Bizans İmparatoru Aleksis Komnenos (Aleks Komnen) ile Türkiye Selçukluları, İstanbul Boğazı'nı sınır olarak belirleyen bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmayla devletin batı sınırlarını güvence altına alan Süleyman Şah, yerine komutanlarından Ebu'l Kasım'ı bırakarak güneye yöneldi. Tarsus, Adana, Antalya, Antep ve Antakya'yı fetheden Süleyman Şah'ın bu fetihleri Suriye Selçuklu Meliki Tutuş'la aralarının açılmasına neden oldu. Halep yakınlarında karşılaşan iki ordunun yaptığı mücadeleyi Süleyman Şah kaybetti ve savaş sırasında öldü (1086). Süleyman Şah, Suriye'de Caber Kalesi yanına gömüldü. Lozan Barış Antlaşması'na göre Süleyman Şah'ın mezarının Caber Kalesi-Suriye bulunduğu yer Türk toprağı kabul edildiğinden, buranın koruyuculuğunu da Türk askerleri yapmaktadır. Süleyman Şah, güneye inerken yerine Ebu'l Kasım'ı bırakmıştı. Süleyman Şah ölünce Ebu'l Kasım, devleti idare etmeye başladı. Bu arada Melikşah, Türkiye Selçuklu Devleti'ni baskı altında tutmaya çalışıyordu. Fakat Melikşah'ın 1092'de ölmesi bu isteğin sonuçsuz kalmasına yol açtı. Melikşah'ın ölmesiyle birlikte Süleyman Şah'ın oğulları Kılıç Arslan ve Kulan Arslan Anadolu'ya geldi. Kılıç Arslan Türkiye Selçuklu Devleti'nin başına geçti. <I. Kılıç Arslan Dönemi: Kılıç Arslan hükümdar olunca devlet işlerini düzene koydu. Bizans üzerinde baskı kurdu. İzmir'de devlet kurmuş olan Çaka Bey'in kızıyla evlendi. Bizans, Çaka Bey'in başarılarından rahatsız oluyordu. Kendi devleti açısından Çaka Bey'in kuvvetlenmesini istemeyen Bizans imparatoru, I. Kılıç Arslan Çaka Bey'in arasını açtı. I. Kılıç Arslan Çaka Bey'i ortadan kaldırdı. Böylece Bizans'la bir antlaşma yaparak batı sınırını güvence altına alan I. Kılıç Arslan doğuya yöneldi. Malatya'yı kuşattığı sırada, büyük bir haçlı ordusunun Anadolu'ya doğru ilerlediği haberini aldı. Kuşatmayı kaldırarak İznik'e döndü. I. Kılıç Arslan, I. Haçlı Seferi esnasında başarılı savunma yaptıysa da İznik'i Bizans'a terk etmek zorunda kaldı ve devlet merkezini Konya'ya taşıdı. Haçlılara karşı Bizans imparatoru ile bir antlaşma yaparak doğuya yöneldi. Önce Danişmentlileri yendi. Malatya'yı aldı. Daha sonra Suriye'ye yöneldi. Musul'u ele geçirdi. Bunun üzerine Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar Emir Çavlı SULTAN MESUT komutasında bir orduyu I. Kılıç Arslan üzerine Sultan Mesut, 40 yıla yakın süren saltanat süresinde gönderdi. Yapılan savaşta yenilen I. Kılıç izlediği sabırlı ve dikkatli siyaset yöntemi ile Selçuklu Arslan, atıyla Habur Irmağı'nı geçerken Devleti’ni yok olmaktan kurtardı. Anadolu’ya hâkim olmayı başardı. Sultan Mesut, zekâsı ve enerjisi boğularak öldü (1107). < I.Mesut Dönemi: I.Kılıç Arslan 'ın sayesinde Bizans İmparatorluğu ve Haçlıları mağlup ederek Türkler için Anadolu’yu emniyetli bir vatan hâline ölümünden sonra Selçuklu tahtı bir süre boş getirdi. İlk defa onun zamanında Batı kaynaklarında kaldı. Türkiye Selçuklu Devleti'ndeki taht Anadolu’nun Turkia (Türkiye) adıyla, kaydedilmesi de çok kavgalarından yararlanan Bizanslılar, manalıdır. Bir Hristiyan kroniğinin ifade ettiği üzere Anadolu'ya tekrar sahip olmak için saldırıya adaleti ve iyi idaresi, Bizans egemenliğinde yaşayan geçtiler. Daha sonra I.Kılıç Arslan'ın oğlu Şahin Rumların, onun idaresine geçmesini sağladı. Selçuklu Şah tahta geçti. Fakat kardeşi Mesut, Türkiyesinde ilk imar ve şehirleşme faaliyetleri onunla Danişmentli Emir Gazi'nin yardımıyla Selçuklu başladı. Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam hükümdarlığını ele geçirdi (1116 ). Sultan Mesut, Danişmentlilerle iş birliği Medeniyeti, s. 207-208. yaparak Bizans'a karşı başarılar kazandı. Daha sonra I. Mesut, Danişmentlilerin taht kavgalarından yararlanarak Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Elbistan'ı ele geçirdi. Türkiye Selçuklu Devleti'nin Anadolu'da güçlenmesinden rahatsız olan Bizans imparatoru, Türkleri Anadolu'dan atmak için sefere çıktı. Bizans ordusunun Akşehir'i işgal etmesi üzerine Sultan Mesut, Bizans ordusunun üzerine yürüdü. Konya yakınlarında Bizans ordusunu yendi. Bu arada II. Haçlı ordusunun Anadolu'ya doğru geldiğini haber alan Sultan Mesut, Bizans imparatoru ile bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya göre Antalya ve çevresindeki bazı yerler Bizans'a bırakıldı (1146). Sultan Mesut, II. Haçlı ordusunu Eskişehir yakınlarında yenerek büyük ün kazandı. Daha sonra Danişmentlilerden Sivas'ı ve Malatya'yı aldı. Çukurova'daki bazı şehirleri de ele geçiren Sultan Mesut 1155 yılında Konya'da öldü. 171 2. Haçlı Seferleri Orta Çağın en büyük siyasi ve askerî olaylarından biri Haçlı Seferleridir. XI-XIII. yüzyılları arasında Hristiyan Batı dünyasının Müslümanların elinde bulunan ve Hristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs ve çevresini geri almak için düzenledikleri seferlere Haçlı Seferleri denir. Müslümanlara karşı yapılan bu savaşa katılan Hristiyan askerlerin elbiselerinde haç sembolünü kullanmaları, Haçlı Seferlerinin dinî sebeplerini ön plana çıkarmışsa da bu seferlerin siyasi, sosyal ve ekonomik sebepleri de vardır. yorumlayalım MÜSLÜMANLARIN GÖZÜYLE HAÇLI SEFERLERİ Bağdat, Ağustos1099. Saygıdeğer Kadı Ebu Said el-Herevi, haykırarak Halife el-Mutazhirbillah’ın geniş divanına daldı. Peşinden gelen insanlar, onun ağzından çıkan her sözü gürültülü bir biçimde onaylıyordu. Saray erkânından bazı kişiler kadıyı yatıştırmayı deniyor, ama başaramıyordu. Salona doğru kararlı adımlarla ilerleyen elHerevi, ateşli konuşmasıyla orada bulunan herkesi mevki ve rütbelerine hiç aldırmadan acımasızca eleştiriyordu: " Suriye’deki kardeşlerinize develerin eyerlerinden veya akbabaların kursağından başka eğleşecek bir mekân kalmamışken, bahçe çiçeği gibi bir hayat sürüp talih eseri başınızı soktuğunuz şu emniyetli kuytuda miskin miskin uyuklamaya nasıl cüret edersiniz? Ne çok insan öldü! Kim bilir kaç genç kız utanç içinde o tatlı yüzlerini elleriyle gizlemek zorunda kaldı! Değerli Müslümanlar hakarete alışıyor mu... Sahneyi izleyenlerin hepsi inlemeler ve ağlayıp sızlamalarla sarsılıyor, ama el-Herevi onların hıçkırıklarını duymak istemiyordu. "Kılıçlar savaş ateşini körüklerken insanın kullanabileceği en kötü silah gözyaşı dökmektir." diye haykırıyordu. Suriye Çölü’nde, önüne konan her engeli aşıp üç hafta boyunca Şam-Bağdat yolculuğuna katlanan el-Herevi’nin isteği merhamet dilenmek değildi. Onun amacı İslam’ın en yetkili makamlarını Müslümanlar üzerine çöken felaket hakkında uyarmak ve bir an önce müdahale etmelerini sağlamaktı. “Müslümanlar asla böyle aşağılanmamıştı ve memleketimiz şimdiye dek hiç böyle vahşice yakılıp yıkılmamıştı.”diye söyleniyordu. Yanındakilerin hepsi istila kuvvetlerinin yağmaladığı kentlerden kaçıp gelmiş; bazıları Kudüs’ten sağ çıkabilmiş az sayıda insanlardandı. Onları bir an önce yaşadıkları dramı birinci ağızdan anlatabilsinler, diye getirmişti. ŞÖVALYE PHİLİPPE (FİLİP) IX. yüzyılda Frank imparatoru Şarlman ile Abbasi halifesi Halife Harun Reşit iyi ilişkiler kurdular. Böylece Harun Reşit Hristiyanlara Kudüs'ü ziyaret edebilme hakkını verdi. Hristiyanlar, din adamları başkanlığında kervanlar tertipleyerek Kudüs'e gelmeye başladılar. Ancak bu tür seyahatler güç ve yorucu hal almaya başlayınca bu gezilere ilgi azaldı. Bunun üzerine Katolik din adamları, Hristiyanların hac ziyaretinde bulunabilmeleri için bazı teşviklerde bulundular. Bu ziyareti gerçekleştirenler ağır bir günah veya suçun cezasından kurtulacaktı. Papa II. Urban, Haçlı Seferine asker toplamak amacıyla bir toplantı düzenledi. Papa konuşmasında; ilk önce Türklerin Hristiyan ülkelerini ele geçirip kötü muamelede bulunduklarını, kutsal yerlere hakaret ettiklerini belirtti. Ayrıca hac ziyaretinde hacıların çektikleri sıkıntıları ve Kudüs'ün kutsallığını ifade ederek doğudaki Hristiyanların yardım istediğini belirtti. Bu kutsal mücadelede Tanrı’nın Hristiyanlara rehberlik edeceğini, savaşta hayatını kaybedenlerin günahlarının af olacağını bildirdi. Bu toplantıya suçundan dolayı aforoz edilen Kont Philippe de katıldı ve duyduklarından çok mutlu oldu. Çünkü hem ağır bir cezadan hem de günahlarından kurtulabilecekti. Aynı zamanda sahip olduğu mal ve mülklerin o seferdeyken kilise tarafından korunup savaş dönüşü aynen kendisine teslim edileceğini bilmek onu oldukça rahatlatmıştı. Kim bilir belki de zenginliğini duyup hayran olduğu doğu şehirleri ele geçirilir daha da zenginleşmiş olarak ülkesine geri dönerdi. Şayet talihi yaver gitmez de ölürse günahsız bir Hristiyan olarak cennette en iyi yeri alacak ve tarih onu kahraman bir şövalye olarak ölümsüzleştirecekti. Bağlı olduğu papaza giderek adını yazdırdı. Kudüs seferine katılacağına ant içtikten sonra toplantıda alınan karara uygun olarak kırmızı bezden yaptırdığı haçı mantosuna diktirtti. Geriye sadece 15 Ağustos'a yani Meryem'in göğe uçuş gününe kadar, mahsulünü toplayıp gerekli hazırlığı yaptıktan sonra yurdunu ve ocağını terk etmek kalıyordu. Amin Maalouf, Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, s.13-14’ten özetlenmiştir. Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi,C 1, s.84’ten yararlanılmıştır. ? cevaplayalım 1.Yukarıdaki metinlere göre Hristiyanlar Haçlı Seferleri’ne niçin katılmışlardır? 2.Müslümanların bu seferlere bakış açısıyla ilgili neler söylenebilir? 172 HAÇLI SEFERLERİNİN SEBEPLERİ DİNÎ SİYASİ EKONOMİK - Hristiyanların kutsal yerleri, özellikle Kudüs'ü Müslümanlardan geri almak istemesi - Fransa'da ortaya çıkan Kluni tarikatının Hristiyanları Müslümanlara karşı kışkırtması Hristiyanların, Küdüs'ü Müslümanlardan geri almak istemelerinin nedeni ne olabilir? - Türkler karşısında zor durumda kalan Bizans İmparatorluğu'nun Avrupa'dan yardım istemesi - Avrupalıların Türkleri Anadolu, Suriye, Filistin ve Akdeniz'den uzaklaştırmak Avrupalı devletlerin Bizans'a yardım etmek istemelerinin nedeni ne olabilir? - Avrupalıların doğudan gelen ticaret yollarına hâkim olmak istemeleri - Avrupa'da toprak sahibi olmayan soyluların toprak elde etmek istemeleri - Avrupalıların doğunun zenginliklerine sahip olmak istemeleri Ticaret yollarının Müslümanların elinde bulunması Avrupalıları ekonomik açıdan nasıl etkilemiş olabilir? ? cevaplayalım Haçlı Seferleri'nin çıkışında yukarıda verilen sebeplerden hangisi daha etkili olmuştur? <I. Haçlı Seferi (1096-1099): Avrupa'da farklı ülkelerden gelen kişilerin oluşturduğu ilk haçlı grubu, Piyer L'Hermite (Piyer Lermit) komutasında Batı Avrupa'dan yola çıktı. Geçtiği yerleri yağmalayarak, Bizans üzerinden İznik'e kadar ilerledi ancak bu ilk gelen haçlıların tamamına yakınını Türkiye Selçuklu ordusu yok etti.Bu yenilgiden sonra 600.000 kişilik düzenli bir Haçlı ordusu İstanbul'a geldi (1097). Haçlılar Bizans imparatoru ile bir sözleşme yaptılar. Bu sözleşmeye göre; Haçlılar, Anadolu'da ele geçirdikleri yerleri Bizans İmparatorluğu'na bırakacaklar, buna karşılık Bizans İmparatorluğu da Haçlılara gıda yardımında bulunacak ve Anadolu'da rehberlik yapacaktı. İstanbul'dan Anadolu'ya geçen bu Haçlı ordusu Türkiye Selçuklularının başkenti İznik'i kuşattı. Bu sırada Malatya kuşatmasında olan I. Kılıç Arslan, ordusuyla İznik'e dönerek Haçlılara karşı başarılı mücadele verdiyse de başarılı olamayacağını anlayarak geri çekildi. İznik, Bizans tarafından teslim alındı (1096). I. Kılıç Arslan ise Danişmentlilerle birleşerek Eskişehir Piyer L'Hermite'i haçlı seferinde yakınlarında Haçlılara yeniden saldırdı. Ancak haçlı iken tasvir eden minyatür kuvvetlerinin sayı itibarıyla fazla olması üzerine Türk ordusu yenileceğini anlayınca yeniden geri çekildi (1097).Bundan sonra I. Kılıç Arslan çete savaşları ile Haçlıların geçeceği bölgelerdeki yiyecek ve içecek kaynaklarını yok ederek ,yıpratma taktiği uyguladı. Haçlılar büyük kayıplar vererek Kudüs'e ulaştıklarında sayıları 50.000 kadardı. Fatımîlerden Kudüs'ü alan Haçlılar, burada bir Latin Krallığı kurdular (1099). Eskişehir-Antalya hattına kadar Batı Anadolu topraklarını ele geçiren Haçlılar, Antakya ve Urfa'yı da almışlardı. I. Haçlı Seferi sonunda Haçlılar Kudüs'te kurdukları Latin Krallığı'ndan başka Antakya, Urfa, 173 Sur, Trablusşam ve Yafa şehirlerinde birtakım kontluklar oluşturdular. <II. Haçlı Seferi (1147-1149): Musul Atabeyi İmadeddin Zengi, Urfa Lâtin Kontluğu'na son verince Alman İmparatoru III. Konrad ile Fransa Kralı VII. Lui, ordularıyla II. Haçlı Seferi'ne çıktılar. Anadolu'ya önce ulaşan III. Konrad Konya ovasında Türkiye Selçukluları Sultanı Mesut'la yaptığı savaşta yenildi. İznik'e ordusuyla gelen Fransa Kralı, Alman İmparatoru'nun Selçuklular tarafından bozguna uğratıldığını öğrenince Efes, Denizli, Antalya yolundan Suriye'ye geçmek istedi fakat Selçuklu ordusu Haçlılara büyük kayıplar verdirdi. Antalya'ya ulaşabilen Haçlıların bir kısmı Suriye'ye gittiler. Kalanlar da Türkler karşısında perişan oldular. Bu sefer sonunda Antalya’da terk edilen üç binden fazla Haçlı askeri Türkler tarafından himaye altına alınmış, yaralılar tedavi edilmiştir. Böylece ilk defa kral ve imparatorların da katıldığı bu Haçlı Seferi amacına ulaşamadı. <III. Haçlı Seferi (1189-1192): Selahattin Eyyûbî, Hıttin Savaşı'nda (1187) Kudüs kralını yenilgiye uğrattı ve Kudüs'ü ele geçirdi. Kudüs'ün, Müslümanlar tarafından geri alınması III. Haçlı Seferi'nin düzenlenmesine neden oldu. yorumlayalım ASLAN YÜREKLİ RİCHARD III. HAÇLI SEFERİ'NDE Ben İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard otuz üç yaşımda İngiltere tacını giydim. Cesur, canlı, savaşta gözü pek bir şövalyeyim. İdeallerime ulaşmada ne sınır tanırım ne de kural. 