Türkiye’de Kadın Gazeteci Olmak Neye Karşılık Gelmektedir? Aslı Aydıntaşbaş Ve Akif Beki Arasında Geçen Tartışma Üzerinden Bir Değerlendirme Deniz ERDOĞAN,2014 Toplumsal cinsiyet ataerkil ideoloji tarafından kadına ve erkeğe atfettiği roller ve bunların yeniden üretimi bağlamından ele alındığında, toplumsal cinsiyet biyolojik kökene bağlı olarak kadın ve erkeğe ataerkil ideoloji tarafından yüklenen belli rol kalıpları olarak gözükse de bundan daha aşkın bir söylemi içermektedir. 1 Buna göre toplumsal cinsiyet teorisi içinde gözden kaçırılmaması gereken bir diğer nokta da, literatürde cinsiyet düalizminin içinde barındırdığı eril ve dişil rollerdir. Tartışmada özellikle Beki’nin “Osman Can’ın MKYK üyesi” olduğunu ısrarla vurgulayarak Aydıntaşbaş’a “önemli biri olduğunu hissetmişsin ama o önemin nereden geldiğini bilmiyorsun” çıkışmasıyla; hissetmenin dişil, bilmenin ise eril bir doğası olduğunu savunan ataerkil ideolojiyi söylemsel olarak yeniden ürettiği söylenebilir. “Burada sonuçta ekran karşısında söz söylüyoruz, sözümüzün ayaklarının yere basması lazım” ifadesi de; kadın ve erkek arasındaki dikotomik ayrılığın içerisine; doğa ve akıl, duygular ve düşünceler, karşıtlıklarının bütününe yönelik bir göndermedir. Sözün yani bilginin gazetecilik alanında ancak eril akıl tarafından nesnel ve monolojik hakikat olarak kurulabileceğine yönelik inancın tezahürü tartışma boyunca karşımıza çıkmaktadır. Aydıntaşbaş’ın önem hissetmesinin kendi bilgisinin karşısında ayakları yere basan-sağlam bir hakikat olamayacağını, dişil duygularla önem vermenin eril rasyonalizmin yanında sağlam temelli bir söz bile sayılamayacağını vurgulayan bu ifadeler, sağlam temelli hakikatin ancak eril aklın nesnelliği sayesinde üretilebileceğine yönelik bir atıftır. Öte yandan Beki’nin yine Aydıntaşbaş’a “bence sen başbakanın da hangi yıl hangi iftarlara gittiğini bilmiyorsun, bilmediğin için de o cümleleri kurdun” sözü de bu inancı yeniden üreten bir söylemdir. Bu çıkışmalara karşılık Aydıntaşbaş’ın; “medyada artık, yandaş medyada özellikle kadın gazetecileri hedef alarak işte böyle bir alaycı üslup, bu Ece Temelkuran’a yapılıyor, Amberin Zaman’a yapılıyor; marjinalize etme çalışmaları. 1 PİRA, Aylin, Aslı ELGÜN. “Toplumsal Cinsiyeti İnşa Eden Bir Kurum Olarak Medya; Reklamlar Aracılığıyla Ataerkil İdeolojinin http://cim.anadolu.edu.tr/pdf/2004/1130848482.pdf Yeniden Üretilmesi” bkz: Bunlar eski apaçi numaraları ve ben bunlara pabuç bırakmam” sözüne karşılık Beki’den; “neye pabuç bırakırsan bırak, sen şu an benimle gazeteci olarak mı konuşuyorsun kadın olarak mı? Bu ikisi arasında bir seçim yap. Eğer yanlış bir şey söylersen itiraz ederim” tepkisi geliyor. Beki’nin tepkisi; kadınlık ve gazetecilik arasında kesin bir ayrımın olduğunu vurgulamakta ve cinsiyetçi iş bölümünde rasyonelliğe ve tarafsız bilgiye yine, toplumsal alanda mesleki yönden kısıtlanan kadın kadına karşıt olarak, görece özgür bir erkek tarafından yapılabileceği inancının bir örneğidir. Cinsiyetçi iş bölümünde mesleklerin kadın ve erkek mesleği olarak ayrıldığı görüşünden