,~""''c\}10Ü$.ı'*'% ~!~YıtiSTA as ta -e ,i bolşevvilc • 1 or g (KURDiSTAN[ VAKURi) . IYOn w .a rs iv . ifone bondiroxone Osmonlive-Tirk keme noletme! ak Serrvirnoyenyo · XUYD 89'ine deki; ., gunekorone .· rdise " ur d. AMOR : 26 · GÜLANE 2004 · BIHA: 750.000 TL w ~ '-' w :;j Kurtulusun tek yolu devrim, borhorliğın tek ollernolifi sosyolizm! Kurtulusun tek yolu: Devrim! Borborlığın tek ollernotili: Sosyalizm!! Soykırım sorumlulurını lonelliyoruz! E R 3 18 89. yıldönümünde de Ermeni düsmonlığı sürüyor! Ermeni soykırımı üzerine yopılon bir toplontıdon ... Anneler Günü: Erkek egemen sistemin sohtekôrlığı! Yorgıloyon değil yorgılonon ... 31 Kürt ulusol morsı Ey Reqib ve yozorı Dildur üzerine birkoç söz... Rdio Newroze roio tekosine ye Komuoyuno ... 39 48 48 50 51 53 55 .a rs OKUYUCU MEKTUPLARI - 8Mort Dünyo Emekçi Kodınlor Günü Amed'de kullondı... - Amed'de Newroz coskusu... - Özgür Holk dergisi soyı 146'do yozılonloro elestirimdir... lbrohim'den: Li Tirk iye pirsgireko netewi... 58 w w TARilE KURDiSTAN'RA TAYE PELGE-IV Kurtulusun tek yolu: Devrim! Borhorliğin tek ollernotifi: Sosyolizm! iv a Soykınının 20 23 28 iŞGALiN BiRiNCi YILDÖNÜMÜNDE DE: g i L rd .o r c i ku i N D E K fku burjuva demokrasisinin ötesine geçemeyenler ve soruna günübirlik yaklaşanlar, kurtuluşun tek yolunun devrim, barbarlığın tek alternatifinin de sosyalizm olduğunu söylememize ve bu düşünceyi sürekli, sistemli biçimde savunmamıza burun bükmekteler ... Kimileri de daha da ileri gidip ABD emperyalizmi ve müttefiklerinin Irak-Güney Kürdistan'a, Saddam rejimini yıkarak "demokrasi" getirdiğini, tüm "diktatör-· lükle" yönetilen ülkelere lrak'a müdahale edildiği gibi müdahale edilip "demokrasi"nin yerleştirilmesinin en iyi, en doğ- U ru yol olduğunu savunabilmektedirler. Kuşkusuz ki, ufku burjuva demokrasisinin ötesine geçemeyenlerin böylesi düşünceleri savunmaları doğaldır. Sorun bu ve benzeri düşünceleri savunmanın ezilen ulusların, halkların kurtuluşuna hizmet etmediği gerçeğini işçi ve emekçilere anlatmak, onları aydınlat­ mak ve mücadeleyi başta işgale, işgal­ ci güçlere karşı olmak üzere sömürü üzerine kurulu kapitalist sisteme, emperyalizmin barbarlığına karşı bir mücadele haline getirmektir. Çözümü sistem içinde arayanların kı-· rıntılar peşine düşmesine, "demokrasi- 0 &ON DEM ..- ku rd va SAVAŞ VE iŞGALiN BiRiNCi YILDÖNÜMÜNDE BAZI GÖRÜNTÜLER ... w .a rs i tek saldırı eylemleri biçiminde başladı giderek genişledi ve örgütlü bir hal aldı. işgalci güçlerin hesapları işgal ertesinde "Bağdat'tar( dönmeye başlıyordu ... Saddam'ın yakalanması da bu gidişatı engelleyemedi. Başta ABD emperyalizmi olmak üzere işgalci güçler yeni hesaplara yöneldiler ... Savaş sürecinde birlikte hareket etmeyen ve savaşa karşı görünen Almanya, Fransa, Rusya gibi emperyalist güçlerle ve diğer gerici güçlerle "soğu­ yan" arayı yeniden "ısıtmaya" yöneldiler ve belli ölçüde başardılar da. BM de işin içine doğrudan girdi ... Savaş ve iş­ gal BM'de alınan kararla "sonradan w 20 Mart 2003'te savaş başlamış, 9 Nisan'da Saddam rejiminin yıkıldığı, Bağ­ dat'ın Firdevs Meydanı'ndaki Saddam heykelinin yıkılışı televizyonlarda canlı yayınla dünyaya gösterilerek ilan edilmiş ve savaşın bittiği de 1 Mayıs 2003'te ABD Başkanı Bush tarafından resmen açıklanmıştı. Saddam rejiminin bu kadar kısa sürede yıkılması işgalcileri iyice sevindirdi. Fakat kısasürede sevinçleri kursakların. da kaldı." Irak'ın yeniden yapılandırılma­ sı"nın Sadam rejmini yıkmak kadar kolay olmadığı gerçeği her geçen gün kendisini daha fazla kabul ettirdi, ettiriyor. Savaşın başlatılmasının gerekçesi olarak gösterilen "kitle imha silahları" tüm çabalara rağmen bir türlü bulunamadığı gibi; tüm bu gerekçelerin savaşı başlatmak için uydurulan yalanlar olduğu da kısa sürede ortaya çıkmaya başladı. Savaşın Irak-Güney Kürdistan'a "demokrasi" götürmek için yürütülmediği de bu yalanların ortaya çık­ masıyla çok daha açık hale geldi. işgale karşı mücadele de ilk anda tek 425/2004 Güney Kürdistan'da "yeniden yapılan­ dırmayı" gerçekleştirmek için işgalci güçlerin kendileriyle işbirliği yapmayanlara ve işgale karşı mücadele edenlere yönelik terör, baskı, katietme ve genel olarak halkiara karşı saldırıları sürekli varoldu, devam ediyor. Kimi burjuva basın-yayın organlarının aktardığı verilere göre 1O binden fazla Irak-Güney Kürdistanlı işgalci güçlerce katledilmiştir. Savaşın bittiğinin resmen ilan edildiği 1 Mayıs 2003'ten sonraki süreçte öldürülen işgalci güçlerin sayı­ sı ise 750 civarında verilmektedir. Özellikle ABD emperyalizminin andaki temsilcileri, başta da Bush takımı ABD'ye giden her tabutun kendi iktidarlarının aleyhine gelişmelere, asker yakınlarının tepkilerine yol açacağını bildikleri için, medyaya tabutlu yolculukların haberini yapmayı yasakladı. Daha önce ölü ABD askerlerinin tabutlarıyla ilgili bir haber yapan basın mensubunun/mensuplarının işine son verildi ... işgalci güçlerin işgale karşı direnişçi olduğu iddiasıyla katiettiği insan sayısı belirsiz. Bunların içinde Irak-Güney Kürdistanlı olma dışında birşeyle ilgisi olmayan yaşlı insanların, kadınların, çocukların sayısı epey yüksek. Doğrudan katletme, taciz, tecavüz dı­ şında, Felluce, Necef gibi yerleşim alanlarında çıplak yaşamlarını kurtarmak için binlerce yoksul yerini-yurdunu terketmek zorunda kaldı, kalıyor. Bunların doğrudan suçlusu ve sorumlusu da işgalci güçlerdir. Irak-Güney Kürdistan'da bulunan 30'dan fazla ülkeden yaklaşık 200 bin işgal ordusu dışında, işgalci güçler arasında ABD'nin askeri gücünden sonra .o rg nin" emperyalist işgalci güçlerin müdahalesiyle geleceğine inanmalarına ve bunu propaganda etmeterine rağmen, yaşam biz komünistlerin söylediklerini hep yeniden onaylıyor. Irak-Güney Kürdistan'ın işgalinden sonraki bir yıllık süreç de bunu her geçen gün yeniden onaylıyor. Evet, kurtuluş için tek yol devrim, barbarlığın tek alternatifi sosyalizmdir! meşru" kılındı. ABD emperyalizmi bir yandan cephesini genişletirken, diğer yandan da iş­ gale karşı direnişin güçlenmesine ve özellikle de ispanya'nın Madrid kentinde bombalama eyleminin gerçekleştiril­ mesine bağlı olarak da ittifakta çatlaklar gündeme geldi. işgal sonrasında rrak-Güney Kürdistan'da savaş sona ermemiş, tersine iş­ gale karşı mücadelenin giderek geliş­ mesine bağlı olarak biçim değiştirmiş bugüne kadar sürmüştür, sürüyor da ... Şimdi bir yılı aşan işgal sürecinde hemen hemen çatışmasız gün yaşanma­ dı. işgale karşı Baas rejimi artıklarından Şii ve Sünni dinci gericilere kadar genişleyen cephenin mücadelesi ile, Irak-. 25/2004 5 CshDEM ... .a w w w 625/2004 işgal etmenin kendisi, işgalci güçlerin sözkonusu ülkeye zorla, yani o ülkenin halkının -en azından önemli bir bölümünün- iradesine rağmen o ülkeye girdiğini; ülke halkına/halklarına egemen olmaya çalıştığını ifade etmektedir. Zorla bir ülkeye hakim olmak ise ancak ve ancak .o ülkenin halkına karşı şiddete başvurmakla, baskı ve zulüm gerçekleştirmekle mümkün olabilir. O da tabii ki güçleri yetersel Bu bağlamda ele alındığında gün ışı­ ğına çıkan işkenceler işgalin doğal bir parçasıdır. "Sınırsız özgürlük" harekatı­ nın, Irak-Güney Kürdistan'a "özgürlük" götürme harekatı değil, ABD emperyalizminin ve müttefiklerinin işgal özgürlüğü, talan özgürlüğü vb. emperyalist ya- d. or g ur ak için geçerlidir. işgal edilmiş bir ülkede ise, işgalci güçlerin egemenliğinde uygulanacak ve uygulanmakta olan burjuva demokrasisi bile değildir, olamaz da. rs iv Akıtılan timsah gözyaşları, göstermeikinci büyük güç olan paralı askerlerin halk üzerindeki zulmü, katliamların üze- lik "özür" dilemeler, suçun şu ya da bu askeri yetkiliye çıkarılmaya çalışılması ri ise mümkün olduğunca örtülmeye, gizlenmeye çalışılmaktadır. "isyancılar­ vb. tavırlar gerçekte Irak-Güney Kürdisla çatıştılar" ve benzeri haberlerle ka- tan'da işgalci güçlerin gün be gün uygulamakta olduğu barbarlığın üzerini muoyuna duyurulan kimi haberlerin perde arkasında, paralı askerlerin ka- örtrnek içindir. Tüm emperyalistlerin dın, çoluk-çocuk demeden rastgele · "demokrasi" dedikleri şey, ezilen halkIara yönelik baskı, terör, zulümdür. iş­ ateş açması, katliam gerçeği vardır. galdir, işkencedir! Irak'taki paralı askerlerin varlığı ve Burjuva demokrasisine umut bağla­ üzerlendikleri görevler, işgalci güçlerin yanların işçi ve emekçilerin bilincini kaartık savaşı da özelleştirmeye başladık­ rarttığı; burjuva demokrasisinin ezilenlelarını göstermektedir. Kuşkusuz ki paralı rin kurtuluşu için değil, ezenlerin iktidaasker olgusu kendi başına yeni bir şey rını korumak, sürdürmek için·varolduğu; değil. Ama Irak'taki gibi savaşın özel, paburjuva demokrasisinin, burjuvazinin iş­ ral ı güçlere devredilmesi; gerek görevler çiler, emekçiler üzerindeki diktatörlüğü bağlamında gerekse de sayının yüksekolduğu, gerçekiere gözlerini kapatmaliği bağlamında yeni bir gelişmedir. yan herkesin görebileceği kadar açıktır. Bu durumda örneğin işgalci güçlerBu gerçekler, normal yerleşik bir burjuden ABD resmi askeri gücünü geri çeva demokrasisinin yaşandığı tüm ülkeler kebilme, sayısını azaltma durumunda olabilir. Ama buna rağmen işgalci güç olmaktan çıkmayacaktır. Hiçbir uluslararası bağlayıcı kurala bağlı olmayan paralı askeri güçlerle keyfi yönetim sürdürülebilecektir. Yapılan barbarlığın biçimlerini bir yazıda aktarmak kuşkusuz ki zor. Ama birkaç noktaya dikkat çekmek bile, iş­ galci güçlerin Irak-Güney Kürdistan'da kelimenin gerçek anlamında bir barbarlık uyguladıklarını görmeye, göstermeye yeterlidir. En son Ebu Garip Hapishanesi'nde tutuklulara uygulanan işkencelerin gündeme gelmesiyle ve binden fazla işkence resminin medya organlarının elinde olduğu bilgisinin kamuoyuna yansımasıyla, dikkatler barbarlığın uygulandığı bir alan olan hapishanelere, işkenceye yöneldi. yılmacılık özgürlüğü harekatı olduğu gerçeğinin bilinçlere kazınması gerekiyor. Bunun da ötesinde, işkencenin kapitalist-emperyalist sistemin barbarlığı­ nın doğrudan bir parçası olduğu gerçeği de bilince çıkarılmak zorundadır. "Yeniden yapılanma" bağlamında iş­ galci güçlerin attıkları ilk adımlardan biri sömürge valisine bağlı olan Geçici Yönetim Konseyi'ni oluşturmak oldu. Geçici Yönetim Konseyi'nin oluşturulması da işgalci güçlerin sorununu çözemedi, iş­ gale karşı mücadele giderek gelişti. Irak-Güney Kürdistan'da ulusal ve dini kesimler arasındaki çelişkilerin ortadan kaldırılmasının Saddam rejiminin yıkılması kadar kolay olmadığı gerçeği her geçen gün daha da açığa çıktı. Bu zorluklar işgalcilerin "geçiş takvimini" gündeme getirmelerine yol açtı. "geçiş takvimi" ise en başından itibaren birçok kez değiştirildi. Yaklaşık yarım yıllık bir süreçte "geçiş 25/2004 7 Q&DNDEM ... 825/2004 rd . ak u rs gelişmedir. olan daimi anayasada garanti altına alı­ nacak olan haklardır. Gidişat, dairili anayasanın geçici anayasadan daha çok islamın etkisinde olacağına işaret ediyor. Güney Kürdistan bağlamında da özellikle Kerkük ve benzeri kentlerin Kürt özerk bölgesine katı­ lıp katılmayacağı meselesi güncelliğini koruyacaktır. Ayrıca Kürtlerin merkezi hükümetin izni olmadan kendi bölgelerinde milis gücü -peşmerge- bulunduramayacağı yönlü tespit ise, Kürtlerle merkezi hükümet arasındaki çelişkiler­ denbiri olacaktır. Anayasanın yürürlüğe girmesinden sonra gelişmelerin hangi yönde olacağını hep birlikte göreceğiz. Nereden bakılırsa bakılsın çelişmele­ rin varlığını sürdürdüğünü, hatta bu çelişmelerin, özellikle de işgalin son bulması koşullarında iç çatışmalara dönüşebileceğini, bunun ihtimal dahilinde olduğunu bilince çıkarmak gerekiyor. "Geçiş takvimi"nde 30 Haziran'dan sonra yönetimin 1 Temmuz'dan itibaren Iraklllara devredilmesi düşünüise de, işgale karşı mücadelenin kelimenin gerçek anlamında bir savaş biçimine bürünmesi, işgalcilerin hesaplarını zorlamaktadır .. Yönetimin devrinin ertelenmesi de ihtimal dahilindedir. Daha önce askeri güç sayısını azaltacağını açıklayan ABD emperyalizmi, bu kararı­ nı değiştirerek en azından 2005 yılının sonuna kadar 130 binden fazla askeri gücünü koruyacağını ilan etti. ABD emperyalizminin ilan ettiği konulardan biri de "Büyük Ortadoğu Projesi" (BOP) adını verdiği proje oldu. Irak-Güney Kürdistan'daki hesaplarının istedikleri gibi tutmaması koşullarında dikkatleri başka yönlere çekmeye de hizmet Anayasa metni elimizde yok. Ama baesas yönleri bunlar. Bunun dışında kadınlara mecliste %25 oranında kontenjan ayrılaca­ ğı, ifade ve toplantı özgürlüğü vb. haklar olduğu ifade edilmektedir. Azınlıklar bağlamında ise söylenen şey, haklarının korunduğu yönünde. Yine basına yansıdığı kadarıyla Yezidiler, Romanlar ve adı fazla öne çıkmayan diğer azınlıkların hakları sözkonusu bile edilmemektedir. Esas olarak Türkmen, Asuri/Süryani gibi sayısı diğer ulusal azınlıklardan fazla olanlar sözkonusu edilmektedir. Sonuçta belirleyici olacak w .a sına yansıdığı kadarıyla eden BOP, ABD emperyalizminin yayıl­ macılığının açık ilanıdır. Kısaca aktarmak gerekiyorsa, ABD emperyalizmi 22 Arap devl~tini; Türkiye, israil Afganistan ve Pakistan'ı kapsayan bir bölgeye "demokratik reform" ihraç etmeyi öngörüyor. Bölgede kendi nüfuz alanını daha da genişletmek ve egemenliğini iyice yerleştirmek için de düşünülen bu projenin ana hatları bası­ na yansıdığı kadarıyla şöyledir: "- Plana mali desteğin sağlanmasi için, Avrupa'da 2. Dünya Savaş1 sonrasmdayürürlüğe konulan 'Marshall Plam' benzeri bir model olarak düşünülen Ortadoğu Kalkmma Bankasi kurulacak. - 2010'a kadar Ortadoğu'da okur-yazar oram yüzde 50 artacak. - Batlll klasikler Arapça'ya çevrilecek. Okur-yazar nesil yaratiiacak. - Küçük girişimcilere özellikle de kadm/ara toplam 500 milyon dolar yard1m yap1/acak. - Okur-yazarlik ve bireysel refah artar'ken, aşm dincilik, terörizm, uluslararasi suç ve yasadiŞI göçün de azalmasi bekleniyor." (Hürriyet, 29 Şubat 2004) Haziran ayında ABD'de yapılacak G8'1er toplantısına sunulması beklenen projede bu noktaların '}er alması bekleniyor. Kuşkusuz ki bu proje emperyalistyayılmacılığın bir projesi olduğu gibi, ABD emperyalizminin doğrudan savaş yürütmekle içine girdiği zorluklardan, IrakGüney Kürdistan deneyiminden "ders" çıkardığı, taktik değişikliğine gittiğini gösteren bir projedir de aynı zamanda ... Bu projeye karşı olduğunu açıklayan­ ların başında ise Mısır, iran ve Suudi Arabistan oldu. Mısır devlet başkanı Mübarek: "Kim herhangi bir topluma ya or g nasıl olacağı iv daimi anayasaya bı­ rakılmış durumda: Güney Kürdistan'ın savaş öncesi konumu şimdilik korunuyor. Üç eyalette Kürt özerk yönetiminin oluşturulması kabul ediliyor. Ama Kürtlerin Kerkük gibi kentlerin Kürt federasyonu, ya da özerkliği bölgesi içine katıl­ ması gerektiği talebi, kabul edilmemiş, sorun şimdilik ertelenmiştir. Kürtler lehine olan esas şey anayasadaki veto hakkıdır. Yani herhangi bir şe­ çim ya da referandumda Kürtlerin istemediği b.ir sonucun çıkması durumunda Kürtlerin bu sonucu kabul etmeme, veto etme hakkı vardır. Özellikle Arap milletinden dinci kesimin karşı çıktığı noktalardan biri budur. Bu yüzden de anayasanın onaylanması gecikti. Son~,Jçta, yukarıda da belirttiğimiz gibi, sömürge valisinin dayatmasıyla "şimdilik" kaydıyla anayasa dinci kesim tarafın­ dan da imzalandı. Bu anayasal hak dışında Kürtçenin, Arapçanın yanısıra resmi dil olarak kabul görmesi de Kürtlerin lehine olan bir nun w takvim i" nde öngörülenlerden gerçekleş­ tirilen tek şey, geçici anayasanın 8 Mart 2004 tarihinde kabul ettirilmesi oldu. Geçici anayasa tartışmalarında da ulusal sorun ve dini kesimler arasındaki farklılıklar gündeme geldi ve ABD emperyalizminin dayatmasıyla onaylansa da, geçici anayasadan hiçbir kesim tam memnun olmadı. Özellikle Şii ve Sünni kesimin işgale karşı mücadelesi yoğun çatışmaları gündeme getirdi. Sömürge valisi Bremer'in talebiyle Geçici Yönetim Konseyi'nde yer alan kimi dinci temsilcilerden üç bakan istifa etti -siz istifa ettirildi diye okuyun! Bir yandan bunlar olurken, diğer yandan da Baas rejimi artıklarıyla pazarlıklar yürütülmeye başlandı. Dün doğrudan Saddam'ın hizmetinde yer alanların, yarın Irak'taki şu ya da bu yetkili kademeye, göreve atanması kimseyi şaşırtmamalıdır. Geçici anayasanın kendisine gelince: Adı üzerinde, geçici anayasa. Bu anayasa 1 Temmuz 2004 tarihinde oluşturulmak istenen yönetimin işbaşı yapmasıyla yürürlüğe girecek ve şimdi­ lik tarihi ertelenen ve 2005 yılında yapıl­ ması düşünülen seçimlere kadar yürürlükte kalacaktır. Yönetim olarak devlet başkanı, iki yardımcısı, başbakan ve kabineden oluşa­ cak. Resmi dini islam ve islam Irak anayasasının dayanaklarından biri olacak. Her ne kadar diğer diniere özgürlük vaad edilse de, 30 Haziran'dan sonra oluşturulacak yönetimin çıkaracağı hiçbir yasa islama aykırı alamayacak! Federalizm üzerinde esas olarak anlaşılsa da, bu sonuçta 18 eyaletin kararına bırakılıyor. Sonuç olarak federasyo- 25/2004 9 QUNDEM,.. 10 2512004 w w w g rimcilik, antiemperyalist mücadele, iş­ gale karş1 mücadele vb. adma savunulamaz. au tip provakatif eylemler sonuçta halklan birbirine düşman etmeye, burjuva milliyetçi örgütlerin kendi tabamm da kemikleştirmeye yarar. işgale karş1 mücadelenin bu tip eylemlerle .o r ur d ak Bilindiği gibi Şubat ayı başında Güney Kürdistan'ın Hewler kentind~ "Kurban Bayramı" bayramiaşmaiarı sırasın­ da KOP ve YNK'nin bürolarına yönelik intihar eylemleri gerçekleştirildi. Kimi önde gelen Kürt önderlerinin yanısıra, yaşlı-genç, kadın-erkek, çoluk-çocuk, orada sadece bayramiaşma amacıyla bulunan insanlar da yaşamını yitirdi. Sözkonusu eylemin kimler tarafından ve hangi amaçla yapıldığı üzerine deği­ şik tartışmalar yürüdü. Basında kimi spekülasyonlar yapıldı. Yapılan kimi spekülasyonlara hizmet eden maddi ortamın varlığına rağmen, siyasi mücadelede takınılan, takınılacak tavırlar spekülasyonlar temelinde olamaz, olmamalı. Biz spekülasyon temelinde tavır takınmayı reddediyoruz. ispat edilmeyen bir noktada "bu şudur, şöyledir" demek devrimci, komünist tavıra uygunluk arzetmiyor. eylemi "Kürtlerin özgürlük mücadelesine yönelen, KOP ve KYB'nin federasyon mücadelesine yönelen Kürt düş­ man!'' bir eylem olarak nitelendirerek eylemin adresi olarak TC'yi gösterdi. Faşist Türk devleti sözcüleri derhal bu suçlamayi red ettiler. Ardmdan eylemi islamci bir Kürt örgütünün -ABD'nin kamplanm bombaladiği örgütün- bir bölümünün üzeriendiği bilgileri burjuva medyada duyuruldu. Biz Hewler'de yapilan gerçek anlamda eylem alanmda olan herkesi hedefleyen, mümkün olduğunca çok insan öldürmek için bayramiaşma amm seçen eylemi, bu eylem kim taratmdan yapiimiŞ olursa olsun bir toplu kJYim eylemi, bir katliam olarak adlandmyor ve mahkum ediyoruz. Bu eylem Türk faşistleri taratmdan gerçekleştirildi ise, onun Kürt düşrham niteliği aç1kt". Böyle bir eylemi TC'nin kendi yapmasa bile, destekleme, körük/eme vb. ihtimali yüksektir. Eylem Irak direnişi içinde yer alan, bir Kürt-islam örgütü taratmdan emperyalizme ve işbirlikçilerine karş1 mücadele kafaswla gerçekleştirildi ise, böyle bir eylem yine yanllşt". Evet KYB ve KOP bugün Irak'ta somut olarak işgalci güçlere -kendi milliyetçi hesap/anyla- işbir­ likçilik etme konumundadl(/ar ve bu konumlany/a antiişgal mücadelesinin hedefleri içindedirler. Fakat bu örgütleri hedefleyen bir askeri eylem de hedef gözetilerek yapilmak zorundadl(. KOP ve KYB ile ilgisi olsun olmasm, bu örgütler içinde ve çevresinde konumu ne olursa olsun mümkün olduğunca çok insam öldürmeye yönelik bir eylem hiç bir gerekçeyle hak/1 ÇJkanlamaz, dev- rs iv HEWL,ER KATLiAM!... Spekülasyonlar temelinde siyaset yapma yerine biz hem eylem biçimi hakkındaki tavrımızı hem de komünistlerin andaki görevini bilince çıkarma amacıy­ la, Bolşevik Partizan sayı 146'da konuyla ilgili takınılan tavrı aynen aktarıyoruz. "Diğer yandan direniş içinde yer alan güçlerin sorumluluğunu üierlendiği söylenen kimi eylemler bağlammda da şunlan söylemek istiyoruz: Biz komünistler- doğru bir amaç için, her türlü araç mübahtir an/ay1şmm doğ­ ru bir anlaylŞ olmadiğim biliyor ve söylüyoruz. Tersine Engels 'in bir bağlamda söylediği gibi "Araç/ann kötülüğünden amacm kötülüğüne varmanm mümkün" olduğunu söylüyoruz. Biz hiç bir amacm, herhangi bir eylemin yapild1ğ1 alanda tesadüfen bulunan insanlan hedefleyen, askeri hedef-sivil hedef aynm1 yapmaks1zm, iyi gürültü ÇIkarmak için mümkün olduğunca çok kişiyi öldürmeye yönelen eylemleri hakli ÇJkaramayacağmJ söylüyoruz. Bu gibi eylemler bu gibi eylemleri düzenleyen/erin gelecek için toplumsal projesinin insam merkeze koymak gibi bir derdi olmadJğtnm da bir işaretidir. Devrimcilik adma, sosyalist/ik, komünistlik adma, ya da antiemperyalist mücadele adma bu gibi eylemiere sahip ÇikJimasi bütünüyle yanl!