Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’ Melek Halifeoğlu - Meral Kuzgun * ** Öz: Bu makale, erken Cumhuriyet Dönemi’nin siyasal ve entelektüel hayatında önemli bir yeri olan Kadro Hareketi’ni tanınmış İtalyan düşünür Antonio Gramsci’nin Hapishane Defterleri’nde geliştirdiği kavramsal matris üzerinden ele almayı amaçlamaktadır. Kadro Hareketi, kendi etrafında, üstyapısal düzeyde modern kültür ve politikanın örgütleyicileri olarak hareket ederek, yeni kurulan tarihsel blokun ideolojik çerçevesini geliştirecek olan hegemonik nitelikli bir organik aydınlar grubunu oluşturma girişiminde bulunmuştur. Bu bağlamda, makalede Gramsci’nin ideoloji, organik aydınlar, tarihsel blok ve hegemonya konusundaki yaklaşımlarından yararlanılarak, Kadro Hareketi’nin kuramsal çözümlemesine yönelik olarak alternatif bir bakış açısı sunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Kadro hareketi, kadro dergisi, Gramsci, organik aydın, tarihsel blok. The ‘Ideal’ of Kadro Movement to Create Organic Intellectual Abstract: This article aims to examine the Kadro Movement, which has an important lace in the political and intellectual life of the early Republican Era, with reference to the conceptual matrix developed by the renowned Italian thinker Antonio Gramsci in his Prison Notebooks. The Kadro Movement attempted to create around itself a hegemonic group of organic intellectuals who, acting as organizers of a modern culture and politics at the superstructural level, would develop the ideological framework of the newly established historic bloc. In this respect, the article attempts to offer an alternative perspective for a theoretical analysis of the Kadro Movement, based on Gramsci’s conceptions of ideology, organic intellectuals, historic bloc, and hegemony. Keywords: Kadro movement, kadro journal, Gramsci, organic intellectuals, historic bloc. * Arş. Gör., Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Beytepe Kampüsü, Beytepe/Ankara/Türkiye. Yrd. Doç. Dr., Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Muallim Rıfat Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, ABD Merkez/Kilis/Türkiye. ** Makale gönderim tarihi: 02.02.2016 Makale kabul tarihi: 17.06.2016 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49, Sayı 4,Aralık 2016, s. 65-84. 66 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84. Giriş Osmanlı Devleti’nin dağılması sonrasında, Kemalist devletin kuruluşu, bütün bir ideolojik, hukuksal, politik ve ekonomik yapının değişimi bağlamında yeni bir toplumsal formasyona özgü ilişkilerin şekillenmesiyle birlikte, yeni bir ‘tarihsel blok’un ortaya çıkması olarak değerlendirilebilir. Antonio Gramsci’nin Hapishane Defterleri’nde geliştirdiği kuramsal çözümlemesi içinde en kritik kavramlardan birini oluşturan tarihsel blok kavramı, işlemsel bir tanımlamaya başvurulacak olursa, altyapı ve üstyapının organik ilişkisi biçiminde ifade edilebilir.1 Bir tarihsel blokun oluşması için üretim tarzına bağlı olan üretim ilişkilerinin ve bunların dolaylı ya da dolaysız bir karşılıklı yansıması olan üstyapı kurumlarının birlikteliği gerekmektedir. Gramsci, üstyapısal düzey bir kere oluştuktan sonra, tarihsel blokun iki düzeyi arasındaki ilişkinin diyalektik bir süreç içine girdiğini ve üstyapıdaki etkinlik biçimlerinin somutluk kazanmasında toplumsal grupların önemli olduğunu belirtir (Portelli, 1982: 4849). Osmanlı Devleti’nde feodal üretim tarzının zaman içinde sönümlenmesi, Birinci Dünya Savaşı’nın yeni bir siyasal coğrafyayı ortaya çıkarması ve ülke içindeki karmaşık ve çelişkili toplumsal mücadelelerin açığa çıkması, Kurtuluş Savaşı sonrasında şekillenen yeni devletin tarihsel nesnelliğini oluşturur. Bu tarihsel totalite içerisinde, henüz inşa sürecinin ilk evrelerini yaşamakta olan yeni devlet, eski tarihsel blokun ardında bıraktığı siyasal alanda yükselmeye başlar. Kemalist kadroların öncülüğünü yaptıkları yeni dönemin başlıca hedefi, Gramsci’nin kavramsallaştırmasına başvuracak olursak, kendine özgü yapısal ve üstyapısal ilişkiler örüntüsüyle birlikte yeni bir tarihsel blokun kurulmasıdır. Artık, kapitalist üretim tarzına geçişin nüvelerini oluşturmaya yönelik ekonomi politikaları ve bununla uyumlu olan üstyapı etkinliklerinin varlığı karşımıza çıkar. Bütün bu gelişmelerin toplumsallaşmasında rol oynayarak, altyapı ve üstyapı arasındaki birlikteliği amaçlayan yeni tarihsel bloğun içerdiği organik bağı kuracak olan, rejimin içinden çıkan ve onu destekleyen organik aydınlardır. Bu bağlamda, Kadro Dergisi ve düşünürlerinin yeni tarihsel blokun organik aydınlarını oluşturmak üzere entelektüel-politik bir girişimde bulunduklarını düşünebiliriz. Bu makalenin amacı, verili bir tarihsel aşamada yeni oluşmakta olan devlet, siyasal rejim ve üstyapının öbür alanları ile yapısal düzeydeki üretim sisteminin dolaylı yansımaları arasındaki ilişkiler örüntüsünü dikkate alarak, Kadro dergisinin temsil ettiği ideolojik-politik zeminin organik bağıntılarını kuramsal düzeyde açığa çıkarmaktır. Bu yöntembilimsel gönderim noktasından yola 1 Gramsci, yapı ve üstyapı arasındaki organik bütünlüğü anlatan “tarihsel blok” kavramını şöyle açıklar: “Yapılar ve üstyapılar, bir ‘tarihsel blok’ oluşturur. Bu demektir ki, karmaşık, çelişkili ve uyumsuz üstyapılar bütünlüğü toplumsal üretim ilişkileri bütünlüğünün yansımasıdır” (Gramsci, 1971: 366). Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’ 67 çıkarak, derginin ve dergi yazarlarının amacı, işlevi ve ideolojisi temel başlıklar halinde Gramsci’nin Hapishane Defterleri’nde geliştirdiği organik aydın, tarihsel blok, ideoloji ve hegemonya kavramları üzerinden çözümlenecektir. Kadro Hareketi’nin, dönemin organik aydınlarını oluşturmaya yönelik bir entelektüel-ideolojik projeyi temsil ettiği yolundaki savımızdan hareketle, Kemalizmle ilişkisi ve rejimin izlediği ekonomi politikaları karşısındaki konumu dikkate alınacak ve tarihsel blokun içerdiği gerilimler sonucunda, konjonktürel olarak, zamanla nasıl sönümlendiği üzerinde durulacaktır. Kadro hareketinin organik aydın katmanlarından birini geliştirmek ve rejimin organik ideolojisini oluşturmak gibi bir misyonu benimsediğini; buna karşılık, devlet aygıtını denetiminde bulunduran yönetici elitin, milli burjuvazi oluşturma ve kapitalizme geçme arayışıları içerisinde, alternatif organik aydın katmanları aracılığıyla Kadro hareketinin önerdiği entelektüel-politik projesini tasfiye ettiğini çalışmamızda açımlamaya çalışacağız. Öte yandan, Kadro Dergisi’nin Türk entelektüel-politik yaşamı içindeki öneminin hâlâ sürdüğünü düşünebiliriz. Dergiye hâkim olan ideolojik perspektifin, özellikle 1960-70 yılları arasında, örneğin Yön Hareketi’ni dolaylı da olsa etkilemiş olmasına işaret edilebilir (Kadro ideolojinin kurucu aydınları arasında yer alan Şevket Süreyya Aydemir, Yön Dergisi’nin yazarları arasında olması anlamlıdır). Bu noktada, Gramsci’nin kuramsal sorunsalındaki bir tartışma ölçütü üzerinden bir değerlendirme yaparsak, Kadro Hareketi’nin erken bir transformizm vak’ası olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’in güncel koşullarını da göz önünde bulundurarak yorumlamak gerekirse, 2000’li yıllardan sonra Türkiye devletinin, aynı üretim tarzı içinde olmakla birlikte, yeni bir sosyoekonomik formasyon doğrultusunda ilerlediğini söyleyebiliriz. Bu dönüşüm süreci hem devletin siyasal, hukuksal ve kültürel etkinlik modalitesini değiştirmiş, hem de yeni bir aydın kitlesinin ortaya çıkmasını ve tarihsel blokun yeni evresine uygun sivil toplum-devlet ilişkisindeki yeniden yapılanma formlarını gündeme getirmiştir. Kadro Hareketi’nin Cumhuriyet’te birlikte açılan yeni tarihsel evrede başarılı