islamı anlama rehberi - islamic information center

advertisement
İSLAMI ANLAMA
REHBERİ
1
İSLAMI ANLAMA
REHBERİ
ENDER TOSUN
İSTANBUL/TÜRKİYE
2
İslam’ı Anlama Rehberi / Yazan Ender TOSUN
ISBN: 978-605-631-981-5
1.Giriş 2. İslam’ın Genel Özellikleri 3. İslam’ın İman Esasları
4. İslam’ın İnsana Verdiği Amaçlar 5. Amel Esasları ve
İslam’ın Beş Şartı 6. Başarı Vesileleri 7. Sonuç 8. Sorular ve
Cevaplar
Her Hakkı Mahfuzdur:
Copyright © 2012, Yazan Ender TOSUN. Her hakkı
mahfuzdur. Türkiye’de basılmıştır. İlgili telif yasalarıyla izin
verilmesi dışında veya yazarın yazılı izni olmadığı takdirde bu
eserin herhangi bir kısmı hiç bir format veya şekilde
çoğaltılamaz, dağıtılamaz, bir veritabanında veya depolama
sisteminde depolanamaz. Bu kitap veya revize versiyonlarına
yazarın
tercihine
bağlı
olarak
http//:www.islamicinformationcenter.info adresinde elektronik
formatta erişim izni verilebilir. Eğer erişim imkanı verildiği
takdirde, kişisel kullanım için indirilebilir veya anılan internet
sitesinde izin verildiği takdirde, belirtilen adrese bağlantı
verilebilir. Belirli nitelikleri haiz yayımcıların kolaylaştırılmış
yayımlama izni talep etmeleri önerilir. Her hal ve takdirde,
iletişim bilgimizi de içeren bu telif paragrafının tamamı bu
kitapla ilgili olarak oluşturulacak ürün/ kopya/ tercümelerin
içine kolayca görülebilir ve anlaşılabilir şekilde konulmalıdır.
İletişim bilgimiz şu şekildedir: Ender TOSUN Merkezefendi
Mah. Tercüman Sitesi Blok: B-1 No: 38 Cevizlibağ
Zeytinburnu / İstanbul - Türkiye; tosunender@gmail.com;
endertosun@bilenymm.com;
http://
www.islamicinformationcenter.info;
http://www.facebook.
com/guidetounderstandingislam
Baskı: Esen Ofset Matb. San. Tic. A.Ş. (2012/8 İstanbul)
Kapak: Muhammed Nur Anbarlı
3
ÖNSÖZ
Bütün nimetleri ve özellikle en büyük nimeti İslam
dini için; ilahi mesajı Kuran’ı Kerim’i dinleme, son elçisini
bilme ve bu kitapla hakikati paylaşma imkanı verdiği için
Allah’a hamd ve şükranlarımı arz ederim. O’nun elçilerine
selam olsun.
Bu kitabı yazma amacımız İslam hakkında özlü fakat
kapsamlı bilgi vermektir. Bu kitap esas itibariyle İslam ile
yeni tanışmış kişilere yönelik olarak yazılmıştır. Ancak onun
İslam’ı bilenler için de, özellikle Islam hakkında sorulacak
soruların cevaplandırılması açısından faydalı olacağını ümid
ediyoruz. Gelecekteki baskılarımızda değerlendirmek üzere
bize yönelteceğiniz soru ve yorumlarınız için şimdiden
teşekkür ederiz.
Bu kitabın hazırlanmasında büyük katkıları olanlara
bu vesileyle teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Öncelikle eşim Naciye Tosun, çocuklarım
Muhammed, Meryem Büşra ve İbrahim Eren’e
çalışmalarımdaki destekleri dolayısıyla teşekkür ediyorum.
Sultanahmet Camiinin imamları Sn. Emrullah
Hatiboğlu, Hasan Kara, İshak Kızılarslan, müezzinleri ve
diğer tüm çalışanlarına bu kitabın hazırlanmasında teşvik
edici bir ortam sağlanmasına katkılarından dolayı teşekkür
ederim.
İslam’ın daha iyi anlaşılması bakımından bu kitabın
yararlı olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Bu kitapta
olabilecek her türlü hatadan dolayı O’nun affını talep
ediyorum.
Ender TOSUN
4
5
CONTENTS
1
GİRİŞ ................................................................................ 18
2
İSLAMIN GENEL ÖZELLİKLERİ .............................. 19
2.1
İSLAM MANTIĞA DAYALIDIR .................................... 19
2.2
İSLAM ALLAH’I SEVMEK VE O’NDAN SAKINMAK
ÜZERİNE KURULUDUR ................................................ 21
2.3
İSLAM KAPSAMLIDIR ................................................... 24
2.4
İSLAM EVRENSELDİR ................................................... 24
2.5
İSLAM BARIŞ ÜZERİNE KURULUDUR ...................... 27
3
İSLAMIN İNANÇ ESASLARI ....................................... 28
3.1
ALLAH –GERÇEK TEK TANRI - ................................... 28
3.1.1
GENEL BİR KAVRAM OLARAK TANRIYA İNANÇ .. 28
3.1.1.1
GENEL OLARAK İNANÇ KAVRAMI ........................... 28
3.1.1.2
İSLAM VE TANRI İLE BAĞLANTILI DİĞER
YAKLAŞIMLAR .............................................................. 32
3.1.1.2.1
İSLAM VE ATEİST YAKLAŞIM .................................... 32
3.1.1.2.2
İSLAM VE AGNOSTİK YAKLAŞIM ............................. 38
3.1.1.2.3
İSLAM VE BÜYÜK ÖLÇÜDE NAKLE DAYALI
İNANÇLAR ....................................................................... 39
3.1.1.3
HERKES BİR VEYA BİRDEN FAZLA TANRIYA VEYA
TANRI KAVRAMINA TEKABÜL EDEN ŞEYLERE
İNANIR ............................................................................. 42
3.1.2
ALLAH’TAN BAŞKA TANRI YOKTUR: BU EVREN VE
PARÇALARI MUTLAK DEĞİLDİR, YALNIZCA BİR
MUTLAK GÜÇ VARDIR ................................................. 44
3.1.3
ALLAH’IN KİM OLDUĞUNU ANLAMANIN YÖNTEMİ
VE O’NUNLA İLGİLİ OLARAK EVRENİMİZDE
GÖZLEMLEDİĞİMİZ BAZI ÖNEMLİ GERÇEKLER ... 46
6
3.1.3.1
GENEL YÖNTEM ............................................................ 46
3.1.3.2
ÖRNEKLER ...................................................................... 48
3.1.3.2.1
BİRÇOK BENZER VARLIKLAR .................................... 48
3.1.3.2.2
NEDENSELLİK
DE
DÂHİL
OLMAK
ÜZERE
VARLIKLAR SİSTEMLERİN PARÇALARIDIR ........... 49
3.1.3.2.3
ZAMAN BOYUTUNDA BİRLİK .................................... 51
3.1.3.3
VARLIKLAR DEĞİŞİME KONUDUR ............................ 53
3.1.3.4
VARLIKLAR
ALLAH’IN
YARATMA
GÜCÜ
BAĞLAMINDA PASİFTİR .............................................. 56
3.1.3.5
ALLAH’IN HER ŞEYİN ÜSTÜNDEKİ BİRLİĞİNİ BİZE
GÖSTEREN DİĞER BAZI GERÇEKLER ....................... 58
3.1.4
ALLAH’IN İSİMLERİ ...................................................... 59
3.2
AHİRET............................................................................. 61
3.2.1
TANIM .............................................................................. 61
3.2.2
AHİRETE DAİR İŞARETLER ......................................... 65
3.2.2.1
ALLAH YENİDEN YARATMAYA KADİRDİR ............ 68
3.2.2.2
YENİDEN YARATMA KONUSUNDA ALLAH’IN
HİKMETLERİ VE İRADESİ VARDIR ............................ 70
3.2.2.2.1
ALLAH HAKİMDİR: HİKMETLER ÇERÇEVESİNDE
MUAMELE EDER ............................................................ 71
3.2.2.2.2
BU EVREN İÇİN AMAÇLAR VARDIR ......................... 72
3.2.2.2.2.1 ALLAH’IN NİMETLERİNİN İCRASI ............................. 74
3.2.2.2.2.2 HAKİKATİN İCRASI ....................................................... 77
3.2.2.2.2.3 DENGENİN TESİSİ .......................................................... 80
3.2.2.3
ALLAH’IN BİLDİRİMİ VE TAAHHÜDÜ ...................... 82
3.2.3
AHİRETİN PRATİK SONUÇLARI.................................. 84
3.2.3.1
KARARLI BİR HAYATIN OLDUĞUNU BİLMEK ....... 84
3.2.3.2
HESAP VEREBİLİRLİK .................................................. 87
3.2.3.3
İLAHİ ADALETİN VERDİĞİ MUTLULUK ................... 88
7
3.2.3.4
GELİŞME İÇİN TEŞVİK .................................................. 88
3.2.3.5
DÜŞÜNME VE SEÇME İÇİN TEŞVİK ........................... 90
3.3
MELEKLER ...................................................................... 93
3.4
ALLAH’IN ELÇİLERİ ...................................................... 94
3.4.1
ROL MODELLER OLARAK ELÇİLER .......................... 95
3.4.2
BAZI ELÇİLER ÖNCEDEN BİLDİRİLMEKTE VE
TEYİT EDİLMEKTEDİR ................................................. 98
3.4.3
ELÇİLERİN DİĞER BAZI ÖZELLİKLERİ ................... 102
3.5
ALLAH’IN KİTAPLARI ................................................ 104
3.5.1
GENEL OLARAK KUTSAL KİTAPLAR...................... 104
3.5.2
KUR’AN-I KERİM ......................................................... 107
3.5.2.1
KUR’AN-I KERİM TAM BİR REHBERDİR ................. 107
3.5.2.2
KUR’AN-I KERİM KORUNMUŞTUR .......................... 110
3.5.2.3
KUR’AN-I KERİM’İN STİLİ ......................................... 111
3.5.2.4
KUR’AN-I KERİM TAKLİT EDİLEMEZ ..................... 112
3.6
KADER ........................................................................... 114
3.6.1
TANIM ............................................................................ 115
3.6.2
KADERİN İNSANLAR İÇİN SONUÇLARI .................. 118
4
İSLAM TARAFINDAN BİR İNSANA VERİLEN
AMAÇLAR .................................................................... 120
4.1
HAKİKATLE UYUMLU OLMAK ................................ 122
4.1.1
İNANDIĞIMIZDA HAKİKATLE UYUMLU OLMAK 122
4.1.2
SÖZLERİMİZDE
VE
YAPTIKLARIMIZDA
HAKİKATLE UYUMLU OLMAK ................................ 123
4.2
ALLAH’IN MÜTTEKİ KULLARI İÇİN HAZIRLANAN
SÜREKLİ NİMETLERİNE ULAŞMAK ........................ 125
4.3
ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK ............................ 125
4.3.1
ALLAH’IN RIZASINA GÖTÜREN YOL ...................... 126
4.3.1.1
İLAHİ DEĞERLERLE UYUMLULUK ......................... 126
8
4.3.1.2
ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN OBJEKTİF
KRİTERLER SAĞLANMALIDIR ................................. 129
4.4
MUTMAİN OLMAK ...................................................... 131
5
AMEL ESASLARI & İSLAM’IN BEŞ ŞARTI ........... 132
5.1
AMEL ESASLARI .......................................................... 132
5.2
İSLAMIN BEŞ ŞARTI .................................................... 137
5.2.1
ALLAH’IN BİRLİĞİNE ŞEHADET .............................. 139
5.2.2
VAKİT NAMAZLARI .................................................... 141
5.2.3
ZEKÂT ............................................................................ 148
5.2.4
ORUÇ .............................................................................. 152
5.2.5
HAC ................................................................................. 155
6
BAŞARI İÇİN GEREKLİ İMKÂNLAR...................... 162
6.1
MANTIK ......................................................................... 164
6.2
KARAKTER.................................................................... 166
6.3
ALLAH’IN YARDIMI .................................................... 169
6.4
GAYRETLERİMİZ & SABRIMIZ ................................. 174
6.5
DİĞER YETENEKLER .................................................. 176
6.6
APAÇIK GERÇEKLER .................................................. 176
6.7
YARATICI’DAN GELEN MESAJLAR ......................... 178
6.8
ÖZÜMÜZDEKİ TEMEL KODLARIMIZ....................... 178
7
SONUÇ ........................................................................... 179
8
SORULAR & CEVAPLAR........................................... 184
8.1
İSLAM’DA KADINLAR VE ERKEKLER EŞİT MİDİR?
......................................................................................... 184
8.1.1
VÜCUDUN BAZI KISIMLARININ ÖRTÜLMESİ ....... 190
8.1.2
ERKEKLER İÇİN BELİRLİ ŞARTLARDA DÖRDE
KADAR KADINLA EVLENME İZNİ ........................... 194
9
8.1.3
BELİRLİ ŞARTLAR OLDUĞUNDA OĞULLAR VE
KOCALARIN KIZ ÇOCUK VE KARILARA GÖRE
DAHA FAZLA MİRAS ALMALARI ............................. 196
8.1.4
BELİRLİ DURUMLARDA BİR ERKEK ŞAHİDİN İKİ
KADIN ŞAHİTLE İKAME EDİLMESİ.......................... 199
8.1.5
“İSLAM’DA ERKEKLER VE KADINLAR EŞİT MİDİR?”
SORUSUYLA İLGİLİ DİĞER BAZI HUSUSLAR ........ 200
8.2
NEDEN MEDYADA İSLAM VEYA ALLAH ADINA
BİRÇOK ŞİDDET EYLEMLERİNİN İŞLENDİĞİNİ
GÖRÜYORUZ? .............................................................. 204
8.3
EĞER KADER VARSA, EĞER ALLAH HER ŞEYİ
BİLİYORSA, NASIL ÖZGÜR İRADEMİZ OLABİLİR VE
NASIL SORUMLU OLABİLİRİZ? ................................ 207
8.3.1
BELİRLİ ÖLÇÜDE ÖZGÜR İRADEMİZ VARDIR ...... 208
8.3.1.1
İRADELERİMİZİN VARLIĞININ HİKMETLERİ ....... 214
8.3.1.2
GÜNAHLAR VE ONLARIN SONUÇLARI KASITLI
TERCİHLERDİR ............................................................ 216
8.3.1.3
ALLAH’IN BİZİ BİR ŞEYE ZORLAMAYA İHTİYACI
YOKTUR......................................................................... 219
8.3.1.4
ALLAH KİMSEYİ İNANMAYA VEYA SALİH
AMELLER İŞLEMEYE ZORLAMAMAKTADIR VE
KİMSEYİ İNANMAMAYA VEYA ZULMETMEYE
ZORLAMAMAKTADIR. ............................................... 220
8.3.1.5
KİMSE ALLAH’IN BİZİ ZORLADIĞINA ŞAHİTLİK
ETMEYECEKTİR. .......................................................... 221
8.3.1.6
ALLAH’IN HERHANGİ BİRİMİZE KARŞI HERHANGİ
BİR ÖNYARGISI YOKTUR .......................................... 221
8.3.1.7
İRADELERİMİZİN TEMELİNDEKİ NEDENSELLİK
İLİŞKİLERİ KADER ÜZERİNDE ETKİLİDİR ............. 222
8.3.1.8
EĞER KADERİ BİLSEYDİK, ONU İYİ YÖNDE
DEĞİŞTİRMEK İSTERDİK. .......................................... 223
8.3.1.9
EĞER İRADELERİMİZ DETERMİNİZMİN TAM ETKİSİ
ALTINDA OLSAYDI, BİZİM İNANMAMIZA NEDEN
OLURDU......................................................................... 223
10
8.3.2
ALLAH’IN KADERE YANSIYAN İLMİ BİR YÖNÜYLE
İNSANİ
KAVRAMLARDAN
TARİHSEL
BİLGİ
GİBİDİR. ......................................................................... 224
8.3.3
KAPASİTEMİZE GÖRE SORUMLUYUZ .................... 225
8.3.3.1
AŞİKÂR GERÇEKLER ÖNCE GELİR. ......................... 226
8.3.3.2
BİZ KENDİ ZAAFLARIMIZDAN DOLAYI BAŞARISIZ
OLMAKTAYIZ. .............................................................. 228
8.3.3.3
KADER BİZİMLE ALLAH ARASINDA BİR ENGEL
DEĞİLDİR -ALLAH BİZE KADERDEN DAHA
YAKINDIR- .................................................................... 228
8.3.4
SEÇİM SÜRECİMİZ TUTARLI OLMALIDIR .............. 230
8.3.4.1
ANLAŞMA
UYGULANDIKTAN
SONRA
DEĞİŞTİRİLMEZ ........................................................... 231
8.3.4.2
EĞER BİRİSİ ALLAH’I ADALET BAĞLAMINDA
KINARSA, BU ALLAH’IN O’NA ZATEN HİDAYETİ
SUNDUĞUNU FAKAT ONUN BUNU BİLEREK
REDDETTİĞİ ANLAMINA GELİR .............................. 232
8.3.4.3
NİHAİ SONUÇ DOĞRUDUR ........................................ 233
8.4
EĞER ALLAH KADİR VE İYİ İSE NEDEN ACI ÇEKME
VE KÖTÜLÜK VARDIR? .............................................. 234
8.5
İSLAM’LA HRİSTİYANLIK ARASINDAKİ TEMEL
FARKLILIKLAR NELERDİR? ...................................... 240
8.5.1
İLAH................................................................................ 241
8.5.1.1
İLAH’IN ÖZELLİKLERİ ................................................ 241
8.5.1.2
TANRI İLE İLİŞKİ ......................................................... 242
8.5.2
PEYGAMBER ................................................................. 243
8.5.3
YÖNTEM ........................................................................ 246
8.5.4
KUTSAL KİTAPLAR ..................................................... 248
8.5.5
HOŞGÖRÜ ...................................................................... 250
8.5.6
HAYAT TARZI ............................................................... 251
8.5.7
İLK GÜNAH ................................................................... 253
11
8.6
ÖNCEKİ KUTSAL KİTAPLARDA HZ. MUHAMMED
HAKKINDA VERİLEN HABER VAR MIDIR? VARSA
NEDİR? ........................................................................... 254
8.6.1
ESKİ AHİD/ TESNİYE KİTABININ 33’ÜNCÜ
BÖLÜMÜNDE YER ALAN HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
İLE İLGİLİ HABER ........................................................ 255
8.6.2
ESKİ AHİD’DEKİ YARATILIŞ 21/9-21 VE TEKVİN
17/19-20’DE YER ALAN HZ. MUHAMMED İLE İLGİLİ
ÖNCEDEN VERİLEN HABERLER .............................. 257
8.6.3
SON PEYGAMBER İLE İLGİLİ OLARAK İŞAYA
KİTABININ 42/1-12’NCİ AYETLERİNDE AÇIKLANAN
BİLGİLER ....................................................................... 259
8.6.4
BÜYÜK GELİŞME OLACAK VE ALLAH’IN KRALLIĞI
YAHUDİLERDEN ALINACAK VE MATTA İNCİLİNİN
21/42-44’ÜNCÜ AYETLERİNDE DENİLDİĞİ GİBİ
BAŞKA BİR TOPLULUĞA VERİLECEKTİR .............. 261
8.6.5
ZEBUR’DA GEÇEN, MEKKE (BACCA), HACILAR,
ZEMZEM KUYUSU, MÜSLÜMANLARIN HIZLA
YAYILMASI ................................................................... 262
8.6.6
YUHANNA İNCİLİ 1/20-21,29’UNCU AYETLERDEKİ
HZ. İSA’DAN SONRA GELECEK OLAN YAYGIN
OLARAK BİLİNEN PEYGAMBER .............................. 263
8.7
KUR’AN-I KERİM OKUNURKEN DİKKAT EDİLMESİ
GEREKEN HUSUSLAR NELERDİR?........................... 263
12
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla.
(Kur’an-ı Kerim: 1/1)
De ki: “Göklerde ve yerde olanlara dikkatle
bakın!”
(Kur’an-ı Kerim: 10/101)
De ki: “Rabbim benim ilmimi artır.”
(Kur’an-ı Kerim: 20/114)
Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı
ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan,
fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt
almanız için size böyle öğüt verir.
(Kur’an-ı Kerim: 16/90)
Dinde zorlama yoktur. Çünkü
sapıklıktan ayırd edilmiştir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/256)
doğruluk,
(En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.
(Kur’an-ı Kerim: 28/83)
Allah buyurdu ki: Bu, sadıklara doğruluklarının
fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından
ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları
cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş,
onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük
başarı budur.
(Kur’an-ı Kerim: 5/119)
13
Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin
hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi
mi sandınız?
(Kur’an-ı Kerim: 23/115)
14
ÖZET
Evreni gözlemlediğimizde, mantığımız çerçevesinde,
şükür ve adalet niteliklerimizin neticesinde şu soruyu
sorabiliriz: “Bütün bu nimetler nereden gelmektedir?”
Bunun üzerine gözlemlediklerimizin üzerinde dikkatlice
düşündüğümüzde her şeyi yaratan ve herşeyin varlığını
devam ettiren Bir ve Aktif Yaratıcı’yı idrak edebiliriz.
Örneğin, milyarlarca benzer şeyler görüyoruz;
herşeyin sistemlerin parçası olduğunu görüyoruz; herşeyin
değişime konu olduğunu görüyoruz. Bunlar her şeyin bir
kaynaktan geldiğini; bu yaratıcının tek mutlak olduğunu; ve
diğer her şeyin O’nun güç ve iradesine tabi olduğunu
anlamamıza yardımcı olabilir. Buna göre içinde
bulunduğumuz bu milyarlarca nimet üzerimizde şükretme
yönünde bir baskı oluşturabilir.
Böylece, bize iletişim yeteneği veren bu Yaratıcının
bizimle insan diliyle de iletişim kurabileceği sonucuna
varabiliriz. Bunun üzerine O’nun bize vermiş olabileceği
mesajları araştırma yoluna gidebiliriz. Ardından, gerçekten
de Yaratıcı’dan mesajlar aldığını iddia eden kişilerin, yani
Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed ve diğerlerinin (AS)
farkına varırız.
Yaratıcı’nın bütün bu elçilerle verdiği mesajın “Hak
ve Bir olan Rabbinize inanın ve iyi işler yapın” olduğunu
görürüz. Bu İslamın temel mesajıdır.
Mesajlarında Yaratıcı kendisini bize Rahman,
Dilediğini Yapan ve Hakim olarak tanıtmaktadır: Bu
bağlamda, bizim ve bu evrenin sebepsiz bir şekilde
yaratılmadığımızı ve varlığımızın sebepsiz bir biçimde
sürdürülmediğini bize öğretmektedir.
15
Dolayısıyla, O’nun nimetleri ve kudreti sadece bu
dünyadaki hayatımızdaki gibi geçici bir şekilde
gerçekleşmemektedir. Ayrıca
içinde
bulunduğumuz
aşamadan sonra daimi bir aşamanın olacağı yönünde bilgi
verilmektedir. Bu daimi aşamada O’nun nimetleri ve kudreti
kalıcı bir şekilde icra edilecektir. Şimdiki hayatımızda iyi ve
kötü bütün yaptıklarımızın neticelerini bu ikinci evrede
göreceğiz. Hayatımızın bu dünyadaki bölümünde de diğer
yaratıkların tattığı gibi belirli ölçüde O’nun kudretinin
neticelerini tatmaktayız. Ayrıca, bu hayatımızda, hakikate
göre pozisyonumuzun nasıl olacağına ve ne tür bir daimi
hayat istediğimize dair kararımızı belirleyeceğiz.
Diğer taraftan, bu mesajlarda görüyoruz ki başarılı
olmak için kendimizi Rabbimizin sevdiği doğruluk, tevazu,
şükür, iyilik, adalet gibi ilahi değerler bakımından
geliştirmemiz gerekmektedir. Yine anlıyoruz ki yalnızca bu
niteliklere sahip olursak Rabbimiz tarafından sevilebiliriz,
O’nu hakkıyla sevebiliriz ve O’ndan hakkıyla sakınabiliriz.
O halde, O’nu samimi olarak seviyorsak, kendimizi
geliştireceğiz ve kendimizi geliştirirsek O’nu daha fazla
sevebileceğiz ve O’nun sevgisini kazanabileceğiz.
Kendimizi bu değerler bakımından geliştirmek için de
Yaratıcımızın rehber kitabını izlememiz gerekmektedir.
Onu izlemek suretiyle; hakikate uymuş oluruz; O’nun salih
kulları için hazırlanan kalıcı nimetlerine erişiriz; Allah
bizden razı olur; ve mutmain oluruz. Bunlar İslama göre
hayatımızın nihai amaçlarıdır.
Bütün bunlar ve bunların ayrıntıları bize bir defa daha
ve ebedi olarak Yaratıcı’mızın nihai rehberi olan ve 14 asır
önce Hazreti Muhammed’e (S.A.V.) vahyolunan Yüce
Kur’an’da anlatılmaktadır.
16
17
1
GİRİŞ
“İslam” kelimesi Arapça’da Allah’a1 teslimiyet ve
barış/huzur anlamlarını taşır. Ayrıca Allah’a teslimiyet ve
Rahim Olan Allah’a teslim olmak suretiyle gerçekleşen
barış/huzur anlamlarını da taşır. Ayrıca, din adı olarak
değerlendirildiğinde Allah’ın rızasına ve rahmetine erişmek
amacıyla nerede olursak olalım Allah’ın bizimle olduğunu
hissetmek ve bilmek; iyi ameller2 yapmak; kötü işlerden
sakınmak olarak tanımlanabilir.
İslam bu dine Allah’ın kendisi tarafından verilmiş bir
isimdir. Marjinal bir grup tarafından verilmiş bir isim
değildir.
İslam her şeyi Bilen Allah tarafından en büyük
başarıya3 ulaşmamız için bize gösterilen bir yoldur.
İslam’ın ana kaynağı, İslam’ın kutsal kitabı olan
Kur’an-ı Kerim’dir4. Bu Kitap 7’nci yüzyılda 23 yıl boyunca
ve sadece Hazreti Muhammed’e (S.A.V.) vahyolunmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de birinci şahıs olarak konuşan Allah’tır ve
Hazreti Muhammed (S.A.V.) O’nun sözlerini insanlığa
iletmiştir. Bu kitapta, Kur’an-ı Kerim’den birçok alıntıyı
okuma fırsatınız olacaktır.
Allah’ın Kur’an’da belirttiği gibi, İslam insanlar için
1
Allah Yaratıcı’nın, evrenin varlığını sürdürenin özel bir ismidir.
Bu kitapta O’nun hakkında ayrıntılı bilgi verilecektir.
2
İşler
3
İzleyen bölümlerde hayatımızdaki en büyük başarı ayrıntılı
olarak ele alınacaktır.
4
Çeşitli dillerde Koran, Coran, Qur’an, Kuran, al-Qur’an olarak da
yazılmaktadır. Anlamlarından birisi “okunan”dır.
18
büyük bir nimettir:
Bugün dininizi kemale erdirdim,
Size nimetimi tamamladım.
Size din olarak İslâm’a razı oldum5.
(Kur’an-ı Kerim: 5/36)
2
İSLAMIN GENEL ÖZELLİKLERİ
2.1
İSLAM MANTIĞA DAYALIDIR
İslam’ın kutsal kitabında Allah mantık, muhakeme,
bilme, gözlemleme ve anlama kavramlarına 1000’den fazla
yerde atıf yapmaktadır. Sorgulamak ve muhakeme etmek
zorundayız. Kur’an-ı Kerim’de Allah sorgulamadan
toplumumuzun ve atalarımızın kabullerinin arkasından
gitmeyi yasaklamaktadır.
İslam’da dogma yoktur. Müslüman olmaya ve iyi bir
Müslüman giden yol mantığın kullanımıyla başlar ve devam
eder. Elbette bu mantıken güvenilir kaynaklardan naklolunan
bilginin kabulünü engellemez.
İslam’da yalnızca akıl sahipleri sorumlu olarak
değerlendirilir.
İslam’ın anlaşılması kolaydır. Allah Kur’an’da şöyle
5
Kur’an-ı Kerim tercümelerinde büyük ölçüde Muhammed Hamdi
Yazır tercümesi esas alınmıştır.
6
Kur’an-ı Kerim’den yaptığımız alıntılar bakımından, “(Kur’an-ı
Kerim: a/b)” ifadelerindeki, (a) Kur’an-ı Kerim’in ilgili suresinin
numarasını ve (b) ilgili surenin ayet numaralarını ifade etmektedir.
19
demektedir:
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün
birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için
gerçekten açık, ibretli deliller vardır.
Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine
yatarken Allah’ı7 anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı
üzerinde düşünürler.
[8Ve derler ki]: “Rabbimiz! Sen bunu boş yere
yaratmadın”.
7
Kur’an-ı Kerim’de birinci şahıs olarak konuşan Allah’tır. Ancak
birçok yerde “Ben” zamiri yerine isimlerini ve “O” zamirini
kullanmaktadır.
Bu kullanımların hikmetleri vardır: Öncelikle, bu Kitabın
okunmasını kolaylaştırmaktadır: Eğer Allah hep “Ben” zamirini
kullansaydı, okuyucu her zaman Allah olarak konuşuyormuş gibi
okuyacaktı. Diğer taraftan, Allah ve O’nun diğer isimlerinin
kullanılması “Ben” zamiri ile birlikte kullanıldığında daha spesifik
anlamlar vermektedir. Örneğin, 2/21 numaralı ayette Allah “Ey
insanlar bana kulluk ediniz…” yerine “Ey insanlar, Rabb’inize
kulluk ediniz…” demektedir. Böyle kullanımlarda Allah Rab’liğini
ve diğer vasıflarını vurgulamaktadır. Yine, “Ben” zamiri
kullanıldığında O’nun kendi şahsına vurgu yapılmaktadır. Bazen O
“Biz” zamirini kullanmaktadır: Tekil şahıslarda bu kullanım
büyüklük anlamını vermek için yapılır; böyle bir kullanım başka
dillerde de yer almaktadır. Bu kullanım melek ve insanların da kul
olarak açıkça aktif oldukları bazı eylemlerde de görülür.
Allah ne erkektir ne de dişidir. O’nun cinsiyeti yoktur. Dolayısıyla
bazı dillerde erkeklere ilişkin olan “O” zamirinin Allah için
kullanılması özellikle Allah’ı ifade eden ve cinsiyeti ifade etmeyen
özel bir kullanımdır.
8
Kur’an-ı Kerim’den yaptığımız alıntılarda köşeli parantezler -[ ]Kur’an-ı Kerim’in orijinal kelimelerinin anlamlarında açıkça
mevcut olan, ayrıntıları ifade etmek için kullanılmıştır. Köşeli
parantez içindeki bu tür ayrıntılar mevcut kelimelerde yer
aldığından, Kur’an-ı Kerim’in original metninde ayrı kelimelerde
yansıtılmamıştır. Bu köşeli parantezler alıntı yapılmayan önceki
veya sonraki ayetlerde yer alan detayları vermek için de
20
(Kur’an-ı Kerim: 3/190-191)
Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık.
Öğüt alan yok mudur?
(Kur’an-ı Kerim: 54/40)
2.2
İSLAM ALLAH’I SEVMEK VE O’NDAN
SAKINMAK ÜZERİNE KURULUDUR
O9 onları sever, onlar da O’nu severler.
(Kur’an-ı Kerim: 5/54)
De ki, “siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız bana uyun
ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın.
Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır10.”
(Kur’an-ı Kerim: 3/31)
İnsanlardan kimi de Allah’tan başka şeyleri O’na eş
tutuyorlar da onları, Allah’ı sever gibi seviyorlar.
Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/165)
İslam’a inanan, Allah yolunda hayatını vermeye
hazırdır. Onun hiç hıyanet etmeyen, tek olan, her zaman
yanında olan, vaadini yerine getiren, Rahman, Rahim, Kadir,
Karib, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan, her şeyin Yaratıcısı
olan, annesinin karnında kendisine biçim veren bir sevdiği
kullanılmıştır. Alıntılardaki parantez -( )- içindeki kelimeler
çoğunlukla Kur’an-ı Kerim’in metni hakkında az bilgi sahibi
olanlara yönelik olarak açıklayıcı mahiyettedir.
9
Allah
10
Eğer Allah’ı samimi olarak seversek Allah’ın sevdiği değerlere
göre kendimizi geliştirmeye çalışırız.
21
vardır.
Bu dünyada Allah’tan daha fazla sevilen kimse
bulunmamaktadır. Dolayısıyla İslam’da Allah sevgisi birçok
sonuçlar doğurmaktadır. Bir müslüman günde beş defa
namaz kılar; servetini Allah yolunda harcar; oruç tuttuğu
zaman Allah için yemeyi ve içmeyi bırakır; Allah’ın rızasını
kazanmak için güzel işler yapar ve kötülüklerden sakınır. Bu
şekilde Allah sevgisi müslüman tarafından yoğun bir şekilde
hissedilir11. Allah’ı dinleyelim:
De ki: “Benim namazım, ibadetim, hayatım ve
ölümüm hep âlemlerin12 Rabbi Allah içindir.”
(Kur’an-ı Kerim: 6/162)
Diğer yandan, sakınılması gereken ilk kişi de Allah’tır
ki O her şeyi bilen ve dilediğini yapmaya gücü yeten
Rabbimizdir.
Bununla ilgili bazı Kur’an ayetleri şu şekildedir:
Allah’tan korkun ve bilin ki, siz ancak O’nun
huzuruna varıp toplanacaksınız.
(Kur’an-ı Kerim: 2/203)
Ona: “Allah’tan kork!” dendiği zaman da kendisini
onuru (gururu) günah işlemeye sevkeder. Cehennem
de onun hakkından gelir. O ne kötü bir yataktır!
(Kur’an-ı Kerim: 2/206)
Allah’tan sakınmak önemli nedenlerden dolayı
gereklidir. Kur’an’da buna ilişkin olarak bahsi geçen bazı
11
Müslüman İslam’ı tatbik eden kişiye, Allah’a teslim olan kişiye
denir.
12
Veya tam kelime anlamıyla “evrenler”
22
nedenler aşağıdaki gibidir:
Allah’tan sakının ki, O’na şükretmiş olasınız.
(Kur’an-ı Kerim: 3/123)
Allah’tan korkun. Muhakkak Allah, hesabı çabuk
görendir.
(Kur’an-ı Kerim: 5/4)
Allah’tan sakınmak13 özellikle bu dünyada önemlidir
ve bu dünyada muvaffak olduğumuz takdirde, O’nun sevgisi
ebedidir. Allah bize bir müslümanın ahirette duygularını
ifade edişini şu şekilde bildirmektedir:
Ve diyorlar ki: “Gerçekte biz daha önce (dünya
hayatında) âilemiz içinde (âkibetimizden) korkardık”.
“Allah bize lutfetti de bizi içe işleyen (kavurucu)
azabdan korudu.”
“Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk.
Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O’dur.”
(Kur’an-ı Kerim: 52/26-28)
O’nun sevmesi ve sevmemesi bizim nasıl olduğumuza
bağlı olduğundan, bunlar müslümanlarda sorumluluk ve
hesap verme duygularına neden olur.
Dolayısıyla, bir müslüman O’ndan O’na sığınır. Bazı
peygamberlerin buna parallel bazı sözleri Kur’an’da
belirtildiği üzere şöyle olmuştur:
“Öyleyse Allah’a koşun, gerçekten ben size O’nun
tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
13
Orijinal metinde korunmak, dikkatli olmak anlamında “Takva”
kelimesiyle ifade edilir.
23
Allah’la beraber başka bir tanrı uydurmayın (O’na
ortak koşmayın). Gerçekten ben size O’nun tarafından
gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.”
(Kur’an-ı Kerim: 51/50-51)
2.3
İSLAM KAPSAMLIDIR
Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara
doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir
müjdeleyici olarak indirdik.
(Kur’an-ı Kerim: 16/89)
Allah her şeyi Bilen’dir ve gerçek başarıya
ulaşabilmemiz için gerekli ve en önemli konularda
yönlendirmek üzere bize büyük bir rehber vermiştir. Bu
rehber geniş bir perspektiften bize her şeyi açıklamaktadır.
İslam bir insanın tüm yönlerini kapsar: Sosyal
hayatımız, özel hayatımız, iş hayatımız, ibadetlerimiz,
düşünme tarzımız, yapmamız gerekenler, nasıl olmamız
gerektiği, bilim, geçmişimiz, geleceğimiz, başarı
kriterlerimiz, etik standartlarımız, ruhsal gelişimimiz,
amaçlarımız, bedenimiz, ruhumuz, evrenimiz, bu hayatımız,
ahiret hayatımız… Islam insanı, serveti, sağlığı, aklı, fakiri,
zengini, ekonomiyi, milletleri, komşuları, akrabaları, erkeği,
kadını, çocuğu, aileyi… daha iyiye götürür, korur.
2.4
İSLAM EVRENSELDİR
De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah’ın
resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve yerin bütün mülkü
O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren
24
de, dirilten de O’dur. Bundan dolayı gelin, Allah’a ve
resulüne iman edin. Allah’a ve Allah’ın bütün
kelâmlarına iman etmiş bulunan o ümmî peygambere,
evet ona uyun ki, hidayete erebilesiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 7/158)
İslam insan açısından bakıldığında, ilk insanla
başlamıştır. İslam Allah’ın bütün peygamberleri vasıtasıyla
insanlığa verdiği mesajdır. Örneğin Allah aşağıdaki ayette
bize Hazreti İbrahim’in dinini ve oğullarına müslüman
olmaları konusundaki tavsiyesini iletmektedir:
Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub
da öyle yaptı: “Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini
size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca
müslüman olarak can verin!” dedi.
(Kur’an-ı Kerim: 2/132)
İslam bir ırk, bir kişi, tarihsel bir dönem, veya coğrafi
bir mekanla sınırlı değildir.
İslam Allah’ın tüm peygamberlerinin dinidir ve
onların mesajlarının özüdür. Hazreti Muhammed’in (S.A.V.)
bir hadisine14 göre Allah’ın kendileri aracılığıyla mesajını
insanlığa verdiği 124.000 peygamber15 olmuştur16. Âdem,
14
Hz. Muhammed’in (S.A.V.) sözleri hadislerin bir grubudur.
Hadis onun sözlerinden, eylemlerinden-davranışlarından ve
başkalarının eylemleri hakkında sözlü olmayan onay/ifadelerinden
oluşur. Bunlar İslam’ın ikincil kaynaklarıdır. Bunlar alimler
tarafından ayrıntılı olarak incelenir ve güvenilirlik düzeylerine
göre mütevatir hadis -birçok kanaldan intikal eden ve teyit edilen-,
zayıf hadis gibi şekillerde sınıflandırılırlar.
15
Bu peygamberlerin sayısıdır ki burada denilmek istenen enbiyanebilerdir. Bunlar Allah’ın mesajlarını yazılı bir kitapla veya yazılı
bir kitap olmaksızın ileten kişilerdir. Bizim bu kitaptaki
kullanımımızda elçi (messenger) ifadesi bunları ifade eder.
25
Nuh, İbrahim, Musa, İsa (AS) bunlardan sadece bazılarıdır.
Peygamberlere iman İslam’ın gerekliliklerinden birisidir.
Örneğin Hazreti Musa’yı veya Hazreti İsa’yı (AS) bir
peygamber olarak kabul etmeyen kişi müslüman olarak
değerlendirilmez.
Bütün peygamberler aynı mesajı vermişlerdir: “Bir ve
Hak olan Tanrı’ya inanın ve salih ameller işleyin”. Bu
İslam’ın evrensel mesajının özüdür.
“İslam” adında bile bu evrenselliği görebiliriz: İslam
Hazreti
Muhammed’in
isminden
hareketle
adlandırılmamıştır, fakat dinler çoğunlukla her bir din için
en önemli olan insanların isimlerinden hareketle
isimlendirilmişlerdir. İslam ise evrensel “Barış” kavramını
ve Allah’a teslimiyet anlamlarını ifade eden bir adla
adlandırılmıştır.
Diğer yandan, izleyen ayette de gördüğümüz üzere,
Hazreti Muhammed (S.A.V.) Allah’ın mesajını herkese
iletmek için bir peygamber olarak tayin edilmiştir:
(Ey Muhammed!) biz seni17 ancak âlemlere rahmet
olarak gönderdik.
(Kur’an-ı Kerim: 21/107)
Irk timeline dayalı dinlerden farklı olarak, İslam her
tür insanı davet ve kabul eder. İslama göre tüm insanlar
sadece bir erkek ve bir kadının çocuklarıdır. Bu gerçekler,
her milletten insanların İslam’a girmelerine imkan vermek
suretiyle, müslümanların sosyal zenginliğine ve dışa açık
Kur’an-ı Kerim’deki “rasul” kelimesi kendilerine kitap verilen
elçileri ifade eder.
16
Müsned, Ahmed Bin Hanbel
17
Hz. Muhammed (S.A.V.)
26
olmalarına büyük katkı sağlar18.
2.5
İSLAM BARIŞ ÜZERİNE KURULUDUR
İzleyen ayette vurgulandığı üzere, insanların iyi
durumda olmaları değerlidir; bunun için çalışılması pozitif
ve kalıcı neticeler doğuracaktır:
Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi miktarlarınca
sel olup aktılar. Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük
yüklendi. Bir zinet eşyası veya bir değerli mal yapmak
için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de
onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah hak ile
batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider,
insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle
misaller verir.
(Kur’an-ı Kerim: 13/17)
İslam barış anlamını da taşır ve aşağıdaki ayette
gördüğümüz üzere, Allah bizi inanmayanlar da dahil olmak
üzere herkese adil bir şekilde davranmaya davet
etmektedir19:
Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi
yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten,
18
Ancak etnik kökene dayalı din ve ideolojiler negatif bir yön izler
ve zaman içinde daha da keskinleşir. Bu bir taraftan, bu dinlerin
başkalarına sıcak bakan mensuplarının daha evrensel ve ideolojiler
lehine ırkçı dinlerini terketmek zorunda kalmalarındandır. Bunun
diğer nedeni de daha evrensel olan dinlerin mensuplarının bu ırkçı
dinlere katılmamaları ve katkıda bulunmamalarıdır.
19
Bu kitapta “inanmayan” kelimesi nihai olarak Allah’ın
mesajlarını inkar edenleri ifade etmek üzere kullanılmıştır.
27
onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah
adaletli davrananları sever.
(Kur’an-ı Kerim: 60/8)
İSLAMIN İNANÇ ESASLARI
3
Peygamber20, Rabbi’nden kendisine ne indirildiyse21
ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah’a,
meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman
ettiler. “Biz Allah’ın peygamberleri arasında ayırım
yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz,
bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.” dediler.
(Kur’an-ı Kerim: 2/285)
3.1
ALLAH –GERÇEK TEK TANRI Şüphesiz ben Allah’ım, benden başka hiçbir ilâh
yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için
namaz kıl.
(Kur’an-ı Kerim: 20/14)
3.1.1 GENEL BİR KAVRAM OLARAK TANRIYA
İNANÇ
3.1.1.1 GENEL OLARAK İNANÇ KAVRAMI
Kendini bilmeyenlerin yoluna sakın uymayın.
(Kur’an-ı Kerim: 10/89)
20
21
Hz. Muhammed (S.A.V.)
Vahyolunan
28
Bilgi başarı için çok önemlidir. Örneğin, varacağı
noktaya gitmek isteyen bir sürücü yolu, trafik işaretlerinin
anlamlarını, araç sürmeyi… bilmek zorundadır. Bunları
bilirse hedefine güvenli bir şekilde ulaşabilir; aksi takdirde,
büyük bir kaza yapabileceği ve belki de ölebileceği yanlış
bir yola girebilir. Bu basit örnekte görüldüğü gibi,
amaçlarımıza ulaşmak için bilgi sahibi olmamız
gerekmektedir.
Ancak, bilgimiz bütün boyutlarıyla sınırlıdır22.
Geçmiş, gelecek, mikro, makro düzeyler, eşyanın doğası,
eşya arasındaki içsel ve dışsal ilişkiler bakımından belirli
sınırların ötesinde bilgiye sahip değiliz. Örneğin, geleceği
bilmiyoruz; fakat yarın bir elmayı bırakırsak aşağı
düşeceğini ileri sürebiliyoruz. Yine, belirli bir atomaltı
düzeyin altında ne olduğunu bilmiyoruz, bununla birlikte,
örneğin bir atomun özelliklerini tanımlayabiliyor ve bu
tanıma inanabiliyoruz23. Fakat esasında, örneğin “bütün”
atom altı düzeyleri bilmediğimiz takdirde, bu, atomlar
hakkında da kesin bilgiye sahip olmadığımız anlamına gelir;
dolayısıyla, atomlar hakkındaki bilgimiz sadece bir tür inanç
niteliğindedir24; dolayısıyla, herşey hakkındaki bilgimiz
böyle bir temel kısıtlılıkla sınırlıdır.
Diğer taraftan, biz bu evrenin bir parçasıyız.
Dolayısıyla her halde bilgimiz kısmidir.
22
Dolayısıyla bizim ulaşabildiğimiz bilgileri bizim için işaretler
olarak değerlendirebiliriz, ve hakikatle ilgili doğru bir anlayışa
sahip olmak için onları doğru değerlendirmeliyiz. Yanlış sonuçlar
bizi başarısızlığa ve kişisel felakete götürebilir.
23
Pratik amaçlar için dünyevi işlerde bu tanıma göre hareket
etmekte bir sakınca bulunmamaktadır, çünkü gözlemlediğimizin
nasıl olduğunun ifade edilmesi açısından bu tanımlar önemlidir.
24
Burada inancın daha ziyade bilgi boyutunu kastetmekteyiz.
İnanç kelimesi “güven” anlamını da içerir.
29
Bu itibarla, bizimle alakalı maksimum bilgiye sahip
olma ihtiyacı ve bilgideki sınırlılıklar, her kişiyi kendisini
etkileyebilecek şeyler hakkında bir inanç profili oluşturmaya
mecbur kılmaktadır.
Bizi etkileyen şeyler tamamen kavrayabileceğimiz ve
görebileceğimiz şeylerden ibaret değildir. İzleyen ayette
işaret edildiği üzere, bizi etkileyen görülen şeyler25 gibi
görülmeyen şeyler de olabilir:
Andolsun gördüklerinize,
Ve görmediklerinize.
(Kur’an-ı Kerim: 69/38-39)
Ayrıca, görülen ve görülmeyen26 birbirinden tamamen
izole değildir.
Yine, herşeyi tam olarak bilmediğimize göre, ateistler
dâhil bütün insanlar için gördüğümüze ilişkin bilgilerimiz
doğal
olarak
görülmeyene
ilişkin
inançlarımızla
bağlantılıdır.
Bunun yanında aşağıdaki ayetlerde vurgulandığı
üzere, sadece görülen ile ilgili mevcut bilgilerle yetinmek ve
kibirli bir biçimde görülmeyeni inkâr etmek hataya neden
olabilir:
Hayır. Onlar bilgileriyle kavrayamadıkları, te’vili de
kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeyi yalan saydılar.
(Kur’an-ı Kerim: 10/39)
25
Bu bağlamda “görülen” kavramı ile gördüğümüz ve
gördüklerimiz ile kıyaslanabilir şeyler ifade edilmektedir.
26
Bu bağlamda “ğayb” kavramı ile gördüğümüz ile kıyaslanamaz
şeyler ifade edilmektedir.
30
Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna
uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından
birşey ifade etmez.
(Kur’an-ı Kerim: 53/28)
Çünkü onlara peygamberleri, delillerle geldikleri
zaman, kendilerinde bulunan ilme güvendiler de o
alay ettikleri şey onları kuşatıverdi.
(Kur’an-ı Kerim: 40/83)
Bu çerçevede, güçlü bir inanç profili oluşturmak her
insanın karşı karşıya kaldığı en büyük meydan okumalardan
birisidir27.
Bilgilerimizdeki sınırlılıklar ve görülmeyen hakkında
bir fikir sahibi olunması konusundaki bariz ihtiyaç
nedeniyle, insanlar çeşitli inanç profillerini benimserler:
Bunların arasında bazıları görülmeyene çok az önem
verirler; salt görülene olduğu gibi inanma ve onun tadını
çıkarma yolunu benimserler. Bazılarının da görülmeyen
hakkında bilgi sahibi olma konusunda ümitleri yoktur.
Bazıları da görülmeyenin doğasını dahi -örneğin mevcut
olmadığı yönünde- bilebildiğini iddia eder. Bazıları da
geçmiş veya güncel inanç profillerini herhangi bir kişisel
muhakemeye tabi tutmaksızın benimser. Bazıları da vardır ki
her şeyi fiziksel güçlerden, kanunlardan ve ilişkilerden
bilirler. Bazıları da her şeyi bazı insanlardan bilirler…
İslamın metodolojisi görülmeyenle ilgili bilgiye
ilişkin sınırlılıklarımızı kabul etmek ve görülmeyeni inkar
etmek yerine, görülenden hareketle görülmeyen hakkında bir
27
Herkes bilmediğimiz hakkındaki bilginin, öğrenmenin ve
araştırmanın önemini takdir etmektedir. Bu nedenledir ki birçok
bilim sürekli olarak bilinmeyenin parçalarını bulmaya
çalışmaktadır.
31
takım sonuçlara ulaşmaktır. İslam’da, görülmeyenden bir
rehberlik gelmesinin imkânsızlığı kabul edilmez. Ve Hak’tan
gelen rehberliğin desteği kabul edilir28.
Hakikat bizden bağımsız olduğuna göre, mantıksal
olarak
bu
yaklaşımlardan
hiç
biri
diğerleriyle
kıyaslandığında aynı doğruluk düzeyinde değildir.
Temel inanç grupları ve bunların konumuzla alakalı
metodolojileri izleyen bölümde açıklanacaktır.
3.1.1.2 İSLAM VE TANRI İLE
DİĞER YAKLAŞIMLAR
BAĞLANT ILI
Bu bölümde tanrı ile ilgili bazı yaklaşımların bazı
yönlerini ele alacağız. Burada İslam’daki tanrı kavramının
daha iyi anlaşılması için sadece ön bilgi vereceğiz. Daha
sonraki bölümlerde ise İslam’a göre Allah inancını izah
edeceğiz; ve Allah hakkında verilecek argümanlar da diğer
yaklaşımların İslam perspektifinden anlaşılmasında yardımcı
olacaktır.
3.1.1.2.1 İSLAM VE ATEİST YAKLAŞIM
Allah’ı bırakıp taptıklarınız da tıpkı sizin gibi
kullardır. Eğer iddianızda doğru iseniz haydi onları
çağırın da size cevap versinler.
Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek
gözleri veya işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi
28
Diğer taraftan, İslam’da hakikat merkezi bir yer işgal ettiği için
onunla uyumlu hareket etmek çok önemlidir. Hakikatle uyumlu
eylemlerimiz salih amel olarak adlandırılır ve bunların ifası
gereklidir.
32
çağırın o ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz tuzağı
kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın.”
(Kur’an-ı Kerim: 7/194-195)
Ateizmde genel olarak maddenin davranışları
üzerinde yapılan gözlemlerin sonucuna göre bazı ilişkiler ve
güçler tanımlanmaktadır. Maddeden hareketle, ilişkiler ve
güçler gerçekleşen olayların nedeni olarak ve Yaratıcı ve
Samed Allah’ın yerine geçecek şekilde değerlendirilir.
Örneğin, yağmur damlaları birlikte düşerler.
Ateizmde, yağmurun belirli bir kalıba göre düşüşü ile yer
çekimi olarak adlandırılan bir ilişkiye ulaşılır; ve bunun
üzerine yağmurun bu ilişki sonucunda düştüğüne inanılır. Bu
ilişkiyi değiştirebilecek birisi olmadığından mutlak olduğuna
inanılır.
Buna mukabil, İslam’a göre salt maddenin davranışı,
bizi bu davranışın nedeni olacak mutlak, birebir ve aynı
zamanda çoğul güç ve ilişkilerin keşfine ulaştıramaz. Çünkü
böyle bir düşünce tarzı, tamamen gözlenen objelere göre
tanımlanan bir ilişkiye, aynı gözlemin birebir nedeni olarak
inanılması itibariyle hatalı ve döngüsel mantık
oluşturacaktır. Bunun bir diğer nedeni de gözlemimizin
konusu olan unsurların uyum içinde hareket etmelerini
sağlayacak gözlerinin, kulaklarının, akıllarının, amaçlarının
ve aralarında kalıcı bir kuvvet merkezinin bulunmamasıdır29.
Bundan ötürü, gözlemimizin konusunu oluşturan unsurlar
kendilerini tanımlayabilecek nitelikte değildirler ve kendi
kendine yeterli, bir ve mutlak tanımlayıcıya ihtiyaçları
29
Onların kendi düzeylerinde uyum içinde olması gereken sonsuz
sayıda unsurları vardır; bunların uyum içinde olması
gerekmektedir; ve bunların arasında, organize eden merkezi bir
güç bulunmamaktadır.
33
vardır30.
İslam’da gözlemlediğimiz davranış ve gerçek bir yer
çekimi ilişkisi31 Bir olan Allah’ın bağımsız tanımlamasının
ve tasarımının bir sonucudur. Bundan dolayı, bu davranışı
gözlemlemekle bir objenin nasıl davrandığını keşfederiz ve
gözlemimizin ve vardığımız sonuçların doğruluğu ölçüsünde
belirli bir şekilde davranacağını öngörebiliriz. Bu öngörü ve
hesaplama mümkündür zira o davranışı şimdi, geçmişte ve
gelecekte mümkün kılan aynıdır. Ona her noktada hükmeden
aynıdır. Allah damlalar üzerinde32 doğrudan ve dolaylı
olarak tam kontrolü haizdir.
Bu benzetme anılan ilişkinin önündeki33 ve
arkasındaki bütün maddi etki ve tepkilere, damlalardan
ortaya çıkan etkilere34, ve bunların özelliklerine35 de
30
Bu uyum için bir alternatif devasa bir tesadüfe inanmaktır.
Doğal olarak merkezi bir güç yerine böyle bir tesadüfü açıklama
olarak tercih etmek bu analizi yapan insandan daha üst merkezi bir
güce karşı olan çok sübjektif ve taraflı bir davranış gerektirir. Bu
uyum için bir açıklama olarak tesadüf merkezi bir güce göre çok
daha fazla şartlar gerektirir. Bilgisayarının bir bilgisayar şirketi
yerine tesadüften dolayı oluştuğuna inanan bir kişiyi tasavvur
ediniz. İzleyen bölümlerde tesadüf ile ilgili ek değerlendirmelere
yer verilecektir.
31
Yer çekimi tanımımız zaman içinde değiştiğinden, bu ilişkiyi, ve
unsurlarını Yaratıcı tarafından kurulduğu, gerçekleştirildiği ve
bilindiği şekliyle ifade eden “gerçek yer çekimi” ifadesini
kullanıyoruz. Bu gelecekte bugünkü anlayışımızdarn tamamen
farklı olabilir. Bu ilişkinin ayrı, mutlak ve kendi kendine yeten bir
varlığı yoktur.
32
Burada damla kelimesi atomlar gibi ilgili tüm varlıkları ifade
edecek şekilde, yer çekimi kelimesini de uzay-zaman eğriliği gibi
tüm fiziksel ilişkileri içerecek şekilde kullanılmaktadır.
33
Gravitonlar veya uzay-zaman eğriliği gibi.
34
Onların atmosferle ilişkileri veya yeryüzü üzerindeki etkileri
gibi.
34
şamildir.
Allah mevcudata ortak ve farklı özellikler vermiştir ki
bunlarda uyum, öngörülebilirlik, tutarlılık, ve güzellik olsun.
O mevcudatı tamamıyla aralarında hiç bir ilişki bulunmayan,
anlaşılması imkansız, ortak veya kıyaslanabilir çerçeveleri,
uzay/zamanları ve ortak özellikleri36 bulunmayan… varlıklar
olarak yaratmayı da tercih edebilirdi.
Buna göre, yer çekiminin mutlak ve özel kendi
kendine var olma niteliği reddedildiğinde, onu, onun
nedenlerini ve etkilerini tanımlayan ve yaratan bir güce
ihtiyaç olacaktır37.
