İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Güncel Klinik Onkoloji Sempozyum Dizisi No: 37 • Aralık 2003; s. 223-237 Yemek Borusu (Özofagus) Kanseri Doç. Dr. Gökhan Demir EPİDEMİYOLOJİ VE ETYOLOJİ Yemek borusu kanseri yöresel beslenme alışkanlıklarına göre coğrafi dağılım farkı en yüksek olan kanserlerden birisidir. Farklı coğrafyalarda özofagus kanseri sıklığı 100-200 kat değişim göstermektedir. İçinde ülkemizin (özellikle doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinin) de yer aldığı ortadoğuda ve uzak doğuda yüksek sıklıklar bildirilmektedir. Uzun süreli alkol ve tütün kullanımı yemek borusunda hem adeno hem yassı epitel hücreli (epidermoid) kanser sıklığını arttırmaktadır. Human Papilloma virus infeksiyonunun epidermoid kanserle ilişkisi gösterilmiştir. Molibdeniumdan fakir toprakta büyüyen düşük C vitamini içerikli besinlerin mukoza hiperplazisi yaptıkları, içme suyuna karışmış yüksek nitratın ve besinleri kontamine eden bazı mantar türlerinin (örn. Geotrichum Candidum, Fusarium türleri ve Aspergillus türleri), özellikle ekmek küfü (G. Candidum) nün karsingenez de rol aldıklarını gösterilmiştir. Etiyolojide önemli rol oynayan diğer etmenler ise predispozan faktörlerdir. Özofagusta epidermoid kanser gelişimini predispoze eden faktörler arasında Howel-Evans Sendromu (el ayak tabanı hiperkeratozu), akalazya, özofagal web, Plummer-Vinson Sendromu (demir eksikliği, disfaji, özofagal web, glossit), kısa özofagus, peptik esofajit, Baş boyun kanseri ile izlenen hastalar (alan kanserleşmesi). Çölyak hastalığı, termal hasar (sık sıcak içecek tüketimi örn. Erzurum ve çevresinde sıcak çay) bulunur. Özofagusta adenokanser gelişimini predispoze den faktörler arasındaysa giderek artan sıklıkla Barett Özofagusu (özofagusta intestinal columnar epitel metaplazisi), obezite ve reflü özofajiti yer almaktadır. 223 • Gökhan Demir Patoloji ve Doğal Seyir Histolojik olarak skuamöz hücreli kanser üst ve orta özofagus kanserlerinin %98’ini oluşturmaktdır. Geri kalanlar ise adenokarsinom, sarkom, küçük hücreli kanser ve lenfomalardır. Alt özofagus ise adenokanser sıklığı biraz daha fazladır ve çoğu kez Barett özofagusu ile birliktedir. Kanserin yerleşimi %10 üst özofagus, %40 orta özofagus ve %50 alt özofagusta olmaktadır. Klinik seyir son derece öldürücüdür. Özofagus kanseri teşhisi alan hastaların %90’ını bu hastalık ve komplikasyonları (aspirasyon pnömonisi, beslenememe, lokal invazyon) nedeniyle ölmektedir. Teşhis anında yüzde 75 hastada mediastene yayılım mevcuttur. Tanı Yutma güçlüğü klinikte ilk oluşan şikayettir önce katı gıdalarla karşı başlar, ileri dönemde sıvı yutması da etkilenir. Ağrı eşlik edebilir. Fizik muayene de kaşeksi, büyümüş supraklaviküler lenf bezleri ve hepatomegali dışında nadiren bulgu verir. Fizik muayene dışında hastanın tam kan sayımı, akciğer röntgeni, karaciğer fonksiyon testleri ve baryumlu özofagus pasaj grafisi istenmelidir. Tanı endoskopik biopsi ya da endoskopik fırçalama ile elde edilen sitolojik materyal ile konur. Bilgisayarlı tomografi evreleme için yardımcıdır. Hastalığın aort, trakea ve bronşlar, mediasten, perikard invazyonu hakkında ve %90 hastada görülen karın lenf bezlerine metastazın saptanmasında yol gösterici olur. Endoskopik ultrason tümörün invazyon derinliği hakkında BT den daha yol göstericidir ancak ülkemizde hala rutin kullanıma girmemiştir. Laparoskopi hastalığın ileri evresinde diafragma hastalığın yaygınlık derecesinin saptanmasında ve daha önemlisi enteral nutrisyonun devamı için yerleştirilecek jejunostomi tüpünün konmasına yardımcı olur. Bronkoskopi süphelenilen bir trakeo-esofagal fistül teşhisini sağlayabilir. Evreleme Halen hastalığın evrelemesinde TNM sistemi (T=tümör N=nodal tutulum M=metastaz) kullanılmaktdır. Erken evredeki özellikle N0 M0 hastaların sağkalımları daha iyidir. Ancak hastaların büyük kısmı ilk tanıdan itibaren 1 yıl içinde kaybedilmektedirler. Tüm tedavi çabalarına rağmen 5 yıl sağkalım ise %5’ten azdır. 