İSLAMI ANLAMA REHBERİ 1 İSLAMI ANLAMA REHBERİ ENDER TOSUN İSTANBUL/TÜRKİYE 2 İslam’ı Anlama Rehberi / Yazan Ender TOSUN ISBN: 978-605-631-981-5 1.Giriş 2. İslam’ın Genel Özellikleri 3. İslam’ın İman Esasları 4. İslam’ın İnsana Verdiği Amaçlar 5. Amel Esasları ve İslam’ın Beş Şartı 6. Başarı Vesileleri 7. Sonuç 8. Sorular ve Cevaplar Her Hakkı Mahfuzdur: Copyright © 2012, Yazan Ender TOSUN. Her hakkı mahfuzdur. Türkiye’de basılmıştır. İlgili telif yasalarıyla izin verilmesi dışında veya yazarın yazılı izni olmadığı takdirde bu eserin herhangi bir kısmı hiç bir format veya şekilde çoğaltılamaz, dağıtılamaz, bir veritabanında veya depolama sisteminde depolanamaz. Bu kitap veya revize versiyonlarına yazarın tercihine bağlı olarak http//:www.islamicinformationcenter.info adresinde elektronik formatta erişim izni verilebilir. Eğer erişim imkanı verildiği takdirde, kişisel kullanım için indirilebilir veya anılan internet sitesinde izin verildiği takdirde, belirtilen adrese bağlantı verilebilir. Belirli nitelikleri haiz yayımcıların kolaylaştırılmış yayımlama izni talep etmeleri önerilir. Her hal ve takdirde, iletişim bilgimizi de içeren bu telif paragrafının tamamı bu kitapla ilgili olarak oluşturulacak ürün/ kopya/ tercümelerin içine kolayca görülebilir ve anlaşılabilir şekilde konulmalıdır. İletişim bilgimiz şu şekildedir: Ender TOSUN Merkezefendi Mah. Tercüman Sitesi Blok: B-1 No: 38 Cevizlibağ Zeytinburnu / İstanbul - Türkiye; tosunender@gmail.com; endertosun@bilenymm.com; http:// www.islamicinformationcenter.info; http://www.facebook. com/guidetounderstandingislam Baskı: Esen Ofset Matb. San. Tic. A.Ş. (2012/8 İstanbul) Kapak: Muhammed Nur Anbarlı 3 ÖNSÖZ Bütün nimetleri ve özellikle en büyük nimeti İslam dini için; ilahi mesajı Kuran’ı Kerim’i dinleme, son elçisini bilme ve bu kitapla hakikati paylaşma imkanı verdiği için Allah’a hamd ve şükranlarımı arz ederim. O’nun elçilerine selam olsun. Bu kitabı yazma amacımız İslam hakkında özlü fakat kapsamlı bilgi vermektir. Bu kitap esas itibariyle İslam ile yeni tanışmış kişilere yönelik olarak yazılmıştır. Ancak onun İslam’ı bilenler için de, özellikle Islam hakkında sorulacak soruların cevaplandırılması açısından faydalı olacağını ümid ediyoruz. Gelecekteki baskılarımızda değerlendirmek üzere bize yönelteceğiniz soru ve yorumlarınız için şimdiden teşekkür ederiz. Bu kitabın hazırlanmasında büyük katkıları olanlara bu vesileyle teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Öncelikle eşim Naciye Tosun, çocuklarım Muhammed, Meryem Büşra ve İbrahim Eren’e çalışmalarımdaki destekleri dolayısıyla teşekkür ediyorum. Sultanahmet Camiinin imamları Sn. Emrullah Hatiboğlu, Hasan Kara, İshak Kızılarslan, müezzinleri ve diğer tüm çalışanlarına bu kitabın hazırlanmasında teşvik edici bir ortam sağlanmasına katkılarından dolayı teşekkür ederim. İslam’ın daha iyi anlaşılması bakımından bu kitabın yararlı olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Bu kitapta olabilecek her türlü hatadan dolayı O’nun affını talep ediyorum. Ender TOSUN 4 5 CONTENTS 1 GİRİŞ ................................................................................ 18 2 İSLAMIN GENEL ÖZELLİKLERİ .............................. 19 2.1 İSLAM MANTIĞA DAYALIDIR .................................... 19 2.2 İSLAM ALLAH’I SEVMEK VE O’NDAN SAKINMAK ÜZERİNE KURULUDUR ................................................ 21 2.3 İSLAM KAPSAMLIDIR ................................................... 24 2.4 İSLAM EVRENSELDİR ................................................... 24 2.5 İSLAM BARIŞ ÜZERİNE KURULUDUR ...................... 27 3 İSLAMIN İNANÇ ESASLARI ....................................... 28 3.1 ALLAH –GERÇEK TEK TANRI - ................................... 28 3.1.1 GENEL BİR KAVRAM OLARAK TANRIYA İNANÇ .. 28 3.1.1.1 GENEL OLARAK İNANÇ KAVRAMI ........................... 28 3.1.1.2 İSLAM VE TANRI İLE BAĞLANTILI DİĞER YAKLAŞIMLAR .............................................................. 32 3.1.1.2.1 İSLAM VE ATEİST YAKLAŞIM .................................... 32 3.1.1.2.2 İSLAM VE AGNOSTİK YAKLAŞIM ............................. 38 3.1.1.2.3 İSLAM VE BÜYÜK ÖLÇÜDE NAKLE DAYALI İNANÇLAR ....................................................................... 39 3.1.1.3 HERKES BİR VEYA BİRDEN FAZLA TANRIYA VEYA TANRI KAVRAMINA TEKABÜL EDEN ŞEYLERE İNANIR ............................................................................. 42 3.1.2 ALLAH’TAN BAŞKA TANRI YOKTUR: BU EVREN VE PARÇALARI MUTLAK DEĞİLDİR, YALNIZCA BİR MUTLAK GÜÇ VARDIR ................................................. 44 3.1.3 ALLAH’IN KİM OLDUĞUNU ANLAMANIN YÖNTEMİ VE O’NUNLA İLGİLİ OLARAK EVRENİMİZDE GÖZLEMLEDİĞİMİZ BAZI ÖNEMLİ GERÇEKLER ... 46 6 3.1.3.1 GENEL YÖNTEM ............................................................ 46 3.1.3.2 ÖRNEKLER ...................................................................... 48 3.1.3.2.1 BİRÇOK BENZER VARLIKLAR .................................... 48 3.1.3.2.2 NEDENSELLİK DE DÂHİL OLMAK ÜZERE VARLIKLAR SİSTEMLERİN PARÇALARIDIR ........... 49 3.1.3.2.3 ZAMAN BOYUTUNDA BİRLİK .................................... 51 3.1.3.3 VARLIKLAR DEĞİŞİME KONUDUR ............................ 53 3.1.3.4 VARLIKLAR ALLAH’IN YARATMA GÜCÜ BAĞLAMINDA PASİFTİR .............................................. 56 3.1.3.5 ALLAH’IN HER ŞEYİN ÜSTÜNDEKİ BİRLİĞİNİ BİZE GÖSTEREN DİĞER BAZI GERÇEKLER ....................... 58 3.1.4 ALLAH’IN İSİMLERİ ...................................................... 59 3.2 AHİRET............................................................................. 61 3.2.1 TANIM .............................................................................. 61 3.2.2 AHİRETE DAİR İŞARETLER ......................................... 65 3.2.2.1 ALLAH YENİDEN YARATMAYA KADİRDİR ............ 68 3.2.2.2 YENİDEN YARATMA KONUSUNDA ALLAH’IN HİKMETLERİ VE İRADESİ VARDIR ............................ 70 3.2.2.2.1 ALLAH HAKİMDİR: HİKMETLER ÇERÇEVESİNDE MUAMELE EDER ............................................................ 71 3.2.2.2.2 BU EVREN İÇİN AMAÇLAR VARDIR ......................... 72 3.2.2.2.2.1 ALLAH’IN NİMETLERİNİN İCRASI ............................. 74 3.2.2.2.2.2 HAKİKATİN İCRASI ....................................................... 77 3.2.2.2.2.3 DENGENİN TESİSİ .......................................................... 80 3.2.2.3 ALLAH’IN BİLDİRİMİ VE TAAHHÜDÜ ...................... 82 3.2.3 AHİRETİN PRATİK SONUÇLARI.................................. 84 3.2.3.1 KARARLI BİR HAYATIN OLDUĞUNU BİLMEK ....... 84 3.2.3.2 HESAP VEREBİLİRLİK .................................................. 87 3.2.3.3 İLAHİ ADALETİN VERDİĞİ MUTLULUK ................... 88 7 3.2.3.4 GELİŞME İÇİN TEŞVİK .................................................. 88 3.2.3.5 DÜŞÜNME VE SEÇME İÇİN TEŞVİK ........................... 90 3.3 MELEKLER ...................................................................... 93 3.4 ALLAH’IN ELÇİLERİ ...................................................... 94 3.4.1 ROL MODELLER OLARAK ELÇİLER .......................... 95 3.4.2 BAZI ELÇİLER ÖNCEDEN BİLDİRİLMEKTE VE TEYİT EDİLMEKTEDİR ................................................. 98 3.4.3 ELÇİLERİN DİĞER BAZI ÖZELLİKLERİ ................... 102 3.5 ALLAH’IN KİTAPLARI ................................................ 104 3.5.1 GENEL OLARAK KUTSAL KİTAPLAR...................... 104 3.5.2 KUR’AN-I KERİM ......................................................... 107 3.5.2.1 KUR’AN-I KERİM TAM BİR REHBERDİR ................. 107 3.5.2.2 KUR’AN-I KERİM KORUNMUŞTUR .......................... 110 3.5.2.3 KUR’AN-I KERİM’İN STİLİ ......................................... 111 3.5.2.4 KUR’AN-I KERİM TAKLİT EDİLEMEZ ..................... 112 3.6 KADER ........................................................................... 114 3.6.1 TANIM ............................................................................ 115 3.6.2 KADERİN İNSANLAR İÇİN SONUÇLARI .................. 118 4 İSLAM TARAFINDAN BİR İNSANA VERİLEN AMAÇLAR .................................................................... 120 4.1 HAKİKATLE UYUMLU OLMAK ................................ 122 4.1.1 İNANDIĞIMIZDA HAKİKATLE UYUMLU OLMAK 122 4.1.2 SÖZLERİMİZDE VE YAPTIKLARIMIZDA HAKİKATLE UYUMLU OLMAK ................................ 123 4.2 ALLAH’IN MÜTTEKİ KULLARI İÇİN HAZIRLANAN SÜREKLİ NİMETLERİNE ULAŞMAK ........................ 125 4.3 ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK ............................ 125 4.3.1 ALLAH’IN RIZASINA GÖTÜREN YOL ...................... 126 4.3.1.1 İLAHİ DEĞERLERLE UYUMLULUK ......................... 126 8 4.3.1.2 ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN OBJEKTİF KRİTERLER SAĞLANMALIDIR ................................. 129 4.4 MUTMAİN OLMAK ...................................................... 131 5 AMEL ESASLARI & İSLAM’IN BEŞ ŞARTI ........... 132 5.1 AMEL ESASLARI .......................................................... 132 5.2 İSLAMIN BEŞ ŞARTI .................................................... 137 5.2.1 ALLAH’IN BİRLİĞİNE ŞEHADET .............................. 139 5.2.2 VAKİT NAMAZLARI .................................................... 141 5.2.3 ZEKÂT ............................................................................ 148 5.2.4 ORUÇ .............................................................................. 152 5.2.5 HAC ................................................................................. 155 6 BAŞARI İÇİN GEREKLİ İMKÂNLAR...................... 162 6.1 MANTIK ......................................................................... 164 6.2 KARAKTER.................................................................... 166 6.3 ALLAH’IN YARDIMI .................................................... 169 6.4 GAYRETLERİMİZ & SABRIMIZ ................................. 174 6.5 DİĞER YETENEKLER .................................................. 176 6.6 APAÇIK GERÇEKLER .................................................. 176 6.7 YARATICI’DAN GELEN MESAJLAR ......................... 178 6.8 ÖZÜMÜZDEKİ TEMEL KODLARIMIZ....................... 178 7 SONUÇ ........................................................................... 179 8 SORULAR & CEVAPLAR........................................... 184 8.1 İSLAM’DA KADINLAR VE ERKEKLER EŞİT MİDİR? ......................................................................................... 184 8.1.1 VÜCUDUN BAZI KISIMLARININ ÖRTÜLMESİ ....... 190 8.1.2 ERKEKLER İÇİN BELİRLİ ŞARTLARDA DÖRDE KADAR KADINLA EVLENME İZNİ ........................... 194 9 8.1.3 BELİRLİ ŞARTLAR OLDUĞUNDA OĞULLAR VE KOCALARIN KIZ ÇOCUK VE KARILARA GÖRE DAHA FAZLA MİRAS ALMALARI ............................. 196 8.1.4 BELİRLİ DURUMLARDA BİR ERKEK ŞAHİDİN İKİ KADIN ŞAHİTLE İKAME EDİLMESİ.......................... 199 8.1.5 “İSLAM’DA ERKEKLER VE KADINLAR EŞİT MİDİR?” SORUSUYLA İLGİLİ DİĞER BAZI HUSUSLAR ........ 200 8.2 NEDEN MEDYADA İSLAM VEYA ALLAH ADINA BİRÇOK ŞİDDET EYLEMLERİNİN İŞLENDİĞİNİ GÖRÜYORUZ? .............................................................. 204 8.3 EĞER KADER VARSA, EĞER ALLAH HER ŞEYİ BİLİYORSA, NASIL ÖZGÜR İRADEMİZ OLABİLİR VE NASIL SORUMLU OLABİLİRİZ? ................................ 207 8.3.1 BELİRLİ ÖLÇÜDE ÖZGÜR İRADEMİZ VARDIR ...... 208 8.3.1.1 İRADELERİMİZİN VARLIĞININ HİKMETLERİ ....... 214 8.3.1.2 GÜNAHLAR VE ONLARIN SONUÇLARI KASITLI TERCİHLERDİR ............................................................ 216 8.3.1.3 ALLAH’IN BİZİ BİR ŞEYE ZORLAMAYA İHTİYACI YOKTUR......................................................................... 219 8.3.1.4 ALLAH KİMSEYİ İNANMAYA VEYA SALİH AMELLER İŞLEMEYE ZORLAMAMAKTADIR VE KİMSEYİ İNANMAMAYA VEYA ZULMETMEYE ZORLAMAMAKTADIR. ............................................... 220 8.3.1.5 KİMSE ALLAH’IN BİZİ ZORLADIĞINA ŞAHİTLİK ETMEYECEKTİR. .......................................................... 221 8.3.1.6 ALLAH’IN HERHANGİ BİRİMİZE KARŞI HERHANGİ BİR ÖNYARGISI YOKTUR .......................................... 221 8.3.1.7 İRADELERİMİZİN TEMELİNDEKİ NEDENSELLİK İLİŞKİLERİ KADER ÜZERİNDE ETKİLİDİR ............. 222 8.3.1.8 EĞER KADERİ BİLSEYDİK, ONU İYİ YÖNDE DEĞİŞTİRMEK İSTERDİK. .......................................... 223 8.3.1.9 EĞER İRADELERİMİZ DETERMİNİZMİN TAM ETKİSİ ALTINDA OLSAYDI, BİZİM İNANMAMIZA NEDEN OLURDU......................................................................... 223 10 8.3.2 ALLAH’IN KADERE YANSIYAN İLMİ BİR YÖNÜYLE İNSANİ KAVRAMLARDAN TARİHSEL BİLGİ GİBİDİR. ......................................................................... 224 8.3.3 KAPASİTEMİZE GÖRE SORUMLUYUZ .................... 225 8.3.3.1 AŞİKÂR GERÇEKLER ÖNCE GELİR. ......................... 226 8.3.3.2 BİZ KENDİ ZAAFLARIMIZDAN DOLAYI BAŞARISIZ OLMAKTAYIZ. .............................................................. 228 8.3.3.3 KADER BİZİMLE ALLAH ARASINDA BİR ENGEL DEĞİLDİR -ALLAH BİZE KADERDEN DAHA YAKINDIR- .................................................................... 228 8.3.4 SEÇİM SÜRECİMİZ TUTARLI OLMALIDIR .............. 230 8.3.4.1 ANLAŞMA UYGULANDIKTAN SONRA DEĞİŞTİRİLMEZ ........................................................... 231 8.3.4.2 EĞER BİRİSİ ALLAH’I ADALET BAĞLAMINDA KINARSA, BU ALLAH’IN O’NA ZATEN HİDAYETİ SUNDUĞUNU FAKAT ONUN BUNU BİLEREK REDDETTİĞİ ANLAMINA GELİR .............................. 232 8.3.4.3 NİHAİ SONUÇ DOĞRUDUR ........................................ 233 8.4 EĞER ALLAH KADİR VE İYİ İSE NEDEN ACI ÇEKME VE KÖTÜLÜK VARDIR? .............................................. 234 8.5 İSLAM’LA HRİSTİYANLIK ARASINDAKİ TEMEL FARKLILIKLAR NELERDİR? ...................................... 240 8.5.1 İLAH................................................................................ 241 8.5.1.1 İLAH’IN ÖZELLİKLERİ ................................................ 241 8.5.1.2 TANRI İLE İLİŞKİ ......................................................... 242 8.5.2 PEYGAMBER ................................................................. 243 8.5.3 YÖNTEM ........................................................................ 246 8.5.4 KUTSAL KİTAPLAR ..................................................... 248 8.5.5 HOŞGÖRÜ ...................................................................... 250 8.5.6 HAYAT TARZI ............................................................... 251 8.5.7 İLK GÜNAH ................................................................... 253 11 8.6 ÖNCEKİ KUTSAL KİTAPLARDA HZ. MUHAMMED HAKKINDA VERİLEN HABER VAR MIDIR? VARSA NEDİR? ........................................................................... 254 8.6.1 ESKİ AHİD/ TESNİYE KİTABININ 33’ÜNCÜ BÖLÜMÜNDE YER ALAN HZ. MUHAMMED (S.A.V.) İLE İLGİLİ HABER ........................................................ 255 8.6.2 ESKİ AHİD’DEKİ YARATILIŞ 21/9-21 VE TEKVİN 17/19-20’DE YER ALAN HZ. MUHAMMED İLE İLGİLİ ÖNCEDEN VERİLEN HABERLER .............................. 257 8.6.3 SON PEYGAMBER İLE İLGİLİ OLARAK İŞAYA KİTABININ 42/1-12’NCİ AYETLERİNDE AÇIKLANAN BİLGİLER ....................................................................... 259 8.6.4 BÜYÜK GELİŞME OLACAK VE ALLAH’IN KRALLIĞI YAHUDİLERDEN ALINACAK VE MATTA İNCİLİNİN 21/42-44’ÜNCÜ AYETLERİNDE DENİLDİĞİ GİBİ BAŞKA BİR TOPLULUĞA VERİLECEKTİR .............. 261 8.6.5 ZEBUR’DA GEÇEN, MEKKE (BACCA), HACILAR, ZEMZEM KUYUSU, MÜSLÜMANLARIN HIZLA YAYILMASI ................................................................... 262 8.6.6 YUHANNA İNCİLİ 1/20-21,29’UNCU AYETLERDEKİ HZ. İSA’DAN SONRA GELECEK OLAN YAYGIN OLARAK BİLİNEN PEYGAMBER .............................. 263 8.7 KUR’AN-I KERİM OKUNURKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR NELERDİR?........................... 263 12 Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla. (Kur’an-ı Kerim: 1/1) De ki: “Göklerde ve yerde olanlara dikkatle bakın!” (Kur’an-ı Kerim: 10/101) De ki: “Rabbim benim ilmimi artır.” (Kur’an-ı Kerim: 20/114) Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir. (Kur’an-ı Kerim: 16/90) Dinde zorlama yoktur. Çünkü sapıklıktan ayırd edilmiştir. (Kur’an-ı Kerim: 2/256) doğruluk, (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir. (Kur’an-ı Kerim: 28/83) Allah buyurdu ki: Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük başarı budur. (Kur’an-ı Kerim: 5/119) 13 Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? (Kur’an-ı Kerim: 23/115) 14 ÖZET Evreni gözlemlediğimizde, mantığımız çerçevesinde, şükür ve adalet niteliklerimizin neticesinde şu soruyu sorabiliriz: “Bütün bu nimetler nereden gelmektedir?” Bunun üzerine gözlemlediklerimizin üzerinde dikkatlice düşündüğümüzde her şeyi yaratan ve herşeyin varlığını devam ettiren Bir ve Aktif Yaratıcı’yı idrak edebiliriz. Örneğin, milyarlarca benzer şeyler görüyoruz; herşeyin sistemlerin parçası olduğunu görüyoruz; herşeyin değişime konu olduğunu görüyoruz. Bunlar her şeyin bir kaynaktan geldiğini; bu yaratıcının tek mutlak olduğunu; ve diğer her şeyin O’nun güç ve iradesine tabi olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. Buna göre içinde bulunduğumuz bu milyarlarca nimet üzerimizde şükretme yönünde bir baskı oluşturabilir. Böylece, bize iletişim yeteneği veren bu Yaratıcının bizimle insan diliyle de iletişim kurabileceği sonucuna varabiliriz. Bunun üzerine O’nun bize vermiş olabileceği mesajları araştırma yoluna gidebiliriz. Ardından, gerçekten de Yaratıcı’dan mesajlar aldığını iddia eden kişilerin, yani Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed ve diğerlerinin (AS) farkına varırız. Yaratıcı’nın bütün bu elçilerle verdiği mesajın “Hak ve Bir olan Rabbinize inanın ve iyi işler yapın” olduğunu görürüz. Bu İslamın temel mesajıdır. Mesajlarında Yaratıcı kendisini bize Rahman, Dilediğini Yapan ve Hakim olarak tanıtmaktadır: Bu bağlamda, bizim ve bu evrenin sebepsiz bir şekilde yaratılmadığımızı ve varlığımızın sebepsiz bir biçimde sürdürülmediğini bize öğretmektedir. 15 Dolayısıyla, O’nun nimetleri ve kudreti sadece bu dünyadaki hayatımızdaki gibi geçici bir şekilde gerçekleşmemektedir. Ayrıca içinde bulunduğumuz aşamadan sonra daimi bir aşamanın olacağı yönünde bilgi verilmektedir. Bu daimi aşamada O’nun nimetleri ve kudreti kalıcı bir şekilde icra edilecektir. Şimdiki hayatımızda iyi ve kötü bütün yaptıklarımızın neticelerini bu ikinci evrede göreceğiz. Hayatımızın bu dünyadaki bölümünde de diğer yaratıkların tattığı gibi belirli ölçüde O’nun kudretinin neticelerini tatmaktayız. Ayrıca, bu hayatımızda, hakikate göre pozisyonumuzun nasıl olacağına ve ne tür bir daimi hayat istediğimize dair kararımızı belirleyeceğiz. Diğer taraftan, bu mesajlarda görüyoruz ki başarılı olmak için kendimizi Rabbimizin sevdiği doğruluk, tevazu, şükür, iyilik, adalet gibi ilahi değerler bakımından geliştirmemiz gerekmektedir. Yine anlıyoruz ki yalnızca bu niteliklere sahip olursak Rabbimiz tarafından sevilebiliriz, O’nu hakkıyla sevebiliriz ve O’ndan hakkıyla sakınabiliriz. O halde, O’nu samimi olarak seviyorsak, kendimizi geliştireceğiz ve kendimizi geliştirirsek O’nu daha fazla sevebileceğiz ve O’nun sevgisini kazanabileceğiz. Kendimizi bu değerler bakımından geliştirmek için de Yaratıcımızın rehber kitabını izlememiz gerekmektedir. Onu izlemek suretiyle; hakikate uymuş oluruz; O’nun salih kulları için hazırlanan kalıcı nimetlerine erişiriz; Allah bizden razı olur; ve mutmain oluruz. Bunlar İslama göre hayatımızın nihai amaçlarıdır. Bütün bunlar ve bunların ayrıntıları bize bir defa daha ve ebedi olarak Yaratıcı’mızın nihai rehberi olan ve 14 asır önce Hazreti Muhammed’e (S.A.V.) vahyolunan Yüce Kur’an’da anlatılmaktadır. 16 17 1 GİRİŞ “İslam” kelimesi Arapça’da Allah’a1 teslimiyet ve barış/huzur anlamlarını taşır. Ayrıca Allah’a teslimiyet ve Rahim Olan Allah’a teslim olmak suretiyle gerçekleşen barış/huzur anlamlarını da taşır. Ayrıca, din adı olarak değerlendirildiğinde Allah’ın rızasına ve rahmetine erişmek amacıyla nerede olursak olalım Allah’ın bizimle olduğunu hissetmek ve bilmek; iyi ameller2 yapmak; kötü işlerden sakınmak olarak tanımlanabilir. İslam bu dine Allah’ın kendisi tarafından verilmiş bir isimdir. Marjinal bir grup tarafından verilmiş bir isim değildir. İslam her şeyi Bilen Allah tarafından en büyük başarıya3 ulaşmamız için bize gösterilen bir yoldur. İslam’ın ana kaynağı, İslam’ın kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim’dir4. Bu Kitap 7’nci yüzyılda 23 yıl boyunca ve sadece Hazreti Muhammed’e (S.A.V.) vahyolunmuştur. Kur’an-ı Kerim’de birinci şahıs olarak konuşan Allah’tır ve Hazreti Muhammed (S.A.V.) O’nun sözlerini insanlığa iletmiştir. Bu kitapta, Kur’an-ı Kerim’den birçok alıntıyı okuma fırsatınız olacaktır. Allah’ın Kur’an’da belirttiği gibi, İslam insanlar için 1 Allah Yaratıcı’nın, evrenin varlığını sürdürenin özel bir ismidir. Bu kitapta O’nun hakkında ayrıntılı bilgi verilecektir. 2 İşler 3 İzleyen bölümlerde hayatımızdaki en büyük başarı ayrıntılı olarak ele alınacaktır. 4 Çeşitli dillerde Koran, Coran, Qur’an, Kuran, al-Qur’an olarak da yazılmaktadır. Anlamlarından birisi “okunan”dır. 18 büyük bir nimettir: Bugün dininizi kemale erdirdim, Size nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm’a razı oldum5. (Kur’an-ı Kerim: 5/36) 2 İSLAMIN GENEL ÖZELLİKLERİ 2.1 İSLAM MANTIĞA DAYALIDIR İslam’ın kutsal kitabında Allah mantık, muhakeme, bilme, gözlemleme ve anlama kavramlarına 1000’den fazla yerde atıf yapmaktadır. Sorgulamak ve muhakeme etmek zorundayız. Kur’an-ı Kerim’de Allah sorgulamadan toplumumuzun ve atalarımızın kabullerinin arkasından gitmeyi yasaklamaktadır. İslam’da dogma yoktur. Müslüman olmaya ve iyi bir Müslüman giden yol mantığın kullanımıyla başlar ve devam eder. Elbette bu mantıken güvenilir kaynaklardan naklolunan bilginin kabulünü engellemez. İslam’da yalnızca akıl sahipleri sorumlu olarak değerlendirilir. İslam’ın anlaşılması kolaydır. Allah Kur’an’da şöyle 5 Kur’an-ı Kerim tercümelerinde büyük ölçüde Muhammed Hamdi Yazır tercümesi esas alınmıştır. 6 Kur’an-ı Kerim’den yaptığımız alıntılar bakımından, “(Kur’an-ı Kerim: a/b)” ifadelerindeki, (a) Kur’an-ı Kerim’in ilgili suresinin numarasını ve (b) ilgili surenin ayet numaralarını ifade etmektedir. 19 demektedir: Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı7 anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. [8Ve derler ki]: “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın”. 7 Kur’an-ı Kerim’de birinci şahıs olarak konuşan Allah’tır. Ancak birçok yerde “Ben” zamiri yerine isimlerini ve “O” zamirini kullanmaktadır. Bu kullanımların hikmetleri vardır: Öncelikle, bu Kitabın okunmasını kolaylaştırmaktadır: Eğer Allah hep “Ben” zamirini kullansaydı, okuyucu her zaman Allah olarak konuşuyormuş gibi okuyacaktı. Diğer taraftan, Allah ve O’nun diğer isimlerinin kullanılması “Ben” zamiri ile birlikte kullanıldığında daha spesifik anlamlar vermektedir. Örneğin, 2/21 numaralı ayette Allah “Ey insanlar bana kulluk ediniz…” yerine “Ey insanlar, Rabb’inize kulluk ediniz…” demektedir. Böyle kullanımlarda Allah Rab’liğini ve diğer vasıflarını vurgulamaktadır. Yine, “Ben” zamiri kullanıldığında O’nun kendi şahsına vurgu yapılmaktadır. Bazen O “Biz” zamirini kullanmaktadır: Tekil şahıslarda bu kullanım büyüklük anlamını vermek için yapılır; böyle bir kullanım başka dillerde de yer almaktadır. Bu kullanım melek ve insanların da kul olarak açıkça aktif oldukları bazı eylemlerde de görülür. Allah ne erkektir ne de dişidir. O’nun cinsiyeti yoktur. Dolayısıyla bazı dillerde erkeklere ilişkin olan “O” zamirinin Allah için kullanılması özellikle Allah’ı ifade eden ve cinsiyeti ifade etmeyen özel bir kullanımdır. 8 Kur’an-ı Kerim’den yaptığımız alıntılarda köşeli parantezler -[ ]Kur’an-ı Kerim’in orijinal kelimelerinin anlamlarında açıkça mevcut olan, ayrıntıları ifade etmek için kullanılmıştır. Köşeli parantez içindeki bu tür ayrıntılar mevcut kelimelerde yer aldığından, Kur’an-ı Kerim’in original metninde ayrı kelimelerde yansıtılmamıştır. Bu köşeli parantezler alıntı yapılmayan önceki veya sonraki ayetlerde yer alan detayları vermek için de 20 (Kur’an-ı Kerim: 3/190-191) Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? (Kur’an-ı Kerim: 54/40) 2.2 İSLAM ALLAH’I SEVMEK VE O’NDAN SAKINMAK ÜZERİNE KURULUDUR O9 onları sever, onlar da O’nu severler. (Kur’an-ı Kerim: 5/54) De ki, “siz gerçekten Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır10.” (Kur’an-ı Kerim: 3/31) İnsanlardan kimi de Allah’tan başka şeyleri O’na eş tutuyorlar da onları, Allah’ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. (Kur’an-ı Kerim: 2/165) İslam’a inanan, Allah yolunda hayatını vermeye hazırdır. Onun hiç hıyanet etmeyen, tek olan, her zaman yanında olan, vaadini yerine getiren, Rahman, Rahim, Kadir, Karib, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan, her şeyin Yaratıcısı olan, annesinin karnında kendisine biçim veren bir sevdiği kullanılmıştır. Alıntılardaki parantez -( )- içindeki kelimeler çoğunlukla Kur’an-ı Kerim’in metni hakkında az bilgi sahibi olanlara yönelik olarak açıklayıcı mahiyettedir. 9 Allah 10 Eğer Allah’ı samimi olarak seversek Allah’ın sevdiği değerlere göre kendimizi geliştirmeye çalışırız. 21 vardır. Bu dünyada Allah’tan daha fazla sevilen kimse bulunmamaktadır. Dolayısıyla İslam’da Allah sevgisi birçok sonuçlar doğurmaktadır. Bir müslüman günde beş defa namaz kılar; servetini Allah yolunda harcar; oruç tuttuğu zaman Allah için yemeyi ve içmeyi bırakır; Allah’ın rızasını kazanmak için güzel işler yapar ve kötülüklerden sakınır. Bu şekilde Allah sevgisi müslüman tarafından yoğun bir şekilde hissedilir11. Allah’ı dinleyelim: De ki: “Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin12 Rabbi Allah içindir.” (Kur’an-ı Kerim: 6/162) Diğer yandan, sakınılması gereken ilk kişi de Allah’tır ki O her şeyi bilen ve dilediğini yapmaya gücü yeten Rabbimizdir. Bununla ilgili bazı Kur’an ayetleri şu şekildedir: Allah’tan korkun ve bilin ki, siz ancak O’nun huzuruna varıp toplanacaksınız. (Kur’an-ı Kerim: 2/203) Ona: “Allah’tan kork!” dendiği zaman da kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkından gelir. O ne kötü bir yataktır! (Kur’an-ı Kerim: 2/206) Allah’tan sakınmak önemli nedenlerden dolayı gereklidir. Kur’an’da buna ilişkin olarak bahsi geçen bazı 11 Müslüman İslam’ı tatbik eden kişiye, Allah’a teslim olan kişiye denir. 12 Veya tam kelime anlamıyla “evrenler” 22 nedenler aşağıdaki gibidir: Allah’tan sakının ki, O’na şükretmiş olasınız. (Kur’an-ı Kerim: 3/123) Allah’tan korkun. Muhakkak Allah, hesabı çabuk görendir. (Kur’an-ı Kerim: 5/4) Allah’tan sakınmak13 özellikle bu dünyada önemlidir ve bu dünyada muvaffak olduğumuz takdirde, O’nun sevgisi ebedidir. Allah bize bir müslümanın ahirette duygularını ifade edişini şu şekilde bildirmektedir: Ve diyorlar ki: “Gerçekte biz daha önce (dünya hayatında) âilemiz içinde (âkibetimizden) korkardık”. “Allah bize lutfetti de bizi içe işleyen (kavurucu) azabdan korudu.” “Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O’dur.” (Kur’an-ı Kerim: 52/26-28) O’nun sevmesi ve sevmemesi bizim nasıl olduğumuza bağlı olduğundan, bunlar müslümanlarda sorumluluk ve hesap verme duygularına neden olur. Dolayısıyla, bir müslüman O’ndan O’na sığınır. Bazı peygamberlerin buna parallel bazı sözleri Kur’an’da belirtildiği üzere şöyle olmuştur: “Öyleyse Allah’a koşun, gerçekten ben size O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım. 13 Orijinal metinde korunmak, dikkatli olmak anlamında “Takva” kelimesiyle ifade edilir. 23 Allah’la beraber başka bir tanrı uydurmayın (O’na ortak koşmayın). Gerçekten ben size O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.” (Kur’an-ı Kerim: 51/50-51) 2.3 İSLAM KAPSAMLIDIR Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik. (Kur’an-ı Kerim: 16/89) Allah her şeyi Bilen’dir ve gerçek başarıya ulaşabilmemiz için gerekli ve en önemli konularda yönlendirmek üzere bize büyük bir rehber vermiştir. Bu rehber geniş bir perspektiften bize her şeyi açıklamaktadır. İslam bir insanın tüm yönlerini kapsar: Sosyal hayatımız, özel hayatımız, iş hayatımız, ibadetlerimiz, düşünme tarzımız, yapmamız gerekenler, nasıl olmamız gerektiği, bilim, geçmişimiz, geleceğimiz, başarı kriterlerimiz, etik standartlarımız, ruhsal gelişimimiz, amaçlarımız, bedenimiz, ruhumuz, evrenimiz, bu hayatımız, ahiret hayatımız… Islam insanı, serveti, sağlığı, aklı, fakiri, zengini, ekonomiyi, milletleri, komşuları, akrabaları, erkeği, kadını, çocuğu, aileyi… daha iyiye götürür, korur. 2.4 İSLAM EVRENSELDİR De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah’ın resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve yerin bütün mülkü O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren 24 de, dirilten de O’dur. Bundan dolayı gelin, Allah’a ve resulüne iman edin. Allah’a ve Allah’ın bütün kelâmlarına iman etmiş bulunan o ümmî peygambere, evet ona uyun ki, hidayete erebilesiniz. (Kur’an-ı Kerim: 7/158) İslam insan açısından bakıldığında, ilk insanla başlamıştır. İslam Allah’ın bütün peygamberleri vasıtasıyla insanlığa verdiği mesajdır. Örneğin Allah aşağıdaki ayette bize Hazreti İbrahim’in dinini ve oğullarına müslüman olmaları konusundaki tavsiyesini iletmektedir: Bu dini İbrahim, kendi oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: “Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can verin!” dedi. (Kur’an-ı Kerim: 2/132) İslam bir ırk, bir kişi, tarihsel bir dönem, veya coğrafi bir mekanla sınırlı değildir. İslam Allah’ın tüm peygamberlerinin dinidir ve onların mesajlarının özüdür. Hazreti Muhammed’in (S.A.V.) bir hadisine14 göre Allah’ın kendileri aracılığıyla mesajını insanlığa verdiği 124.000 peygamber15 olmuştur16. Âdem, 14 Hz. Muhammed’in (S.A.V.) sözleri hadislerin bir grubudur. Hadis onun sözlerinden, eylemlerinden-davranışlarından ve başkalarının eylemleri hakkında sözlü olmayan onay/ifadelerinden oluşur. Bunlar İslam’ın ikincil kaynaklarıdır. Bunlar alimler tarafından ayrıntılı olarak incelenir ve güvenilirlik düzeylerine göre mütevatir hadis -birçok kanaldan intikal eden ve teyit edilen-, zayıf hadis gibi şekillerde sınıflandırılırlar. 15 Bu peygamberlerin sayısıdır ki burada denilmek istenen enbiyanebilerdir. Bunlar Allah’ın mesajlarını yazılı bir kitapla veya yazılı bir kitap olmaksızın ileten kişilerdir. Bizim bu kitaptaki kullanımımızda elçi (messenger) ifadesi bunları ifade eder. 25 Nuh, İbrahim, Musa, İsa (AS) bunlardan sadece bazılarıdır. Peygamberlere iman İslam’ın gerekliliklerinden birisidir. Örneğin Hazreti Musa’yı veya Hazreti İsa’yı (AS) bir peygamber olarak kabul etmeyen kişi müslüman olarak değerlendirilmez. Bütün peygamberler aynı mesajı vermişlerdir: “Bir ve Hak olan Tanrı’ya inanın ve salih ameller işleyin”. Bu İslam’ın evrensel mesajının özüdür. “İslam” adında bile bu evrenselliği görebiliriz: İslam Hazreti Muhammed’in isminden hareketle adlandırılmamıştır, fakat dinler çoğunlukla her bir din için en önemli olan insanların isimlerinden hareketle isimlendirilmişlerdir. İslam ise evrensel “Barış” kavramını ve Allah’a teslimiyet anlamlarını ifade eden bir adla adlandırılmıştır. Diğer yandan, izleyen ayette de gördüğümüz üzere, Hazreti Muhammed (S.A.V.) Allah’ın mesajını herkese iletmek için bir peygamber olarak tayin edilmiştir: (Ey Muhammed!) biz seni17 ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. (Kur’an-ı Kerim: 21/107) Irk timeline dayalı dinlerden farklı olarak, İslam her tür insanı davet ve kabul eder. İslama göre tüm insanlar sadece bir erkek ve bir kadının çocuklarıdır. Bu gerçekler, her milletten insanların İslam’a girmelerine imkan vermek suretiyle, müslümanların sosyal zenginliğine ve dışa açık Kur’an-ı Kerim’deki “rasul” kelimesi kendilerine kitap verilen elçileri ifade eder. 16 Müsned, Ahmed Bin Hanbel 17 Hz. Muhammed (S.A.V.) 26 olmalarına büyük katkı sağlar18. 2.5 İSLAM BARIŞ ÜZERİNE KURULUDUR İzleyen ayette vurgulandığı üzere, insanların iyi durumda olmaları değerlidir; bunun için çalışılması pozitif ve kalıcı neticeler doğuracaktır: Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi miktarlarınca sel olup aktılar. Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet eşyası veya bir değerli mal yapmak için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah hak ile batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider, insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle misaller verir. (Kur’an-ı Kerim: 13/17) İslam barış anlamını da taşır ve aşağıdaki ayette gördüğümüz üzere, Allah bizi inanmayanlar da dahil olmak üzere herkese adil bir şekilde davranmaya davet etmektedir19: Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, 18 Ancak etnik kökene dayalı din ve ideolojiler negatif bir yön izler ve zaman içinde daha da keskinleşir. Bu bir taraftan, bu dinlerin başkalarına sıcak bakan mensuplarının daha evrensel ve ideolojiler lehine ırkçı dinlerini terketmek zorunda kalmalarındandır. Bunun diğer nedeni de daha evrensel olan dinlerin mensuplarının bu ırkçı dinlere katılmamaları ve katkıda bulunmamalarıdır. 19 Bu kitapta “inanmayan” kelimesi nihai olarak Allah’ın mesajlarını inkar edenleri ifade etmek üzere kullanılmıştır. 27 onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adaletli davrananları sever. (Kur’an-ı Kerim: 60/8) İSLAMIN İNANÇ ESASLARI 3 Peygamber20, Rabbi’nden kendisine ne indirildiyse21 ona iman etti. Müminlerin de hepsi Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. “Biz Allah’ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır.” dediler. (Kur’an-ı Kerim: 2/285) 3.1 ALLAH –GERÇEK TEK TANRI Şüphesiz ben Allah’ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl. (Kur’an-ı Kerim: 20/14) 3.1.1 GENEL BİR KAVRAM OLARAK TANRIYA İNANÇ 3.1.1.1 GENEL OLARAK İNANÇ KAVRAMI Kendini bilmeyenlerin yoluna sakın uymayın. (Kur’an-ı Kerim: 10/89) 20 21 Hz. Muhammed (S.A.V.) Vahyolunan 28 Bilgi başarı için çok önemlidir. Örneğin, varacağı noktaya gitmek isteyen bir sürücü yolu, trafik işaretlerinin anlamlarını, araç sürmeyi… bilmek zorundadır. Bunları bilirse hedefine güvenli bir şekilde ulaşabilir; aksi takdirde, büyük bir kaza yapabileceği ve belki de ölebileceği yanlış bir yola girebilir. Bu basit örnekte görüldüğü gibi, amaçlarımıza ulaşmak için bilgi sahibi olmamız gerekmektedir. Ancak, bilgimiz bütün boyutlarıyla sınırlıdır22. Geçmiş, gelecek, mikro, makro düzeyler, eşyanın doğası, eşya arasındaki içsel ve dışsal ilişkiler bakımından belirli sınırların ötesinde bilgiye sahip değiliz. Örneğin, geleceği bilmiyoruz; fakat yarın bir elmayı bırakırsak aşağı düşeceğini ileri sürebiliyoruz. Yine, belirli bir atomaltı düzeyin altında ne olduğunu bilmiyoruz, bununla birlikte, örneğin bir atomun özelliklerini tanımlayabiliyor ve bu tanıma inanabiliyoruz23. Fakat esasında, örneğin “bütün” atom altı düzeyleri bilmediğimiz takdirde, bu, atomlar hakkında da kesin bilgiye sahip olmadığımız anlamına gelir; dolayısıyla, atomlar hakkındaki bilgimiz sadece bir tür inanç niteliğindedir24; dolayısıyla, herşey hakkındaki bilgimiz böyle bir temel kısıtlılıkla sınırlıdır. Diğer taraftan, biz bu evrenin bir parçasıyız. Dolayısıyla her halde bilgimiz kısmidir. 22 Dolayısıyla bizim ulaşabildiğimiz bilgileri bizim için işaretler olarak değerlendirebiliriz, ve hakikatle ilgili doğru bir anlayışa sahip olmak için onları doğru değerlendirmeliyiz. Yanlış sonuçlar bizi başarısızlığa ve kişisel felakete götürebilir. 23 Pratik amaçlar için dünyevi işlerde bu tanıma göre hareket etmekte bir sakınca bulunmamaktadır, çünkü gözlemlediğimizin nasıl olduğunun ifade edilmesi açısından bu tanımlar önemlidir. 24 Burada inancın daha ziyade bilgi boyutunu kastetmekteyiz. İnanç kelimesi “güven” anlamını da içerir. 29 Bu itibarla, bizimle alakalı maksimum bilgiye sahip olma ihtiyacı ve bilgideki sınırlılıklar, her kişiyi kendisini etkileyebilecek şeyler hakkında bir inanç profili oluşturmaya mecbur kılmaktadır. Bizi etkileyen şeyler tamamen kavrayabileceğimiz ve görebileceğimiz şeylerden ibaret değildir. İzleyen ayette işaret edildiği üzere, bizi etkileyen görülen şeyler25 gibi görülmeyen şeyler de olabilir: Andolsun gördüklerinize, Ve görmediklerinize. (Kur’an-ı Kerim: 69/38-39) Ayrıca, görülen ve görülmeyen26 birbirinden tamamen izole değildir. Yine, herşeyi tam olarak bilmediğimize göre, ateistler dâhil bütün insanlar için gördüğümüze ilişkin bilgilerimiz doğal olarak görülmeyene ilişkin inançlarımızla bağlantılıdır. Bunun yanında aşağıdaki ayetlerde vurgulandığı üzere, sadece görülen ile ilgili mevcut bilgilerle yetinmek ve kibirli bir biçimde görülmeyeni inkâr etmek hataya neden olabilir: Hayır. Onlar bilgileriyle kavrayamadıkları, te’vili de kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeyi yalan saydılar. (Kur’an-ı Kerim: 10/39) 25 Bu bağlamda “görülen” kavramı ile gördüğümüz ve gördüklerimiz ile kıyaslanabilir şeyler ifade edilmektedir. 26 Bu bağlamda “ğayb” kavramı ile gördüğümüz ile kıyaslanamaz şeyler ifade edilmektedir. 30 Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından birşey ifade etmez. (Kur’an-ı Kerim: 53/28) Çünkü onlara peygamberleri, delillerle geldikleri zaman, kendilerinde bulunan ilme güvendiler de o alay ettikleri şey onları kuşatıverdi. (Kur’an-ı Kerim: 40/83) Bu çerçevede, güçlü bir inanç profili oluşturmak her insanın karşı karşıya kaldığı en büyük meydan okumalardan birisidir27. Bilgilerimizdeki sınırlılıklar ve görülmeyen hakkında bir fikir sahibi olunması konusundaki bariz ihtiyaç nedeniyle, insanlar çeşitli inanç profillerini benimserler: Bunların arasında bazıları görülmeyene çok az önem verirler; salt görülene olduğu gibi inanma ve onun tadını çıkarma yolunu benimserler. Bazılarının da görülmeyen hakkında bilgi sahibi olma konusunda ümitleri yoktur. Bazıları da görülmeyenin doğasını dahi -örneğin mevcut olmadığı yönünde- bilebildiğini iddia eder. Bazıları da geçmiş veya güncel inanç profillerini herhangi bir kişisel muhakemeye tabi tutmaksızın benimser. Bazıları da vardır ki her şeyi fiziksel güçlerden, kanunlardan ve ilişkilerden bilirler. Bazıları da her şeyi bazı insanlardan bilirler… İslamın metodolojisi görülmeyenle ilgili bilgiye ilişkin sınırlılıklarımızı kabul etmek ve görülmeyeni inkar etmek yerine, görülenden hareketle görülmeyen hakkında bir 27 Herkes bilmediğimiz hakkındaki bilginin, öğrenmenin ve araştırmanın önemini takdir etmektedir. Bu nedenledir ki birçok bilim sürekli olarak bilinmeyenin parçalarını bulmaya çalışmaktadır. 31 takım sonuçlara ulaşmaktır. İslam’da, görülmeyenden bir rehberlik gelmesinin imkânsızlığı kabul edilmez. Ve Hak’tan gelen rehberliğin desteği kabul edilir28. Hakikat bizden bağımsız olduğuna göre, mantıksal olarak bu yaklaşımlardan hiç biri diğerleriyle kıyaslandığında aynı doğruluk düzeyinde değildir. Temel inanç grupları ve bunların konumuzla alakalı metodolojileri izleyen bölümde açıklanacaktır. 3.1.1.2 İSLAM VE TANRI İLE DİĞER YAKLAŞIMLAR BAĞLANT ILI Bu bölümde tanrı ile ilgili bazı yaklaşımların bazı yönlerini ele alacağız. Burada İslam’daki tanrı kavramının daha iyi anlaşılması için sadece ön bilgi vereceğiz. Daha sonraki bölümlerde ise İslam’a göre Allah inancını izah edeceğiz; ve Allah hakkında verilecek argümanlar da diğer yaklaşımların İslam perspektifinden anlaşılmasında yardımcı olacaktır. 3.1.1.2.1 İSLAM VE ATEİST YAKLAŞIM Allah’ı bırakıp taptıklarınız da tıpkı sizin gibi kullardır. Eğer iddianızda doğru iseniz haydi onları çağırın da size cevap versinler. Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri veya işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi 28 Diğer taraftan, İslam’da hakikat merkezi bir yer işgal ettiği için onunla uyumlu hareket etmek çok önemlidir. Hakikatle uyumlu eylemlerimiz salih amel olarak adlandırılır ve bunların ifası gereklidir. 32 çağırın o ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın.” (Kur’an-ı Kerim: 7/194-195) Ateizmde genel olarak maddenin davranışları üzerinde yapılan gözlemlerin sonucuna göre bazı ilişkiler ve güçler tanımlanmaktadır. Maddeden hareketle, ilişkiler ve güçler gerçekleşen olayların nedeni olarak ve Yaratıcı ve Samed Allah’ın yerine geçecek şekilde değerlendirilir. Örneğin, yağmur damlaları birlikte düşerler. Ateizmde, yağmurun belirli bir kalıba göre düşüşü ile yer çekimi olarak adlandırılan bir ilişkiye ulaşılır; ve bunun üzerine yağmurun bu ilişki sonucunda düştüğüne inanılır. Bu ilişkiyi değiştirebilecek birisi olmadığından mutlak olduğuna inanılır. Buna mukabil, İslam’a göre salt maddenin davranışı, bizi bu davranışın nedeni olacak mutlak, birebir ve aynı zamanda çoğul güç ve ilişkilerin keşfine ulaştıramaz. Çünkü böyle bir düşünce tarzı, tamamen gözlenen objelere göre tanımlanan bir ilişkiye, aynı gözlemin birebir nedeni olarak inanılması itibariyle hatalı ve döngüsel mantık oluşturacaktır. Bunun bir diğer nedeni de gözlemimizin konusu olan unsurların uyum içinde hareket etmelerini sağlayacak gözlerinin, kulaklarının, akıllarının, amaçlarının ve aralarında kalıcı bir kuvvet merkezinin bulunmamasıdır29. Bundan ötürü, gözlemimizin konusunu oluşturan unsurlar kendilerini tanımlayabilecek nitelikte değildirler ve kendi kendine yeterli, bir ve mutlak tanımlayıcıya ihtiyaçları 29 Onların kendi düzeylerinde uyum içinde olması gereken sonsuz sayıda unsurları vardır; bunların uyum içinde olması gerekmektedir; ve bunların arasında, organize eden merkezi bir güç bulunmamaktadır. 33 vardır30. İslam’da gözlemlediğimiz davranış ve gerçek bir yer çekimi ilişkisi31 Bir olan Allah’ın bağımsız tanımlamasının ve tasarımının bir sonucudur. Bundan dolayı, bu davranışı gözlemlemekle bir objenin nasıl davrandığını keşfederiz ve gözlemimizin ve vardığımız sonuçların doğruluğu ölçüsünde belirli bir şekilde davranacağını öngörebiliriz. Bu öngörü ve hesaplama mümkündür zira o davranışı şimdi, geçmişte ve gelecekte mümkün kılan aynıdır. Ona her noktada hükmeden aynıdır. Allah damlalar üzerinde32 doğrudan ve dolaylı olarak tam kontrolü haizdir. Bu benzetme anılan ilişkinin önündeki33 ve arkasındaki bütün maddi etki ve tepkilere, damlalardan ortaya çıkan etkilere34, ve bunların özelliklerine35 de 30 Bu uyum için bir alternatif devasa bir tesadüfe inanmaktır. Doğal olarak merkezi bir güç yerine böyle bir tesadüfü açıklama olarak tercih etmek bu analizi yapan insandan daha üst merkezi bir güce karşı olan çok sübjektif ve taraflı bir davranış gerektirir. Bu uyum için bir açıklama olarak tesadüf merkezi bir güce göre çok daha fazla şartlar gerektirir. Bilgisayarının bir bilgisayar şirketi yerine tesadüften dolayı oluştuğuna inanan bir kişiyi tasavvur ediniz. İzleyen bölümlerde tesadüf ile ilgili ek değerlendirmelere yer verilecektir. 31 Yer çekimi tanımımız zaman içinde değiştiğinden, bu ilişkiyi, ve unsurlarını Yaratıcı tarafından kurulduğu, gerçekleştirildiği ve bilindiği şekliyle ifade eden “gerçek yer çekimi” ifadesini kullanıyoruz. Bu gelecekte bugünkü anlayışımızdarn tamamen farklı olabilir. Bu ilişkinin ayrı, mutlak ve kendi kendine yeten bir varlığı yoktur. 32 Burada damla kelimesi atomlar gibi ilgili tüm varlıkları ifade edecek şekilde, yer çekimi kelimesini de uzay-zaman eğriliği gibi tüm fiziksel ilişkileri içerecek şekilde kullanılmaktadır. 