Ayrıca ateizmde; duyularımıza dayalı geçmiş ve
gelecek deneyimlerimizle doğrudan desteklenemeyen şeyler
inkâr edilmektedir. Buna göre, insanların veya onların
doğrudan görebilecekleri varlıkların üzerinde kişisel bir güç
yoktur. Bu iddia görülmeyen hakkında tam bir bilgi
gerektirmektedir.
Ayrıca ateizmde “görülen” kendine yeterli olarak
değerlendirilmektedir: Görülebilen herşey kendi içinde bir
bütün oluşturduğuna göre, görülmeyenden bir şeye ihtiyaç
duymazlar. Varlıklar düşünme, planlama, görme, işitme…
yetenekleri olmasa da var olabilir, varlıklarını sürdürebilir,
hareket edebilir, eylemde bulunabilir. Bu iddia görülen
hakkında tam bir bilgiye ihtiyaç gösterir.
Oysa izleyen ayette işaret edildiği üzere İslam’da Her
35
İşgal ettikleri uzay, zamanla ilişkileri, kütleleri gibi.
Allah böyle bir yer yaratsaydı bile, muhtemelen bizim
yaşamamız için uygun olmayacaktı.
37
Yukarıdaki çerçevede yer çekimine benzer kavramlardan
bazıları evrim, zayıf veya güçlü nükleer güçler, tekilselliktir.
36
35
Şeyi Bilen yalnızca Allah’tır:
Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın,
Allah’ın âyetleri hakkında mücadele edenlerin
göğüslerinde ancak yetişemeyecekleri bir kibir vardır.
Sen hemen Allah’a sığın. Çünkü her şeyi işiten ve
gören O’dur38.
(Kur’an-ı Kerim: 40/56)
Ateizmde tanrının yerine ikame edilen başka bir
kavram tesadüftür: Bazı şeyler tesadüf sonucu meydana gelir
veya var olur. Örneğin milyarlarca galaksi olduğuna göre,
güneş sistemi gibi sistemler tesadüf sonucu oluşabilir; ve
böyle bazı gezegen sistemlerinde bizimki gibi gezegenler var
olabilir; bizimki gibi bazı gezegenlerde yaşama koşullarının
oluşması olasıdır; ve böyle bazı gezegenlerde yaşam
formları var olabilir; …
Bu şu varsayımlara dayalıdır: Basit şeyler bir araya
gelerek karmaşık şeyleri oluşturabilir; her şeyin tamamen
basit olduğu bir düzey vardır; o düzeyde o şeyler koşullara
ihtiyaç duymamaktadırlar ve kendi kendilerine varlıklarını
sürdürebilirler. Ve izleyen ayette gördüğümüz üzere, bu
varsayım kabul edilecek özellikte değildir, zira Allah
yalnızca karmaşık şeylerin tanrısı değildir:
Allah herşeyin Rabbi’dir.
(Kur’an-ı Kerim: 6/164)
Her düzeydeki varlıklar Allah’ın yaratma ve varlığını
sürdürme gücüne muhtaçtırlar. Bu nedenle, herhangi bir
düzeydeki varlıklar hiç bir zaman daha alt düzeydeki
38
Allah’ın görme ve işitme güçleri bizimkinden farklıdır ve
kıyaslanamazdır. Örneğin bizim işitmemiz dalgalara bağlı
olduğundan çok sınırlıdır ve sadece belirli frekansları işitebiliriz.
36
varlıklarla veya daha önceki aşamadaki varlıklarla tamamen
izah edilemezler. Çünkü herhangi bir düzeydeki varlıklar
belirli bazı koşullara ihtiyaç duyarlar ve daha alt
düzeylerdeki varlıklar bir şekilde etkilidir. Örneğin,
hayvanların varlığı yalnızca evrim ve moleküllerle tam
olarak izah edilemez, çünkü ne moleküller, ne atomlar, ne de
DNA’lar… kendi kendine varlıklarını sürdürebilecek
nitelikte değillerdir.
Benzer şekilde, atom, molekül, kimyasal veya
biyolojik olayların miktarları herhangi bir canlı yaratığın
nihai var olma olasılığını artırmaz. İzleyen ayette görüldüğü
gibi, göklerin ve yerin yaratılışı insanların veya diğer yaşam
formlarının yaratılışından daha az karmaşık değildir:
Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların
yaratılmasından daha büyüktür. Fakat insanların çoğu
bilmezler.
(Kur’an-ı Kerim: 40/57)
Diğer taraftan, tesadüf ve olasılıkları değerlendirirken,
varlıkların çokluğu sınırlayıcı bir etken olarak da dikkate
alınmalıdır: Eğer “Galaksilerin sayısı ne kadar çok olursa,
bizimki gibi gezegen sistemlerinin varolma olasılıkları da o
kadar çok olur” denirse bu sadece kısmen doğru olur. Bir
bütün olarak değerlendirildiğinde, galaksilerin çokluğu bir
açıdan bizimki gibi gezegen sistemlerinin var olma
olasılıklarını artırabilir; ancak, galaksilerin çokluğu birtakım
koşulların çokluğunu gerektirir. Diğer bir ifadeyle, her bir
atomun ilavesi bir gezegen sistemin varolma olasılığını
artırırken, diğer taraftan, bu son atom dahil olmak üzere
37
toplam atom miktarının39 varolma olasılığını azaltır.
3.1.1.2.2 İSLAM VE AGNOSTİK YAKLAŞIM
Agnostik inanç ve metodoloji insan olarak bizlerin
görmek ve dokunmak gibi duyularımıza dayalı şimdiki ve
geçmiş deneyimlerimizin ötesinde hakikati ve tanrıyı
kavrayamayacağımız
kabulüne
dayanmaktadır.
Bu
yaklaşıma göre, gördüğümüzün ötesindekinin varlığının
olasılığı mevcuttur, ancak insan olarak biz bunu bilme
yeteneğine sahip değiliz. Dolayısıyla, insanların ve
gördüğümüzün üzerinde kişisel bir güç olup olmadığını
bilemeyiz.
İslam ve agnostisizm yaklaşımları insanların
görülmeyenle
ilgili
bilgi
bakımından
insanların
sınırlılıklarının olduğu gerçeğini paylaşmaktadırlar.
39
Matematikle ilgili okuyucu için çok basitleştirilmiş
matematiksel bir örnek verelim: 1/x, evrende sadece 1 birim kütle
olduğunda ve x ile ifade edilen diğer şartlar altında, bir gezegen
sisteminin varlığının olasılığı olsun. Bu durumda, eğer evrende m
miktarında kütle varsa, bir gezegen sisteminin varlığının olasılığı
1-(1-1/x)m olacaktır. O halde m büyüdüğü takdirde bir gezegen
sisteminin olasılığı da yükselecektir. Ancak şimdi m miktarında
kütlenin varlığının olasılığını da değerlendirelim: Eğer 1/y bir
birim kütlenin varlığının olasılığı ise, bu durumda, m birim
kütlenin varlığının olasılığı 1/ym olacaktır. O halde, eğer bunu ilk
denkleme entegre edersek, bir gezegen sisteminin varlığının
olasılığı: : (1/y m)*(1-(1-1/x)m)= 1/y m (m’in x’e oranla çok yüksek
değerleri için 1-(1-1/x)m değerinin 1 olduğu varsayılsa dahi) olur.
Dolayısıyla, evrendeki kütlenin veya benzer şeylerin artışı, bir
gezegen sisteminin varlığının nihai toplam olasılığını
artırmamaktadır. Bu örnekte de görüldüğü üzere, varlık ve
olayların sayısının fazlalığı toplam nihai olasılıkları herhangi bir
şekilde artırmamakta; tesadüfü desteklememektedir.
38
Ancak İslam temelde iki yönüyle agnostisizmden
farklıdır:
İlk olarak, her şeyden önce, yaratılanı yaratan bir İlah
olması itibariyle, yaratılan ile Yaratan arasında fonksiyonel
bir ilişki bulunmaktadır; bu nedenle, görülenden hareketle
görülmeyen ve Yaratıcı hakkında bir takım sonuçlara
ulaşabiliriz.
İkinci olarak, aşağıdaki ayetin istisna kısmında
görüldüğü üzere, bu Yaratıcı insanlarla kendilerini
ilgilendiren bazı bilgileri paylaşma gücüne sahiptir. Bu
müteakip ayette açıklığa kavuşturulmaktadır:
Onlar ise, O’nun dilediği kadarından başka ilminden
hiç bir şey kavrayamazlar.
(Kur’an-ı Kerim: 2/255)
3.1.1.2.3 İSLAM VE BÜYÜK ÖLÇÜDE NAKLE
DAYALI İNANÇLAR
Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun.” dendiği vakit de:
“Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona
uyarız.” dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve
doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar?
(Kur’an-ı Kerim: 2/170)
Esas itibariyle nakle dayalı inançlar büyük ölçüde
geçmişten gelen bilgilerin içeriğini, kutsal kitapları ve
gelenekleri, görülenden yapılan mantıki çıkarsamaları
dikkate almaksızın kabul etmeye dayalıdır.
İslam’da Yaratıcı’dan gelen sözlü ve yazılı iletişim bir
hatırlatmadır ve bir düşünce metodolojisi içerir. Yaratıcının
39
original bir mesajı evrendir; gözlem ve muhakeme kritik
önemi haizdir. Ve her bir kişi hakikate ulaşmak için gayret
sarfetmek bakımından bireysel olarak sorumludur. Ayrıca
kendisine çağdaşlarından veya atalarından gelen iletişimi
mantığı ile filtrelemeye davet edilmektedir. İzleyen ayetler
bu gerçeğe işaret etmektedir:
(Resulüm!) onlara İbrahim’in kıssasını da naklet.
Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?”
demişti.
“Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde
toplanırız” dediler.
İbrahim “Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi
işitiyorlar mı?”
“Veya size fayda veya zararları olur mu?”
“Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar
bulduk.”
(Kur’an-ı Kerim: 26/69-74)
Kıyamet günü onların herbiri Allah’ın huzuruna tek
başına çıkacaktır.
(Kur’an-ı Kerim: 19/95)
De ki: “Ey kitap ehli40! Sizinle bizim aramızda ortak
olan bir söze geliniz. Allah’tan başkasına kulluk
etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı
bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.” Eğer
onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun biz
müslümanlarız”.
(Kur’an-ı Kerim: 3/64)
Nakle dayalı inançlardan bir grup din de çok tanrılı
dinlerdir. Çok tanrıya inanan, bilgi eksikliğini gözlemlediği
40
Esas itibariyle Yahudi ve Hristiyanlar
40
şeylere güçler atfederek doldurur. Açık veya üstü kapalı
olarak atfedilen bu güçler, görmek, işitmek, kendi kendine
var olmak, kendi kendine organize olmak, iletişim gibi
yetiler olabilir.
Ateizm, agnostisizm, panteizm de dahil olmak üzere,
İslam dışındaki hemen hemen tüm dinler çok tanrılılıkla
ortak özellikler taşırlar. Örneğin, çok tanrılılıkta belirli
güçler insanlar tarafından yapılan putlara, güneşe, aya ve
hatta bazı insanlara atfedilebilmektedir. Benzer şekilde,
ateizmde bazı güçler insanlar tarafından maddeye, cisimlere
veya nesnelere atfedilmektedir. Yine ateist bir yaklaşımda
genellemeler yapılmaktadır: bir deney yapıldığında, bunun
sonuçları evrensel olarak genelleştirilmektedir, ve deneyde
kullanılan nesneye bazı özellikler verilmektedir. Bazı
ilişkiler isimlendirilmektedir. Ve bunun üzerine belirli
güçleri haiz bir nesne ortaya çıkmaktadır. Eğer başka bir
deney daha önce belirli koşullardaki bulguları değiştirirse,
güçler veya özellikler yeniden tanımlanır. Oysa, tanımlanan
herhangi bir ilişki veya kuralın tüm öğeleri Allah’ın birliğine
ve gücüne muhtaçtır. Bir fiziksel denklemdeki hız, enerji,
zaman, mesafe, kütle gibi öğelerin hepsi Allah’a muhtaç
olduğundan, bunların bir kısmının mutlak anlamda
diğerlerini var etmesi, izah etmesi söz konusu olmaz.
Yukarıdaki yaklaşımlarda belirli ölçüde icad edilen ve
bilinen, aşağıda belirtildiği gibi bilinmeyene teşmil
edilmektedir:
“Sizin Allah’ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve
atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir
şey değildir.”
(Kur’an-ı Kerim: 12/40)
Bu hususla ilgili olarak Allah’ın bir inanandan yaptığı
41
bir alıntı şu şekildedir:
“Şu bizim kavmimiz, Allah’tan başka ilâh edindiler.
Onların ilâh olduğuna dair açık bir delil getirselerdi
ya! Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim
olabilir?”
(Kur’an-ı Kerim: 18/15)
İnsanın veya yönetebileceği bir gücün üzerinde kişisel
bir gücün inkarını öngördüğü için bu yaklaşım bir insanın
hoşuna gidecek niteliktedir. Bu yaklaşım insandan daha
üstün bir kişisel güce teslim olunmasını gerektirmemektedir.
İnsanların yaptığı gözlere, kulaklara sahip putların, veya
insanlar tarafından tanımlanan güçlerin yada ilişkilerin…
tanınmasını gerektirmektedir. Bu yaklaşım insanla aynı
düzeyde olan fiziksel varlıkların bu evreni var etme imkanı
olduğunu ifade eder. Ancak, bu yaklaşım çok kısmi,
sübjektif olduğundan ve vardığı sonuçlar değişken
olduğundan kendini destekleyen bir delili haiz olamaz.
İzleyen ayette yukarıdakine benzer yaklaşımların
kökenindeki motivasyona yapılan bir atfı görmekteyiz:
Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi
gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
(Kur’an-ı Kerim: 25/43)
3.1.1.3 HERKES BİR VEYA BİRDEN FAZLA
TANRIYA VEYA TANRI KAVRAMINA
TEKABÜL EDEN ŞEYLERE İNANIR
Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.
(Kur’an-ı Kerim: 23/53)
42
Tanrı kavramının tanımlarından birisi de aşağıdaki
ayetlerden çıkarsanabileceği üzere “herşeyin nedeni”
olabilir.
De ki: “Hepsi Allah’tandır.”
(Kur’an-ı Kerim: 4/78)
İşte Rabbiniz Allah bu!
O’ndan başka ilâh yoktur; O, her şeyin yaratanıdır.
(Kur’an-ı Kerim: 6/102)
Herkes gözlemlediği hususların nedeni olan birtakım
açıklamalara inanır. Diğer bir ifadeyle, şuursuz olanlar
dışında,
herkes
tanrı
kavramına
tekabül
eden
varlığa/varlıklara inanır. Her bir kişinin açıklamalarının en
üst düzeyi İslam’daki tanrı kavramına tekabül eder. Örneğin,
bir Hristiyan herşeyin kendisinden geldiği kişi olarak Hz.
İsa’ya (A.S.) inanıyor olabilir; o halde bu Hristiyan için Hz.
İsa (A.S.) tanrıya tekabül etmektedir. Örneğin belirli bir
ateist fiziksel güçlerin ve ilişkilerin herşeyin meydana
gelmesine neden olan şeyler olduğuna inanıyor olabilir; o
halde bu ateist için bu fiziksel güçler ve ilişkiler tanrı
kavramına tekabül etmektedir. Doğal olarak, bunların
tamamı aynı zamanda doğru olamaz, çünkü farklıdırlar.
Buna göre, tanrının her şeyin nedeni olarak belirtildiği
tanıma göre, tartışma tanrının var olup olmadığı hususunda
olmaması daha doğru olacaktır41. Bunun yerine, tartışmanın
Gerçek Tanrı’nın ve herşeyin gerçek ve nihai nedeninin kim
41
Esasen bilinçli herkes tanrıya inanıyor gibi hareket etmektedir.
Örneğin insanlar bir saat sonra kendilerini yaşatacak bir şeye
inanıyormuş gibi yerler, içerler, çalışırlar… İnsanlar ertesi gün
güneşin doğacağını beklerler… Her şeyi birbiriyle ilintilendiren
üstün bir gücün varlığına inanır gibi etrafındakileri anlamaya
çalışırlar…
43
olduğu üzerinde olması daha doğru olacaktır. Gerçek Tanrı
bağlantılı veya bağlantısız fiziksel güçler grubu mu, güneş
tanrısı veya ay tanrısı mı, bir insan… mıdır? Veya O bilen,
yaratan, güç sahibi, başkasına ihtiyacı olmayan ve hiç bir
şeyle kıyaslanamayan birisi midir?
3.1.2 ALLAH’TAN BAŞKA TANRI YOKTUR: BU
EVREN
VE
PARÇALARI
MUTLAK
DEĞİLDİR, YALNIZCA BİR MUTLAK GÜÇ
VARDIR
Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.
(Kur’an-ı Kerim: 47/19)
Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak
koşmayın.
(Kur’an-ı Kerim: 4/36)
Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti
ki: “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma, çünkü
Allah’a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir
zulümdür42.”
(Kur’an-ı Kerim: 31/13)
42
Allah’a ne şekilde olursa olsun ortak koşmak en büyük günahtır,
çünkü bu Allah’a ve insanın kendisine karşı en büyük
adaletsizliktir. Bu insanın salih amellerinin değerini de düşürebilir.
Birisi bu günahı işlediğinde, milyarlarca nimet vereni inkar etmiş
olur, hakikati inkar etmiş olur ve şükretmekle ilgili tüm ümit ve
fırsatı inkar etmiş olur. Yine böyle bir kişi kendisiyle Yaratıcı’sı
arasında bir aracı ihdas etmekte ve O’nunla doğrudan irtibat kurma
fırsatını reddetmektedir.
44
Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla
affetmez43. Ondan başkasını (diğer günahları) ise,
dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur.
Her kim Allah’a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir
günah ile iftira etmiş olur.
(Kur’an-ı Kerim: 4/48)
Yukarıda kısmen açıklandığı üzere, putlar, güneş, ay
veya fiziksel güç veya ilişkiler şeklindeki çoklu nitelikteki
tanrılar herhangi bir temeli haiz değildirler ve İslam’da açık
bir şekilde reddedilirler. İnsanlar veya bu evrenin diğer
parçaları Allah’ın parçaları, temsilcileri, formları ve
versiyonları değildirler.
Buna göre, yanlış tanrıları reddettiğimizde, İbrahim
(A.S.)’ın deneyiminde olduğu gibi gerçek Tanrı ile birlikte
oluruz:
Böylece biz İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu
(muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin
inananlardan olsun.
Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: “Rabb’im
budur” dedi. Yıldız batınca da: “Ben batanları
sevmem” dedi.
Ay’ı doğarken gördü: “Rabb’im budur” dedi. O da
batınca: “Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu
göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan
olurdum” dedi.
Güneş’i doğarken görünce: “Rabb’im budur, bu
hepsinden büyük” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey
kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz
şeylerden uzağım”.
43
Eğer tevbe yoksa.
45
“Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var
edene çevirdim ve artık ben asla Allah’a ortak
koşanlardan değilim”.
(Kur’an-ı Kerim: 6/75-79)
Herkesin içsel derinliklerinde Allah’a iman bulunur
yada bulunmuştur: Yanlış tanrıları icad etmediğimiz bir
aşamada Allah ruhlarımızı var etti; bizleri sorguladı ve
hepimiz O’nun Rabbimiz olduğuna şehadet ettik. Bu husus
izleyen ayette izah edilmektedir:
Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki
zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit
tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediği
vakit, “pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz” dediler. (Bunu)
kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu.”
demeyesiniz diye [yapmıştık].
(Kur’an-ı Kerim: 7/172)
3.1.3 ALLAH’IN KİM OLDUĞUNU ANLAMANIN
YÖNTEMİ VE O’NUNLA İLGİLİ OLARAK
EVRENİMİZDE GÖZLEMLEDİĞİMİZ BAZI
ÖNEMLİ GERÇEKLER
De ki: “İşte benim yolum budur; basiret üzere Allah’a
davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar (işte böyleyiz).”
(Kur’an-ı Kerim: 12/108)
3.1.3.1 GENEL YÖNTEM
İslam’da Allah’ı anlama yöntemi şükür, korunma
duyguları, evreni gözlemleme ve muhakeme ile başlar.
46
Şükür ve dikkat/korunma duyguları olan herkes şu
soruları sormak durumundadır: Tattığımız tüm bu nimetler
nereden gelmektedir? Acı veren şeyler nereden gelmektedir?
Neden doğdum? Neden yaşıyorum? Her mantıklı kişi
soracaktır: Gözlemlediklerimiz neden bu şekildedir?
Bunun üzerine gözlem yapma ve gözlemlediklerimiz
üzerinde düşünme konusunda bir miktar gayret sarfetmemiz
söz konusu olacaktır.
Akabinde, nasıl bir ürün bize üreticisi hakkında fikir
veriyorsa, bu evren de bize -inananlara- Yaratıcısı hakkında
bir fikir verecektir. Örneğin, birisi Sultanahmet Camii’ni
gördüğünde mimarı, ve onun matematik, estetik, ekip kurma,
finans, planlama ve benzeri hususlarla ilgili birtakım
yetenekleri hakkında bir fikir sahibi olur. Bunun gibi,
gözlemlediğimiz bu evren de bize Yaratıcısı hakkında
fikirler verir.
Yaratıcı bizim için değildir, biz Yaratıcı içiniz; bu
nedenle O bizim beklentilerimize göre değildir; fakat, O
Kendisine göre ve yaptığı yönlendirmeler uyarınca objektif
bir biçimde yaptığımız evren üzerindeki gözlemlerimizin
birtakım doğru sonuçlarına göredir. Allah şöyle demektedir:
Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı,
mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler
bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini
getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.
(Kur’an-ı Kerim: 23/71)
Bu bağlamda Allah Kur’an’da fiziksel, biyolojik,
astronomik gerçeklere ve olaylara birçok atıflar
yapmaktadır.
47
Bu evrendeki her şey Allah’ın birliğini, güçlerini ve
birtakım özelliklerini gösteren bir işarettir.
Allah’tan başka hiçbir şey ne kendi kendine yeterli, ne
de yaratıcı olduğundan her şey Allah’ın sıfatlarının bir
sonucudur. Bu nedenle herşey bize Allah’ın birtakım
sıfatlarını gösterir44. Aşağıda bazı örnekler verilmektedir.
3.1.3.2 ÖRNEKLER
3.1.3.2.1 BİRÇOK BENZER VARLIKLAR
Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları,
ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları,
birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O’dur.
(Kur’an-ı Kerim: 6/141)
Evrenimizde benzer veya kıyaslanabilir nitelikte
birçok varlık gözlemlemekteyiz. Örneğin, milyarlarca
electron, milyarlarca benzer atom, bitki ve hayvanlar…
mevcuttur. Örneğin elektronlar ayrı varlıklar olmasına
rağmen benzerdirler ve benzer kurallara tabidirler. Bu evren
matematik özellikleri haiz olduğundan, mikro düzeylerde de
makro düzeylerde de, geçmişte de gelecekte de aynı durumu
gözlemleriz. Ölçek ne olursa olsun, farklı boyutlarda bölmek
suretiyle ayrı ancak benzer veya kıyaslanabilir özellikleri
haiz parçalar elde edebiliriz.
Bu bize her şeyin kaynağının aynı olduğunu ve her
şeyin aynı Yaratıcı, Musavvir tarafından yaratıldığını ve
varlığının sürdürüldüğünü gösterir. Aksi takdirde, aynı olan
44
Ancak, gözlem ve analizlerimizde kısıtlarımız olduğundan
vardığımız bazı sonuçlarla ilgili olarak ihtiyatlı olmamız gerekir.
48
iki elektron dahi gözlemleyemezdik.
3.1.3.2.2 NEDENSELLİK DE DÂHİL OLMAK
ÜZERE VARLIKLAR SİST EMLERİN
PARÇALARIDIR
Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler
yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter.
O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için
ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.
O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı.
Rahmân’ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk
görmezsin.
Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?
Sonra gözünü tekrar tekrar döndür (bak). Göz (aradığı
bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana
dönecektir.
(Kur’an-ı Kerim: 67/1-4)
Her şeyin Yaratıcısının birliğinin başka bir işareti de
bu evrendeki her şeyin çeşitli sistemlerin parçası olmasıdır.
Örneğin gözümüzdeki bir elektron bir atomun, bir
hücrenin, gözümüzün, başımızın, vücudumuzun, güneş
sismetinin… veya başka sistemlerin parçası olabilir.
Gözlerimiz, kulaklarımız, dünya, ay, güneş, bir taş, bir
kuş… bunların hepsi sistemlerin parçalarıdır. Hangi örneği
alırsak alalım, hangi resmi alırsak alalım, onun sistemlerin
parçası olduğunu ve sistemleri veya sistemlerin parçalarını
içerdiğini görürüz. Herşey başka birçok şey bağlamında
fonksiyoneldir.
Hepsinin fonksiyonellik ve diğerleriyle ilişkileri
49
bakımından anlamları bulunmaktadır. Bunu çektiğimiz bir
fotoğraftaki eşanlı varlık ve olaylar içinde de görebiliriz.
Nedensellik de bu bütünün sadece bir parçasıdır ve her şeyin
üzerindeki birliğin bir sonucudur.
Diğer taraftan, parçaların planlama, organize etme
veya analiz etme gücü olmamasına rağmen, bunlar kendi
içlerinde ve dışarısı açısından uyum içinde hareket
etmektedirler.
Çeşitli sistemler oluşturan ve uyum içinde davranan
varlıklar, Bir Yaratıcı tarafından tanımlandıklarını ve bu
Yaratıcı’nın ve Varlığı Devam Ettirenin kontrolü altında
olduklarını gösterirler. Aksi takdirde hiç bir sistem varlığını
devam ettiremezdi ve bizler de bilimle iştigal edemez,
hiçbirşeyi anlayamaz, öngöremez, hesaplayamaz ve icat
etme imkânına sahip olamazdık…
İzleyen ayette gördüğümüz üzere, herşey Allah’ın
fiillerine konudur:
Bakmıyorlar mı o develere, nasıl yaratılmış?
Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiş?
Bakmıyorlar mı dağlara, nasıl dikilmiş?
Yere bakmıyorlar mı, nasıl yayılmış?
Haydi öğüt ver; sen şimdi sırf bir öğütçüsün.
Onların üzerinde bir zorba değilsin.
(Kur’an-ı Kerim: 88/17-22)
Yine izleyen ayette gördüğümüz üzere, işitme
yetimiz, gözlerimiz, kalplerimiz, dünya; hepsi bir hikmete
mebnidir; ve bu itibarla bir birliğin altındadırlar:
Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri
yaratan O’dur. Ne de az şükrediyorsunuz!
50
Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O’dur. Sırf O’nun
huzuruna toplanacaksınız.
(Kur’an-ı Kerim: 23/78-79)
Benzer şekilde, bütün yaratıklar birçok neden
dolayısıyla vardırlar, ve müteakip ayette belirtildiği üzere
belirli yönlerden bize benzer niteliktedirler:
Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla
uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet
olmasınlar.
(Kur’an-ı Kerim: 6/38)
Ve müteakip ayetten anlayacağamız üzere, herşey
O’nu tesbih eder, ve herşey Allah’ın kuludur, ve Allah
tarafından varlıkları sürdürülmektedir:
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah’ı
tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir
varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi
anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır.
(Kur’an-ı Kerim: 17/44)
3.1.3.2.3 ZAMAN BOYUTUNDA BİRLİK
Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak
gönderen ve gökten tertemiz bir su indiren O’dur.
Ki biz (o suyla) ölü toprağa can verelim, yarattığımız
nice hayvanlara ve insanlara su sağlayalım, diye.
(Kur’an-ı Kerim: 25/48-49)
Varlık ve olayları birbirleriyle zaman boyutu içinde
ilintilendirebilmemiz de herşeyin üzerindeki birliği
göstermektedir: Yağmur düşer, tohumlar açılır, bitkiler
51
büyür, ve hayvanlar bitkileri yer… Birbirini izleyen uyumlu
olaylar herşeyin arkasındaki bir gücü göstermektedir.
Herşeyin bir yönü, bir hedefi bulunmaktadır.
Yağmur yağdığında, bunun öncesinde Allah’ın bu
yağmurla ilgili birtakım amaçları vardır. Ancak inançsız
yaklaşıma göre, yağmur yalnızca izole bir fiziksel olaydır;
yağmur yağdığında, hiçkimsenin yağmuru yağdırmaktan
meydana getireceği bir amacı bulunmamaktadır.
Oysa, gerçek hayat bir film illüzyonu gibi değildir.
Bir filmde, arka arkaya belirli bir hızla durağan resimler
geçtiği halde örneğin uçan bir kuş gördüğümüzü hissederiz.
Eğer yağmurun inişine daha yakından tüm ayrıntısıyla ve
gerçek zamanlı olarak bakarsak sadece bir resmin olduğu bir
düzeye ulaşamayız. Her düzeyde bir hareket, bir enerji, bir
yön söz konusudur. Dolayısıyla, esasında, zaman boyutunda
ayrıntılara yaklaştıkça hep neden ve sonuçların beraber
olduğunu görürüz. Hiç bir düzeyde yalnızca sonuçları veya
yalnızca nedenleri görmemiz mümkün olmaz. Bu yüzden
nedenler sonuçlardan izole bir şekilde değerlendirilemez45;
ve
gözlemlediklerimizin
nihai
nedeni
olarak
değerlendirilemez.
Dolayısıyla, geçmiş geleceğe dayalı, gelecek de
geçmişe dayalıdır. Ve bunların hepsi izleyen ayetlerdeki
örnekte görüldüğü üzere Bir Allah’ın iradesine dayalıdır:
Yoğunlaşmış bulutlardan şarıl şarıl bir su indirdik.
Onunla taneler ve otlar çıkaralım diye.
(Kur’an-ı Kerim: 78/14-15)
45
Şimdiki zamanı geçmişle izah edemeyiz, çünkü şimdiki zaman
içinde bir geçmiş içermektedir, ve çünkü geçmiş şimdiki
zamandaki geçmişle aynı özelliktedir.
52
Zaman boyutundaki birlik ile ilgili daha fazla detayı
3.6 numaralı ayrımda “Kader” başlığı altında bulabilirsiniz.
3.1.3.3 VARLIKLAR DEĞİŞİME KONUDUR
De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü
dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın,
dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır
Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.
Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin
içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü
çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.”
(Kur’an-ı Kerim: 3/26-27)
Evreni gözlemlediğimiz zaman, parçalarının değişime
konu olduğunu görürüz. Örneğin, ölüm vardır ve hayat
vardır; gece vardır ve gündüz vardır. Atomaltı veya galaktik
düzeylerde de bu durum söz konusudur.
Ve eğer bir bütünün parçaları değişime konu ise, onun
bütünü de değişime konudur. Örneğin, eğer bir otomobilin
parçalarını eritip parçalarını değiştirebilirsem, bu durumda
otomobili yeniden tasarlayıp değiştirebilirim. Dolayısıyla, bu
evren de içerdiği bütün madde, fiziksel kanunları, biyolojik
kuralları ve tamamı farklı form ve yapılarda yeniden
tasarlanabilir ve yaratılabilir.
Bazı kişiler herşeyi fizik kanunları ve ilişkileri ve
benzeri ile açıklayabileceğini ileri sürmektedirler; onlara
göre, bu kanun ve ilişkilerden dolayı bu evren olması
gerektiği gibidir; bundan dolayı herhangi bir tanrıya ihtiyaç
bulunmamaktadır.
Oysa Kur’an-ı Kerim’e göre, yalnızca Allah mutlaktır
53
ve diğer her şey O’nun iradesine tabidir. Kur’an-ı Kerim’den
yapılan yukarıdaki alıntıda altı çizildiği üzere, değişim
kavramıyla paralel olarak Allah dilediği her şeyi yapmaya
Kadir’dir. Evrenimizde gözlemlediğimiz fiziksel kurallar ve
ilişkiler dâhil hiçbir şey mutlak değildir. Allah fiziksel
kuralların ve ilişkilerin farklı olduğu evrenler yaratabilir
veya yaratmış olabilir; Bundan ötürü, fizik kanunları ve
ilişkileri gözlemlediklerimizin neden meydana geldiğini
nihai olarak açıklamada kullanılamaz. Bu nedenle, tüm bu
evren olması gerekli bir yapı değildir.
Kur’an-ı Kerim’de Allah’tan başka hiç bir şeyin
mutlak olmadığını gösteren örnekler yer almaktadır.
Müteakip ayetler bunlardan bazılarıdır:
(Allah dedi ki:)
“Ey Musa! Sağ elindeki nedir?”
Musa dedi: “O benim asâm (değneğim) dır, ona
dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim ve
onda başka hacetlerim (faydalanacağım şeyler) de
var”
Allah: “Ey Musa! onu (yere) bırak” dedi.
Musa da onu bıraktı, bir de ne görsün! O bir yılan
olmuş koşuyor.
Allah buyurdu ki: “Tut onu, korkma; biz onu yine eski
durumuna çevireceğiz”
(Kur’an-ı Kerim: 20/17-21)
Eğer bir fizik kuralı ile Türkiye’de gerçekleşen bir
şeyi izah edebiliyorsam ama Almanya’daki bir şeyi izah
edemiyorsam, bu durumda o fizik kuralı tam geçerli bir
fiziksel kural değildir. Benzer şekilde, eğer bir kuralla
yalnızca bu evrendeki bir şeyi izah edebiliyorsam, fakat bu
evren dışında hiçbirşeyi izah edemiyorsam, bu kural mutlak
bir kural değil demektir.
54
Bu evrenin kendisi spesifik olarak tasarlanmış bir
evrendir. Bu evren sadece Allah’ın bir tercihidir. Tam ve
mutlak hakikat değildir.
Buna göre, eğer farklı nitelikte evrenler var olabilirse,
mevcut açıklamalar her zaman yerel açıklamalar olacaktır.
Ve mutlak değildirler. Eğer onları mutlak olarak
değerlendirirsek, bu yaklaşım bilimsel olmayacak ve suni
olarak bilgi potansiyelimizi sınırlandırmış olacaktır.
Bilimle ilgili herhangi bir bilgi gözlemlerimize
bağlıdır. Eğer gözlemlerimiz farklı olursa, bilimsel
bilgilerimiz de farklı olur. Örneğin, bilim kalemi
bıraktığımızda neden aşağı doğru hareket ettiğini izah
etmektedir. Halbuki onu bıraktığında yukarı doğru gitse,
bilim onu da açıklayacağını iddia edecektir. Bizim bilimsel
bilgimiz doğası gereği tepkisel niteliktedir. Bu itibarla,
varlık ve olayların neden oldukları gibi olduğunu açıklamaz,
ancak nasıl olduklarını belirli ölçüde açıklar.
İslama göre, Allah yaratıklarına özelliklerini verir ve
bunların gerçekleşmesini sağlar. Dolayısıyla, fiziksel,
biyolojik… kurallar pratik nedenlerden dolayı gereklidirler
ve Allah’ın sanatının büyüklüğünü, gözlemlediklerimizdeki
güzellik ve uyumu artırırlar. Olayların nasıl gerçekleştiğini
anlamak, bunlardan istifade edebilmek, makineler icat
edebilmek, problemleri çözmek için bu kural ve özelliklere
ihtiyaç duyarız. Fakat bunlar mutlak değildirler. Bunlar
tecrübe ettiğimiz olayların kısmi açıklamalarıdır.
İslama göre gözlemlediğimiz ve gözlemlemediğimizin
nihai sebebi Bir Yaratıcı ve Bir Razzak’tır. Bu nedenle farklı
tasarlanabilecek bazı ilişkileri mutlak olarak değerlendirip
gözlemlediğimizi bunlardan bilmek kabul edilebilir değildir.
55
Bu itibarla, eğer bu evren alternatiflerden sadece birisi
ise, yalnızca mevcut alternatifi seçen mutlaktır ve
dolayısıyla her şey üzerinde tam güce sahip olan Allah’tan
başka tanrı yoktur.
3.1.3.4 VARLIKLAR
ALLAH’IN
YARATMA
GÜCÜ BAĞLAMINDA PASİFTİR
Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer sadece Allah’a
kulluk yapmak istiyorsanız, onları yaratan Allah’a
secde edin.
(Kur’an-ı Kerim: 41/37)
Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek
gözleri veya işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi
çağırın o ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz tuzağı
kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın.”
(Kur’an-ı Kerim: 7/195)
Her bir şey Allah’ın iradesi, gücü ve bilgisi
neticesinde varlık kazanır. Bir şeyin öğeleri ve onu içeren
sistemler de Allah’ın iradesi, gücü ve bilgisi neticesinde
varlık kazanırlar. Allah ile herhangi bir şey arasındaki bu
ilişki türü tektir. Allah dışındaki varlıklar arasında benzer bir
ilişki bulunmaz. Bu İslam’ın izleyen ayette belirtilen temel
gerçeği ile paraleldir:
Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur.
(Kur’an-ı Kerim: 3/62)
Netice itibariyle gözlemlediğimiz hiç bir cisim kendi
kendine varlığını sürdürebilir veya mutlak değildir. “Bu
masa küçüktür” dediğimde, küçüklük özelliği dahi bu
masaya ait değildir, masanın içinde değildir. Masa yalnızca
56
başka şeylere kıyasla küçüktür. Aynısı masanın parçaları
için de geçerlidir. Bu benzetme masanın kütlesi, enerjisi,
fonksiyonelliği, rengi gibi diğer özellikleri için de geçerlidir.
Bu sadece bizim anlayışımız açısından değil, ama masanın
özelliklerinin gerçekliği için de gereklidir.
Masa, aynı tanımlayıcı tarafından bütün öğeleriyle
birlikte iyi tanımlanmış ortak bir koordinat sisteminin
parçası olarak yine aynı koordinat sisteminin içinde
tanımlanan
başka
herhangi
bir
şeyle
birlikte
tanımlanmadıkça bu şey üzerinde herhangi bir fonksiyon
gerçekleştiremez.
Bu bakımdan, gözlemlediğimiz her bir şey var
olabilmek ve bir anlam taşıyabilmek için üzerlerinde “Bir”
Yaratıcının ve “Bir” Razzak’ın birliğine ihtiyaç duyarlar.
Allah’ın
edilmektedir:
birliği
izleyen
ayetlerde
kısaca
izah
De ki; “O Allah bir tektir.
Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O’na
muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir)
Doğurmadı ve doğurulmadı
O’na bir denk de olmaz.”
(Kur’an-ı Kerim: 112/1-4)
Müteakip ayette gördüğümüz üzere, varolan her şeyin
ölçüsü Allah katındadır:
O’nun katında her şeyin bir ölçüsü vardır.
(Kur’an-ı Kerim: 13/8)
Bu çerçevede, yalnızca Bir Tanrı vardır ve her şeyin
üstünde olan O’nun Birliği olmaksızın hiçbirşey var olamaz,
57
hiçbirşey bir anlam taşıyamaz, hiç bir şey herhangi bir
özelliği haiz olamaz. Eşanlı olarak veya müteakip olarak
başka tanrılar yoktur. O her şeyi Kuşatan Bir Tanrıdır. O
herşeyin nihai ve yakın nedenidir. O kısmi bir neden
değildir.
3.1.3.5 ALLAH’IN HER ŞEYİN ÜSTÜNDEKİ
BİRLİĞİNİ BİZE GÖSTEREN DİĞER
BAZI GERÇEKLER
Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin
gözünden kaçmaz. Ne zerreden daha küçük, ne de
ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık bir
kitaptadır.
(Kur’an-ı Kerim: 10/61)
Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler
yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter.
(Kur’an-ı Kerim: 67/1)
Her bir şeyin ve herşeyin üzerinde bir birlik olduğunu
gösteren başka örnekler de gözlemleyebiliriz. Örneğin, bir
kalemi yere düşürdüğümde biliyorum ki o yere ulaşana
kadar dünya belirli bir açıda dönecektir, veya bir yıldızın
üzerindeki bir foton belirli bir mesafeyi katedecektir. Kalem
belirli bir mesafeyi katetmeden foton bir milimetre
ilerleyemez, yada tersi söz konusu olamaz.
Mikro düzeylerde ne kadar derine inersek inelim,
zaman içinde ne kadar geriye gidersek gidelim aynı durumu
gözlemleriz.
Uzay-zamandaki uyum ve bizim hesaplayabilme,
kıyaslayabilme, öngörebilme ve haz alabilmemiz herşeyin
58
üzerindeki birliği gösterir. Bu evrendeki çokluğa rağmen var
olan bu uyum herşeyin Bir ve Herşeye Kadir Tanrı’nın irade
ve kudretine tabi olduğunu gösterir.
3.1.4 ALLAH’IN İSİMLERİ
O, öyle Allah’tır ki O’ndan başka tanrı yoktur.
Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyen
bağışlayandır.
O, öyle bir Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı
yoktur. O, mâlik ve sahiptir, münezzehtir, selâmet
verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır,
üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi
olmayandır. Allah puta tapanların ortak koştukları
şeylerden münezzehtir.
O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah’tır.
En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar
O’nun şânını yüceltmektedirler. O, gâlib olan, her şeyi
hikmeti uyarınca yapandır.
(Kur’an-ı Kerim: 59/22-24)
Kuran-ı Kerim’de Allah bize kendisinin birçok
isimlerini bildirmektedir. Örneğin, Bir, Yaratıcı, Musavvir,
Alim, Rahman, Rahim, Afüv, Karib, Hak, Kadir, …
Bütün sıfatları bakımından O’nun birliği çok
önemlidir. Örneğin, Kadir olmayan bir tanrı Yaratıcı olamaz.
Bilgi sahibi olmayan bir tanrı Rahman olamaz… Bu
çerçevede, İslam’da farklı sıfatlara sahip farklı tanrılar
yoktur. İzleyen ayette buna bir atıf vardır:
59
Eğer yer ile gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı,
bunların46 ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu.
O halde Arş’ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte
oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir,
münezzehtir.
(Kur’an-ı Kerim: 21/22)
Allah bize kendisinin herhangi bir şeyle kıyaslanabilir
olmadığını bildirmektedir. O ne doğurur ne de
doğurulmuştur. Ne erkek, ne de dişidir. Uzay veya zamanla
sınırlı değildir. Bu nedenledir ki resmedilemez ve camilerde
veya İslami yerlerde Allah’ın resmi bulunmaz.
Allah en iyi Dost’umuzdur ve en büyük sevginin de
kaynağıdır47. Sürekli Dost’umuzdur. O’nun isimlerinden
birisi de Veli’dir. Nerede olursak olalım O bizimledir. Bizim
hakkımızda tam bilgiye sahiptir ve üzerimizde tam güce
sahiptir. Allah annelerimizin rahimlerinde olduğumuzda da,
öldüğümüzde de bizi bilmektedir. Sırlarımızı ve zaaflarımızı
bilmektedir. Bizden herhangi bir ihtiyacı bulunmamaktadır,
ancak her saniye bize milyarlarca nimet vermektedir. Bizi
rahmetine ve nimetlerine davet etmektedir. Ancak biz O’nun
davetine icabet etmekte sınırlı kalmaktayız.
Allah Hakimdir.
Herşey nihai olarak O’ndan gelmektedir. Kur’an-ı
Kerim’de 53’üncü surenin 43’üncü ayetinde söylendiği
46
Gökler ve yer
Bu sevgi ve ondan kaynaklanan haz bir Müslüman için en büyük
sevgi ve hazdır. Allah sevgisi kalıcıdır, devamlıdır, yoğundur,
etkindir (salih ameller işlenmesi sonucunu doğurması itibariyle),
şiddetlidir ve mantıkla desteklenmektedir. Allah’ın dediği gibi:
“Evet, iyi bilin ki, kalbler Allah’ın zikri ile yatışır” (Kur’an-ı
Kerim: 13/28).
47
60
üzere, “Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur.”48. Ancak
O’nun rahmeti daha büyüktür.
Allah Karib’dir. O bize anne ve babamızdan bile daha
yakındır. Bizimle Allah arasında herhangi bir aracı yoktur.
Bu çerçevede, İslam’da ne dini bir hiyerarşi, ne de dini bir
sınıf vardır. Örneğin namazların kılınmasında herkesin
kendisine uyduğu kişi olan imam camide bulunmazsa,
namaz kılmayı bilen bir mühendis veya satıcı veya başka bir
kişiye uyularak namaz kılınabilir. Bu şekilde, bir Müslüman
yalnızca ve doğrudan Allah’a ibadet eder.
3.2
AHİRET
Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten
huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
(Kur’an-ı Kerim: 23/115)
3.2.1 TANIM
Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya
ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz
olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları
yaparız.
(Kur’an-ı Kerim: 21/104)
O gün yeryüzü bir başka yere, gökler, başka göklere
çevirilecek ve bütün varlıklar, kabirlerinden çıkıp bir
ve gücüne karşı durulmaz olan Allah’ın huzuruna
toplanacaklardır.
48
Acı ve şerle ilgili olarak 8.4 numaralı bölüme bakınız.
61
O gün, suçluların zincire
görürsün.
(Kur’an-ı Kerim: 14/48-49)
vurulmuş
olduğunu
Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir
müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey
değildi.
Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir
nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu
işitici, görücü yaptık.
Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici
olsun, ister nankör.
Çünkü biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve
alevli bir ateş hazırlamışızdır.
Kuşkusuz iyiler de karışımı kâfûr olan dolgun bir
kadehten içerler.
Bir kaynak ki ondan Allah’ın kulları içerler, güzel
yollar açarak akıtırlar onu.
O kullar adaklarını yerine getirirler ve fenalığı salgın
(olan) bir günden korkarlar.
Düşküne, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler.
“Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden
ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz.”
“Biz sert ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız.”
derler.
Allah da onları o günün fenalığından korur, yüzlerine
parlaklık, gönüllerine sevinç verir.
Sabırlarına karşılık onlara bir cennet ve ipekten
elbiseler verir.
Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır:
Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk.
Üzerlerine cennet gölgeleri sarkmış, meyveleri bol bol
önlerine konmuştur.
Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar
dolaştırılır.
62
Gümüşten öyle kadehler ki onları türlü türlü biçimlere
koymuşlardır.
Onlara orada bir dolu kadeh sunulur ki, karışımı
zencefildir.
Bu orada bir pınardır ki, adına “selsebil” derler.
Etraflarında ölümsüz hizmetçiler dolaşır, onları
görünce saçılmış inciler sanırsın.
Orada nereye baksan bir nimet ve pek büyük bir mülk
görürsün.
Üstlerinde zarif ve yeşil, kalın ipekten bir elbise
vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri
onlara temiz bir içecek içirmiştir.
(Onlara şöyle denir): “İşte bu sizin bir mükâfatınızdı.
Gayretiniz karşılığını bulmuştur.”
(Kur’an-ı Kerim: 76/1-22)
Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak
kalacaklardır.
Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde
ümitsizdirler.
Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler
oldular.
Onlar cehennem bekçisine: “Ey Mâlik49! Rabbin artık
bizim işimizi bitirsin (bizi öldürsün böyle
yaşatmasın).” diye seslenirler. Mâlik de: “Siz böylece
kalacaksınız.” der.
Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin
çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.
Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi
kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için
kararlıyız.
49
Cehennemde bir melek
63
Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını
işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve
yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her
yaptıklarını yazıyorlar.
(Kur’an-ı Kerim: 43/74-80)
Biz O gün cehenneme: “Doldun mu?” diyeceğiz. O
da: “Daha fazla var mı?” diyecektir.
Cennet de kötülükten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten
uzak değildir.
(Onlara denir ki:) “İşte size vaad edilen bu cennet,
Allah’a yönelen, O’nun emirlerine riayet eden,
görmediği halde Rahman olan Allah’tan korkan ve
O’na yönelen bir kalple gelenlere mahsustur.”
“Şimdi selam ve selametle oraya girin. İşte sonsuzluk
günü budur.”
Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha
fazlası da vardır.
(Kur’an-ı Kerim: 50/30-35)
İşte onlar için, kazandıklarından bir nasib vardır.
Allah, hesabı çok çabuk görür.
(Kur’an-ı Kerim: 2/202)
Bir gün öleceğiz. Ve bir gün içinde bulunduğumuz
evren sona erecek, diğer bir ifadeyle evrenimiz yeni bir
başlangıç için, nihai, kalıcı ve ebedi evre50 için yok olacaktır.
Bu nihai evreye ahiret denir.
Ahiret şimdiki hayatımızın bir devamıdır. O hayatımız
hem fiziki hem de ruhidir. Mevcut evrenin bitiş zamanı
50
Evre kelimesini şimdiki ve sonraki evrelerle ilgili kullanıyorsak
da, bunlar esasen aynı zaman çerçevesinin parçaları olarak
değerlendirilmemelidirler.
64
Allah’tan başka kimse tarafından bilinmemektedir.
Şimdiki ve nihai evre arasında ortak ve farklı birtakım
öğeler bulunmaktadır. Fiziksel, kimyasal ve biyolojik
kurallar belirli ölçüde şimdiki evreden farklı olacaktırlar.
Şimdiki evrenimizde gördüğümüz iyi ve kötü
arasındaki içiçelik sonraki aşamada ortadan kaldırılacak ve
ayrılacaktır. İyi ve kötünün yerleri farklı olacaktır. Ve iyinin
sonuçları iyilerle bir araya getirilecek, kötünün sonuçları da
zalimlerle bir araya getirilecektir. Birincisi cennet olarak
adlandırılan bölümde gerçekleşecek; diğeri cehennem olarak
adlandırılan bölümde gerçekleşecektir. Nihai evrede başka
hangi bölümlerin olacağını Allah bilir.
İzleyen ayette zikredildiği çerçevede, iyiler için
Allah’ın mükâfatları kötüler için olan cezaya göre çok daha
büyük olacaktır:
Her kim bir kötülük yaparsa, ona ancak yaptığının bir
misli ile ceza verilir. Erkek veya kadın, her kim de
mümin olarak iyi bir amel işlerse, işte onlar cennete
girerler. Orada kendilerine hesapsız rızık verilir.
(Kur’an-ı Kerim: 40/40)
3.2.2 AHİRETE DAİR İŞARETLER
Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur.
(Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya
menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de
ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz
şükredenleri mükafatlandıracağız.
(Kur’an-ı Kerim: 3/145)
65
Yukarıdaki ayette gördüğümüz üzere, bu hayatta
ahiretle ilgili bir karar vermeye davet edilmekteyiz.
Dolayısıyla, bu kararı vermek için onun hakkında gerçek bir
bilgiye sahip olmamız gerekir.
Ahiret bir
gelecekle ilgilidir.
insan
perspektifinden
bakıldığında
Bu itibarla, onu anlamak için geleceği öngörmede
kullandığımız genel araçlardan faydalanabiliriz:
Dünyevi bakımdan, genellemeler yapmak suretiyle
geleceği öngörürüz. Örneğin, bir taşı tekrar tekrar
bıraktığımızda tekrar tekrar düştüğünü görürüz, bunun
üzerine bundan sonraki sefer bir daha bıraktığımızda
düşeceğini söyleriz. Dolayısıyla, benzer koşullar altında aynı
olayın gerçekleşeceğini bekleriz.
Yine öngörülerimizde önemli bir kavram da “denge”
kavramıdır. Örneğin, eğer 200$ tutarında bir şey satın
aldıysam, bu belirli koşullar altında gelecekte 200$ ödemek
durumunda kalacağım anlamına gelir.
Geleceği bilme konusunda kullandığımız başka bir
araç, gelecek olaylar hakkında belirli kabiliyeti olanlar
tarafından verilen bilgilerdir. Örneğin gelecekteki hava
durumunu öğrenmek için meteoroloji uzmanlarına kulak
veririz ve dediklerine göre planlarımızı yaparız.
İnsanlar olarak ahiretle ilgili gözlemler yapmadıkça,
gelecekle ilgili öngörülerde bulunmak için yukarıda
belirtilen araçları kullanmak zorundayız. Bu nedenle,
Kur’an-ı Kerim’le parallel olarak, ahiretle ilgili
açıklamalarımız şu şekilde ilerleyecektir: Öncelikle evren
üzerindeki gözlemlerimizden hareketle Allah’ın işleri
66
hakkında bazı sonuçlara ulaşacağız; denge kavramını da
içerecek şekilde onlarla ilgili birtakım genellemeler
yapacağız; ve bunları O’nun sözleriyle teyit edeceğiz.
Evreni gözlemlediğimizde, Allah’ın aktif olduğunu ve
O’nun yeniden yaratma konusunda gücünün ve iradesinin
olduğunu görüyoruz. Şu ayetler bu hakikatleri ifade
etmektedir:
Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir
değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi
yaratandır, her şeyi bilendir.
(Kur’an-ı Kerim: 36/81)
Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya
ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz
olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları
yaparız.
(Kur’an-ı Kerim: 21/104)
Bu evrende gözlemlediğimiz her şey herşeyin
üzerinde sınırsız bir gücün sahibini bize göstermektedir.
Gözlemimiz bize bu Kadir-i Mutlak’ın milyarlarca nimetin
kaynağı olduğu ve O’nun güçlerini icra ettiği neticesine
ulaştırmaktadır. Yine bunlara göre, O’nun güçlerini daha
geniş bir şekilde ortaya koyabileceği neticesine de
varabiliriz.
Evreni gözlemlediğimizde, Allah’la ilgili olarak
yeniden yaratmanın iki belirleyicisi olduğunu görürüz:
Bunların birincisi Allah’ın yeniden yaratabilme imkanı,
ikincisi ise O’nun yeniden yaratma iradesidir. İkincisi O’nun
yeniden yaratmada birtakım hikmet ve gayelerinin olması ile
ilgilidir.
67
Birisi bir şeyi yapmak konusunda imkânlara ve
nedenlere sahipse ve onu yapma konusunda taahhüdü varsa
ve dürüst ise bu durumda onu yapacaktır. Bu evrende açıkça
görmekteyiz ki gerçek planını icra etmek konusunda Allah
çok ciddidir.
Buna göre, izleyen bölümlerde ahirete ilişkin imkân
ve hikmetleri analiz edeceğiz.
3.2.2.1 ALLAH
YENİDEN
KADİRDİR
YARATMAYA
Elbette daha önce yaratmış olan ve şimdi yaratan
Allah izleyen ayetlerde gördüğümüz üzere yeniden
yaratmaya Kadir’dir:
İnsan,
kendisinin
kemiklerini
bir
araya
toplayamayacağımızı mı sanıyor?
Evet, onun parmak uçlarını51 bile aynen eski haline
getirmeye bizim gücümüz yeter.
(Kur’an-ı Kerim: 75/3-4)
Yine izleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, bizi ilk
önce yaratan Yaratıcı, doğal olarak bizi yeniden yaratmaya
Kadirdir:
Bir de onlar dediler ki: “Biz, bir kemik yığını
olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi,
gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?
De ki: “İster taş olun, ister demir...”
“İsterse gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun,
(Muhakkak öldürülecek ve diriltileceksiniz.)” “Onlar:
51
Son asırlarda yapılan keşifler sayesinde bugün biliyoruz ki her
bir kişinin kendine has bir parmak izi yapısı vardır.
68
“Bizi kim tekrar diriltecek?” diyecekler. De ki: “Sizi
ilk defa yaratmış olan o kudret sahibi.” Sana başlarını
sallayarak: “Ne zamandır bu.” diyecekler. De ki:
“Yakın olması gerekir!”
(Kur’an-ı Kerim: 17/49-51)
Yine izleyen ayette gördüğümüz üzere, bir nefsi veya
bütün insanlığı yaratmak Allah için kolaylık anlamında
herhangi bir farklılık göstermemektedir:
Sizin yaratılmanız da tekrar diriltilmeniz de ancak bir
tek nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir.
Gerçekten Allah her şeyi işitir ve görür.
(Kur’an-ı Kerim: 31/28)
Geçmişte, ahiretle ilgili bir argüman yeniden
yaratılmanın imkansızlığı olmuştur. Ancak bugün, genetikle
ilgili keşifler bağlamında iddia çok devam ettirilebilir
görünmemektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, bu Kudret Sahibinin
mutlak birliği nedeniyle, O’nun kudretini sınırlayabilecek
hiç kimse bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, O’nun kendisini sadece geçici sonuçları
olan bir evren yaratmakla sınırlandıracağını bekleyemeyiz.