olması durumunda, Türkiye toplumsal formasyonunun daha farklı bir gelişim seyri izlemiş olacağını varsayabiliriz. Bu makale, tarihsel gelişmenin olumsallıkları üzerinde durmak yerine, 1930’ların başındaki nesnel koşulları dikkate alarak, Gramsci’nin kavramsal matrisinin işlevselleştirilmesi aracılığıyla, Kadro Hareketi’ni yeni ve özgün bir okuma işleminden geçirmeyi amaçlamaktadır. Kadro ve Aydınlar Ocak 1932-Aralık/ Ocak 1934-35 tarihleri arasında yayın hayatı olan Kadro dergisi devrimin ideolojisini oluşturma, yaygınlaştırma ve derinleştirme amacındadır. Bu dergi etrafında toplanan aydınlar grubu, tek parti yönetiminin hâkim olduğu yıllarda, yeni devletin inşa sürecindeki rolüne yönelik özgül 68 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84. yaklaşımlarıyla, Türkiye’nin siyasal düşünce tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976), Vedat Nedim Tör (18971985), Burhan Asaf Belge (1899-1967), İsmail Hüsrev Tökin (1902-1994) ve Yakub Kadri Karaosmanoğlu (1889-1974) derginin kurucu yazar kadrosunu oluşturmaktadır. Derginin içinden çıktığı sosyo-ekonomik koşullar göz önüne alındığında, yazarlarının ortak noktası bürokratik orta sınıfa aidiyetleridir. Dolayısıyla, ne seçkinci (elitist) sınıf içinde yer alıp halktan ayrı bir yerde, ne de kırsal kesimde olup eğitimden uzak kaldıkları için entelektüel düşünce akımlarından uzakta konumlanırlar. Yurtdışında eğitim almış, Batı’nın modern toplumsal formasyonlarındaki sınıf mücadelelerini görmüş, aydın topluluklarını etkileyen felsefe ve sanat akımlarını takip etmiş kişiler olmaları bakımından, bu özellikleriyle yeni rejim için ideal bir grup bile oldukları söylenebilir. Kadro dergisi, çıkış amacını şu ilkeler kapsamında formüle etmiştir: Türkiye, bir inkılap içindedir. Bu inkılap durmadı. İhtilal inkılabın gayesi değil, vasıtasıdır. Tesviye edilmiş bir zemin üstünde yarınki Türk cemiyetinin, kendine has ve kendine uygun binasını kurabilmek için, inkılabımız, derinleşme ve genişleme istikametindedir. İnkılabın irade ve menfaati, inkılabı duyan ve yürüten, azlık fakat ileri bir KADRO’nun iradesinde temsil olunur. Türkiye bir inkılap içindedir. Bu inkılabın kendisine prensip ve onu yaşatacaklara şuur olabilecek bütün nazari ve fikri unsurlara maliktir. Ancak bu nazari ve fikri unsurlar, inkılaba İDEOLOJİ olabilecek bir fikriyat sistemi içinde terkip ve tedvin edilmiş değildir. İnkılabımızın, her biri ayrı ayrı kıymettar ve orijinal bu fikir ve nazariye unsurları birer birer izah edildikçe, bu esaslar inkılap nesli için kriteryumlar olacak, yeni ve standartlaşmış inkılapçı tip böyle doğacaktır… İnkılabın kendine has cihanı telakki tarzı böyle vücut bulacaktır… İnkılap neslimizin muhtaç olduğu inkılap şevkini, her zaman uyanık tutmak ve inkılabımızın bir bakışta idrakimizi durdurur gibi görünen coşkun ve mürekkep cereyanına daima hâkim kalabilmek için, onun prensiplerini hududu muayyen kriteryumlar şeklinde bilmeye, benimsetmeye mecburuz. (Kadro, 2004: 44) Kadro’nun formüle ettiği bu perspektifte devrimin eksikliklerinin ne olduğunu anlatması (aslında, günümüzdeki meseleleri de aydınlatması) açısından önemlidir. Diğer taraftan, Kadro, eksikliklere karşın neye ihtiyaç olduğunu da açıkça ortaya koyar: devrimin ideolojisini oluşturmak ve temellendirmek. Derginin, bu amacını gerçekleştirmek ve devrimin halka ulaşmasını sağlamak için, inkılabın (devrimin) korunmasını, kollanmasını ve gelişmesini başlıca entelektüel-politik öngörü biçiminde söylemselleştirdiğini saptayabiliriz. Kadro Dergisi’nin düşünür ve aydınlarının, oluşturmayı hedefledikleri ideolojinin kurucuları olarak, kendilerini lider grup ile halk arasında bağlantı kuracak olan organik ideolojinin taşıyıcı öğesi halinde tasarımladıkları ileri sürülebilir. Bu açıdan bakıldığında, Gramsci’nin organik aydın-geleneksel aydın ikiliği (dikotomisi) çerçevesinde geliştirdiği kuramsal yaklaşımdan yararlanarak, Kadrocuları analiz etmek mümkündür. Gramsci, kendi kuramsal Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’ 69 modelini oluştururken, aydınların İtalyan toplumsal formasyonuna özgü sınıfsal konumunu, tarihsel blok içindeki işlevlerini ve hem yapısal hem de üstyapısal süreçlerdeki ilişkisel görünümlerini çözümlemeye çalışır; bu amaçla, en genel soyutlama düzeyinde, aydınların işlevsel niteliklerini, ideolojik hegemonya kavramıyla ilişkilendirerek açıklar (Yetiş, 2002: 217). Aydın (entelektüel) olmayı zihinsel kapasite ve akılla bağdaştıran Gramsci, bu yüzden herkesin aydın kategorisi bağlamında değerlendirilebileceğini belirtir. Bu tanımlamanın elbette çok kapsayıcı olduğu ve aydın kavramını olağanüstü derecede genişlettiği düşünülebilir. Bununla birlikte, Gramsci’nin, toplumsal yapının geneli dikkate alındığında, herkesin aydın işlevini yerine getirmediğini ifade ettiğini de vurgulamamız gerekir (Jones, 2006: 81). Gramsci’ye göre, yöneten ve yönetilenler arasındaki ikna ve rıza süreçleriyle bağlantılı olarak, ideolojik hegemonyanın kurulması, ancak yönetici kadroyla organik bağı olan eğitimli aydınlarla mümkündür (Jones, 2006: 55). Öte yandan, her toplumsal grup (sınıf) kendi organik aydınını yaratır; başka bir ifadeyle “her yeni sınıfın ihtiyacı olan ‘organik aydınlar’ yeni bir sosyal düzen kurmak için şarttır (Anderson, 1988: 9). Organik aydın kavramıyla dikotomik bir karşıtlık içinde anlamlandırılan geleneksel aydınlar ise, eski tarihsel blokun organik aydın kategorilerinin yeni tarihsel bloktaki kalıntılarıdır. Aydınlar konusuyla ilişkili olarak egemenlik ve yönetim kavramlarını birlikte değerlendiren Gramsci’nin şu saptaması, burada incelediğimiz konu açısından aydınlatıcıdır: “Egemen (buyurgan) grup, ancak kendi aydınları aracılığıyla tüm toplum üzerinde hegemonyasını uygulamayı başardığı zaman yönetici durumuna gelir” (1986: 15). Kadro dergisi, cumhuriyet döneminin erken kapitalistleşme süreçleri bağlamında, yeni rejimin ya da tarihsel blokun organik aydın katmanlarından birini oluşturmaya yönelik bir girişim olarak karşımıza çıkar. Kemalist rejim, Osmanlı Devleti’nden kalan geleneksel aydınlarını ve onların kurumlarını inşa sürecine özgü hukuksal araçlarla tasfiye etmiş; üstyapıda kendi siyasal, hukuksal, eğitimsel ve dinsel kurumlarını oluşturmuş, bununla bağlantılı olarak da sınıfsal köken açısından kendisiyle bağlantılı aydın katmanlarını eğitmeye yönelmiştir. Tek parti döneminde tüm muhalif düşüncelerin ortadan kaldırılması ve örneğin, rejimi destekleyen Kadro dergisinin yayın hayatına devam etmesine izin verilmesi de bu bağlamda anlamlandırılabilir. Aslında, kurulmakta olan yeni devlet mekanizması içerisinde geleneksel aydınların soğurulduğu da düşünülebilir; nitekim her başarılı tarihsel blok girişimi, eski düzenin kalıntısı olan geleneksel aydınların yeni yapısal ve üstyapısal ilişkiler içerisine eklemlendirilmesine tanık olur. Geleneksel aydınların ya da muhalif kesimin soğurulması, toplumsal düzeyde hegemonyanın oluşturulması açısından önemlidir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Türk Tarih Tezi, Güneş-Dil 70 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84. Teorisi, dinsel kurumların (örneğin, tekke ve zaviyeler) tasfiyesi ve laiklik ilkesinin kabulü kolayca anlaşılabilir adımlardır. Hegemonyanın örgütlenmesi, Gramsci’nin deyimiyle, “ekonomik özsel bir işlev kökensel alanı üzerinde” ortaya çıkan organik aydınların oynayacağı temel rollerin dikkate alınmasını gerektirir. Kadro Hareketi’nin, tam da bu toplumsal işlev doğrultusunda, ekonomi politikasının nasıl olması gerektiğine dair görüşlerin şekillendirilmesi sürecinde rol oynayarak, devlet gözetimindeki birikim stratejisinin saptanmasında etkinlik göstermeyi hedeflemesi