224 Tx Primer tümör değerlendirilemiyor T0 Tümöre ait kanıt yok Yemek Borusu (Özofagus) Kanseri • T1 Lamina propriya veya submukozaya sınırlı tümör T2 Muskularis propriya ya sınırlı tümör T3 Adventisya invazyonu yapan tümör T4 Komşu dokulara invaze tümör NX Bölgesel lenf bezleri değerlendirilemiyor N0 Bölgesel lenf bezi metastazı yok N1 Bölgesel lenf bezi metastazı var MX Uzak metastaz değerlendirilemiyor M0 Uzak metastaz yok M1 Uzak metastaz var Evre Evre O T in situ N0M0 Evre I T1N0M0 Evre IIa T2N0M0, T3N0M0 Evre IIb T1N1M0, T2N1M0 Evre III T3N1M0, T2N1M0 Evre IV Herhangi T, herhangi N, M1 Tedavi Özofagus tümörlerinde temel tedavi yöntemi cerrahidir ancak ameliyat mortalitesi nispeten yüksektir ve tümörün çıkarıldığı vakalarda bile lokal ve sistemik nüksler nedeniyle beş yıl sağkalım %20 dolayındadır. Agresif cerrahinin yararı sadece alt özofagus tümörlerinin tedavisinde gösterilmiştir. Özofagus tümörlerinde tedavi yaklaşımının önemli kısmını palyatif yaklaşımlar oluşturmaktadır. Özofagus stentleri tıkanıklığın giderilmesi amacıyla sık kullanılmaktadırlar. Vakaların %15’inin bu tür bir stent uygulamasına aday oldukları bildirilmektedir. Gelişmiş endoskopik tekniklerle stent uygulamalarında başarı oranı %90’ının üzerine çıkmıştır. Bu uygulama için kontendikasyonu sadece yaşam beklentisi 2 aydan az hastalar ve özofagus üst sfinkterine 2 cm’den az darlılar oluşturmaktadır. En korkulan komplikasyon uygulama sırasında oluşabilecek perforasyonlardır. Kanama, basınç nekrozu, yabancı cisim reaksiyonu ve tıkayıcı fibrozis bildirilen diğer komplikasyonlardır. 225 • Gökhan Demir External beam radyoterapi ve endolüminal ışınlama da bazı vakalarda palyasyon sağlayabilir. Özellikle endolüminal yaklaşım daha önce radyoterapi görmüş vakalarada gelişen yenı tıkanıklıkların palyasyonu için kullanılabilir. Özofagus kanserinin tedavisine yaklaşımda cerrahi, radyoterapi ve kemoterapinin tek tek veya multimodaliter yaklaşımla ikili ve üçlü kullanıldığı pek çok çalışma yayınlanmıştır. Tek tedavi modalitesi olarak kullanıldığında kemoterapinin de başarısı yüksek değildir ve çok ajanlı kemoterapilerle elde edilen cevaplar kısa süredilir. Cerrahi dahil hiç bir tedavi modalitesinin tek başına çok etkin olamaması özofagus tümörlerine yaklaşımda multimodaliter yaklaşım fikrini doğurmuştur. Cerrahiden önce (neoadjuvan) yada sonra (adjuvan) uygulanan tek başına radyoterapi hastalığın lokal nüks oranlarını azaltmakta ancak sağkalımı anlamlı olarak uzatmamaktadır. Medikal durumları nedeniyle opere olamayan hastalarda da kemoterapi radyoterapi kombinasyonları uygun seçenek olarak görünmektedir. Cerrahiden önce uygulanan primer kemoterapi çalişmalarında cisplatin ve 5-FU kombinasyonları ile tedaviye cevap %40-50’ye kadar çıkmaktadır. Vakaların %20’sinde ise cerrahi sırasında tümörün tama yakın nekroza uğradığı gösterilmiştir. Ancak 440 hasta üzerinde yapılan bir randomize çalışmada neoadjuvan tedavinin sağkalımı arttırıcı etkisi gösterilememiştir. Bügün erken evre özofagus kanserinde sadece radyoterapi kemoterapi ve cerrahiden oluşan üç modaliteli tedavinin sağkalımı uzattığı iki randomize çalışma ile gösterilebilmiştir. Bu çalışmalarda preoperatif uygulanan kemoterapi ve radyoterapi sonunda ameliyatta tam regresyon saptanmış olanların yarısı uzun