DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 SOSYOLOJİ ÖĞRENCİLERİNİN AİLE İÇİ ŞİDDET ALGISI1 Mahmut GÜRSOY2 Bekir KOCADAŞ3 ÖZET Gelir ve eğitim düzeyi ne olursa olsun, farklı toplumlarda, farklı kültürlerde yaşayan birçok bireyin ortak sorunu olan aile içi şiddet, ülkemizin en önemli toplumsal sorunlarından biri haline gelmiştir. Aile içi şiddeti toplumsal yaşamın dinamikleri çerçevesinde eleştirel bir bakışla ele alarak açıklayan ve yorumlayan sosyolojik bir yaklaşımın sorunun çözümüne katkı sağlayacağı açıktır. Eğitimleri neticesinde toplumsal sorunların tespitine ve çözümüne yönelik bilimsel bir bakış açısı edinmeleri beklenen sosyoloji öğrencilerinin aile içi şiddet konusundaki algı ve düşünceleri oldukça önemlidir. Bu araştırmada, sosyoloji öğrenimini sürdüren gençlerin aile içi şiddete yönelik algılarının, tutumlarının ve düşüncelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Nitel araştırma desenlerinden durum çalışması yönteminin kullanıldığı araştırmanın çalışma grubunu Adıyaman Üniversitesi Sosyoloji Bölümü son sınıf öğrencileri oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formlarından yararlanılan araştırmaya, 10 erkek ve 10 kız olmak üzere toplam 20 öğrenci katılmıştır. Anahtar Kelimeler: Şiddet, aile, aile içi şiddet, sosyoloji öğrencileri THE DOMESTIC VIOLENCE PERCEPTION OF SOCIOLOGY STUDENTS ABSTRACT Whatever the level of income and education, domestic violence, which is a common problem of many individuals living in different societies and cultures, has become one of the most important social problems of our country. It is clear that a sociological approach that explains and interprets domestic violence by taking a critical look at the dynamics of social life will contribute to the solution of the problem. Sociolgy students’, who are expected to acquire a scientific perspective on the identification and resolution of social problems as a result of their education, perceptions and thoughts on domestic violence are very important. In this research it was aimed to determine the perceptions, attitudes and thoughts of the young people, who continue the sociology education, towards domestic violence. The study group of the research using the case study method from the qualitative research designs was the senior sudents of the Sociology Department of Adıyaman University. A total of 20 students, 10 males and 10 females, participated in the survey, which utilized semi-structured interview forms as a data collection tool. Key Words: Violence, family, domestic violence, sociology students 1 Bu makale, 1. Uluslararası Türk Araştırmaları Sempozyumu’nda (18-21 Mart 2014, Niğde) sunulan bildirinin yeniden düzenlenmiş halidir. 2 Uzman, Doktorant, Adıyaman Üniversitesi Rektörlüğü, magursoy@adiyaman.edu.tr Yrd. Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, bkocadas@adiyaman.edu.tr 3 51 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Mahmut GÜRSOY Bekir KOCADAŞ YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 GİRİŞ Şiddet, fiziksel güç veya iktidarın belirli bir amaçla başkasına, bir gruba veya topluluğa karşı, fiziksel ve psikolojik zarara, ölüme, gelişim sorunlarına ya da yoksunluğa neden olacak şekilde tehdit olarak ya da gerçekten kullanılmasıdır (World Health Organisation [WHO], 2002: 5). Bir toplumda hangi davranışların şiddet olarak kabul edildiği, o toplumun sosyal ve kültürel yapısıyla, geçerli değer yargılarıyla yakından ilgilidir (Kocacık, 2001). Şiddet, toplumsallığın yaşandığı her yerde değişik görünümlerde ve farklı içeriklerle ortaya çıkmaktadır. Toplum ile bireyler arasındaki ilişkiyi ilk elden inşa eden bir sosyal kurum olan ailede de şiddet yaygın bir biçimde kendini gösterebilmektedir. Aile içi şiddet, aile içinde bir bireyin hayatının, bedeninin, psikolojik bütünlüğünün veya özgürlüğünün yine aile bireylerinden biri tarafından güç ya da zor kullanılarak tehlikeye uğratılması şeklinde tanımlanabilir ( Stewart ve Robinson, 1998). Aile içi şiddet, insan onuruna yapılan bir saldırı ve en temel insan haklarının ihlali olarak kabul edilmektedir (Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 2008). Gelir ve eğitim düzeyi ne olursa olsun, farklı toplumlarda, farklı kültürlerde yaşayan birçok bireyin ortak sorunu olan aile içi şiddet, ülkemizde de giderek artan sıklıkta gözlenmektedir. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumunun (1995) yaptığı araştırma sonuçlarına göre, Türkiye’deki ailelerin % 34’ünde fiziksel, % 53’ünde sözlü şiddete rastlanmaktadır. Cinsel şiddet ve taciz oranı ise % 9’dur. Aile içi şiddet, uygulanışına göre fiziksel, psikolojik/duygusal, ekonomik ve cinsel şiddet olarak ortaya çıkabilmektedir (Güneri, 1996; Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 2008; Karınca, 2011): Fiziksel şiddet, aile içi şiddetin en sık uygulanan biçimidir. Tokat atmak, tekmelemek, yumruklamak, hırpalamak, kolunu bükmek, boğazını sıkmak, bağlamak, kesici veya vurucu aletlerle yaralamak, kezzap veya kaynar suyla yakmak, vücutta sigara söndürmek, sakat bırakmak, işkence yapmak, sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur bırakmak, sağlık hizmetlerinden yararlanmasına engel olarak bedensel zarar görmesine yol açmak, öldürmek gibi eylemler fiziksel şiddettir. Ülkemizde aile içi fiziksel şiddetin en ağır biçimlerinden biri töre/namus bahanesiyle kadına uygulanan şiddettir. Psikolojik/duygusal şiddet, bağırmak, korkutmak, küfür etmek, hakaret etmek, küçük düşürmek, tehdit etmek, kişinin duygu ve düşüncelerini açıkça ifade etme özgürlüğünü kısıtlamak, yakınlarıyla görüşmesini ve iletişimini yasaklamak, nasıl giyineceği, nereye gideceği konusunda baskı yapmak, kendini geliştirmesine engel olmak gibi fiziksel baskı olmaksızın uygulanan ve ruh sağlığını bozucu eylemlerdir. Ekonomik şiddet, para vermemek veya kısıtlı para vermek, ailenin tasarrufları, gelir ve giderleri konusunda bilgi vermemek, aileyi ilgilendiren ekonomik konularda tek başına karar vermek, aile bireylerinin çalışma ve gelir sağlama özgürlüklerini ellerinden almak, gelirlerine el koymak, gelir sağlamak üzere çalışmaya zorlamak gibi eylemlerde bulunmaktır. 52 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Sosyoloji öğrencilerinin aile içi şiddet algısı YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 Cinsel şiddet, evli olduğu kişi bile olsa kadını istemediği halde cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel organlara zarar vermek, çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya, kürtaja, enseste, fuhuşa zorlamak, zorla evlendirmek, cinsel içerikli davranışlarda bulunmak gibi eylemlerdir. Aile içi şiddet, bireyi fiziksel, psikolojik, duygusal ve sosyal yönden ciddi şekilde etkilemektedir. Şiddete maruz kalan bireylerde, fiziksel yaralanmalar dışında, kişiliğin normal yapısında bozulma, psikopatolojiye yatkınlık ve intihar girişimi riskinde artma gibi olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Depresyon, madde kullanımı, bilinç kaybı, güvensizlik, kabus görme, sosyal izolasyon gibi bozuklukların yüksek oranda rastlandığı bu bireylerin benlik saygısının da düşük olduğu gözlenmektedir (Okan İbiloğlu, 2012; Güler, Tel ve Özkan Tuncay, 2005). Aile içi şiddetin algılanması ve tanımlanması toplumun ve bireylerin kültürel değerleri üzerinde şekillenmektedir. Şiddet kullanımı, toplumun benimsediği ve meşru gördüğü bir amaç için söz konusu olduğunda o davranışın şiddet olarak algılanması güçleşebilmektedir (Rittersberger Tılıç, 1998). Gerek aile içinde, gerekse toplumsal alanda ortaya çıkan şiddetin hangi şekillerde ortaya çıktığının ve boyutlarının belirlenmesi, bu konuya yönelik çözüm önerilerinin ve politikaların geliştirilmesi için önemlidir. Ayrıca aile içi şiddeti güdüleyen, destekleyen ve etkileyen faktörlerin bilinmesi ile ailenin ve toplumun sağlığının korunması mümkün olabilecektir. Bu anlamda, toplumdaki aile içi şiddet olaylarının azaltılmasında toplumsal duyarlılıkların artırılması önemlidir. Araştırmanın amacı ve önemi: Ülkemizin önde gelen toplumsal sorunlarından biri olan aile içi şiddeti toplumsal yaşamın dinamikleri çerçevesinde, eleştirel bir bakışla ele alarak açıklayan ve yorumlayan sosyolojik bir yaklaşımın, sorunun çözümüne katkı sağlayacağı açıktır. Eğitimleri neticesinde toplumsal sorunların tespitine ve çözümüne yönelik bilimsel bir bakış açısı edinmeleri beklenen sosyoloji öğrencilerinin aile içi şiddet konusundaki algı ve düşünceleri oldukça önemlidir. Bu araştırma, Adıyaman Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencilerinin aile içi şiddet algılarını ve soruna bakış açılarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın sınırlılığı ve sayıltıları: Araştırma, Adıyaman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü son sınıf öğrencileri ile sınırlıdır. Araştırmada örneklemin, sonuçların yorumlanabilmesi için yeterli olduğu ve görüşme yapılan katılımcıların ifadelerinde samimi oldukları varsayımından hareket edilmiştir. Araştırmanın yöntemi: Bu araştırmada, nitel araştırma desenlerinden durum çalışması yöntemi kullanılmıştır. Çalışma grubunu, Adıyaman Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünde öğrenim gören 20 son sınıf öğrencisi oluşturmuştur. Araştırmada örneklem, amaçlı örnekleme yöntemlerinden kolay ulaşılabilir durum örneklemesi yöntemiyle seçilmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formlarından yararlanılmıştır. Böylelikle, önceden hazırlanan soruların yanında, ayrıntılı bilgi almak için ek sorular sorma özgürlüğüne sahip olunmuş ve bazı konuların ayrıntısına girilebilmiştir. Görüşmeler ses kayıt cihazıyla kaydedilmiş, ardından deşifre edilerek yazıya dökülmüştür. Verilerin analizinde nitel analiz yöntemlerinden içerik analizi ve betimsel analiz yöntemleri kullanılmıştır. İçerik analizi sonucunda belirlenen temalar çerçevesinde oluşturulan kodların 53 