şt". Somut olarak Irak bağlammda · bundan k1sa bir süre önce Hewler'de, Kurban Bayrami için bayramiaşmalar SJ(asmda, KOP ve KYB/nin bürolannda iki intihar eylemi gerçekleştirildi. Bu eylemlerde 100'den fazla insan hayat1m yitirdi. 100'/erce insan yaralandi. Bürolar savaş alanma döndü. Kürt milliyetçisi örgütlerin bir bölümü .a da bölgeye d1şandan çözüm ya da reform empoze edilebileceğini düşünü­ yorsa yamlg1 içindedir." (aym yerden) yönlü tavır takındı ve sözkonusu ülkelerdeki değişimin dıştan değil içten gelmesi gerektiğini savundu. Öyle ya da böyle, ezilen halkların emperyalist projelerden herhangi bir çıkarı yoktur. Her emperyalist proje, ezilen halklar için sadece ve sadece daha fazla baskı, sömürü, ezilme vb. vb. anlamına gelir. Tüm emperyalist projelere karşı olduğu gibi bu projeye karşı da mücadele etmek, bu projeleri üreten sisteme son vermek tüm ezilen halkların, işçilerin, emekçilerin görevidir. güçlendiğini, güçleneceğini düşünen­ ler varsa, yamlmaktadl(/ar. Bu tip eylemler, kitleler aç1smdan işgale karş1 mücadeleye var olan sempatiyi de yJkmaktadl(. Milliyetçi örgütlerin etkisinde olan Kürt emekçi y1ğtnlan aç1smdan, bu eylem kesinlikle "Kürtlere karş1" eylem olarak kavranacak bir eylemdir. Hew/er'deki katliam bir kez daha, Irak'taki durumun tek boyutlu yaklaşJm­ larla çözümlenemeyecek kadar karmaŞik olduğunu, bir dizi çelişmenin içiçe girdiğini ve eğer sorunlara smd pusulaswla, marksist-leninist olarak yaklaşJ/­ mazsa, kolaylikla yanllŞ pozisyonlara düşüleceğini gösterdi, gösteriyor. Pozisyonlar, ya Hewler katliammm suskunlukla geçiştirilmesi; ya Hewler katliammm mahkum edilmesi, fakat KYB ve KOP'nin objektif olarak işbirlikçi konumunun gözlerden gizlenmesi; ya da bir başka uçta Hew/er katliammm "işgale ve işbirlikçi/ere karş1 mücadele~'nin gereği olarak savunulmasi biçiminde belirginleşiyor. Tabii ki "pratik siyaset" adma pratikte emperyalizmin demokrasi ve özgürlük getireceğini söyleyen bir çizginin peşi­ ne tak1/mak, objektif olarak emperyalizmin işbirlikçifiğini yapmak; ya da emperyalizme ve işbirlikçilerine karş1 mücadele adma, bu mücadele içinde yer alan güçlerin amaçlanm, hedeflerini sorgulamamak, on/an kayitSIZ koşulsuz 251200411 QshoEM ... Bilindiği gibi Suriye devleti, Kürdisilhak eden sömürgeci bir devlettir. Bu sömürgeci güç Kürdistan'ı ilhak, işgal eden diğer sömürgeci -Türkiye, Irak, iran- devletlerinin yaptığı gibi işine geldiğinde Kürt ulusal meselesini diğer sömürgeci güçlere karşı kullanmaktadır. Ama aynı za. manda, yine diğer somürgeci güçler gibi, Kürt ulusunun herhangi bir örgütlülüğüne, Kürtlerin kendi haklı demokratik haklarını savunmaianna karşı diğer sömürgeci güçlerle birlikte hareket etmektedir. Kısa süre önce Türkiye'ye yaptığı "tarihi" ziyaret sırasında Esad'ın, Güney Kürdistan'da bir Kürt devletinin, yönetimin oluşmasının, TC gibi kendilerinin de "kırmızı çizgisi" olduğunu açıklama­ sı, bunun da ötesinde diğer ülkelere de benzeri tavır takınmaları yönünde çağrı yapması sadece bir örnektir. ABD'nin ilan ettiği "şer ekseni" içinde yer alan Suriye, aynı zamanda ABD'nin bölgedeki en yakın müttefiki olan israil w 12 25/2004 Maç, D€ıra Zora takımıyla mı arasında oynanacaktı. takımlarını takı­ Qamişlo'ya desteklemek için geldiği söylEmen milliyetçi Arapların kentte yürüyüş düzenleyip Kürt esnafın işyerleri­ ne saldırması; futbol sahasına silahlarıyla bırakılması; Saddam'ın posterlerini çıkararak "Yaşasın Saddam, Kürtlere ölüm", "Kanımızla, canımızla seninleyiz ey Saddam" vb. sloganlar atması, bunların gerçekte futbol seyretmeye değil Kürtlere saldırmaya geldikterine işaret ediyordu. Bu tavırlara karşı Kürtlerin "Camm1zla, kamm1zla seninleyiz ey Barzani" ve kimi Kürtlerin de "Yaşasm Bush", "Bush için hayatimlZI feda ederiz" vb. sloganlar atması ertesinde stadyumda Kürtlerin bulunduğu bölüm yaylım ateşine tutuldu ... Stadyumdaki bu yaylım ateş ve izdiham sonucu ölenlerin sayısı 18, yaralıların sayısı ise 200 olarak verildi. (Sözkonusu bilgiler, 14 Mart tarihli Hürriyet ve diğer gazetelerden alındı.) Yaşanılan bu katliam, sonraki günlerde hemen hemen tüm Güneybatı Kürdistan'da ve Suriye'nin başkenti Şam'a kadar genişleyen bir isyanı, protestoları ateşledi. .. Türk basınının "Kürt-Arap çatışması" olarak göstermeye çalıştığı gelişmeler, gerçekte Kürt-Arap çatışması değil Saas rejimi yanlıları ve onları destekleyen sömürgeci Suriye devletinin kolluk güçleri ile saldırıya uğrayan Kürtler arasın­ daki çatışmaydı. Qamişlo ya da diğer yerleşim alanlarında protestocu Kürtler, protestolarını rd masıyla, Cihad Arap halkına değil, devlete, devletin kolluk güçlerine ve devletin resmi binalarına karşı yönelttiler. Baascıların Arap milletinden olması, çatışmaların KürtArap çatışması olduğu yönlü tezi doğ­ rulayan bir olgu degildir. Yine kimi Kürtlerin Bush lehine, ABD lehine slogan atması da, Güneybatılı Kürtlerin ABD emperyalizmi tarafından kışkırtıldığı yönlü tezi ispatlayan bir şey değildir. ABD emperyalizmi kuşkusuz ki "şer ekseni" içinde ilan ettiği Suriye'ye karşı bu olayları ve evet Kürtleri de kullanmaya çalışacaktır, çalışmaktadır. Fakat Qamişlo katliamı ve ardındaki geliş­ melerin ABD'nin eliyle ve Kürtlerin kış­ kırtılmasıyla meydana geldiğini söylemek sadece bir varsayımdır, gerçeğin dile getirilmesi değildir. Görgü tanıklarının basına yansıyan ifadelerinde olayların örgütlü biçimde gerçekleştiği ve devletin kolluk güçlerinin de Kürtlere saldıranlara destek verdiği, olayların çıkması ertesinde de bizzat kolluk güçlerinin Kürtlere saldırıya geçtiğini ortaya koymaktadır. Devletin kolluk güçleri başta Qamişlo olmak üzere Güneybatı Kürdistan'da terör estirdi. Baskıları protesto eden Kürtler son yılların en yoğun katılımlı ve mücadeleci eylemlerini gerçekleştirdi­ ler. ilan edilen sıkıyönetimi dinleyen yoktu ... Devlet binaları, polis karakolları ve diğer resmi devlet binalarına saldı­ rıldı, yer yer binalar ateşe verildi. Birkaç gün süren eylemiere katılan insan sayı­ sı toplam olarak 600 ile 700 bin arasın­ da verilmektedir. Bu, Güneybatı Kürdistan'da yaşayan Kürtlerin yaklaşık üçte birinin eylemiere katıldığına işaret etmektedir. Sonuçta ortaya çıkan bilanço, g ise Qamişlo'da oynangereken bir futbol maçı öncesinde .o r Irak'ta Saddam/Baas rejiminin yıkıl­ Suriye Baas rejiminin yakın dayanaklarından biri de ortadan kalktı. Irak-GOney Kürdistan'da Saddam rejiminin yıkılması ve Güney Kürdistanlı Kürtlerin Baas/Saddam rejimine karşı cephede yer almaları Suriye-Güneybatı Kürdistan'a da etkide bulundu. Baas rejimi ve Kürtler. .. Suriye Irak'ın bir aynası gibi. Suriye'de Baas rejimi yanlıları Saddam'dan yana tavır takınırken, Güneybatı Kürdistanlı Kürtler Barzani başta olmak üzere Güneyli Kürtlerden yana tavır takınıp kendi demokratik hakları için mücadele etmenin gerekliliğinin bilincine daha fazla varmaya başladılar. Bunun bir göstergesi olarak da Güneyli Kürtlerle değişik biçimlerde dayanış­ maya başladılar. Suriye devletinden ise, çatışmalı ya da isyancı biçimde olmasa da kendi en basit demokratik haklarını talep etmeye yöneldiler. Güneyli Kürtlerin Saddam rejimine karşı ABD emperyalizmi önderliğindeki ittifakta yer alması sonucu Kürtlerin, kimi Pan-Arap ve islamcı kesimlerce "Siyonizmin ajanları", "emperyalizmin beşinci kolu" vb.olarak damgalanması, Güneybatı Kürdistanlı Kürtlere karşı düşmanlığın, saldırganlığın gündeme gelmesine de hizmet etti. Bunun doğru- yansıması yaşandı. miş değil. w tan'ın Güneybatısını ması ak u GÜNEYBATI KÜRDiSTAN ... dan iv ••• ile de barışık değil. Kendilerine yönelen tehditleri mümkün olduğunca alttan alan ve ABD emperyalizmini "yumuşat­ maya" çalışan tavırları, TC'nin arabuluculuğuyla gönderilen "görüşerek sorunları çözelim" yönlü mesajlar vb. çabalar ABD yönetimini yeterince ikna et- w .a rs desteklemek; bizim savunduğumuz komünist alternatifi savunmaktan daha kolay ve k1sa vade aç1smdan daha "sonuç allcl"dlf. Hele hele komünist ve devrimci hareketin güçsüz olduğu bugünkü dönemde, bizim söylediklerimiz hiç "pratik" ve kisa vadede "sonuç allCl" değildir. Fakat doğru olan budur. Doğru siyaset er geç kitleleri kucaklayacak, maddi güç haline gelecektir. Yllmadan, usanmadan kitlelere doğru siyaseti taş1mak görevimizdir. " (sayfa 41-43) 25/200413 CshDEM • aktarmaktadır. 14 25/2004 gerçekleşemeyeceğin­ bağımsız olarak tüm . bu talepler haklı taleplerdir. Bunun için mücadele de haklıdır. Kürt ulusal sorununa demokratik çözüm getirilmesi hakkında bilince çıkarmak istediğimiz esas şey, sömürgeci Suriye devletinin varlığını sürdürdüğü sürece ve ölçüde, sömürü sisteminin hükmettiği koşullarda Kürt ulusal sorununa gerçek demokratik bir çözüm gelmez ... Hele hele bunu sömürgeci ve sömürüGülerden beklemekse hiç olmaz bir şeydir. Önemli gelişmelerden biri de gerek Hewler katliamına karşı gerekse de Qamişlo katliamı ve sonrasındaki gelişmeler karşısında Kürdistan'ın "dört" bir yanında ve yurtdışında takındıkları tavır oldu. Her iki olay ertesinde takınılan tavır­ larla Kürtler bir ulus olduklarının bilincine her zamankinden daha fazla vardık­ larını gösterdiler ... *** KUZEY KÜRDiSTAN-TÜRKiYE ... genel seçimlerine oranla daha da düşük oldu. 30 Mart tarihli Hürriyet gazetesinin verilerine göre katılım % 70 oranında gerçekleşti. 3. Kasım 2002 seçimlerinde oran % 79 idi. Seçmen sayısına göre ele alındığında 43.523.939 seçmenden yaklaşık 13 milyonu seçimlere katılmadı. Seçimlere katılıp oy kullananların geçersiz sayılan oyları da bu orana katıldı­ ğında seçmenierin üçte ikisinin kimseyi seçmediği durumu ortaya çıkmaktadır. Seçime katılmayanlar tek başına ele alındığında bile, bu yerel seçimler somutunda -ki yerel seçimlerde çoğu yerde parti seçmekten çok kişiyi seçme durumu yaşanmaktadır- seçmenierin önemli bir bölümünün seçimlerden herhangi bir beklentisinin olmadığı ortaya çıkmaktadır. Kuşkusuz ması olgusuna rağmen, seçmen kitlenin büyük bölümü, halkın büyük çoğunluğu hala seçimlerde çözüm aramaktadır. Seçimlerin galibi hükümet olup da iktidarda olmayan AKP oldu. il Genel Mecl.isi bağlamında geçerli ayların % 42'sini alan AKP, 57 ilin belediye baş­ kanlığını kazandı. ilçe belediye baş­ kanları köy ve mahalle muhtarlıkları vb. bu hesap içinde değil. AKP böylece iktidar mücadelesinde konumunu biraz daha güçlendirdi. Seçimler öncesindeki seçim kampanyaianna bakıldığında, AKP'nin seçimlerden birinci parti olarak -hem de diğerle­ rine büyük fark atarak- çıkması, gerçekte diğer tüm partilerin yenilgisi anlamına geliyor. DYP ve MHP'nin 3 Kasım 2002 seçimlerine göre oylarını artırması da bu .o rg gibi yerel seçimler 28 Mart'ta ku rd Gerçekleşip den w Daha sonraki dönemde ise bu görüş­ meye katılan 12 örgüt temsilcileri ortak bir rapor hazırlayarak .şu talepleri dile getirdiler: "- Tüm askerlerin bölgeden çekilme- -Kürt sorununa demokratik çözüm getirilmesi." (Özgür Politika, 25 Mart 2004) Bilindiği yapıldı. Seçimlere katılım 3 Kasım 2002 va "Toplanttda Kürt örgütleri yaşanan olaylarm nedeninin futbol maçmdaki kavga olmadtğmt, asti olarak Suriye'de bir Kürt sorununun bulunmasmdan kaynağmt aldtğmt belirttik. Suriye'de Kürt sorununun çözümü için Kürtlerin ulusal ve demokratik haklannm sağlanmast gerektiğini vurguladtk. Sorun sadece buradaki bir ktstm Kürdün nüfus cüzdanmm olup olmadtğt değil, asti olarak buradaki Kürtler üzerinde geçmişten beri devlet kaynakit büyük bir baskt siyaseti yürütü/düğünü kaydettik." (Özgür Politika, 18 Mart 2004) Abdülselam Rahman, Suriye hükümetinin temsilcilerinin ise olayların arkasında ABD'nin parmağının olduğunu, Kürtleri onların kışkırttığını ve kendilerinden Newrez'da kitlesel eylemiere giriş­ memelerinin talep edildiği bilgisini de karştfanmast, YEREL SEÇiM SONUÇLARI. .. rs i getirdiği görüşleri şöyle aktarmaktadır: si. Köylerde ve sokaklarda kimlik kontrollerinin keyfice yaptfmamast, - Baas Partisi mensuplarmm ellerindeki silahiann geri almmast ve aşiretle­ re dağtttlmtş silahiann toplattfmast, - Gözaltma alman herkesin serbest btraktlmast ve bir daha gözaittiann ve basktfann yaşanmamast, - Kürtlere karşt radyo ve televizyonlarda sürdürülen propaganda/ann kesilmesi, -işkence görenlerin ·ve zarara uğra­ yanlarm maddi ve manevi zararlannm .a üzere 100 civarında insanın öldüğü, 2000 civarında Kürdün tutuklandığı -önemli bölümünün de işkenceden geçirildiği- sayısı belli olmayan ama yüzlerle ifade edilen yaralı insan ... Kuşkusuz ki başka gelişmeler de vardı ... Bunlardan biri Suriye devlet yetkililerinin ilk kez Kürtlerle, "12 Kürt parti ve örgütle" görüşmesi oldu. Sözkonusu görüşme talebinin hükümet tarafından geldiği bilgisini veren Suriye Demokratik Birlik Partisi yetkilisi Abdülselam Rahman, görüşmede Kürt tarafının dile w çatışmalarda çoğunluğu Kürt olmak · ki bu kesimin içinde · de farklılıklar vardır. Kimi tembellikten, tepkiden, kimi gerçekten kimseden olumlu yönden birşeylerin değiştirileceğine inanmadığından, kimi de bilinçli olarak boykot tavrını takınmıştır. Buna rağmen ama bu kitle sistemden beklentisi en az olan ve sistemden daha kolay koparıla­ bilecek bir kitledir. Devrimcilerin, komünistlerin işin bu yanını bilince çıkarma­ ları gerekir. Ama bunu sistemden bir kopuş olarak değerlendirmek de -kimi devrimci kesimlerin yayın organlarında böylesi değerlendirmeler yapıldı- abartılı ve yanlış bir değerlendirmed ir. Seçmenin yaklaşık üçte ikisinin seçimlere katılmaması ve geçersiz oy kullan- gerçeği değiştirmemektedir. Şöyle ki, seçim kampanyası AKP'ye muhalefetin tavrı sonucu AKP hükümetinin 17 aylık icraatının onaylanıp onaylanmayacağının referandumuna dönüş­ türüldü adeta . .AKP'nin seçimlerden hem mutlak oy sayısını hem de oranını artırarak kazançlı çıkması. sözkonusu muhalefetin, diğer bir deyimle statükoeLiların yenilgisidir de aynı zamanda. CHP liderinin "biz ikinci parti olduk, başarılıyız" yönlü açıklamaları züğürt tesellisinden başka bir şey değildir. Seçimlere katılan diğer partiler içinde öne çıkarmak istediğimiz kesim SHP çatısı altında seçimlere giren "Güçbirliği"dir. Bu kesim dışında "sol" adına seçimlere katılanların -biz "sol" içinde DSP ve CHP gibi partileri saymıyoruz­ oy oranları yine bindelerle hesaplanmaktadır. Bunların aldıkları oy sayısından çok, 25/2004 15 OsbnEM ... dığı gerçeğinin 16 25/2004 g Kemalizmle barışık olması gerçeğidir. PKK'den KONGRA-GEL'e uzanan yolda Abdullah Öcalan'ın belirlediği çizgiye paralel yol alan DEHAP, Öcalan'ın çizdiği yolda resmen olmasa da, pratik olarak yürümektedir. Güçbirliği içinde SHP ve CHP'nin de yer alması gerektiği siyaseti KONGRA-GEL'in de desteklediği, daha doğrusu Abdullah Öcalan'ın belirlediği bir siyasetti. DEHAP için güçbirliği içinde CHP'nin de yeri hazırdı. Ama bu birlik, CHP'nin "DEHAP etnik siyaset yapıyor" gerekçesiyle reddetmesi sonucu gerçekleşmedi. Yani birliği redden DEHAP değil CHP idi. Seçim sonuçları istedikleri gibi olmasa da, KONGRA-GEL bu siyasetiyle Kürt emekçi kitlelerini devletle barıştırma yolunda epey mesafe aldığını bir kez daha gösterdi. Yine oy oranının düşmesine rağmen Kürt ulusal hareketini devletle bütünleştirme temelinde KONGRAGEL'in etkisinin küçümsenmeyecek bir düzeyde olduğu da açıktır. Güçbirliğinin aldığı % S'lik oyun büyük bölümü bir anlamda bu haneye yazılabilir. Böyle bir siyasetle kuşkusuz ki kitleler Kemalizmden koparılamaz! Kemalizmden köklü ve devrimci temelde kopuş gerçekleştirilemediği sürece de Kürt ulusunun özgürlüğü mücadelesine hizmet edilemez. Bağımsız, demokratik, sosyalist bir ülke yaratılamaz! Bu seçimler somutunda da bir kez daha görüldü ki burjuvazinin seçim oyunu işçiler, emekçiler ve ezilen halkların sorunlarına çözüm getiremez. Çözüm devrim için mücadeleyi yükseltmekte, kurtuluş devrimde, sosyalizmde! 