anlamlıdır. Çünkü organik aydın, politik toplumla sivil toplum arasındaki dengenin sağlanması, hegemonyanın yaygınlaşması bağlamında temel bir işleve sahiptir. Devlet, zor gücünü kullanarak, bu hegemonyanın kurulmasında rol oynarken; organik aydınlar, rıza yoluyla toplumu ikna ederek (başka bir deyişle, inandırarak) hegemonyanın kendiliğinden içselleştirilmesine katkıda bulunurlar. Bu nedenle, toplumsal sınıflardan ve hegemonya mücadelelerinden bağımsız bir aydınlar sınıfı olduğunu söylemek mümkün değildir; aksine, ilerlemeci sınıfın aydınlarının diğer toplumsal gruplara ait aydınları kendilerine eklemlemelerinin, başarılı bir hegemonya mücadelesi açısından, gerçekçi bir olasılık olduğunu söylemek doğru olacaktır. Bu kuramsal öncüllerden hareketle, Kadro’nun devrimin ideolojisini oluşturma hedefi açısından, özellikle ekonomi kertesi üzerine eğilmeleri rastlantısal değildir. Nitekim Gramsci’nin İtalyan aydınları üzerine yaptığı bir yorum aydınların ekonomik kerte karşısındaki konumunu açıklamak bakımından önemlidir: Eğer her devlet tipinin zorunlu olarak ekonomik-korporatif ilkelcilik evresinden geçeceği doğruysa, bundan yeni devlet tipini kurmuş bulunan yeni toplumsal grubun politik hegemonyasının içeriğinin her şeyden önce ekonomik nitelikte olacağı sonucu çıkar. (Gramsci, 1986: 23) Yukarıdaki kuramsal değerlendirmelerden de anlaşılacağı üzere, Cumhuriyet Dönemi’nde yeni bir tarihsel blokun kurulması için aydınlara belirleyici bir işlev tanınması gerekmiştir. Kapitalistleşme sürecinde geç kalan ve eşitsiz gelişim dinamiklerinin etkisini hisseden Türkiye’nin, 1930’lara değin liberal politikalar izlemesi rastlantısal bir girişim değildir. Ne var ki, hem 1929 Dünya Krizi’nin patlak vermesi hem de bu süreç içinde tarihsel blokun ve hegemonyanın kurulmasındaki başarısızlık, devletin ve yönetici sınıfın ekonomi politikalarını değiştirmesine neden olur. Kadro’nun devletçilik ilkesine ya da diğer bir ifadeyle karma ekonomiye ideolojik söyleminde vurgu yapmasındaki temel gerekçe, içinden çıktığı sınıfsal yapıyla olan organik bağıyla ilişkilendirilebilir. Devletin sınıfsız, imtiyazsız bir toplumsal yapı içinde olduğunu vurgulayan Kemalist ideoloji ve onun destekleyicisi olan Kadrocular, diğer taraftan kendilerinin ve genel olarak aydınların toplumdaki yerini ve Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’ 71 işlevini ise çelişkili bir şekilde yorumlamıştır. Aydemir’in şu değerlendirmesi tipik bir bakış açısını yansıtır: Bu itibarla yeni Türk cemiyetinde entelektüel zümre, teknik kuvvetleri elinde tutan bir sınıfın emrinde ve o sınıfın menfaatine çalışan bir emirber sınıf değil, bilakis bütün dünya tekniğini elinde bulunduran, cemiyetin ileri menfaatleri hesabına çalışan teşkilatçılar ve teknisyenler kadrosudur. (Aydemir, 1968: 65-66) Bu ifadeden hareket edersek, her ne kadar, tekniğin oluşmasını üretici güçlerin gelişmesine bağlayarak açıklasalar, üretici güçlerdeki gelişmişlik seviyesinin de üretim ilişkilerini ve dolayısıyla da üretim tarzını belirlediğini vurgulasalar da, Kadrocuların maddeci tarih yorumundan uzaklaştıkları söylenebilir. Aslında, organik aydınların sınıfsal özelliklerini daha iyi anlamak için, onların tarihsel oluşumu bakımından ilişkili oldukları sınıflarla doğrusal bir zaman diliminde ortaya çıktıklarını unutmamak gerekir (Yetiş, 2009: 159). Diğer taraftan Kadrocular, kendilerinden önceki aydınları eleştirirler. Şevket Süreyya [Aydemir], Kadro’nun aynı zamanda eski aydın topluluklarıyla ideolojik bir mücadeleyi amaçladığını net olarak ifade etmiştir: “Bizim fikri telakki tarzımız ile hükümlerimizi tayin eden, kendi felsefi kültürümüzdür. Hâlbuki bu kültür, harpten evvelki Avrupa’nın hayat ve cemiyet şartlarının felsefi izahına istinat eder. Bunun içindir ki, Türk münevverinin âlemi telakki tarzı, harpten evvelki Avrupa’nın klasik inkişaf kanunlarından tamamile gayrı bir istikamet takibeden yeni Türk cemiyetinin ideolojisini idrakte, bir felsefi engel oluyor. Binaenaleyh Türkiye’nin yeni inkişaf istikametlerinin izahı davasında bizim ilk mücadele edeceğimiz şey, Türk münevverinin, eski bir âlemin tarzına istinat eden felsefi kültürüdür” (Kadro, 2004: 152). Tekeli ve İlkin’in (2003: 512) de saptadıkları gibi, Kadroculara göre, eğitimli olmak aydın olmak için yeterli değildir; tek başına eğitim, sadece yarı aydın olmakla sonuçlanacaktır. Kadrocular, bu noktadan hareket ederek, Osmanlı aydınlarının yarı aydın olmanın ötesine geçemediğini ve belli bir dünya görüşüne sahip olmadıklarından dolayı da siyasal otoriteye bağlı kaldığını düşünürler. Bununla birlikte, Tekeli ve İlkin’in (2003: 512), Osmanlı aydını ve Kadrocuların, her ne kadar farklı tarihsel süreçlerde şekillenmiş olsalar da, siyasal otoriteye bağlılık konusunda aynı özellikleri sergilediklerini vurgulamaları anlamlıdır. Bu eleştiriyi benimseyecek olursak, her iki aydın tipinin de eleştirel olmadığını, kendilerini ilişkilendirdikleri yapıya (inkılap, iktidar ya da devlet) angaje olduklarını söyleyebiliriz. Gerçi, Kadrocuların kendilerini Osmanlı aydınından farklı bir düzeyde ele aldıkları da kabul edilmelidir. Onlara göre, Osmanlı aydınları Batı’daki tekniği, gelişmeyi, felsefeyi yorumlamak, özümsemek ve analiz etmek yerine bunları sorgulamaksızın olduğu gibi almayı seçmişlerdir. 72 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84. Tekeli ve İlkin, bizim Kadrocuları organik aydın kategorisi bağlamında değerlendirmemizin aksine, onların organik aydın ve geleneksel aydın arasında konumlandıklarına işaret ederler. Geleneksel aydını sınıflar üstü bir konumda değerlendiren yazarlar, Kadro’nun sınıfları yadsımasına dayanarak, Kadrocuların geleneksel aydın olmadıklarını ileri sürerler. Aynı şekilde, organik aydını da bir toplumsal sınıf ya da grubun içinde yer alması ve o grubun üyesi olması bağlamında değerlendirerek Kadro’nun sınıfsal bağlantısı olmadığı sonucuna varırlar. Yazarlar, Kadrocuları ‘organizasyonel elit’ olarak değerlendirirken, bunun nasıl bir kuramsal-kavramsal altyapısı olduğuna değinmemişlerdir. Bu değerlendirmeler altında geleneksel aydın yorumunu biraz daha detaylandırmak gerekmektedir. Tekeli ve İlkin’in geleneksel aydın konusundaki yorumlarının aksine Gramsci’nin geleneksel aydın kavramını, “yeni tarihsel blokun gelişim sürecinde, egemenlik iddiasındaki temel sınıfın karşısında bulduğu ve ‘siyasal ve toplumsal biçimlerdeki en karmaşık ve köktenci değişikliklerin bile kesintiye uğratamadığı bir tarihsel sürekliliği temsil ediyor gibi görünen’ aydın topluluklarını niteler” (Yetiş, 2009: 160). Dolayısıyla, geleneksel aydın kategorisi, önceki tarihsel blokun organik aydınları şeklinde yorumlanabilir. Onları geleneksel bir konumda bırakan tutum ise, bulundukları tarihsel blokun devamını sağlamaya yönelik pratikleridir. Görüleceği üzere Tekeli ve İlkin’in sınıflar üstü olarak yorumladıkları geleneksel aydın tanımı doğru değildir; çünkü bir tarihsel blok üstyapı ve altyapının organik bağı olduğuna göre ve bu bağın kuruluşunda yer alan organik aydınların sınıfsal konumları göz önüne alındığında geleneksel aydının önceki tarihsel blokla ilişkili olarak sınıfsal bir statüleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu bağlamda, Kadrocuların ‘geleneksel aydın’ kategorisi çerçevesinde değil, yeni tarihsel blokun kurulması doğrultusunda yeni organik ideolojinin oluşturulmasını hedefleyen bir organik aydın girişimi biçiminde anlamlandırılabileceğini ileri sürebiliriz. Kadro ve İdeoloji Yeni tarihsel blok içerisinde siyasal rejimin ideolojisini oluşturmaya yönelik olarak yayınlanmaya başlayan Kadro Dergisi, yeni devletin bir “inkılap” içinde olduğu yolundaki temel varsayımdan hareket ederek, söz konusu devrimci dönüşüm sürecinin toplumsallaşmasını amaçlamıştır. Kadro Hareketi ve Dergisi etrafında toplanan çevre, inkılabın teorik ve düşünsel anlamda alt yapısı olduğunu, fakat devrime eşlik eden ideolojik düzeyin rejimin konsolidasyonu ve topluma yansıtılması açısından eksiklik olduğunu öngörmüştür. Kadro Hareketinin özgüllüğü, eski tarihsel blokun ortadan kalkmasına bağlı olarak yeniden biçimlendirilmeye çalışılan yeni yapısal ve üstyapısal süreçlerin organik eklemlenmesinin hedeflendiği tarihsel koşullarda yatar. Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’ 73 Bu bağlamda, yeni tarihsel blokun üstyapısal alanda yer alan zihinsel-bilişsel görünümlerini sistematize etme amacını temel bir varoluş nedeni olarak saptayan Kadro Hareketi, ideoloji kavramını bir dünya görüşü olarak genel bir çerçevede yorumlar. İdeoloji, daha genel bir kuramsal çerçevede anlaşılmak koşuluyla, “bizi ihata eden cemiyet şartlarının, bizim dimağımıza in’ikası ve bu in’ikasların muayyen formüller ve doktrinler şeklinde ifadesi” biçiminde tanımlanır (Şevket Süreyya, 2004: 103). Kadro, bu tanımın da ima ettiği üzere, tarihsel gelişim dinamiklerine göre ortaya çıkan toplumsal koşullar çerçevesinde, dünyayı algılama ve yorumlama tarzı olarak kavranılan dünya görüşünü belirli ilkeler doğrultusunda oluşturmayı önemli görmüştür. Bu yaklaşımın kuramsal öncüllerine odaklanıldığında, Kadrocuların ideolojinin oluşumunda toplumsal koşulları esas aldıkları kolaylıkla saptanabilir. Kişisel tarihlerinin de açığa çıkardığı üzere, entelektüel birikimleri dolayısıyla Avrupa felsefe geleneklerine hâkim olduklarını düşünebileceğimiz Kadrocuların, ideolojiyi belirli bir toplumsal nesnellik zemininde anlamlandırmalarının kökeninde maddeci tarih anlayışının bulunduğunu varsayabiliriz. Ayrıca, ideolojinin insanları yönlendiren doktrinler bağlamında yorumlanması ve ‘yansıma’ kuramına göndermede bulunulması dikkat çekicidir. İdeolojiyi toplumsal koşulların insan zihnindeki yansıması olarak görmelerinin kuramsal dayanaklarını analiz etmek bakımından, Terry Eagleton’ın İdeoloji başlıklı kitabında ayrıntılı olarak tartıştığı ‘yansıma’ sorunsalına başvurmak yararlı olacaktır. Yansıma, toplumsal ve maddi pratiklerin sadece bir görünümü olmakla kalmaz, aynı zamanda bilincinde dönüşümünde rol oynayarak, tarihin öznesi olan insanın da dönüşümünde bir aracı rolü görür. Nitekim bu role işaret eden V. N. Voloshinov’un ‘bilincin mantığı’ (Eagleton, 1991: 270) kavrayışı içerisinde ifade ettiği göstergeler, semboller, söylemler maddi pratiklerin ayrılmaz bir parçasıdır. Kadrocuların, dil ve ideolojik unsurların yeni bir hegemonik söylem düzleminde eklemlendirilmesi amacıyla, rejimin ideolojisini oluşturmaya yönelik girişimlerinin doktrin şeklinde formüle edilmesi, bu nedenle, son derece açıklayıcıdır. Kadro’nun, yeni tarihsel blokun kurulması aşamasında, kendini salt bir entelektüel oluşum olarak sınırlandırmaksızın kuruculuk rolünü üstlenmeyi hedeflemesi çarpıcıdır. Bu çevre, üstyapısal düzeyde ideolojinin tasarımlanmasını amaçladığı ölçüde, yurttaşlar topluluğunun söylemsel ve ideolojik yeniden yapılandırılmasını hep göz önünde bulundurmuştur. Bu doğrultuda, Kadrocuların, Derginin siyasal söyleminde ‘inkılab’ın jargonunu hegemonikleştirmeye çalıştıkları vurgulanmalıdır: “İnkılâbımızın ideolojisi, İnkılâbımıza esas olan, yani İnkılâbımızın mahiyetinde mündemiç bulunan fikri prensiplerdir. Her inkılâp ya bir fikir sistemini temsil, ya bir fikir sistemine istinat eder diyoruz” (Şevket Süreyya, 2004: 228). Kadrocular, 74 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84. Marksizmdeki gibi bir yandan bilincin toplumsal koşullar sonucu şekillendiğini, öbür yandan da ideolojiyi bu koşulların sonucu olarak görmek gerektiğini varsayarlar. Ne var ki, derginin kuramsal dilinde sirayet eden sorunsalın kurucu önermelerine bakıldığında, onların Marx’taki ideoloji yaklaşımından ayrıldıklarını da belirtmemiz yerinde olur. Marx’ın Alman İdeolojisi gibi erken dönem yapıtlarında, ideoloji ‘yanlış bilinç’ kavramı bağlamında analiz edilir. JorgeLarrain’in (1979: 35-67) sınıflandırmasına başvurulacak olursa, Marx’ın bilim karşısında konumlandırdığı bu ideoloji tanımının negatif bir biçimde formüle edildiğini söyleyebiliriz. Negatif ideoloji sorunsallaştırması çerçevesinde, maddi gerçekliğin bilinci belirlediği varsayımından hareket eden Marx, asıl sorunun insanların sahip oldukları yanlış düşüncelerden değil, tam tersine bu düşüncelere yol açan toplumsal eşitsizliklerden kaynaklandığını belirtir. Başka bir ifadeyle, Marx’ın sorunsallaştırdığı biçimiyle ideoloji, ekonomik eşitsizliklerin ve toplumsal çelişkilerin yeniden üretilmesine yardımcı olur (Bottomore, 2005: 293) ve bu çelişkilerin gizemli kılınmasında, egemen sınıfın toplumsal ve siyasal üstünlüğünün sağlanmasına katkıda bulunur. Buna karşılık, Marx’ın yapıtlarındaki siyasal-kuramsal analizlerden etkilenmekle birlikte, Kadrocuların söyleminde karşımıza çıkan ideoloji negatif değil, toplumun bilince ulaşmasını sağladığı için pozitif bir anlam yüklüdür. Dolayısıyla, Kadro’daki ideoloji kavramsallaştırması, yine Larrain’in sınıflandırmasına başvurulacak olursa, ‘dünya görüşü’ (Weltanschauung) olarak betimlenebilecek olan ‘pozitif ideoloji’ kategorisine yakındır. Kadrocuların ideoloji konusundaki yaklaşımlarını karşılaştırmalı olarak incelemek bakımından, Marksist literatür içinde ideolojiyi ‘yanlış bilinç’ olarak yorumlamayan Gramsci’nin analizine değinmek yararlı olacaktır. Lenin’in ideoloji yaklaşımından etkilenerek kendi kuramsal modelini geliştiren Gramsci için de ideoloji olumsuz bir anlam içermemektedir. Gramsci’nin Hapishane Defterleri’nde kuramsallaştırdığı sorunsal bağlamında, ideoloji, artık egemen sınıfın geniş kitleleri üstünlüğü altında tutmak amacıyla kullandığı çarpıtma aracı olmaktan çıkar. Böylelikle, aynı zamanda, işçi sınıfının politik bilincini de içerecek ölçüde kuramsal genişletme işleminden geçirilerek, nötr bir kavram halinde yeniden anlamlandırılır (Bottomore, 2005: 294-5). Gramsci, ideolojileri organik ve keyfi ideolojiler diye ikiye ayırır ve bu kategorizasyon bağlamında belirleyicilik kıstasının, tarihsel yapılar içerisinde zorunlu-olan ve konjonktürel-olan verilerle formüle edilmesi gerektiğine işaret eder (1986: 254). Buna göre, organik ideolojiler kitlelerin birleşmesi ve örgütsel bir yapı kazanmasında son derece işlevseldir; keyfi (arbitrary) ideolojiler ise, bireysellik niteliği sergileyen, bu nedenle tarihsel blokun zorunlu bileşeni olarak Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’ 75 işlev görmeyen zihinsel tasarımlardır (Forgacs, 2010: 243).2 Gramsci, ideolojiyi en genel anlamda “sanat, hukuk, ekonomik etkinlik ve kolektif hayatın” bütün kertelerinde kendini gösteren bir ‘dünya görüşü’ (Weltanschauung) olarak ele almakla birlikte, ideolojinin dünya görüşünün ötesinde bir anlam taşıdığını da vurgulamaktan geri kalmaz (Bottomore, 2005: 295). Defterler’deki sınıflandırma açısından, ‘tarihsel olarak organik’ ideolojiler, toplumsal sınıfların dünya görüşlerinin oluşmasındaki zorunlu işlevleri nedeniyle önem kazanırlar. Organik ideoloji, yapı ve üstyapının zorunlu, nesnel ve karşılıklı eklemlenmesi halinde ortaya çıkan tarihsel blokun tutunumuna (cohesion) yardımcı olur (Larrain, 1979: 81).3 Organik ideolojilerin, kitleleri örgütleyici, devindirici ve bilince varmalarında önemli bir etkisi olduğu gibi keyfi ideolojiler bireysel faaliyet alanı içinde yer alır.4 Çalışmamızın inceleme nesnesini oluşturan Kadro Dergisi ve hareketi tarafından önerilen geniş kapsamlı anlamlandırma dizgesi, Gramsci’nin kavramsal matrisinden yararlanarak