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Mahmut GÜRSOY Bekir KOCADAŞ YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 frekansları ve yüzdeleri tablolar haline getirilerek yorumlanmıştır. Katılımcıların doğrudan görüşleri aktarılırken K1, K2 şeklinde kodlar kullanılmıştır. Doğrudan alıntılarda özellikle frekansı yüksek olan veya önemli görülen görüşler aktarılmıştır. BULGULAR VE TARTIŞMA Araştırmanın çalışma grubunu oluşturan 20 öğrenciden ilk olarak aile içi şiddeti tanımlamaları istenmiştir. Öğrencilerin tanım yaparken kullandıkları kavramlar, başka bir ifadeyle hangi davranışları şiddet olarak değerlendirdikleri Tablo 1’de gösterilmiştir. Tablo 1: Öğrencilerin tanımlamalarına göre aile içindeki şiddet davranışları Tema (Şiddet Türü) Fiziksel Şiddet Psikolojik/Duygusal Şiddet Cinsel Şiddet Kod (Şiddet Davranışı) Dayak Tokat Öldürme Bıçaklama Darp Yaralama Toplam Psikolojik baskı İncitme/gururla oynama Aşağılama Hor görme / küçümseme Hakaret Küfretme İstemediği şeyleri yapmaya zorlama Saygısızlık Özgürlüğün kısıtlanması Azarlama Kendi fikirlerini empoze etme Dışlama Tehdit Alay etme Toplam Cinsel taciz Toplam Genel Toplam Frekans 11 3 2 1 1 1 19 8 7 3 3 3 3 2 2 2 1 1 1 1 1 38 2 2 59 Yüzde (%) 32,2 64,4 3,4 100 Tablo 1 incelendiğinde, öğrencilerin aile içi şiddeti tanımlarken çoğunlukla, fiziksel bir şiddet şekli olan dayak kavramını kullandıkları görülmektedir. Tanımlarda yer alan diğer fiziksel şiddet davranışları, sıklık sıralarına göre tokat, öldürme, bıçaklama, darp ve yaralamadır. İfade edilen toplam 59 kavram içerisinde fiziksel şiddete dair kavram sayısı 19’dur. Bu da toplam kavramların % 32,2’sine tekabül etmektedir. Bu duruma ilişkin bazı katılımcı görüşleri şöyledir: “Aile içi şiddet deyince ilk aklıma gelen dayak oluyor.” (K13) “Daha çok fiziksel temaslar, yani vurmaya yönelik davranışlar, algımız öyle.” (K2) 54 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Sosyoloji öğrencilerinin aile içi şiddet algısı YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 Yaman Efe ve Ayaz (2010) tarafından Ankara Kale Bölgesi’nde yapılan bir çalışmada da katılımcı kadınların % 88,1’inin aile içi şiddeti dayak/dövme olarak tanımladığı belirlenmiştir. Aile içi şiddet tanımlanırken ağırlıklı olarak psikolojik/duygusal şiddet temasına ilişkin kavramların kullanıldığı göze çarpmaktadır. Öğrencilerin şiddet olarak değerlendirdiği toplam 38 davranışı psikolojik/duygusal şiddet çerçevesinde düşünmek mümkündür. Başka bir deyişle, şiddet olarak değerlendirilen davranışların % 64,4’ü psikolojik/duygusal şiddet temasınca içerilmektedir. Psikolojik/duygusal şiddet kapsamında en sık kullanılan kavram psikolojik baskıdır. Tanımlarda yer alan diğer psikolojik/duygusal şiddet davranışları ise sıklık sıralarına göre; incitme/gururla oynama, aşağılama, hor görme/küçümseme, hakaret, küfretme, istemediği şeyleri yapmaya zorlama, saygısızlık, özgürlüğün kısıtlanması, azarlama, kendi fikirlerini empoze etme, dışlama, tehdit ve alay etme şeklindedir. Bazı katılımcılar bu konuda şöyle demektedir: “Şiddet fiziksel olabilir, ruhsal olabilir. Ruhsal yani psikolojik şiddet, fizikselden daha kötü. Daha derin izler bırakıyor.” (K20) “Bence en temel şiddet türü psikolojik şiddettir. Çünkü bir insana fiziksel şiddet uyguladığınızda onun acıları zamanla geçer; ama psikolojik şiddetin yaraları kalıcıdır.” (K16) Türkiye genelinde yapılan bir araştırmaya göre, fiziksel şiddete ailelerin % 34’ünde, psikolojik şiddete ise % 53’ünde rastlanmaktadır (Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1995). Başka bir çalışma, kadınların % 80,7’sinin aile içi şiddeti bağırma, azarlama şeklinde gördüklerini belirtirken (Rittersberger Tılıç, 1998), diğer bir çalışmada, kadınların % 55,2’sinin psikolojik şiddete maruz kaldığı ifade edilmiştir (Kurçer, Güneş ve Genç, 1999). Aile içi şiddeti cinsel taciz olarak tarif eden iki öğrenci bulunmaktadır. Cinsel tacizin şiddet olarak nitelenen davranışlar içerisindeki ağırlığı ise % 3,4 olarak gerçekleşmiştir. Yapılan çalışmalarda da cinsel şiddetin daha az oranda ifade edildiği görülmektedir (Rittersberger Tılıç, 1998; Turak, 2001; Ulutaşdemir, 2002). Cinsel şiddetin, aile içi şiddet tanımlarında fiziksel ve psikolojik şiddete göre daha az ifade edilmesi, katılımcıların bu davranışları şiddet olarak düşünmediklerini gösterebilir ya da karı koca arasında yaşanabilecek cinsel taciz olaylarının, evlilik ve aile yapısı içinde mahrem bir konu olarak algılanması söz konusu olabilir. Özet olarak, çalışmaya katılan öğrencilerin aile içi şiddeti tanımlarken kullandığı kavramların % 64,4’ü psikolojik/duygusal şiddete, % 32,2’si fiziksel şiddete, % 3,4’ü ise cinsel şiddete ilişkindir. Öğrencilerin hiçbiri ekonomik şiddeti dile getirmemiştir. Geleneksel ataerkil toplumlarda erkeğin evin reisi olarak değerlendirilmesi ve kadınların çalışma hayatına dahil olmada yaşadığı zorluklar, aile ile ilgili ekonomik konularda tek karar vericinin erkek olması gerektiğine dair yaygın bir kanıya yol açmıştır. Bu yaygın kanının ülkenin daha az gelişmiş ve geleneksel bölgelerinden gelen sosyoloji öğrencilerinin düşüncelerine de sirayet ettiği söylenebilir. 