7 Mayıs 2004 K rd .o r Fakat "Rojname" dergisinde böyle bir tespit yapılmış olsa da Kuzeyli Kürt seçmenin Güney Kürdistan'da yayınla­ nan bl! derginin propagandasından -okuma olanağının kısıtlılığından da olsa- fazla etkilenmediğini tespit etmek daha da gerçekçidir. Kuzey Kürdistanlı seçmenin güçbirliğine verdiği oyun 3 Kasım 2002 seçimlerinden daha az olmasının perde arkasında, güçbirliğinin statükocu kemalist, antiAKP'ci bir konumda olması gerçeği vardır. Her ne kadar güçbirlikçiler "Kürt meselesinin demokratik çözümü bizimle gerçekleşir" deyip, güçbirliğini eleşti­ renleri "Kürt meselesinin çözümünü istemeyenler" diye suçlasalar da, güçbirliğinin Kürt ulusal meselesine "demokratik çözümü"nün ne olduğu, Karayalçın'ın Amed'deki ve diğer Kuzey Kürdistan şehirlerinde dile getirdiği "Biz bir milletiz, bir devletiz, bayrağ1m1z bir, bizi bölemezler" anlayışında ortaya çıkıyordu ... işte bu anlayışı Kürt milletinden seçmene" demokratik çözüm" adına satmaya çalışanlar, Kürt halkının Karayaiçın gibi, Kürdistan'daki katliamlara ortaklık etmiş, Kürtleri göçe-sürgüne gönc derme politikalarında başbakan yardımcılığı gibi üst düzey görevlerde yer alan bir kişiye ve onun liderliğini yaptığı ku kınmışlardır. w üzerini atlayarak suçu Barzani ve Talabani'ye yüklerneye çalıştı. Karayalçın'a göre Barzani ve Talabani "Kemalist SHP ve Murat Karayalçm'a oy vermeyin" şeklinde propaganda yapmıştı ve bu yüzden oy oranları düşmüş­ tü ... Ne diyelim? Eğer gerçekten Barzani ve Talabani "Kemalist SHP ve Murat Karayalçm'a oy vermeyin" diye propaganda yapmış ve Kuzeyli Kürt seçmenler de bu propagandadan etkilenip SHP ve Karayalçın'a oy vermemişse, iyi bir iş yapmışlardır. Bu olgu ise Barzani ve Talabani bu seçimler somutunda hem DEHAP hem de KONGRAGEL'den daha iyi, daha doğru tavır ta- iv a içeriği .a rs propagandaların w yaptıkları önemliydi. Bazı devrimci örgütleri dışta tutarsak, "sol'' un büyük çoğunluğu bu. seçimlerde de devletin "demokrasicilik" oyununa hizmet eden bir konumda olduklarını tespit etmek gerekiyor. SHP çatısı altında seçimlere giren "Demoratik Güç Birliği"ne gelince: Se~ çimlerde % S'lik bir oranla yetinme durumunda kaldı. Bu oran, DEHAP'ın 3 Kasım 2002 seçimlerinde SHP ve ÖDP'nin içinde olmadığı blokla aldığı % 6.2'1ik oy oranından azdı. Buna bağlı olarak daha önce DEHAP'ın elde tuttuğu il belediye başkan­ lıklarından Van, Siirt, Ağrı ve Bingöl belediye başkanlıklarının AKP'ye geçmesi gerçeği de gözönüne alındığında, güçbirliğinin seçimlerden yenilgiyle çıktığını tespit etmek hiç de abartılı bir şey olmaz. Seçimlerden sonra bu sonucun "suçluları" arandı ve kimileri buldu da! SHP lideri Murat Karayalçın efendi Kuzey Kürdistan'da Kürt milletinden seçmenierin kemalistlere, özellikle de statükoculara karşı tavır takın­ partiye oy vermeyeceklerini hesaba katmamışlardır ve yanılmışlardır. En azından kendi ulusal kimliğinin bilincinde olan ve en basit demokratik haklarını isteyen kesim, güçbirliğine oy vermeyerek -aslında SHP'siz seçimlere katılması durumunda oy verecekleri partiyi- DEHAP'ı da uyarmışlardır. Bu güçbirliği kamuoyuna yayınladığı deklarasyonda; SHP'yi de "ernekten, demokrasiden, barıştan, özgürlükten yana olan" bir parti olarak göstermekle emekçilerin bilincini karartmış, Kemalizmin has partilerinden birini halka şirin göstermeye çalışmıştır. Bunun da perde arkasında DEHAP'ın 25/200411 Q ERMENI SORUNU Tl sömürgeci, katliamcı sonucu yıllar içinde azalarak, günümüzde binlerle ifade edilen bir rakama düşmüştür. Soykırırnın, katliamların hedefi sadece Ermeniler değil­ dir. Kürdistan'da, Batı Ermenistan'da, Türkiye'de yaşayan "gayri Müslim" olarak adlandırılan Asuri (Süryani, Nasturi, Keldani, Yakubi) ve· Rum halkı da katliamdan geçirilmiş, Asuriler ve Rum'lar da, Ermenilere uygulanan soykırım içinde kırımdan geçirilmişlerdir. Soykırım devletin önderliğinde gerçekleşmesine rağmen, ne yazık ki Kürt veTürk emekçileri de soykırıma katılmış, Suriye çöllerine gönderilen kafileler geçtikleri yerlerde, toplu olarak dere kenarlarında, meydanlarda kurşuna di- devletinin baskıcı, politikaları ak u rd .o rg ne re k imparatorluktan ayrılmışlardır. Asya'da Araplar Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı yönetiminden çıkıp emperyalizme bağımlı devletler şeklin­ de örgütlendiler. imparatorluğun sınırları içinde yaşa­ yan Ulusların ulusal hareketleri içinde, sonuca ulaşmayan iki ulusal hareket vardır: Kürt ulusal hareketi ve Ermeni ulusal hareketi. Osmanlı devleti ile çıkar çatışması içinde bulunan Rusya, ingiltere gibi emperyalist devletler, Osmanlı devletine karşı Ulusal temelde başlayan hareketlerden kendi çıkarları doğrultusunda yararlanmaya çalıştılar. Alman emperyalizminin soykınmda sorumluluğu ve payı vardır. O dönemde Osmanlı imparatorluğu Alman emperyalizminin sadık uşağıydı. imparatorluk paylaşım savaşına Almanya'nın safında katıldı. Osmanlı ordusu Alman subaylaBu gerçekler bilindiğinde soykırımın Alman emperyalizminin bilgisi dışında, onlardan habersiz iv 24 NiSAN 1915 - 24 NiSAN 2004 rı tarafından eğitildi. rs ERMENi SOYKIRIMININ 89. YlLDÖNÜMÜNDE: dıkları, Ermeni soykırımının bu yıl 89. yıl­ dönümüdür. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Osmanlı Hitler faşistlerinin "Yahudi sorununun nihai çözümünde" kendilerine örnek al- 18 25/2004 sınırları içinde yaşayan milliyetlerin yaşamına kapitalizmin girmesi ve gelişmesi sonucu başlayan ulusal hareketlere egemenlerin verdiği cevap, baskı ve katliamlar olmuştur. Avrupa kıtasında baskı altında olan milliyetler, siyasi anlamda "bağımsız devletler" şeklinde örgütle- w niş çaplı soykırım saldırısını başlattılar. imparatorluğu'nun w 2~ Nisan 19.15, tarihte silinmez kara bir lekedir. 24 Nisan 1915'te Osmanlı!fürk hakim sınıfları, emperyalist paylaşım savaşı'nın yarattığı ortamı kullanarak, "Ermeni sorununun nihai çözümü", imparatorluk sınırları içinde yaşayan Ermeni ulusunu yok etmek için, planlı, sistemli, ge- .a Soykmm sorumlulonm lonefliyoruz! yapılmış olunması düşünülemez. 1800'1ü yılların ikinci yarısından itibaren gelişen Ermeni ulusal hareketine, Osmanlı egemenlerinin verdiği cevap baskı ve katliamlar olmuştur. Erzurum, Klikya, Van, Sason, Amed, Urfa, Elazığ'da vb. binlerce, onbinlerce Ermeni, katiedilmi ştir. 1915 yılında olan planlı, programlı, bir soykırımdır. Soykırım 1915'de başlamış "kurtuluş savaşı" içinde de devam etmiş, anelilk 1920'1i yıllarda son bulmuş­ tur. Soykırım sonucu Ermeniler Batı Ermenistan'da ulus olmaktan çıkarılmış, geriye "ulusal azınlık" kalmıştır. Geriye kalan "ulusal azınlık" sömürgeci Türk zilmiş, malları-mülkleri yağma edilmiş­ tir. Bu anlamda esas suçlu ve sorumlu Osmanlı!fürk hakim sınıfları olmasına rağmen, Kürt ve Türk emekçilerinin katliarniara katılması, yağmaya katılması, Ermeni kızlarına, çocuklarına el koymaları vb. onursuz işlerde de sorumlulukları vardır. Biz bu sorumluluğu tanıyor ve kınıyoruz. Aradan 89 yıl geçmesine rağmen, soykırımın sorumluları soykırımı inkar ediyor. Onlar hatta "soykırımın olmadı­ ğını, tersine Ermenilerin Türkleri katlettiği" yalanını ortaya atıyorlar. Sömürgeci Türk devletinin yeri geldiğinde "tarihi tarihçifere bırakalım" söylemi kendi ırk­ çılığını, katliamcı, soykırımcı yüzünü gizleyemiyor. Ermeni düşmanlığı, ırkçılık, şovenizm yoğun bir şekilde sürüyor. O kadar ki, Ermeni düşmanlığı "Ermeni tohumu" sövgüsü ile günlük dile yerleşmiş durumdadır. ERMENI SIRUNU ..,, 1 . stanbul'da yayınlanan Agos gazetesı 6 Şubat 2004 tarihli sayısında, Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in Ermeni kökenli olduğu iddiasını ortaya attı ve gürültü koptu ... Agos gazetesine göre; 1915 "olaylarında" -siz soykırım diye okuyun- Sabiha ailesini kaybetti ve bir yetimhaneye verildi. Yetimhaneyi mı şöyledir: "Biz Antep/iyiz. Ailenin annesi Mariam Sebilciyan'dl. Baba ise Nerses Sebilciyan. Nerses 1915'teki olaylar s1rasmda öldü. Mariam ile Nerses'in 2'si kiz, 7 çocuk/an oldu. Kizlardan biri Diruhi, benim annemdi. Diğeri de Hatun'du. işte bu Hatun, Sabiha Gökçen'dir. Benim teyzemdir. Kardeşlerinin, yani dayilanmn ad/an ise Sarkis, Boğos, Haçik ve Hovhannes Sebilciyan'd1r. Büyükannem Mariam zaten birçok çocuğun bak1mm1 üstlenmiş. Annem ve teyzemi götürüp Cibin'deki yelimhaneye vermiş. Atatürk o dönemde gelmiş. Eviadi o/mad1ğmdan, yelimhaneyi dolaŞip kizlarm en sevimlisini evlat edineceğini söylemiş. Teyzemi görmüş, şirin bir k1z çocuğu olduğundan parmağwla işaret etmiş ve teyzemi kucaklamJş. Annem diyor ki; 'O ağlayarak gitti, ben de ağlad1m ve böylece aynlmJŞJZ. işte o zaman ab/am 5-6 yaşmdayd1.' Biz önce Suriye'ye, 1946'da ise Eri- nulmasıdır. Atıf soykırımı çağrıştırdığı için, kemalistler ayağa kalkmakta, Gökçen'in "halis Türk" olduğu­ na yemin-billah etmektedirler. Agos gazetesi "SabihaHatun'un sırrı" başlığı ile verdiği haberde; Sabiha Gökçen'in Ermeni kökenli olduğunun ilk kez 1972'de Beyrut'ta yayımlanan "Ler yev Cagadakir- Dağ ve Alınyazısı" adlı kitapta gündeme getirildiği belirtilmektedir. Adı geçen kitabın yazarı Simon · Simonyan'ın Sabiha Gökçen'in tüm aile. üyelerinin isimlerini de sıraladığı vurgulanmaktadır. ' Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Di nk ise; "Hripsime (Sebilciyan) Gazalyan 3 y1/ önce gelip, bu öyküyü anlatti. O s1rada Sabiha hamm hayattaydJ, iddialar dayanaklardan yoksundu. Gökçen'in kmlacağm1 düşünüp yaymlamadlk. Gazalyan geçen ay gazeteye tekrar geldi. Fotograflar1 getirdi. Bir süre önce de elimize Simon Simonyan 'm Beyrut'ta Çikan kitabi gezmişti. Ermenistan 'da da bu iddiayi destekleyen çok M. Kemal ve Sabiha Gökçen w w .a rs iv ı gezen ve bir eviadı olmayan Atatürk tarafından evlat edinildi. iddiayı ortaya atan Ermenistan'dan gelerek Türkiye'de temizlik işlerinde çalışan Hripsime (Sebilciyan) Gazalyan'dır. Bu konuda Hripsime'nin anlatı­ say1da belge olduğunu öğrendik. ... Sabiha Gökçen'le ilgili iddialar öteden beri cemaat içinde bilinir. Gazalyan'm an/att1klan, Simonyan'm hikayesi ve Ermenistan'dan gelen fotograflar, bir gazeteci için çok k1şk1rt1c1 olan bu iddialan daha da güçlendirdi." (Hürriyet, 21 Şubat 2004) demektedir. Hrant Dink gazeteci olarak Hripsime'nin kendisine anlattıklarından, Beyrut'ta çıkan kitapta anlatılanlardan yola çıkarak durumu haber haline getirmiş­ tir. ilginç olan Hrant Dink, Hripsime durumu kendisine 3 yıl önce aniatmasına rağmen, "iddiayı" haber yapmıyor. Çünkü o zaman "Sabiha hanım" hayatta. "Sabiha hanımın kırılaca­ ğı" varsayılarak "iddia" yayınlanmıyor. Bu haber nedeniyle Agos gazetesi ve Hrant Dink'in yaşadık­ ları, başlarına gelenler bilindiğinde daha önce ya- rd .o rg Soyktnmm 89. Ytlmdo do Ermeni düsmonltğl sürüyor... van'a göç ettik. Büyükannem ve dayi/anm Suriye'de ka/dJ. 11-12 yaşlarmda annem duymuş ki teyzem Atatürk'ün kiZI olmuş, ismini değiştirmişler. Annem Erivan'dan birkaç kez Hayreniki Tzayn gazetesine ilan verip kardeşinin bulunmasim istemiş. Ona 'şimdi art1k Hatun değil Sabiha Gökçen'dir' demişler." (Hürriyet, 21 Şubat 2004) Hripsime'nin söyledikleri bunlardır. Söylenilenler içinde kemalistleri kızdı­ ran ise, "1915'teki olaylar"a atıfta bulu- ak u 0 yınlanmaması anlaşılabilir bir durum. Agos gazetesinde yayınlanan haberin, Hürriyet gazetesinin manşetine taşınması sonucu boyalı basında da gürültü koptu. Sahibinin sesi medya ikiye bölündü. Ermeni mi, değil mi? tartışma­ ları aldı yürüdü. Kimileri -radikal kemalist kesim- Sabiha Gökçen'in Ermeni kökenli olması iddiası soykırımı hatırlat­ tığı için, buna şiddetle karşı çıktılar. Gökçen'in ÖZ be ÖZ Türk olduğu savunularak, Gökçen'in soyağacını bile yayımladılar. Kimileri ise Gökçen'in kökeninin önemli olmadığını, önemli olanın onun Türkiye'de ilk kadın savaş pilotu olması ve Atatürk'ün manevi kızı olması ERMENI SORUNU ,.., ması hiç de önemli değildir. Biz insankökenine bakıp, o insan hakkında tavır belirlemeyiz. Köken önemli değil­ dir. Önemli olan hangi kökenden olursa olsun, insanın ne yaptığı, hangi sınıfa hizmet ettiğidir. Bizimtavrımızıda belirleyen kıstas budur. Kürt halkı Sabiha Gökçen'i tepelerine yağdırdığı bombalardan hatırla­ maktadır. Bu ilk kadııi savaş pilotu, Kürt ayaklanmalarında, · ayaklanmacı­ ların başlarına bombalar yağdırarak, sömürgeci devlete önemli hizmette bulunmuştur. Bu hizmeti ile de tarihteki yerini almıştır. Sabiha Gökçen yüzlerce, binlerce Kürt emekçisinin katilidir. Onun kökenin Ermeni olması da onu katil olmaktan çı­ karmaz. *** Ermeni soykırımı Kuzey KürdistanTürkiye'de "toplumsal gelişmeyi ve sınıf mücadelesini hala doğrudan doğruya" engelleyen tarihi bir haksızlıktır. Bu tarihi haksızlık tarihe malolmuş, tarihte kalmış bir tarihi haksızlık değildir. Sonuçları günümüze kadar süren tarihi haksız­ lıktır bu. Bu tarihi haksızlığı mahkum etmek yetmez. Tarihi haksızlığın yolaçtığı zararları, sorunları ve sonuçları dikkate. alan bir siyaset belirlemek koriıünistlerin görevidir. Bu görev Bolşevikler tarafından yerine getirilmiştir, getirilmektedir. Diasporadaki Ermenilere Batı Ermenistan'a dönme, yerleşme, kendi kaderini tayin hakkını savunmayanlar, Ermeni soykırımı konusunda doğru bir siyasete de sahip olamazlar! Mart 2004 K w w 22 25/2004 Ermeni soyk1r1m1 üzerine YUPlion bir toplontldon... ların rd .o rg savundular. Kimileri iddia olsa bile bunun Atatürk'ün büyüklüğünü gösterdiğini savundular. Kimileri de onun Ermeni değil, Boşnak kökenli olduğunu savundu. lrkçı kafatasçılar, ülkücüler durur mu? Onlar da kendilerine yakışanı yaptılar. Agos gazetesi önünde biten bir yürüyüş yaptılar. Agos gazetesini ve Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'i tehdit ettiler. "Milli duygu ve değerleri"n rencide edildiğini gören Türk Genelkurmayı da yayımladığı bir bildiri ile tartışmaya katıldı vetartışanlara hadlerini bildirdi! "Sabiha Gökçen aym zamanda Atatürk'ün Türk kadmm Türk toplumu içinde bulunmastm istediği yeri gösteren değerli ve aktfct bir semboldür. Böyle bir sembolü ama ct ne olursa olsun, tarttşma­ ya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal bartşa katktst olmayan bir yaklaştmdtr. " "Bir iddiayt, milli duygu ve değerleri de kötüye kullanarak, bu şekilde yaytmlamanm habereilik olarak nitelendirilmesini kabul etmek mümkün değildir. Burada asti önemli olan husus, yaptlan bu haber ile neyin amaçlandtğtdtr." (Hürriyet, 23 Şubat 2004) "Milli duygu vedeğerlerin" -siz ırkçılık ve şövenizm diye okuyun- bekçiliğini yapan Türk Genelkurmay'ı Gökçen'in Ermeni asıllı olduğu iddialarının ortaya atılmasına ve tartışılmasına epey bozulmuştur. Gökçen Atatürk'ün manevi kızı olarak, ilk kadın savaş pilotu olarak, ordunun gözünde bir semboldür. Bu sembol üzerine tartışılması, hele hele de Ermeni asıllı olduğunun söylenmesi, ırkçı­ ları, şovenistleri çileden çıkartmaktadır. Bizim için Sabiha Gökçen'in Ermeni kökenli, Türk kökenli, Boşnak kökenli oldoğru Nisan 2004 tarihinde AlmanAachen şehrinde "Enternasyonal Kültür Değiş-Tokuşu Federasyonu" adlı demekte Ermeni soykırımının 89. yıldönümü nedeniyle bir toplantı yapıldı. Sözkonusu toplantının çağrısında toplantının gündemi şöyleydi: ."- Ermeni soykmmt ve gelişmeler... - Türk devletinin azmitk/ar politikast ve özel olarak Ermeni sorunu ... - Uluslararast alanda soruna yaktaştm/ar ve "çözümler" ... " Panelistler ise: Dr. Gerayer Koutcha· rian ve Umut Dereoğlu idi. Aachen'de ve aynı demekte önceki yıllarda da Ermeni soykırımıyla ilgili toplantılar gerçekleştirilmişti. Bu toplantının esas farklılığı, soykırımla ilgili bir toplantıya ilk kez doğrudan soykırıma uğra­ yanlardan, Ermeni ulusundan bir insanın -Gerayer Koutcharian- panelist olarak davet edilmesiydi. Toplantıya Kürt, Laz, Yunan(Pontus), Türk vd. ulus ve milliyetlerden kırk kişi katıldı. Gerayer Koutcharian esas panelist olarak söykırımla ilgili tarihi geliş­ meleri, olguları ve Ermenilerin tavırları­ nı, istek ve taleplerini, Türklere ve Kürtlere yaklaşımlarını anlattı. Umut Dereoğlu ise kısaca Türk devletinin azınlık­ larla ilgili politikasını ve Ermeni soykırı- 18 ya'nın ak u olduğunu .a rs iv Q mıyla ilgili marksist-leninist yaklaşımın nasıl olması gerektiğini anlattı. Toplantı Almanca ve Türkçe yapıldı. .Gerayer Koutcharian Almanca konuştu, konuşması Türkçeye çevrildi. Türkçe konuşanların konuşmaları ise Almancaya çevrildi. Panelistlerin anlatımları ertesinde sorular soruldu ve sorulara cevap verildi. Sorulara cevap bölümü bittikten sonra Gerayer Koutcharian'ın Ermenistan'dan, özellikle de Arzah'tan çektiği resimlerin slaytları gösterildi. Toplantı toplam üç saat sürdü. Dernek adına kısaca açılış ve kapanış konuşması yapıldı. Gerayer Koutcharian anlatımında özetle Ermenistan ve Ermenilerin tarihini anlattıktan sonra 1878 Berlin Konferansı'nı ve 1895-96, 1909 katliamlarını anlattı. Devamında da soykırımla ilgili gelişmelere değindi. Konuşmasına şöy­ le başladı: "Bu toplantı benim Türkiyeli, Kürdisve doğrudan onlara hitap ettiğim ikinci toplantı. Soykırı­ mı, soykırımını yaşayan Ermenilere ya da doğrudan ilgili olmayanlara ·anlatmak kolay, soykırımı yapan, ya da soykırımdan yer alan halklardan insanlara anlatmak daha zor. Ama esas olan şey ise, sorunun doğrudan muhataplarının birbiriyle iletişim içinde olması ve sori.Jtanlı insanların olduğu 25/2004 23 C ERMENI unu .,.., rımın varlığını ortaya koyan belgeler, kaynaklar bağlamında şunlar anlatıldı: "Biz soykırımın varlığını ortaya koyarken değişik kaynaklardan yararlanıyo­ ruz. Sözkonusu kaynaklar, doğrudan soykırımı yaşayanların anlatımları -geçen seneye kadar soykırımdan kurtulup da hala yaşayanların sayısı 4000'di-; sözkonusu dönemin Avrupalı ve Kuzey Amerikalı canlı tanıkların (görgü tanıkları) raporları, anıları. ve soykırımdan katiedilenlerin yakınlarının anlatımlarıdır. Bunların bir bölümü -çoğu da Ermenice- daha Birinci Dünya Savaşı döneminde ve sonrasında yayınlandı. Bugüne kadar toplanan belgelerle sadece soykırımın 1915-1917 döneminin tam resmini ortaya koymak imkanına değil, aynı zamanda neredeyse tüm yerel özellikleri de ortaya w 24 25/2004 rg lirtir. Aynı zamanda Jön-Türklerin önde gelen temsilcilerinin gizli toplantıları da göze batmaktadır. Yine 1913 yılı yaz aylarından itibaren. Kürtlerin, Lazların saldırıları yaşanır ve saldırganlar cezasız kalır -serbest bırakılır. 14 Temmuz 1914 tarihinde, marksist Ermeni Hınçak Partisi'nin 20 önderi Ta~ lat Paşa'ya suikast hazırlığı içinde oldukları iddiasıyla tutuklanır. 15 Temmuz 1915'te Beyazıt Meydanı'nda, Savaş Bakanlığı'nın önünde ihanet suçundan idam edilirler. Hınçak, Jön-Türklerle birlikte çalışmayı reddeden bir örgüttü. 12 Nisan 1915 tarihine kadar Daşnakzutjun örgütünün önde gelen üyelerinin çoğunluğu da hapishanelerdeydi. Oysa Hınçak Partisi'nin tersine bunlar JönTürklerle tutvcu Sultanın devrilmesi için birlikte çalışmaya hazır olanlardı. Özellikle bunların birlikte çalışması 1902'den itibaren sıkılaşmıştı. 1913'ten itibaren ama esas olarak da 1914'te Ermeniler silahsızlandırıldı. 1914 Ekim ayından itibaren 16 ile 60 yaş arası, -kimi yerlerde bu 70 yaşına kadar çıkıyordu- tüm erkekleri askere alma adına, yol yapma, taşımacılık vb. ağır işlerde çalıştırmak için 120 tabur oluşturdular. 1915 Şubat sonundan itibaren askere alınmış Ermenilere silah verilmiyordu. Bunlar da "amele taburları"na devredildiler. Pratik olarak bunlar "zorunlu çalışma taburlarıydı". işlerin bitiminden sonra savunmasız Ermeniler süngülerle katledildiler. Silahlı bir isyana hizmet edebilecek, isyana götürebilecek maddi temeli oluşturan devrimci örgütlerin devredışı bırakılması sonrasında, 1915 Nisan ayı sonuna doğru Ermenilerin aydın taba- ku rd .o koyabilecek belgelere sahibiz. Bu konuda Osmanlı/Türk devletiyle doğrudan ilişki içinde olan Alman devletinin arşivi, ne yazık ki ikinci Dünya Savaşı'nın son günlerinde Birlik Güçleri'nin bombardımanı na kurban gitti. Oysa soykırımla ilgili doğrudan bilgilerin -diplomatik raporlar, askeri raporlar vb.- büyük bölümü bu belgelerde elde edilebilirdi." Konuşmanın devamında, Jön Türklerin -ittihat ve Terakki'nin önderlerininErmenileri yok etmeye ne zaman kesin karar verdiklerinin tartışmalı olan nokta olduğu belirtildi. "Fakat 1913'ten itibaren Jön-Türk hükümeti 1895-96, 1909 katliamlarında deney sahibi olan memurları Ermeni Vilayetleri denen bölgelere sık sık gönderir. 