Bunların hepsi şahit olduğumuz evren üzerinde
yapacağımız
gözlemlerimizden
ulaşabileceğimiz
kurabileceğimiz neticelerdir.
69
3.2.2.2 YENİDEN
YARATMA
KONUSUNDA
ALLAH’IN HİKMETLERİ VE İRADESİ
VARDIR
O dilediğini yaratır.
(Kur’an-ı Kerim: 30/54)
İçinde yaşadığımız evren sayısız alternatifler arasında
özel bir yapıyı haiz bir evrendir. Bizi bunun olası tek evren
şekli olduğuna inanmaya zorlayacak herhangi bir gerçek
bulunmamaktadır. Eğer bu olası tek evren şekli değilse ve
var ise o halde onun şimdiki durumu için kişisel bir tercih
olmuştur. Önceki bölümlerde izah ettiğimiz üzere, onun
üzerindeki Bir Kudreti gösteren yeterli deliller vardır.
Eğer bu evren kişisel bir iradenin sonucu ise, o halde
ona ilişkin olarak ve evrenden daha üst düzeyde bulunan
ilgili kişi düzeyinde amaçlar olacaktır.
Diğer taraftan, bu evrenin her parçasının birtakım
amaçlar için olmasına ve kendi içinde bir birlik teşkil
etmesine rağmen, onun geçici, kendi kendine yetersiz
olduğunu da görüyoruz. Dolayısıyla, kendi varlığının amacı
yönüyle, kendi bütünlüğü içinde o ne kendi kendini
tanımlayıcı ne de tamdır.
Buna göre, üst düzeye ilişkin kişisel amacların
gerçekleşeceği doğası farklı olan müteakip bir aşama
bekleyebiliriz.
Yukarıda Allah’ın yeniden yaratmaya ilişkin kudretini
değerlendirdik, şimdi de yeniden yaratmaya ilişkin
hikmetlerini
değerlendirelim.
İzleyen
bölümde
gözlemlerimizin hikmetler bağlamında ahireti anlamamızı
nasıl sağladığını değerlendireceğiz:
70
3.2.2.2.1 ALLAH
HAKİMDİR:
HİKMETLER
ÇERÇEVESİNDE MUAMELE EDER
O, kullarının üstünde eşsiz kudrete sahiptir. O, hüküm
ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.
(Kur’an-ı Kerim: 6/18)
Ey insanlar ! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede
iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu size açıklamak için
şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden
(spermadan) sonra bir alekadan (embriodan) sonra
yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır.
Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız.
Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi,
olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla
beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki
bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere,
ömrünün en fena zamanına ulaştırılır. Bir de
yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun
üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır
ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.
İşte bunlar gösteriyor ki, Allah şüphesiz haktır.
Şüphesiz ölüleri o diriltir ve o her şeye kadirdir.
Kıyamet ise şüphesiz gelecek ve muhakkak ki Allah
bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir.
İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye, ne bir
delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın
Allah hakkında tartışır.
(Kur’an-ı Kerim: 22/5-8)
Yukaridaki ayetlerde gördüğümüz üzere, evreni
gözlemlediğimizde olay ve varlıkların belirli hikmetler
çerçevesinde ve belirli amaçlara yönelik olarak
gerçekleştiğini görürüz. Yukarıdaki ayetlerde Allah bir
71
insanın yaratılışını, bununla ilgili yaratılan farklı şeyleri ve
belirli bir amaca yönelik gerçekleşen aşamaların örneğini
vermektedir. Bu aşamalardaki hiçbirşey tesadüfi değildir,
hiçbirşey faydasız değildir. Herşeyin doğasında Allah
tarafından her şeyin en az bir hikmete mebni olması
şeklindeki özellik konulmuştur ve Allah bu özelliğin
varlığının devamını sağlamaktadır. Gözlemlediğimiz her şey
Yaratıcı ve Razzak’ın Hakim olduğunu göstermektedir; ve
yarattığı her şey O’nun özellikleri ile uyumludur.
O halde, kendi bütünlüğü içinde
tamamının bir amacı yoktur diyebilir miyiz?
bu
evrenin
3.2.2.2.2 BU EVREN İÇİN AMAÇLAR VARDIR
Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten
huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
(Kur’an-ı Kerim: 23/115)
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve
eğlence olsun diye yaratmadık.
Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların
çoğu bunu bilmezler.
(Kur’an-ı Kerim: 44/38-39)
Her şey en az bir nedene mebni olduğuna göre,
Allah’ın Hakim olduğunu anlıyoruz. Bu nedenle, bütünlüğü
içinde bu evrenin yaratılışı da bir hikmete mebni olmak
durumundadır.
Bunu açıklamak için bir örnek olarak bir yerde bir
kalem bulduğunuzu varsayalım. Biliyorsunuz ki bu yazı
yazmak amacıyla yapılmıştır. Neden? Çünkü öncelikle, o
şekilde tasarlanmıştır, ikinci olarak, onu yapmak için bazı
72
maddeler tüketilmiştir; üçüncü olarak, onun için kullanılan
malzemeler başka amaçla da kullanılabilirdi; dördüncü
olarak, onu yapan kalem yazma ile ilgili bilgi sahibidir;
beşinci olarak, eğer böyle bir amaç olmamış olsaydı, onu
tasarlamak ve yapmak için sarfedilen gayret yalnızca bir
israf olacaktı, ki bu da mantıklı birşey değildir, ancak onu
yapmayı bilen insanın mantıklı olması gerekir.
Bu örnekteki gibi, bu evreni gözlemlediğimizde,
görüyoruz ki galaksileriyle, gezegenleriyle, hayatlarıyla,
fizik kurallarıyla, sistemleriyle, içindeki sanatlarla,
güzellikleriyle, o boşu boşuna yaratılmış olamaz. Aynısı
bizim için de geçerlidir. Analiz etme yeteneğimizi,
kulaklarımızı, gözlerimizi… dikkate aldığımızda, sadece
yemek, içmek, uyumak ve ebedi olarak yok olmak üzere
yaratılmadığımız sonucuna varırız.
Dolayısıyla, bu evrenin parçaları geçici olduğuna ve
kendisinin devasa bir eser olduğuna göre, onun bazı
amaçlara dönük olarak yaratıldığı açıktır. Aksi takdirde, bir
israf olacaktı.
Diğer taraftan, ölümün son olduğuna dair güçlü bir
gerekçemiz bulunmamaktadır. Ölüm yalnızca aşamalardan
birisidir. Daha toprakken, hatta ondan da öncesinde
herbirimiz hakkında Allah’ın iradesi vardır; bu nedenle
çeşitli aşamalardan geçeriz. Ölümle toprağa geri döneriz;
fakat aşamaların bittiği konusunda kesin bir delil
bulunmamaktadır. İzleyen ayetlerde bildirilmektedir ki
aşamalar sonuç aşamasına kadar devam edecektir:
Ki, siz elbette halden hale geçeceksiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 84/19)
73
Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz
size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden
uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa
ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey
değildir.
(Kur’an-ı Kerim: 3/185)
İzleyen ayetlerde gördüğümüz üzere hayatın geçici
dünyadaki bu bölümü bazı hikmetlere yöneliktir ve bu
hayatın bu aşaması hayatın ana bölümü değildir:
O iman etmiş olan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana
uyun ki size doğru yolu göstereyim.”
“Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir
menfaatten ibarettir. Ahiret ise durulacak karar
yurdudur.”
(Kur’an-ı Kerim: 40/ 38-39)
Bunun bazı hikmetleri aşağıdaki gibidir:
3.2.2.2.2.1 ALLAH’IN NİMETLERİNİN İCRASI
O [Allah], esirgeyen bağışlayandır.
(Kur’an-ı Kerim: 59/22)
Rabbin dilediğini yapandır.
(Kur’an-ı Kerim: 11/107)
Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs
ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma
yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki;
bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu
sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin
74
bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya
hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.
(Kur’an-ı Kerim: 57/20)
Eğer Allah Rahman ve Dilediğini Yapan ise, o halde
kalıcı nimetler bahşedeceği bir ortam yaratabilir.
Rahman olan Allah kalıcı nimetler vermeyi murat
ettiğini ve buna gücünün yettiğini bize anlatmaktadır. Bu
ebedi nimetlerin yeri Allah’ın istediği ölçüde mükemmel
olan cennettir. Orada acı, korku, düşman, kaynak kıtlığı ve
üzüntü yoktur. Orada mutluluk ve huzur vardır52.
Allah orada ayrıca kaydadeğer bilgi ve güçlere sahip
varlıkları konuşlandırmayı murad etti. İzleyen ayette
görüldüğü üzere, O insanları iyiliği veya kötülüğü seçme,
iyiyi ve kötüyü bilme, iyiyi ve kötüyü yapma ve bilme
potansiyel ve yetenekleri olacak şekilde yarattı.
Dedik ki: “Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun,
ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat
şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”
(Kur’an-ı Kerim: 2/35)
Ancak ayrıca Allah kötü, kibirli, doğru olmayan, ve
nankörlerin cennete girmelerini yasakladı. İzleyen ayette
buna bir atıf vardır:
Andolsun, “Allah, Meryem’in oğlu Mesih’tir”
diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara:
52
Dikkat ediniz ki burada çeşitli hususları insanlar ve ahiret
bağlamında açıklıyoruz. Diğer bölümlerde zikredildiği üzere, bu
dünyadaki her yaratık da Allah’ın kuludur ve bu bağlamda hareket
eder ve onlar birçok boyutuyla Allah’ın nimetlerini ve gücünü
tecrübe ederler.
75
“Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz
olan Allah’a ibadet edin. Kim Allah’a ortak koşarsa,
şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun
varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin yardımcıları da
yoktur” demişti.
(Kur’an-ı Kerim: 5/72)
Dolayısıyla, O samimi olarak oraya girmeyi
seçenlerin, ilahi değerlere uygun olanların ve salih ameller
işleyenlerin cennete girmesine izin vermektedir. Dolayısıyla,
izleyen ayetlerde açıklandığı üzere, O’nun nimetlerinin esas
ve kalıcı bir şekilde gerçekleşeceği yer cennettir:
İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha
fazlasıyla karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır, ne
de aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır. Orada
ebedî kalacaklardır.
Kötülük kazanmış olanlara gelince, kötülüğün cezası,
misli kadardır. Ve onları bir aşağılık ve eziklik kaplar.
Onlar için Allah’dan başka hiçbir kurtarıcı yoktur.
Yüzleri karanlık gecelerden bir parçaya bürünmüş
gibidir. İşte onlar cehennem ehlidir. Orada ebedî
kalacaklardır.
(Kur’an-ı Kerim: 10/26-27)
Dolayısıyla, ebedi nimetler bağlamında, O’nun bizi bu
evrendeki bu aşamada yaratmasının bir nedeni bize mevcut
ve nihai aşama ile ilgili olarak tercih yapma imkanının
verilmesidir. İzleyen ayette bu hususu açıklamaktadır:
Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan
veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan
veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.
(Kur’an-ı Kerim: 3/145)
76
Ve de ki: O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman
etsin, dileyen inkâr etsin.
(Kur’an-ı Kerim: 18/29)
Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici
olsun, ister nankör.
(Kur’an-ı Kerim: 76/3)
Ebedi
nimetler
bağlamında,
bu
aşamada
yaratılmamızın ikinci nedeni, objektif kriterlere göre iyilerin
kötülerden, Allah’a itaat edenlerin etmeyenlerden, ilahi
değerlere uyumlu olanların olmayanlardan, mütevazilerin
kibirlilerden, ve benzeri hususların ayırdedilmesidir. İzleyen
ayetler buna işaret etmektedir:
Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat
size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse
iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O,
ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.
(Kur’an-ı Kerim: 5/48)
Netice itibariyle, Allah kalıcı nimetlerini onlara
inanmayı tercih eden ve onları isteyenlere, Allah’ın
mesajlarından istifade edenlere ve ilahi değerlere uymayı
tercih edenlere bahşedecektir.
Bunların hepsi Rahman ve Faal olan Bir İlahın doğal
neticeleridir. Cennette Allah’ın Rahman olduğuna kalıcı
olarak şehadet edilecektir.
3.2.2.2.2.2 HAKİKATİN İCRASI
Allah şüphesiz haktır.
(Kur’an-ı Kerim: 22/6)
77
Ki, hakkın hak olduğunu tanıtsın ve batılı büsbütün
yok etsin, varsın o günahkârlar istemesin.
(Kur’an-ı Kerim: 8/8)
“Herhalde ya biz, ya da siz mutlak bir hidayet
üzerindeyiz veya açık bir sapıklık içindeyiz.”
(Kur’an-ı Kerim: 34/24)
Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar,
onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da
onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok
cahildir.
Çünkü Allah münafık erkeklerle münafık kadınlara,
müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azab edecek,
mümin erkeklerle mümin kadınların da tevbelerini
kabul edecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok
merhamet edicidir.
(Kur’an-ı Kerim: 33/72-73)
Artık hakikat ortaya çıkmış ve onların bütün
yaptıkları boşa gitmişti.
(Kur’an-ı Kerim: 7/118).
Hakikat ebedi olarak gizli mi olacaktır veya bilgi
mahiyetinde mi kalacaktır?
Bize ilişkin amaçlar vardır. Hakikatin icrasına yönelik
sahnenin bir parçasıyız. Allah hakikati bilmektedir. Ancak
hakikatin neticeleri de icra olunacaktır. O evreni yaratmıştır,
O’nun güçlerini ve O’nun Rahmetini tadan birçok yaratıkları
ve bizleri yaratmıştır. Bize doğruyu ve yanlışı, kötüyü ve
iyiyi ayırdetme yeteneği vermiştir. Bizde, yerde ve göklerde
hakikate ilişkin milyarlarca işaret yaratmıştır. Peygamberleri
vasıtasıyla gönderdiği mesajlarında bize hakikati ve doğru
78
yolu göstermiştir. Bize dilediğimiz yolu seçme özgürlüğünü
vermiştir. Bize hakikati bulmamız için belirli bir zaman
vermiştir.
İnançlarımızda, sözlerimizde ve eylemlerimizde
hakikatle uyumlu olmamızı gerekli kılmıştır.
Şimdi, bu dünyada farklı düşünceleri, inançları, ve
eylemleri olan insanlar vardır. Bir gün öleceğiz.
Zamanlamasını bilmediğimiz bir gün bu evren yeni bir
başlangıç için çökecektir. Yerine yenisi getirilecektir.
Sonrasında, herkes fiziksel ve ruhsal olarak yeniden
yaratılacaktır. Herkese hayatlarımızın şimdiki bölümünde
inandıklarının, dediklerinin ve yaptıklarının kayıtları
verilecektir. Ve Allah’ın tam bir adaletle yargılayacağı din
günü gerçekleşecektir.
Akabinde, inançlarıyla, sözleriyle ve amelleriyle
hakikatle uyumlu olan insanlar ödüllendirilecek ve
cennetteki yerlerine yönlendirileceklerdir. Hakikatle uyumlu
olmamış olanlar ise cezalandırılacaklar ve cehennemdeki
yerlerine yönlendirileceklerdir.
Bu şekilde, hakikat neticelerini meydana getirmiş ve
hakikat icra edilmiş olacaktır. Eksi kere eksi artı yapar, artı
kere artı artı yapar. Bunun gibi, farklı yönleriyle, doğrunun
doğruluğu ve yanlışın yanlışlığı açık olacaktır. Bunların
neticeleri
icra
edilecektir.
Bu
kötü
amellerin
cezalandırılmasıyla ve iyi amellerin mükafatlandırılmasıyla
gerçekleşmiş olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de denildiği üzere:
Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir.
Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.
(Kur’an-ı Kerim: 99/7-8)
79
Sonuç olarak, bütün boyutlarıyla ve bütün
dereceleriyle, hakikat herkes için açık olacak ve icra
edilecektir. Burada hatırlatalım ki Allah’ın isimlerinden
birisi de Hak’tır53.
Hakikat ebedi olduğuna göre, iman itibariyle onunla
uyumlu veya uyumsuz olmanın neticeleri de ebedidir.
3.2.2.2.2.3 DENGENİN TESİSİ
İnkâr edenler: “Bize o kıyamet saati gelmez.” dediler.
De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbim hakkı
için kıyamet size mutlaka gelecektir. O’nun ilminden
göklerde ve yerde zerre kadar bir şey kaçmaz. Bundan
daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi muhakkak
açık bir kitaptadır.”
Çünkü Allah iman edip iyi ameller işleyenlere
mükafat verecektir. İşte onlar için bir mağfiret ve
cömertçe verilmiş bol rızık vardır.
Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara
gelince, onlar için de pek kötü ve elem verici bir azab
vardır.
(Kur’an-ı Kerim: 34/3-5)
Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği
şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden
derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin,
cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir.
(Kur’an-ı Kerim: 6/165)
53
“Hak” Allah’ın bir ismi olarak kullanıldığında her şeyin kaynağı
olarak Allah’ın tersine hareket edilemeyecek güçlerini ve
vasıflarını yansıtır. Genel bir kelime olarak kullanıldığında,
çoğunlukla herhangi bir şeyle ilgili olarak Allah dışında herkesten
bağımsız olan gerçek bilgiyi ifade eder.
80
O, [Allah] herşeyin sahibidir.
(Kur’an-ı Kerim: 27/91)
Göğü yükseltti ve dengeyi koydu.
(Kur’an-ı Kerim: 55/7)
Allah bu evrende dengeyi kurmuştur. Örneğin bir
deney yaptığımızda fiziksel veya kimyasal bir denklik
gerçekleşir. Eğer gerçekleşmezse, “Biz” bir hata yaptık
deriz. Bunlar bize Yaratıcı için dengenin önemini gösterir.
Dolayısıyla, fiziksel dünyadaki dengeyi veri olarak
kabul ederiz. Bu bize Allah’ın en ince ayrıntısına kadar
dengeyi kurmayı murad ettiğini ve gücünün buna yettiğini
gösterir. O halde, fiziksel dünyada dengeyi kurmaya gücü
yeten ve bunu tesis etmeyi murad etmiş olan Allah’ın gücü,
dengeyi iyilik ve kötülük evreninde de tesis etmeye elbette
yeterlidir. Yine izleyen ayetten anladığımız üzere, O bize
böyle bir dengeyi54 kurmakta kararlı olduğunu
bildirmektedir:
Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir.
Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.
(Kur’an-ı Kerim: 99/7-8)
Halbuki Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Hem de
herkese yaptığının karşılığı verilmek üzere, onlara
asla haksızlık edilmez.
(Kur’an-ı Kerim: 45/22)
54
Var olan veya gerçekleşen herhangi bir şeyin ilahi sonuçları
vardır. Allah doğru yola davet eder ve ona icabet etmemenin de
dünyada ve ahirette sonuçları vardır.
81
3.2.2.3 ALLAH’IN BİLDİRİMİ VE TAAHHÜDÜ
Şüphesiz ki bu Kur’ân, insanları en doğru ve en
sağlam yola iletir ve salih amel işleyen müminlere
büyük bir ecir olduğunu müjdeler.
Ahirete inanmayanlara da can yakıcı bir azab
hazırlamışızdır.
(Kur’an-ı Kerim: 17/9-10)
Allah’ın otoritesi, gücü konusunda kanaat sahibi
olanlar için, ahiretle ilgili doğrudan mantıksal bağlantı,
Kadir ve Alim olan Allah’ın mesajıdır.
Allah meydana gelecek olanı en iyi bilendir, o halde,
izleyen ayette vurgulandığı üzere yalnızca O ahiret hakkında
bize mükemmel bir şekilde bilgi verebilir:
Sana her şeyden haberdar olan (Allah) gibi bir haber
veren olmaz.
(Kur’an-ı Kerim: 35/14)
İlaveten, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bir
tanrıya inanan herhangi bir inanan için Kur’an-ı Kerim gibi
bir mesaj böyle bir tanrının bilgisinden kaçamaz. Kur’an-ı
Kerim gibi hem Tevrat hem de İncil’de de ahirete ilişkin
atıflar bulunmaktadır. Her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten
bir tanrının gücü bazı kişilerce kendi adına ahiret hakkında
verilen ve geniş kitlelerce kabul edilmiş mesajları bu
mesajların yanıltıcı olmaları halinde engellemeye veya
düzeltmeye yetecektir. Kadir ve Alim olan bir tanrıya inanan
birisi için tanrının kendisi adına söylenen yaygın yanlışları
ortadan kaldırmaması mümkün olabilir mi? Allah bu konuda
şunları söylemektedir:
82
Yoksa onlar, senin hakkında: “Allah’a karşı yalan
uydurdu.” mu diyorlar? Eğer Allah dilerse senin de
kalbini mühürler; batılı yok eder ve sözleriyle hakkı
gerçekleştirir. Şüphesiz ki O kalplerde bulunan şeyleri
hakkıyla bilir.
(Kur’an-ı Kerim: 42/24)
Yoksa, “Onu (Muhammed) uydurdu.” mu diyorlar?
Sen de ki: “Eğer onu ben uydurmuşsam Allah’tan
bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez.
O sizin yaptığınız taşkınlıkları daha iyi bilir. Sizinle
benim aramda şahit olarak Allah yeter. O çok
bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
(Kur’an-ı Kerim: 46/8)
O, bir yalanı Allah’a iftira mı etti, yoksa kendisinde
bir delilik mi var?” Hayır, doğrusu âhirete
inanmayanlar, derin bir sapıklıkla azab içindedirler.
Ya gökten ve yerden önlerindekine ve arkalarındakine
bir bakmazlar mı? Dilesek kendilerini yere
geçiriveririz. Yahut gökten üzerlerine parçalar
düşürüveririz. Şüphesiz bunda Allah’a yönelen (hakka
gönül veren) her kul için bir ibret vardır.
(Kur’an-ı Kerim: 34/8-9)
83
3.2.3 AHİRETİN PRATİK SONUÇLARI 55
Kuvvetler ve basiretler sahipleri olan kullarımız
İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da an.
Gerçekten Biz onları temiz bir haslet olan o (ahiret)
yurdunu hatırlamakla has kullarımızdan kılmışızdır.
(Kur’an-ı Kerim: 38/45-46)
Aşağıdaki ayetlerde açıklandığı üzere, ahirete
inanmanın bireyler ve toplum için pratik sonuçları vardır:
3.2.3.1 KARARLI BİR HAYATIN OLDUĞUNU
BİLMEK
O iman etmiş olan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana
uyun ki size doğru yolu göstereyim.”
“Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir
menfaatten ibarettir. Ahiret ise durulacak karar
yurdudur.”
(Kur’an-ı Kerim: 40/ 38-39)
Yine yemin ederim ki, İblis56 onlar hakkındaki zannını
hakikaten doğru buldu da içlerinde müminlerden
ibaret bir gruptan başkası ona uydular.
55
Allah Rahman olduğuna göre O’nun bizi davet ettiği iman
esasları bu dünyada da mutlu olmamıza yardımcı olacaktır. Onlar
en iyi Allah’ın bildiği bizim gerçek doğamızla uyumlu
olacaklardır. Gerçekten, örneğin ahirete iman mutluluğumuza çok
büyük katkı yapar. Bir kimsenin imandan kaynaklanan faydalardan
dolayı iman etmesi beklenmez;; fakat bir kişi Rahman Olan Allah
tarafından gerekli kılınan imanın sonuçlarının yararlı olmasını
bekleyebilir.
56
Bir şeytanın ismi
84
Halbuki İblis’in onlar üzerinde hiçbir saltanat kudreti
yoktu. Fakat biz ahirete imanı olanı belli edecek,
ondan şüphe içinde bulunandan ayırt edecektik. Öyle
ya Rabb’in her şeyi gözetleyendir.
(Kur’an-ı Kerim: 34/20-21)
Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak
pek az birşeydir.
(Kur’an-ı Kerim: 9/38)
Onlar orada şöyle derler: “Hamd olsun Allah’a,
bizden o üzüntüyü giderdi. Gerçekten Rabbimiz çok
bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir.”
“Lütfundan bizi durulacak bir yurda kondurdu.
Burada bize yorgunluk gelmeyecek, burada bize usanç
gelmeyecektir.”
(Kur’an-ı Kerim: 35/34-35)
Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan
ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur.
Keşke bilmiş olsalardı.
(Kur’an-ı Kerim: 29/64)
Bir taraftan, devasa bir zaman çerçevesi içinde bir
nokta gibi olan bir hayat süremiz var, diğer taraftan, ebedilik
için içimizde güçlü bir çaba var. Bunlar bağdaştırılamadığı
takdirde, bu çelişki, üzüntü ve hakikatle uyumsuzluğun
kaynağı olur.
Tasavvur edebileceğimizle kıyaslandığında, bu
dünyadaki hayatımız çok azdır. Dünyevi hangi lezzeti
tadarsak tadalım, ve bu dünyada hangi acıyı çekersek
çekelim geride kalacaktırlar. En lüks evlerde yaşasak da, en
üst düzey pozisyonları işgal etsek de, bunların hepsi geride
kalacaktır. O halde, ölümlü olduğumuzu unutmak istesek de
85
veya hatırlamasak da, bilincimizin derinliklerinde
zevklerimizin,
memnuniyetlerimizin, seyahatlerimizin,
toplantılarımızın… bir sonunun olduğu bilgisi yer
almaktadır.
Diğer
taraftan,
düşüncelerimiz,
hislerimiz,
organlarımız, hücrelerimiz dâhil neyimiz varsa ebediyeti
hedeflemektedir. Örneğin eğer elimize ateş dokunursa
isteyerek veya istemeyerek onu geri çekeriz.
İçimizdeki ebediliği hedefleyen mekanizmalar
hakikatle uyumlu mudur, yoksa onlar sadece illüzyondan mı
ibarettirler ve ebedi olarak yok mu olacağız?
İçimizdeki ebediliğe yönelik motivasyon ve bu
hayatın çok sınırlı olduğuna ilişkin bilgi büyük üzüntü ve
çelişkiye neden olabilir. Allah’ın bu dünyada zevkine
vardığımız nimetlerinin sona ermesi de gerçekten büyük bir
kayıp olabilir. Herşeyin ölümle sona ereceğine inandığı
sürece, bir gün ebedi olarak göremeyeceği, işitemeyeceği,
nefes alamayacağı, hareket edemeyeceği…’ne inandığı
sürece bir kişi için mutlu olmak zordur.
Dolayısıyla, bu kişi bir taraftan ölümü unutmaya
çalışırken, aynı zamanda bu hayatın zevklerini tatmaya
çalışabilir. Ölümü unutmaya çalışmak belirli bir çaba
gerektirecektir. Ayrıca, sonsuzu kavrama yeteneği verilmiş
bir ruhu bu dünyanın sınırlı zevkleriyle tatmin etmeye
çalışmak da zordur. Bu çerçevede, yalnızca dünyevi zevkleri
maksimize etmek suretiyle tatmin etmeye çalışmak ciddi
sorunlara neden olacaktır.
Bu nedenle, sık sık ve kendisinin milyarlarca doları
olduğu halde ve fazla yardım etmediği milyonlarca aç insan
olduğu halde servetini ikiye katlamak isteyen insanların
86
örneklerini görürüz. Yine dünyevi malvarlıklarını meşru bir
biçimde artırmaya yönelik çabalarında başarılı olamayan ve
başkalarının haklarını gayrimeşru yollarla elde etmeye
çalışan insanlar görürüz. Yine, bu dünyanın bütün zevklerini
tadan, ama dünyevi zevklerle tatmin olmadığını gördüğü için
intihar eden insanları duyarız.
Fakat nereye gittiğini bilen bir kişi; bu hayatın ahiret
için bir hazırlık aşaması olduğunu, ölümün sadece geçilecek
bir aşama olduğunu bilen birisi emellerini düşünce ve gerçek
düzeyinde ebedi bir hayatla bağdaştırmış olacaktır. Böylece,
neyi hedefliyorsa, kendi doğasıyla örtüşecektir. Ayrıca bu
kişi bu hayatın zevklerini dengesiz bir biçimde tatmaya
çalışmayacaktır, ve Yaratıcıya şükrederken, bu hayatın
zevklerinden denge, huzur ve mutluluk içinde
faydalanacaktır.
3.2.3.2 HESAP VEREBİLİRLİK
Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir
kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir
hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya
koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz.
(Kur’an : 21/47)
Nerede olsanız O sizinle
yaptıklarınızı görmektedir.
(Kur’an-ı Kerim: 57/04)
beraberdir.
Allah
Bazen başkalarına karşı suçlar işleyen insanlar bu
dünyada
cezalandırılmamaktadır.
Bulunamama
ve
cezalandırılmama ümidi bazı insanlara suç işlettirebilir veya
suçlarına devam ettirebilir. Fakat herşeyin kaydedildiği ve
karşılık bulacağı gerçeği birçok kişiyi suçlar işlemekten
87
vazgeçirmektedir ve birçoğunu iyi işler yapmaya teşvik
etmektedir. Bu açıdan birçok güncel örnekler bulunmaktadır.
Ayrıca, başkalarına yapılan iyiliklerden dolayı
ödüllendirilme konusundaki ümitsizlik, bu iyilikler için
gerekli fedakârlıklar ve acılar insanların iyi işler yapmalarına
engel olabilir.
Bu nedenlerle, iyi işler yapanların ve zalimlerin
yaptıklarının karşılıklarını gördükleri bir durum, iyileri iyi
ameller yönünde teşvik edecek ve kötüleri kötü amellerinden
caydıracaktır. Sonuç olarak ahirete iman dünyanın daha iyi
bir yer olmasına neden olmaktadır ve neden olacaktır.
3.2.3.3 İLAHİ ADALETİN VERDİĞİ MUTLULUK
Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar
mıyız hiç?
(Kur’an-ı Kerim: 68/35)
Binlerce insanı öldüren, milyarlarca doları çalan,
birçok insanı üzen suçlular vardır. Bu dünyadaki sonuç
olarak, hepsi iyiler gibi mezara gitmektedir. Birçok olayda
bu, adalete önem veren bir insanı üzebilen bir durumdur.
Bu nedenle, din günü ve izleyen süreçler ve sonuçlar
adalete önem verenleri rahatlatan gerçeklerdir.
3.2.3.4 GELİŞME İÇİN TEŞVİK
Her can ölümü tadacaktır.
döndürüleceksiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 29/57)
Sonunda
bize
88
Ki, siz elbette halden hale geçeceksiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 84/19)
Bu dünyada öğrenim görüyoruz, deneyimlerimizi
artırıyoruz. Ancak, bilgili her insan ölüyor ve bilgi ve
deneyimleriyle gidiyorlar. Bunlar gelecek nesillerce tevarüs
edilip bunlardan istifade ediliyorsa da kişisel bir bakış
açısından, gelişme boyutuyla bir çıkmaz sokak
bulunmaktadır.
Ahirete inanmayan birisi için, kişisel bir bakış
açısından, her iyileşme ilgili kişi açısından ölüm noktasında
hiç olmaktadır.
Ancak ahirete inanan birisi için ölüm sadece bir
aşamadır. Onun için, her gelişme ve amaca Allah’ın rızasını
kazanma nihai amacı hükmetmektedir. Bu amaç bir insanın
iyi amellerini maksimize etmesini, gittikçe daha iyi olmasını
gerektirmektedir. Bu çalışma ve bu gelişme ölüme kadar
devam etmelidir.
Ölümden sonra ve ahirette bile, izleyen ayette
gördüğümüz üzere, kalan herhangi bir kötü duygu iyilerin
kalplerinden yok edilecek ve onlar Allah’ın yardımıyla nihai
temizliğe ulaşacaklardır:
Orada kalblerinde bulunan kini çıkarıp atarız. Onların
altlarından ırmaklar akar. “Bizi buna erdiren Allah’a
hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola sevk
etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz
Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler.”
derler. Onlara şöyle seslenilir: “İşte size cennet!
Yaptıklarınıza karşılık buna varis oldunuz”.
(Kur’an-ı Kerim: 7/43)
89
Dolayısıyla, ahirete inanan için ölüm son
olmadığından, gelişme ne gereksizdir, ne de verimsizdir.
3.2.3.5 DÜŞÜNME VE SEÇME İÇİN TEŞVİK
İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp
azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne
kadar da sabırlıdırlar!
(Kur’an-ı Kerim: 2/175)
Özellikle tahammül edilemez bir yer olan cehennemin
vaadiyle ve cennetin vaadiyle, bir insan Allah’ın
gerektirdiklerini takip etme veya etmeme konusunda nihai
bir karar almaya yönlendirilmektedir. Aksi takdirde, birisi
cezaya tahammül edeceğine karar verebilirdi. Bunun
neticesinde tanrı veya ölümden sonraki aşama, hakkında
düşünmeye değmez olabilirdi. Böylece, o kişi inançsızlığının
nankörlüğünden olmadığı, ancak kendisinin daha önemli
konulardaki çalışmaları dolayısıyla çok meşgul olduğunu
ileri sürebilirdi. Tahammül edilemez bir cezanın
vadolunması bu iki yüzlülüğe kapıyı kapatmaktadır.
Dolayısıyla, ahiretin bir sonucu olarak, Allah’ın
davetine konu olmuş olan bir kişi her hal ve takdirde konuya
ilişkin bir karar verecektir. Eğer inkar ederse, izleyen
ayetlerdekiler gibi üzerine risk almış olacaktır:
Firavun ailesinden imanını saklayan bir adam da şöyle
dedi: “Bir adamı, Rabbim Allah dediği için öldürecek
misiniz? Halbuki o size Rabbinizden delillerle
gelmiştir. Hem o bir yalancı ise çok sürmez, yalanı
90
boynuna geçer. Fakat doğru ise size yaptığı tehditlerin
birkısmı olsun başınıza gelir.”
(Kur’an-ı Kerim: 40/28)
Namaz kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni gördün
mü?
Gördün mü (ne dersin?), ya o (kul) doğru yol üzerinde
ise,
Veya kötülüklerden sakınmayı emrediyorsa?
Gördün mü, ya bu (adam, hakkı) yalanlar,
yüzçevirirse,
O adam, Allah’ın kendini gördüğünü hiç bilmiyor
mu?
Hayır, hayır! Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse,
and olsun ki biz, onu perçeminden, o günahkâr ve
yalancı perçeminden tutup cehenneme sürükleriz.
(Kur’an-ı Kerim: 96/9-16)
Bazılarına cehennem haksız gibi görünebilir. Oysa, bu
dünyada öyle görünse de, ahirette öyle görünmeyecektir.
Çünkü orada inanmayanlar Allah’ın yerine ikame ettikleri
her şeyin esasında hiç bir şey olmadığını ve her şeyin
Allah’tan geldiğini göreceklerdir. Ayrıca, Allah’ın
işaretlerini açıkça gördükleri halde, cehenneme girmeyi
seçtikleri hususunda şehadet edeceklerdir. Allah’ın yerine
putları, insanları, doğa güçlerini, fiziksel ilişkileri, cisimleri
ve benzerlerini ikame edenler onların hiç bir kuvvetlerinin
olmadığını göreceklerdir.
Bununla ilgili Kur’an-ı Kerim’den bir örnek şu
şekildedir:
Ve Allah der ki: “Ey Meryemoğlu İsa, sen mi
insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah’tan başka iki tanrı
91
edinin’ dedin?”. (İsa) “Hâşâ”, der “Sen yücesin,
benim için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana
yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen
benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde
olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin,
sen!”.
“Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini
söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah’a
kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum müddetçe
onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları
gözetleyen yalnız sen oldun. Sen herşeye Şahit’sin”.
“Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır,
eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen daima üstünsün,
hikmet sahibisin”.
Allah der ki: “Bu, sadıklara doğruluklarının fayda
sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan,
içinde ebedî kalacakları cennetler vardır”. Allah
onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır.
İşte büyük başarı budur.
(Kur’an-ı Kerim: 5/116-119)
Ahirette inanmayanlar kendilerinden başka kimseyi
suçlayamayacaklardır. Onların yanlış tanrılara inançlarında
mantıklı olduklarını gösteren hiç bir argümanları
olmayacaktır. Bu durum izleyen ayetlerde izah edilmiştir:
Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan
bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap
getirdik.
İlle onun te’vilini mi gözetiyorlar? Onun te’vili
geldiği (verdiği haberler ortaya çıktığı) gün, önceden
onu unutmuş olanlar derler ki: “Doğrusu Rabbimizin
elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz
var mı ki bize şefaat etsinler, yahut tekrar geri
döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan
92
başkasını yapalım?” Onlar, kendilerini zarara soktular
ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı, kaybolup
gitti.
(Kur’an-ı Kerim: 7/52-53)
Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara
dokunursa, muhakkak “Vay bizlere, biz gerçekten
zalimlerdik” diyeceklerdir.
(Kur’an-ı Kerim: 21/46)
Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir
olanların gözleri donup kalır. “Eyvah bizlere!
Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim
kimselerdik.” derler.
(Kur’an-ı Kerim: 21/97)
Diğer taraftan, bir Müslüman Allah’tan cennete
girmeyi ve cehennemden korunmayı istemek zorundadır. Bu
bir görev, ibadet ve kendisinin tevazuunun sonucu ve
kulluğunun bir parçasıdır.
3.3
MELEKLER
Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini
ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna
düşmüş olur.
(Kur’an-ı Kerim: 4/136)
Andolsun ki, İbrahim’e de elçilerimiz (melekler)
müjde ile geldiler ve “selâm” dediler, o da “selâm”
dedi ve hemen gidip onlara kızartılmış bir buzağı
getirdi.
93
Fakat onların o buzağıya el sürmediklerini görünce,
tuhafına gitti ve içinde onlara karşı bir korku uyandı.
Onlar da “Korkma, biz Lut’un kavmine gönderildik.”
dediler.
(Kur’an-ı Kerim: 11/69-70)
Göklerde ve yer yüzünde bulunan canlılar ve bütün
melekler, kibirlenmeden Allah’a secde ederler.
(Kur’an-ı Kerim: 16/49)
Melekler bildiğimiz fiziksel ve biyolojik kurallarla
tanımlanmayan ve Allah’ın yarattığı varlıklardır. Cinsiyetleri
yoktur; üremezler, yemezler ve içmezler. Allah tarafından
verilen belirli görevleri yaparlar; Allah’a isyan etmeyi
seçmezler.
3.4
ALLAH’IN ELÇİLERİ
(Resulüm!) Biz senden evvel de peygamberleri başka
türlü göndermedik. Şüphesiz onlar hem yemek
yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı (sokaklarda
yürüyorlardı). Sizin bir kısmınızı bir diğerine fitne
(imtihan sebebi) kılmışızdır ki, (bakalım) sabredecek
misiniz? Zira Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.
(Kur’an-ı Kerim: 25/20)
Ey Peygamber! Şüphe yok ki, Biz seni bir şahit ve bir
müjdeci ve bir uyarıcı, Allah'a, O'nun izniyle çağıran
bir davetçi ve aydınlatıcı bir ışık olarak gönderdik.
(Kur’an-ı Kerim: 33/45-46)
Allah esas itibariyle insanlığa mesajlarını seçtiği
kişiler vasıtasıyla iletmiştir. Bu kişilere Allah’ın elçileri
denir.
94
Elçiler tabiat itibariyle diğer insanlar gibidir. Ancak,
etik değerler gibi bazı nitelikleri bakımından ileri
düzeydedirler. İlahi mesajı almalarının temel nedeni Allah’ın
seçimidir. İzleyen ayette bu hakikate bir atıf yer almaktadır:
O dereceleri yükselten Arş’ın sahibi Allah, o buluşma
gününün (kıyametin) dehşetini haber vermek için
kullarından dilediği kimseye emrinden ruh (melek)
indiriyor.
(Kur’an-ı Kerim: 40/15)
3.4.1 ROL MODELLER OLARAK ELÇİLER
Büyük ölçüde doğruluk, iyilik, şükür, takva gibi
değerleri haiz olan elçiler izleyen ayetlerde gördüğümüz
üzere insanlık için rol modellerdir:
Şanım hakkı için muhakkak ki size Allah’ın
Resul’ünde pek güzel bir örnek vardır. Allah’a ve son
güne ümit besler olup da Allah’ı çok zikreden
kimseler için.
(Kur’an-ı Kerim: 33:21)
Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.
(Kur’an-ı Kerim: 68/4)
Biz ona İshak’ı ve Yakub’u da hediye ettik: Hepsine
de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh’a ve
onun soyundan Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a,
Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a da yol göstermiştik. Biz
güzel davrananlara böyle karşılık veririz.
95
Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas’a da (hidayet ettik).
Hepsi de salih kullarımızdandı.
İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut’u da (hidayete erdirdik).
Hepsini âlemlere üstün kıldık. Babalarından,
çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da (üstün
kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik.
İşte bu, Allah’ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini
o doğru yola iletir. Eğer onlar Allah’a ortak
koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi.
İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve
hükümranlık)
ve
peygamberlik
verdiğimiz
kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa,
yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum
getiririz.
Bunlar, Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir.
Sen de onların hidayetine uy.
De ki:”Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum.
O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür.
(Kur’an-ı Kerim: 6/ 84-90)
Allah’ın mesajlarını insanlar arasından tayin ettiği
elçileri vasıtasıyla göndermiş olması çok önemlidir. Bizim
gibi insanları seçmiş olması ve onları bizim için örnekler
olarak göstermesi bizi Allah’ın gösterdiği yolda başarılı
olabileceğimiz konusunda teşvik eden ve bize ümit veren
önemli bir gerçektir. Aksi takdirde, başarılı olmak
konusunda ümitvar olamazdık.
Yine bizim gibi olan elçiler ve karşı karşıya kaldıkları
örnek olaylar, meydan okumalar, zorluklar ve insan olarak
verdikleri tepkiler sayesinde insan olarak nasıl davranmamız
96
gerektiğini anlıyoruz57. Bu nedenle, Allah Kur’an-ı
Kerim’de ve diğer kutsal kitaplarda bu insanlardan birçok
örnekler vermektedir: Kur’an-ı Kerim’de bir arkadaş olarak,
bir aile üyesi olarak, bir devlet memuru olarak, bir hakim
olarak, Allah’ın bir kulu olarak, hata yapan bir kişi olarak,
acı çeken birisi olarak, genç birisi olarak, yaşlı birisi
olarak… nasıl davrandıklarını görebilmekteyiz. Özellikle
Hz. Muhammed (S.A.V.) hakkındaki tarihsel kayıtlar birçok
ayrıntıyla onun bir iş adamı, bir koca, bir devlet adamı, bir
komşu, bir öğretmen… olarak nasıl davrandığını
göstermektedir. Bu örnekler sayesinde nasıl şükreden, iyi,
yardımsever, sabırlı, adil, mütevazi… olunacağını
görmekteyiz.
Allah mesajlarını yalnızca melekler veya kitaplar
vasıtasıyla gönderebilirdi. Ancak bu durumda, baba,
arkadaş, lider, aile üyesi, iş adamı… olarak Allah tarafından
teyit edilmiş örnekler bulamazdık. Diğer yandan, bu
durumda örneğin diyebilirdik ki, “Fakat bunlar melektirler,
ve bizler melek değiliz, o halde başarılı olmayı nasıl ümit
edebiliriz?” Fakat, Allah bizim aramızdan olan ve
bizimkilere benzer güç ve zaafları olan, yemiş, evlenmiş, iş
yapmış, af dilemiş, sağlık sorunları yaşamış, ölmüş, …
insanları rol model olarak seçtiğine göre, başarılı olmayı
ümit edebiliriz. Çünkü elçilerle aynı doğaya sahibiz ve Allah
bize onların başarılı olduklarını anlatmaktadır.
57
Elçiler bizim için en iyi örnekler olmalarına karşın tek örnek
değildirler. Allah bize elçilerden başka örnekler de vermektedir.
Örneğin, Allah bazen onların hanımlarını, onların izinden
gidenleri, onların babalarını ve diğerlerini pozitif ve negative
örnekler olarak vermektedir. Yine, Hz. Musa’nın (A.S.) kendisine
gönderildiği Fir’avn gibi birçok da negatif örnek vardır. Bu negatif
örnekler gibi olmaktan sakınmamız gerekmektedir.
97
3.4.2 BAZI
ELÇİLER
BİLDİRİLMEKTE
EDİLMEKTEDİR
VE
ÖNCEDEN
TEYİT
Elçiler Hz. Muhammed’le (S.A.V.) ilgili eski kutsal
kitaplardaki haberlerde gördüğümüz üzere gelecekteki bazı
elçileri önceden bildirmişlerdir. Önceden verilen bu tür
haberlerin bazıları şu şekildedir58:
Eski Ahid/ Tesniye Kitabının /18/18-19 numaralı
ayetlerinde şu ifadeleri görmekteyiz: “Onlara kardeşleri
arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi
onun ağzına koyacağım. Kendisine buyurduklarımın tümünü
onlara bildirecek. Adıma konuşan peygamberin ilettiği
sözleri dinlemeyeni ben cezalandıracağım.”
Hz. Muhammed (S.A.V.) yahudi değildi, fakat Hz.
İbrahim (A.S.)’in oğlu Hz. İsmail kanalıyla onun
zürriyetinden gelmekteydi. Dolayısıyla gelecek elçinin ne
“onların neslinden”, ne de “onların arasından” getirileceği
söylenmemekte, ancak “onların kardeşleri arasından”
getirileceği söylenmektedir. Ayrıca o peygamber Musa
(A.S.)’ya “benzer” olacaktır. Hz. Muhammed (S.A.V.)
gerçekten dünyevi anlamda bir lider olması gibi birçok
yönden Hz. Musa (A.S.)’ya benzemektedir.
Diğer taraftan, Allah sözlerini onun ağzına koymuştur
ve o ümmetine Allah’ın emrettiği her şeyi söylemiştir: Hz.
Muhammed hiç bir zaman bir şey okumamıştır, ne de
hayatında bir şey yazmıştır, önceden haber verildiği üzere
58
Önceden verilen bu haberlerle ilgili daha fazla bilgi için 8.6
numaralı ayrıma bakınız.
98
Kur’an-ı Kerim’i kıraat etmiştir. Bu kitap onun hafızasına59
kaydedildi ve vahiy kâtipleri de onu yazdılar.
Yine Hz. Muhammed (S.A.V.) düşmanlarına karşı
galip gelmiştir ki bu da Tesniye bölümünün yukarıda
belirtilen ayetinde söylenen “vaki olacaktır ki herkim onun
benim adıma söyleyeceği sözlerimi dinlemezse, onları
cezalandıracağım” ifadesini teyit etmektedir.
Ayrıca, Yeni Ahitte, Yuhanna İncil’inde, 16’ncı
bölüm 12-13’üncü ayetlerde Hz. İsa (A.S.) bazı hakikatleri
taşıyamayacakları gerekçesiyle halkına iletemediğini ifade
etmektedir. Ve bütün hakikate yönlendirecek bir elçinin
geleceğinin
müjdesini
vermektedir:
“Daha
size
söyleyeceğim birçok şeyler var, fakat siz şimdi onları
taşıyamazsınız. Fakat o, hakikatin ruhu60 geldiğinde sizi her
türlü hakikate yönlendirecektir: Çünkü o kendisinden
konuşmayacak; fakat her ne işitirse onu konuşacaktır: ve
gelecek şeyleri size gösterecektir.”
Önceden verilen bu haberler de Kur’an-ı Kerim’de
açıkça gördüğümüz üzere bir ümmi olan Hz. Muhammed’le
gerçekleşen hususların aynısıdır:
59
Bu aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in olağanüstü bir yönüdür:
Yaklaşık olarak 600 sayfadan ibaret bir kitap hayatı boyunca
okumayan ve yazmayan bir kişi tarafından ezberden
okunmaktadır; bu kitapta denilmektedir ki bu kitap onun
hafızasına Allah tarafından konulmuştur; o bu kitabı günde en az
beş defa kısım kısım ezberden okumaktadır ve test olunmaktadır;
ve başkalarına da bunu kaydetmeyi ve ezberlemeyi tavsiye
etmektedir.
60
İngilizce tercümelerde “hakikat ruhu” olarak değiştirilmekteyse
de, tam kelime anlamıyla esası “hakikatin ruhu”dur.
99
Onlar ki, o ümmî peygambere uyarlar, yanlarındaki
Tevrat ve İncil’de yazılmış bulacakları o peygambere
uyup, onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder
ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri
kendilerine helâl kılar, murdar ve kötü şeyleri de
üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir,
üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o
vakit ona iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona
yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte
indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada
eren kurtulmuşlar onlardır.
(Kur’an-ı Kerim: 7/157)
Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu
yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku
duyarlardı.
(Kur’an-ı Kerim: 29/48)
Bundan böyle sana Kur’ân’ı
unutmayacaksın.
(Kur’an-ı Kerim: 87/06)
okutacağız
da
Ne yazma ne de okuma bilen Hz. Muhammed’in
(S.A.V.) Kur’an-ı Kerim gibi bir kitap iletmesi mucizevidir.
Bir kitap veya kapsamlı bir metin yazan kişiler ne yazmayı
ne de okumayı bilmeden bir kitap yazmanın mümkün
olamayacağını tahayyül edebilirler. Diğer taraftan, Kur’an-ı
Kerim gibi bir kitap yazmak şu ayetteki meydan okumada
zikredildiği üzere okuma yazma bilen birisi için bile
imkânsız olacaktır:
Eğer kulumuz (Muhammed’)a indirdiğimiz (Kur’ân)
den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre
getirin, Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini
çağırın; eğer doğru iseniz.
100
(Kur’an-ı Kerim: 2/23)
Hz. Muhammed’in (S.A.V.) gelişi de verdikleri
geleceğe ilişkin haberlerin boş olmadığı yönüyle Hz. Musa
ve Hz. İsa’nın (A.S.) da teyididir.
Dolayısıyla, önceki peygamberlerin geleceğe ilişkin
verdikleri haberlerle paralel olarak, yaklaşık 1400 yıl önce
Allah insanlara konuşulan mesajını son kez, tüm insanlığa
gönderilen ve adı Muhammed olan elçisi (S.A.V.) ile
iletmiştir. İzleyen ayette bu hususa atıf yapılmaktadır:
Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası
değildir. Ama Allah’ın Resulü ve peygamberlerin
sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir.
(Kur’an-ı Kerim: 33/40)
Hz. Muhammed’in (S.A.V.) Allah’ın nihai ve tam
mesajını insanlığa başarılı bir şekilde vermesi nedeniyle,
daha başka elçilere gerek bulunmamaktadır. Gerçekten
ondan sonra açık mucize ve işaretlerle onun gibi veya Hz.
Musa veya Hz. İsa (A.S.) gibi bir elçi gelmemiştir.
Elçiler, kendilerinin ve mesajlarının mutlak ve her
şeye gücü yeten Allah tarafından onaylandığını gösterir açık
mucizelerle gelmişlerdir. Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa,
Hz. İsa’nın (A.S.) mucizeleri genel olarak bilinir. Elçiler bu
mucizeleri meydana getirme gücüne sahip değildirler, ancak
Allah sahiptir.
Hz. Muhammed de (S.A.V.) Allah’ın gücüyle birçok
mucizelere konu olmuştur: Tarihsel olarak kayda geçirilmiş
yüzlerce mucizelerden en önemli olanı Kur’an-ı Kerim’dir,
ki hikmetle dolu bir kitaptır. Kur’an-ı Kerim ayrıca
vahyolunduğu dönemde insanlarca bilinmeyen birçok
101
bilimsel gerçeği içerir61. Kur’an-ı Kerim’de Hz.
Muhammed’in (S.A.V.) döneminden yüzlerce yıl önce
gerçekleşmiş olaylara, kendi dönemindeki gizli ve özel
olaylara, geleceğe ilişkin olaylara dair bulunan bilgiler başka
bir mucize grubunu teşkil eder. Hz. Muhammed’in (S.A.V.)
sözlerinde de benzer olağanüstü bilgiler görürüz.
Ayın bölünmesi gibi olağanüstü olaylara ilişkin
mucizeler, tedavisi imkânsız durumların iyileştirilmesine
ilişkin mucizeler, yiyecek ve suyun artırılmasına dair
mucizeler, elçinin korunmasına ilişkin mucizeler tarihsel
olarak kaydedilen ve yüzlerce kişi tarafından şahit olunan
diğer bazı mucize çeşitleridir. Bunların bazıları Kur’an-ı
Kerim’de zikredilmektedir.
3.4.3 ELÇİLERİN DİĞER BAZI ÖZELLİKLERİ
Elçiler insanlığa gelmişlerdir ve hristiyanlık veya
yahudilik veya başka bir özel etnik kimlik ile
tanımlanmamışlardır. Müteakip ayetlerde buna ilişkin
açıklamalar yer almaktadır:
“Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da
ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi
demek istiyorsunuz?” De ki: “Siz mi daha iyi
bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah’ın şahitlik ettiği bir
hakikatı bile bile inkâr edenden daha zâlim kim
olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/140)
61
İzleyen bölümde bazı örnekler verilmektedir.
102
İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah’ı
bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de
değildi.
(Kur’an-ı Kerim: 3/67)
Kur’an-ı Kerim’de elçi olarak zikredilenlerin hepsi
erkektirler. Elçilik son derece tehlikeli bir iş olduğundan, bu
doğaldır. Hemen hemen tüm durumlarda bazı inanmayanlar
O’nun elçilerine zarar vermek, hakaret etmek, onları ve
takipçilerini tehdit etmek, yaralamak, boykot etmek,
akrabalarını öldürmek… suretiyle Allah’ı test etmeye veya
O’nun mesajının duyurulmasını durdurmaya teşebbüs ettiler.
Allah’a davet sürekli gece ve gündüz yoğun çalışmalar
gerektirdi. Tüm bunlar kadın bir elçinin ek zorluklara,
katlanılamayacak acılara maruz kalmasına ve mesajın
yetersiz iletişimine neden olabilirdi. Kendilerinin özel
nitelikleri ve durumlarından dolayı örneğin kadınların
çoğunlukla inşaat ve madencilik gibi sektörlerde çalışmayı
tercih etmediklerini gözlemliyoruz. Uluslararası Çalışma
Örgütü gece çalışması, tehlikeli işler, hamilelik izinleri ve
özel hallerle ilgili gereklilikler konusunda kadınlara dönük
düzenlemeler, sınırlamalar ve tavsiyeler getirmiştir.
Dolayısıyla, Allah’ın kadınların elçiliğini sınırlandırması
hikmetlidir.
Bununla birlikte, Allah Kur’an-ı Kerim’de bazı
kadınları seçtiğini ve örnek olarak gösterdiğini
belirtmektedir. Kur’an-ı Kerim’de zikredilen Hz. Meryem ve
Firavn’un karısı (A.S.) bu çerçevedeki örneklerdir.
103
3.5
ALLAH’IN KİTAPLARI
3.5.1 GENEL OLARAK KUTSAL KİTAPLAR
O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan
bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet
olarak Tevrat’ı ve İncil’i de yine O indirmişti.
(Kur’an-ı Kerim: 3/3)
Sana bu Kur’ân’ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en
güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha önce senin
bundan hiç haberin yoktu.
(Kur’an-ı Kerim: 12/3)
Ey Muhammed! De ki: “Ne dersiniz? O Kur’ân Allah
tarafından gelmiş olup da sonra siz onu inkâr
etmişseniz, o takdirde Hak’tan uzak bir ayrılığa
düşenden daha sapık kim olabilir?”
(Kur’an-ı Kerim: 41/52)
Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık.
Öğüt alan yok mudur?
(Kur’an-ı Kerim: 54/17)
Yukarıdaki ayetlerde gördüğümüz üzere, İslam kutsal
kitaplara imanı gerektirmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Hz.
Muhammed, Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. Davud (A.S.)
tarafından iletilen kutsal kitaplar isim olarak belirtilmiştir;
fakat Hz. Muhammed’in (S.A.V.) sözleri dolayısıyla
biliyoruz ki başka birçok elçiler de bulunmuştur. Onlar da
Allah’ın mesajlarını iletmişlerdir.
Allah’ın kitapları O’nun elçileri vasıtasıyla insanlığa
hidayet olunmaları, üzerinde düşünmeleri, boş inançları
104
takip etmemeleri ve başarılı olmaları için temel bilgileri
vermek üzere iletilen mesajlarıdır. Şu ayet buna işaret
etmektedir:
Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır ki, insanlar
onun âyetlerini düşünsünler ve temiz akıl sahipleri
ibret alsınlar.