55 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Mahmut GÜRSOY Bekir KOCADAŞ YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 Tablo 2: Öğrencilere göre aile içinde şiddet uygulayanlar ve şiddete maruz kalanlar Şiddeti Uygulayanlar Baba Ağabey Anne Çocuklar Kayınvalide/Kayınpeder Amca/Dayı Toplam Frekans 20 6 2 1 1 1 31 Yüzde (%) 64,5 19,4 6,5 3,2 3,2 3,2 100 Şiddete Maruz Kalanlar Anne Çocuklar Kız çocukları Baba Toplam Frekans 20 14 6 1 41 Yüzde (%) 48,8 34,2 14,6 2,4 100 Tablo 2’de öğrencilerin düşüncelerine göre aile içinde en çok şiddet uygulayan ve şiddete maruz kalan bireylerin dağılımı yer almaktadır. Tabloya göre, çalışmaya katılan öğrenciler aile içinde şiddeti en fazla uygulayanın baba olduğu fikrindedir. Katılımcıların tamamı babayı aile içinde şiddet uygulayan bireyler arasında saymıştır. Babadan sonra ise aile içinde şiddet uyguladığı en çok düşünülen kişi ağabeydir. Öğrencilere göre, aile içi şiddete en çok maruz kalan ise anne ve çocuklar/kız çocuklarıdır. Aile içi şiddetin temelini toplumsal olgulara dayandıran sosyolojik yaklaşıma göre kadına erkek tarafından şiddet uygulanmasının nedeni, cinsiyetçi rollerin öğrenilmesine dayalı toplumsallaştırma sürecinin erkeklere toplumda üstün ve güçlü bir konum sağlaması ve erkeğin kadın üzerinde şiddet uygulaması için hoşgörü ortamı hazırlamasıdır. Bu konuda öğrencilerden ikisi düşüncelerini aşağıdaki şekilde dile getirmektedir: “Şiddeti uygulayan güçlü olandır. Bizim toplumumuzda güçlü olan erkektir.” (K14) “Ailede şiddeti uygulayan en çok, otoritesinin sarsıldığını düşünen kişidir. Bu baba da olabilir, ağabey de.” (K15) Yukarıdaki sonuçlara yakın bir şekilde, Aile Araştırma Kurumunun (1995) verilerinde de şiddet uygulayanların % 96’sının erkekler, şiddete maruz kalanların % 90’ının da kadınlar ve çocuklar olduğu belirtilmektedir. Yapılan bir başka çalışmada, kadınların % 54,2’si şiddet uygulayıcısı olarak erkekleri, şiddete maruz kalanlar olarak ise kadın ve çocukları göstermişlerdir (Rittersberger Tılıç, 1998). Sivas’ta yapılan bir çalışmada ise, katılımcı kadınların çoğunluğu (% 56,9) şiddetin uygulayıcısı olarak erkeği görmekte, şiddete maruz kalanların ise kadınlar (% 59,9) ve çocuklar (% 32,5) olduğunu ifade etmektedirler (Güler vd., 2005). 56 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Sosyoloji öğrencilerinin aile içi şiddet algısı YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 Tablo 3: Öğrencilere göre aile içi şiddetin nedenleri Tema Aile İçi Şiddetin Nedenleri Kod Ekonomik yetersizlik Geçimsizlik/anlaşmazlık Çevrenin/akrabaların etkisi Eğitimsizlik/cahillik Psikolojik sorunlar Hoşgörüsüzlük İletişimsizlik Töre/namus Sevgisizlik Annenin çocuklara aşırı toleransı Güvensizlik Sorumsuzluk Görücü usulü evlenme Kalabalık hane nüfusu Aldatma Yalan Bencillik Kıskançlık Farklı dinsel inançlar veya mezhepler Toplam Frekans 11 7 4 4 3 3 3 2 2 2 2 1 1 1 1 1 1 1 1 51 Yüzde (%) 21.6 13.7 7,7 7,7 5.9 5.9 5.9 3.9 3.9 3.9 3.9 2 2 2 2 2 2 2 2 100 Tablo 3’de, araştırmaya katılan öğrencilerin aile içi şiddetin sebeplerinin neler olduğu sorusuna verdikleri yanıtlar arasında frekansı en fazla olan ekonomik yetersizliktir. Başka bir ifadeyle, aile içi şiddetin en fazla tanımlanan nedeni ekonomik yetersizliktir. Ekonomik yetersizliğin dışında, aile içi şiddetin nedenleri olarak sırasıyla, geçimsizlik/anlaşmazlık, çevrenin/akrabaların etkisi, eğitimsizlik/cahillik, psikolojik sorunlar, hoşgörüsüzlük, iletişimsizlik, töre/namus, sevgisizlik, annenin çocuklara aşırı toleransı, güvensizlik, sorumsuzluk, görücü usulü evlenme, kalabalık hane nüfusu, aldatma, yalan, bencillik, kıskançlık ve farklı dinsel inançlar veya mezhepler sayılmaktadır. “Daha çok maddi nedenler. Tamam, para her şey demek değil, ama olmayınca da olmuyor. Sonra geçimsizlik, eşlerin anlaşamaması gelir.” (K20) Başbakanlık Aile Kurumunun (1995) gerçekleştirdiği araştırmaya katılan şiddet görmüş bireylerin, aile içi şiddetin nedenleri arasında maddi güçlükten kaynaklanan sorunları ilk sırada belirttikleri görülmektedir. Güler ve arkadaşlarının (2005) yaptığı çalışmada da, katılımcı kadınların % 55,5’i ekonomik yetersizliği şiddeti artıran faktörlerden biri olarak değerlendirmiştir. Çalışmada katılımcılara ayrıca, ailenin eğitim düzeyi ile şiddet arasında bir ilişki olup olmadığı sorulmuştur. Katılımcıların büyük çoğunluğu (15 öğrenci) eğitim düzeyi ile aile içi şiddet arasında ters bir orantı olduğunu düşünmektedir; ancak bu düşüncede olanların tamamı eğitim düzeyi yüksek olan ailelerde de, şiddetin görülebileceğini belirtmişlerdir. Beş öğrenci ise eğitim düzeyi ile aile içi şiddet arasında bir ilişki bulunmadığını düşünmektedir. 