1913 yılının kış aylarında istanbul'daki Rus elçiliği müslümanların suni olarak Ermenilere karşı kışkırtıldığını be- iv a soykırımın anlatımına geldiğinde, soykı­ rs Öyle sanıyorum ki, böylesi açık ve doçözmeye daha fazla, daha iyi hizmet eder ve doğru olanı da budur." Bu girişten sonra Ermenilerin yerleşim alanı ve geçmiş tarih hakkında kısa bilgi verdi. Buna göre: "Ermenilerin tarihi yerleşim alanı 400 bin kilometrekarelik alanı kapsamaktadır. Bunun üçte ikisini dağlık bölge oluş­ turmaktadır. Ermeni ulusunun kökeni Urartulara dayanmaktadır. Bianili diye adlandırılan imparatorluğun merkezi Van Gölü çevresiydi. Ermeni adlandır­ ması sonradan ortaya çıkmıştır. Ermenice bugüne kadar geldiği kökenden kopmamış ve Farsça, Kürtçe vb. diller gibi "indogerman" dil kökeninden gelmektedir. Ermeni kültürüne damgasını vuran erken Hristiyanlaşma'dır. Milattan sonra 301 yılında Hristiyanlığı devlet dini olarak kabul eden ilk yönetim Ermenistan olmuştur. Kendi alfabemizin geliştirilmesiyle incil Ermenice'ye tercüme edilmiştir. Sadece incil değil, birçok tarihi belge Ermeniceye çevrilmiş ve daha sonra -çoğu tek nüsha olan bu tarihi eserler- soykırımcı Osmanlı/Türk devle.laysız tavır sorunları .a çalışacağım. ti tarafından imha edilmiştir. Diğer tarihi kültür zenginliğimizin katiedildiği gibi. 1639'da Diyarbekir anlaşmasıyla Ermenistan üzerinde yüzyıllarca süren Türk-Fars kanlı savaşları son buldu ve ülkenin onda biri iran'ın egemenliğinde kaldı. 1827'de Rus imparatorluğu'nun eline geçti. 1877'de Ermeni bölgeleri olan Kars ve Ardahan da Rusya'nın eline geçti. Daha sonra Brest-Litovsk anlaşması sonucu Sovyet Rusya tarafın­ dan 1918'de Türkiye'ye verildi. Birinci Dünyq. Savaşı öncesi dönemde Ermenilerin toplam nüfusu dört milyondu. istanbul'daki Alman Elçiliğinin resmi tahminlerine göre Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde 2.5 milyon Ermeni yaşıyordu. Ermeni Patriği de 19. yüzyılın ortalarında aynı sayıyı veriyordu." Bu bilgilerin aktarırnından sonra sıra w nu kendi aralarında çözmesidir. Bunun için de aranızda olmaktan dolayı sevinçliyim. Her şeyden önce beni davet edip bana soykırımla ilgili görüşlerimi sizlere aniatma imkanı tanıdığınız için teşekkür ederim. Ben görüşlerimi anlatırken, sorduğunuz sorulara cevap verirken diplomatik dil kullanmayacağım. Nasıl düşü­ nüyorsam ve Ermeni halkı soykırım hakkında ne düşünüyor ve ne talep ediyorsa, sorunu olduğu gibi ortaya koymaya 25/2004 25 c ERMENI SiliNI ... , w w yağmalandı, yakıldı, yıkıldı. Bunların içinde 7. yüzyılın mimarisinin eserleri de vardı. 26 25/2004 .o r g neltenlerce, soykırımla ilgili ve TC'nin Ermenilere karşı siyasetinin; buna bağlı olarak da güncel gelişmelerin fazla takip edilmediğini ortaya koyuyordu. Bu iki sorun bile, Ermeni soykırımının daha fazla bilince çıkarılmasını, sonuçlarıyla birlikte tartışılmasını, bunu güncel gelişmelerle birleştirilmesini daha da gerekli kılmaktadır. Toplantıyı kısaca değerlendirmek gerekirse, dostça sıcak bir atmosferde yapılan bir toplantıydı. Ermeni ulusundan birinden soykırım ve sıykırımla ilgili gelişmeleri, düşüncelerin dinlenmesi, değişik ulus ve milliyetlerden insanların ranılması olduğunu anlattı. ku rd Bu anlatımlardan sonra ara verildi ve aradan .sonra sorular soruldu. Sorular, -bazıları benzer sorular olsa da- bayağı yoğundu. Bu nedenle Koutcharian cevap vermeye başlarken, kimi sorulara cevap vermeyi unutursa, kusuruna karşılıklı görüş alışverişinde bulunması bakılmaması yönlü açıklama yaptı. herhalükarda olumluydu. Dikkat çeken birkaç nokta vardı soruToplantıyı örgütleyenierin ve toplantı­ larda. Ama hepsine değinme yerine iki ya katılanların değerlendirmesini bilminoktayı öne çıkarmak gerekiyor. yorum ama, toplantıya katılan biri olaBirincisi: Diasporadaki Ermeiıilerin rak benim görüşüm, değerlendirmem geri dönme, yerleşme, ayrılma hakkının böyle. Koutcharian'la görüşmede onun savunulması bağlamında gelen sorular- · çok memnun kaldığını öğrendim. dı. Bu noktada Batı Ermenistan'ın KürEleştiri olarak görüşümü belirtmek isdistan haritası içinde yer aldığı yönlü tediğim esas şey, toplantıya çağrının tespitler de vardı. Bunun da ötesinde, Almancasındaki yanlışlardır. Örneğin sanki Ermeniler gelirse, Batı Ermenistan Almancasında soykırım denmemesi toprakları üzerinde yaşayanlar sürgün yanlıştı. Çıkarılacak bir ders ise: Bizim edilip yeni bir tarihi haksızlık yaşana­ şimdiye kadarki yazılarımııda Ermeni cakmış gibi tavırlar, sorulan sorularda soykırımının "20. yüzyılın ilk soykırımı" ortaya çıkıyordu. olduğu biçiminde tespitlerimiz var. Kuş­ ikincisi ise, Türkçe bilmeyen, Türkiyekusuz bu, sahip olunan bilgilere dayali, Kürdistanlı olmayan birine, somutta nılarak söylenmiştir. Ama, bilgimiz Koutcharian'a Türk devletinin Kuzey geliştikçe, genişledikçe başka soyKürdistan-Türkiye'de Ermenilere karşı kırımların -örneğin Herero (Namibiya)ne gibi beskılara başvurduğunun sorul- varlığı da ortaya çıkmaktadır. Bu yüzmasıydı. den de sözkonusu tespitimizi, "20. yüzilk anda böylesi soruların sorulması il- yılın ilk soykırımiarından biri" olarak gi alanının ne kadar geniş olduğuna düzeltmemiz gerekir. Toplantıya katılan bir okur. işaret ediyormuş gibi görülebilir. Ama, Nisan 2004 K bu olgu, bizzat sözkonusu soruları yö- va Örnekleriyle soykırımın nasıl gerçeksonra en fazla 16 ay içinde Ermeni halkının yarısının Osmanlı imparatorluğu tarafından katiedildiği belirtildi. Örneğin Mezopotamya'ya sürgün edilen 870 bin insanın 630 bini katledil. miştir. Toplam katiedilenlerin sayısı bir buçuk milyon civarındadır. 1895-96, 1909 katliamlarında katiedilenlerin sayısı da eklenirse iki milyona yaklaşmaktadır. Dikkat çekilen bir nokta da "Ethnozid" diye adlandırılan kültürel soykırımdı. "istanbul Ermeni Patriğinin verilerine göre Osmanlı imparatorluğunun egemenliği altındaki Batı Ermenistan'da 2.200 Kilise ve. Manastır vardı. Bunların en azında 2.150'si soykırım döneminde leştiği aniatıldıktan ni dini azınlıklar olarak kabul edildiğini, hiç bir azınlığın milli azınlık olarak kabul edilmediğini ve Türk devletinin azınlık­ lara karşı siyasetini özetle anlattı. Ermeni soykırımı bağlamında ise sözkonusu sonuçların, Batı. Ermenistan'a diasporadaki Ermenilerin dönme, yerleşme ve Doğu Ermenistan'la Birleşme hakkının tanınması ve buna uygun dev- si başlandı." '(ine tahminlere göre 20.000 civarın­ da el yazısı Ermenice eser, Manastır Kütüphaneleri'nin, Kiliselerin yakılma­ sıyla yok edilmiştir. Ki bu eserler insanlık kültürüne, hazinesine Ermenilerin yaptığı en önemli katkılardan biriydi. Türk devleti kültür katliamını bugüne kadar sürdürdü, sürdürüyor." Soykırımı, soykırım sürecini ve sonrası dönemi anlattıktan sonra -ki soykı­ rımdan Rumların, Asurilerin de payını aldığını vurgulayarak anlattı-, soykırım suçlularının Osmanlı-Türk devleti, onun b dönemdeki yönetimi -ittihat-Terakkiolduğunu, soykırımdan katiedilenlerin sayısının değişik verilerle nasıl hesaplandığını aktardı. Bu hesaplara göre 1878'den 1922'ye kadar en azından iki milyon Ermeni katledilmiştir. Türk devletinin güncel beskılarına örnekler de vererek. Türk devletinin soykı­ rım gerçeğini reddettiği, soykırım gerçeğini 16 devletin ve birçok yerel parlamentonun kabul ettiğini belirterek sorunun çözümünün ama yaşanan gerçeği teslim etmekte olmadığı; soykırımın ortaya çıkardığı sorunların ve sonuçların bilince çıkarılması ve bunların da kabul edilmesiyle ancak Ermenilerin soykırımı sonuçlarıyla kabul ettirme mücadelesinin durabiieceği belirtildi. Esas sorunun ise, bundan sonra benzeri şeylerin yaşanmaması için, geçmişte yaşananları bilince çıkarmak ve bunun için mücadele etmek olduğunun altı çizildi. Anlatımı uzatmamak ·ve sorulara cevap vermek için konuşmasını bitiren Koutcharian'dan sonra söz alan Umut Dereoğlu ise Lozan Anlaşması'nda azınlıkların "gayri müslimler" olarak, ya- .a r kasını yok etmeye yöneldiler. 24 Nisan'dan 19 Mayıs'a kadar tutuklamalar, işkenceler, katietmeler yaşandı. Toplam 2345 kişi tutuklandı. Çankırı'ya ve Ankara'ya yakın Ayvaz Köyü'ne sürgün edildiler. Kimi işkenceyle katledildi, kimi daha sonra başka yerlere sürgün edildi, katiedildL 1915 Mart ayı sonundan itibaren öncelikle Klikya'daki Ermeni yerleşim alanlarındaki Ermeniler sürgün edilmeye başlandı. Mayıs ayından Haziran ayı sonuna kadar Erzurum, Trabzon, Sivas, Harput, Elazığ, Diyarbekir ve Bitlis'teki Ermeniler sürgün (tehcir) edildi. 1915 Ağustos ayı başında, Erzurum'daki Alman Konsolosu, hiçbir Ermeni'nin Erzurumda kalmadığını bildirmektedir. Ağustos ve Eylül aylarında ise "Batı Anadolu"daki Ermenilerin sürgününe 25/2004 27 QUDIN ,.çalışan devletin ordusunun bir mensubunun annesinin Anneler Günü bir ve aynı içerikle kutlanmaz ... Örneğin, Türk Genelkurmay Başkanı'nın "Şehit annelerini" her yılın anneleri ilan .etmesi ve "Şehit oğluna selamımı söyle" demesi kadınlara, annelere verdiği değeri değil, Türk şovenizminin, ırkçılığının, faşiz­ minin sahtek~rlığını göstermektedir. Sözkonusu anneterin oğulları, Türk devletinin Kürdistan'da karşıdevrimci bir savaş yürüttüğü, Kürt ulusunun ulusal baskıya karşı mücadelesini kanla, barutla bastırdığı bir mücadelede ya- fil bir hal aldığı ortaya çıkar. Sözkonusu olan kesim zaten erkek egemen sistemde hep baskı altında olan, hor görülüp aşağılanan, seks objesi, hizmetçi, çocuk doğurma makinesi vb. vb. olarak görülen kadınlar olunca, böylesi "özel gün"lerin sahtek~rlığı da daha yüksek düzeyde seyretmektedir. Bu sahtek~rlık genel olarak kadınlara karşı tavırda, kadınlara insan olarak değil de "çocuk doğurma makinesi" olarak ve erkeğin soyunu-sopunu sürdürmesinin bir aracı olarak yaklaşmada baskı altına alınmışlıklarını, ezilmişlikle­ gösterirken; böylesi günler kadınlar rini gizlemek için kullandıkları bir gün arasında ezen sınıf kadınlarıyla ezilen Anneler Günü ... sınıfların kadınları arasında, yani kısaca Erkek egemen kapitalist sistemde emekçi kadınlarla burjuva kadınlar araböylesi günler çok ... Aslında bu olgu, sömürü üzerine kurulu bu sistemin so- sındaki sınıfsal farklılıkların üstünü örtrnek için de kullanılmaktadır. runlarının çokluğunu da ifade etmekteÇok uluslu bir devlette üçüncü bir dir. Şöyle ki, genel olarak burjuvazi sahtek~rlık daha gündeme gelmekteböylesi günleri, gerçek sorunları unutturmak, gerçeklerin üzerini örtrnek için . dir. O da, ezen ulustan kadınlarla ezilen ulus ve milliyetlerden kadınlar arasında kullanmaktadır. Böylesi "özel" günlerde, devletin baş yetkililerinden ... yetki- var olan farklılığın. yani ezilen ulus ve milliyetlerden kadınların, ezen ulustan lilerine kadar hemen herkes tarafından kadınlardan farklı olarak cinsel, sınıfsal "özel demeçler" verilir, çlevletin sözkobaskıların yanısıra ulusal baskı altında nusu edilen kesime ne kadar çok değer olması. Üçlü baskının varlığı. verdiği görüntüsü yaratılmaya çalışılır; Örneğin, Anneler Günü'nde ulusal yer yer ink~r edilemeyecek sorunlar dibaskıya karşı mücadelede yaşamını yile getirilir ama o "özel gün" geçtikten sonra her şey eskisi gibi sürer gider. Bir tiren bir gerillanın annesi ile, Kürt ulusudahaki yıl aynı gün geldiğinde, sorunla- nun haklı mücadelesini askeri zorla, şid­ detle, karşıdevrimci savaşla bastırmaya rın çözülmediği, tersine daha da çetre- er yıl Mayıs ayının ikinci Pazar günü Anneler Günü olarak kutlanmaktadır. Anneler Günü, kadınların ezilmişliklerine karşı mücadele günü olarak görüldüğü ve ezilmişliğe, eşitsizliğe, erkek egemen sisteme karşı tavır takınıldığı bir gün değil. Tersine. kadınları ezen erkek egemen sistemin egemenlerinin kadınlara. bu sömutta anne olan kadınlara "bahş" ettiği; gerçekte ise genelde kadınların. günün özelinde ise anneterin tüm yıl boyunca rd .o rg Anneler Günü: Erkek egemen sistemin sohtekôrllöl... şamlarını yitirmişlerdir. ku H Ve bunlar, hal~ yaşamakta olanların da, Kürdistan'da -esasta Ku~ zey'de ama Güney'de de- başkalarının analarına taciz ve tecavüzde sınır tanı­ mayan (erkek) oğullardır ... Türk askerinin tecavüzüne uğrayıp "anne" olmak zorunda bırakılanların anneler gününde neler hissettiklerini düşünmek bile taşı­ namaz bir şey ... Haklı olarak insanın erkek egemen sisteme nefretini körüklüyor. Bu bilince sahip olmayan ve yakın çevresiyle içinde yaşadığı toplumun feodal yapısının etkisiride kalanlar ise sorunun çözümünü intihar etmekte buluyor ... Kuzey Kürdistan'da son yıllarda yaşanan intihar olaylarının perde arkasında bu gerçeklerin büyük payı var. Erkek egemen sistemin egemen erkeklerinin sahtekartıklarına karşı mücadele Anneler Günü'nde de, yılın 365 gününde de yürütütmek ve sistemin kendisine yönelmek zorundadır. birçoğu va si .a r w w 28 25/2004 Anneler Günü'nden hemen önce Anayasa değişikliği tartışmalarında da kendisini gösterdi. Genel olarak kadın-er­ kek eşitliği tartışması içinde ezilen ulus ve milliyetlerden kadınların ulusal baskı altında olma temelindeki eşitsizlikleri yine güme gitti ... Mayıs ayının ilk günlerinde -"Anneler Günü"nden hemen önce- Türkiye'nin AB'ye uyumu için gerekli olan anayasal değişiklikler üzerine TBMM'de tartışma­ lar yürütüldü ve sözkonusu 1O maddelik paketin kadınların eşitliğiyle ilgili bölümü 7 Mayıs'ta yapılan ikinci oylamayla meclisten geçti ... Yürütülen tartışma­ larda özellikle hükümeti elinde bulunduran ve mecliste çoğunluk olan AKP'Iilerin tavrı tam maço erkek tavrıy­ dı. Anayasa Komisyonu Başkanı AKP'Ii Burhan Kuzu'nun "Gece 11'den sonra evine giden kadma farkli bakiiir" biçimindeki tavrı bu maço erkek tavırı en açık sergileyen tavırlardandı. Kadınların erkeklerle eşitliği tartışma­ ları ise Anayasa'nın 10. Maddesi'nin birinci fıkrası üzerine yürüdü. AB'ye uyum için Anayasa'nın uygun hale getirilmesini sağlamak amacıyla sunulan öneri şöyle: "Kadm ve erkek eşit hak- ANAYASA TARTlŞMALARI ... Erkek egemen sistemin sahtekartığı lara sahiptir. Devlet, kadm ve erkek eşitliğini hayata geçirmeyi sağlamak­ la yükümlüdür." Bu öneriye gerek meclisteki tek muhalefet partisi CHP, gerekse de kadın örgütlerinin değişik itirazları oldu. CHP, "Kadm ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet cinsler arasuida eşitliğin fiilen yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu amaçla almacak geçici önlemler ve yapilacak düzenlemeler aynm ve imtiyaz ·sayiimaz. " önerisini yapar25/2004 29 QUDJN ,.- karartmaktadır. 30 25/2004 w w w rg Yoro11oyon değil, yoro11onon! ur d. o CHP mecliste yapılan oylamalarda önerisini, "pozitif ayrımcılığı" karar tasarısı olarak sundu, sundu ama öneri reddedildi. AKP'nin önerisi ise, yine CHP'nin desteğiyle de meclis tarafın­ dan onaylandı. "Pozitif ayrımcılık"ın erkek egemen mecliste geçmemesi aslın­ da doğaldı. .. Kadın-erkek eşitliği maddesinin AKP versiyonunun oylanmasın­ da, mecliste bulunan 491 milletvekilinin 471'i kabul, 15'i red oyu verirken, ayların 4'ü geçersiz, 1 oy da boş çıktı. Erkek egemen sistemin temsilcileri dediğimizde kuşkusuz sadece erkekleri kastetmiyoruz. Bu sistemin doğrudan parçası olan ve sisteme hizmette kusur etmeyen kadınlar da bunun içindedir. Örneğin Türk devleti ve andaki hükümeti ne kadar demokratik olduğunu göstermek için "kadınlardan sorumlu" bir devlet bakanı bile tayin etmiştir. Hem de bir kadını: Güldal Akşit'i. .. Normalinde "kadınlardan sorumlu devlet bakanı" olarak Güldal Akşit'in sözkonusu tartışmada kadınların lehine olan bir tavır takınması, onların hakları için mücadele etmesi gerekir ... Ama durum öyle değil. Bırakın Akşit'in kadın haklarını savunmasını, "pozitif ayrımcılık" için verilen taslak hakkında yapılan birinci oylamada çekimser oy kullanırken, ABDULLAH ÖCALAN'IN MAHKEMEDE TAKINDIGI TAVlR ÜZERiNE ... 23. ve 24. sayı­ A. Ocalan'ın Soruşturma Komisyonu'na verdiği. ifade, DGM ve Savcılık ifadeleri üzerine durmuş, A. Öcalan'ın sorguda bildiği herşeyi aniatma durumunda olduğunu, örgütsel bilgileri gizleme gereği duymadı­ ğını kendi verdiği bilgilerden yola çıka­ rak ortaya koymuştuk. Bu yazıdaA Öcalan'ın mahkemede takındığı tavırda önemli gördüğümüz kimi noktalar üzerinde duracağız. · Tarih 15 Şubat 1999. A. Öcalan Kenya'da uluslararası bir komplo ile tutsak edilerek sömürgeci devletin özel savaş elemaniarına teslim edilir. Türkiye'ye uçak ile getirilen A. Öcalan imralı adasına götürülür. imralı adasında sömürgeci devletin çeşitli kurumlarına ifade verdiği sorgu süreci başlar. Bu süreç yanında, imralı'da yapılacak mahkeme için özel mahkeme salonu hazırlanır. Duruşma 31 Mayıs günü başlar, 29 Haziran'da karar açıklanır. Karar idamdır. Karar için 29 Haziran gününün seçilmesi tesadüf değildir. Tarih 29 Haziran 1925. Yer Diyarbakır. Şeyh Said ve 46 arkadaşı kurulan dar ağaçlarında idam edilir. Sömürgeci S terka Bolşe~Tk'in larında iv ak nımıyla yansıdı. ikinci oylamada meclise bile gitmedi! · Akşit'in tavrı aslında görevine uygundu... Çünkü burjuvazinin, erkek egemen sistemin atadığı bakanların görevinden anladığı ile, emekçilerin sözkonusu görevin adlandırmasından bekledikleri şeyler farklıdır. Eğer "kadınlardan sorumlu" deniyor ve birileri devlet bakanı olarak bu göreve tayin ediliyorsa, bu, sözkonusu kişiye kadınların haklarını savunmak, onların ezilmişliklerine karşı mücadele etmek, kadınları erkeklerle eşit hale getirmek görevini yüklemek anlamına gelmiyor. Hayır! Bu atama ve görevlendirme, esas olarak kadınların, özelde de emekçi kadınların erkek egemen sisteme karşı mücadelesini, burjuvazinin, erkek egemenliğinin bekası için yürütülen mücadele mecrasına akıtmak içindir. Anayasa!, ya da yasa değişikliklerin­ de kadın hakları için, kadınların lehine yasalar için mücadele etmek haklı bir mücadeledir. Fakat bu mücadelede de erkek egemen sistemden beklentilerin yaratılması, sanki yasal değişikliklerle kadınların erkeklerle eşit konuma geleceği yönündeki düşüncenin yaygınlaş­ tırılması; buna bağlı olarak da gerçek · yaşamda yürürlükte olanın toplumu'n yazılı olmayan erkek yasaları olduğu­ nun unutturulması, esas olarak kadınla­ rın kurtuluş mücadelesinin önüne set çekmektedir, emekçi kadınların bilincini rs eşit .a kadın örgütleri "Kadm erkek haklara sahiptir. Devlet, cinsler arasmda fiili eşitliği sağlamak Için, gereken tüm önlemleri almakla yükümlüdür" önerisinde bulundular. Bu öneri CHP'nin önerisinden esas olarak "fiili eşitliği sağlamak" tespitiyle farklılık gösteriyordu. Tüm bu tartışma­ lar burjuva basına "pozitif ayrımcılık" ta- ken; kimi Görev erkek egemen sistemi tüm yasalarıyla birlikte tarihin çöplüğüne atmak, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya yaratmak için mücadeleye daha sıkı sarıl­ maktır! 11 Mayıs 2004 K Türk devleti, "Şeyh Said isyanı'' örneğinde olduğu gibi, ulusal temelde, ulusal hak istemleri ile yapılan ayaklanmaları katliamlarla bastırmış, yakaladığı önderlerini düzmece yargılamalar sonucu idam etmiştir. A. Öcalan şahsında yargılanan ulusal kurtuluş mücadelesi, Kürt halkı, devlete karşı isyan ve mücadele eden, "vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne" kastedenlerdir. "Devlete karşı 29. ayaklanmanın" önderi olarak görülen A. Öcalan, mahkemede, sorguda izlediği tavır temelinde savunma yapmıştır. 