süre hastalıksız yaşayabilmektedirler. MİDE KANSERİ Epidemiyoloji ve Etyoloji Mide kanseri erkekte daha sık görülür (yaklaşık 2/1). Batı toplumlarında en sık 70’li yaşlarda görülmesine karşın ülkemizde ortalama yaş 10 yıl daha gençtir. Dünyada dağılımı büyük farklılıklar göstermektedir. Uzak doğu en sık olduğu bölgedir. Tüm mide kanseri vakalarının %40’ı Çin’de teşhis edilmektedir. Sıklık batıya gidildikçe azalır. Ülkemiz mide kanseri sıklığı açısından Asya’ya daha yakındır. Etyolojide rol oynayan en önemli faktör beslenmedir özellikle tuzlanmış ve tütsülenmiş (mangal dahil) yiyeceklerin içerdikleri nitrozaminler sayesinde kanseri indüklediği gösterilmişir. Sigara içilmesi, mesleki olarak nikele maruz kalınması riski arttırır. Midede intesti- 226 Yemek Borusu (Özofagus) Kanseri • nal metaplazi, A grubu kan taşıyıcılarında, mide rezeksiyonu geçirenlerde ve pernisiyöz anemide de mide kanseri riski artmaktadır. Moleküler genetik bozukluklar arasında p53 mutasyonu, APC geni, onkogenlerden k-ras, HER2, c-myc in mutasyon veya aşırı ekspresyonları en sık rastlanılan bozukluklardır. Son yıllarda E-cadherin geninde germline mutasyon ailevi mide kanseri olgularında önmli bulunmuştur. Patoloji ve Doğal Seyir Vakaların çoğunu adenokanserler oluşturur. Bu kanserler intestinal, diffüz veya mikst olarak ayırılmaktadır. Diffüz tip “linitis plastica” tablosuna yol açar. Adenokanser dışında primer lenfoma ve stromal tümörlerinde midede görülmektedir. Mide adenokanserleri %80 ileri evrede teşhis edilebilmektedir. Tüm evreler dahil hastalığın beş yıl yaşam şansı %20 civarındadır. Tanı epigastrik ağrı, kilo kaybı, iştahsızlık, kusma ve bulantı sık rastlanılan yakınmalardır. %10-15 hastada hematemez görülebilir. Fizik muayenede epigastrik kitle, supraklaviküler (Virchow), periumbilikal (sister mary Joseph) lenf nodları palpe edilebilir. Rektal tuşede peritoneal implantlara bağlı (Blumer rafı) infiltre nodularite palpe edilebilir. Evreleme TNM evrelemesi kullanılmaktadır. Tx Tümör saptanamıyor T0 Tümör yok Tis Karsinoma in situ T1 Submukozada sınırlı T2 Muskularis propriada sınırlı T3 Patolojik tüm katlar tutulu ancak seroza aşılmamış (subserozal) T4 Viseral periton aşılmış veya çevre dokuya invazyon N0 Lenf bezi metastazı yok N1 1-6 bölgesel lenf bezinde metastaz N2 7-15 veya fazla lenf bezinde metastaz N3 15’ten fazla lenf bezinde metastaz M0 uzak metastaz yok M1 uzak metastaz var 227 • Gökhan Demir Tedavi Erken evre mide kanserinin primer tedavisi cerrahidir. Cerrahi olarak çıkarılan tümörün arkasından lokal ve sistemik nüksü engellemek amacı ile adjuvan olarak uygulanacak kemoterapi ve radyoterapi sağkalımı uzatmakta ve nüks riskini azaltmaktadır. Cerrahi öncesi uygulanacak kemoradyoterapinin tedavideki rolü bugün en fazla yogunlaşılan alanlardan birini oluşturmaktadır. Gastrointestinal kanserlerin özellikle rektum kanserlerinin tedavisinde yüz güldürücü sonuçlar veren cerrahi öncesi (neoadjuvan) kemoradyoterapi bu tedavi şeklinin mide kanserlerinde de uygulanabilirliğini gündeme getirmiştir. Bu tedavi yaklaşımı özellikle cerrahi olarak çıkarılamayacak düzeyde ilerlemiş tümörü opere edilebilir sınırlara çekmek ya da opere edilebilecek lokal ileri hastalara da tedavi etkinliğini arttırmak amacı ile uygulanmaktadır. Küratif cerrahi ardından 5 yıllık sağkalım oranlarının %30-40 arasında değişmesi ve nükslerin hem lokal (lenf bezi) hem de sistemik (karaciğer, kemik) özellikte olması mide kanserlerinde adjuvan tedavinin gerekliliği fikrinin gelişmesine yol açmıştır Nodal tutulumu olmayan (N0) ancak tümörü T3 olan hastalarda bile küratif rezeksiyon sonrası 5 yıllık mide kanserine