33 Gravitonlar veya uzay-zaman eğriliği gibi. 34 Onların atmosferle ilişkileri veya yeryüzü üzerindeki etkileri gibi. 34 şamildir. Allah mevcudata ortak ve farklı özellikler vermiştir ki bunlarda uyum, öngörülebilirlik, tutarlılık, ve güzellik olsun. O mevcudatı tamamıyla aralarında hiç bir ilişki bulunmayan, anlaşılması imkansız, ortak veya kıyaslanabilir çerçeveleri, uzay/zamanları ve ortak özellikleri36 bulunmayan… varlıklar olarak yaratmayı da tercih edebilirdi. Buna göre, yer çekiminin mutlak ve özel kendi kendine var olma niteliği reddedildiğinde, onu, onun nedenlerini ve etkilerini tanımlayan ve yaratan bir güce ihtiyaç olacaktır37. Ayrıca ateizmde; duyularımıza dayalı geçmiş ve gelecek deneyimlerimizle doğrudan desteklenemeyen şeyler inkâr edilmektedir. Buna göre, insanların veya onların doğrudan görebilecekleri varlıkların üzerinde kişisel bir güç yoktur. Bu iddia görülmeyen hakkında tam bir bilgi gerektirmektedir. Ayrıca ateizmde “görülen” kendine yeterli olarak değerlendirilmektedir: Görülebilen herşey kendi içinde bir bütün oluşturduğuna göre, görülmeyenden bir şeye ihtiyaç duymazlar. Varlıklar düşünme, planlama, görme, işitme… yetenekleri olmasa da var olabilir, varlıklarını sürdürebilir, hareket edebilir, eylemde bulunabilir. Bu iddia görülen hakkında tam bir bilgiye ihtiyaç gösterir. Oysa izleyen ayette işaret edildiği üzere İslam’da Her 35 İşgal ettikleri uzay, zamanla ilişkileri, kütleleri gibi. Allah böyle bir yer yaratsaydı bile, muhtemelen bizim yaşamamız için uygun olmayacaktı. 37 Yukarıdaki çerçevede yer çekimine benzer kavramlardan bazıları evrim, zayıf veya güçlü nükleer güçler, tekilselliktir. 36 35 Şeyi Bilen yalnızca Allah’tır: Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında mücadele edenlerin göğüslerinde ancak yetişemeyecekleri bir kibir vardır. Sen hemen Allah’a sığın. Çünkü her şeyi işiten ve gören O’dur38. (Kur’an-ı Kerim: 40/56) Ateizmde tanrının yerine ikame edilen başka bir kavram tesadüftür: Bazı şeyler tesadüf sonucu meydana gelir veya var olur. Örneğin milyarlarca galaksi olduğuna göre, güneş sistemi gibi sistemler tesadüf sonucu oluşabilir; ve böyle bazı gezegen sistemlerinde bizimki gibi gezegenler var olabilir; bizimki gibi bazı gezegenlerde yaşama koşullarının oluşması olasıdır; ve böyle bazı gezegenlerde yaşam formları var olabilir; … Bu şu varsayımlara dayalıdır: Basit şeyler bir araya gelerek karmaşık şeyleri oluşturabilir; her şeyin tamamen basit olduğu bir düzey vardır; o düzeyde o şeyler koşullara ihtiyaç duymamaktadırlar ve kendi kendilerine varlıklarını sürdürebilirler. Ve izleyen ayette gördüğümüz üzere, bu varsayım kabul edilecek özellikte değildir, zira Allah yalnızca karmaşık şeylerin tanrısı değildir: Allah herşeyin Rabbi’dir. (Kur’an-ı Kerim: 6/164) Her düzeydeki varlıklar Allah’ın yaratma ve varlığını sürdürme gücüne muhtaçtırlar. Bu nedenle, herhangi bir düzeydeki varlıklar hiç bir zaman daha alt düzeydeki 38 Allah’ın görme ve işitme güçleri bizimkinden farklıdır ve kıyaslanamazdır. Örneğin bizim işitmemiz dalgalara bağlı olduğundan çok sınırlıdır ve sadece belirli frekansları işitebiliriz. 36 varlıklarla veya daha önceki aşamadaki varlıklarla tamamen izah edilemezler. Çünkü herhangi bir düzeydeki varlıklar belirli bazı koşullara ihtiyaç duyarlar ve daha alt düzeylerdeki varlıklar bir şekilde etkilidir. Örneğin, hayvanların varlığı yalnızca evrim ve moleküllerle tam olarak izah edilemez, çünkü ne moleküller, ne atomlar, ne de DNA’lar… kendi kendine varlıklarını sürdürebilecek nitelikte değillerdir. Benzer şekilde, atom, molekül, kimyasal veya biyolojik olayların miktarları herhangi bir canlı yaratığın nihai var olma olasılığını artırmaz. İzleyen ayette görüldüğü gibi, göklerin ve yerin yaratılışı insanların veya diğer yaşam formlarının yaratılışından daha az karmaşık değildir: Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Kur’an-ı Kerim: 40/57) Diğer taraftan, tesadüf ve olasılıkları değerlendirirken, varlıkların çokluğu sınırlayıcı bir etken olarak da dikkate alınmalıdır: Eğer “Galaksilerin sayısı ne kadar çok olursa, bizimki gibi gezegen sistemlerinin varolma olasılıkları da o kadar çok olur” denirse bu sadece kısmen doğru olur. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, galaksilerin çokluğu bir açıdan bizimki gibi gezegen sistemlerinin var olma olasılıklarını artırabilir; ancak, galaksilerin çokluğu birtakım koşulların çokluğunu gerektirir. Diğer bir ifadeyle, her bir atomun ilavesi bir gezegen sistemin varolma olasılığını artırırken, diğer taraftan, bu son atom dahil olmak üzere 37 toplam atom miktarının39 varolma olasılığını azaltır. 3.1.1.2.2 İSLAM VE AGNOSTİK YAKLAŞIM Agnostik inanç ve metodoloji insan olarak bizlerin görmek ve dokunmak gibi duyularımıza dayalı şimdiki ve geçmiş deneyimlerimizin ötesinde hakikati ve tanrıyı kavrayamayacağımız kabulüne dayanmaktadır. Bu yaklaşıma göre, gördüğümüzün ötesindekinin varlığının olasılığı mevcuttur, ancak insan olarak biz bunu bilme yeteneğine sahip değiliz. Dolayısıyla, insanların ve gördüğümüzün üzerinde kişisel bir güç olup olmadığını bilemeyiz. İslam ve agnostisizm yaklaşımları insanların görülmeyenle ilgili bilgi bakımından insanların sınırlılıklarının olduğu gerçeğini paylaşmaktadırlar. 39 Matematikle ilgili okuyucu için çok basitleştirilmiş matematiksel bir örnek verelim: 1/x, evrende sadece 1 birim kütle olduğunda ve x ile ifade edilen diğer şartlar altında, bir gezegen sisteminin varlığının olasılığı olsun. Bu durumda, eğer evrende m miktarında kütle varsa, bir gezegen sisteminin varlığının olasılığı 1-(1-1/x)m olacaktır. O halde m büyüdüğü takdirde bir gezegen sisteminin olasılığı da yükselecektir. Ancak şimdi m miktarında kütlenin varlığının olasılığını da değerlendirelim: Eğer 1/y bir birim kütlenin varlığının olasılığı ise, bu durumda, m birim kütlenin varlığının olasılığı 1/ym olacaktır. O halde, eğer bunu ilk denkleme entegre edersek, bir gezegen sisteminin varlığının olasılığı: : (1/y m)*(1-(1-1/x)m)= 1/y m (m’in x’e oranla çok yüksek değerleri için 1-(1-1/x)m değerinin 1 olduğu varsayılsa dahi) olur. Dolayısıyla, evrendeki kütlenin veya benzer şeylerin artışı, bir gezegen sisteminin varlığının nihai toplam olasılığını artırmamaktadır. Bu örnekte de görüldüğü üzere, varlık ve olayların sayısının fazlalığı toplam nihai olasılıkları herhangi bir şekilde artırmamakta; tesadüfü desteklememektedir. 38 Ancak İslam temelde iki yönüyle agnostisizmden farklıdır: İlk olarak, her şeyden önce, yaratılanı yaratan bir İlah olması itibariyle, yaratılan ile Yaratan arasında fonksiyonel bir ilişki bulunmaktadır; bu nedenle, görülenden hareketle görülmeyen ve Yaratıcı hakkında bir takım sonuçlara ulaşabiliriz. İkinci olarak, aşağıdaki ayetin istisna kısmında görüldüğü üzere, bu Yaratıcı insanlarla kendilerini ilgilendiren bazı bilgileri paylaşma gücüne sahiptir. Bu müteakip ayette açıklığa kavuşturulmaktadır: Onlar ise, O’nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. (Kur’an-ı Kerim: 2/255) 3.1.1.2.3 İSLAM VE BÜYÜK ÖLÇÜDE NAKLE DAYALI İNANÇLAR Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun.” dendiği vakit de: “Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız.” dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar? (Kur’an-ı Kerim: 2/170) Esas itibariyle nakle dayalı inançlar büyük ölçüde geçmişten gelen bilgilerin içeriğini, kutsal kitapları ve gelenekleri, görülenden yapılan mantıki çıkarsamaları dikkate almaksızın kabul etmeye dayalıdır. İslam’da Yaratıcı’dan gelen sözlü ve yazılı iletişim bir hatırlatmadır ve bir düşünce metodolojisi içerir. Yaratıcının 39 original bir mesajı evrendir; gözlem ve muhakeme kritik önemi haizdir. Ve her bir kişi hakikate ulaşmak için gayret sarfetmek bakımından bireysel olarak sorumludur. Ayrıca kendisine çağdaşlarından veya atalarından gelen iletişimi mantığı ile filtrelemeye davet edilmektedir. İzleyen ayetler bu gerçeğe işaret etmektedir: (Resulüm!) onlara İbrahim’in kıssasını da naklet. Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti. “Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız” dediler. İbrahim “Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?” “Veya size fayda veya zararları olur mu?” “Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.” (Kur’an-ı Kerim: 26/69-74) Kıyamet günü onların herbiri Allah’ın huzuruna tek başına çıkacaktır. (Kur’an-ı Kerim: 19/95) De ki: “Ey kitap ehli40! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun biz müslümanlarız”. (Kur’an-ı Kerim: 3/64) Nakle dayalı inançlardan bir grup din de çok tanrılı dinlerdir. Çok tanrıya inanan, bilgi eksikliğini gözlemlediği 40 Esas itibariyle Yahudi ve Hristiyanlar 40 şeylere güçler atfederek doldurur. Açık veya üstü kapalı olarak atfedilen bu güçler, görmek, işitmek, kendi kendine var olmak, kendi kendine organize olmak, iletişim gibi yetiler olabilir. Ateizm, agnostisizm, panteizm de dahil olmak üzere, İslam dışındaki hemen hemen tüm dinler çok tanrılılıkla ortak özellikler taşırlar. Örneğin, çok tanrılılıkta belirli güçler insanlar tarafından yapılan putlara, güneşe, aya ve hatta bazı insanlara atfedilebilmektedir. Benzer şekilde, ateizmde bazı güçler insanlar tarafından maddeye, cisimlere veya nesnelere atfedilmektedir. Yine ateist bir yaklaşımda genellemeler yapılmaktadır: bir deney yapıldığında, bunun sonuçları evrensel olarak genelleştirilmektedir, ve deneyde kullanılan nesneye bazı özellikler verilmektedir. Bazı ilişkiler isimlendirilmektedir. Ve bunun üzerine belirli güçleri haiz bir nesne ortaya çıkmaktadır. Eğer başka bir deney daha önce belirli koşullardaki bulguları değiştirirse, güçler veya özellikler yeniden tanımlanır. Oysa, tanımlanan herhangi bir ilişki veya kuralın tüm öğeleri Allah’ın birliğine ve gücüne muhtaçtır. Bir fiziksel denklemdeki hız, enerji, zaman, mesafe, kütle gibi öğelerin hepsi Allah’a muhtaç olduğundan, bunların bir kısmının mutlak anlamda diğerlerini var etmesi, izah etmesi söz konusu olmaz. Yukarıdaki yaklaşımlarda belirli ölçüde icad edilen ve bilinen, aşağıda belirtildiği gibi bilinmeyene teşmil edilmektedir: “Sizin Allah’ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir.” (Kur’an-ı Kerim: 12/40) Bu hususla ilgili olarak Allah’ın bir inanandan yaptığı 41 bir alıntı şu şekildedir: “Şu bizim kavmimiz, Allah’tan başka ilâh edindiler. Onların ilâh olduğuna dair açık bir delil getirselerdi ya! Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?” (Kur’an-ı Kerim: 18/15) İnsanın veya yönetebileceği bir gücün üzerinde kişisel bir gücün inkarını öngördüğü için bu yaklaşım bir insanın hoşuna gidecek niteliktedir. Bu yaklaşım insandan daha üstün bir kişisel güce teslim olunmasını gerektirmemektedir. İnsanların yaptığı gözlere, kulaklara sahip putların, veya insanlar tarafından tanımlanan güçlerin yada ilişkilerin… tanınmasını gerektirmektedir. Bu yaklaşım insanla aynı düzeyde olan fiziksel varlıkların bu evreni var etme imkanı olduğunu ifade eder. Ancak, bu yaklaşım çok kısmi, sübjektif olduğundan ve vardığı sonuçlar değişken olduğundan kendini destekleyen bir delili haiz olamaz. İzleyen ayette yukarıdakine benzer yaklaşımların kökenindeki motivasyona yapılan bir atfı görmekteyiz: Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın? (Kur’an-ı Kerim: 25/43) 3.1.1.3 HERKES BİR VEYA BİRDEN FAZLA TANRIYA VEYA TANRI KAVRAMINA TEKABÜL EDEN ŞEYLERE İNANIR Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi. (Kur’an-ı Kerim: 23/53) 42 Tanrı kavramının tanımlarından birisi de aşağıdaki ayetlerden çıkarsanabileceği üzere “herşeyin nedeni” olabilir. De ki: “Hepsi Allah’tandır.” (Kur’an-ı Kerim: 4/78) İşte Rabbiniz Allah bu! O’ndan başka ilâh yoktur; O, her şeyin yaratanıdır. (Kur’an-ı Kerim: 6/102) Herkes gözlemlediği hususların nedeni olan birtakım açıklamalara inanır. Diğer bir ifadeyle, şuursuz olanlar dışında, herkes tanrı kavramına tekabül eden varlığa/varlıklara inanır. Her bir kişinin açıklamalarının en üst düzeyi İslam’daki tanrı kavramına tekabül eder. Örneğin, bir Hristiyan herşeyin kendisinden geldiği kişi olarak Hz. İsa’ya (A.S.) inanıyor olabilir; o halde bu Hristiyan için Hz. İsa (A.S.) tanrıya tekabül etmektedir. Örneğin belirli bir ateist fiziksel güçlerin ve ilişkilerin herşeyin meydana gelmesine neden olan şeyler olduğuna inanıyor olabilir; o halde bu ateist için bu fiziksel güçler ve ilişkiler tanrı kavramına tekabül etmektedir. Doğal olarak, bunların tamamı aynı zamanda doğru olamaz, çünkü farklıdırlar. Buna göre, tanrının her şeyin nedeni olarak belirtildiği tanıma göre, tartışma tanrının var olup olmadığı hususunda olmaması daha doğru olacaktır41. Bunun yerine, tartışmanın Gerçek Tanrı’nın ve herşeyin gerçek ve nihai nedeninin kim 41 Esasen bilinçli herkes tanrıya inanıyor gibi hareket etmektedir. Örneğin insanlar bir saat sonra kendilerini yaşatacak bir şeye inanıyormuş gibi yerler, içerler, çalışırlar… İnsanlar ertesi gün güneşin doğacağını beklerler… Her şeyi birbiriyle ilintilendiren üstün bir gücün varlığına inanır gibi etrafındakileri anlamaya çalışırlar… 43 olduğu üzerinde olması daha doğru olacaktır. Gerçek Tanrı bağlantılı veya bağlantısız fiziksel güçler grubu mu, güneş tanrısı veya ay tanrısı mı, bir insan… mıdır? Veya O bilen, yaratan, güç sahibi, başkasına ihtiyacı olmayan ve hiç bir şeyle kıyaslanamayan birisi midir? 3.1.2 ALLAH’TAN BAŞKA TANRI YOKTUR: BU EVREN VE PARÇALARI MUTLAK DEĞİLDİR, YALNIZCA BİR MUTLAK GÜÇ VARDIR Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Kur’an-ı Kerim: 47/19) Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. (Kur’an-ı Kerim: 4/36) Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma, çünkü Allah’a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür42.” (Kur’an-ı Kerim: 31/13) 42 Allah’a ne şekilde olursa olsun ortak koşmak en büyük günahtır, çünkü bu Allah’a ve insanın kendisine karşı en büyük adaletsizliktir. Bu insanın salih amellerinin değerini de düşürebilir. Birisi bu günahı işlediğinde, milyarlarca nimet vereni inkar etmiş olur, hakikati inkar etmiş olur ve şükretmekle ilgili tüm ümit ve fırsatı inkar etmiş olur. Yine böyle bir kişi kendisiyle Yaratıcı’sı arasında bir aracı ihdas etmekte ve O’nunla doğrudan irtibat kurma fırsatını reddetmektedir. 44 Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez43. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah’a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur. (Kur’an-ı Kerim: 4/48) Yukarıda kısmen açıklandığı üzere, putlar, güneş, ay veya fiziksel güç veya ilişkiler şeklindeki çoklu nitelikteki tanrılar herhangi bir temeli haiz değildirler ve İslam’da açık bir şekilde reddedilirler. İnsanlar veya bu evrenin diğer parçaları Allah’ın parçaları, temsilcileri, formları ve versiyonları değildirler. Buna göre, yanlış tanrıları reddettiğimizde, İbrahim (A.S.)’ın deneyiminde olduğu gibi gerçek Tanrı ile birlikte oluruz: Böylece biz İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun. Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: “Rabb’im budur” dedi. Yıldız batınca da: “Ben batanları sevmem” dedi. Ay’ı doğarken gördü: “Rabb’im budur” dedi. O da batınca: “Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum” dedi. Güneş’i doğarken görünce: “Rabb’im budur, bu hepsinden büyük” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım”. 43 Eğer tevbe yoksa. 45 “Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah’a ortak koşanlardan değilim”. (Kur’an-ı Kerim: 6/75-79) Herkesin içsel derinliklerinde Allah’a iman bulunur yada bulunmuştur: Yanlış tanrıları icad etmediğimiz bir aşamada Allah ruhlarımızı var etti; bizleri sorguladı ve hepimiz O’nun Rabbimiz olduğuna şehadet ettik. Bu husus izleyen ayette izah edilmektedir: Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediği vakit, “pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz” dediler. (Bunu) kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu.” demeyesiniz diye [yapmıştık]. (Kur’an-ı Kerim: 7/172) 3.1.3 ALLAH’IN KİM OLDUĞUNU ANLAMANIN YÖNTEMİ VE O’NUNLA İLGİLİ OLARAK EVRENİMİZDE GÖZLEMLEDİĞİMİZ BAZI ÖNEMLİ GERÇEKLER De ki: “İşte benim yolum budur; basiret üzere Allah’a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar (işte böyleyiz).” (Kur’an-ı Kerim: 12/108) 3.1.3.1 GENEL YÖNTEM İslam’da Allah’ı anlama yöntemi şükür, korunma duyguları, evreni gözlemleme ve muhakeme ile başlar. 46 Şükür ve dikkat/korunma duyguları olan herkes şu soruları sormak durumundadır: Tattığımız tüm bu nimetler nereden gelmektedir? Acı veren şeyler nereden gelmektedir? Neden doğdum? Neden yaşıyorum? Her mantıklı kişi soracaktır: Gözlemlediklerimiz neden bu şekildedir? Bunun üzerine gözlem yapma ve gözlemlediklerimiz üzerinde düşünme konusunda bir miktar gayret sarfetmemiz söz konusu olacaktır. Akabinde, nasıl bir ürün bize üreticisi hakkında fikir veriyorsa, bu evren de bize -inananlara- Yaratıcısı hakkında bir fikir verecektir. Örneğin, birisi Sultanahmet Camii’ni gördüğünde mimarı, ve onun matematik, estetik, ekip kurma, finans, planlama ve benzeri hususlarla ilgili birtakım yetenekleri hakkında bir fikir sahibi olur. Bunun gibi, gözlemlediğimiz bu evren de bize Yaratıcısı hakkında fikirler verir. Yaratıcı bizim için değildir, biz Yaratıcı içiniz; bu nedenle O bizim beklentilerimize göre değildir; fakat, O Kendisine göre ve yaptığı yönlendirmeler uyarınca objektif bir biçimde yaptığımız evren üzerindeki gözlemlerimizin birtakım doğru sonuçlarına göredir. Allah şöyle demektedir: Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler. (Kur’an-ı Kerim: 23/71) Bu bağlamda Allah Kur’an’da fiziksel, biyolojik, astronomik gerçeklere ve olaylara birçok atıflar yapmaktadır. 47 Bu evrendeki her şey Allah’ın birliğini, güçlerini ve birtakım özelliklerini gösteren bir işarettir. Allah’tan başka hiçbir şey ne kendi kendine yeterli, ne de yaratıcı olduğundan her şey Allah’ın sıfatlarının bir sonucudur. Bu nedenle herşey bize Allah’ın birtakım sıfatlarını gösterir44. Aşağıda bazı örnekler verilmektedir. 3.1.3.2 ÖRNEKLER 3.1.3.2.1 BİRÇOK BENZER VARLIKLAR Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O’dur. (Kur’an-ı Kerim: 6/141) Evrenimizde benzer veya kıyaslanabilir nitelikte birçok varlık gözlemlemekteyiz. Örneğin, milyarlarca electron, milyarlarca benzer atom, bitki ve hayvanlar… mevcuttur. Örneğin elektronlar ayrı varlıklar olmasına rağmen benzerdirler ve benzer kurallara tabidirler. Bu evren matematik özellikleri haiz olduğundan, mikro düzeylerde de makro düzeylerde de, geçmişte de gelecekte de aynı durumu gözlemleriz. Ölçek ne olursa olsun, farklı boyutlarda bölmek suretiyle ayrı ancak benzer veya kıyaslanabilir özellikleri haiz parçalar elde edebiliriz. Bu bize her şeyin kaynağının aynı olduğunu ve her şeyin aynı Yaratıcı, Musavvir tarafından yaratıldığını ve varlığının sürdürüldüğünü gösterir. Aksi takdirde, aynı olan 44 Ancak, gözlem ve analizlerimizde kısıtlarımız olduğundan vardığımız bazı sonuçlarla ilgili olarak ihtiyatlı olmamız gerekir. 48 iki elektron dahi gözlemleyemezdik. 3.1.3.2.2 NEDENSELLİK DE DÂHİL OLMAK ÜZERE VARLIKLAR SİST EMLERİN PARÇALARIDIR Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter. O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır. O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân’ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir. (Kur’an-ı Kerim: 67/1-4) Her şeyin Yaratıcısının birliğinin başka bir işareti de bu evrendeki her şeyin çeşitli sistemlerin parçası olmasıdır. Örneğin gözümüzdeki bir elektron bir atomun, bir hücrenin, gözümüzün, başımızın, vücudumuzun, güneş sismetinin… veya başka sistemlerin parçası olabilir. Gözlerimiz, kulaklarımız, dünya, ay, güneş, bir taş, bir kuş… bunların hepsi sistemlerin parçalarıdır. Hangi örneği alırsak alalım, hangi resmi alırsak alalım, onun sistemlerin parçası olduğunu ve sistemleri veya sistemlerin parçalarını içerdiğini görürüz. Herşey başka birçok şey bağlamında fonksiyoneldir. Hepsinin fonksiyonellik ve diğerleriyle ilişkileri 49 bakımından anlamları bulunmaktadır. Bunu çektiğimiz bir fotoğraftaki eşanlı varlık ve olaylar içinde de görebiliriz. Nedensellik de bu bütünün sadece bir parçasıdır ve her şeyin üzerindeki birliğin bir sonucudur. Diğer taraftan, parçaların planlama, organize etme veya analiz etme gücü olmamasına rağmen, bunlar kendi içlerinde ve dışarısı açısından uyum içinde hareket etmektedirler. Çeşitli sistemler oluşturan ve uyum içinde davranan varlıklar, Bir Yaratıcı tarafından tanımlandıklarını ve bu Yaratıcı’nın ve Varlığı Devam Ettirenin kontrolü altında olduklarını gösterirler. Aksi takdirde hiç bir sistem varlığını devam ettiremezdi ve bizler de bilimle iştigal edemez, hiçbirşeyi anlayamaz, öngöremez, hesaplayamaz ve icat etme imkânına sahip olamazdık… İzleyen ayette gördüğümüz üzere, herşey Allah’ın fiillerine konudur: Bakmıyorlar mı o develere, nasıl yaratılmış? Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiş? Bakmıyorlar mı dağlara, nasıl dikilmiş? Yere bakmıyorlar mı, nasıl yayılmış? Haydi öğüt ver; sen şimdi sırf bir öğütçüsün. Onların üzerinde bir zorba değilsin. (Kur’an-ı Kerim: 88/17-22) Yine izleyen ayette gördüğümüz üzere, işitme yetimiz, gözlerimiz, kalplerimiz, dünya; hepsi bir hikmete mebnidir; ve bu itibarla bir birliğin altındadırlar: Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O’dur. Ne de az şükrediyorsunuz! 50 Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O’dur. Sırf O’nun huzuruna toplanacaksınız. (Kur’an-ı Kerim: 23/78-79) Benzer şekilde, bütün yaratıklar birçok neden dolayısıyla vardırlar, ve müteakip ayette belirtildiği üzere belirli yönlerden bize benzer niteliktedirler: Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. (Kur’an-ı Kerim: 6/38) Ve müteakip ayetten anlayacağamız üzere, herşey O’nu tesbih eder, ve herşey Allah’ın kuludur, ve Allah tarafından varlıkları sürdürülmektedir: Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah’ı tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır. (Kur’an-ı Kerim: 17/44) 3.1.3.2.3 ZAMAN BOYUTUNDA BİRLİK Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen ve gökten tertemiz bir su indiren O’dur. Ki biz (o suyla) ölü toprağa can verelim, yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su sağlayalım, diye. (Kur’an-ı Kerim: 25/48-49) Varlık ve olayları birbirleriyle zaman boyutu içinde ilintilendirebilmemiz de herşeyin üzerindeki birliği göstermektedir: Yağmur düşer, tohumlar açılır, bitkiler 51 büyür, ve hayvanlar bitkileri yer… Birbirini izleyen uyumlu olaylar herşeyin arkasındaki bir gücü göstermektedir. Herşeyin bir yönü, bir hedefi bulunmaktadır. Yağmur yağdığında, bunun öncesinde Allah’ın bu yağmurla ilgili birtakım amaçları vardır. Ancak inançsız yaklaşıma göre, yağmur yalnızca izole bir fiziksel olaydır; yağmur yağdığında, hiçkimsenin yağmuru yağdırmaktan meydana getireceği bir amacı bulunmamaktadır. Oysa, gerçek hayat bir film illüzyonu gibi değildir. Bir filmde, arka arkaya belirli bir hızla durağan resimler geçtiği halde örneğin uçan bir kuş gördüğümüzü hissederiz. Eğer yağmurun inişine daha yakından tüm ayrıntısıyla ve gerçek zamanlı olarak bakarsak sadece bir resmin olduğu bir düzeye ulaşamayız. Her düzeyde bir hareket, bir enerji, bir yön söz konusudur. Dolayısıyla, esasında, zaman boyutunda ayrıntılara yaklaştıkça hep neden ve sonuçların beraber olduğunu görürüz. Hiç bir düzeyde yalnızca sonuçları veya yalnızca nedenleri görmemiz mümkün olmaz. Bu yüzden nedenler sonuçlardan izole bir şekilde değerlendirilemez45; ve gözlemlediklerimizin nihai nedeni olarak değerlendirilemez. Dolayısıyla, geçmiş geleceğe dayalı, gelecek de geçmişe dayalıdır. Ve bunların hepsi izleyen ayetlerdeki örnekte görüldüğü üzere Bir Allah’ın iradesine dayalıdır: Yoğunlaşmış bulutlardan şarıl şarıl bir su indirdik. Onunla taneler ve otlar çıkaralım diye. (Kur’an-ı Kerim: 78/14-15) 45 Şimdiki zamanı geçmişle izah edemeyiz, çünkü şimdiki zaman içinde bir geçmiş içermektedir, ve çünkü geçmiş şimdiki zamandaki geçmişle aynı özelliktedir. 52 Zaman boyutundaki birlik ile ilgili daha fazla detayı 3.6 numaralı ayrımda “Kader” başlığı altında bulabilirsiniz. 3.1.3.3 VARLIKLAR DEĞİŞİME KONUDUR De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin. Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” (Kur’an-ı Kerim: 3/26-27) Evreni gözlemlediğimiz zaman, parçalarının değişime konu olduğunu görürüz. Örneğin, ölüm vardır ve hayat vardır; gece vardır ve gündüz vardır. Atomaltı veya galaktik düzeylerde de bu durum söz konusudur. Ve eğer bir bütünün parçaları değişime konu ise, onun bütünü de değişime konudur. Örneğin, eğer bir otomobilin parçalarını eritip parçalarını değiştirebilirsem, bu durumda otomobili yeniden tasarlayıp değiştirebilirim. Dolayısıyla, bu evren de içerdiği bütün madde, fiziksel kanunları, biyolojik kuralları ve tamamı farklı form ve yapılarda yeniden tasarlanabilir ve yaratılabilir. Bazı kişiler herşeyi fizik kanunları ve ilişkileri ve benzeri ile açıklayabileceğini ileri sürmektedirler; onlara göre, bu kanun ve ilişkilerden dolayı bu evren olması gerektiği gibidir; bundan dolayı herhangi bir tanrıya ihtiyaç bulunmamaktadır. Oysa Kur’an-ı Kerim’e göre, yalnızca Allah mutlaktır 53 ve diğer her şey O’nun iradesine tabidir. Kur’an-ı Kerim’den yapılan yukarıdaki alıntıda altı çizildiği üzere, değişim kavramıyla paralel olarak Allah dilediği her şeyi yapmaya Kadir’dir. Evrenimizde gözlemlediğimiz fiziksel kurallar ve ilişkiler dâhil hiçbir şey mutlak değildir. Allah fiziksel kuralların ve ilişkilerin farklı olduğu evrenler yaratabilir veya yaratmış olabilir; Bundan ötürü, fizik kanunları ve ilişkileri gözlemlediklerimizin neden meydana geldiğini nihai olarak açıklamada kullanılamaz. Bu nedenle, tüm bu evren olması gerekli bir yapı değildir. Kur’an-ı Kerim’de Allah’tan başka hiç bir şeyin mutlak olmadığını gösteren örnekler yer almaktadır. Müteakip ayetler bunlardan bazılarıdır: (Allah dedi ki:) “Ey Musa! Sağ elindeki nedir?” Musa dedi: “O benim asâm (değneğim) dır, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim ve onda başka hacetlerim (faydalanacağım şeyler) de var” Allah: “Ey Musa! onu (yere) bırak” dedi. Musa da onu bıraktı, bir de ne görsün! O bir yılan olmuş koşuyor. Allah buyurdu ki: “Tut onu, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz” (Kur’an-ı Kerim: 20/17-21) Eğer bir fizik kuralı ile Türkiye’de gerçekleşen bir şeyi izah edebiliyorsam ama Almanya’daki bir şeyi izah edemiyorsam, bu durumda o fizik kuralı tam geçerli bir fiziksel kural değildir. Benzer şekilde, eğer bir kuralla yalnızca bu evrendeki bir şeyi izah edebiliyorsam, fakat bu evren dışında hiçbirşeyi izah edemiyorsam, bu kural mutlak bir kural değil demektir. 54 Bu evrenin kendisi spesifik olarak tasarlanmış bir evrendir. Bu evren sadece Allah’ın bir tercihidir. Tam ve mutlak hakikat değildir. Buna göre, eğer farklı nitelikte evrenler var olabilirse, mevcut açıklamalar her zaman yerel açıklamalar olacaktır. Ve mutlak değildirler. Eğer onları mutlak olarak değerlendirirsek, bu yaklaşım bilimsel olmayacak ve suni olarak bilgi potansiyelimizi sınırlandırmış olacaktır. Bilimle ilgili herhangi bir bilgi gözlemlerimize bağlıdır. Eğer gözlemlerimiz farklı olursa, bilimsel bilgilerimiz de farklı olur. Örneğin, bilim kalemi bıraktığımızda neden aşağı doğru hareket ettiğini izah etmektedir. Halbuki onu bıraktığında yukarı doğru gitse, bilim onu da açıklayacağını iddia edecektir. Bizim bilimsel bilgimiz doğası gereği tepkisel niteliktedir. Bu itibarla, varlık ve olayların neden oldukları gibi olduğunu açıklamaz, ancak nasıl olduklarını belirli ölçüde açıklar. İslama göre, Allah yaratıklarına özelliklerini verir ve bunların gerçekleşmesini sağlar. Dolayısıyla, fiziksel, biyolojik… kurallar pratik nedenlerden dolayı gereklidirler ve Allah’ın sanatının büyüklüğünü, gözlemlediklerimizdeki güzellik ve uyumu artırırlar. Olayların nasıl gerçekleştiğini anlamak, bunlardan istifade edebilmek, makineler icat edebilmek, problemleri çözmek için bu kural ve özelliklere ihtiyaç duyarız. Fakat bunlar mutlak değildirler. Bunlar tecrübe ettiğimiz olayların kısmi açıklamalarıdır. İslama göre gözlemlediğimiz ve gözlemlemediğimizin nihai sebebi Bir Yaratıcı ve Bir Razzak’tır. Bu nedenle farklı tasarlanabilecek bazı ilişkileri mutlak olarak değerlendirip gözlemlediğimizi bunlardan bilmek kabul edilebilir değildir. 55 Bu itibarla, eğer bu evren alternatiflerden sadece birisi ise, yalnızca mevcut alternatifi seçen mutlaktır ve dolayısıyla her şey üzerinde tam güce sahip olan Allah’tan başka tanrı yoktur. 3.1.3.4 VARLIKLAR ALLAH’IN YARATMA GÜCÜ BAĞLAMINDA PASİFTİR Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer sadece Allah’a kulluk yapmak istiyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin. (Kur’an-ı Kerim: 41/37) Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri veya işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi çağırın o ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz tuzağı kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın.” (Kur’an-ı Kerim: 7/195) Her bir şey Allah’ın iradesi, gücü ve bilgisi neticesinde varlık kazanır. Bir şeyin öğeleri ve onu içeren sistemler de Allah’ın iradesi, gücü ve bilgisi neticesinde varlık kazanırlar. Allah ile herhangi bir şey arasındaki bu ilişki türü tektir. Allah dışındaki varlıklar arasında benzer bir ilişki bulunmaz. Bu İslam’ın izleyen ayette belirtilen temel gerçeği ile paraleldir: Allah’tan başka hiçbir tanrı yoktur. (Kur’an-ı Kerim: 3/62) Netice itibariyle gözlemlediğimiz hiç bir cisim kendi kendine varlığını sürdürebilir veya mutlak değildir. “Bu masa küçüktür” dediğimde, küçüklük özelliği dahi bu masaya ait değildir, masanın içinde değildir. Masa yalnızca 56 başka şeylere kıyasla küçüktür. Aynısı masanın parçaları için de geçerlidir. Bu benzetme masanın kütlesi, enerjisi, fonksiyonelliği, rengi gibi diğer özellikleri için de geçerlidir. Bu sadece bizim anlayışımız açısından değil, ama masanın özelliklerinin gerçekliği için de gereklidir. Masa, aynı tanımlayıcı tarafından bütün öğeleriyle birlikte iyi tanımlanmış ortak bir koordinat sisteminin parçası olarak yine aynı koordinat sisteminin içinde tanımlanan başka herhangi bir şeyle birlikte tanımlanmadıkça bu şey üzerinde herhangi bir fonksiyon gerçekleştiremez. Bu bakımdan, gözlemlediğimiz her bir şey var olabilmek ve bir anlam taşıyabilmek için üzerlerinde “Bir” Yaratıcının ve “Bir” Razzak’ın birliğine ihtiyaç duyarlar. Allah’ın edilmektedir: birliği izleyen ayetlerde kısaca izah De ki; “O Allah bir tektir. Allah eksiksiz, sameddir (Bütün varlıklar O’na muhtaç, fakat O, hiç bir şeye muhtaç değildir) Doğurmadı ve doğurulmadı O’na bir denk de olmaz.” (Kur’an-ı Kerim: 112/1-4) Müteakip ayette gördüğümüz üzere, varolan her şeyin ölçüsü Allah katındadır: O’nun katında her şeyin bir ölçüsü vardır. (Kur’an-ı Kerim: 13/8) Bu çerçevede, yalnızca Bir Tanrı vardır ve her şeyin üstünde olan O’nun Birliği olmaksızın hiçbirşey var olamaz, 57 hiçbirşey bir anlam taşıyamaz, hiç bir şey herhangi bir özelliği haiz olamaz. Eşanlı olarak veya müteakip olarak başka tanrılar yoktur. O her şeyi Kuşatan Bir Tanrıdır. O herşeyin nihai ve yakın nedenidir. O kısmi bir neden değildir. 3.1.3.5 ALLAH’IN HER ŞEYİN ÜSTÜNDEKİ BİRLİĞİNİ BİZE GÖSTEREN DİĞER BAZI GERÇEKLER Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin gözünden kaçmaz. Ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır. (Kur’an-ı Kerim: 10/61) Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter. (Kur’an-ı Kerim: 67/1) Her bir şeyin ve herşeyin üzerinde bir birlik olduğunu gösteren başka örnekler de gözlemleyebiliriz. Örneğin, bir kalemi yere düşürdüğümde biliyorum ki o yere ulaşana kadar dünya belirli bir açıda dönecektir, veya bir yıldızın üzerindeki bir foton belirli bir mesafeyi katedecektir. Kalem belirli bir mesafeyi katetmeden foton bir milimetre ilerleyemez, yada tersi söz konusu olamaz. Mikro düzeylerde ne kadar derine inersek inelim, zaman içinde ne kadar geriye gidersek gidelim aynı durumu gözlemleriz. Uzay-zamandaki uyum ve bizim hesaplayabilme, kıyaslayabilme, öngörebilme ve haz alabilmemiz herşeyin 58 üzerindeki birliği gösterir. Bu evrendeki çokluğa rağmen var olan bu uyum herşeyin Bir ve Herşeye Kadir Tanrı’nın irade ve kudretine tabi olduğunu gösterir. 3.1.4 ALLAH’IN İSİMLERİ O, öyle Allah’tır ki O’ndan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyen bağışlayandır. O, öyle bir Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mâlik ve sahiptir, münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah puta tapanların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şânını yüceltmektedirler. O, gâlib olan, her şeyi hikmeti uyarınca yapandır. (Kur’an-ı Kerim: 59/22-24) Kuran-ı Kerim’de Allah bize kendisinin birçok isimlerini bildirmektedir. Örneğin, Bir, Yaratıcı, Musavvir, Alim, Rahman, Rahim, Afüv, Karib, Hak, Kadir, … Bütün sıfatları bakımından O’nun birliği çok önemlidir. Örneğin, Kadir olmayan bir tanrı Yaratıcı olamaz. Bilgi sahibi olmayan bir tanrı Rahman olamaz… Bu çerçevede, İslam’da farklı sıfatlara sahip farklı tanrılar yoktur. İzleyen ayette buna bir atıf vardır: 59 Eğer yer ile gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, bunların46 ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş’ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir. (Kur’an-ı Kerim: 21/22) Allah bize kendisinin herhangi bir şeyle kıyaslanabilir olmadığını bildirmektedir. O ne doğurur ne de doğurulmuştur. Ne erkek, ne de dişidir. Uzay veya zamanla sınırlı değildir. Bu nedenledir ki resmedilemez ve camilerde veya İslami yerlerde Allah’ın resmi bulunmaz. Allah en iyi Dost’umuzdur ve en büyük sevginin de kaynağıdır47. Sürekli Dost’umuzdur. O’nun isimlerinden birisi de Veli’dir. Nerede olursak olalım O bizimledir. Bizim hakkımızda tam bilgiye sahiptir ve üzerimizde tam güce sahiptir. Allah annelerimizin rahimlerinde olduğumuzda da, öldüğümüzde de bizi bilmektedir. Sırlarımızı ve zaaflarımızı bilmektedir. Bizden herhangi bir ihtiyacı bulunmamaktadır, ancak her saniye bize milyarlarca nimet vermektedir. Bizi rahmetine ve nimetlerine davet etmektedir. Ancak biz O’nun davetine icabet etmekte sınırlı kalmaktayız. Allah Hakimdir. Herşey nihai olarak O’ndan gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de 53’üncü surenin 43’üncü ayetinde söylendiği 46 Gökler ve yer Bu sevgi ve ondan kaynaklanan haz bir Müslüman için en büyük sevgi ve hazdır. Allah sevgisi kalıcıdır, devamlıdır, yoğundur, etkindir (salih ameller işlenmesi sonucunu doğurması itibariyle), şiddetlidir ve mantıkla desteklenmektedir. Allah’ın dediği gibi: “Evet, iyi bilin ki, kalbler Allah’ın zikri ile yatışır” (Kur’an-ı Kerim: 13/28). 47 60 üzere, “Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur.”48. Ancak O’nun rahmeti daha büyüktür. Allah Karib’dir. O bize anne ve babamızdan bile daha yakındır. Bizimle Allah arasında herhangi bir aracı yoktur. Bu çerçevede, İslam’da ne dini bir hiyerarşi, ne de dini bir sınıf vardır. Örneğin namazların kılınmasında herkesin kendisine uyduğu kişi olan imam camide bulunmazsa, namaz kılmayı bilen bir mühendis veya satıcı veya başka bir kişiye uyularak namaz kılınabilir. Bu şekilde, bir Müslüman yalnızca ve doğrudan Allah’a ibadet eder. 3.2 AHİRET Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? (Kur’an-ı Kerim: 23/115) 3.2.1 TANIM Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız. (Kur’an-ı Kerim: 21/104) O gün yeryüzü bir başka yere, gökler, başka göklere çevirilecek ve bütün varlıklar, kabirlerinden çıkıp bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah’ın huzuruna toplanacaklardır. 48 Acı ve şerle ilgili olarak 8.4 numaralı bölüme bakınız. 61 O gün, suçluların zincire görürsün. (Kur’an-ı Kerim: 14/48-49) vurulmuş olduğunu Gerçekten insan üzerine dehirden (zamandan) öyle bir müddet geldi ki o zaman o, anılmaya değer bir şey değildi. Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık. Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör. Çünkü biz, kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırlamışızdır. Kuşkusuz iyiler de karışımı kâfûr olan dolgun bir kadehten içerler. Bir kaynak ki ondan Allah’ın kulları içerler, güzel yollar açarak akıtırlar onu. O kullar adaklarını yerine getirirler ve fenalığı salgın (olan) bir günden korkarlar. Düşküne, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler. “Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz.” “Biz sert ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız.” derler. Allah da onları o günün fenalığından korur, yüzlerine parlaklık, gönüllerine sevinç verir. Sabırlarına karşılık onlara bir cennet ve ipekten elbiseler verir. Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır: Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk. Üzerlerine cennet gölgeleri sarkmış, meyveleri bol bol önlerine konmuştur. Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar dolaştırılır. 62 Gümüşten öyle kadehler ki onları türlü türlü biçimlere koymuşlardır. Onlara orada bir dolu kadeh sunulur ki, karışımı zencefildir. Bu orada bir pınardır ki, adına “selsebil” derler. Etraflarında ölümsüz hizmetçiler dolaşır, onları görünce saçılmış inciler sanırsın. Orada nereye baksan bir nimet ve pek büyük bir mülk görürsün. Üstlerinde zarif ve yeşil, kalın ipekten bir elbise vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara temiz bir içecek içirmiştir. (Onlara şöyle denir): “İşte bu sizin bir mükâfatınızdı. Gayretiniz karşılığını bulmuştur.” (Kur’an-ı Kerim: 76/1-22) Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır. Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular. Onlar cehennem bekçisine: “Ey Mâlik49! Rabbin artık bizim işimizi bitirsin (bizi öldürsün böyle yaşatmasın).” diye seslenirler. Mâlik de: “Siz böylece kalacaksınız.” der. Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz. Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız. 49 Cehennemde bir melek 63 Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar. (Kur’an-ı Kerim: 43/74-80) Biz O gün cehenneme: “Doldun mu?” diyeceğiz. O da: “Daha fazla var mı?” diyecektir. Cennet de kötülükten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir. (Onlara denir ki:) “İşte size vaad edilen bu cennet, Allah’a yönelen, O’nun emirlerine riayet eden, görmediği halde Rahman olan Allah’tan korkan ve O’na yönelen bir kalple gelenlere mahsustur.” “Şimdi selam ve selametle oraya girin. İşte sonsuzluk günü budur.” Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır. (Kur’an-ı Kerim: 50/30-35) İşte onlar için, kazandıklarından bir nasib vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür. (Kur’an-ı Kerim: 2/202) Bir gün öleceğiz. Ve bir gün içinde bulunduğumuz evren sona erecek, diğer bir ifadeyle evrenimiz yeni bir başlangıç için, nihai, kalıcı ve ebedi evre50 için yok olacaktır. Bu nihai evreye ahiret denir. Ahiret şimdiki hayatımızın bir devamıdır. O hayatımız hem fiziki hem de ruhidir. Mevcut evrenin bitiş zamanı 50 Evre kelimesini şimdiki ve sonraki evrelerle ilgili kullanıyorsak da, bunlar esasen aynı zaman çerçevesinin parçaları olarak değerlendirilmemelidirler. 64 Allah’tan başka kimse tarafından bilinmemektedir. Şimdiki ve nihai evre arasında ortak ve farklı birtakım öğeler bulunmaktadır. Fiziksel, kimyasal ve biyolojik kurallar belirli ölçüde şimdiki evreden farklı olacaktırlar. Şimdiki evrenimizde gördüğümüz iyi ve kötü arasındaki içiçelik sonraki aşamada ortadan kaldırılacak ve ayrılacaktır. İyi ve kötünün yerleri farklı olacaktır. Ve iyinin sonuçları iyilerle bir araya getirilecek, kötünün sonuçları da zalimlerle bir araya getirilecektir. Birincisi cennet olarak adlandırılan bölümde gerçekleşecek; diğeri cehennem olarak adlandırılan bölümde gerçekleşecektir. Nihai evrede başka hangi bölümlerin olacağını Allah bilir. İzleyen ayette zikredildiği çerçevede, iyiler için Allah’ın mükâfatları kötüler için olan cezaya göre çok daha büyük olacaktır: Her kim bir kötülük yaparsa, ona ancak yaptığının bir misli ile ceza verilir. Erkek veya kadın, her kim de mümin olarak iyi bir amel işlerse, işte onlar cennete girerler. Orada kendilerine hesapsız rızık verilir. (Kur’an-ı Kerim: 40/40) 3.2.2 AHİRETE DAİR İŞARETLER Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız. (Kur’an-ı Kerim: 3/145) 65 Yukarıdaki ayette gördüğümüz üzere, bu hayatta ahiretle ilgili bir karar vermeye davet edilmekteyiz. Dolayısıyla, bu kararı vermek için onun hakkında gerçek bir bilgiye sahip olmamız gerekir. Ahiret bir gelecekle ilgilidir. insan perspektifinden bakıldığında Bu itibarla, onu anlamak için geleceği öngörmede kullandığımız genel araçlardan faydalanabiliriz: Dünyevi bakımdan, genellemeler yapmak suretiyle geleceği öngörürüz. Örneğin, bir taşı tekrar tekrar bıraktığımızda tekrar tekrar düştüğünü görürüz, bunun üzerine bundan sonraki sefer bir daha bıraktığımızda düşeceğini söyleriz. Dolayısıyla, benzer koşullar altında aynı olayın gerçekleşeceğini bekleriz. Yine öngörülerimizde önemli bir kavram da “denge” kavramıdır. Örneğin, eğer 200$ tutarında bir şey satın aldıysam, bu belirli koşullar altında gelecekte 200$ ödemek durumunda kalacağım anlamına gelir. Geleceği bilme konusunda kullandığımız başka bir araç, gelecek olaylar hakkında belirli kabiliyeti olanlar tarafından verilen bilgilerdir. Örneğin gelecekteki hava durumunu öğrenmek için meteoroloji uzmanlarına kulak veririz ve dediklerine göre planlarımızı yaparız. İnsanlar olarak ahiretle ilgili gözlemler yapmadıkça, gelecekle ilgili öngörülerde bulunmak için yukarıda belirtilen araçları kullanmak zorundayız. Bu nedenle, Kur’an-ı Kerim’le parallel olarak, ahiretle ilgili açıklamalarımız şu şekilde ilerleyecektir: Öncelikle evren üzerindeki gözlemlerimizden hareketle Allah’ın işleri 66 hakkında bazı sonuçlara ulaşacağız; denge kavramını da içerecek şekilde onlarla ilgili birtakım genellemeler yapacağız; ve bunları O’nun sözleriyle teyit edeceğiz. Evreni gözlemlediğimizde, Allah’ın aktif olduğunu ve O’nun yeniden yaratma konusunda gücünün ve iradesinin olduğunu görüyoruz. Şu ayetler bu hakikatleri ifade etmektedir: Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir. (Kur’an-ı Kerim: 36/81) Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız. (Kur’an-ı Kerim: 21/104) Bu evrende gözlemlediğimiz her şey herşeyin üzerinde sınırsız bir gücün sahibini bize göstermektedir. Gözlemimiz bize bu Kadir-i Mutlak’ın milyarlarca nimetin kaynağı olduğu ve O’nun güçlerini icra ettiği neticesine ulaştırmaktadır. Yine bunlara göre, O’nun güçlerini daha geniş bir şekilde ortaya koyabileceği neticesine de varabiliriz. Evreni gözlemlediğimizde, Allah’la ilgili olarak yeniden yaratmanın iki belirleyicisi olduğunu görürüz: Bunların birincisi Allah’ın yeniden yaratabilme imkanı, ikincisi ise O’nun yeniden yaratma iradesidir. İkincisi O’nun yeniden yaratmada birtakım hikmet ve gayelerinin olması ile ilgilidir. 67 Birisi bir şeyi yapmak konusunda imkânlara ve nedenlere sahipse ve onu yapma konusunda taahhüdü varsa ve dürüst ise bu durumda onu yapacaktır. Bu evrende açıkça görmekteyiz ki gerçek planını icra etmek konusunda Allah çok ciddidir. Buna göre, izleyen bölümlerde ahirete ilişkin imkân ve hikmetleri analiz edeceğiz. 3.2.2.1 ALLAH YENİDEN KADİRDİR YARATMAYA Elbette daha önce yaratmış olan ve şimdi yaratan Allah izleyen ayetlerde gördüğümüz üzere yeniden yaratmaya Kadir’dir: İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet, onun parmak uçlarını51 bile aynen eski haline getirmeye bizim gücümüz yeter. (Kur’an-ı Kerim: 75/3-4) Yine izleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, bizi ilk önce yaratan Yaratıcı, doğal olarak bizi yeniden yaratmaya Kadirdir: Bir de onlar dediler ki: “Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz? De ki: “İster taş olun, ister demir...” “İsterse gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun, (Muhakkak öldürülecek ve diriltileceksiniz.)” “Onlar: 51 Son asırlarda yapılan keşifler sayesinde bugün biliyoruz ki her bir kişinin kendine has bir parmak izi yapısı vardır. 