31 Mayıs günü kamuoyunun dikkati imralı'dadır. Başta Kürt halkı olmak üzere, başkanı olduğu PKK, yurtsever ve devrimci kamuoyu, A. Öcalan'ın mahkemede nasıl tavır takınacağını, merakla beklemektedir. A Öcalan bu merakı ilk duruşma gününde giderdi. Abdullah Öcalan yargılayan değil, yargılanandı ri A. Öcalan mahkeme başladıktan kısa bir süre sonra söz alarak şunları söyler: "YakalandJğJm günden bugüne kadar işkence kötü muamele ve herhangi bir 25/2004 31 •l w w w 32 25/2004 g .o r Barışın ve kardeşliğin olması için uluslar ve halklar arasında tam hak eşit­ liği temelinde bir yaşamın, uluslara ayrılma hakkının tanındığı bir ortamın olması gerekir. Böylesi bir yaşam ancak zoraki birliğin parçalandığı, sömürgec:i devletin yıkıldığı, işçilerin, köylülerin demokratik iktidarının kurulduğu şartlarda mümkündür. Kim ki barış ve kardeşlik istiyorsa bunun için mücadele etmelidir. Gerisi boş hayaldir. Barış ve kardeşlik sözü kulaklara hoş gelen bir sözdür. SomÇırgeci faşist Türk devleti Qlkemizin kuzeyini işgal ve ilhak edecek, katliamcı ve baskıcı politikalar uygulayacak, ulusal hak istemlerini kan ile bastıracak, en ufak demokratik istemlere süngü ve cop ile cevap verecek, bu şartlarda barış ve kardeşlik olacak! Öcalan'ın "barış ve kardeşlik" dediği siyaset, sömürgeci TC'nin siyasetinin başka biçimlerde devam ettirilmesidir. Bu siyaset ise sistemle bütünleşme siyaseti dir. A. Öcalan "şehit ailelerinin acısını paylaşıyor", "şehit ailelerinden öz ur" diliyor. PKK önderliğinde 1984 yılında başlayan silahlı mücadele ile Türk ordusu üniforması giydirilmiş çeşitli milliyetlerden binlerce emekçi de savaş içinde öldü. Bunun sorumlusu PKK miydi? Yoksa sömürgeci Türk devleti miydi? Haksız olan, suçlu olan kim? Kuzey Kürdistan'da PKK'nin kurulmasının, gelişip güçlenmesinin, ulusal mücadeleye önderlik etmesinin temeli ulusal baskıdır, zulümdür. Kuzey Kürdistan'ın işgal ve ilhak edilmesidir. Bu haksızlığa karşı isyan etmek, mücadele etmek haklıdır. Ulusal hakların verilmesi Sömürgeci devlet ise; istenilen adım­ için verilen mücadele içerisinde, savaş içerisinde Türk ordusu saflarında sava- ları atmayı bir kenara bırakalım, gerilla~ yı imhada kararlıdır. Bu devletin Kürt sişan emekçilerin ölümünün sorumlusu, yaseti değişmemiştir. Bugün Irak ve haklı bir dava uğruna mücadele edenler değil, sömürgeci, işgalci olan faşist Güney Kürdistan'ı işgal eden ABD emperyalistleri izin verse, Türk ordusu GüTürk devletidir. ney Kürdistan'ı işgal etmeye, KONGBu bağlamda özür dilemesi gereken birileri varsa, o da sömürgeci Türk dev- RA-GEL'in silahlı güçlerine saldırmaya hazırdır. Sadece bu değil, Güney'de letidir. olası bir federasyon ilanını "kırmızı çiz"San1k savunmasmda: gi" ilan etmekte -yani savaş gerekçesi "Yaşam1m1 iki kelimeye bağli olarak olarak görüp göstermektedir. devam ettirmek istiyorum, demokrasi, A. Öcalanen başından itibaren yargı­ banş ve kardeşliğin tam gerçekleştiril­ mesi için hizmet etmek istiyorum dedi- lanmayı kabul etmiştir. Sömürgeci Türk ler. Devletin de duyarlll1ğmm bu yönde · devletini yargılamamıştır. Devletin, kemalistlerin istediği temelde savunma olduğuna inan~yorum. Ayrtca PKK'nin silahli çat1şmay1 da b~rakmasm1 istiyo- yapmıştır. Oysa yargılanması gereken sömürgeci Türk devletidir. Kürdistan'ın rum ve bu amaçla çalişmak istiyorum. PKK'nin devlete karş1 olmas1n1 (olma- kuzeyini işgal ve ilhak eden, Kürtlerin masml olsa gerek -BN) ve yasal bir ko- ulusal haklarını yok eden, zorla asimilasyon uygulayan, ulusal hak istemlerinuma girmesini istiyorum. Bir af yasas1, bir izin gibi şeyler düşünüyorum" dedi." ne kan ve barutla cevap veren bu devlettir. Bu devlete karşı isyan haklıdır. (ayni yerden) Mücadele haklıdır. Ulusal haklarını isteA. Öcalan "barış ve kardeşlik" için yarnek haklıdır. Sorumlu ve suçlu birisi şamak istiyor. Bundan ne anladığını yu- · varsa, o da sömürgeci devlettir. karıda açıkladık. Devletin de duyarlılığı­ "Sanik söz aldi: "iki yüz y1111k bir geçnın barış ve kardeşlik yönünde olduğu­ mişi olan böyle bir sorunda her şeyin na inanıyor. PKK'nin silahlı mücadeleyi benim üzerimey1kllmasmm kimseye yabırakmasını istiyor. PKK'nin devlete karrar getirmeyeceğini san~yorum. Benim şı olmamasını, yasal konuma girmesini yapabileceğim bütün isyanlarm noktaistiyor. A. Öcalan PKK'yi istediği yöne lanmaSini sağlamak için çallşmaktlf. yönlendirmiş, PKK A. Öcalan'ın söyle~ Bundan sonra hata yapmadan düş­ diklerine uygun davranmıştır. PKK ardı­ manlartn oyununu bozmakt1r. Banş ve lı KADEK, onun ardılı KONGRA-GEL kardeşlik için her şeyi yapacağ1m" dedevletle uzlaşma, barışma yönünde gedi." (sayfa 386) reken adımları önemli ölçüde atmıştır. A. Öcalan artık devlete karşı isyan olElde sadece koz olarak Güney'deki simaması için, "29. isyan"ın noktalanma· lahlı güçler kalmıştır. KONGRA-GEL sı için, çalışacağını söylüyor. Bu sözleri Güney Kürdistan'da bulunan silahlı ile de yargılayan değil, yargılanan oldugüçleri ise TC'nin çıkaracağı af yasası . ğu tespitimizi bir kez daha doğruluyor. temelinde dağıtmaya hazırdır. rd bu kanm durmasi ve bartş için çallşaca­ söz veriyorum, ayrtca Yunanistan Rusya ve ltalya'nm yakalanmam süreci içerisinde uluslararasi hukukun gereği­ ni yerine getirmediklerini de belirtmek istiyorum. Şehit ailelerinin de aclSini paylaşwor bundan sonra bartşm bağ­ lanmasi için çallşacağ1ma söz veriyorum şeklinde ve ayrtca şehit ailelerinden özür diliyorum". (sayfa, 385 (.1) A. Öcalan korsanca kaçırılmasını, gözlerinin, kollarının bağlanmasını, ilaçla/iğ­ neyle uyutulmasını, bir adada tecrit edilmesini, "işkence, kötü muamele" olarak görmemektedir. Kendisine herhangi bir kötü sözün söylenmediğini belirtmektedir. A. Öcalan'ın sözlerine bu şekilde başlamasının bir anlamı var. Sömürgeci ·Türk devletinin uluslararası alanda insan hakları sicili zayıftır. insan hakkı ihlalleri, işkence, kötü muamele sistematik olarak sürmektedir. A. öcalan sözlerine bu şe­ kilde başlayarak uluslararası kamuoyuna mesaj vermektedir. Bu mesaj sömürgeci faşist Türk devletini aklayan, karnesini iyi gösteren bir mesajdır. A. Öcalan "barış ve kardeşlik için" yaşayacağını, bu amaçla "Türkiye Cumhuriyeti'ne hizmet" edeceğini beyan ediyor. Barıştan anlaşılan devletle uzlaşmadır, devlete hizmettir. Kimi kültürel hakların verilmesi, af yasası ile gerillanın dağdan inmesi, legal siyaset imkanlarının tanınmasıdır. A. Öcalan'a göre bunlar yapıldığında "barış ve kardeşğlma .olacaktır. ku yaşamamm gerektiğini düşünüyorum . lik" va kötü söz muhatap olmadim bundan sonra bartş ve kardeşlik için yaşayaca­ ğlml Türkiye Cumhuriyetinde bu amaçla hizmet edeceğim/ belirtmek Istiyorum. (abç) Bartş ve kardeşlik için si MAHKEME TUBI .a r .0 25/2004 33 Q MAHKEME TAVRI T 1 Kürt sorunu mu? Dil sorunu mu? 34 25/2004 ytlltk bir tarihi vardtr. Önüne geçilmezse yeni isyan potansiyt;ıli herzaman vardtr. Bunun önlenmesinin bi(imsel yollarmt mutlaka bilmek gerekir. 200 ytlltk geçmişi olan bu isyanlarda ingiltere'nin rolü bilinmektedir. Biz birliğimizi sağlayarak bunu aşabiliriz. Dile özgürlük tanmtrsa bu birlik sağlanabilecektir." (sayfa 390) A. Öcalan isyan ettikleri için Kürtleri suçluyor. isyan etmeselerdi M. Kemal'in Kürtlere kültürel özerklik vereceğini söylüyor(!) Olgular ne? Ona bakalım. "Kurtuluş Savaşı"na Türk olmayan müslüman miliyetler, en başta da Kürt ulusu katılmıştır. Bu katılışın nedeni, "kurtuluş savaşı"nın müslüman olma~ yan milliyetlere (Ermenilere, Asurilere ve Rumlara) karşı yönelen bir din savaşı görünümüne bürünmesinin de . rolü olduğu gibi, esas neden, kemalistlerin Türk olmayan müslüman nüfusa vaat ettikleri somut çıkarlardır. Bunlar arasın­ da ulusal hak vaatleri de vardır. Kemalistler savaş sonucunda ya da A. Öcalan'ın söylediği gibi 1924 yılında Kürtlere kültürel özerklik vaadinde bulunmamıştır. Kemalistler Kürt ulusuna savaş başında ve içinde özerklik vaadetmişlerdir. TC kurulduktan ve Kemalistlerin iktidarlarını sağlamlaştırdık­ tan sonra, verilen sözler unutulmuş, "misak-i milli sınırları içinde yaşayan herkes Türktür" söylemi izlenilen siyasetin temeli olmuştur. Başta Kürt ulusu ve diğer milliyetler üzerinde yoğun bir asimilasyon uygulanmış, Türk şoveniz­ mi ve ırkçılığı kemalistlere ulusal sorunda yön veren temel rehber olmuştur. Ulusal hak istemleri ile ayaklanan Kürtlere, kemalistlerin verdiği cevap, katliam olmuştur. ku rd .o rg şulmasının, yazılmasının önündeki engellerin kaldırılmasını Kürt ulusal sorununun çözümü olarak görür. A. Öcalan da takındığı tavır ile böyle görmektedir. A. Öcalan'ın Türkiye'de insan hakları alanında önemli gelişmeler var, bundan dolayı artık isyan yanlıştır sözü kafasın­ daki istemi gerçekmiş · gibi görmenin ürünüdür. 1999 yılında kağıt üzerinde de olsa, A. Öcalan'ın düşündüğü anlamda, Türkiye'de insan hakları alanın­ da iyileştirmeler olmadı. TC AvrupaBirliği'ne girmek için kağıt üzerinde bir takım iyileştirmeler yapıyor, uygulamada ise faşist pratik olduğu gibi sürüyor. "Samk söz alarak: "Yüce devletimizin Çikarian dogrultusunda (abç) bana gösterilen ilgi ve ihtimamt da göz önünde tutarak savunmamm başmda da belirttiğim gibi bu konuda belirttiklerimi yine de tekrar ediyorum ve vurgulamak istiyorum" dedi." (sayfa 388) A. Öcalan'a gösterilen "ilgi ve ihtimam" onun söylemine de yansıyor, sömürgeci Türk devleti "yüce devletimiz" haline dönüşüyor! "As/mda isyanlar olmasaydr ki M. Kemal 1924 ytlmda söylüyor; Kürtlere kültürel özerklik verilebi/eceğini belirtiyor. isyan bunun önüne geçiyor. Bu yaklaştm sonuçta bugün dil yasağma !<adar vanyor. Dil yasağt önemlidir, bu tek başma bile bir isyanm gerekçesi olabilir. Bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi Başkanmm, mahkemenin, 37. kuruluş ytldönümünde yapttğt konuşmada dil yasağma değinerek bunun kaldmlmast gerektiğini belirtmiştir. (. .. ) Tarihe bakttğtmtzda ilk Kürt isyammn 1806'da Babanzade döneminde başla­ dtğmt biliyoruz. Demek ki isyan/ann 200 va rs i w "Müdahil Vekili Av. Şevket Can Özbay'm talebi üzerine samktan soruldu: Türkiye'de Kürtlere karşt bir asimilasyon ve baskt politikast var mtdtr bunun samktan sorulmasmt istiyorum. Samk söz alarak: "Türkiye'de Kürt dilinin konuşu/mast­ mn yasaklanmasmt doğru bulmuyorum .a değinmiştik. bu yönde ciddi bir baskt vardt. Sizin mahkemenizin verdiği karar çok önemlidir ve doğrudur ve çözüm öneriyor. Benim şahsi kanaatim Türkiye'de önemli insan haklan konusunda geliş­ meler vardtr. Bundan sonra isyan yanltşttr bunu belirtiyorum. Mesele çözüm yoluna girmiştir. isyanlan durdurmak gerekir asla tasvip etmiyorum. Banş ve kardeşlik için herkesi katktda bulunmaya çağmyorum." dedi." (sayfa 387) Ülkücü, faşist Avukat Şevket Can Özbay, A. Öcalan'a Türkiye'de Kürtlere asimilasyon ve baskı politikasının olup olmadığını soruyor. Bu soruya A. Öca~ lan Kürtçenin konuşulmasının yasaklanmasını doğru bulmadığını, bu yönde ciddi bir baskının olduğunu söylemekle yetiniyor. Ardından mahkemeyi överek, sözü Türkiye'de insan hakları alanında yaşanıldığını söylediği gelişmelere getiriyor. Artık sorunun çözüm yoluna girdiğini, isyanı durdurmak gerektiğini, tasvip etmediğini söylüyor. Sorulan açık soruya A. Öcalan sadece Kürt dilinin yasaklanmasını eleştire­ rek, Kürt sorununu, sorunun bir parçası olan dil sorununa indirgiyor. ~u doğru mu? Kürt sorunu sadece dil sorunundan mı ibaret? Kürdistan'ın kuzeyini sömürgeci Türk devleti ilhak ve işgal etmiştir. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etmesi hakkı elinden alınmıştır. Bir ulusun sahip olması gereken hangi hak varsa, Kürt ulusunun elinden alınmıştır. Bu nedenle Kürt sorunu, bir ulusun sahip olması gereken haklara bütünüyle sahip olması sorunu, yani ulusal sorundur. Kürt ulusal sorununu dil sorununa indirgeyen tavır, sınırlı da olsa Kürtçe'nin konu- w "ifadelerim tamamen serbest irademin mahsu/üdür ve kendi serbest iradem/e bu ifademi verdim. Ağtr koşullar ve yorgunluk nedeniyle bazt kopukluklar olabilir onun dtşmda genel hatlany/a altnan ifadelerim doğrudur." (aym yerden) A. Öcalan Soruşturma Komisyonu'na, DGM'ye, Savcılığa verdiği ifadeleri kabul etmekte, ifadeleri arasında "ağır koşullar ve yorgunluk nedeniyle" kopukluklar olabileceğini belirtmekte, ifadelerinin özgür iradesinin ürünü olduğu tavrını takınmaktadır. · · "Gelen yakmlanm şöyle cesur ol, böyle cesur ol diye söylediler bütün sözlerimi özgür iradem/e söylüyorum doğru­ su da budur hiç kimsenin etkisi altmda kalmtyorum. Banş ve kardeşlik çağn­ stnda bulunurken de içimden gelerek söyledim kesinlikle korktuğurndan değil." (sayfa 387) A. Öcalan'ın yakınları kendisinden farklı bir tavır beklemiş olacaklar ki, cesur olması yönünde kendisine telkinde bulunmuşlar. Oysa A. Öcalan mahkemede yapacağı savunmanın ana hatlarını zaten önceden belirlemiş durumdadır. Meselenin bu yönüne "A. Öcalan ve sorguda tavır" başlıklı yazımızda 25/2004 35 Tl geleceği ... 3& 25/2004 w w "Çözüm imkam belirirse acaba PKK ne olabilir. Devlet çözüme yönelik bazt adtmlar atabilirse eylemler düşebilir. PKK'nin devlet için tehlike arz eden yanlan nelerdir, bunun üzerinde tarttş­ mak gerekir. PKK bütün iç ve diŞI kurum/aşmasi, devletin kültürel ve demokratik ad1mlar atmasi durumunda devletin güç ve dayanaği durumuna getirebilir. Muhalif karşt güç olmaktan Çikariiarak devletin siyasi aç111ml da PKKsorunu, Çlkmazl derinleştiren bir sorun olmaktan Çikariiip devletle bütünleşme imkam verilebilir. Bu im- ka yamt bulacakttr. 20 ytlda bu çözüme varmamtz yadtrganmasm. Eylemlerin zora sokacağma ancak 20 ytlda ulaşa­ bildik. Önemli bir çağn yapmak istiyorum. Ben PKK'ye bir Banş Kongresi önermek istiyorum. Bu konuda karar almalarmm banş getireceğine inamyorum bunu kamuoyuna duyuruyorum zaten böyle bir kararltltğtmtz vardtr. Yeter ki olumlu yamt bulsun. Devletimiz (abç) banş konusunda girişimlerde bulunsun. Yamt bulacağma inamyorum. Kesinlikle bunlan söylerken kendimi düşünmüyo­ rum. Bar1ş sayesinde PKK devletin en önemli destek gücü olacaktlf. Dört bin ylldlf,birlikte yaşadik (abç) bunlar doğrudur ve yine de birlikte yaşayaca­ ğtz hatalanmtz kusurlanrritz olmuştur bunlan birlikte telafi edeceğiz ve ülkemiz güçlenecektir. Şu yanltş anlaştima­ sm PKK dağdan inecektir ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşt olarak destek olacakttr derken bunu demek istiyorum kimse yanltş anlamasm." (sayfa 388} A. Öcalan sömürgeci devletin mahkemesinde günah çıkarıyor. 1993 ve bilhassa 1996'dan itibaren üniter yapı içinde Kürt sorununun demokrasinin gelişmesi altında çözülebileceğini görüyor ve düşünüyor. 1990'lı yılların başında PKK "siyasi çözüm" olarak adlandırdığı siyasetle ve bu temelde attığı adımlarla çizgisini bütünüyle reformizm rayına oturtmuştu. 1993 yılından itibaren PKK'nin yürüttüğü silahlı mücadele, Kürt ulusunun bağımsızlığını kazanmak için değil, sömürgeci devleti görüşme masasına oturtmak için verilmiştir. Kürt ulusu için istenen temel halklardan, bağımsızlık­ tan gerileye gerileye, kimi kültürel hak- ak ur d. or g pitler gerçeği yansıtmıyor. Türk ulusu egemen ulustur. Bunun içinde Türk olmayan ulus ve milliyetlerin baskı altına alınması, zorla asimilasyon {fürkleştir­ me uygulaması vardır. ABD farklı ırklardan oluşsa bile, bir ulustur. Amerikalı olma, Amerikan ulusunu oluşturma bilinci egemendir. Bu egemenliğin. temelinde, Amerikan'ın yerlilerinin soykırıma uğratılması gerçeği vardır. Bunun üzerinin örtülmesi de ABD'nin temize çıkarılması oluyor Öcalan açısından ... Biraz da tarih ... "Samktan soruldu: "1993'ten ve bilhassa 1996'dan sonra bu sorunun demokratik cumhuriyet içerisinde uniter devlet yaptst içerisinde demokrasinin gelişmesi alttna çözüleceğini, geçmişi sorgulamanm ve geçmiş üzerinde durmanm hiç kimseye fayda getirmeyeceğini açtkça belirttim ve yine de belirtiyorum. ·Geçmişi btrakaltm mühim olan bugün bugün ve gelecektir kusur işlemeyen örgüt yoktur. Sistemler yanitşitk/ardan ötürü çözülür. 20 ytlda bu sonuca ancak varabildim. Bu konuda samimiyim Aynca örgütün üst düzey 6-7 kişilik Başkan/tk Konseyi üyeleri de benim bu görüşümü destekliyor/ar. Benim bu görüşlerime üç cevap verdiler. Avrupa da yaym/anan Özgür Politika da bu görüşler yaymlandt. Vanlacak çözümün arkasmdaytz dediler. Ben si/ahlt örgüt mensuplarmt dağdan indirebilirim dediğimde indirmeye yardtmct olabi/eceğimi belirtmek istedim. Örgüt aynitkiara düşmeden bu sağlanabilir. Hükümet banşa çağn yaparsa mutla- iv PKK'nin kan smlfll da olsa bunu neden değer­ lendirmeye/im? PKK'nin devletin demokratik yapiSfY/a bütünleşmesi sağlanifSB bu devletle kardeşleşme sürecine girer. Halk da yavaş yavaş kardeşlik duygusuna girer. Bununla birlikte ne gelişir? Maddi kay1p/arm önüne geçilir, özgürleşme sağlanlf. (abç) Devletin vereceği şeyler bazt demokratik ve köklü adtmlardtr, Türkiye'de zorla Kürtlere aynlm dese aynlmamak gerekir. Eskiden iki yanltş vardt, sonuna kadar basttrma, sonuna kadar isyan, bu doğru değildi. Ne sonuna kadar susturma olmaltdtr, ne sonuna kadar isyan. Türk ulusu büyük ulustur. Azmiiklar ve Kürtlerin bu büyük ulus içerisinde etkinlikleri vardir. Türk ulusu içinde olmak ne demektir? Dilini, kültürünü özümsemektir. (abç) ABD, dünya kültürlerinin harmanlandtğt bir yerdir. ABD içerisinde de pek çok trktan insanlar vardtr. Bu farkit dillerin kendilerini ifade etme olanaklart vardtr. Bu onlan güçsüzleştirmez." (sayfa 390-391) Sömürgeci devlet bazı demokratik ve köklü adımlar atarsa; PKK devletin güç ve dayanağı durumuna .getirilecektir. PKK devletle bütünleşecektiL A. Öc"alan bu bütünleşmenin olması için, "barış ve kardeşlik" adına gerekli adımları atmıştır. Sorunun muhatabı olan devlet ise, A. Öcalan'ın sözlerinin aksine bugüne kadar ne demokratik ne de köklü bir adım atmamıştır. A. Öcalan mahkemede söylediği gibi PKK'yi devlete karşı muhalif güç olmaktan çıkararak, devletle bütünleşme yönünde önemli adımlar atmıştır. A. Öcalan'ın Türk ulusu için övgü dolu sözleri ile ABD hakkında yaptığı tes- rs Savaş bittiğinde, TC kurulduğunda verilen sözler yerine getirilmediği için Kürtler de haklı olarak isyan etmiştir. A. Öcalan tarihi ters-yüz etmekte, kemalistleri temize çıkararak isyan ettikleri için Kürtleri suçlamaktadır. Kürt sorununu dil sorununa indirgerneye devam eden A. Öcalan, dile özgürlük sağlanırsa birliğin sağlanacağını söylemektedir. Bugün kağıt üzerinde de olsa, AB'ye uyum paketleri çerçevesinde Kürtçe kursların -Kürtçe eğitim değil-. açılmasına izin verilmiştir. izin verilmiştir, ama Kürtçe kurslar bir türlü kapı genişliğini/darlığını aşarak -istisnalar dışında- gerçekte hayat bulmuş değildir. (Ki, Öcalan'ın mahkemede tavır takındığı dönemde hiç bir Kürtçe kursuna izin verilmiş değildi.) Kağıt üzerindeki değişikleri pratiğe uygulamak isteyenlerin önüne bin bir türlü engel çıkarılmaktadır. Burası Türkiye! Burada