anlamlandıracak olursak, rejimin ideolojisini kuramsallaştırmaya ve bu bilinci geniş halk kitlelerine taşımaya yönelik çabası açısından, organik ideoloji oluşturma girişimi olarak yorumlanabilir. Kuramsal düzeyde ifade edilirse, yeni kurulan devletle birlikte oluşan yeni tarihsel blokun kendi organik aydınları aracılığıyla geliştireceği organik ideolojisine dayanarak toplumsal alanda tutunum sağlaması gereklidir. Kadro Hareketi de, yapısal özelliklerinin henüz nüve halinde şekillenmeye başladığı bu yeni tarihsel blokun kurucu öğelerinden birini oluşturan aydınlar başlığı altında değerlendirilebilir. Bununla birlikte, yukarıdaki formülasyonda özellikle yer verildiği üzere, Kadro’nun kendine biçtiği misyon ‘girişim’ aşamasında (ya da düzeyinde) kalmıştır. Gerçekten de, Kadro, Kemalist yönetici sınıfın gözetimi altında gelişmekte olan tarihsel blokun organik ideolojisini oluşturmaya aday olmuştur; ne var ki, bu hareketin çabaları sonuç vermeyince, organik ideolojinin oluşturulması projesi tarihsel blokun ‘çimentosu’nu sağlayacak nesnel kapasiteye erişememiştir. Öte yandan, Kemalist rejimin konsolidasyonuna yönelik tarihsel yapılandırma çabaları içerisinde alternatif önerilerin gündeme getirilmesi kaçınılmazdı; Kadro’nun girişiminin, diğer 2 Portelli (1982: 53), Gramsci’nin kategorizasyonundaki keyfi ideolojilerin yapıyla organik bağlarının olmadığını vurgulayarak, tarihsel açıdan önemli olmayan bu ideolojilerin “organik ideolojilerin olumsuzundan başka bir şey” olmadığını özellikle belirtir. 3 Kuşkusuz, Larrain’in (1979: 81) de vurguladığı üzere, toplumsal blokun birliğinin sağlanmasında ‘çimento’ işlevini yerine getiren organik ideolojilerin hepsinin zorunlu olarak başarılı olduğu ileri sürülemez. 4 Gramsci’nin iki farklı ideoloji türünü birbirinden ayrıştırırken tarihsel zorunluluk ilişkilerine göndermede bulunması anlamlıdır: “Öyleyse, belli bir yapı için zorunlu, tarihsel olarak organik ideolojilerle, keyfe bağlı, usçu, ‘ısmarlama’ ideolojiler arasında bir ayrım yapmak gerekir. Tarihsel bakımdan zorunlu ideolojiler olarak, ‘psikolojik’ bir geçerlilik olan bir geçerlilikleri vardır ideolojilerin, insan yığınlarını ‘örgütlerler’, insanların devindikleri, durumlarının bilincine vardıkları, savaşım verdikleri, vb. alanı oluştururlar onlar. ‘Keyfe bağlı’ ideolojiler olarak da, bireysel ‘devinim’lerden, polemiklerden başka hiçbir şeye yol açmazlar (bunlar da büsbütün yararsız değildirler, gerçeğe karşı koyan ve onu olumlayan yanılgı gibidirler çünkü)” (1986: 254). 76 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84. seçeneklerin (örneğin, Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki yönetici grubun temsil ettiği seçeneğin) öne çıktığı koşullar altında, kendini geçerli kılması mümkün olmamıştır. Marksist bir geçmişe sahip olan ve erken cumhuriyet döneminde TKP içinde yer alan Kadrocular, zamanla hem yerel hem de dünya konjonktüründeki gelişmeler paralelinde bu çizgiden giderek sıyrılmışlardır. Bu aydınlar topluluğu, eski siyasal ve ideolojik çevrelerinden ayrıldıktan sonra, entelektüel amaçlarını yeniden formüle ederek, oluşmakta olan tarihsel blokun içerdiği yeni devletin koşullarına özgü, onun gereksinmelerine karşılık verebilecek bir ideoloji geliştirmeye çalışmışlardır. Eski siyasal kökenlerinden kopuşları, en net olarak yeni organik ideolojiyi oluşturan kurucu unsurları formüle etmeye yönelik girişimlerinde açığa çıkar. Kadro Hareketi ve bu hareketin çevresinde konumlanan aydınlar topluluğu, rejimin kurucusu olan görüşe karşı olumsuz bir tavır sergilemeksizin, yeni tarihsel blokun üstyapısal kertedeki dayanak noktalarını güçlendirmeyi amaçlamıştır. Bu açıdan bakıldığında, Kemalist ideolojinin sınıfsız bir toplum yapısı öngörmesi, halkçılık ilkesinin kabulü ve 1929 Dünya Krizi sonrasında uluslararası düzeyde öngörülen liberal politikalardan vazgeçilerek devletçilik uygulamalarına geçilmesi, yeni tarihsel blokun belirleyici unsurları ve uğrakları (momentleri) arasında sayılabilir. Kadro Hareketi’nin ideolojisini daha kapsamlı şekilde anlamak için bu unsurlara değinmek gerekmektedir. Bilindiği üzere, Kemalizm’in sınıfsız toplum algısının bir uzantısı olan halkçılık ilkesi, Türk toplumunun, Batı’nın gelişkin kapitalist formasyonlarındaki gibi sınıfsal-toplumsal ayrışma dinamiklerine göre şekillenmediğini varsayar. Bu doğrultuda, Türkiye’de moderniteye özgü rekabet halindeki sınıfların ve Batı’dakine benzer sınıf çelişkilerinin ya da çatışmalarının bulunmadığı ileri sürülür (Timur, 2008: 179). Türkiye’nin sınıfsız bir toplum olarak algılanmasındaki en önemli nedenler arasında, Kurtuluş Savaşı’nın temelde sömürgeciliğe karşı bir tepki olarak ortaya çıkması gösterilir. Bu bağlamda, Kurtuluş Savaşı’nın biçimlendirdiği tarihsel koşullar altında gelişen siyasal-toplumsal devinim, Batı’daki gibi ekonomik nedenlerden kaynaklanan bir burjuva devrimi olarak değerlendirilmeyip, kitlesel bir halk hareketi çerçevesinde yorumlanır. Bu yorumun, hiç kuşkusuz, Türkiye’deki mücadelenin Batı’ya karşı yapıldığı görüşünden kaynaklandığı belirtilmelidir. Kadro’nun önemli isimleri arasında yer alan Şevket Süreyya Aydemir, İnkılap ve Kadro’da bu saptamayı şöyle ifade eder: Türk Milli Kurtuluş Hareketi; Batıda XVIII. yüzyıl sonlarında başlayıp XIX. yüzyıl boyunca gelişen sanayi inkılabının, dünya ölçüsünde yarattığı sömürgecilik nizamının bir reaksiyonudur. Bu inkılaba ayak uyduramayan Türkiye gibi ülkelerde, sanayiinin çöküşü; kapitülasyon kayıtlarının pekiştirilmesi, borçlandırma yolları ile iktisadi kontroller ve nihayet siyasi Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’ 77 istiklalin kayıt altına alınışı neticelerini verdi. Bu teknik gelişmelerin izahında tarihi materyalizm; sanıyoruz ki tarihin en doğru bir anlayış tarzı olacaktır (Aydemir, 1968: 37).5 Görüldüğü üzere, Kadro’cu siyaset söyleminde, Batı’ya özgü kapitalistsömürgeci toplumsal formasyonun sınıfsal yapısının oluşumundaki temel etken sanayi devrimi olarak değerlendirilir. Bu durumda, Türkiye’nin kapitalist sisteme geçmiş olmaması da, Batı’dakine benzer sınıfsal yapının meydana gelmemesinin ana nedeni olarak düşünülür. Kuşkusuz, tam da bu noktada, Kadrocular benimsediklerini söyledikleri tarihsel materyalizmin kurucu önermelerinin oluşturduğu analiz tarzından metodolojik düzeyde ayrılırlar; çünkü tarihsel materyalizm, sadece sınıf mücadelelerini anlatan bir mekanizma olarak görülmez; tarihsel gelişim içinde devinmekte olan toplumlara ilişkin yasalılık eğilimlerini açığa çıkarma yöntemi olarak yorumlanır (Yanardağ, 1988: 127). Türkiye toplumunun sınıflardan değil de tabakalardan oluştuğunu söyleyen ve bu yüzden Weberyan bir bakış açısının izlerini taşıdığını düşünebileceğimiz Kadro Hareketi, dönemin resmi ideolojisinden ayrılmama ya da çelişmeme kaygısı da taşımaktadır. Kadro’nun Türk toplumunu “imtiyazsız sınıf ve kaynaşmış bir kitle” (Aydemir,1968: 128) olarak değerlendirmesi, Kemalizm’in kuramsal varsayımları karşısında sergilenen uyum çabasının göstergeleri arasında sayılabilir. Öte yandan, sınıfsız toplum tezinin geliştirildiği dönem, dünya genelinde 1929 Ekonomik Krizinin ağırlığının hissedildiği bir tarihsel aşamaya karşılık gelir. Bu tarihsel dönem, devletlerin ekonomi politikalarında arayışta oldukları ve sınıf mücadelelerini engellemeye çalıştıkları yıllardır. Dünya krizi koşulları altında, Türkiye’de, 1930’lara değin kapitalistleşme için gerekli alt yapının bütün yönleriyle oluşturulamaması ve sermaye birikiminin yeterince sağlanamaması üzerine, piyasa odaklı ekonomi politikaları yerini devletin ekonomik hayata etkin müdahalesini öngören yeni birikim stratejisine bırakır. Bu durum, hem devletin ekonomideki rolüne inanan hem de rejimin ideolojik temelini oluşturmaya çalışan Kadro Hareketi’nin benimseyeceği ekonomi politik perspektifin formüle edilmesinde belirleyici olacaktır. Boratav, 1929’dan sonra değişen ekonomi politikasının siyaset ve iktisat literatüründe farklı isimler altında devletçilik, planlı ekonomi, karma ekonomi vs. yorumlandığını belirtir. Boratav, “devlet işletmeciliği ve devlet müdahalesi yoluyla kapitalist gelişme yolunun, kısacası devletçilik uygulamalarının, belirgin biçimde 1932’de başladığını” ifade eder (Boratav, 1983: 413, 412). 