68 “Bizi kim tekrar diriltecek?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratmış olan o kudret sahibi.” Sana başlarını sallayarak: “Ne zamandır bu.” diyecekler. De ki: “Yakın olması gerekir!” (Kur’an-ı Kerim: 17/49-51) Yine izleyen ayette gördüğümüz üzere, bir nefsi veya bütün insanlığı yaratmak Allah için kolaylık anlamında herhangi bir farklılık göstermemektedir: Sizin yaratılmanız da tekrar diriltilmeniz de ancak bir tek nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Gerçekten Allah her şeyi işitir ve görür. (Kur’an-ı Kerim: 31/28) Geçmişte, ahiretle ilgili bir argüman yeniden yaratılmanın imkansızlığı olmuştur. Ancak bugün, genetikle ilgili keşifler bağlamında iddia çok devam ettirilebilir görünmemektedir. Yukarıda açıklandığı üzere, bu Kudret Sahibinin mutlak birliği nedeniyle, O’nun kudretini sınırlayabilecek hiç kimse bulunmamaktadır. Dolayısıyla, O’nun kendisini sadece geçici sonuçları olan bir evren yaratmakla sınırlandıracağını bekleyemeyiz. Bunların hepsi şahit olduğumuz evren üzerinde yapacağımız gözlemlerimizden ulaşabileceğimiz kurabileceğimiz neticelerdir. 69 3.2.2.2 YENİDEN YARATMA KONUSUNDA ALLAH’IN HİKMETLERİ VE İRADESİ VARDIR O dilediğini yaratır. (Kur’an-ı Kerim: 30/54) İçinde yaşadığımız evren sayısız alternatifler arasında özel bir yapıyı haiz bir evrendir. Bizi bunun olası tek evren şekli olduğuna inanmaya zorlayacak herhangi bir gerçek bulunmamaktadır. Eğer bu olası tek evren şekli değilse ve var ise o halde onun şimdiki durumu için kişisel bir tercih olmuştur. Önceki bölümlerde izah ettiğimiz üzere, onun üzerindeki Bir Kudreti gösteren yeterli deliller vardır. Eğer bu evren kişisel bir iradenin sonucu ise, o halde ona ilişkin olarak ve evrenden daha üst düzeyde bulunan ilgili kişi düzeyinde amaçlar olacaktır. Diğer taraftan, bu evrenin her parçasının birtakım amaçlar için olmasına ve kendi içinde bir birlik teşkil etmesine rağmen, onun geçici, kendi kendine yetersiz olduğunu da görüyoruz. Dolayısıyla, kendi varlığının amacı yönüyle, kendi bütünlüğü içinde o ne kendi kendini tanımlayıcı ne de tamdır. Buna göre, üst düzeye ilişkin kişisel amacların gerçekleşeceği doğası farklı olan müteakip bir aşama bekleyebiliriz. Yukarıda Allah’ın yeniden yaratmaya ilişkin kudretini değerlendirdik, şimdi de yeniden yaratmaya ilişkin hikmetlerini değerlendirelim. İzleyen bölümde gözlemlerimizin hikmetler bağlamında ahireti anlamamızı nasıl sağladığını değerlendireceğiz: 70 3.2.2.2.1 ALLAH HAKİMDİR: HİKMETLER ÇERÇEVESİNDE MUAMELE EDER O, kullarının üstünde eşsiz kudrete sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır. (Kur’an-ı Kerim: 6/18) Ey insanlar ! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu size açıklamak için şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (spermadan) sonra bir alekadan (embriodan) sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en fena zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir. İşte bunlar gösteriyor ki, Allah şüphesiz haktır. Şüphesiz ölüleri o diriltir ve o her şeye kadirdir. Kıyamet ise şüphesiz gelecek ve muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir. İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışır. (Kur’an-ı Kerim: 22/5-8) Yukaridaki ayetlerde gördüğümüz üzere, evreni gözlemlediğimizde olay ve varlıkların belirli hikmetler çerçevesinde ve belirli amaçlara yönelik olarak gerçekleştiğini görürüz. Yukarıdaki ayetlerde Allah bir 71 insanın yaratılışını, bununla ilgili yaratılan farklı şeyleri ve belirli bir amaca yönelik gerçekleşen aşamaların örneğini vermektedir. Bu aşamalardaki hiçbirşey tesadüfi değildir, hiçbirşey faydasız değildir. Herşeyin doğasında Allah tarafından her şeyin en az bir hikmete mebni olması şeklindeki özellik konulmuştur ve Allah bu özelliğin varlığının devamını sağlamaktadır. Gözlemlediğimiz her şey Yaratıcı ve Razzak’ın Hakim olduğunu göstermektedir; ve yarattığı her şey O’nun özellikleri ile uyumludur. O halde, kendi bütünlüğü içinde tamamının bir amacı yoktur diyebilir miyiz? bu evrenin 3.2.2.2.2 BU EVREN İÇİN AMAÇLAR VARDIR Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? (Kur’an-ı Kerim: 23/115) Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler. (Kur’an-ı Kerim: 44/38-39) Her şey en az bir nedene mebni olduğuna göre, Allah’ın Hakim olduğunu anlıyoruz. Bu nedenle, bütünlüğü içinde bu evrenin yaratılışı da bir hikmete mebni olmak durumundadır. Bunu açıklamak için bir örnek olarak bir yerde bir kalem bulduğunuzu varsayalım. Biliyorsunuz ki bu yazı yazmak amacıyla yapılmıştır. Neden? Çünkü öncelikle, o şekilde tasarlanmıştır, ikinci olarak, onu yapmak için bazı 72 maddeler tüketilmiştir; üçüncü olarak, onun için kullanılan malzemeler başka amaçla da kullanılabilirdi; dördüncü olarak, onu yapan kalem yazma ile ilgili bilgi sahibidir; beşinci olarak, eğer böyle bir amaç olmamış olsaydı, onu tasarlamak ve yapmak için sarfedilen gayret yalnızca bir israf olacaktı, ki bu da mantıklı birşey değildir, ancak onu yapmayı bilen insanın mantıklı olması gerekir. Bu örnekteki gibi, bu evreni gözlemlediğimizde, görüyoruz ki galaksileriyle, gezegenleriyle, hayatlarıyla, fizik kurallarıyla, sistemleriyle, içindeki sanatlarla, güzellikleriyle, o boşu boşuna yaratılmış olamaz. Aynısı bizim için de geçerlidir. Analiz etme yeteneğimizi, kulaklarımızı, gözlerimizi… dikkate aldığımızda, sadece yemek, içmek, uyumak ve ebedi olarak yok olmak üzere yaratılmadığımız sonucuna varırız. Dolayısıyla, bu evrenin parçaları geçici olduğuna ve kendisinin devasa bir eser olduğuna göre, onun bazı amaçlara dönük olarak yaratıldığı açıktır. Aksi takdirde, bir israf olacaktı. Diğer taraftan, ölümün son olduğuna dair güçlü bir gerekçemiz bulunmamaktadır. Ölüm yalnızca aşamalardan birisidir. Daha toprakken, hatta ondan da öncesinde herbirimiz hakkında Allah’ın iradesi vardır; bu nedenle çeşitli aşamalardan geçeriz. Ölümle toprağa geri döneriz; fakat aşamaların bittiği konusunda kesin bir delil bulunmamaktadır. İzleyen ayetlerde bildirilmektedir ki aşamalar sonuç aşamasına kadar devam edecektir: Ki, siz elbette halden hale geçeceksiniz. (Kur’an-ı Kerim: 84/19) 73 Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey değildir. (Kur’an-ı Kerim: 3/185) İzleyen ayetlerde gördüğümüz üzere hayatın geçici dünyadaki bu bölümü bazı hikmetlere yöneliktir ve bu hayatın bu aşaması hayatın ana bölümü değildir: O iman etmiş olan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana uyun ki size doğru yolu göstereyim.” “Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir menfaatten ibarettir. Ahiret ise durulacak karar yurdudur.” (Kur’an-ı Kerim: 40/ 38-39) Bunun bazı hikmetleri aşağıdaki gibidir: 3.2.2.2.2.1 ALLAH’IN NİMETLERİNİN İCRASI O [Allah], esirgeyen bağışlayandır. (Kur’an-ı Kerim: 59/22) Rabbin dilediğini yapandır. (Kur’an-ı Kerim: 11/107) Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin 74 bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. (Kur’an-ı Kerim: 57/20) Eğer Allah Rahman ve Dilediğini Yapan ise, o halde kalıcı nimetler bahşedeceği bir ortam yaratabilir. Rahman olan Allah kalıcı nimetler vermeyi murat ettiğini ve buna gücünün yettiğini bize anlatmaktadır. Bu ebedi nimetlerin yeri Allah’ın istediği ölçüde mükemmel olan cennettir. Orada acı, korku, düşman, kaynak kıtlığı ve üzüntü yoktur. Orada mutluluk ve huzur vardır52. Allah orada ayrıca kaydadeğer bilgi ve güçlere sahip varlıkları konuşlandırmayı murad etti. İzleyen ayette görüldüğü üzere, O insanları iyiliği veya kötülüğü seçme, iyiyi ve kötüyü bilme, iyiyi ve kötüyü yapma ve bilme potansiyel ve yetenekleri olacak şekilde yarattı. Dedik ki: “Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” (Kur’an-ı Kerim: 2/35) Ancak ayrıca Allah kötü, kibirli, doğru olmayan, ve nankörlerin cennete girmelerini yasakladı. İzleyen ayette buna bir atıf vardır: Andolsun, “Allah, Meryem’in oğlu Mesih’tir” diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: 52 Dikkat ediniz ki burada çeşitli hususları insanlar ve ahiret bağlamında açıklıyoruz. Diğer bölümlerde zikredildiği üzere, bu dünyadaki her yaratık da Allah’ın kuludur ve bu bağlamda hareket eder ve onlar birçok boyutuyla Allah’ın nimetlerini ve gücünü tecrübe ederler. 75 “Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur” demişti. (Kur’an-ı Kerim: 5/72) Dolayısıyla, O samimi olarak oraya girmeyi seçenlerin, ilahi değerlere uygun olanların ve salih ameller işleyenlerin cennete girmesine izin vermektedir. Dolayısıyla, izleyen ayetlerde açıklandığı üzere, O’nun nimetlerinin esas ve kalıcı bir şekilde gerçekleşeceği yer cennettir: İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır, ne de aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır. Orada ebedî kalacaklardır. Kötülük kazanmış olanlara gelince, kötülüğün cezası, misli kadardır. Ve onları bir aşağılık ve eziklik kaplar. Onlar için Allah’dan başka hiçbir kurtarıcı yoktur. Yüzleri karanlık gecelerden bir parçaya bürünmüş gibidir. İşte onlar cehennem ehlidir. Orada ebedî kalacaklardır. (Kur’an-ı Kerim: 10/26-27) Dolayısıyla, ebedi nimetler bağlamında, O’nun bizi bu evrendeki bu aşamada yaratmasının bir nedeni bize mevcut ve nihai aşama ile ilgili olarak tercih yapma imkanının verilmesidir. İzleyen ayette bu hususu açıklamaktadır: Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız. (Kur’an-ı Kerim: 3/145) 76 Ve de ki: O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. (Kur’an-ı Kerim: 18/29) Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör. (Kur’an-ı Kerim: 76/3) Ebedi nimetler bağlamında, bu aşamada yaratılmamızın ikinci nedeni, objektif kriterlere göre iyilerin kötülerden, Allah’a itaat edenlerin etmeyenlerden, ilahi değerlere uyumlu olanların olmayanlardan, mütevazilerin kibirlilerden, ve benzeri hususların ayırdedilmesidir. İzleyen ayetler buna işaret etmektedir: Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir. (Kur’an-ı Kerim: 5/48) Netice itibariyle, Allah kalıcı nimetlerini onlara inanmayı tercih eden ve onları isteyenlere, Allah’ın mesajlarından istifade edenlere ve ilahi değerlere uymayı tercih edenlere bahşedecektir. Bunların hepsi Rahman ve Faal olan Bir İlahın doğal neticeleridir. Cennette Allah’ın Rahman olduğuna kalıcı olarak şehadet edilecektir. 3.2.2.2.2.2 HAKİKATİN İCRASI Allah şüphesiz haktır. (Kur’an-ı Kerim: 22/6) 77 Ki, hakkın hak olduğunu tanıtsın ve batılı büsbütün yok etsin, varsın o günahkârlar istemesin. (Kur’an-ı Kerim: 8/8) “Herhalde ya biz, ya da siz mutlak bir hidayet üzerindeyiz veya açık bir sapıklık içindeyiz.” (Kur’an-ı Kerim: 34/24) Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir. Çünkü Allah münafık erkeklerle münafık kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azab edecek, mümin erkeklerle mümin kadınların da tevbelerini kabul edecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Kur’an-ı Kerim: 33/72-73) Artık hakikat ortaya çıkmış ve onların bütün yaptıkları boşa gitmişti. (Kur’an-ı Kerim: 7/118). Hakikat ebedi olarak gizli mi olacaktır veya bilgi mahiyetinde mi kalacaktır? Bize ilişkin amaçlar vardır. Hakikatin icrasına yönelik sahnenin bir parçasıyız. Allah hakikati bilmektedir. Ancak hakikatin neticeleri de icra olunacaktır. O evreni yaratmıştır, O’nun güçlerini ve O’nun Rahmetini tadan birçok yaratıkları ve bizleri yaratmıştır. Bize doğruyu ve yanlışı, kötüyü ve iyiyi ayırdetme yeteneği vermiştir. Bizde, yerde ve göklerde hakikate ilişkin milyarlarca işaret yaratmıştır. Peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği mesajlarında bize hakikati ve doğru 78 yolu göstermiştir. Bize dilediğimiz yolu seçme özgürlüğünü vermiştir. Bize hakikati bulmamız için belirli bir zaman vermiştir. İnançlarımızda, sözlerimizde ve eylemlerimizde hakikatle uyumlu olmamızı gerekli kılmıştır. Şimdi, bu dünyada farklı düşünceleri, inançları, ve eylemleri olan insanlar vardır. Bir gün öleceğiz. Zamanlamasını bilmediğimiz bir gün bu evren yeni bir başlangıç için çökecektir. Yerine yenisi getirilecektir. Sonrasında, herkes fiziksel ve ruhsal olarak yeniden yaratılacaktır. Herkese hayatlarımızın şimdiki bölümünde inandıklarının, dediklerinin ve yaptıklarının kayıtları verilecektir. Ve Allah’ın tam bir adaletle yargılayacağı din günü gerçekleşecektir. Akabinde, inançlarıyla, sözleriyle ve amelleriyle hakikatle uyumlu olan insanlar ödüllendirilecek ve cennetteki yerlerine yönlendirileceklerdir. Hakikatle uyumlu olmamış olanlar ise cezalandırılacaklar ve cehennemdeki yerlerine yönlendirileceklerdir. Bu şekilde, hakikat neticelerini meydana getirmiş ve hakikat icra edilmiş olacaktır. Eksi kere eksi artı yapar, artı kere artı artı yapar. Bunun gibi, farklı yönleriyle, doğrunun doğruluğu ve yanlışın yanlışlığı açık olacaktır. Bunların neticeleri icra edilecektir. Bu kötü amellerin cezalandırılmasıyla ve iyi amellerin mükafatlandırılmasıyla gerçekleşmiş olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de denildiği üzere: Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir. (Kur’an-ı Kerim: 99/7-8) 79 Sonuç olarak, bütün boyutlarıyla ve bütün dereceleriyle, hakikat herkes için açık olacak ve icra edilecektir. Burada hatırlatalım ki Allah’ın isimlerinden birisi de Hak’tır53. Hakikat ebedi olduğuna göre, iman itibariyle onunla uyumlu veya uyumsuz olmanın neticeleri de ebedidir. 3.2.2.2.2.3 DENGENİN TESİSİ İnkâr edenler: “Bize o kıyamet saati gelmez.” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbim hakkı için kıyamet size mutlaka gelecektir. O’nun ilminden göklerde ve yerde zerre kadar bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi muhakkak açık bir kitaptadır.” Çünkü Allah iman edip iyi ameller işleyenlere mükafat verecektir. İşte onlar için bir mağfiret ve cömertçe verilmiş bol rızık vardır. Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, onlar için de pek kötü ve elem verici bir azab vardır. (Kur’an-ı Kerim: 34/3-5) Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir. (Kur’an-ı Kerim: 6/165) 53 “Hak” Allah’ın bir ismi olarak kullanıldığında her şeyin kaynağı olarak Allah’ın tersine hareket edilemeyecek güçlerini ve vasıflarını yansıtır. Genel bir kelime olarak kullanıldığında, çoğunlukla herhangi bir şeyle ilgili olarak Allah dışında herkesten bağımsız olan gerçek bilgiyi ifade eder. 80 O, [Allah] herşeyin sahibidir. (Kur’an-ı Kerim: 27/91) Göğü yükseltti ve dengeyi koydu. (Kur’an-ı Kerim: 55/7) Allah bu evrende dengeyi kurmuştur. Örneğin bir deney yaptığımızda fiziksel veya kimyasal bir denklik gerçekleşir. Eğer gerçekleşmezse, “Biz” bir hata yaptık deriz. Bunlar bize Yaratıcı için dengenin önemini gösterir. Dolayısıyla, fiziksel dünyadaki dengeyi veri olarak kabul ederiz. Bu bize Allah’ın en ince ayrıntısına kadar dengeyi kurmayı murad ettiğini ve gücünün buna yettiğini gösterir. O halde, fiziksel dünyada dengeyi kurmaya gücü yeten ve bunu tesis etmeyi murad etmiş olan Allah’ın gücü, dengeyi iyilik ve kötülük evreninde de tesis etmeye elbette yeterlidir. Yine izleyen ayetten anladığımız üzere, O bize böyle bir dengeyi54 kurmakta kararlı olduğunu bildirmektedir: Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir. (Kur’an-ı Kerim: 99/7-8) Halbuki Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Hem de herkese yaptığının karşılığı verilmek üzere, onlara asla haksızlık edilmez. (Kur’an-ı Kerim: 45/22) 54 Var olan veya gerçekleşen herhangi bir şeyin ilahi sonuçları vardır. Allah doğru yola davet eder ve ona icabet etmemenin de dünyada ve ahirette sonuçları vardır. 81 3.2.2.3 ALLAH’IN BİLDİRİMİ VE TAAHHÜDÜ Şüphesiz ki bu Kur’ân, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler. Ahirete inanmayanlara da can yakıcı bir azab hazırlamışızdır. (Kur’an-ı Kerim: 17/9-10) Allah’ın otoritesi, gücü konusunda kanaat sahibi olanlar için, ahiretle ilgili doğrudan mantıksal bağlantı, Kadir ve Alim olan Allah’ın mesajıdır. Allah meydana gelecek olanı en iyi bilendir, o halde, izleyen ayette vurgulandığı üzere yalnızca O ahiret hakkında bize mükemmel bir şekilde bilgi verebilir: Sana her şeyden haberdar olan (Allah) gibi bir haber veren olmaz. (Kur’an-ı Kerim: 35/14) İlaveten, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bir tanrıya inanan herhangi bir inanan için Kur’an-ı Kerim gibi bir mesaj böyle bir tanrının bilgisinden kaçamaz. Kur’an-ı Kerim gibi hem Tevrat hem de İncil’de de ahirete ilişkin atıflar bulunmaktadır. Her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten bir tanrının gücü bazı kişilerce kendi adına ahiret hakkında verilen ve geniş kitlelerce kabul edilmiş mesajları bu mesajların yanıltıcı olmaları halinde engellemeye veya düzeltmeye yetecektir. Kadir ve Alim olan bir tanrıya inanan birisi için tanrının kendisi adına söylenen yaygın yanlışları ortadan kaldırmaması mümkün olabilir mi? Allah bu konuda şunları söylemektedir: 82 Yoksa onlar, senin hakkında: “Allah’a karşı yalan uydurdu.” mu diyorlar? Eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler; batılı yok eder ve sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O kalplerde bulunan şeyleri hakkıyla bilir. (Kur’an-ı Kerim: 42/24) Yoksa, “Onu (Muhammed) uydurdu.” mu diyorlar? Sen de ki: “Eğer onu ben uydurmuşsam Allah’tan bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O sizin yaptığınız taşkınlıkları daha iyi bilir. Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. O çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Kur’an-ı Kerim: 46/8) O, bir yalanı Allah’a iftira mı etti, yoksa kendisinde bir delilik mi var?” Hayır, doğrusu âhirete inanmayanlar, derin bir sapıklıkla azab içindedirler. Ya gökten ve yerden önlerindekine ve arkalarındakine bir bakmazlar mı? Dilesek kendilerini yere geçiriveririz. Yahut gökten üzerlerine parçalar düşürüveririz. Şüphesiz bunda Allah’a yönelen (hakka gönül veren) her kul için bir ibret vardır. (Kur’an-ı Kerim: 34/8-9) 83 3.2.3 AHİRETİN PRATİK SONUÇLARI 55 Kuvvetler ve basiretler sahipleri olan kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da an. Gerçekten Biz onları temiz bir haslet olan o (ahiret) yurdunu hatırlamakla has kullarımızdan kılmışızdır. (Kur’an-ı Kerim: 38/45-46) Aşağıdaki ayetlerde açıklandığı üzere, ahirete inanmanın bireyler ve toplum için pratik sonuçları vardır: 3.2.3.1 KARARLI BİR HAYATIN OLDUĞUNU BİLMEK O iman etmiş olan kimse dedi ki: “Ey kavmim! Bana uyun ki size doğru yolu göstereyim.” “Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir menfaatten ibarettir. Ahiret ise durulacak karar yurdudur.” (Kur’an-ı Kerim: 40/ 38-39) Yine yemin ederim ki, İblis56 onlar hakkındaki zannını hakikaten doğru buldu da içlerinde müminlerden ibaret bir gruptan başkası ona uydular. 55 Allah Rahman olduğuna göre O’nun bizi davet ettiği iman esasları bu dünyada da mutlu olmamıza yardımcı olacaktır. Onlar en iyi Allah’ın bildiği bizim gerçek doğamızla uyumlu olacaklardır. Gerçekten, örneğin ahirete iman mutluluğumuza çok büyük katkı yapar. Bir kimsenin imandan kaynaklanan faydalardan dolayı iman etmesi beklenmez;; fakat bir kişi Rahman Olan Allah tarafından gerekli kılınan imanın sonuçlarının yararlı olmasını bekleyebilir. 56 Bir şeytanın ismi 84 Halbuki İblis’in onlar üzerinde hiçbir saltanat kudreti yoktu. Fakat biz ahirete imanı olanı belli edecek, ondan şüphe içinde bulunandan ayırt edecektik. Öyle ya Rabb’in her şeyi gözetleyendir. (Kur’an-ı Kerim: 34/20-21) Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir. (Kur’an-ı Kerim: 9/38) Onlar orada şöyle derler: “Hamd olsun Allah’a, bizden o üzüntüyü giderdi. Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir.” “Lütfundan bizi durulacak bir yurda kondurdu. Burada bize yorgunluk gelmeyecek, burada bize usanç gelmeyecektir.” (Kur’an-ı Kerim: 35/34-35) Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı. (Kur’an-ı Kerim: 29/64) Bir taraftan, devasa bir zaman çerçevesi içinde bir nokta gibi olan bir hayat süremiz var, diğer taraftan, ebedilik için içimizde güçlü bir çaba var. Bunlar bağdaştırılamadığı takdirde, bu çelişki, üzüntü ve hakikatle uyumsuzluğun kaynağı olur. Tasavvur edebileceğimizle kıyaslandığında, bu dünyadaki hayatımız çok azdır. Dünyevi hangi lezzeti tadarsak tadalım, ve bu dünyada hangi acıyı çekersek çekelim geride kalacaktırlar. En lüks evlerde yaşasak da, en üst düzey pozisyonları işgal etsek de, bunların hepsi geride kalacaktır. O halde, ölümlü olduğumuzu unutmak istesek de 85 veya hatırlamasak da, bilincimizin derinliklerinde zevklerimizin, memnuniyetlerimizin, seyahatlerimizin, toplantılarımızın… bir sonunun olduğu bilgisi yer almaktadır. Diğer taraftan, düşüncelerimiz, hislerimiz, organlarımız, hücrelerimiz dâhil neyimiz varsa ebediyeti hedeflemektedir. Örneğin eğer elimize ateş dokunursa isteyerek veya istemeyerek onu geri çekeriz. İçimizdeki ebediliği hedefleyen mekanizmalar hakikatle uyumlu mudur, yoksa onlar sadece illüzyondan mı ibarettirler ve ebedi olarak yok mu olacağız? İçimizdeki ebediliğe yönelik motivasyon ve bu hayatın çok sınırlı olduğuna ilişkin bilgi büyük üzüntü ve çelişkiye neden olabilir. Allah’ın bu dünyada zevkine vardığımız nimetlerinin sona ermesi de gerçekten büyük bir kayıp olabilir. Herşeyin ölümle sona ereceğine inandığı sürece, bir gün ebedi olarak göremeyeceği, işitemeyeceği, nefes alamayacağı, hareket edemeyeceği…’ne inandığı sürece bir kişi için mutlu olmak zordur. Dolayısıyla, bu kişi bir taraftan ölümü unutmaya çalışırken, aynı zamanda bu hayatın zevklerini tatmaya çalışabilir. Ölümü unutmaya çalışmak belirli bir çaba gerektirecektir. Ayrıca, sonsuzu kavrama yeteneği verilmiş bir ruhu bu dünyanın sınırlı zevkleriyle tatmin etmeye çalışmak da zordur. Bu çerçevede, yalnızca dünyevi zevkleri maksimize etmek suretiyle tatmin etmeye çalışmak ciddi sorunlara neden olacaktır. Bu nedenle, sık sık ve kendisinin milyarlarca doları olduğu halde ve fazla yardım etmediği milyonlarca aç insan olduğu halde servetini ikiye katlamak isteyen insanların 86 örneklerini görürüz. Yine dünyevi malvarlıklarını meşru bir biçimde artırmaya yönelik çabalarında başarılı olamayan ve başkalarının haklarını gayrimeşru yollarla elde etmeye çalışan insanlar görürüz. Yine, bu dünyanın bütün zevklerini tadan, ama dünyevi zevklerle tatmin olmadığını gördüğü için intihar eden insanları duyarız. Fakat nereye gittiğini bilen bir kişi; bu hayatın ahiret için bir hazırlık aşaması olduğunu, ölümün sadece geçilecek bir aşama olduğunu bilen birisi emellerini düşünce ve gerçek düzeyinde ebedi bir hayatla bağdaştırmış olacaktır. Böylece, neyi hedefliyorsa, kendi doğasıyla örtüşecektir. Ayrıca bu kişi bu hayatın zevklerini dengesiz bir biçimde tatmaya çalışmayacaktır, ve Yaratıcıya şükrederken, bu hayatın zevklerinden denge, huzur ve mutluluk içinde faydalanacaktır. 3.2.3.2 HESAP VEREBİLİRLİK Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz. (Kur’an : 21/47) Nerede olsanız O sizinle yaptıklarınızı görmektedir. (Kur’an-ı Kerim: 57/04) beraberdir. Allah Bazen başkalarına karşı suçlar işleyen insanlar bu dünyada cezalandırılmamaktadır. Bulunamama ve cezalandırılmama ümidi bazı insanlara suç işlettirebilir veya suçlarına devam ettirebilir. Fakat herşeyin kaydedildiği ve karşılık bulacağı gerçeği birçok kişiyi suçlar işlemekten 87 vazgeçirmektedir ve birçoğunu iyi işler yapmaya teşvik etmektedir. Bu açıdan birçok güncel örnekler bulunmaktadır. Ayrıca, başkalarına yapılan iyiliklerden dolayı ödüllendirilme konusundaki ümitsizlik, bu iyilikler için gerekli fedakârlıklar ve acılar insanların iyi işler yapmalarına engel olabilir. Bu nedenlerle, iyi işler yapanların ve zalimlerin yaptıklarının karşılıklarını gördükleri bir durum, iyileri iyi ameller yönünde teşvik edecek ve kötüleri kötü amellerinden caydıracaktır. Sonuç olarak ahirete iman dünyanın daha iyi bir yer olmasına neden olmaktadır ve neden olacaktır. 3.2.3.3 İLAHİ ADALETİN VERDİĞİ MUTLULUK Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç? (Kur’an-ı Kerim: 68/35) Binlerce insanı öldüren, milyarlarca doları çalan, birçok insanı üzen suçlular vardır. Bu dünyadaki sonuç olarak, hepsi iyiler gibi mezara gitmektedir. Birçok olayda bu, adalete önem veren bir insanı üzebilen bir durumdur. Bu nedenle, din günü ve izleyen süreçler ve sonuçlar adalete önem verenleri rahatlatan gerçeklerdir. 3.2.3.4 GELİŞME İÇİN TEŞVİK Her can ölümü tadacaktır. döndürüleceksiniz. (Kur’an-ı Kerim: 29/57) Sonunda bize 88 Ki, siz elbette halden hale geçeceksiniz. (Kur’an-ı Kerim: 84/19) Bu dünyada öğrenim görüyoruz, deneyimlerimizi artırıyoruz. Ancak, bilgili her insan ölüyor ve bilgi ve deneyimleriyle gidiyorlar. Bunlar gelecek nesillerce tevarüs edilip bunlardan istifade ediliyorsa da kişisel bir bakış açısından, gelişme boyutuyla bir çıkmaz sokak bulunmaktadır. Ahirete inanmayan birisi için, kişisel bir bakış açısından, her iyileşme ilgili kişi açısından ölüm noktasında hiç olmaktadır. Ancak ahirete inanan birisi için ölüm sadece bir aşamadır. Onun için, her gelişme ve amaca Allah’ın rızasını kazanma nihai amacı hükmetmektedir. Bu amaç bir insanın iyi amellerini maksimize etmesini, gittikçe daha iyi olmasını gerektirmektedir. Bu çalışma ve bu gelişme ölüme kadar devam etmelidir. Ölümden sonra ve ahirette bile, izleyen ayette gördüğümüz üzere, kalan herhangi bir kötü duygu iyilerin kalplerinden yok edilecek ve onlar Allah’ın yardımıyla nihai temizliğe ulaşacaklardır: Orada kalblerinde bulunan kini çıkarıp atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. “Bizi buna erdiren Allah’a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola sevk etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler.” derler. Onlara şöyle seslenilir: “İşte size cennet! Yaptıklarınıza karşılık buna varis oldunuz”. (Kur’an-ı Kerim: 7/43) 89 Dolayısıyla, ahirete inanan için ölüm son olmadığından, gelişme ne gereksizdir, ne de verimsizdir. 3.2.3.5 DÜŞÜNME VE SEÇME İÇİN TEŞVİK İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar! (Kur’an-ı Kerim: 2/175) Özellikle tahammül edilemez bir yer olan cehennemin vaadiyle ve cennetin vaadiyle, bir insan Allah’ın gerektirdiklerini takip etme veya etmeme konusunda nihai bir karar almaya yönlendirilmektedir. Aksi takdirde, birisi cezaya tahammül edeceğine karar verebilirdi. Bunun neticesinde tanrı veya ölümden sonraki aşama, hakkında düşünmeye değmez olabilirdi. Böylece, o kişi inançsızlığının nankörlüğünden olmadığı, ancak kendisinin daha önemli konulardaki çalışmaları dolayısıyla çok meşgul olduğunu ileri sürebilirdi. Tahammül edilemez bir cezanın vadolunması bu iki yüzlülüğe kapıyı kapatmaktadır. Dolayısıyla, ahiretin bir sonucu olarak, Allah’ın davetine konu olmuş olan bir kişi her hal ve takdirde konuya ilişkin bir karar verecektir. Eğer inkar ederse, izleyen ayetlerdekiler gibi üzerine risk almış olacaktır: Firavun ailesinden imanını saklayan bir adam da şöyle dedi: “Bir adamı, Rabbim Allah dediği için öldürecek misiniz? Halbuki o size Rabbinizden delillerle gelmiştir. Hem o bir yalancı ise çok sürmez, yalanı 90 boynuna geçer. Fakat doğru ise size yaptığı tehditlerin birkısmı olsun başınıza gelir.” (Kur’an-ı Kerim: 40/28) Namaz kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni gördün mü? Gördün mü (ne dersin?), ya o (kul) doğru yol üzerinde ise, Veya kötülüklerden sakınmayı emrediyorsa? Gördün mü, ya bu (adam, hakkı) yalanlar, yüzçevirirse, O adam, Allah’ın kendini gördüğünü hiç bilmiyor mu? Hayır, hayır! Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse, and olsun ki biz, onu perçeminden, o günahkâr ve yalancı perçeminden tutup cehenneme sürükleriz. (Kur’an-ı Kerim: 96/9-16) Bazılarına cehennem haksız gibi görünebilir. Oysa, bu dünyada öyle görünse de, ahirette öyle görünmeyecektir. Çünkü orada inanmayanlar Allah’ın yerine ikame ettikleri her şeyin esasında hiç bir şey olmadığını ve her şeyin Allah’tan geldiğini göreceklerdir. Ayrıca, Allah’ın işaretlerini açıkça gördükleri halde, cehenneme girmeyi seçtikleri hususunda şehadet edeceklerdir. Allah’ın yerine putları, insanları, doğa güçlerini, fiziksel ilişkileri, cisimleri ve benzerlerini ikame edenler onların hiç bir kuvvetlerinin olmadığını göreceklerdir. Bununla ilgili Kur’an-ı Kerim’den bir örnek şu şekildedir: Ve Allah der ki: “Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah’tan başka iki tanrı 91 edinin’ dedin?”. (İsa) “Hâşâ”, der “Sen yücesin, benim için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen!”. “Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah’a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen herşeye Şahit’sin”. “Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen daima üstünsün, hikmet sahibisin”. Allah der ki: “Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır”. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük başarı budur. (Kur’an-ı Kerim: 5/116-119) Ahirette inanmayanlar kendilerinden başka kimseyi suçlayamayacaklardır. Onların yanlış tanrılara inançlarında mantıklı olduklarını gösteren hiç bir argümanları olmayacaktır. Bu durum izleyen ayetlerde izah edilmiştir: Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap getirdik. İlle onun te’vilini mi gözetiyorlar? Onun te’vili geldiği (verdiği haberler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan 92 başkasını yapalım?” Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı, kaybolup gitti. (Kur’an-ı Kerim: 7/52-53) Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak “Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik” diyeceklerdir. (Kur’an-ı Kerim: 21/46) Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri donup kalır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik.” derler. (Kur’an-ı Kerim: 21/97) Diğer taraftan, bir Müslüman Allah’tan cennete girmeyi ve cehennemden korunmayı istemek zorundadır. Bu bir görev, ibadet ve kendisinin tevazuunun sonucu ve kulluğunun bir parçasıdır. 3.3 MELEKLER Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur. (Kur’an-ı Kerim: 4/136) Andolsun ki, İbrahim’e de elçilerimiz (melekler) müjde ile geldiler ve “selâm” dediler, o da “selâm” dedi ve hemen gidip onlara kızartılmış bir buzağı getirdi. 93 Fakat onların o buzağıya el sürmediklerini görünce, tuhafına gitti ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar da “Korkma, biz Lut’un kavmine gönderildik.” dediler. (Kur’an-ı Kerim: 11/69-70) Göklerde ve yer yüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah’a secde ederler. (Kur’an-ı Kerim: 16/49) Melekler bildiğimiz fiziksel ve biyolojik kurallarla tanımlanmayan ve Allah’ın yarattığı varlıklardır. Cinsiyetleri yoktur; üremezler, yemezler ve içmezler. Allah tarafından verilen belirli görevleri yaparlar; Allah’a isyan etmeyi seçmezler. 3.4 ALLAH’IN ELÇİLERİ (Resulüm!) Biz senden evvel de peygamberleri başka türlü göndermedik. Şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı (sokaklarda yürüyorlardı). Sizin bir kısmınızı bir diğerine fitne (imtihan sebebi) kılmışızdır ki, (bakalım) sabredecek misiniz? Zira Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir. (Kur’an-ı Kerim: 25/20) Ey Peygamber! Şüphe yok ki, Biz seni bir şahit ve bir müjdeci ve bir uyarıcı, Allah'a, O'nun izniyle çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir ışık olarak gönderdik. (Kur’an-ı Kerim: 33/45-46) Allah esas itibariyle insanlığa mesajlarını seçtiği kişiler vasıtasıyla iletmiştir. Bu kişilere Allah’ın elçileri denir. 94 Elçiler tabiat itibariyle diğer insanlar gibidir. Ancak, etik değerler gibi bazı nitelikleri bakımından ileri düzeydedirler. İlahi mesajı almalarının temel nedeni Allah’ın seçimidir. İzleyen ayette bu hakikate bir atıf yer almaktadır: O dereceleri yükselten Arş’ın sahibi Allah, o buluşma gününün (kıyametin) dehşetini haber vermek için kullarından dilediği kimseye emrinden ruh (melek) indiriyor. (Kur’an-ı Kerim: 40/15) 3.4.1 ROL MODELLER OLARAK ELÇİLER Büyük ölçüde doğruluk, iyilik, şükür, takva gibi değerleri haiz olan elçiler izleyen ayetlerde gördüğümüz üzere insanlık için rol modellerdir: Şanım hakkı için muhakkak ki size Allah’ın Resul’ünde pek güzel bir örnek vardır. Allah’a ve son güne ümit besler olup da Allah’ı çok zikreden kimseler için. (Kur’an-ı Kerim: 33:21) Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. (Kur’an-ı Kerim: 68/4) Biz ona İshak’ı ve Yakub’u da hediye ettik: Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh’a ve onun soyundan Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz. 95 Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas’a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı. İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut’u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık. Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da (üstün kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik. İşte bu, Allah’ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar Allah’a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi. İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz. Bunlar, Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine uy. De ki:”Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür. (Kur’an-ı Kerim: 6/ 84-90) Allah’ın mesajlarını insanlar arasından tayin ettiği elçileri vasıtasıyla göndermiş olması çok önemlidir. Bizim gibi insanları seçmiş olması ve onları bizim için örnekler olarak göstermesi bizi Allah’ın gösterdiği yolda başarılı olabileceğimiz konusunda teşvik eden ve bize ümit veren önemli bir gerçektir. Aksi takdirde, başarılı olmak konusunda ümitvar olamazdık. Yine bizim gibi olan elçiler ve karşı karşıya kaldıkları örnek olaylar, meydan okumalar, zorluklar ve insan olarak verdikleri tepkiler sayesinde insan olarak nasıl davranmamız 96 gerektiğini anlıyoruz57. Bu nedenle, Allah Kur’an-ı Kerim’de ve diğer kutsal kitaplarda bu insanlardan birçok örnekler vermektedir: Kur’an-ı Kerim’de bir arkadaş olarak, bir aile üyesi olarak, bir devlet memuru olarak, bir hakim olarak, Allah’ın bir kulu olarak, hata yapan bir kişi olarak, acı çeken birisi olarak, genç birisi olarak, yaşlı birisi olarak… nasıl davrandıklarını görebilmekteyiz. Özellikle Hz. Muhammed (S.A.V.) hakkındaki tarihsel kayıtlar birçok ayrıntıyla onun bir iş adamı, bir koca, bir devlet adamı, bir komşu, bir öğretmen… olarak nasıl davrandığını göstermektedir. Bu örnekler sayesinde nasıl şükreden, iyi, yardımsever, sabırlı, adil, mütevazi… olunacağını görmekteyiz. Allah mesajlarını yalnızca melekler veya kitaplar vasıtasıyla gönderebilirdi. Ancak bu durumda, baba, arkadaş, lider, aile üyesi, iş adamı… olarak Allah tarafından teyit edilmiş örnekler bulamazdık. Diğer yandan, bu durumda örneğin diyebilirdik ki, “Fakat bunlar melektirler, ve bizler melek değiliz, o halde başarılı olmayı nasıl ümit edebiliriz?” Fakat, Allah bizim aramızdan olan ve bizimkilere benzer güç ve zaafları olan, yemiş, evlenmiş, iş yapmış, af dilemiş, sağlık sorunları yaşamış, ölmüş, … insanları rol model olarak seçtiğine göre, başarılı olmayı ümit edebiliriz. Çünkü elçilerle aynı doğaya sahibiz ve Allah bize onların başarılı olduklarını anlatmaktadır. 57 Elçiler bizim için en iyi örnekler olmalarına karşın tek örnek değildirler. Allah bize elçilerden başka örnekler de vermektedir. Örneğin, Allah bazen onların hanımlarını, onların izinden gidenleri, onların babalarını ve diğerlerini pozitif ve negative örnekler olarak vermektedir. Yine, Hz. Musa’nın (A.S.) kendisine gönderildiği Fir’avn gibi birçok da negatif örnek vardır. Bu negatif örnekler gibi olmaktan sakınmamız gerekmektedir. 97 3.4.2 BAZI ELÇİLER BİLDİRİLMEKTE EDİLMEKTEDİR VE ÖNCEDEN TEYİT Elçiler Hz. Muhammed’le (S.A.V.) ilgili eski kutsal kitaplardaki haberlerde gördüğümüz üzere gelecekteki bazı elçileri önceden bildirmişlerdir. Önceden verilen bu tür haberlerin bazıları şu şekildedir58: Eski Ahid/ Tesniye Kitabının /18/18-19 numaralı ayetlerinde şu ifadeleri görmekteyiz: “Onlara kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi onun ağzına koyacağım. Kendisine buyurduklarımın tümünü onlara bildirecek. Adıma konuşan peygamberin ilettiği sözleri dinlemeyeni ben cezalandıracağım.” Hz. Muhammed (S.A.V.) yahudi değildi, fakat Hz. İbrahim (A.S.)’in oğlu Hz. İsmail kanalıyla onun zürriyetinden gelmekteydi. Dolayısıyla gelecek elçinin ne “onların neslinden”, ne de “onların arasından” getirileceği söylenmemekte, ancak “onların kardeşleri arasından” getirileceği söylenmektedir. Ayrıca o peygamber Musa (A.S.)’ya “benzer” olacaktır. Hz. Muhammed (S.A.V.) gerçekten dünyevi anlamda bir lider olması gibi birçok yönden Hz. Musa (A.S.)’ya benzemektedir. Diğer taraftan, Allah sözlerini onun ağzına koymuştur ve o ümmetine Allah’ın emrettiği her şeyi söylemiştir: Hz. Muhammed hiç bir zaman bir şey okumamıştır, ne de hayatında bir şey yazmıştır, önceden haber verildiği üzere 58 Önceden verilen bu haberlerle ilgili daha fazla bilgi için 8.6 numaralı ayrıma bakınız. 98 Kur’an-ı Kerim’i kıraat etmiştir. Bu kitap onun hafızasına59 kaydedildi ve vahiy kâtipleri de onu yazdılar. Yine Hz. Muhammed (S.A.V.) düşmanlarına karşı galip gelmiştir ki bu da Tesniye bölümünün yukarıda belirtilen ayetinde söylenen “vaki olacaktır ki herkim onun benim adıma söyleyeceği sözlerimi dinlemezse, onları cezalandıracağım” ifadesini teyit etmektedir. Ayrıca, Yeni Ahitte, Yuhanna İncil’inde, 16’ncı bölüm 12-13’üncü ayetlerde Hz. İsa (A.S.) bazı hakikatleri taşıyamayacakları gerekçesiyle halkına iletemediğini ifade etmektedir. Ve bütün hakikate yönlendirecek bir elçinin geleceğinin müjdesini vermektedir: “Daha size söyleyeceğim birçok şeyler var, fakat siz şimdi onları taşıyamazsınız. Fakat o, hakikatin ruhu60 geldiğinde sizi her türlü hakikate yönlendirecektir: Çünkü o kendisinden konuşmayacak; fakat her ne işitirse onu konuşacaktır: ve gelecek şeyleri size gösterecektir.” Önceden verilen bu haberler de Kur’an-ı Kerim’de açıkça gördüğümüz üzere bir ümmi olan Hz. Muhammed’le gerçekleşen hususların aynısıdır: 59 Bu aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in olağanüstü bir yönüdür: Yaklaşık olarak 600 sayfadan ibaret bir kitap hayatı boyunca okumayan ve yazmayan bir kişi tarafından ezberden okunmaktadır; bu kitapta denilmektedir ki bu kitap onun hafızasına Allah tarafından konulmuştur; o bu kitabı günde en az beş defa kısım kısım ezberden okumaktadır ve test olunmaktadır; ve başkalarına da bunu kaydetmeyi ve ezberlemeyi tavsiye etmektedir. 60 İngilizce tercümelerde “hakikat ruhu” olarak değiştirilmekteyse de, tam kelime anlamıyla esası “hakikatin ruhu”dur. 99 Onlar ki, o ümmî peygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılmış bulacakları o peygambere uyup, onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada eren kurtulmuşlar onlardır. (Kur’an-ı Kerim: 7/157) Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı. (Kur’an-ı Kerim: 29/48) Bundan böyle sana Kur’ân’ı unutmayacaksın. (Kur’an-ı Kerim: 87/06) okutacağız da Ne yazma ne de okuma bilen Hz. Muhammed’in (S.A.V.) Kur’an-ı Kerim gibi bir kitap iletmesi mucizevidir. Bir kitap veya kapsamlı bir metin yazan kişiler ne yazmayı ne de okumayı bilmeden bir kitap yazmanın mümkün olamayacağını tahayyül edebilirler. Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim gibi bir kitap yazmak şu ayetteki meydan okumada zikredildiği üzere okuma yazma bilen birisi için bile imkânsız olacaktır: Eğer kulumuz (Muhammed’)a indirdiğimiz (Kur’ân) den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 100 (Kur’an-ı Kerim: 2/23) Hz. Muhammed’in (S.A.V.) gelişi de verdikleri geleceğe ilişkin haberlerin boş olmadığı yönüyle Hz. Musa ve Hz. İsa’nın (A.S.) da teyididir. Dolayısıyla, önceki peygamberlerin geleceğe ilişkin verdikleri haberlerle paralel olarak, yaklaşık 1400 yıl önce Allah insanlara konuşulan mesajını son kez, tüm insanlığa gönderilen ve adı Muhammed olan elçisi (S.A.V.) ile iletmiştir. İzleyen ayette bu hususa atıf yapılmaktadır: Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir. (Kur’an-ı Kerim: 33/40) Hz. Muhammed’in (S.A.V.) Allah’ın nihai ve tam mesajını insanlığa başarılı bir şekilde vermesi nedeniyle, daha başka elçilere gerek bulunmamaktadır. Gerçekten ondan sonra açık mucize ve işaretlerle onun gibi veya Hz. Musa veya Hz. İsa (A.S.) gibi bir elçi gelmemiştir. Elçiler, kendilerinin ve mesajlarının mutlak ve her şeye gücü yeten Allah tarafından onaylandığını gösterir açık mucizelerle gelmişlerdir. Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa’nın (A.S.) mucizeleri genel olarak bilinir. Elçiler bu mucizeleri meydana getirme gücüne sahip değildirler, ancak Allah sahiptir. Hz. Muhammed de (S.A.V.) Allah’ın gücüyle birçok mucizelere konu olmuştur: Tarihsel olarak kayda geçirilmiş yüzlerce mucizelerden en önemli olanı Kur’an-ı Kerim’dir, ki hikmetle dolu bir kitaptır. Kur’an-ı Kerim ayrıca vahyolunduğu dönemde insanlarca bilinmeyen birçok 101 bilimsel gerçeği içerir61. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Muhammed’in (S.A.V.) döneminden yüzlerce yıl önce gerçekleşmiş olaylara, kendi dönemindeki gizli ve özel olaylara, geleceğe ilişkin olaylara dair bulunan bilgiler başka bir mucize grubunu teşkil eder. Hz. Muhammed’in (S.A.V.) sözlerinde de benzer olağanüstü bilgiler görürüz. Ayın bölünmesi gibi olağanüstü olaylara ilişkin mucizeler, tedavisi imkânsız durumların iyileştirilmesine ilişkin mucizeler, yiyecek ve suyun artırılmasına dair mucizeler, elçinin korunmasına ilişkin mucizeler tarihsel olarak kaydedilen ve yüzlerce kişi tarafından şahit olunan diğer bazı mucize çeşitleridir. Bunların bazıları Kur’an-ı Kerim’de zikredilmektedir. 3.4.3 ELÇİLERİN DİĞER BAZI ÖZELLİKLERİ Elçiler insanlığa gelmişlerdir ve hristiyanlık veya yahudilik veya başka bir özel etnik kimlik ile tanımlanmamışlardır. Müteakip ayetlerde buna ilişkin açıklamalar yer almaktadır: “Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?” De ki: “Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” Allah’ın şahitlik ettiği bir hakikatı bile bile inkâr edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. (Kur’an-ı Kerim: 2/140) 61 İzleyen bölümde bazı örnekler verilmektedir. 102 İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi. (Kur’an-ı Kerim: 3/67) Kur’an-ı Kerim’de elçi olarak zikredilenlerin hepsi erkektirler. Elçilik son derece tehlikeli bir iş olduğundan, bu doğaldır. Hemen hemen tüm durumlarda bazı inanmayanlar O’nun elçilerine zarar vermek, hakaret etmek, onları ve takipçilerini tehdit etmek, yaralamak, boykot etmek, akrabalarını öldürmek… suretiyle Allah’ı test etmeye veya O’nun mesajının duyurulmasını durdurmaya teşebbüs ettiler. Allah’a davet sürekli gece ve gündüz yoğun çalışmalar gerektirdi. Tüm bunlar kadın bir elçinin ek zorluklara, katlanılamayacak acılara maruz kalmasına ve mesajın yetersiz iletişimine neden olabilirdi. Kendilerinin özel nitelikleri ve durumlarından dolayı örneğin kadınların çoğunlukla inşaat ve madencilik gibi sektörlerde çalışmayı tercih etmediklerini gözlemliyoruz. Uluslararası Çalışma Örgütü gece çalışması, tehlikeli işler, hamilelik izinleri ve özel hallerle ilgili gereklilikler konusunda kadınlara dönük düzenlemeler, sınırlamalar ve tavsiyeler getirmiştir. Dolayısıyla, Allah’ın kadınların elçiliğini sınırlandırması hikmetlidir. Bununla birlikte, Allah Kur’an-ı Kerim’de bazı kadınları seçtiğini ve örnek olarak gösterdiğini belirtmektedir. Kur’an-ı Kerim’de zikredilen Hz. Meryem ve Firavn’un karısı (A.S.) bu çerçevedeki örneklerdir. 