1187 sonlarına doğru Eyyûbi hükümdarı Selahattin'in kutsal şehir Kudüs'ü fethettiği haberi Avrupa'ya ulaşınca büyük yankılara neden oldu. Müslüman ordusunun Suriye'de fetihleri hızlandırıp buradaki Hristiyan savaşçıları zor durumda bırakması III. Haçlı Seferi'nin düzenlenmesini kaçınılmaz hâle getirdi. Avrupa'nın en güçlü kralları Alman İmparator'u Friedrich Barborassa (Frederik Barbaros), Fransa kralı Philippe Auguste (Filip Ogüst) ve ben İngiltere kralı Aslan Yürekli Richard aramızda anlaştık. Alman İmparatoru Friedrich Barborassa yaklaşık 250.000 kişilik ordusuyla İstanbul üzerinden Suriye 'ye geçecek, biz de deniz yolu ile gidip orada buluşacaktık. Ancak, Friedrich Barborassa Anadolu'dan geçerken Türkiye Selçuklu hükümdarı II. Kılıç Arslan'ın yıpratma savaşları neticesinde büyük kayıplar verdi. Selahattin Eyyûbi'yi esirleri Ben ve Fransa Kralı Philippe Auguste deniz karşılarken tasvir eden minyatür yoluyla Nisan 1191'de Akka yakınlarında karaya çıktık. Ayrıca sefer yolu üzerinde bulunan zenginliği ve stratejik önemi tartışılmaz Kıbrıs Adasını almayı da ihmal etmedim. Nihayet Akka'ya geldiğimde bir taraftan şehri geri almak için savaş hazırlığı yaparken bir taraftan da Selahattin ile görüşmeye çalıştım. Ancak başarılı olamadım. 11 Temmuz 1191'de Akka'ya haçlı bayrağını dikmeyi başarınca sahil boyundan güneye doğru hareket ettim. Donanmam da beni takip ediyordu. Amacım Kudüs'ü Müslümanlardan geri almaktı. Ancak ağır şartlara katlanamayan Fransa kralı Philippe Auguste'ün beni bu topraklarda yalnız bırakması işimi zorlaştırmıştı. Bu yüzden Selahattin ile anlaşmak istiyordum. Selahattin ise herkesin elindeki toprağa razı gelmesini, Kudüs'ün Müslümanların elinde kalmasını, buna karşılık Hristiyanların kutsal şehre silah taşımadan gelip hac ziyaretini gerçekleştirmesini istiyordu. Bu şartlar bana uygun değildi. Ancak Ağustos 1192'de ağır bir hastalık geçirdim, ordum ve arkadaşlarım da artık burada kalmak istemiyordu. Bir yıllık diplomatik uğraşıdan sonra Eylül 1192'de beş yıllık bir barış antlaşmasını imzalamayı başardım. Selahattin'in şartlarını kabul ettim. Ancak bu sefer neticesinde izin alınmasına rağmen ne İsa'nın kutsal mezarını ne de Selahattin'i görebildim. Amin Maalouf, Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, s. 194-199’dan uyarlanmıştır. 174 < IV. Haçlı Seferi (1202-1204): Eyyûbîlerin Filistin'deki Yafa'yı ve Suriye'deki bazı şehirleri ele geçirmesi üzerine IV.Haçlı Seferi düzenlendi. İstanbul'a gelen Haçlı ordusunun şehri yağmalaması ve Bizans tahtında değişikliğe gitmesi üzerine halk ayaklandı ve bu ayaklanma neticesinde İmparator ile oğlu öldürüldü. Bu durumdan yararlanan Haçlılar İstanbul'da bir Latin İmparatorluğu kurdular (1204). Bunun üzerine Bizans İmparatorluğu'ndaki hanedan mensupları İstanbul'dan ayrılarak biri İznik'te, diğeri Trabzon'da olmak üzere iki ayrı devlet kurdular. İznik Devleti, 1261 yılında İstanbul'daki Latin egemenliğine son verdi, Bizans İmparatorluğu'nu yeniden canlandırdı. Trabzon İmparatorluğu ise Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u fethettiği tarihe kadar varlığını sürdürdü (1461). IV. Haçlı Seferi'nden sonra dört büyük Haçlı Seferi daha düzenlenmiştir. Bu seferlerden hiçbiri Anadolu üzerinden yapılmamış ve Haçlılar bir başarı elde edememişlerdir. İZNİK İbn-i Batuta İznik’e gelmeden önce Gerle köyünde bir gece kaldıktan sonra, İznik Gölü'ne bağlı, bir insan geçecek genişlikte köprü gibi bir yoldan geçerek şehre ulaşıldğını belirtir. İbn-i Batuta beldenin viran olduğunu bildirmektedir. Şehir, dört surla çevrilmiştir. Her iki sur arasında su ile dolu bir hendek bulunur. Şehre istenildiği zaman kaldırılabilen ahşap köprülerden girilir. Şehrin içinde bahçeler, evler ile arazi ve tarlalar mevcuttur. Herkesin birbirine bitişik meskeni ile tarla ve bostanları vardır. Su yakın kuyulardan sağlanır. İznik’te her çeşit meyve yetişir. Ceviz ve kestane boldur ve fiyatı da uygundur. Orada yetişen üzümün başka yerde benzerini görmedim. Çok tatlı ve iri olup rengi saf ve kabuğu incedir. Her tanede bir çekirdeği bulunur. İbn-i Batuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi, s. 213. yorumlayalım LATİNLER İSTANBUL’DA Latinler, dördüncü kez, kutsal toprak Kudüs’e sefer yapmak üzere Haçlı ordusunda yer almışlardı. Aleksisos Angelos, 1195’te kardeşi İsakios Angelos’u tahtından indirip oğlu ile birlikte zindana atmıştı. Ama genç prens bir yolunu bulup kaçarak Haçlılardan yardım istedi. Bu yardım isteği üzerine seferin Bizans üzerinden yapılmasına karar verildi. Böylece 13 Nisan 1204’te İstanbul zapt edildi. Kent, çok kısa bir süre içinde Latinlerin eline geçti. Şehirde çıkarılan bir yangınla kentin Ayasofya ile kıyı kesimi arasındaki bölümü harabeye döndü... Türkler Ansiklopedisi, s.661’den özetlenmiştir. Haçlıların İstanbul kuşatmasını gösteren minyatür ? cevaplayalım IV. Haçlı Seferi, Hristiyan dünyasını dinî ve siyasi açıdan nasıl etkilemiş olabilir ? DANİŞMENTLİLER EYYÛBİLER MENGÜCEKLİLER SALTUKLULAR MEMLÜKLER HARZEMŞAHLAR İLHANLILAR BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU 300 400 500 600 700 800 900 1000 MİLATTAN SONRA 1100 1200 ? cevaplayalım Tarih şeridine göre Türkiye Selçuklu Devlet’inin çağdaşı olan devletleri belirtiniz. 175 1300 1400 HAÇLI SEFERLERİNİN SONUÇLARI DİNÎ SİYASİ ? Avrupa'da Kiliseye ve din adamlarına duyulan güven sarsıldı. ? Hristiyanlarca kutsal kabul edilen yerler, yine Müslümanların egemenliğinde kaldı. ? Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki ayrılıklar daha da derinleşti. Kilise ve din adamlarına duyulan güvenin azalması Avrupa'da sosyal ve kültürel yaşamı nasıl etkilemiş olabilir? ? Seferler sırasında birçok soylunun ölmesi Avrupa'daki toprakların sahipsiz kalmasına bu da feodalitenin zayıflamasına neden olmuştur. ? Anadolu Selçuklu Devleti bir kısım topraklarını kaybederek,Türklerin batıya doğru ilerleyişleri bir süre için durdu. ? Haçlılarla yapılan mücadeleler, İslam dünyasını Moğol saldırıları karşısında güçsüz bıraktı. ? Haçlılara karşı büyük başarılar elde eden Türklerin İslam dünyasındaki saygınlıkları arttı. Seferler sırasında soyluların ölmesi Avrupa'da siyasi yaşamı nasıl etkilemiş olabilir? Haçlı Seferleri'nden en olumsuz etkilenen devlet hangisidir? EKONOMİK EKONOMİ TEKNİK-KÜLTÜREL BİLİM ? Akdeniz'de ticaret gelişti. Bunun sonucu olarak Marsilya, Venedik ve Cenova limanları önem kazandı. ? Papaların ve kralların seferlere mali destek sağlamak için İtalyan bankerlerine başvurmaları bankacılığı geliştirdi. ? Avrupa'da hayat standartları yükseldi. Ticaretle uğraşan burjuva sınıfını ortaya çıktı. ? Anadolu, Suriye ve Filistin'deki birçok yer Haçlılar tarafından tahrip edildi. ? Avrupalılar pusula, barut ve kâğıt yapımını Müslümanlardan öğrendi. ? Avrupalılar İslam medeniyetini yakından tanıdılar ve faydalandılar. ? Avrupalılar, Türk-İslam şehirlerinde kullanılan köprü, kemer ve kervansaray yapım tekniklerini öğrendiler. ? Avrupalılar dokuma, cam ve deri işleme sanatını öğrendiler. Haçlı Seferleri Avrupa'nın sosyal ve ekonomik dengesini nasıl etkilemiş olabilir? Pusula, barut, kâğıt ve matbaanın kullanılması Avrupa'daki, bilim, teknik ve düşünce hayatının gelişimini nasıl etkilemiş olabilir? ? cevaplayalım Haçlı Seferlerinin dünya tarihine etkilerini tartışarak seferlerin olay mı, olgu mu olduğunu değerlendiriniz. 176 3. Türkiye Selçuklu Devleti'nin Yükselme Dönemi < II. Kılıç Arslan Dönemi: I. Mesut'un ölümü üzerine II. Kılıç Arslan (1155-1192) tahta çıktı. Sultan II. Kılıç Arslan'ın ilk yılları kardeşler arasındaki taht kavgalarıyla geçti. Bu durumdan faydalanmak isteyen Danişmentliler ve Musul Atabeyi Nureddin Mahmut Zengi, II. Kılıç Arslan'a karşı kardeşi Şahin Şah ile ittifak oluşturdu. Bu sırada Türkmen saldırıları yüzünden II. Kılıç Arslan'ın Bizans ile arası açıldı. II. Kılıç Arslan ittifakı bozmak ve batı sınırlarını güvence altına almak için Bizans İmparatorluğu ile bir saldırmazlık antlaşması yaptı (1162). Daha sonra Kardeşi Şahin Şah'ın isyanını bastırdı. Danişmentlilerin üzerine yürüyerek Elbistan ve Kayseri'yi aldı. II. Kılıç Arslan, Musul Atabeyi Nureddin Zengi'nin ölümünden sonra Tokat, Niksar ve Sivas'ı ele geçirdi. Mengücekoğullarını da egemenliği altına alarak Fırat Nehri'nden Sakarya Nehri'ne kadar uzanan toprakları Türkiye Selçukluları Devleti'nin yönetimi altında birleştirdi. ! Türkiye Selçuklu Devleti'nin sınırlarını genişletmesi Bizans'ta nasıl bir tepkiye neden olmuştur? Türklerin Anadolu'yu hızla ele geçirdiğini gören Bizans İmparatoru 1176 yılı Eylül ayında ordusuyla Eğirdir Gölü kenarında Sultandağı bölgesine geldi. Ani baskınlarla Türkler tarafından yıpratılan Bizans ordusu Miryokefalon (Kumdanlı)'da II. Kılıç Arslan tarafından ağır bir yenilgiye uğratıldı. SİVAS Miryokefalon Zaferi (1176) ile Bizans’ın Anadolu üzerindeki hâkimiyeti sona erdi. Bu noktadan itibaren Türkiye’deki ticari faaliyetler Selçukluların kontrolüne geçti. Türkiye Selçukluları Döneminde Karadeniz’in kuzeyi ile Suriye ve Bağdat arasında yoğun bir ticari alışveriş ortaya çıktı. Anadolu’dan geçen bu ticari trafikte kuzeyden gelen kereste, kürk, balmumu zengin İslam ülkelerine gönderilirken, Bağdat ve Halep yoluyla da çeşitli mamül ürünler baharat ve mücevherler aynı yoldan değişik bölgelere sevk ediliyordu. Asya’dan gelen tarihi İpek Yolu da kuzey güney yoluyla Sivas’ta birleşiyordu. Sivas bu uluslararası ticaret ilişkileri içinde önemli bir istasyon merkezi durumunda idi. Alâeddin Keykubad Döneminde Sivas hızla gelişti. Ünlü seyyah Marco Polo (Marko Polo)’ya göre; bölgeye yerleşen göçer Türkmenler dışında her kavim ve dinden tüccarlar ve sanatkârlar şehre yerleşti. Şehirde çok sayıda Ermeni ve Rum gibi değişik milletlerden insanlar da bulunmaktaydı. Bunlar, şehirde yaşayan Müslümanlar gibi ticaret ve zanaatla uğraşırlar; halı, ipekli kumaş dokurlardı. Şehrin sosyal ve ekonomik gelişimi üzerinde esnaf örgütleri ve tasavvuf cemaatler etkiliydiler. İlhan Erdem, Selçuklular Devrinde Sivas, s.75-78’den özetlenmiştir. yorumlayalım MİRYOKEFALON SAVAŞI (1176) Türkiye Selçuklu ordusu, sayı itibarıyla Bizans ordusuna denk olmakla beraber askerî teçhizat açısından aynı denkliğe sahip değildi. II. Kılıç Arslan, ordusunu Bizans ordusunun ilerlediği vadiye hâkim olacak şekilde yüksek tepelere yerleştirdi. Böylelikle Türk kuvvetleri Bizans ordusuna göre daha fazla hareket imkânına kavuşmuş oluyordu. 17 Eylül 1176 'da Bizans ordusunun tamamı geçitten içeri girince, Türk ordusu taarruza başladı. Bu sırada çıkan bir fırtına yüzünden göz gözü görmez hâle geldi. Fırtına dinince manzara korkunç şekliyle ortaya çıktı. Vadi, hayatını kaybeden ya da yaralanan insan ve hayvanlarla doluydu. Günün sonunda Bizans ordusunun büyük bir bölümü yok edildi. Türklerin elinden kurtulan İmparator Manuel de farklı durumda değildi; şaşkın, çaresiz ve perişan vaziyette bir ağacın altında öylece oturmuş kalmıştı. Bir Bizans atlısı, imparatoru Türklerin eline esir düşmekten son anda kurtarmıştı. Dehşet içinde kalan İmparator Manuel, komutanlarını çadırında toplamış ve kaçış planını açıklamıştı. Herkes imparatorun aklını kaçırdığını sandı, özellikle komutanı bu plana şiddetle itiraz etti. Bizans tarihçisi Niketas'ın rivayetine göre, toplantının yapıldığı çadırın önünde bulunan ve konuşulanları duyan bir asker şöyle haykırmıştı: “Sen değil misin bizi Tanrı'nın terk ettiği dar geçide zorla tıkıştıran... Bu felaket vadisinde, bu cehennemi andıran boğazda ne işimiz vardı? Biz basit insanların Türklerle ne alıp vereceği vardı? Şimdi bu adamlar bu dar, ne sakladığı görünmez vahşi toprakta bizi sarmış bulunuyorlar ve bizi tuzağa düşürdüler, şimdi sen bize ihanet edip bizi koyunlar gibi boğazlanmak üzere düşmanlara bırakıyorsun haaa!” İmparator, nöbetçinin bu ağır sözleri üzerine kaçma teşebbüsünden vazgeçmişti. Sabahleyin Türkler, Bizans ordusu üzerine tekrar saldırıya geçti. Bizans ordusu taarruzu püskürtmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Bizans ordusundan son kalanlar da yok edilmek üzereyken Sultan II. Kılıç Arslan taarruzu durdurma emri vererek İmparator Manuel'e elçi gönderdi, tazminat ödemesi, Eskişehir ve Uluborlu'daki kaleleri yıkması karşılığında barış yapılabileceğini belirtti. Sultan düşmanı tamamen yok etmektense istediği şartlarda antlaşma yapılmasının Türkler için daha faydalı olacağını düşünmüştü. Türkler Ansiklopedisi, C 6, s.631-632 'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Miryokefalon Savaşı'nın “yurt tutan savaşı” olarak adlandırılmasının sebebi ne olabilir? 