1929 Dünya Krizi’nden sonra, 1930-39 yılları arasında, ekonomi politikalarında belirleyici iki yol izlenir: Korumacılık ve devletçilik (Boratav, 2008: 312). Söz konusu yıllar Türkiye ekonomisinin dışa kapandığı ve devlet eliyle milli bir 5 Bu konuda ayrıca bkz. Yanardağ (1988: 125). 78 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84. burjuvazi yaratma çabasında olduğu dönemlerdir. Dolayısıyla, devletçiliğin Türkiye özelinde kapitalist bir gelişme modeli olduğu söylenebilir. Devletçi bir ekonomi politikasının uygulanmasında birinci neden olarak 1929 Dünya Krizi gösterilebilse de, diğer bir neden de, devletin ideolojisinin temelini oluşturan Kemalizmin sınıfsız ve imtiyazsız bir toplum öngörüsüdür. Bu öngörü çerçevesinde, devlet eliyle hem milli burjuvazinin oluşması sağlanacak, kapitalistleşme sürecinde adım atılacak, ama diğer taraftan da ideolojinin toplumsal gruplar üzerinde hegemonyasının yerleşmesi mümkün olacaktır. Bu amaca yönelik olarak, elbette, Kadrocular da etkili bir rol üstenmişlerdir. Vedat Nedim Tör, ‘Sınıflaşmamak ve İktisat Siyaseti’ başlıklı yazısında (2004: 294) devletçi bir politikayla hem ileri teknikli bir Türk ekonomisinin oluşacağını hem de Türk milletinin sınıflaşmasına meydan verilmeyeceğini belirtir.6 Bununla beraber, Kadrocuların devletçiliği ‘sosyal nasyonalizm’ ile ilişkili olarak değerlendirdiklerini vurgulamak gerekir. Kadrocuların yorumunu aktaran Türkeş’in (1999: 154) işaret ettiği gibi, bu sosyal milliyetçilik, “iktisatta devletçilik, fikirde ve kültürde devletçilik, politikada devletçilik” anlamına gelir. Ayrıca, “imtiyazsız sınıfsız bir millet fikri yahut sosyal milliyetçilik ideolojisi Türk inkılabının madde ve ameli inkişafile birleşince” kendine özgü anlamlandırma bağlamını da yaratmış oldu. Kadro, devletçiliğin liberalizm ve sosyalizmden farkını Türkiye eksenli bir bakış açısıyla yorumlayarak, millet temelinde ve millet bütünlüğünü varsayan bir ideolojinin kristalize olmasına katkı sağlamıştır. Boratav’ın açıklamaları çerçevesinde ifade etmek gerekirse, Kadro’nun önerdiği organik ideolojinin kurucu unsurları arasında yer alan devletçilik politikalarının, dünya ekonomik bunalımının belirlediği tarihsel dönemde savunulmaya başlandığı vurgulanmalıdır. Devletçilik ilkesi, hem krizden etkilenen yeni devlet için ekonomik tahribatın engellenmesine yardım edecek, hem kapitalistleşme için gerekli olan sermaye birikiminin sağlanmasına imkân verecek, hem de ağır koşullardan geçen toplumda bir rahatlamaya yol açacaktı.7 Burada belirtilmesi gereken nokta, Kadro’nun nasıl bir devletçilik algısına sahip olduğudur. Kurucu aydınları açısından Marksist bir entelektüel arka plana sahip 6 Bu bağlamda, Avcıoğlu’nun, Kadrocuların savunduğu devletçilik politikasına yönelik saptamaları dikkat çekicidir: “Devletçiliği bir ekonomik sistem değişikliği biçiminde anlayan ve savunanlar, o günlerde yalnız Kadrocular olmuştur. Kadroculara göre, devletçilik, millî kurtuluş savaşı veren ülkelere özgü, sınıf tezatlarını tasfiye edici, fakat sosyalizm ve kapitalizmden ayrı bir üçüncü yoldur. Bu sistemde, geniş bir devlet sektörü bulunacak ve devlet, milli iktisadiyatın kumanda manivelalarını elinde tutacaktır. Özel sektör, ancak teknik ve sermaye yeterliğine sahip olduğu takdirde ve plan disiplinine uymak şarkiyle, bu sistemde yer alacaktır. Kalkınma bütün ekonomiyi kapsayan bir plan çerçevesinde yürütülecektir” (Avcıoğlu, 1996: 450). 7 Zürcher’in (2000: 286) de belirttiği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1931’deki kongresinde resmen benimsediği devletçilik, yeni devletin kendini bağlayacağı ekonomi politik bir ilke olduğu kadar, Kemalizmin ideoloji alanındaki kurucu öğelerinden biri haline gelecektir. Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’ 79 olmakla birlikte, Marksizmi kendi dünya görüşü içerisinde organik bir tarzda içselleştirmeyen bu hareket, ekonomi-politik yaklaşım bağlamında, bir yanda bireyselci faaliyetleri diğer yanda da devleti fiilen ekonomik alana çekmektedir. Bu çelişkili metodolojiden türetilen perspektifin, ne sosyalizm anlayışındaki kolektivizme ne de klasik liberalizm yaklaşımındaki piyasa kontrolüne dayandığı söylenemez. Devletçilik, Kadrocu ideoloji içerisinde en sık işlenen temalar arasında yer alır.8 Devlet-toplum ikiliği çerçevesinde, toplumsal ilişkiler örüntüsüne dair saptamalar nasıl Kurtuluş Savaşı’nın genel ideolojik söylemine dayanıyorsa, ekonomi kertesine ilişkin anlamlandırma dizgesi de aynı şekilde inşa edilir. Şevket Süreyya Aydemir, devlete ve onun ekonomik süreçlerdeki rolüne ilişkin kuramsal görüşlerini açıklarken, liberal sistemi eleştirir: “Harpten evvelki Avrupa’da demokratik, liberal, insani hülasa ideal devlet görüşünü, o devredeki Avrupa toplumunun gerçek bir nizamı gibi değil, bilakis görünüşten ibaret olan bir ahenk altında gizlenen, şiddetli ahenksizliğin bir maskesi gibi almak lazımdır. Harpten evvelki Avrupa toplumunda olduğu kadar toplumun dışında ve üstüne çıkan bu devirde olduğu kadar, toplumun akışına ve kaderine müdahalesi olan bir devlet tipinin, bütün tarih içinde misalini bulamayız dersek mübalağa yapmış olmayız” (Aydemir, 1968: 197).9 Aydemir, Batı’daki toplumsal gelişmelerin farklı olabileceğini, ama aynı zamanda Türkiye ve benzeri yani yarı sömürge ve sömürge ülkelerin ekonomik bağımlılıktan kurtularak ulusal mücadelelerini veren ülkelerin de kendilerine özgü toplumsal yapıları ve ekonomik düzenleri olacağını vurgular (1968: 78). Ona göre, tarihsel ilerleme açısından henüz yeni oluşmaya başlayan ve kendi siyasal örgütlenme etkinliklerine yeni girişmiş olan ülkeler “kendilerine özgü sosyal ve ekonomik organları kendileri yaratacaklardır. Bu yeni devletlerin sosyal yapısı ve vasfı, mesela Batı toplumlarının aksine olarak ve ana kollarda, planlı kalkınma çabaları olacaktır” (1968: 78-79). Aydemir, bu yeni ülkelerin, bu çabaları derinleştikçe, Batı’da görülen ‘klasik demokrasiler’den farklı bir rota izleyerek, bütünüyle ayrı toplumsal, siyasal ve ekonomik gelişme dinamikleriyle birlikte kendi özgül yapılarını oluşturacaklarını varsayar. 8 Gerçekten de, Zürcher’in vurguladığı üzere, Kadro dergisi, devletçilik politikalarını CHP dışında hararetli bir şekilde savunan en önemli aydın topluluğu olarak etkinlik göstermiştir: “Türkiye’deki devletçilik siyasetinin en coşkulu taraftarları (bu yola kendini fazlasıyla adayan İnönü bir yana), 1932- 1934 yıllarında Kadro Dergisini çıkarmış olan bir Kemalist genç yazar topluluğu idi. Kadro grubu, parti liderlerinden çok daha ileriye gitti. Cumhuriyet Halk Fırkası’nı, Kemalist devrimin öncüsü olacak nitelikli bir seçkinler zümresine, bir kadroya dönüştürmek istiyordu. Toplumsal, ekonomik ve kültürel yaşamın her alanında devlet planlamasını savunuyor ve devletçiliği komünizm ve kapitalizme karşı uygun bir seçenek, bir çeşit ‘üçüncü yol’ olarak görüyorlardı. Ancak onların geniş fikirleri, planlamayı ekonomi alanıyla sınırlayan liderlik tarafından kabul görmedi” (Zürcher, 2000: 287). 9 Bu konuda ayrıca bkz. Ertan (1994: 96). 