103 3.5 ALLAH’IN KİTAPLARI 3.5.1 GENEL OLARAK KUTSAL KİTAPLAR O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat’ı ve İncil’i de yine O indirmişti. (Kur’an-ı Kerim: 3/3) Sana bu Kur’ân’ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu. (Kur’an-ı Kerim: 12/3) Ey Muhammed! De ki: “Ne dersiniz? O Kur’ân Allah tarafından gelmiş olup da sonra siz onu inkâr etmişseniz, o takdirde Hak’tan uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?” (Kur’an-ı Kerim: 41/52) Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur? (Kur’an-ı Kerim: 54/17) Yukarıdaki ayetlerde gördüğümüz üzere, İslam kutsal kitaplara imanı gerektirmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Muhammed, Hz. İsa, Hz. Musa ve Hz. Davud (A.S.) tarafından iletilen kutsal kitaplar isim olarak belirtilmiştir; fakat Hz. Muhammed’in (S.A.V.) sözleri dolayısıyla biliyoruz ki başka birçok elçiler de bulunmuştur. Onlar da Allah’ın mesajlarını iletmişlerdir. Allah’ın kitapları O’nun elçileri vasıtasıyla insanlığa hidayet olunmaları, üzerinde düşünmeleri, boş inançları 104 takip etmemeleri ve başarılı olmaları için temel bilgileri vermek üzere iletilen mesajlarıdır. Şu ayet buna işaret etmektedir: Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır ki, insanlar onun âyetlerini düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ibret alsınlar. (Kur’an-ı Kerim: 38/29) Bu bilgi Allah’a, insana, evrene, hakikate, hayata, ahirete, amaçlara, yönteme, başarıya, nereden geldiğimize, nereye gittiğimize, ne yapmamız gerektiğine, nasıl olmamız gerektiğine, bunlarla alakalı örneklere, bazılarını okuduğunuz bu kitapta gördüğünüz kritik birçok diğer hususa ilişkindir. Allah’ın sözleri stili ve içeriğiyle O’nun hakkında bize, bir cismin, canlı bir varlığın, pozitif veya negatif bir olayın verdiği gibi objektif ve doğrudan bilgi verir. Bu bilgi bu dünyada ve Allah katında başarılı olmamıza katkı sağlar. Kur’an-ı Kerim’in bir giriş ayetinde Allah şöyle demektedir: İşte bu kitap ki onda bir şüphe yoktur, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için bir hidayettir. (Qur’an: 2/2) Bu bilginin bazı yönleri insanlar tarafından bilinmemekteydi. İzleyen ayette buna bir işaret edilmektedir: Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti. (Kur’an-ı Kerim: 96/3-5) 105 Kur’an-ı Kerim’den önceki kutsal kitaplar insani müdahaleye maruz kalmıştır. İzleyen ayetlerde buna işaretler vardır: Onlar: “Allah insanlara hiçbir şey göndermemiştir” demekle, Allah’ı gereği gibi tanıyamadılar. De ki: Musa’nın insanlara aydınlık ve hidayet olmak üzere getirdiği, sizin parça parça kâğıtlara çevirdiğiniz, bir kısmını belli ettiğiniz, birçoğunu gizlediğiniz; sizinle babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitab’ı kim gönderdi? (Onlara karşı sen) “Allah” de. Sonra onları bırak, boş laflara dalarak oyalansınlar. (Kur’an-ı Kerim: 6/91) Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah’ın kelâmını62 işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi. (Kur’an-ı Kerim: 2/75) Bunların bir de ümmî (okuma yazması olmayan) kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve zan içinde dolaşır dururlar. Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için “Bu Allah katındandır.” derler. Artık vay o elleriyle yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!.. (Kur’an-ı Kerim: 2/78-79) Buna mukabil, Hz. Muhammed (S.A.V.) elçilerin 62 Tevrat 106 sonuncusu olduğundan, izleyen ayette Allah onun tarafından getirilen kitabı korumayı garanti etmektedir: Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız. (Kur’an-ı Kerim: 15/9) Tarihsel olarak da Kur’an-ı Kerim korunmuştur. 3.5.2 KUR’AN-I KERİM İşte bu kitap ki onda bir şüphe yoktur, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için bir hidayettir. (Qur’an: 2/2) Bir Müslümanın Kur’an-ı Kerim’e inanması gerekmektedir; Tevrat, İncil ve Zebur’un da orijinal şekilleri itibariyle Allah sözü olduğuna inanılması gerekmektedir. 3.5.2.1 KUR’AN-I KERİM TAM BİR REHBERDİR Kur’an-ı Kerim’in özelliklerinden birisi, onun temel yönleri itibariyle her şeyi net bir şekilde açıklamasıdır. İzleyen ayetlerde bu belirtilmektedir: Bu Kur’ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir. (Kur’an-ı Kerim: 12/111) Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik. 107 (Kur’an-ı Kerim: 16/89) Bu ayrıntı düzeyi Allah ile birey arasında temel konularda yorum yapacak bir aracı ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır63. Allah’ın açıkça atıf yaptığı Hz. Muhammed’in (S.A.V.) uygulamaları nihai mesajın tamlığı açısından yararlı olmaktadır. Bu tamlık daha başka elçilere olan ihtiyacı da ortadan kaldırmaktadır. 63 Bu nedenle İslam’da ciddi bir birey gayret sarfederse, yolunu Allah’ın yardımı, Kur’an-ı Kerim, ve Allah resulünün örnek hayatı sayesinde bulabilir. Yine Kur’an-ı Kerim’deki yeterli ayrıntı düzeyi sayesinde, İslami veya İslam’la bağlantılı mezhepler arasındaki farklılıklar ikincil veya İslam’la ilgisi olmayan konulardadır. Örneğin bütün sünni mezhebler diğer sünni mezhepler için kabul edilebilirdir. Farklılıklar çoğunlukla ibadetlerin özünü etkilemeyen hususlara ilişkindir: Örneğin bu mezheplerin mensuplarının hepsi namazda secde, Kur’an-ı Kerim tilaveti yapar. Ancak, bunların birisinde bir kişinin kıyamdayken ellerini bağlaması gerekmezken, diğerinde böyle yapılması daha uygun görülebilir. Dolayısıyla her iki mezhebin mensupları diğer mezhebin mensuplarının imamlığında namaz kılabilirler. Oysa, birçok diğer dinde, aynı dindeki farklı mezheplerin mensupları farklı tanrılara veya tanrının farklı suretlerine bile tapıyor olabilmektedir. Yine, Kur’an-ı Kerim’in açıklığı ve kolaylığı nedeniyle bütün mezhepler arasındaki farklılıklar toplam içinde çok azdır. Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’deki yeterli ayrıntı düzeyi sayesinde, herhangi bir kişi bir inancın veya amelin İslam’la ilgili olup olmadığını ayırdedebilir. Dolayısıyla, Kur’an-ı Kerim’de veya güvenilir hadiste veya bunlar suretiyle izah edilmeyen iman veya amel unsurları bazı kişiler bunların İslami olduklarını iddia etse bile, kolaylıkla İslam’la ilgisi olmayan kültürel, etnik, kişisel veya politik unsurlar olarak tasnif edilebilir. Her zaman kişisel düşüncelerini İslam adına ileri süren kişiler olabilir. Her Müslüman net olmadığı hususla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de veya güvenilir hadis bağlamında tutarlı bir izahat verilmesini isteyebilir. 108 Kitab-ı Mukaddes’in orijinal metinleri ile Kur’an-ı Kerim’in gerçek kaynaklarının aynı olmasıyla bağlantılı olarak, bugünkü Kitab-ı Mukaddes ile Kur’an-ı Kerim’in içerikleri arasında birçok benzerlikler bulunmaktadır. Hepsi Allah’a ve salih amellere davet etmektedir. Ancak, önceki kutsal kitaplar değişikliklere konu olduklarından, Eski Ahit ve Yeni Ahit’in içerikleri ve bunların takipçilerinin yorumları ile Kur’an-ı Kerim arasında temel farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, çoğu hristiyan için günümüzdeki İncil’e göre teslis varsa da, Kur’an-ı Kerim’de teslik açıkça reddedilmektedir. Hz. İsa (A.S.) Kur’an-ı Kerim’e göre ne tanrıdır, ne de tanrının oğludur. Bu konuya ilişkin bazı Kur’an-ı Kerim ayetleri şu şekildedir: Ve Allah der ki: “Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah’tan başka iki tanrı edinin’ dedin?”. (İsa) “Hâşâ” der, “sen yücesin, benim için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen!”. “Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah’a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen herşeye Şahit’sin.” (Kur’an-ı Kerim: 5/116-117) Kur’an-ı Kerim’in ve Kitab-ı Mukaddes’in içerikleri arasındaki diğer bazı farklılıklar soru ve cevaplar bölümünde yer almaktadır. 109 3.5.2.2 KUR’AN-I KERİM KORUNMUŞTUR Kur’an-ı Kerim’de Allah onu indirdiğini belirtmekte ve onu koruyacağının garantisini vermektedir. İzleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, Kur’an-ı Kerim öncelikle Hz. Muhammed’in hafızasına kalıcı olarak yazılmıştı. : Bundan böyle sana Kur’ân’ı okutacağız da unutmayacaksın. Yalnız Allah’ın dilediği başkadır. Çünkü O açığı da bilir, gizliyi de. (Kur’an-ı Kerim: 87/6-7) Onu hemen okumak için dilini depretme. Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir. (Kur’an-ı Kerim: 75/16-17) Hz. Muhammed (S.A.V.) Kur’an-ı Kerim’i kıraat ediyordu ve katipler onu yazıyorlardı ve onun birçok ashabı onu ezberliyorlardı. Ramazan aylarında Melek Cebrail (A.S.) ve Hz. Muhammed (S.A.V.) o Ramazan ayına kadar indirilmiş olan Kur’an-ı Kerim bölümlerini karşılıklı olarak kıraat ediyor ve dinliyorlardı. Hz. Muhammed’in (S.A.V.) vefatından önceki son Ramazan ayında bu iki kere gerçekleşti. Hz. Muhammed’in (S.A.V.) vefatı esnasında Kur’an-ı Kerim’in tamamını daha önce ezberlemiş olan yaklaşık 10 kişi vardı. Birçok sureyi ezberlemiş başka pek çok kişi de bulunmaktaydı. Hz. Muhammed (S.A.V.) vefat ettikten kısa bir süre sonra Kur’an-ı Kerim’in tamamının yazılı bir kopyası nitelikli şahitlerin teyitleriyle bir cilt halinde toplandı. O ciltten hareketle başka ciltler de kopyalandı. Bu çerçevede Kur’an-ı Kerim ilk haliyle korunmuştur ve bu tarihsel bir gerçektir. Dünyanın her yerinde sadece bir Kur’an-ı Kerim 110 versiyonu bulunmaktadır. Orijinal ve bugün de mevcut Kur’an-ı Kerim metni Arapçadır, ki bugün yaşayan bir dildir. Bütün kelimeleri, cümleleri, sureleri bugün vahyolunmuş gibi orijinal şekilleriyle mevcutturlar. 3.5.2.3 KUR’AN-I KERİM’İN STİLİ Kur’an-ı Kerim’in stilinde, konuşan birinci şahıs Allah’tır64. Dolayısıyla, bu stil bir insanın anlayışını veya yorumlamasını yansıtacak şekilde değildir. Hz. Peygamber (S.A.V.) hiç bir şey eklemeden veya çıkartmadan aldığını aynen söylemiştir. Örneğin, bir ayet şöyle başlar: De ki, “Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim”… 65 Dolayısıyla, Hz. Peygamber bunu aynen iletmektedir ve katipler yazmaktadırlar. Hz. Peygamber (S.A.V.) “Ben yalnızca sizin gibi bir beşerim” dememektedir; kendisine vahyolunanı birebir söylemektedir. Dolayısıyla, Kur’an-ı Kerim’in stili öyledir ki onda herhangi bir insan müdahalesi bulunmamaktadır, Hz. Peygamber’in (S.A.V.) müdahalesi bile. Bu çerçevede, Kur’an-ı Kerim’in tamamı Hz. Muhammed’in ağzı kanalıyla gelmiştir.xxx Bu süreç aynen Hz. İsa’nın (A.S.) Yuhanna İncilinde 16/13’üncü ayette haberini verdiği gibiydi: “Ancak o, hakikatin ruhu, geldiğinde, sizi her hakikate yönlendirecektir: Çünkü kendisinden konuşmayacaktır; fakat 64 Kur’an-ı Kerim okunurken dikkat edilmesi gereken noktalar için 8.7 numaralı bölüme bakınız. 65 Ayetin tamamı şu şekildedir: De ki: “Ben de sizin gibi ancak bir beşerim. Ne var ki, bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin.” (Kur’an-ı Kerim: 18/110) 111 ne işitirse onu konuşacaktır: Ve gelecek şeyleri size gösterecektir.” Hz. Muhammed (S.A.V.) Kur’an-ı Kerim ile kalbindeki ve hafızasındaki hakikatin ruhu ile her hakikate rehberlik etmektedir. O kendisinden konuşmamakta, ancak ne işitirse onu söylemektedir. İzleyen ayette belirtildiği üzere, vahyi Allah’tan, yani Hz. İsa’nın (A.S.) kaynağıyla aynı kaynaktan almaktadır: İşte biz böylece sana da emrimizden (bir) Ruh vahyettik. Yoksa sen “kitap nedir”, “iman nedir” bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun. (Kur’an-ı Kerim: 42/52) 3.5.2.4 KUR’AN-I KERİM TAKLİT EDİLEMEZ İzleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, Allah Kur’an-ı Kerim hakkında tereddüt edenleri Kur’an-ı Kerim gibi güçlü bir kitap oluşturmaya ve bunu yeterli şahitlerle kanıtlamaya davet etmektedir: Eğer kulumuz (Muhammed)’e indirdiğimiz (Kur’ân)’dan şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah’tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. (Kur’an-ı Kerim: 2/23) Yoksa “onu kendi uydurdu” mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: “Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. Allah’dan başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız” (bunu yaparsınız). 112 Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık bilin ki, bu Kur’ân ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. O’ndan başka ilâh yoktur. Şimdi siz O’na teslim olacak mısınız? (Kur’an-ı Kerim: 11/13-14) Geçmişte Kur’an-ı Kerim surelerine benzer sureler oluşturma girişimleri olmuştur, ama bunlar başarısız olmuşlardır. Başka bir davet aşağıdaki ayettedir. İnanmayan birisi inanmaya ve takip etmeye daha fazla değer Kur’an-ı Kerim’den başka bir kitap önermek suretiyle aşağıdaki soruyu cevaplandırmalıdır: Artık bu Kur’ân’dan sonra başka hangi söze inanacaklar. (Kur’an-ı Kerim: 7/185) Kur’an-ı Kerim’de yakın zamana kadar bilinmeyen veya yakın zamana kadar bilimsel inançlara ters olan birçok bilimsel gerçek vardır. Fakat yüzyıllarca sonra, Kur’an-ı Kerim’de denilenin doğru olduğu anlaşılmıştır. Buna ilişkin birçok örnek internette “Kur’an-ı Kerim’deki mucizeler” anahtar kelimelerini aramak suretiyle kolayca bulunabilir. Aşağıda Kur’an-ı Kerim’de66 öteden beri yer alıp da bilimsel olarak yakın zamanda keşfedilmiş gerçeklerden yalnızca birkaç örnek verilmektedir: Evrenin genişlemesi: 66 Kur’an-ı Kerim 1400 yıl önce yaşamış olan ve hiç bir okula gitmemiş, bir şey yazmamış ve okumamış olan yalnızca bir kişinin ağzından gelmiştir. Yine yazının hayvan derileri ve diğer basit malzemeler üzerine yazıldığı bir ortamda yazılan bir kitaptır. 113 Göğü de kudret(imiz)le bina ettik; ve hiç şüphesiz biz, (onu) genişleteniz. (Kur’an-ı Kerim: 51/47) Büyük patlama: O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı? (Kur’an-ı Kerim: 21/30) Denizler arasındaki engel: (Acı ve tatlı) iki denizi salıverdi birbirine kavuşuyorlar. Fakat aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? İkisinden de inci ve mercan çıkar67. (55/19-22) Bunlar Kur’an-ı Kerim’i gönderenin tam bilgiye sahip olduğunu gösteren örneklerden sadece birkaçıdır. 3.6 KADER Allah’ın emri ise biçilmiş bir kaderdir. (Kur’an-ı Kerim: 33/38) 67 Son on yıllarda Akdeniz ve Atlantik Okyanusu gibi bazı denizlerin sularının yüzey gerilimi olarak adlandırılan fiziksel bir özellik sayesinde karışmadıkları keşfedilmiştir. Bu özellik Hz. Muhammed (S.A.V.) zamanında bilinmemekteydi. 114 O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir. (Kur’an-ı Kerim: 25/2) Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin bilgisinden saklı kalamaz. Ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır. (Kur’an-ı Kerim: 10/61) Diyorlar ki: “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik”. Onlara şöyle söyle: “Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir. (Kur’an-ı Kerim: 3/154) De ki: “Hiçbir zaman bize Allah’ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz”. (Kur’an-ı Kerim: 9/51) 3.6.1 TANIM Kader Allah tarafından oluşturulmuştur ve yaratılan varlık ve olayların kapsamlı ve açık bir kaydıdır. Kaderin birçok farklı yönleri vardır. Bir yönüyle kader, dünyevi ve uhrevi anlamda sebep sonuç ilişkilerini de kapsayan bir kayıttır. Cisimlerin 115 fiziksel, biyolojik tanımlamaları, fizik kanunları ve ilgili ilişkiler veya kötü amellerle bunlara ilişkin cezalar arasındaki ilişkiler bu kapsamda örnek olarak sayılabilir. Bu izleyen ayetlerde kısmi olarak izah edilmektedir: Rabbinin yüce adını tesbih et. Yaratıp düzene koyan O’dur. Takdir edip yönlendiren O’dur. (Kur’an-ı Kerim: 87/1-3) Firavun: “Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?” dedi. Musa: “Bizim Rabbimiz her şeye yaratılışını veren, sonra da (yaratılış amacına) yönlendirendir.” (Kur’an-ı Kerim: 20/49-50) İnsanlardan bazıları Allah hakkında bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azılı şeytanın ardına düşer. (O şeytan ki) hakkında şöyle yazılmıştır: Şüphesiz kim onu dost edinirse, o muhakkak onu saptırır ve doğruca cehennem azabına götürür. (Kur’an-ı Kerim: 22/3-4) İzleyen ayetlerden anlaşıldığı üzere, Allah’ın fiilleri çerçevesinde bakıldığında kader bir plan gibidir: Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler. (Kur’an-ı Kerim: 7/34) Bunun üzerine Rabbine: “Ben yenik düştüm, bana yardım et!” diyerek yalvardı68. Biz de boşalan bir su ile göğün69 kapılarını açtık. 68 Nuh (A.S.) 116 Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti. (Kur’an-ı Kerim: 54/10-12) Allah: “Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz.” diye yazmıştır. (Kur’an-ı Kerim: 58/21) Ayrıca izleyen ayette belirtildiği üzere kaynakların dağılımı için bir bütçe özelliğini haizdir: kader Yeryüzünde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır. (Kur’an-ı Kerim: 11/6) Diğer taraftan, zaman sınırlamasına tabi olmaksızın geleceği bilen ve ona şahit olan Allah’ın perspektifinden kader tarihsel bir kayıt70 gibidir. Buna göre, belirli ölçüde serbest irademiz olmasına rağmen, her şey Allah tarafından hep bilinmektedir. İzleyen ayetlerde Allah’ın bu bilgisine işaret edilmektedir: Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır. (Kur’an-ı Kerim: 31/34) O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O’nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. 69 70 Gök Geleceği de içermekle birlikte 117 (Kur’an-ı Kerim: 2/255) Şüphesiz Allah, her şeye şahittir. (Kur’an-ı Kerim: 4/33) Allah, her şeyi kuşatıcıdır. (Kur’an-ı Kerim: 4/126) Önce de sonra da emir Allah’ındır. (Kur’an-ı Kerim: 30/4) Yine kader yaratıklarının irade ve eylemleri için Allah’ın önceki ve sonraki bir izni niteliğindedir. İzleyen ayette görüldüğü üzere, hiçbirşey O’nun iradesine aykırı olarak gerçekleşemez: Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. (Kur’an-ı Kerim: 10/100) 3.6.2 KADERİN İNSANLAR İÇİN SONUÇLARI Gelecek dahil her şeyi bilen Allah’ın her fiilinde, her hal ve takdirde ve kayıtlı bir plan olmasa bile, mükemmel bir planın tüm olumlu yönleri vardır. Dolayısıyla, O’nun yaptığı her şeyin mükemmel bir şekilde planlanmış gibi tutarlı ve dengeli olmasını bekleyebiliriz. Allah bir şeyi yaratmak veya rızıklandırmak için kadere ihtiyaç duymaz. Ancak insan perspektifinden bakıldığında, izleyen ayette belirtildiği gibi kaderin birtakım sonuçları bulunmaktadır: Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan 118 önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır. Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez. (Kur’an-ı Kerim: 57/22-23) Bizim açımızdan bu kaydın önemli sonuçları vardır: Kaderle bağlantılı olarak iyi tanımlanmış bir çerçevede olduğumuz için plan yapabilir, ve amaçlar belirleyebiliriz. Bu sayede düşünme yeteneğimiz bulunmaktadır ve kendi irademiz olabilmektedir. Aksi takdirde, düşünmek ve (a) olayını (b) olayı ile ilişkilendirmek veya araçları amaçlarla ilişkilendirmek için ihtiyaç duyduğumuz devamlılığı elde edemezdik. Ayrıca, böyle bir çerçeve olmadığı takdirde, kendimizde güvensizlik hissimiz yüksek olurdu. Örneğin, saatte binlerce kilometre hızla hareket eden bir gezegen üzerinde yaşamaktayız. Çoğu hafif bir şekilde sapsa anında yok olmamıza neden olabilecek milyonlarca değişken bulunmaktadır. Ancak, herşey kontrol altındadır ki güçlü bir güvenlik duygumuz bulunmaktadır. Bir sonraki saat, gün, yıl yaşamayı beklemekte ve planlar yapabilmekte, kararlar alabilmekteyiz. Diğer taraftan, bazı felaketler71 gerçekleşse de, bilebiliyoruz ki bunlar Hakim olan Bir İlah’ın planının parçalarıdır; tesadüfi değildirler; en azından Kadir ve Alim olan tarafından önceden bilinmektedirler; ve bazı üst düzey amaçlara Hizmet edeceklerdir. 71 Felaketler bir bakıma Allah’ın rahmeti olmaksızın nelerin olabileceğini, Allah’ın her şeye Kadir olduğunu, ahirette bu tür şeylerin olabileceğini gösteren örnekler olarak vazife görürler. Bu hususla bağlantılı daha fazla ayrıntı için 8.4 numaralı bölüme bakınız. 119 Diğer yandan, Kader sayesinde, herşeyin sevdiğimiz Bir İlah’ın kontrolü altında olduğunu biliyoruz, dolayısıyla ümitsiz olmuyoruz. Yine bu sayede biliyoruz ki bizim kaçırdığımız bir şey O’nun kullarından başka birisine gidiyor olabilir. Böylece her şeyi kader ile, kaderi onu yapan ile, ve onu yapanı kendimiz ile ilişkilendirebiliriz. Kader, özgür irade, sorumluluk, ödül ve ceza ile ilgili bir soruyu 8.3 numaralı bölümde ayrıntılı bir şekilde değerlendireceğiz. 4 İSLAM TARAFINDAN VERİLEN AMAÇLAR BİR İNSANA İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir. (Kur’an-ı Kerim: 28/83) İslam sonuç bazlı bir dindir. Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde sonuçlara dikkat çekilmektedir; Allah bizi sonuçlar üzerinde yoğunlaşmaya davet etmektedir; ve O müteakip ayette olduğu gibi, bizi geçiciyle aldanmaya karşı uyarmaktadır: Müttakilere vaad olunan cennetin misali şöyledir: Altından ırmaklar akar durur, yemişleri süreklidir, gölgeleri de. İşte bu, takva yolunu tutanların akıbetidir. Kâfirlerin akıbeti de ateştir. (Kur’an-ı Kerim: 13/35) İslam’a göre, bir insanın vermek zorunda olduğu en temel karar İslam’ı seçmek veya seçmemektir. Bunun üzerine hemen önemli bir soru ortaya çıkar: İslam bir insana 120 ne vermektedir? Veya başka bir ifadeyle, birisi neden İslam’ı seçmek durumundadır? Bir insanla bağlantılı olarak, İslam’ın amacı nedir? Bu çerçevede, bu bölümde, İslam’ın bir insana verdiği temel amaçları ve faydaları açıklayacağız. Ayrıca, İslam’a göre hayatımızdaki en büyük başarı ile ilgili ayrıntıları da vereceğiz. Bir insan boş yere yaratılmamış; birtakım amaçlara ulaşmak için yaratılmıştır. İzleyen ayette gördüğümüz üzere, bu Allah’ın bize önemli bir mesajıdır: Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? (Kur’an-ı Kerim: 23/115) Müteakip ayette unsurlarını görmekteyiz: amaçları ve büyük başarının Allah der ki: “Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır”. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük başarı budur. (Kur’an-ı Kerim: 5/119) Bu amaçlar, hakikatle uyumlu olmak, Allah’ın mütteki kullarına vaad ettiği ve onlar için hazırladığı nimetlere ulaşmak ve cennete girmek, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve mutmain olmaktır. 121 4.1 HAKİKATLE UYUMLU OLMAK Allah buyurur ki: “Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır”. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük başarı budur. (Kur’an-ı Kerim: 5/119) Yukarıdaki ayette doğruluğa yapılan vurguda gördüğümüz üzere, büyük başarının önemli bir unsuru doğru, hakikat ile uyumlu olmaktır. Eğer inandığımızla, söylediğimizle ve yaptığımızla hakikatle uyumlu olursak, bu en büyük başarıya doğru büyük bir adım olacaktır. Doğru olmak en büyük hakikatle uyumlu olmayı gerektirir. İzleyen ayette gördüğümüz isimlerinden birisi de Hak’tır: üzere, Allah’ın Allah şüphesiz haktır. (Kur’an-ı Kerim: 22/6) 4.1.1 İNANDIĞIMIZDA OLMAK HAKİKATLE UYUMLU Hakikat bizim kişisel inançlarımızın sonucu değildir ve kişisel inançlarımızdan bağımsızdır. Çeşitli inanç profilleri olmasına rağmen, hakikatin bütünü tektir. Bu itibarla, bütün inanç profilleri aynı anda hakikatle uyumlu olamazlar. Örneğin, eğer bir Müslüman hakikatle uyumluysa, o halde çoktanrıya inanan birisi değildir; eğer çoktanrıya inanan hakikatle uyumluysa, Müslüman uyumlu 122 değildir. Mantıken ikisi de eşzamanlı olarak doğru olamaz72. İslam’a göre, inancımızın hakikatle uyumlu olması çok yararlı ve gereklidir. Hakikatle çelişki içinde olmak çok tehlikelidir. İzleyen ayetlerde Allah bize hakikatin kaynağı ve ana kanallarını anlatmaktadır: Şüphe yok ki, Biz seni hak73 ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o cehennemliklerden sorumlu değilsin. (Kur’an-ı Kerim: 2/119) Hak, Rabbindendir. Artık şüpheye düşenlerden olma sakın! (Kur’an-ı Kerim: 2/147) 4.1.2 SÖZLERİMİZDE VE YAPTIKLARIMIZDA HAKİKATLE UYUMLU OLMAK İzleyen ayette belirtildiği üzere sözlerimiz hakikatle uyumlu olmalıdır: Allah’a karşı yalan söyleyen ve doğru kendisine geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim (daha haksız) kim olabilir? Kâfirlere cehennemde yer yok mudur? 72 Bazıları “tüm farklı inançların aynı zamanda doğru olduğu”na inanırlar. Dolayısıyla böyle kişilerin bu inançları “Tüm inançlar aynı zamanda doğru olamaz” inancıyla kıyaslandığında aynı ölçüde doğru mudur? 73 Kur’an-ı Kerim’in tamamı ona öğretilmiştir ve bu kitap onun hafızasındaydı. Ayrıca onun bütün insanlar için örnek olan davranışları da onunla birlikte olan hakikatin bazı önemli unsurlarıdır. 123 (Kur’an-ı Kerim: 39/32) Bir şeye inandığımızda ve onu söylediğimizde, buna uygun olarak hareket etmeliyiz. Aksi takdirde, yaptığımız ile söylediğimiz arasındaki farklılığın nedeni hakkında düşünmeliyiz. Belki hakikate önem vermiyoruzdur, belki dediğimizde samimi değilizdir veya yalancıyızdır ki bunlar büyük sorunlardır. İzleyen ayette buna işaret edilmektedir: Ey iman edenler! Yapmadığınız söylüyorsunuz? (Kur’an-ı Kerim: 61/2) şeyi niçin Hakikate inandığımızda ve ona uyduğumuzu iddia ettiğimizde, izleyen ayette belirtildiği üzere, inandığımız ve söylediğimizle uyumlu olmamız gerekir: Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere inanır. Yakınlığı olanlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Korunanlar ancak bunlardır. (Kur’an-ı Kerim: 2/177) Bu büyük başarıya giden tek yoldur. Dolayısıyla, 5 numaralı bölümde İslam’ın amel esasları ile ilgili önemli bilgiler bulacaksınız. 124 4.2 ALLAH’IN MÜTTEKİ KULLARI İÇİN HAZIRLANAN SÜREKLİ NİMETLERİNE ULAŞMAK Eğer O bizden hoşnut olursa, bizi de mütteki kulları için vaad ettiği ve hazırladığı nimetlerle tam olarak hoşnut edecektir. O’nun özelliklerinden birisi de Şakir olmasıdır. Müslümanlar için Kur’an-ı Kerim’de de söylendiği üzere, Allah: O ne güzel mevladır! (Kur’an-ı Kerim: 8/40) Yine O’nun rahmeti geniştir74: Rahmetim her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır. (Kur’an-ı Kerim: 7/156) Dünya hayatında da, ilahi aşk, Allah’a iman, Allah’ın gerektirdiği değer ve ameller bizi tatmin edebilecek yegâne şeylerdir. Diğer taraftan cennet tam ve sürekli olarak mutmain olabileceğimiz yerdir. 4.3 ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK Bir Müslüman için hayatın nihai amacı, Allah’ın hoşnutluğunu elde etmektir. Eğer gerçekleşirse, bu amaç şu 74 O halde bu kadar rahmeti bol olan olan Allah’ın hoşnut olmadığı bir kişinin durumu ne kadar kötü olacaktır? 125 amaçları da sağlar: O’nun tarafından memnun edilmek, cennete girmek ve bu dünyada ve ahirette tam mutmain olmak. 4.3.1 ALLAH’IN RIZASINA GÖTÜREN YOL Bu temel amaca ulaştıran alt amaçlar ve yol şu şekildedir: 4.3.1.1 İLAHİ DEĞERLERLE UYUMLULUK Allah’ın belirli bazı değerleri vardır. O belirli bazı değerleri sevmektedir. Dolayısıyla Allah’ı seven ve O’nun sevgisini celbetmek isteyen bir kişi bu değerleri taşımalı ve onlarla uyumlu olarak kendisini geliştirmelidir. İzleyen ayetlerde, O’nun kendi sözlerinde, sevdiği bazı nitelikleri görüyoruz: Allah güzellik ve iyilik edenleri sever. (Kur’an-ı Kerim: 2/195) Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever. (Kur’an-ı Kerim: 2/222) Şüphesiz Allah (fenalıktan) sakınanları sever. (Kur’an-ı Kerim: 3/76) Allah sabredenleri75 sever. (Kur’an-ı Kerim: 3/146) 75 Veya kararlı 126 Muhakkak ki Allah (O’na) dayanıp güvenenleri sever. (Kur’an-ı Kerim: 3/159) Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever. (Kur’an-ı Kerim: 5/42) Allah’ın sevmediği bazı özellikler de vardır, dolayısıyla böyle özelliklerden kurtulmalıyız veya onları kontrol altına almalıyız. İzleyen ayetlerde Allah’ın sevmediği özelliklerden bazılarını görmekteyiz: Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez. (Kur’an-ı Kerim: 2/190) Çünkü Allah hâin ve nankörlerin hiçbirini sevmez. (Kur’an-ı Kerim: 22/38) Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez. (Kur’an-ı Kerim: 28/77) Muhakkak ki O, büyüklük taslayanları sevmez. (Kur’an-ı Kerim: 16/23) Allah zalimleri sevmez. (Kur’an-ı Kerim: 3/57) Allah’ın sevdiği diğer ilahi değerlerin ve sevmediği özelliklerin ayrıntıları Kur’an-ı Kerim’den öğrenilebilir. O halde, öncelikle ve en genel şekliyle, gayrimüslimler de dâhil olmak üzere insanlar, Allah tarafından hidayet olunmaya aday olmak için, Allah’ın sevdiği evrensel ilahi değerlere önem vermek ve bunlar kapsamında kendilerini geliştirmek için çaba sarfetmek 127 zorundadırlar. Kötü işler yapan, zalim, kibirli bir kişi Allah’ın hidayetine hak kazanamaz ve Allah tarafından kabul edilmez. Dolayısıyla, başarılı olmak için, gerçek bir inanan olmak için, bu tür olumsuz niteliklere galip gelmek gerekmektedir. İzleyen ayetler bu bağlamdaki bazı örneklerdir: Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. (Kur’an-ı Kerim: 2/258) Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimden uzak tutacağım. (Kur’an-ı Kerim: 7/146) Şüphe yok ki Allah aşırı giden bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz. (Kur’an-ı Kerim: 40/28) Bu negatif özellikler ayrıca Kadir ve Alim Bir İlah’a inanmaya mani olan büyük psikolojik engeller teşkil ederler. Örneğin, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde, bir birey olması veya belirli bir ülkenin vatandaşı olması veya bir milletin üyesi olması, veya bir insan olması itibariyle kendisinin en önemli veya en büyük olduğuna inanan bir kişiyi tasavvur ediniz. Böyle bir kişi, kendisinden daha iyi bilen bir ilaha inanmak konusunda sorun yaşayacaktır. Maalesef, mevcut eğitim-öğretim sistemleri, hayat tarzları, oyunlar ve ortamın diğer unsurları çoğunlukla böyle bir kafa yapısını güçlendirmektedir. Yine birçok din insanları, veya insanlar tarafından yapılan putları veya tanrıları, yada insanlar tarafından keşfedilen fizik kanunlarını… tanrısallaştırmak suretiyle benzer bir kafa yapısını güçlendirmektedirler. 128 4.3.1.2 ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAK İÇİN OBJEKTİF KRİTERLER SAĞLANMALIDIR O’na hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir. (Kur’an-ı Kerim: 35/10) Başarılı olmak için kendini Allah tarafından sevilen değerler yönünden geliştirmek, iman ve amel gerekliliklerini gerçekleştirmek suretiyle onlara samimi olarak uymak gerekir. Bu gereklilikler objektif kriter oldukları için çok önemlidirler. Allah O’nun değerlerine uyumluluk düzeyimizi yalnızca sözlerimizle değil, imanlarımızla ve amellerimizle de ölçmektedir. Zira sözlerimizin taraflı veya gerçeğe aykırı olma olasılığı yüksektir. Şu ifadelerde okuduğumuz üzere, Allah bizi değerlendirmek için objektif kriterleri kullanmaktadır: (İş), ne sizin[, Müslümanların] kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kötülük yapan, o yüzden cezalandırılır. O, kendisine Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir. (Kur’an-ı Kerim: 4/123) İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık.” derler. (Kur’an-ı Kerim: 2/8) Dolayısıyla, bir kişi inançlarında ve/veya amellerinde tamamen yanlış üzerindeyse Allah’ın rızasını kazanması mümkün olamaz. İyi, mütevazi, hakkaniyetli, şakir, sabırlı, olan bir kişi çaba göstermek suretiyle inanç ve amel 129 bakımlarından hakikatle uyumlu olabilir. Buna göre, zalim, kibirli, nankör birisi yalnızca kendisindeki76 bu istenmeyen nitelikleri yendiği takdirde başarılı olabilir ve inanç ve amel gerekliliklerini yerine getirebilir. Şu ayet bu konuda bir örnektir: Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimden uzak tutacağım. (Kur’an-ı Kerim: 7/146) O halde, bir taraftan, hakikatle uyumlu olan inanç ve amellerimiz sayesinde ilahi değerlere parallel olarak kendimizi geliştirebilir ve ilahi sevgiye ve cennete uygun olabiliriz. Diğer taraftan, inanç ve amellerimizi gözlemleyerek bu değerler evreninde nerede olduğumuzu ölçebiliriz. İlahi değerlerle uyumlu olan birisi her şeyden önce Yaratıcısına karşı görevlerini yerine getirecektir. Buna göre, O’nu tanıyacaktır; O’nun mesajlarına, elçilerine ve vaadlerine inanacaktır; ve O’na kulluk edecektir. Böyle bir kişi diğerlerine yani insanlara, yaratılanlara, çevreye… karşı da görevlerini yerine getirecektir. Böyle bir kişi izleyen ayette denildiği üzere, uygun bilgi, inanç ve amellerine göre derecelerle ilerletilecektir: 76 Ancak bu her Müslüman olduğuna inananın bu istenmeyen özelliklerden uzak olduğu anlamına gelmez. Her Müslüman kendisinin ve imanının O’nun için makbul olması amacıyla O’na dua eder. Bu O’nun iyi nitelikleri olan herkesi İslam’a hidayet ettiği anlamına da gelmez, çünkü hakiki iman için başka şartlar da vardır. Bunlardan birisi Allah’ın mesajına muhatap olmaktır, ki bu da şu ayette gördüğümüz üzere Allah katında sorumlu olmak için şarttır: “Biz bir Peygamber göndermedikçe, hiç kimseye azab edici değiliz.” (Kur’an-ı Kerim: 17/15). 130 Bak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık! Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha büyüktür. (Kur’an-ı Kerim: 17/21) Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını tam olarak verir. Onlara haksızlık edilmez. (Kur’an-ı Kerim: 46/19) Kim de O’na bir mümin olarak salih ameller işlemiş olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler vardır. (Kur’an-ı Kerim: 20/75) Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır. (Kur’an-ı Kerim: 58/11) 4.4 MUTMAİN OLMAK (Mütteki kula denir ki:) Ey, Rabbine, itaat edip huzura eren nefis! Hem hoşnut edici, hem de hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına gir. Cennetime gir. (Kur’an-ı Kerim: 89/27-30) Eğer gerekli değer ve özelliklere gerçekten sahip olursak, Allah bizi sever. Allah’ın sevgisini kazandığımızda ve ondan razı olduğumuzda her şeyden razı olmuş ve tam 131 olarak tatmine ulaşmış oluruz. Bunun üzerine, Allah’ın müteakip ifadelerinden hissemizi alırız ve en büyük başarıya ulaşmış oluruz: O ne güzel kul! (Kur’an-ı Kerim: 38/44) Takva sahipleri cennetlerde ve başların)dadırlar. Güçlü padişahın huzurunda koltuklarındadırlar. (Kur’an-ı Kerim: 54/54-55) 5 AMEL ŞARTI ESASLARI & ırmaklar(ın doğruluk İSLAM’IN BEŞ Yukarıda belirtildiği üzere, söylediklerimizde ve yaptıklarımızda hakikatle ve ilahi değerlerle uyumlu olmak başarının temel şartlarından birisidir. Bu şart aşağıda açıklanmaktadır: 5.1 AMEL ESASLARI Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır. (Kur’an-ı Kerim: 3/114) İslam yalnızca imandan ibaret değildir. İslam eylemi de gerektirir77. Gereken davranışlar “salih ameller”dir. 77 İslam’da bilinçli eylemlerimiz genel itibariyle 5 grupta ele alınır: Birincisi zekât, borcu geri ödemek, vakit namazları gibi farzlardır. 132 Kur’an-ı Kerim’de iman genellikle salih amellerle birlikte zikredilir. Salih ameller hakikatle uyumlu olan amellerdir. Örneğin, daha önce Allah’ın vasıflarından birisinin “Bir” olması olduğu, ve O’nun vasıflarından birisinin de “Karib” olduğu belirtilmişti. Dolayısıyla O her şeyin İlahı’dır. O bize anne-babamızdan, diğer en yakın dostlarımızdan bile daha yakındır. O halde, eğer hepimizin bir İlahı varsa, ve eğer O hepimize anne-babalarımızdan bile daha yakınsa, bu hakikat bizleri kardeş gibi yapmaktadır. Buna göre eğer kardeş gibiysek, o halde eylem bakımından örneğin ihtiyaç olduğunda diğerlerine yardım etmemiz gerekmektedir. Diğerlerine zarar vermekten kaçınmamız gerekmektedir. Netice olarak, eğer aç bir yetimi doyurduğum takdirde, bu salih bir ameldir, çünkü ben ve o kişi, her birimize anne ve babamızdan daha yakın olan aynı Yaratıcının kullarıyız. Fakat, eğer gerçek bir gerekçe olmaksızın birisine zarar verdiğimiz takdirde, bu kötü bir amel olacaktır. Bunlar sadece salih bir ameli veya kötü bir ameli nasıl belirleyebileceğimize yönelik örneklerdir. Bunları yapmamak günah olarak değerlendirilir ve Allah tarafından affedilmedikçe ceza gerektirir. İkinci grup birinci grupta olmayan fakat Hz. Peygamber (S.A.V.) tarafından önerilen veya yapılan vakit namazlarına ilaveten kılınan namazlar gibi amellerden oluşur; bunlar Allah’ın rızasını kazanmaya yardımcı olurlar. Üçüncü grup yemek gibi mübahlardan oluşur. Dördüncü grup Allah tarafından açıkça yasaklanmayan ve çoğunlukla Peygamber’in (S.A.V.) tavsiyelerine ters olan tırnakları çok uzatmak gibi hoş olmayan davranışlardır. Beşinci grup günahlardan oluşur; bunlar adam öldürmek, hırsızlık, veya alkol kullanmak gibi yasaklanan ve cezalandırılan davranışlardır. Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla ve uygun şekilde pozitif ve nötr davranışları yapmak ve kötü amellerden sakınmak Allah’a yaklaşmamıza yardımcı olur, negatif davranışlar bizi Allah’tan uzaklaştırır. 133 Salih amel bu şekilde ana hatlarıyla belirlenebilirse de, Allah Kur’an-ı Kerim’de birçok salih ameli de çeşitli ayrıntı düzeylerinde ifade etmektedir. Örneğin, bir ayette Allah demektedir ki: Siz bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi görendir. (Kur’an-ı Kerim: 4/86) Yine aşağıda gördüğümüz üzere, birbirimize karşı iyi olmak ve şiddetten sakınmak çok önemlidir: İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan şeyle sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişi, sanki samimi bir dost gibi olur. (Kur’an-ı Kerim: 41/34) Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’tan gereği gibi sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun! O (Allah’tan hakkıyla sakına)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever. (Kur’an-ı Kerim: 3/133-134) İslam’ın beş şartı da dâhil olmak üzere tüm salih ameller birçok yönden faydalıdır: Bunlar Allah’a itaatimizi ve kulluğumuzu temsil ederler. Bir kişinin ilahi değerlere gerçekten uyup uymadığı 134 konusunda objektif veriler teşkil ederler78. İlahi değerlere parallel olarak gelişmemize yardımcı olurlar: Örneğin sürekli olarak Allah’a şükreden bir kişi, şükür konusunda gelişecektir. Zekât veren bir kimse cömertlik konusunda gelişecektir. 78 Tüm ameller ne kadar iyi olduğumuza işaret etmekte aynı ağırlığı haiz değildirler. Amellerin bir gruplandırılması doğrudan Allah’a ilişkin olanlar ve diğerlerine ilişkin olanlar şeklindedir. Tüm ameller önemliyse de, Allah’ın vasıfları nedeniyle doğrudan Allah’a ilişkin olanlar çok özeldir. Örneğin annesinin kendisine çok iyi şeyler yaptığı bir kişiyi tasavvur ediniz. Sonra annesi ondan küçük bir şey istediğinde onu tanımadığını söylemektedir. Diğer taraftan, bu kişi başkalarına birçok iyilikler yaptığını ve iyi bir kişi olduğunu iddia etmektedir. Gerçekten de annesini inkâr etmesi başka birisini inkâr etmesine göre çok daha kötü bir fiildir ve başkalarına yaptığı iyilikleri önemli ölçüde anlamsız kılar. Oysa Yaratan’ımızın milyarlarca nimeti, en iyi annenin çocuğu için yaptığıyla kıyaslanamaz. Dolayısıyla, Yaratıcı’sını tanıma konusuna ve Yaratıcı’sının istediği hiç bir şeye önem vermeyen bir kimse, kendisinin diğerlerine karşı yaptığı iyiliklerin kendisinin iyiliğinin göstergesi olarak ne kadar güvenilir olduğunu yeniden değerlendirmelidir. Niyetlerimizi en iyi Allah bilir. Yukarıdaki örnekte gördüğümüz üzere, doğrudan Yaratıcı’mıza ilişkin davranışlarımız kimin iyi kimin kötü olduğu konusunda en büyük göstergedirler. Çünkü Allah’tan başka bu kadar çok ve büyük nimetler veren; şükür, sadakat ve sevgiye layık olan; iyi ve kötüyü belirlemek için gerekli bilgi, imkân ve yetkinliği olan kimse yoktur. Ne kadar iyi olduğumuz konusunda O’nun bilgi ve şehadeti esastır. Bu dikkate alınmadığında kötü olsa bile herkes birçok nedenle iyi olduğunu iddia edebilir. Dolayısıyla, kendisine devasa nimetler veren Yaratıcı’sını inkar eden bir kişi şükreden olduğunu ileri sürebilir mi? Yaratıcı’sının önünde eğilmeyi reddeden bir kişi mütevazi olduğunu iddia edebilir mi? Yaratıcı’sının nimetlerini O’nun bunların karşılığında istediğini ödemeksizin veya af dilemeksizin alan bir kişi adil olduğunu iddia edebilir mi? 135 Çeşitli yönlerden mevcut olabilecek zaaflarımızı yenmemize yardımcı olurlar: Allah yolunda binlerce dolar verebilen bir kişi belirli bir süre yemekten vazgeçemiyor olabilir veya tersi bir durum olabilir. Bir kişi Allah için yemekten vazgeçiyor olabilir ancak Allah’a ibadet etmek için alnını yere koymakta kibir problemleri olabilir… Bu kişiler İslam’ın gerekliliklerini yerine getirdiklerinde, zaaflarını yenme konusunda önemli adımlar atmış olurlar. Salih ameller Allah sevgimizin gelişmesine de yardımcı olurlar. Çünkü salih amellerle O’nun için bazı zorluklara katlanırız ve bu sevginin bizi harekete geçirdiğini hissederiz. Bu ameller psikolojik, sosyal, ekonomik, çevresel ve diğer boyutlarda da bize faydalıdırlar. İzleyen bölümlerde konuyla ilgili örnekler vereceğiz. Bu gerekliliklerle uyumumuz bu hayatımızda da başarılı olmamıza yardımcı olacaktır79: Örneğin, adalete önem veren bir iş adamı, işinde genel olarak daha başarılı olacaktır ve toplamda bu davranış birçok kişi için yararlı olacaktır. Aşağıdaki ayette gördüğümüz üzere, Hakim olan Allah bizim için kolaylık murad etmektedir: Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. (Kur’an-ı Kerim: 2/185) 79 Bazen dar bir açıdan bakıldığında Allah’a itaat etmek belirli bir kişi için kısa vadede zararlı olabilir: Örneğin, gerçeği söylemekten dolayı bir kişi karlı bir ihaleyi kaybedebilir. Ancak, esas itibariyle ve toplamda Allah’a itaat etmek her zaman dünyevi anlamda da iyi olacaktır. 136 Diğer taraftan, bu dünya açısından başarılı olunması da, Allah’ın rızasını kazanmak için mevcut gerekliliklerin yerine getirilmesine olumlu katkı sağlayabilir: Örneğin dünyevi anlamda güçlü bir Müslüman daha fazla sadaka verebilir80. Ancak salih amellerin en büyük yararı, Allah’ın rızasının kazanılmasına ve O’nun mütteki kulları için hazırladığı nimetlerine ulaşılmasına sağladıkları katkı olacaktır. 5.2 İSLAMIN BEŞ ŞARTI İslamin genel gereklilikleri çok kapsamlıdır ve evrensel olarak kabul edilen ve gerekli görülen birçok davranışı içerir. Bu kapsamda örnek davranışlar olarak anne ve babaya, komşulara, çevreye iyi davranmayı, çalışkan olmayı, daha önce belirtilen tevazu, doğruluk, iyilik, adalet gibi değerlere uygun olarak yaşamayı, kıskançlıktan sakınmayı, israftan sakınmayı, temiz olmayı, hakka ve salih amellere daveti sayabiliriz. Bir Müslüman Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle tüm bunlarla uyumlu olmalıdır. Bu gerekliliklerle uyum içinde olmadığı takdirde bir Müslümanın İslam ölçülerine göre başarılı olması çok zordur. İzleyen ayette gördüğümüz üzere, insanlık için faydalı olan bu bağlamda çok önemlidir: 80 Ancak yerine getirilmeyen sorumluluklar dolayısıyla dünyevi anlamda güçlü olan bir kişi Allah katında zayıf bir kişiye göre alt derecede de olabilir. Bu nedenle, zengin veya fakir olmak Allah’ın rızasını kazanmak için nihai faktörler değildirler. 137 O gökten bir su indirdi de vadiler, kendi miktarlarınca suyla dolup taştı. Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet eşyası veya bir değerli mal yapmak için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah hak ile batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider, insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle misaller verir. (Kur’an-ı Kerim: 13/17) Bu gereklilikler arasında İslam’a özgü olan ve İslam’ı yaşayan bir Müslümanın hayatında büyük paya ve etkiye sahip olanlar da vardır. İslam’a özgü olan bu gereklilikler yukarıda sayılan İslam’ın temel gerekliliklerinin gerçekleşmesine de büyük ölçüde katkı sağlarlar. Diğer taraftan bunlar, Allah’a itaatin ve O’na kulluğun çok özel bir bölümüdürler. İslam’a özgü temel gereklilikler Kur’an-ı Kerim’de vurgulanmıştır ve genel olarak İslam’ın beş şartı olarak bilinirler. Bunlar, kelime-i şehadet -Allah’ın birliğine ve Hz. Muhammed’in peygamberliğine şehadet-, namaz, zekat, oruç ve hacdır. Bunlar Allah tarafından diğer gerekliliklerle birlikte vurgulanmıştır. Aşağıdaki ayet bu açıdan bir örnektir: Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden 138 erkeklerle Allah’ı çok zikreden kadınlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. (Kur’an-ı Kerim: 33/35) Bu çerçevede, izleyen bölümlerde bu şartların fonksiyonları, koşulları, yöntemleri, faydaları ve diğer gerekliliklerle ilişkilerine ilişkin bazı ayrıntıları vereceğiz: 5.2.1 ALLAH’IN BİRLİĞİNE ŞEHADET O’na hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir. (Kur’an-ı Kerim: 35/10) İslam’ın birinci şartı Allah’ın birliğine Hz. Muhammed’in (S.A.V.) Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet ifadesidir. Bu hakikatin önemli bir bölümünü içeren ve insanlığı bir gerçek etrafında birleştirme potansiyelini haiz bir ifadedir. Şu şekildedir: “Şehadet ederim ki Allah’tan başka tanrı yoktur ve şehadet ederim ki Hz. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir”. “Allah’tan başka ilah yoktur” (orijinal Arapça şekli LA İLAHE İLLALLAH’tır) ifadesi bütün gerçek kutsal kitapların bir özeti gibidir. Bu ayrıca Allah’ın rızasını kazanma ve cennete girme yolunda en başta gelen şarttır. Doğal olarak, bir kişi ne inanmadığı birisinin rızasını elde etmeyi, ne de inanmadığı bir Yaratıcının yarattığı cennete girmeyi ümit edebilir. Bu aynı zamanda Allah’ın mesajı kendisine ulaşmış olanların cehennemden kurtulabilmeleri için de bir şarttır: 139 İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır. (Kur’an-ı Kerim: 2/39) “Allah’tan başka tanrı yoktur” ifadesi ile ilgili daha fazla açıklama 3.1.1 numaralı bölümde yer almaktadır. Kelime-i şehadetin ikinci kısmı Allah’ın içinde her şeyi açıkladığı son mesajını ileten Allah’ın son elçisine işaret etmektedir. İmanın bu yönü Hz. Muhammed (S.A.V.) hakkında bilgi sahibi olmuş olanlar için zorunludur. Hz. Muhammed (S.A.V.) bir insandır ve Allah’ın kuludur. Bir tanrı veya tanrının bir parçası değildir. Allah mesajını bizlere iletmesi için onu seçmiştir. Ayrıca onu bizim için iyi bir örnek olarak göstermiştir. Eğer bir insan kelime-i şehadete inanırsa, bir Müslüman olarak değerlendirilir. Bu Allah ile ilgili kişi arasındadır. İslam’da vaftiz yoktur. Birisinin Allah’a teslimiyetini kabul edecek Allah’tan başka kimse yoktur. Birisi kelime-i şehadeti açıkça ifade ederse, doğal olarak Müslüman topluluk tarafından da Müslüman olarak değerlendirilir. Kelime-i şehadetin kabulü Allah ile İslam’ı kabul eden bir kişi arasında bir sözleşmenin imzalanması gibidir. Bu sözleşmeyle, kişi ilahi kural ve değerlere uymak karşılığında cennete ve Rabb’inin rızasını kazanmaya aday olmayı seçmektedir. Bu aynı zamanda kul tarafından Rabb’inin tanınmasıdır. Allah’ın tanınması düşünce ve uygulama bakımlarından büyük farklılıklar meydana getirmektedir. Rabb’ini tanımakla kul kendisini de tanımaktadır. Böyle bir 140 tanıma ve Ebedi olana bağ olmaksızın birey bu devasa evrende ve zaman çerçevesinde bir hiç gibidir. Örneğin, muhtemelen hiç kimse bir kişi öldükten birkaç asır sonra onu hatırlamayacaktır ve eğer hatırlansa bile bu hatırlanmanın faydası olmayacaktır. Doğmadan bir yıl öncesinde de onu kimse bilmiyordu. Dolayısıyla Allah’ı tanımayan birisinin bakış açısına göre kendisi bir hiç gibidir. 5.2.2 VAKİT NAMAZLARI Siz namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir. (Kur’an-ı Kerim: 2/110) İslam’ın ikinci esası namazdır81. İslam’da beş vakit namaz vardır. Bunların her biri yaklaşık 10 dakika sürer ve zaman dilimleri içinde ifa edilirler. Örneğin öğle namazı vakti başlangıcının 13.00’de, ikindi namazı vaktinin başlangıcının 17.00’de olduğunu farz edelim; buna göre, öğle namazının 13.00 ile 17.00 arasında kılınması gerekmektedir82. Aksi durum bir günah olarak değerlendirilir. Namazlar sadece camilerde değil, temiz olan her yerde kılınabilir83. 81 Bir Müslüman bu bölümde açıkladığımız vakit namazlarına ilaveten bunlara benzer nafile namazlar kılabilir. Hepsi benzer şekilde yararlıdır. 82 Bir namaz vaktinin bitiş zamanı her zaman müteakip namazın başlangıç zamanı değildir. Bu namazları ilgili zaman diliminin ilk kısımlarında eda etmek daha iyidir. 83 İslam’da temizlik çok önemlidir. Bu yüzden mescidlere girilirken ayakkabılar çıkarılır. Mescidlere girilirken ayakkabıların 141 Namazlar farz ve nafile bölümlerden oluşur. Nafile bölümler esas itibariyle Hz. Muhammed’in sünnetine göredir. Bu bölümler birbirine benzer ve kıyam, ruku ve secdeden ibaret olan rekatlerden oluşur. Namazlar niyetle ve “Allah en büyüktür (güçleri, bilgisi, yardımı… ile en büyük anlamında)” ifadesiyle 84 başlar ve genellikle her geçişte bu ifade tekrarlanır. Kıyam sırasında Kur’an-ı Kerim’in Fatiha adındaki ilk suresi okunur, bu sure bize Allah tarafından verilen özel bir dua mahiyetindedir. Bu sure şu şekildedir: Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle. Hamd85 o âlemlerin Rabbi, O Rahmân ve Rahim, O, din gününün maliki Allah’a mahsustur. Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım dileriz. (Ya Rab!). Bizi doğru yola ilet, O kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil. (Kur’an-ı Kerim: 1/1-7) Bu şekilde dua etmek bizimle Allah arasında tam bir iletişimdir, şöyle ki: Onu okuduğumuzda, bir taraftan, biz Allah’ın dediğini dinleriz; diğer taraftan, Allah bizim dua mahiyetinde söylediğimizi dinler. Bundan sonra başka bazı ayetler okunur. Sonraki kısımlarda şükür, yardım isteme, çıkarılmasının bir diğer nedeni Allah’ın anılmasına mahsus olması itibariyle çok özel olan mescidlere olan saygıdır. 84 Tüm ibadetlerde niyet önemlidir. Vakit namazlarının hemen öncesinde namaz kılan tarafından niyet söylenir. Namaz sadece Allah’ın rızasını kazanmak için olmalıdır. Aksi takdirde, gösteriş amaçlı kılınan bir namazda olduğu gibi, ciddi bir günah da teşkil edebilir. 85 Orijinal metinde buna tekabül eden “Hamd” kelimesi övgü ve şükür anlamlarını içerir. 142 hamd ifadeleri okunur. Vakit namazları kısmen bireysel ve kısmen cemaatle kılınır. Erkekler vakit namazlarının farz bölümlerini cemaatle kılmaları konusunda güçlü bir şekilde teşvik edilmişlerdir. Kadınların böyle bir zorunluluğu86 yoktur, fakat cemaatle kılınan namazlara iştirak edebilirler. Eğer iki veya daha fazla erkek namaz kılma zamanında beraberseler, içlerinden birini “İmam” olarak seçerler87. İmam lider demektir. Bu kişinin onlardan Kur’an-ı Kerim okumasını ve dini bilgileri en iyi bilen olması önemlidir. İmam önde ve diğerleri gibi Kabe’ye dönerek namaz kılar. Diğerleri onun arkasında saflar halinde namaz kılarlar. Kabe Mekke/Suudi Arabistan’daki merkezi 86 Bu esas itibariyle pratik gerekçelerden dolayıdır; örneğin, bazı yerlerde güvenlik sorunları olabilir, ki buralarda bir kadın için güneş doğmadan önce veya gecenin erken saatlerinde karanlıkta namaz için camiye yürümek güvenli olmayabilir. Veya bir anne çocuğunu bırakıp camiye gidemeyebilir. Dolayısıyla, kadınlar vakit namazlarını evlerinde veya iş yerlerinde kılabilirler. Bu nedenle, camilerde genellikle kadınlar için daha az yer bulunur. Benzer nedenlerle imamlar erkektir. 87 Pratik nedenlerle birçok camide devlet tarafından tayin olunmuş caminin bakımı, temizlenmesi, güvenliğinden… de doğrudan veya dolaylı olarak sorumlu olan sürekli imamlar bulunmaktadır. Sürekli bir imam olarak tayin olunmak için imamlar bazı sınavlardan geçerler. Onlar herkes gibidirler, ve Allah katından herhangi bir imtiyazlarının olduğunu iddia edemezler, herhangi bir birey ile Allah arasında aracı değildirler. Örneğin, bir imam camisinde bir nedenle bulunmazsa, namaz kılmasını bilen birisi onun yerine geçebilir. İmamın önde namaz kıldığı yere “Mihrab” denir; mihrabın sağındaki genelde merdivenlerle çıkılan ve Cuma namazlarında hutbe okuduğu yüksek yere “Minber” denir. Müezzinlerin cami içinde namazı duyurdukları yere “Muazzin Mahfili” denir. Tüm bunlar pratik nedenlerden dolayı kullanılır. 143 camidir. İmam yüksek sesle geçiş ifadelerini önce söyler ve namazın diğer kısmına geçer, diğerleri de ahenk içinde onu izlerler88. Cemaatle kılınan namazlarda düzen çok önemlidir. Bu bir taraftan evrendeki uyumu yansıtır: Allah’ın iradesine uygun olarak birisinin laptopundan çıkan bir sinyalin dünyanın öbür tarafındaki bir laptopuna nasıl düzenli bir şekilde gittiğini hatırlayınız. Camilerde genellikle erkek ve kadınlar ayrı yerlerde namaz kılarlar89. Cuma namazları hariç, namazlar tamamen münferit olarak da kılınabilir. Cemaatle namaz kıldığımızda, çok sayıda olmamıza rağmen Rabb’imizin bir olduğunu hissederiz. Münferit olarak namaz kıldığımızda, Allah ile bire bir ilişkimizi daha fazla hissederiz. Vakit namazları birçok yönüyle faydalıdır: Vakit namazları sayesinde izleyen ayette vurgulandığı üzere Allah’ı anarız: Şüphesiz ben Allah’ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl. (Kur’an-ı Kerim: 20/14) İslam’da Allah’ın yakınlığı hakkında güçlü bir bilince sahip olmak önemlidir. Dolayısıyla Allah’ı hatırlamak çok 88 İmamın diğerlerinden farklı olarak yaptığı şeyler esas itibariyle namazda imamlık etmeye niyet etmesi ve “Allah-u Ekber” gibi geçiş ifadelerini yüksek sesle söylemesidir ki herkes onları işitebilsin ve uyum ve düzen içinde birlikte namazı kılabilsinler. 89 Bu Allah’a odaklanmayı kolaylaştırmak ve diğer cinse karşı olabilecek duygulardan kaynaklanabilecek olası dikkat dağılmasını önlemektir. 144 önemlidir. Allah’ı günde veya haftada veya ayda bir hatırlamak yeterli değildir. Günde beş defa münhasıran Allah ile geçirmek üzere zaman ayırmak, Allah’la yakınlık ve sevgi duygularımızı geliştirmemize yardımcı olur. İslam’da Allah bir insan veya heykel veya başka bir cisim şeklinde temsil veya tasavvur edilmediğinden ve O mekân ve zamanla sınırlı olmadığından, bir Müslüman namazlarda kendisiyle Allah arasında bir mesafe duygusu yaşamaz. Bu gerçekler izleyen gördüğümüz yakınlık duygularına imkân tanır: Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kur’an-ı Kerim: 50/16) Allah’ı anmak hayata ve dünyaya bakışımızı esaslı biçimde ve olumlu yönde değiştirir. Bizi pozitif kılar. Bunu şu örnekle izah edebiliriz: Bir kalem satın aldığınızı farzedin ve ikinci olarak, aynı kalemin size sizin için çok özel bir kişi tarafından hediye edildiğini farzedin. Muhtemelen ikinci durumdaki kalem aynı fiziksel fonksiyonelliği haiz olmasına rağmen sizi çok daha fazla mutlu etmektedir. Çünkü ikinci durumdaki kalem yalnızca bir kalem olmayıp o özel kişinin size yönelik dikkat, sevgi ve iyi niyetinin de bir temsilcisidir. Bunun gibi, vakit namazlarımızı eda ettiğimizde ve Allah’ı sık sık andığımızda her şey çok daha anlamlı, değerli ve güzel olmaktadır. Örneğin, gözlerimiz görmemizi sağlamaktadır, fakat ayrıca ve daha önemlisi, Kadir ve Yaratıcı olan Allah’ın bize olan dikkat, rahmet ve iyi niyetini göstermektedirler. Aynı nedenle, Allah’ı sıkça andığımız takdirde, güneş, ay, hava, su, ailelerimiz, arkadaşlarımız… çok daha anlamlı ve güzel hale gelmektedir. Yine bu anma sayesinde onların uyum ve 145 dayanışma içinde, birlik, hikmet ve kontrol altında bir bütünlük arz ettiklerini farkeder ve hatırlarız; ve böylece onların güzellikleri bizim için daha da pekişmiş olur. Bu çerçevede, Kadir ve Ebedi Allah’ın yardım ve gücüyle tüm bu güzelliklerin devamlılığı konusunda ümitvar olabiliriz. Ayrıca Allah’ı hatırlama ve sevme sayesinde, sevgi duygularımızla sürekli egzersiz yapmış oluruz ve bu bize her şeye karşı pozitif duygular beslememiz konusunda yardımcı olur. Vakit namazları ilahi değerlerin anımsatıcılarıdır. Vakit namazları sayesinde daha iyi bir insan olma konusunda kendimizi geliştiririz: Bir kişinin Rahman ve Rahim olan Yaratıcısı tarafından gözlemlendiğini bilmesi onun daha iyi olması ve kötü işleri yapmaktan sakınması konusunda katkı sağlayacaktır. İzleyen ayette bu gerçeğe işaret edildiğini görmekteyiz: Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. (Kur’an-ı Kerim: 29/45) Vakit namazlarıyla Allah’a teşekkür ederiz, şakir olmak ve nankör olmamak konusunda kendimizi geliştiririz. Kur’an-ı Kerim’de vurgulandığı üzere bunlar önemli değerlerdir: Hayır, onun için yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol. (Kur’an-ı Kerim: 39/66) Allah’tan sakının ki, O’na şükretmiş olasınız. (Kur’an-ı Kerim: 3/123) Bana şükredin; sakın nankörlük etmeyin. 146 (Kur’an-ı Kerim: 2/152) Vakit namazlarında alnımızı yere koyarız. İslam’da en büyük günahlardan birisi kibirdir. Hem Allah’a hem de O’nun kullarına karşı mütevazı olmamız gerekir. Vakit namazlarında eğildiğimizde ve secdeye gittiğimizde, bizden daha büyük bir güç olduğunu ifade etmiş oluruz; herşeyin üstünde olmadığımızı teyit ederiz; her şeyin üzerindeki Rabb’imize tabi olmak konusunda diğerleriyle eşit olduğumuzu ifade etmiş oluruz. Bu suretle, izleyen ayette vurgulandığı gibi mütevazı olmak konusunda kendimizi geliştirmeye çalışırız: Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, (Allah’a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir. (Kur’an-ı Kerim: 2/45) Yine yukarıdaki ayette bahsedildiği üzere, vakit namazlarıyla Allah’tan yardım isteriz. Allah’tan yardım istemek bu kitabın ilgili yerlerinde izah edildiği üzere İslam’ın başta gelen bir gerekliliğidir. Vakit namazlarında kul Yaratıcı’sına en yakın durumdadır. Bu Yaratıcı’sını seven kulun, kulunu seven Yaratıcı’sıyla sürekli bir biçimde bir araya gelmesidir. İslam’da Allah’a tüm varlığımızla ibadet ederiz. Namazlarda sadece aklımızla değil, ruhumuzla, vücudumuzla, tüm kaslarımızla, hücrelerimizle ibadet ederiz. O’nun yanında olduğumuz bilinciyle, kıyamda dururuz, eğiliriz, secdeye gideriz, otururuz. O’ndan yardım isteriz, Kur’an-ı Kerim’i okuruz. O’nun bize olan rahmetini hatırlarız, O’nun yakınlığını hissederiz. Vakit namazları sayesinde insanlar tanışırlar, başkalarına ilişkin mutlu veya kötü gelişmelerden haberdar olurlar. 147 Vakit namazları sağlıkla ilgili katkılar da sağlar. Namaz kılan birisi namazlardan önce ellerini, yüzünü, kollarını, ayaklarını yıkar. Bunlar hijyen için yararlıdır. Namazdaki hareketler mükemmel periyodik egzersizler teşkil ederler ve sağlığa yararlıdırlar. Vakit namazları sabır, insan sevgisi, zaman farkındalığı ve disiplin yönlerinden gelişmemize yardımcı olur. Vakit namazları yukarıda belirtilenlerden başka birçok yönden de yararlıdır. Ancak namazların en önemli sonucu, nerede olursak olalım Yaratıcı’mızın bizimle birlikte olduğu gerçeğini hissetmemiz ve bilmemizdir. 5.2.3 ZEKÂT Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir. (Kur’an-ı Kerim: 2/254) İyilik, cömertlik, merhamet önemli ilahi değerlerdir. Bu nedenle Allah bize cömert, iyi ve merhametli olmamızı tavsiye etmektedir. Neredeyse neyi varsa hepsini ihtiyaç sahibi olanlara ve Allah yolunda veren Hz. Muhammed (S.A.V.) bu çerçevede büyük bir örnek olmuştur. Her şey Allah’ın yarattığı ve kulu olduğu için başkalarına ve topluma değer vermek İslam’da çok temel bir husustur, Ayrıca izleyen ayette vurgulandığı üzere, insanların 148 iyiliği değerlidir ve bu yönde çalışmak kalıcı ve pozitif sonuçlar doğurur: Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda veren şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah’ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârların çevrilmesinde ve gök ile yer arasında boyun eğdirilen bulutlarda şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette (Allah’ın birliğine) deliller vardır. (Kur’an-ı Kerim: 2/164) Bununla parallel olarak, İslam’ın üçüncü direği zekâttır. İslam’da bütün varlığımızla Allah’a ibadet ederiz. Zekât malvarlığımız ile yapılan bir ibadettir. Allah’a verdiğimiz öncelik paraya verdiğimiz öncelikten daha fazla olmalıdır. Her Müslüman temel ihtiyaçlarından fazla olan ve belirli şartları haiz malvarlığının kırkta birini ihtiyaç sahiplerine vermek durumundadır. Bu da bütün varlıkları kardeşler gibi bir araya getiren Allah’ın Birliği ile ilişkilidir. Zekâtın temelinde bu gerçek ve bundan tezahür eden başkalarına değer verme yaklaşımı yatar. Zekâta ek olarak, imkânlarımız ölçüsünde ilaveten infak etmemiz de tavsiye olunmaktadır. Diğer taraftan Allah demektedir ki: Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir. (Kur’an-ı Kerim: 3/92) 149 Bu nedenle yalnızca kendimizi düşünmemiz halinde iyi olmamız mümkün olmaz. Ayrıca İslam’da denge çok önemlidir. Kur’an-ı Kerim’de denildiği üzere: Göğü yükseltti ve dengeyi koydu. Sakın dengeyi bozmayın. (Kur’an-ı Kerim: 55/7-8) Buna göre kendi içimizde, toplumda ve kendimizle Allah arasında dengeye doğru ilerlemeliyiz. Eğer her zaman “Bana, bana” dediğimiz takdirde bu dengeye ulaşamayız ve mutluluğa erişemeyiz. Ancak Allah için ve dünyevi bir getiri beklemeksizin infak ettiğimiz takdirde, kendi nefislerimizde, toplumda ve bizimle Allah arasındaki dengeye yaklaşırız. Çünkü bu suretle sadece “Bana, bana” demiş olmayacağız, fakat “Bana ve benden de muhtaçlara” demiş olacağız. Dolayısıyla bu kendi içimizdeki dengeye yardımcı olur. Yine böyle hareket etmek malvarlığına yönelik açgözlülüğümüzü kontrol etmede yardımcı olur. Bu şekilde toplumla daha iyi yakınlaşabiliriz. Toplum açısından bakıldığında, zekât sayesinde, verme gücü olanlar ihtiyaç sahiplerine vermiş olacaklardır. Bu suretle zengin ile fakir arasındaki fark azalacaktır ve toplumda da dengeye yaklaşılacaktır. Aşağıdaki ayetler bu hususla alakalıdır: Onların mallarında belli bir hak vardır, Hem isteyen için, hem de istemekten utanan yoksul için. 150 (Kur’an-ı Kerim: 70/24-25) Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardır. (Kur’an-ı Kerim: 51/19) Yukarıdaki ayetler öyle yüksek bir toplum düzeyini yansıtmaktadır ki, belki imkânsız olmasa bile insanlarca yapılmış ideoloji ve sistemlerle bu düzeye ulaşılması çok zordur. Çünkü zengin ve fakir kendilerini insana özgü bir bakış açısıyla farklı taraflar olarak değerlendirirler ve tarafsız olamazlar. Eğer zengin tarafından kendi malvarlığında fakirin de bazı hakları olduğu kabul edilse bile, bu muhtemelen zenginin fakire bir iltiması olarak görülecektir. Eğer fakir zenginin malvarlığından bir hak almaya çalışırsa, bu çatışmalara neden olacaktır. Fakat Allah malvarlığı ve onun sebeplerini bazılarına veren ve bazılarına vermeyen nihai Mülk Sahibi’dir. O barış ve dengeyi tesis etme konusunda insanları yetkilendirmekte ve yönlendirmektedir. Dolayısıyla, zenginin malvarlığında fakirin hakkının olduğu konusunda yalnızca O’nun tarafsız beyanı ve tanıması geçerli ve sonuç doğurucudur. Böylece, Allah’la işbirliği ve uyum sayesinde, fakir zengine karşı kendini aşağı hissetmeyecek ve zengin de malvarlığını paylaştığında kibirli hissetmeyecektir. Yalnızca bu dengeli anlayış ve bununla alakalı prosedürler vasıtasıyla insanlar içindeki ihtilafları ve milyonların90 acılarını azaltabiliriz. 90 Geçici için olan aşırı sevgi ve ebedinin ihmal edilmesi dünyadaki adaletsiz duruma neden olmaktadır. Yine Kur’an-ı Kerim’de sözlerinden alıntı yapılan bir günahkârın örneğinde görüldüğü üzere bizden kaynaklanmayan şeylerin aşırı sahiplenilmesine ilişkin kibir de mevcut durumun ek bir nedenidir: O (Karun) ise: “O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi.” demiştir.(Kur’an-ı Kerim: 28/78) 151 Denge Allah ile ilişkimiz açısından da önemlidir. Allah her saniye nimetlerinden milyarlarcasını bizlere vermektedir. Bunlara mukabil, biz de şükür duygularımızın bir sonucu olarak ve bu duygularımızı ifade etmek üzere O’na birşeyler verme ihtiyacını duymalıyız. Ancak O Zengin’dir ve bir şeye ihtiyacı yoktur. Bu nedenle, şükür duygularımızı ifade etmek üzere, O’nun kullarına infakta bulunabiliriz. Diğer taraftan, O’nun yolunda ne harcarsak harcayalım, O’nun nimetlerine denk olmaz. Her ne kadar O’nun bize verdiklerinin karşılığını tam olarak ödeyemezsek de, O’nun yolunda imkânımız olduğu ölçüde vererek O’na minnettarlığımızı ifade etmiş oluruz. O da merhametiyle verdiğimizi kabul edebilir. Buna göre, zekât vermek suretiyle bazı ilahi değerlerle uyum içinde olabiliriz. Yine, kendi içimizdeki, toplumdaki ve bizimle Allah arasındaki ilişkideki denge ve huzura doğru ilerlemiş oluruz. Yine bu suretle para ve servete ilişkin kısa vadeli arzularımız ve zaaflarımız üzerinde daha fazla kontrole sahip olabiliriz. İlaveten, bu suretle gerçekte ne olduğumuz konusunda kendimizi test edebiliriz. 5.2.4 ORUÇ O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kuran onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler Oysa, izleyen ayette belirtildiği üzere, hakikat farklıdır: “Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.” (Kur’an-ı Kerim: 37/96) 152 sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz. (Kur’an-ı Kerim: 2/185) Dördüncü esas oruçtur. Bir Müslüman’ın paylaşma ayı olarak da adlandırılan Ramazan ayı boyunca oruç tutması gerekmektedir91. Bu kameri bir aydır. İslam’a göre oruç gündüz vakitlerinde yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak ile salih amelleri daha fazla yapmak ve kötü işlerden sakınmak konusunda son derece dikkatli olmaktan ibarettir. Orucun bazı önemli sonuçları şu şekildedir: Öncelikle, oruç tutmak suretiyle ilk önceliği Allah’a verir ve Allah’a olan sevgi ve saygımızı geliştiririz. Bu şekilde Allah’ın rızasını kazanmaya çalışırız. Doğrudan ve somut olarak bir kişinin nefsiyle ilgili olduğundan oruç çok önemlidir. Örneğin birisi zekât verdiğinde hayat standardı aynı kalabilir; ancak oruç tuttuğu zaman, kendi nefsinde Allah için yaptığını hisseder. Lezzetli bir öğle yemeği yiyebileceksek de, oruç tuttuğumuz zaman, yalnızca Allah bizim oruç tutmamızı istediği ve O’nun rızasına erişmek için yemeyiz. Gerçek sevgi sevenin sevdiği için zorluklara katlanmaya hazır olmasını gerektirir. Oruç tutarak, Allah için kendimizden birşeyler veririz ve hiç bir şeyin Allah’tan daha önemli olmadığını hissederiz. İkinci olarak, oruç tutmak suretiyle ihtiyaç sahibi kişilerin hislerini paylaşır ve hissederiz. Yeryüzünde sağlık 91 Bir Müslümanın Ramazan dışında da oruç tutması tavsiye olunur. Ancak bu zorunlu değildir. 153 standartlarının gerektirdiği gibi yiyip içemeyen yüzmilyonlarca insan bulunmaktadır. Eğer onları biliyorsak bu iyidir, fakat eşitsizliğin daha az olduğu bir dünya tesis etme yolunda daha hızlı harekete geçmek için onların hislerini de paylaşmalıyız. Allah barış ve eşitliği tesis etmemiz için bizi yetkilendirmiş ve öğütlemiş; izleyen ayette görüldüğü üzere bu alanda kendisi ile işbirliği yapma fırsatını vermiştir: Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife92 tayin edeceğim” demişti. (Kur’an-ı Kerim: 2/30) Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki, onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar? (Kur’an-ı Kerim: 16/71) Üçüncü olarak, oruç tutmak suretiyle, Allah’ın nimetlerini takdir etme konusunda ne kadar sınırlı olduğumuzu daha iyi anlarız. Dilediğimizi yiyebildiğimiz ve dilediğimizi içebildiğimiz zaman, yiyecek ve su bizim için çok rutin olur ve önemlerini takdir edemeyiz. Fakat yiyip içmediğimiz gündüz vakitlerinden sonra Ramazan akşamlarında yiyip içtiğimizde, aynı yemek ve aynı su başka zamanlara göre çok daha lezzetli gelir. Ayrıca, oruç tuttuğumuz günlerde, eğer birkaç gün boyunca yiyemesek ve içemesek sağlık sorunlarıyla karşılaşabileceğimizi veya ölebileceğimizi başka zamanlarda hiç hissetmediğimiz şekilde hissederiz. Oruç tutmak suretiyle Allah’ın rızıklarının ve nimetlerinin ne kadar büyük olduğunu tecrübe 92 Bir kralın yanında, önemli yetkilerle yetkilendirilen kişidir. 154 ederiz. Benzer şekilde, görebiliyoruz, işitebiliyoruz, nefes alabiliyoruz, ancak genellikle bunların ne kadar önemli olduğunu hissetmiyoruz ve Rabb’imizin bu nimetlerini yeterince takdir edemiyoruz. Oysa birkaç dakikalığına nefes alamasak nefes alabilmek için tüm varlığımızı veririz. O halde, oruç tuttuğumuzda hissettiklerimiz sayesinde böyle bir benzetme yapabilir ve Allah’ın nimetlerini takdir etmede ne kadar sınırlı olduğumuzu ve O’na teşekkür etmek için ne kadar çalışmamız gerektiğini anlayabilir ve hissedebiliriz. Bütün bu düşünceler ve duygular Ramazan ayına mahsus ek ibadetlerde şükür ve tahmidlerle bir araya gelir; dolayısıyla Müslüman’ın Allah sevgisi ve iyilik duyguları Ramazan ayında en yüksek düzeylere erişir. Ramazan’da insanlar genellikle arkadaşları, komşuları ve akrabaları ile birlikte iftar ederler. Ramazan ayının sonunda cemaatle kılınan bayram ve şükür ibadetleri vardır, ve bayram günlerinde insanlar birbirlerini ziyaret ederler. Genellikle Ramazan aylarında fakirlere zekâtlar ve sadakalar verilir. Dolayısıyla şükür duyguları bu ayda kat kat artar. Bu itibarla, oruç birçok kişisel ve sosyal olumlu sonuçlar da doğurur. Diğer taraftan, oruç tuttuğumuzda vücudumuz sağlığımız için faydalı olan bir dinlenme dönemi geçirir. 5.2.5 HAC Bir zamanlar Kâbe’nin yerini İbrahim’e şu şekilde hazırlamıştık: Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; 155 tavaf edenler, orada (kıyama) duranlar, ruku edenler ve secdeye varanlar için evimi tertemiz et. İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya incelmiş binekler üstünde (uzak yollardan) her derin vadiyi aşarak sana gelsinler. Ta ki kendilerine ait birtakım menfaatlere şahid olsunlar; Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken O’nun adını ansınlar. Siz de onlardan yiyin, zor durumdaki ihtiyaç sahiplerine de yedirin. (Kur’an-ı Kerim: 22/ 26-28) İslam’ın beşinci şartı hacdır. İmkânı olan bir Müslümanın hayatında en az bir defa hac vazifesini ifa etmesi gerekir. Hac Mekke/Suudi Arabistan’daki Mescid-i Haram’ın ziyareti, oradaki ve etrafındaki belirli yerlerde bazı ibadetlerin93 yapılmasından ibarettir. 93 Bu ibadetlerden birisi de bazı hayvanların kurban edilmesidir. Kurban ile Allah’ın bize nimetlerine farklı bir bakış açısıyla şahit olmaktayız. Normal zamanlarda et veya bitkileri yiyoruz, ancak bizim için bazı canlıların bizim için hayatlarını kaybettiklerini hissetmeyebiliyoruz. Kurbanla bu hisleri hissederiz. Yine kurbanla, bizim de bu dünyadaki hayatımızı kaybedeceğimize şahitlik ederiz. Ayrıca kibirli olmamamız gerektiğini ve dünyevi yönümüzün kuzuların dünyevi taraflarında olduğu gibi geçici olduğunu görürüz. Diğer taraftan, yediklerimizin, içtiklerimizin ve bunların vücudumuzdaki sonuçlarının bir sonunun olacağına ve bunların Allah katında öneminin az olduğuna şahitlik ederiz. İzleyen ayette buna atıf vardır: Elbette onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmayacaktır. Ancak O’na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah’ı tekbir ile yüceltesiniz. (Ey Muhammed!) Vazifelerini güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele. (Kur’an-ı Kerim: 22/37) 156 Mekke’de Allah’la bazı kulları arasındaki güçlü ilişkileri bize hatırlatan tarihi yerler vardır. Bu ilişkilerin hatırlanması Allah hakkındaki bilincimizin geliştirilmesi açısından çok yararlıdır. Bu yerlerin birçoğu bize Hz. İbrahim (A.S.) ve ailesini hatırlatır. Hz. İbrahim (A.S.) binlerce yıl önce yaşamıştır. Daha genç bir yaştayken Allah’ın birliğini beyan etti ve kavminin taptığı putları kırdı. Bunun üzerine ülkesinin yöneticileri, onu ateşe atmak suretiyle öldürmeye karar verdiler. Hz. İbrahim (A.S.) yolunu değiştirmedi, Allah’la ve onu öldürmek isteyenlerle herhangi bir pazarlık yapmadı ve Allah’a güvendi. Ülkesinin yöneticileri bir mancınık kurdular, büyük bir ateş yaktılar ve onu onun içine attılar. Allah’ın nimeti olarak, ateş bir havuza dönüştü. Hz. İbrahim (A.S.) kurtarıldı. Bu mancınık ve havuz Şanlıurfa/Türkiye’dedir ve ziyarete açıktır. Daha sonra, eşi ve küçük oğluyla o zamanlar kimsenin yaşamadığı Mekke’ye gittiler. Oraya gittiler ve onları orada bırakıp gitmesi gerekti. O ailesini koruması için Allah’a dua etti. Karısı da Allah’a teslim oldu ve çocuğuyla orada kaldı. Hz. İbrahim (A.S.) oradan ayrıldı. Hepsi tam olarak Allah’a güvenmişti. Bir süre Safa ve Merve tepeleri arasında su aradı. Daha sonra çocuğunun yanına geldiğinde, oğlu İsmail’in (A.S.) yanında kumlardan su çıktığını gördü. Bu su Allah’a güvenleri dolayısıyla bir ödül ve dualarına bir cevaptı. Bu su bugün de milyonlarca hacıya bol miktarda sunulur. Hacılar bu sudan içerler ve ülkelerine de götürürler. Safa ve Merve tepeleri de hacılar tarafından ziyaret edilmektedir. Daha sonra, Mekke’ye geri gelen Hz. İbrahim (A.S.) 157 Kabe’yi Mekke’deki Kutsal Mescid’i oğlu İsmail’le (A.S.) birlikte inşa etti. Bu Mescit İslam için merkezi bir yerdir. Dünyadaki her Müslüman namaz kılarken bu Mescid’e yönelir; bu merkezi yerin bir hikmeti ibadetlerde düzeni sağlamaktır. İzleyen ayetteki benzetmede açıklandığı üzere, Allah uzayla veya mekanla sınırlı değildir: Bununla beraber, doğu da Allah’ın, batı da Allah’ındır. Artık nereye dönerseniz dönün, orası Allah’a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(’ın rahmeti) geniştir, O, her şeyi bilendir. (Kur’an-ı Kerim: 2/115) Mekke’de Hz. İbrahim’in (A.S.) ve ailesinin Allah’a güvenini, O’nun onlara sevgi ve nimetlerini bize hatırlatan birçok tarihi yer vardır. Onlarda Allah ve kulları arasındaki temiz ve samimi ilişkinin örneğini görürüz. Çünkü orada Hz. İbrahim (A.S.) ve ailesinin şov yapacakları veya birşey ispatlayacaklar hiç kimse yoktu; ve orada Allah’tan başka yardım isteyecekleri hiç kimse de yoktu. Mekke’de hatırladığımız diğer bir husus da, Allah’ın son peygamberinin (SAV) ve arkadaşlarının Allah’ın rıza ve sevgisini kazanma ve Allah’ın son mesajını tebliğ yolundaki gayretleridir. Bu gayretler Allah’ın yardımıyla başarıya ulaşmıştır. Hz. İbrahim’den (A.S.) binlerce yıl sonra, Mekke’ye insanlar yerleşmişti. Fakat bu insanlar genellikle müşriktiler. Bu ortamda Hz. Muhammed (S.A.V.) M.S. 571 yılında dünyaya geldi94. Onda ve ashabında Allah’la kulları arasındaki güçlü ilişkinin örneğini birçok boyutlarıyla görmekteyiz. Hac sırasında ziyaret ettiğimiz her yerde bu bağlamda hatırlanacak şeyler bulunmaktadır. 94 Hz. Muhammed (S.A.V.) M.S.632 yılında Medine/Suudi Arabistan’da vefat etmiştir ve kabri oradadır. 158 Hz. Muhammed (S.A.V.) zor şartlar altındaki bir ortamda doğdu. Doğmadan önce babasını kaybetmişti, 6 yaşındayken annesini kaybetti. Herhangi bir okula gitmedi, okuma ve yazmayı bilmiyordu. Ancak çok yüksek etik değerleri haizdi. Peygamberlik gelmeden önce bile “Elemin” sıfatıyla isimlendirilmişti. Kırk yaşındayken bir dağın üzerindeki bir mağarada Allah’tan Vahiy Meleği Hz. Cebrail (A.S.) vasıtasıyla ilk vahiyleri aldı. İlk vahiylerin şok edici etkisiyle evine titreyerek ve çok üşüyerek gitti. Eşine “Beni örtün, beni örtün!” dedi ve eşi onun üzerini örttü. Eşine korktuğunu söyledi. O şöyle yanıtladı: “Allah hiç bir zaman seni utandırmaz. Çünkü sen akrabanı gözetirsin. Zayıfın yükünü taşırsın. Fakire ve ihtiyaç sahibine yardım edersin. Misafiri ağırlarsın. Doğruluk yolunda zorluklara katlanırsın.” İlk vahyin etkisi geçince ona neler olduğunu anlattı. Eşi onu Hristiyan bilgili bir kişiye götürdü. Ona olanları anlattı. Hristiyan olan bu kişi, bunun Hz. Musa’ya (A.S.) gelen aynı ruh olduğunu ve halkı onu memleketinden çıkarttığı zamana kadar yaşamak ve ona yardım etmek istediğini belirtti. Hz. Muhammed (S.A.V.) halkının kendisini memleketinden mi çıkartacağını sordu. O da evet dedi ve kendisinin getirdiği mesajı getirenlerin düşmanlıkla muamele gördüğünü, ve eğer o günde hayatta olursa, ona güçlü bir şekilde yardım edeceğini söyledi. Gerçekten bu büyük bir görevdi. 1400 yıl öncesini, çölün ortasını, insanların putlara taptığını, etkin bir hukuk, güvenilir bir polis teşkilatı olmadığını tasavvur edin. Bu ortamda halkınızın inançlarına, davranışlarına, ekonomik düzenine ve siyasetine ters bir mesaj getiriyorsunuz ve yaymaya çalışıyorsunuz. Bu neredeyse intihara denktir. Ancak Allah ona kendisini insanlardan koruyacağını 159 söylemiştir. Gerçekten de, İslam’ın en zayıf ve en zor döneminde görevde olan Hz. Muhammed’in (S.A.V.) doğal bir ölümle vefat ettiğini görmekteyiz. Fakat örneğin Hz. Muhammed’den (S.A.V.) sonraki bazı liderler öldürülmüşlerdir. Vahiylerde onun insanlığa Allah’ın birliğini beyan etmesi isteniyordu. İnanmayanlar en başta çok önem vermediler. Ancak, ayetler çok güçlüydü ve topluluğunun ibadet ettiği tanrıların görme, duyma, yatarama, iyilik veya kötülük yapma yeteneklerinin olmadığını ifade ediyorlardı. Buna mukabil o toplumun siyaseti, kuralları ve ekonomisi müşriklik üzerine kuruluydu. Daha sonra, Mekke’nin liderleri onu durdurmanın yollarını aramaya başladılar. Ona vahyin duyurulmasını değiştirmesi veya durdurulması karşılığında para vermeyi, o zamanın en güzel bayanlarıyla evlendirmeyi, belirli liderlikleri teklif ettiler. Fakat Hz. Muhammed (S.A.V.) vahyin Allah’tan olduğuna inandığını ve vahiy mesajını değiştiremeyeceğini veya beyanını durduramayacağını söyledi. Bunun üzerine, toplumunun liderleri Hz. Muhammed’i (S.A.V.) ve ashabını durdurmak için güç kullanmaya başladılar. İslam’ı durdurmak için işkence, boykot, hakaret, öldürme ve ellerinden gelinden her şeyi yaptılar. Belirli bir aşamadı, Allah müslümanlara Mekke’den yaklaşık 500km uzaklıktaki Medine’ye hicret etme izni Verdi. Çoğu müslüman hicret etti ve daha sonra onların güven içinde hicret ettiklerinden emin olduktan sonra Hz. 160 Muhammed (S.A.V.) de bir arkadaşı ile hicret etti. İkisinin 1400 yıl önce çölde ve arkalarında kendilerini öldürmeyi çok isteyen insanlar olduğu halde yolculuk ettiğini tasavvur edin. Onu ölü veya canlı getiren için büyük ödüller vadedilmişti. Fakat onu öldürmeye yaklaştıkları her defasında, Allah’ın verdiği garanti paralelinde mucizevi bir şekilde kurtarıldı. Medine’de de inananlar birçok defa inanmayanların saldırılarına uğradılar. Ancak İslam orada hızla büyüdü. İslam’ı kabul edenler arasında o bölgeden önemli bir peygamberin gelmesini bekleyen ve onun peygamberliğinin işaretlerini, Hz. Muhammed’in gösterdiği yolu ve birçok mucizeyi gören birçok yahudi ve hristiyan vardı. Birkaç yıl sonra müslümanlar Mekke’deki inanmayanları sayıca aştılar. Daha sonra, Hz. Muhammed’in liderliğinde, güçleri arasında büyük fark olduğundan herhangi bir dirençle karşılaşmadan Mekke’yi aldılar. Hz. Muhammed (S.A.V.) işkence yapan, hakaret eden, kendisini ve ashabını öldürmeye çalışan, malvarlıklarını gasp etmiş olan inanmayanları affetti. İslam hızla yayıldı, ve Hz. Muhammed (S.A.V.) ve ashabı tarihte ve bugün itibariyle büyük bir isme sahip oldular. Allah’a güvendiler ve Hz. İbrahim (A.S.) gibi büyük başarı elde ettiler. Dolayısıyla hacda tüm bunları hatırlatan tarihi yerleri de görürüz. Hacdaki en ilginç şeylerden birisi Arafat Vakfesi’dir. Mekke’den yaklaşık 25km uzaklıkta Arafat denen bir yer bulunmaktadır. Burası çölde bina bulmayan açık bir alandır. Bu yerin Hz. Adem ve Hz. Havva’nın (A.S.) dünyada ilk kez karşılaştıkları yer olduğuna inanılır. Günümüzde, her yıl 4 veya 5 milyon kişi siyahıyla, beyazıyla, fakiriyle, zenginiyle, fakiriyle, yaşlısıyla, genciyle… her tür insan belirli bir 161 günde burada bir araya gelirler. İlk erkek ve kadının torunlarının torunlarının torunlarının… ilk anne babalarının karşılaştıkları yerde bir araya geldiklerini düşünün. Ve orada fakiri zenginden, işçiyi patrondan… ayırdetmek zordur. Her erkek beyaz ihramlar, her kadın sade giysiler giyer, herkes basit çadırlarda kalır. Bu dünyada insan kardeşliğinin örneği olarak bunun benzeri bile sayılabilecek başka hiç bir şey bulunmamaktadır. Çoğunlukla hac tecrübesi hacı üzerinde hayatı boyunca unutulmaz ve benzeri olmayan izlenimler bırakır. Benim tecrübeme göre, başka hiç bir yerde bir kimse insani kardeşlik duygusunu hacda olduğu kadar hissedemez. Bu şekilde, yukarıda İslam’ın beş şartını özetlemiş olduk: Kelime-i şehadet, vakit namazları, zekat, oruç ve hac. 6 BAŞARI İÇİN GEREKLİ İMKÂNLAR Dikkatli ve şükreden bir kişi bize verilen milyarlarca nimetin kaynağını ve nedenlerini bulmaya çalışacaktır95. 95 Yaşadıklarımızın neden gerçekleştiği ile ilgilenmediğini söyleyen birçok kişi vardır. Bunlar yalnızca varlık ve olayların nasıl oldukları ile ilgilendiklerini söylerler. Hâlbuki bu birçok yönden riskli olabilir: Bir gün uyandığınızı ve kapınızın önünde anahtarlarıyla birlikte lüks bir araba olduğunu, bunun ruhsatının sizin adınıza düzenlendiğini ve bu arabanın sizin olduğuna dair bir not bırakıldığını hayal edin. Eğer yalnızca onun nasıl kullanıldığı ve oraya nasıl geldiği ile ilgilenirseniz ve neden sizin olduğu, bunun hikmetleri, bunu elde etmenizin gelecekteki sonuçları ile ilgilenmezseniz kötü bir durumla karşılaşabilirsiniz. Belki onu size veren kişi sizi çok seviyordur; ama belki bunun karşılığında bir şeyler bekliyordur; belki çalıntıdır ve onu size veren kişi sizin için sorun çıkarmayı hedefliyordur. Her hal ve takdirde, şükredebilen 162 Bunun üzerine Yaratıcı’ya ve O’nun rahmetine davet eden kişileri, yani Allah’ın İbrahim, Musa, İsa, Muhammed (A.S.) gibi elçilerini keşfedecektir. Ve onların mesajlarına kulak verecektir. Bazı müminlerin bu çerçevedeki ifadelerine izleyen ayette yer verilmiştir: “Rabbimiz! Biz, ‘Rabbinize iman edin’ diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri sana ermiş kullarınla beraber yanına al”. (Kur’an-ı Kerim: 3/193) Daha sonra, elçileri izleyip izlememek konusunda bir karar verecektir. Böylece İslam yoluna girip hakikat esaslarına inanabilir. Bu durumda Allah’ın istediği değerler bakımından kendini daha da geliştirmek üzere Allah tarafından verilen rehberin gerektirdiği salih amelleri yapar. Bu değerler paralelinde geliştikçe Allah’ın yakınlığını çok fazla hissedecek, Allah kendisinden daha çok razı olacak; ve onu mütteki kulları için hazırladığı nimetlerle razı edecektir. Bu suretle, o bu dünyada ve ahirette gerçek ve sürekli tatmine ulaşacaktır. Dolayısıyla, bu amaca doğru ilerlemek için, bu değerlere önem vermek, Rabb’ine ve hakikate inanmak, ve salih ameller işlemek gereklidir. Bunların hepsi izleyen ayette işaret edilen “Allah’a kulluk etmek” kavramı altında değerlendirilir: Sana kulluk ederiz ve senden yardım dileriz. (Ya Rab!) bir kişi en azından teşekkür etmek amacıyla onu vereni bulmaya çalışacaktır. Dolayısıyla, her hal ve takdirde, gözlemlediklerimizin neden gerçekleştiğini, bu nimetlerin nereden geldiğini ve bunlarla ilgili beklenen neticeleri bulmaya çalışmamız gerekmektedir. 163 (Kur’an-ı Kerim: 1/5) Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. (Kur’an-ı Kerim: 51/56) Bir kimse bunların sonucunda aşağıdaki ayette belirtilen ilahi sevgiye erişebilir: İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onlar için bir sevgi var edecektir. (Kur’an-ı Kerim: 19/96) Bunları gerçekleştirmek için, sağlıklı bir mantık, güçlü bir karakter, Allah’ın yardımı, gerekli gayretleri sarfetmek için sabır, görme ve işitme gibi duyular, gözlemlediğimiz aşikar işaretler, Yaratıcımızın mesajları, ve öz temel kodlarımıza ihtiyaç duyulur. Bunlar aşağıda izah edilecektir. Bunlar olmaksızın başarılı olamayız. Bunlardan etkin biçimde yararlanıp yararlanmadığımızı saptayabilmemiz için bunları bilmemiz gerekmektedir. Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayette bunlara işaret etmesinin bir hikmeti de budur. 6.1 MANTIK De ki: İşte benim yolum budur; basiret üzere (bilerek, inanarak ve açık delillerle) Allah’a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar (işte böyleyiz). Allah’ın şanı pek yücedir ve ben müşriklerden değilim. (Kur’an-ı Kerim: 12/108) Güçlü bir mantık Allah’a iletecektir. Ancak mantık bazı niteliklerin etkisi altındadır. Güçlü bir mantık 164 önyargılardan özgür olunmasını, güçlü bilgiyi, güçlü bir karakteri, muhakeme için çabayı, dikkatli bir gözlemi ve hakikate önem vermeyi gerektirir. Aşağıda bu unsurların bazılarına Allah’ın ettiği işaretlerin örnekleri yer almaktadır: (Bu Kur’ân) Rahmân ve Rahîm (olan Allah) katından indirilmiştir. Bu, Arapça bir Kur’an olarak, bilen bir kavim için âyetleri ayırt edilip açıklanmış bir kitaptır. (O,) müjdeleyici ve uyarıcı olarak (gönderilmiştir). Fakat insanların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar gerçeği işitmezler. Onlar: “(Ey Muhammed!) Senin bizi davet ettiğin şeye karşı kalplerimiz sargılar içindedir(, kapalıdır). Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda (anlaşmamıza engel) bir de perde vardır. Sen istediğini yap, çünkü şüphesiz biz yapıyoruz” dediler. (Kur’an-ı Kerim: 41/2-5) O’nun kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen müminlere: “Siz, dediler, Sâlih’in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?” (Onlar da): “(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!” dediler. Büyüklük taslayanlar: “Biz, sizin inandığınızı inkâr edenleriz!” dediler. (Kur’an-ı Kerim: 7/75-76) (Onlar mı hayırlı) yoksa, kendine yalvardığı zaman darda kalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün halifeleri yapan mı? Allah’ın yanında başka bir ilâh mı var? Ne az düşünüyorsunuz! (Kur’an-ı Kerim: 27/62) 165 Bu kitabın diğer bölümlerinde Kur’an-ı Kerim çerçevesinde muhakemenin yöntemi ve örnekleri izah edilmiştir. 6.2 KARAKTER “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar! Ancak Allah’a temiz (ve sağlam) bir kalple gelenler hariçtir (onlar o günde kurtuluşa erer).” (Kur’an-ı Kerim: 26/88-89) Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. (Kur’an-ı Kerim: 68/4) Şanım hakkı için Allah’ı(n rızasını) ve ahiret gününü(n saadetini) umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Rasulü’nde, sizin için pek güzel bir örnek vardır. (Kur’an-ı Kerim: 33/21) Her insan inanç hakkında bir karar verecektir. Bu karar her kişinin kişiliğini de yansıtacaktır: Bu dünya öyle tasarlanmıştır ki kimse inanmaya veya inanmamaya zorlanmamaktadır. Aşağıdaki ayette gördüğümüz üzere, ğaybe iman gerekmektedir: Bu, (öyle bir) kitaptır ki, onda hiç şüphe yoktur, o müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir. Onlar ki gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de (Allah yolunda) harcarlar. (Kur’an-ı Kerim: 2/2-3) 166 İzleyen ayette gördüğümüzü üzere, eğer Allah dileseydi, herkesi homojen bir topluluğun üyesi yapabilirdi: Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir. (Kur’an-ı Kerim: 5/48) Fakat görünen ve görünmeyenden ibaret çevremiz ve görünmeyeni kavrama ve görme konusundaki imkânsızlığımız her kişinin inancını mantığıyla birlikte karakterine ve değerlerine göre şekillendirmesine imkan verir. Bu suretle biz zorlanmadan, kim ve ne olduğumuza göre objektif bir şekilde yönlendirilmiş oluruz. Örneğin, şükür duygusu bu evrendeki bütün nimetlerden faydalanıp tüm bunların nereden geldiğinin düşünülmemesiyle uyum arz etmez. Gerçekten şükür duygularına önem veren bir kişiye tüm bu nimetler için şükretmemek zor gelecektir. Eğer şükretmezse, muhtemelen mutsuz olacaktır96. Dolayısıyla, mantığımız doğal olarak kişiliklerimizin baskısı altındadır97. 96 Karakter ve inanç arasındaki ilişki, inandığını söyleyen kişinin gerekli karaktere sahip olduğu anlamına gelmez. Çünkü, öncelikle İslam ahlakımızı düzelttiğimiz bir yolculuktur; ikinci olarak ahlak imana götüren faktörlerden sadece birisidir. 97 Ek olarak örneğin, daha üstün olan birisine inanmamanın rahatlığı şimdiki zamanı aşırı seven bir kişiyi herşeyi bilen bir Tanrıyı inkâra yönlendirebilir. Sorumsuzluk, hesap vermeme, ibadet zorunluluğu olmaması, şimdiki hayatın lezzetlerini tatmakta sınırlamaların olmaması, dolayısıyla şimdiki hayatın hazzını tamamen alma arzusu kendisinden korkulması gereken hâkim bir üstün gücü inkar etmeye ilişkin önemli güdüler olabilir. Dolayısıyla, her kişi karakterinin bu tür unsurlarının etkisi altında olabilir. 167 Bu nedenle, İslam’da bir kişinin kendi imanını seçmesi özgürlüğü çok önemlidir. İzleyen ayetlerde buna çok açık işaretler bulunmaktadır: Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu(, Allah’tan uzaklaştıran ve emirlerini yapmaktan men edenleri) inkar edip, Allah’a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir. (Kur’an-ı Kerim: 2/256) Kuşkusuz biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör. (Kur’an-ı Kerim: 76/3) Ve de ki: O hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. (Kur’an-ı Kerim: 18/29) De ki: “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden hak geldi. Artık kim hidayeti kabul ederse kendisi için kabul etmiş olur. Kim sapıklık ederse kendi zararına sapıklık etmiş olur. Ve ben sizin üzerinize vekil değilim.” (Kur’an-ı Kerim: 10/108) Birçok durumda, inanmayan bir kişi apaçık mucizeler de görse, inanmaya zorlanmadığı sürece inanmayacaktır. Fakat, birisi inanmaya zorlandığı takdirde, bu ne gerçek bir iman, ne de hakikatin samimi bir tanınması olacaktır. Yine, geçmiş de göstermiştir ki, apaçık mucizeler de olsa, bir kişi kendi kişiliğiyle inanmaya ve Allah tarafından kabul 168 edilmeye uygun olmadığı takdirde inanmayacaktır98. İzleyen ayet bu hususu belirtmektedir: Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah’ın diledikleri hariç, yine de inanacak değillerdi, fakat onların pek çoğu (bu konuda) bilgisizdirler. (Kur’an-ı Kerim: 6/111) Mucizeler insanların imanlarını fazla etkilememekle birlikte sorumluluklarını artırmaktadır. 