birliği sağlamak, A. Öcalan'ın yaptığı gibi kolay değildir, .a MAHKEME U YRI w Q 25/2004 37 Q MAUEME TUII ~ 1 Otonomislz de olur! 38 25/2004 g .o r rd S ku A. Öcalan imralı'da -alıntıladığımız yerde-. PKK'nin çıkışı ve vardığı yeri kı­ sa ve özlü şekilde özetlemektedir. A. Öcalan'ın vardığı ve PKK'yi götürdüğü yer yanlıştır. Kürt ulusal sorunu kimi kültürel hakların verilmesi ile ya daA. Öcalan'ın anladığı anlamda "barış ve kardeşlik" ile çözülemez. Kuşkusuz Kürd'ün tanınmadığı, herkesin Türk olduğu bir noktadan, Kürd'ün tanınması, kimi kültürel hakların alındığı bir noktaya varılması, düne göre iyidir. iyidir ama, Kürt ulusal sorunu varlığını sürdürecektir. Sorunun köklü çözümü için devrimden başka seçenek yoktur. Bizim gerçekliğimiz de budur. Mart 2004 )C w w "Kürtlerin demokratikleşmesi Türkiyesiz olmaz. Ayn siyasi oluşum çıkmazı derinleştirir. Otonomi, federasyon benzeri yak/aştm/ar TOrkiye reslitesinde fazla gerçekçi değildir. (abç) Türk metropollerinde 10 milyonu aşkın Kürdün yaşadığı bilinmektedir. PKK'nin eski programıyla kalması çözümsüzlük üretir, çıkmazı derinleştirir. Kürtlerin siyasal/aşması Türkiye Cumhuriyeti ile olur. O da demokratik temelde olur. Vardığım en önemli sonuç budur. Bunlar reslitenin somut yaşanmasının sonucudur. PKK eski biçimi ile olamaz, yeni biçimi gereklidir. Gerekirse bu yöndeki çabalanmı sürdüreceğim. Resliteler bize bunu gösterdi. Dünya çapındaki gelişmeler bizi buna götürdü." (sayfa 390) tanınmasıdır. on dönemlerde, ama özellikle de şu sıralar hemen herkesin dikkatini çeken gelişmelere sahne olan Güney'de tartışma konularından biri olan "ulusal marş" üzerine durmak istiyorum. Tarafların çok değişik açılardan meseleye yaklaşması üzerine bir tartış­ ma içerisine girmeden konunun öncelikle kamuoyuna taşınmasına-tanıtılma­ sına çalışacağım. Güney parçasında yayın TV'Ierde Ey ReqTb hakkında va "Dört bin yıldır birlikte yaşama" konusunda ise, az biraz tarih bilenler bu tespitin doğru olmadığını tespit edecektir. "Devletimiz"in tarih kitaplarında yazılan­ lar bellidir. Türklerin Anadolu'ya geliş tarihleri 1071'dir. A. Öcalan'ın anladığı anlamda "birlikte yaşama" tarihi bin yıl bile değildir. Kürt ulusol mors1 Ey Reqib ve yozon Dildur üzerine birkoc söz... si lunmamıştır. Kürtlerin demokratikleşmesini kendilerini ezen, baskı altında bulunduran, ulusal haklarını gaspeden sömürgeci bir güce bağlamayı, ancak devletle uzlaşmayı, barışmayı temel alan A. Öcalan yapabilir! . Kuzey Kürdistan'a demokrasi ancak sömürgeci faşist Türk devletinin yıkıldı­ ğı, Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce belirleyeceği şartların yaratılması ile gelecektir. A. Öcalan otonomi, federasyona da karşıdır. Bunları gerçekçi bulmamaktadır. A. Öcalan'ın gerçekliğ.i üniter yapı içerisinde, kimi kültürel hakların .a r lar savunusu noktasına varılmıştır. A. Öcalan'ın sorguda ve mahkemede takındığı tavır izieniten reformist çizginin doğal sonucudur. Olgu, A. Öcalan'ın kendi reformist çizgisi çerçevesinde bile tutarlı bir tavır takınmadığıdır. Bildiği herşeyi söyleme, aniatma tavrı takınmış, kendisine göre Kürt sorununun çözümü için "devletimiz" ile işbirliği yapmıştır. "Devletimiz" ise şimdiye kadar "barış" olması için bir girişimde bu- (*)Yazı içinde yaptığımız bütün alıntı­ lar, Kornal Yayınevi'nin yayınladığı "Bir Yanılsamanın Sonu" adlı kitaptan alın­ mıştır. Alıntılardaki cümle düşüklükleri, imla hataları orjinaldedir. yapan tartışma programlarının düzenlendiğini ve bu çok farklı görüşlerin ifade edildiğini biliyoruz. Kürtlerin ulusal marşı üzerine yürüyen tartışmaya Türkiye ve Kürdistan'da (Kuzey) ilgi duyan çevrelerin katılması kuşkusuz yararlı olacaktır. Özellikle kültür-sanat alanında faaliyet yürüten kurumların 1çevrelerin bu alanda görüş belirtmeleri tartışmayı zenginleştirecektiL Bu makale ile sözkonusu tartışmaya dahil olmaya çalıştım ... tartışmalarda Dildar'ın yaşam öyküsü ... Varolan kaynaklardan derlediğimiz bilgilerden biyografisi üzerine şunları söyleyebiliriz ... Asıl adı YOnis Rauf olan Dildar 1918 yılında Kürdistan'ın Güney parçasının Koye (Koysancax) şehrine bağlı HacT Qadire KoyT köyünde doğar. Ranya'da ilkokula başlar, Hewler'de orta öğreni­ mini tamamlar ve üniversiteyi Bağdat'ta okur. Hukuk fakültesini bitirir. Birkaç yıl avukatlık yapar. Genellikle gadre uğra­ mış, zulüm görmüş ve ülkesini terketmek mecburiyetinde kalmış sürgünde yaşamak zorunda kalan insanların davalarına girer. Bunun yanında ulusunun ve ülkesinin uğradığı haksızlıkları dile getirir, bu alanda sesini duyurmaya çalışır. Kendini çok yönlü geliştirme uğra­ şısı içindedir. Yunan, Fransız ve Türk tarihine ve edebiyatına karşı ilgisi, onu bu ülkeler ve halkları üzerine araştırma­ ya-bilgilenmeye sevkeder. Arap ülkeleri ve tarihi üzerine, Kürdistan ve Kürtler hakkında tarih-kültür alanında yayınla­ nan kitapları inceler. Ancak bütün bu ilgi çemberi içinde o kendisine şiir yazmayı-şair olmayi seçer. Genç yaşlarda, bell<.i henüz gençliğe ilk adımlarını attığı yıllarda şiire karşı merakı başlar. Bazı kaynaklar, ilk gençlik yıllarında "NaiT'nin, Oadir KoyT'nin, KurdT'nin, Bekes ve Zivber'in şiirlerini okudu"ğunu ileri sürmektedir. Zira bu ilk dönemlerinde şiir denemelerine baş­ lamıştır. Şiire olan ilgisi avukatlık mesleğini bırakmasına kadar varır. Şiirlerinde ana tema Kürt yurtseverliği çerçevesinde kalır. 25/2004 39 sanlık sevgisi-yaşamı) yanını-özelliğini öne çıkartmaktadırlar. Şiir yazmanın dışında başka çalışma­ larda da bulunur. Dildar'ın kısa süre önce Ey Reqib şiiri zamanla Kürt ulusunun büyük bölümü tarafından sahiplenildi. Ulusal mücadeleden uzak bir kesimin ilgisizliği ve aşı­ rı dinci-gerici çevrelerin karşı çıkışı ve Kürtlüklerini inkar edenlerin dışında herkes ulusal marş olarak gördü-görüyor. Milyonlarca Kürdün bu marşın ezgilerini bildiği ve marşa karşı bir hoş­ nutluk duygusu içinde bulunduğu abartma değildir. Ey Reqib şiiri süreç içinde milyonlarca Kürdün dilinde ve yüreğinde ulusal marş olarak çoktan yerini almıştır. Ülkenin her parçasında ve ülke dışındaki mücadeleci Kürtler neredeyse kitlesel etkinliklerinin tamamında artık Ey Reqib ile başlamayı-bi­ tirmeyi vazgeçilmez bir yaşam tarzı haline getirmiş bulunuyorlar. Kürt gençliğinin, özellikle üniversiteli gençliğin ulusal marş etrafında buluşması giderek güçleniyor. Böyle olmasında, kuşkusuz bir dizi .etken rol oynamaktadır. Birkaçı­ nı ifade etmek gerekirse ... w 40 25/2004 ölümünden {1940'1arın başı) yazdığı Öncelikle Kürt ulusal mücadelesinin düzey çok belirleyici bir rol oynamaktadır. Mücadelenin kazanımları Kürt kitleleri içinde giderek kurumsallaşmakta ve kalıcılaşmaktadır. Kazanı­ lan mevziler uluslaşmayı, ortak ulusal duruş göstermeyi kamçılamaktadır. Yok farzedilen bir halk kendi kendini yönetme düzeyine gelmiştir. Bütün bunlar Kürtlerin bir kesiminin en azından belli konularda parçacı değil, ülke bazında hareket etmesini de beraberinde getirmiştir. Bunun en somut kanıtı ise Ey Reqib'in genel anlamda sahiplenilmesidir. Dört sömürgeci devlet tarafından zorla parçalanmış Kürtlerin Dildar'ın sözlerinden yekliklerini 1 bir ve tek ulus olduklarını duyumsamaları şiirin ulusal marş düzeyinde kabulü için en önemli faktörlerden biridir. Şiirin içeriğinde Kürtler adına düş­ maniarına açıktan bir meydan okuma vardır. Hergün kırılan, inkardan gelinen ve ırkçı politikaların kurbanı olan ulusun yokedilemeyeceği vurgusu Kürt ulusunun büyük çoğunluğu tarafından ve özellikle mücadeleci gençliği tarafın­ dan sahiptenitmesini beraberinde getirmektedir. Kürt ulusunun varlığını öne çıkarmak­ la yetinmeyip tarihsel geçmişi bugüne taşırıp bağını kurarak kendi kökenine vurgu yapması ve geleceğe dair iyimserliğini ulusun özverisine 1 fedakartığı­ na dayandıran sözleriyle şiirin yurtsever, demokrat, ilerici ve ulusalcı Kürtler tarafından sahiplenilmesinin önü sonuna kadar açılmıştır. Şiirde devrime, devrimin kızıl rengine vurguda bulunulması gayet anlaşılırdır. Bir bakıma Kürtlere kuzey komşusu sa- rd .o r ulaştığı ak u Kürtlerin büyük bölümü Ey Reqib'l ulusal marş olarak benimsemektedir ... w Yaşadığı yıllarda ülkesindeki genel anlamda hüküm süren gerilik dikkate alındığında Dildar'ın üniversite bitirip avukat olmasının yanında; tarih ve edebiyat ile ilgilenmesi, şiir yazması, çeviri yapması vb. aydın kimliğe sahip olduğu hakkında az çok bilgi vermektedir. Şair, "Lafonten ve Lamartin'den Kürtçeye çeviriler" yapar. Kısa hikayelerinden bazıları Gelawej dergisinde yayın­ tanır. Bazı kaynaklar şairin politikaya atıldığını ve "Pişhtiwan üyesi" olarak "Hewler'de örgütsel faaliyet yürüttüğü"nü belirtmektedirler. Bu dönemde bir grup genç arkadaşıyla birlikte Irak Hükümeti'nden Kürt dilinde eğitim yapma isteminde bulunduğu da söylenmektedir. Bütün çalışmalarında "Dildar" ismi ile tanıdığımız YOnis Rauf genç yaşta, daha 30 yaşında iken 12 Kasım 1948 yılın­ da yaşama gözlerini yumar. Kürt halkı büyük bir yeteneğini kaybeder ancak Ey Reqib milyonlarca Kürdün gönlünde-yüreğinde yaşamaya devam eder, ediyor. iv Ey Reqib şiirinin dışında başka konularda da pek çok şiir yazmıştır Dildar. Prof. Qanate Kurdo'nun "Tarixa Edebyeta Kurdi 2" adlı çalışmasında yer verdiği şiirlerinde onun çok yönlülüğünü görmek mümkündür. "Ey Baye Şemal", "Bo Kovara Ronaki", "TıtOnevan" gibi şiirlerinde Kürt yurtseverliğini aşan türden şiirler de yazmıştır. Ancak bu durum "Ey Reqib", "Kurdistan", "Lawe Kurd" şiirlerindeki beUrleyici tema olan Kürt yurtseverliği yanında ikincil planda kalmaktadır. (Dildar'ın şiirlerinin bir bölümü Prof. Q. Kurdo'nun adı geçen çalışmasında mevcuttur, konuya ilgi duyanlar bu kaynaktan yararlanabilirler.) Dildar için yazan hemen herkes, onun yurtseverliği ve insan sevgisi etrafında birleşmektedirler. Prof. Q. Kurdo'dan Rohat'a kadar herkes Dildar için "wetenperwer", "welatparez", "janen mirovatiye", "mirovhez" (yurtseverlik ve in- g REOIB ,.. w .a rs rJ EY yılan coğrafyada gerçekleşen devrim ve akabinde sosyalizmin inşasının Dildar'ın üzerinde etkide bulunması, bu 25/2004 41 C EY REQJa T çok doğal­ de bakıldı­ ğında ulusalcı tema çok güçlüdür ve fakat bu onun sosyalizmden etkilenmiş olmasını dıştalayan bir kanıt olarak ileri sürülemez. Dönemin koşullarıyla bağ içinde ele alındığında sosyalizmin ve sosyalist Sovyetler Birliği'nin başka bir dizi Kürt aydınını olumlu yönde etkilernesi gibi Dildar'ı da etkilemiş ve somut olarak ulusal marş düzeyinde kabul gören Ey Req1b'in satıriarına yansımıştır. Diyebiliriz ki, şiirin ulusal marş düzeyinde kabul görmesine sosyalizmin ve Sovyetler Birliği devletinin varlığının olumlu katkısı olmuştur. Toplumsal gelişmişlik bakımındaki bütün geriliğine rağmen Kürtler arasında şiirdeki "Kızılın ve devrimin rengi gençleriz biz" ifadesine karşı ciddi bir karşı tepkinin oluştuğu­ nu söyleyemeyiz. Kürdistan'daki politik yapıların genellikle söylem düzleminde de olsa sosyalizmi karşıları na almadıkla­ rı olgusu da yukardaki satırların sil)dirilmesinde rolü olmuştur. Neticede 1980'1erin ortasına kadar geçen zaman dilimi içinde Ey Req1b'in ulusal marş olarak genel bir kabul görmesinde sosyalizmin olumlu bir rolü olmuştur. Esasında hemen hemen bütün parçalarda ulusal marş düzeyindeki benimsenme olayı da bu yıllarda 1koşullarda sağlanmıştır. Ey Reqib'in bestekarları Mahmud Wellzade ve Menaf Ker1mi'nin de etkinin şiirlerine yansıması toplantılarda, yürüyüşler­ Kürt komünistlerinin bu bağıntıdaki tutumları da önemlidir. Ulusal mücadele içindeki yeri dikkate alındığında bugün için pek hesaba katıl­ mayan Kürt komünistlerinin ulusal marş bağlamında söyleyecekleri bir ölçüde proletaryanın tutumunun ortaya konması bakımından önem taşımaktadır. Ulusal marşın sözlerinde sınıfsal bakış açısının hakim .olmaması (ulusal mücadeleye burjuvazinin damgasını vurması ölçüsünde bunda bir gariplik yok) Kürt komünistlerini marşa karşı bir tepki içine itmemelidir. Sömürge ülke gerçekliği ve parçalanmış ulus olgusu dikkate alındığında şiirde ölçülü-dengeli, aşırı milliyetçiliğe (örneğin Kürtlerin üstünlüğü vb. gibi) kaçmayan yurtsever 1 demokrat bir yaklaşımın hakim olduğu söylenebilir, söylüyoruz. Bu olgu ulusal kurtuluş mücadelesi sürecinde bulunan Kürt komünistleri tarafından mutlak surette hesaba katılmalıdır. Ulusal mücadele momentinin bilince çıkarılması halinde, ulusun geneli tarafından onay almış Ey Reqib'irı Kürt komünistleri tarafından da karşıya alınmaması akıllıca bir tavır olur. rd .o rg başladığını ku va marş niteliği etrafında buluşma ısrarla savunulur olmuştur. Burada sömürgecilere, inkareriara karşı kaba bir tepkinin değil, kendi ulusal gerçekliğinin farkına varma durumunun öne çıkmakta olduğu ve bu tutumun giderek hakim hale w 42 25/2004 si çok rahatlıkla tespit edebiliriz. Sömürgeci inkarın sürdüğü, Kürtlerin ulus-halk düzeyinde kendilerini ifade etmesine fırsat tanınmadığı ve sömürgeci devletlerin antiKürt ittifak zemininde hareket ettikleri günümüzde Kürtlerin önemli bir kesiminin Ey Req1b'in birleştiriciliği etrafında yanyana gelmelerini sağlamış ve böylece şiirin ulusal .a r diğini w katkılarıyla de, anmalarda ve TV aracılığıyla hergün evierimize konuk olan ulusal marşı ezici bir çoğunlukla Kürtler sahipleniyorlarsa işin içinde hiç bir tıl­ sımın olmadığını; sahiplenmenin ulusal duygu ve istemlerinden ileri gel- vurgulamak lazım. Kürdistan'ın dört bir tarafında (Amed, Mahabad, Qamışlo, Hewler'de ... ); di-· asporada (Beyrut, Köln, Sdney, istanbul'da ... ) Kürdün duygu ve istemlerin. deki ortak paydayı oluşturan bu marş için rahatlıkla "Kürtler tarafından ulusal marş olarak kabul edilmiş" tespitine katılabiliriz, katılmalıyız. Şiirin sözlerinin içeriğinden bağımsız olarak bu olguyu kabul etmek gerekir. · Kürt ulusunun büyük bir çoğunluğu tarafından ulusal marş olarak görülmesi ve de pratikte de buna uygun davranıl­ ması durumu daha ne kadar sürer bilinmez; ama kesin olan bir şey var ki, o da sömürgeci inkarın gücünün bu sahiplenmeyi azaltmaya yetmediğidir. Bu bağlamda egemen ulus devrimcilerine de iş düştüğünü vurgulamamız gerekiyor. Ulus olarak varlığı inkar edilen Kürtlerin varoluşlarını ulusal marş özgülünde dile getirmeleri-yansıtmaları egemen ulus devrimcilerinden destek görebilmelidir. Sömürgeci devletlerin inkar politikaları mahkum edilmek isteniyorsa (başka şeylerin yanında) sömürge-parçalanmış Kürt ulusunun ulusal ölçekte kendisini ifade eden duruşu ile dayanışma içine girilmelidir. Tam da bu noktada egemen ulus devrimcilerinin Ey Reqib'i Kürtlerin ulusal marşı olarak görmeleri ve tanımaları; Kürtlerin ulusal marşının yasallaşması, en azından bunun Kürt ulusunun doğal bir hakkı olduğunu savunmaları ve bu konuda devletlerine baskı uygulamaları gerekir. Kuş­ kusuz böyle bir örnek tavrın çıkması iyi bir dayanışmacı tutum anlamına gelecektir ve karşılıksız kalmayacaktır. gelmeye dır. Doğru, diğer şiirlerine Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin ulusal marşı iran sınırları içinde kalan Kürdistan'ın parçasının Mahabad kentinde 1946'da kurulan Kürt Cumhuriyetinin ulusal marş olarak Ey ReqTb'i tercih ettiği doğrultusunda bazı bilgilere rastlanmaktadır. Ey Reqib'in ulusal marş olarak kabul edildiğini belirtenierin yanın­ da, başka bir Kürt şairi olan Hejar'ın şi­ irinin kabul edildiği de söylenmektedir. Doğu 25/2004 43 Q EY REOIB ,.. rüşe rastlayamadık. w w .a rs iv Şiir bağıntısında, Sovyetlerin rolüne değinme ihtiyacı duyduğu yerde ise Aegleton şöyle demektedir: "Sovyet silahlannm gönderilmesinden bir ay sonra Mehabad'a bir Sovyet hediyesi daha geldi. Bu hediye, Kürt Ulusal Marşt'm ve diğer asker/ marşiart çalmak üzere kurulan banda taratmdan kullamlacak olan asker/ müzik aletleriydi." (aym yerde) Cumhuriyetin resmi ulusal marşını çalmak için Sovyetler Birliği sosyalist devletinin Mahabad Kürt Cumhuriyetine "banda" hediye(!) etmesi çok isabetli ve doğru olmuştur. Aegleton Sovyetlerin tutumunu mümkün olduğunca "çıkarlar" penceresinden ele alıp olumsuz göstermek istediği için bu konuda olguyu çarpıtmayı ihmal etmese de, Sovyetlerin ezilen halkların kültürel gelişmesine desteğini inkar edememektedir. 