177 II. Kılıç Arslan’ın toprak taksim ettiği oğulları sultan unvanını almadılar. Ancak melik sıfatı ile idarelerinde bulunan memleketlerde tam bir bağımsızlığa sahiptiler. İbn Bibi’nin ifade ettiği üzere meliklerin hükûmet merkezlerinde kendilerine mahsus idare ve teşkilatları vardı. Kendi emirlerinde ordu, saraylarında âlim ve şairler bulunuyor, vergilerini kendi memurları tahsil ediyor, halkın işleri bizzat onların divanında görüşülüyordu. Bu memleketlerin merkez ile münasebetleri sadece meliklerin yılda bir kere Konya’ya gidip babalarını itaat ve tabiiyetlerini arz etmekten ibaret idi. Hatta dış ilişkilerde tamamen müstakil olup, Bizanslılar ile ayrı ayrı savaş ve barış yapıyorlardı. Türkler Ansiklopedisi, C 8, s. 573574’ten özetlenmiştir. BULGARLAR BİZ K A R A D E N İ Z Sinop AN Edirne Samsun Zonguldak M S İ Tekirdağ İstanbul Trabzon İMTRA PA BZ RA ON TO RL U ĞU Miryokefalon zaferiyle, Anadolu'nun “Türk yurdu” olduğu ispatlandı. Bizans İmparatorluğu'nun Anadolu'yu geri alma düşüncesi ortadan kalktı. Türkiye Selçuklu Devleti, bu zaferle Türk ve İslam dünyasında önemli devlet konumuna yükseldi. Avrupa'da büyük endişe yaratan bu zafer, III. Haçlı Seferi'nin yapılmasının önemli nedenlerinden biri oldu. Bizans İmparatorluğu, bu zaferden sonra saldırı durumundan savunma durumuna geçti, Batı Anadolu kıyılarını elinde tutabilmek için büyük çaba gösterdi. Miryokefalon Savaşı'dan sonra II. Kılıç Arslan, Kütahya ve Eskişehir'i fethetti. Bu faaliyetler neticesinde yorulan II. Kılıç Arslan, yaşlandığını ileri sürerek, ülke topraklarını on bir oğlu arasında paylaştırdı. Bir müddet sonra şehzadeler arasında taht kavgaları başladı. Bu karışıklıklar içerisinde II. Kılıç Arslan 1192 yılında öldü. Sultan II. Kılıç Arslan Döneminde devletin tam bağımsızlığı ve Anadolu Türk birliği büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Onun döneminde imar hareketine girişilmiş ve Türkistan'dan gelen binlerce Türkmen Anadolu'ya yerleştirilmiştir. Sultan II. Kılıç Arslan, 37 yıllık yönetimi sırasında başarısı ve adaletiyle sadece Türklerin değil yönetimi altında yaşayan Hristiyanların da güvenini kazanmıştı. Rize Kars PA Amasya İznik Ankara Bursa Eskişehir Çanakkale Erzurum Yozgat Balıkesir Sivas O R TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ LU Malatya ĞU Diyarbakır İzmir Afyonkarahisar Efes Niğde Konya Denizli Mardin Adana Urfa Karaman R A E G E D E N İ Z İ T Hakkari Antakya Antalya Alanya KIBRIS A K D E N İ Z S 0 Van 100 200 300 U R İ 400 Km Y E 1180'de Bizans İmp. Doğu Sınırı 1070'de Bizans İmp. Doğu Sınırı 11.yüzyılda ele geçirilen yerler 12.yüzyılda ele geçirilen yerler 13.yüzyılın ilk yarısında ele geçirilen yerler Bizans İmparatorluğu Trabzon İmparatorluğu 2.Harita:Türkiye Selçuklu Devleti < I. Gıyaseddin Keyhüsrev Dönemi: II. Kılıç Arslan'ın ölümü üzerine I. Gıyaseddin Keyhüsrev hükümdar oldu. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, kardeşi II.Rükneddin Süleyman Şah'la yaptığı mücadelede başarılı olamadı ve tahtı bırakmak zorunda kaldı (1196). II.Rükneddin Süleyman Şah, Türk birliğini yeniden kurmaya çalıştı. Ermenilerle savaştı, Erzurum'u alarak Saltuklulara son verdi (1202). II. Rükneddin Süleyman Şah 1204 yılında öldü. Rükneddin'in ölümü üzerine I. Gıyaseddin Keyhüsrev yeniden tahta çıktı (1205). I. Gıyaseddin Keyhüsrev fetih politikasını ekonomik ve ticari hedeflerine göre belirledi. Önce İznik 178 imparatorluğu ile antlaşma yaparak batı sınırlarını güvence altına aldı. Daha sonra Karadeniz ticaretini tehdit eden Trabzon İmparatorluğu üzerine sefer düzenledi. Samsun ve çevresini ele geçirip Karadeniz ticaretini güvenlik altına aldı. Bundan sonra Akdeniz'de önemli bir liman şehri olan Antalya'yı alarak (1207) ticaret limanı hâline getirdi. Venediklilerle ilk defa ticaret antlaşması yaptı. Bir donanma kurarak denizcilik alanında faaliyet gösterdi. Vergisini ödemeyen İznik imparatoruna savaş açan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Alaşehir yakınlarında yapılan savaşta şehit oldu (1211). ANTALYA Antalya yüzölçümünün genişliği ve planlı şehirleşmesi itibarıyla bölgenin en önde gelen şehirlerindendir. Hristiyan tüccarları 'Mina' adı ile bilinen mahallede oturmaktadır. Şehrin eski sakinleri olan Rumlar, diğerlerinden ayrı olarak başka bir mahallede otururlar. Bunların mahallesi de bir sur ile çevrilmiştir. Aynı şekilde Yahudilerin de sur içinde ayrı bir mahallesi bulunur. Şehrin hâkimi olan devlet ricali de şehrin öteki mahallelerinden ayrı olarak etrafı surlarla çevrilmiş bir kalede oturmaktadırlar. Müslümanlar ise asıl şehirde ikamet ederler. İbn-i Batuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi, s. 203. I.Gıyaseddin Keyhüsrev'in heykeli-Antalya ALANYA Alâeddin Keykubad'ın kurduğu şehirler arasında kendi adını taşıyan tek şehir Alaiye'dir (Alanya). Antalya ve Alanya Selçuklu hükümdarlarının kış mevsimini geçirdikleri yerlerdir. Alanya, deniz kıyısında büyük bir şehirdir. Alanya, kurulurken Konya şehri örnek alınmıştır. Dönemin tarih kitaplarında Alanya'da burçlar, saraylar, köşkler yaptırıldığı, bu şehrin kurulması için büyük para harcandığı belirtilmektedir. Ahalisi Türkmen'dir. Mısır, İskenderiye ve Şam tüccarları alışveriş yapmak üzere buraya gelirler. Burada bol miktarda kereste imal edilmekte olup İskenderiye, Dimyat ve diğer Mısır şehirlerine ihraç olunur. İbn-i Batuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi, s.233. <I.İzzettin Keykavus Dönemi:I.Gıyaseddin Keyhüsrev'in ölümünden sonra devletin başına I.İzzeddin Keykavus geçti. Kardeşlerinin isyanını bastırdı. 1214 yılında Sinop'u fethetti, Trabzon İmparatoru'nu ve Çukurova'daki Ermenileri vergiye bağladı. Artuklu ve Erbil hükümdarlarını hâkimiyetine aldı. Eyyûbiler üzerine çıktığı sefer esnasında Malatya'da öldü ( 1220). <I. Alâeddin Keykubad Dönemi: I.İzzeddin Keykavus'un ardından, devletin başına I. Alâeddin Keykubad geçti (1220-1237). Bu sırada Moğollar, büyük istila hareketlerine başlamışlardı. I. Alâeddin Keykubad Moğollara karşı bazı tedbirler aldı. Sivas, Konya, Kayseri gibi önemli şehirlerin sur ve kalelerini yeniden inşa ettirdi. Eyyûbilerle dostluk kurdu. Moğollarla iyi geçinmeyi tercih etti. Alınan bu tedbirlerden sonra I. Alâeddin Keykubad, fetihlere başladı. Kalonoros (Alaiye-Alanya) Kalesi'ni fethetti (1223). Gönderilen kuvvetler Kırım'daki Suğdak'ı ele geçirdi. Kıpçak beyleri ve Rus Knezleri itaat altına alındı. I. Alâeddin Keykubad doğuda ilk önce Erzincan'ı alarak Mengüceklilere (1228) ardından Harput'u alarak Artukluların Harput koluna son verdi. Trabzon kuşatıldı fakat alınamadı. yorumlayalım YASSI ÇİMEN SAVAŞI (1230) Nesevi'ye göre Harzemşah-Selçuklu ilişkileri 1225 yılında Celaleddin Harzemşah'ın Türkiye Selçuklu Devleti Sultanı I.Alâeddin Keykubad'a bir mektup ve elçi göndermesiyle başlamıştır. Amaç, iki Türk devleti arasında dostluk ve birlik kurmaktı. Dostane bir şekilde başlayan bu ilişki, gün geçtikçe pekişmiş ve Eyyûbilere karşı ittifak yapacak bir hâle gelmişti. Daha sonra 179 Celaleddin Harzemşah'ın istikrarsız siyaseti, Moğolları hiçe sayarak Ahlat'ı muhasara etmesi, ayrıca I.Alâeddin Keykubad'a karşı sadakatsizlik gösteren Erzurum Melik'i Cihanşah ile ittifak yapması iki tarafın aralarının bozulmasına neden oldu. Bunun üzerine Türkiye Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad, Celaleddin Harzemşah'a karşı Eyyûbilerden Melik Eşref ile anlaştı ve 10 Ağustos 1230 tarihinde iki taraf Yassı Çimen mevkiinde birbiriyle karşılaştı. I.Alâeddin Keykubad ve Melik Eşref, Celaleddin Harzemşah ile Erzurum Meliki Cihan Şah'a karşı büyük bir zafer kazandı. Bu savaşın Türkiye Selçuklu tarihi açısından tek kazancı, Erzurum'un alınması olmuştur. HARZEMŞAHLAR (1097–1231) Büyük Selçuklu Devleti’nin valisi İl-Arslan tarafından Harzem bölgesinde merkezi Ürgenç (Gürgenç) olmak üzere kuruldu. Maveraünnehir, İran ve Azerbaycan olmak üzere topraklarını genişletti.1218 yılında Otrar şehrinde Moğol tüccarların casus oldukları gerekçesiyle idam edilmesi üzerine saldırıya geçen Moğollarla (Cengiz Han) yaptığı mücadeleyi kaybetti(1220). Topraklarının bir kısmı Moğollar tarafından işgal edilen Harzemşahlar, Azerbaycan’a çekildi. Türkiye Selçukluları ile komşu oldular. Harzemşahlar, Moğollara karşı oluşturulan Türkiye Selçuklu-Eyyûbi ittifakının içerisinde yer aldı. Buna rağmen 124Ahlat hâkimiyeti yüzünden Türkiye Selçukluları ile yapmış olduğu Yassı Çimen Savaşı’nı kaybederek 1231’de yıkıldı. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 8, s. 294,295'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım Coğrafi konumunu açısından, Harzemşahlar Devleti'nin yıkılması Türkiye tarihini nasıl etkilemiş olabilir? Moğollar, 1231 yılında Doğu Anadolu'ya girerek Sivas'a kadar ilerlediler. Bu gelişme üzerine Alâeddin Keykubad, Moğol Hanı Ögeday'a elçi göndererek barış yaptı. Diğer taraftan da Moğol kuvvetlerini ülke sınırlarında durdurmak için yeni tedbirler almaya başladı. Ahlat, Van, Bitlis ve Adilcevaz çevrelerini topraklarına kattı, harap durumdaki kaleleri onardı. Bu arada, Doğu Anadolu'da bulunan Harzemli askerlerin beyleriyle görüşmeler yaparak onların Selçuklu hizmetine girmelerini sağladı. Selçukluların doğuda kazanmış olduğu başarılar Eyyûbileri harekete geçirdi. Harput Artukluları da Eyyûbilerle birleşti. Bu ittifaka karşı yapılan savaşı kazanan Selçuklular, Harput'u ele geçirdiler (1234). Sultan Alâeddin Keykubad, Diyarbakır'ı ele geçirip Eyyûbi sorununu kökünden hâlletmek için Kayseri'de hazırlıklar yapmaya başladı. Eyyûbiler ile Türkiye Selçukluları arasındaki mücadelenin Moğollara yarayacağını düşünen Abbasi halifesi iki hükümdar arasında arabuluculuk yaptı. Ancak Alâeddin Keykubad'ın Ramazan Bayramı dolayısıyla elçilere verdiği ziyafet sırasında zehirlenerek öldürülmesi, bu barış girişiminin gerçekleşmesini engelledi (1237). Sultan Alâeddin Keykubad Dönemi, Türkiye Selçukluları Devleti'nin en güçlü olduğu dönemdir. Alâeddin Keykubad, siyasi dehası ile Moğol tehlikesini kendi döneminde durdurmayı başardı. Bilimsel çalışmaları destekledi, sanatçılara hürmet gösterdi. Adalete çok önem verdi. Ticaretin gelişmesini sağladı. yorumlayalım ŞİİR Rum ülkesine (Anadolu) varınca çok mamur bir ülke gördüler. Orda ne dert, ne zulüm, ne savaş, ne karışıklık, Ne öldürmek, ne götürmek, ne yıkmak, ne de zorbalık vardı. Dünyanın her yanından gelip oraya sığınmış kimseler aradıklarını bulmuş, Padişahın engin adaleti sayesinde huzur içindeydi. O zaman padişaha övgü yağdırarak; ‘Böyle bir padişahın saltanatı ebedi olsun. Sınırdan iki aylık yol mesafesinde bile halka bir zarar gelmez. Hükümdar her yerde böyle olmalıdır. Kimse onun ülkesindeki adaleti başka yerde görmedi.’ dediler. İbn Bibi, Selçukname, C 1, s. 380. ? cevaplayalım Yukarıda Alâeddin Keykubad Dönemini anlatan şiire göre bu dönem hakkında neler söylenebilir? 180 KÜLTÜR VE MEDENİYET <Devlet yönetimi: Tarihte kurulan Türk devletleri kendisinden önce kurulmuş Türk devletlerini örnek aldığı gibi Türkiye Selçuklu Devleti de birçok alanda Büyük Selçuklu Devleti'ni örnek almıştır. Devlet yönetiminde de iki devlet arasında benzer özellikler görülmektedir. Ülke topraklarının hükümdar ailesinin ortak malı kabul edildiği veraset anlayışı, hükümdarın görev ve yetkileri, hükümdarlık alametleri, merkez, toprak ve eyalet yönetimi anlayışı her iki devlette de temelde aynı şekildedir. Ancak Türkiye Selçuklu Devleti'nde merkezi otorite daha güçlüydü. Türkiye Selçuklu sultanları Büyük Selçuklu hükümdarlarından farklı olarak Farsça unvanlar (keyhüsrev, keykavus, keykubat gibi) kullanmışlardır. Türkiye Selçuklu sultanları da hutbelerde halifenin adını kendi adlarından önce okuturlardı. Sultanın görevi ülkeyi en güzel şekilde idare etmekti. Sultanların çocukları melik unvanıyla eyaletleri yönetirlerdi. Meliklere yardımcı olarak atabey denilen devlet adamları görevlendirilirdi. Türkiye Selçuklu Devleti'nde devlet işleri Büyük Selçuklu Devleti'nde olduğu gibi Büyük Divanda (Divan-ı Saltanat) görüşülürdü. Ayrıca bu divana bağlı olarak şu divanlar oluşturulmuştur: Divan-ı İstifa ( Malî işlerle ilgilenir.), Divan-ı Arz ( Ordunun maaş, giyecek, yiyecek, techizat işleriyle ilgilenir.), Divan-ı İşraf ( Askerî ve hukuki işler dışında devletin tüm işlerini teftiş eder.), Divan-ı İnşa (İç ve dış yazışmalarla ilgilenir.), Niyabet-i Saltanat (Hükümdar başkentte olmadığı zamanlarda devlet işleri ile ilgilenir), Pervaneci Divanı ( Ülke topraklarının kayıt defterlerini tutar, has ve ıktalara ait kararları düzenler.). Türk-İslam devletlerinde daha önce oluşturulmuş olan memuriyetler aynı şekilde devam ettirildi. Bizans İmparatorluğu ve Ermeni sınırlarındaki "uc" denilen bölgeleri ise beyler yönetirdi. Uc beyleri sınırları korur, sultan sefere çıktığında onun yanında yer alırdı. Selçuklular bakır, gümüş ve altın paralar bastırmışlardı. Paraların üzerine genellikle sultanların resimleri bulunurdu. İlk madenî parayı I. Mesut, ilk altın parayı ise II. Kılıç Arslan bastırmıştı. <Ordu teşkilatı: Türkiye Selçuklularındaki askerî teşkilat, Büyük Selçuklu Devleti ordusunun devamı durumundaydı. Fakat Türkiye Selçuklu Devleti deniz ticareti ve donanmaya verdiği önemle Büyük Selçuklu Devleti'nden ayrılmaktaydı. Türkiye Selçuklu Devleti'nin ordusu Büyük Selçuklu Devleti'nde olduğu gibi beş ana gruptan oluşurdu: Hassa askerleri (Hükümdarın şahsına bağlı askerlerdi.), Sipahi askerleri (Ikta sahiplerinin yetiştirdiği askerlerdi.), Türkmenler (uc bölgelerinde yaşayan ve Gürz çeşitleri her an savaşa hazır olan askerlerdi.), ücretli askerler, bağlı devletlerin ve beyliklerin askerleri. Türkiye Selçukluları ordusunun silahları; ok, yay, kılıç, kargı, topuz, zırh, gülle, mancınık ve kalkandı. Savaş zamanında ordu merkez, sağ ve sol olmak üzere üç kola ayrılırdı. Ayrıca ordunun önünde öncü kuvvetler bulunurdu. Türkiye Selçukluları, hem ticareti geliştirmek hem de denizlerde hâkimiyeti sağlamak için Sinop ve Alâiye (Alanya) gibi liman şehirlerinde tersaneler kurdu. Türkiye'de denizciliğin başlamasına öncü oldu. Türkiye Selçuklularında donanma komutanlarına Reisü'l bahr veya Melikü's sevahil adı verilirdi. <Sosyal hayat: Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'nun fethiyle başlayan Türkmen göçleri kısa sürede Anadolu'yu Türk yurdu hâline getirdi. Türkler, Anadolu'ya geldiğinde önce kırsal kesime yerleşerek tarım ve hayvancılıkla uğraştılar. Daha sonra şehirlere yerleşmeye başladılar. Cami, medrese, hastane, yol, köprü ve saraylar yaparak şehirleri bayındır hâle getirdiler. Anadolu'daki birçok şehir, kasaba, köy, nehir ve gölün adlarını Türkçe olarak değiştirdiler. Türkiye Selçuklularında halk, Büyük Selçuklularda olduğu gibi yaşam şekillerine göre konargöçer, köylüler, şehirliler olmak üzere üç gruba ayrılıyordu. 