57 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Mahmut GÜRSOY Bekir KOCADAŞ YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 “...eğitimli insanlar sorunlarını konuşarak halleder. Olaylara daha geniş çerçeveden bakabilir. Sorunun nerede olduğunu görür ve ona yönelik çözümler arar. Ama eğitim düzeyinin yüksek olması şiddet görülmez anlamına gelmez. Eğitim düzeyi yüksek olanlar şiddete ekonomik nedenden değil, psikolojik nedenden başvuruyordur. Aslında şiddet insanın doğasında var.” (K2) “Ben bir ilişki olduğuna inanmıyorum. Çünkü eğitimli ailelerde de şiddetin olduğunu gördüm. Örneğin benim karşı komşum. İkisi de öğretmen. Onlardaki şiddeti ben hiçbir köyde görmedim.” (K14) Aile Araştırma Kurumunun (1995) yaptığı çalışma, hanenin eğitimi ne kadar düşük ise şiddet endeksinin o derece yüksek olduğunu göstermektedir. Bunula birlikte, aile içi şiddetin eğitimle doğrudan bağlantısı olduğu, yani eğitimli ailelerde aile içi şiddetin hiç görülmeyeceği yolundaki yaygın düşünce yanlıştır. Eğitimli kadınlar da daha az oranda olmakla birlikte eş şiddetine uğrayabilmekte, eğitimli erkeklerin de eşlerine şiddet uyguladığına tanık olunmaktadır. Araştırmalar, ülkemizde eğitim görmemiş kadınların % 56’sının fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kaldığını, lise ve üzeri eğitim grubunda bu oranın % 27’ye düştüğünü göstermektedir (Karınca, 2011). Yapılan bazı araştırmalar, erkeğin eğitim seviyesinin düşüklüğü ile kadının şiddete maruz kalması arasında bir ilişki olduğunu tespit etmişlerdir (Eisikovisz, Winstok ve Fishman, 2004). Bazı araştırmalara göre ise, erkeğin kadına şiddet uygulama ihtimalini artıran önemli bir diğer etmen de kadının eğitim seviyesinin erkekten yüksek olmasıdır (Malik ve Lindahl, 1998; Goodyear-Smith ve Laidlaw, 1999). Eşler arasında kadını güçlü kılacak şekilde eğitim, kariyer, gelir gibi konularda bir güç dengesizliği yaşanıyorsa aile içi şiddetin yaşanma ihtimali artmaktadır. Geleneksel toplumlarda, kadının kendinden daha güçlü olmasını kabullenemeyen erkeğin kadın üzerindeki gücünü şiddete başvurarak göstermeye çalıştığı sıklıkla görülen bir olgudur. İçine doğduğu toplumun kendisine biçtiği, ailenin geçiminden sorumlu, güçlü aile reisi rolünü dolduramadığını düşünen erkek, hissettiği güçsüzlük duygunu şiddete başvurarak gidermeye çalışmaktadır. Öğrencilerden biri benzer bir görüşü şu şekilde dile getirmektedir: “Bence bayanda eğitim düzeyi arttıkça erkeğe başkaldırma oranı artar, anlaşmazlıklar artar, bu da şiddeti körükler.” (K17) Araştırmaya katılan öğrencilerin yarısı, aile içi şiddeti müdahale edilmemesi gereken bir iç mesele olarak değerlendirirken; diğer yarısı toplumsal bir sorun olduğu için aile içi şiddete müdahale edilmesi gerektiği düşüncesindedir. “Aile içindeki bağlar, dışarıya yansımaması gereken bağlardır; özeldir yani. İnsanın özeline kimsenin müdahale etmemesi gerekiyor.” (K15) “Aslında bir iç mesele değildir. Ama insanlar mahremiyet çatısı altında bunu yansıtmamaya çalışıyorlar. Bu bizim özelimizdir, mahremiyetimizdir, olabildiğince dışarıya yansıtmayalım diyorlar. İşte aslında bu yanlış bir şey. Çünkü yapılması gereken, alınması gereken önlemler, tedaviler var. Bunlar o mahremiyet çatısı altında engelleniyor.” (K16) 58 Sosyoloji öğrencilerinin aile içi şiddet algısı DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde aile içi şiddet konusunda yapılan araştırmaların çokluğuna rağmen, Türkiye gibi geleneksel yapının sosyal alanda etkisini koruduğu ülkelerde, özellikle kadına yöneltilen şiddet konusunda veri tabanı oluşturmak oldukça güç bir iştir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, aile içi sorunların yakın akraba/arkadaş çemberi dışına çıkamaması olarak görülmektedir. Aile içerisinde yaşanan şiddet ve suiistimal aile içi mahremiyet alanı içerisinde görülmekte ve sorunlar dışarıdan gelebilecek desteklerden yoksun biçimde, yine aile içerisinde çözülmeye çalışılmaktadır (Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1998). Çalışma kapsamında öğrencilere, şiddete uğrayan kadınların resmi kurum ve kuruluşlara başvurmamalarının sebebinin ne olabileceği sorulmuş, alınan yanıtlar aşağıdaki şekilde tablolaştırılmıştır. Tablo 4: Öğrencilere göre şiddete uğrayan kadınların resmi kurumlara başvurmama nedenleri Tema Resmi Kurumlara Başvurmama Nedenleri Kod Eş korkusu Kurumlara güvensizlik Geleneksel yapı Toplumsal baskı Ekonomik bağımlılık Çocukların ortada kalması Ayıplanma Eğitimsizlik/haklarını bilmeme Tehdit Çekinme Toplam Frekans 9 4 3 3 3 3 2 2 2 2 33 Yüzde (%) 27.4 12.2 9.1 9.1 9.1 9.1 6 6 6 6 100 Tablo 4 incelendiğinde, kadınların şiddete uğradıklarında resmi kurumlara başvurmamalarının nedeni olarak en fazla dile getirilen etkenin eş korkusu olduğu görülmektedir. Bunu sırasıyla, kurumlara güvensizlik, geleneksel yapı, toplumsal baskı, ekonomik bağımlılık, çocukların ortada kalması, ayıplanma, eğitimsizlik/haklarını bilmeme, tehdit ve çekinme faktörleri izlemektedir. Çalışmada