44 25/2004 Sovyetlerin Mahabad somutunda Kürt özerk bölgesinin kültürel gelişimi­ nin sağlanmasına ciddi katkılarda bulunmaya çalıştığı biliniyor. Sovyetlerin banda hediye etmesi-ulusal marşın icrası bağlamında Kadri Cemal Paşa anı­ larında şunları belirtmektedir: "Sovyetler Birliği hükümeti bundan başka (matbaa kastediliyor -BN), Kürt Cumhuriyeti'ne maddi yardtmlarda bultJnduğu gibi, yine hediye olarak verdiği radyo evi aletleri de Kürt Cumhuriyeti'nin sesini insan/tk alemine ulaştmyor, hakli davas1m anlat1p, savunuyordu." (Doza Kurdistan, Öz-ge Yaymlan, Sf.175) Ulusal kurtuluş sürecindeki mazlum t;>ir ulusun küçük bir kentte de olsa kurduğu devlete bu noktada verilen destek yararlı olmuş ve hatta etkileri bugünlere kadar laşmıştır. Ulusal marş bağlamında Mahabad dönemine ilişkin olarak Rahat şunları yazmaktadır: · "Di dawiye de, ev helbesta di sala 1946-an dema Komara Mahabade te saz kirin, dibe marşa ve dewlete Oheta niha jl wek marşa kurdan ya netewey/ te bang kirin." (Mehmet Uzun, Antolojiya Edebiyafa Kurdl, Tüm Zamanlar Yaymctltk, sf.370) Rahat'tan Kürtçe aktardıklarımızın yaklaşık olarak Türkçe karşılığını şöyle özetleyebiliriz: Aktardığımız yerin üst tarafında Ey Reqib'in çok benimsendiğini-popüler hale geldiğini yazdıktan sonra, Mahabad döneminde bu etkinin ulusal marş düzeyinde kabul gördüğünü ve şiirin devletin resmi ulusal marşı olarak benimsendiğini, sonraki dönemde de marşın arasında Kürtler özelliğini sürdürdüğünü ak ur d. or g W. Aegleton, "1946 Mehabad Kürt Cumhuriyeti" adlı çalışmasında şunları söylemektedir: . "KÜRDiSTAN ULUSAL MARŞI ... Şair Hejar taratmdan yazilan Kürt Ulusal Marş1'mn bestesini her ikisi de bakan olan Menaf Kerim/ ile Mahmud Velizade yapmtşlardl. Kürt-iran makamlanmn kanş1m1 bir makamla yapilan bu beste Batt/1 anlamda seslendirilmişti." (Koral Yaymlart, sf. 179} Hejar'ın yazdığı şiirin Cumhuriyet için ulusal marş olarak kabulü bağlamında Aegleton bu özet bilgilere yer vermektedir. Kuşkusuz gayet sınırlı bir bilgi ve buradan hareketle iddia sahibini doğru­ layacak kesin bir sonuç koymak çok zor. Ulaşabildiğimiz kaynaklarda da Aegleton'un tezini kanıtiayacak bir gö- Konu üzerine ulusal yazar. marş Rahat'ın kapsamlı çalışma yürüttüğü dikkate bir alındığında verdiği bilginin doğruluk payı çok yüksek gözükmektedir. Bu bağıntıda, SaliM Kevırbıri'de Rohat'ın yaklaşımını doğrular bir tutum içindedir: "Öyle ki; 1946 y1lmda Doğu Kürdistan'da (iran Kurdistam) "Mahabad Kürt Cumhuriyeti" kurulunca, "Ey Reqib" şiiri de Cumhuriyet'e ulusal marş olarak bestelendi ve o gün_den beri de bu marş Kürtler'in ulusal marş1 olarak kabul edildi." (10 Kas1m 1997 tarihli Özgür Politika gazetesinin 'EKPOLiTiKA' ekinden) Ulusal marş üzerine ... Hemen her ulusun, ulus-devletin; kurulu devletlerin ulusal marş 1 devlet marşı vardır. Ulusal marş(lar)ın, devlet(ler) marşının ne kadar gerekli olupolmadığından bağımsız olarak ulusal marş olayı olgudur. Burjuvazinin kendi perspektifi ve çı­ karları doğrultusunda icat ettiği ulusal marş (isterseniz milli marş deyin) özellikle ulus-devletlerde ve egemen ulus sömürge 1 bağımlı 1 ezilen ulus ilişkileri bağlamında şovenizmin ve her türden inkarın temsili için bulunmaz silah görevini-rolünü oyr:ıar, oynamaktadır. Kuş­ kusuz çokuluslu devletlerde, devlet erkini elinde tutan egemen ulus kendisi dışındakileri sahip bulunduğu milli marş üzerinden de ezmeye 1 yıpratmaya çalışır-çalışıyor. Bunun örneklerini söz konusu koşullarda yaşayanlar günlük ha2512004 45 Dünya proletaryasının ortak çıkar­ amaç ve geleceğini ifade et-· mesi bakımından bağlayıcılığı olan; ülke, ulus, devlet, sınır. .. kıskacı na mahkum olmayan enternasyonal marşının varlığı ve savunulması ise ayrı bir realitedir. Özetlemek gerekirse, dünyanın geleceği ulusal marşlarda değil, evrensel anlamda hükmü olan proletaryanın marşı enternasyonalin derin anlam içeren sözlerindedir. Bu gerçek her ulus için geçerli olduğu gibi Kürt ulusu için de mutlak surette geçerlidir. yaşayarak-fazlasıyla or g larını, d. yeralan devrimcilerin, komünistlerin gücüne ve uluslararası koşulların durugörüyorlar. bağlıdır. muna Ulusal marş, elbetteki yalnızca egeEgemen ulusun milli marşı ile burjumen ulusun burjuvazisi tarafından değil; sömürge 1 bağımlı 1 ezilen ulusların vazinin içeriğini belirlediği sömürge burjuvazileri tarafından da ihtiyaç görül- ulusun ulusal marşlarını genel anlamda mekte ve savunulmaktadır. Özellikle milliyetçi söylem ve özelliklerin hakim burjuvazinin ulusalcılıkta görece ısrar olmasından hareketle aynı kefeyE;ı koyeden kesimi bu ve benzer konularda mak, eşitlemek yanlıştır. Ulusal söylem işin şampiyonluğunu elinde tutmak için ve öz iktidarda bulunan ve ezen konuçabalar. Küçük burjuvazinin de bu bağ­ munda olan egemen ulus için şoveniz­ lamda yarışta geri kalmadığı biliniyor, min ve baskının aracı olarak kullanılır­ Egemen ulusun ya da devletin marşı ken, sömürge ulus için kendini ifade etile sömürge 1 bağımlı 1 ezilen ulusların mek ve egemen ulusun iradesini tanı­ ulusal marşları arasında belirgin farklı­ mamak anlamına gelir. Şüphesiz ulusal marşlar ebedlyen valıklar bulunmaktadır. Bağımsızlığını karolmayacaktır. Her ne kadar ulusal marş­ zanmamış, kendi ka.derini tayin etmeıarda ulusun ebediyen varlığı ile marşın miş ulus ve halklar açısından kendilerini bağımlılık cenderesinde tutan egemen · -buna paralel- devamlılığı bir tutulsa da ulus-devletin marşına karşı tepkinin ol- durumun koşullarla da bağlantılı olduğu kesin. Örneğin başarılı bir devrim erteması gayet kabul edilebilir bir şeydir. Bu bağlamda, sömürge 1bağımlı 1ezi- siride ulusal marş(lar)ın tarih müzesine gönderildiği çok olmuştur. Rusya'daki len ulusların ulusal marşlarının egemen ulusların ulusal marşlarıyla kıyaslama Ekim Devrimi buna örnek verilebilir. Ulusun çoğunluğu tarafından kabul içinde daha masumane kaldığı söylenebilir. Özellikle çok uluslu devletler açı­ edilmesine, ulus ile bütünleşme ölsından mesele ele alındığında ise duçüsünde onay görmesine karşın; ulurum daha da farklıdır; çünkü egemen sun bir bölümünü oluşturan bilinçli ulus bu durumda diğer ulus ve milliyet- proletarya açısından ulusal marşın ler üzerinde milli marşını baskı unsuru esasında kabul edilecek bir özelliği haliAe getirmekte, red ve inkar eşliğinde yoktur. Proletaryanın sınıf perspektifini ırkçı amaçlarına koşmaktadır. Böyle içeren kendi marşı olmalıdır. Sınıf ·olunca da sömürge ulusun kendini ifade bilinçli proletarya, daha mücadelenin etmek için yarattığı ulusal marşı elbette- ilk· gününden başlamak üzere, ulusal ki daha masum kalacak ve belli bir hoş­ marş olarak lanse edilenin ulusun gergörü ile karşılanacaktır, karşılanmalıdır. çek anlamda özgürlüğünü getiremeyeUlusal marş(lar)ın ortaya çıktığı ko- ceğini ve kurtuluşun ancak başarılı bir şullar dikkate alınmak zorundadır. Şart­ devrimin, sosyalizmin işi olacağını, bu lar, ulusal marşa devrimci bir içerik ve- hedef için mücadelenin gerekli olya yurtsever-demokrat bir öz kazandı­ duğunu propaganda etmek, bu yönde rabilir. Bu bir ölçüde mücadele içinde bilinç taşımak görevine sahiptir. Türkçe çeviri Şu ihtiyacı ... ana kadar şiirin Türkçeye çevbir örneğine rastlayamadık; bu durumda -bir bakıma- zorunluluktan ötürü kendimiz çeviriyi yaptık. Hemen teslim etmek lazım ki, iyi bir çeviri yapamadık. Kuşkusuz ilgili alanda başarılı bir çevirmenin şiiri Türkçeye kazandırması çok iyi olacaktı. Bunun yapılamadığı yerde, neredeyse Kürt ulusunur bütününe malolmuş Ey Reqlb'in Türkiye kamuoyuna duyurulması-tanıtılması işini -belli yetersizlikleri göze alma pahasına- yapmak zorunda kaldık. Şimdi, orijinal Kürtçe yazımı ve karşılaştırma içinde Türkçeye kazandırılmış biçimi üzerinden TürkçeKürtçe ya da Kürtçe-Türkçe okuyan/yazan okuyucunun-çevrelerin görüş belirtme, değerlendirme ve rilmiş 46 25/2004 w w w .a rs iv bizzat ur yatlarında ,.. ak On REOll tartışmaya katılma imkanı yaratılmış bulunuyor. Mart 2004 A. Serdar K Bolşevik Devrim Türkiye'de bolşevizmin sesidir... 2004 ,.., Gele Kurdistan! Welat, welate meye hema, ew bernadin ku em bibine xwediye welate xwe. Rizgariya karker O kedkar O gelebindestan giştiyan O Kürdistan O Kurdan bi şoreşe dibi. Tekoşina meji bo şoreşeye. Ala şoreşe bilindke. Xwendevanen sterka 48 25/2004 KUZEY ... bolşewilc GÜNEY ... TC sömürgecileri ırkçı-şovenist politikalarını değişik biçimlerde uyguluyor. Kürtleri ayrı bir ulus olarak tanı­ mama siyasetini derinleştirmekte ve buna paralel baskı politikasını hayata geçirm·ektedir. Bir yandan askeri operasyonları sürdürürken diğer yandan legal-demokratik Kürt kurumları­ na karşı faşist dayatmaları eksik etmiyor. Diğer parçalardaki gelişmelere karşı yayılmacı ve düşman pratiğini günlük olarak sürdürüyor. En son Oamişlo'daki katliam karşısında işgalci ordusunu "teyakkuza" geçirdi ... DOGU ... iran devletinin Kürtlerin kendilerini ifade etme mücadelelerini her tür- g yekün bir katliam seferberliğini ekledi. Önceden planlandığı anlaşılan geniş kapsamlı bir saldırı ertesinde 100 civarında Kürt öldürüldü, yüzlercesi yaralandı ve kitlesel tutuklamalar yapıldı. Qamişlo başta olmak üzere bir çok Kürt yerleşim birimi askeri abluka altında tutuluyor. Özellikle son dönemlerde baskı politikasını ağırlaştıran Suriye devleti, denetimindeki antiKürt ırkçı çevreleri harekete geçirerek Arap-Kürt çatışması yaratmak istiyor. Esad hanedanlığı, diğer parçalardaki Kürt uyanışının Güneybatı'ya sıçramasını önlemek için büyük çaba harcıyer ... rd .o r bulunuyor. Kürtlerin ulus ölçeğinde varlığını ve haklarını kabul etmeyen iran sömürgeci devleti mücadeleci Kürt çevrelerine karşı kitlesel tutuklama ve sindirme politikalarını aralıksız uyguluyor; askeri saldırılar düzenliyor. Kuzeyli gerilla güçlerini TC'ye teslim ediyor ve Güney'deki gelişmelere çeşitli biçimlerde müdahale ediyor. Sömürgeci Irak devletine karşı sava. şımda ağır bedeller ödeyen Kürtler, birinci Körfez krizinden sonra doğan boş­ luktan yararlanarak "Federe Kürt Devleti"ni kurarak önemli bir mevzi yakaladı­ lar. 2003 yılında başlatılan emperyalist işgal ve saldırı ertesinde ise Baas+Saddam diktatörlüğünün yıkılma­ sıyla birlikte bu parçadaki Kürtlerin kendilerini resmi düzlemde temsil etme ve tanınma durumları gündeme geldi. Çok ciddi riskler ve tehlikeler içermekle birlikte bugün için görece özgür konumda bulunan Güney Kürtlerinin bu kazanımı­ nı ortadan kaldırmak için "kırmızı çizgi" sahibi sömürgeci-ırkçı devletler olan TC, iran ve Suriye sürekli bir şekilde tehditler savurmakta; bir dizi saldırı ve provokasyon düzenlemektedirler ... Hewler'deki Kürt katliam ı gibi. .. · ku K w Azadi o serxviebOn bi şoreşe te! Bimire metinkari O emperyalizm, biji azadi O serxwebOn! 16 Adar 2004 K ürdistan'da sömürgeci işgalin ve vahşetin bütün hızıyla sürdüğü bugünlerde, direnişin ve özgürlüğün sembolü haline gelmiş Newrez için hazırlıklar çok yönlü bir şekilde sürüyor. 2004 Newrez'unda da Kürt ulusunu inkar politikaları devam ediyor. Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı, yani ayrılıp ayrı devletini kurma hakkı ırkçı, şoven politikalar eşliğinde katliamlarla yanıtlanı­ yor. Sömürgeci devletler Kürt ulusunun ulusal kurtuluş mücadelesine karşı aralarında ittifaklar kuruyor ve yeni saldırı planları geliştiriyor ... 2004 Newroz'unda; baskı unsurunu devreye koyarak bastırdığı günlük politika haline gelmiş den iv a Ji bo raya gişti! Çaven gişti emperyalistan li Rojhilat a Navin e. Lewra, li Rojhilata Navin neft hey'e. Ji bo petrolen Rojhilata Navin li deste emperyalistan çi hatiye wi dikin. Li ser mafen mirovan O demokrasi O her weki din emperyalisten hemO roj bi roj propagandan dikin ku "em ji bo van te koşine d iki ne". Başe ıi. van getinan rastin? Na! Vana gişti Ji dereve safin. Oet dür meçOn. Kurdistan li ber çavane. Kurdistan kirine çar parçe O her parçek dane bin deste metingehkariki. Kane, li ku ye mafen mirovan, li ku ye demokrasi? Bi kurti, ji emperyalistan dosti nabi. Ew dijmine gelebindestin. Dewleten metingehkar Tirkiye, iran O SOriye aşkerahi koletiya kurdan dixwazin. Roj bi roj xwina Kurdan diripnin. Kurdistane tar O mar dikin. Dewleta SOriye xwinxwar, bi nijadperesti ye O bi çepelkari ye nezike 100 Kurd li Qamiş­ lo, Haseke, Derik ... O cih e din kuşt. Komuoyuno! .a rs Roio Newroze roio tekosine ye w rJ NEWBOl GÜNEYBATI ... Resmi sınırları içinde yaşayan Kürtlerin önemli bir bölümünü "vatandaş" olarak kabul etmeyen ve "kimlik" vermeyen sömürgeci Suriye devleti, inkar ve baskı politikasına 1 pratiğine en son bütün Kürt yerleşim birimlerine karşı top- işçiler, emekçiler! Sömürgeci devletler Kürt ulusuna karşı ırkçı politikaları eşliğinde katliamlar düzenlerken, emperyalist devletler de ya sömürgecileri destekliyor ya da onların Kürt katliamları yapmalarına göz yumuyor. Halepçe'de, Hewler'de, Oamişlo'da olduğu gibi ... Emperyalist devletler Kürt halkının özgürlüğünü istemiyor. Emperyalistlerin, sahtekarca bir şekilde "Kürt dostu" pozlarına bürünüp arada bir timsah gözyaşları dökmeleri ise kendi çıkarlarını korumak içindir. Bütün veriler açıkça gösteriyor ki, Kürt ulusal sorununun mevcut sistem içinde çözüleceği iddiası artık iflas etmiştir. Özgür ve bağımsız bir Kürdistan ancak proletarya önderliğindeki başarılı bir devrimle mümkündür. 2004 Newrez'unda görev, bu alternatifi güçlendirmektir! 16 Mart 2004 sterka bolşewilc okurları K Cnnunu ..-ı .a rs insanların yaralanmasıyla sonuçlandı. Tertip Komitesi'nin sağduyu çağrıları olayın büyümesini engelledi. Kürtçe parçalar çalan Aynur Doğan ve Diyarbakır Belediyesi Korosu çoC\Jkların sunumlarıyla saat 17.00'ye doğru miting sonlandı. 10 Mart 2004 w 50 25/2004 rd .o r ku abah saat sekizde Newroz kutlamasının yapılacağı alana hareket ediyoruz. Belediye araçlarıyla gidecektik, ancak kamuya ait araçların başka işler için tahsil edilmesine Valilik izin vermediği için özel araçlar ve tam da "ne bulunursa" binip alana doğru yol aldık. 20 km'lik yolun yaklaşık 1O km'lik bölümünü de yayan gitmek zorunda kaldık. Eylem bilenler için B. Şe­ hir kongre merkezi olarak verilmişti. Bu alan Amed ve Elaziz karayolu olarak kullanılan Ergani Amed arasında kal- S iv a Atılan sloganlar "Kadınlara dayağa son!", "Dişe diş, kana kan seninleyiz Öcalan!", "Selam selam imralı'ya bin selam!", "Biji serok Apo!", "Taciz ve tecavüze son!", "Töre cinayetlerine son!" vb. Konuşmacılar ekolojik demokratik bir Türkiye'ye, kadınların örgütlenmesi gerektiğine vurgu yaptılar. Töre ve namus cinayetlerine, taciz ve tecavüze vurgu yaptılar. Kadınların yönetirnde (nasıl bir yönetim malumumuz) yer almasına vurgu yaptılar. Gözaltında ve savaşta kadı­ nın nasıl şiddete ve tecavüzlere uğradı­ ğına vurgu yaptılar. Mitinglerde karşılaşılan olağan durumlardan biri de polis üniformalı istihbaratçıların kitlenin arasında dolaşması, bu durum açık bir provokasyon yaratmak olarak değerlendirildi. Öcalan lehine slogan atan grubu polis sürekli olarak kameraya aldı. Bu yetmiyormuş gibi kitlenin arasında ellerindeki telsizlerle insanlara vurdular ... Bu durum karşısında tepki gösteren kitle -çoğunluğu gençler oluşturuyordu ve bu grup azılıları taş ve tekmelerle kitlenin dışına kovaladı. Bazı w mekçi kadınlar günü olan 8 Mart kutlandı. Amed'i bilenler için Urfa kapı yönünde toplanan kitle saat 10.30'da istasyon Meydanı'na doğru yürüdü. En önde Diyarbakır Kadın Platformu pankartı vardı. Diyarbakır Demokrasi Kadın Kolları, Diyarbakır Genç Kadın Birimi olarak kortejler şeklinde yürüdüler. Erkeklerin de kenardan destek verdiği bu yılki kutlamaya 20 bine yakın katılım sağlandı. Bunları 5 binin üzerinde deği­ şik kıyafetleriyle kadınlar temsil etmekteydi. Her yaş ve gruptan kadınlar. Bir yıl öncesinde kadınlar dışında bu meydana kimse alınmamıştı -hiç bir erkek alınmamıştı-, bu durum katılımı, en azın­ dan erkek katılımı açısında azaltmıştı. Genç kadın birimi hem genç-ve hem de daha direngen bir şekilde alana doğru yürüdüler. Taşıdıkları pankartlar ve attıkları sloganlarda ağırlıklı olarak taleplerini dile getirdiler. Kortejlerde kendi başlarına inisiyatif geliştirmeleri güzeldi. Ancak sonra da miting alanın­ da erkeklerin etkisine girmeleri ya da bir kısmına erkeklerin müdahale etmesi iyi değildi. Taşınan pankartlar; "Toplumsal barı­ şın geleceği Kürt-Türk birliğine bağlı­ dır!", "Türkiye kadınlarla özgürleşe­ cek! ", "Demokratik uygarlık ışığında ekolojik demokratik yerel yönetimle kadınlar özgürlüğe yürüyor!", "Tanrıçalar diyarında roj tadında inadına inadına özgürlük!", "Jin, Jiyan Azadi!" E g 8Mort Dünyo Emekçi Kod1nlor Günü Amed' de kutlundi Amed'den bir okur K maktaydı. Komşum bir aileyle gidecektik, randevu saatinde gelmediler ben ve bir arkadaş birlikte katıldık. Alana çok erkenden giden kitle arama noktasında aranarak alana alınmıştı. Alana hesapların/beklentilerin çok üzerinde katılım olunca 9.30'da alana ulaştığımızda arama noktaları kendiliğinden kaldırılmak durumunda kalmışlardı. Bir kutlama ve gerçekte onlarca eyleme gitmiştim, ama bu kadar kalabalık bir eylemi yaşamamıştım. Pazar gününe rastlaması­ nın da etkisi büyüktü ama halk isteyince olacak ve yılların birikmiş emeğinin coşkusuydu bu, gerçekte yaşamak lazımdı bu coşkuyu, ben doyasıya yaşar­ ken kimi önemli eksiklikler ve yapmam gerekenleri bu gün yapamamaktan da üzüntü duyduğum bir gelişme. Karayolunu iki şerit oluşturan kitle yavaş yavaş hareket etmek isteyen araçlara yol veriyoruz. iki şeritti olarak hem öne hem de arkaya baktığımızda gelen kalabalıktan başka hiçbir şey göremiyorduk. Şehiri arkamızda bırakarak kutlama alanına ulaştığımızda, arkamızda boş bir şehir kalmıştı. Amed'i deyim yerinde ise kurda kuşa teslim etmişti Amed'li, öyle bir gün yaşadı Amed ... Bu büyük coşku arkasında kepenkleri kapatılmış, en faal ı ekmek fırınları bırakmıştı. Şehrin okunan nüfusu 546.000 olarak görünüyordu. ilçeleriyle 1 milyonu aşı­ yordu. Bu kutlamaya, kutlama izni ala25/2004 51 DURURDU ..- 1 1 1 0 zgür Halk'ta rs i .a w w 52 25/2004 .o rg özgür Holk dergisi SDYI146'do yoz11onloro elestirilerimdir... yazılanların genel bir değerlendirmesine baktığımızda bu gün bu anlayışın temellerinin ne. reden nereye geldiğini anlamak mümkün . Öcalan imzası taşıyan yazıdan alıntılar yaparak devam etmeliyim. "Bir örgütün örgüt olup olmad1ğ1, teori ve programdan çok strateji ve taktik tarafmdan belirleniyor. " , Bir örgütün ayakları üzerinde durması için iyi bir teoriye ve programa gerek vardır. Örgütlülüğün temel taşını etrafında birleşilen teori ve onun programı oluşturur. Belirtilen teori ve programdan yoksun bir örgütlülük sağa ve sola yalpalar, mevcut mücadelenin dinamizminden yoksun kalır. Bakalım Engels'in mücadelenin boyutlanması noktasında Alman işçileri için yazdığı açıklamasına: "Alman işçilerinin üstün durumlarmdan az rastlanlf bir anlay1şla yararlanmasml bildiklerini söylemek gerekir. Bir. işçi hareketi varo/a/1 beri mücadele ilk kez üç yönü itibariyle -teorik, politik ve pratik ekonomik (kapitalist/ere karş1 direniş)­ uyum iÇinde p/an/1 olarak yürütülmektedir. Alman hareketinin gücü ve yenilmezliği tam da bu -deyim yerindeyse- ortak merkezli saidmda yatmaktadlf." (Lenin Eser/er, Cilt ll, sf. 57, inter Yaymlan) Bir örgütün örgüt olduğunu uğrunda mücadele edilen teorik gerçekliği, politik ve ekonomik gelişimle güçlenir, bunlar örgütlülüğün bütünleşmesinin gerekleridir. Birisinin olmadığı şartlarda aksama kendini gös- va mayanil ve ilçelerden de gelenler varnoktada biz devrimin gerçekleşmesinin dı. 1 milyona yakın kitle alana gelmişti. sınıfsal bilinç ve örgütlülüğe bağlı olduKimi sadece Newroz'u kutlamaya, kimi ğunu bir an bile unutamayız. Ulusal müsanatçılar için gelmişti, ama bir çoğun­ cadelenin bu noktasında özellikle Kürt luk vardı, onlar kendi ulusal bilinçleri ve milli burjuvazisi de kendi lehine çıkarla­ mücadele ettikleri partileri ve içerdeki rı kullanacaktır ve kullanmaktadır. Bu önderlerini sahiplenme adına bu alanmücadeleye önderlik edenler gelinen daydılar. On adet polis kamerası tarayerde artık. sosyalizmi "bir ütopyadan fından alanda (yerel basın Gün TV) çebaşka bir şey değildir" diyerek burjuva kim yapıldığı bilgisi de faşist TC'nin de cumhuriyet anlayışında uzlaŞtıkları şart­ bu alandaki baskıcı bakış açısını ve her latda artık hesaplarının iktidar dalaşınAmed'de yaşayanı potansiyel suçlu . da kendi lehleri için kazanımlar üzeringörmesinin "demokratikleşiyoruz" pade politika üretecek .noktaya geldiler ve lavralarının arkasına gizlenmelerinin hiç buradaki çalışmalar bu noktada yoğun­ bir anlam ifade etmediğini pratikte yalaşmakta, mücadele de bu çıkar çeliş­ şayarak görmekteyiz. Antidemokratik kileri noktasında yoğunlaşmakta. uygulamalarını azaltmış olmaları hem Düzenli kortejler oluşturup pankartlar mücadelenin boyutlandığı nokta hem etrafında birleşip yürünse daha güzel de emperyalist ilişkiler çerçevesinde bir görüntü olur. Diğer nokta da düzenAB'ye girmek istemelerinin oluşumları­ li olan kitleye hakim olman daha kolay dır. "Osmanlı torunlarında oyunlar uyolacaktır. Bizim açımızdan bu ve bengulamalar yani barbarlık" devam edi- zeri olumsuzlukları aşabilmek için öryor. Taa ki biz onu tarihin çöplüğüne gütlülüğü yaratarak kitlenin tiu dağınık demokratik devrimle atana, lıalkların hareketini daha iyi toplamak olmalıdır. gerçek kurtuluşunu sağlayacak sosyaBu görüntü genel ele alındığında dağı­ lizme varmanın yolunu açana kadar da nık kendiliğindenci bir hareket olarak devam edecektir. durmaktadır. Halklar bugün her ne kadar "DemokKitle Öcalan'ın tecritini, antidemokraratik Cumhuriyet" etrafında kenetlenmiş tik uygulamaları protesto etti, barış istebüyük potansiyel ve gücünü onun için di. Alanda o günkü Gündem gazetesikullanıyorsa .da kapitalizmin, sömürü nin Öcalan posteri ellerde havaya kalsistemine yönelen bir noktada durmudırıldı. PJA afişi asılmıştı. Sarı, kırmızı ve yorsa da kitlelerin gerçek gücünü kanıt­ yeşilli bayraklarla rengarenk kıyafet­ lama noktasında -olduğu noktasında iyi leriyle Amed kadınları, bebekleri, bapir bir gelişme olarak değerlendirebiliriz. ve dapir'leriyle alana gelmişlerdi. Diğer noktada Kürt halkının kendi kimliBiz de büyük coşkular örgütlernek ğini kazanma noktasındaki haklı mücagöreviyle ... delenin belirli bir aşama kaydatmesi -Yaşasın halkların kardeşliği! önemlidir. - Bıji bıratiya gelan! Bu gelişmeler ezen-ezilen noktasında 25'e Adar~ 2004 ezilenlerin gerçek kurtuluşuna giden Amed'den bir okur 1C ku rd Q Teori ve programın her zaman taktik belirlemeler yapılabilinir. Bu taktik belirlemeler stratejinin de belirlenmesinde önemli rol oynar. Belirlenen stratejik hedefe varmazsa zafer kazanılmaz, bunun anlamı yenilgi olur. Özgür Halk'tan alıntılayalım: "Kürdis- terir, çözülme başlar. uygulanmasında tan'da modern partileşme çağm1 başlatti ve Teorik çerçevesi ve programwta birlikte PKK'nin diğer bütün örgütlerden ayiran özgün yam 1srar/a üzerinde durduğu bir stratejisi ve onu hayata geçirmek için somut koşul/ann değerlendirmesine dayanan ve büyük bir fedakarlik ve büyük yürütülen taktiktir. " (agd.) Yukarıda "teori ve programı" önemserneyen yaklaşım bu alıntıda da kendini göstermektedir. Onları farklı kılanın strateji ve fedakarlıkları olduğunu belirtmekte. Teori ve programları bu kadar dıştalamasının nedeni geçmişte yürüttükleri ve en azından söylem olarak savundukları "bağımsız Kürdistan" talebinin gelinen noktada inkarının üstü kapalı geçiştirilmesidir. Destek ve gücü arkasına aldıkları nokta Kuzey Kürdistan'ın konumu ve Kürt halkının belirli ölçülerde kendi ulusal mücadelesini sahiplenme haklı talebiydi. "Değişik alanlarda tutarli örgütler, komiteler, temsilcilikler ve birimler gelişmedi. Kadro pratiğe yönelmedi. Sonuçta, giderek bir demagoji, lafazanllk, sağa sola emir verme ama bihaber yaşama durumu aç1ğa ç1kti ve bu durum hala sürüp gidiyor. n (agd.) geliştirdi. 