bağlı mortalite %50 civarındadır. Postoperatif uygulanan kemoradyoterapi protokolü hem lokal nüksü azaltmakta hem de genel sağkalımı uzatmaktadır. Cerrahi olarak tümörü çıkarılamayan hastalar hastalığın metastatik yayılımı olmasa dahi herhangi bir tedavi görmezlerse 5-6 ay kadar yaşarlar. Palyatif cerrahi obstriktif lezyonları olan hastalarda gastrointestinal pasajın sağlanması ya da çok kanaması olan hastalarda kanama kontrolü amacı ile yapılabilir. Kanaması ya da obstriktif semtomları olup cerrahiye aday olmayan hastalarda radyoterapi tek başına palyasyon sağlayabilir. Bugün Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa da olduğu gibi ülkemizde de pek çok merkez ilerlemiş hastalığın tedavisinde cisplatin, 5 Florourasil, epirubisin, içeren kombinasyon kemoterapilerini kullanmaktadır. Taksanlar ve irinotekan etkileri mide kanserinde araştırılan kemoterapi ajanlarıdır. KOLON KANSERİ Epidemiyoloji ve Etyoloji Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde yürütülen tarama programlarına rağmen kolorektal kanser kadın ve erkeklerde hem kanser sıklığı hem de kansere bağlı ölümlerde üçüncü sıklıktaki yerini korumaktadır (erkekte kanser sıklığı: 228 Yemek Borusu (Özofagus) Kanseri • Tablo 1. Mide kanserlerinde evreye göre tedavi seçimi ve sağkalım oranları (Cancer Management: a multidisciplinary approach Editör Pazdur R, Coia LR, HoskinsWJ, Wagman LD, 201-212, PPR Melville NY. 2000) Evre Evre 0 (in situ) Tis Evre IA T1 Evre IB N0 M0 N0 M0 T1 T2 Evre II N1 N0 T1 T2 T3 Evre III A N2 N1 N0 de) T2 T3 T4 Evre III B N2 N1 N0 T3 Evre IV N2 T4 Herhangi T N1-2 N3 Tedavi 5 yıl sağkalım oranı (%) Cerrahi > %90 Cerrahi %60-80 Cerrahi + Kemoradyoterapi %50-60 Cerrahi + Kemoradyoterapi %30-40 Cerrahi + Kemoradyoterapi Yaklaşık %20 (distal tümörler- Palyatif kemoterapi, radyoterapi, cerrahi ya da neoadjuvan kemoradyoterapi Yaklaşık %10 Palyatif kemoterapi, radyoterapi, cerrahi <%5 M0 M0 M0 M0 M0 M0 M0 M0 M0 M0 M0 prostat, akciğer, kolorektal; kadında kanser sıklığı: meme, akciğer, kolorektal). Görülme sıklığı 40 yaşından itibaren artar ve 70’li yaşlarda maksimuma ulaşır. Gelişmiş toplumlarda sıklığı daha fazladır ve mide kanseri sıklığı ile ters orantı gösterir. Diyetle fazla kolesterol ve yağ tüketimi, az taze meyve tüketimi, sigara ve aşırı alkol (günde bir kadehten fazla) çevresel etyolojik faktörler arasında sayılmaktadır. Kolorektal kanser sıklığı inflamatuvar barsak hastalıklarında artar. Polipozis ile (FAP “familyal adenomatoz polipozis”, Gardner, Turcot send- 229 • Gökhan Demir romları) ve polipoz olmadan (familyal nonpolipozis kolon kanseri) seyreden ailevi sendromlar tanımlanmıştır. Daha önce kolon kanseri öyküsü olanlarda ve üreterosigmoidostomi operasyonu geçirmiş olanlarda risk artmaktdır. Streptokokus Bovisin etken olduğu endokardit hastalarında mutlaka kolon kanseri araştırılmalıdır. Patoloji ve Doğal Seyir Vakaların çoğunluğunu adenokanserler oluşturmaktadır. Lenfoma ve stromal tümörler daha nadirdir. Kolloid ve taşlı yüzük hücreli tümörler daha kötü seyirlidir. Rektum tümörleri (anal verjden 12-15 cm içinde veya peritoneal refleksiyonun altında) genel olarak tedavi prensipleri ve prognoz açısından kolon kanserlerinden farklılık göstermektedirler. Hastalığın doğal seyrine bakıldığında erken evre lokalize hastalıkta beşyıllık sağklım %90, çevresel lenf bezlerine metastaz yapmış ve barsak serozasını aşarak çevre dokulara invazyon yapmış tümörlerde beş yıllık sağklım %64, uzak metastaz yapmış vakalarda ise beş yıllık sağkalım %8 oranında bulunmaktadır. Klinik ve Tanı Çoğu kez tümör büyük boyutlara ulaşana kadar semptom vermez. Semptomlar