6.3 ALLAH’IN YARDIMI Allah, kuluna kâfi değil midir? (Kur’an-ı Kerim: 39/36) “Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ancak O’na güvenip dayandım ve O’na yönelirim.” (Kur’an-ı Kerim: 11/88) Hayır! Sizin mevlanız Allah’tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır. (Kur’an-ı Kerim: 3/150) Allah’ın yardımı hem inananlar hem de inanmayanlar için çok önemlidir. İnananlar imanlarının gerçek bir iman 98 Bu itibarla, bu dünyada iyi ve kötünün objektif ayrımı, bir kişinin görme suretiyle veya başka suretlerle zorlanmadan inanmaya davet edilmesini gerektirmektedir ki, onun kişiliği neticede ortaya çıkacak olan inanma/inanmamasına doğru şekilde yansısın. 169 olması, onu muhafaza edebilmeleri, onun Allah tarafından kabule şayan olması için ona ihtiyaç duyarlar. İnanmayanlar ise İslam yoluna hidayet olunabilmeleri için ona ihtiyaç duyarlar. Allah’ın yardımını celbetmek için her ikisi de Allah’ın gerektirdiği evrensel ve ilahi değerleri haiz olmalıdırlar. İzleyen ayette gördüğümüz üzere, salih ameller Allah’ın yardımını celbetmemize yardımcı olur: Muhakkak ki Allah’ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır. (Kur’an-ı Kerim: 7/56) Bir insan olarak, amaç ve sorumluluğumuz büyüktür. Fakat zaaflarımız vardır. Örneğin, bilgimiz sınırlıdır: Bir kişi onlarca yıl boyunca bir şeyi belirli bir şekilde bilebilir ve sonra açıkça hatalı olduğunu farkedebilir. O halde, iman ve salih ameller bakımından başarılı olmayı nasıl ümid edebiliriz? Diğer taraftan, Allah için ne yaparsak yapalım, O’nun çok sayıda ve çok büyük olan nimetlerinin karşılığını ödeyemeyiz. Elimizden geleni yapmaya ne kadar çok uğraşırsak uğraşalım, hatalar yapabiliriz, ve her zaman başarısız olma riski vardır ve bu başarısızlığın sonuçları büyüktür. Bu nedenle, bu riski iyi yönetmemiz gerekmektedir. Bunu nasıl yönetebiliriz? İnanç ve salih ameller açısından başarılı olmanın ve yukarıda belirtilen riski iyi yönetmenin ana yolu Allah’ın rahmetine sığınmak, O’nun yardımını istemek ve O’nun hidayetine uymaktır. O’nun yardımıyla iyi niyetlerimiz ve Allah için samimiyetimiz gelişebilir ve kabule şayan olabilir. Allah izleyen ayette bizi O’nun yardımını istemekten mani olacak temel bir engelin kibrimiz olacağını ve O’ndan 170 uygun bir şekilde yardım istemek için tevazuya ihtiyacımız olduğunu öğretmektedir: Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, (Allah’a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir. (Kur’an-ı Kerim: 2/45) Kur’an-ı Kerim’in en başında “Fatiha” adında bir sure vardır. Bu sure bize Allah tarafından verilmiş özel bir duadır. Bu surenin ortasında şu ayet yer alır: Sana kulluk ederiz ve senden yardım dileriz. (Ya Rab!) (Kur’an-ı Kerim: 1/5) Bu sure ve dolayısıyla bu ayet her gün birçok defa en bilgili olanlar da dâhil müslümanlar tarafından okunur. Bu çerçevede, tüm hayatımız boyunca Allah’tan yardım istememiz çok önemlidir. Bir defasında Hz. Muhammed (S.A.V.) ashabına hiç kimsenin salt amelinin onu cennete girdirmeyeceğini anlattı. Dediler ki, “Sen de mi, ey Allah’ın rasulü?” Dedi ki, “Hayır, ben de değil, Allah’ın beni kendi katından bir rahmetle örtme hali hariç. O halde kemale yakın olmaya çalışın. Ve kimse ölümü istemesin; çünkü ya iyi işler yapıyordur ki daha fazlasını yapsın; ya da yanlış yapıyordur, dolayısıyla tevbe etsin.”99 Allah’ın yardımını istemek bizim tabiatımıza çok uygundur, çok doğaldır ve çok mantıklıdır. Düşünün ki yemek, içecek ve ışık olmayan bir yerde kilitli kaldınız. Acilen çıkmanız gerekiyor, fakat dışarıda birisi var mı bilmiyorsunuz. O halde, dışarıda birinin olduğunu 99 Buhari, Müslim 171 bilmeseniz de, yardım için seslenmelisiniz. Dolayısıyla, her hal ve takdirde, başarılı olmak için Hakk’ın yardımını istemeliyiz. İzleyen ayette denildiği üzere, Allah Yakındır ve O vaadettiği üzere samimi dualarımıza icabet eder: Şayet kullarım, sana beni soracak olurlarsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da bana icabette bulunsunlar ve bana (hakkıyla) iman etsinler ki, hakka isabet edebilsinler. (Kur’an-ı Kerim: 2/186) Dolayısıyla, Allah’ın kabulü ve yardımı başarı için önemli gerekliliklerdir. Bunlar samimiyet, tevazu, şükür ve Kur’an-ı Kerim’de zikredilen diğer olumlu nitelikler bakımından belirli derecelerde olanlara yakındır. Ancak, aşağıda belirtildiği üzere, onlar mantık kullanmayan kişilere veya kısa vadeli arzularının kontrolü altında olan kişilere ulaşmazlar: Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. (Allah) pisliği (huzursuzluğu, azabı) akıllarını kullanmayanların üzerine koyar. (Kur’an-ı Kerim: 10/100) Her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah’tan bir gazab gelir ve kendilerine çok büyük bir azab vardır. Bunun sebebi, onların, dünya hayatını sevip onu ahirete tercih etmiş olmalarıdır. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez. (Kur’an-ı Kerim: 16/106-107) 172 Bir kişi kısa vadeli arzularının etkisi altında ve Allah’ın yani Hakk’ın yardımını istemez iken, onun işaretlerden veya uyarılardan yarar sağlaması mümkün olmaz. Bunun nedeni, inancın sadece bir mantık olayı olmayıp, adalet, şükür, dikkat ve vizyonu… da ilgilendirmesidir. Aşağıdaki ayetlerde bu gerçeğe işaret vardır: Fakat o uyarmalar ve o âyetler, iman etmeyen bir kavme fayda vermez. (Kur’an-ı Kerim: 10/101) Ey insanlar taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır. (Bununla) sadece fâni dünya hayatının menfaatini elde edersiniz; sonunda dönüşünüz yine bizedir. O zaman yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz. (Kur’an-ı Kerim: 10/23) Hepimiz günahlara ve hatalara konu olduğumuzdan, hiç kimse Allah’tan ümit kesmemelidir. Hiç kimse Allah’tan gelebilecek musibetlere karşı emin olmamalıdır. Bir Müslüman orta yolu tutmalıdır ki sonuç olumlu olsun. İzleyen ayetlerde bu hakikatlere işaret edilmektedir: “Zira kâfir kavimden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.” (Kur’an-ı Kerim: 12/87) Allah’ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah’ın tuzağından emin olmaz. (Kur’an-ı Kerim: 7/99) Bu nedenle, herkes durumunda olmalıdır. O’nun yardımını isteme 173 6.4 GAYRETLERİMİZ & SABRIMIZ Kalıcı tam itminana, üst düzey ve uzun vadeli amaçlara ulaşmak için meşruluk sınırlarının ötesindeki kısa vadeli zevklerden ve alt düzeydeki amaç ve arzulardan vaz geçmeliyiz. Bir Müslüman hava daha karanlıkken Rabb’iyle bir arada olmak için, uyumak yerine uyanmak zorundadır. Allah’ın rızasını kazanmak için parasının bir kısmını ihtiyaç sahiplerine vermek zorundadır. Allah’a itaat ve sağlığını korumak için alkol içmekten uzak durmak zorundadır. Fakat, kısa vadeli zevkler ve acılar geçer. Yeterince güçlü olursak uzun vadeli daha büyük amaçlara ulaşabiliriz. Bu uğurda çaba göstermemiz gerekmektedir. Bu sayede Allah’ın sevdiği nitelikler doğrultusunda kendimizi geliştirebiliriz. Bu yolda devam edebilmek için sabır ve kararlılığa ihtiyacımız vardır, çünkü bazen kısa ve uzun vade arasındaki çelişkiler kısa vadede acı verebilir. Bu hususa izleyen ayette değinilmektedir: Ve sabret100! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez. (Kur’an-ı Kerim: 11/115) Bununla birlikte, insanlardan yalnızca güçlerinin yettiği gayretleri sarfetmeleri istenmektedir. Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle demektedir: Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. (Kur’an-ı Kerim: 2/286) Dolayısıyla, örneğin birisinin sağlığı hacca gitmeye 100 Devam etmek, sabırlı olmak 174 müsait olmadığı sürede hacca gitmemek onun için bir günah teşkil etmemektedir. O halde, insanların imkânları olduğu halde yerine getirmedikleri emirler hakkında Allah’a karşı hiç bir argümanları bulunmamaktadır. İnsanlar Allah’ın emirlerine ve değerlerine uymak için ne yaparlarsa, sonunda bu onlara yararlıdır. Allah şöyle demektedir: Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. (Kur’an-ı Kerim: 2/185) Diğer taraftan, gayretlerimiz samimi olmalıdır. Gayretlerimiz Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla olmalıdır, başkalarına gösteriş yapmak amacıyla değil. İzleyen ayetlerde Allah bize bu gerçeği anlatmaktadır: Vay haline o namaz kılanların ki, Kıldıkları namazı ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yaparlar, Ve hayra da mani olurlar. (Kur’an-ı Kerim: 107/4-7) Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de bulamazsın. (Kur’an-ı Kerim: 4/145) De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir. (Kur’an-ı Kerim: 6/162) 175 6.5 DİĞER YETENEKLER Diğer taraftan, Allah bize görme, işitme, anlama, bilme, düşünme, hatırlama ve öğrenme gibi çeşitli yetenekler vermiştir. Tüm bunlar bize daha iyi kararlar alabilme konusunda yardımcıdır. Allah’ın bize emanet ettiği bu güçleri iyiye kullanmalıyız. Örneğin, eğer Allah’ın milyarlarca nimetine bakar fakat onların kaynağını düşünmezsek, görme ve düşünme yeteneğimizi israf etmiş oluruz. 6.6 APAÇIK GERÇEKLER Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var ki, onunla yüz yüze gelirler de yine de yüz çevirip geçerler. (Kur’an-ı Kerim: 12/105) “Kitabını oku! Bugün hesap görücü olarak sana nefsin yeter!” [denir]. (Kur’an-ı Kerim: 17/14) Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar yarattı. Daha birçok âlametler yarattı. Onlar yıldızlarla da yollarını bulurlar. (Kur’an-ı Kerim: 16/15-16) O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır. (Kur’an-ı Kerim: 24/25) 176 Ve o halde sen Allah’a güven. Çünkü sen, apaçık hakikatin üzerindesin. (Kur’an-ı Kerim: 27/79) Ayrıca Allah bize doğruyu ve yanlışı bildiren apaçık gerçekler yaratmıştır. Örneğin, okullarda gerçeklerden istifade etmek için çeşitli bilimleri öğreniriz. Örneğin, yıldızlara bakarak ilerlememiz gereken yönü saptayabiliriz. Ek olarak, Allah mesajlarında içinde bulunduğumuz çerçeve ile ilgili bazı apaçık gerçekleri açıklamıştır. Bunların arasında bazıları vardır ki üzerlerinde herkes mutabıktır. Örneğin, bir insan için, ateşin veya cehennem gibi bir yerin istenen bir yer olmaması gerçeği gibi. Bu dünyada her zaman herkes tarafından çok açık olduğu düşünülmeyen bazı gerçekler vardır. Örneğin, Yaratıcımızın nimetlerini gösteren etrafımızdaki gerçekler bazıları için aşikar olabilir, bazıları için de o kadar aşikar olmayabilir, hatta açıkça hatalı olabilir. Farklılığın nedeni insanlar olarak bazı durumlarda karar süreçlerimizde eksikliklerimizin olması veya kısa vadeli arzularımız için karar süreçlerimizi bloke etmemiz olabilir. Bununla birlikte, herkes apaçık gerçeklerin sonuçlarını ahirette gördüğünde, bunların herkes için ve her zaman aşikâr oldukları anlaşılacaktır. İzleyen ayette açıklandığı üzere, anlaşılacaktır ki Allah bir oyun oynamamıştır, fakat onları inkâr edenler çeşitli nedenlerle onları görememişlerdir: Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık. 177 (Kur’an-ı Kerim: 44/38) Bu inananın vardığı sonuçtur. Ancak Kur’an-ı Kerim’de denildiği üzere inanmayanlar ahirette hakikate şahit olduklarında da kafa karışıklığı içinde olacaklardır: Her kim bu dünyada (manen) kör ise ahirette de kördür. Ve gidişçe daha şaşkındır. (Kur’an-ı Kerim: 17/72) 6.7 YARATICI’DAN GELEN MESAJLAR “Bizi buna erdiren Allah’a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola sevk etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler.” derler. (Kur’an-ı Kerim: 7/43) Yaratıcımız bize gerekli bilgi, amaç, yönlendirme, hatırlatmaları içeren mesajlar vermiştir. Onlar başarımız için kiritik önemi haizdir. Bu nedenle onları okumak, anlamak ve takip etmek başarıya ulaşmak için önemlidir. 6.8 ÖZÜMÜZDEKİ TEMEL KODLARIMIZ İnsan taşlar, bitkiler veya hayvanlar gibi diğer varlıklardan farklıdır. İyiyi arama, düşünme yetenekleri ve özel bir şuurla donatılmıştır: İnsan hayır istemekten usanmaz, fakat kendisine bir kötülük dokununca üzülür ve ümitsizliğe düşer. (Kur’an-ı Kerim: 41/49) 178 Yine Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere her insanın özünün derinliklerinde Allah’a imanın izleri vardır: Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediği vakit, “pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz” dediler. (Bunu) kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu.” demeyesiniz diye (yapmıştık). (Kur’an-ı Kerim: 7/172) İzleyen ayette açıklandığı üzere, her kim ki nefsini suni kirlerden temizlerse, nefsinin temiz özünü aktive edecek ve başarıya ulaşacaktır: Nefse ve onu biçimlendirene, Sonra da ona kötülük ve iyilikleri ilham edene yemin olsun ki, Elbette onu arındırıp temizleyen kurtulmuştur. Onu kirletip gömen de ziyan etmiştir. (Kur’an-ı Kerim: 91/7-10) 7 SONUÇ O halde, Kur’an-ı Kerim’deki işaretlerin yardımıyla şu sonuca varıyoruz ki İslam şu hususlara ilişkindir: 1. Yaratıcımız ve Rabb’imiz Allah tarafından sevilmek ve Allah’ı sevmek: O101 onları sever, onlar da O’nu severler. (Kur’an-ı Kerim: 5/54) 101 Allah 179 2. Allah tarafından hidayet olunmak: Rızasını arayanı Allah onunla selamet yollarına götürür ve onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir. (Kur’an-ı Kerim: 5/16) 3. Allah’ın ayetleri hakkında düşünmek: Size âyetlerini gösterir, belki düşünürsünüz. (Kur’an-ı Kerim: 2/73) 4. Allah’a inanmak: Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab’a, ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. (Kur’an-ı Kerim: 4/136) 5. Allah’a güvenmek: Müminler ancak Allah’a güvenip dayansınlar. (Kur’an-ı Kerim: 3/160) 6. Allah’ı anmak & 7. Allah’a şükretmek: O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin. (Kur’an-ı Kerim: 2/152) 8. Allah’a dua etmek: De ki: İster “Allah” diye dua edin, ister “Rahmân” diye dua edin, hangisi ile dua etseniz nihayet en güzel isimler O’nundur. (Kur’an-ı Kerim: 17/110) 9. Allah’tan yardım istemek: 180 Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, (Allah’a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir. (Kur’an-ı Kerim: 2/45) 10. Allah’tan sakınmak: Allah’tan sakının ki, kurtuluşa eresiniz. (Kur’an-ı Kerim: 2/189) 11. Allah’a karşı samimi olmak & 12. Allah’a tutunmak: Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükâfat verecektir. (Kur’an-ı Kerim: 4/146) 13. Allah’a kulluk etmek: Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım. (Kur’an-ı Kerim: 51/56) 14. Allah’a itaat etmek: De ki, “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin!” (Kur’an-ı Kerim: 3/32) 15. Allah için ihsanda bulunmak: İyilik edin. Şüphe yok ki Allah iyilik edenleri sever. (Kur’an-ı Kerim: 2/195) 16. Allah için yaşamak & 17. Allah için ölmek: 181 De ki: “Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (Kur’an-ı Kerim: 6/162) 18. Allah’a teslim olmak: Rabbi ona, “Teslim ol!” emrini verince, o “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum.” dedi. (Kur’an-ı Kerim: 2/131) 19. Allah’la sabretmek: Sabret! Senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir. (Kur’an-ı Kerim: 16/127) 20. Allah için sabretmek: Rabbin için sabret. (Kur’an-ı Kerim: 74/7) 21. Allah’a ait olmak: Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: “Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.” derler. (Kur’an-ı Kerim: 2/156) 22. Allah’la olmak: Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte bulunanlarla beraberdir. (Kur’an-ı Kerim: 16/128) 23. Allah’a vefalı olmak: Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir. (Kur’an-ı Kerim: 48/10) 24. Allah’a sadık olmak: 182 Allah’a sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu. (Kur’an-ı Kerim: 47/21) 25. Allah’a ulaşmak: Hepinizin dönüşü Allah’adır. (Kur’an-ı Kerim: 5/48) 26. Allah’ın rızasını kazanmak & 27. Allah’tan razı olmak: Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük başarı (ve mutluluk) budur. (Kur’an-ı Kerim: 5/119) 28. Allah’la mutmain olmak: (Mütteki nefse denir ki:) Ey, mutmain nefis! Razı olmuş ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön. (İyi) kullarımın arasına gir. Cennetime gir. (Kur’an-ı Kerim: 89/27-30) 29. Allah. 183 8 SORULAR & CEVAPLAR 8.1 İSLAM’DA KADINLAR EŞİT MİDİR? VE ERKEKLER Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır. (Kur’an-ı Kerim: 49/13) İslam’da erkekler ve kadınlar aynı statüyü haizdir. Müttaki bir kadın Allah katında Allah’tan sakınmayan bir erkeğe göre çok daha yüksek derecede olabilir. İzleyen ayetler bu bağlamdaki bazı örneklerdir: Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazı erkeklerle mütevazı kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkeklerle Allah’ı çok zikreden kadınlar (var ya); işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. (Kur’an-ı Kerim: 33/35) Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi 184 etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, Allah'tan bir mükâfat olarak altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. Allah ise, mükâfatın en güzeli katında olandır. (Kur’an-ı Kerim: 3/195) Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Şüphesiz Allah azîzdir, hakîmdir. (Kur’an-ı Kerim: 9/71) Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. (Kur’an-ı Kerim: 4/32) Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Açık bir hayâsızlık etmedikleri sürece onlara verdiklerinizden bir kısmını geri alabilmeniz için kadınlarınıza baskı yapmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer kendilerinden hoşlanmazsanız, bilin ki Allah'ın çok hayırlı kıldığı bir şeyden (de) hoşlanmıyor olabilirsiniz. (Kur’an-ı Kerim: 4/19) Allah katında üstünlük takvaya göredir, cinsiyete veya malvarlığına göre değildir. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de zikredilen Hz. Meryem ve Fir’avn’un karısı (A.S.) Allah katında birçok erkekten daha yüksek dereceleri haizdirler. 185 Allah, inananlara da Firavun’un karısını örnek gösterdi. O şöyle demişti: “Rabbim! Bana yanında cennetin içinde bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun (kötü) işinden kurtar; ve beni şu zalim toplumdan kurtar!” Irzını korumuş olan, İmrân kızı Meryem’i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O, gönülden itaat edenlerdendi. (Kur’an-ı Kerim: 66/11-12) İslam’da Allah’ın kulu olmak kimliğin en önemli yönüdür. Dolayısıyla, cinsiyet Allah’ın kulu olmak özelliğinden daha ön planda değerlendirilmemelidir. İslam kadını tesadüfün bir sonucu olmaktan Allah’ın planında çeşitli amaçlara istinaden var olan bir varlık derecesine çıkarmaktadır. Böyle bir varlık olarak o belirli koşullarda Yaratıcı’nın seveni ve sevileni olma ve yeryüzünde huzuru tesis etme kapasitesini haiz kılınmıştır. Diğer taraftan, kadınlar ve erkekler izleyen ayette açıklandığı üzere bir bütünlük arz etmektedirler: Yine O’nun âyetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendileri ile huzur bulasınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünen bir toplum için nice işaretler vardır. (Kur’an-ı Kerim: 30/21) 14 asır önce bir kere daha Hz. Muhammed (S.A.V.) ile iletilen İslam kadınları cinsel istekler için ticarete konu edilen ve utanılan varlıklar olmaktan saygınlık ve kimliği olan, insan hak ve yükümlülüklerini haiz bireylere dönüştürmüştür. 186 Kadın ve erkeklerin hak ve yükümlülükleri aynıdır. Örneğin hem kadın hem de erkeklerin malvarlıkları ve vücutları hukuki korumaya konudur; hem kadın hem de erkekler bir kadın veya bir erkeğe milyonlarca dolara da mal olsa adil olmak zorundadırlar; hem kadın hem de erkekler her gün güneş doğmadan önce sabah namazı için uyanmak … zorundadırlar. Kur’an-ı Kerim’de Şiba Melikesi örneği ile belirtildiği üzere hem erkekler hem de kadınlar en üst pozisyonlara gelebilir: (Sonra Sebe Melikesi) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bu işimde bana görüş belirtin. (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan bir iş hakkında kesin hüküm vermem.” Onlar, şöyle cevap verdiler: “Biz kuvvet sahibi kimseleriz, zorlu savaşçılarız, buyruk ise senindir; artık ne emredeceğini sen düşün.” (Kur’an-ı Kerim: 27/32-33) İslam her cinsiyetin kimliğini ve birtakım farklı özelliklerini de tanır. İslam kadınların özel niteliklerini reddetmez. Bu nedenle, kadın ve erkeklere ilişkin yükümlülüklerde bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların bazılarının kadınlar lehine olduğu görülür. Örneğin, bir ailenin geçim kaynağını sağlama yükümlülüğü erkek üzerindedir; kadınlar kendilerine bir kolaylık olmak üzere evlerinde veya ofislerinde namaz kılabilirler ve mescide gitmeleri gerekmez. Ayrıca, savaş zamanında genel itibariyle erkeklerin savaşa katılmaları gereklidir. Zinanın, alkolün yasak olması ve aile için gerekli 187 sorumlulukta gördüğümüz gibi, İslam erkekten sıkı bir disiplin gerektirir. Bu nedenle, düzenli, huzurlu ve öngörülebilir bir hayat isteyen kadınlar için İslam çok yararlıdır. Günümüzde, erkekler, kadınlar ve çocukların birçok özellikleri genellikle inkâr edilmektedir. İslam onların hepsini belirli özellikleri çerçevesinde korumaktadır. İslam bir sistemdir. İslam’da erkekler, kadınlar ve çocuklar tasarlanmış bir organizmanın birbirini birçok yönden tamamlayan parçaları gibidir. Bazılarının güçleri, diğerlerinin zaaflarını tamamlar. Bu sayede bunlar çiftler ve aileler oluşturabilirler. Her cinsin aile bağlamında yükümlülükleri tanınmalıdır ki erkekler, kadınlar ve çocuklar daha mutlu ve sağlıklı olabilsinler. Aile, çocuklar, anneler bugünün İslam ölçülerinden uzak hayat tarzları dolayısıyla zarar görebilmektedir. Bu çerçevede, çoğunlukla kadınlar erkekler gibi olmaya teşvik edildiklerinden, çocukların her sabah kreşlere bırakılırken ağlamaları veya akşamları çocukların gece geç saatlere kadar hiç kimsenin olmadığı evlere gelmeleri; bunların sonucunda herkes için ortaya çıkan psikolojik, ekonomik… problemler gibi üzücü durumlar görmekteyiz. Yine günümüzde erkeklerin hakim olduğu batı kültürü, kısa vadeli, yüzeysel ve serbest kadın erkek ilişkilerini teşvik etmektedir. Dolayısıyla, iki cins de genel olarak uzun vadeli, derinlikli ve sıcak ilişkilerden mahrum kalmaktadırlar. Birçok erkek daha çok bayana daha rahat ulaşabildiklerinden ve ortaya çıkabilecek hamilelik ve çocuklarla ilgili sorumlulukları çok az olduğundan bu durumu lehlerine görebilirler, Kadınlar sıcak, uzun vadeli ve 188 derin duygulara daha hassas olduklarından ve anneler ile çocukları arasında daha yoğun bir ilişki olduğundan bu hayat tarzının en büyük zararı kadınlara yönelik olmaktadır. Bu tür ilişkiler insan ihtiyaçlarını karşılamadığından, böyle bir hayat tarzı nedeniyle insanlar gittikçe daha yalnızlaşmaktadırlar. Yine böyle bir hayat tarzı nedeniyle, ebeveynleriyle bir arada yaşamayan veya anne babaları sağ olmalarına rağmen annelerini veya babalarını hiç tanımayan birçok çocuk bulunmaktadır. Böyle bir hayat tarzından kaynaklanan başka birçok problemler de bulunmaktadır. Esas olarak, bu problemler her şeyin varlığını sürdüren Yaratıcı’nın birliğini reddeden inançsız yaklaşımla da ilgilidir. Dolayısıyla, her şey birbirinden izole ve aralarında bağ olmayacak şekilde görüldüğünde, bunun sosyal sonuçları yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere çoğunlukla negatif olacaktır102. Bu itibarla, İslam’ın cinslere ilişkin genel sistematiği kadınlar için köklü avantajlar taşımaktadır. Muhtemelen İslam’ı seçen kadınların sayısının birçok ülkede İslam’ı seçen erkeklerin sayısından fazla olmasının nedenlerinden birisi de budur. Diğer taraftan, Kur’an-ı Kerim’de birçok yönden hem erkeklere hem kadınlara hem de topluma faydalar sağlanmasına rağmen bazılarınca kadınlar için daha az avantajlı olduğu düşünülen bazı durumlar vardır. Bu istisnalar şunlardır: – Kadınların erkeklere kıyasla vücutlarının daha büyük bir kısmını örtmeleri gereği. – Şarta bağlı olarak erkekler için dörde kadar kadınla evlenme izni. 102 Bazı çağdaş yaklaşımlardaki herşeye ilişkin polarize anlayışın tersine, İslam’da herşey Hakim olan Allah’ın planının parçasıdır ve her şey bir sistemin parçasıdır. Bu itibarla her kimliğe saygı duyulması ve tanınması gerekmektedir. 189 Bazı durumlarda erkeklerce bazı kadınlara kıyasla daha fazla malvarlığı miras almaları – Borçla ilgili özel hukuki durumlarda bir erkek şahidin yerine iki kadın şahidin ikame edilmesi. Özellikle kadınlar için dezavantajlı görünen hususlar sorulara konu olduğundan, izleyen kısımlarda bunları kısaca açıklayacağız: 8.1.1 VÜCUDUN ÖRTÜLMESİ BAZI KISIMLARININ Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler yahut henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz. (Kur’an-ı Kerim: 24/31) Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu onların tanınmaları ve böylece eziyet 190 edilmemeleri için daha uygundur. bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. (Kur’an-ı Kerim: 33/59) Allah çok Hem kadınlar hem de erkekler vücutlarının belirli bazı kısımlarını örtmelidirler103. Ancak, erkekler için gerekmediği halde, kadınlar saçlarını da örtmelidirler. Bu güzelliklerini göstermekten hoşlanan bazı kadınların arzularına veya çevrelerindeki daha fazla güzel kadına erişmek isteyen bazı erkeklerin arzularına ters olabilir. Bu ölçüye ilişkin hikmetleri şu şekilde özetleyebiliriz -Allah en iyisini bilir-: Öncelikle, İslam’da bir kişi evlilik dışı cinsel arzular yerine Allah’a odaklanmalıdır. İkinci olarak, bir kişi kısa vadeli arzuları üzerinde kontrol gücüne sahip olmalıdır. Ayartıcı erkek ve kadınlarla dolu bir toplumda, insanların aşırı ölçüde cinsel zevkler, malvarlığı, makam mevkiden haz almaya yoğunlaştığı bir toplumda kimse mutlu olamaz. Çünkü böyle bir toplumda, ortalama bir kişinin ruhu, organları parçalanmış bir kişi gibi, farklı birçok arzunun peşinden koşan birçok parçaya bölünmüş olacaktır. Üçüncü olarak, insanların ayartıcı olduğu bir toplumda, hem erkekler hem de kadınlar aldatmaya, evlenmemeye daha meyilli olacaklardır. Karı ve koca arasındaki bağların gücü daha az olacaktır. Böyle bir ortamda, daha az çocuk olacaktır; çocukların boşanmış ebeveynlerinin olması veya anne veya baba veya ebeveynlerinin hiç olmaması riskleri daha fazla olacaktır. 103 Bu aynı yerde yalnızca erkek kardeş, amca, baba gibi Kur’an-ı Kerim’de sayılan belirli kişiler bulunduğunda zorunlu değildir. 191 Netice itibariyle daha fazla uyuşturucu kullanımı, daha fazla suç, nüfus yaşlanması ve birçok başka problemler olacaktır. Diğer taraftan, bu tür ölçülerin olmadığı bir toplumda, her cinse karşı daha fazla cinsel suçlar gerçekleşecektir. Ancak İslam’ın gerektirdiği çerçevede mütevazı bir biçimde giyinen kadınlar İslam’ın uzun vadeli amaçlarının, aile ve çocukların önemi hakkında herkese mesaj vermektedirler. “Bu açıdan neden kadınların yükümlülüğü erkeklere göre daha çoktur?” diye bir soru sorulabilir. Araştırmalar göstermektedir ki, cinsel duygular bakımından, erkekler görme duyusuna daha hassastırlar ve kadınlar koku gibi daha kişisel özelliklere karşı daha hassastırlar104. Ayrıca, kadınların dişi güzelliklerinin ticari reklamlarda yaygın kullanımında gördüğümüz üzere, görünümleri boyutuyla kadınlar erkeklere göre daha etkileyicilerdir105. Dolayısıyla, bu açıdan, erkeklerin de örtünmesi gerekmekle birlikte, kadınlar bu ölçüye daha kapsamlı bir biçimde konu edilmişlerdir. Müslüman kadınların giyim şekillerinde farklılıklar bulunmaktadır. Bazıları başörtüsü örtmezler106. Çoğu kadın onu örtmemenin bir günah olduğunu kabul eder. Allah tarafından affedilmeyi ümit ediyor olabilirler. Bazıları hatalı 104 Bunun nedeni çoğunlukla erkeklerin gelecekteki eşlerine kadınlara kıyasla daha uzaktan karar vermeleri gerçeği olarak değerlendirilmektedir. 105 Örneğin bir otomobil fuarında çekici kadınların arabaların yanında nasıl konumlandırıldıklarını hatırlayınız. 106 Bu başörtüsü veya İslam’a göre giyimin gerekli bölümleri için kullanılan bir ifadedir. Esas itibariyle perde veya bölme anlamına gelir 192 bir şekilde saçları örtmenin önemli bir şekilde gerekmediği biçiminde bir yorum yapıyor olabilirler. İslam’ı yaşayan çoğu Müslüman kadın yukarıda açıklanan genel gerekliliklere uygun şekilde giyinmeye çalışırlar. Bazı Müslüman kadınlar yalnızca gözleri görünecek şekilde veya vücutlarından hiç bir şey görünmeyecek şekilde giyinirler. Bunlar bazı durumlarda toplumlarının kültürü dolayısıyla olabilir. Bu bazen aşağıdaki ayetin bütün Müslüman kadınları kapsadığı şeklindeki bir yorumdan da kaynaklanıyor olabilir: Ey iman edenler! İzin verilmedikçe, peygamberin evlerine girmeyin ve yemek için davet edildiğiniz zaman, erkenden gidip, hazırlanmasını beklemeye kalkışmayın. Çağrıldığınızda en uygun zamanda girin, yemeği yiyince hemen ayrılın, lafa dalmayın, bu durum peygamberi üzüyordu fakat O, size bunu söylemekten utanıyordu. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Onlardan107(, Peygamberin eşlerinden) bir ihtiyaç istediğiniz vakit de onlara108 perde109 arkasından isteyin. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların110 kalbleri için daha temizdir. Sizin Allah'ın Resulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır. 107 Arapça original metinde “Onlar” zamirinin dişi kullanımıdır. Arapça original metinde “Onlar” zamirinin dişi kullanımıdır. 109 Orijinal metindeki kelime “hijab”dır. Bu başörtüsü veya İslam’a göre giyimin gerekli bölümleri için kullanılan bir ifadedir. Esas itibariyle perde veya bölme anlamına gelir. 110 Arapça orijinal metinde dişi formundadır. 108 193 (Kur’an-ı Kerim: 33/53) 8.1.2 ERKEKLER İÇİN BELİRLİ ŞARTLARDA DÖRDE KADAR KADINLA EVLENME İZNİ Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden sakının; Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir. Yetimlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara vererek) iyisiyle değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük bir günahtır. Eğer yetim kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan korkarsanız, size helal olan giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya sahip olduğunuzla yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir. (Kur’an-ı Kerim: 4/1-3) Yukarıdaki ayetlerde gördüğümüz üzere, birden fazla kadınla evlenmek bir zorunluluk değildir ve yalnızca bir izindir ve birtakım şartlara bağlıdır. Esas itibariyle bu ayetlerle, bir erkeğin evlenebileceği kadın sayısına ilişkin bir kısıtlama getirilmektedir. Kur’an-ı Kerim sadece birkaç yıla ilişkin bir kitap değildir, dünyanın sonuna kadar, evrenimizdeki içinde 194 bulunduğumuz evre bitene kadar uygulanabilecek şekildedir. Çeşitli ülkelerde, dönemlerde ve durumlarda birden fazla kadınla evlenme serbestisine ihtiyaç olabilir. Örneğin, savaş zamanlarında, eşlerini kaybeden çok sayıda kadın olabilir. Eğer böyle durumlarda böyle bir izin olmazsa, ekonomik, psikolojik, biyolojik ve başka birçok yönden sorun yaşayan kadınlar olabilecektir. Birden fazla kadınla evlenme izninin hem koca hem de karı için faydalı olabileceği başka durumlar da olabilir: Eğer karı kısırsa ve koca çocuk istiyorsa, koca boşanmak isteyebilir; oysa, karı boşanmak yerine kocasının başka bir kadınla da evlenmesini tercih ediyor olabilir111. Karının sağlık sorunları varsa ve evliliğin gereklerini yerine getiremiyorsa ve kocasının kendisinden boşanmasını istemiyorsa, kocasının başka bir kadınla evlenmesini tercih edebilir. Eğer erkek ekonomik olarak güçlüyse ve cinsel olarak istekliyse ve karısı öyle değilse, bu durumda kocanın başka bir kadınla evlenmesi, gayrimeşru olarak evlilik dışı ilişkisine göre tercih edilebilir bir durumdur. Birden fazla kadınla evlenmeye izin verilmeyen ülkelerde, eğer yukarıdaki durumlar meydana gelirse, birçok kişi evlilik dışında eşlerinden başka kadınlarla birlikte olmaya meyletmektedirler. Bu ek ilişkiler ciddi bir şekilde yaptırıma konu olmamakla birlikte aldatma olarak değerlendirilmektedirler. Böyle durumlarda, erkekler ek partnerlerine karşı herhangi bir sorumlulukları olmamasına rağmen belirli ölçüde istediklerini elde etmektedirler, Bununla birlikte, koca, karı, partner ve çocuklar ciddi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Benzer gerekçelerle kadınların da birden fazla erkekle 111 İslam’da boşanma yasaldır. 195 evlenmelerine izin verilmesi gerektiği yönünde bir argüman ileri sürülebilir. Ancak, bu durumda herkes için ortaya çıkacak zararlar faydalardan daha çok olacaktır. Öncelikle, çocuğun babası çok belli olmayacaktır. DNA testleri bir miktar yön gösterecek olsa da, baba başkalarının da karısı olan ve başkalarının da tohumunu içinde barındıran bir kadından doğan bir çocuğun babası olduğunu çok fazla hissetmeyecektir. İkinci olarak, liderlik duyguları erkeklerde daha fazla öne çıkmaktadır. Dolayısıyla, bir ailede birdan fazla koca büyük çarpışmalara neden olabilecektir. Diğer taraftan, İslam’da bir kadın evleneceği bir erkeğe, kendisiyle evli olduğu sürece başka bir kadınla evlenmeme koşulunu şart kılabilir. Dolayısıyla, birden fazla hanımla evlenme izni sınırsız veya sınırlandırılamayan bir izin değildir. 8.1.3 BELİRLİ ŞARTLAR OLDUĞUNDA OĞULLAR VE KOCALARIN KIZ ÇOCUK VE KARILARA GÖRE DAHA FAZLA MİRAS ALMALARI Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, anababasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona varis olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu 196 bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelale şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halimdir.112 (Kur’an-ı Kerim: 4/11-12) Eğer dünyadaki en zengin 100, 200… kişinin listesine bakacak olursak, kadınların oranının %10’dan az olduğunu görürüz. Bu insanların çoğu gayrimüslim ülkelerdendir. Eğer politik şahsiyetlere veya üst düzey bürokrasiye bakacak olursak az çok benzer bir manzara görürüz. Bu bize açıkça göstermektedir ki erkekler malvarlığını artırmak bakımından daha istekli ve daha kapasitelidirler. Anlaşılmaktadır ki kadınların bu duruma çok açık ve net bir tepkileri bulunmamaktadır; tüm bu erkeklerin kızları, eşleri, annelerinin bulunduğu ve bunların da kocalarına veya babalarına kıyasla benzer nitelikte hayat standartlarını haiz oldukları ve daha az tasaları olduğu dikkate alındığında bu 112 Diyanet Vakfı Meali 197 da doğaldır. Bu gerçeklerin hiç birisi herhangi bir cinsin daha üstün veya daha aşağı olduğunu göstermez. Aşağıdaki ayetlerde Allah bu hususu ifade etmektedir: : Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir. (Kur’an-ı Kerim: 34/37) Bir erkek binlerce insan için istihdam sağlıyor olabilir; ancak, onu doğuran ve yetiştiren bir kadındır. Ayrıca, muhtemelen onun başarısı eşinin desteğiyle çok alakalıdır. Böyle bir durum, kaynakların yönetiminin onları daha etkin yönetebilenlere verilmesini sağlayan belirli mekanizmaların olmasını gerektirir. Diğer taraftan, herkese yeterli ekonomik imkânlar garanti edilmelidir. İslam miras hukukunda çok detaylı düzenlemeler ve araştırmalar bulunmaktadır. İslam’ın miras ilkelerine göre, belirli durumlarda kadınlar erkeklerle eşit pay almaktadırlar ve belirli durumlarda bazı kadınlar erkeklere kıyasla daha az miras elde etmektedirler. Ailenin veya ebeveynin sürekli finansal yükümlülükleri esas itibariyle erkeğe aittir. Örneğin, evlenmeden önce bir erkek karısına, karısının kabul ettiği bir miktar malvarlığını vermek veya taahhüt etmek zorundadır. Netice itibariyle dağıtımdaki belirli durumlardaki bu farklılık bir yönüyle erkeklere yükümlülüklerini daha iyi yerine getirebilmeleri imkânını vermek içindir. Dolayısıyla, bir kadın daha az miras elde edebilir, ancak onun mevcut veya gelecekteki kocası kızkardeşine göre daha fazla bir pay elde edebilir. 198 Buna göre, erkekler için pozitif miras düzenlemeleri nedeniyle, bir koca ailesine harcadığında, bu gönüllü bir davranış, bir nimet veya sadaka değildir, fakat erkek için bir görev ve kadın için bir haktır. Dolayısıyla, bu sistematiğe göre, erkeğin malvarlığı esas itibariyle ailenin malvarlığı sayıldığından, kadınlar ailenin malvarlığından faydalanırken kendilerini rahat hissedebilirler. Erkeğin kendisi ve karısı için eşit bir hayat standardı sağlaması gerekmektedir. 8.1.4 BELİRLİ DURUMLARDA BİR ERKEK ŞAHİDİN İKİ KADIN ŞAHİTLE İKAME EDİLMESİ Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara 199 uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir. (Kur’an-ı Kerim: 2/282) Şahitlik çoğunlukla bir görevdir, özellikle borçla ilgili yazılı bir şehadet olduğunda bu böyledir. Şahit üzerinde baskılar olabileceğinden, şahidin uygun olmayan bir durumda şahitlik etmesi gerekebilir ve adil bir şekilde şahitlik etmek belirli bir gayret gerektirebilir. Yukarıdaki ayette yer alan “Ne bir kâtip zarar uğratılsın ne de bir şahit” ifadesinde buna bir işaret vardır. Bu risk ve gayret sarfetme ihtiyacı birçok detay içerebilen bir borç anlaşmasında çok olasıdır. Bu nedenle, yukarıdaki durumda erkekler ve kadınların şahitlik etme yükümlülüklerindeki farklılığın önemli bir hikmeti, şahitliğin kadın üzerindeki yükünü hafifletmek ve bir kadından iki kadına dağıtmaktır. 8.1.5 “İSLAM’DA ERKEKLER VE KADINLAR EŞİT MİDİR?” SORUSUYLA İLGİLİ DİĞER BAZI HUSUSLAR Önceki bölümlerde yükümlülüklerle ilgili olarak erkek ve kadınlar arasındaki farklılıkları ve onların herkese faydalarını açıkladık113. 113 Burada bazen yanlış anlaşılan şu ayet hakkında da bazı açıklamalarda bulunmak yararlı olacaktır: Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların gözeticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkâr ve Allah'ın 200 kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) vurun. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. (Kur’an-ı Kerim: 4/34) Normalde insanlar aile üyelerine karşı yumuşak ve dikkatlidirler. Ancak kadınların kocalarının kötü davranışlarından korktuğu veya tersinin olduğu durumlar da olmaktadır. Herhangi makul bir gerekçe olmaksızın yanlış bir şey yapmadığı halde veya yalnızca bir şeyi satın almaya gücü yetmediği için kocalarına çok sert davranan, onlara çeşitli cisimler atan, tekmeleyen, vuran, yaralayan, terör ve kargaşaya neden olan kadınlar da olabilmektedir. Maalesef, bu tür kötü davranışlar bazen erkeklerin de boşanma öncesinde veya aileye özel meselelerin dışarıya açılmasına mani olmak için veya meşru müdafaa amacıyla ve benzeri nedenlerle ve yukarıdaki ayette belirtilen bazı tedbirler olumlu sonuç doğuramadığı takdirde, istisnai başka bazı eylemlerde bulunmasına neden olabilir. Allah erkeklere kadınlara karşı yumuşak olmayı emretmektedir, ve kendisini zaman zaman üzen eşlerine hiç bir zaman şiddet uygulamayan Hz. Muhammed’in (S.A.V.) sünneti bu emri teyit etmektedir. Diğer taraftan, eğer kadınlara karşı böyle yanlış davranışlar olduğu takdirde, onlar da eşlerine karşı yukarıdaki ayette belirtilen bazı hususları doğal olarak kullanabileceklerdir. Veya kocalarının itaatsizliklerinden dolayı kadınlar izleyen ayette tavsiye olunan şekilde hareket edebileceklerdir: Eğer bir kadın kocasının [sadakatsizlik ve] geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Kur’anı Kerim: 4/128). Yine şunu da belirtmeliyiz ki 4/34 sayılı ayette yer alan “darabe” fiili “iki şeyi birbirinden ayırmak” anlamına da gelmekte ve bazı mütercimlerce bu şekilde tercüme edilmektedir. Bu anlam 4/19 numaralı ayette ifade edilen kadınlarla iyilik içinde yaşanması yönündeki emirle paraleldir. Yine bu anlam, eşlerinin bazı 201 Ancak, hatırda tutulmalıdır ki, bir Müslüman bunların dünyevi faydaları için bunlara uygun hareket etmemektedir. Bir Müslüman için, bir emrin Allah’tan geldiği açıksa, bu emre uygun hareket etmek için yeterli sebep var demektir. Bu sebepler, Allah’ın rızasını kazanmak, Allah saygısı ve korkusudur. İzleyen ayet bu bakımdan anlamlıdır. Eğer biz onlara: “Kendinizi öldürün, veya yurtlarınızdan çıkın.” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha sağlam olurdu. (Kur’an-ı Kerim: 4/66) Diğer taraftan, her hal ve takdirde, Allah’ın nimetleri Allah’ın emirleri dolayısıyla karşılaşabileceğimiz herhangi bir zorluktan milyonlarca kez daha büyüktür. Örneğin, Allah bazı yükümlülükleri ağır bulan kadınlara şöyle sorsaydı, kaç kadın (b) seçeneğini seçerdi: “Aşağıdaki alternatiflerden birini seçin: (a) Görme yeteneğinizi sürdüreceğim, fakat, kadınlar için getirdiğim zorunluluklara uymak zorunda olacaksınız. (b) Bu zorunluluklara uymak veya uymamak konusunda serbest olacaksınız, fakat, görme yeteneğinizi geri alacağım.” Ancak, izleyen ayette gördüğümüz üzere, Allah bizim için kolaylık dilemektedir: Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. (Kur’an-ı Kerim: 2/185) davranışları üzerine Allah’ın onları isterlerse iyilikle boşayabileceğini belirtmesi ve herhangi bir şiddet önermemesi gerçekleriyle de paraleldir. Bu anlam Hz. Muhammed’in (S.A.V.) kadınlara şiddet uygulanmasına karşı önemle ikaz etmesi ile de uyumludur. 202 Buna göre, Allah’ın emirlerinin faydalarının dünyevi anlamda da dezavantajlarından daha büyük olduğuna inanırız. Kadınlar için istisnai kuralların bazı faydalarını zikrettik. Fakat, izleyen ayette açıklandığı üzere, açıktır ki Allah’ın bildiği bazı faydaları ihmal etmiş veya görememiş olabiliriz: Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Kur’an-ı Kerim: 2/216) İlaveten, belirli bir cins için bazı dezavantajların Allah’ı tanımak ve Allah’a itaat etmek bakımından bir kriter olarak anlamlılığını da değerlendirmemiz gerekir. Bazı durumlarda inançsızlığın nedeni yükümlülükler dolayısıyla ortaya çıkan zorluklarda olduğu gibi kişisel duygulara ters olan şeylerin inkârıdır. Bu durumda, zorluklar nedeniyle imanı inkâr eden kişi inanma konusundaki niyetinin samimi olup olmadığını sorgulamalıdır. Eğer birisi bir cinsin yükümlülük ve hakları nedeniyle Allah’a asi olmayı veya O’nu inkâr etmeyi seçerse, gerçekten, Allah onun inkârı dolayısıyla hiç bir zarara uğramaz. Bu aşağıdaki ayette belirtilmektedir. Onlar, bize zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Kur’an-ı Kerim: 2/57) 203 8.2 NEDEN MEDYADA İSLAM VEYA ALLAH ADINA BİRÇOK ŞİDDET EYLEMLERİNİN İŞLENDİĞİNİ GÖRÜYORUZ? İslam barış demektir ve izleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, Allah Müslümanları inanmayanlar da dâhil olmak üzere herkese adil bir şekilde davranmaya davet etmektedir. Bir kimseyi belirli bir dini kabule zorlamaya izin verilmemiştir: Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir. (Kur’an-ı Kerim: 16/125) Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. (Kur’an-ı Kerim: 2/256) Kur’an-ı Kerim’deki bu emirler nedeniyle, İslam tarihinde, Müslümanlar başkalarını Müslüman olmaya zorlamamışlardır. İlaveten, izleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, Allah Müslümanların, Müslümanlara saldırmayanlara saldırmalarına izin vermemektedir. Ancak, Müslümanlar kendilerini korumak zorundadırlar: Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir. (Kur’an-ı Kerim: 4/90) 204 İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: “Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuzdur.” (Kur’an-ı Kerim: 29/46) Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever. (Kur’an-ı Kerim: 60/8) İzleyen ifadede görüldüğü üzere, insanlara zarar vermek büyük bir günahtır: “Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” (Kur’an-ı Kerim: 26/183) Bu bağlamda güzel bir örnek Müslümanlar, kendilerine karşı birçok savaş ilan ve organize eden, Müslümanlara işkence eden, onları öldüren, malvarlıklarına şiddetle el koyan inanmayanlardan Mekke’yi geri aldıklarında yaşanmıştır. Aynıyla mukabele etmek ve onları yok etmek gücünü haiz olmalarına rağmen, Hz. Muhammed’in (S.A.V.) liderliğinde Müslümanlar o inanmayanları affetmişlerdir. Bu çerçevede, İslam’a göre savaş zamanında bile bu nitelikteki sivillerin öldürülmemesi gerektiğine göre, açıktır ki suçsuz ve korumasız sivilleri Allah adına öldürdüğünü iddia eden teröristlerin eylemlerinin İslam’la herhangi bir ilgisi yoktur. Yaklaşık 2 milyarlık Müslümanlar içinde bu tür insanlar çok azdır. 