25/2004 53 ..- 1 Kongra-Gel değerlendirilirken_sanki bir ihtiyaca cevap verilmekte ... Siyasi gelişme­ de emperyalist büyük devletlere dünyanın bir parçası olarak kısmi taleplerin faşist TC tarafından verilmesi olarak değerlendirmek gerekmekte. Siyasal sürece PKK'yi reddettik, siz de ona göre davranın denilmekte. 54 25/2004 w "Fakat güçlü bir eylemliliğe dayanmadı" diyerek sanki parti içinde benmerkezci bir yapılanma yokmuş mesajı verilmekte. Ser- g .o r Li Tirkiyö pirsgiröko netewL. silahlı eylemliliğinin önünde engelmiş, bu duruş itibarıyla halk eylemliliğini engelleyen etmenin sanki gerilla olduğu düşüncesi verilmekte, ikisi karşı karşıya konulmakta. Oysa birbirini tamamen tamamlayan durumlardır. Verilen mesaj geriliayla ilgili olarak "kapsamlı değerlendirmeler sonucu tespit ettik" denilerak silahlı mücadelenin önü kesilmektedir. 8. Tevgera Netewi ya Kurd ( ... ) rd "Temel mücadele biçimi olarak biz demokratik Serh1/dam belirledik. Si/ah/1 mücadele yerine siyasal mücadeleyi, gerillanm yerine Serhi/dam koyduk. Serhi/dan böyle bir rol oynayabileceğini çok yönlü tarihsel, güncel, siyasal, askeri toplumsal kapsamli değerlendirmeler sonucunda tespit ettik. Sadece değerlendirmeler/e değil daha 90'/ardan beri gelişen temel bir mücadele biçimi olarak kendisini gündeme koyduğu için tespit ettik." (agd) Emperyalizmle anlaşma zeminlerinin 1990'1ı yıllardan başlayarak hayata geçiril- diğinin belirtilmesinin adımı olarak bu gün mücadele tamamen emperyalizmle uzlaş­ ma zeminine kaydırılmıştır. "Serhlldan süreklilik temelidir. Rejim ateşkes ilan etmedikçe sürdürme/iyiz. Bizim Serh1/damm1z ateşkes ilan edip etmemeye bağ/1 olmalidir." (agd) Kitle eylemliliğini sürdürmeleri TC'nin endekslenmekte, faşist TC'nin belirli adımlar atmasıyla tamamen uilaşacağı beyan edilmekte. Bu noktada faşist TC'nin tavrı belirleyici olmaktadır. tavrına w "Kongra-Gel önderliğin planlamasi dahilinde oldu. Bir örgütsel yen'iden yapiianma, bir nefes aldmyor. Bu kadar önderlik/e çelişen, pratik duruş karş1smda örgüte bir nefes ald1rmay1 ifade ediyor. Sürecin içinde tutunmam1z1 sağtwor. Siyasi sürece müdahaleyi de ifade ediyor. Sadece bir örgütsel olay değil, bir siyasi gelişme olay1d1r. Fakat güçlü bir eylemliliğe dayanmad1." (agd.) iBRAHiM KAYPAKKAYA silahlı mücadelenin "barış" adı altında durdurulmasının ifadesidir. Tabii legal alanda demokratik alanların kullanılması normaldir. Ancak bu alanı kullanması sanki gerillanın Eva hemOyan, weke reaksiyon dijT şo­ venTzma netewa serdest, netewekariya netewa bindest xurt kirin berew e. Gundiyen Kurd teve reten bOrjOvazT O begen feodal yen ji milliyete xwe kirin bereve e. Gele Kurd, ku bi pirranibi TirkT nizane, bi tayben ji gundiyen Kurd, dijT karbidesten ve Tdara nO ku wana weke waliye kolonTyaiTst bindest dike, zulme le d ike,. bTçOk dixe, tabTI ku reyaksiyoneke bi tundT nTşan dida. Ev rayaksiyena biheq ya gundiyan mejbOrT bi reyaksiyona begen feodal yen Kurd ya bOrjavayen Kurd ve bO yek. Serhildanen Kurd wisa çebOn. Komunist aiTkariya alıye peşverO O demokratik ye van serhUdanan ye dijT zilme, politika milliyet bindestkirine, newekheviye, Tmtiyazan dikin; le bel e dijT daxwaza begen feodal ya bi sere xwe hukumraniye bidestxin ·an jT dijT tekoşTna bOrjOvaziye ji bo serdestiya xwe jT derdikevin; OetTmtiyaz O serdestiya çTnen bOrjavaziya neteweke Cı ya axen erdan naparezin. Ji ber ko di we deme de TKP li ser politika şaş diçü, alikariya politika netewT ya zordest ya çTna serdest ya Tirk beşert O şOrt kir. Li ciye ku reyaksiyona xurt O biheq ya ak u "lrak'a karş1 müdahaleyi kendimize karş1 da bir askeri müdahale haline getirmeyecek bir politik taktik duruşu ön plana aldik. Propagandam1z1 buna göre yürüttük, askeri mevzilenmemizi bu çerçevede tuttuk, kitle eylemimizi bu çerçevede geliştirdik. Siyasi mesaj/anmiZI buna göre verdik. " (agd.) hıldan kendini ifade noktasında tamamen iv Teorik ve programsal yapılanmanın eksikliklerini kadroya çıkarmakta, kendi yapı­ lanmasına getireceği eleştirileri çeşitli kadrolara mal etme çabasında görünmekte. Kadronun eylemliliğini sınıriandırdığı halde bu sorunu onlara yüklemekte. Irak'la ilgili savaşta durumu en iyi gördüklerini, ona göre yapılanma yaptıklarını belirtmekte. Bu yapılanma emperyalist ABD ve onun müttefikleri durumundaki diğer em peryalist ülkelere sürekli uzlaşmacı ve emperyalist dünyanın yanında yer alacaklarının mesajını verdiler. Emperyalist dünyanın öncüleriyle "barış" mesajları olarak bir yapılan­ manın içine girmeleri belirgin rol oynamakta. w .a rs C OKURURDU Mart 2004, Bir okur K gundiyen Kurd ku dijT zordestiya netewT hebO, bi peşengiya proleterya ve girede, kete dO bOrjOva O axen erdan yen Tirk, bi vi awayT jT zeraren mezin dan yikitiya kedkaren gelen yen ji her dO milliyetan. Di navbera kedkaren Kurd de dijl karker O gundiyen Tirk toven nebawariye hat reşandin. Yen ku bindestkirina serhildanen Kurdan ji aliye dewleta Tirk ya nOh ve O qetliyamen girse yen dOre, weke tevgereke li hember feodalizme "peşverO". 25/2004 55 C InAHIM'DEN ... ı ., w 56 25/2004 rs .a w~ dibe de, hukumeta Tirk bi xwe bi emperyalizma ingiliz O Frensa re di hevkariy~ de bO. Şiyara proleterya ya bingehin di pirsa netewi de di bin her merci de eyni ye: "Ji imtiyaz bo neteweke yan ji ji bo zimanekl re, na!Ji bindestbOn yan ji neheqi li kemahiyeke milli, di qeyseke heri biçOk de be ji were kirine na!" (Lenin) Em bidominin: Zordestiyen çinen serdest yen Tirk heta rojameya iro demkiriye O hatiye. O hin ji didome. Bi ve re paralel, tevgera, tevgera Kur d ya netewi ·ji ajotiye O hatiye. Ohin ji berdewam me. Bi ve ferqe ve, beşek feodal begen Kurdan, derbazi reten çinen serdest yen Tirkan bOne. Hinek bOrjOvaziyen mezin yen Kurd ku Mjmara wan geleki bi shinor e, derbazi ref~ çinen serdest yen tirk bOne. BOrjavaziya Kurd geleki xurt bOye O bandOra feodal ya li ser tevgera netewa Kurd nisbeten jar bOye. Tro sere tevgera netewa Kurd, bOrjavayen Kurd yen ku geleki xurt bOne, ronakbiren ku ideolojiya wan qebOI dikin O axayen erdan yen biçOk dikşinin. Li cem ve, karker O gundiyen Kurd ji, xwe ji bandOra bOrjOva O ax~n erdan y~n Kurd, gor dema bere, xwe hineki xelas kirine. Di nava karker, gundiyen feqir O rewşen­ biren Kurd de, fikren Marksist-Leninist dest bi riç berdan~ kiriye O bi lez belav dibe. Di bin van mercan de, div~ tewre komunisten Tirkiye li hember tevgera netewl ya Kurd çi be? Em nuha ten ve xal~ O di v~ mabeste de erne şaşiy~n revizyonist~n Şefak~ O xeta wan ya ku zerave dide yekitiya gelan ji raxinin. ku rd .o rg .·vaziy~ tekeşin bidomanda. • ' Eger tevgera komunist, veqetina netewa Kurd jibo berjewendiya proleterya ·ya çini biryar bi de, mesela di rewşa ve. qetin~ de li her~ma Kurd imkana şore­ ş~ ku w~ z~de bibe, di wedem~ de w~ veqetin biparasta; him di nava karker O kedkar~n Tirk de, him ji di navbera karı<er O kedkar~n Kurd de w~ propaganda veqetin~ bikira. Di her du rewşan de J, w~ him di navbera karker O kedkar~n . ~rk de O di navbera karker O kedkar~n "Kurd de p~wendiy~n germ O ji dil ç~bO­ ' ~- Gel~ Kur d w~ his~ n bawerike mez in Q. dostiy~ bi gel~ tirk O komunistan re xwedi bikira. Yekitiya gelan xurt, serketina şoreş~ w~ hin hesan bibiya. Y~n ku idiadikin O dib~jin di serhilda. na Ş~x Seyit de tiliya emperyalizma ingiliz heye, perçiqandina maf~ çarenOsi ya gel~ Kurd ji aliy~ hukumeta Tirk de, destp~kirina qirkirin~n girseh O hwd. dixwaze biheq O weke p~şverO nişan bidin, em careke din b~jin, şovenist~n Tirk y~n b~ifleh in. iro, parastvane heri kuçik O mamoste aqilmend ye hin tayin nebOye, y~ çete faşist ye emerikayi, Mı;ıtin Toker ji, ji bo we roje qetliyamen ji bo netewa Kurd rewa hatibO diyin, biheq derxe, xwe di "tiliya emperyalizma ingiliz" werdan ibret dide. Doğan Avcioğlu, ku dixwaze zilmen komando, ku iktidar~n faşist cesaret nedikirin biparezin, bi namerdi bipareze, xwe di eyne · idiay~ werdandin, carek din ibret dide. Mafa çarenOsiya neteweke, bi idiayeke, QOne alete empery.alizme yan ji dikarin wisa bibin nikare be k~mkirin. Yan Ji nikare ji hol~ were rakirin. Bi idiayeke wi. sa "bindestbOna netewek~ O neheqi le kirin" nay~ parastin. Di dema ku behsa iv a Kurd bi xwe b~ dayin. HemO yekitiy~n leşkeri y~n ku ji bo bindestkirina serhildan~ tine şandin, dive vegerin, div~ p~­ şi li hemO mudaxelan bi tundi M girtin, div~ gel~ Kurd ji bo duweroja xwe bi xwe biryar bide, tevgera -komunist yekem ji bo v~ ditekoşe O politika bindestkirin, perçiqandin, mudaxele ya çin~n serdest y~n Tirk ji girsehan re eşkere dike, diji w~ bi aktlfi şer dikir. Duemin, politika emperyalizma ingiliz, milliyetan berdide hev, ji gel~n kedkar y~n ji her milliyetan re, zerara ku dide yekitiya wan ji girsehan re teşhir dike, diıi politika emperyalizma ingiliz ya mudaxelekirin~ O poz~ xwe tevi kar~ hundirkirin~ bi aktlfi şer dikir. · · S~emin veqetina netewa Kurd "weke temamiyek~ ji bo p~şveçOna civaki O sosyalizm~. ji bo berjewendiya tekoşlna çina proleterya didar~ze", bizali di r~ya veqetin yan ji veneqetin~ de w~ big~­ hişta biryarek~. Eger veqetin~ ii bo berjewendiya çini ya proleterya rewa dibine, w~ di nava karker O gundiy~n Kurde propaganda w~ bikira; bi taybeli ıi komunist~n Kurd w~ di nava gel~ xwe de propaganda yekbOn~ bikira O tekoşina diji zordestiy~n netewi, diji ax~n erdan, mellan, ş~xan, hwd. diji yen ku dixwazin rewşa xwe xurt bikin bitekoşi­ ya. Olsa ıi ku netewa Kurd ji bo veqetin~ biryara xwe bide, komunist~n Tirkan w~ bi v~ razi bin, diji m~l~n ku li hember daxwaza veqetin~ bixwazin dijwariyan derxin bi tundi bitekoşiya. Komunist~n Kurd ji di nava karker O kedkarhen Kurd de kirina propaganda "yekbOn~". diji mt.idaxela emperyalist tekoŞin, diji feodal beg~n Kurd, ş~xan, mellan, diji armanc~nnetewekar y~n bOrjO- w dibinin O li çepikan dixin, ten~ O bi ten~ netewekar~n netewa serdest y~n ku ifleh nabin. Ew~n wisa, ji ne ditin~ t~n ku dewleta Tirk ya nO ne bi ten~ Mriş~ dibe ser feodal beg~n Kurdan, zav O z~ç. jin O m~r Mrişa temam~ gel~ Kurd bi hoviti dike, bi deh hezaran gundiy~n Kurd qetil dike. Y~n wisa, dema ku dewleta Tirk ya nO van qetliyaman dike, ji feodal beg~n Kurdan y~n ku diji wan dernakevin dostaniya ji can nişan dide. Desteka vana dibe, O ji bir d ike ku wana bi h~z d ike. Ew~n wisa, di navbera sedem~n ku gundiy~n Kurd dibe serhildan~ de. O feodal beg~n Kurdan dibe serhildan~ de ferqa heri girin naxwazin bibinin. Yek ji, idia, di serhildana Ş~x Seyit de hebOna tiliya emperyalizma ingiliz O qesti "komunist~n" ku dixwazin arikariya politika zordest a netewi ya çin~ n serdest y~n Tirk bikin Ji hene. Em~ li vira gengeşiya, tiliya emperyalizma ingiliz heye)une nekin. Em~. danOstandına bi idiayake wisa ve, politika zordest ya netewi div~ M parastin yan na. Em Mjin di serhildana Ş~x Seyit de tiliya emperyalizma ingiliz hebO. Di van mercande div~ rabesta tevgera komunist çawa be? Ya yekemin, diji politika çlna s~rdest ya Tirk, bi zor~ bindestkirin O pelçiqandina tevgera netewa Kurd bi tundi derketin, diji v~ bi awaki aktif tekoşinkirin. Maf~ çarenOsiya gel~ Kurd daxwazkirin, ango dewleteke cOde dixwaze yan naxwaze, div~ millet~ Kurd bi xwe biryar~ bide. Ev di praktik~ de, b~ ku ji derve mudaxele be, di her~ma Kurd de dengdana gelemperi b~ ç~kirin, ev t~ v~ man~; veqetin yan Ji veneqetin bi v~ r~ yan Ji bi r~yeke weke v~ ve ji aliy~ millet~ w "şoreşger" DOmahik H~ye 25/2004 K 57 OTUllE ... kt Osmanizu serro xeyle tesira xo bT. w 58 25/2004 ak iv rs w .a CENGE QIRIM EZDANŞER 0 XOVERDAYiŞE Urusan seveta xanlixa Qirim serro heqe idda kerdene, verva Osmanizu ceng kerd ra. Qirim dewleta Osmanizu'ra girebTyaye bl. Na dem de hona mavene Rusya O Iran de peamayTş çine bT, payTze serra 1854'de ney ameype. Naye w M larap ser heq Tdda kerdena verene'ra. 4) Sindoru de bi tedbirane eskerTye'ra verenTya mavene herdı dewletu de ca virnayenya aşirane kurd guretene. Dewleta Osmanizu poşta Bedlrxanu hard ardenera dime bi sancaxane Muş, HeqqarT O CTzra, Botan,MardTn'ra ju 'Eyalet Kurdistan' ard'ra pe. Serra 1847'Tne de tezkerawa ke, daybT padTsay nTya bTye: "Ameyesen/ya Kuörstano ke bi deste paörsayl unclya ame raxeleşlyene ser.. . kasaba Axlata ke bovere Gola Wan de gereke bibo roe Orörye Anadall, çike rta qelve Kuörstan de ro. Mya k/ girmika Orörye Anadalitim daym Kurdu serro manena. " Na dem de engTitera kT hete slatukoya dewleta Osmanliye'ra bTye. Bi na poITtTqa verva Rusya de Osmanlizu're wayir vejTye Owaşti ke verva Rusya de Tran O Osmanlizu ju kero. ur d. Movene Osmonizu Olronizu'de servo sindoru teore omuyen avene Tran O Osmanizu de rew rew hureneyTşe sTndor vejTyerıe . unca kT, peameyTşe Kasr-i ŞTrT­ ne're sadiq mendene. Bi na peamayTş dilete bTyayenya Kurdistan bivT qayl, Iabele seveknayena sTndor aşTrane Kurdan're caverdayvi. Naye kT xoverdayTşane AşT­ rane Kurdan de h ete sTndor Tlhaq kerdene'ra reehetTye dene Aşiru dest. Hurdemena dewletTkTxoserTya ya kT nemxoserTya Kurdan newaştene; xodest'ra Idare kerdena Kurdan waştene. Gegane hurdemena het' ra ju Kurdan verva juwTn fış­ tene're gurTyene Ona sure de nemxoserenya Kurdan're çime xo dene ca. Serra 1842'Tne de Iraniz sTndor vereynera O Silemanya cene xo dest. Hama vervacişTyayenya Osmanlizu'ra dime unctya peyser uncTne. EngTiiz O Urusu kT na dem de navene herdi dewletu de perodayis newaştene O bi mavenkerTya nTnu'ra ErzTrom de sone peamayTş, çar noxteu de yene hure. 1) Hurdemena hetTk juwTn'ra tezminat newazene 2) Çardormix Zihapo ke herdi dewletT serro nTne hure, hete rojawan'ra zere sindarane Osmanizu de, hete rojhelat'ra kT bi wadlye Qirand zere sindarane Iran de yeno mendene. 3) Tran Silemaniya ser waştayisane xora, Osmaniziu kT Mahmure Oçepe Şattü- Rusya wastena Denzige SpT, Marmara O Gula Basra ser waramayene de bTye. Na maven de ca guretena Tran O en jede kT Dewleta Osmanliye na plan're mane bTye. Hete ju'ra ki no kare Dewletane QapTtallstane Rojawane Ewrupa're niyamene. NTne vervaRusya de qeseyde Osmanizu're pote vejiyene, çike nTne newaştene ke Rusya Ttawu de ban- dira xo verva nTne giran kero. Çike NTne kT waştene ke, Osman liye, Tran O Mavene Rojhelat bTjere xo dest. Osmanizu O Tran ke bine TextTte Rusya de mend, QapTtallstu'ra ordim waştene, verva ci kT taviz möhemT dene nTne. Rusya, na dem'ra dime Kurdane HirmenTstana RojhelatTverva Osmanizu vetene're gurTye. Verva Osmanizu'ra sereniye girewtena Urisu'ra di me reTse aşira­ ne Kurdan şi Alexsandropol O giredayTyena xo arde zon. Rusya kT, dest bi Kurdan're poşt vejTyayene kerd. Mavene na ceng'de HeqqarTye de Ezdanşer sare dardwe. Ezdanşer ney'ra raver bi seveve xusumeta mavene xo Oxale xo BedTrxan Beg'ra, sure xoverdayTşte kut bT çenge Osmanliye. XoverdayTş'ra dime ~zdan kT çardormix xoverdayTş'ra kerdi bT dOr O waiTye Osmanliye hurenda ney guret bT. Bi sevevans na çardromix de more eskeran jedekerdene, bac (wergT) giran kerdene O eskerenTya zarurT'ra tewerte kutayane jedTya. Zöyna kT, xeyle raye poşta xo hard ameyena Osmanizu na çardormix de raya serxildayene kerde ra. Sure ke Urisu Qars O ErzTrom ser eriş kerd Ezdan kT, Setlls girewt xo dest dima kT, Musul ser şT O nazay guret bi xo dest. No kare Rusya're amene çi ke, heza ordiye Osmanizu bi Ez dan ser şTyene bTyene lete. Cenge mavene dı dewletane feodalu de hete ju guretene Kurdan're qezence xo çTne bT, XoverdayTş ancax bi posta xo hezane xo sanitene'ra besekerdene ke pawu'ra windero. Merkeze xoverdaylş Botan O HeqqarTye bTye o darnanane Bedirxan kT poşt dene ci. Asuriz kT bi fikiriyaylşe Ordima Urisu O omede Urusu xo haskerdene sare dardbTwe, more sarewedardexo vejiya 60 hezar mordem. Ezdan seveta hezane xo Setlls te ju kerdene O ErzTrom ser pTya eriş kerdene Urisu're mektuvu rusneno hama, cewav neceno. Usar'ra pTya xoverdayTş herke sono beno girs hama, ju merkez'ra ldarede ne; tenana zaf çardormixe xo de aşTrT sare danewe. Osmaniz ju bi ju sone aşTru ser O bi na raye serkune. Engllz newazene ke Osmaniz verva Rusya ceng vTndkere, Fransiz kT poşt dane na polltTqa. Verende kT wazene ke Osmanliye mave ne sindarane xo de berora xo ser; bi na poiTtTqa kT Musul de mesuloxe nTne bi risvet dayene taye aşiru uncene hete Osmanliye. Qarse ci biyayena QapTtallstan kT seyre xoverdayTşl virnayene de rolo de girs kaykeno. Ezdanlk verva post dayena Englizu peyser uncuno, omede xo serkutena Urisura giredano O naye'ra ki tewa nevejino. Ezdan kT seveta hure amayene temsilkarane Osmanliye'ra jeno te lewe O remnTno Astanbol. Neyra tepTya kT sarewedardoxe be TdareyT verva hezane pTiu peyser uncTne O xo axme kene. Cenge Qirim 25'8 guciga 1856'Tne de, bi PeamayTşe ParTs'ra qedTno. Bi na peamaylş Osmanliye Fermane islahatı bi zoneyena Englizu OFransizu qewul keno. Hana aver sono 1C or g TARiXE KURDiSTAN'RA TAYE PELGE - IV ~'"'· •. 25/2004 59