elde edilen veriler analiz edildiğinde öğrencilerin, toplumumuzun aile içi şiddet konusunda yeterince duyarlı olmadığı ve devletin aile içi şiddetle mücadelede uyguladığı politikaların yetersiz olduğu düşüncesinde oldukları saptanmıştır. “Lafa geldiğinde konuşuyoruz; aile içi şiddet çok kötüdür, yapılmaması gerekir diye. Ama faaliyete gelince, kimsenin bir şey yaptığı yok.” (K13) Araştırmaya katılan öğrencilerin büyük çoğunluğu şiddetin hiçbir şekilde mazur görülemeyeceğini belirtirken, altı öğrenci namus, çocuğun terbiyesi, ailenin iyiliği, madde bağımlılığı veya aşırı yalan söz konusu olduğunda aile içi şiddetin mazur görülebileceğini düşüncesindedir. “…yalan söylüyorsa, güvensizlik varsa mazur görülebilir. Kimse haksız değildir, şiddet görenlerde de suç vardır yani. Kişinin haksız yere o şiddeti uygulayacağını düşünmüyorum. Yapıyorsa bir sebebi vardır. Çileden çıkmış olabilir, çileden çıkarmıştır karşıdaki.” (K9) 59 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Mahmut GÜRSOY Bekir KOCADAŞ YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 “Şiddet bazı yerde haklıdır. Örneğin namus konusunda kimse bir şey diyemez o aileye.” (K7) Türkiye’de şiddetin bir terbiye biçimi olarak algılanmasının ve hem aile içinde hem de kamusal yaşamda meşru olarak görülmesinin, şiddetin hem yeniden üretilmesine, hem de gizlenmesine yol açtığı tartışmasını destekleyen veriler bulunmaktadır. Örneğin, 23 ilde yapılan bir çalışma, görüşülen kişilerin % 64’ünün erkeğin eşini dövmesini onayladığını, kadınların % 35,1’inin ise ara sıra dayak yemelerini haklı kılacak davranışlarda bulunduklarını düşündüklerini saptamıştır (Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1995). Başka bir çalışma, Türkiye’de erkeklerin % 44,9’unun, kocaların sözlerini dinlemeyen eşlerini dövme hakları olduğunu, % 66,2’sinin, erkeğin evin reisi olduğunu ve % 53,7’sinin kadınlardan daha üstün olduklarını düşündüklerini belirtmektedir (İlhan, 1992). Bu noktada aile içi şiddete bakış açısının toplumun ve bireylerin kültürel değerleri üzerinden biçimlendiğini vurgulamanın önemi ortaya çıkmaktadır. Bu durumu destekler bir başka bulgu ise İstanbul’da bir sağlık ocağından hizmet alan 146 kadının eşinden gördüğü şiddeti onaylıyor olmasıdır. Buna göre, kadınlar en çok çocukların bakımlarını aksatırlarsa (% 42,5) ya da kocalarına karşılık verirlerse (% 41,8) dayağı hak ettiklerini düşünmektedirler (Hıdıroğlu vd., 2006). Ankara’da yapılan bir çalışmaya göre ise, kadınların % 43,2’si eşe ihanet durumunda şiddeti haklı görmektedir (Yaman Efe ve Ayaz, 2010). Fiziksel, duygusal, ekonomik ve sözel şekilleri olan aile içi şiddetten yalnızca kadınlar ve çocuklar değil, aynı zamanda aileler ve bir bütün olarak toplum etkilenmektedir. Yine de, fiziksel ve ruhsal olarak en büyük zararı kadınların ve çocukların gördüğü açıktır. Yaşamları boyunca şiddete tanık olan çocuklarda, olmayanlara göre daha fazla oranda kaygı, özgüven eksikliği, tedirginlik, korku, depresyon, içe kapanma, isteksizlik, ümitsizlik ve öfke görüldüğü, sigara, alkol ya da madde kullanımlarının daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra şiddete maruz kalmanın anti sosyal davranışlar ile ilişkili olduğu saptanmıştır (Okan İbiloğlu, 2012). “Çocuğun yetişmesinde, kişiliğinin oturmasında, benliğinin oluşmasında ilk etken ailedir. Ailedeki şiddet manzarası, çocuğun da şiddet algısını şekillendiriyor. Çocuğun eğitim durumundan sağlık durumuna, psikolojik durumuna, bunların hepsinin kökeninde aile içi huzur var. Bu sağlanamıyorsa, çocuk eğitim alanında başarısız, dışarıya karşı saldırgan tutumlar sergileyebilir. Aynı zamanda farklı alışkanlıklar edinebilir. Kendi ailesinde görmediği huzuru, sevgiyi farklı çevrelerde arayabilir. Bu da çocuğu yanlış yollara sürükleyebilir, madde bağımlılığı gibi.” (K18) Katılımcıların, aile içi şiddetin ne gibi sonuçlara yol açabileceğine ilişkin görüşleri Tablo 5’de yer almaktadır. 60 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Sosyoloji öğrencilerinin aile içi şiddet algısı YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 Tablo 5: Öğrencilere göre aile içi şiddetin sonuçları Tema Aile İçi Şiddetin Sonuçları Kod Çocukların şiddete yönelmeleri Psikolojik travma Boşanma Ailenin parçalanması Çocukların eğitiminde aksama/başarısızlık Madde bağımlılığı Aileden kopma/Evden kaçma Sevgisizlik Huzursuzluk Ölüm Kod Toplamı Frekans 15 12 8 6 4 3 3 3 2 1 57 Yüzde (%) 26.3 21 14 10.5 7 5.3 5.3 5.3 3.5 1.8 100 Tablo 5’e göre, aile içi şiddetin en sık ifade edilen sonucu çocukların şiddete yönelmeleridir. Başka bir ifadeyle, aile içi şiddetin bir şiddet döngüsüne yol açabileceği belirtilmiştir. Katılımcılara göre, psikolojik travma, boşanma, ailenin parçalanması, çocukların eğitiminde aksama/başarısızlık, madde bağımlılığı, aileden kopma/evden kaçma, sevgisizlik, huzursuzluk ve ölüm aile içi şiddetin diğer sonuçlarıdır. “Bir çocuk aile içinde sürekli şiddet