hareketle gazeteciliğin “nesnel hakikati kurma” pratiğinin “nesnel hakikati bilerek kurma” eylemiyle eril aklın lehine dönüştürülmeye çabasının örneği bu tartışma çerçevesinde görülmektedir. Ayrıca “eğer yanlış bir şey söylersen itiraz ederim” ya da “hadi geçelim konuya da konuş o zaman” cümleleri toplumsal hiyerarşi sisteminde kendini belirli ideolojik pratikler ve baskı mekanizmalarıyla meşrulaştırarak üstün kılan grubun, kendi despotizmini yaratma amacıyla öteki olarak tanımladığı ve dezavantajlı saydığı gruba yönelik tolerans seviyesinin ancak kendi müdahalesine kadar olacak bir süreç boyunca geçerli olacağını vurgulayan bir cümledir. Nitekim bu tartışma boyunca Beki tarafından kullanılan alaycı üslup, bu tarz bir tolerans anlayışının da spesifik bir parçasını oluşturmaktadır. “bizim kurulu sistemimiz içinde bırakın istediklerini yapsınlar- ki bu yapma, konuşma hakkını da yine biz onlara vermekteyiz- yalnız eylemleri bizim hakikatimizin karşısına yanlış olarak çıkarsa işte o zaman buna müdahale eder, izin vermeyiz” anlayışının da bir varyasyonu sayılabilir. Kendini medya yoluyla yeniden üreten ataerkil ideolojinin erkek mesleği olarak tanımladığı gazeteciliği, “doğası” gereği duygusal histerinin boyunduruğu altında irrasyonellikle yoğrulan kadının biyolojik dişil ontolojisine uygun olmadığını varsayması, Beki’nin konuşma tarzı ve kullandığı üslupta tekrar üretilmektedir. Nesnelliğe bakışı açısından daha köktenci olan ve sosyalist feminist medya yaklaşımıyla örtüşen muhalif konum gereği nesnellik kavramı bilen ve bilinen arasındaki ayrımı ürettiği ve ataerkil hegemonyayı meşrulaştırdığı için bütünüyle terk edilmektedir. 2 bu muhalif konum çerçevesinde tartışmayı incelediğimizde, bilen ve 2 DURSUN, Çiler. “Yazın, Medya Ve Sanatın Cinsiyeti, Türkiye’de 1975-2010 Arasında Haber, Habercilik Ve Gazetecilik Çalışmalarında Kadın Sorunlarına Bakış Ve Feminist Yaklaşımlar”, Birkaç Arpa Boyu...21.Yüyzıla Girerken Türkiye’den Feminist Çalışmalar, Derl. Serpil Sancar, Koç Üniversitesi Yayınları, (2011):603-647 bilinen arasındaki sorunlu karşıtlığı üreten nesnellik miti, akıl, mantık ve rasyonelliğin evrensel standartlarının oluşturduğu söylem alanından kadınların dışlanmasına yol açmaktadır. Bu tartışmada ise Aydıntaşbaş’a yönelik kullanılan alaycı üslup ve bilme yetisinin kime muktedir kılındığının altının çokça çizilmesi, neyin hakikat olduğu ve bunu kimin tanımlamasının gerektiğini ifade etmektedir. Bu tartışmada ise söz konusu güçlü ve bilen kişi ataerkil sistemde de olduğu gibi erkektir ve gazetecilik mesleğinde erkek olanın hakikatinin ayakları yere basan bir özelliğinin vurgulanması da dikkat çekici bir unsurdur. Gazetecilik ve kadınlık arasında bir seçim yapılmasını ifade eden Beki, gazetecilik mesleğinin erkek hegemonyası altında olduğunun bir kez daha altını çizmektedir. Eğer bir kadın gazeteci olacaksa; kadınlığını mesleğin genel çerçevesi içinde elimine etmelidir ki; monolojik hakikat ilkesinin olguyu bulup çıkarmaya yönelik gözlem gibi biçimsel yöntemlerin de yardımıyla kişisel- ve kadınsaldeğerlerden arınmış