181 TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL YAPI Köylüler Devlete ait topraklarda köylüler toprağın işleticisi durumundaydılar. Köylülerin başında "Köy Kethüdası" vardı. İkta sahibi sipahiler ise köylünün güvenliğini sağlarlardı. Konargöçerler Türkmenler, genellikle uc bölgelere yerleşerek geçimlerini hayvancılıkla sağlarlardı. Boy beyinin liderliğinde teşkilatlanan konargöçer Türkmenlerin büyük bir kısmı zamanla yerleşik hayata geçtiler. Şehirliler Devlet memurları, tüccarlar, bilim adamları, esnaf ve zanaatkârlar şehir halkını oluştururlardı. Devlet memurları, devlete hizmet ederler ve hizmetleri karşılığında maaş alırlardı. Bu sınıf içinde yöneticiler ve askerler bulunurdu. Bağ, bahçe ve emlak sahibiydiler. Tüccarlar, ticaretle uğraşırlardı. Müderrisler, kadılar, medrese öğrencileri ilmiye grubunda yer alırlardı. Esnaflar, ahilik kurumuna bağlıydılar. yorumlayalım SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE KONYA Yeni bir vatanda, yeni bir milletin, çetin şartlarda Selçuklu Devleti'ni kurduğu bu asırlarda Konya ne hâlde idi? Başkent sıfatıyla nasıl yaşıyor ve ne düşünüyordu? Bunu bilmiyoruz. Başlangıçta mutlak hükümdarlık sisteminin, feodalitenin, vezir aristokrasisinin nüfuzu ve Moğol müdahalesi şehre kendi sesini duyurma fırsatını pek vermiyordu. Aslen Türk olan büyük halk kitlesinin yanında, Hristiyan Rum ve Ermeni gibi yerli kavimlerle, Gürcü, Suriyeli, Mısırlı, Iraklı, Latin tüccarların, Harezmlilerin, Bizans'tan gelen askerlerin, Haçlı döküntülerinin bazı Anadolu şehirleri gibi Konya'da da büyük bir sayıya ulaştığını söyleyebiliriz. Bu değişiklik şüphesiz örfe, âdete ve kıyafete de yansıyordu. İmparatorluğa yayılmış olan birçok tarikat Konya'da da geniş bir yayılma alanı bulmuştu. Bunun hayata yansıması da değişik bir manzaraya neden oluyordu. Saç, sakal ve bıyık uzatılması veya büsbütün kesilmesinin insan çehresi üzerinde meydana getirdiği değişiklik, kişinin hangi mesleğe veya tarikata mensup olduğunun bir göstergesiydi. Elbise veya başa giyilen şeyler kişilere göre değişiklik gösterirdi. Müslüman olmayanlar da kavimlerine özgü kıyafetler giyerlerdi. Böylece eski Konya'nın çarşı ve pazarını, dar sokaklarını, çok renkli ve değişik bir kalabalık dolduruyordu. Ahi kıyafeti Alâeddin Keykubad zamanından itibaren yüksek tabaka dışındakilerin yaygın olarak giydiği bir kıyafetti. Bir bakıma hayat, ufak tefek tepkilere rağmen hiç olmazsa münakaşa kabul edecek derecede müsamahalı idi. Selçuklular Döneminden kalma Alaeddin Cami-Konya 182 Saray, İstanbul'la, Latinlerle, İznik hanedanı ile devamlı irtibat hâlindeydi. Saray ve yüksek tabaka, Türkmen aşiretlerle bağları koparacak derecede İran kültürünü benimsemişti. Moğol istilasından önce, Mısır, Suriye ve batı ülkelerine kaçamayan veya kültür ve çevre yüzünden bunu istemeyen bütün seçkin Asyalılar XIII. asırda Anadolu'da toplanmıştı. Bütün belgeler bu şehrin Moğol istilasına ve hatta XIII. asrın sonuna kadar büyük bir refah içinde olduğunu gösteriyor. Bu servet yalnız ticaretten gelmiyor, büyük bir zanaat mensubu da onu besliyordu. Eski Konya çarşısı bu devirde bütün Anadolu çarşıları gibi Ahilerin egemenliğinde idi. Abbasî Halifesi Nasır'ın nüfuzunu kuvvetlendirmek için önceden beri tasavvuftan kuvvet alan Ahiliği Selçuklu sarayına yerleştirmeye çalıştığını biliyoruz. Halife, Alâeddin Keykubad hükümdar olunca, ona fütüvvet şalvarı ve kuşağı göndermişti. Çarşı ve zanaat atölyeleri de saray gibi Ahi idi. II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in ölümünden sonraki karışık devirde hemen her büyük meselede Konya Ahilerinin yardımı istenirdi. 1291'de Moğol ordusu Konya'yı muhasara ettiği zaman şehrin hâkiminin Ahmed Şah Kazzaz adında bir ahi olduğunu biliyoruz. Konya'da farklı toplulukların ve kültürlerin etkisiyle halk içinde birlik ve beraberlik duyguları gelişmemişti. Belki de bu nedenle Selçuk hükümdarları bazı önemli iç meselelerini Kayseri veya Sivas'ta hâlletmeyi tercih ediyorlardı. Alâeddin Keykubad gibi tuttuğunu koparan bir hükümdar bile, tahta çıktıktan sonra yardım ettikleri için nüfuzlarını suiistimal eden eski emirleri Kayseri'de baskı altında tutmayı tercih etmişti.Yaşanan olayların etkisi ile tüm şehir halkı arasında zamanla birlik ve beraberlik duyguları gelişmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, s. 82-86'dan özetlenmiştir. ? cevaplayalım "Selçuklular Döneminde Konya" metnine göre toplumun özellikleri ile ilgili neler söylenebilir? < Türk-Ermeni ilişkileri: Türkler Anadolu'ya geldiklerinde Süryani, Rum ve Ermeni halklarıyla karşılaştılar. Türkler yönetimi altındaki bu topluluklara hoşgörülü “Bir hükümdar olan sizlere (Selçuklulara) davrandılar. Selçuklu egemenliğinde Ermeniler, Kayseri, gönül rızasıyla itaat ediyoruz. Çünkü siz bizim Malatya, Sivas ve Niksar'da Ermeni Piskoposların gelişip yükselmemizi hiçbir vakit kıskanönderliğinde kilise toplantıları düzenlemişler, zaman madınız ve memleketimizi tahrip etmediniz” zaman sultanlardan da yardım görmüşlerdir. Ermeniler Kilikya Ermeni Kralı II.Toros Selçuklu Devleti idaresinde de görevler almışlardır. Türkler Ansiklopedisi, C 6,s. 638. Mesela, Sinop donanmasının başına Hayton adında bir Ermeni getirilmiştir. Selçuklu Döneminde Anadolu'daki nüfusları kesin olarak bilinmeyen Ermeniler, kasaba ve köylerde ticaret, ve çeşitli sanat dallarıyla uğraştılar. Selçuklu idaresindeki Ermeniler, Bizans baskısından kurtuldular, dinî hayatlarını özgürce yaşadılar, siyasi ve iktisadi açıdan önemli gelişmeler gösterdiler. <Ahilik: Anadolu'da XIII. yüzyılda Ahi Evran tarafından başta Kayseri, Konya ve Kırşehir'de esnaf birlikleri olarak yapılandırılmış sosyo ekonomik bir teşkilatlanmadır. Ahilik, ahlaki, ekonomik, sosyal, siyasi ve askerî sahalarda önemli bir işleve sahiptir. yorumlayalım İBNİ BATUTA’YA GÖRE AHİLER "Ahi" unvanı Anadolu’da evlenmemiş, sanat ve meslek sahibi gençlerden seçilmiş, kendisine reislik payesi verilmiş önder kişilere verilmektedir. Ahi topluluğuna, “delikanlı, yiğit, eli açık, gözü pek, iyi huylu kişiler” anlamında Fütüvvet ve "Ahiyyetül-Fityan" unvanı verilmektedir. Ahilerin toplandıkları ve toplumsal hizmet verdikleri yerlere "Zaviye" adı verilmektedir. İbn-i Batuta Antalya’da gittiği zaviyeyi şöyle tanımlıyor: “Nefis Anadolu halısı döşenmiş ve Irak camından birçok avize ile süslenmişti. Misafir odasında beş tane, üç ayaklı bakırdan yapılmış kandil ve yanında da bakırdan yedek yağdanlıklar vardı. Buraya, fitili kesmek için bir de makas konmuştu. Bu kandiller erimiş iç yağı doldurularak yakılmıştı. Misafirlere mahsus bir tahtadan oturak vardır.“ 183 Ahiliğe kabul töreni Ahi zaviyelerinde iki sınıf insan bulunmaktadır. Bunlardan bir grubu, misafir olarak gelip burada bulunan gelip geçici kişiler, diğer grubu ise bu zaviyelerin mensuplarıdırlar. Her iki sınıfın da birlikte geçirdikleri günlük hayatları hakkında İbn-i Batuta şunlardan bahseder: Zaviyenin daimi mensupları olan Ahiler, gündüz geçimlerini sağlama yolunda çalışırlar, ikindiden sonra elde ettiklerini reislerine verirler. Bununla meyve, yiyecek ve zaviyede ihtiyaç olan şeyleri satın alırlar. O gün beldeye bir yabancı gelirse zaviyelerine konuk ederler. Alınan şeylerle ona ziyafet çekerler. O kimse ayrılıncaya kadar onların misafiri olur. Hiç kimse gelmezse, yine yemek için toplanıp yemek yerler, şarkı söylerler . Sabahleyin de yine aynı şeyleri tekrarlarlar. Ahi töreni Zaviyenin daimi mensuplarını bekâr, meslek sahibi gençler teşkil eder. Bu gençler, zaviyede kalmakta ve zaviyenin işleri için bunlardan yararlanılmaktadır. Zaviyelerde namaz kılındığı gibi yemeklerden sonra Kur'an okunur ve hep birlikte semah ve raksa kalkılırdı. Eğer zaviyenin reisi olan Ahi, ulemadan birisi ise bu zaviyelerdeki diğer Ahiler öğrenci olarak da hem öğrenimlerini devam ettirir hem de zaviyenin hizmetlerini görürlerdi. İbn-i Batuta eserinde Ahiler hakkında genel bir tanımlama yaparken “Yabancılara yardım etmek, onları konuklayıp yedirip içirmek, bütün ihtiyaçlarını görmek hususunda bir benzeri yoktur.” demektedir. İbn-i Batuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi, s. 208. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre Ahilerin özellikleri nelerdir? Ahiliğin temel amacı, zenginle fakir üretici ile tüketici, emek ile sermaye, halk ile devlet arasında iyi ve sağlam ilişkiler kurarak “sosyal adaleti” gerçekleştirmektir. İyi bir teşkilatlanma ve eğitimle bu amaca ulaşan Ahilikte yamak, çırak, kalfa ve usta arasında değişmez bir hiyerarşi vardır. Belirli aşamalardan sonra kişiler bir üst basamağa çıkabilirler. En üst basamakta herkesin saygısını kazanmış olan bir Ahi baba vardır. Ahilik, yarı göçebe Türkmenleri yerleşik Ahiler; hayata geçirmekte de önemli rol oynamıştır. 1. Üretimi, ihtiyaca göre ayarlamışlardır. Ahi teşkilatına üye esnaf ve sanatkârlar, bu teşkilata 2. Kolayca iş değiştiremezler. ait genel sermayeyi oluşturmak üzere kazançlarının bir 3. Kalitesiz ve bozuk mal üretemezler. bölümünü “Orta Sandık” adı verilen yerde toplarlar. Orta 4. Piyasadaki malların fiyatlarını ayarlarlar. Sandıkta toplanan bu sermaye ile herkesin ihtiyacı olan alet ve hammadde alınır, tezgâhlar kurularak yeni teşebbüsler teşvik edilir, ihtiyacı olanlara yardım edilir. Ahiler kazançlarının bir kısmını fakirlere ve işsizlere yardım olarak verirler.Ahilikte esnaf için gerekli hammadde ve mamul maddelerin alınıp satılması, yasalar ile kontrol edilir. İlme, sanata ve ahlaka son derece önem verilen Ahilikte, kadının da sosyal ve ekonomik hayatta önemli bir yeri vardı. yorumlayalım “EŞİNE, İŞİNE, AŞINA DİKKAT ET” Selçuklular zamanında Kayseri'de kurulan Ahi teşkilatının yanında Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı liderliğinde Türkmen hanımları da kendi aralarında örgütlenerek bir kadın teşkilatı kurdular. Bu teşkilata Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) adını verdiler. Bacıyan-ı Rum teşkilatına mensup olanlar daha çok çadırcılık, keçecilik, nakışçılık, örgücülük, kilim ve halı dokumacılığı, ipek ve pamuk ipliği üretimini gerçekleştirdiler. Bacıyan-ı Rum teşkilatındaki Anadolu kadınları, gerektiğinde düşmana karşı vatan savunmasında eşlerinin yanında mücadele ederlerdi. Bu teşkilat, kadınlar arasında yardımseverliğin, konukseverliğin, doğruluğun benimsenmesine katkı sağladığı gibi Türk dilinin, Türk kültürünün ve İslam anlayışının kadınlar arasında yayılmasını hızlandırdı. Ayrıca yetim ve kimsesiz genç kızları himayesine alır, onların eğitimlerinden, ev-bark sahibi olmalarından sorumlu olurdu. Bunun dışında kimsesiz ihtiyar kadınların bakımını üstlenir ve maddi sıkıntı içinde olanlara da yardım ederdi. Anadolu kadınları, o günkü adıyla Bacıyan-ı Rum teşkilatı hanımlara, "Eşine, işine ve aşına dikkat et!" prensiplerini benimsetirlerdi. Türkler Ansiklopedisi, C 8, s.365-368 'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre Türkmen kadınının özelliklerini ve toplumdaki rolünü değerlendiriniz 184 < Din ve inanış: Türkiye Selçukluları, Moğolların baskısından kaçan Türkmenleri Anadolu'ya yerleştirdiler. Bunlar arasında mutasavvıflar da bulunmaktaydı. Mutasavvıflar, yerleştikleri bölgelerde sosyal, kültürel ve dinî alanlarda faaliyet gösterdiler. Bu faaliyetlerin sonucunda Mevlevîlik, Bektaşîlik, Ekberîlik, Nakşibendîlik, Kadirîlik ve Rufaîlik gibi tarikatlar ortaya çıktı. Bu mutasavvıflardan Muhyiddin Arabî, Mevlâna Celâleddin-i Rûmî,Yunus Emre ve Sadrettin Konevî görüş ve düşünceleriyle sadece yaşadıkları dönemi değil daha sonraki zamanları da etkilemiş, Anadolu' da tasavvufun gelişmesinde, Anadolu'nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli bir rol oynamışlardır. < Hukuk: Türkiye Selçuklu Devleti'nde hukuk, Büyük Selçuklu Devleti'nde olduğu gibi "şer'i hukuk ve örfi hukuk" olmak üzere iki kısımdan oluşuyordu. Şer'i hukuk sisteminde kadılar, din ve hukuk ile ilgili işlerde yetkili idiler. Evlenme, boşanma, nafaka, miras, hırsızlık gibi davalara kadılar bakar, kadıların başkanına kadiü'l kudat denirdi. Başkent Konya'da oturan kadiü'l kudat, bütün kadıları denetleme yetkisine sahipti. Örfi hukuk sisteminde mahkeme, devlete isyan etme, devletin düzenini bozma ve ka nunlara uymama gibi siyasi suçlarla ilgili davalara bakardı. Bu türden davalara bakan Mevlana Türbesi-Konya mahkemelerin başkanına emir-i dâd denirdi. Emir-i dâd, geniş yetkilere sahipti. Veziri ve divan üyelerini yargılama ve tutuklama yetkisi vardı. < Sanayi: XII. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya yerleşen Türkler, Anadolu'da tarım, sanayi ve ticaretin gelişmesini sağladılar. Türkiye'de sanayinin temelini, dokumacılık ve dericilik oluştururdu. Konya, Aksaray, Kayseri, Erzincan ve bazı kasabalarda dokumacılık çok ilerlemişti. Konya, Sivas, Kırşehir'de boya üretiliyor ve kumaşlar boyanıyordu. Kilim ve kumaş, küçük el tezgâhlarında dokunur, halı, kilim ve kumaşlar birçok ülkeye ihraç edilirdi. Deriden çeşitli eşyalar yapılıyordu. Sabun, boya ve aydınlatma malzemeleri imal ediliyordu. Askerlerin silah ihtiyacını karşılamak için demircilik ile uğraşan birçok zanaatkâr vardı. Kuşatmalarda kullanılan neft, katran Erzurum ve Antalya'nın kuzeyinden temin ediliyordu. Demir, bakır, gümüş gibi madenler ile tuz ve şap ocakları işletiliyordu. Sivas, Kastamonu ve Diyarbakır'da bakır; Gümüşhane, Gümüşhacıköy ve Kütahya'da gümüş çıkartılıyordu. < Ticaret: Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle, transit ticaret yollarının önemini kavrayan Türkiye Selçuklu sultanları kara ticaretini, deniz ticaretine bağlamak için Sinop ve Antalya gibi liman şehirlerini ele geçirerek bu liman şehirlerine Türk tüccarlar yerleştirdiler. Türkiye Selçukluları, İran, Gürcistan, Bizans İmparatorluğu, Venedik, Floransa ve Arap ülkeleriyle ticaret yaparlardı. Onlara canlı hayvanlar, hayvan ürünleri, yün, tiftik, ham ve işlenmiş deri, deriden yapılmış eşyalar, dokuma sanayi ürünleri, ipek, demir, bakır, şap ve kereste satarlardı. Türkiye Selçuklu sultanları ticaretin gelişmesi için şehirler arasında yollar, köprüler, hanlar ve kervansaraylar yaptırmıştır. Türkiye'de ilk kervansaray II. Kılıç Arslan zamanında Kayseri-Aksaray yolunda yapılan Alay Han'dır. Diğer önemli hanlar Antalya-Isparta yolu üzerinde Evdir Han, KonyaAksaray yolu üzerinde Sultan Han, Antalya-Alanya yolu üzerinde Alara Han ve Sivas-Malatya arasındaki Hekim Han'dır. Bütün bu faaliyetler sonucunda Türkiye Selçuklularında ticaret çok gelişmiştir. Ticari canlılık, Moğol istilasına kadar sürmüştür. 185 K A R A D E N İ Z Sinop İstanbul Kastamonu İzmit Çanakkale Trabzon Çankırı Eskişehir Kars Amasya Tokat Ankara Erzurum Sivas Erzincan VAN GÖLÜ Manisa E G E D E N İ Z İ Kayseri İzmir Burdur Konya Malatya Antalya Adana Alaiye Rodos 0 300 600 Antakya 900 1200 Km Girit A Diyarbakır Maraş K D E N İ Z _ _ Selçuklular devrinde ana ticaret yolları Selçuklular devrinde ikinci derecedeki ticaret yolları KIBRIS Bağdat 3.Harita: Selçuklular Döneminde Türkiye'deki başlıca ticaret yolları yorumlayalım TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’ NDE TİCARİ HAYAT XIII. yüzyılda Türkiye Selçuklu sultanları tarafından Anadolu’da birçok kervansaray yaptırılmıştır. Çoğu,günümüzde harabe hâlinde olan bu kervansaraylar, barış zamanında kervanların konaklaması, savaş zamanında ise askeri üs olarak kullanılmıştır. Kervansaraylar,yolcuların, tüccarların her türlü ihtiyacını karşılayacak şekilde düzenlenmiştir. Buralarda insanların statülerine, inançlarına ve milliyetlerine bakılmadan herkese eşit hizmet verilmiştir. Ücretsiz barınma, yiyecek, ibadet, temizEvdir Han, Antalya lik, tamirat sağlık hizmetleri, hayvan yemi ve veteriner temini, fakir yolculara bedava ayakkabı, hasta yolcular için ücretsiz tedavi ve ilaç, eşyası kaybolan yolcunun eşyasının bedelinin ödenmesi, ölen fakir yolcunun defin masraflarının karşılanması gibi . Gıyaseddîn Keyhüsrev’in Antalya’yı fethettiği sırada, orada Mısır’dan gelen ve Frenkler tarafından soyularak malları ve kumaşları yağmalanan tüccarların zararını, alınan ganimetten ve kısmen de hazineden ödeme yoluna gittiği anlaşılmaktadır. Yine Alâeddin Keykubad, yapılan savaşların ardından yağmaya uğrayan kervanların sahiplerine, aldığı ganimetlerden ve devlet hazinesinden ödeme yaparak onların bütün zararlarını tazmin etmiştir. Türkler Ansiklopedisi ,C 8, s. 78-79’dan özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre Selçukluların ticari faaliyetleri hakkında neler söylenebilir? 186 Kültürel Hayat Türkiye Selçuklularının XII. yüzyılın ortalarından itibaren Anadolu'da oluşturdukları güven ortamı, sosyal ve kültürel faaliyetlerin artmasını sağladı. Selçuklularda değişik alanlarda farklı Türkiye Selçukluları zamanında devletin yazışma dillerin kullanılmasının nedeni ne olabilir? ve bilim dili Arapça; edebiyat dili ise Farsça idi. Farsça, XIII. yüzyılın ikinci yarısında devletin yazışma dili oldu. Bu sırada, Anadolu'da yaşayan insanların büyük çoğunluğu Türk olduğu için Türkçe her yerde en çok konuşulan dildi. Türkçenin resmî dil olarak yerleşip gelişmesinde, Türkmen beylerinin önemli hizmeti vardır. Karamanoğlu TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA Mehmet Bey 1277 yılında Konya'da açıkladığı fermanla, TARİH YAZICILIĞINA BİR ÖRNEK Sözüne güvenilir kimselerden duyduğuma "Bu günden sonra divanda, dergâhta, mecliste ve göre, Baba İshak Sümeysat kalesine bağlı, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır." Kefersud bölgesinden idi. Gençlik yıllarının diyerek Türkçeyi devlet dili hâline getirmiştir. Anadolu'da başlarından, hayatının ilkbaharından beri Türkçenin gelişmesinde Moğol saldırılarının büyük etkisi kafasında insan aldatmak ve mürit avlamak oldu.Moğol saldırılarının önünden kaçıp Anadolu'ya sevdası vardı. Göz boyama ve büyü sanatında gelen Türk kitleleri arasında yazar, şair ve bilim adamları eli çabuk ve ustaydı. Başta şehir ile ilişkisi az da vardı.Bu şair ve bilim adamları Anadolu'da bilim ve olan köylülerle, bilgisiz bir fakihten veya sözde edebiyatın gelişmesinde önemli katkı sağlamışlardır. bir müftüden duydukları en ufak bir yaldızlı Türkiye Selçuklu Devleti, bilim alanında en gelişmiş söze aldanan, inançlarında itiraz etmek diye bir şey bulunmayan, onların sözlerine hiçbir dönemini Alâeddin Keykubad zamanında yaşamıştır. Türkiye Selçuklularında sultanlar ve beyler, Konya, şekilde karşı gelmeyen Türk topluluklarını davetle meşgul oldu. Her zaman gözü yaşlı, Sivas, Kayseri, Amasya, Mardin, Erzurum ve Erzincan hali üzgün ve vücudu zayıftı. Konuşurken kısık gibi şehirlerde birçok medrese ve kütüphane yaptırdılar. bir sesle konuşurdu. Selçuklu medreselerinde, dinî bilimlerin yanında tıp, maİbn Bibi, Selçukname, C 1, s. 49. tematik, astronomi gibi fen bilimleri de okutuldu. ! Türkiye Selçukluları zamanında tarih yazıcılığı da gelişmişti. Ravendî, yazdığı "Selçuklu Tarihi"ni I. Gıyaseddin Keyhüsrev'e sundu. İbni Bibi, I.Alâeddin Keykubad Dönemini de kapsayan 1192-1280 yılları arasına ait "Türkiye Selçuklu Tarihi"ni hazırladı. Kerimüddin Aksarayî, Moğollar zamanındaki Türkiye Selçuklu tarihini anlatan eserini kaleme aldı. Sanat Türkiye'de kurulan İlk Türk devletleri döneminde sanat, Büyük Selçuklu Dönemindeki sanat anlayışının devamı ve gelişmiş hâlidir. Süslemede ve işçilikte daha ileri bir seviyeye ulaşılmıştır. Türkiye Selçukluları, amaçları topluma hizmet etmek olan dinî, sosyal ve ticari nitelikte cami, imaret ve kervansaray gibi birçok mimari eser ortaya koydular. Yapılan bu eserlerde taş işlemeciliği, yazılar ve geometrik şekiller ile süslemeler ön plandadır. Bu yapıların her türlü giderleri vakıf topraklarının gelirlerinden ve vakıf yapan insanlar tarafından karşılanırdı. yorumlayalım SELÇUKLULARDA MİMARİ Selçuk mimarisinin en zengin noktası binaların cephesidir. Yerli hayatta çok mühim bir yeri olan çadırı örnek alan bu mimarî, taş işçiliğinin bütün imkânlarını dener. Hakikatte Selçuk mimarisi çok defa dince yasak olan heykelin peşinde gibidir. Bu binaların cephelerinde durmadan onun tesirlerini arar. Mektepten mektebe küçük madalyonlar, şemseler, yıldızlar, kornişler, su yolları ve asıl kapı üstünde ışık ve gölge oyununu sağlayan istalaktitler, iki yana fener gibi asılmış oymalı çıkıntılar, çiçek demetleri, firizler ve kordonlar, arabesk levhalar bu cephelerde bazen yazıya pek az yer bırakır, bazen de onu ancak seçilebilecek bir oyun hâline getirir. Selçuk kûfîsi denen o çok sanatkâr yazı şekli, hiyeraltik çizgi ile — ve hattâ tâbir caizse şekilleriyle — bu oyunu bir taraftan aşiret işi kilim ve dokumaların süsüne yaklaştırıyor, bazen de nisbetler büyüdü mü bütün bir kabartma oluyordu. Bu emsalsiz taş işçiliği bazen de heykel zevkinin yerine kitap sahifesini, yahut kitap gibi dokunmuş kilim veya şalı koyuyordu. Sahip Ata'nın yaptırdığı İnce Minareli'nin cephesi tiftikten dokunmuş büyük bir sultan çadırına benzer. Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, s.89-90' dan özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre Selçuklu sanatı hakkında neler söylenebilir? 187 Camiler, Türkiye Selçukluları sanatının en önemli mimari eserleridir. Bunların en önemlileri Konya ve Niğde'deki Alâeddin camileridir. Mescitler içinde Konya'da Taş Mescit, Sırçalı Mescit ve Karatay Mescidi bu döneme ait önemli eserlerdendir. Orta ve yüksek öğretimin yapıldığı kurumlar olan medreseler, hemen hemen her ilde bulunurdu. Medreselerde Kur'an-ı Kerim, hadis, kelam, fıkıh gibi din bilimlerinin yanında matematik, tıp, felsefe ve filoloji gibi fen ve sosyal bilimler de okutulmaktaydı. Özellikle tıp alanında yüksek öğretim yapan medreselerin yanında hastaneler bulunurdu. Konya'da ! Karatay Medresesi-Konya Türkiye Selçuklularında eğitim sistemi hakkında neler söylenebilir? Karatay ve Sırçalı, İnce Minareli medreseler dönemin eserlerindendir. Külliye, caminin etrafına yapılmış medrese, şifahane, kütüphane, hamam, türbe ve imaret gibi değişik görevleri olan yapılar topluluğuna verilen addır. Türkiye Selçukluları zamanında yapılan külliyeler içinde Hunad Hatun Külliyesi ve Hacı Kılıç Külliyesi en önemlileridir. Türbe ve kümbetler, hükümdarlar ve önemli devlet adamları için yapılan anıt mezarlardır. Türkiye Selçukluları mimari eserleri arasında sıkça türbe ve kümbetlere rastlanır. Bunlardan dört duvarının üstü kubbeyle örtülü olanlara türbe; duvarları silindir veya çokgen; çatıları da konik veya piramit şeklinde olanlarına da kümbet denir. Önemli kümbetlere örnek olarak Kayseri'deki Döner Kümbet, Ahlat‘ta Ulu, Konya’da II. Kılıç Arslan kümbetleri gösterilebilir. Saray ve köşkler Türkiye Selçukluları mimarisinin diğer önemli örneklerindendir. Bunların en önemlileri I. Alâeddin Keykubad tarafından yaptırılan Kayseri'deki Kubâdiye ve Beyşehir Kubâdâbâd yazlık sarayları ile Alanya'daki kışlık Alaiye sarayıdır. Döner Kümbet-Kayseri Darüşşifalar, günümüzde hastahane olarak bilinen mimari eserlerdir. Kayseri Gevher Nesibe Darüşşifası, dönemin en büyük hastahanesi idi. Hastahanenin yanında bir de tıp eğitimi veren okul vardı.Dönemin diğer önemli darüşşifaları, Amasya'da Amasya Darüşşifası, Sivas'ta I.Alâeddin Keykavus, Kayseri'de Gıyasiye darüşşifalarıdır. yorumlayalım DEVRİN MODERN HASTANESİ: DARÜŞŞİFA Darüşşifalar poliklinikler, eczane, kiler, özel diyet mutfağı, hasta koğuşları ve personel odaları gibi bölümlerden oluşmaktaydı. Darüşşifalarda iç mekânın aydınlık ve havadar olmasına dikkat edilirdi. Hasta odaları, bir merkez çevresinde toplanır ve az personelle hizmet verilmesi amaçlanırdı. Personel tüm odaları kolaylıkla gözetleyebilir ve gerektiğinde acil olan hastaların yardımına koşardı. Darüşşifaların akustik sistemi oldukça hassastır. Musiki ile hasta tedavisi, bu hastanelerin özellikleri arasındadır. Haftanın belirli günlerinde verilen musiki konserleri, yankılanmadan binanın her tarafından rahatça dinlenebilirdi. Bu konuda inceleme yapan hekimler, Türk musikisindeki bazı makamların bazı hastaların tedavisinde özel bir iyileştirici etkisi olduğunu saptamışlardır. Mesela raks makamı, felce, epilepsiye; Irak makamı çocuklarda menenjit ve afagan hastalıklarına, Hicaz makamı çocuklarda görülen idrar zorluğuna; Buselik makamı, kulunç ve kalça ağrısı, soğuk baş ağrısı ve çeşitli göz hastalıklarına, Uşşak makamı çocukların uykusunu getirmeye, yetişkin erkeklerde meydana gelen ayak ağrılarına faydalı olduğu tespit edilmiştir. Tedavide yalnız musikiden değil, su sesi ve güzel kokulardan da yararlanılmaktadır. Şadırvandan 188 Gevher Nesibe Darüşşifası-Kayseri akan suyun sesi, hastaları huzura kavuşturmaktadır. Darüşşifalarda bu yöntemle hasta tedavisi yapılırken, aynı dönemde Avrupa’da akıl ve ruh hastaları için "kafasına şeytan girmiş" tanısının konulduğu bilinen bir gerçektir. İster zengin, ister fakir olsun, tıbbi tedavileri karşılığı hastalardan bir ücret alınmadığı, ilaçların tamamen bedava olduğu, ayrıca fakir olan hastalar taburcu edilirken kendilerine bir kat elbise ile bir aylık yiyecek masraflarını karşılayabilecek miktarda para verildiği bilinmektedir. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre Türkiye Selçuklularında hasta tedavilerinden herhangi bir ücret alınmaması, Selçuklu devlet anlayışı ile ilgili hangi yargılara ulaşmamızı sağlar? Hat sanatı örneği Çini sanatı örneği Minyatür sanatı örneği Türkiye Selçukluları zamanında, resim ve heykel sanatlarıyla da ilgilenilmiştir. Türkiye Selçukluları, saray kapısı ve duvarlarını, kale surlarını insan ve hayvan kabartmalarıyla süslemişlerdir. Selçukluların dinî yapılarında çift başlı kartal, at üstünde avcılık yapan insan kabartmalarına rastlanır. Hükümdarlık alametlerinden nevbet, saray görevlileri tarafından sarayın önünde her gün belirli vakitlerde çalınırdı. Mevlevî ve Ahi zaviyelerinde görülen musiki, tasavvuf müziğinin de temelini oluşturmuştur. Destanlar ve Dede Korkut Hikâyeleri kopuz eşliğinde çalınıp söylenirdi. Yaygın görülen sanatlardan çinicilik ise özellikle cami, medrese, türbe ve mescitlerin iç ve dış süslemelerinde kullanıldı. Ayrıca kumaş, halı ve kilim dokumacılığı, hat sanatı, tezhip (kitap süsleme), ciltçilik, oymacılık ve kakmacılık ile maden işçiliği de gelişmişti. 189 4. Türkiye Selçuklu Devleti'nin Dağılma Dönemi I.Alâeddin Keykubad ölünce yerine II.Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktı. II.Gıyaseddin Keyhüsrev, Selçuklu tahtına çıkmasında önemli rolü olan Sadettin Köpek ve yandaşlarının etkisinde kaldı. Vezir Sadettin Köpek, kendi karşıtlarını ortadan kaldırmak için onlara karşı sultanı sürekli kışkırttı. Onun etkisinde kalan sultan, birçok devlet adamı ve komutanı ortadan kaldırdı. yorumlayalım BABA İSHAK İSYANI II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in saltanatı sırasında Asya'daki Moğol yayılışı etkisini hissettirmekteydi. Doğudan gelen Moğol tehlikesi nedeniyle pek çok Türkmen, Türkiye Selçuklu Devleti'ne sığınmıştı. Türkiye'ye sığınan Türkmenlerin ilk geldiği yer, Güneydoğu Anadolu bölgesiydi. Selçuklu, Harzemli ve Eyyûbi askerlerinin sık sık faaliyet gösterdiği Güneydoğu Anadolu'da ekonomik şartlar oldukça zordu. Ayrıca Türkmenlerin İslamiyeti kabul etmekle beraber, eski inançlarını tamamıyla terk edememeleri , devletin kötü yönetilmesi, Türkmenlerin otlaklar yüzünden yerli halkla geçinememesi, isyana zemin hazırlamıştır. Böyle bir ortamda Horasanlı Baba İlyas'ın müritlerinden olan Baba İshak Türkmenleri kendisinin peygamber olduğuna inandırdı. Yeteri kadar kuvvet topladıktan sonra Kâhta Adıyaman'da isyanı başlattı. Taraftarları, başta Sivas olmak üzere şehirleri ve köyleri yağmaladılar. Selçuklu ordularını yenilgiye uğrattılar. Tokat ve Amasya'ya doğru ilerlediler. Amasya Subaşısı Armağanşah, ayaklanan Türkmenler gelmeden Amasya'yı kuşattı. Baba İshak'ı zaviyesinden çıkararak öldürdü. Baba İshak'ın ölüm haberine inanmayan asîler, yeniden saldırıya geçtiler.Bu çarpışmalarda Armağanşah şehit oldu. Konya'ya doğru ilerleyen Babaîler, Kırşehir yakınlarında Selçuklu ordusu karşısında yenilerek tamamen ortadan kaldırıldılar (1240). Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 8, s.303,304'ten özetlenmiştir. ? cevaplayalım Metne göre isyan sırasında Türkiye Selçuklu Devleti'nin siyasi, sosyal, ekonomik durumu nasıldı? Tartışınız. Türkiye Selçuklu Devleti, Babaîlerin isyanını çok zor bastırmıştı. Selçuklu Devleti'nin güçsüzlüğünü gören Moğol ordusunun komutanı Baycu Noyan Erzurum'u ele geçirip yağmaladı (1242). Bu olay üzerine II.Gıyaseddin Keyhüsrev, Moğol saldırılarına karşı Eyyûbiler ve diğer hükümdarlarla birlikte hareket etmek için çalışmalar yaptıysa da başarılı olamadı. Sultanın Sivas'ta olduğunu haber alan Baycu Noyan da buraya hareket etti. Selçuklular, Sivas'ın seksen kilometre kadar doğusunda bulunan Kösedağ mevkiinde ordugâh kurdu. Burası askerî bakımdan savunması kolay bir yerdi. yorumlayalım KÖSEDAĞ SAVAŞI (1243) Dağ geçitleri tutulmuş, düşmanın gelmesi bekleniyordu. Ne yazık ki sultan, yine tecrübesiz kimselerin teşvik ve tahrikiyle, müstahkem mevkileri bırakarak düşmanın karşılanmasını emretti. Galip geleceğinden emin bir hâlde, tedbire bile lüzum görmeden ilerleyen genç sultan, az sonra Moğol ordusuyla karşılaştı. Moğol kuvvetleri turan taktiğini kullanarak Selçuklu öncü kuvvetlerini bozguna uğrattılar. Hiç harp görmemiş tecrübesiz sultan, öncü kuvvetlerinin bozguna uğradığını duyunca, ordunun tamamen yenildiğini sandı. Düşman eline geçmemek için otağını ve hazinelerini harp meydanında bırakıp Tokat'a, oradan da Konya'ya doğru kaçmaya başladı. CENGİZ HAN VE MOĞOL İMPARATORLUĞU 1196–1227 1206 yılında Moğol kabilelerinin kağanlığına getirilen Cengiz Han, sınırları doğuda büyük okyanustan batıda Anadolu’ya, kuzeyde Sibirya’dan güneyde Himalaya Dağları'na kadar uzanan büyük bir imparatorluk kurdu. 1218 yılında Harzemşahlar Devleti'yle başlayan anlaşmazlık iki devlet arasında savaşa dönüştü. Moğol ordusunun Harzem ülkesine girmesiyle başlayan istila hareketi kısa sürede genişledi. Cengiz Han’ın 1227 yılında ölümüyle birlikte kurmuş olduğu imparatorluk çocukları arasında dörde bölündü. Cengiz Han’ın ölümünden sonra İran’da kurulan devletlerden biri olan İlhanlılar Türkiye Selçukluları döneminde Anadolu üzerinde de egemenlik kurmuştur. A'dan Z'ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi,C 1, s.125126-127'den özetlenmiştir. 190 kaçmaya başladı. Sultanın harp meydanından kaçtığını henüz duymayan Selçuklu askerleri, akşamın geç vakitlerine kadar düşmanla çarpışmaya devam ettiler. Sultanın harp meydanını terk ettiğini öğrenince, onlar da çadırlarını bırakarak firar ettiler. Ertesi sabah, çadırlarda bir hareket göremeyen Moğollar, bunun bir harp hilesi olduğunu zannederek, çadırlara iki gün yanaşamadılar. Hiçbir hareket görmeyince de ordugâha girdiler. 3 Temmuz 1243 Cuma günü savaş bitmiş ,Selçuklu ordusu yenilgiye uğramıştı. Kaynaklara göre Moğollar ganimet olarak 300 deve yükü altın, 3000 hayvan yükü altın ve gümüş eşya ele geçirdiler. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 8, s.305,306'dan özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre Selçukluların Kösedağ Savaşı'nı kaybetmelerinde hangi faktörler etkili olmuştur? yorumlayalım Aşağıdaki haritaya bakarak Kösedağ Savaşı'nın Anadolu’nun siyasi yapısına etkileri neler olabilir? Açıklayınız. K A R A D E N İ Z Kırklareli Edirne Sinop Kastamonu İstanbul Adapazarı Samsun CANDAROĞULLARI RI Trabzon A L UL Çanakkale KARESİOĞULLARI Balıkesir TRABZON İMPARATORLUĞU OĞ AN Bilecik ANKARA M OS D E N İ Z İ E G E Muğla Erzurum KARAKOYUNLULAR Kayseri Elaziz Diyarbekir I R I A LL Konya R Beyşehir O LL Ğ U O A N M ZA A R Midyat Adana A A K Van AKKOYUNLULAR Maraş Ğ N HAMİTOĞULLARI DULKADIROĞULLARI A U Niğde Isparta Alanya Bayburt Sivas L SARUHANOĞULLARI Kütahya UL Manisa OĞ N A İzmir İY RM AYDINOĞULLARI E G Aydın MENTEŞEOĞULLARI Tokat ERETNA DEVLETİ I AR M A R R LE K LÜ EM M A K D E N İ Z KIBRIS 0 90 180 270 km 4.Harita: XIII ve XIV. yüzyılda Anadolu 'da kurulan beylik ve devletler yorumlayalım MOĞOLLAR ANADOLU’DA Baycu Noyan, Kösedağ Savaşı'ndan sonra Selçuklu ordusunu takip amacıyla Sivas'a doğru ilerledi. Sivas kadısı Moğollara karşı koyulamayacağı düşüncesiyle şehrin ileri gelenlerini teslim olmaya razı etti. Yapılan anlaşmaya göre Sivaslılar hayatlarını, mallarını ve paralarını kurtaracaklardı. Baycu Noyan şehri teslim alınca Erzincan kapısı hariç bütün kapıların kapatılarak üç gün yağma edilmesine izin verdi. Selçukluların önemli bir askerî üssü olan Sivas'taki bütün savaş aletlerini, makineleri ve silahları yaktırarak surların bir kısmını tahrip ettirdi. Moğollar, Sivas'tan sonra Kayseri üzerine de yürüdüler. Şehir halkı, surları ve burçları tamir ederek Moğolları beklemeye başladı. Moğollar Kayseri'ye gelince varoşları işgal edip yağmadılar. Şehrin kapılarını ve kilitlerini gürzle kıran Moğol askerleri şehrin içine dalarak kaleyi ele geçirdiler. Moğollar, şehrin bütün servet ve hazinelerini yağmaladılar. Şehrin saray, köşk ve güzel evleri, surları yakılıp yıkıldı. Şehir, harabeye çevrildikten sonra binlerce insan öldürüldü. 191 Moğollar Kayseri'den sonra Erzincan'ı da kuşatarak şehri ele geçirdiler. Yağma ve katliamlardan sonra şehir, tamamıyla harap oldu. Moğollar arasında şiddetiyle ünlü olan Baycu Noyan, kolayca kazandığı Kösedağ zaferiyle Selçuklu ordusunun zayıflığını görüp bazı şehirleri tahrip, yağma ve savaşsız teslim aldığından, ikinci bir seferle Anadolu'nun istilasını tamamlamak düşüncesiyle karargâhına Kayseri Kalesi’nden bir görünüm döndü. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C 8, s.307,308'den özetlenmiştir. ? cevaplayalım Yukarıdaki metne göre Moğolların Türkiye tarihine etkileriyle ilgili neler söylenebilir? Kösedağ yenilgisinden sonra Türkiye Selçuklu Devleti Moğollara yıllık vergi vermek şartıyla barış antlaşması imzaladı. Böylece Türkiye Selçukluları Moğol hâkimiyetine resmen girmiş oldu. Selçuklulara bağlı olan Çukurova Ermenileri ve Trabzon İmparatorluğu da Moğollara bağlandılar. Moğolların Anadolu'yu tahrip etmeleri ve ağır vergiler nedeniyle ticaret geriledi .Birçok Türk şehrindeki bilim ve kültür faaliyetleri durdu. Türkmenler, Moğol baskısından uzak olan Türkiye'nin batı bölgelerine göç ettiler. Buraların Türkleşmesini sağladılar. Türkiye Selçuklu Devleti'nin otoritesi zayıfladıkça Türk beyleri, Türkiye Selçuklularından ayrılarak bağımsız devletler kurdular. 5. Türkiye Selçuklu Devleti'nin Yıkılış Dönemi II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in II. İzzeddin Keykavus, IV. Rükneddin Kılıç Arslan, II. Alâeddin Keykubad adında üç oğlu vardı. İlk önce II. İzzeddin Keykavus hükümdar oldu. Daha sonra Moğollar, ülkeyi bu üç oğul arasında paylaştırdı. Böylece devlet bir süre üç kardeş tarafından ortak yönetildi.Bir süre sonra II. Alâeddin Keykubad öldü. II. İzzeddin Keykavus ve kardeşi IV. İlhanlı Devleti'nin Anadolu'da sık sık yönetim Rükneddin Kılıç Arslan'ın hükümdarlığında değişikliğine gitmesinin sebepleri neler olabilir? vezirliği Süleyman Pervane üstlenmişti Süleyman Pervane taht mücadelesinde IV. Rükneddin Kılıç Arslan tarafında yer aldı. Moğolların da desteğini alan IV. Rükneddin Kılıç Arslan tek başına sultan oldu. Süleyman Pervane'nin bir süre sonra IV. Rükneddin Kılıç Arslan'ı zehirleyerek öldürmesi üzerine küçük yaştaki III. Gıyaseddin Keyhüsrev hükümdar oldu. Onun zamanında Vezir Muineddin Süleyman Pervane, devlet idaresini ele aldı. Muineddin Pervane, bir taraftan Moğollarla iyi geçinirken diğer taraftan onları Anadolu'dan atma çareleri aradı. Memlük Sultanı Baybars'tan yardım istedi. 1277 yılında Anadolu'ya gelen Baybars, Moğolları Elbistan ovasında mağlubiyete uğratarak Kayseri'ye kadar geldi. Ancak Muineddin Pervane'nin yardıma gelmemesi ve kışın yaklaşması üzerine geri döndü. Bu olayı duyan İlhanlı Devleti hükümdarı Abaka Han, Muineddin Pervaneyi öldürttü ve Anadolu'da Moğol İlhanlılarının Muineddin Pervane'nin Memlûk Sultanı Baybars'a hâkimiyetini yeniden güçlendirdi. gereken yardımda bulunmamasının sonuçları neler 1281 yılında Selçuklu ülkesini olmuştur? Moğollar III. Keyhüsrev ile II. Mesut arasında paylaştırdılar. III. Keyhüsrevin ölümüyle II. Mesut tek başına hükümdar oldu. Ancak bir süre sonra İlhanlılar II. Mesut'u tahttan indirdiler, onun yerine III. Alâeddin Keykubad'ı geçirdiler. İlhanlı hükümdarı sultanın yeteneksizliğini görerek onu tahttan indirdi. Yerine ikinci defa II. Mesut'u yönetime getirdi. Bu dönemde Moğol İlhanlılarının baskısı artarak devlet düzeni sarsıldı. Ülke genelinde isyanlar görüldü. 1308 yılında II. Mesut'un ölmesiyle birlikte, Türkiye Selçukluları tahtına hiçbir hükümdar çıkarılmadı. Böylece Türkiye Selçukluları Devleti son buldu. Moğollar, merkezden yolladıkları valilerle Anadolu'yu yönetmeye başladılar. Moğolların Anadolu üzerindeki etkisi 1336'da İlhanlı Devleti'nin yıkılmasına kadar devam etti. ! ! 192 ölçme ve değerlendirme A- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız. 1) Türkiye Selçuklu Devleti ticaret yollarını ele geçirmeye önem vermiş; gayrimüslim topluluklara din ve ibadet özgürlüğü tanımış, onları vergi vermeleri karşılığı askere almamışlardır. Aşağıdakilerden hangisi bu politikaların sonuçlarından biri değildir? A) Şehir hayatının önem kazanması B) İkta sisteminin kurulması C) Hoşgörüye dayalı bir düzen oluşması D) Kervan ticaretinin yaygınlaşması E) Farklı nitelikteki topluluklar üzerinde siyasi otoritenin kurulması 2) Aşağıdakilerden hangisi Türkiye Selçuklu Devleti'nde uc teşkilatı oluşturulmasının sonuçlarından biri değildir? A) Türkmenlerin yerleşik unsurlara vereceği zararın engellenmesi B) Zor durumda kalan Türkmenlere yardımcı olunması C) Türkmenlerin sınır güvenliğini sağlamaları D) Federatif yapının yok edilerek yönetimin merkezileştirilmesi E) Uclara yerleştirilen Türkmenlerin vergilendirilmesi 3) Aşağıdakilerden hangisi Türkiye Selçuklu Devleti'nde ticareti geliştirme amacına yönelik olarak yapılmamıştır? A) Yabancı tüccarlara düşük gümrük tarifelerinin uygulanması B) Kervansarayların yapılması C) Yabancı grupların Anadolu şehirlerine yerleştirilmesi D) Türklerin Kıbrıs, Suriye ve Kırım'a yerleştirilmesi E) Moğol tehlikesine karşı ittifak oluşturulması 4) Türkiye'de XIII. yüzyılda yaşanan Moğol işgallerinin olumlu yanı aşağıdakilerden hangisidir? A) Türklerin sanat ve ticareti öğrenmesi B) Anadolu'nun Türkleşmesini hızlandırması C) Türklerin savaş sanatını geliştirmesi D) Türkiye ile Orta Asya Türklüğü arasında ilişki kurulması E) Türklerin Avrupa'ya geçmeleri B- Aşağıdaki cümlelerin başına ifadeler doğru ise (D), yanlış ise (Y) yazınız. 1-Baba İshak Ayaklanması, Kösedağ Savaşı öncesinde Adıyaman'da başlamış, Amasya ve Tokat civarına sıçramıştır. (….) 2-Türkiye Selçuklu Devleti'ne bağlı Trabzon İmparatorluğu Kösedağ Savaşı'ndan sonra bağımsız olmuştur. (….) 3-Türkiye Selçuklu Devleti'nin yıkılışı ile Türkiye'de beylikler dönemi başlamıştır. (….) 4-Antalya Türkiye Selçuklularına başkentlik yapmış önemli bir sahil şehridir (….) 5-Ordu görevlilerine ve devlet memurlarına hizmetlerine karşılık verilen toprağın gelirine ıkta denir (….) C- Aşağıdaki boşlukları doldurunuz. 1-Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın hükümdarlığını onaylayan Selçuklu hükümdarı ……………. 2-Türkiye Selçuklu Devleti'nin ilk başkenti ……………… 3-Miryokefalon Savaşı …………………. zamanında meydana gelmiştir. 4-Moğollar, ……………. Devleti'nin yıkılmasına kadar Türkiye Selçuklularını merkezden gönderdikleri valiler aracılığıyla yönettiler. 5-Yassı Çimen Savaşı Türkiye Selçukluları ile ………………… arasında meydana gelmiştir. D- Aşağıdaki eşleştirmeleri yapınız. ( ) Kudüs Latin Krallığı ( ) Yassı Çimen Savaşı ( ) Haçlıların İstanbulda bir Latin krallığı kurması ( ) Baba İshak Ayaklanması E- A.I. Haçlı Seferi B.I. Alaeddin Keykubat C.IV. Haçlı Seferi D.II. Gıyaseddin Keyhüsrev E.III. Haçlı Seferi F.II. Haçlı Seferi ? Baba İshak İsyanı ? Kösedağ Savaşı ? Moğol hâkimiyeti ? İlhanlı Devleti ? II.Gıyaseddin Keyhüsrev kelimelerini kullanarak bir paragraflık metin oluşturunuz. 