tümörün lokalizasyonu ile ilişkilidir. Sağ kolon tümörleri anemi ve melena, sol kolon tümörleri ise obstriksiyon, tenezm, konstipasyon, hemotoşezi, dışkılama alışkanlığında değişim ile bulgu veririler. Halsizlik, iştahsızlık, ve sağ üst kadran ağrısı karaciğer metastazlarının habercisidir. Halsizlik, çarpıntı, kolay yorulma anemiye bağlı görülebilir. Fizik muayenede anemi saptanabilir. Batında kitle nadiren gecikmiş olgularda palpe edilebilir. Ağrılı, hassas hepatomegali çoğu kez karaciğere metastazının habercisidir. Evreleme Kolon kanserinin evrelemesinde TNM sistemi kullanılmaktadır. 230 Tis Karsinoma in situ Tx Tümör saptanamıyor T0 Tümör yok Tis Karsinoma in situ T1 Submukozada sınırlı T2 Muskularis propriada aınırlı T3 Patolojik tüm katlar tutulu ancak seroza aşılmamış (subserozal) Yemek Borusu (Özofagus) Kanseri • T4 Viseral periton aşılmış veya çevre dokuya invazyom N0 Lenf bezi metastazı yok N1 1-3 bölgesel lenf bezinde metastaz N2 4 veya fazla lenf bezinde metastaz M0 Uzak metastaz yok M1 Uzak metastaz var Evreleme Evre I T1veya T2 N0M0 Evre II T3 veya T4N0M0 Evre III herhangi T, N1 veya N2, M0 Evre IV herhangi T, herhangi N, M1 Tedavi Kolorektal kanserin tedavisinde cerrahi temel taşı olma niteliğini korumaktadır. Ancak son yıllarda erken evre hastalıkta cerrahiye yardımcı (adjuvan) olarak uygulanacak kemoterapi ya da kemoradyoterapi protokollerinin seçilmiş hasta gruplarında nüksü ve genel sağkalımı arttırdığını gösteren önemli çalışmalar yayınlanmıştır. Bugün yüksek riskli Evre II (T4No) ve tüm Evre III kolon kanserlere postoperatif kemoterapi aynı gruptaki rektal kanserlere ise kemoradyoterapi standart olarak önerilmektedir. Metastatik kolorektal kanserde ise henüz kemoterapi ile şifa sağlamak mümkün olmasa bile en iyi destek tedaviye kıyaslandığında sistemik kemoterapinin sağkalımı ve tümör progresyonunu durdurduğu gösterilmiştir. Çağımızda kolorektal kanser tedavisinde kullanılmak üzere pek çok yeni ilaç geliştirilmiş ve klinik çalışmalarına da başlanmıştır. İleri evre hastalığın tedavisinde kemoterapi dışında monoklonal antikorlarla (anti CEA, 17-1A), kanserli hücrede sinyal iletisini durduran küçük moleküllerle, kanserli hücrenin invazyon ve metastaz yeteneğini azaltan metalloproteinaz inhibitörleri ile sürdürülen faz I ve faz II çalışmalar da bütün hızıyla sürmektedir. Metastatik hastalıkta eskiden palyatif kemoterapi başlamak için semptom çıkana kadar bekleme yaklaşımı da bugün artık terkedilmiş metastazın teşhisinden itibaren asemptomatik bile olsa başlanacak palyatif kemoterapinin kansere bağlı semptomların ortaya çıkışını geciktirdiği ve sağkalımı uzattığı gösterilmiştir. Aşağıda kısaca pratik kolaylık sağlamak amacıyla kolon ve rektum kanserlerinde evreye göre tedavi yaklaşımı özetlenmeye çalışılmıştır. Evre I ve düşük riskli Evre II (T3N0) hastalarda cerrahiye eklenecek yar- 231 • Gökhan Demir dımcı (adjuvan) tedavinin nüks ve sağkalım üzerine yararını gösteren faz III çalışma yoktur. Ancak bu grubun içinde kanserin tüm barsak katlarını tuttuğu hastaların risk faktörlerinin değerlendirilmesi yapılmalıdır. Astler-Collier B2 kolon kanserlerinde postoperatif 5-FU + levamizol tedavisinin nüksü %31 azalttığını gösteren çalışmalar yayınlanmıştır. Ancak belirgin sağkalım avantajı gösterilememiştir. Bu nedenle bu grupta adjuvan tedavi seçimi hastanın diğer risk faktörlerine göre yapılmalıdır. Yüksek riskli evre II (T4N0) ve evre III hastalarda ise cerrahiye eklenecek adjuvan tedavi hem kolon kanserinde hem de rektum kanserinde nüksü azaltmakta ve sağkalım yararı sağlanmaktadırlar bu nedenle bu hastalara adjuvan tedavi standart olarak