(Kur’an-ı Kerim: 38/29)
Bu bilgi Allah’a, insana, evrene, hakikate, hayata,
ahirete, amaçlara, yönteme, başarıya, nereden geldiğimize,
nereye gittiğimize, ne yapmamız gerektiğine, nasıl olmamız
gerektiğine, bunlarla alakalı örneklere, bazılarını
okuduğunuz bu kitapta gördüğünüz kritik birçok diğer
hususa ilişkindir. Allah’ın sözleri stili ve içeriğiyle O’nun
hakkında bize, bir cismin, canlı bir varlığın, pozitif veya
negatif bir olayın verdiği gibi objektif ve doğrudan bilgi
verir. Bu bilgi bu dünyada ve Allah katında başarılı
olmamıza katkı sağlar.
Kur’an-ı Kerim’in bir giriş ayetinde Allah şöyle
demektedir:
İşte bu kitap ki onda bir şüphe yoktur, müttakiler
(kötülükten korunacaklar) için bir hidayettir.
(Qur’an: 2/2)
Bu bilginin bazı yönleri insanlar tarafından
bilinmemekteydi. İzleyen ayette buna bir işaret edilmektedir:
Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.
İnsana bilmediği şeyleri öğretti.
(Kur’an-ı Kerim: 96/3-5)
105
Kur’an-ı Kerim’den önceki kutsal kitaplar insani
müdahaleye maruz kalmıştır. İzleyen ayetlerde buna işaretler
vardır:
Onlar: “Allah insanlara hiçbir şey göndermemiştir”
demekle, Allah’ı gereği gibi tanıyamadılar. De ki:
Musa’nın insanlara aydınlık ve hidayet olmak üzere
getirdiği, sizin parça parça kâğıtlara çevirdiğiniz, bir
kısmını belli ettiğiniz, birçoğunu gizlediğiniz; sizinle
babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok şeyleri
öğrendiğiniz Kitab’ı kim gönderdi? (Onlara karşı sen)
“Allah” de. Sonra onları bırak, boş laflara dalarak
oyalansınlar.
(Kur’an-ı Kerim: 6/91)
Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi
ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki,
Allah’ın kelâmını62 işitirlerdi de sonra ona akılları
yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi.
(Kur’an-ı Kerim: 2/75)
Bunların bir de ümmî (okuma yazması olmayan)
kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım kuruntu
yığınına, boş saplantılara kapılır ve zan içinde dolaşır
dururlar.
Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap
yazarlar da sonra biraz para almak için “Bu Allah
katındandır.” derler. Artık vay o elleriyle yazdıkları
yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden
onlara!..
(Kur’an-ı Kerim: 2/78-79)
Buna mukabil, Hz. Muhammed (S.A.V.) elçilerin
62
Tevrat
106
sonuncusu olduğundan, izleyen ayette Allah onun tarafından
getirilen kitabı korumayı garanti etmektedir:
Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu
yine biz koruyacağız.
(Kur’an-ı Kerim: 15/9)
Tarihsel olarak da Kur’an-ı Kerim korunmuştur.
3.5.2 KUR’AN-I KERİM
İşte bu kitap ki onda bir şüphe yoktur, müttakiler
(kötülükten korunacaklar) için bir hidayettir.
(Qur’an: 2/2)
Bir Müslümanın Kur’an-ı Kerim’e inanması
gerekmektedir; Tevrat, İncil ve Zebur’un da orijinal şekilleri
itibariyle Allah sözü olduğuna inanılması gerekmektedir.
3.5.2.1 KUR’AN-I KERİM TAM BİR REHBERDİR
Kur’an-ı Kerim’in özelliklerinden birisi, onun temel
yönleri itibariyle her şeyi net bir şekilde açıklamasıdır.
İzleyen ayetlerde bu belirtilmektedir:
Bu Kur’ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir.
Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her
şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir
kavim için hidayet ve rahmettir.
(Kur’an-ı Kerim: 12/111)
Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara
doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir
müjdeleyici olarak indirdik.
107
(Kur’an-ı Kerim: 16/89)
Bu ayrıntı düzeyi Allah ile birey arasında temel
konularda yorum yapacak bir aracı ihtiyacını ortadan
kaldırmaktadır63. Allah’ın açıkça atıf yaptığı Hz.
Muhammed’in (S.A.V.) uygulamaları nihai mesajın tamlığı
açısından yararlı olmaktadır. Bu tamlık daha başka elçilere
olan ihtiyacı da ortadan kaldırmaktadır.
63
Bu nedenle İslam’da ciddi bir birey gayret sarfederse, yolunu
Allah’ın yardımı, Kur’an-ı Kerim, ve Allah resulünün örnek hayatı
sayesinde bulabilir. Yine Kur’an-ı Kerim’deki yeterli ayrıntı
düzeyi sayesinde, İslami veya İslam’la bağlantılı mezhepler
arasındaki farklılıklar ikincil veya İslam’la ilgisi olmayan
konulardadır.
Örneğin bütün sünni mezhebler diğer sünni mezhepler için kabul
edilebilirdir. Farklılıklar çoğunlukla ibadetlerin özünü etkilemeyen
hususlara ilişkindir: Örneğin bu mezheplerin mensuplarının hepsi
namazda secde, Kur’an-ı Kerim tilaveti yapar. Ancak, bunların
birisinde bir kişinin kıyamdayken ellerini bağlaması gerekmezken,
diğerinde böyle yapılması daha uygun görülebilir. Dolayısıyla her
iki mezhebin mensupları diğer mezhebin mensuplarının
imamlığında namaz kılabilirler. Oysa, birçok diğer dinde, aynı
dindeki farklı mezheplerin mensupları farklı tanrılara veya tanrının
farklı suretlerine bile tapıyor olabilmektedir.
Yine, Kur’an-ı Kerim’in açıklığı ve kolaylığı nedeniyle bütün
mezhepler arasındaki farklılıklar toplam içinde çok azdır.
Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’deki yeterli ayrıntı düzeyi
sayesinde, herhangi bir kişi bir inancın veya amelin İslam’la ilgili
olup olmadığını ayırdedebilir. Dolayısıyla, Kur’an-ı Kerim’de
veya güvenilir hadiste veya bunlar suretiyle izah edilmeyen iman
veya amel unsurları bazı kişiler bunların İslami olduklarını iddia
etse bile, kolaylıkla İslam’la ilgisi olmayan kültürel, etnik, kişisel
veya politik unsurlar olarak tasnif edilebilir.
Her zaman kişisel düşüncelerini İslam adına ileri süren kişiler
olabilir. Her Müslüman net olmadığı hususla ilgili olarak Kur’an-ı
Kerim’de veya güvenilir hadis bağlamında tutarlı bir izahat
verilmesini isteyebilir.
108
Kitab-ı Mukaddes’in orijinal metinleri ile Kur’an-ı
Kerim’in gerçek kaynaklarının aynı olmasıyla bağlantılı
olarak, bugünkü Kitab-ı Mukaddes ile Kur’an-ı Kerim’in
içerikleri arasında birçok benzerlikler bulunmaktadır. Hepsi
Allah’a ve salih amellere davet etmektedir. Ancak, önceki
kutsal kitaplar değişikliklere konu olduklarından, Eski Ahit
ve Yeni Ahit’in içerikleri ve bunların takipçilerinin
yorumları ile Kur’an-ı Kerim arasında temel farklılıklar
bulunmaktadır. Örneğin, çoğu hristiyan için günümüzdeki
İncil’e göre teslis varsa da, Kur’an-ı Kerim’de teslik açıkça
reddedilmektedir. Hz. İsa (A.S.) Kur’an-ı Kerim’e göre ne
tanrıdır, ne de tanrının oğludur. Bu konuya ilişkin bazı
Kur’an-ı Kerim ayetleri şu şekildedir:
Ve Allah der ki: “Ey Meryemoğlu İsa, sen mi
insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah’tan başka iki tanrı
edinin’ dedin?”. (İsa) “Hâşâ” der, “sen yücesin, benim
için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz.
Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim
nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı
bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen!”.
“Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini
söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah’a
kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum müddetçe
onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları
gözetleyen yalnız sen oldun. Sen herşeye Şahit’sin.”
(Kur’an-ı Kerim: 5/116-117)
Kur’an-ı Kerim’in ve Kitab-ı Mukaddes’in içerikleri
arasındaki diğer bazı farklılıklar soru ve cevaplar bölümünde
yer almaktadır.
109
3.5.2.2 KUR’AN-I KERİM KORUNMUŞTUR
Kur’an-ı Kerim’de Allah onu indirdiğini belirtmekte
ve onu koruyacağının garantisini vermektedir. İzleyen
ayetlerde gördüğümüz üzere, Kur’an-ı Kerim öncelikle Hz.
Muhammed’in hafızasına kalıcı olarak yazılmıştı. :
Bundan böyle sana Kur’ân’ı okutacağız da
unutmayacaksın.
Yalnız Allah’ın dilediği başkadır. Çünkü O açığı da
bilir, gizliyi de.
(Kur’an-ı Kerim: 87/6-7)
Onu hemen okumak için dilini depretme.
Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir.
(Kur’an-ı Kerim: 75/16-17)
Hz. Muhammed (S.A.V.) Kur’an-ı Kerim’i kıraat
ediyordu ve katipler onu yazıyorlardı ve onun birçok ashabı
onu ezberliyorlardı. Ramazan aylarında Melek Cebrail
(A.S.) ve Hz. Muhammed (S.A.V.) o Ramazan ayına kadar
indirilmiş olan Kur’an-ı Kerim bölümlerini karşılıklı olarak
kıraat ediyor ve dinliyorlardı. Hz. Muhammed’in (S.A.V.)
vefatından önceki son Ramazan ayında bu iki kere
gerçekleşti. Hz. Muhammed’in (S.A.V.) vefatı esnasında
Kur’an-ı Kerim’in tamamını daha önce ezberlemiş olan
yaklaşık 10 kişi vardı. Birçok sureyi ezberlemiş başka pek
çok kişi de bulunmaktaydı.
Hz. Muhammed (S.A.V.) vefat ettikten kısa bir süre
sonra Kur’an-ı Kerim’in tamamının yazılı bir kopyası
nitelikli şahitlerin teyitleriyle bir cilt halinde toplandı. O
ciltten hareketle başka ciltler de kopyalandı. Bu çerçevede
Kur’an-ı Kerim ilk haliyle korunmuştur ve bu tarihsel bir
gerçektir. Dünyanın her yerinde sadece bir Kur’an-ı Kerim
110
versiyonu bulunmaktadır. Orijinal ve bugün de mevcut
Kur’an-ı Kerim metni Arapçadır, ki bugün yaşayan bir
dildir. Bütün kelimeleri, cümleleri, sureleri bugün
vahyolunmuş gibi orijinal şekilleriyle mevcutturlar.
3.5.2.3 KUR’AN-I KERİM’İN STİLİ
Kur’an-ı Kerim’in stilinde, konuşan birinci şahıs
Allah’tır64. Dolayısıyla, bu stil bir insanın anlayışını veya
yorumlamasını yansıtacak şekilde değildir. Hz. Peygamber
(S.A.V.) hiç bir şey eklemeden veya çıkartmadan aldığını
aynen söylemiştir. Örneğin, bir ayet şöyle başlar: De ki,
“Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim”… 65 Dolayısıyla, Hz.
Peygamber bunu aynen iletmektedir ve katipler
yazmaktadırlar. Hz. Peygamber (S.A.V.) “Ben yalnızca sizin
gibi bir beşerim” dememektedir; kendisine vahyolunanı
birebir söylemektedir. Dolayısıyla, Kur’an-ı Kerim’in stili
öyledir ki onda herhangi bir insan müdahalesi
bulunmamaktadır, Hz. Peygamber’in (S.A.V.) müdahalesi
bile. Bu çerçevede, Kur’an-ı Kerim’in tamamı Hz.
Muhammed’in ağzı kanalıyla gelmiştir.xxx
Bu süreç aynen Hz. İsa’nın (A.S.) Yuhanna İncilinde
16/13’üncü ayette haberini verdiği gibiydi: “Ancak o,
hakikatin
ruhu,
geldiğinde,
sizi
her
hakikate
yönlendirecektir: Çünkü kendisinden konuşmayacaktır; fakat
64
Kur’an-ı Kerim okunurken dikkat edilmesi gereken noktalar için
8.7 numaralı bölüme bakınız.
65
Ayetin tamamı şu şekildedir: De ki: “Ben de sizin gibi ancak bir
beşerim. Ne var ki, bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu
vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse
iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak
etmesin.” (Kur’an-ı Kerim: 18/110)
111
ne işitirse onu konuşacaktır: Ve gelecek şeyleri size
gösterecektir.” Hz. Muhammed (S.A.V.) Kur’an-ı Kerim ile
kalbindeki ve hafızasındaki hakikatin ruhu ile her hakikate
rehberlik etmektedir. O kendisinden konuşmamakta, ancak
ne işitirse onu söylemektedir. İzleyen ayette belirtildiği
üzere, vahyi Allah’tan, yani Hz. İsa’nın (A.S.) kaynağıyla
aynı kaynaktan almaktadır:
İşte biz böylece sana da emrimizden (bir) Ruh
vahyettik. Yoksa sen “kitap nedir”, “iman nedir”
bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla
kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz.
Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola
götürüyorsun.
(Kur’an-ı Kerim: 42/52)
3.5.2.4 KUR’AN-I KERİM TAKLİT EDİLEMEZ
İzleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, Allah Kur’an-ı
Kerim hakkında tereddüt edenleri Kur’an-ı Kerim gibi
güçlü bir kitap oluşturmaya ve bunu yeterli şahitlerle
kanıtlamaya davet etmektedir:
Eğer
kulumuz
(Muhammed)’e
indirdiğimiz
(Kur’ân)’dan şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir
sûre getirin, Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini
çağırın; eğer doğru iseniz.
(Kur’an-ı Kerim: 2/23)
Yoksa “onu kendi uydurdu” mu diyorlar? O halde sen
de onlara de ki: “Haydi siz de onun gibi uydurulmuş
on sûre getirin. Allah’dan başka çağırabileceğiniz kim
varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru
söylüyorsanız” (bunu yaparsınız).
112
Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık
bilin ki, bu Kur’ân ancak Allah’ın ilmiyle
indirilmiştir. O’ndan başka ilâh yoktur. Şimdi siz
O’na teslim olacak mısınız?
(Kur’an-ı Kerim: 11/13-14)
Geçmişte Kur’an-ı Kerim surelerine benzer sureler
oluşturma girişimleri olmuştur, ama bunlar başarısız
olmuşlardır.
Başka bir davet aşağıdaki ayettedir. İnanmayan birisi
inanmaya ve takip etmeye daha fazla değer Kur’an-ı
Kerim’den başka bir kitap önermek suretiyle aşağıdaki
soruyu cevaplandırmalıdır:
Artık bu Kur’ân’dan sonra başka hangi söze
inanacaklar.
(Kur’an-ı Kerim: 7/185)
Kur’an-ı Kerim’de yakın zamana kadar bilinmeyen
veya yakın zamana kadar bilimsel inançlara ters olan birçok
bilimsel gerçek vardır. Fakat yüzyıllarca sonra, Kur’an-ı
Kerim’de denilenin doğru olduğu anlaşılmıştır. Buna ilişkin
birçok örnek internette “Kur’an-ı Kerim’deki mucizeler”
anahtar kelimelerini aramak suretiyle kolayca bulunabilir.
Aşağıda Kur’an-ı Kerim’de66 öteden beri yer alıp da
bilimsel olarak yakın zamanda keşfedilmiş gerçeklerden
yalnızca birkaç örnek verilmektedir:
Evrenin genişlemesi:
66
Kur’an-ı Kerim 1400 yıl önce yaşamış olan ve hiç bir okula
gitmemiş, bir şey yazmamış ve okumamış olan yalnızca bir kişinin
ağzından gelmiştir. Yine yazının hayvan derileri ve diğer basit
malzemeler üzerine yazıldığı bir ortamda yazılan bir kitaptır.
113
Göğü de kudret(imiz)le bina ettik; ve hiç şüphesiz biz,
(onu) genişleteniz.
(Kur’an-ı Kerim: 51/47)
Büyük patlama:
O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik
bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi
sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?
(Kur’an-ı Kerim: 21/30)
Denizler arasındaki engel:
(Acı ve tatlı) iki denizi salıverdi birbirine
kavuşuyorlar.
Fakat aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip
karışmıyorlar.
Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?
İkisinden de inci ve mercan çıkar67.
(55/19-22)
Bunlar Kur’an-ı Kerim’i gönderenin tam bilgiye sahip
olduğunu gösteren örneklerden sadece birkaçıdır.
3.6
KADER
Allah’ın emri ise biçilmiş bir kaderdir.
(Kur’an-ı Kerim: 33/38)
67
Son on yıllarda Akdeniz ve Atlantik Okyanusu gibi bazı
denizlerin sularının yüzey gerilimi olarak adlandırılan fiziksel bir
özellik sayesinde karışmadıkları keşfedilmiştir. Bu özellik Hz.
Muhammed (S.A.V.) zamanında bilinmemekteydi.
114
O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı
kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta
ortağı yoktur. O, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre
düzenleyerek takdir etmiştir.
(Kur’an-ı Kerim: 25/2)
Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin
bilgisinden saklı kalamaz. Ne zerreden daha küçük, ne
de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık
bir kitaptadır.
(Kur’an-ı Kerim: 10/61)
Diyorlar ki: “Bize bu işten bir şey olsaydı burada
öldürülmezdik”. Onlara şöyle söyle: “Eğer siz
evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi
yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları
(öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu)
göğüslerinizin
içindekini
denemek
ve
yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah
göğüslerin içinde olanı bilir.
(Kur’an-ı Kerim: 3/154)
De ki: “Hiçbir zaman bize Allah’ın bizim için takdir
ettiğinden başkası dokunmaz”.
(Kur’an-ı Kerim: 9/51)
3.6.1 TANIM
Kader Allah tarafından oluşturulmuştur ve yaratılan
varlık ve olayların kapsamlı ve açık bir kaydıdır. Kaderin
birçok farklı yönleri vardır.
Bir yönüyle kader, dünyevi ve uhrevi anlamda sebep
sonuç ilişkilerini de kapsayan bir kayıttır. Cisimlerin
115
fiziksel, biyolojik tanımlamaları, fizik kanunları ve ilgili
ilişkiler veya kötü amellerle bunlara ilişkin cezalar
arasındaki ilişkiler bu kapsamda örnek olarak sayılabilir. Bu
izleyen ayetlerde kısmi olarak izah edilmektedir:
Rabbinin yüce adını tesbih et.
Yaratıp düzene koyan O’dur.
Takdir edip yönlendiren O’dur.
(Kur’an-ı Kerim: 87/1-3)
Firavun: “Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?” dedi.
Musa: “Bizim Rabbimiz her şeye yaratılışını veren,
sonra da (yaratılış amacına) yönlendirendir.”
(Kur’an-ı Kerim: 20/49-50)
İnsanlardan bazıları Allah hakkında bir bilgisi
olmadığı halde tartışır da her azılı şeytanın ardına
düşer.
(O şeytan ki) hakkında şöyle yazılmıştır: Şüphesiz
kim onu dost edinirse, o muhakkak onu saptırır ve
doğruca cehennem azabına götürür.
(Kur’an-ı Kerim: 22/3-4)
İzleyen ayetlerden anlaşıldığı üzere, Allah’ın fiilleri
çerçevesinde bakıldığında kader bir plan gibidir:
Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir
ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.
(Kur’an-ı Kerim: 7/34)
Bunun üzerine Rabbine: “Ben yenik düştüm, bana
yardım et!” diyerek yalvardı68.
Biz de boşalan bir su ile göğün69 kapılarını açtık.
68
Nuh (A.S.)
116
Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular
takdir edilmiş bir iş için birleşti.
(Kur’an-ı Kerim: 54/10-12)
Allah: “Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz.” diye
yazmıştır.
(Kur’an-ı Kerim: 58/21)
Ayrıca izleyen ayette belirtildiği üzere
kaynakların dağılımı için bir bütçe özelliğini haizdir:
kader
Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı
yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten
durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir
kitaptadır.
(Kur’an-ı Kerim: 11/6)
Diğer taraftan, zaman sınırlamasına tabi olmaksızın
geleceği bilen ve ona şahit olan Allah’ın perspektifinden
kader tarihsel bir kayıt70 gibidir. Buna göre, belirli ölçüde
serbest irademiz olmasına rağmen, her şey Allah tarafından
hep bilinmektedir. İzleyen ayetlerde Allah’ın bu bilgisine
işaret edilmektedir:
Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir
kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki
Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır.
(Kur’an-ı Kerim: 31/34)
O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini
bilir. Onlar ise, O’nun dilediği kadarından başka
ilminden hiç bir şey kavrayamazlar.
69
70
Gök
Geleceği de içermekle birlikte
117
(Kur’an-ı Kerim: 2/255)
Şüphesiz Allah, her şeye şahittir.
(Kur’an-ı Kerim: 4/33)
Allah, her şeyi kuşatıcıdır.
(Kur’an-ı Kerim: 4/126)
Önce de sonra da emir Allah’ındır.
(Kur’an-ı Kerim: 30/4)
Yine kader yaratıklarının irade ve eylemleri için
Allah’ın önceki ve sonraki bir izni niteliğindedir. İzleyen
ayette görüldüğü üzere, hiçbirşey O’nun iradesine aykırı
olarak gerçekleşemez:
Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi
mümkün değildir.
(Kur’an-ı Kerim: 10/100)
3.6.2 KADERİN İNSANLAR İÇİN SONUÇLARI
Gelecek dahil her şeyi bilen Allah’ın her fiilinde, her
hal ve takdirde ve kayıtlı bir plan olmasa bile, mükemmel bir
planın tüm olumlu yönleri vardır. Dolayısıyla, O’nun yaptığı
her şeyin mükemmel bir şekilde planlanmış gibi tutarlı ve
dengeli olmasını bekleyebiliriz. Allah bir şeyi yaratmak veya
rızıklandırmak için kadere ihtiyaç duymaz. Ancak insan
perspektifinden bakıldığında, izleyen ayette belirtildiği gibi
kaderin birtakım sonuçları bulunmaktadır:
Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen
herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan
118
önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu
Allah’a göre kolaydır.
Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın
size verdiği nimetlerle şımarmayasınız. Çünkü Allah,
kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.
(Kur’an-ı Kerim: 57/22-23)
Bizim açımızdan bu kaydın önemli sonuçları vardır:
Kaderle bağlantılı olarak iyi tanımlanmış bir
çerçevede olduğumuz için plan yapabilir, ve amaçlar
belirleyebiliriz. Bu sayede düşünme yeteneğimiz
bulunmaktadır ve kendi irademiz olabilmektedir. Aksi
takdirde, düşünmek ve (a) olayını (b) olayı ile
ilişkilendirmek veya araçları amaçlarla ilişkilendirmek için
ihtiyaç duyduğumuz devamlılığı elde edemezdik.
Ayrıca, böyle bir çerçeve olmadığı takdirde,
kendimizde güvensizlik hissimiz yüksek olurdu. Örneğin,
saatte binlerce kilometre hızla hareket eden bir gezegen
üzerinde yaşamaktayız. Çoğu hafif bir şekilde sapsa anında
yok olmamıza neden olabilecek milyonlarca değişken
bulunmaktadır. Ancak, herşey kontrol altındadır ki güçlü bir
güvenlik duygumuz bulunmaktadır. Bir sonraki saat, gün, yıl
yaşamayı beklemekte ve planlar yapabilmekte, kararlar
alabilmekteyiz. Diğer taraftan, bazı felaketler71 gerçekleşse
de, bilebiliyoruz ki bunlar Hakim olan Bir İlah’ın planının
parçalarıdır; tesadüfi değildirler; en azından Kadir ve Alim
olan tarafından önceden bilinmektedirler; ve bazı üst düzey
amaçlara Hizmet edeceklerdir.
71
Felaketler bir bakıma Allah’ın rahmeti olmaksızın nelerin
olabileceğini, Allah’ın her şeye Kadir olduğunu, ahirette bu tür
şeylerin olabileceğini gösteren örnekler olarak vazife görürler. Bu
hususla bağlantılı daha fazla ayrıntı için 8.4 numaralı bölüme
bakınız.
119
Diğer yandan, Kader sayesinde, herşeyin sevdiğimiz
Bir İlah’ın kontrolü altında olduğunu biliyoruz, dolayısıyla
ümitsiz olmuyoruz. Yine bu sayede biliyoruz ki bizim
kaçırdığımız bir şey O’nun kullarından başka birisine
gidiyor olabilir. Böylece her şeyi kader ile, kaderi onu yapan
ile, ve onu yapanı kendimiz ile ilişkilendirebiliriz.
Kader, özgür irade, sorumluluk, ödül ve ceza ile ilgili
bir soruyu 8.3 numaralı bölümde ayrıntılı bir şekilde
değerlendireceğiz.
4
İSLAM
TARAFINDAN
VERİLEN AMAÇLAR
BİR
İNSANA
İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi
ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En
güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.
(Kur’an-ı Kerim: 28/83)
İslam sonuç bazlı bir dindir. Kur’an-ı Kerim’de birçok
yerde sonuçlara dikkat çekilmektedir; Allah bizi sonuçlar
üzerinde yoğunlaşmaya davet etmektedir; ve O müteakip
ayette olduğu gibi, bizi geçiciyle aldanmaya karşı
uyarmaktadır:
Müttakilere vaad olunan cennetin misali şöyledir:
Altından ırmaklar akar durur, yemişleri süreklidir,
gölgeleri de. İşte bu, takva yolunu tutanların
akıbetidir. Kâfirlerin akıbeti de ateştir.
(Kur’an-ı Kerim: 13/35)
İslam’a göre, bir insanın vermek zorunda olduğu en
temel karar İslam’ı seçmek veya seçmemektir. Bunun
üzerine hemen önemli bir soru ortaya çıkar: İslam bir insana
120
ne vermektedir? Veya başka bir ifadeyle, birisi neden İslam’ı
seçmek durumundadır? Bir insanla bağlantılı olarak,
İslam’ın amacı nedir?
Bu çerçevede, bu bölümde, İslam’ın bir insana verdiği
temel amaçları ve faydaları açıklayacağız. Ayrıca, İslam’a
göre hayatımızdaki en büyük başarı ile ilgili ayrıntıları da
vereceğiz.
Bir insan boş yere yaratılmamış; birtakım amaçlara
ulaşmak için yaratılmıştır. İzleyen ayette gördüğümüz üzere,
bu Allah’ın bize önemli bir mesajıdır:
Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten
huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
(Kur’an-ı Kerim: 23/115)
Müteakip ayette
unsurlarını görmekteyiz:
amaçları
ve
büyük
başarının
Allah der ki: “Bu, sadıklara doğruluklarının fayda
sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan,
içinde ebedî kalacakları cennetler vardır”. Allah
onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır.
İşte büyük başarı budur.
(Kur’an-ı Kerim: 5/119)
Bu amaçlar, hakikatle uyumlu olmak, Allah’ın
mütteki kullarına vaad ettiği ve onlar için hazırladığı
nimetlere ulaşmak ve cennete girmek, Allah’ın hoşnutluğunu
kazanmak ve mutmain olmaktır.
121
4.1
HAKİKATLE UYUMLU OLMAK
Allah buyurur ki: “Bu, sadıklara doğruluklarının
fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar
akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır”. Allah
onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır.
İşte büyük başarı budur.
(Kur’an-ı Kerim: 5/119)
Yukarıdaki ayette doğruluğa yapılan vurguda
gördüğümüz üzere, büyük başarının önemli bir unsuru
doğru, hakikat ile uyumlu olmaktır. Eğer inandığımızla,
söylediğimizle ve yaptığımızla hakikatle uyumlu olursak, bu
en büyük başarıya doğru büyük bir adım olacaktır.
Doğru olmak en büyük hakikatle uyumlu olmayı
gerektirir.
İzleyen ayette gördüğümüz
isimlerinden birisi de Hak’tır:
üzere,
Allah’ın
Allah şüphesiz haktır.
(Kur’an-ı Kerim: 22/6)
4.1.1 İNANDIĞIMIZDA
OLMAK
HAKİKATLE
UYUMLU
Hakikat bizim kişisel inançlarımızın sonucu değildir
ve kişisel inançlarımızdan bağımsızdır. Çeşitli inanç
profilleri olmasına rağmen, hakikatin bütünü tektir. Bu
itibarla, bütün inanç profilleri aynı anda hakikatle uyumlu
olamazlar. Örneğin, eğer bir Müslüman hakikatle
uyumluysa, o halde çoktanrıya inanan birisi değildir; eğer
çoktanrıya inanan hakikatle uyumluysa, Müslüman uyumlu
122
değildir. Mantıken ikisi de eşzamanlı olarak doğru olamaz72.
İslam’a göre, inancımızın hakikatle uyumlu olması
çok yararlı ve gereklidir. Hakikatle çelişki içinde olmak çok
tehlikelidir. İzleyen ayetlerde Allah bize hakikatin kaynağı
ve ana kanallarını anlatmaktadır:
Şüphe yok ki, Biz seni hak73 ile rahmetimizin
müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik.
Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin.
(Kur’an-ı Kerim: 2/119)
Hak, Rabbindendir. Artık şüpheye düşenlerden olma
sakın!
(Kur’an-ı Kerim: 2/147)
4.1.2 SÖZLERİMİZDE VE YAPTIKLARIMIZDA
HAKİKATLE UYUMLU OLMAK
İzleyen ayette belirtildiği üzere sözlerimiz hakikatle
uyumlu olmalıdır:
Allah’a karşı yalan söyleyen ve doğru kendisine
geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim (daha
haksız) kim olabilir? Kâfirlere cehennemde yer yok
mudur?
72
Bazıları “tüm farklı inançların aynı zamanda doğru olduğu”na
inanırlar. Dolayısıyla böyle kişilerin bu inançları “Tüm inançlar
aynı zamanda doğru olamaz” inancıyla kıyaslandığında aynı
ölçüde doğru mudur?
73
Kur’an-ı Kerim’in tamamı ona öğretilmiştir ve bu kitap onun
hafızasındaydı. Ayrıca onun bütün insanlar için örnek olan
davranışları da onunla birlikte olan hakikatin bazı önemli
unsurlarıdır.
123
(Kur’an-ı Kerim: 39/32)
Bir şeye inandığımızda ve onu söylediğimizde, buna
uygun olarak hareket etmeliyiz. Aksi takdirde, yaptığımız ile
söylediğimiz arasındaki farklılığın nedeni hakkında
düşünmeliyiz. Belki hakikate önem vermiyoruzdur, belki
dediğimizde samimi değilizdir veya yalancıyızdır ki bunlar
büyük sorunlardır. İzleyen ayette buna işaret edilmektedir:
Ey iman edenler! Yapmadığınız
söylüyorsunuz?
(Kur’an-ı Kerim: 61/2)
şeyi
niçin
Hakikate inandığımızda ve ona uyduğumuzu iddia
ettiğimizde, izleyen ayette belirtildiği üzere, inandığımız ve
söylediğimizle uyumlu olmamız gerekir:
Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik
değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a,
ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün
peygamberlere inanır. Yakınlığı olanlara, yetimlere,
yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere
sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir.
Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir.
Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte
doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Korunanlar
ancak bunlardır.
(Kur’an-ı Kerim: 2/177)
Bu büyük başarıya giden tek yoldur.
Dolayısıyla, 5 numaralı bölümde İslam’ın amel
esasları ile ilgili önemli bilgiler bulacaksınız.
124
4.2
ALLAH’IN
MÜTTEKİ
KULLARI
İÇİN
HAZIRLANAN SÜREKLİ NİMETLERİNE
ULAŞMAK
Eğer O bizden hoşnut olursa, bizi de mütteki kulları
için vaad ettiği ve hazırladığı nimetlerle tam olarak hoşnut
edecektir. O’nun özelliklerinden birisi de Şakir olmasıdır.
Müslümanlar için Kur’an-ı Kerim’de de söylendiği
üzere, Allah:
O ne güzel mevladır!
(Kur’an-ı Kerim: 8/40)
Yine O’nun rahmeti geniştir74:
Rahmetim her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır.
(Kur’an-ı Kerim: 7/156)
Dünya hayatında da, ilahi aşk, Allah’a iman, Allah’ın
gerektirdiği değer ve ameller bizi tatmin edebilecek yegâne
şeylerdir.
Diğer taraftan cennet tam ve sürekli olarak mutmain
olabileceğimiz yerdir.
4.3
ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK
Bir Müslüman için hayatın nihai amacı, Allah’ın
hoşnutluğunu elde etmektir. Eğer gerçekleşirse, bu amaç şu
74
O halde bu kadar rahmeti bol olan olan Allah’ın hoşnut olmadığı
bir kişinin durumu ne kadar kötü olacaktır?
125
amaçları da sağlar: O’nun tarafından memnun edilmek,
cennete girmek ve bu dünyada ve ahirette tam mutmain
olmak.
4.3.1 ALLAH’IN RIZASINA GÖTÜREN YOL
Bu temel amaca ulaştıran alt amaçlar ve yol şu
şekildedir:
4.3.1.1 İLAHİ DEĞERLERLE UYUMLULUK
Allah’ın belirli bazı değerleri vardır. O belirli bazı
değerleri sevmektedir. Dolayısıyla Allah’ı seven ve O’nun
sevgisini celbetmek isteyen bir kişi bu değerleri taşımalı ve
onlarla uyumlu olarak kendisini geliştirmelidir.
İzleyen ayetlerde, O’nun kendi sözlerinde, sevdiği
bazı nitelikleri görüyoruz:
Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.
(Kur’an-ı Kerim: 2/195)
Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri sever, çok
temizlenenleri de sever.
(Kur’an-ı Kerim: 2/222)
Şüphesiz Allah (fenalıktan) sakınanları sever.
(Kur’an-ı Kerim: 3/76)
Allah sabredenleri75 sever.
(Kur’an-ı Kerim: 3/146)
75
Veya kararlı
126
Muhakkak ki Allah (O’na) dayanıp güvenenleri sever.
(Kur’an-ı Kerim: 3/159)
Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever.
(Kur’an-ı Kerim: 5/42)
Allah’ın sevmediği bazı özellikler de vardır,
dolayısıyla böyle özelliklerden kurtulmalıyız veya onları
kontrol altına almalıyız. İzleyen ayetlerde Allah’ın
sevmediği özelliklerden bazılarını görmekteyiz:
Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.
(Kur’an-ı Kerim: 2/190)
Çünkü Allah hâin ve nankörlerin hiçbirini sevmez.
(Kur’an-ı Kerim: 22/38)
Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.
(Kur’an-ı Kerim: 28/77)
Muhakkak ki O, büyüklük taslayanları sevmez.
(Kur’an-ı Kerim: 16/23)
Allah zalimleri sevmez.
(Kur’an-ı Kerim: 3/57)
Allah’ın sevdiği diğer ilahi değerlerin ve sevmediği
özelliklerin ayrıntıları Kur’an-ı Kerim’den öğrenilebilir.
O halde, öncelikle ve en genel şekliyle,
gayrimüslimler de dâhil olmak üzere insanlar, Allah
tarafından hidayet olunmaya aday olmak için, Allah’ın
sevdiği evrensel ilahi değerlere önem vermek ve bunlar
kapsamında kendilerini geliştirmek için çaba sarfetmek
127
zorundadırlar. Kötü işler yapan, zalim, kibirli bir kişi
Allah’ın hidayetine hak kazanamaz ve Allah tarafından
kabul edilmez. Dolayısıyla, başarılı olmak için, gerçek bir
inanan olmak için, bu tür olumsuz niteliklere galip gelmek
gerekmektedir. İzleyen ayetler bu bağlamdaki bazı
örneklerdir:
Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
(Kur’an-ı Kerim: 2/258)
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları,
âyetlerimden uzak tutacağım.
(Kur’an-ı Kerim: 7/146)
Şüphe yok ki Allah aşırı giden bir yalancıyı doğru
yola çıkarmaz.
(Kur’an-ı Kerim: 40/28)
Bu negatif özellikler ayrıca Kadir ve Alim Bir İlah’a
inanmaya mani olan büyük psikolojik engeller teşkil ederler.
Örneğin, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, bir birey olması
veya belirli bir ülkenin vatandaşı olması veya bir milletin
üyesi olması, veya bir insan olması itibariyle kendisinin en
önemli veya en büyük olduğuna inanan bir kişiyi tasavvur
ediniz. Böyle bir kişi, kendisinden daha iyi bilen bir ilaha
inanmak konusunda sorun yaşayacaktır. Maalesef, mevcut
eğitim-öğretim sistemleri, hayat tarzları, oyunlar ve ortamın
diğer unsurları çoğunlukla böyle bir kafa yapısını
güçlendirmektedir. Yine birçok din insanları, veya insanlar
tarafından yapılan putları veya tanrıları, yada insanlar
tarafından keşfedilen fizik kanunlarını… tanrısallaştırmak
suretiyle benzer bir kafa yapısını güçlendirmektedirler.
128
4.3.1.2 ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN
OBJEKTİF
KRİTERLER
SAĞLANMALIDIR
O’na hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel
yükseltir.
(Kur’an-ı Kerim: 35/10)
Başarılı olmak için kendini Allah tarafından sevilen
değerler yönünden geliştirmek, iman ve amel gerekliliklerini
gerçekleştirmek suretiyle onlara samimi olarak uymak
gerekir.
Bu gereklilikler objektif kriter oldukları için çok
önemlidirler. Allah O’nun değerlerine uyumluluk
düzeyimizi yalnızca sözlerimizle değil, imanlarımızla ve
amellerimizle de ölçmektedir. Zira sözlerimizin taraflı veya
gerçeğe aykırı olma olasılığı yüksektir. Şu ifadelerde
okuduğumuz üzere, Allah bizi değerlendirmek için objektif
kriterleri kullanmaktadır:
(İş), ne sizin[, Müslümanların] kuruntunuza, ne de
kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kötülük yapan, o
yüzden cezalandırılır. O, kendisine Allah’tan başka ne
bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir.
(Kur’an-ı Kerim: 4/123)
İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde,
“Allah’a ve ahiret gününe inandık.” derler.
(Kur’an-ı Kerim: 2/8)
Dolayısıyla, bir kişi inançlarında ve/veya amellerinde
tamamen yanlış üzerindeyse Allah’ın rızasını kazanması
mümkün olamaz. İyi, mütevazi, hakkaniyetli, şakir, sabırlı,
olan bir kişi çaba göstermek suretiyle inanç ve amel
129
bakımlarından hakikatle uyumlu olabilir.
Buna göre, zalim, kibirli, nankör birisi yalnızca
kendisindeki76 bu istenmeyen nitelikleri yendiği takdirde
başarılı olabilir ve inanç ve amel gerekliliklerini yerine
getirebilir. Şu ayet bu konuda bir örnektir:
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları,
âyetlerimden uzak tutacağım.
(Kur’an-ı Kerim: 7/146)
O halde, bir taraftan, hakikatle uyumlu olan inanç ve
amellerimiz sayesinde ilahi değerlere parallel olarak
kendimizi geliştirebilir ve ilahi sevgiye ve cennete uygun
olabiliriz. Diğer taraftan, inanç ve amellerimizi
gözlemleyerek bu değerler evreninde nerede olduğumuzu
ölçebiliriz.
İlahi değerlerle uyumlu olan birisi her şeyden önce
Yaratıcısına karşı görevlerini yerine getirecektir. Buna göre,
O’nu tanıyacaktır; O’nun mesajlarına, elçilerine ve
vaadlerine inanacaktır; ve O’na kulluk edecektir. Böyle bir
kişi diğerlerine yani insanlara, yaratılanlara, çevreye… karşı
da görevlerini yerine getirecektir.
Böyle bir kişi izleyen ayette denildiği üzere, uygun
bilgi, inanç ve amellerine göre derecelerle ilerletilecektir:
76
Ancak bu her Müslüman olduğuna inananın bu istenmeyen
özelliklerden uzak olduğu anlamına gelmez. Her Müslüman
kendisinin ve imanının O’nun için makbul olması amacıyla O’na
dua eder. Bu O’nun iyi nitelikleri olan herkesi İslam’a hidayet
ettiği anlamına da gelmez, çünkü hakiki iman için başka şartlar da
vardır. Bunlardan birisi Allah’ın mesajına muhatap olmaktır, ki bu
da şu ayette gördüğümüz üzere Allah katında sorumlu olmak için
şarttır: “Biz bir Peygamber göndermedikçe, hiç kimseye azab edici
değiliz.” (Kur’an-ı Kerim: 17/15).
130
Bak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık!
Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha
büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha
büyüktür.
(Kur’an-ı Kerim: 17/21)
Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah
onlara yaptıklarının karşılığını tam olarak verir.
Onlara haksızlık edilmez.
(Kur’an-ı Kerim: 46/19)
Kim de O’na bir mümin olarak salih ameller işlemiş
olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler
vardır.
(Kur’an-ı Kerim: 20/75)
Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri
derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberi
olandır.
(Kur’an-ı Kerim: 58/11)
4.4
MUTMAİN OLMAK
(Mütteki kula denir ki:)
Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis!
Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak
Rabbine dön.
Kullarımın arasına gir.
Cennetime gir.
(Kur’an-ı Kerim: 89/27-30)
Eğer gerekli değer ve özelliklere gerçekten sahip
olursak, Allah bizi sever. Allah’ın sevgisini kazandığımızda
ve ondan razı olduğumuzda her şeyden razı olmuş ve tam
131
olarak tatmine ulaşmış oluruz. Bunun üzerine, Allah’ın
müteakip ifadelerinden hissemizi alırız ve en büyük başarıya
ulaşmış oluruz:
O ne güzel kul!
(Kur’an-ı Kerim: 38/44)
Takva sahipleri cennetlerde ve
başların)dadırlar.
Güçlü
padişahın
huzurunda
koltuklarındadırlar.
(Kur’an-ı Kerim: 54/54-55)
5
AMEL
ŞARTI
ESASLARI
&
ırmaklar(ın
doğruluk
İSLAM’IN
BEŞ
Yukarıda belirtildiği üzere, söylediklerimizde ve
yaptıklarımızda hakikatle ve ilahi değerlerle uyumlu olmak
başarının temel şartlarından birisidir. Bu şart aşağıda
açıklanmaktadır:
5.1
AMEL ESASLARI
Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler,
kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de
birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır.
(Kur’an-ı Kerim: 3/114)
İslam yalnızca imandan ibaret değildir. İslam eylemi
de gerektirir77. Gereken davranışlar “salih ameller”dir.
77
İslam’da bilinçli eylemlerimiz genel itibariyle 5 grupta ele alınır:
Birincisi zekât, borcu geri ödemek, vakit namazları gibi farzlardır.
132
Kur’an-ı Kerim’de iman genellikle salih amellerle birlikte
zikredilir.
Salih ameller hakikatle uyumlu olan amellerdir.
Örneğin, daha önce Allah’ın vasıflarından birisinin “Bir”
olması olduğu, ve O’nun vasıflarından birisinin de “Karib”
olduğu belirtilmişti. Dolayısıyla O her şeyin İlahı’dır. O bize
anne-babamızdan, diğer en yakın dostlarımızdan bile daha
yakındır. O halde, eğer hepimizin bir İlahı varsa, ve eğer O
hepimize anne-babalarımızdan bile daha yakınsa, bu hakikat
bizleri kardeş gibi yapmaktadır. Buna göre eğer kardeş
gibiysek, o halde eylem bakımından örneğin ihtiyaç
olduğunda diğerlerine yardım etmemiz gerekmektedir.
Diğerlerine zarar vermekten kaçınmamız gerekmektedir.
Netice olarak, eğer aç bir yetimi doyurduğum takdirde, bu
salih bir ameldir, çünkü ben ve o kişi, her birimize anne ve
babamızdan daha yakın olan aynı Yaratıcının kullarıyız.
Fakat, eğer gerçek bir gerekçe olmaksızın birisine zarar
verdiğimiz takdirde, bu kötü bir amel olacaktır. Bunlar
sadece salih bir ameli veya kötü bir ameli nasıl
belirleyebileceğimize yönelik örneklerdir.
Bunları yapmamak günah olarak değerlendirilir ve Allah
tarafından affedilmedikçe ceza gerektirir. İkinci grup birinci grupta
olmayan fakat Hz. Peygamber (S.A.V.) tarafından önerilen veya
yapılan vakit namazlarına ilaveten kılınan namazlar gibi
amellerden oluşur; bunlar Allah’ın rızasını kazanmaya yardımcı
olurlar. Üçüncü grup yemek gibi mübahlardan oluşur. Dördüncü
grup Allah tarafından açıkça yasaklanmayan ve çoğunlukla
Peygamber’in (S.A.V.) tavsiyelerine ters olan tırnakları çok
uzatmak gibi hoş olmayan davranışlardır. Beşinci grup
günahlardan oluşur; bunlar adam öldürmek, hırsızlık, veya alkol
kullanmak gibi yasaklanan ve cezalandırılan davranışlardır.
Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla ve uygun şekilde pozitif ve
nötr davranışları yapmak ve kötü amellerden sakınmak Allah’a
yaklaşmamıza yardımcı olur, negatif davranışlar bizi Allah’tan
uzaklaştırır.
133
Salih amel bu şekilde ana hatlarıyla belirlenebilirse
de, Allah Kur’an-ı Kerim’de birçok salih ameli de çeşitli
ayrıntı düzeylerinde ifade etmektedir. Örneğin, bir ayette
Allah demektedir ki:
Siz bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan
daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı
aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını
gereği gibi görendir.
(Kur’an-ı Kerim: 4/86)
Yine aşağıda gördüğümüz üzere, birbirimize karşı iyi
olmak ve şiddetten sakınmak çok önemlidir:
İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel
olan şeyle sav. O zaman seninle kendi arasında bir
düşmanlık olan kişi, sanki samimi bir dost gibi olur.
(Kur’an-ı Kerim: 41/34)
Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası
kadar olan, Allah’tan gereği gibi sakınanlar için
hazırlanmış bulunan cennete koşun! O (Allah’tan
hakkıyla sakına)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için
harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler.
Allah iyilik edenleri sever.
(Kur’an-ı Kerim: 3/133-134)
İslam’ın beş şartı da dâhil olmak üzere tüm salih
ameller birçok yönden faydalıdır:
Bunlar Allah’a itaatimizi ve kulluğumuzu temsil
ederler.
Bir kişinin ilahi değerlere gerçekten uyup uymadığı
134
konusunda objektif veriler teşkil ederler78.
İlahi değerlere parallel olarak gelişmemize yardımcı
olurlar: Örneğin sürekli olarak Allah’a şükreden bir kişi,
şükür konusunda gelişecektir. Zekât veren bir kimse
cömertlik konusunda gelişecektir.
78
Tüm ameller ne kadar iyi olduğumuza işaret etmekte aynı
ağırlığı haiz değildirler. Amellerin bir gruplandırılması doğrudan
Allah’a ilişkin olanlar ve diğerlerine ilişkin olanlar şeklindedir.
Tüm ameller önemliyse de, Allah’ın vasıfları nedeniyle doğrudan
Allah’a ilişkin olanlar çok özeldir. Örneğin annesinin kendisine
çok iyi şeyler yaptığı bir kişiyi tasavvur ediniz. Sonra annesi ondan
küçük bir şey istediğinde onu tanımadığını söylemektedir. Diğer
taraftan, bu kişi başkalarına birçok iyilikler yaptığını ve iyi bir kişi
olduğunu iddia etmektedir. Gerçekten de annesini inkâr etmesi
başka birisini inkâr etmesine göre çok daha kötü bir fiildir ve
başkalarına yaptığı iyilikleri önemli ölçüde anlamsız kılar. Oysa
Yaratan’ımızın milyarlarca nimeti, en iyi annenin çocuğu için
yaptığıyla kıyaslanamaz.
Dolayısıyla, Yaratıcı’sını tanıma konusuna ve Yaratıcı’sının
istediği hiç bir şeye önem vermeyen bir kimse, kendisinin
diğerlerine karşı yaptığı iyiliklerin kendisinin iyiliğinin göstergesi
olarak ne kadar güvenilir olduğunu yeniden değerlendirmelidir.
Niyetlerimizi en iyi Allah bilir. Yukarıdaki örnekte gördüğümüz
üzere, doğrudan Yaratıcı’mıza ilişkin davranışlarımız kimin iyi
kimin kötü olduğu konusunda en büyük göstergedirler. Çünkü
Allah’tan başka bu kadar çok ve büyük nimetler veren; şükür,
sadakat ve sevgiye layık olan; iyi ve kötüyü belirlemek için gerekli
bilgi, imkân ve yetkinliği olan kimse yoktur. Ne kadar iyi
olduğumuz konusunda O’nun bilgi ve şehadeti esastır. Bu dikkate
alınmadığında kötü olsa bile herkes birçok nedenle iyi olduğunu
iddia edebilir.
Dolayısıyla, kendisine devasa nimetler veren Yaratıcı’sını inkar
eden bir kişi şükreden olduğunu ileri sürebilir mi? Yaratıcı’sının
önünde eğilmeyi reddeden bir kişi mütevazi olduğunu iddia
edebilir mi? Yaratıcı’sının nimetlerini O’nun bunların karşılığında
istediğini ödemeksizin veya af dilemeksizin alan bir kişi adil
olduğunu iddia edebilir mi?
135
Çeşitli yönlerden mevcut olabilecek zaaflarımızı
yenmemize yardımcı olurlar:
Allah yolunda binlerce dolar verebilen bir kişi belirli
bir süre yemekten vazgeçemiyor olabilir veya tersi bir
durum olabilir. Bir kişi Allah için yemekten vazgeçiyor
olabilir ancak Allah’a ibadet etmek için alnını yere
koymakta kibir problemleri olabilir… Bu kişiler İslam’ın
gerekliliklerini yerine getirdiklerinde, zaaflarını yenme
konusunda önemli adımlar atmış olurlar.
Salih ameller Allah sevgimizin gelişmesine de
yardımcı olurlar. Çünkü salih amellerle O’nun için bazı
zorluklara katlanırız ve bu sevginin bizi harekete geçirdiğini
hissederiz.
Bu ameller psikolojik, sosyal, ekonomik, çevresel ve
diğer boyutlarda da bize faydalıdırlar. İzleyen bölümlerde
konuyla ilgili örnekler vereceğiz.
Bu gerekliliklerle uyumumuz bu hayatımızda da
başarılı olmamıza yardımcı olacaktır79: Örneğin, adalete
önem veren bir iş adamı, işinde genel olarak daha başarılı
olacaktır ve toplamda bu davranış birçok kişi için yararlı
olacaktır. Aşağıdaki ayette gördüğümüz üzere, Hakim olan
Allah bizim için kolaylık murad etmektedir:
Allah size kolaylık diler zorluk dilemez.
(Kur’an-ı Kerim: 2/185)
79
Bazen dar bir açıdan bakıldığında Allah’a itaat etmek belirli bir
kişi için kısa vadede zararlı olabilir: Örneğin, gerçeği söylemekten
dolayı bir kişi karlı bir ihaleyi kaybedebilir. Ancak, esas itibariyle
ve toplamda Allah’a itaat etmek her zaman dünyevi anlamda da iyi
olacaktır.
136
Diğer taraftan, bu dünya açısından başarılı olunması
da, Allah’ın rızasını kazanmak için mevcut gerekliliklerin
yerine getirilmesine olumlu katkı sağlayabilir: Örneğin
dünyevi anlamda güçlü bir Müslüman daha fazla sadaka
verebilir80.
Ancak salih amellerin en büyük yararı, Allah’ın
rızasının kazanılmasına ve O’nun mütteki kulları için
hazırladığı nimetlerine ulaşılmasına sağladıkları katkı
olacaktır.
5.2
İSLAMIN BEŞ ŞARTI
İslamin genel gereklilikleri çok kapsamlıdır ve
evrensel olarak kabul edilen ve gerekli görülen birçok
davranışı içerir. Bu kapsamda örnek davranışlar olarak anne
ve babaya, komşulara, çevreye iyi davranmayı, çalışkan
olmayı, daha önce belirtilen tevazu, doğruluk, iyilik, adalet
gibi değerlere uygun olarak yaşamayı, kıskançlıktan
sakınmayı, israftan sakınmayı, temiz olmayı, hakka ve salih
amellere daveti sayabiliriz. Bir Müslüman Allah’ın rızasını
kazanmak niyetiyle tüm bunlarla uyumlu olmalıdır. Bu
gerekliliklerle uyum içinde olmadığı takdirde bir
Müslümanın İslam ölçülerine göre başarılı olması çok
zordur.
İzleyen ayette gördüğümüz üzere, insanlık için faydalı
olan bu bağlamda çok önemlidir:
80
Ancak yerine getirilmeyen sorumluluklar dolayısıyla dünyevi
anlamda güçlü olan bir kişi Allah katında zayıf bir kişiye göre alt
derecede de olabilir. Bu nedenle, zengin veya fakir olmak Allah’ın
rızasını kazanmak için nihai faktörler değildirler.
137
O gökten bir su indirdi de vadiler, kendi miktarlarınca
suyla dolup taştı. Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük
yüklendi. Bir zinet eşyası veya bir değerli mal yapmak
için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de
onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah hak ile
batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider,
insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle
misaller verir.
(Kur’an-ı Kerim: 13/17)
Bu gereklilikler arasında İslam’a özgü olan ve İslam’ı
yaşayan bir Müslümanın hayatında büyük paya ve etkiye
sahip olanlar da vardır. İslam’a özgü olan bu gereklilikler
yukarıda
sayılan
İslam’ın
temel
gerekliliklerinin
gerçekleşmesine de büyük ölçüde katkı sağlarlar. Diğer
taraftan bunlar, Allah’a itaatin ve O’na kulluğun çok özel bir
bölümüdürler.
İslam’a özgü temel gereklilikler Kur’an-ı Kerim’de
vurgulanmıştır ve genel olarak İslam’ın beş şartı olarak
bilinirler. Bunlar, kelime-i şehadet -Allah’ın birliğine ve Hz.
Muhammed’in peygamberliğine şehadet-, namaz, zekat,
oruç ve hacdır. Bunlar Allah tarafından diğer gerekliliklerle
birlikte vurgulanmıştır. Aşağıdaki ayet bu açıdan bir
örnektir:
Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman
kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden
erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık
kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar,
mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren
erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle
oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle
ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden
138
erkeklerle Allah’ı çok zikreden kadınlar için Allah bir
mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
(Kur’an-ı Kerim: 33/35)
Bu çerçevede, izleyen bölümlerde bu şartların
fonksiyonları, koşulları, yöntemleri, faydaları ve diğer
gerekliliklerle ilişkilerine ilişkin bazı ayrıntıları vereceğiz:
5.2.1 ALLAH’IN BİRLİĞİNE ŞEHADET
O’na hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel
yükseltir.
(Kur’an-ı Kerim: 35/10)
İslam’ın birinci şartı Allah’ın birliğine Hz.
Muhammed’in (S.A.V.) Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna
şehadet ifadesidir. Bu hakikatin önemli bir bölümünü içeren
ve insanlığı bir gerçek etrafında birleştirme potansiyelini
haiz bir ifadedir. Şu şekildedir: “Şehadet ederim ki Allah’tan
başka tanrı yoktur ve şehadet ederim ki Hz. Muhammed
O’nun kulu ve elçisidir”.
“Allah’tan başka ilah yoktur” (orijinal Arapça şekli
LA İLAHE İLLALLAH’tır) ifadesi bütün gerçek kutsal
kitapların bir özeti gibidir. Bu ayrıca Allah’ın rızasını
kazanma ve cennete girme yolunda en başta gelen şarttır.
Doğal olarak, bir kişi ne inanmadığı birisinin rızasını elde
etmeyi, ne de inanmadığı bir Yaratıcının yarattığı cennete
girmeyi ümit edebilir.
Bu aynı zamanda Allah’ın mesajı kendisine ulaşmış
olanların cehennemden kurtulabilmeleri için de bir şarttır:
139
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar
da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak
kalacaklardır.