görüyorsa psikolojisi olumsuz etkilenir. Çocuk kendini çevreden soyutlayabilir, insanlara kötü gözle bakabilir. Anne ve babaya, aileye bakışı değişir.” (K13) Çocuklukta kötü muameleye maruz kalmış ve istismar edilmiş kimselerin yetişkin yaşamlarında kendilerinin de benzer davranışlar gösterdiği bilinmektedir. Çocukluk döneminde aile içi şiddete tanık ya da maruz kalma, şiddetin çatışma çözme biçimi olarak içselleştirilmesine neden olabilmektedir. Şiddetin erkek çocuklarında daha kalıcı bir etki oluşturduğu ve bunların, yetişkinlik dönemi ilişkilerinde kadınlara karşı daha fazla şiddet gösterdikleri belirlenmiştir. Bir çalışmada şiddetin uygulandığı evlerde büyüyen çocukların % 74’ünün ileride eşlerine yönelik şiddet uyguladıkları saptanmıştır (Okan İbiloğlu, 2012). “…çocuklar içerisinde bastırılmış bir şiddet oluşuyor bence. Kesinlikle onlar da ilerideki yaşamlarında daha saldırgan bir tip oluyorlar. Hem ben kendi çevremde de görmüşüm. Kendi, annesi hep dayak yemiş, çocuk büyüyünce o da öyle bir hal almaya başlıyor.” (K1) Eşler arasında yaşanan şiddet ile bireylerin kendi aile geçmişlerinde şiddetin varoluşunu ilişkilendiren birçok çalışma bulunmaktadır. Örneğin, sosyal öğrenme kuramı, ebeveynlerin model oluşturma yoluyla şiddet davranışını öğrettiğini ve şiddete başvurmaksızın çatışma çözme becerilerini öğretmek konusunda yetersiz olduklarını vurgulamaktadır. Böyle ailelerde yetişen çocuklarda hayatlarının sonraki dönemlerinde, şiddet uygulanması ya da yaşanması ile ilişkili olduğu bildirilen bir dizi davranışsal ve duygusal sorunlar görülebilir (Page ve İnce, 2008; Okan İbiloğlu, 2012). “…bunun temelinde zaten aile var, biz hepimiz ailemizin kültürünün taşıyıcılarıyız. Dolayısıyla şiddet algımızı da aslında onlar şekillendiriyor.” (K18) 61 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Mahmut GÜRSOY Bekir KOCADAŞ YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 “…çocuk açısından bakarsak, baba onun için bir şiddet modeli olarak görülecek.” (K16). “Hayatında şiddet gören bir insan kendi de şiddet uygulayabilir. Onun için bir model olabilir. Şiddeti bir çözüm mekanizması olarak görebilir.” (K14) “…kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan.” (K17). Bazı araştırmalar, eşleri tarafından fiziksel şiddete uğrayan kadınların % 25 ila % 75’inin çocukken fiziksel ya da cinsel istismar öyküsünün bulunduğuna işaret etmektedir. Anne ve babası arasında yaşanan şiddete tanık olmuş erkeklerin eşlerine fiziksel saldırıda bulunma ihtimalinin ise, benzer bir geçmiş deneyime sahip olmayan erkeklere oranla üç buçuk kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir (Synder ve Fruchtman, 1981; Astin, Lawrence ve Foy, 1993; Fonagy, 1999). Sonuç ve Öneriler Araştırmaya katılan öğrencilerin neredeyse tamamı aile içi şiddeti fiziksel ve psikolojik boyutuyla tanımlamışlardır. Cinsel şiddetin daha az ifade edilmiş olması, katılımcıların genelde bu davranışları şiddet olarak algılamadıklarını ya da karı koca arasında yaşanabilecek cinsel taciz olaylarının, evlilik ve aile yapısı içinde mahrem bir konu olarak değerlendirildiğini düşündürmektedir. Şiddetin ekonomik boyutuyla tanımlanmaması ise toplumumuzda var olan, ailenin ekonomik kararlarındaki tek söz sahibinin erkek olduğu şeklindeki yaygın anlayışın bir yansıması olabilir. Sosyoloji bölümü öğrencilerinin, önemli bir toplumsal problem olan aile içi şiddeti bütün görünümleriyle izah edebilmeleri ve soruna bütüncül bir anlayışla yaklaşabilmelerini sağlamak amacıyla konuyla ilgili ders içeriklerinin zenginleştirilmesi yararlı olacaktır. Bunun yanı sıra, aile içi şiddet konusunda, şiddete maruz kalanların başvurabilecekleri resmi kurumlar veya sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapılarak uygulamalı eğitimlere ağırlık verilebilir. Araştırmada, ekonomik yetersizlik ve eğitim düzeyinin düşüklüğü, aile içi şiddet için temel risk faktörleri olarak ifade edilmiştir. Bu nedenle, bireylerin ve ailelerin eğitim düzeylerini artırmaya, ekonomik gelir yetersizliğini ve eşitsizliğini gidermeye yönelik politikaların hayata geçirilmesi konusundaki tüm başarımlar artık kronik hale gelmiş bu sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır. Araştırma, sosyoloji bölümü öğrencilerinin, toplumuzun aile içi şiddet konusunda yeterli bir duyarlılığa sahip olmadığı algısına sahip olduklarını göstermektedir. Geleneksel toplum yapısı içerisinde şiddetin, ailenin mahremiyetine ilişkin olduğu, başka bir ifadeyle ailenin müdahale edilmemesi gereken bir iç meselesi olduğu inancı, öğrencilerin bu algısını besleyen unsurlar olarak ifade edilebilir. Toplumda bu duyarlılığı oluşturacak sosyal politikaların üretilmesi sorunun çözümüne ilişkin adımların başlangıcı olmalıdır. Bu duyarlılığı yaratma, özellikle de yaygınlaştırma hususunda medyanın etkin olarak kullanılması büyük önem arz etmektedir. Aile içi şiddetin toplumsal bir sorun olarak kendisini yeniden üretip, zamanla