uygulanmalıdır. Özellikle nodal tutulumu olan hastalarda postoperatif uygulanacak 5-FU tedavisi ile nüksün %40 oranında azaldığı ve 5 yıllık sağkalımın da yalnız cerrahi uygulanan hastalara oranla %12 oranında arttığı (%35’e karşı %47) gösterilmiştir. Adjuvan tedavinin şekli rektum ve kolon kanserli hastalarda farklılık göstermektedir. Bugün kolon kanserini adjuvan tedavisinde ülkemizde ve dünyada pek çok merkezde Mayo rejimi olarak bilinen 5-FU ile düşük doz lökovorinin kombine edildiği altı aylık kemoterapi programı standart olrak uygulanmaktadır. Tedavinin postoperatif bir ay içerisinde başlaması önerilmektedir. Rektum kanserinde ise kemoterapiye eklenen radyoterapi özellikle hastalığın lokal kontrolünde önem kazanmaktadır. Postoperatif induksiyon tedavisi ile başlayan program ardından konkomitan kemoradyoterapi ile sürmektedir, bu dönemde 5-FU ya sürekli perfüzyon olarak santral venöz porttan yada radyoterapinin ilk ve son günleri bolus olarak intravenöz uygulanabilmektedir. Kemoradyoterapinin ardından sistemik kemoterapi tekrarlanmaktadır. Evre IV hastalarda inisyal tedavi ardından nüks eden veya izole karaciğer ve akciğer metastazları olan hastalarda mutlaka tekrar cerrahi ile metastazektomi düşünülmelidir. Metastazın lokal tedavi ile uzaklaştılamadığı vakalarda ise sistemik kemoterapi veya izole karaciğer metastazlarında yönelik yaklaşımlar (hepatik arter perfüzyonları, kemoembolizasyon, radyofrekans tekniği ile metastazların yok edilmesi) değerlendirilmelidir. Metastatik hastalığın sistemik kemoterapisinde 5-FU tek ajan olarak kullanıldığında yaklaşık %20 civarında objektif yanıt oluşturur. 5-FU in lökovorin ile biokimyasal modulasyonu bu oranı arttırmaktadır. Yeni kemoterapi ajanlarından olan ve etki mekanizması topoizomeraz I enzimininin blokajı ile gerçekleşen irinotekan (CPT-11) fluoropirimidinlerle tedavi edilmiş hastalarda yarattığı %20 lik yanıt oranı ve 9 aylık median yanıt süresi ile kolon kanseri tedavisinde yeni bir 232 Yemek Borusu (Özofagus) Kanseri • dönem oluşturmuştur. Bugün genellikle tolerans sorunu olmayan metastazlı hastalarda ilk tercih kemoterapi protokolü Salz rejimi olarak bilinen haftalık irinotekan + 5-FU + lökovorin kombinasyonlarıdır. Ancak bu protokolün ciddi yan etki olarak diyare, dehidratasyon ve lökopenilere yol açabileceği akılda tutulmalıdır. Oral fluropirimidinler özellikle kapesitabin, oksaliplatin, spesifik timidilat sentetaz inhibitörleri, trimetrexate kolon kanserinde kullanılan diğer yeni kemoterapi ajanlarıdır. Karaciğer kolorektal kanserin en sık metastaz yaptığı ve cerrahi ve adjuvan tedavi sonrası sistemik nükslerin en sık görüldüğü organdır. Bu nedenle karaciğer metastazlarına yönelik spesifik tedaviler onkolojinin gündeminde giderek fazla yer kaplamaktadır. Normal karaciğer dokusunun %80 vena porta tarfından beslenirken karaciğer metastazlarının %80 hepatik arter tarafından beslenmesi hepatik artere yarleştirilecek kateterlerle uygulanabilecek arteryel perfüzyon tedavilerini gündeme getirmiştir. Hepatik arterden yapılacak uygulamalarda floksiüridin tercih edilmekte birlikte 5- FU sistemik olarak kullnılbilmektedir bu şekilde izole karaciğer metastazlarında %40 oranlarında regresyon bildirilmektedir Sonuç olarak kolorektal kanserler her evresinde cerrahi medikal onkoloji ve radyasyon onkolojisi uzmanlarınca multimodaliter tedavi yaklaşımlarının tartışılması ve uygulanması gereken bir kanser grubunu oluşturmaktadır. PANKREAS KANSERİ Epidemiyoloji ve Etyoloji Tüm gastrointestinal kanserler arasında pankreas kanseri son yıllarda giderek artan sıklığı ile dikkat çekmektedir. Özellikle batı toplumlarında