193 SÖZLÜK A aforoz ahilik akvam alp arabesk Arî aristokrat Ashab Ashab-ı suffa asil atabey Avasım ayin : Hristiyanlıkta kilise tarafından verilen “cemaatten kovma” cezası. Kilise birliğinden çıkarmak. Dinden çıkarmak. : Kökü eski Türk töresinde olan ve Anadolu'da yüksek bir gelişim gösteren esnaf. Zanaatçı, çiftçi gibi bütün çalışma kollarını içine alan ocak. : Kavim, millet. : Yiğit, kahraman. : İslam ülkelerinde görülen birbirleriyle kesişen geometrik ve çizgisel ögelerden oluşan bir bezeme türü. : İran'dan geçerek Kuzey Hindistan'a yerleşen halk veya bu halktan olan kimse. Hint-Avrupa dil ailesinin Hint-İran grubuna verilen ad. : Siyasi iktidarı elinde bulunduran soylu sınıf. : Hz. Muhammed'in meclislerinde ve konuşmalarında bulunanlar, sahabeler. : Suffa ehli, Hz. Peygamberin (sav) mescidine bitişik, üstü örtülü ve etrafı açık bir meskende oturup Peygamberimizden ilim tahsil eden Müslümanlara verilen isim. : Soylu. : Selçuklularda hükümdar çocuklarının eğitim ve yetişmelerinden sorumlu kişi. : Abbasiler'in Bizans sınırında savunma amaçlı kurdukları sınır şehirleri. : Dinî tören. B-C-Ç Babai balbal barbar Batınilik bedevi beşeriyet beylik beytül mal biat boy bozkır burjuva cihad cizye çini : Babaîlik tarikatından olan kimse. : Türklerde ölen kahramanların mezarlarının baş tarafına dikilen mezar taşı. Türklerde, ölen kahramanların öldürdükleri insan sayısını temsil eden baş. : Romalıların, Roma imparatorluğu sınırları dışındaki kavimlere verdikleri isim. : Kur'an-ı Kerim'de yer alan kelime ve hükümlerin açık manalarından başka birtakım mecazî manalarının olduğunu ileri süren görüş. : Arabistan'da göçebe yaşayanlara verilen ad. : İnsanlık. : Merkeze tam bağlı olmayarak bir beyin yönetimi altındaki ülke, emirlik, emaret, mirlik. : Devlet hazinesi ve maliye dairesi demektir. : Bir kimsenin devlet başkanlığını ya da hükümdarlığını tanımak. : Ortak bir sosyal düzen içinde bir arada yaşayan, aynı soydan insanların meydana getirdiği topluluk. : Ağaçsız, susuz geniş ova. : Şehirlerde yaşayan, özel ayrıcalıklardan yararlanan şehirli. Orta sınıftan olan kimse. : Din uğrunda yapılan her türlü çalışma, din yolunda savaş. : İslâm devletlerinde, Müslüman olmayanlardan askerlik görevi ve devlet güvencesinde bulunmanın karşılığı olarak alınan vergi. : Duvar kaplaması olarak kullanılan renkli ve genellikle bezeli ve sırlı seramik plak. D Darül hikme Darün nedve derebeyi destan dinar dirhem divan : Fatımilerin Şia mezhebini yaymak amacıyla açtıkları eğitim kurumu. : İslamiyet'ten evvel, Kureyş kabilesinin istişare için toplandığı bir yerin adı. : Orta Çağda, Avrupa topraklarında yaşayan insanlara karşı istedikleri gibi davranan, sık sık birbirleriyle savaşan ve çoğu kez hükümdara karşı gelerek ülkelerinin başına dert olan geniş toprak ağalarından her biri. Senyör. Süzeren. : Bir kahramanlığı, bir zaferi manzum şekilde anlatan eser. : Emeviler döneminde bastırılan altın para. : Emeviler döneminde bastırılan gümüş para. : İslam devletlerinde devlet işlerinin görüşüldüğü kurul. E-F ekol : Genel çizgileri ile aynı üslup kapsamında değerlendirilmekle beraber, bir topluluğa, bölgeye özgü bazı ayrılıklar gösteren gruba verilen ad. 194 ensar etnik eyalet federasyon feodalite ferman fıkıh fidye figür firiz fresk : Mekke'den Medine'ye göç eden Müslümanlara yardım eden Medineliler. : Herhangi bir kavme ait, kavimle ilgili. : İlden büyük yönetim birimi. : Birçok siyasal topluluktan oluşan ve bu toplulukların üstünde yer alan devlet için kullanılır. : Toprağı ve üzerinde yaşayan köylüleri tek bir kişinin malı sayan Orta Çağ devlet sistemi. Derebeylik. : Devlet başkanının verdiği, uyulması gerekli hükümleri taşıyan yazılı buyruk. : İslam diniyle ilgili kurallarla birlikte devlet ve özel yaşayışla ilgili kuralları da içeren İslam hukuku. : Kurtulma bedeli. : Resim ve heykel sanatlarında tasvir edilen, hayal edilen varlıkların adı. : Baştabanla korniş arasında yer alan resim, kabartma ya da süsleme. : Yaş duvar sıvası üzerine kireç suyunda eritilmiş madenî boyalarla resim yapma yöntemi. Bu yöntemle yapılmış duvar resmi. G ganimet gaza gravür grifon gulam : Savaşta düşmanlardan alınan mal. : İslam dinini korumak veya yaymak amacıyla Müslüman olmayanlara karşı yapılan savaş. : Ağaç ya da madenî levhalar üzerine kazılarak yapılan resim. : Kartal başı, kanatları ve pençesi ile aslan vücudunun birleştirilmesinden meydana gelen hayalî yaratık. : Köle. H halef hanedan haraç hassa havarî höyük hutbe : Birinden sonra gelen, birinin yerine geçen. : Hükümdar, devlet büyüğü vb. bir kişiye dayanan soy, büyük aile. : İslam devletlerinde gayrimüslimlerden alınan onda bir oranındaki toprak vergisi. : Hükümdarı korumakla görevli askerî sınıf. : Hz İsa'nın peygamberliğine inanan on iki kişiden her birine verilen isim. : Bir yerleşme ya da yapı kalıntısının üzerinde oluşmuş yassı, yapay, toprak tepe. : Minberde okunan dua ve verilen öğüt. I-İ ırk ihtilal ikta sistemi imaret istila ittifak : İnsan cinsinin değişmeyen, belirli özellikleri olan çeşitlerinden her biri. : Bir devletin ekonomik, sosyal ve politik yapısını birden bire değiştirmek için çıkan zorlayıcı bir eylem. Ayaklanma, devlete isyan. Bozukluk, karışıklık. : Mülkiyeti devlete ait olan bir kısım toprak gelirinin bir hizmet karşılığı olarak kişiye verilmesine dayanan sistem. : Eskiden yoksullara ve medrese öğrencilerine yiyecek dağıtmak amacıyla kurulmuş hayır kurumu. : Bir ülkeyi zor kullanarak alma. : Uyuşma, birleşme, anlaşma. K kabile kadı kağan karum kavim kervansaray kesif kıssa kışlak kopuz kubbe kurgan kurultay : Boy, aynı kökten çıkıp aynı ülkede yaşayan, bir başkanın yönetimi altında : Türk-İslam devletlerinde her türlü davaya mahkemelerin başkanları. : Hanların bağlı olduğu devlet başkanı, hakan, imparator : Asurluların pazar yerlerine verdiği ad. : Budun. Boylar (kabileler) topluluğu. : Ana yollarda, kervanların konaklaması için yapılan büyük han. : Yoğun. : Ders alınması gereken kısa hikâye. : Kışın barınılan yer, orduların, göçebe oymakların hayvanları ile birlikte yayladan inip konakladıkları yer. : Eski Türk şairlerinin kullandıkları saz. : Yarım küre biçiminde olan ve yapıyı örten dam, kümbet. : Oda biçimindeki mezar. : Eski Türklerde devlet işlerinin görüşüldüğü kurul. 195 kut kült : Tanrı tarafından hükümdara verildiğine inanılan yönetme hakkı ve gücü. : Tanrıya, ilahî kabul edilen veya Tanrının özel sevgisini kazanmış varlıklara gösterilen saygı. lahit libre mahbes Maveraünnehir : Taş veya mermerden oyma mezar. Özel tabut. : Roma'da kullanılan 327 gramlık ağırlık birimi. : Hapishane. : Aral Gölü'ne dökülen Seyhun ve Ceyhun ırmakları arasında kalan geniş ve verimli topraklar."İki nehir" arası anlamında kullanılır. : Selçuklularda sultan tarafından bir eyaleti, bölgeyi yönetmekle görevlendirilen hanedan mensubu. : Padişah tarafından verilen vezirlik vb. bir unvanı gösteren bir ferman türü. : Emevilerin Arap olmayan Müslümanlara verdikleri isim. : Bir dinin görüş ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri. : Çoğunlukla eski yazma kitaplarda görülen, ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtılmayan küçük, renkli resim sanatı. : Eski çağlarda, dini törenlerde Tanrıya kurban sunulan yer. : Tasavvufla ilgilenen düşünce adamı. : Vekil. : Sarayda çalınan askerî müzik. L-M-N melik menşur mevali mezhep minyatür mizbah mutasavvıf naip nevbet O-Ö-P-R ordugâh otağ öşür panayır papirus parşömen parya polis prens raca rönesans : Ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için konakladığı yer. : Büyük ve süslü çadır. : İslam devletlerinde Müslümanlardan alınan vergi. : Belli zamanlarda kurulan ve sergi niteliği taşıyan büyük pazar. : Eski Mısır'da kamıştan yapılan bir tür kâğıt. : Bergama Krallığı döneminde koyun ve keçi derilerinden yapılma bir cins kağıt. : Hindistan'da kast sisteminin kurallarına uymayıp da bu sistemden atılanların oluşturduğu grup. : Eski Yunanistan'da kent devletlerine verilen isim. : Hükümdar ailesinden olan erkeklere verilen unvan. : Hindlilerde merkezî otoritenin olmaması nedeniyle kurulan küçük devletleri yöneten kişi. : XV. yüzyıldan başlayarak İtalya'da ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan, klasik İlk Çağ kültür ve sanatına dayanarak gelişen bilim ve sanat akımı. S-Ş Sami senyör serpuş sidre sipahi site siyasetname siyer Slav soy Şaman Şamanlık şato şemse şeri : Hz. Nuh'un oğlu Sam'dan türediklerine inanılan beyaz ırkın Arapça, Asurca, İbranice ve Habeşçe konuşan çeşitli kavimlerinin toplandığı kol. : Orta Çağ Avrupa'sında toprağı olan derebeyi. : Osmanlı devlet adamlarının kullanmış olduğu bir tür başlık. : Değerli bir ağaç türü. : Atlı asker. : Şehir devleti. : İdareci ve hükümdarlara devlet yönetimiyle ilgili öğütler vermek için yazılan kitaplar. : Hz. Muhammed'in hayatını anlatan eserler. : Rus, Leh, Sırp, Hırvat, Çek ve Bulgar gibi uluslara dillerindeki yakınlık dolayısıyla verilen ortak ad. : Kan bağı ile birbirine bağlı bulunanların tümü. : Eski Türklerde din adamı. : Kuzey ve Orta Asya'da Türkler arasında günümüze kadar süregelen doğaya tapma, doğaüstü ruhlara inanma temeline dayalı din. : Eski çağlarda ve özellikle Orta Çağ'da yapılan savunması kolay kalın duvarlı, korunaklı yapılar. : Yazma kitapların cildine, baş sayfalarının üst bölümüne veya kumaşlara, kapı, pencere gibi yerlere işlenen veya çizilen güneş biçiminde süs. : İslam hukuku ile ilgili, dinî. 196 şeşper şıhne şövalye : Savaş araçlarından altı dilimli topuz. : Türk-İslam devletlerinde eyaletleri yöneten, askerî ve idari yetkilere sahip kişi. : Orta Çağ Avrupa'sında kahraman kabul edilen kişilere verilen unvan. tablet : Eski Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarından kalma, üzeri yazı ya da resimli pişmiş topraktan yapılmış küçük levha. : Yığınak, birikme. : Hükümdarların oturduğu büyük, süslü koltuk. : İki ülke arasında yapılan alışverişin karşılıklı olarak malla ödenmesi. : İslamiyet'te din gerçeğine akıl ve mantıkla değil, sezgi ile gönül yolundan varmayı esas tutan düşünce sistemi. : Veba hastalığı. : Ucu top biçiminde eski bir silah. : Bir toplulukta benimsenmiş yerleşmiş kuralların, gelenek ve göreneklerin, ortak alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü. : Genellikle ünlü bir kimse için yaptırılan ve içinde o kimsenin mezarının bulunduğu yapıt. T tahaşşüt taht takas tasavvuf taun topuz töre türbe U-Ü-V Ucbeyi : Selçuklularda batı sınırında kendisine toprak verilen bey. üzengi : Eyerin iki yanında asılı bulunan ve ayakların basmasına yarayan altı düz demir halka. : Çöllerde çoğu kez yüze çıkan yer altı sularının yarattığı tarım veya yerleşme bölgesi. : Dinî inanışa göre Allah tarafından bir düşüncenin peygambere bildirilmesi. : Olay. : Bir kişi veya devlet tarafından resmî nitelikteki şartlara uyularak, hayır amaçlı bir hizmetin gelecekte de yapılabilmesi için ayrılan mülk veya para amaçlı bir hizmetin gelecekte de yapılabilmesi için ayrılan mülk veya para. : Bir senyöre bağlı olan ve itaat etme görevini taşıyan daha küçük senyöre verilen ad. vaha vahiy vak'a vakıf vasal Y-Z yabgu yaylak yuğ zanaat zekât : Eski Türklerde kağandan sonra gelen üst düzeydeki yönetici. Türklerde ikinci derecedeki hükümdarların unvanı. : Yazın barınılan yer. Orduların, göçebe oymakların hayvanları ile birlikte yaylaya çıkarak konakladıkları yer. : Yas. Ölü gömme töreni. : İnsanların maddeye dayalı ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan, öğrenimle birlikte tecrübe ve ustalık gerektiren iş. El ustalığı isteyen işler. : Müslümanlıkta sahip olunan mal ve paranın kırkta birinin, her yıl sadaka olarak dağıtılması; İslam'ın beş şartından biri. 197 BİBLİYOGRAFYA ALPSOY, Salih, Hz Muhammed “En Sevgili”, İstanbul, 2006. ATLAN, Sabahat, Roma Tarihinin Ana Hatları, İstanbul Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1970, İstanbul. AKŞIT,Niyazi, A'dan Z'ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi, Serhat Yayınevi, Cilt: 1-2, İstanbul, 2004. ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, Ankara, 1990. ARNOLD,T.W, İntişar-ı İslam Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara, 1982. BAHN, Paul, Arkeolojinin ABC'si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1999. BANARLI, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C 1, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1987. BARTHOLD, Wilhelm, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler. çev. :K. Y. KOPRAMAN ve İ. Aka, Ankara, 1975. __________, Çev. M.F. Köprülü, İslam Medeniyeti Tarihi, Ankara,1977. __________, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, çev. : H.D. Yıldız, İstanbul, 1990. BAYUR, Y. Hikmet, Hindistan Tarihi, C I-III, Ankara, 1987. BAYKARA, Tuncer, Anadolu'nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve İktisadi Tarihi, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 1990. BAYLADI, Derman, İstanbul'un Yüreğinde Tarihe Yolculuk, Say Yayınları, İstanbul, 1997. BEHAR, Büşra Ersanlı, İktidar ve Tarih, Afa Yayınları, İstanbul, 1996. BOYUNAĞA, Yılmaz, Tebliğinden Günümüze Kadar İslam Tarihi, Cihan Yayınları, İstanbul, 1985. BROCKELMAN, Carl, Çev. : M. Çağatay, İslam Ulusları ve Devletleri Tarihi, Ankara, 1982. BOZKURT, Fuat, Türklerin Dili, Kapı Yayınları, İstanbul, 2008. ÇAY, M. Abdülhâluk, Anadolu'nun Türkleşmesinde Dönüm Noktası, İstanbul, 1984. ÇAYKARA, Emine, Tarihçilerin Kutbu (Halil İnalcık Kitabı), İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2006. ÇAVUŞ, Remzi, Tarihte İlginç Gerçekler, Çağlayan Matbaası, İstanbul, 2005. ÇEÇEN, Anıl, Türk Devletleri, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1986. ÇUBUKÇU, İ. Agah, Türk-İslam Düşünürleri, Ankara, 1989. DANIŞMEND, İ.Hami, Garp Menbaalarına Göre İslam Medeniyeti, İstanbul, 1974. Demircioğlu, İsmail Hakkı, Tarih Öğretiminde Öğrenci Merkezli Yaklaşımlar, Anı Yayınları, Ankara, 2005. DILEK , Dursun,Tarih Derslerinde Öğrenme ve Düşünce Gelişimi, Pegem A Yayınları Eylül 2002. DINÇMEN, Kriton, 600'lü Yıllardan 1461'e, Arıon Yayınları, İstanbul, 2004. DINÇMEN, Kriton, Karolides Pavlos, Diogenis Romanos, İstanbul'a Yollar Açılırken. DIYARBEKIRLI, Nejat, Hun Sanatı, İstanbul, 1972. DURANT, Will-Ariel, Tarihten Alınacak Dersler, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1994. ERDEM, İLHAN, Selçuklular Devrinde Sivas ______ , Han Sülalesi Tarihi ______ , Atatürkçülük, I ERGİN, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1995. ______ , Orhun Abideleri, İstanbul,1970. EROĞLU, Hamza,Türk Devrim Tarihi, Sanem Matbaası, Ankara, 1981. ERSOY, Mehmet Akif, Safahat ESİN, Emel, İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslam'a Giriş, İstanbul, 1978. EKINCI, Yusuf, Ahilik ve Meslek Eğitimi, MEB Yayınları, İstanbul, 1990. GENÇ, Mustafa, 333 Soruda İslamın Son Peygamberi, Samsun, 2004. GENÇ, Reşat, Karahanlı Devlet Teşkilatı, İstanbul, 1981. GENÇOSMAN, Kemal Zeki, Türk Destanları GÖMEÇ, Saadettin, Türk Kültürünün Ana Hatları, Akçağ Yayınları, Ankara, 2006. 