80 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84. Bu bakımdan, Kadrocu ideolojiye göre, bir ulusal kurtuluş hareketinin sonucunda oluşan bir devletin, dolayısıyla Türkiye’nin izleyeceği planlı kalkınma yolu ne sosyalizmdir ne de liberalizmdir. Benimsenerek uygulanmaya konması gereken iktisat politikası, karma ekonomi modeline uygun olarak, devletin öncülüğünde gelişen, ama kişisel (ya da özel) teşebbüslerin de önünde engel teşkil etmeyen bir devletçi ekonomi politikasıdır. Aslında, yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, 1930’larda uygulanan devletçi politikalar zorunluluktan kaynaklanmıştır. Tıpkı yeni tarihsel blokun devlet alanını örgütleyen siyasal kadrolar gibi, tarihsel blokun ideoloji alanını örgütlemeye talip olan Kadrocu aydınlar da, devletçiliği tarihsel koşulların bir gerekliliği şeklinde benimsemek durumunda kalmışlardır. Ayrıca, henüz Cumhuriyetin ilk yıllarında denenen çok partili hayata geçiş pratiklerinde, muhalefet tarafında konumlanarak CHP’nin iktisadi uygulamalarına alternatif olarak liberal politikalar benimseyen partilerin, dünya konjonktüründe de yenilgiye uğradıklarına da değinilmelidir. Nitekim yeni devletin kurucu kadrolarının da tarihsel düzlemde tek partili bir rejimi zorunluluklar dolayısıyla benimsemek durumunda kaldığı da ileri sürülmüştür. Bu noktada, 1930’lar Türkiye’sinde devletçi ekonomi politikalarının benimsemesi, pragmatik bir çözüm tarzı olarak da nitelendirilebilir. Kadrocu ideoloji açısından bakıldığında, ulusal kurtuluş mücadelesi sonucunda ortaya çıkan devlet, nihayetinde, hem sosyalizme hem de liberalizme alternatif bir yol bulmuştur. Aydemir’e göre, “devletçilik yahut genel bir tabir ile etatizm, inhisarcılık demek değildir.” Batı’daki gelişkin kapitalist ülkelerde olduğu üzere, devlet aygıtının ekonomi kertesinde kimi girişimleri üstlenerek etkin bir aktör haline gelmesi mutlaka kayırmacılık anlamına gelmeyecektir: “Aynı suretle ve bazı Batı ülkelerinde uygulanan şekilde, devletin bir takım işleri ve teşebbüsleri, belirli bir zümre veya menfaat sahipleri hesabına kendi himayesi altına alması da değildir. Böyle bir devlet müdahalesi iktisadi hayata, ancak teknik bir müdahale olur. Hâlbuki devletçilik, halk yararına ve sosyal fayda hesabına bir teşebbüs nizamıdır” (1968: 206). Dolayısıyla, Kadrocu ideoloji, ekonomi alanında devletin geçmişte görülmedik ölçüde rol üstlenmesi, toplumsal sınıflar ya da gruplar karşısında ayrımcılık yapması anlamında yorumlanamaz. Öte yandan, devletçiliğin sınıfsız bir toplumda yerine getireceği işlev, sanayileşme süreçlerinin teşvik edilerek desteklenmesi ve bununla bağlantılı olarak, teknik altyapının oluşturulmasıdır. Bu işlev üzerinden analize devam edilecek olursa, kendi tarihsel koşulları bağlamında, özgün bir devrimci deneyime dayanan yeni Türkiye Devleti’nin de, aynı şekilde, kendi toplumsal koşullarına bağlı olarak özgün de bir ekonomik sistemi olmalıydı. Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’ 81 Tarihsel materyalizm yaklaşımlarına paralel olarak toplumların gelişim yasasını üretici güçler ve üretim ilişkileri temelinde değil de ‘teknik’ ilerleme üzerinden açıklamaya odaklanan Kadrocu ideoloji, devletçilik politikasıyla geri kalmışlığın aşılacağını, tekniğin ilerleyeceğini ve yerleşeceğini savunur. Teknik konusundaki bu varsayım, Türkçülüğün ideologlarından biri olan Ziya Gökalp’in, Batı’daki örneklerine benzer bir modern devletin şekillenebilmesi amacıyla, tekniğin alınması gerektiği yolundaki görüşünü anımsatır. Marksist geçmişleri olmasına rağmen, Kadrocuların, ‘teknik’ kategorisi altında pozitivist ve mekanik materyalist bir metodolojik sorunsalı benimsemeleri, aslında, yeni rejimin ideolojisini oluşturmaya çalışan başka entelektüel girişimlere paralellik gösterir.10 Bu noktada, Kadroculardaki teknik vurgusunun, geçmişlerinde benimsedikleri Marksizmin genel yaklaşımından uzaklaşmalarına yol açtığı söylenebilir. Kadrocu ideolojide, ulusal kurtuluş hareketi açısından bakıldığında, ‘teknik’ (aslında üretim araçları, üretici güçler, vs. düşünülmelidir) sınıflar arasındaki mülkiyet ilişkilerinin bir fonksiyonu olarak değil, ülkeler arasındaki mücadele formlarının bir çelişkisi olarak anlamlandırılır. Kadrocu imgelemin oluşmasında önemli bir rol oynayan Aydemir, tekniğe ilişkin çelişkinin farklılaşmasını şöyle kategorize eder: Birinci çelişme, tekniğin ileri ve yoğunlaşmış olduğu ülkelerin birbirlerine karşı olan iki sınıfı arasındadır. İkinci çelişme, tekniğin yoğunlaşmış ve sanayinin ilerlemiş olduğu ülkelerle (metropollerle) eski sanayiini kaybeden, fakat onu yeniden ve bugünkü şartlara göre kurmak davasını güden sömürge ve yarı sömürgeler (yahut ziraatçı memleketler) arasındadır (Aydemir, 1968: 46). Kadrocular açısından asıl çözülmesi gereken çelişki ikincisidir; zira sınıf çelişkilerini çözmenin bir getirisi olmadığı görüşündedirler. Daha çok ‘üçüncü dünyacı’ bir ideolojik söylem üzerinden anlamlandırılabilecek olan bu yorumun, Sultan Galiyev’in temsil ettiği bir siyasal konumun Doğu toplumları üzerinde yarattığı ideolojik etkiden kaynaklandığı söylenebilir (Ertan, 1994: 3536; Yanardağ, 1988: 179-181). Kadro’nun ideoloji, toplumsal koşullar ve teknik arasında kurduğu nedensellik ilişkisi dikkat çekicidir: “Bizi ihata eden cemiyet şartları, başlıca iki şekil ve istikamette bize tesir ederler: 1- Bu şartların bir kısmı, insanla tabiatın münasebetleri şartlarıdır. Bunlara teknik şartlar derler. Teknik, cemiyet hayatının bakası için, insanla tabiatın temasına vasıta olan (istihsal vasıtaları) demektir. Bu vasıtalar cemiyetin içtimaî iktisadî nescine ve dolayısile ahlâk, hukuk sanat, v.s. telâkkilerine tesir ederler. Teknik şartları geri bir cemiyette, ileri bir kültür hayatının teessüsüne ihtimal yoktur. İleri cemiyet, müterakki istihsal usul ve vasıtalarına istinat eden, yüksek ilim, ahlâk, sanat telâkkilerine, hülâsa yüksek bir kültür hayatına sahip olan cemiyet demektir. 2- İkinci nevi şartlar, insanların kendi aralarında, yani insanlarla, insanlar arasındaki münasebet şartlarıdır. Bunlara da sosyal şartlar denir. Cemiyet içinde tekniğin, yani istihsal usul ve vasıtalarının değişen ve fakat aynı zamanda, bizzat usul ve vasıtalar üzerinde de müessir olan bu sosyal şartların heyeti mecmuası, cemiyetin manevî bünyesine verir. İşte bir cemiyetin ideolojisi, o cemiyetin içinde yaşadığı bu teknik ve sosyal şartların, muayyen prensiplerine göre ve onların inkişaf istikametleri dâhilinde izah ve ifadesidir” (Kadro, 2004: 103– 104). 10 82 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84. Ulusal kurtuluş hareketlerinin Batı sömürgeciliğine karşı bir tepki ya da ayaklanma olarak yorumlanışı, Sovyet Devrimi sırasında Müslüman halkların önderlerinden biri olan Sultan Galiyev’in ideolojisinde de yankılanır. Galivyev’in siyasal yaklaşımı sömürülen, mazlum milletler ile sömüren emperyalist milletler arasındaki eşitsiz gelişme süreçlerine odaklanmıştır. Kimi yorumcular tarafından üçüncü dünya devrimlerinin öncüsü sayılan Galiyev, sınıf mücadelesi yerine ulusal kurtuluş hareketinin sembolü olarak karşımıza çıkar (Gizzatullin-Şarafutdinov, 1999: 167–168; Türkeş, 1998: 95). Toplumları mazlum-zalim dikotomisi (ikiliği) çerçevesinde ele alarak, Müslüman toplumlarında tüm sınıfları kucaklamayı hedefleyen Galiyevist bakış açısıyla Kadrocuların ulusal kurtuluş hareketi ve Kurtuluş Savaşı yorumları arasında benzerlikler bulunur. Bununla birlikte, Galiyevizm ile Kadrocuların her tartışma başlığında paralel düşüncelere ya da varsayımlara dayandıkları söylenemez. Bu iki ayrı ideolojikpolitik eğilimin temsilcileri arasında kimi önemli ayrışma noktaları da vardır. Bunların başında Galiyev’in Marksizm ile İslamiyeti eklemlemeye yönelik olarak girişimde