(Kur’an-ı Kerim: 2/39)
“Allah’tan başka tanrı yoktur” ifadesi ile ilgili daha fazla
açıklama 3.1.1 numaralı bölümde yer almaktadır.
Kelime-i şehadetin ikinci kısmı Allah’ın içinde her
şeyi açıkladığı son mesajını ileten Allah’ın son elçisine
işaret etmektedir. İmanın bu yönü Hz. Muhammed (S.A.V.)
hakkında bilgi sahibi olmuş olanlar için zorunludur. Hz.
Muhammed (S.A.V.) bir insandır ve Allah’ın kuludur. Bir
tanrı veya tanrının bir parçası değildir. Allah mesajını bizlere
iletmesi için onu seçmiştir. Ayrıca onu bizim için iyi bir
örnek olarak göstermiştir.
Eğer bir insan kelime-i şehadete inanırsa, bir
Müslüman olarak değerlendirilir. Bu Allah ile ilgili kişi
arasındadır. İslam’da vaftiz yoktur. Birisinin Allah’a
teslimiyetini kabul edecek Allah’tan başka kimse yoktur.
Birisi kelime-i şehadeti açıkça ifade ederse, doğal olarak
Müslüman topluluk tarafından da Müslüman olarak
değerlendirilir.
Kelime-i şehadetin kabulü Allah ile İslam’ı kabul
eden bir kişi arasında bir sözleşmenin imzalanması gibidir.
Bu sözleşmeyle, kişi ilahi kural ve değerlere uymak
karşılığında cennete ve Rabb’inin rızasını kazanmaya aday
olmayı seçmektedir.
Bu aynı zamanda kul tarafından Rabb’inin
tanınmasıdır. Allah’ın tanınması düşünce ve uygulama
bakımlarından büyük farklılıklar meydana getirmektedir.
Rabb’ini tanımakla kul kendisini de tanımaktadır. Böyle bir
140
tanıma ve Ebedi olana bağ olmaksızın birey bu devasa
evrende ve zaman çerçevesinde bir hiç gibidir. Örneğin,
muhtemelen hiç kimse bir kişi öldükten birkaç asır sonra onu
hatırlamayacaktır ve eğer hatırlansa bile bu hatırlanmanın
faydası olmayacaktır. Doğmadan bir yıl öncesinde de onu
kimse bilmiyordu. Dolayısıyla Allah’ı tanımayan birisinin
bakış açısına göre kendisi bir hiç gibidir.
5.2.2 VAKİT NAMAZLARI
Siz namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin! Kendi
nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında
onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün
yaptıklarınızı görmektedir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/110)
İslam’ın ikinci esası namazdır81. İslam’da beş vakit
namaz vardır. Bunların her biri yaklaşık 10 dakika sürer ve
zaman dilimleri içinde ifa edilirler. Örneğin öğle namazı
vakti başlangıcının 13.00’de, ikindi namazı vaktinin
başlangıcının 17.00’de olduğunu farz edelim; buna göre,
öğle namazının 13.00 ile 17.00 arasında kılınması
gerekmektedir82. Aksi durum bir günah olarak
değerlendirilir. Namazlar sadece camilerde değil, temiz olan
her yerde kılınabilir83.
81
Bir Müslüman bu bölümde açıkladığımız vakit namazlarına
ilaveten bunlara benzer nafile namazlar kılabilir. Hepsi benzer
şekilde yararlıdır.
82
Bir namaz vaktinin bitiş zamanı her zaman müteakip namazın
başlangıç zamanı değildir. Bu namazları ilgili zaman diliminin ilk
kısımlarında eda etmek daha iyidir.
83
İslam’da temizlik çok önemlidir. Bu yüzden mescidlere
girilirken ayakkabılar çıkarılır. Mescidlere girilirken ayakkabıların
141
Namazlar farz ve nafile bölümlerden oluşur. Nafile
bölümler esas itibariyle Hz. Muhammed’in sünnetine
göredir. Bu bölümler birbirine benzer ve kıyam, ruku ve
secdeden ibaret olan rekatlerden oluşur. Namazlar niyetle ve
“Allah en büyüktür (güçleri, bilgisi, yardımı… ile en büyük
anlamında)” ifadesiyle 84 başlar ve genellikle her geçişte bu
ifade tekrarlanır. Kıyam sırasında Kur’an-ı Kerim’in Fatiha
adındaki ilk suresi okunur, bu sure bize Allah tarafından
verilen özel bir dua mahiyetindedir. Bu sure şu şekildedir:
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.
Hamd85 o âlemlerin Rabbi,
O Rahmân ve Rahim,
O, din gününün maliki Allah’a mahsustur.
Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım
dileriz. (Ya Rab!).
Bizi doğru yola ilet,
O kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna; o
gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
(Kur’an-ı Kerim: 1/1-7)
Bu şekilde dua etmek bizimle Allah arasında tam bir
iletişimdir, şöyle ki: Onu okuduğumuzda, bir taraftan, biz
Allah’ın dediğini dinleriz; diğer taraftan, Allah bizim dua
mahiyetinde söylediğimizi dinler. Bundan sonra başka bazı
ayetler okunur. Sonraki kısımlarda şükür, yardım isteme,
çıkarılmasının bir diğer nedeni Allah’ın anılmasına mahsus olması
itibariyle çok özel olan mescidlere olan saygıdır.
84
Tüm ibadetlerde niyet önemlidir. Vakit namazlarının hemen
öncesinde namaz kılan tarafından niyet söylenir.
Namaz sadece Allah’ın rızasını kazanmak için olmalıdır. Aksi
takdirde, gösteriş amaçlı kılınan bir namazda olduğu gibi, ciddi bir
günah da teşkil edebilir.
85
Orijinal metinde buna tekabül eden “Hamd” kelimesi övgü ve
şükür anlamlarını içerir.
142
hamd ifadeleri okunur.
Vakit namazları kısmen bireysel ve kısmen cemaatle
kılınır.
Erkekler vakit namazlarının farz bölümlerini cemaatle
kılmaları konusunda güçlü bir şekilde teşvik edilmişlerdir.
Kadınların böyle bir zorunluluğu86 yoktur, fakat cemaatle
kılınan namazlara iştirak edebilirler. Eğer iki veya daha fazla
erkek namaz kılma zamanında beraberseler, içlerinden birini
“İmam” olarak seçerler87. İmam lider demektir. Bu kişinin
onlardan Kur’an-ı Kerim okumasını ve dini bilgileri en iyi
bilen olması önemlidir. İmam önde ve diğerleri gibi Kabe’ye
dönerek namaz kılar. Diğerleri onun arkasında saflar halinde
namaz kılarlar. Kabe Mekke/Suudi Arabistan’daki merkezi
86
Bu esas itibariyle pratik gerekçelerden dolayıdır; örneğin, bazı
yerlerde güvenlik sorunları olabilir, ki buralarda bir kadın için
güneş doğmadan önce veya gecenin erken saatlerinde karanlıkta
namaz için camiye yürümek güvenli olmayabilir. Veya bir anne
çocuğunu bırakıp camiye gidemeyebilir. Dolayısıyla, kadınlar
vakit namazlarını evlerinde veya iş yerlerinde kılabilirler. Bu
nedenle, camilerde genellikle kadınlar için daha az yer bulunur.
Benzer nedenlerle imamlar erkektir.
87
Pratik nedenlerle birçok camide devlet tarafından tayin olunmuş
caminin bakımı, temizlenmesi, güvenliğinden… de doğrudan veya
dolaylı olarak sorumlu olan sürekli imamlar bulunmaktadır.
Sürekli bir imam olarak tayin olunmak için imamlar bazı
sınavlardan geçerler. Onlar herkes gibidirler, ve Allah katından
herhangi bir imtiyazlarının olduğunu iddia edemezler, herhangi bir
birey ile Allah arasında aracı değildirler. Örneğin, bir imam
camisinde bir nedenle bulunmazsa, namaz kılmasını bilen birisi
onun yerine geçebilir.
İmamın önde namaz kıldığı yere “Mihrab” denir; mihrabın
sağındaki genelde merdivenlerle çıkılan ve Cuma namazlarında
hutbe okuduğu yüksek yere “Minber” denir. Müezzinlerin cami
içinde namazı duyurdukları yere “Muazzin Mahfili” denir. Tüm
bunlar pratik nedenlerden dolayı kullanılır.
143
camidir. İmam yüksek sesle geçiş ifadelerini önce söyler ve
namazın diğer kısmına geçer, diğerleri de ahenk içinde onu
izlerler88.
Cemaatle kılınan namazlarda düzen çok önemlidir. Bu
bir taraftan evrendeki uyumu yansıtır: Allah’ın iradesine
uygun olarak birisinin laptopundan çıkan bir sinyalin
dünyanın öbür tarafındaki bir laptopuna nasıl düzenli bir
şekilde gittiğini hatırlayınız.
Camilerde genellikle erkek ve kadınlar ayrı yerlerde
namaz kılarlar89. Cuma namazları hariç, namazlar tamamen
münferit olarak da kılınabilir. Cemaatle namaz kıldığımızda,
çok sayıda olmamıza rağmen Rabb’imizin bir olduğunu
hissederiz. Münferit olarak namaz kıldığımızda, Allah ile
bire bir ilişkimizi daha fazla hissederiz.
Vakit namazları birçok yönüyle faydalıdır:

Vakit namazları sayesinde izleyen ayette vurgulandığı
üzere Allah’ı anarız:
Şüphesiz ben Allah’ım, benden başka hiçbir ilâh
yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için
namaz kıl.
(Kur’an-ı Kerim: 20/14)
İslam’da Allah’ın yakınlığı hakkında güçlü bir bilince
sahip olmak önemlidir. Dolayısıyla Allah’ı hatırlamak çok
88
İmamın diğerlerinden farklı olarak yaptığı şeyler esas itibariyle
namazda imamlık etmeye niyet etmesi ve “Allah-u Ekber” gibi
geçiş ifadelerini yüksek sesle söylemesidir ki herkes onları
işitebilsin ve uyum ve düzen içinde birlikte namazı kılabilsinler.
89
Bu Allah’a odaklanmayı kolaylaştırmak ve diğer cinse karşı
olabilecek duygulardan kaynaklanabilecek olası dikkat dağılmasını
önlemektir.
144
önemlidir. Allah’ı günde veya haftada veya ayda bir
hatırlamak yeterli değildir. Günde beş defa münhasıran
Allah ile geçirmek üzere zaman ayırmak, Allah’la yakınlık
ve sevgi duygularımızı geliştirmemize yardımcı olur.
İslam’da Allah bir insan veya heykel veya başka bir cisim
şeklinde temsil veya tasavvur edilmediğinden ve O mekân
ve zamanla sınırlı olmadığından, bir Müslüman namazlarda
kendisiyle Allah arasında bir mesafe duygusu yaşamaz. Bu
gerçekler izleyen gördüğümüz yakınlık duygularına imkân
tanır:
Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine
fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından
daha yakınız.
(Kur’an-ı Kerim: 50/16)
Allah’ı anmak hayata ve dünyaya bakışımızı esaslı
biçimde ve olumlu yönde değiştirir. Bizi pozitif kılar. Bunu
şu örnekle izah edebiliriz: Bir kalem satın aldığınızı farzedin
ve ikinci olarak, aynı kalemin size sizin için çok özel bir kişi
tarafından hediye edildiğini farzedin. Muhtemelen ikinci
durumdaki kalem aynı fiziksel fonksiyonelliği haiz olmasına
rağmen sizi çok daha fazla mutlu etmektedir. Çünkü ikinci
durumdaki kalem yalnızca bir kalem olmayıp o özel kişinin
size yönelik dikkat, sevgi ve iyi niyetinin de bir temsilcisidir.
Bunun gibi, vakit namazlarımızı eda ettiğimizde ve
Allah’ı sık sık andığımızda her şey çok daha anlamlı, değerli
ve güzel olmaktadır. Örneğin, gözlerimiz görmemizi
sağlamaktadır, fakat ayrıca ve daha önemlisi, Kadir ve
Yaratıcı olan Allah’ın bize olan dikkat, rahmet ve iyi
niyetini göstermektedirler. Aynı nedenle, Allah’ı sıkça
andığımız takdirde, güneş, ay, hava, su, ailelerimiz,
arkadaşlarımız… çok daha anlamlı ve güzel hale
gelmektedir. Yine bu anma sayesinde onların uyum ve
145
dayanışma içinde, birlik, hikmet ve kontrol altında bir
bütünlük arz ettiklerini farkeder ve hatırlarız; ve böylece
onların güzellikleri bizim için daha da pekişmiş olur. Bu
çerçevede, Kadir ve Ebedi Allah’ın yardım ve gücüyle tüm
bu güzelliklerin devamlılığı konusunda ümitvar olabiliriz.
Ayrıca Allah’ı hatırlama ve sevme sayesinde, sevgi
duygularımızla sürekli egzersiz yapmış oluruz ve bu bize her
şeye karşı pozitif duygular beslememiz konusunda yardımcı
olur.

Vakit namazları ilahi değerlerin anımsatıcılarıdır.
Vakit namazları sayesinde daha iyi bir insan olma
konusunda kendimizi geliştiririz: Bir kişinin Rahman ve
Rahim olan Yaratıcısı tarafından gözlemlendiğini bilmesi
onun daha iyi olması ve kötü işleri yapmaktan sakınması
konusunda katkı sağlayacaktır. İzleyen ayette bu gerçeğe
işaret edildiğini görmekteyiz:
Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak
ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı
anmak elbette en büyük ibadettir.
(Kur’an-ı Kerim: 29/45)

Vakit namazlarıyla Allah’a teşekkür ederiz, şakir
olmak ve nankör olmamak konusunda kendimizi geliştiririz.
Kur’an-ı Kerim’de vurgulandığı üzere bunlar önemli
değerlerdir:
Hayır, onun için yalnız Allah’a kulluk et ve
şükredenlerden ol.
(Kur’an-ı Kerim: 39/66)
Allah’tan sakının ki, O’na şükretmiş olasınız.
(Kur’an-ı Kerim: 3/123)
Bana şükredin; sakın nankörlük etmeyin.
146
(Kur’an-ı Kerim: 2/152)

Vakit namazlarında alnımızı yere koyarız. İslam’da en
büyük günahlardan birisi kibirdir. Hem Allah’a hem de
O’nun kullarına karşı mütevazı olmamız gerekir. Vakit
namazlarında eğildiğimizde ve secdeye gittiğimizde, bizden
daha büyük bir güç olduğunu ifade etmiş oluruz; herşeyin
üstünde olmadığımızı teyit ederiz; her şeyin üzerindeki
Rabb’imize tabi olmak konusunda diğerleriyle eşit
olduğumuzu ifade etmiş oluruz. Bu suretle, izleyen ayette
vurgulandığı gibi mütevazı olmak konusunda kendimizi
geliştirmeye çalışırız:
Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu,
(Allah’a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/45)

Yine yukarıdaki ayette bahsedildiği üzere, vakit
namazlarıyla Allah’tan yardım isteriz. Allah’tan yardım
istemek bu kitabın ilgili yerlerinde izah edildiği üzere
İslam’ın başta gelen bir gerekliliğidir.

Vakit namazlarında kul Yaratıcı’sına en yakın
durumdadır. Bu Yaratıcı’sını seven kulun, kulunu seven
Yaratıcı’sıyla sürekli bir biçimde bir araya gelmesidir.
İslam’da Allah’a tüm varlığımızla ibadet ederiz.
Namazlarda
sadece
aklımızla
değil,
ruhumuzla,
vücudumuzla, tüm kaslarımızla, hücrelerimizle ibadet
ederiz. O’nun yanında olduğumuz bilinciyle, kıyamda
dururuz, eğiliriz, secdeye gideriz, otururuz. O’ndan yardım
isteriz, Kur’an-ı Kerim’i okuruz. O’nun bize olan rahmetini
hatırlarız, O’nun yakınlığını hissederiz.

Vakit namazları sayesinde insanlar tanışırlar,
başkalarına ilişkin mutlu veya kötü gelişmelerden haberdar
olurlar.
147

Vakit namazları sağlıkla ilgili katkılar da sağlar.
Namaz kılan birisi namazlardan önce ellerini, yüzünü,
kollarını, ayaklarını yıkar. Bunlar hijyen için yararlıdır.
Namazdaki hareketler mükemmel periyodik egzersizler
teşkil ederler ve sağlığa yararlıdırlar.

Vakit namazları sabır, insan sevgisi, zaman
farkındalığı ve disiplin yönlerinden gelişmemize yardımcı
olur.
Vakit namazları yukarıda belirtilenlerden başka birçok
yönden de yararlıdır. Ancak namazların en önemli sonucu,
nerede olursak olalım Yaratıcı’mızın bizimle birlikte olduğu
gerçeğini hissetmemiz ve bilmemizdir.
5.2.3 ZEKÂT
Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir
dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün
gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah
yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/254)
İyilik, cömertlik, merhamet önemli ilahi değerlerdir.
Bu nedenle Allah bize cömert, iyi ve merhametli olmamızı
tavsiye etmektedir. Neredeyse neyi varsa hepsini ihtiyaç
sahibi olanlara ve Allah yolunda veren Hz. Muhammed
(S.A.V.) bu çerçevede büyük bir örnek olmuştur.
Her şey Allah’ın yarattığı ve kulu olduğu için
başkalarına ve topluma değer vermek İslam’da çok temel bir
husustur,
Ayrıca izleyen ayette vurgulandığı üzere, insanların
148
iyiliği değerlidir ve bu yönde çalışmak kalıcı ve pozitif
sonuçlar doğurur:
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile
gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda
veren şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah’ın
yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden
sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde her çeşit
canlıyı yaymasında, rüzgârların çevrilmesinde ve gök
ile yer arasında boyun eğdirilen bulutlarda şüphesiz
akıllı olan bir topluluk için elbette (Allah’ın birliğine)
deliller vardır.
(Kur’an-ı Kerim: 2/164)
Bununla parallel olarak, İslam’ın üçüncü direği
zekâttır. İslam’da bütün varlığımızla Allah’a ibadet ederiz.
Zekât malvarlığımız ile yapılan bir ibadettir. Allah’a
verdiğimiz öncelik paraya verdiğimiz öncelikten daha fazla
olmalıdır.
Her Müslüman temel ihtiyaçlarından fazla olan ve
belirli şartları haiz malvarlığının kırkta birini ihtiyaç
sahiplerine vermek durumundadır. Bu da bütün varlıkları
kardeşler gibi bir araya getiren Allah’ın Birliği ile ilişkilidir.
Zekâtın temelinde bu gerçek ve bundan tezahür eden
başkalarına değer verme yaklaşımı yatar. Zekâta ek olarak,
imkânlarımız ölçüsünde ilaveten infak etmemiz de tavsiye
olunmaktadır.
Diğer taraftan Allah demektedir ki:
Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça,
gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız
Allah onu hakkıyla bilir.
(Kur’an-ı Kerim: 3/92)
149
Bu nedenle yalnızca kendimizi düşünmemiz halinde
iyi olmamız mümkün olmaz.
Ayrıca İslam’da denge çok önemlidir. Kur’an-ı
Kerim’de denildiği üzere:
Göğü yükseltti ve dengeyi koydu.
Sakın dengeyi bozmayın.
(Kur’an-ı Kerim: 55/7-8)
Buna göre kendi içimizde, toplumda ve kendimizle
Allah arasında dengeye doğru ilerlemeliyiz.
Eğer her zaman “Bana, bana” dediğimiz takdirde bu
dengeye ulaşamayız ve mutluluğa erişemeyiz. Ancak Allah
için ve dünyevi bir getiri beklemeksizin infak ettiğimiz
takdirde, kendi nefislerimizde, toplumda ve bizimle Allah
arasındaki dengeye yaklaşırız.
Çünkü bu suretle sadece “Bana, bana” demiş
olmayacağız, fakat “Bana ve benden de muhtaçlara” demiş
olacağız. Dolayısıyla bu kendi içimizdeki dengeye yardımcı
olur. Yine böyle hareket etmek malvarlığına yönelik
açgözlülüğümüzü kontrol etmede yardımcı olur. Bu şekilde
toplumla daha iyi yakınlaşabiliriz.
Toplum açısından bakıldığında, zekât sayesinde,
verme gücü olanlar ihtiyaç sahiplerine vermiş olacaklardır.
Bu suretle zengin ile fakir arasındaki fark azalacaktır ve
toplumda da dengeye yaklaşılacaktır. Aşağıdaki ayetler bu
hususla alakalıdır:
Onların mallarında belli bir hak vardır,
Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul
için.
150
(Kur’an-ı Kerim: 70/24-25)
Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar
için bir hak vardır.
(Kur’an-ı Kerim: 51/19)
Yukarıdaki ayetler öyle yüksek bir toplum düzeyini
yansıtmaktadır ki, belki imkânsız olmasa bile insanlarca
yapılmış ideoloji ve sistemlerle bu düzeye ulaşılması çok
zordur. Çünkü zengin ve fakir kendilerini insana özgü bir
bakış açısıyla farklı taraflar olarak değerlendirirler ve
tarafsız olamazlar. Eğer zengin tarafından kendi
malvarlığında fakirin de bazı hakları olduğu kabul edilse
bile, bu muhtemelen zenginin fakire bir iltiması olarak
görülecektir. Eğer fakir zenginin malvarlığından bir hak
almaya çalışırsa, bu çatışmalara neden olacaktır. Fakat Allah
malvarlığı ve onun sebeplerini bazılarına veren ve bazılarına
vermeyen nihai Mülk Sahibi’dir. O barış ve dengeyi tesis
etme
konusunda
insanları
yetkilendirmekte
ve
yönlendirmektedir. Dolayısıyla, zenginin malvarlığında
fakirin hakkının olduğu konusunda yalnızca O’nun tarafsız
beyanı ve tanıması geçerli ve sonuç doğurucudur. Böylece,
Allah’la işbirliği ve uyum sayesinde, fakir zengine karşı
kendini aşağı hissetmeyecek ve zengin de malvarlığını
paylaştığında kibirli hissetmeyecektir. Yalnızca bu dengeli
anlayış ve bununla alakalı prosedürler vasıtasıyla insanlar
içindeki ihtilafları ve milyonların90 acılarını azaltabiliriz.
90
Geçici için olan aşırı sevgi ve ebedinin ihmal edilmesi
dünyadaki adaletsiz duruma neden olmaktadır. Yine Kur’an-ı
Kerim’de sözlerinden alıntı yapılan bir günahkârın örneğinde
görüldüğü üzere bizden kaynaklanmayan şeylerin aşırı
sahiplenilmesine ilişkin kibir de mevcut durumun ek bir nedenidir:
O (Karun) ise: “O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde
verildi.” demiştir.(Kur’an-ı Kerim: 28/78)
151
Denge Allah ile ilişkimiz açısından da önemlidir.
Allah her saniye nimetlerinden milyarlarcasını bizlere
vermektedir. Bunlara mukabil, biz de şükür duygularımızın
bir sonucu olarak ve bu duygularımızı ifade etmek üzere
O’na birşeyler verme ihtiyacını duymalıyız. Ancak O
Zengin’dir ve bir şeye ihtiyacı yoktur. Bu nedenle, şükür
duygularımızı ifade etmek üzere, O’nun kullarına infakta
bulunabiliriz. Diğer taraftan, O’nun yolunda ne harcarsak
harcayalım, O’nun nimetlerine denk olmaz. Her ne kadar
O’nun bize verdiklerinin karşılığını tam olarak ödeyemezsek
de, O’nun yolunda imkânımız olduğu ölçüde vererek O’na
minnettarlığımızı ifade etmiş oluruz. O da merhametiyle
verdiğimizi kabul edebilir.
Buna göre, zekât vermek suretiyle bazı ilahi
değerlerle uyum içinde olabiliriz. Yine, kendi içimizdeki,
toplumdaki ve bizimle Allah arasındaki ilişkideki denge ve
huzura doğru ilerlemiş oluruz. Yine bu suretle para ve
servete ilişkin kısa vadeli arzularımız ve zaaflarımız
üzerinde daha fazla kontrole sahip olabiliriz. İlaveten, bu
suretle gerçekte ne olduğumuz konusunda kendimizi test
edebiliriz.
5.2.4 ORUÇ
O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı
ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde
bulunan Kuran onda indirildi. Onun için sizden her
kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de
hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler
Oysa, izleyen ayette belirtildiği üzere, hakikat farklıdır: “Halbuki
sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.” (Kur’an-ı Kerim:
37/96)
152
sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size
kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı,
size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir
etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 2/185)
Dördüncü esas oruçtur. Bir Müslüman’ın paylaşma
ayı olarak da adlandırılan Ramazan ayı boyunca oruç
tutması gerekmektedir91. Bu kameri bir aydır.
İslam’a göre oruç gündüz vakitlerinde yememek,
içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak ile salih amelleri
daha fazla yapmak ve kötü işlerden sakınmak konusunda son
derece dikkatli olmaktan ibarettir.
Orucun bazı önemli sonuçları şu şekildedir:
Öncelikle, oruç tutmak suretiyle ilk önceliği Allah’a
verir ve Allah’a olan sevgi ve saygımızı geliştiririz. Bu
şekilde Allah’ın rızasını kazanmaya çalışırız. Doğrudan ve
somut olarak bir kişinin nefsiyle ilgili olduğundan oruç çok
önemlidir. Örneğin birisi zekât verdiğinde hayat standardı
aynı kalabilir; ancak oruç tuttuğu zaman, kendi nefsinde
Allah için yaptığını hisseder. Lezzetli bir öğle yemeği
yiyebileceksek de, oruç tuttuğumuz zaman, yalnızca Allah
bizim oruç tutmamızı istediği ve O’nun rızasına erişmek için
yemeyiz. Gerçek sevgi sevenin sevdiği için zorluklara
katlanmaya hazır olmasını gerektirir. Oruç tutarak, Allah
için kendimizden birşeyler veririz ve hiç bir şeyin Allah’tan
daha önemli olmadığını hissederiz.
İkinci olarak, oruç tutmak suretiyle ihtiyaç sahibi
kişilerin hislerini paylaşır ve hissederiz. Yeryüzünde sağlık
91
Bir Müslümanın Ramazan dışında da oruç tutması tavsiye
olunur. Ancak bu zorunlu değildir.
153
standartlarının
gerektirdiği
gibi
yiyip
içemeyen
yüzmilyonlarca insan bulunmaktadır. Eğer onları biliyorsak
bu iyidir, fakat eşitsizliğin daha az olduğu bir dünya tesis
etme yolunda daha hızlı harekete geçmek için onların
hislerini de paylaşmalıyız. Allah barış ve eşitliği tesis
etmemiz için bizi yetkilendirmiş ve öğütlemiş; izleyen ayette
görüldüğü üzere bu alanda kendisi ile işbirliği yapma
fırsatını vermiştir:
Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir
halife92 tayin edeceğim” demişti.
(Kur’an-ı Kerim: 2/30)
Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden
üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını
ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit
olsunlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı
ediyorlar?
(Kur’an-ı Kerim: 16/71)
Üçüncü olarak, oruç tutmak suretiyle, Allah’ın
nimetlerini takdir etme konusunda ne kadar sınırlı
olduğumuzu daha iyi anlarız. Dilediğimizi yiyebildiğimiz ve
dilediğimizi içebildiğimiz zaman, yiyecek ve su bizim için
çok rutin olur ve önemlerini takdir edemeyiz. Fakat yiyip
içmediğimiz gündüz vakitlerinden sonra Ramazan
akşamlarında yiyip içtiğimizde, aynı yemek ve aynı su başka
zamanlara göre çok daha lezzetli gelir. Ayrıca, oruç
tuttuğumuz günlerde, eğer birkaç gün boyunca yiyemesek ve
içemesek sağlık sorunlarıyla karşılaşabileceğimizi veya
ölebileceğimizi başka zamanlarda hiç hissetmediğimiz
şekilde hissederiz. Oruç tutmak suretiyle Allah’ın
rızıklarının ve nimetlerinin ne kadar büyük olduğunu tecrübe
92
Bir kralın yanında, önemli yetkilerle yetkilendirilen kişidir.
154
ederiz.
Benzer şekilde, görebiliyoruz, işitebiliyoruz, nefes
alabiliyoruz, ancak genellikle bunların ne kadar önemli
olduğunu hissetmiyoruz ve Rabb’imizin bu nimetlerini
yeterince takdir edemiyoruz. Oysa birkaç dakikalığına nefes
alamasak nefes alabilmek için tüm varlığımızı veririz. O
halde, oruç tuttuğumuzda hissettiklerimiz sayesinde böyle
bir benzetme yapabilir ve Allah’ın nimetlerini takdir etmede
ne kadar sınırlı olduğumuzu ve O’na teşekkür etmek için ne
kadar çalışmamız gerektiğini anlayabilir ve hissedebiliriz.
Bütün bu düşünceler ve duygular Ramazan ayına
mahsus ek ibadetlerde şükür ve tahmidlerle bir araya gelir;
dolayısıyla Müslüman’ın Allah sevgisi ve iyilik duyguları
Ramazan ayında en yüksek düzeylere erişir.
Ramazan’da insanlar genellikle arkadaşları, komşuları
ve akrabaları ile birlikte iftar ederler. Ramazan ayının
sonunda cemaatle kılınan bayram ve şükür ibadetleri vardır,
ve bayram günlerinde insanlar birbirlerini ziyaret ederler.
Genellikle Ramazan aylarında fakirlere zekâtlar ve sadakalar
verilir. Dolayısıyla şükür duyguları bu ayda kat kat artar. Bu
itibarla, oruç birçok kişisel ve sosyal olumlu sonuçlar da
doğurur.
Diğer taraftan, oruç tuttuğumuzda vücudumuz
sağlığımız için faydalı olan bir dinlenme dönemi geçirir.
5.2.5 HAC
Bir zamanlar Kâbe’nin yerini İbrahim’e şu şekilde
hazırlamıştık: Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma;
155
tavaf edenler, orada (kıyama) duranlar, ruku edenler
ve secdeye varanlar için evimi tertemiz et.
İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya incelmiş
binekler üstünde (uzak yollardan) her derin vadiyi
aşarak sana gelsinler.
Ta ki kendilerine ait birtakım menfaatlere şahid
olsunlar; Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği
hayvanları belli günlerde kurban ederken O’nun adını
ansınlar. Siz de onlardan yiyin, zor durumdaki ihtiyaç
sahiplerine de yedirin.
(Kur’an-ı Kerim: 22/ 26-28)
İslam’ın beşinci şartı hacdır. İmkânı olan bir
Müslümanın hayatında en az bir defa hac vazifesini ifa
etmesi gerekir. Hac Mekke/Suudi Arabistan’daki Mescid-i
Haram’ın ziyareti, oradaki ve etrafındaki belirli yerlerde bazı
ibadetlerin93 yapılmasından ibarettir.
93
Bu ibadetlerden birisi de bazı hayvanların kurban edilmesidir.
Kurban ile Allah’ın bize nimetlerine farklı bir bakış açısıyla şahit
olmaktayız. Normal zamanlarda et veya bitkileri yiyoruz, ancak
bizim için bazı canlıların bizim için hayatlarını kaybettiklerini
hissetmeyebiliyoruz. Kurbanla bu hisleri hissederiz. Yine
kurbanla, bizim de bu dünyadaki hayatımızı kaybedeceğimize
şahitlik ederiz. Ayrıca kibirli olmamamız gerektiğini ve dünyevi
yönümüzün kuzuların dünyevi taraflarında olduğu gibi geçici
olduğunu görürüz. Diğer taraftan, yediklerimizin, içtiklerimizin ve
bunların vücudumuzdaki sonuçlarının bir sonunun olacağına ve
bunların Allah katında öneminin az olduğuna şahitlik ederiz.
İzleyen ayette buna atıf vardır:
Elbette onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmayacaktır.
Ancak O’na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin
buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı,
Allah’ı tekbir ile yüceltesiniz. (Ey Muhammed!)
Vazifelerini güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele.
(Kur’an-ı Kerim: 22/37)
156
Mekke’de Allah’la bazı kulları arasındaki güçlü
ilişkileri bize hatırlatan tarihi yerler vardır. Bu ilişkilerin
hatırlanması Allah hakkındaki bilincimizin geliştirilmesi
açısından çok yararlıdır.
Bu yerlerin birçoğu bize Hz. İbrahim (A.S.) ve ailesini
hatırlatır.
Hz. İbrahim (A.S.) binlerce yıl önce yaşamıştır. Daha
genç bir yaştayken Allah’ın birliğini beyan etti ve kavminin
taptığı putları kırdı. Bunun üzerine ülkesinin yöneticileri,
onu ateşe atmak suretiyle öldürmeye karar verdiler. Hz.
İbrahim (A.S.) yolunu değiştirmedi, Allah’la ve onu
öldürmek isteyenlerle herhangi bir pazarlık yapmadı ve
Allah’a güvendi. Ülkesinin yöneticileri bir mancınık
kurdular, büyük bir ateş yaktılar ve onu onun içine attılar.
Allah’ın nimeti olarak, ateş bir havuza dönüştü. Hz. İbrahim
(A.S.)
kurtarıldı.
Bu
mancınık
ve
havuz
Şanlıurfa/Türkiye’dedir ve ziyarete açıktır.
Daha sonra, eşi ve küçük oğluyla o zamanlar kimsenin
yaşamadığı Mekke’ye gittiler. Oraya gittiler ve onları orada
bırakıp gitmesi gerekti. O ailesini koruması için Allah’a dua
etti. Karısı da Allah’a teslim oldu ve çocuğuyla orada kaldı.
Hz. İbrahim (A.S.) oradan ayrıldı. Hepsi tam olarak Allah’a
güvenmişti. Bir süre Safa ve Merve tepeleri arasında su
aradı. Daha sonra çocuğunun yanına geldiğinde, oğlu
İsmail’in (A.S.) yanında kumlardan su çıktığını gördü. Bu su
Allah’a güvenleri dolayısıyla bir ödül ve dualarına bir
cevaptı. Bu su bugün de milyonlarca hacıya bol miktarda
sunulur. Hacılar bu sudan içerler ve ülkelerine de götürürler.
Safa ve Merve tepeleri de hacılar tarafından ziyaret
edilmektedir.
Daha sonra, Mekke’ye geri gelen Hz. İbrahim (A.S.)
157
Kabe’yi Mekke’deki Kutsal Mescid’i oğlu İsmail’le (A.S.)
birlikte inşa etti. Bu Mescit İslam için merkezi bir yerdir.
Dünyadaki her Müslüman namaz kılarken bu Mescid’e
yönelir; bu merkezi yerin bir hikmeti ibadetlerde düzeni
sağlamaktır. İzleyen ayetteki benzetmede açıklandığı üzere,
Allah uzayla veya mekanla sınırlı değildir:
Bununla beraber, doğu da Allah’ın, batı da
Allah’ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası
Allah’a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(’ın rahmeti)
geniştir, O, her şeyi bilendir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/115)
Mekke’de Hz. İbrahim’in (A.S.) ve ailesinin Allah’a
güvenini, O’nun onlara sevgi ve nimetlerini bize hatırlatan
birçok tarihi yer vardır. Onlarda Allah ve kulları arasındaki
temiz ve samimi ilişkinin örneğini görürüz. Çünkü orada Hz.
İbrahim (A.S.) ve ailesinin şov yapacakları veya birşey
ispatlayacaklar hiç kimse yoktu; ve orada Allah’tan başka
yardım isteyecekleri hiç kimse de yoktu.
Mekke’de hatırladığımız diğer bir husus da, Allah’ın
son peygamberinin (SAV) ve arkadaşlarının Allah’ın rıza ve
sevgisini kazanma ve Allah’ın son mesajını tebliğ yolundaki
gayretleridir. Bu gayretler Allah’ın yardımıyla başarıya
ulaşmıştır. Hz. İbrahim’den (A.S.) binlerce yıl sonra,
Mekke’ye insanlar yerleşmişti. Fakat bu insanlar genellikle
müşriktiler. Bu ortamda Hz. Muhammed (S.A.V.) M.S. 571
yılında dünyaya geldi94. Onda ve ashabında Allah’la kulları
arasındaki güçlü ilişkinin örneğini birçok boyutlarıyla
görmekteyiz. Hac sırasında ziyaret ettiğimiz her yerde bu
bağlamda hatırlanacak şeyler bulunmaktadır.
94
Hz. Muhammed (S.A.V.) M.S.632 yılında Medine/Suudi
Arabistan’da vefat etmiştir ve kabri oradadır.
158
Hz. Muhammed (S.A.V.) zor şartlar altındaki bir
ortamda doğdu. Doğmadan önce babasını kaybetmişti, 6
yaşındayken annesini kaybetti. Herhangi bir okula gitmedi,
okuma ve yazmayı bilmiyordu. Ancak çok yüksek etik
değerleri haizdi. Peygamberlik gelmeden önce bile “Elemin” sıfatıyla isimlendirilmişti.
Kırk yaşındayken bir dağın üzerindeki bir mağarada
Allah’tan Vahiy Meleği Hz. Cebrail (A.S.) vasıtasıyla ilk
vahiyleri aldı. İlk vahiylerin şok edici etkisiyle evine
titreyerek ve çok üşüyerek gitti. Eşine “Beni örtün, beni
örtün!” dedi ve eşi onun üzerini örttü. Eşine korktuğunu
söyledi. O şöyle yanıtladı: “Allah hiç bir zaman seni
utandırmaz. Çünkü sen akrabanı gözetirsin. Zayıfın yükünü
taşırsın. Fakire ve ihtiyaç sahibine yardım edersin. Misafiri
ağırlarsın. Doğruluk yolunda zorluklara katlanırsın.”
İlk vahyin etkisi geçince ona neler olduğunu anlattı.
Eşi onu Hristiyan bilgili bir kişiye götürdü. Ona olanları
anlattı. Hristiyan olan bu kişi, bunun Hz. Musa’ya (A.S.)
gelen aynı ruh olduğunu ve halkı onu memleketinden
çıkarttığı zamana kadar yaşamak ve ona yardım etmek
istediğini belirtti. Hz. Muhammed (S.A.V.) halkının
kendisini memleketinden mi çıkartacağını sordu. O da evet
dedi ve kendisinin getirdiği mesajı getirenlerin düşmanlıkla
muamele gördüğünü, ve eğer o günde hayatta olursa, ona
güçlü bir şekilde yardım edeceğini söyledi.
Gerçekten bu büyük bir görevdi. 1400 yıl öncesini,
çölün ortasını, insanların putlara taptığını, etkin bir hukuk,
güvenilir bir polis teşkilatı olmadığını tasavvur edin. Bu
ortamda halkınızın inançlarına, davranışlarına, ekonomik
düzenine ve siyasetine ters bir mesaj getiriyorsunuz ve
yaymaya çalışıyorsunuz. Bu neredeyse intihara denktir.
Ancak Allah ona kendisini insanlardan koruyacağını
159
söylemiştir. Gerçekten de, İslam’ın en zayıf ve en zor
döneminde görevde olan Hz. Muhammed’in (S.A.V.) doğal
bir ölümle vefat ettiğini görmekteyiz. Fakat örneğin Hz.
Muhammed’den
(S.A.V.)
sonraki
bazı
liderler
öldürülmüşlerdir.
Vahiylerde onun insanlığa Allah’ın birliğini beyan
etmesi isteniyordu.
İnanmayanlar en başta çok önem vermediler. Ancak,
ayetler çok güçlüydü ve topluluğunun ibadet ettiği tanrıların
görme, duyma, yatarama, iyilik veya kötülük yapma
yeteneklerinin olmadığını ifade ediyorlardı. Buna mukabil o
toplumun siyaseti, kuralları ve ekonomisi müşriklik üzerine
kuruluydu.
Daha sonra, Mekke’nin liderleri onu durdurmanın
yollarını aramaya başladılar. Ona vahyin duyurulmasını
değiştirmesi veya durdurulması karşılığında para vermeyi, o
zamanın en güzel bayanlarıyla evlendirmeyi, belirli
liderlikleri teklif ettiler. Fakat Hz. Muhammed (S.A.V.)
vahyin Allah’tan olduğuna inandığını ve vahiy mesajını
değiştiremeyeceğini veya beyanını durduramayacağını
söyledi.
Bunun
üzerine,
toplumunun
liderleri
Hz.
Muhammed’i (S.A.V.) ve ashabını durdurmak için güç
kullanmaya başladılar. İslam’ı durdurmak için işkence,
boykot, hakaret, öldürme ve ellerinden gelinden her şeyi
yaptılar.
Belirli bir aşamadı, Allah müslümanlara Mekke’den
yaklaşık 500km uzaklıktaki Medine’ye hicret etme izni
Verdi. Çoğu müslüman hicret etti ve daha sonra onların
güven içinde hicret ettiklerinden emin olduktan sonra Hz.
160
Muhammed (S.A.V.) de bir arkadaşı ile hicret etti. İkisinin
1400 yıl önce çölde ve arkalarında kendilerini öldürmeyi çok
isteyen insanlar olduğu halde yolculuk ettiğini tasavvur edin.
Onu ölü veya canlı getiren için büyük ödüller vadedilmişti.
Fakat onu öldürmeye yaklaştıkları her defasında, Allah’ın
verdiği garanti paralelinde mucizevi bir şekilde kurtarıldı.
Medine’de de inananlar birçok defa inanmayanların
saldırılarına uğradılar. Ancak İslam orada hızla büyüdü.
İslam’ı kabul edenler arasında o bölgeden önemli bir
peygamberin gelmesini bekleyen ve onun peygamberliğinin
işaretlerini, Hz. Muhammed’in gösterdiği yolu ve birçok
mucizeyi gören birçok yahudi ve hristiyan vardı. Birkaç yıl
sonra müslümanlar Mekke’deki inanmayanları sayıca aştılar.
Daha sonra, Hz. Muhammed’in liderliğinde, güçleri arasında
büyük fark olduğundan herhangi bir dirençle karşılaşmadan
Mekke’yi aldılar. Hz. Muhammed (S.A.V.) işkence yapan,
hakaret eden, kendisini ve ashabını öldürmeye çalışan,
malvarlıklarını gasp etmiş olan inanmayanları affetti.
İslam hızla yayıldı, ve Hz. Muhammed (S.A.V.) ve
ashabı tarihte ve bugün itibariyle büyük bir isme sahip
oldular. Allah’a güvendiler ve Hz. İbrahim (A.S.) gibi büyük
başarı elde ettiler.
Dolayısıyla hacda tüm bunları hatırlatan tarihi yerleri
de görürüz.
Hacdaki en ilginç şeylerden birisi Arafat Vakfesi’dir.
Mekke’den yaklaşık 25km uzaklıkta Arafat denen bir yer
bulunmaktadır. Burası çölde bina bulmayan açık bir alandır.
Bu yerin Hz. Adem ve Hz. Havva’nın (A.S.) dünyada ilk kez
karşılaştıkları yer olduğuna inanılır. Günümüzde, her yıl 4
veya 5 milyon kişi siyahıyla, beyazıyla, fakiriyle, zenginiyle,
fakiriyle, yaşlısıyla, genciyle… her tür insan belirli bir
161
günde burada bir araya gelirler.
İlk erkek ve kadının torunlarının torunlarının
torunlarının… ilk anne babalarının karşılaştıkları yerde bir
araya geldiklerini düşünün. Ve orada fakiri zenginden, işçiyi
patrondan… ayırdetmek zordur. Her erkek beyaz ihramlar,
her kadın sade giysiler giyer, herkes basit çadırlarda kalır.
Bu dünyada insan kardeşliğinin örneği olarak bunun benzeri
bile sayılabilecek başka hiç bir şey bulunmamaktadır.
Çoğunlukla hac tecrübesi hacı üzerinde hayatı
boyunca unutulmaz ve benzeri olmayan izlenimler bırakır.
Benim tecrübeme göre, başka hiç bir yerde bir kimse insani
kardeşlik duygusunu hacda olduğu kadar hissedemez.
Bu şekilde, yukarıda İslam’ın beş şartını özetlemiş
olduk: Kelime-i şehadet, vakit namazları, zekat, oruç ve hac.
6
BAŞARI İÇİN GEREKLİ İMKÂNLAR
Dikkatli ve şükreden bir kişi bize verilen milyarlarca
nimetin kaynağını ve nedenlerini bulmaya çalışacaktır95.
95
Yaşadıklarımızın neden gerçekleştiği ile ilgilenmediğini
söyleyen birçok kişi vardır. Bunlar yalnızca varlık ve olayların
nasıl oldukları ile ilgilendiklerini söylerler. Hâlbuki bu birçok
yönden riskli olabilir: Bir gün uyandığınızı ve kapınızın önünde
anahtarlarıyla birlikte lüks bir araba olduğunu, bunun ruhsatının
sizin adınıza düzenlendiğini ve bu arabanın sizin olduğuna dair bir
not bırakıldığını hayal edin. Eğer yalnızca onun nasıl kullanıldığı
ve oraya nasıl geldiği ile ilgilenirseniz ve neden sizin olduğu,
bunun hikmetleri, bunu elde etmenizin gelecekteki sonuçları ile
ilgilenmezseniz kötü bir durumla karşılaşabilirsiniz. Belki onu size
veren kişi sizi çok seviyordur; ama belki bunun karşılığında bir
şeyler bekliyordur; belki çalıntıdır ve onu size veren kişi sizin için
sorun çıkarmayı hedefliyordur. Her hal ve takdirde, şükredebilen
162
Bunun üzerine Yaratıcı’ya ve O’nun rahmetine davet eden
kişileri, yani Allah’ın İbrahim, Musa, İsa, Muhammed (A.S.)
gibi elçilerini keşfedecektir. Ve onların mesajlarına kulak
verecektir. Bazı müminlerin bu çerçevedeki ifadelerine
izleyen ayette yer verilmiştir:
“Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana
çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik.
Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört,
bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına al”.
(Kur’an-ı Kerim: 3/193)
Daha sonra, elçileri izleyip izlememek konusunda bir
karar verecektir. Böylece İslam yoluna girip hakikat
esaslarına inanabilir. Bu durumda Allah’ın istediği değerler
bakımından kendini daha da geliştirmek üzere Allah
tarafından verilen rehberin gerektirdiği salih amelleri yapar.
Bu değerler paralelinde geliştikçe Allah’ın yakınlığını çok
fazla hissedecek, Allah kendisinden daha çok razı olacak; ve
onu mütteki kulları için hazırladığı nimetlerle razı edecektir.
Bu suretle, o bu dünyada ve ahirette gerçek ve sürekli
tatmine ulaşacaktır.
Dolayısıyla, bu amaca doğru ilerlemek için, bu
değerlere önem vermek, Rabb’ine ve hakikate inanmak, ve
salih ameller işlemek gereklidir. Bunların hepsi izleyen
ayette işaret edilen “Allah’a kulluk etmek” kavramı altında
değerlendirilir:
Sana kulluk ederiz ve senden yardım dileriz. (Ya
Rab!)
bir kişi en azından teşekkür etmek amacıyla onu vereni bulmaya
çalışacaktır. Dolayısıyla, her hal ve takdirde, gözlemlediklerimizin
neden gerçekleştiğini, bu nimetlerin nereden geldiğini ve bunlarla
ilgili beklenen neticeleri bulmaya çalışmamız gerekmektedir.
163
(Kur’an-ı Kerim: 1/5)
Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler
diye yarattım.
(Kur’an-ı Kerim: 51/56)
Bir kimse bunların sonucunda aşağıdaki ayette
belirtilen ilahi sevgiye erişebilir:
İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan
Allah) onlar için bir sevgi var edecektir.
(Kur’an-ı Kerim: 19/96)
Bunları gerçekleştirmek için, sağlıklı bir mantık,
güçlü bir karakter, Allah’ın yardımı, gerekli gayretleri
sarfetmek için sabır, görme ve işitme gibi duyular,
gözlemlediğimiz aşikar işaretler, Yaratıcımızın mesajları, ve
öz temel kodlarımıza ihtiyaç duyulur. Bunlar aşağıda izah
edilecektir. Bunlar olmaksızın başarılı olamayız. Bunlardan
etkin
biçimde
yararlanıp
yararlanmadığımızı
saptayabilmemiz için bunları bilmemiz gerekmektedir.
Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayette bunlara işaret
etmesinin bir hikmeti de budur.
6.1
MANTIK
De ki: İşte benim yolum budur; basiret üzere (bilerek,
inanarak ve açık delillerle) Allah’a davet ediyorum.
Ben ve bana uyanlar (işte böyleyiz). Allah’ın şanı pek
yücedir ve ben müşriklerden değilim.
(Kur’an-ı Kerim: 12/108)
Güçlü bir mantık Allah’a iletecektir. Ancak mantık
bazı niteliklerin etkisi altındadır. Güçlü bir mantık
164
önyargılardan özgür olunmasını, güçlü bilgiyi, güçlü bir
karakteri, muhakeme için çabayı, dikkatli bir gözlemi ve
hakikate önem vermeyi gerektirir. Aşağıda bu unsurların
bazılarına Allah’ın ettiği işaretlerin örnekleri yer almaktadır:
(Bu Kur’ân) Rahmân ve Rahîm (olan Allah) katından
indirilmiştir.
Bu, Arapça bir Kur’an olarak, bilen bir kavim için
âyetleri ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır.
(O,) müjdeleyici ve uyarıcı olarak (gönderilmiştir).
Fakat insanların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar
gerçeği işitmezler.
Onlar: “(Ey Muhammed!) Senin bizi davet ettiğin
şeye karşı kalplerimiz sargılar içindedir(, kapalıdır).
Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim
aramızda (anlaşmamıza engel) bir de perde vardır.
Sen istediğini yap, çünkü şüphesiz biz yapıyoruz”
dediler.
(Kur’an-ı Kerim: 41/2-5)
O’nun kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler,
içlerinden zayıf görünen müminlere: “Siz, dediler,
Sâlih’in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini
biliyor musunuz?” (Onlar da): “(Evet), doğrusu biz
onunla gönderilene inananlarız!” dediler.
Büyüklük taslayanlar: “Biz, sizin inandığınızı inkâr
edenleriz!” dediler.
(Kur’an-ı Kerim: 7/75-76)
(Onlar mı hayırlı) yoksa, kendine yalvardığı zaman
darda kalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı
gideren, sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı? Allah’ın
yanında başka bir ilâh mı var? Ne az düşünüyorsunuz!
(Kur’an-ı Kerim: 27/62)
165
Bu kitabın diğer bölümlerinde Kur’an-ı Kerim
çerçevesinde muhakemenin yöntemi ve örnekleri izah
edilmiştir.
6.2
KARAKTER
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!
Ancak Allah’a temiz (ve sağlam) bir kalple gelenler
hariçtir (onlar o günde kurtuluşa erer).”
(Kur’an-ı Kerim: 26/88-89)
Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.
(Kur’an-ı Kerim: 68/4)
Şanım hakkı için Allah’ı(n rızasını) ve ahiret
gününü(n saadetini) umanlar ve Allah’ı çokça ananlar
için Allah’ın Rasulü’nde, sizin için pek güzel bir
örnek vardır.
(Kur’an-ı Kerim: 33/21)
Her insan inanç hakkında bir karar verecektir. Bu
karar her kişinin kişiliğini de yansıtacaktır:
Bu dünya öyle tasarlanmıştır ki kimse inanmaya veya
inanmamaya
zorlanmamaktadır.
Aşağıdaki
ayette
gördüğümüz üzere, ğaybe iman gerekmektedir:
Bu, (öyle bir) kitaptır ki, onda hiç şüphe yoktur, o
müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir.
Onlar ki gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve
kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de
(Allah yolunda) harcarlar.
(Kur’an-ı Kerim: 2/2-3)
166
İzleyen ayette gördüğümüzü üzere, eğer Allah
dileseydi, herkesi homojen bir topluluğun üyesi yapabilirdi:
Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat
size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse
iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O,
ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.
(Kur’an-ı Kerim: 5/48)
Fakat görünen ve görünmeyenden ibaret çevremiz ve
görünmeyeni
kavrama
ve
görme
konusundaki
imkânsızlığımız her kişinin inancını mantığıyla birlikte
karakterine ve değerlerine göre şekillendirmesine imkan
verir. Bu suretle biz zorlanmadan, kim ve ne olduğumuza
göre objektif bir şekilde yönlendirilmiş oluruz. Örneğin,
şükür duygusu bu evrendeki bütün nimetlerden faydalanıp
tüm bunların nereden geldiğinin düşünülmemesiyle uyum
arz etmez. Gerçekten şükür duygularına önem veren bir
kişiye tüm bu nimetler için şükretmemek zor gelecektir.
Eğer şükretmezse, muhtemelen mutsuz olacaktır96.
Dolayısıyla, mantığımız doğal olarak kişiliklerimizin baskısı
altındadır97.
96
Karakter ve inanç arasındaki ilişki, inandığını söyleyen kişinin
gerekli karaktere sahip olduğu anlamına gelmez. Çünkü, öncelikle
İslam ahlakımızı düzelttiğimiz bir yolculuktur; ikinci olarak ahlak
imana götüren faktörlerden sadece birisidir.
97
Ek olarak örneğin, daha üstün olan birisine inanmamanın
rahatlığı şimdiki zamanı aşırı seven bir kişiyi herşeyi bilen bir
Tanrıyı inkâra yönlendirebilir. Sorumsuzluk, hesap vermeme,
ibadet zorunluluğu olmaması, şimdiki hayatın lezzetlerini tatmakta
sınırlamaların olmaması, dolayısıyla şimdiki hayatın hazzını
tamamen alma arzusu kendisinden korkulması gereken hâkim bir
üstün gücü inkar etmeye ilişkin önemli güdüler olabilir.
Dolayısıyla, her kişi karakterinin bu tür unsurlarının etkisi altında
olabilir.
167
Bu nedenle, İslam’da bir kişinin kendi imanını
seçmesi özgürlüğü çok önemlidir. İzleyen ayetlerde buna
çok açık işaretler bulunmaktadır:
Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan
ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu(, Allah’tan
uzaklaştıran ve emirlerini yapmaktan men edenleri)
inkar edip, Allah’a inanırsa, sağlam bir kulpa
yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi
işitir ve bilir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/256)
Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici
olsun, ister nankör.
(Kur’an-ı Kerim: 76/3)
Ve de ki: O hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman
etsin, dileyen inkâr etsin.
(Kur’an-ı Kerim: 18/29)
De ki: “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden hak geldi.
Artık kim hidayeti kabul ederse kendisi için kabul
etmiş olur. Kim sapıklık ederse kendi zararına
sapıklık etmiş olur. Ve ben sizin üzerinize vekil
değilim.”
(Kur’an-ı Kerim: 10/108)
Birçok durumda, inanmayan bir kişi apaçık mucizeler
de görse, inanmaya zorlanmadığı sürece inanmayacaktır.
Fakat, birisi inanmaya zorlandığı takdirde, bu ne gerçek bir
iman, ne de hakikatin samimi bir tanınması olacaktır. Yine,
geçmiş de göstermiştir ki, apaçık mucizeler de olsa, bir kişi
kendi kişiliğiyle inanmaya ve Allah tarafından kabul
168
edilmeye uygun olmadığı takdirde inanmayacaktır98. İzleyen
ayet bu hususu belirtmektedir:
Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de
kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp
karşılarına getirseydik, Allah’ın diledikleri hariç, yine
de inanacak değillerdi, fakat onların pek çoğu (bu
konuda) bilgisizdirler.
(Kur’an-ı Kerim: 6/111)
Mucizeler insanların imanlarını fazla etkilememekle
birlikte sorumluluklarını artırmaktadır.
6.3
ALLAH’IN YARDIMI
Allah, kuluna kâfi değil midir?
(Kur’an-ı Kerim: 39/36)
“Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ancak O’na
güvenip dayandım ve O’na yönelirim.”
(Kur’an-ı Kerim: 11/88)
Hayır! Sizin mevlanız Allah’tır. O, yardım edenlerin
en hayırlısıdır.
(Kur’an-ı Kerim: 3/150)
Allah’ın yardımı hem inananlar hem de inanmayanlar
için çok önemlidir. İnananlar imanlarının gerçek bir iman
98
Bu itibarla, bu dünyada iyi ve kötünün objektif ayrımı, bir
kişinin görme suretiyle veya başka suretlerle zorlanmadan
inanmaya davet edilmesini gerektirmektedir ki, onun kişiliği
neticede ortaya çıkacak olan inanma/inanmamasına doğru şekilde
yansısın.