198 _________ , Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürleri GREGORYAN, Gülnisa Anakulova Kıpçaklar ve Oniki Hayvanlı Türk Takvimi Üzerine 2007 _________ , Atatürkün Millî Dış Politikası GRENARD, Fernand, Asya'nın Yükselişi ve Düşüşü, MEB Yayınları, İstanbul, 1992. GROUSSET, René, Bozkır İmparatorluğu Attila-Cengiz Han, Timur, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1996. GÜNAY, Muzaffer, Peygamberimizin Hayatı GÜNALTAY, Şemsettin, Anadolu, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1946. _________, Türk-İslam Tarihine Eleştirel Bir Yaklaşım, Akçağ Yayınları, Ankara, 2003. _________ , Tarih I, Maarif Matbaası, Ankara, 1941. GÜRKAN, Ahmet, İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, İstanbul, 2001 GÜRTAŞ, Ahmet, Atatürk ve Din Eğitimi HALAÇOĞLU, Yusuf, “Atatürk'ün Tarih Tezi ve Türkiye'de Tarih Araştırmaları”, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, MEB Yayınları, Ankara, 2006. HAMİDULLAH, Muhammed, Hz. Peygamberin Savaşları çev.:S. Tuğ, İstanbul, 1962. HEREDOTOS, Heredot Tarihi HİZMETLİ , Sabri, İslam Tarihçiliği Üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 1991. HİTTİ, Philip K., Siyasi ve Kültürel İslam Tarihi, 4 Cilt, çev. :S. Tuğ, İstanbul, 1980. HOCA SADETTIN EFENDI, Tacü't-Tevarih, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1979. HUNKE, Sigrid, Çev.:Servet Sezgin, Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi, Bedir Yayınevi, İstanbul,1991. İBN-I BATUTA, Büyük Dünya Seyahatnamesi, Yeni Şafak Yayınları, İstanbul, 2003. İBN-I BIBI, Selçukname, C 1, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996. İBNI FADLAN, Çev. :R. Şeşen, Seyahatname, İstanbul, 1975. İBNI-I HALDUN, Mukaddime C I İBN-I HIŞAM, Çev.: İzzet Hasan-Neşet Çağatay, Hz. Muhammed'in Hayatı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1992. İPEK, Nedim, İmparatorluktan Ulus Devlete Göçler, Serander Yayınları, Trabzon, 2006. İNAN, Afet, Eski Mısır Tarihi ve Medeniyeti, Ankara, 1956. KABAKLI, Ahmet, Türk Edebiyatı Tarihi, C II İstanbul, 1973. KAFESOGLU, İbrahim, Türk Bozkır Kültürü, Ankara, 1987. ___________, Selçuklu Tarihi, MEB Yayınları, İstanbul, 1992. ___________ , Türk Millî Kültürü, Boğaziçi Yayınları, İstanbul. KANDEHLEVI, Yusuf, Hayatü's Sahabe, Ravza Yayınları, İstanbul, 2000. KINAL, Füruzan, Eski Anadolu Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1991. ___________, Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara, 1983. Komisyon, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, C 1-2, Ankara 1997. Komisyon, Atatürk'ün Millî Dış Politikası, C 2, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1994. Komisyon, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2002. KONUKÇU, Enver, Gaznelilerde İnsani Değerler ve Hukuk. KÖKSAL, M. Asım, Hz. Muhammed ve İslamiyet (Mekke Devri), İrfan Yayınevi, İstanbul, 1973. KÖYMEN, M. Altan, Tuğrul Bey ve Zamanı, İstanbul, 1976. ___________, Alparslan ve Zamanı, Ankara, 1983. ___________, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, C 5, Ankara, 1991. ___________, Nizamülmülk'ün Siyasetnamesi __________, Selçuklular Devri Türk Tarihi 199 KRAMER, Samuel Noah, Tarih Sümerde Başlar, Kabalcı Yayınları, İstanbul, 1999. KURAT, A.Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz'in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara, 1972. KÜTÜKOĞLU, Mübahat, Tarih Araştırmalarında Usûl, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1991. LİNGS, Martin, Hz. Muhammed'in Hayatı. __________, Fotoğraflarla Kutsal Topraklar MAALOUF, Amin, Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, çev.: Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2007. MANSEL, Arif Müfit, Ege ve Yunan Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1984. MERÇİL, Erdoğan, Gazneliler Devleti Tarihi, İstanbul, 1989. MERÇİL, Erdoğan, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1985. ___________, Fars Atabeyleri Salgurlar, Ankara, 1991. MUTLU, İsmail, Dört Halife Devri. NARÇIN, Ali, A'dan Z'ye Sümer, Ozan Yayıncılık, İstanbul, 2008. NEMETH, Gyala, Attila ve Hunları, çev. : Ş. Baştav, İstanbul, 1962. OSTROGORSKY, George, Bizans Devleti Tarihi, çev. : F. Işıltan, Ankara, 1981. ÖGEL, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş, C 9, Ankara, 1984. ___________, İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara, 1988. ___________, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, C I-II, Ankara, 1981. ___________, Türk Mitolojisi, Ankara, 1971. NİZAMÜLMÜLK, Siyasetname ÖZBARAN, Salih, Tarih Tarihçi ve Toplum, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 2005. ÖZÇELIK, Nazmi, İlk Çağ Tarihi ve Uygarlığı, Nobel Yayınları, Ankara, 2002. ÖZDEK, Refik, Türklerin Altın Kitabı ÖZKIRIMLI, Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, Cem Yayınları, İstanbul, 2001. ÖZTUNA, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, C I-ll, İstanbul, 1983. ___________, Türk Tarihinden Yapraklar, İstanbul, 1989. ÖGEL, Bahaddin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, MEB Yayınları, İstanbul, 1993. OCAK, A Yaşar, Babaîler İsyanı, İstanbul, 1980. ORKUN, H.Namık, Eski Türk Yazıtları, C 4, Ankara, 1987 PARMAKSIZOĞLU, İsmet, Türklerde Devlet Anlayışı, Başbakanlık Basımevi, Ankara, 1982. RASONYI, Laszlo, Tarihte Türklük, Ankara, 1971. RAWLINSON, George, Herodot Tarihi, çev.: Ömer Rıza Doğrul, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1941. RUNCIMAN, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, C 2, çev. : F. Işıltan, Ankara, 1986-1987. SAĞ, Vahap, “Tarihsel Süreç İçerisinde Türk Kadını ve Atatürk”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C 2, S. 1, Sivas, Nisan 2001. SANDER, Oral, Siyasi Tarih, İmge Kitabevi, Ankara, 1992. SARISAKAL, Baki, Bir Kentin Tarihi Samsun, Samsun Valiliği Kültür Yayınları, Samsun, 2003. SEVIM, Ali-Yaşar, Yücel, Türkiye Tarihi, C 1, Ankara, 1990. SİLAHDAROĞLU, Fikri, Yusuf Has Hacip, Günümüz Türkçesi ile Kutadgu Bilig Uyarlaması SOYSAL, İsmail, Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları, C 1, Türk Tarih Kurumu, Ankara,1989. SÜMER, Faruk, Oğuzlar, İstanbul, 1992. ___________, Selçuklular Devrinde Doğu Anadolu'da Türk Beylikleri, Ankara, 1990. ___________, Eski Türkler'de Şehircilik, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1994. ŞEŞEN, Ramazan, Selahâddin Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul, 1972. ŞEKER, Mehmet, İbni Batuta'ya Göre Anadolu'nun Sosyal-Kültürel ve İktisadî Hayatı ile Ahilik, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1993. TANERI, Aydın, Türk Devlet Geleneği (Dün-Bugün), MEB Yayınları, İstanbul, 1997. 200 ATANJU, İzzet, Endülüste Raks TANPINAR, Ahmet Hamdi, Beş Şehir, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1992. THUKYDİDES, Peloponnesoslularla Atinalıların Savaşı, çev.: Adnan Demircioğlu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1958. TURAN, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi C I-II, Nakışlar Yayınevi, İstanbul, 1979. ___________, On İki Hayvanlı Türk Takvimi, İstanbul, 1941. ___________, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul, 1980. ___________, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul, 1971. ___________, Selçuklular ve İslâmiyet, İstanbul, 1971. ___________, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul, 1973. Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Y. Ankara, 1976. TOGAN, Z.Velidi, Oğuz Destanı, İstanbul, 1972. ___________, Tarihte Usul, İstanbul, 1969. ___________, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1981. URAL, Şafak, Bilim Tarihi, Kırkambar Yayınları, İstanbul, 2008. UZUNÇARŞILI, İ. Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyonlu Karakoyonlu Devletleri, Ankara, 1988. ___________, Anadolu Beylikleri ve Akkoyonlu Karakoyonlu Devletleri, Ankara, 1988. ÜLKÜ, Hayati, İslam Tarihi, Çile Yayınevi, İstanbul, 1979. ÜNLÜ, Nuri, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi (Başlangıçtan 1918'e), Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1984. ÜNLÜ, Nuri, Anahatlarıyla İslam Tarihi YILDIZ, Abdullah, Tarih Bilinci, Denge Yayınları, İstanbul, 1994. YILDIRIM, Recep, Uygarlık Tarihine Giriş, Meridyen Yayıncılık, İzmir, 2002. YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, İslam Tarihi ZİYA PAŞA, Endülüs Tarihi A'dan Z'ye Kültür ve Tarih Ansiklopedisi. C I Théma Larousse Tematik Ansiklopedi, Milliyet Yayınları, C 1, İstanbul, 1993. Türkler Ansiklopedisi , Yeni Türkiye Yayınları, C I,II,III,IV,V,VI Ankara, 2002. Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, İslâm Ansiklopedisi, Meydan Larousse, Müslüman Bilim Adamları Ansiklopedisi,Türkiye Gazetesi Yayınları C I,II İstanbul, 2005. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul, 1989. Büyük Larousse, Gelişim Hachette ile Türk Ansiklopedisinin ilgili maddeleri. Atlas, Eylül 2007, Sayı 174 Atlas, Eylül 2001, Sayı 102 İNTERNET SİTELERİ www.ankara.edu.tr www.meb.gov.tr http://mail.baskent.edu.tr www.samsun.meb.gov.tr http://www.bergama.bel.tr www.kultur.gov.tr http://www.egitim.aku.edu.tr www.ttk.gov.tr http://gevhernesibe.erciyes.edu.tr http://okulweb.meb.gov.tr www.kultur.gov.tr http://papirüs.ankara.edu.tr http//www.kirsehir.gov.tr www.pto.org.tr www.sakarya.edu.tr www.istanbul.gov.tr http://www.marmara.edu.tr www.dicle.edu.tr 201 KRONOLOJİ MÖ 3200 MÖ 1280 MÖ 220 MÖ 209 MÖ174 48 375 381 395 434 476 552 571 619 622 624 625 626 627 628 629 630 632 634 637 642 644 656 657 680 681 732 744 750 751 868 905 935 963 969 1040 1048 1064 1071 1072 1077 1096 1097 1099 1141 1157 1174 1176 1187 1204 1211 1212 1220 1230 1243 1250 1258 1277 1308 : Yazının icadı : Kadeş Antlaşması : Büyük Hun Devleti'nin kuruluşu :Mete Hanın hükümdar olması : Mete Hanın ölümü : Büyük Hun Devleti'nin ikiye ayrılması : Kavimler Göçü' nün başlaması : Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu'nda resmî din olması : Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması : Atilla'nın, Avrupa Hun Devleti'nin hükümdarı olması : Batı Roma İmparatorluğu'nun yıkılışı : Kök Türk Devleti'nin kurulması : Hz. Muhammed'in doğumu : Avarların İstanbul'u kuşatması : Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicreti : Bedir Savaşı : Uhud Savaşı : Avarların İstanbul'u ikinci kez kuşatması : Hendek Savaşı : Hudeybiye Barışı : Hayber'in Fethi : Mekke'nin Fethi : Hz. Muhammed'in Veda Haccı ve vefatı. Hz. Ebubekir' in halife olması : Hz. Ömer'in halife olması : Kudüs'ün Hz. Ömer tarafından teslim alınması : İran ve Mısır'ın Müslüman Araplar tarafından fethi : Hz. Osman'ın halife olması : Hz. Ali'nin halife olması : Sıffîn Savaşı : Kerbelâ olayı : Kutluk Devleti'nin kurulması : Emevilerin İspanya'da gerilemeye başlaması : Uygur Devleti'nin kurulması : Emeviler Devleti'nin sona ermesi, Abbasiler Devleti'nin kurulması : Talas Savaşı : Tolunoğulları Devleti'nin kurulması : Tolunoğulları Devleti'nin yıkılması : İhşidiler Devleti'nin kurulması : Gazneliler Devleti'nin kurulması : İhşidiler Devleti'nin yıkılması. : Dandakan Savaşı, Büyük Selçuklu Devleti'nin kuruluşu : Pasinler Savaşı : Alp Arslan'ın Anadolu seferi : Malazgirt Savaşı : Sultan Alp Arslan'ın ölümü, Melikşah'ın sultan olması : Türkiye Selçuklu Devleti'nin kurulması : Haçlı Seferleri'nin başlaması : Harzemşahlar Devleti'nin kurulması : Haçlıların Kudüs'ü ele geçirmeleri : Katvan Savaşı : Büyük Selçuklu Devleti'nin yıkılması : Eyyûbiler Devleti'nin kurulması : Miryokefalon Savaşı : Gazneliler Devleti'nin yıkılması : Haçlıların İstanbul'u işgali : Doğu Karahanlı Devleti'nin yıkılması : Batı Karahanlı Devleti'nin yıkılması : Alâeddin Keykubad'ın hükümdar olması : Yassı Çimen Savaşı : Kösedağ Savaşı : Eyyûbilerin yıkılışı : Abbasi Devleti'nin yıkılışı : Anadolu'da Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından Türkçenin resmî dil ilan edilmesi : Türkiye Selçuklu Devleti'nin yıkılması 202 GÜNEY KIBRIS RUM YÖNET‹M‹ NÖC: Nahcivan Özerk Cumhuriyeti (Azerbaycan) İl merkezleri Başkent (Ankara) N ) RB .Ö AY .C CA N ZE (A Devlet sýnýrý Özerk olmayan Türk bölgeleri Özerk cumhuriyet, eyalet ve vilayetler Baðýmsýz Türk devletleri Özerk cumhuriyet ve vilayet sýnýrý ( ( YA AS . AK C H Hakasya C. Krasnoyarsk ÖZERK VÝLAYETLER ÖZERK CUMHURÝYETLER Keþmirdeki bu sýnýr çizgisi (BM) Kontrol hattýdýr. Bu hat 1972 Simla Antlaþmasý ile belirlenmiþ olup, Keþmirin nihai statüsü hakkýnda Hindistan ve Pakistan tarafýndan henüz bir anlaþmaya varýlmamýþtýr. Krasnoyarsk