değişen diyet ve çevresel faktörlerin sorumlu tutulduğu bu artış pankreas kanserini önemli bir sağlık sorunu haline getirmiştir. Pankreas kanseri sıklığı Amerika Birleşik Devletleri’nde son elli yılda %300 artarak mide ve rektum kanseri sıklıklarını geçmiştir. Pankreas kanseri tüm gastrointestinal kanserlerin kabaca %20’sini oluşturmaktadır. Çevresel faktörler arasında sigara, yüksek protein içeren diyet ve aşırı kahve tüketimi pankreas kanseri oluşumunda sorumlu tutulmaktadır. Genetik faktörler arasında p16, BRCA1 ve BRCA2, APC, p53, Rb-1 ve K-ras ta saptanmış mutasyonlar pankreas kasrinogenezinde önemlidir. Patoloji ve Doğal Seyir Çoğu tümör ekzokrin pankreastan kaynaklanan adenokarsinomlardır. 233 • Gökhan Demir Endokrin pankreastan kaynaklanan insulinoma, gastrinoma, vazoaktif intestinal peptid (VİP)oma lar daha nadir görülmektedir. Opere edilemediği takdirde hastalığın doyal seyri aylarla sınırlı olmaktadır. Palyatif kemoterapiler yaşam süresini uzatmaktan çok yaşam konforunu arttırmaya yöneliktir. Klinik ve Tanı Hastaların çoğu erken dönemde iştahsızlık, halsizlik, kilo kaybı, abdominal şişkinlik gibi spesifik olmayan yakınmalara sahiptir. Splanknik sinir ve çölyak pleksusun tutulmasına bağlı gelişen şiddetli ağrı başlangıçta epigastrik lokalizasyonludur. Daha sonra bele ve kuşak tarzında tüm karına yayılabilir. Pankreas başına lokalize tümörlerde ağrısız sarılık erken dönemde ilk bulgu olabilir. Bu dönemde hasta kolestaza bağlı idrar renginde koyulaşma ve dışkı renginde açılma tanımlar. Nadiren tümörün lokal invazyonuna bağlı mide çıkışı ve duodenal pasajda tıkanıklık gelişebilir Kolanjit olmaksızın sarılıklı hastada safra kesesinin palpe edilmesi “ Courvoisier bulgusu” pankreas kanseri için patognomoniktir. Hastalığın uzak lenf bezi metastazları arasında sol supraklaviküler “Virchow nodu” lenf bezi metastazı, umbilikal lenf bezlerine “Sister Mary Joseph nodu” metastaz sayılabilir. Rektal muayenede palpe edilebilen metastatik kitle “ Blumer rafı” olarak adlandırılır. Pankreas kanserinde hiper koagulobilite nedeniyle görülebilecek alt ekstermitelerde tekrarlayıcı tromboflebit “Trousseau Sendromu” olarak adlandırılmaktadır. Tanı amacıyla genellikle pankreasta teşhis edilen kitleden bilgisayarlı tomografi eşliğinde biopsi kullanılmaktadır. Tümör belirteçleri içinde CA19-9 pankreas kanseri takibinde ve tedaviye cevabın değerlendirilmesinde kullanılmasına karşın düşük spesifite ve sensitivitesi nedeniyle tanı amaçlı kullanılmaz. Evreleme Pankreas kanserinin evrlemesinde TNM evrelemesi kullanılmaktadır. Tx Primer tümör değerlendirilemiyor T0 Tümöre ait kanıt yok T1 Tümör pankreasa sınırlı T1a 2 cm’den küçük T1b 2 cm’den büyük T2 234 Tümör duodenum, safra yolları veya peripankreatik dokuya invazyon yapmış Yemek Borusu (Özofagus) Kanseri • T3 Tümör mide, dalak, kolon veya büyük damarlara invazyon yapmış NX Lenf nodları değerlendirilemiyor N0 Bölgesel lenf nodu metastazı yok N1 Bölgesel lenf nodu metastazı var MX Uzak metastaz değerlendirilemiyor M0 Uzak metastaz yok M1 Uzak metastaz var Evreleme Evre I T1N0M0, T2N0M0, Evre II T3N0M0 Evre III herhangi T, N1, M0 Evre IV herhangi T, herhangi N, M1 Tedavi Pankreas kanserine yaklaşımda basit olmasına rağmen en sağlıklı değerlendirmelerden bir tanesi hastaları üç gruba ayırıp tedavi yaklaşımını belirlemektir. 