205 Bazen siyasi veya ekonomik amaçlar için şer işleyen ama genel kabul gören bazı kavramların arkasına saklanma ihtiyacı duyduğu için Allah adına hareket ettiğini söyleyen kişiler olmaktadır. Bazen, kasti olarak terörist eylemler gerçekleştirilmekte ve İslam ve Müslümanlar hakkında olumsuz bir imaj doğurmak için Müslümanların veya Müslüman grupların adına üstlenilmektedir. Birçok durumda, gayrimüslimler teröristleri İslam ile bağdaştırmaktadır. Böylece onları geniş İslam topluluğunun parçası veya temsilcisi gibi değerlendirmek suretiyle bilinçsiz veya bilinçli olarak desteklemektedirler. Böyle bir davranışın basit bir örneği medyada gayrimüslimler tarafından “İslami terör” kavramının kullanımıdır. Terörizm İslami -barışçıl- olamayacağına göre, -İslami terör- ifadesi yanıltıcı ve yanlış, ancak bu tür teröristlere faydalı olabilecek bir ifadedir. Diğer taraftan, birçok başka kültürlerin mensuplarının şiddet eylemleri ve onların sonuçları İslam’la ilgilendirilen kişilerin eylemlerine göre çok daha büyük olmasına rağmen, bazı medya kanalları taraflı olarak İslam’ın şiddeti daha fazla teşvik ettiği imajını vermektedirler. Örneğin, İslam dışındaki dinlere dâhil olan batı dünyasında gerçekleşen İkinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık olarak 60 milyon insan öldürülmüştür114. Bunların 40 ila 52 milyonu sivillerdir ki bunlardan 13 ila 20 milyonu savaşla alakalı hastalıklardan ve açlıktan ölmüştür. 114 6 yıl boyunca sürmüş olan bu savaşta günlük ölen kişi sayısının ortalaması yaklaşık olarak 30.000 olmuştur. 206 8.3 EĞER KADER VARSA, EĞER ALLAH HER ŞEYİ BİLİYORSA, NASIL ÖZGÜR İRADEMİZ OLABİLİR VE NASIL SORUMLU OLABİLİRİZ? Bu sorunun ayrıntıları şu şekilde yeniden ifade edilebilir: “Bizim isteklerimiz/iradelerimiz geçmişimizle, eğitimimizle, ortamımızla, genlerimizle, kapasitelerimizle… bağlantılıdır. Bunların hepsi kaderde bulunmalıdır. O halde, eğer tanrı Allah ise, bizim seçeneklerimiz Allah tarafından empoze ediliyor ve belirleniyor olmalıdır; dolayısıyla, özgür irademiz olamaz ve bu nedenle sorumlu olamayız. En azından, O bizi doğru yola koymadığına göre, bu bizim seçimlerimizden dolayı O’nun sorumlu olduğu anlamına gelmez mi? Yine, eğer tanrı Allah ise ve eğer O geleceği biliyorsa, O şimdiki eylemlerinde geleceğe ilişkin Bilgisi ve Kaderi hilafına davranamaz. Yine eğer O dilediğini yapma gücünü haizse, O’nun eylemleri kendisi tarafından önceden bilinenlerle uyumlu olacaktır. Eğer tanrı Allah ise ve eğer kader varsa, o halde, örneğin, ben inkâr etmeden önce inanmayan birisi olarak inanmayacağım ve cehenneme gireceğim bilinmektedir. O halde ben onu nasıl değiştirebilirim?” İzleyen görmekteyiz: ayette bu tür soruların bir özetini Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Onlardan önce yalanlayanlar da azabımızı tadana kadar böyle demişlerdi. De ki: “Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve sadece tahminde bulunuyorsunuz.” 207 De ki: “En kesin ve üstün delil, Allah’ındır. Allah isteseydi, elbette hepinizi doğru yola iletirdi.” De ki: “Haydi, Allah bunu yasak etti diye tanıklık edecek şahitlerinizi getirin.”. Eğer onlar şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimi yalanlayanların ve âhirete inanmayıp da başkalarını Rablerine denk tutanların heveslerine uyma. (Kur’an-ı Kerim: 6/148-150) 8.3.1 BELİRLİ VARDIR ÖLÇÜDE ÖZGÜR İRADEMİZ Ve de ki: “O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kur’an-ı Kerim: 18/29) Hiç şüphesiz Allah, kullarına hiçbir şekilde zulmedici değildir115. (Kur’an-ı Kerim: 8/51) Kim doğru yola gelirse ancak kendi lehine gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz bir Peygamber göndermedikçe, azap edici değiliz. (Kur’an-ı Kerim: 17/15) Ahirette sorumlu tutulan, ödüllendirilen veya cezalandırılan herkesin hakikati bulma ve başarılı olma potansiyeli vardır116. Her kişi iyi veya kötüyü, cenneti veya 115 Adaletsiz olsaydı bile Allah’tan kimse açıklama isteyemezdi. Eğer birisinin bu potansiyeli yoksa o zaman sorumlu olmayacaktır. 116 208 cehennemi seçme özgürlüğünü haizdir. Her insan117 özgür iradeyi haizdir, ancak Allah’ın nihai iradesine ters düşme gücünü haiz değildir. Her ne kadar özgür irade ile ilgili birtakım sınırlılıklar varsa da, nihai anlamda, her kişi bu negatif sınırlılıkları aşma potansiyelini haizdir. İradelerimiz geçmişimizle, bilgimizle, çevremizle, o anki ruh halimizle, biyolojik ve kimyasal yapımızla… yakından ilişkilidir. Ancak, ampirik bilimlerin bakış açısından, bu faktörlerle irademiz arasında külli determinist bir ilişki olduğunu söylemek için çok erkendir. Tüm atomaltı düzeyleri ve daha birçok şeyi kavramadığımız sürece, bu erken bir argüman olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de denildiği üzere: Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” (Kur’an-ı Kerim: 17/85) İslam’da ruh sadece kimyasal, biyolojik, fiziksel, sosyal, … olayların tek yönlü bir sonucu değildir118. Ruh bu kaynaklardan istifade eder, ancak belirli koşullar altında elde olanlarla sınırlı değildir. Onun esası yalnızca etki tepki ilişkisine ve nedensellik üzerine kurulu mekanik süreçlere dayalı değildir. Ruh koşulları değiştirme ve iyileştirme potansiyelini haizdir. Örneğin, iş hayatında güçlüklerle 117 Ciddi olarak engelli olup iradesi olmayanlar istisnadır. Bu kişiler İslam’da sorumlu olarak değerlendirilmezler. 118 Esasen fiziksel, kimyasal ve biyolojik olayları yalnızca mekanik ve kör olaylar olarak görmek izleyen ayetten anladığımız üzere çok sınırlı bir yaklaşımdır: Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah’ı tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır. (Kur’an-ı Kerim: 17/44) 209 karşılaşan bir kişi birtakım kitaplar okuyabilir, ek bilgiler edinebilir ve bu zorlukları yenebilir. Gelecekteki hedefler ise tanımı gereği ve herkes için istenen ve en iyi durumdur. Şimdiki zamandan hedef zamanına kadar geçecek olan gelecekteki zaman dilimi ise, hedef zamanında geçmiş zaman olacaktır. Gelecekteki haliyle bu zaman dilimi ile ilgili olarak şu anda değiştirebileceğimiz şeyler varsa sorumlu oluruz. Yoksa sorumlu olmayız. Dolayısıyla adil olmayan bir sorumluluk bulunmamaktadır. Ruh sadece etki tepkiye dayalı neticesi olabilecek geçmişi kavramaz, geleceği de kavrar. Her isteğimiz, belirli ölçüde geleceği, alternatifleri, risklerini, faydalarını, zararlarını henüz gerçekleşmemişken kavrar. Ruhumuz geçmişle sınırlı veya geçmişte yerleşik olmayan ilkeleri, değerleri ve benzerlerini de kavrar. Biz yalnızca belirli bir karar alırsak hangi alternatifin gerçekleşeceğini değil, ama o alternatif gerçekleştiği takdirde nasıl hissedeceğimizi, ve öyle hissedersek ne olacağını da muhakeme ederiz. Bunun yanında kötü bir alternatifi seçmek konusunda da özgürüzdür. Dolayısıyla, geniş bir özgürlük alanımız vardır. İzleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, insanlar bu bağlamda birtakım özel niteliklere sahiptirler: Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine kendi ruhundan üfürdü. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz! (Kur’an-ı Kerim: 32/9) 210 Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. (Kur’an-ı Kerim: 2/30) Diğer taraftan, Allah bu özgürlüğün yanında, bizi hakikate yönlendirebilecek birçok araçları da bize vermiştir. Şunlar özellikle önemlidirler: -Yeniden diriltildiğimizde herkes için ve her zaman aşikâr oldukları alenen belli olacak olan açık işaretler. -Kaderi yaptığı safhada da dualarımıza icabet edebilecek olan Allah’ın bizi işitmesi ve yardımı. Elçileri vasıtasıyla Allah’ın yönlendirmesi. Ancak bu özgürlük insanın, Allah’ın nihai iradesine aykırı hareket edebileceği anlamına gelmez. İtaat yolunu veya isyan yolunu izlemek konusunda Allah kendisine izin verdiğinden, Allah’ın hidayetine aykırı hareket edebilir. Ancak, nihai anlamda, bir insan ne yaparsa yapsın, izleyen ayetlerde belirtildiği üzere, Allah tarafından kuşatılmıştır: Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır. (Kur’an-ı Kerim: 4/126) Şüphe yok ki, Allah her şeyi kuşatandır, bilendir. (Kur’an-ı Kerim: 2/115) Âlemlerin Rabbi olan dileyemezsiniz. (Kur’an-ı Kerim: 81/29) Allah dilemeyince, siz Allah tarafından verilmiş belirli güçleri olmasına rağmen, insan Allah dışındaki bir yolla başarılı olamaz. Bunun nedenleri şu şekildedir: Öncelikle, içinde bulunduğumuz koşullar Allah’ın 211 plan ve isteklerinin sonuçlarıdır. Örneğin kaynaklar sınırlı olabilir. Kaynakların veya alternatiflerin maliyetleri yüksek olabilir. Bazı koşulları aşmak diğerlerine göre daha zor olabilir. Dolayısıyla, özgür irademiz olsa bile, böyle koşullar vasıtasıyla Allah zalim bir insanı iradesine müdahale etmeden saptırabilir. Ayrıca, alternatiflerimiz de Allah tarafından belirlenmektedir. İkinci olarak, irade ettiğimiz her şey izleyen ayetteki örnekte görüldüğü üzere Allah’ın izniyledir: Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. (Kur’an-ı Kerim: 10/100) Kur’an-ı Kerim’de Hz. Şuayb’den (A.S.) yapılan alıntıda gördüğümüz üzere, başarımız Allah’a bağlıdır: “Muvaffakiyetim de ancak Allah’ın yardımı ile olacaktır. Ben yalnızca O’na dayandım ve ancak O’na döneceğim.” (Kur’an-ı Kerim: 11/88) İzleyen ayette gördüğümüz üzere, Allah’ın hidayet etmesi veya saptırması da belirli ölçüde bizim tercihlerimize bağlıdır: Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları şaşırtır. (Kur’an-ı Kerim: 2/26) Herşeyi Bilen ve Gören Allah, her şeyi zaman sınırlaması olmaksızın bilir ve görür. Dolayısıyla, O geleceği şimdiyi bildiği gibi bilmektedir. O geleceği “şimdi”yi 212 gördüğü gibi görmektedir. Bu nedenle, gelecekte alacağımız her türlü karar Allah tarafından bilinmekte, görülmekte ve şahit olunmaktadır. O onu istediği şekilde, ilgili koşulları irademize herhangi bir müdahalede bulunmaksızın değiştirmek de dahil, değiştirmeye Kadirdir. Buna göre, özgür bir şekilde yaptığımız herhangi bir istek, Allah’ın izniyledir. Bu yüzden, seçtiğimiz şeyler Allah’ın ve bizim oybirliği ile olan onayımızla gerçekleşmektedir. Dolayısıyla, her hal ve takdirde, güzel bir iş yapan bir Müslüman Allah’ın kabulünü aramak zorundadır. Aşağıda inananların ahiretteki örnek bir ifadeleri yer almaktadır: “Bizi buna erdiren Allah’a hamdolsun. Eğer Allah bize hidayet etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler.” derler. (Kur’an-ı Kerim: 7/43) “Gerçekten biz bundan önce O’na dua ediyorduk. Şüphesiz O iyilik edendir, merhametlidir.” (Kur’an-ı Kerim: 52/28) İnanmayan birisinin bakış açısından bakıldığında, özgür iradeyi anlamak zor olacaktır, zira onun için, kendisi sadece biyolojik, kimyasal, fiziksel ve benzeri süreçler arasında maddi bir işlem dizisi ve işlemci pozisyonundadır. Onun için yalnızca fiziksel boyutlar olduğundan, bilinç dâhil diğer boyutlar bu boyutlara indirgenebilir niteliktedir. Yine o bakış açısına göre kendisi tesadüfen bir araya gelen, yalnızca fiziksel belirli veya belirsiz kural ve ilişkilere göre davranan bir parçacık grubudur. Ayrıca, ona göre, özgür iradeye sahip olup da kendisine özgür irade verebilecek kimse bulunmamaktadır. 213 8.3.1.1 İRADELERİMİZİN HİKMETLERİ VARLIĞININ Herşeyin Rabbi olan Allah, bizi emirlerine karşı gelme gücü olmayan taşlar veya melekler gibi yaratabilirdi. Bizleri programlanmış, duygusu dolayısıyla seçenekleri dolayısıyla sorumluluğu olmayan robotlar gibi yaratabilirdi. Oysa, böyle bir evrende, fedakarlık, yardım, acıma, doğruluk, muhakeme, ödül, ceza, kötü, yanlış, kibir gibi uygulama ve duygular olmazdı; iyi ve hakikat yaratılmış ve tesis edilmiş olmazdı; kötü ve yanlış yaratılmış, yargılanmış ve cezalandırılmış olmazdı… Ancak, Allah kötü ve iyiyi yaratma gücünü haizdir. Bir kişinin iyi veya kötü olması için, iyi veya kötüyü seçme yeteneğinin olması gerekir. Mevcut olaylar vesilesiyle, bir taraftan Allah’ın kulları Allah’ın nimetlerini ve güçlerini hissetmektedirler, diğer taraftan, hak ve batıl açıkça ayırt edilmektedir. İlaveten, bizim yaratılmamız için bir hikmet varsa, bu durumda, kim olduğumuzun netleşeceği bir sonuç aşamasının da olması gerekmektedir. Bu sonuç aşaması ölümdür. İzleyen ayet bu bakımdan anlamlıdır: Asra yemin olsun ki, İnsan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır. (Kur’an-ı Kerim: 103/1-3) 214 Yine, özgür irademiz ile barışı tesis etmede ve Rabb’imizin yoluna davet etmede Allah ile işbirliği yapma fırsatına sahip olmaktayız. Özgür irademiz sayesinde kendi içimizde ve insanlıktaki olumlu gelişmelerden bir payımız olabilir. Özgür irademiz sayesinde, sahip olduklarımızı sadece kendimiz için harcayabilecekken, hiç bir yardıma ihtiyacı olmayan Allah’a ödünç verebilmekteyiz. Bunlar izleyen ayette belirtildiği üzere, Yaratıcı’mız tarafından verilen büyük nimetlerdir: Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. (Kur’an-ı Kerim: 47/7) Kimdir Allah’a güzel bir ödünç verecek o kimse ki, Allah da onun kat kat fazlasını kendisine ödesin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Hepiniz de O’na döndürülüp götürüleceksiniz. (Kur’an-ı Kerim: 2/245) İsa onların inkârlarını hissedince: “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler: “Biziz Allah’ın yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol ki, biz muhakkak müslümanlarız.” dediler. (Kur’an-ı Kerim: 3/52) Gerçekten, O’na yardım etme, O’na yardım etme niyetini ifade ve uygulamaya koyma fırsatı O’nun bize en büyük nimetlerinden birisidir. Buradaki ana bir unsur da özgür irademizdir. 215 8.3.1.2 GÜNAHLAR VE ONLARIN SONUÇLARI KASITLI TERCİHLERDİR Hakikate uymanın ödülleri ve batıla uymanın cezaları belirlenmiş ve açıklanmıştır. Dolayısıyla, hakkı veya batılı seçenler, onları avantaj, dezavantaj, fırsat ve tehditleriyle birlikte seçmektedirler. Kalıcı seçimlerimiz kim olduğumuzla ve özelliklerimizle en uygun olan alternatiflerdir. Seçimlerimiz kişiseldir ve birçok durumda kişisel bir bakış açısından bakıldığında doğru veya yanlış yoktur: Sevdiğimiz bazı şeyler için kötü sonuçlara katlanmayı seçebiliriz. Örneğin, bir kişi kansere neden olduğunu bildiği halde sigara içmeyi seçebilir. Bunun üzerine, sigaradan dolayı kanser ortaya çıktığında, kendisinden başkasını fazla suçlamaması gerekir. Kanserin acıları ve erken bir ölüm karşılığında sigara içmenin kişisel zevkini seçmiştir. Sigara içtiği zaman onu doğru olarak görebilir veya onu yanlış gördüğü halde sigara içebilir. Sonuçlara veya geleceğe önem vermemeyi seçebiliriz. Büyük riskler doğursa bile, bizden daha büyük bir güce meydan okumaktan zevk alabiliriz. Bu meydan okumanın zevki, sonucunda ortaya çıkacak korku veya acıdan daha büyük olabilir. Benzer şekilde, birisi Yaratıcı’ya hiç önem vermeyerek ve cehennem riskini alarak, doğrudan veya dolaylı olarak O’na meydan okumayı seçebilir. Bu şekilde, bu meydan okumaktan zevk almayı ve dünyevi zevklerden mahrum kalmaksızın bu dünyanın tadını çıkarmayı isteyebilir. İzleyen ayetteki örnekte de görüldüğü üzere, geçici olarak kötüden zevk alma özgürlüğümüz vardır: 216 Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları kötülük yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarpıverdi. (Kur’an-ı Kerim: 41/17) Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var ki, onunla yüz yüze gelirler de yine de yüz çevirip geçerler. (Kur’an-ı Kerim: 12/105) Ancak sonunda dürüst olmalı ve seçimlerimizi sahiplenmeliyiz. Diğer taraftan, böyle riskli tercihler seçimi yapanın kişiliğiyle ilgilidir. Dolayısıyla, izleyen ayette belirtildiği üzere inanmayanların kafa karışıklığı kasıtlı ve süreklidir: Her kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır. (Kur’an-ı Kerim: 17/72) Öyle ki, izleyen ayette belirtildiği üzere, onlar cehennemi gördükten sonra döndürülseler bile inançsızlığa döneceklerdir: Onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman: “Ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabb’imizin âyetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık” dediklerini bir görsen! Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı da ondan, yoksa geri çevrilselerdi yine menedildikleri şeyi yapmaya dönerlerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar. (Kur’an-ı Kerim: 6/27-28) 217 Bu nedenle, örneğin, cehenneme gireceğini bilse de nihai bir inançsız yine inanmayacak ve cehennemi inkâr edecektir. Buna göre, cehennem inanmayanın açık bir tercihi olmaktadır, çünkü eğer en ikna edici işaret bile mevcut olsa, böyle bir inançsız inanmayacaktır. Aşağıdaki ayet buna işaret etmektedir: Doğrusu, haklarında Rabbinin hükmü gerçekleşmiş olanlar imana gelmezler. Onlara bütün mucizeler gelse bile, elem dolu azabı görünceye kadar inanmazlar. (Kur’an-ı Kerim: 10/96-97) Yapmayı tercih ettiğimize mukabil, cehennem cezasını çekme özgürlüğü bize verilmiştir. Ancak, birisinin daha sonra ebedi olarak hissettiği sürece inanacağı bir şeyi geçici olarak inkâr etmesi iyi bir fikir gibi görünmemektedir. Bununla birlikte bu bir tercihtir. Biz insanlar genel olarak uzun vadede maliyetleri veya riskleri devasa olsa bile o anda mevcut olan faydaları tercih etmekteyiz. Aşağıdaki ayette buna bir işaret bulunmaktadır: Hayır, siz acele olanı seviyorsunuz ve Ahireti bırakıyorsunuz. (Kur’an-ı Kerim: 75/20-21) Ani bir öfkeyi tatmin etmek için yaptıkları bir işten dolayı yıllarca hapiste kalan kişileri gözünüzün önüne getirin. Bunun nedeni şudur ki, kısa vadede hislerimiz mantığımıza göre daha yoğundur; uzun vadede, hislerimiz mantığımıza göre nispeten daha zayıftır. Bu yüzden, izleyen ayette vurgulandığı üzere, sabır başarı için önemlidir: Allah sabredenleri sever. (Kur’an-ı Kerim: 3/146) 218 Diğer taraftan, kaderdeki hususları onaylamaktayız. Seçimlerimizin her birinde, kaderde bizim için olanları satın alıyoruz ve onaylıyoruz: Allah gökleri ve yeri hak ile ve herkese yaptığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara asla haksızlık edilmez. (Kur’an-ı Kerim: 45/22) 8.3.1.3 ALLAH’IN BİZİ BİR ŞEYE ZORLAM AYA İHTİYACI YOKTUR O’nun her şeye gücü yeter. (Kur’an-ı Kerim: 67/1) Allah’ın dilediğini yapmaya gücü yeter. Bu itibarla, bizi öyle bir ortamda yaratabilir ki özgür irademiz olmasına rağmen hepimiz inanan veya inanmayan olabiliriz. Bu nedenle, yapabilirse de, irademize müdahale etmeye veya belirli bir şekilde bizi bir şeye zorlamaya ihtiyacı yoktur. Objektif olaylarla, kim olduğumuza göre doğruyu bulabileceğimize veya sapabileceğimize göre, Allah irade süreçlerimize müdahale etmeye ihtiyaç duymaz. Allah seçme kapasitemizi bozmadan, objektif şeylerle hidayet edebilir veya saptırabilir. Örneğin, bebek sahibi olan bir inanmayan, o bebeğin getirdiği heyecan ve mutluluğu ve Yaratıcı’nın böyle büyük bir nimetini yaşayınca bir inanan olabilir. 219 8.3.1.4 ALLAH KİMSEYİ İNANMAYA VEYA SALİH AMELLER İŞLEMEYE ZORLAMAMAKTADIR VE K İMSEYİ İNANMAMAYA VEYA ZULMETMEYE ZORLAMAMAKTADIR. Eğer Allah bizi bir şeye zorlamak isteseydi, hepimizi inanan yapabilirdi. Ancak, zorlama suretiyle oluşan inanç, gerçek bir inanç olmayacaktı. Yalnızca yeniden diriltildikten sonraki inanç zorlama suretiyle olan iman, dolayısıyla gerçek olmayan bir iman olacaktır ve müteakip ayette belirtildiği üzere yararsız olacaktır: (İnanmak için) ille meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin gelmesini, ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabbinin (azab) işaretlerinin geldiği gün, daha önce iman etmemiş, yahut imanında bir hayır kazanmamış kimseye, artık inanması bir fayda sağlamaz. De ki: “Bekleyin; biz de beklemekteyiz.” (Kur’an-ı Kerim: 6/158) Bu hayattaki iman gerçek imandır, çünkü bir zorlamanın sonucu değildir ve kim olduğumuzu tam olarak yansıtır. Bu suretle Allah bize seçtiğimizi vermektedir. Zorlanmadığım takdirde seçeceğim şey özgür iradenin sonucudur. Buna göre, Allah bize herhangi bir şeyi zorlamadığına ve bize taşıyabileceğimizden fazlasını yüklemediğine göre, makul özgür irademiz bulunmaktadır ve dolayısıyla sorumlu olabiliriz. 220 8.3.1.5 KİMSE ALLAH’IN BİZİ ZORLADIĞINA ŞAHİTLİK ETMEYECEKTİR. Allah’ın irade sürecimize müdahale ederek herhangi bir seçeneğe bizi zorladığına dair hiç bir şahit olamayacaktır. Hiç bir şahit Allah’ın bizi belirli bir seçeneğe zorladığına şahitlik etmeyecektir, çünkü böyle bir zorlama olsa bile -ki yaptığımız açıklamalara göre olamaz-, sadece Allah tarafından bilinebilir. Gerçekte, inanmayan da kararlarında istisnai olarak Allah’ı dikkate aldığından, Allah’ın kendisini belirli bir şekilde hareket etmek üzere zorlamadığı gerçeğine dolaylı bir şahittir. O her zaman kedi kararları için kendi hesaplamalarını yapar. Ayrıca, inanmayan genellikle Allah’ın kendisine gösterdiği doğru yoldan sapar. 8.3.1.6 ALLAH’IN HERHANGİ BİRİMİZE KARŞI HERHANGİ BİR ÖNYARGISI YOKTUR Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle. Hamd o âlemlerin Rabbi Allah’ındır. (Kur’an-ı Kerim: 1/1-2) Allah her şeyin Rahman ve Rahim olan Rabb’idir. Herkes Allah’ın kulu olduğuna göre, O’nun herhangi birimize karşı herhangi bir önyargısı yoktur. Eğer Allah’ın her birimize sayısız, büyük ve açık nimetlerini değerlendirirsek, anlarız ki Allah hiç birimize zulmetmez. Aşağıdaki ayette de buna işaret vardır: Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitmeyi, gözleri ve gönülleri var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz! (Kur’an-ı Kerim: 32/9) 221 8.3.1.7 İRADELERİMİZİN TEMELİNDEKİ NEDENSELLİK İLİŞKİLERİ KADER ÜZERİNDE ETKİLİDİR Bazıları der ki: “Tamam, cehenneme gireceğim takdir olunmuşsa ben onu değiştiremem. O halde, neden buna kafa yorayım?” Fakat kader ilk neden değildir. Kaderden önce ve onun üzerinde Allah vardır. O varlık ve olaylar arasındaki ilişkileri izleyen ayetteki örnekte de belirtildiği üzere tanımlar ve etkinleştirir: Doğrusu insana uğrunda çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir. (Kur’an-ı Kerim: 53/39-41) Şahit olduğumuz her bir ilişki ve seçimlerimizin unsurları müteakip ayetten anlaşıldığı üzere kaderin parçalarıdır: Onların hepsi apaçık bir kitaptadır. (Kur’an-ı Kerim: 11/6) Okuldan mezuniyetimizin zamanlaması kaderdedir. Mezuniyetimizin birtakım sınavları geçmemizin sonucu olacağı da kaderdedir. Bu itibarla, eğer mezun olursak, bu sınavları geçmiş olacağımız da kaderdedir. Kader bu ilişkiler üzerine de kuruludur ve bu bağlamda mezuniyetin direkt bir nedeni değildir119. Benzer şekilde, bir kimse cehenneme girişini kader ile açıklayamaz/haklı gösteremez. Dolayısıyla, kimse sonu hakkında kader nedeniyle ne ümitsiz ne de emin 119 Bu Allah’ın “Hakim” ve “Rahman” gibi vasıflarının bir sonucudur. Aksi takdirde tersi de olabilirdi. 222 olmalıdır. Bu nedenle, eğer mezun olmak istiyorsak, yapacağımız sınavlara iyi çalışmaktır. Aynı şekilde eğer cennete girmek istiyorsak, ev ödevimizi iyi yapmamız gerekmektedir. 8.3.1.8 EĞER KADERİ BİLSEYDİK, ONU İYİ YÖNDE DEĞİŞTİRMEK İSTERDİK. Eğer kaderin içeriğini bilseydik bile, onu yeniden değerlendirir ve gerekirse onu beğenmediğimiz takdirde, ondan farklı hareket etmek isterdik. Dolayısıyla, hiç bir hal ve takdirde kader irade ve seçme süreçlerimizi etkilememektedir. 8.3.1.9 EĞER İRADELERİMİZ DETERMİNİZMİN TAM ETKİSİ ALTINDA OLSAYDI, BİZİM İNANMAMIZA NEDEN OLURDU. Nedensellik de Allah’a imanı gerektirirdi. Farzedin ki bir inanmayan yeniden diriltilmiştir. Hatalı olduğunu görmektedir. Bunun üzerine anlayacaktır ki herşeye Allah neden olmuştur. Buna göre, görecektir ki kendisinin inanmaması için esasında hiç bir neden olmamıştır. Buna göre, nedensellik ilişkileri zinciri ve sağlıklı/determinist bir değerlendirme süreci Allah’a imana ulaştıracaktır. Aksi takdirde, gerçek olmayan şeyler kendisini imansızlığa yönlendirmiş demektir, Allah değil. O halde, eğer gerçek olmayan şeyler onun üzerinde determinist anlamda bir etkiyi haiz olmamışlarsa, özgür 223 iradeye sahip olduğu ve kendisine verilen özgür iradeyi kötüye kullandığı ortaya çıkmaktadır. 8.3.2 ALLAH’IN KADERE YANSIYAN İLMİ BİR YÖNÜYLE İNSANİ KAVRAMLARDAN TARİHSEL BİLGİ GİBİDİR. Kader herşey üzerindeki tüm kudretin Allah’a ait olduğunun ve başarının yalnızca Allah yoluyla olduğunun da bir tezahürüdür. Dolayısıyla, başarımız veya başarısızlığımız kaderden önce Allah’a bağlıdır. Allah’ın geleceğe ilişkin bilgisi bizim tasavvur ettiğimizden farklıdır. Allah Her Şeyi Kuşatan ve Her Şeyi Bilen olduğuna göre, bizim gelecek tercihlerimizi gerçekleşmiş şeyler gibi bilir120. Bunun insan kavramları bağlamında bir örneği bizim tarihsel bilgilerimiz gibidir: O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O herşeyi bilendir. (Kur’an-ı Kerim: 57/3) Rumlar yenildi. 120 Dikkat: Bu örneği Allah’ın vasıflarının bir tanımı olarak değerlendirmeyiniz, fakat yalnızca anlamadaki sınırlılıklarımızı aşmaya yönelik bir örnek olarak değerlendiriniz. Bu İslam kavramlarıyla tanışık olmayana genel kavramlarla bir fikir vermek için bir örnektir. Allah’ın bilgisini şimdiye ilişkin olan ve geleceğe ilişkin olan şeklinde veya tarihsel bir bilgi olarak bilme şeklinde tasnif etme yetkimiz ve bilgimiz bulunmamaktadır. Allah hiç bir şeye benzemez olduğuna göre, O’nun bilgisi de kimseninkine benzemez. Biz O’nun şahsını bizimle ilgili olan ve bize kendisi tarafından verilen bilgiler dışında bilemeyiz. Allah en iyisini bilir. 224 (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galib geleceklerdir. (Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah’ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir. (Kur’an-ı Kerim: 30/2-4) O Evvel’dir fakat O hem de Ahir’dir. O Bir’dir, bölünmez. O ne uzay bakımından, ne de zaman bakımından sınırlı değildir. O’nun bilgisi bizimki gibi yerel değildir. O’nun bilgisi kaderle çelişki arz etmez. Bu nedenle, Allah gelecek seçeneklerimizi kendi gözlemi altında gerçekleşmiş şeyler gibi bilir. Dolayısıyla, O’nun böyle bir bilgisi O’nun bize herhangi bir hususu zorlamasını gerektirmez. 8.3.3 KAPASİTEMİZE GÖRE SORUMLUYUZ Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. (Kur’an-ı Kerim: 2/286) İnançlarımız sade bir şekilde iradelerimizin, tercihlerimizin bir sonucudur. Tüm hakikati kavramamız gerekmemektedir. Biz yalnızca işaretleri görüyoruz. Bir yönüyle iman zihinsel bir seçme sürecinden oluşur; bu yönüyle inanmada zorluk veya imkânsızlık yoktur. Allah kimseye taşıyabileceğinden fazlasını yüklemez. 225 8.3.3.1 AŞİKÂR GERÇEKLER ÖNCE GELİR. Eğer birisi isteyerek ve bilerek hızla giden bir arabanın önüne atlarsa ve yaralanırsa, yaralandığı için Allah’ı suçlayamaz. Aksi takdirde mantıklı birisi ona şöyle sorar: Eğer yaralanmak istemiyorsan neden oraya atladın? Eğer yaralanmak istediysen neden Allah’ı suçluyorsun? Her hal ve takdirde, bu tartışma yararsız olacaktır, çünkü her hal ve takdirde, o birçok acı ve zorluk yaşayacaktır. Benzer şekilde, Allah bize hakikati gösteren milyarlarca işaretler vermiştir ve bize izleyebileceğimiz iki yolu ve sonuçlarını göstermiştir. O’nun için bunlar aşikârdır. Fakat aramızdan bazıları için bu dünyada onlar çok aşikâr gibi görünmemekte veya yanlış gibi görünmektedir. Bunun da nedeni esas itibariyle Allah haklarında herhangi bir delil vermediği halde bu tür insanların icad ettikleri yanlış tanrılar ve güçlerdir. Bununla birlikte, birisi yeniden diriltildiğinde ve Allah tarafından yargılandığında, bu kişi için aşikâr olacaktır ki: İcad ettiği Allah’ın yerine ikame ettiği tanrılar, güçler, ilişkiler, nedenler mutlak değildiler, kendi güçlerine sahip değildiler, kendine yeterli değildiler ve hiç bir delilleri yoktu. Yine anlaşılacaktır ki Allah’ın anlattıkları her zaman aşikârdı ve aşikârdır. Bunun üzerine o kişinin apaçık bir hata içinde olduğu ve kasti büyük bir suç işlediği de ortaya çıkacaktır. Allah izleyen ayetlerde bunlara işaret etmektedir: Ne var ki, fırkalar (yahudi ve hıristiyanlar) kendi aralarında ihtilafa düştüler. O büyük (dehşetli) günü görecek kâfirlerin vay haline! 226 Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. (Kur’an-ı Kerim: 19/37-38) Onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki: “Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.” “Çünkü biz sizi121, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.” (Kur’an-ı Kerim: 26/96-98) Açık hata esas itibariyle hatanın konusundan değil, o hatayı yapandan kaynaklanır. Açık hata bir taraftan açık işaretlere gerek gösterir. Diğer taraftan, izleyen ayette zikredildiği gibi bu hatayı yapanda yanlışlıklar gerektirir: Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh Kavmi’nin, Âd’in, Semûd’un, İbrahim Kavmi’nin, Medyen Ashabı’nın ve o mü’tefikelerin haberi gelmedi mi? Onların hepsine peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek ki Allah, onlara zulmetmiş değildi, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. (Kur’an-ı Kerim: 9/70) Bu itibarla, Allah’ın işaretlerinin ebediyen aşikarlığı nedeniyle, ahirette onların sonuçlarına adaletsiz oldukları gerekçesiyle hiç kimseden itiraz gelmeyecektir. İnanmayanların adalet bazındaki argümanları geçerli değildir çünkü adil olmadığı için tenkit ettikleri gerçekleştiği takdirde, buna karşı objektif ve bilgili şahitlerin olmaması durumunda, bu gerçek olay onların zalim olduklarını ispatlayacaktır. 121 Sahte tanrılar 227 8.3.3.2 BİZ KENDİ ZAAFLARIMIZDAN DOLAYI BAŞARISIZ OLMAKTAYIZ. Biz Allah’ın bize vermediği ve bizim de O’ndan istemediğimiz şeylerden dolayı başarısızlığa uğramaktayız, Allah’ın verdiği veya yaptığı şeylerden dolayı değil. Müteakip ayette gördüğümüz üzere, Allah’ın özümüz itibariyle bize verdiği, onu saf ve temiz tuttuğumuz sürece bize yeterlidir: Nefse ve onu biçimlendirene, Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun ki, Elbette nefsini arındıran kurtulmuştur. Onu (kötülüklere) gömen de ziyan etmiştir. (Kur’an-ı Kerim: 91/7-10) 8.3.3.3 KADER BİZİMLE ALLAH ARASINDA BİR ENGEL DEĞİLDİR -ALLAH BİZE KADERDEN DAHA YAKINDIRDoğal olarak, Allah’tan şimdiki ve gelecekteki isteklerimiz O’nun tarafından kaderi meydana getirdiğinde de bilinmekteydi. Ayrıca, herhangi bir aşamada samimi dualarımıza icabet eden Allah onlara kaderi teşkil ederken de icabet edebilir122. Başka tanrı olmadığına ve Allah geçmiş ve gelecekle sınırlı olmadığına göre, dilediklerimizi bilen Allah hep aynıdır. Birisi bizi şimdi dinleyen, başka birisi de 122 Dikkat: Elbette Allah’ın fiillerini bizim çok kısıtlı zaman kavramlarımızla tanımlamak mümkün değildir. Bu nedenle, bunları çok genel bir fikir vermeye veya düşünsel malzeme olarak verilen örnekler olarak değerlendiriniz. 228 kaderi teşkil eden iki tanrı yoktur. Ne de şimdi başka bir ruh halinde, kaderi yaparken başka bir ruh halinde olan bir tanrı vardır. Şimdi bizi dinleyen ve bizi tam olarak bilen Allah, kaderi teşkil ederken de bizi ve şimdiki durumumuzu tam olarak bilendir. Kader içinde bir aktör olarak ve kaderi oluşturan olarak Allah’ın belirli bir durumla ilgili olarak kaderi yaparken ve uygularken tutarlı bir iradesi bulunur. Her iki perspektiften de O’nun bilgi sınırlılığı yoktur, O’nun öncesi ve sonrası yoktur. Bu nedenle, O’nun için belirli bir durumla ilgili bir çelişki, farklılık veya sınırlılık nedeni yoktur. Örneğin, bizim zaman dilimimizde Allah’tan belirli bir arzusunu isteyen bir kişi ve arzusu hakkında Allah kaderi teşkil ederken daha az bilgiye sahip veya habersiz değildi. Dolayısıyla, Allah’a bir hususta niyazda bulunduğumuzda, bizim için kaderden kaynaklanan bir sınırlılık yoktur; dualarımızla kaderi teşkil ettiği anda dahi Allah’a ulaşabiliriz. Hz. Süleyman (A.S.) gibi Allah’tan bize yardım etmesini ve bize salih ameller ilham etmesini isteyebiliriz: (Süleyman) onun sözüne gülümseyerek dedi ki: “Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi işler yapmaya muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat.” (Kur’an-ı Kerim: 27/19) Şöyle bir soru sorulabilir: “Eğer ben Allah’a inanmıyorsam, bu durumda Allah’tan yardım isteyemem. Dolayısıyla, kaderi aşamam ve kadere mahkum olmuş olurum. Bu yüzden, cezalandırılmam haklı olur mu?” İslam’da ilk hal Hz. İbrahim’in (A.S.) durumundaki gibi 229 yanlış tanrıların olmadığı haldir; fakat insan sahte tanrılar icad etmektedir ve izleyen ayetteki ifadedeki gibi bunlar onu Hak İlah’a sığınmaktan alıkoymaktadır: İbrahim dedi ki: “Yonttuğunuz şeylere tapıyorsunuz?” “Halbuki sizi ve yaptıklarınızı Allah yarattı.” (Kur’an-ı Kerim: 37/95-96) mi Sahte tanrılara inanan bir kişi, kaderi de yapanla irtibata geçmekten kendini bloke etmektedir. Dolayısıyla, Allah’a dönmeyi, ilk temiz haline dönmeyi tercih etmek ve müteakip ayette belirtildiği üzere kendisinin icad ettiği sahte tanrılardan sakınmak durumundadır: O’nu, Allah’tan başka taptığı şeyler alıkoymuştu. Şüphe yok ki, kendisi inkârcı bir kavimdendi. (Kur’an-ı Kerim: 27/43) 8.3.4 SEÇİM SÜRECİMİZ TUTARLI OLMALIDIR Kendi tercihleri için Allah’ı suçlayan bir kimse kendi içinde tutarsız olacaktır: Eğer böyle bir kimsenin kötülük seçimleri için Allah’ı suçlama imkânı varsa, neden yaptığı kötü seçimini ve sonuçlarını onaylamaktadır? Neden tevbe etmemektedir? Allah’ın yolunu ve yardımını istemekte midir istememekte midir? Eğer kötülük seçimini ve sonuçlarını onaylıyorsa neden başka birisini suçlamaktadır? Eğer Allah’ın yardımını istemiyorsa O’nu nasıl suçlayabilir? Eleştirdiğimiz bir şeyin bize yanlış bir şeyi 230 düşündürdüğünü ileri süremeyiz. Diğer taraftan, ceza bir açıdan suçun suçlunun üzerine geri yansıtılmasıdır. O halde suçlu itiraz edemez. Eğer bu suçu kurbana karşı işliyorsa ve adil değilse, neden bunu kurbanına karşı yapmaktadır? Eğer kabul edilebilir bir şeyse, kendisine yansıtıldığında neden itiraz etmektedir? 8.3.4.1 ANLAŞMA UYGULANDIKTAN SONRA DEĞİŞTİRİLMEZ İnkâr edenler ateşe arzedilecekleri gün (şöyle denir): “Siz dünya hayatınızda bütün güzelliklerinizi harcadınız, onların zevkini sürdünüz, artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanız ve yoldan çıkmış olmanızdan dolayı aşağılayıcı bir azabla cezalandırılacaksınız.” (Kur’an-ı Kerim: 46/20) Daha önce zikrettiğimiz üzere, seçimlerimizi özgür bir şekilde yapmaktayız ve Allah onları onaylamakta ve ödemeye hazır olduğumuz fiyat veya almaya hazır olduğumuz risk karşılığında istediğimizi vermektedir. Bir kişi Allah’ın rızasının ve cennetin yerine şimdiki hayatın tadını almayı ve onunla tatmin olmayı seçebilir. Bunun üzerine her gün anlaşma kısmi olarak icra olunur ve teyit edilir. Her gün kişi anlaşmanın bazı faydalarını toplar ve onu onaylar. Kişi ölene kadar yönünü veya anlaşmayı seçme veya değiştirme özgürlüğüne sahiptir. Ölüm anlaşmanın bir ana bölümünün uygulanmasında toplam nihai noktadır. Ondan sonra anlaşmanın diğer ana bölümü uygulanacaktır. Ölüme kadar, anlaşmanın dünyevi kısmının uygulanması tamamlanmış olacaktır. Eğer kişi meydana 231 gelenle tatmin olmuşsa, bu durumda kendi bakış açısından yanlış hiç bir şey ve kınanacak kimse yoktur. Sigara içmekten dolayı sonunda kanserden ölen ancak sigara içme zevkini tadan kişi örneğinde olduğu gibi bu tamamen kişiseldir. Anlaşmanın özellikle inanmayanlar için olumlu olan koşullarının uygulanması bu dünyada tamamlanmaktadır: Rabbine teşekkür etmekten uzak olmanın, O’na karşı herhangi bir sorumluluk hissetmemenin tadını çıkarmış olabilir; dilediği tüm zevkleri tatmış olabilir. Adalet kavramına dayalı herhangi bir itiraz ancak anlaşma uygulandıktan sonra ortaya çıkacağından, inanmayan ahirette itiraz etme imkânını haiz olamayacaktır. Çünkü o noktada, anlaşmanın asli ve inanmayan açısından ve inanmayan için pozitif olan bir kısmı zaten uygulanmış olacaktır. İzleyen ayette gördüğümüz üzere, bir anlaşmanın taraflardan birisini ilgilendiren pozitif koşulları uygulandıktan sonra o anlaşmaya itiraz edilemez: Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri donakalır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik.” derler. (Kur’an-ı Kerim: 21/97) 8.3.4.2 EĞER BİRİSİ ALLAH’I ADALET BAĞLAMINDA KINARSA, BU ALLAH’IN O’NA ZATEN HİDAYETİ SUNDUĞUNU FAKAT ONUN BUNU BİLEREK REDDETTİĞİ ANLAMINA GELİR Diğer taraftan, Allah’ı adalet bağlamında kınayan kimse Allah tarafından adalet değeriyle tanıştırılmış 232 demektir. Dolayısıyla, bu kişi adil olmadığı zaman, bu Allah neden olmaksızın, kendisinin bilerek adil olmamayı seçtiği anlamına gelir. Eğer adaleti teşvik ediyorsa, o zaman öncelikle Allah’a ve diğerlerine adil olması gerekmektedir. 8.3.4.3 NİHAİ SONUÇ DOĞRUDUR Kur’an-ı Kerim’de şu ifade yer alır: Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı da sonunda azabımızı tatmışlardı. (Kur’an-ı Kerim: 6/148) Burada cezanın gerçekten meydana gelme durumuna bir vurgu görüyoruz. Bir inanmayanın cehenneme girdiğini tasavvur ediniz. O anda cehenneme ya inanacaktır ya da inanmayacaktır. Eğer inanırsa, gözlemine dayalı olarak inanmış olacaktır ve seçmede özgür olduğumuz bu dünyadaki gibi Allah onun inanma veya inanmama kararına müdahale etmemektedir. O kendi hesaplamalarına ve gözlemlerine göre seçmektedir. Bu yukarıdaki ayetteki durumdur. Eğer inanmazsa, o zaman doğal olarak kınanacak hiç kimse veya şey olmayacaktır. İzleyen ayette ahirette inanmayana karşı bir konuşmadan konumuzla ilgili bir alıntı yer almaktadır: (Onlara şöyle denir): “İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur. Bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz? Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız.” (Kur’an-ı Kerim: 52/14-16) 233 Hakikat nihai olarak meydana gelenle ilgilidir. Gerçekleşen görüldüğünde, herhangi bir kimse ne gerçekleşene ters bir argüman ileri sürebilir ne de Allah’ın bilgisinin üstünde ve dışında olan bir argüman getirebilir. Örneğin, bir inanmayan cehenneme girmek üzere olduğunda, Allah’ın adaletsiz olduğunu iddia edemez, çünkü iddiası kişisel olacaktır ve onun muhakemesi ve hataları zaten Allah tarafından biliniyor olacaktır. Eğer birisi kendi adaletsizliği için cezalandırıldığında bunda adaletsizlik olduğunu Allah’tan daha iyi bildiğini iddia ederse, bu onun kibrindendir ve o hatalıdır. Diğer taraftan, bu dünyada kendisine karşı böyle bir adaletsizlik olduğunu ileri süremez çünkü Allah’a inanmamaktadır. 8.4 EĞER ALLAH KADİR VE İYİ İSE NEDEN ACI ÇEKME VE KÖTÜLÜK VARDIR? Allah her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir. (Kur’an-ı Kerim: 4/111) Allah Hikmet Sahibidir. O ne yaparsa kendi penceresinden birtakım hikmetlere dayalıdır. Bu dünyada olumsuz olarak gördüğümüz şeyler de hikmetlere dayalıdır. Diğer yandan, şimdiki evre belirli bir vadede sona erecek olan geçici bir evredir. O, fiziksel, biyolojik, sosyal, bireysel boyutlarıyla ahiretteki daimi evreye bir hazırlık evresidir. O halde, bu evrede gördüklerimiz tam resmin sadece küçük bir parçasıdır. Birçok durumda, inançsızlığın nedeni, bazı kişisel duygulara ters gelen şeylerin inkarıdır. Birçok durumda inançsızlığın nedeni, izleyen ifadede olduğu gibi gözlemlenenin inkarıdır: “Suçsuz bir babanın çocuğunu 234 öldüren bir tanrıya inanmıyorum”. Böyle bir kişi demek ki çocukların ölmemesi koşuluyla tanrıya inanacaktı. Diğer bir ifadeyle, tanrı tam olarak kendi arzularına uygun olsaydı inanacaktı. İslam’a göre, gözlem önde gelir ve Allah bizim arzularımıza göre değildir, o kendine ve belirli ölçüde gözlemlediğimize göredir. Bunun nedeni ise, gözlemlediğimizle Allah arasında bir ilişki bulunmasıdır. Genellikle acı çekme Allah’ın verdiğini geri almasının bir sonucudur. O’ndan başka tanrı olmadığından, nihai olarak başka birisi tarafından verilmiş veya yaratılmış bir şeyi almamaktadır. Veren O’dur ve verdiğini geri alma hakkı olan da O’dur. Örneğin, bazı kişiler için çocukları olan bir kişinin ölümü olmaması gereken bir şey gibi değerlendirilebilir. Oysa o kişiye hayatını ve o çocuklara babalarını veren Allah doğal olarak onlara verdiklerini geri alabilir. Milyarlarca yaratığı yaşatan Allah’tan daha merhametli olduğumuzu ileri süremeyiz. Ayrıca Allah’ı bizim istediğimiz gibi vermeye zorlayamayız. Varlıklar ve olaylar bütünüyle iyi veya bütünüyle kötü değildir. Birçok durumda pozitif yönler ve negative yönler vardır. Yine, bir şey birisi için kötü iken, başka birisi için iyi olabilir. Allah yalnızca belirli bir zamanda yaşayanların Rabb’i değildir; O yaşamakta olanlar ve yaşayacak olanlar dahil olmak üzere herşeyin Rabb’idir. Önceki nesiller yenilere yer açmak için gideceklerdir. Bu ayrıca varlıkların genel olarak daha iyiye doğru değişmelerine imkan verir. İzleyen ayetlerde bu gerçeklere işaret vardır: De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin. Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü 235 gecenin içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” (Kur’an-ı Kerim: 3/26-27) Birçok durumda, şer şer olarak görülür çünkü daha iyi bir duruma göre daha az iyidir; oysa bu şer durum esasında iyi ve tatminkardır. Örneğin, eğer 100 dairesi olan bir kişi bir deprem sonucunda onların 90’ını kaybetse, çok mutsuz olabilir. Halbuki birçok kişi yalnızca bir dairesi olsa çok mutlu olacaktır. Bazı durumlarda, kötü olarak gördüğümüz şeyler çoğunlukla iyi olabilir. Kötü olarak gördüğümüz birçok şey, birçok olumlu sonuçlar doğurabilir. Örneğin, bazı öğrenciler için sınavlarda başarısız olmak bir kabus olabilir. Ama sınavlarda başarısız olma riski olmasaydı, öğrenim sonuçları daha az memnuniyet verici olurdu. İzleyen ayet bu gerçeğe işaret eder: Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysa ki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Kur’an-ı Kerim: 2/216) Şer ve iyilik birçok durumda sübjektiftir. Bir şeyin nihai iyiliği veya kötülüğü her şeyi bilene göre belirlenecektir. Yine insan olarak haiz olduğumuz zaaflardan dolayı, birtakım olaylar gerçekte olduklarından çok daha kötü görünebilir. Masum bir bebeğin öldüğünü gördüğümüzde, çok ümitsiz olabiliriz, çünkü yaratma gücümüz yoktur; fakat Allah için onu yeniden yaratmak çok kolaydır. 