daha vahim boyutlara varması, onun bir döngüye yol açan öz yapısıyla ilgilidir. Birçok araştırma çocuklukta 62 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Sosyoloji öğrencilerinin aile içi şiddet algısı YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 kötü muameleye maruz kalmış ve istismar edilmiş kimselerin yetişkin yaşamlarında kendilerinin de benzer davranışlar sergilediğini göstermektedir. Çocukluk döneminde aile içi şiddete tanık olma ya da maruz kalma, şiddetin çatışma çözme biçimi olarak içselleştirilmesine neden olabilmektedir. Ebeveynlerin model oluşturma yoluyla şiddet davranışını öğrettiği ailelerde yetişen çocuklarda, hayatlarının sonraki dönemlerinde, şiddet uygulanması ya da yaşanması ile ilişkili bir dizi davranışsal ve duygusal sorunlar görülebilmektedir. Bu durum bize bir şiddet döngüsünün söz konusu olduğunu düşündürmektedir. Şiddet döngüsünün önüne geçebilmenin başlıca yolu, çocukların sosyal ve psikolojik olarak bu etkinin izlerinden kurtulabilmelerine katkı sağlayacak bir eğitime ulaşabilir olmalarıdır. Bunun yanında, siyasi otoritenin konuya toplum sağlığı çerçevesinden bakıp, şiddete uğrayan ya da tanık olan çocukları koruma altına alan daha sağlam bir kurumsal yapıyı oluşturması gerekmektedir. KAYNAKLAR Astin, M. C., Lawrence, K. J. & Foy, D. W. (1993). Posttraumatic stress disorder among battered women: Risk and resiliency factors. Violence and Victims, 8 (1), 17-28. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu (1995). Aile içi şiddetin sebep ve sonuçları. Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu (1998). Aile içinde ve toplumsal alanda şiddet. Ankara: Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (2008). Aile içi şiddetle mücadele el kitabı. Ankara: Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Eisikovits, Z., Winstok, Z. & Fishman, G. (2004). The first ısraeli national survey on domestic violence. Violence Against Women, 10 (7), 729-748. Fonagy, P. (1999). Male perpetrators of violence against women: An attachment theory perspective. Journal of Applied Psychoanalytic Studies, 1, 7-27. Goodyear-Smith, F. A. & Laidlaw, T. M. (1999). Aggressive acts and assaults in intimate relationships: Towards and understanding of the literature. Behavioral Sciences and the Law, 17 (3), 285-304. Güler, N., Tel, H. ve Özkan Tuncay F. (2005). Kadının aile içinde yaşanan şiddete bakışı. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 27 (2), 51-56. Güneri, F. Y. (1996). Aile içinde kadına yöneltilen şiddet. Evdeki terör: Kadına yönelik şiddet içinde (s.87-92). İstanbul: Mor Çatı Yayınları. Hıdıroğlu, S. vd. (2206). Kadın ve çocuklara karşı fiziksel şiddeti etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi: İstanbul’da sağlık ocağı tabanlı bir çalışma. Yeni Sempozyum Dergisi, 44, 196-202. İlhan, U. (1992). Kadın Evi (Bakırköy Kadın Sığınağının Öyküsü). İstanbul: Cep Yayınları. 63 DİYALEKTOLOG ULUSAL SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Mahmut GÜRSOY Bekir KOCADAŞ YAZ SUMMER 2017-SAYI NUMBER 15-SAYFA PAGE 51-64 Karınca, E. (2011). Sorularla kadına yönelik aile içi şiddet. Ankara: Ankara Barosu Yayınları. Kocacık, F. (2001). Şiddet olgusu üzerine. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2 (1), 1-7. Kurçer, M. A., Güneş, G. ve Genç, M. (1999). Malatya’da sosyo ekonomik düzeyleri farklı İki ayrı bölgede evli kadınlara yönelik aile içi şiddet ve etkileyen faktörler. Sağlık ve Toplum, 9 (3), 34-37. Malik, N. M. & Lindahl, K. M. (1998). Aggression and dominance: The roles of Power and culture in domestic violence. Clinical Psychology: Science and Practice, 5 (4), 409-423. Okan İbiloğlu, A. (2012). Aile içi şiddet. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 4 (2), 204-222. Page, A. Z. ve İnce, M. (2008). Aile içi şiddet konusunda bir derleme. Türk Psikoloji Yazıları, 11(22), 81-94. Rittersberger Tılıç, H. (1998). Aile içi şiddet: Bir sosyolojik yaklaşım. O. Çiftçi (Ed.). 20. yüzyılın sonunda kadınlar ve gelecek (s. 119-130). Ankara: Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları. Stewart, D. E. & Robinson, G. E. (1998). A review of domestic violence and women’s mental health. Archives of Women’s Mental Health, 1, 83-89. Synder, D. K. & Fruchtman, L. A. (1981). Differential patterns of wife abuse: A data-based typology. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 49, 878-885. Turak, P. (2001). Women’s view on violence in Turkey: A study of female university students in Turkey. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 8, 77-91. Ulutaşdemir N. (2002). Kadına yönelik şiddet. Sağlık ve Toplum, 12 (4), 15-20. World Health Organization (2002). World report on violence and health. Geneva: WHO Library Cataloguing in Publication Data. Yaman Efe, Ş. ve Ayaz, S. (2010). Kadına yönelik aile içi şiddet ve kadınların aile içi şiddete bakışı. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 11, 23-29. 64