şeffaf ve yansız bir dil yardımıyla hakiki bilgi ortaya konulabilsin. Kendisini nihai bir söz gibi ortaya koyan monolojik hakikat ilkesi, toplumsal ilişkilere yerleşik olduğu için bu tartışma boyunca da Akif Beki tarafından pekiştirilmektedir. Gazeteci erkektir. Bir kadın gazeteci olmak için bütünüyle kendi dişil doğasından koparak eril rolleri benimsemeli, kendisini böylece cinsiyetsizleştirerek erkeksileşmelidir. Ataerkil ideoloji medya alanında kendisini meşrulaştırmak için bir kez daha cinsiyetçi iş bölümünü kesin hatlarla çizmekte, eril aklın ürettiği hakiki bilginin üstünlüğüne erişmenin kadınlar için ancak erkeği taklit ederek, ona benzeyerek erişilebileceğini kural koyarak kendi suç ortaklığına kadın gazetecileri de davet etmektedir. Çünkü aynı anda hem kadın hem de gazeteci olmak mümkün değildir, birinden biri arasında muhakkak ki tercih yapılmalıdır. Aslı Aydıntaşbaş’ın ısrarla muhalif bir pozisyon olan kadınları medyada karikatürize etme çabasını vurgulaması ve bu sistematik eylemi diğer kadın gazetecilere yapılanları örnek göstererek ifade etmesi üzerine Beki; “ya sen onlara selam göndereceksin diye bunu benim üzerimden yapmana izin vermem. Sen burada kadın dayanışması ya da birtakım ideolojik dayanışma içine girip bir takım arkadaşlarına selam göndereceksin diye bunu benim üzerimden yapmana izin vermem. Hem diyeceksin ki burada fikir tartışması yapıyoruz, hem de selam çabasına gireceksin” sözüyle tepki göstermektedir. Buna göre eril anlatının haber olması gerekliliğini savunan eril medyanın kadınların rollerini ritüelleştirerek, feminist görüşleri ve kadın dayanışmasını bir zırvalık olarak yaftaladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Söz konusu kadın dayanışması bu tartışma ekseninde erkek gazeteci üzerinden yapılan bir selam gönderme kurgusu olarak betimlenmekte ve fikirlerin tartışıldığı bir programda izin verilmemesi gereken bir eylem olarak sorunsallaştırmaktadır. Beki’nin yine; “senin halini görmek için özel bir çabaya ihtiyaç yok” ve “kendini çok önemseme” sözleriyle karşısındaki kadın gazeteciyi alaya alma ve itibarsızlaştırma çabası, medyada kadın gazetecilerin mesleki ve toplumsal cinsiyet pozisyonlarının erkek hegemonyası tarafından aşağıya çekme çabasına bir örnektir. Bu tartışma ekseninde Türkiye’de kadın gazeteci olmanın, toplumsal alanda her kurumu ele geçiren eril tahakkümün işleyiş pratikleri karşısında oldukça zor bir durum olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. KAYNAKÇA 1- DURSUN, Çiler. “Yazın, Medya Ve Sanatın Cinsiyeti, Türkiye’de 1975-2010 Arasında Haber, Habercilik Ve Gazetecilik Çalışmalarında Kadın Sorunlarına Bakış Ve Feminist Yaklaşımlar”, Birkaç Arpa Boyu...21.Yüyzıla Girerken Türkiye’den Feminist Çalışmalar, Derl. Serpil Sancar, Koç Üniversitesi Yayınları, (2011):603-647 2- PİRA, Aylin, Aslı ELGÜN. “Toplumsal Cinsiyeti İnşa Eden Bir Kurum Olarak Medya; Reklamlar Aracılığıyla Ataerkil İdeolojinin Yeniden Üretilmesi” bkz: http://cim.anadolu.edu.tr/pdf/2004/1130848482.pdf 3- Tartışma için bkz: http://www.youtube.com/watch?v=9dJhn6LEzWE