169
olması, onu muhafaza edebilmeleri, onun Allah tarafından
kabule şayan olması için ona ihtiyaç duyarlar. İnanmayanlar
ise İslam yoluna hidayet olunabilmeleri için ona ihtiyaç
duyarlar. Allah’ın yardımını celbetmek için her ikisi de
Allah’ın gerektirdiği evrensel ve ilahi değerleri haiz
olmalıdırlar.
İzleyen ayette gördüğümüz üzere, salih ameller
Allah’ın yardımını celbetmemize yardımcı olur:
Muhakkak ki Allah’ın rahmeti, iyilik edenlere
yakındır.
(Kur’an-ı Kerim: 7/56)
Bir insan olarak, amaç ve sorumluluğumuz büyüktür.
Fakat zaaflarımız vardır. Örneğin, bilgimiz sınırlıdır: Bir kişi
onlarca yıl boyunca bir şeyi belirli bir şekilde bilebilir ve
sonra açıkça hatalı olduğunu farkedebilir. O halde, iman ve
salih ameller bakımından başarılı olmayı nasıl ümid
edebiliriz? Diğer taraftan, Allah için ne yaparsak yapalım,
O’nun çok sayıda ve çok büyük olan nimetlerinin karşılığını
ödeyemeyiz. Elimizden geleni yapmaya ne kadar çok
uğraşırsak uğraşalım, hatalar yapabiliriz, ve her zaman
başarısız olma riski vardır ve bu başarısızlığın sonuçları
büyüktür. Bu nedenle, bu riski iyi yönetmemiz
gerekmektedir. Bunu nasıl yönetebiliriz?
İnanç ve salih ameller açısından başarılı olmanın ve
yukarıda belirtilen riski iyi yönetmenin ana yolu Allah’ın
rahmetine sığınmak, O’nun yardımını istemek ve O’nun
hidayetine uymaktır. O’nun yardımıyla iyi niyetlerimiz ve
Allah için samimiyetimiz gelişebilir ve kabule şayan olabilir.
Allah izleyen ayette bizi O’nun yardımını istemekten
mani olacak temel bir engelin kibrimiz olacağını ve O’ndan
170
uygun bir şekilde yardım istemek için tevazuya ihtiyacımız
olduğunu öğretmektedir:
Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu,
(Allah’a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/45)
Kur’an-ı Kerim’in en başında “Fatiha” adında bir sure
vardır. Bu sure bize Allah tarafından verilmiş özel bir
duadır. Bu surenin ortasında şu ayet yer alır:
Sana kulluk ederiz ve senden yardım dileriz. (Ya
Rab!)
(Kur’an-ı Kerim: 1/5)
Bu sure ve dolayısıyla bu ayet her gün birçok defa en
bilgili olanlar da dâhil müslümanlar tarafından okunur. Bu
çerçevede, tüm hayatımız boyunca Allah’tan yardım
istememiz çok önemlidir.
Bir defasında Hz. Muhammed (S.A.V.) ashabına hiç
kimsenin salt amelinin onu cennete girdirmeyeceğini anlattı.
Dediler ki, “Sen de mi, ey Allah’ın rasulü?” Dedi ki, “Hayır,
ben de değil, Allah’ın beni kendi katından bir rahmetle
örtme hali hariç. O halde kemale yakın olmaya çalışın. Ve
kimse ölümü istemesin; çünkü ya iyi işler yapıyordur ki daha
fazlasını yapsın; ya da yanlış yapıyordur, dolayısıyla tevbe
etsin.”99
Allah’ın yardımını istemek bizim tabiatımıza çok
uygundur, çok doğaldır ve çok mantıklıdır. Düşünün ki
yemek, içecek ve ışık olmayan bir yerde kilitli kaldınız.
Acilen çıkmanız gerekiyor, fakat dışarıda birisi var mı
bilmiyorsunuz. O halde, dışarıda birinin olduğunu
99
Buhari, Müslim
171
bilmeseniz de, yardım için seslenmelisiniz.
Dolayısıyla, her hal ve takdirde, başarılı olmak için
Hakk’ın yardımını istemeliyiz.
İzleyen ayette denildiği üzere, Allah Yakındır ve O
vaadettiği üzere samimi dualarımıza icabet eder:
Şayet kullarım, sana beni soracak olurlarsa, gerçekten
ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının
duasını kabul ederim. O halde onlar da bana icabette
bulunsunlar ve bana (hakkıyla) iman etsinler ki, hakka
isabet edebilsinler.
(Kur’an-ı Kerim: 2/186)
Dolayısıyla, Allah’ın kabulü ve yardımı başarı için
önemli gerekliliklerdir. Bunlar samimiyet, tevazu, şükür ve
Kur’an-ı Kerim’de zikredilen diğer olumlu nitelikler
bakımından belirli derecelerde olanlara yakındır. Ancak,
aşağıda belirtildiği üzere, onlar mantık kullanmayan kişilere
veya kısa vadeli arzularının kontrolü altında olan kişilere
ulaşmazlar:
Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi
mümkün değildir. (Allah) pisliği (huzursuzluğu,
azabı) akıllarını kullanmayanların üzerine koyar.
(Kur’an-ı Kerim: 10/100)
Her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa,
mutlaka onların üzerine Allah’tan bir gazab gelir ve
kendilerine çok büyük bir azab vardır.
Bunun sebebi, onların, dünya hayatını sevip onu
ahirete tercih etmiş olmalarıdır. Allah da kâfirler
topluluğunu hidayete erdirmez.
(Kur’an-ı Kerim: 16/106-107)
172
Bir kişi kısa vadeli arzularının etkisi altında ve
Allah’ın yani Hakk’ın yardımını istemez iken, onun
işaretlerden veya uyarılardan yarar sağlaması mümkün
olmaz. Bunun nedeni, inancın sadece bir mantık olayı
olmayıp, adalet, şükür, dikkat ve vizyonu… da
ilgilendirmesidir. Aşağıdaki ayetlerde bu gerçeğe işaret
vardır:
Fakat o uyarmalar ve o âyetler, iman etmeyen bir
kavme fayda vermez.
(Kur’an-ı Kerim: 10/101)
Ey insanlar taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır.
(Bununla) sadece fâni dünya hayatının menfaatini
elde edersiniz; sonunda dönüşünüz yine bizedir. O
zaman yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.
(Kur’an-ı Kerim: 10/23)
Hepimiz günahlara ve hatalara konu olduğumuzdan,
hiç kimse Allah’tan ümit kesmemelidir. Hiç kimse Allah’tan
gelebilecek musibetlere karşı emin olmamalıdır. Bir
Müslüman orta yolu tutmalıdır ki sonuç olumlu olsun.
İzleyen ayetlerde bu hakikatlere işaret edilmektedir:
“Zira kâfir kavimden başkası Allah’ın rahmetinden
ümit kesmez.”
(Kur’an-ı Kerim: 12/87)
Allah’ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi
oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah’ın
tuzağından emin olmaz.
(Kur’an-ı Kerim: 7/99)
Bu nedenle, herkes
durumunda olmalıdır.
O’nun
yardımını
isteme
173
6.4
GAYRETLERİMİZ & SABRIMIZ
Kalıcı tam itminana, üst düzey ve uzun vadeli
amaçlara ulaşmak için meşruluk sınırlarının ötesindeki kısa
vadeli zevklerden ve alt düzeydeki amaç ve arzulardan vaz
geçmeliyiz. Bir Müslüman hava daha karanlıkken Rabb’iyle
bir arada olmak için, uyumak yerine uyanmak zorundadır.
Allah’ın rızasını kazanmak için parasının bir kısmını ihtiyaç
sahiplerine vermek zorundadır. Allah’a itaat ve sağlığını
korumak için alkol içmekten uzak durmak zorundadır. Fakat,
kısa vadeli zevkler ve acılar geçer. Yeterince güçlü olursak
uzun vadeli daha büyük amaçlara ulaşabiliriz. Bu uğurda
çaba göstermemiz gerekmektedir. Bu sayede Allah’ın
sevdiği nitelikler doğrultusunda kendimizi geliştirebiliriz.
Bu yolda devam edebilmek için sabır ve kararlılığa
ihtiyacımız vardır, çünkü bazen kısa ve uzun vade arasındaki
çelişkiler kısa vadede acı verebilir. Bu hususa izleyen ayette
değinilmektedir:
Ve sabret100! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükâfatını
zayi etmez.
(Kur’an-ı Kerim: 11/115)
Bununla birlikte, insanlardan yalnızca güçlerinin
yettiği gayretleri sarfetmeleri istenmektedir. Allah Kur’an-ı
Kerim’de şöyle demektedir:
Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük
yüklemez.
(Kur’an-ı Kerim: 2/286)
Dolayısıyla, örneğin birisinin sağlığı hacca gitmeye
100
Devam etmek, sabırlı olmak
174
müsait olmadığı sürede hacca gitmemek onun için bir günah
teşkil etmemektedir. O halde, insanların imkânları olduğu
halde yerine getirmedikleri emirler hakkında Allah’a karşı
hiç bir argümanları bulunmamaktadır.
İnsanlar Allah’ın emirlerine ve değerlerine uymak için
ne yaparlarsa, sonunda bu onlara yararlıdır. Allah şöyle
demektedir:
Allah size kolaylık diler zorluk dilemez.
(Kur’an-ı Kerim: 2/185)
Diğer taraftan, gayretlerimiz samimi olmalıdır.
Gayretlerimiz Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla
olmalıdır, başkalarına gösteriş yapmak amacıyla değil.
İzleyen ayetlerde Allah bize bu gerçeği anlatmaktadır:
Vay haline o namaz kılanların ki,
Kıldıkları namazı ciddiye almazlar.
Onlar gösteriş yaparlar,
Ve hayra da mani olurlar.
(Kur’an-ı Kerim: 107/4-7)
Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı
tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de
bulamazsın.
(Kur’an-ı Kerim: 4/145)
De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm
hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.
(Kur’an-ı Kerim: 6/162)
175
6.5
DİĞER YETENEKLER
Diğer taraftan, Allah bize görme, işitme, anlama,
bilme, düşünme, hatırlama ve öğrenme gibi çeşitli yetenekler
vermiştir. Tüm bunlar bize daha iyi kararlar alabilme
konusunda yardımcıdır. Allah’ın bize emanet ettiği bu
güçleri iyiye kullanmalıyız. Örneğin, eğer Allah’ın
milyarlarca nimetine bakar fakat onların kaynağını
düşünmezsek, görme ve düşünme yeteneğimizi israf etmiş
oluruz.
6.6
APAÇIK GERÇEKLER
Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var
ki, onunla yüz yüze gelirler de yine de yüz çevirip
geçerler.
(Kur’an-ı Kerim: 12/105)
“Kitabını oku! Bugün hesap görücü olarak sana nefsin
yeter!” [denir].
(Kur’an-ı Kerim: 17/14)
Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar
yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve
yollar yarattı.
Daha birçok âlametler yarattı. Onlar yıldızlarla da
yollarını bulurlar.
(Kur’an-ı Kerim: 16/15-16)
O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam
verecek ve onlar Allah’ın apaçık gerçek olduğunu
anlayacaklardır.
(Kur’an-ı Kerim: 24/25)
176
Ve o halde sen Allah’a güven. Çünkü sen, apaçık
hakikatin üzerindesin.
(Kur’an-ı Kerim: 27/79)
Ayrıca Allah bize doğruyu ve yanlışı bildiren apaçık
gerçekler yaratmıştır. Örneğin, okullarda gerçeklerden
istifade etmek için çeşitli bilimleri öğreniriz. Örneğin,
yıldızlara bakarak ilerlememiz gereken yönü saptayabiliriz.
Ek olarak, Allah mesajlarında içinde bulunduğumuz
çerçeve ile ilgili bazı apaçık gerçekleri açıklamıştır.
Bunların arasında bazıları vardır ki üzerlerinde herkes
mutabıktır. Örneğin, bir insan için, ateşin veya cehennem
gibi bir yerin istenen bir yer olmaması gerçeği gibi.
Bu dünyada her zaman herkes tarafından çok açık
olduğu düşünülmeyen bazı gerçekler vardır. Örneğin,
Yaratıcımızın nimetlerini gösteren etrafımızdaki gerçekler
bazıları için aşikar olabilir, bazıları için de o kadar aşikar
olmayabilir, hatta açıkça hatalı olabilir. Farklılığın nedeni
insanlar olarak bazı durumlarda karar süreçlerimizde
eksikliklerimizin olması veya kısa vadeli arzularımız için
karar süreçlerimizi bloke etmemiz olabilir.
Bununla birlikte, herkes apaçık gerçeklerin
sonuçlarını ahirette gördüğünde, bunların herkes için ve her
zaman aşikâr oldukları anlaşılacaktır. İzleyen ayette
açıklandığı üzere, anlaşılacaktır ki Allah bir oyun
oynamamıştır, fakat onları inkâr edenler çeşitli nedenlerle
onları görememişlerdir:
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve
eğlence olsun diye yaratmadık.
177
(Kur’an-ı Kerim: 44/38)
Bu inananın vardığı sonuçtur. Ancak Kur’an-ı
Kerim’de denildiği üzere inanmayanlar ahirette hakikate
şahit olduklarında da kafa karışıklığı içinde olacaklardır:
Her kim bu dünyada (manen) kör ise ahirette de
kördür. Ve gidişçe daha şaşkındır.
(Kur’an-ı Kerim: 17/72)
6.7
YARATICI’DAN GELEN MESAJLAR
“Bizi buna erdiren Allah’a hamdolsun. Eğer Allah
bizi doğru yola sevk etmeseydi biz doğru yola
erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize
gerçeği getirmişler.” derler.
(Kur’an-ı Kerim: 7/43)
Yaratıcımız bize gerekli bilgi, amaç, yönlendirme,
hatırlatmaları içeren mesajlar vermiştir. Onlar başarımız için
kiritik önemi haizdir. Bu nedenle onları okumak, anlamak ve
takip etmek başarıya ulaşmak için önemlidir.
6.8
ÖZÜMÜZDEKİ TEMEL KODLARIMIZ
İnsan taşlar, bitkiler veya hayvanlar gibi diğer
varlıklardan farklıdır. İyiyi arama, düşünme yetenekleri ve
özel bir şuurla donatılmıştır:
İnsan hayır istemekten usanmaz, fakat kendisine bir
kötülük dokununca üzülür ve ümitsizliğe düşer.
(Kur’an-ı Kerim: 41/49)
178
Yine Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere her insanın
özünün derinliklerinde Allah’a imanın izleri vardır:
Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki
zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit
tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediği
vakit, “pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz” dediler. (Bunu)
kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu.”
demeyesiniz diye (yapmıştık).
(Kur’an-ı Kerim: 7/172)
İzleyen ayette açıklandığı üzere, her kim ki nefsini
suni kirlerden temizlerse, nefsinin temiz özünü aktive
edecek ve başarıya ulaşacaktır:
Nefse ve onu biçimlendirene,
Sonra da ona kötülük ve iyilikleri ilham edene yemin
olsun ki,
Elbette onu arındırıp temizleyen kurtulmuştur.
Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir.
(Kur’an-ı Kerim: 91/7-10)
7
SONUÇ
O halde, Kur’an-ı Kerim’deki işaretlerin yardımıyla
şu sonuca varıyoruz ki İslam şu hususlara ilişkindir:
1. Yaratıcımız ve Rabb’imiz Allah tarafından sevilmek ve
Allah’ı sevmek:
O101 onları sever, onlar da O’nu severler.
(Kur’an-ı Kerim: 5/54)
101
Allah
179
2. Allah tarafından hidayet olunmak:
Rızasını arayanı Allah onunla selamet yollarına
götürür ve onları izniyle karanlıklardan aydınlığa
çıkarır, dosdoğru bir yola iletir.
(Kur’an-ı Kerim: 5/16)
3. Allah’ın ayetleri hakkında düşünmek:
Size âyetlerini gösterir, belki düşünürsünüz.
(Kur’an-ı Kerim: 2/73)
4. Allah’a inanmak:
Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği
Kitab’a, ve daha önce indirdiği kitaba iman edin.
(Kur’an-ı Kerim: 4/136)
5. Allah’a güvenmek:
Müminler ancak Allah’a güvenip dayansınlar.
(Kur’an-ı Kerim: 3/160)
6. Allah’ı anmak &
7. Allah’a şükretmek:
O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin,
nankörlük etmeyin.
(Kur’an-ı Kerim: 2/152)
8. Allah’a dua etmek:
De ki: İster “Allah” diye dua edin, ister “Rahmân”
diye dua edin, hangisi ile dua etseniz nihayet en güzel
isimler O’nundur.
(Kur’an-ı Kerim: 17/110)
9. Allah’tan yardım istemek:
180
Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu,
(Allah’a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/45)
10.
Allah’tan sakınmak:
Allah’tan sakının ki, kurtuluşa eresiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 2/189)
11.
Allah’a karşı samimi olmak &
12.
Allah’a tutunmak:
Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’a
sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak
bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle
beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükâfat
verecektir.
(Kur’an-ı Kerim: 4/146)
13.
Allah’a kulluk etmek:
Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler
diye yarattım.
(Kur’an-ı Kerim: 51/56)
14.
Allah’a itaat etmek:
De ki, “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin!”
(Kur’an-ı Kerim: 3/32)
15.
Allah için ihsanda bulunmak:
İyilik edin. Şüphe yok ki Allah iyilik edenleri sever.
(Kur’an-ı Kerim: 2/195)
16.
Allah için yaşamak &
17.
Allah için ölmek:
181
De ki: “Benim namazım, ibadetim, hayatım ve
ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
(Kur’an-ı Kerim: 6/162)
18.
Allah’a teslim olmak:
Rabbi ona, “Teslim ol!” emrini verince, o “Ben
âlemlerin Rabbine teslim oldum.” dedi.
(Kur’an-ı Kerim: 2/131)
19.
Allah’la sabretmek:
Sabret! Senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir.
(Kur’an-ı Kerim: 16/127)
20.
Allah için sabretmek:
Rabbin için sabret.
(Kur’an-ı Kerim: 74/7)
21.
Allah’a ait olmak:
Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: “Biz
Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.” derler.
(Kur’an-ı Kerim: 2/156)
22.
Allah’la olmak:
Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte
bulunanlarla beraberdir.
(Kur’an-ı Kerim: 16/128)
23.
Allah’a vefalı olmak:
Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona
büyük bir mükâfat verecektir.
(Kur’an-ı Kerim: 48/10)
24.
Allah’a sadık olmak:
182
Allah’a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için
daha hayırlı olurdu.
(Kur’an-ı Kerim: 47/21)
25.
Allah’a ulaşmak:
Hepinizin dönüşü Allah’adır.
(Kur’an-ı Kerim: 5/48)
26.
Allah’ın rızasını kazanmak &
27.
Allah’tan razı olmak:
Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı
olmuşlardır. İşte büyük başarı (ve mutluluk) budur.
(Kur’an-ı Kerim: 5/119)
28.
Allah’la mutmain olmak:
(Mütteki nefse denir ki:)
Ey, mutmain nefis!
Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde
Rabbine dön.
(İyi) kullarımın arasına gir.
Cennetime gir.
(Kur’an-ı Kerim: 89/27-30)
29.
Allah.
183
8
SORULAR & CEVAPLAR
8.1
İSLAM’DA KADINLAR
EŞİT MİDİR?
VE
ERKEKLER
Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden
yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere
ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en
değerli ve en üstününüz en çok takva sahibi
olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden
haberdar olandır.
(Kur’an-ı Kerim: 49/13)
İslam’da erkekler ve kadınlar aynı statüyü haizdir.
Müttaki bir kadın Allah katında Allah’tan sakınmayan bir
erkeğe göre çok daha yüksek derecede olabilir. İzleyen
ayetler bu bağlamdaki bazı örneklerdir:
Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman
kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden
erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık
kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar,
mütevazı erkeklerle mütevazı kadınlar, sadaka veren
erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle
oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle
ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden
erkeklerle Allah’ı çok zikreden kadınlar (var ya); işte
onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat
hazırlamıştır.
(Kur’an-ı Kerim: 33/35)
Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun,
kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi
184
etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. İşte, hicret
edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve
yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin,
mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, Allah'tan
bir mükâfat olarak altlarından ırmaklar akan
cennetlere sokacağım. Allah ise, mükâfatın en güzeli
katında olandır.
(Kur’an-ı Kerim: 3/195)
Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları
ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten
alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve
Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle
yarlığayacaktır. Şüphesiz Allah azîzdir, hakîmdir.
(Kur’an-ı Kerim: 9/71)
Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara
da kendi kazandıklarından bir pay vardır.
(Kur’an-ı Kerim: 4/32)
Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size
helal değildir. Açık bir hayâsızlık etmedikleri sürece
onlara verdiklerinizden bir kısmını geri alabilmeniz
için kadınlarınıza baskı yapmayın. Onlarla iyi geçinin.
Eğer kendilerinden hoşlanmazsanız, bilin ki Allah'ın
çok hayırlı kıldığı bir şeyden (de) hoşlanmıyor
olabilirsiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 4/19)
Allah katında üstünlük takvaya göredir, cinsiyete veya
malvarlığına göre değildir. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de
zikredilen Hz. Meryem ve Fir’avn’un karısı (A.S.) Allah
katında birçok erkekten daha yüksek dereceleri haizdirler.
185
Allah, inananlara da Firavun’un karısını örnek
gösterdi. O şöyle demişti: “Rabbim! Bana yanında
cennetin içinde bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun
(kötü) işinden kurtar; ve beni şu zalim toplumdan
kurtar!”
Irzını korumuş olan, İmrân kızı Meryem’i de (Allah
örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve
Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O,
gönülden itaat edenlerdendi.
(Kur’an-ı Kerim: 66/11-12)
İslam’da Allah’ın kulu olmak kimliğin en önemli
yönüdür. Dolayısıyla, cinsiyet Allah’ın kulu olmak
özelliğinden daha ön planda değerlendirilmemelidir. İslam
kadını tesadüfün bir sonucu olmaktan Allah’ın planında
çeşitli amaçlara istinaden var olan bir varlık derecesine
çıkarmaktadır. Böyle bir varlık olarak o belirli koşullarda
Yaratıcı’nın seveni ve sevileni olma ve yeryüzünde huzuru
tesis etme kapasitesini haiz kılınmıştır.
Diğer taraftan, kadınlar ve erkekler izleyen ayette
açıklandığı üzere bir bütünlük arz etmektedirler:
Yine O’nun âyetlerindendir ki, sizin için
nefislerinizden kendileri ile huzur bulasınız diye eşler
yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur.
Şüphesiz ki bunda düşünen bir toplum için nice
işaretler vardır.
(Kur’an-ı Kerim: 30/21)
14 asır önce bir kere daha Hz. Muhammed (S.A.V.)
ile iletilen İslam kadınları cinsel istekler için ticarete konu
edilen ve utanılan varlıklar olmaktan saygınlık ve kimliği
olan, insan hak ve yükümlülüklerini haiz bireylere
dönüştürmüştür.
186
Kadın ve erkeklerin hak ve yükümlülükleri aynıdır.
Örneğin hem kadın hem de erkeklerin malvarlıkları ve
vücutları hukuki korumaya konudur; hem kadın hem de
erkekler bir kadın veya bir erkeğe milyonlarca dolara da mal
olsa adil olmak zorundadırlar; hem kadın hem de erkekler
her gün güneş doğmadan önce sabah namazı için uyanmak
… zorundadırlar.
Kur’an-ı Kerim’de Şiba Melikesi örneği ile belirtildiği
üzere hem erkekler hem de kadınlar en üst pozisyonlara
gelebilir:
(Sonra Sebe Melikesi) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bu
işimde bana görüş belirtin. (Bilirsiniz) siz yanımda
olmadan bir iş hakkında kesin hüküm vermem.”
Onlar, şöyle cevap verdiler: “Biz kuvvet sahibi
kimseleriz, zorlu savaşçılarız, buyruk ise senindir;
artık ne emredeceğini sen düşün.”
(Kur’an-ı Kerim: 27/32-33)
İslam her cinsiyetin kimliğini ve birtakım farklı
özelliklerini de tanır. İslam kadınların özel niteliklerini
reddetmez. Bu nedenle, kadın ve erkeklere ilişkin
yükümlülüklerde bazı farklılıklar bulunmaktadır.
Bu farklılıkların bazılarının kadınlar lehine olduğu
görülür. Örneğin, bir ailenin geçim kaynağını sağlama
yükümlülüğü erkek üzerindedir; kadınlar kendilerine bir
kolaylık olmak üzere evlerinde veya ofislerinde namaz
kılabilirler ve mescide gitmeleri gerekmez.
Ayrıca, savaş zamanında genel itibariyle erkeklerin
savaşa katılmaları gereklidir.
Zinanın, alkolün yasak olması ve aile için gerekli
187
sorumlulukta gördüğümüz gibi, İslam erkekten sıkı bir
disiplin gerektirir. Bu nedenle, düzenli, huzurlu ve
öngörülebilir bir hayat isteyen kadınlar için İslam çok
yararlıdır.
Günümüzde, erkekler, kadınlar ve çocukların birçok
özellikleri genellikle inkâr edilmektedir. İslam onların
hepsini belirli özellikleri çerçevesinde korumaktadır. İslam
bir sistemdir. İslam’da erkekler, kadınlar ve çocuklar
tasarlanmış bir organizmanın birbirini birçok yönden
tamamlayan parçaları gibidir. Bazılarının güçleri,
diğerlerinin zaaflarını tamamlar. Bu sayede bunlar çiftler ve
aileler oluşturabilirler.
Her cinsin aile bağlamında yükümlülükleri
tanınmalıdır ki erkekler, kadınlar ve çocuklar daha mutlu ve
sağlıklı olabilsinler.
Aile, çocuklar, anneler bugünün İslam ölçülerinden
uzak hayat tarzları dolayısıyla zarar görebilmektedir. Bu
çerçevede, çoğunlukla kadınlar erkekler gibi olmaya teşvik
edildiklerinden, çocukların her sabah kreşlere bırakılırken
ağlamaları veya akşamları çocukların gece geç saatlere kadar
hiç kimsenin olmadığı evlere gelmeleri; bunların sonucunda
herkes için ortaya çıkan psikolojik, ekonomik… problemler
gibi üzücü durumlar görmekteyiz.
Yine günümüzde erkeklerin hakim olduğu batı
kültürü, kısa vadeli, yüzeysel ve serbest kadın erkek
ilişkilerini teşvik etmektedir. Dolayısıyla, iki cins de genel
olarak uzun vadeli, derinlikli ve sıcak ilişkilerden mahrum
kalmaktadırlar. Birçok erkek daha çok bayana daha rahat
ulaşabildiklerinden ve ortaya çıkabilecek hamilelik ve
çocuklarla ilgili sorumlulukları çok az olduğundan bu
durumu lehlerine görebilirler, Kadınlar sıcak, uzun vadeli ve
188
derin duygulara daha hassas olduklarından ve anneler ile
çocukları arasında daha yoğun bir ilişki olduğundan bu hayat
tarzının en büyük zararı kadınlara yönelik olmaktadır. Bu tür
ilişkiler insan ihtiyaçlarını karşılamadığından, böyle bir
hayat
tarzı
nedeniyle
insanlar
gittikçe
daha
yalnızlaşmaktadırlar. Yine böyle bir hayat tarzı nedeniyle,
ebeveynleriyle bir arada yaşamayan veya anne babaları sağ
olmalarına rağmen annelerini veya babalarını hiç tanımayan
birçok çocuk bulunmaktadır. Böyle bir hayat tarzından
kaynaklanan başka birçok problemler de bulunmaktadır.
Esas olarak, bu problemler her şeyin varlığını
sürdüren Yaratıcı’nın birliğini reddeden inançsız yaklaşımla
da ilgilidir. Dolayısıyla, her şey birbirinden izole ve
aralarında bağ olmayacak şekilde görüldüğünde, bunun
sosyal sonuçları yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere
çoğunlukla negatif olacaktır102.
Bu itibarla, İslam’ın cinslere ilişkin genel sistematiği
kadınlar için köklü avantajlar taşımaktadır. Muhtemelen
İslam’ı seçen kadınların sayısının birçok ülkede İslam’ı
seçen erkeklerin sayısından fazla olmasının nedenlerinden
birisi de budur.
Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’de birçok yönden hem
erkeklere hem kadınlara hem de topluma faydalar
sağlanmasına rağmen bazılarınca kadınlar için daha az
avantajlı olduğu düşünülen bazı durumlar vardır. Bu
istisnalar şunlardır: – Kadınların erkeklere kıyasla
vücutlarının daha büyük bir kısmını örtmeleri gereği. – Şarta
bağlı olarak erkekler için dörde kadar kadınla evlenme izni. 102
Bazı çağdaş yaklaşımlardaki herşeye ilişkin polarize anlayışın
tersine, İslam’da herşey Hakim olan Allah’ın planının parçasıdır
ve her şey bir sistemin parçasıdır. Bu itibarla her kimliğe saygı
duyulması ve tanınması gerekmektedir.
189
Bazı durumlarda erkeklerce bazı kadınlara kıyasla daha fazla
malvarlığı miras almaları – Borçla ilgili özel hukuki
durumlarda bir erkek şahidin yerine iki kadın şahidin ikame
edilmesi.
Özellikle kadınlar için dezavantajlı görünen hususlar
sorulara konu olduğundan, izleyen kısımlarda bunları kısaca
açıklayacağız:
8.1.1 VÜCUDUN
ÖRTÜLMESİ
BAZI
KISIMLARININ
Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama
bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini
esirgesinler. Mecburen görünen kısımları müstesna
olmak
üzere,
zinetlerini
teşhir
etmesinler.
Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.
Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi
oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek
kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi
kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan
(köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış
(cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler yahut henüz
kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek
çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler.
Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye,
ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden
Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 24/31)
Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin
kadınlarına söyle bedenlerini örtecek elbiselerini
giysinler. Bu onların tanınmaları ve böylece eziyet
190
edilmemeleri için daha uygundur.
bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
(Kur’an-ı Kerim: 33/59)
Allah
çok
Hem kadınlar hem de erkekler vücutlarının belirli bazı
kısımlarını örtmelidirler103. Ancak, erkekler için gerekmediği
halde, kadınlar saçlarını da örtmelidirler. Bu güzelliklerini
göstermekten hoşlanan bazı kadınların arzularına veya
çevrelerindeki daha fazla güzel kadına erişmek isteyen bazı
erkeklerin arzularına ters olabilir.
Bu ölçüye ilişkin hikmetleri şu şekilde özetleyebiliriz
-Allah en iyisini bilir-:
Öncelikle, İslam’da bir kişi evlilik dışı cinsel arzular
yerine Allah’a odaklanmalıdır.
İkinci olarak, bir kişi kısa vadeli arzuları üzerinde
kontrol gücüne sahip olmalıdır. Ayartıcı erkek ve kadınlarla
dolu bir toplumda, insanların aşırı ölçüde cinsel zevkler,
malvarlığı, makam mevkiden haz almaya yoğunlaştığı bir
toplumda kimse mutlu olamaz. Çünkü böyle bir toplumda,
ortalama bir kişinin ruhu, organları parçalanmış bir kişi gibi,
farklı birçok arzunun peşinden koşan birçok parçaya
bölünmüş olacaktır.
Üçüncü olarak, insanların ayartıcı olduğu bir
toplumda, hem erkekler hem de kadınlar aldatmaya,
evlenmemeye daha meyilli olacaklardır. Karı ve koca
arasındaki bağların gücü daha az olacaktır. Böyle bir
ortamda, daha az çocuk olacaktır; çocukların boşanmış
ebeveynlerinin olması veya anne veya baba veya
ebeveynlerinin hiç olmaması riskleri daha fazla olacaktır.
103
Bu aynı yerde yalnızca erkek kardeş, amca, baba gibi Kur’an-ı
Kerim’de sayılan belirli kişiler bulunduğunda zorunlu değildir.
191
Netice itibariyle daha fazla uyuşturucu kullanımı, daha fazla
suç, nüfus yaşlanması ve birçok başka problemler olacaktır.
Diğer taraftan, bu tür ölçülerin olmadığı bir toplumda,
her cinse karşı daha fazla cinsel suçlar gerçekleşecektir.
Ancak İslam’ın gerektirdiği çerçevede mütevazı bir
biçimde giyinen kadınlar İslam’ın uzun vadeli amaçlarının,
aile ve çocukların önemi hakkında herkese mesaj
vermektedirler.
“Bu açıdan neden kadınların yükümlülüğü erkeklere
göre daha çoktur?” diye bir soru sorulabilir. Araştırmalar
göstermektedir ki, cinsel duygular bakımından, erkekler
görme duyusuna daha hassastırlar ve kadınlar koku gibi daha
kişisel özelliklere karşı daha hassastırlar104. Ayrıca,
kadınların dişi güzelliklerinin ticari reklamlarda yaygın
kullanımında gördüğümüz üzere, görünümleri boyutuyla
kadınlar erkeklere göre daha etkileyicilerdir105. Dolayısıyla,
bu açıdan, erkeklerin de örtünmesi gerekmekle birlikte,
kadınlar bu ölçüye daha kapsamlı bir biçimde konu
edilmişlerdir.
Müslüman kadınların giyim şekillerinde farklılıklar
bulunmaktadır. Bazıları başörtüsü örtmezler106. Çoğu kadın
onu örtmemenin bir günah olduğunu kabul eder. Allah
tarafından affedilmeyi ümit ediyor olabilirler. Bazıları hatalı
104
Bunun nedeni çoğunlukla erkeklerin gelecekteki eşlerine
kadınlara kıyasla daha uzaktan karar vermeleri gerçeği olarak
değerlendirilmektedir.
105
Örneğin bir otomobil fuarında çekici kadınların arabaların
yanında nasıl konumlandırıldıklarını hatırlayınız.
106
Bu başörtüsü veya İslam’a göre giyimin gerekli bölümleri için
kullanılan bir ifadedir. Esas itibariyle perde veya bölme anlamına
gelir
192
bir şekilde saçları örtmenin önemli bir şekilde gerekmediği
biçiminde bir yorum yapıyor olabilirler.
İslam’ı yaşayan çoğu Müslüman kadın yukarıda
açıklanan genel gerekliliklere uygun şekilde giyinmeye
çalışırlar.
Bazı Müslüman kadınlar yalnızca gözleri görünecek
şekilde veya vücutlarından hiç bir şey görünmeyecek şekilde
giyinirler. Bunlar bazı durumlarda toplumlarının kültürü
dolayısıyla olabilir. Bu bazen aşağıdaki ayetin bütün
Müslüman kadınları kapsadığı şeklindeki bir yorumdan da
kaynaklanıyor olabilir:
Ey iman edenler! İzin verilmedikçe, peygamberin
evlerine girmeyin ve yemek için davet edildiğiniz
zaman, erkenden gidip, hazırlanmasını beklemeye
kalkışmayın. Çağrıldığınızda en uygun zamanda girin,
yemeği yiyince hemen ayrılın, lafa dalmayın, bu
durum peygamberi üzüyordu fakat O, size bunu
söylemekten utanıyordu. Fakat Allah gerçeği
söylemekten utanmaz. Onlardan107(, Peygamberin
eşlerinden) bir ihtiyaç istediğiniz vakit de onlara108
perde109 arkasından isteyin. Böyle yapmanız hem sizin
kalbleriniz ve hem de onların110 kalbleri için daha
temizdir. Sizin Allah'ın Resulünü üzmeniz ve
kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla
caiz olamaz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir
günahtır.
107
Arapça original metinde “Onlar” zamirinin dişi kullanımıdır.
Arapça original metinde “Onlar” zamirinin dişi kullanımıdır.
109
Orijinal metindeki kelime “hijab”dır. Bu başörtüsü veya
İslam’a göre giyimin gerekli bölümleri için kullanılan bir ifadedir.
Esas itibariyle perde veya bölme anlamına gelir.
110
Arapça orijinal metinde dişi formundadır.
108
193
(Kur’an-ı Kerim: 33/53)
8.1.2 ERKEKLER İÇİN BELİRLİ ŞARTLARDA
DÖRDE KADAR KADINLA EVLENME İZNİ
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan
eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar
üreten Rabbinizden sakının; Kendisi adına
birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı
gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan
sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.
Yetimlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara
vererek) iyisiyle değiştirmeyin. Onların mallarını,
kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük
bir günahtır.
Eğer yetim kızlarla evlendiğinizde onlara karşı
adaletli davranamamaktan korkarsanız, size helal olan
giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar
evlenebilirsiniz.
Eğer
adaleti
gözetmemekten
korkarsanız, o zaman bir tane ile veya sahip
olduğunuzla yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu
daha elverişlidir.
(Kur’an-ı Kerim: 4/1-3)
Yukarıdaki ayetlerde gördüğümüz üzere, birden fazla
kadınla evlenmek bir zorunluluk değildir ve yalnızca bir
izindir ve birtakım şartlara bağlıdır. Esas itibariyle bu
ayetlerle, bir erkeğin evlenebileceği kadın sayısına ilişkin bir
kısıtlama getirilmektedir.
Kur’an-ı Kerim sadece birkaç yıla ilişkin bir kitap
değildir, dünyanın sonuna kadar, evrenimizdeki içinde
194
bulunduğumuz evre bitene kadar uygulanabilecek şekildedir.
Çeşitli ülkelerde, dönemlerde ve durumlarda birden fazla
kadınla evlenme serbestisine ihtiyaç olabilir. Örneğin, savaş
zamanlarında, eşlerini kaybeden çok sayıda kadın olabilir.
Eğer böyle durumlarda böyle bir izin olmazsa, ekonomik,
psikolojik, biyolojik ve başka birçok yönden sorun yaşayan
kadınlar olabilecektir.
Birden fazla kadınla evlenme izninin hem koca hem
de karı için faydalı olabileceği başka durumlar da olabilir:
Eğer karı kısırsa ve koca çocuk istiyorsa, koca boşanmak
isteyebilir; oysa, karı boşanmak yerine kocasının başka bir
kadınla da evlenmesini tercih ediyor olabilir111. Karının
sağlık sorunları varsa ve evliliğin gereklerini yerine
getiremiyorsa ve kocasının kendisinden boşanmasını
istemiyorsa, kocasının başka bir kadınla evlenmesini tercih
edebilir. Eğer erkek ekonomik olarak güçlüyse ve cinsel
olarak istekliyse ve karısı öyle değilse, bu durumda kocanın
başka bir kadınla evlenmesi, gayrimeşru olarak evlilik dışı
ilişkisine göre tercih edilebilir bir durumdur.
Birden fazla kadınla evlenmeye izin verilmeyen
ülkelerde, eğer yukarıdaki durumlar meydana gelirse, birçok
kişi evlilik dışında eşlerinden başka kadınlarla birlikte
olmaya meyletmektedirler. Bu ek ilişkiler ciddi bir şekilde
yaptırıma konu olmamakla birlikte aldatma olarak
değerlendirilmektedirler. Böyle durumlarda, erkekler ek
partnerlerine karşı herhangi bir sorumlulukları olmamasına
rağmen belirli ölçüde istediklerini elde etmektedirler,
Bununla birlikte, koca, karı, partner ve çocuklar ciddi
sorunlarla karşılaşmaktadırlar.
Benzer gerekçelerle kadınların da birden fazla erkekle
111
İslam’da boşanma yasaldır.
195
evlenmelerine izin verilmesi gerektiği yönünde bir argüman
ileri sürülebilir. Ancak, bu durumda herkes için ortaya
çıkacak zararlar faydalardan daha çok olacaktır. Öncelikle,
çocuğun babası çok belli olmayacaktır. DNA testleri bir
miktar yön gösterecek olsa da, baba başkalarının da karısı
olan ve başkalarının da tohumunu içinde barındıran bir
kadından doğan bir çocuğun babası olduğunu çok fazla
hissetmeyecektir. İkinci olarak, liderlik duyguları erkeklerde
daha fazla öne çıkmaktadır. Dolayısıyla, bir ailede birdan
fazla koca büyük çarpışmalara neden olabilecektir.
Diğer taraftan, İslam’da bir kadın evleneceği bir
erkeğe, kendisiyle evli olduğu sürece başka bir kadınla
evlenmeme koşulunu şart kılabilir. Dolayısıyla, birden fazla
hanımla evlenme izni sınırsız veya sınırlandırılamayan bir
izin değildir.
8.1.3 BELİRLİ
ŞARTLAR
OLDUĞUNDA
OĞULLAR VE KOCALARIN KIZ ÇOCUK
VE KARILARA GÖRE DAHA FAZLA
MİRAS ALMALARI
Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının
payının iki misli (miras vermenizi) emreder.
(Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün
bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir
kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, anababasından her birinin mirastan altıda bir hissesi
vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona varis
olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin
kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu
paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan
sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin
size, fayda bakımından daha yakın olduğunu
196
bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş
farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet
sahibidir.
Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin,
eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir.
Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir.
Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve
borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır
(zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın
sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının,
anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelale
şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut
bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer.
Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim)
yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara
uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size
vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir,
halimdir.112
(Kur’an-ı Kerim: 4/11-12)
Eğer dünyadaki en zengin 100, 200… kişinin listesine
bakacak olursak, kadınların oranının %10’dan az olduğunu
görürüz. Bu insanların çoğu gayrimüslim ülkelerdendir. Eğer
politik şahsiyetlere veya üst düzey bürokrasiye bakacak
olursak az çok benzer bir manzara görürüz. Bu bize açıkça
göstermektedir ki erkekler malvarlığını artırmak bakımından
daha istekli ve daha kapasitelidirler. Anlaşılmaktadır ki
kadınların bu duruma çok açık ve net bir tepkileri
bulunmamaktadır; tüm bu erkeklerin kızları, eşleri,
annelerinin bulunduğu ve bunların da kocalarına veya
babalarına kıyasla benzer nitelikte hayat standartlarını haiz
oldukları ve daha az tasaları olduğu dikkate alındığında bu
112
Diyanet Vakfı Meali
197
da doğaldır.
Bu gerçeklerin hiç birisi herhangi bir cinsin daha
üstün veya daha aşağı olduğunu göstermez. Aşağıdaki
ayetlerde Allah bu hususu ifade etmektedir: :
Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve
evlatlarınız değildir.
(Kur’an-ı Kerim: 34/37)
Bir erkek binlerce insan için istihdam sağlıyor
olabilir; ancak, onu doğuran ve yetiştiren bir kadındır.
Ayrıca, muhtemelen onun başarısı eşinin desteğiyle çok
alakalıdır.
Böyle bir durum, kaynakların yönetiminin onları daha
etkin yönetebilenlere verilmesini sağlayan belirli
mekanizmaların olmasını gerektirir. Diğer taraftan, herkese
yeterli ekonomik imkânlar garanti edilmelidir.
İslam miras hukukunda çok detaylı düzenlemeler ve
araştırmalar bulunmaktadır. İslam’ın miras ilkelerine göre,
belirli durumlarda kadınlar erkeklerle eşit pay almaktadırlar
ve belirli durumlarda bazı kadınlar erkeklere kıyasla daha az
miras elde etmektedirler. Ailenin veya ebeveynin sürekli
finansal yükümlülükleri esas itibariyle erkeğe aittir. Örneğin,
evlenmeden önce bir erkek karısına, karısının kabul ettiği bir
miktar malvarlığını vermek veya taahhüt etmek zorundadır.
Netice itibariyle dağıtımdaki belirli durumlardaki bu
farklılık bir yönüyle erkeklere yükümlülüklerini daha iyi
yerine getirebilmeleri imkânını vermek içindir. Dolayısıyla,
bir kadın daha az miras elde edebilir, ancak onun mevcut
veya gelecekteki kocası kızkardeşine göre daha fazla bir pay
elde edebilir.
198
Buna göre, erkekler için pozitif miras düzenlemeleri
nedeniyle, bir koca ailesine harcadığında, bu gönüllü bir
davranış, bir nimet veya sadaka değildir, fakat erkek için bir
görev ve kadın için bir haktır. Dolayısıyla, bu sistematiğe
göre, erkeğin malvarlığı esas itibariyle ailenin malvarlığı
sayıldığından, kadınlar ailenin malvarlığından faydalanırken
kendilerini rahat hissedebilirler. Erkeğin kendisi ve karısı
için eşit bir hayat standardı sağlaması gerekmektedir.
8.1.4 BELİRLİ DURUMLARDA BİR ERKEK
ŞAHİDİN İKİ KADIN ŞAHİTLE İKAME
EDİLMESİ
Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize
borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda
adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine
öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi
olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu)
da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla
eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf
veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise,
velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit
bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza
göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa
diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun).
Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin.
Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi
yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah
nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam,
şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak
aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu
durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin
için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alışveriş
yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara
199
uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz)
şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir.
Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor.
Allah her şeyi bilmektedir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/282)
Şahitlik çoğunlukla bir görevdir, özellikle borçla ilgili
yazılı bir şehadet olduğunda bu böyledir. Şahit üzerinde
baskılar olabileceğinden, şahidin uygun olmayan bir
durumda şahitlik etmesi gerekebilir ve adil bir şekilde
şahitlik etmek belirli bir gayret gerektirebilir. Yukarıdaki
ayette yer alan “Ne bir kâtip zarar uğratılsın ne de bir şahit”
ifadesinde buna bir işaret vardır. Bu risk ve gayret sarfetme
ihtiyacı birçok detay içerebilen bir borç anlaşmasında çok
olasıdır.
Bu nedenle, yukarıdaki durumda erkekler ve
kadınların şahitlik etme yükümlülüklerindeki farklılığın
önemli bir hikmeti, şahitliğin kadın üzerindeki yükünü
hafifletmek ve bir kadından iki kadına dağıtmaktır.
8.1.5 “İSLAM’DA ERKEKLER VE KADINLAR
EŞİT MİDİR?” SORUSUYLA İLGİLİ DİĞER
BAZI HUSUSLAR
Önceki bölümlerde yükümlülüklerle ilgili olarak
erkek ve kadınlar arasındaki farklılıkları ve onların herkese
faydalarını açıkladık113.
113
Burada bazen yanlış anlaşılan şu ayet hakkında da bazı
açıklamalarda bulunmak yararlı olacaktır: Allah'ın insanlardan bir
kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından
harcama yaptıkları için erkekler kadınların gözeticisi ve
koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkâr ve Allah'ın
200
kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de
namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz
kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla
yola gelmezlerse) vurun. Eğer size itaat ederlerse artık onların
aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.
(Kur’an-ı Kerim: 4/34)
Normalde insanlar aile üyelerine karşı yumuşak ve dikkatlidirler.
Ancak kadınların kocalarının kötü davranışlarından korktuğu veya
tersinin olduğu durumlar da olmaktadır. Herhangi makul bir
gerekçe olmaksızın yanlış bir şey yapmadığı halde veya yalnızca
bir şeyi satın almaya gücü yetmediği için kocalarına çok sert
davranan, onlara çeşitli cisimler atan, tekmeleyen, vuran,
yaralayan, terör ve kargaşaya neden olan kadınlar da
olabilmektedir. Maalesef, bu tür kötü davranışlar bazen erkeklerin
de boşanma öncesinde veya aileye özel meselelerin dışarıya
açılmasına mani olmak için veya meşru müdafaa amacıyla ve
benzeri nedenlerle ve yukarıdaki ayette belirtilen bazı tedbirler
olumlu sonuç doğuramadığı takdirde, istisnai başka bazı
eylemlerde bulunmasına neden olabilir.
Allah erkeklere kadınlara karşı yumuşak olmayı emretmektedir, ve
kendisini zaman zaman üzen eşlerine hiç bir zaman şiddet
uygulamayan Hz. Muhammed’in (S.A.V.) sünneti bu emri teyit
etmektedir.
Diğer taraftan, eğer kadınlara karşı böyle yanlış davranışlar olduğu
takdirde, onlar da eşlerine karşı yukarıdaki ayette belirtilen bazı
hususları doğal olarak kullanabileceklerdir. Veya kocalarının
itaatsizliklerinden dolayı kadınlar izleyen ayette tavsiye olunan
şekilde hareket edebileceklerdir: Eğer bir kadın kocasının
[sadakatsizlik ve] geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz
çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında,
onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler
kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten
sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Kur’anı Kerim: 4/128).
Yine şunu da belirtmeliyiz ki 4/34 sayılı ayette yer alan “darabe”
fiili “iki şeyi birbirinden ayırmak” anlamına da gelmekte ve bazı
mütercimlerce bu şekilde tercüme edilmektedir. Bu anlam 4/19
numaralı ayette ifade edilen kadınlarla iyilik içinde yaşanması
yönündeki emirle paraleldir. Yine bu anlam, eşlerinin bazı
201
Ancak, hatırda tutulmalıdır ki, bir Müslüman bunların
dünyevi faydaları için bunlara uygun hareket etmemektedir.
Bir Müslüman için, bir emrin Allah’tan geldiği açıksa, bu
emre uygun hareket etmek için yeterli sebep var demektir.
Bu sebepler, Allah’ın rızasını kazanmak, Allah saygısı ve
korkusudur. İzleyen ayet bu bakımdan anlamlıdır.
Eğer biz onlara: “Kendinizi öldürün, veya
yurtlarınızdan çıkın.” diye yazmış olsaydık, içlerinden
pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine
verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha
hayırlı, hem de daha sağlam olurdu.
(Kur’an-ı Kerim: 4/66)
Diğer taraftan, her hal ve takdirde, Allah’ın nimetleri
Allah’ın emirleri dolayısıyla karşılaşabileceğimiz herhangi
bir zorluktan milyonlarca kez daha büyüktür. Örneğin, Allah
bazı yükümlülükleri ağır bulan kadınlara şöyle sorsaydı, kaç
kadın (b) seçeneğini seçerdi: “Aşağıdaki alternatiflerden
birini seçin: (a) Görme yeteneğinizi sürdüreceğim, fakat,
kadınlar için getirdiğim zorunluluklara uymak zorunda
olacaksınız. (b) Bu zorunluluklara uymak veya uymamak
konusunda serbest olacaksınız, fakat, görme yeteneğinizi
geri alacağım.”
Ancak, izleyen ayette gördüğümüz üzere, Allah bizim
için kolaylık dilemektedir:
Allah size kolaylık diler zorluk dilemez.
(Kur’an-ı Kerim: 2/185)
davranışları üzerine Allah’ın onları isterlerse iyilikle
boşayabileceğini belirtmesi ve herhangi bir şiddet önermemesi
gerçekleriyle de paraleldir. Bu anlam Hz. Muhammed’in (S.A.V.)
kadınlara şiddet uygulanmasına karşı önemle ikaz etmesi ile de
uyumludur.
202
Buna göre, Allah’ın emirlerinin faydalarının dünyevi
anlamda da dezavantajlarından daha büyük olduğuna
inanırız. Kadınlar için istisnai kuralların bazı faydalarını
zikrettik. Fakat, izleyen ayette açıklandığı üzere, açıktır ki
Allah’ın bildiği bazı faydaları ihmal etmiş veya görememiş
olabiliriz:
Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o
sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi
seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah
bilir, siz bilmezsiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 2/216)
İlaveten, belirli bir cins için bazı dezavantajların
Allah’ı tanımak ve Allah’a itaat etmek bakımından bir kriter
olarak anlamlılığını da değerlendirmemiz gerekir. Bazı
durumlarda inançsızlığın nedeni yükümlülükler dolayısıyla
ortaya çıkan zorluklarda olduğu gibi kişisel duygulara ters
olan şeylerin inkârıdır. Bu durumda, zorluklar nedeniyle
imanı inkâr eden kişi inanma konusundaki niyetinin samimi
olup olmadığını sorgulamalıdır. Eğer birisi bir cinsin
yükümlülük ve hakları nedeniyle Allah’a asi olmayı veya
O’nu inkâr etmeyi seçerse, gerçekten, Allah onun inkârı
dolayısıyla hiç bir zarara uğramaz. Bu aşağıdaki ayette
belirtilmektedir.
Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine
zulmediyorlardı.
(Kur’an-ı Kerim: 2/57)
203
8.2
NEDEN MEDYADA İSLAM VEYA ALLAH
ADINA BİRÇOK ŞİDDET EYLEMLERİNİN
İŞLENDİĞİNİ GÖRÜYORUZ?
İslam barış demektir ve izleyen ayetlerde gördüğümüz
üzere, Allah Müslümanları inanmayanlar da dâhil olmak
üzere herkese adil bir şekilde davranmaya davet etmektedir.
Bir kimseyi belirli bir dini kabule zorlamaya izin
verilmemiştir:
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve
onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin
kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O,
hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.
(Kur’an-ı Kerim: 16/125)
Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan
ayırd edilmiştir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/256)
Kur’an-ı Kerim’deki bu emirler nedeniyle, İslam
tarihinde, Müslümanlar başkalarını Müslüman olmaya
zorlamamışlardır.
İlaveten, izleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, Allah
Müslümanların,
Müslümanlara
saldırmayanlara
saldırmalarına izin vermemektedir. Ancak, Müslümanlar
kendilerini korumak zorundadırlar:
Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp
size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar
aleyhine bir yol vermemiştir.
(Kur’an-ı Kerim: 4/90)
204
İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak,
en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: “Bize
indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim
ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O’na teslim
olmuşuzdur.”
(Kur’an-ı Kerim: 29/46)
Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi
yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten,
onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah
adalet yapanları sever.
(Kur’an-ı Kerim: 60/8)
İzleyen ifadede görüldüğü üzere, insanlara zarar
vermek büyük bir günahtır:
“Halkın
eşyalarını
değerinden
düşürmeyin.
Yeryüzünde
bozgunculuk
yaparak
karışıklık
çıkarmayın.”
(Kur’an-ı Kerim: 26/183)
Bu bağlamda güzel bir örnek Müslümanlar,
kendilerine karşı birçok savaş ilan ve organize eden,
Müslümanlara işkence eden, onları öldüren, malvarlıklarına
şiddetle el koyan inanmayanlardan Mekke’yi geri
aldıklarında yaşanmıştır. Aynıyla mukabele etmek ve onları
yok etmek gücünü haiz olmalarına rağmen, Hz.
Muhammed’in (S.A.V.) liderliğinde Müslümanlar o
inanmayanları affetmişlerdir. Bu çerçevede, İslam’a göre
savaş zamanında bile bu nitelikteki sivillerin öldürülmemesi
gerektiğine göre, açıktır ki suçsuz ve korumasız sivilleri
Allah adına öldürdüğünü iddia eden teröristlerin
eylemlerinin İslam’la herhangi bir ilgisi yoktur. Yaklaşık 2
milyarlık Müslümanlar içinde bu tür insanlar çok azdır.
205
Bazen siyasi veya ekonomik amaçlar için şer işleyen
ama genel kabul gören bazı kavramların arkasına saklanma
ihtiyacı duyduğu için Allah adına hareket ettiğini söyleyen
kişiler olmaktadır.
Bazen,
kasti
olarak
terörist
eylemler
gerçekleştirilmekte ve İslam ve Müslümanlar hakkında
olumsuz bir imaj doğurmak için Müslümanların veya
Müslüman grupların adına üstlenilmektedir.
Birçok durumda, gayrimüslimler teröristleri İslam ile
bağdaştırmaktadır. Böylece onları geniş İslam topluluğunun
parçası veya temsilcisi gibi değerlendirmek suretiyle
bilinçsiz veya bilinçli olarak desteklemektedirler. Böyle bir
davranışın basit bir örneği medyada gayrimüslimler
tarafından “İslami terör” kavramının kullanımıdır. Terörizm
İslami -barışçıl- olamayacağına göre, -İslami terör- ifadesi
yanıltıcı ve yanlış, ancak bu tür teröristlere faydalı
olabilecek bir ifadedir.
Diğer taraftan, birçok başka kültürlerin mensuplarının
şiddet eylemleri ve onların sonuçları İslam’la ilgilendirilen
kişilerin eylemlerine göre çok daha büyük olmasına rağmen,
bazı medya kanalları taraflı olarak İslam’ın şiddeti daha
fazla teşvik ettiği imajını vermektedirler. Örneğin, İslam
dışındaki dinlere dâhil olan batı dünyasında gerçekleşen
İkinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık olarak 60 milyon insan
öldürülmüştür114. Bunların 40 ila 52 milyonu sivillerdir ki
bunlardan 13 ila 20 milyonu savaşla alakalı hastalıklardan ve
açlıktan ölmüştür.