bulunduğu ideolojik sentez çabası (Tellal, 2001: 126) karşısında Kadrocuların seküler bir dünya görüşüne sahip olmalarının yarattığı gerilim yer alır. Kuşkusuz, Kemalist rejimin kurucu ideolojik öğeleri arasında öne çıkan laiklik ilkesini olduğu gibi benimsemelerinin yanı sıra, Kadrocuların devletin önderlik katmanıyla ya da yönetici sınıfıyla organik ilişki içinde olmasının bu sentezin reddedilmesinde önemli payı vardır. Bir başka ayrışma noktası, her ulusal kurtuluş hareketinde olduğu gibi, hem Galiyev’in hem de Kadrocuların tezlerinde belirleyici bir konumu olan milliyetçilikle ilişkilidir. Burada ayrıldıkları husus, Galiyev’in Rusya’daki Türk halkları üzerine eğilmesine karşılık, Kadrocular’ın Türk milliyetçiliği temelindeki anlayışlarını daha çok Kemalizmin anlamlandırma düzeneğiyle sınırlandırmaya yönelmesinde açığa çıkar. Sonuç Bilindiği üzere, feodal üretim tarzının ulusal kurtuluş mücadelesiyle tasfiye edilmesi mevcut tarihsel blokun yıkılmasına neden olur. Kurulan yeni devlet kapitalist üretim tarzıyla uyumlu olan yeni bir tarihsel blok kurmak için hem üstyapı kertesinde gerekli değişikliklere girer, hem bu değişikliklerin oluşmasında önemli rolü oynayacak olan organik aydın katmanlarını oluşturur. Kadro Dergisi, bu organik aydın katmanlarının ya da topluluklarını oluşturulması rolünü üstlenmeye çalışmıştır. Kadro, daha ilk sayısında ‘inkılap durmadı’ (2004: 19) sloganıyla yola çıkarak inkılabın yeni başladığını belirtir. Hedeflenen yeni tarihsel bloka uygun toplumsal, siyasal ve ekonomik kertelerin birbiriyle uyumlu hale getirileceğini ileri sürer. Tarihsel blokun düzeyleri arasındaki dengenin sağlanmasında organik bağı bulunan Kadro Dergisi rejimin Kadro Hareketinin Organik Aydın Yaratma ‘Ülküsü’ 83 ideolojisinin kurucusu ve sözcüsü olarak başlarda ses getirmiştir. Türk toplumunun sınıfsız ve bütünlükçü bir şekilde yorumlanmasının iktisadi kertedeki politikaların bir uzantısı olduğuna değinmiştik. Kadro Hareketinin kuramsal öncüllerini farklı yorumlayanlar olmuştur. Tekeli ve İlkin “organizasyonal elit” kavramı çerçevesinde incelerken, Türkeş (1998, 1999) ise, son tahlilde “ulusçu sol bir akım” olarak nitelendirmiştir. Bu görüşler dışında Kadrocuların birçok farklı yoruma tabi tutulmasındaki başlıca neden, esin kaynakları ve bunu değerlendiriş biçimlerindeki pratiklerdir. Etkilendikleri kişi ve ideolojiler arasında Leninizm, Sultan Galiyev, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Bolşevik Devrimi deneyimi ve Sovyet Rusya’da 1920’lerde uygulanan yeni ekonomi politikası (NEP), tarihsel materyalizm, Marksizm, üçüncü dünyacılık gibi geniş bir yelpazeyi saymak mümkündür. Bu kadar farklı görüş, deneyim ve eğilimlerin eklemlenmesinde Kadro Dergisini çıkaran aydınların Marksist bir geçmişten gelmesinin ve zamanla daha milliyetçi-Türkçü bir çizgiye doğru evrilmesinin önemli bir rolü vardır. Dergi, başlarda büyük yankı uyandırmış ve devrimin ideolojisini oluşturma rolünü üstlenmiştir. Çalışmamızın temel savları açısından kritik olan nokta da burada karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar farklı değerlendirmelere tabi olsa da, literatürde Kadro’yu rejimin organik aydınları olarak değerlendiren bir yorum yoktur. Her toplumsal sınıfın tarihsel bloku oluşturma sürecinde ihtiyaç duyduğu ve Türkiye tarihinde de rejimin ideoloji kertesindeki tutunum mekanizmalarını oluşturmaya çalışan Kadro, organik aydın rolünü üstlenmeye yönelik bir girişimde bulunmuştur. Dönemsel koşullar çerçevesinde ideolojisinin temellerini anti-emperyalizm, ulusal kurtuluşçuluk, ekonomiksiyasal bağımsızlık gibi sol literatürde kullanılan kavramlarla zenginleştirse de, sınıfsız bir toplum vurgusu dolayısıyla, Kemalizm’in toplumsallaşması ve derinleştirilmesinde oynadığı rol açısından, Kadro hareketini sol-Kemalist bir çizgide tanımlamak mümkündür. Sınıfsal bir dayanağı olan ve organik aydın girişimi olarak Türk siyasal tarihinde yer edinen Kadro Hareketi, zaman içerisinde karşı ya da alternatif organik aydın katmanlarıyla karşı karşıya gelmiş ve nihayetinde, Derginin 1934’de kapatılmasıyla tasfiye işlemine tabi tutulmuştur. Bu alternatif organik aydın tabakaları arasında en etkilisinin liberal iş çevreleriyle bağlantılı olarak ortaya çıkan yeni entelektüel gruplar olduğunu söyleyebiliriz. Belirtmek gerekir ki, alternatif organik aydın tabakalarının olması aynı zamanda karşıt hegemonyanın da varlığını gerektirir. Bir yandan sosyalist kesimlerle ilişkili bir aydınlar katmanının toplumsal tabanının olmaması karşıt hegemonyanın kurulamamasına neden olurken; öbür yandan, sınıfsal ve ekonomik gücü elinde bulunduran liberal iş çevreleri, hem toplum içinde ticaret burjuvazisini, hem de büyük toprak sahipleri olan eşrafı etkiledikleri için, Kadro hareketinin süreç içerisinde sönümlendirilmesinde başarılı olmuşlardır. 84 Amme İdaresi Dergisi, Cilt 49 Sayı 4, Aralık 2016, s. 65-84. Kaynakça Anderson, P. (1988), Gramsci: Hegemonya, Doğu/Batı Sorunu ve Strateji, (Çev. T. Günersel), Alan Yayınları, İstanbul. Avcıoğlu, D. (1996), Türkiye’nin Düzeni, c. 1, Tekin Yayınevi, İstanbul. Aydemir, Ş. S. (1968), İnkılâp ve Kadro, Bilgi Yayınevi, Ankara. Aydemir, Ş. S. (2004). “Yan Münevverler Kulubü,” Kadro: Seçmeler. (Haz. G. Fırat,). İleri Yayınları, s.225-28, İstanbul. Boratav, K. (1983), “Türkiye'de Devletçilik,” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, c. 2, İletişim Yayınları, s. 412-418, İstanbul. Boratav, K. (2008). İktisat Tarihi (1908-1980). Türkiye Tarihi 4: Çağdaş Türkiye 19081980. (Haz. S. Akşin). Cem Yayınları, s. 297-379, İstanbul. Bottomore, T. (2005). Marksist Düşünce Sözlüğü, İletişim Yayınları, İstanbul. Eagleton, T. (1991). İdeoloji, Ayrıntı Yayınları, İstanbul. Ertan, T. F. (1994). Kadrocular ve Kadro Hareketi, T.C. Kültür Bakanlığı Milli Kütüphane Basımevi, Ankara. Forgacs, D. (2010). Gramsci Kitabı: Seçme Yazılar, 1916-1935. (Çev. İ. Yıldız), Dipnot Yayınevi, Ankara. Gizzatullin, İ.–S. (1999). “Mirsait Sultan Galiyev,”Türk Dünyası Araştırmaları, 122: 157-170. Gramsci, A. (1971). Selections from the Prison Notebooks. (Çev. Q. Hoare ve G. Nowell Smith), Lawrence and Wishart, London. Gramsci, A. (1986). Hapishane Defterleri: Tarih, Politika, Felsefe ve Kültür Sorunları Üzerine Seçme Metinler. (Çev. K. Somer), Onur Yayınları, İstanbul. Jones, S. (2006). Antonio Gramsci, Routledge. New York. Kadro (2004). Kadro: Seçmeler. (Haz. G. Fırat), İleri Yayınları, İstanbul. Larrain, J. (1979). The Concept of Ideology, Hutchinson, London. Portelli, H. (1982). Gramsci ve Tarihsel Blok (Çev. K. Somer) Savaş Yayınları, Ankara. Tekeli, İ.,ve İlkin, S. (2003). Bir Cumhuriyet Öyküsü: Kadrocuları ve Kadro'yu Anlamak, Türk Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul. Tellal, E. (2001). “Mirsaid Sultan Galiyev,” Ankara SBF Dergisi, 56/1, s. 105-133. Timur, T. (2008). Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Yayınevi, Ankara. Türkeş, M. (1998). “The Ideology of the Kadro [Cadre] Movement: A Patriotic Leftist Movement in Turkey,”Middle Eastern Studies, 34/4, s. 92-119. Türkeş, M. (1999). Kadro Hareketi: Uluşçu Sol Bir Akım, İmge Yayınevi, Ankara. Tör, V. N. (2004). “Sınıflaşmamak ve İktisat Siyaseti,” Kadro: Seçmeler. (Haz. G. Fırat), İleri Yayınları, s. 291-94, İstanbul. Yanardağ, M. (1988). Türk Siyasal Yaşamında Kadro Hareketi, Yalçın Yayınları, İstanbul. Yetiş, M. (2002). “Gramsci ve Aydınlar,” Mülkiye Dergisi, 26/236, s. 217-45. Yetiş, M. (2009), “Antonio Gramsci,” 1900’den Günümüze Büyük Düşünürler. (Haz. Ç. Veysal), Etik Yyayınları, s. 121-170, İstanbul. Zürcher, E. J. (2000), Modernleşen Türkiye'nin Tarihi. (Çev. Y. Saner Gönen), İletişim Yayınları, İstanbul.