236 Bir şer grubu cinayetler, dolandırıcılıklar, hırsızlıklar gibi insanlar tarafından kasdi olarak işlenen suçlardan oluşur. Bu şerlerden bu dünyada dengelenmeyenler din günü ve sonrasında tam olarak karşılığını görecektir ve suçlu ve kurbanı için denge sağlanacaktır. İzleyen ayette buna işaret edilmektedir: Biz kıyamet günü için adalet terazileri kurarız; hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmaz. (O şey) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getiririz(, tartıya koyarız). Hesap görenler olarak da biz yeteriz. (Kur’an-ı Kerim: 21/47) Dolayısıyla, örneğin birisi, Allah bir kişinin bir başkasının malını çalmasına izin vermemelidir diyebilir. Eğer bu çalma olayı hikayenin tamamı olarak görülürse, gerçekten bütünüyle adaletsiz olabilirdi. Oysa o hikayenin tamamı değildir. Bu durum Allah’ın insanları yetkilendirmesinden ve onlara bireysel ve sosyal kararlarını seçme yetkisini vermesinden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden, böyle şer işler insanlara aittir ve sonuçları vardır. Allah bize yol gösterici olmak üzere, bu tür işlere karşı bu hayatta yaptırımlar getirmiştir. Bir başka açıdan, yukarıdaki ayette belirtildiği üzere ahirette denge tam olarak tesis edilecektir. Buna göre, gördüğümüz küçük parça bazen çirkin ve dengesiz gibi görünse de, resmin tamamı güzel ve dengelidir. O halde, sınırlı ve sübjektif bakış açılarından yapılan değerlendirmeler şer ve Allah arasındaki ilişki açısından yanıltıcı olabilir. Bu bağlamda her birimizle alakalı iyi ve kötü, Allah ile olan ilişkimizin durumuna göre tanımlanmalıdır. Örneğin, belirli bir zamanda büyük refah içinde olan, fakat Allah’la ilişkisi bakımından kötü bir durumda olan bir kişi gerçekte iyi bir durumdaymış gibi 237 değerlendirilemez. Benzer şekilde, ciddi sağlık problemleri olan fakat Allah ile iyi bir ilişkide olan bir kişi gerçekte iyi bir durumdadır. Allah ile ilişkimiz bakımından mevcut olan problemler dışındaki tüm sorunlar geçicidir. İzleyen ayetlerde bu gerçekle ilgili bir örnek görmekteyiz: Hakikaten Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazinelerden vermiştik ki, anahtarları(nı taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelirdi. Kavmi ona demişti ki: “Şımarma! Şüphe yok ki Allah şımarıkları sevmez.” “Allah’ın sana verdiğinde ahiret yurdunu gözet. Dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi, sen de iyilik yap. Yeryüzünde bozgunculuk arama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (Karun:) “O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi.” dedi. Bilmiyor muydu ki Allah, ondan önce, nesiller (için)den ondan daha güçlü, sayıca daha çok olan kimseleri helak etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz123. Derken Karun, zineti içinde (ihtişamla) kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, “Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı. Hakikat şu ki o, (dünya malından) büyük bir pay sahibidir” dediler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, şöyle dediler: “Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapan için Allah’ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.” Derken biz onu da, konağını da yere batırdık. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek bir topluluğu 123 Çünkü onların günahları bilinmektedir. 238 olmadığı gibi, o, kendini (savunup) kurtarabilecek kimselerden de değildi. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler de: “Vay! Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çok da, az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yere batırırdı. Vay! Demek ki inkârcılar başarıya ulaşamazlar” demeye başladılar. (Kur’an-ı Kerim: 28/76-82) Bu nedenle, bir kişi Allah’a teslim olduğunda ve O’nun gösterdiği yolu izlediğinde, onun için her şey iyidir. Kur’an-ı Kerim’de denildiği üzere: (Ey insanoğlu!) sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. (Kur’an-ı Kerim: 4/79) İnsanların zaviyesinden bakıldığında, belirli güce, belirli değerlere sahip olursak ve Allah’a güvenirsek, ilk bakışta negatif olarak değerlendirdiğimiz şeyler bizi daha da güçlü yapacaktır. Örneğin, birisinin bir sağlık problem olduğunu ve o kişinin sabırlı olduğunu ve Allah’tan yardım istediğini varsayın. Bu durumda o ve Allah arasında daha güçlü bir ilişki olacaktır ve Allah onu takdir edecek ve cennetindeki derecelerini artıracaktır. Bu tür sorunlar merhamet, sabır, Allah’a ve başkalarına duyduğumuz sevgi gibi içsel güçlerimizi harekete geçirecek, geliştirecek ve ortaya çıkaracaktır. Ancak elbette bu tür etkiler herkes için aynı olmayacaktır. Bazıları O’ndan daha üstünmüş gibi, böyle olaylar nedeniyle Allah’a karşı gelecektir. Dolayısıyla, böyle olaylar test olarak da işlev görecektir. Bu izleyen ayetlerde kısaca açıklanmaktadır: 239 Muhakkak ki biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri! Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: “Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.” derler. İşte Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır. (Kur’an-ı Kerim: 2/155-157) 8.5 İSLAM’LA HRİSTİYANLIK ARASINDAKİ TEMEL FARKLILIKLAR NELERDİR? Hz. Muhammed, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın (A.S.) mesajlarının kaynakları aynı olduğuna göre mesajlarının özü de aynıdır124. Ancak günümüzdeki genel Yahudilik ve Hristiyanlık Hz. Musa ve Hz. İsa’nın (A.S.) öğrettiklerinden belirli ölçüde farklıdır. Bu nedenle, İslam ile bu dinler arasında farklılıklar bulunmaktadır. İzleyen ayette gördüğümüz üzere, İslam, Yahudi ve Hristiyanları bu mesajların tam özüne çağırmaktadır: De ki: “Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Şöyle ki: ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler (diye) 124 Ardışık olarak İslam’a en yakın başlıca din Hristiyanlıktır ve Hristiyanlık iyi bilinen bir dindir. Bu itibarla Hristiyanlık ve İslam’ın kıyaslaması İslam’ın diğer dinlerden farkı konusunda da fikir verecektir. Yahudilik İslam ve Hristiyanlıkla birçok ortak noktayı haiz olduğuna göre, bazı kıyaslamaları Yahudiliği de içerecek şekilde yapacağız. Diğer taraftan, 3.1.1.1 numaralı bölümde İslam’ın temelleriyle diğer dinlerin temelleri arasında genel bir kıyaslama yaptık. 240 tanımayalım.’ Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: ‘Şahit olun biz müslümanlarız’ ”. (Kur’an-ı Kerim: 3/64) Buna göre, izleyen bölümlerde temel noktalardaki farklılıkları açıklayacağız: 8.5.1 İLAH 8.5.1.1 İLAH’IN ÖZELLİKLERİ Hristiyanlıkta ilah anlayışı şu şekildedir: İlah kavramında, bir olduğu söylenen bir oldukları söylenen üç kişi vardır. Bazı Hristiyanlar bunu bir bütün oluşturan üç parça olarak anlarlar. Bazıları üç şekli olan bir tanrı olarak anlarlar. Bazıları geçici olarak insana dönüşen bir tanrı olarak anlarlar125. Bazıları aynı amacı olan üç kişi olarak anlarlar126… Bu birliğin iki parçası veya şekli erkektirler, insanlara benzerler ve genellikle belirli yaşlardaki beyaz insanlar olarak gösterilirler. Diğeri bir ruhtur. Hepsi ezeli olmasına rağmen, onlardan en az biri diğer birinden çıkar; bazıları için onlar arasında ardışık bir öncelik yoktur. En azından birisi doğmuş ve ölmüştür. Bu ölüm bir kurban olabilmesi ve tanrının insanlığı kurtarabilmesi için gerçekleşmiştir. Bu tanrının bazı kısımları ile diğer yaratıklar arasında gözler, kularlar, burun, kütle… gibi başka ortak özellikler bulunmaktadır. 125 Hristiyanların bazıları tanrı kavramını sadece bir tanrı olacak ve Hz. İsa (A.S.) da yalnızca bir insan ve peygamber olacak şekilde anlarlar. Bunlar çoğunluk olmadığından kıyaslamamızda bu grubu göz ardı edeceğiz. 126 Hz. İsa (A.S.) Yuhanna İncili’nin 14/28 ayetinde Rabb’in kendisinden büyük olduğunu söylemektedir. 241 İslam’a göre, Hz. İsa (A.S.) böyle şeyler söylememiştir. O Hz. Muhammed’e (S.A.V.) benzer şekilde öğretmiştir. İslam’a göre, Tanrı Bir’dir. O şekillerden, versiyonlardan ve farklı kişilerden oluşmaz. O hiç bir şeye benzemez. İslam’da Allah her şeyin Rabb’idir, bir insan değildir, o tüm evrenlerin Rabb’idir. O bir galaksinin olduğu gibi bir karıncanın da Tanrısıdır ve ne erkektir ne de dişidir. Bizim tasavvur edebileceğimizin çok ötesindedir. O’nu bir insanla kıyaslayamayız. İzleyen ayette Allah teslisi açıkça reddetmektedir: Allah’a ve peygamberlerine inanın. (Allah) üçtür demeyin. Buna son verin, bu sizin için (daha) hayırlıdır. Muhakkak ki Allah ancak (tek) bir ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. (Kur’an-ı Kerim: 4/171) 8.5.1.2 TANRI İLE İLİŞKİ Diğer taraftan, Hristiyanlık’ta tanrı birtakım yönlerden insana tabidir. Hristiyanlık’ta tanrı kendi oğlunu insanlar için kurban etmektedir. Yahudilik ve Hristiyanlığa göre Tanrı ile Yahudi ve Hristiyanlar arasında organik bir ilişki vardır. Ancak Kur’anı Kerim’e göre, ne Yahudiler ne de Hristiyanların Tanrı ile alakalı bir imtiyazları veya özel bir ilişkileri bulunmaktadır. İzleyen ayet bunu açıklamaktadır: Yahudiler ve hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz” dediler. De ki: “O halde niçin günahlarınızdan ötürü (Allah ) size azab ediyor?” Hayır, siz de O’nun yarattıklarından (bir) beşersiniz. 242 O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır. (Kur’an-ı Kerim: 5/18) Hristiyanlığa göre, başarı Hz. İsa (A.S.) aracılığıyladır. Fakat İslam’a göre, müteakip ayette açıklandığı üzere başarılı olmak için sağlanması gereken objektif kriterler vardır: Ne sizin kuruntularınızla, ne de kitap ehlinin kuruntularıyla değil; kim kötülük yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulur. (Kur’an-ı Kerim: 4/123) 8.5.2 PEYGAMBER Bugünkü genel Hristiyanlığa göre, Hz. İsa (A.S.) bir tanrıdır. Yahudiliğe göre, o bir sahte peygamberdir. İslam’a göre, aşağıdaki ayetlerde açıklandığı üzere, o bir insandır ve Allah’ın bir elçisidir ve Mesih’tir: Muhakkak ki, “Şüphesiz Allah, Meryemoğlu Mesih’tir” diyenler kâfir olmuşlardır. (Onlara) de ki: “Allah, Meryemoğlu Mesih’i, anasını ve bütün yeryüzündekileri helak etmek istese Allah’tan (bunu önlemeye) kim bir şeye malik olabilir? Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı sadece Allah’a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir.” (Kur’an-ı Kerim: 5/17) 243 Meryem oğlu Mesih (İsa), bir peygamberden başka (bir şey) değildir. Şüphesiz ondan önce (de) peygamberler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. İkisi (de) yemek yerlerdi. Bak onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra (yine) bak nasıl yüz çeviriyorlar! (Kur’an-ı Kerim: 5/75) Hz. İsa’nın (A.S.) Yuhanna İncili’nin 12’nci bölümünün 49 ve 50’nci ayetlerindeki ifadeleri kendisinin bir peygamber olduğunu ortaya koymaktadır. Bu ayetlerde, kendiliğinden konuşmadığını; ama onu gönderen Rabb’in ne söyleyeceği ve ne konuşacağı konusunda ona bir emir verdiğini; ve ne konuşursa tam olarak Rabb’in ona söylediği şekilde konuştuğunu açıkça ifade etmektedir. Yine Yuhanna İncili’nin 17’nci bölümünün 11’inci ayetinde gördüğümüz üzere, Hz. İsa’nın (A.S.) Allah ile ilişkisi kendi dilinde çoğunlukla bir benzetmedir ve onların birliği onun Rabb’ine itaati anlamındadır. Anılan ayette Rabb’inden O’nun adıyla inananları korumasını istemektedir ki o ve Rabb’in olduğu gibi inananlar da bir olsunlar. İslam’a göre, izleyen ayette net bir şekilde ve kısaca açıklandığı üzere, Hz. Muhammed (S.A.V.) yalnızca bizim gibi bir insandır: De ki: “Şüphesiz ben yalnızca sizin gibi bir beşerim, (ne var ki) bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin.” (Kur’an-ı Kerim: 18/110) Bir insan dünyayla kıyasladığımızda bir nokta gibidir; 244 dünya güneş sistemiyle karşılaştırdığımızda bir nokta gibidir; güneş sistemimiz galaksimizle karşılaştırdığımızda bir nokta gibidir; galaksimiz bugüne kadar keşfedilmiş olan milyarlarca galaksiyle karşılaştırdığımızda bir nokta gibidir; bütün o galaksiler de bizim uzay-zamanımız ve evrenimizin içinde bir nokta gibidir; bizim uzay-zamanımız Allah’ın yaratmış olabileceği uzay-zamanlar ve evrenler içinde belki bir nokta gibidir; ve bunların hepsi Allah’ın yaratabilecekleri ve varlığını sürdürebilecekleri yanında bir noktadan çok daha küçüktür. O halde Allah ile Allah’ın yarattıklarına nispetle bu kadar zayıf olan bir insan arasında benzerlik kurmak nasıl mümkün olabilir? Bir insanın O’nun oğlu olduğu nasıl söylenebilir? Buna ek olarak, Kur’an-ı Kerim’e göre, Hz. İsa (A.S.) izleyen ayette belirtildiği üzere ne öldürülmüştür ne de çarmıha gerilmiştir127: 127 Kur’an-ı Kerim’in gelmesinden önce de sonra da Hz. İsa’nın ölümü hakkında şu farklı inançlar olmuştur: Birçok kişi Hz. İsa’nın (A.S.) yerine başka birisinin asıldığına/çarmıha gerildiğine inanmışlardır. Bazıları da Hz. İsa’nın çarmıha konulduğuna ama orada ölmediğine inanır. Hristiyanların büyük kısmı ise Hz. İsa’nın çarmıhta öldürüldüğüne inanır. Her hal ve takdirde, İncilleri dahi okuduğumuzda Hz. İsa’nın çarmıha gerilip gerilmediği konusunda birçok sorular ortaya çıkmaktadır: Örneğin: Hz. İsa (A.S.) gibi bir peygamberin son sözleri Matta İncili 27/45-47 ve Mark İncili 15/34-35’inci ayetlerinde geçtiği üzere nasıl “Tanrım, tanrım, neden beni terkettin?” olabilir? Onunla aynı durumda olanlar sağ kalmışken o nasıl 3 saat içinde çarmıhta ölebilir, ki bazı kişilerin çarmıhta ölmesi 9 günde olabilmektedir? Roma İmparatorluğu Valisi Pontius Pilate’e onun öldüğü söylendiğinde neden şaşırmıştır? Neden çarmıha gerilme olayından sonra onun sağ olduğu konusunda birçok ifadeler bulunmaktadır (Markos İncili /16/11). Yine bazı filolojik çalışmalar çarmıh kelimesinin Hz. İsa 245 Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftirada bulunmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayıdır (ki kalplerini mühürledik). Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar, fakat onlara öyle gibi gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Kur’an-ı Kerim: 4/156-157) 8.5.3 YÖNTEM Hristiyanların genel olarak inandıkları teslis şöyle soruları gündeme getirmektedir: Eğer tanrının bir babası varsa annesi de var mıdır128? Eğer baba tanrı varsa bu babanın babası kimdir? Baba ile oğul arasında koordinasyonu kim sağlamaktadır, özellikle eğer anlaşmazlıklar varsa? Eğer aynılarsa neden üç kişi vardır? Eğer aynı değillerse nasıl birdirler? Eğer tanrının birden fazla parçası veya şekli varsa, dördüncü bir parçası veya şeklinin veya başka bir tanrının olmadığını nasıl bilebiliriz? Hz. İsa’nın (A.S.) burnunu, gözlerini… kim yarattı? Onlar kendi kendini yaratıcı mıdır ve öyleyse nasıl bir süreçle? Eğer kendi kendini yaratıcıysa o zaman evrende benzer şeyler gördüğümüze göre neden bir tanrıya inanmamız (A.S.) zamanında Hristiyanların bugün tasavvur ettiği anlama gelmediğini göstermektedir. 128 Hristiyanlığın bazı mezheplerinde, tanrının annesi olarak değerlendirildiğinden Hz. Meryem’e (A.S.) de dua/ibadet edilmektedir. 246 gerekecektir129? Böyle sorular dini seçen kişinin metoduyla ilgili olduğundan çok önemlidir. Tanrı kavramının tam özüne ilişkin olduklarından da bu sorular çok önemlidir. Örneğin, birisi tişörtünün tanrısı olduğuna inanıyorsa, o zaman muhtemelen tanrı kavramıyla ifade etmek istediği bir Müslüman veya bir Hristiyanın tanrı kavramıyla demek istediğinden çok farklıdır. Dolayısıyla, bu kişi için tanrı kavramı yalnızca keyfi olarak tercih edilebilen ve net olmayan bir kavramdır. Dolayısıyla, bu kişi evrende gözlemlediği ile ve mantıksal bir sürece göre hareket etmemektedir. Birisi bu tür soruları tutarlı bir mantık ile açıklayamadığı zaman, cevapları ve inancını sorgulamadan, yani yalnızca dogmaya göre kabul ediyor olmaktadır130. O halde, eğer inanç sorgulamadan gerçekleşmiş ise, o zaman neden o kişi başka bir inanç veya inançsızlığı sorgulamadan seçmemektedir? Oysa İslam’da hemen hemen her Müslüman Kur’an-ı Kerim’de gösterildiği şekilde, inancını mantık kullanarak savunmasının gerektiğine ve savunabileceğine inanır. 129 Bu tür sorular nedeniyle, Hristiyanlıkta temel hususlarda bile büyük ölçüde farklılaşan mezhepler bulunmaktadır. 130 Bu nedenle, hakikati arayan bir kişi öncelikle izleyeceği yöntem hakkında karar vermelidir. Örneğin, mantığa dayalı bir yöntem mi benimseyecektir yoksa sorgulamadan kabul etme yöntemini mi? İkinci yöntemde karar vermek muhtemelen daha kolay olacaktır, ancak bulunan hakikati izlemek ve başkalarını ona çağırmak için bir gerekçe olmayacaktır, çünkü bu yöntemle seçilen diğer tüm dinler en az aynı düzeyde geçerli olacaktır. İlaveten, yeterince tartışılamadığından ikinci yöntem daha az güvenilir olacaktır. 247 8.5.4 KUTSAL KİTAPLAR Eski ve Yeni Ahit’te Allah’ın gelecekteki elçilerine ve mesajlarına ilişkin ön haberler vardır. Örneğin Eski Ahit/ Tesniye kitabının 18’inci bölümünün 18 ve 10’uncu ayetlerinde şunları okumaktayız: “Onlar için kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım; ve sözlerimi onun ağzına koyacağım, ve ona emredeceğim her şeyi onlara söyleyecek. Ve vaki olacak ki, benim ismimle söyleyeceği sözlerimi dinlemeyecek olan adamdan ben arayacağım.” Yeni Ahit/ Yuhanna İncili’nin 16’ncı bölümünün 12 ve 13’üncü ayetlerinde Hz. İsa (A.S.) şöyle demektedir: “Size söyleyecek daha çok şeylerim var; fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat o, hakikat Ruhu131, gelince, size her hakikate yol gösterecek; zira kendiliğinden söylemeyecektir; fakat her ne işitirse söyleyecek; ve gelecek şeyleri size bildirecektir.” Buna göre, Hz. İsa’nın (A.S.) sözlerinden açıkça anlaşılmaktadır ki gelecekteki ilahi bir mesaja ve gelecekteki bir elçiye ihtiyaç vardır132. Dolayısıyla, Hz.İsa’nın (A.S.) 131 “Hakikat ruhu” olarak tercüme edilmiş olmasına rağmen birebir tercümesi “hakikatin ruhu”dur. Bu kavram eğer gerçekten orijinal İncil metninde bu şekilde varsa, Hz. Muhammed’in hafızasındaki Kur’an-ı Kerim’e işaret ediyor olabilir, çünkü Ruh ve Hakikat Kur’an-ı Kerim’in isimleridir. Yine bu ifade Emin ve Sadık vasıflarıyla adlandırılan Hz. Muhammed’in niteliklerine işaret ediyor olabilir. 132 Bazı Hristiyanlar önceden haberi verilen bu kişiliğin Kutsal Ruh olduğu şeklinde değerlendirme yapabilirler. Oysa Hristiyan dünyasında birçok günahın işlendiği -başka dinlerde de benzer durum olmaktadır- görüldüğünde, tanrının parçası olarak 248 mesajı toplumu tarafından tam olarak alınmamıştır. Halen Mesih’in gelmesini bekleyen Yahudilere göre de hala gerçekleşmesi gereken temel bazı şeyler bulunmaktadır; dolayısıyla Yahudiler için de Yahudilik henüz tam değildir. Oysa izleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, Hz. Muhammed (S.A.V.) ile birlikte Allah’ın mesajı en açık ve tam bir şekilde tamamlanmıştır: Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâma razı oldum. (Kur’an-ı Kerim: 5/3) Muhammed, sizin [yetişkin] erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Ama Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir133. (Kur’an-ı Kerim: 33/40) değerlendirilen bir Kutsal Ruh’un rehberliğinin fonksiyonelliğini anlamak zor olmaktadır. Eğer bu kilisenin üzerinde rehberlik eden bir ruh olarak anlaşılırsa, bu durumda, Hristiyanlıktaki kilise çalışanlarının aracılığı ve imtiyazlı konumu teyit edilmiş olur; İslam’da bu dünyada Allah katında böyle bir imtiyazlı grup kabul edilemez. Yine, eğer önceden haberi verilen kişi Kutsal Ruh ise, onun kendisinden konuşması gerekirdi; neden tanrının parçası olduğuna inanılan bir kişilik kendinden konuşmaya kadir olmasın ve yalnızca duyduğunu söylesin. Eğer önceden haberi verilen bu kişi Kutsal Ruh ise, bu durumda, açıkça kimse üç kişinin aynı zamanda bir tek tanrı olduğunu söyleyemez. Bu durumda üç tanrı olacaktır, çünkü her birisi ayrı yetenekleri haiz olacaklardır. İlaveten, eğer Kutsal Ruh tamamen farklı doğasıyla geldiği zaman hidayet edecekse, ondan öncesi için ne olacaktır? 133 Hz. Muhammed (S.A.V.) tarafından iletilen Kur’an-ı Kerim’den sonra, o, Hz. Musa ve Hz. İsa’nınkiler (A.S.) gibi açık mucizelerle desteklenen kutsal kitaplar gelmemiştir. 249 Bu çerçevede, Kur’an-ı Kerim’in son ilahi mesaj olması nedeniyle, önceki kutsal kitaplardan farklı olarak Allah onu koruma garantisi vermektedir: Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız. (Kur’an-ı Kerim: 15/9) Tarihsel olarak da o korunmuştur. Bugün her yerde vahyolunduğu orijinal dilde olmak üzere yalnızca bir Kur’an-ı Kerim vardır. Fakat örneğin eldeki en eski Yeni Ahit kopyaları Yunanca’dır. Oysa Hz. İsa (A.S.) esas itibariyle Aramice ve belki biraz İbranice konuşmuştur. Farklı dillerdeki teknik metinler üzerinde çalışmış olan herhangi bir kişi bir metnin anlamını doğru olarak öğrenmek için orijinal dilde metne sahip olmanın ne kadar kritik olduğunu çok iyi bilecektir. 8.5.5 HOŞGÖRÜ Hristiyanlar genel olarak Hz. Muhammed’i (S.A.V.) sahte bir peygamber olarak değerlendirirler. Yahudiler çoğunlukla Hz. İsa ve Hz. Muhammed’i (A.S.) sahte peygamberler olarak değerlendirmektedirler. Müslümanlar Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’e (A.S.) Allah’ın hak ve saygıdeğer elçileri olarak inanırlar. İlaveten, onlara inanmak Müslüman olmanın şartlarından birisidir. Yahudilik vurguyu bir millete yapar; Hristiyanlık tarihteki bir kişiyi vurgular. Onlardan önce başka milletler ve kişiler olmuştur. Oysa müteakip ayette görüldüğü üzere, İslam’ın mesajı orijinal ve yerel bir mesaj değildir, evrenseldir ve Hz. Muhammed (S.A.V.) yeni bir inancın orijinal bir peygamberi değildir: 250 (Ey Muhammed!) De ki: “Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben ancak bana vahyedilene uymaktayım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım. (Kur’an-ı Kerim: 46/9) 8.5.6 HAYAT TARZI İslam’da Allah ile birey arasında aracı yoktur. Allah yakındır. O herhangi bir kişiye anne babasından daha yakındır. Bu nedenle İslam’da aracı bir din sınıfı yoktur. Dolayısıyla, örneğin eğer imam camide değilse, bir mühendis imam olabilir. Hiç kimse Allah katında imtiyazları olduğunu ileri süremez. Bunu ileri sürmek büyük bir günahtır. Bu çerçevede, İslam’da ruhbanlık yoktur. Esasen, izleyen ayette bize bildirildiği üzere, bu Hristiyanlığın orijinalinde de yoktur: Sonra bunların peşinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Onlar Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için, kendiliklerinden bir ruhbanlık icad ettiler ki, biz onlara bunu gerekli kılmamıştık. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır. (Kur’an-ı Kerim: 57/27) İzleyen ayetlerde gördüğümüz üzere, dinen haftanın en önemli gününde bile Müslümanlara yaklaşık yarım saat 251 süren Cuma namazından sonra işlerine gitmeleri tavsiye olunmaktadır: Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz. (Kur’an-ı Kerim: 62/9-10) İşini doğru ve adil bir şekilde Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle yapan bir kişi ibadet ediyor olarak değerlendirilir. Hz. Muhammed’in (S.A.V.) şu ifadesi bu bağlamda önemli bir işarettir: “Sadık ve dürüst tacir Din gününde peygamberler, sadıklar ve şehitlerle beraber olacaktır134.” Dolayısıyla, İslam’da dünya hayatı ve dini hayat bir aradadır. İslam’da din sınıfı ve ruhbanlığın olmamasıyla birlikte, herkesin Allah’la güçlü bir ilişkisi olması beklenmektedir. Sık sık ifa olunan vakit namazları bu anlamda güzel bir örnektir. Hristiyanlık’ta kurtuluşun Hz. İsa (A.S.) vasıtasıyla olduğuna inanılır. Buna göre, örneğin şer işler işleyen ancak Hz. İsa’ya (A.S.) tanrı olarak inanan kişinin Allah’a inanan ve salih ameller işleyen bir kişiye göre daha iyi durumda olduğuna inanılır. Dolayısıyla salih ameller işlemenin etkisi sınırlıdır. Hristiyanlık’ta bazı insanların Tanrı ve diğerleri arasında aracı olduklarına inanılır. Hristiyanlık’ta bu 134 At-Thirmidhi 252 bağlamda ilk eylem tanrının oğlunu kurban etmesi ve/veya insanlığı kurtarmak için insan olmasıdır. Diğer taraftan, bazı mezheplerde günah çıkarma uygulaması vardır ki bu uygulamada insanlar af olunmak için günahlarını bazı kişilere itiraf ederler. Oysa İslam’da Allah ile birey arasında aracı yoktur. 8.5.7 İLK GÜNAH Hristiyanlık’ta ilk günah inancı vardır. Bu inanç şu şekildedir: İlk erkek ve kadın günah işlemişlerdir. Sonraki nesiller bu günahı tevarüs ederler. O günahı gidermek için bir kurban olması gerekmektedir. Tanrı çok sevdiği insanları kurtarmak için oğlunu kurban olarak vermiştir. Dolayısıyla, onun oğlu sayesinde insanlar günahtan kurtulabilirler. İslam’a göre, ilk günah kavramı kabul edilemezdir: İlk erkek ve kadın günah işlemiştirler. Ancak, o günah nedeniyle af istemişler ve Allah onları affetmiştir. İzleyen ayette buna işaret edilmektedir: Derken Âdem Rabb’ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir. (Kur’an-ı Kerim: 2/37) Buna göre, başkalarının tevarüs edeceği bir günah bulunmamaktadır. Ayrıca İslam’da günahlar tevarüs edilmez. Dolayısıyla, her çocuk saf ve anne babasının işlemiş olabileceği günahlardan temiz olarak doğar. Kur’an-ı Kerim’de Allah bu çerçevede birçok örnek vermektedir: 253 Örneğin Hz. İbrahim (A.S.) inançsız birisinin oğluydu; Hz. Nuh’un (A.S.) oğlu inançsızdı. Allah birisini affetmek için kurban vermeye ihtiyaç duymaz. Bir kişi samimi olarak af isterse, günahından pişman olursa, kötü işlerini iyi işlerle telafi etmeye çalışırsa ve kendini iyileştirirse, Allah tarafından af olunabilir. O’nun isimlerinden birisi Affeden’dir Diğer taraftan, kimse arada sebep-sonuç ilişkisi olmadıkça başka birisinin günah yükünü taşımayacaktır. Dolayısıyla, Hz. İsa (A.S.) başkalarının günahlarını taşımakla yükümlü değildir. 8.6 ÖNCEKİ KUTSAL KİTAPLARDA HZ. MUHAMMED HAKKINDA VERİLEN HABER VAR MIDIR? VARSA NEDİR? Kendilerine kitap verdiklerimiz onu, (o peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken onlardan bir grup gerçeği bile bile gizlerler. (Kur’an-ı Kerim: 2/146) Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüphede olmuş isen, senden önce kitabı (Tevrat’ı, İncil’i) okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. O halde sakın şüphe edenlerden olma. (Kur’an-ı Kerim: 10/94) Kur’an-ı Kerim’de de Allah tarafından açıklandığı üzere, Eski ve Yeni Ahit’te Hz. Muhammed (S.A.V.) hakkında önceden verilen birçok bilgi bulunmaktadır. Eski ve Yeni Ahid Hz. Muhammed (S.A.V.) doğmadan birçok asır önce yazılmışlardı. Bu kutsal kitapların bugünkü orijinal 254 olmayan ve dolaylı metinlerinde bile o bilgilerin birçoğunu görmekteyiz. Bu haberlerin bazıları şu şekildedir135: 8.6.1 ESKİ AHİD/ TESNİYE K İTABININ 33’ÜNCÜ BÖLÜMÜNDE YER ALAN HZ. MUHAMMED (S.A.V.) İLE İLGİLİ HABER İzleyen ayetlerde Hz. Musa’nın (A.S.) kendisine, Hz. İsa’ya ve Hz. Muhammed’e (A.S.) ve bunların coğrafi yerlerine yaptığı atfı görmekteyiz. Hz. Muhammed (S.A.V.) ile ilgili olarak, Mekke’nin Hz. Muhammed ve yaklaşık 10.000 ashabı ile birlikte fethine atıf vardır. Yine, izleyen ayetlerde, Hz. Muhammed’in (S.A.V.) getirdiği kanuna Kur’an-ı Kerim’e dayalı kanun- atıf yapılmaktadır. Tesniye 33’üncü bölümdeki 1 ve 2’nci ayetler şöyledir: Ve Allah adamı Musanın ölümünden evvel İsrail oğullarına okuduğu hayır dua şudur. Ve dedi: Rab Sinadan geldi, ve onlara Seirden doğdu, Paran dağından parladı, ve mukaddeslerin on binleri ile geldi; Onlar için sağında ateşli ferman vardı. Kitab-ı Mukaddes bildirmekte ve onaylamaktadır ki Hz. Musa (A.S.) Allah’tan Sina dağında vahiyler almıştır136; 135 Eski Ahid/Tesniye kitabının 18/18-19’uncu ve Yuhanna İncili’nin 16/12-13’inci ayetlerindeki Hz. Muhammed (S.A.V.) ile ilgili haberleri bu kitabın Hata! Başvuru kaynağı bulunamadı., Hata! Başvuru kaynağı bulunamadı. ve Hata! Başvuru kaynağı bulunamadı. numaralı bölümlerinde açıkladık, bu nedenle onları burada tekrar etmeyeceğiz. Açıklamalarımızı yalnızca Eski ve Yeni Ahid’le sınırlı tutacağız, ve Hz. Muhammed (S.A.V.) ile olarak diğer dinlerin kutsal kitaplarında yer verilen haberleri değerlendirmeyeceğiz. 136 Eski Ahid’in Çıkış kitabının 19/1-3 numaralı ayetleri şu 255 Hz. İsa (A.S.) Seir dağıyla tanımlanan Yuda’da yaşamış ve Allah’tan vahiy almıştır137; ve bugünkü Mekke ile örtüşen Paran bölgesinde dünyaya gelen bir peygamber Allah’tan vahiy alacaktır, 10.000 kişiyle bir başarıya imza atacaktır ve bir kanun getirecektir. Görüyoruz ki Hz. Musa ve Hz. İsa şekildedir: İsrail oğullarının Mısır diyarından çıkışlarının üçüncü ayında, o günde, Sina çölüne geldiler. 2 Ve Refidimden göç edip Sina çölüne geldikleri zaman, çölde kondular; ve İsrail orada dağın karşısında kondu. 3 Ve Musa Allahın huzuruna çıktı, ve RAB onu dağdan çağırıp dedi: Yakub evine böyle diyeceksin, ve İsrail oğullarına bildireceksin. 137 Kitab-ı Mukaddes’in izleyen ayetleri Hz. İsa’nın (A.S.) Seir denilen yerle bağlantısını göstermektedir. Yeşu kitabının 15/1,1012 numaralı ayetleri şu şekildedir: VE Yahuda oğulları sıptının aşiretlerine göre hissesi Edom sınırına, cenuba doğru, cenubun en son kısmında Tsin çölüne kadardı. (…) ve sınır Baaladan garba doğru Seir dağına kadar dönüyordu; ve şimalden Yearim dağının (o Kesalondur) yanından geçiyordu, ve Beyt-şemeşe iniyor, ve Timnadan geçiyordu; ve sınır Ekron yanından şimale doğru çıkıyordu; ve sınır Şikkerona uzanıyor ve Baala dağına geçiyor, ve Yabneele çıkıyordu; ve sınırın sonları denizde idi. Ve büyük deniz ve onun kıyısı garb sınırı idi. Aşiretlerine göre Yahuda oğullarının çepeçevre sınırı bu idi. Matta İncili’nin 2/1-6 numaralı ayetleri şöyledir: İmdi İsa, kıral Hirodesin günlerinde, Yahudiye Beytleheminde doğduğu zaman, işte, şarktan Yeruşalime müneccimler gelip dediler: Yahudilerin Kıralı doğan zat nerededir? Çünkü onun yıldızını şarkta gördük, ve ona secde kılmağa geldik. Kıral Hirodes bunu işitince, bütün Yeruşalimle beraber yüreği oynadı. Hirodes bütün başkâhinleri ve kavmın yazıcılarını toplıyarak, onlardan Mesihin nerede doğacağını sordu. Onlar da kendisine dediler: Yahudiye Beytleheminde; çünkü peygamber vasıtası ile şöyle yazılmıştır: “Ve sen, ey Beytlehem, Yahuda diyarı, Yahuda reisleri arasında hiç de en küçüğü değilsin; Zira kavmım İsraili güdecek olan reis senden çıkacaktır.” 256 için sırasıyla “gelmek” ve “yükselmek” fiilleri kullanılmışken, Allah’ın son mesajı için parlamak fiili kullanılmıştır. Parlamak fiilinin kullanımı bize Hz. İsa’nın Yuhanna İncil’inin 16’ncı bölümünün 13’üncü ayetindeki “Sizi her hakikate hidayet edecektir.” şeklinde açıkladığı önceden haber verme ifadesini hatırlatmaktadır. Yine, bu bize Allah’ın herkes için kesin, açık ve nihai olan Kur’an-ı Kerim’i koruyacağı garantisini hatırlatmaktadır. Eski Ahid’deki Habakkuk kitabının 3/3’üncü ayetinde de Paran bölgesinden gelen bir vahye işaret edilmektedir. Habakkuk kitabının 3/3’üncü ayeti şöyledir: Allah Temandan, ve Kuddûs Paran dağından geldi. Sela. Onun haşmeti gökleri örttü, ve dünya onun hamdi ile doldu138. 8.6.2 ESKİ AHİD’DEKİ YARATILIŞ 21/9-21 VE TEKVİN 17/19-20’DE YER ALAN HZ. MUHAMMED İLE İLGİLİ ÖNCEDEN VERİLEN HABERLER Yukarıda Hz. İsa’dan (A.S.) sonra Allah’tan gelen iletişim olarak daha büyük bir gelişmenin olacağını vurguladık. Kitab-ı Mukaddes’te bulduğumuz bazı bilgiler sayesinde bu gelişmeyi Hz. Muhammed ile daha spesifik bir şekilde ilişkilendireceğiz: Kitab-ı Mukaddes’in aşağıdaki ayetlerinde görüyoruz ki Hz. İsmail’in yerleştiği yer Paran’dır. Yine Allah izleyen 138 Dünya çapında binlerce camiden her saniye okunan ezanları hatırlayınız. Bu ezanlar Hz. Muhammed’in (S.A.V.) ismini de içermektedir. Gerçekten, dünya başka hiç bir insanınki ile olmadığı kadar onun övgüsü ile doludur ve dolu olmuştur. 257 ayette Hz. İsmail’den (A.S.) bir toplum meydana getireceğini söylemektedir. Bugün Hz. İsmail’den (A.S.) gelen ve İslam’a göre bilinen topluluktan başka bir topluluk bulunmamaktadır. Arap Yarımadasının tarihine göre, Hz. İsmail Mekke’de yaşamıştır ve Hz. Muhammed Hz. İsmail’in (A.S.) neslinden gelmiş ve aynı bölgede yaşamıştır. Mekke’deki birçok tarihi eser ve yerler, Arabistan’daki soyağaçlarının nesilden nesile iletilmesi şeklindeki güçlü gelenek sayesinde elde edilen bilgiler bu gerçekleri çok açık bir şekilde desteklemektedir. Bu nedenle, açıkça biliyoruz ki Paran bölgesinde yaşamış olan Hz. Muhammed, Hz. Muhammed’in peygamberliği ve başarıları aşağıdaki önceden verilen haberlerle çok iyi örtüşmektedir. Aşağıdaki Tekvin kitabının 21/9-21’inci ayetlerinde açıktır ki Hz. Muhammed’in atası olan Hz. İsmail’in (A.S.) yaşadığı yer Paran olarak adlandırılmaktadır139. Bu ayetler şu şekildedir: Ve Sara Mısırlı Hacer’in İbrahim’e doğurmuş olduğu oğlunun güldüğünü gördü. Ve İbrahime dedi: Bu cariyeyi ve oğlunu dışarı at; çünkü bu cariyenin oğlu benim oğlumla, İshak’la, beraber mirasçı olmayacaktır. Ve oğlundan dolayı bu şey İbrahimin gözüne çok kötü göründü. Ve Allah İbrahime dedi: Çocuktan dolayı ve cariyenden dolayı gözünde kötü olmasın; Sara’nın sana söylediği her şeyde onun sözünü dinle; çünkü senin zürriyetin İshak’ta çağırılacaktır. Ve cariyenin oğlunu da bir millet edeceğim, çünkü o senin zürriyetindir. Ve İbrahim sabahleyin erken kalktı ve ekmekle bir su tulumu aldı, ve omuzu üzerine koyarak Hacer’e verdi, çocuğu da verip onu gönderdi; ve Hacer gidip Beer-şeba çölünde dolaştı. Ve 139 Hz. Muhammed (S.A.V.) Hz. İsmail’in yaşadığı Paran bölgesinde doğmuştur, çoğunlukla yaşamıştır ve Kur’an-ı Kerim vahyini ilk defa almıştır. 258 tulumdan su tükendi, ve çocuğu bir çalı altına attı. Ve gidip karşıda bir ok atımı kadar uzakta oturdu; çünkü: Çocuğun ölümünü görmeyeyim, dedi. Ve karşıda oturdu, ve sesini yükseltip ağladı. Ve Allah çocuğun sesini işitti; ve Allah’ın meleği göklerden Hacer’e çağırıp kendisine dedi: Nen var, Hacer? Korkma; çünkü bulunduğu yerden çocuğun sesini Allah işitti. Kalk, çocuğu kaldır, ve onu kendi elinde tut, çünkü onu büyük millet yapacağım. Ve Allah Hacer’in gözlerini açtı, ve bir su kuyusu gördü; ve gidip tulumu su ile doldurdu, ve çocuğa içirdi. Ve Allah çocukla beraberdi, ve o büyüdü; ve çölde oturdu, ve büyüyerek okçu oldu. Ve Paran çölünde oturdu; ve anası ona Mısır diyarından bir kadın aldı. Tekvin Kitabının 17/19-20’nci ayetleri de Hz. İsmail’in (A.S.) neslinin büyük başarılar gerçekleştireceğini desteklemektedir. Bu ayetler şu şekildedir: Ve Allah dedi: Gerçek senin karın Sara sana bir oğul doğuracak; ve onun adını İshak koyacaksın; ve onunla ve ondan sonra zürriyetile ahdimi ebedî ahit olarak sabit kılacağım. Ve İsmail’e gelince, seni işittim; işte, onu mubarek kıldım, ve onu semereli edeceğim, ve onu ziyadesile çoğaltacağım; on iki beyin babası olacak, ve onu büyük millet edeceğim. 8.6.3 SON PEYGAMBER İLE İLGİLİ OLARAK İŞAYA KİTABININ 42/1 -12’NCİ AYETLERİNDE AÇIKLANAN BİLGİLER İzleyen ayetlerde yeni bir kanun getirecek olan başka bir peygamber hakkında önceden verilen başka bir haber görmekteyiz. Gerçekten de, Hz. İsa (A.S.) yeni bir kanunla gelmemiştir. İzleyen ayetlerde de görüyoruz ki bu peygamberin getireceği mesaj “yeni bir şarkı” olarak adlandırılmaktadır; bu Kur’an-ı Kerim’in içindeki yerleşik musiki ve sık sık kıraat olunmasıyla mükemmel bir şekilde 259 örtüşmektedir. Yine, izleyen ayetlerde görmekteyiz ki bu peygamber, Hz. İsmail’in oğlu Kedar’ın140 yerleşim yeri ile ilişkilendirilmektedir. Ayrıca şu ifadelerde yüksek sesli tesbihlere ve ezanlara spesifik atıf yapıldığını görüyoruz: “oradaki şehirler seslerini yükseltirler”, “kayanın sakinleri şarkı söylesinler, dağların tepelerinden yüksek sesle seslensinler”. Ve izleyen ayetlerdeki diğer her şey de Hz. Muhammed’in başarılarıyla örtüşmektedir. İşaya kitabının 42/1-12’nci ayetleri şu şekildedir: İşte, kendisine destek olduğum kulum; canımın kendisinden razı olduğu seçme kulum; Ruhumu141 onun üzerine koydum; milletler142 için hakkı meydana çıkaracaktır. Bağırmayacak, ve sesini yükseltmeyecek, ve onu sokakta işittirmeyecek. Ezilmiş kamışı kırmayacak, ve tüten fitili söndürmeyecek; hakkı hakikate erdirecek. Ve dünyada hakkı pekiştirinceye kadar zayıflamayacak, ve cesareti kırılmayacak; ve adalar onun şeriatini bekliyecekler. Gökleri yaratmış, ve onları yaymış, yeri ve ondan çıkanları sermiş olan; yer üzerinde kavme soluk, ve onda yürüyenlere ruh veren RAB Allah şöyle diyor: Ben, RAB, seni doğrulukla çağırdım, ve elini 140 Eski Ahid’in Tekvin kitabının 25/13 numaralı ayetinde Hz. İsmail’in (A.S.) iki oğlunun adları Kedar ve Nebajoth olarak belirtilmektedir. Bu ayet şu şekildedir: Ve adları ile nesillerine göre İsmail oğullarının adları şunlardır: İsmailin ilk oğlu Nebayot, ve Kedar, ve Adbeel, ve Mibsam, 141 Kur’an-ı Kerim’in isimlerinden birisi de “Ruh”tur. “Ruh” kelimesi Kur’an-ı Kerim’i Hz. Muhammed’e ileten Melek Hz. Cebrail (A.S.) için de kullanılır. 142 “Milletler” ifadesi Kitab-ı Mukaddes’te putperestler ve Yahudi olmayanlar için kullanılan bir terimdir. Bu da yine Hz. Muhammed’in (S.A.V.) içinde doğduğu toplumun putperest olması gerçeğiyle tam olarak örtüşmektedir, ve Hz. Muhammed Allah’ın mesajını esasen bu topluluğa iletmiştir. 260 tutacağım, ve seni koruyacağım, ve kör gözleri açasın, mahpusları zindandan, ve karanlıkta oturanları hapishaneden çıkarasın diye seni kavme ahit, Milletlere ışık olarak vereceğim. Ben Yehovayım, ismim odur; ve izzetimi bir başkasına, ve hamdimi oyma putlara vermeyeceğim. İşte, öncekiler vaki oldu, ve yenileri ben bildiriyorum; onlar meydana çıkmadan önce size işittiriyorum. Denize inenler, ve onun içindekilerin hepsi, adalar, ve onlarda oturanlar, RABBE yeni bir ilâhi, ve yerin ucundan onun hamdini terennüm edin. Çöl ve onun şehirleri, Kedar’ın oturduğu köyler, seslerini yükseltsinler; Selada oturanlar terennüm etsinler, dağların tepesinden bağırsınlar. Rabbe izzet versinler, ve adalarda onun hamdini bildirsinler. İzleyen ayetlerde Mekke veya Bekke’deki143 Kabe’ye, orada hacda verilen kurbanlara yapılan atfı görüyoruz. Yine görüyoruz ki Allah’ın yüceliğinin evi Hz. İsmail’in iki oğlu Kedar ve Nebayot ile ilişkilidir. İşaya kitabının 60/7’nci ayeti şu şekildedir: Kedar’ın bütün sürüleri sana toplanacak, Nebayot’un koçları sana yarayacak; makbul olarak mezbahıma çıkacaklar; ve güzelliğimin evini süsliyeceğim. 8.6.4 BÜYÜK GELİŞME OLACAK VE ALLAH’IN KRALLIĞI YAHUDİLERDEN ALINACAK VE MATTA İNCİLİNİN 21/42-44’ÜNCÜ AYETLERİNDE DENİLDİĞİ GİBİ BAŞKA BİR TOPLULUĞA VERİLECEKTİR İzleyen ayetlerde Hz. İsa (A.S.) Tanrı’nın krallığının Yahudi’lerden alınıp başka bir topluluğa verileceğini açıkça 143 Bekke Mekke’nin diğer bir adıdır. 261 söylemektedir. Daha önce Tesniye Kitabının 18/18’inci ayeti bağlamında Allah’ın belirli bir elçiyi Yahudiler arasından değil, ama onların kardeşleri arasından göndereceğini belirtmiştik. Matta İncili’nin 21’inci bölümünün 42-44’üncü ayetleri şöyledir: İsa onlara dedi: Siz kitapta: “Yapıcıların reddettikleri taş, köşenin başı oldu; Bu, Rab tarafından oldu, Ve o, gözlerimizde şaşılacak iştir,”sözünü hiç okumadınız mı? Bundan dolayı size derim, Allah’ın melekûtu sizden alınacak, ve onun meyvelerini yetiştirecek bir millete verilecektir. Ve bu taşın üzerine düşen parçalanacak, o da kimin üzerine düşerse onu toz gibi dağıtacaktır. 8.6.5 ZEBUR’DA GEÇEN, MEKKE (BACCA), HACILAR, ZEMZEM KUYUSU, MÜSLÜMANLARIN HIZLA YAYILMASI İzleyen ayette Mekke’ye -Kur’an-ı Kerim’de Bekke olarak da yazılıdır-, oradaki hacca, Hz. Hacer’e verilen zemzem suyuna ve oğlu Hz. İsmail’e (A.S.), Müslümanların güçlenmesine ve hızlı büyümelerine yapılan atfı görmekteyiz. Zebur’un 84/4-7’nci ayetleri şu şekildedir: Senin evinde oturanlar ne mutludur! Daima sana hamdederler. Sela. Kuvveti sende olan adam ne mutludur! Hac yüreklerindedir. Baka vadisinden geçerken orasını kaynaklar yeri ederler; ilk yağmur da onu bereketlerle kaplar. Gittikçe kuvvetlenirler; her biri Sionda Allah’ın önünde görünür144. 144 Bu “her biri Sion’da Allah’ın huzurunda görünene kadar”, şeklinde de tercüme edilmektedir ki bu topluluğun hızlı 262 8.6.6 YUHANNA İNCİLİ 1/20-21,29’UNCU AYETLERDEKİ HZ. İSA’DAN SONRA GELECEK OLAN YAYGIN OLARAK BİLİNEN PEYGAMBER İzleyen ayetlerde açıkça görüyoruz ki Hz. İsa ve Hz. Yahya’dan (A.S.) başka bir peygamber bekleniyordu. Onun için “o peygamber” ifadesi kullanıldığına göre, açıktır ki, o peygamber yaygın olarak bilinen ve özel bir peygamberdir. Yuhanna İncili’nin 1/20-21’inci ayetleri şöyledir: Ve Yahya ikrar etti, ve inkâr etmedi, ve: Ben Mesih değilim, diye ikrar etti. Onlar da kendisinden sordular: Öyle ise, ne? Sen İlya mısın? Ve Yahya: Değilim, dedi. Sen o peygamber misin? Yahya: Hayır, diye cevap verdi. Yuhanna İncili’nin 1/29’uncu ayetinde gördüğümüz üzere, Hz. İsa (A.S.) o zaman mevcuttu. Bu ayetteki ifade şöyledir: Ertesi gün, İsa’nın kendisine gelmekte olduğunu Yahya gördü. 8.7 KUR’AN-I KERİM OKUNURKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR NELERDİR? Kur’an-ı Kerim, onun rehberliğini izlemesek de hiç bir zarar görmeyecek olan, bizim hidayete ulaşmamızdan da fayda görmeyecek olan Yaratıcı’nın sözüdür. İzleyen ayette gördüğümüz üzere, Kur’an-ı Kerim Yaratıcı’mızdan bir nimettir: gelişmesini yansıtır. 263 Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. (Kur’an-ı Kerim: 96/3) O bize seçimimizin sonuçları olmakla birlikte hidayetini seçme veya seçmeme özgürlüğünü vermiştir. Bu nedenle, Kur’an-ı Kerim müttaki olanlar için bir hidayettir, herkes için değil. Bu izleyen ayette ifade edilmektedir: Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, veya bunun üstünde bir şeyi örnek vermekten çekinmez. İman edenler kuşkusuz onun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. İnkar edenler ise: “Allah bu örnekle ne demek istedi?” derler. (Allah) onunla birçoklarını saptırır, yine onunla birçoklarını doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır. (Kur’an-ı Kerim: 2/26) Allah tüm insanları Kur’an’ın etrafında birleştirmeyi dileseydi, bunu kolayca yapabilirdi. Ancak bu hususta Allah’ın bir zorlaması bulunmamaktadır. Bu nedenle, ciddi ve samimi olanlar ondan istifade edeceklerdir. Dolayısıyla, Kur’an-ı Kerim üzerinde çalışırken, birtakım noktalara dikkat etmek gerekir: Öncelikle, detaylar için asli mesajlar gözden kaçırılmamalıdır. Çoğu insan detaylarda kaybolma eğilimindedir. Allah tarafından geniş bir vizyon sahibi olmamız önerilmektedir. İzleyen ayette buna atıf vardır: Sana bu kitabı indiren O’dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın esasıdır. Diğer bir kısmı da çeşitli anlamlıdırlar. Kalblerinde eğrilik olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendilerine göre yorumlamak için onun çeşitli anlamlı olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun kesin 264 yorumunu Allah’dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, “Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır.” derler. (Bu inceliği,) ancak (selîm) akıl sahipleri düşünüp anlar. (Kur’an-ı Kerim: 3/7) Kur’an-ı Kerim’in birçok tercümesi vardır. Bunlar insanlar tarafından tercüme edildiklerinden, tercümelerin sınırlılıkları vardır. Onlar İslam’ın esas mesajlarını vermek bakımından yeterliyseler de, bazen hatalar içerebilirler veya anlamı sınırlı olarak verebilirler. Doktora derecesine sahip mütercimler ve benzerleri bile orijinal metinde yer alan bazı detayları atlayabilmektedirler. Diğer taraftan, birçok dil Arapça’nın detay düzeyini haiz değildir. Örneğin, Arapça’da “onlar” zamirinin iki erkek, iki kadın, ikiden fazla erkek, ikiden fazla kadın için farklı farklı formları vardır. “Onlar”ın bütün bu farklı formları İngilizce bir tercümede yalnızca “onlar” kelimesiyle ifade edilmektedir. Bu nedenle, Kur’an-ı Kerim üzerinde ciddi ve ayrıntılı bir çalışma için birden fazla tercüme bulundurulmalı veya kelimelerin etimolojilerini, çapraz açıklamaları, örnekleri ve benzerlerini içeren tefsirlerden yararlanılmalıdır. Kur’an-ı Kerim’i okurken, bir bütün olarak ele alınmalıdır. Her ifade kendi siyak ve sibakında yerli yerine oturursa da, Kur’an-ı Kerim’in başka bir bölümündeki başka bir ayeti de açıklıyor olabilir. Örneğin, bir ayette göklerin ve yerin altı günde yaratılmasının okunması okuyanı şaşırtabilir. Ancak, izleyen ayetteki ifadenin okunması Allah katında günün bizim günümüz olmadığını açıklığa kavuşturacaktır: Şüphesiz Rabbinin katında birgün, sizin saydığınız bin yıl gibidir. 265 (Kur’an-ı Kerim: 22/47) Veya izleyen ayetteki okuyunca, okuyucu anlayacaktır ki Allah için gün yalnızca dünyanın kendi etrafında dönmesinden ibaret değildir: Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar. (Kur’an-ı Kerim: 70/04) 266 DAHA FAZLA BİLGİ VE YORUMLARINIZ İÇİN AŞAĞIDAKİ ADRESLER KANALIYLA BİZİ ZİYARET EDİN, YADA BİZE E-MAİL GÖNDERİN: www.islamicinformationcenter.info info@islamicinformationcenter.info tosunender@gmail.com 267 Şüphesiz iman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar için Firdevs cennetleri bir konaktır. Orada ebedî olarak kalacaklar, oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir. De ki: “Eğer Rabbimin kelimeleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa, ve bir mislini de ilave getirsek dahi, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenir(di).” De ki: “Ben de sizin gibi ancak bir insanım. (Ne var ki,) bana “sizin ilâhınız ancak bir ilâhtır” diye vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadette hiçbir şeyi (O’na) ortak etmesin.” (Kur’an-ı Kerim: 18/107-110) 268 Zamana and olsun. İnsan mutlaka ziyandadır. Ancak iman eden, salih amel işleyen, birbirlerine hakkı öğütleyen ve birbirlerine sabrı öğütleyenler müstesnadır. (Kur’an-ı Kerim: 103/1-3) 269 HER HAKKI SAKLIDIR BU KİTAP YAZARIN YAZILI ONAYI OLMADAN KISMEN VEYA TAMAMEN ÇOĞALTILAMAZ 270