114
6 yıl boyunca sürmüş olan bu savaşta günlük ölen kişi sayısının
ortalaması yaklaşık olarak 30.000 olmuştur.
206
8.3
EĞER KADER VARSA, EĞER ALLAH HER
ŞEYİ
BİLİYORSA,
NASIL
ÖZGÜR
İRADEMİZ
OLABİLİR
VE
NASIL
SORUMLU OLABİLİRİZ?
Bu sorunun ayrıntıları şu şekilde yeniden ifade
edilebilir: “Bizim isteklerimiz/iradelerimiz geçmişimizle,
eğitimimizle, ortamımızla, genlerimizle, kapasitelerimizle…
bağlantılıdır. Bunların hepsi kaderde bulunmalıdır. O halde,
eğer tanrı Allah ise, bizim seçeneklerimiz Allah tarafından
empoze ediliyor ve belirleniyor olmalıdır; dolayısıyla, özgür
irademiz olamaz ve bu nedenle sorumlu olamayız. En
azından, O bizi doğru yola koymadığına göre, bu bizim
seçimlerimizden dolayı O’nun sorumlu olduğu anlamına
gelmez mi? Yine, eğer tanrı Allah ise ve eğer O geleceği
biliyorsa, O şimdiki eylemlerinde geleceğe ilişkin Bilgisi ve
Kaderi hilafına davranamaz. Yine eğer O dilediğini yapma
gücünü haizse, O’nun eylemleri kendisi tarafından önceden
bilinenlerle uyumlu olacaktır. Eğer tanrı Allah ise ve eğer
kader varsa, o halde, örneğin, ben inkâr etmeden önce
inanmayan birisi olarak inanmayacağım ve cehenneme
gireceğim bilinmektedir. O halde ben onu nasıl
değiştirebilirim?”
İzleyen
görmekteyiz:
ayette
bu
tür
soruların
bir
özetini
Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Allah dileseydi
ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı,
hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan önce
yalanlayanlar da azabımızı tadana kadar böyle
demişlerdi. De ki: “Yanınızda bize çıkarabileceğiniz
bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve
sadece tahminde bulunuyorsunuz.”
207
De ki: “En kesin ve üstün delil, Allah’ındır. Allah
isteseydi, elbette hepinizi doğru yola iletirdi.”
De ki: “Haydi, Allah bunu yasak etti diye tanıklık
edecek şahitlerinizi getirin.”. Eğer onlar şahitlik
ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme.
Âyetlerimi yalanlayanların ve âhirete inanmayıp da
başkalarını Rablerine denk tutanların heveslerine
uyma.
(Kur’an-ı Kerim: 6/148-150)
8.3.1 BELİRLİ
VARDIR
ÖLÇÜDE
ÖZGÜR
İRADEMİZ
Ve de ki: “O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman
etsin, dileyen inkâr etsin.”
(Kur’an-ı Kerim: 18/29)
Hiç şüphesiz Allah, kullarına hiçbir şekilde zulmedici
değildir115.
(Kur’an-ı Kerim: 8/51)
Kim doğru yola gelirse ancak kendi lehine gelir. Kim
de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir
günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz
bir Peygamber göndermedikçe, azap edici değiliz.
(Kur’an-ı Kerim: 17/15)
Ahirette sorumlu tutulan, ödüllendirilen veya
cezalandırılan herkesin hakikati bulma ve başarılı olma
potansiyeli vardır116. Her kişi iyi veya kötüyü, cenneti veya
115
Adaletsiz olsaydı bile Allah’tan kimse açıklama isteyemezdi.
Eğer birisinin bu potansiyeli yoksa o zaman sorumlu
olmayacaktır.
116
208
cehennemi seçme özgürlüğünü haizdir. Her insan117 özgür
iradeyi haizdir, ancak Allah’ın nihai iradesine ters düşme
gücünü haiz değildir. Her ne kadar özgür irade ile ilgili
birtakım sınırlılıklar varsa da, nihai anlamda, her kişi bu
negatif sınırlılıkları aşma potansiyelini haizdir.
İradelerimiz geçmişimizle, bilgimizle, çevremizle, o
anki ruh halimizle, biyolojik ve kimyasal yapımızla…
yakından ilişkilidir. Ancak, ampirik bilimlerin bakış
açısından, bu faktörlerle irademiz arasında külli determinist
bir ilişki olduğunu söylemek için çok erkendir. Tüm atomaltı
düzeyleri ve daha birçok şeyi kavramadığımız sürece, bu
erken bir argüman olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de denildiği
üzere:
Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin bildiği
bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.”
(Kur’an-ı Kerim: 17/85)
İslam’da ruh sadece kimyasal, biyolojik, fiziksel,
sosyal, … olayların tek yönlü bir sonucu değildir118. Ruh bu
kaynaklardan istifade eder, ancak belirli koşullar altında elde
olanlarla sınırlı değildir. Onun esası yalnızca etki tepki
ilişkisine ve nedensellik üzerine kurulu mekanik süreçlere
dayalı değildir. Ruh koşulları değiştirme ve iyileştirme
potansiyelini haizdir. Örneğin, iş hayatında güçlüklerle
117
Ciddi olarak engelli olup iradesi olmayanlar istisnadır. Bu
kişiler İslam’da sorumlu olarak değerlendirilmezler.
118
Esasen fiziksel, kimyasal ve biyolojik olayları yalnızca
mekanik ve kör olaylar olarak görmek izleyen ayetten anladığımız
üzere çok sınırlı bir yaklaşımdır:
Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah’ı tesbih ederler.
O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz,
onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok
bağışlayandır. (Kur’an-ı Kerim: 17/44)
209
karşılaşan bir kişi birtakım kitaplar okuyabilir, ek bilgiler
edinebilir ve bu zorlukları yenebilir.
Gelecekteki hedefler ise tanımı gereği ve herkes için
istenen ve en iyi durumdur. Şimdiki zamandan hedef
zamanına kadar geçecek olan gelecekteki zaman dilimi ise,
hedef zamanında geçmiş zaman olacaktır. Gelecekteki
haliyle bu zaman dilimi ile ilgili olarak şu anda
değiştirebileceğimiz şeyler varsa sorumlu oluruz. Yoksa
sorumlu olmayız. Dolayısıyla adil olmayan bir sorumluluk
bulunmamaktadır.
Ruh sadece etki tepkiye dayalı neticesi olabilecek
geçmişi kavramaz, geleceği de kavrar. Her isteğimiz, belirli
ölçüde geleceği, alternatifleri, risklerini, faydalarını,
zararlarını henüz gerçekleşmemişken kavrar. Ruhumuz
geçmişle sınırlı veya geçmişte yerleşik olmayan ilkeleri,
değerleri ve benzerlerini de kavrar. Biz yalnızca belirli bir
karar alırsak hangi alternatifin gerçekleşeceğini değil, ama o
alternatif gerçekleştiği takdirde nasıl hissedeceğimizi, ve
öyle hissedersek ne olacağını da muhakeme ederiz. Bunun
yanında kötü bir alternatifi seçmek konusunda da
özgürüzdür.
Dolayısıyla, geniş bir özgürlük alanımız vardır.
İzleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, insanlar bu
bağlamda birtakım özel niteliklere sahiptirler:
Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine kendi
ruhundan üfürdü. Ve sizin için kulaklar, gözler ve
gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz!
(Kur’an-ı Kerim: 32/9)
210
Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir
halife yaratacağım” demişti.
(Kur’an-ı Kerim: 2/30)
Diğer taraftan, Allah bu özgürlüğün yanında, bizi
hakikate yönlendirebilecek birçok araçları da bize vermiştir.
Şunlar özellikle önemlidirler: -Yeniden diriltildiğimizde
herkes için ve her zaman aşikâr oldukları alenen belli olacak
olan açık işaretler. -Kaderi yaptığı safhada da dualarımıza
icabet edebilecek olan Allah’ın bizi işitmesi ve yardımı. Elçileri vasıtasıyla Allah’ın yönlendirmesi.
Ancak bu özgürlük insanın, Allah’ın nihai iradesine
aykırı hareket edebileceği anlamına gelmez. İtaat yolunu
veya isyan yolunu izlemek konusunda Allah kendisine izin
verdiğinden, Allah’ın hidayetine aykırı hareket edebilir.
Ancak, nihai anlamda, bir insan ne yaparsa yapsın, izleyen
ayetlerde belirtildiği üzere, Allah tarafından kuşatılmıştır:
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. Allah,
her şeyi kuşatıcıdır.
(Kur’an-ı Kerim: 4/126)
Şüphe yok ki, Allah her şeyi kuşatandır, bilendir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/115)
Âlemlerin Rabbi olan
dileyemezsiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 81/29)
Allah
dilemeyince,
siz
Allah tarafından verilmiş belirli güçleri olmasına
rağmen, insan Allah dışındaki bir yolla başarılı olamaz.
Bunun nedenleri şu şekildedir:
Öncelikle, içinde bulunduğumuz koşullar Allah’ın
211
plan ve isteklerinin sonuçlarıdır. Örneğin kaynaklar sınırlı
olabilir. Kaynakların veya alternatiflerin maliyetleri yüksek
olabilir. Bazı koşulları aşmak diğerlerine göre daha zor
olabilir. Dolayısıyla, özgür irademiz olsa bile, böyle koşullar
vasıtasıyla Allah zalim bir insanı iradesine müdahale
etmeden saptırabilir. Ayrıca, alternatiflerimiz de Allah
tarafından belirlenmektedir.
İkinci olarak, irade ettiğimiz her şey izleyen ayetteki
örnekte görüldüğü üzere Allah’ın izniyledir:
Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi
mümkün değildir.
(Kur’an-ı Kerim: 10/100)
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Şuayb’den (A.S.) yapılan
alıntıda gördüğümüz üzere, başarımız Allah’a bağlıdır:
“Muvaffakiyetim de ancak Allah’ın yardımı ile
olacaktır. Ben yalnızca O’na dayandım ve ancak O’na
döneceğim.”
(Kur’an-ı Kerim: 11/88)
İzleyen ayette gördüğümüz üzere, Allah’ın hidayet
etmesi veya saptırması da belirli ölçüde bizim tercihlerimize
bağlıdır:
Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla
birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları
şaşırtır.
(Kur’an-ı Kerim: 2/26)
Herşeyi Bilen ve Gören Allah, her şeyi zaman
sınırlaması olmaksızın bilir ve görür. Dolayısıyla, O geleceği
şimdiyi bildiği gibi bilmektedir. O geleceği “şimdi”yi
212
gördüğü gibi görmektedir. Bu nedenle, gelecekte alacağımız
her türlü karar Allah tarafından bilinmekte, görülmekte ve
şahit olunmaktadır. O onu istediği şekilde, ilgili koşulları
irademize herhangi bir müdahalede bulunmaksızın
değiştirmek de dahil, değiştirmeye Kadirdir. Buna göre,
özgür bir şekilde yaptığımız herhangi bir istek, Allah’ın
izniyledir. Bu yüzden, seçtiğimiz şeyler Allah’ın ve bizim
oybirliği ile olan onayımızla gerçekleşmektedir.
Dolayısıyla, her hal ve takdirde, güzel bir iş yapan bir
Müslüman Allah’ın kabulünü aramak zorundadır. Aşağıda
inananların ahiretteki örnek bir ifadeleri yer almaktadır:
“Bizi buna erdiren Allah’a hamdolsun. Eğer Allah
bize hidayet etmeseydi biz doğru yola erişemezdik.
Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği
getirmişler.” derler.
(Kur’an-ı Kerim: 7/43)
“Gerçekten biz bundan önce O’na dua ediyorduk.
Şüphesiz O iyilik edendir, merhametlidir.”
(Kur’an-ı Kerim: 52/28)
İnanmayan birisinin bakış açısından bakıldığında,
özgür iradeyi anlamak zor olacaktır, zira onun için, kendisi
sadece biyolojik, kimyasal, fiziksel ve benzeri süreçler
arasında maddi bir işlem dizisi ve işlemci pozisyonundadır.
Onun için yalnızca fiziksel boyutlar olduğundan, bilinç dâhil
diğer boyutlar bu boyutlara indirgenebilir niteliktedir. Yine o
bakış açısına göre kendisi tesadüfen bir araya gelen, yalnızca
fiziksel belirli veya belirsiz kural ve ilişkilere göre davranan
bir parçacık grubudur. Ayrıca, ona göre, özgür iradeye sahip
olup da kendisine özgür irade verebilecek kimse
bulunmamaktadır.
213
8.3.1.1 İRADELERİMİZİN
HİKMETLERİ
VARLIĞININ
Herşeyin Rabbi olan Allah, bizi emirlerine karşı
gelme gücü olmayan taşlar veya melekler gibi yaratabilirdi.
Bizleri programlanmış, duygusu dolayısıyla seçenekleri
dolayısıyla sorumluluğu olmayan robotlar gibi yaratabilirdi.
Oysa, böyle bir evrende, fedakarlık, yardım, acıma,
doğruluk, muhakeme, ödül, ceza, kötü, yanlış, kibir gibi
uygulama ve duygular olmazdı; iyi ve hakikat yaratılmış ve
tesis edilmiş olmazdı; kötü ve yanlış yaratılmış, yargılanmış
ve cezalandırılmış olmazdı…
Ancak, Allah kötü ve iyiyi yaratma gücünü haizdir.
Bir kişinin iyi veya kötü olması için, iyi veya kötüyü
seçme yeteneğinin olması gerekir.
Mevcut olaylar vesilesiyle, bir taraftan Allah’ın
kulları Allah’ın nimetlerini ve güçlerini hissetmektedirler,
diğer taraftan, hak ve batıl açıkça ayırt edilmektedir.
İlaveten, bizim yaratılmamız için bir hikmet varsa, bu
durumda, kim olduğumuzun netleşeceği bir sonuç
aşamasının da olması gerekmektedir. Bu sonuç aşaması
ölümdür. İzleyen ayet bu bakımdan anlamlıdır:
Asra yemin olsun ki,
İnsan mutlaka ziyandadır.
Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler,
birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler
bunun dışındadır.
(Kur’an-ı Kerim: 103/1-3)
214
Yine, özgür irademiz ile barışı tesis etmede ve
Rabb’imizin yoluna davet etmede Allah ile işbirliği yapma
fırsatına sahip olmaktayız. Özgür irademiz sayesinde kendi
içimizde ve insanlıktaki olumlu gelişmelerden bir payımız
olabilir. Özgür irademiz sayesinde, sahip olduklarımızı
sadece kendimiz için harcayabilecekken, hiç bir yardıma
ihtiyacı olmayan Allah’a ödünç verebilmekteyiz. Bunlar
izleyen ayette belirtildiği üzere, Yaratıcı’mız tarafından
verilen büyük nimetlerdir:
Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım
ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı
sabit tutar.
(Kur’an-ı Kerim: 47/7)
Kimdir Allah’a güzel bir ödünç verecek o kimse ki,
Allah da onun kat kat fazlasını kendisine ödesin.
Allah darlık da verir, genişlik de verir. Hepiniz de
O’na döndürülüp götürüleceksiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 2/245)
İsa onların inkârlarını hissedince: “Allah yolunda
yardımcılarım kim?” dedi. Havariler: “Biziz Allah’ın
yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol ki, biz
muhakkak müslümanlarız.” dediler.
(Kur’an-ı Kerim: 3/52)
Gerçekten, O’na yardım etme, O’na yardım etme
niyetini ifade ve uygulamaya koyma fırsatı O’nun bize en
büyük nimetlerinden birisidir. Buradaki ana bir unsur da
özgür irademizdir.
215
8.3.1.2 GÜNAHLAR VE ONLARIN SONUÇLARI
KASITLI TERCİHLERDİR
Hakikate uymanın ödülleri ve batıla uymanın cezaları
belirlenmiş ve açıklanmıştır. Dolayısıyla, hakkı veya batılı
seçenler, onları avantaj, dezavantaj, fırsat ve tehditleriyle
birlikte seçmektedirler.
Kalıcı
seçimlerimiz
kim
olduğumuzla
ve
özelliklerimizle en uygun olan alternatiflerdir. Seçimlerimiz
kişiseldir ve birçok durumda kişisel bir bakış açısından
bakıldığında doğru veya yanlış yoktur: Sevdiğimiz bazı
şeyler için kötü sonuçlara katlanmayı seçebiliriz.
Örneğin, bir kişi kansere neden olduğunu bildiği halde
sigara içmeyi seçebilir. Bunun üzerine, sigaradan dolayı
kanser ortaya çıktığında, kendisinden başkasını fazla
suçlamaması gerekir. Kanserin acıları ve erken bir ölüm
karşılığında sigara içmenin kişisel zevkini seçmiştir. Sigara
içtiği zaman onu doğru olarak görebilir veya onu yanlış
gördüğü halde sigara içebilir. Sonuçlara veya geleceğe önem
vermemeyi seçebiliriz. Büyük riskler doğursa bile, bizden
daha büyük bir güce meydan okumaktan zevk alabiliriz. Bu
meydan okumanın zevki, sonucunda ortaya çıkacak korku
veya acıdan daha büyük olabilir. Benzer şekilde, birisi
Yaratıcı’ya hiç önem vermeyerek ve cehennem riskini
alarak, doğrudan veya dolaylı olarak O’na meydan okumayı
seçebilir. Bu şekilde, bu meydan okumaktan zevk almayı ve
dünyevi zevklerden mahrum kalmaksızın bu dünyanın tadını
çıkarmayı isteyebilir.
İzleyen ayetteki örnekte de görüldüğü üzere, geçici
olarak kötüden zevk alma özgürlüğümüz vardır:
216
Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu
gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih
ettiler. Bunun üzerine kazandıkları kötülük yüzünden
alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarpıverdi.
(Kur’an-ı Kerim: 41/17)
Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var
ki, onunla yüz yüze gelirler de yine de yüz çevirip
geçerler.
(Kur’an-ı Kerim: 12/105)
Ancak sonunda dürüst olmalı ve seçimlerimizi
sahiplenmeliyiz.
Diğer taraftan, böyle riskli tercihler seçimi yapanın
kişiliğiyle ilgilidir. Dolayısıyla, izleyen ayette belirtildiği
üzere inanmayanların kafa karışıklığı kasıtlı ve süreklidir:
Her kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür,
yolunu daha da şaşırmıştır.
(Kur’an-ı Kerim: 17/72)
Öyle ki, izleyen ayette belirtildiği üzere, onlar
cehennemi gördükten sonra döndürülseler bile inançsızlığa
döneceklerdir:
Onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman: “Ne
olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabb’imizin
âyetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık”
dediklerini bir görsen!
Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı
da ondan, yoksa geri çevrilselerdi yine menedildikleri
şeyi yapmaya dönerlerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar.
(Kur’an-ı Kerim: 6/27-28)
217
Bu nedenle, örneğin, cehenneme gireceğini bilse de
nihai bir inançsız yine inanmayacak ve cehennemi inkâr
edecektir. Buna göre, cehennem inanmayanın açık bir tercihi
olmaktadır, çünkü eğer en ikna edici işaret bile mevcut olsa,
böyle bir inançsız inanmayacaktır. Aşağıdaki ayet buna
işaret etmektedir:
Doğrusu, haklarında Rabbinin hükmü gerçekleşmiş
olanlar imana gelmezler.
Onlara bütün mucizeler gelse bile, elem dolu azabı
görünceye kadar inanmazlar.
(Kur’an-ı Kerim: 10/96-97)
Yapmayı tercih ettiğimize mukabil, cehennem
cezasını çekme özgürlüğü bize verilmiştir. Ancak, birisinin
daha sonra ebedi olarak hissettiği sürece inanacağı bir şeyi
geçici olarak inkâr etmesi iyi bir fikir gibi görünmemektedir.
Bununla birlikte bu bir tercihtir. Biz insanlar genel olarak
uzun vadede maliyetleri veya riskleri devasa olsa bile o anda
mevcut olan faydaları tercih etmekteyiz. Aşağıdaki ayette
buna bir işaret bulunmaktadır:
Hayır, siz acele olanı seviyorsunuz ve Ahireti
bırakıyorsunuz.
(Kur’an-ı Kerim: 75/20-21)
Ani bir öfkeyi tatmin etmek için yaptıkları bir işten
dolayı yıllarca hapiste kalan kişileri gözünüzün önüne
getirin. Bunun nedeni şudur ki, kısa vadede hislerimiz
mantığımıza göre daha yoğundur; uzun vadede, hislerimiz
mantığımıza göre nispeten daha zayıftır. Bu yüzden, izleyen
ayette vurgulandığı üzere, sabır başarı için önemlidir:
Allah sabredenleri sever.
(Kur’an-ı Kerim: 3/146)
218
Diğer taraftan, kaderdeki hususları onaylamaktayız.
Seçimlerimizin her birinde, kaderde bizim için olanları satın
alıyoruz ve onaylıyoruz:
Allah gökleri ve yeri hak ile ve herkese yaptığının
karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara asla
haksızlık edilmez.
(Kur’an-ı Kerim: 45/22)
8.3.1.3 ALLAH’IN BİZİ BİR ŞEYE ZORLAM AYA
İHTİYACI YOKTUR
O’nun her şeye gücü yeter.
(Kur’an-ı Kerim: 67/1)
Allah’ın dilediğini yapmaya gücü yeter. Bu itibarla,
bizi öyle bir ortamda yaratabilir ki özgür irademiz olmasına
rağmen hepimiz inanan veya inanmayan olabiliriz. Bu
nedenle, yapabilirse de, irademize müdahale etmeye veya
belirli bir şekilde bizi bir şeye zorlamaya ihtiyacı yoktur.
Objektif olaylarla, kim olduğumuza göre doğruyu
bulabileceğimize veya sapabileceğimize göre, Allah irade
süreçlerimize müdahale etmeye ihtiyaç duymaz. Allah
seçme kapasitemizi bozmadan, objektif şeylerle hidayet
edebilir veya saptırabilir. Örneğin, bebek sahibi olan bir
inanmayan, o bebeğin getirdiği heyecan ve mutluluğu ve
Yaratıcı’nın böyle büyük bir nimetini yaşayınca bir inanan
olabilir.
219
8.3.1.4 ALLAH KİMSEYİ İNANMAYA VEYA
SALİH
AMELLER
İŞLEMEYE
ZORLAMAMAKTADIR
VE
K İMSEYİ
İNANMAMAYA VEYA ZULMETMEYE
ZORLAMAMAKTADIR.
Eğer Allah bizi bir şeye zorlamak isteseydi, hepimizi
inanan yapabilirdi. Ancak, zorlama suretiyle oluşan inanç,
gerçek bir inanç olmayacaktı. Yalnızca yeniden diriltildikten
sonraki inanç zorlama suretiyle olan iman, dolayısıyla
gerçek olmayan bir iman olacaktır ve müteakip ayette
belirtildiği üzere yararsız olacaktır:
(İnanmak için) ille meleklerin gelmesini, yahut
Rabbinin gelmesini, ya da Rabbinin bazı âyetlerinin
gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabbinin (azab)
işaretlerinin geldiği gün, daha önce iman etmemiş,
yahut imanında bir hayır kazanmamış kimseye, artık
inanması bir fayda sağlamaz. De ki: “Bekleyin; biz de
beklemekteyiz.”
(Kur’an-ı Kerim: 6/158)
Bu hayattaki iman gerçek imandır, çünkü bir
zorlamanın sonucu değildir ve kim olduğumuzu tam olarak
yansıtır. Bu suretle Allah bize seçtiğimizi vermektedir.
Zorlanmadığım takdirde seçeceğim şey özgür iradenin
sonucudur. Buna göre, Allah bize herhangi bir şeyi
zorlamadığına ve bize taşıyabileceğimizden fazlasını
yüklemediğine göre, makul özgür irademiz bulunmaktadır
ve dolayısıyla sorumlu olabiliriz.
220
8.3.1.5 KİMSE ALLAH’IN BİZİ ZORLADIĞINA
ŞAHİTLİK ETMEYECEKTİR.
Allah’ın irade sürecimize müdahale ederek herhangi
bir seçeneğe bizi zorladığına dair hiç bir şahit olamayacaktır.
Hiç bir şahit Allah’ın bizi belirli bir seçeneğe zorladığına
şahitlik etmeyecektir, çünkü böyle bir zorlama olsa bile -ki
yaptığımız açıklamalara göre olamaz-, sadece Allah
tarafından bilinebilir. Gerçekte, inanmayan da kararlarında
istisnai olarak Allah’ı dikkate aldığından, Allah’ın kendisini
belirli bir şekilde hareket etmek üzere zorlamadığı gerçeğine
dolaylı bir şahittir. O her zaman kedi kararları için kendi
hesaplamalarını yapar. Ayrıca, inanmayan genellikle
Allah’ın kendisine gösterdiği doğru yoldan sapar.
8.3.1.6 ALLAH’IN HERHANGİ BİRİMİZE KARŞI
HERHANGİ BİR ÖNYARGISI YOKTUR
Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle.
Hamd o âlemlerin Rabbi Allah’ındır.
(Kur’an-ı Kerim: 1/1-2)
Allah her şeyin Rahman ve Rahim olan Rabb’idir.
Herkes Allah’ın kulu olduğuna göre, O’nun herhangi
birimize karşı herhangi bir önyargısı yoktur. Eğer Allah’ın
her birimize sayısız, büyük ve açık nimetlerini
değerlendirirsek, anlarız ki Allah hiç birimize zulmetmez.
Aşağıdaki ayette de buna işaret vardır:
Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin
için işitmeyi, gözleri ve gönülleri var etti. Siz pek az
şükrediyorsunuz!
(Kur’an-ı Kerim: 32/9)
221
8.3.1.7 İRADELERİMİZİN
TEMELİNDEKİ
NEDENSELLİK
İLİŞKİLERİ
KADER
ÜZERİNDE ETKİLİDİR
Bazıları der ki: “Tamam, cehenneme gireceğim takdir
olunmuşsa ben onu değiştiremem. O halde, neden buna kafa
yorayım?” Fakat kader ilk neden değildir. Kaderden önce ve
onun üzerinde Allah vardır. O varlık ve olaylar arasındaki
ilişkileri izleyen ayetteki örnekte de belirtildiği üzere
tanımlar ve etkinleştirir:
Doğrusu insana uğrunda çaba gösterdiği dışında bir
şey verilmeyecektir.
Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.
Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.
(Kur’an-ı Kerim: 53/39-41)
Şahit olduğumuz her bir ilişki ve seçimlerimizin
unsurları müteakip ayetten anlaşıldığı üzere kaderin
parçalarıdır:
Onların hepsi apaçık bir kitaptadır.
(Kur’an-ı Kerim: 11/6)
Okuldan mezuniyetimizin zamanlaması kaderdedir.
Mezuniyetimizin birtakım sınavları geçmemizin sonucu
olacağı da kaderdedir. Bu itibarla, eğer mezun olursak, bu
sınavları geçmiş olacağımız da kaderdedir. Kader bu ilişkiler
üzerine de kuruludur ve bu bağlamda mezuniyetin direkt bir
nedeni değildir119. Benzer şekilde, bir kimse cehenneme
girişini kader ile açıklayamaz/haklı gösteremez. Dolayısıyla,
kimse sonu hakkında kader nedeniyle ne ümitsiz ne de emin
119
Bu Allah’ın “Hakim” ve “Rahman” gibi vasıflarının bir
sonucudur. Aksi takdirde tersi de olabilirdi.
222
olmalıdır. Bu nedenle, eğer mezun olmak istiyorsak,
yapacağımız sınavlara iyi çalışmaktır. Aynı şekilde eğer
cennete girmek istiyorsak, ev ödevimizi iyi yapmamız
gerekmektedir.
8.3.1.8 EĞER KADERİ BİLSEYDİK, ONU İYİ
YÖNDE DEĞİŞTİRMEK İSTERDİK.
Eğer kaderin içeriğini bilseydik bile, onu yeniden
değerlendirir ve gerekirse onu beğenmediğimiz takdirde,
ondan farklı hareket etmek isterdik. Dolayısıyla, hiç bir hal
ve takdirde kader irade ve seçme süreçlerimizi
etkilememektedir.
8.3.1.9 EĞER İRADELERİMİZ DETERMİNİZMİN
TAM ETKİSİ ALTINDA OLSAYDI, BİZİM
İNANMAMIZA NEDEN OLURDU.
Nedensellik de Allah’a imanı gerektirirdi.
Farzedin ki bir inanmayan yeniden diriltilmiştir.
Hatalı olduğunu görmektedir. Bunun üzerine anlayacaktır ki
herşeye Allah neden olmuştur. Buna göre, görecektir ki
kendisinin inanmaması için esasında hiç bir neden
olmamıştır.
Buna göre, nedensellik ilişkileri zinciri ve
sağlıklı/determinist bir değerlendirme süreci Allah’a imana
ulaştıracaktır. Aksi takdirde, gerçek olmayan şeyler
kendisini imansızlığa yönlendirmiş demektir, Allah değil.
O halde, eğer gerçek olmayan şeyler onun üzerinde
determinist anlamda bir etkiyi haiz olmamışlarsa, özgür
223
iradeye sahip olduğu ve kendisine verilen özgür iradeyi
kötüye kullandığı ortaya çıkmaktadır.
8.3.2 ALLAH’IN KADERE YANSIYAN İLMİ BİR
YÖNÜYLE
İNSANİ
KAVRAMLARDAN
TARİHSEL BİLGİ GİBİDİR.
Kader herşey üzerindeki tüm kudretin Allah’a ait
olduğunun ve başarının yalnızca Allah yoluyla olduğunun da
bir tezahürüdür. Dolayısıyla, başarımız veya başarısızlığımız
kaderden önce Allah’a bağlıdır.
Allah’ın geleceğe ilişkin bilgisi bizim tasavvur
ettiğimizden farklıdır. Allah Her Şeyi Kuşatan ve Her Şeyi
Bilen olduğuna göre, bizim gelecek tercihlerimizi
gerçekleşmiş şeyler gibi bilir120. Bunun insan kavramları
bağlamında bir örneği bizim tarihsel bilgilerimiz gibidir:
O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O herşeyi bilendir.
(Kur’an-ı Kerim: 57/3)
Rumlar yenildi.
120
Dikkat: Bu örneği Allah’ın vasıflarının bir tanımı olarak
değerlendirmeyiniz, fakat yalnızca anlamadaki sınırlılıklarımızı
aşmaya yönelik bir örnek olarak değerlendiriniz. Bu İslam
kavramlarıyla tanışık olmayana genel kavramlarla bir fikir vermek
için bir örnektir. Allah’ın bilgisini şimdiye ilişkin olan ve geleceğe
ilişkin olan şeklinde veya tarihsel bir bilgi olarak bilme şeklinde
tasnif etme yetkimiz ve bilgimiz bulunmamaktadır. Allah hiç bir
şeye benzemez olduğuna göre, O’nun bilgisi de kimseninkine
benzemez. Biz O’nun şahsını bizimle ilgili olan ve bize kendisi
tarafından verilen bilgiler dışında bilemeyiz. Allah en iyisini bilir.
224
(Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde
onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galib
geleceklerdir.
(Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu
yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah’ındır ve o
gün müminler, sevineceklerdir.
(Kur’an-ı Kerim: 30/2-4)
O Evvel’dir fakat O hem de Ahir’dir. O Bir’dir,
bölünmez. O ne uzay bakımından, ne de zaman bakımından
sınırlı değildir. O’nun bilgisi bizimki gibi yerel değildir.
O’nun bilgisi kaderle çelişki arz etmez.
Bu nedenle, Allah gelecek seçeneklerimizi kendi
gözlemi altında gerçekleşmiş şeyler gibi bilir.
Dolayısıyla, O’nun böyle bir bilgisi O’nun bize
herhangi bir hususu zorlamasını gerektirmez.
8.3.3 KAPASİTEMİZE GÖRE SORUMLUYUZ
Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük
yüklemez.
(Kur’an-ı Kerim: 2/286)
İnançlarımız sade bir şekilde iradelerimizin,
tercihlerimizin bir sonucudur. Tüm hakikati kavramamız
gerekmemektedir. Biz yalnızca işaretleri görüyoruz. Bir
yönüyle iman zihinsel bir seçme sürecinden oluşur; bu
yönüyle inanmada zorluk veya imkânsızlık yoktur. Allah
kimseye taşıyabileceğinden fazlasını yüklemez.
225
8.3.3.1 AŞİKÂR GERÇEKLER ÖNCE GELİR.
Eğer birisi isteyerek ve bilerek hızla giden bir
arabanın önüne atlarsa ve yaralanırsa, yaralandığı için
Allah’ı suçlayamaz. Aksi takdirde mantıklı birisi ona şöyle
sorar: Eğer yaralanmak istemiyorsan neden oraya atladın?
Eğer yaralanmak istediysen neden Allah’ı suçluyorsun? Her
hal ve takdirde, bu tartışma yararsız olacaktır, çünkü her hal
ve takdirde, o birçok acı ve zorluk yaşayacaktır.
Benzer şekilde, Allah bize hakikati gösteren
milyarlarca işaretler vermiştir ve bize izleyebileceğimiz iki
yolu ve sonuçlarını göstermiştir. O’nun için bunlar aşikârdır.
Fakat aramızdan bazıları için bu dünyada onlar çok
aşikâr gibi görünmemekte veya yanlış gibi görünmektedir.
Bunun da nedeni esas itibariyle Allah haklarında herhangi
bir delil vermediği halde bu tür insanların icad ettikleri
yanlış tanrılar ve güçlerdir.
Bununla birlikte, birisi yeniden diriltildiğinde ve
Allah tarafından yargılandığında, bu kişi için aşikâr olacaktır
ki: İcad ettiği Allah’ın yerine ikame ettiği tanrılar, güçler,
ilişkiler, nedenler mutlak değildiler, kendi güçlerine sahip
değildiler, kendine yeterli değildiler ve hiç bir delilleri
yoktu. Yine anlaşılacaktır ki Allah’ın anlattıkları her zaman
aşikârdı ve aşikârdır. Bunun üzerine o kişinin apaçık bir hata
içinde olduğu ve kasti büyük bir suç işlediği de ortaya
çıkacaktır. Allah izleyen ayetlerde bunlara işaret etmektedir:
Ne var ki, fırkalar (yahudi ve hıristiyanlar) kendi
aralarında ihtilafa düştüler. O büyük (dehşetli) günü
görecek kâfirlerin vay haline!
226
Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler
görecekler! Fakat o zalimler bugün apaçık bir sapıklık
içindedirler.
(Kur’an-ı Kerim: 19/37-38)
Onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:
“Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık
içindeymişiz.”
“Çünkü biz sizi121, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede
tutuyorduk.”
(Kur’an-ı Kerim: 26/96-98)
Açık hata esas itibariyle hatanın konusundan değil, o
hatayı yapandan kaynaklanır. Açık hata bir taraftan açık
işaretlere gerek gösterir. Diğer taraftan, izleyen ayette
zikredildiği gibi bu hatayı yapanda yanlışlıklar gerektirir:
Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh Kavmi’nin,
Âd’in, Semûd’un, İbrahim Kavmi’nin, Medyen
Ashabı’nın ve o mü’tefikelerin haberi gelmedi mi?
Onların hepsine peygamberleri delillerle gelmişlerdi.
Demek ki Allah, onlara zulmetmiş değildi, lâkin onlar
kendi kendilerine zulmediyorlardı.
(Kur’an-ı Kerim: 9/70)
Bu itibarla, Allah’ın işaretlerinin ebediyen aşikarlığı
nedeniyle, ahirette onların sonuçlarına adaletsiz oldukları
gerekçesiyle
hiç
kimseden
itiraz
gelmeyecektir.
İnanmayanların adalet bazındaki argümanları geçerli değildir
çünkü adil olmadığı için tenkit ettikleri gerçekleştiği
takdirde, buna karşı objektif ve bilgili şahitlerin olmaması
durumunda, bu gerçek olay onların zalim olduklarını
ispatlayacaktır.
121
Sahte tanrılar
227
8.3.3.2 BİZ KENDİ ZAAFLARIMIZDAN DOLAYI
BAŞARISIZ OLMAKTAYIZ.
Biz Allah’ın bize vermediği ve bizim de O’ndan
istemediğimiz şeylerden dolayı başarısızlığa uğramaktayız,
Allah’ın verdiği veya yaptığı şeylerden dolayı değil.
Müteakip ayette gördüğümüz üzere, Allah’ın özümüz
itibariyle bize verdiği, onu saf ve temiz tuttuğumuz sürece
bize yeterlidir:
Nefse ve onu biçimlendirene,
Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene
yemin olsun ki,
Elbette nefsini arındıran kurtulmuştur.
Onu (kötülüklere) gömen de ziyan etmiştir.
(Kur’an-ı Kerim: 91/7-10)
8.3.3.3 KADER BİZİMLE ALLAH ARASINDA
BİR ENGEL DEĞİLDİR -ALLAH BİZE
KADERDEN DAHA YAKINDIRDoğal olarak, Allah’tan şimdiki ve gelecekteki
isteklerimiz O’nun tarafından kaderi meydana getirdiğinde
de bilinmekteydi. Ayrıca, herhangi bir aşamada samimi
dualarımıza icabet eden Allah onlara kaderi teşkil ederken
de icabet edebilir122. Başka tanrı olmadığına ve Allah geçmiş
ve gelecekle sınırlı olmadığına göre, dilediklerimizi bilen
Allah hep aynıdır. Birisi bizi şimdi dinleyen, başka birisi de
122
Dikkat: Elbette Allah’ın fiillerini bizim çok kısıtlı zaman
kavramlarımızla tanımlamak mümkün değildir. Bu nedenle,
bunları çok genel bir fikir vermeye veya düşünsel malzeme olarak
verilen örnekler olarak değerlendiriniz.
228
kaderi teşkil eden iki tanrı yoktur. Ne de şimdi başka bir ruh
halinde, kaderi yaparken başka bir ruh halinde olan bir tanrı
vardır. Şimdi bizi dinleyen ve bizi tam olarak bilen Allah,
kaderi teşkil ederken de bizi ve şimdiki durumumuzu tam
olarak bilendir.
Kader içinde bir aktör olarak ve kaderi oluşturan
olarak Allah’ın belirli bir durumla ilgili olarak kaderi
yaparken ve uygularken tutarlı bir iradesi bulunur. Her iki
perspektiften de O’nun bilgi sınırlılığı yoktur, O’nun öncesi
ve sonrası yoktur. Bu nedenle, O’nun için belirli bir durumla
ilgili bir çelişki, farklılık veya sınırlılık nedeni yoktur.
Örneğin, bizim zaman dilimimizde Allah’tan belirli bir
arzusunu isteyen bir kişi ve arzusu hakkında Allah kaderi
teşkil ederken daha az bilgiye sahip veya habersiz değildi.
Dolayısıyla, Allah’a bir hususta niyazda bulunduğumuzda,
bizim için kaderden kaynaklanan bir sınırlılık yoktur;
dualarımızla kaderi teşkil ettiği anda dahi Allah’a
ulaşabiliriz.
Hz. Süleyman (A.S.) gibi Allah’tan bize yardım
etmesini ve bize salih ameller ilham etmesini isteyebiliriz:
(Süleyman) onun sözüne gülümseyerek dedi ki: “Ey
Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete
şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya
muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına
kat.”
(Kur’an-ı Kerim: 27/19)
Şöyle bir soru sorulabilir: “Eğer ben Allah’a
inanmıyorsam, bu durumda Allah’tan yardım isteyemem.
Dolayısıyla, kaderi aşamam ve kadere mahkum olmuş
olurum. Bu yüzden, cezalandırılmam haklı olur mu?”
İslam’da ilk hal Hz. İbrahim’in (A.S.) durumundaki gibi
229
yanlış tanrıların olmadığı haldir; fakat insan sahte tanrılar
icad etmektedir ve izleyen ayetteki ifadedeki gibi bunlar onu
Hak İlah’a sığınmaktan alıkoymaktadır:
İbrahim dedi ki: “Yonttuğunuz şeylere
tapıyorsunuz?”
“Halbuki sizi ve yaptıklarınızı Allah yarattı.”
(Kur’an-ı Kerim: 37/95-96)
mi
Sahte tanrılara inanan bir kişi, kaderi de yapanla
irtibata geçmekten kendini bloke etmektedir. Dolayısıyla,
Allah’a dönmeyi, ilk temiz haline dönmeyi tercih etmek ve
müteakip ayette belirtildiği üzere kendisinin icad ettiği sahte
tanrılardan sakınmak durumundadır:
O’nu, Allah’tan başka taptığı şeyler alıkoymuştu.
Şüphe yok ki, kendisi inkârcı bir kavimdendi.
(Kur’an-ı Kerim: 27/43)
8.3.4 SEÇİM SÜRECİMİZ TUTARLI OLMALIDIR
Kendi tercihleri için Allah’ı suçlayan bir kimse kendi
içinde tutarsız olacaktır:
Eğer böyle bir kimsenin kötülük seçimleri için Allah’ı
suçlama imkânı varsa, neden yaptığı kötü seçimini ve
sonuçlarını onaylamaktadır? Neden tevbe etmemektedir?
Allah’ın yolunu ve yardımını istemekte midir istememekte
midir?
Eğer kötülük seçimini ve sonuçlarını onaylıyorsa
neden başka birisini suçlamaktadır? Eğer Allah’ın yardımını
istemiyorsa O’nu nasıl suçlayabilir?
Eleştirdiğimiz
bir
şeyin
bize
yanlış
bir
şeyi
230
düşündürdüğünü ileri süremeyiz.
Diğer taraftan, ceza bir açıdan suçun suçlunun üzerine
geri yansıtılmasıdır. O halde suçlu itiraz edemez. Eğer bu
suçu kurbana karşı işliyorsa ve adil değilse, neden bunu
kurbanına karşı yapmaktadır? Eğer kabul edilebilir bir şeyse,
kendisine yansıtıldığında neden itiraz etmektedir?
8.3.4.1 ANLAŞMA UYGULANDIKTAN SONRA
DEĞİŞTİRİLMEZ
İnkâr edenler ateşe arzedilecekleri gün (şöyle denir):
“Siz dünya hayatınızda bütün güzelliklerinizi
harcadınız, onların zevkini sürdünüz, artık bugün
yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız ve
yoldan çıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir
azabla cezalandırılacaksınız.”
(Kur’an-ı Kerim: 46/20)
Daha önce zikrettiğimiz üzere, seçimlerimizi özgür bir
şekilde yapmaktayız ve Allah onları onaylamakta ve
ödemeye hazır olduğumuz fiyat veya almaya hazır
olduğumuz risk karşılığında istediğimizi vermektedir.
Bir kişi Allah’ın rızasının ve cennetin yerine şimdiki
hayatın tadını almayı ve onunla tatmin olmayı seçebilir.
Bunun üzerine her gün anlaşma kısmi olarak icra olunur ve
teyit edilir. Her gün kişi anlaşmanın bazı faydalarını toplar
ve onu onaylar. Kişi ölene kadar yönünü veya anlaşmayı
seçme veya değiştirme özgürlüğüne sahiptir. Ölüm
anlaşmanın bir ana bölümünün uygulanmasında toplam nihai
noktadır. Ondan sonra anlaşmanın diğer ana bölümü
uygulanacaktır. Ölüme kadar, anlaşmanın dünyevi kısmının
uygulanması tamamlanmış olacaktır. Eğer kişi meydana
231
gelenle tatmin olmuşsa, bu durumda kendi bakış açısından
yanlış hiç bir şey ve kınanacak kimse yoktur. Sigara
içmekten dolayı sonunda kanserden ölen ancak sigara içme
zevkini tadan kişi örneğinde olduğu gibi bu tamamen
kişiseldir.
Anlaşmanın özellikle inanmayanlar için olumlu olan
koşullarının uygulanması bu dünyada tamamlanmaktadır:
Rabbine teşekkür etmekten uzak olmanın, O’na karşı
herhangi bir sorumluluk hissetmemenin tadını çıkarmış
olabilir; dilediği tüm zevkleri tatmış olabilir. Adalet
kavramına dayalı herhangi bir itiraz ancak anlaşma
uygulandıktan sonra ortaya çıkacağından, inanmayan
ahirette itiraz etme imkânını haiz olamayacaktır. Çünkü o
noktada, anlaşmanın asli ve inanmayan açısından ve
inanmayan için pozitif olan bir kısmı zaten uygulanmış
olacaktır. İzleyen ayette gördüğümüz üzere, bir anlaşmanın
taraflardan
birisini
ilgilendiren
pozitif
koşulları
uygulandıktan sonra o anlaşmaya itiraz edilemez:
Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir
olanların gözleri donakalır. “Eyvah bizlere! Doğrusu
biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim
kimselerdik.” derler.
(Kur’an-ı Kerim: 21/97)
8.3.4.2 EĞER
BİRİSİ
ALLAH’I
ADALET
BAĞLAMINDA KINARSA, BU ALLAH’IN
O’NA ZATEN HİDAYETİ SUNDUĞUNU
FAKAT
ONUN
BUNU
BİLEREK
REDDETTİĞİ ANLAMINA GELİR
Diğer taraftan, Allah’ı adalet bağlamında kınayan
kimse Allah tarafından adalet değeriyle tanıştırılmış
232
demektir. Dolayısıyla, bu kişi adil olmadığı zaman, bu Allah
neden olmaksızın, kendisinin bilerek adil olmamayı seçtiği
anlamına gelir. Eğer adaleti teşvik ediyorsa, o zaman
öncelikle Allah’a ve diğerlerine adil olması gerekmektedir.
8.3.4.3 NİHAİ SONUÇ DOĞRUDUR
Kur’an-ı Kerim’de şu ifade yer alır:
Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı da
sonunda azabımızı tatmışlardı.
(Kur’an-ı Kerim: 6/148)
Burada cezanın gerçekten meydana gelme durumuna
bir vurgu görüyoruz. Bir inanmayanın cehenneme girdiğini
tasavvur ediniz. O anda cehenneme ya inanacaktır ya da
inanmayacaktır. Eğer inanırsa, gözlemine dayalı olarak
inanmış olacaktır ve seçmede özgür olduğumuz bu
dünyadaki gibi Allah onun inanma veya inanmama kararına
müdahale etmemektedir. O kendi hesaplamalarına ve
gözlemlerine göre seçmektedir. Bu yukarıdaki ayetteki
durumdur. Eğer inanmazsa, o zaman doğal olarak kınanacak
hiç kimse veya şey olmayacaktır. İzleyen ayette ahirette
inanmayana karşı bir konuşmadan konumuzla ilgili bir alıntı
yer almaktadır:
(Onlara şöyle denir):
“İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur.
Bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz?
Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için
birdir.
Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız.”
(Kur’an-ı Kerim: 52/14-16)
233
Hakikat nihai olarak meydana gelenle ilgilidir.
Gerçekleşen görüldüğünde, herhangi bir kimse ne
gerçekleşene ters bir argüman ileri sürebilir ne de Allah’ın
bilgisinin üstünde ve dışında olan bir argüman getirebilir.
Örneğin, bir inanmayan cehenneme girmek üzere
olduğunda, Allah’ın adaletsiz olduğunu iddia edemez, çünkü
iddiası kişisel olacaktır ve onun muhakemesi ve hataları
zaten Allah tarafından biliniyor olacaktır. Eğer birisi kendi
adaletsizliği için cezalandırıldığında bunda adaletsizlik
olduğunu Allah’tan daha iyi bildiğini iddia ederse, bu onun
kibrindendir ve o hatalıdır. Diğer taraftan, bu dünyada
kendisine karşı böyle bir adaletsizlik olduğunu ileri süremez
çünkü Allah’a inanmamaktadır.
8.4
EĞER ALLAH KADİR VE İYİ İSE NEDEN
ACI ÇEKME VE KÖTÜLÜK VARDIR?
Allah her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir.
(Kur’an-ı Kerim: 4/111)
Allah Hikmet Sahibidir. O ne yaparsa kendi
penceresinden birtakım hikmetlere dayalıdır. Bu dünyada
olumsuz olarak gördüğümüz şeyler de hikmetlere dayalıdır.
Diğer yandan, şimdiki evre belirli bir vadede sona
erecek olan geçici bir evredir. O, fiziksel, biyolojik, sosyal,
bireysel boyutlarıyla ahiretteki daimi evreye bir hazırlık
evresidir. O halde, bu evrede gördüklerimiz tam resmin
sadece küçük bir parçasıdır.
Birçok durumda, inançsızlığın nedeni, bazı kişisel
duygulara ters gelen şeylerin inkarıdır. Birçok durumda
inançsızlığın nedeni, izleyen ifadede olduğu gibi
gözlemlenenin inkarıdır: “Suçsuz bir babanın çocuğunu
234
öldüren bir tanrıya inanmıyorum”. Böyle bir kişi demek ki
çocukların ölmemesi koşuluyla tanrıya inanacaktı. Diğer bir
ifadeyle, tanrı tam olarak kendi arzularına uygun olsaydı
inanacaktı. İslam’a göre, gözlem önde gelir ve Allah bizim
arzularımıza göre değildir, o kendine ve belirli ölçüde
gözlemlediğimize
göredir.
Bunun
nedeni
ise,
gözlemlediğimizle Allah arasında bir ilişki bulunmasıdır.
Genellikle acı çekme Allah’ın verdiğini geri almasının
bir sonucudur. O’ndan başka tanrı olmadığından, nihai
olarak başka birisi tarafından verilmiş veya yaratılmış bir
şeyi almamaktadır. Veren O’dur ve verdiğini geri alma hakkı
olan da O’dur. Örneğin, bazı kişiler için çocukları olan bir
kişinin ölümü olmaması gereken bir şey gibi
değerlendirilebilir. Oysa o kişiye hayatını ve o çocuklara
babalarını veren Allah doğal olarak onlara verdiklerini geri
alabilir. Milyarlarca yaratığı yaşatan Allah’tan daha
merhametli olduğumuzu ileri süremeyiz. Ayrıca Allah’ı
bizim istediğimiz gibi vermeye zorlayamayız.
Varlıklar ve olaylar bütünüyle iyi veya bütünüyle kötü
değildir. Birçok durumda pozitif yönler ve negative yönler
vardır. Yine, bir şey birisi için kötü iken, başka birisi için iyi
olabilir. Allah yalnızca belirli bir zamanda yaşayanların
Rabb’i değildir; O yaşamakta olanlar ve yaşayacak olanlar
dahil olmak üzere herşeyin Rabb’idir. Önceki nesiller
yenilere yer açmak için gideceklerdir. Bu ayrıca varlıkların
genel olarak daha iyiye doğru değişmelerine imkan verir.
İzleyen ayetlerde bu gerçeklere işaret vardır:
De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü
dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çeker
alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin.
Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye
kâdirsin. Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü
235
gecenin içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden
ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.”
(Kur’an-ı Kerim: 3/26-27)
Birçok durumda, şer şer olarak görülür çünkü daha iyi
bir duruma göre daha az iyidir; oysa bu şer durum esasında
iyi ve tatminkardır. Örneğin, eğer 100 dairesi olan bir kişi
bir deprem sonucunda onların 90’ını kaybetse, çok mutsuz
olabilir. Halbuki birçok kişi yalnızca bir dairesi olsa çok
mutlu olacaktır.
Bazı durumlarda, kötü olarak gördüğümüz şeyler
çoğunlukla iyi olabilir. Kötü olarak gördüğümüz birçok şey,
birçok olumlu sonuçlar doğurabilir. Örneğin, bazı öğrenciler
için sınavlarda başarısız olmak bir kabus olabilir. Ama
sınavlarda başarısız olma riski olmasaydı, öğrenim sonuçları
daha az memnuniyet verici olurdu. İzleyen ayet bu gerçeğe
işaret eder:
Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o
sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi
seversiniz, oysa ki o sizin için bir kötülüktür. Allah
bilir, siz bilmezsiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 2/216)
Şer ve iyilik birçok durumda sübjektiftir. Bir şeyin
nihai iyiliği veya kötülüğü her şeyi bilene göre
belirlenecektir.
Yine insan olarak haiz olduğumuz zaaflardan dolayı,
birtakım olaylar gerçekte olduklarından çok daha kötü
görünebilir. Masum bir bebeğin öldüğünü gördüğümüzde,
çok ümitsiz olabiliriz, çünkü yaratma gücümüz yoktur; fakat
Allah için onu yeniden yaratmak çok kolaydır.
236
Bir şer grubu cinayetler, dolandırıcılıklar, hırsızlıklar
gibi insanlar tarafından kasdi olarak işlenen suçlardan
oluşur. Bu şerlerden bu dünyada dengelenmeyenler din günü
ve sonrasında tam olarak karşılığını görecektir ve suçlu ve
kurbanı için denge sağlanacaktır. İzleyen ayette buna işaret
edilmektedir:
Biz kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; hiçbir
kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmaz. (O şey) bir
hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getiririz(, tartıya
koyarız). Hesap görenler olarak da biz yeteriz.
(Kur’an-ı Kerim: 21/47)
Dolayısıyla, örneğin birisi, Allah bir kişinin bir
başkasının malını çalmasına izin vermemelidir diyebilir.
Eğer bu çalma olayı hikayenin tamamı olarak görülürse,
gerçekten bütünüyle adaletsiz olabilirdi. Oysa o hikayenin
tamamı
değildir.
Bu durum Allah’ın insanları
yetkilendirmesinden ve onlara bireysel ve sosyal kararlarını
seçme yetkisini vermesinden kaynaklanmaktadır. Bu
yüzden, böyle şer işler insanlara aittir ve sonuçları vardır.
Allah bize yol gösterici olmak üzere, bu tür işlere karşı bu
hayatta yaptırımlar getirmiştir. Bir başka açıdan, yukarıdaki
ayette belirtildiği üzere ahirette denge tam olarak tesis
edilecektir. Buna göre, gördüğümüz küçük parça bazen
çirkin ve dengesiz gibi görünse de, resmin tamamı güzel ve
dengelidir.
O halde, sınırlı ve sübjektif bakış açılarından yapılan
değerlendirmeler şer ve Allah arasındaki ilişki açısından
yanıltıcı olabilir. Bu bağlamda her birimizle alakalı iyi ve
kötü, Allah ile olan ilişkimizin durumuna göre
tanımlanmalıdır. Örneğin, belirli bir zamanda büyük refah
içinde olan, fakat Allah’la ilişkisi bakımından kötü bir
durumda olan bir kişi gerçekte iyi bir durumdaymış gibi
237
değerlendirilemez. Benzer şekilde, ciddi sağlık problemleri
olan fakat Allah ile iyi bir ilişkide olan bir kişi gerçekte iyi
bir durumdadır. Allah ile ilişkimiz bakımından mevcut olan
problemler dışındaki tüm sorunlar geçicidir. İzleyen
ayetlerde bu gerçekle ilgili bir örnek görmekteyiz:
Hakikaten Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara
karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazinelerden
vermiştik ki, anahtarları(nı taşımak) güçlü bir
topluluğa ağır gelirdi. Kavmi ona demişti ki:
“Şımarma! Şüphe yok ki Allah şımarıkları sevmez.”
“Allah’ın sana verdiğinde ahiret yurdunu gözet.
Dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana iyilik
yaptığı gibi, sen de iyilik yap. Yeryüzünde
bozgunculuk arama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları
sevmez.”
(Karun:) “O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi
sayesinde verildi.” dedi. Bilmiyor muydu ki Allah,
ondan önce, nesiller (için)den ondan daha güçlü,
sayıca daha çok olan kimseleri helak etmişti.
Günahkârlardan günahları sorulmaz123.
Derken Karun, zineti içinde (ihtişamla) kavminin
karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, “Keşke
Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı. Hakikat
şu ki o, (dünya malından) büyük bir pay sahibidir”
dediler.
Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, şöyle dediler:
“Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapan için
Allah’ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak
sabredenler kavuşabilir.”
Derken biz onu da, konağını da yere batırdık. Artık
Allah’a karşı kendisine yardım edecek bir topluluğu
123
Çünkü onların günahları bilinmektedir.
238
olmadığı gibi, o, kendini (savunup) kurtarabilecek
kimselerden de değildi.
Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler de: “Vay!
Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çok da, az
da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş
olmasaydı, bizi de yere batırırdı. Vay! Demek ki
inkârcılar başarıya ulaşamazlar” demeye başladılar.
(Kur’an-ı Kerim: 28/76-82)
Bu nedenle, bir kişi Allah’a teslim olduğunda ve
O’nun gösterdiği yolu izlediğinde, onun için her şey iyidir.
Kur’an-ı Kerim’de denildiği üzere:
(Ey insanoğlu!) sana gelen her iyilik Allah’tandır,
sana ne kötülük dokunursa kendindendir.
(Kur’an-ı Kerim: 4/79)
İnsanların zaviyesinden bakıldığında, belirli güce,
belirli değerlere sahip olursak ve Allah’a güvenirsek, ilk
bakışta negatif olarak değerlendirdiğimiz şeyler bizi daha da
güçlü yapacaktır. Örneğin, birisinin bir sağlık problem
olduğunu ve o kişinin sabırlı olduğunu ve Allah’tan yardım
istediğini varsayın. Bu durumda o ve Allah arasında daha
güçlü bir ilişki olacaktır ve Allah onu takdir edecek ve
cennetindeki derecelerini artıracaktır. Bu tür sorunlar
merhamet, sabır, Allah’a ve başkalarına duyduğumuz sevgi
gibi içsel güçlerimizi harekete geçirecek, geliştirecek ve
ortaya çıkaracaktır. Ancak elbette bu tür etkiler herkes için
aynı olmayacaktır. Bazıları O’ndan daha üstünmüş gibi,
böyle olaylar nedeniyle Allah’a karşı gelecektir. Dolayısıyla,
böyle olaylar test olarak da işlev görecektir. Bu izleyen
ayetlerde kısaca açıklanmaktadır:
239
Muhakkak ki biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da
mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile
imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!
Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: “Biz
Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.” derler.
İşte Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte
hidayete erenler de onlardır.
(Kur’an-ı Kerim: 2/155-157)
8.5
İSLAM’LA HRİSTİYANLIK ARASINDAKİ
TEMEL FARKLILIKLAR NELERDİR?
Hz. Muhammed, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın (A.S.)
mesajlarının kaynakları aynı olduğuna göre mesajlarının özü
de aynıdır124. Ancak günümüzdeki genel Yahudilik ve
Hristiyanlık Hz. Musa ve Hz. İsa’nın (A.S.) öğrettiklerinden
belirli ölçüde farklıdır. Bu nedenle, İslam ile bu dinler
arasında farklılıklar bulunmaktadır. İzleyen ayette
gördüğümüz üzere, İslam, Yahudi ve Hristiyanları bu
mesajların tam özüne çağırmaktadır:
De ki: “Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak
olan bir söze geliniz. Şöyle ki: ‘Allah’tan başkasına
kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım
ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler (diye)
124
Ardışık olarak İslam’a en yakın başlıca din Hristiyanlıktır ve
Hristiyanlık iyi bilinen bir dindir. Bu itibarla Hristiyanlık ve
İslam’ın kıyaslaması İslam’ın diğer dinlerden farkı konusunda da
fikir verecektir. Yahudilik İslam ve Hristiyanlıkla birçok ortak
noktayı haiz olduğuna göre, bazı kıyaslamaları Yahudiliği de
içerecek şekilde yapacağız. Diğer taraftan, 3.1.1.1 numaralı
bölümde İslam’ın temelleriyle diğer dinlerin temelleri arasında
genel bir kıyaslama yaptık.
240
tanımayalım.’ Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin
ki: ‘Şahit olun biz müslümanlarız’ ”.
(Kur’an-ı Kerim: 3/64)
Buna göre, izleyen bölümlerde temel noktalardaki
farklılıkları açıklayacağız:
8.5.1 İLAH
8.5.1.1 İLAH’IN ÖZELLİKLERİ
Hristiyanlıkta ilah anlayışı şu şekildedir: İlah
kavramında, bir olduğu söylenen bir oldukları söylenen üç
kişi vardır. Bazı Hristiyanlar bunu bir bütün oluşturan üç
parça olarak anlarlar. Bazıları üç şekli olan bir tanrı olarak
anlarlar. Bazıları geçici olarak insana dönüşen bir tanrı
olarak anlarlar125. Bazıları aynı amacı olan üç kişi olarak
anlarlar126… Bu birliğin iki parçası veya şekli erkektirler,
insanlara benzerler ve genellikle belirli yaşlardaki beyaz
insanlar olarak gösterilirler. Diğeri bir ruhtur. Hepsi ezeli
olmasına rağmen, onlardan en az biri diğer birinden çıkar;
bazıları için onlar arasında ardışık bir öncelik yoktur. En
azından birisi doğmuş ve ölmüştür. Bu ölüm bir kurban
olabilmesi ve tanrının insanlığı kurtarabilmesi için
gerçekleşmiştir. Bu tanrının bazı kısımları ile diğer
yaratıklar arasında gözler, kularlar, burun, kütle… gibi başka
ortak özellikler bulunmaktadır.
125
Hristiyanların bazıları tanrı kavramını sadece bir tanrı olacak ve
Hz. İsa (A.S.) da yalnızca bir insan ve peygamber olacak şekilde
anlarlar. Bunlar çoğunluk olmadığından kıyaslamamızda bu grubu
göz ardı edeceğiz.
126
Hz. İsa (A.S.) Yuhanna İncili’nin 14/28 ayetinde Rabb’in
kendisinden büyük olduğunu söylemektedir.
241
İslam’a göre, Hz. İsa (A.S.) böyle şeyler
söylememiştir. O Hz. Muhammed’e (S.A.V.) benzer şekilde
öğretmiştir. İslam’a göre, Tanrı Bir’dir. O şekillerden,
versiyonlardan ve farklı kişilerden oluşmaz. O hiç bir şeye
benzemez. İslam’da Allah her şeyin Rabb’idir, bir insan
değildir, o tüm evrenlerin Rabb’idir. O bir galaksinin olduğu
gibi bir karıncanın da Tanrısıdır ve ne erkektir ne de dişidir.
Bizim tasavvur edebileceğimizin çok ötesindedir. O’nu bir
insanla kıyaslayamayız.
İzleyen ayette Allah teslisi açıkça reddetmektedir:
Allah’a ve peygamberlerine inanın. (Allah) üçtür
demeyin. Buna son verin, bu sizin için (daha)
hayırlıdır. Muhakkak ki Allah ancak (tek) bir ilâhtır.
O, çocuk sahibi olmaktan yücedir.
(Kur’an-ı Kerim: 4/171)
8.5.1.2 TANRI İLE İLİŞKİ
Diğer taraftan, Hristiyanlık’ta tanrı birtakım
yönlerden insana tabidir. Hristiyanlık’ta tanrı kendi oğlunu
insanlar için kurban etmektedir.
Yahudilik ve Hristiyanlığa göre Tanrı ile Yahudi ve
Hristiyanlar arasında organik bir ilişki vardır. Ancak Kur’anı Kerim’e göre, ne Yahudiler ne de Hristiyanların Tanrı ile
alakalı bir imtiyazları veya özel bir ilişkileri bulunmaktadır.
İzleyen ayet bunu açıklamaktadır:
Yahudiler ve hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve
sevgilileriyiz” dediler. De ki: “O halde niçin
günahlarınızdan ötürü (Allah ) size azab ediyor?”
Hayır, siz de O’nun yarattıklarından (bir) beşersiniz.
242
O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Göklerin,
yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı
Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır.
(Kur’an-ı Kerim: 5/18)
Hristiyanlığa göre, başarı Hz. İsa (A.S.)
aracılığıyladır. Fakat İslam’a göre, müteakip ayette
açıklandığı üzere başarılı olmak için sağlanması gereken
objektif kriterler vardır:
Ne sizin kuruntularınızla, ne de kitap ehlinin
kuruntularıyla değil; kim kötülük yaparsa, onunla
cezalandırılır. O, kendisine Allah’tan başka ne bir
dost, ne de bir yardımcı bulur.
(Kur’an-ı Kerim: 4/123)
8.5.2 PEYGAMBER
Bugünkü genel Hristiyanlığa göre, Hz. İsa (A.S.) bir
tanrıdır. Yahudiliğe göre, o bir sahte peygamberdir. İslam’a
göre, aşağıdaki ayetlerde açıklandığı üzere, o bir insandır ve
Allah’ın bir elçisidir ve Mesih’tir:
Muhakkak ki, “Şüphesiz Allah, Meryemoğlu
Mesih’tir” diyenler kâfir olmuşlardır. (Onlara) de ki:
“Allah, Meryemoğlu Mesih’i, anasını ve bütün
yeryüzündekileri helak etmek istese Allah’tan (bunu
önlemeye) kim bir şeye malik olabilir? Göklerin,
yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı sadece
Allah’a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye
kadirdir.”
(Kur’an-ı Kerim: 5/17)
243
Meryem oğlu Mesih (İsa), bir peygamberden başka
(bir şey) değildir. Şüphesiz ondan önce (de)
peygamberler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir
kadındır. İkisi (de) yemek yerlerdi. Bak onlara âyetleri
nasıl açıklıyoruz. Sonra (yine) bak nasıl yüz
çeviriyorlar!
(Kur’an-ı Kerim: 5/75)
Hz. İsa’nın (A.S.) Yuhanna İncili’nin 12’nci
bölümünün 49 ve 50’nci ayetlerindeki ifadeleri kendisinin
bir peygamber olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ayetlerde,
kendiliğinden konuşmadığını; ama onu gönderen Rabb’in ne
söyleyeceği ve ne konuşacağı konusunda ona bir emir
verdiğini; ve ne konuşursa tam olarak Rabb’in ona söylediği
şekilde konuştuğunu açıkça ifade etmektedir.
Yine Yuhanna İncili’nin 17’nci bölümünün 11’inci
ayetinde gördüğümüz üzere, Hz. İsa’nın (A.S.) Allah ile
ilişkisi kendi dilinde çoğunlukla bir benzetmedir ve onların
birliği onun Rabb’ine itaati anlamındadır. Anılan ayette
Rabb’inden O’nun adıyla inananları korumasını istemektedir
ki o ve Rabb’in olduğu gibi inananlar da bir olsunlar.
İslam’a göre, izleyen ayette net bir şekilde ve kısaca
açıklandığı üzere, Hz. Muhammed (S.A.V.) yalnızca bizim
gibi bir insandır:
De ki: “Şüphesiz ben yalnızca sizin gibi bir beşerim,
(ne var ki) bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu
vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı
arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete
hiç kimseyi ortak etmesin.”
(Kur’an-ı Kerim: 18/110)
Bir insan dünyayla kıyasladığımızda bir nokta gibidir;
244
dünya güneş sistemiyle karşılaştırdığımızda bir nokta
gibidir; güneş sistemimiz galaksimizle karşılaştırdığımızda
bir nokta gibidir; galaksimiz bugüne kadar keşfedilmiş olan
milyarlarca galaksiyle karşılaştırdığımızda bir nokta gibidir;
bütün o galaksiler de bizim uzay-zamanımız ve evrenimizin
içinde bir nokta gibidir; bizim uzay-zamanımız Allah’ın
yaratmış olabileceği uzay-zamanlar ve evrenler içinde belki
bir nokta gibidir; ve bunların hepsi Allah’ın yaratabilecekleri
ve varlığını sürdürebilecekleri yanında bir noktadan çok
daha küçüktür. O halde Allah ile Allah’ın yarattıklarına
nispetle bu kadar zayıf olan bir insan arasında benzerlik
kurmak nasıl mümkün olabilir? Bir insanın O’nun oğlu
olduğu nasıl söylenebilir?
Buna ek olarak, Kur’an-ı Kerim’e göre, Hz. İsa (A.S.)
izleyen ayette belirtildiği üzere ne öldürülmüştür ne de
çarmıha gerilmiştir127:
127
Kur’an-ı Kerim’in gelmesinden önce de sonra da Hz. İsa’nın
ölümü hakkında şu farklı inançlar olmuştur: Birçok kişi Hz.
İsa’nın (A.S.) yerine başka birisinin asıldığına/çarmıha gerildiğine
inanmışlardır. Bazıları da Hz. İsa’nın çarmıha konulduğuna ama
orada ölmediğine inanır. Hristiyanların büyük kısmı ise Hz. İsa’nın
çarmıhta öldürüldüğüne inanır. Her hal ve takdirde, İncilleri dahi
okuduğumuzda Hz. İsa’nın çarmıha gerilip gerilmediği konusunda
birçok sorular ortaya çıkmaktadır: Örneğin: Hz. İsa (A.S.) gibi bir
peygamberin son sözleri Matta İncili 27/45-47 ve Mark İncili
15/34-35’inci ayetlerinde geçtiği üzere nasıl “Tanrım, tanrım,
neden beni terkettin?” olabilir? Onunla aynı durumda olanlar sağ
kalmışken o nasıl 3 saat içinde çarmıhta ölebilir, ki bazı kişilerin
çarmıhta ölmesi 9 günde olabilmektedir? Roma İmparatorluğu
Valisi Pontius Pilate’e onun öldüğü söylendiğinde neden
şaşırmıştır? Neden çarmıha gerilme olayından sonra onun sağ
olduğu konusunda birçok ifadeler bulunmaktadır (Markos İncili
/16/11). Yine bazı filolojik çalışmalar çarmıh kelimesinin Hz. İsa
245
Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftirada
bulunmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi
Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden
dolayıdır (ki kalplerini mühürledik). Oysa onu ne
öldürdüler, ne de astılar, fakat onlara öyle gibi
gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa
düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. Bu
hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri
yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
(Kur’an-ı Kerim: 4/156-157)
8.5.3 YÖNTEM
Hristiyanların genel olarak inandıkları teslis şöyle
soruları gündeme getirmektedir: Eğer tanrının bir babası
varsa annesi de var mıdır128? Eğer baba tanrı varsa bu
babanın babası kimdir? Baba ile oğul arasında
koordinasyonu kim sağlamaktadır, özellikle eğer
anlaşmazlıklar varsa? Eğer aynılarsa neden üç kişi vardır?
Eğer aynı değillerse nasıl birdirler? Eğer tanrının birden
fazla parçası veya şekli varsa, dördüncü bir parçası veya
şeklinin veya başka bir tanrının olmadığını nasıl bilebiliriz?
Hz. İsa’nın (A.S.) burnunu, gözlerini… kim yarattı? Onlar
kendi kendini yaratıcı mıdır ve öyleyse nasıl bir süreçle?
Eğer kendi kendini yaratıcıysa o zaman evrende benzer
şeyler gördüğümüze göre neden bir tanrıya inanmamız
(A.S.) zamanında Hristiyanların bugün tasavvur ettiği anlama
gelmediğini göstermektedir.
128
Hristiyanlığın bazı mezheplerinde, tanrının annesi olarak
değerlendirildiğinden Hz. Meryem’e (A.S.) de dua/ibadet
edilmektedir.
246
gerekecektir129?
Böyle sorular dini seçen kişinin metoduyla ilgili
olduğundan çok önemlidir. Tanrı kavramının tam özüne
ilişkin olduklarından da bu sorular çok önemlidir. Örneğin,
birisi tişörtünün tanrısı olduğuna inanıyorsa, o zaman
muhtemelen tanrı kavramıyla ifade etmek istediği bir
Müslüman veya bir Hristiyanın tanrı kavramıyla demek
istediğinden çok farklıdır. Dolayısıyla, bu kişi için tanrı
kavramı yalnızca keyfi olarak tercih edilebilen ve net
olmayan bir kavramdır. Dolayısıyla, bu kişi evrende
gözlemlediği ile ve mantıksal bir sürece göre hareket
etmemektedir.
Birisi bu tür soruları tutarlı bir mantık ile
açıklayamadığı zaman, cevapları ve inancını sorgulamadan,
yani yalnızca dogmaya göre kabul ediyor olmaktadır130. O
halde, eğer inanç sorgulamadan gerçekleşmiş ise, o zaman
neden o kişi başka bir inanç veya inançsızlığı sorgulamadan
seçmemektedir? Oysa İslam’da hemen hemen her Müslüman
Kur’an-ı Kerim’de gösterildiği şekilde, inancını mantık
kullanarak savunmasının gerektiğine ve savunabileceğine
inanır.
129
Bu tür sorular nedeniyle, Hristiyanlıkta temel hususlarda bile
büyük ölçüde farklılaşan mezhepler bulunmaktadır.
130
Bu nedenle, hakikati arayan bir kişi öncelikle izleyeceği yöntem
hakkında karar vermelidir. Örneğin, mantığa dayalı bir yöntem mi
benimseyecektir yoksa sorgulamadan kabul etme yöntemini mi?
İkinci yöntemde karar vermek muhtemelen daha kolay olacaktır,
ancak bulunan hakikati izlemek ve başkalarını ona çağırmak için
bir gerekçe olmayacaktır, çünkü bu yöntemle seçilen diğer tüm
dinler en az aynı düzeyde geçerli olacaktır. İlaveten, yeterince
tartışılamadığından ikinci yöntem daha az güvenilir olacaktır.
247
8.5.4 KUTSAL KİTAPLAR
Eski ve Yeni Ahit’te Allah’ın gelecekteki elçilerine ve
mesajlarına ilişkin ön haberler vardır. Örneğin Eski Ahit/
Tesniye kitabının 18’inci bölümünün 18 ve 10’uncu
ayetlerinde şunları okumaktayız: “Onlar için kardeşleri
arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım; ve
sözlerimi onun ağzına koyacağım, ve ona emredeceğim her
şeyi onlara söyleyecek. Ve vaki olacak ki, benim ismimle
söyleyeceği sözlerimi dinlemeyecek olan adamdan ben
arayacağım.”
Yeni Ahit/ Yuhanna İncili’nin 16’ncı bölümünün 12
ve 13’üncü ayetlerinde Hz. İsa (A.S.) şöyle demektedir:
“Size söyleyecek daha çok şeylerim var; fakat şimdi
dayanamazsınız. Fakat o, hakikat Ruhu131, gelince, size her
hakikate yol gösterecek; zira kendiliğinden söylemeyecektir;
fakat her ne işitirse söyleyecek; ve gelecek şeyleri size
bildirecektir.”
Buna göre, Hz. İsa’nın (A.S.) sözlerinden açıkça
anlaşılmaktadır ki gelecekteki ilahi bir mesaja ve gelecekteki
bir elçiye ihtiyaç vardır132. Dolayısıyla, Hz.İsa’nın (A.S.)
131
“Hakikat ruhu” olarak tercüme edilmiş olmasına rağmen birebir
tercümesi “hakikatin ruhu”dur. Bu kavram eğer gerçekten orijinal
İncil metninde bu şekilde varsa, Hz. Muhammed’in hafızasındaki
Kur’an-ı Kerim’e işaret ediyor olabilir, çünkü Ruh ve Hakikat
Kur’an-ı Kerim’in isimleridir. Yine bu ifade Emin ve Sadık
vasıflarıyla adlandırılan Hz. Muhammed’in niteliklerine işaret
ediyor olabilir.
132
Bazı Hristiyanlar önceden haberi verilen bu kişiliğin Kutsal
Ruh olduğu şeklinde değerlendirme yapabilirler. Oysa Hristiyan
dünyasında birçok günahın işlendiği -başka dinlerde de benzer
durum olmaktadır- görüldüğünde, tanrının parçası olarak
248
mesajı toplumu tarafından tam olarak alınmamıştır. Halen
Mesih’in gelmesini bekleyen Yahudilere göre de hala
gerçekleşmesi gereken temel bazı şeyler bulunmaktadır;
dolayısıyla Yahudiler için de Yahudilik henüz tam değildir.
Oysa izleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, Hz. Muhammed
(S.A.V.) ile birlikte Allah’ın mesajı en açık ve tam bir
şekilde tamamlanmıştır:
Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size
nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâma
razı oldum.
(Kur’an-ı Kerim: 5/3)
Muhammed,
sizin
[yetişkin]
erkeklerinizden
hiçbirinin babası değildir. Ama Allah’ın Resulü ve
peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi
hakkıyla bilendir133.
(Kur’an-ı Kerim: 33/40)
değerlendirilen bir Kutsal Ruh’un rehberliğinin fonksiyonelliğini
anlamak zor olmaktadır. Eğer bu kilisenin üzerinde rehberlik eden
bir ruh olarak anlaşılırsa, bu durumda, Hristiyanlıktaki kilise
çalışanlarının aracılığı ve imtiyazlı konumu teyit edilmiş olur;
İslam’da bu dünyada Allah katında böyle bir imtiyazlı grup kabul
edilemez. Yine, eğer önceden haberi verilen kişi Kutsal Ruh ise,
onun kendisinden konuşması gerekirdi; neden tanrının parçası
olduğuna inanılan bir kişilik kendinden konuşmaya kadir olmasın
ve yalnızca duyduğunu söylesin. Eğer önceden haberi verilen bu
kişi Kutsal Ruh ise, bu durumda, açıkça kimse üç kişinin aynı
zamanda bir tek tanrı olduğunu söyleyemez. Bu durumda üç tanrı
olacaktır, çünkü her birisi ayrı yetenekleri haiz olacaklardır.
İlaveten, eğer Kutsal Ruh tamamen farklı doğasıyla geldiği zaman
hidayet edecekse, ondan öncesi için ne olacaktır?
133
Hz. Muhammed (S.A.V.) tarafından iletilen Kur’an-ı
Kerim’den sonra, o, Hz. Musa ve Hz. İsa’nınkiler (A.S.) gibi açık
mucizelerle desteklenen kutsal kitaplar gelmemiştir.
249
Bu çerçevede, Kur’an-ı Kerim’in son ilahi mesaj
olması nedeniyle, önceki kutsal kitaplardan farklı olarak
Allah onu koruma garantisi vermektedir:
Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu
yine biz koruyacağız.
(Kur’an-ı Kerim: 15/9)
Tarihsel olarak da o korunmuştur. Bugün her yerde
vahyolunduğu orijinal dilde olmak üzere yalnızca bir
Kur’an-ı Kerim vardır. Fakat örneğin eldeki en eski Yeni
Ahit kopyaları Yunanca’dır. Oysa Hz. İsa (A.S.) esas
itibariyle Aramice ve belki biraz İbranice konuşmuştur.
Farklı dillerdeki teknik metinler üzerinde çalışmış olan
herhangi bir kişi bir metnin anlamını doğru olarak öğrenmek
için orijinal dilde metne sahip olmanın ne kadar kritik
olduğunu çok iyi bilecektir.
8.5.5 HOŞGÖRÜ
Hristiyanlar genel olarak Hz. Muhammed’i (S.A.V.)
sahte bir peygamber olarak değerlendirirler. Yahudiler
çoğunlukla Hz. İsa ve Hz. Muhammed’i (A.S.) sahte
peygamberler olarak değerlendirmektedirler. Müslümanlar
Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’e (A.S.) Allah’ın hak
ve saygıdeğer elçileri olarak inanırlar. İlaveten, onlara
inanmak Müslüman olmanın şartlarından birisidir.
Yahudilik vurguyu bir millete yapar; Hristiyanlık
tarihteki bir kişiyi vurgular. Onlardan önce başka milletler
ve kişiler olmuştur. Oysa müteakip ayette görüldüğü üzere,
İslam’ın mesajı orijinal ve yerel bir mesaj değildir,
evrenseldir ve Hz. Muhammed (S.A.V.) yeni bir inancın
orijinal bir peygamberi değildir:
250
(Ey Muhammed!) De ki: “Ben Peygamberlerin ilki
değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben
ancak bana vahyedilene uymaktayım. Ben sadece
apaçık bir uyarıcıyım.
(Kur’an-ı Kerim: 46/9)
8.5.6 HAYAT TARZI
İslam’da Allah ile birey arasında aracı yoktur. Allah
yakındır. O herhangi bir kişiye anne babasından daha
yakındır. Bu nedenle İslam’da aracı bir din sınıfı yoktur.
Dolayısıyla, örneğin eğer imam camide değilse, bir
mühendis imam olabilir. Hiç kimse Allah katında imtiyazları
olduğunu ileri süremez. Bunu ileri sürmek büyük bir
günahtır.
Bu çerçevede, İslam’da ruhbanlık yoktur. Esasen,
izleyen ayette bize bildirildiği üzere, bu Hristiyanlığın
orijinalinde de yoktur:
Sonra bunların peşinden ard arda peygamberlerimizi
gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından
gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların
yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Onlar
Allah'ın
hoşnutluğunu
kazanmak
için,
kendiliklerinden bir ruhbanlık icad ettiler ki, biz
onlara bunu gerekli kılmamıştık. Ama buna da gereği
gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere
mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan
çıkmışlardır.
(Kur’an-ı Kerim: 57/27)
İzleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, dinen haftanın
en önemli gününde bile Müslümanlara yaklaşık yarım saat
251
süren Cuma namazından sonra işlerine gitmeleri tavsiye
olunmaktadır:
Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız)
zaman, Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer
bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve
Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah’ı çok
anın ki kurtuluşa eresiniz.
(Kur’an-ı Kerim: 62/9-10)
İşini doğru ve adil bir şekilde Allah’ın rızasını
kazanmak niyetiyle yapan bir kişi ibadet ediyor olarak
değerlendirilir. Hz. Muhammed’in (S.A.V.) şu ifadesi bu
bağlamda önemli bir işarettir: “Sadık ve dürüst tacir Din
gününde peygamberler, sadıklar ve şehitlerle beraber
olacaktır134.” Dolayısıyla, İslam’da dünya hayatı ve dini
hayat bir aradadır.
İslam’da din sınıfı ve ruhbanlığın olmamasıyla
birlikte, herkesin Allah’la güçlü bir ilişkisi olması
beklenmektedir. Sık sık ifa olunan vakit namazları bu
anlamda güzel bir örnektir.
Hristiyanlık’ta kurtuluşun Hz. İsa (A.S.) vasıtasıyla
olduğuna inanılır. Buna göre, örneğin şer işler işleyen ancak
Hz. İsa’ya (A.S.) tanrı olarak inanan kişinin Allah’a inanan
ve salih ameller işleyen bir kişiye göre daha iyi durumda
olduğuna inanılır. Dolayısıyla salih ameller işlemenin etkisi
sınırlıdır.
Hristiyanlık’ta bazı insanların Tanrı ve diğerleri
arasında aracı olduklarına inanılır. Hristiyanlık’ta bu
134
At-Thirmidhi
252
bağlamda ilk eylem tanrının oğlunu kurban etmesi ve/veya
insanlığı kurtarmak için insan olmasıdır. Diğer taraftan, bazı
mezheplerde günah çıkarma uygulaması vardır ki bu
uygulamada insanlar af olunmak için günahlarını bazı
kişilere itiraf ederler. Oysa İslam’da Allah ile birey arasında
aracı yoktur.
8.5.7 İLK GÜNAH
Hristiyanlık’ta ilk günah inancı vardır. Bu inanç şu
şekildedir: İlk erkek ve kadın günah işlemişlerdir. Sonraki
nesiller bu günahı tevarüs ederler. O günahı gidermek için
bir kurban olması gerekmektedir. Tanrı çok sevdiği insanları
kurtarmak için oğlunu kurban olarak vermiştir. Dolayısıyla,
onun oğlu sayesinde insanlar günahtan kurtulabilirler.
İslam’a göre, ilk günah kavramı kabul edilemezdir:
İlk erkek ve kadın günah işlemiştirler. Ancak, o günah
nedeniyle af istemişler ve Allah onları affetmiştir. İzleyen
ayette buna işaret edilmektedir:
Derken Âdem Rabb’ından birtakım kelimeler aldı,
(onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti.
Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok
esirgeyendir.
(Kur’an-ı Kerim: 2/37)
Buna göre, başkalarının tevarüs edeceği bir günah
bulunmamaktadır.
Ayrıca İslam’da günahlar tevarüs edilmez.
Dolayısıyla, her çocuk saf ve anne babasının işlemiş
olabileceği günahlardan temiz olarak doğar. Kur’an-ı
Kerim’de Allah bu çerçevede birçok örnek vermektedir:
253
Örneğin Hz. İbrahim (A.S.) inançsız birisinin oğluydu; Hz.
Nuh’un (A.S.) oğlu inançsızdı.
Allah birisini affetmek için kurban vermeye ihtiyaç
duymaz. Bir kişi samimi olarak af isterse, günahından
pişman olursa, kötü işlerini iyi işlerle telafi etmeye çalışırsa
ve kendini iyileştirirse, Allah tarafından af olunabilir. O’nun
isimlerinden birisi Affeden’dir
Diğer taraftan, kimse arada sebep-sonuç ilişkisi
olmadıkça başka birisinin günah yükünü taşımayacaktır.
Dolayısıyla, Hz. İsa (A.S.) başkalarının günahlarını
taşımakla yükümlü değildir.
8.6
ÖNCEKİ
KUTSAL
KİTAPLARDA
HZ.
MUHAMMED
HAKKINDA
VERİLEN
HABER VAR MIDIR? VARSA NEDİR?
Kendilerine kitap verdiklerimiz onu, (o peygamberi)
oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken onlardan
bir grup gerçeği bile bile gizlerler.
(Kur’an-ı Kerim: 2/146)
Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüphede olmuş
isen, senden önce kitabı (Tevrat’ı, İncil’i) okuyanlara
sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. O
halde sakın şüphe edenlerden olma.
(Kur’an-ı Kerim: 10/94)
Kur’an-ı Kerim’de de Allah tarafından açıklandığı
üzere, Eski ve Yeni Ahit’te Hz. Muhammed (S.A.V.)
hakkında önceden verilen birçok bilgi bulunmaktadır. Eski
ve Yeni Ahid Hz. Muhammed (S.A.V.) doğmadan birçok
asır önce yazılmışlardı. Bu kutsal kitapların bugünkü orijinal
254
olmayan ve dolaylı metinlerinde bile o bilgilerin birçoğunu
görmekteyiz. Bu haberlerin bazıları şu şekildedir135:
8.6.1 ESKİ
AHİD/
TESNİYE
K İTABININ
33’ÜNCÜ BÖLÜMÜNDE YER ALAN HZ.
MUHAMMED (S.A.V.) İLE İLGİLİ HABER
İzleyen ayetlerde Hz. Musa’nın (A.S.) kendisine, Hz.
İsa’ya ve Hz. Muhammed’e (A.S.) ve bunların coğrafi
yerlerine yaptığı atfı görmekteyiz. Hz. Muhammed (S.A.V.)
ile ilgili olarak, Mekke’nin Hz. Muhammed ve yaklaşık
10.000 ashabı ile birlikte fethine atıf vardır. Yine, izleyen
ayetlerde, Hz. Muhammed’in (S.A.V.) getirdiği kanuna Kur’an-ı Kerim’e dayalı kanun- atıf yapılmaktadır.
Tesniye 33’üncü bölümdeki 1 ve 2’nci ayetler
şöyledir: Ve Allah adamı Musanın ölümünden evvel İsrail
oğullarına okuduğu hayır dua şudur. Ve dedi: Rab Sinadan
geldi, ve onlara Seirden doğdu, Paran dağından parladı, ve
mukaddeslerin on binleri ile geldi; Onlar için sağında ateşli
ferman vardı.
Kitab-ı Mukaddes bildirmekte ve onaylamaktadır ki
Hz. Musa (A.S.) Allah’tan Sina dağında vahiyler almıştır136;
135
Eski Ahid/Tesniye kitabının 18/18-19’uncu ve Yuhanna
İncili’nin 16/12-13’inci ayetlerindeki Hz. Muhammed (S.A.V.) ile
ilgili haberleri bu kitabın Hata! Başvuru kaynağı bulunamadı.,
Hata! Başvuru kaynağı bulunamadı. ve Hata! Başvuru
kaynağı bulunamadı. numaralı bölümlerinde açıkladık, bu
nedenle onları burada tekrar etmeyeceğiz. Açıklamalarımızı
yalnızca Eski ve Yeni Ahid’le sınırlı tutacağız, ve Hz. Muhammed
(S.A.V.) ile olarak diğer dinlerin kutsal kitaplarında yer verilen
haberleri değerlendirmeyeceğiz.
136
Eski Ahid’in Çıkış kitabının 19/1-3 numaralı ayetleri şu
255
Hz. İsa (A.S.) Seir dağıyla tanımlanan Yuda’da yaşamış ve
Allah’tan vahiy almıştır137; ve bugünkü Mekke ile örtüşen
Paran bölgesinde dünyaya gelen bir peygamber Allah’tan
vahiy alacaktır, 10.000 kişiyle bir başarıya imza atacaktır ve
bir kanun getirecektir. Görüyoruz ki Hz. Musa ve Hz. İsa
şekildedir: İsrail oğullarının Mısır diyarından çıkışlarının üçüncü
ayında, o günde, Sina çölüne geldiler. 2 Ve Refidimden göç edip
Sina çölüne geldikleri zaman, çölde kondular; ve İsrail orada dağın
karşısında kondu. 3 Ve Musa Allahın huzuruna çıktı, ve RAB onu
dağdan çağırıp dedi: Yakub evine böyle diyeceksin, ve İsrail
oğullarına bildireceksin.
137
Kitab-ı Mukaddes’in izleyen ayetleri Hz. İsa’nın (A.S.) Seir
denilen yerle bağlantısını göstermektedir. Yeşu kitabının 15/1,1012 numaralı ayetleri şu şekildedir: VE Yahuda oğulları sıptının
aşiretlerine göre hissesi Edom sınırına, cenuba doğru, cenubun en
son kısmında Tsin çölüne kadardı. (…) ve sınır Baaladan garba
doğru Seir dağına kadar dönüyordu; ve şimalden Yearim dağının
(o Kesalondur) yanından geçiyordu, ve Beyt-şemeşe iniyor, ve
Timnadan geçiyordu; ve sınır Ekron yanından şimale doğru
çıkıyordu; ve sınır Şikkerona uzanıyor ve Baala dağına geçiyor, ve
Yabneele çıkıyordu; ve sınırın sonları denizde idi. Ve büyük deniz
ve onun kıyısı garb sınırı idi. Aşiretlerine göre Yahuda oğullarının
çepeçevre sınırı bu idi.
Matta İncili’nin 2/1-6 numaralı ayetleri şöyledir: İmdi İsa, kıral
Hirodesin günlerinde, Yahudiye Beytleheminde doğduğu zaman,
işte, şarktan Yeruşalime müneccimler gelip dediler: Yahudilerin
Kıralı doğan zat nerededir? Çünkü onun yıldızını şarkta gördük, ve
ona secde kılmağa geldik. Kıral Hirodes bunu işitince, bütün
Yeruşalimle beraber yüreği oynadı. Hirodes bütün başkâhinleri ve
kavmın yazıcılarını toplıyarak, onlardan Mesihin nerede
doğacağını sordu. Onlar da kendisine dediler: Yahudiye
Beytleheminde; çünkü peygamber vasıtası ile şöyle yazılmıştır:
“Ve sen, ey Beytlehem, Yahuda diyarı, Yahuda reisleri arasında
hiç de en küçüğü değilsin; Zira kavmım İsraili güdecek olan reis
senden çıkacaktır.”
256
için sırasıyla “gelmek” ve “yükselmek” fiilleri
kullanılmışken, Allah’ın son mesajı için parlamak fiili
kullanılmıştır. Parlamak fiilinin kullanımı bize Hz. İsa’nın
Yuhanna İncil’inin 16’ncı bölümünün 13’üncü ayetindeki
“Sizi her hakikate hidayet edecektir.” şeklinde açıkladığı
önceden haber verme ifadesini hatırlatmaktadır. Yine, bu
bize Allah’ın herkes için kesin, açık ve nihai olan Kur’an-ı
Kerim’i koruyacağı garantisini hatırlatmaktadır.
Eski Ahid’deki Habakkuk kitabının 3/3’üncü ayetinde
de Paran bölgesinden gelen bir vahye işaret edilmektedir.
Habakkuk kitabının 3/3’üncü ayeti şöyledir: Allah
Temandan, ve Kuddûs Paran dağından geldi. Sela. Onun
haşmeti gökleri örttü, ve dünya onun hamdi ile doldu138.
8.6.2 ESKİ AHİD’DEKİ YARATILIŞ 21/9-21 VE
TEKVİN 17/19-20’DE YER ALAN HZ.
MUHAMMED
İLE
İLGİLİ
ÖNCEDEN
VERİLEN HABERLER
Yukarıda Hz. İsa’dan (A.S.) sonra Allah’tan gelen
iletişim olarak daha büyük bir gelişmenin olacağını
vurguladık. Kitab-ı Mukaddes’te bulduğumuz bazı bilgiler
sayesinde bu gelişmeyi Hz. Muhammed ile daha spesifik bir
şekilde ilişkilendireceğiz:
Kitab-ı Mukaddes’in aşağıdaki ayetlerinde görüyoruz
ki Hz. İsmail’in yerleştiği yer Paran’dır. Yine Allah izleyen
138
Dünya çapında binlerce camiden her saniye okunan ezanları
hatırlayınız. Bu ezanlar Hz. Muhammed’in (S.A.V.) ismini de
içermektedir. Gerçekten, dünya başka hiç bir insanınki ile
olmadığı kadar onun övgüsü ile doludur ve dolu olmuştur.
257
ayette Hz. İsmail’den (A.S.) bir toplum meydana
getireceğini söylemektedir. Bugün Hz. İsmail’den (A.S.)
gelen ve İslam’a göre bilinen topluluktan başka bir topluluk
bulunmamaktadır. Arap Yarımadasının tarihine göre, Hz.
İsmail Mekke’de yaşamıştır ve Hz. Muhammed Hz.
İsmail’in (A.S.) neslinden gelmiş ve aynı bölgede
yaşamıştır. Mekke’deki birçok tarihi eser ve yerler,
Arabistan’daki soyağaçlarının nesilden nesile iletilmesi
şeklindeki güçlü gelenek sayesinde elde edilen bilgiler bu
gerçekleri çok açık bir şekilde desteklemektedir. Bu nedenle,
açıkça biliyoruz ki Paran bölgesinde yaşamış olan Hz.
Muhammed, Hz. Muhammed’in peygamberliği ve başarıları
aşağıdaki önceden verilen haberlerle çok iyi örtüşmektedir.
Aşağıdaki Tekvin kitabının 21/9-21’inci ayetlerinde
açıktır ki Hz. Muhammed’in atası olan Hz. İsmail’in (A.S.)
yaşadığı yer Paran olarak adlandırılmaktadır139.
Bu ayetler şu şekildedir: Ve Sara Mısırlı Hacer’in
İbrahim’e doğurmuş olduğu oğlunun güldüğünü gördü. Ve
İbrahime dedi: Bu cariyeyi ve oğlunu dışarı at; çünkü bu
cariyenin oğlu benim oğlumla, İshak’la, beraber mirasçı
olmayacaktır. Ve oğlundan dolayı bu şey İbrahimin gözüne
çok kötü göründü. Ve Allah İbrahime dedi: Çocuktan dolayı
ve cariyenden dolayı gözünde kötü olmasın; Sara’nın sana
söylediği her şeyde onun sözünü dinle; çünkü senin
zürriyetin İshak’ta çağırılacaktır. Ve cariyenin oğlunu da bir
millet edeceğim, çünkü o senin zürriyetindir. Ve İbrahim
sabahleyin erken kalktı ve ekmekle bir su tulumu aldı, ve
omuzu üzerine koyarak Hacer’e verdi, çocuğu da verip onu
gönderdi; ve Hacer gidip Beer-şeba çölünde dolaştı. Ve
139
Hz. Muhammed (S.A.V.) Hz. İsmail’in yaşadığı Paran
bölgesinde doğmuştur, çoğunlukla yaşamıştır ve Kur’an-ı Kerim
vahyini ilk defa almıştır.
258
tulumdan su tükendi, ve çocuğu bir çalı altına attı. Ve gidip
karşıda bir ok atımı kadar uzakta oturdu; çünkü: Çocuğun
ölümünü görmeyeyim, dedi. Ve karşıda oturdu, ve sesini
yükseltip ağladı. Ve Allah çocuğun sesini işitti; ve Allah’ın
meleği göklerden Hacer’e çağırıp kendisine dedi: Nen var,
Hacer? Korkma; çünkü bulunduğu yerden çocuğun sesini
Allah işitti. Kalk, çocuğu kaldır, ve onu kendi elinde tut,
çünkü onu büyük millet yapacağım. Ve Allah Hacer’in
gözlerini açtı, ve bir su kuyusu gördü; ve gidip tulumu su ile
doldurdu, ve çocuğa içirdi. Ve Allah çocukla beraberdi, ve o
büyüdü; ve çölde oturdu, ve büyüyerek okçu oldu. Ve Paran
çölünde oturdu; ve anası ona Mısır diyarından bir kadın aldı.
Tekvin Kitabının 17/19-20’nci ayetleri de Hz.
İsmail’in (A.S.) neslinin büyük başarılar gerçekleştireceğini
desteklemektedir. Bu ayetler şu şekildedir: Ve Allah dedi:
Gerçek senin karın Sara sana bir oğul doğuracak; ve onun
adını İshak koyacaksın; ve onunla ve ondan sonra zürriyetile
ahdimi ebedî ahit olarak sabit kılacağım. Ve İsmail’e
gelince, seni işittim; işte, onu mubarek kıldım, ve onu
semereli edeceğim, ve onu ziyadesile çoğaltacağım; on iki
beyin babası olacak, ve onu büyük millet edeceğim.
8.6.3 SON PEYGAMBER İLE İLGİLİ OLARAK
İŞAYA
KİTABININ
42/1 -12’NCİ
AYETLERİNDE AÇIKLANAN BİLGİLER
İzleyen ayetlerde yeni bir kanun getirecek olan başka
bir peygamber hakkında önceden verilen başka bir haber
görmekteyiz. Gerçekten de, Hz. İsa (A.S.) yeni bir kanunla
gelmemiştir. İzleyen ayetlerde de görüyoruz ki bu
peygamberin getireceği mesaj “yeni bir şarkı” olarak
adlandırılmaktadır; bu Kur’an-ı Kerim’in içindeki yerleşik
musiki ve sık sık kıraat olunmasıyla mükemmel bir şekilde
259
örtüşmektedir. Yine, izleyen ayetlerde görmekteyiz ki bu
peygamber, Hz. İsmail’in oğlu Kedar’ın140 yerleşim yeri ile
ilişkilendirilmektedir. Ayrıca şu ifadelerde yüksek sesli
tesbihlere ve ezanlara spesifik atıf yapıldığını görüyoruz:
“oradaki şehirler seslerini yükseltirler”, “kayanın sakinleri
şarkı söylesinler, dağların tepelerinden yüksek sesle
seslensinler”. Ve izleyen ayetlerdeki diğer her şey de Hz.
Muhammed’in başarılarıyla örtüşmektedir.
İşaya kitabının 42/1-12’nci ayetleri şu şekildedir: İşte,
kendisine destek olduğum kulum; canımın kendisinden razı
olduğu seçme kulum; Ruhumu141 onun üzerine koydum;
milletler142 için hakkı meydana çıkaracaktır. Bağırmayacak,
ve sesini yükseltmeyecek, ve onu sokakta işittirmeyecek.
Ezilmiş kamışı kırmayacak, ve tüten fitili söndürmeyecek;
hakkı hakikate erdirecek. Ve dünyada hakkı pekiştirinceye
kadar zayıflamayacak, ve cesareti kırılmayacak; ve adalar
onun şeriatini bekliyecekler. Gökleri yaratmış, ve onları
yaymış, yeri ve ondan çıkanları sermiş olan; yer üzerinde
kavme soluk, ve onda yürüyenlere ruh veren RAB Allah
şöyle diyor: Ben, RAB, seni doğrulukla çağırdım, ve elini
140
Eski Ahid’in Tekvin kitabının 25/13 numaralı ayetinde Hz.
İsmail’in (A.S.) iki oğlunun adları Kedar ve Nebajoth olarak
belirtilmektedir. Bu ayet şu şekildedir: Ve adları ile nesillerine
göre İsmail oğullarının adları şunlardır: İsmailin ilk oğlu Nebayot,
ve Kedar, ve Adbeel, ve Mibsam,
141
Kur’an-ı Kerim’in isimlerinden birisi de “Ruh”tur. “Ruh”
kelimesi Kur’an-ı Kerim’i Hz. Muhammed’e ileten Melek Hz.
Cebrail (A.S.) için de kullanılır.
142
“Milletler” ifadesi Kitab-ı Mukaddes’te putperestler ve Yahudi
olmayanlar için kullanılan bir terimdir. Bu da yine Hz.
Muhammed’in (S.A.V.) içinde doğduğu toplumun putperest
olması gerçeğiyle tam olarak örtüşmektedir, ve Hz. Muhammed
Allah’ın mesajını esasen bu topluluğa iletmiştir.
260
tutacağım, ve seni koruyacağım, ve kör gözleri açasın,
mahpusları zindandan, ve karanlıkta oturanları hapishaneden
çıkarasın diye seni kavme ahit, Milletlere ışık olarak
vereceğim. Ben Yehovayım, ismim odur; ve izzetimi bir
başkasına, ve hamdimi oyma putlara vermeyeceğim. İşte,
öncekiler vaki oldu, ve yenileri ben bildiriyorum; onlar
meydana çıkmadan önce size işittiriyorum. Denize inenler,
ve onun içindekilerin hepsi, adalar, ve onlarda oturanlar,
RABBE yeni bir ilâhi, ve yerin ucundan onun hamdini
terennüm edin. Çöl ve onun şehirleri, Kedar’ın oturduğu
köyler, seslerini yükseltsinler; Selada oturanlar terennüm
etsinler, dağların tepesinden bağırsınlar. Rabbe izzet
versinler, ve adalarda onun hamdini bildirsinler.
İzleyen ayetlerde Mekke veya Bekke’deki143 Kabe’ye,
orada hacda verilen kurbanlara yapılan atfı görüyoruz. Yine
görüyoruz ki Allah’ın yüceliğinin evi Hz. İsmail’in iki oğlu
Kedar ve Nebayot ile ilişkilidir.
İşaya kitabının 60/7’nci ayeti şu şekildedir: Kedar’ın
bütün sürüleri sana toplanacak, Nebayot’un koçları sana
yarayacak; makbul olarak mezbahıma çıkacaklar; ve
güzelliğimin evini süsliyeceğim.
8.6.4 BÜYÜK GELİŞME OLACAK VE ALLAH’IN
KRALLIĞI YAHUDİLERDEN ALINACAK
VE MATTA İNCİLİNİN 21/42-44’ÜNCÜ
AYETLERİNDE DENİLDİĞİ GİBİ BAŞKA
BİR TOPLULUĞA VERİLECEKTİR
İzleyen ayetlerde Hz. İsa (A.S.) Tanrı’nın krallığının
Yahudi’lerden alınıp başka bir topluluğa verileceğini açıkça
143
Bekke Mekke’nin diğer bir adıdır.
261
söylemektedir. Daha önce Tesniye Kitabının 18/18’inci ayeti
bağlamında Allah’ın belirli bir elçiyi Yahudiler arasından
değil, ama onların kardeşleri arasından göndereceğini
belirtmiştik.
Matta İncili’nin 21’inci bölümünün 42-44’üncü
ayetleri şöyledir: İsa onlara dedi: Siz kitapta: “Yapıcıların
reddettikleri taş, köşenin başı oldu; Bu, Rab tarafından oldu,
Ve o, gözlerimizde şaşılacak iştir,”sözünü hiç okumadınız
mı? Bundan dolayı size derim, Allah’ın melekûtu sizden
alınacak, ve onun meyvelerini yetiştirecek bir millete
verilecektir. Ve bu taşın üzerine düşen parçalanacak, o da
kimin üzerine düşerse onu toz gibi dağıtacaktır.
8.6.5 ZEBUR’DA GEÇEN, MEKKE (BACCA),
HACILAR,
ZEMZEM
KUYUSU,
MÜSLÜMANLARIN HIZLA YAYILMASI
İzleyen ayette Mekke’ye -Kur’an-ı Kerim’de Bekke
olarak da yazılıdır-, oradaki hacca, Hz. Hacer’e verilen
zemzem suyuna ve oğlu Hz. İsmail’e (A.S.), Müslümanların
güçlenmesine ve hızlı büyümelerine yapılan atfı
görmekteyiz.
Zebur’un 84/4-7’nci ayetleri şu şekildedir: Senin
evinde oturanlar ne mutludur! Daima sana hamdederler.
Sela. Kuvveti sende olan adam ne mutludur! Hac
yüreklerindedir. Baka vadisinden geçerken orasını kaynaklar
yeri ederler; ilk yağmur da onu bereketlerle kaplar. Gittikçe
kuvvetlenirler; her biri Sionda Allah’ın önünde görünür144.
144
Bu “her biri Sion’da Allah’ın huzurunda görünene kadar”,
şeklinde de tercüme edilmektedir ki bu topluluğun hızlı
262
8.6.6 YUHANNA
İNCİLİ
1/20-21,29’UNCU
AYETLERDEKİ HZ. İSA’DAN SONRA
GELECEK
OLAN
YAYGIN
OLARAK
BİLİNEN PEYGAMBER
İzleyen ayetlerde açıkça görüyoruz ki Hz. İsa ve Hz.
Yahya’dan (A.S.) başka bir peygamber bekleniyordu. Onun
için “o peygamber” ifadesi kullanıldığına göre, açıktır ki, o
peygamber yaygın olarak bilinen ve özel bir peygamberdir.
Yuhanna İncili’nin 1/20-21’inci ayetleri şöyledir: Ve
Yahya ikrar etti, ve inkâr etmedi, ve: Ben Mesih değilim,
diye ikrar etti. Onlar da kendisinden sordular: Öyle ise, ne?
Sen İlya mısın? Ve Yahya: Değilim, dedi. Sen o peygamber
misin? Yahya: Hayır, diye cevap verdi.
Yuhanna İncili’nin 1/29’uncu ayetinde gördüğümüz
üzere, Hz. İsa (A.S.) o zaman mevcuttu. Bu ayetteki ifade
şöyledir: Ertesi gün, İsa’nın kendisine gelmekte olduğunu
Yahya gördü.
8.7
KUR’AN-I KERİM OKUNURKEN DİKKAT
EDİLMESİ
GEREKEN
HUSUSLAR
NELERDİR?
Kur’an-ı Kerim, onun rehberliğini izlemesek de hiç
bir zarar görmeyecek olan, bizim hidayete ulaşmamızdan da
fayda görmeyecek olan Yaratıcı’nın sözüdür. İzleyen ayette
gördüğümüz üzere, Kur’an-ı Kerim Yaratıcı’mızdan bir
nimettir:
gelişmesini yansıtır.
263
Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
(Kur’an-ı Kerim: 96/3)
O bize seçimimizin sonuçları olmakla birlikte
hidayetini seçme veya seçmeme özgürlüğünü vermiştir. Bu
nedenle, Kur’an-ı Kerim müttaki olanlar için bir hidayettir,
herkes için değil. Bu izleyen ayette ifade edilmektedir:
Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, veya bunun
üstünde bir şeyi örnek vermekten çekinmez. İman
edenler kuşkusuz onun Rablerinden gelen bir gerçek
olduğunu bilirler. İnkar edenler ise: “Allah bu örnekle
ne demek istedi?” derler. (Allah) onunla birçoklarını
saptırır, yine onunla birçoklarını doğru yola iletir.
Onunla ancak fasıkları saptırır.
(Kur’an-ı Kerim: 2/26)
Allah tüm insanları Kur’an’ın etrafında birleştirmeyi
dileseydi, bunu kolayca yapabilirdi. Ancak bu hususta
Allah’ın bir zorlaması bulunmamaktadır. Bu nedenle, ciddi
ve samimi olanlar ondan istifade edeceklerdir. Dolayısıyla,
Kur’an-ı Kerim üzerinde çalışırken, birtakım noktalara
dikkat etmek gerekir:
Öncelikle, detaylar için asli mesajlar gözden
kaçırılmamalıdır. Çoğu insan detaylarda kaybolma
eğilimindedir. Allah tarafından geniş bir vizyon sahibi
olmamız önerilmektedir. İzleyen ayette buna atıf vardır:
Sana bu kitabı indiren O’dur. Bunun âyetlerinden bir
kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın esasıdır.
Diğer bir kısmı da çeşitli anlamlıdırlar. Kalblerinde
eğrilik olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de
kendilerine göre yorumlamak için onun çeşitli anlamlı
olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun kesin
264
yorumunu Allah’dan başka kimse bilmez. İlimde
uzman olanlar, “Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz
katındandır.” derler. (Bu inceliği,) ancak (selîm) akıl
sahipleri düşünüp anlar.
(Kur’an-ı Kerim: 3/7)
Kur’an-ı Kerim’in birçok tercümesi vardır. Bunlar
insanlar tarafından tercüme edildiklerinden, tercümelerin
sınırlılıkları vardır. Onlar İslam’ın esas mesajlarını vermek
bakımından yeterliyseler de, bazen hatalar içerebilirler veya
anlamı sınırlı olarak verebilirler. Doktora derecesine sahip
mütercimler ve benzerleri bile orijinal metinde yer alan bazı
detayları atlayabilmektedirler. Diğer taraftan, birçok dil
Arapça’nın detay düzeyini haiz değildir. Örneğin, Arapça’da
“onlar” zamirinin iki erkek, iki kadın, ikiden fazla erkek,
ikiden fazla kadın için farklı farklı formları vardır. “Onlar”ın
bütün bu farklı formları İngilizce bir tercümede yalnızca
“onlar” kelimesiyle ifade edilmektedir.
Bu nedenle, Kur’an-ı Kerim üzerinde ciddi ve ayrıntılı
bir çalışma için birden fazla tercüme bulundurulmalı veya
kelimelerin etimolojilerini, çapraz açıklamaları, örnekleri ve
benzerlerini içeren tefsirlerden yararlanılmalıdır.
Kur’an-ı Kerim’i okurken, bir bütün olarak ele
alınmalıdır. Her ifade kendi siyak ve sibakında yerli yerine
oturursa da, Kur’an-ı Kerim’in başka bir bölümündeki başka
bir ayeti de açıklıyor olabilir. Örneğin, bir ayette göklerin ve
yerin altı günde yaratılmasının okunması okuyanı
şaşırtabilir. Ancak, izleyen ayetteki ifadenin okunması Allah
katında günün bizim günümüz olmadığını açıklığa
kavuşturacaktır:
Şüphesiz Rabbinin katında birgün, sizin saydığınız
bin yıl gibidir.
265
(Kur’an-ı Kerim: 22/47)
Veya
izleyen
ayetteki
okuyunca,
okuyucu
anlayacaktır ki Allah için gün yalnızca dünyanın kendi
etrafında dönmesinden ibaret değildir:
Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün
içinde ona çıkar.
(Kur’an-ı Kerim: 70/04)
266
DAHA FAZLA BİLGİ VE YORUMLARINIZ İÇİN
AŞAĞIDAKİ ADRESLER KANALIYLA BİZİ ZİYARET
EDİN, YADA BİZE E-MAİL GÖNDERİN:
www.islamicinformationcenter.info
info@islamicinformationcenter.info
tosunender@gmail.com
267
Şüphesiz iman edip salih ameller
işleyenlere gelince, onlar için Firdevs
cennetleri bir konaktır.
Orada ebedî olarak kalacaklar, oradan hiç
ayrılmak istemeyeceklerdir.
De ki: “Eğer Rabbimin kelimeleri(ni
yazmak) için deniz mürekkep olsa, ve bir
mislini de ilave getirsek dahi, Rabbimin
kelimeleri tükenmeden önce, deniz
muhakkak tükenir(di).”
De ki: “Ben de sizin gibi ancak bir
insanım. (Ne var ki,) bana “sizin ilâhınız
ancak bir ilâhtır” diye vahyolunuyor. Onun
için her kim Rabbine kavuşmayı arzu
ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı
ibadette hiçbir şeyi (O’na) ortak etmesin.”
(Kur’an-ı Kerim: 18/107-110)
268
Zamana and olsun.
İnsan mutlaka ziyandadır.
Ancak iman eden, salih amel işleyen,
birbirlerine hakkı öğütleyen ve birbirlerine
sabrı öğütleyenler müstesnadır.
(Kur’an-ı Kerim: 103/1-3)
269
HER HAKKI SAKLIDIR
BU KİTAP YAZARIN YAZILI ONAYI OLMADAN
KISMEN VEYA TAMAMEN ÇOĞALTILAMAZ
270
Download