1. Lokal (ameliyat edilebilir) 2. Lokal ileri (ameliyat edilemez) 3. Metastatik. Pankreas kanseri sinsi ilerleyen ve geç bulgu veren bir hastalık olması nedeniyle çoğu kez lokal ileri ve metastatik hastalık evresinde teşhis edilmektedir. Günümüzde gelişen ve kolay ulaşılabilen görüntüleme teknikleri sayesinde erken dönemde semptomsuz hastalara da tanı koymak mümkün olmakta ve böylece cerrahi uygulanabilecek hasta oranları artmaktadır.Ancak yalnız cerrahi uygulanan hastalarda 5 yıllık sağkalım %5 düzeyinde kalmakta ve nüks oranları %75’e yaklaşmaktadır bu nedenle hem adjuvan (cerrahi sonrası) hem neo-adjuvan (cerrahi öncesi) tedaviler pankreas kanserinde giderek önem kazanmaktadır. Postoperatif Adjuvan Tedavi Pankreas kanserinin erken evre yakalandığında standart tedavisi pankreatikoduodenektomi operasyonudur. Ancak bu ağır operasyonun ardından bile sağkalımın istenilen düzeyde olmaması ve erken nüksler araştırmacıları adjuvan tedavi arayışlarına yöneltmiştir. Bu çalışmalarda ameliyat sonrası adjuvan radyoterapi, kemoterapi veya kombine kemoradyoterapi kullanıl- 235 • Gökhan Demir mıştır Sonuç olarak bugün cerrahi sonrası adjuvan kemoradyoterapi yüksek riskli hastalarada dünyada çoğu merkezde ve ülkemizde uygulanmaktadır ancak, henüz standart tedavi yaklaşımı demek için yeterli kanıt yoktur. Preoperatif (Neo-Adjuvan) Tedavi Adjuvan kemoterapi uygulanması planlanan hastalarda, postoperatif dönemde yaşanan birtakım komplikasyonlar sonucu, ya da hastaların vazgeçmesi nedeniyle tedavi istenildiği gibi uygulanamamaktadır. Eksternal radyoterapi uygulandıktan sonra pankreas rezeksiyonlarının daha rahat gerçekleştirilmesinden ve lokal nükslerin azalmasından da cesaret alınarak, tedavi sıralamasında bir değişiklik yapılmıştır. Pankreatikoduonektomi öncesi uygulanan kemoradyoterapinin, toksisiteye bağlı olarak cerrahiyi geciktirme veya cerrahinin morbiditesini arttırma gibi sakıncaları olmadığı gösterilmiştir. Aksine, anastomozlardan sonra en sık rastlanan sorunlardan biri olarak karşılaşılan pankreatikojejunal anastomozlardaki kaçakların, preoperatif dönemde radyoterapi alan hastalarda daha nadir görüldüğü bildirilmektedir. Tedavi sıralamasında değişiklik yapılarak kemoradyoterapinin cerrahi önüne çekilmesi ile bazı faydalar beklenmektedir. Bunlar şöyle sıralanabilir: 1. Cerrahi ile vaskülarizasyonu bozulmadan, tümör yatağı daha iyi oksijenlenmekte iken yapılan radyoterapi daha etkili olacaktır. 2. Cerrahi sırasında tümör hücrelerinin peritona implante olma riski azalacak veya önlenebilecektir. 3. Kemoradyoterapiye cevap invivo olarak gösterilebilecektir. 4. Tümör biyolojisi gözlenip, hızlı progrese olabilecek dirençli olgulara veya cerrahi öncesi yapılan evreleme işlemi sırasında metastaz saptanan hastalara boşuna cerrahi girişim yapılmayacaktır. 5. Cerrahiden önce kemoradyoterapi verildiğinde, cerrahi sorunlara bağlı tedavi aksaklıkları yaşanmayacaktır. Günümüzde lokal ileri hastalığın tedavisinde bu yaklaşım standart kabul edilmektedir. İlerlemiş Hastalık Bu gruptaki hastalar palyatif kemoterapiye adaydırlar. Pankreas kanserinin tedavisinde sıkça kullanılan gemsitabin tek ajan olarak kullanıldığında sadece %11 düzeyinde yanıt oluşturmaktadır. İleri evre pankreas kanserinin 236 Yemek Borusu (Özofagus) Kanseri • tedavisinde hiçbir şema standart değildir Tek başına uygulandığında gemsitabin bir süre semptom kontrolünü sağlayabilmektedir Ancak pankreas kanseri yeni tedavi yaklaşımlarının yoğun olarak araştırıldığı bir alanı oluşturmaktadır. KAYNAK 1. Cancer Treatment, Edit; Haskell Saunders Philadelphia, 2000. 2. Clinical Oncology, Edit; Abeloff MD, Armitage JO, Licter AS, Niederhuber JE Churchill Livingstone New York, 2000. 3. Cancer Management A Multidiciplanary Approach, Edit; Pazdur R, Coia LR, Hoskins WJ, Wagman LD The Oncology Group, New York, 2003. 4. The Washington Manual of Oncology Gowindan R, Arquette MA, Lippincot Williams&Wilkins, Phiadelpia, 2002. 237