JEOLOJİ BİLİMİNİN GELİŞİMİ https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/a/a3/Carl_Spitzweg_025.jpg Prof. Dr. Atike NAZİK Ç.Ü. Jeoloji Mühendisliği Bölümü JEOLOJİ Jeoloji ayrı bir bilim olarak şekillenmeye, 18.yy’da başlamış ve 10.yy’ın ilk on yıllarında olgunluğa ulaşmıştı. Daha önce jeoloji kopuk ve dağınık konular halindeydi. Bu bilime ait bazı olgular, madenciler gibi yerden metal, kil, kömür ve tuz çıkaranlar tarafından bilindiği halde, doğa filozofları bu olgulardan geniş ölçüde bağımsız olarak, bazı spekülatif jeolojik teoriler üretmekteydiler. Yerden çıkarılan inorganik maddelerin genellikle canlı olduğu savunuluyordu. Bunların oluşumunun, içsel bir şekillendirici kuvvetin etkisiyle ve yıldızların gerçekleştiğine inanılıyordu. dışardan yaptığı etkiyle Yerden çıkarılan inorganik maddelerin genellikle canlı olduğu savunuluyordu. Bunların oluşumunun, içsel bir şekillendirici kuvvetin etkisiyle ve yıldızların dışardan yaptığı etkiyle gerçekleştiğine inanılıyordu. Fosillere ise çoğunlukla, doğanın hayvan ve bitki üretmek için yaptığı başarız denemelerinin kanıtları veya organik şekillere tesadüfen benzeyen bir «doğa tuhaflığı» olarak bakılıyordu. Socrat öncesi Grekler zamanında, Colophon’lu Xenophanes, Rönesans döneminde, Leonardo da Vinci, Girolamo Fracastoro ve Giordano Bruno gibi kişilerce fosillerin bir zamanlar yaşamış yaratıkların kalıntısı olduğu ileri sürülmüştü. Xenophanes of Colophon (570 BC-480 BC) Leonardo da Vinci 1452-1519 http://www.crystalinks.com/xeno phanes.html https://aidobonsai.files.wo rdpress.com/2011/06/234 0002a.jpeg Girolamo Fracastoro 1478-1553 http://www.thefamouspeople.com/pr ofiles/images/girolamo-fracastoro2.jpg Giordano Bruno (1548- 1600 http://www.thehistoryblog.com/wpcontent/uploads/2012/02/brunogiordano.jpg Böyle bir görüş 17. yy süresince pek yaygın değildi. din adamı-doğacı Cambridge’li John Ray’in (1627-1705) fosiller şimdi yok olmuş bulunan türlerin kalıntıları iseler, bugün dünyadaki uzun yaratıklar zinciri tam ve sürekli olmayacaktı. O, bir deniz yaratığı olduğu belli olan istridye fosillerinin nasıl olup ta dağ tepelerine çıkmış olduğunu anlamanın güçlüğü karşısındaydı. Nuh tufanı ile açıklanamayacağına inanıyordu. https://naturalishistoria.files.wordpress.com/2011/08/johnraynaturali stbookcover.jpg John Woodward (1665-1728) «Dünyanın doğal tarihi üzerine bir deneme» adlı eseri yayınladı. Nuh Tufanı’nın Ray’in kabul ettiğinden daha büyük bir felaket olduğunu iddia etti. Woodward ve tarafları, suyun, özellikle Nuh Tufanı’nın, kaya yapılarının ve içindeki fosillerin oluşumundaki etkisine büyük önem veriyorlardı. Sürü. müşt John Ray ise, Tanrı’nın emriyle, dağların ve kuru toprak parçalarının, dünyanın içindeki ateşin etkisi altında okyanus sularının üstüne yükseldiğini iler https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/9/ 9e/John_Woodward.jpg Nicolas Steno Danimarkalı. (1638-1686) Süperpozisyon ilkesi gibi stratigrafinin (tabakabilimin) tanımlayıcı ilkeleriyle tanınmıştır. 1) Üst üste süperpozisyon superposition) bulunma prensibi/ prensibi (principle of 2) Orijinal yataylık prensibi (principle of original horizantality) 3) Yanal devamlılık prensibi (principle of lateral continuity) https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/6/66/Niels _stensen.jpg 1700'lere gelindiğinde Jean-Étienne Guettard (1715 – 1786) ve Nicolas Desmarest orta Fransa'yı gezmiş ve gözlemlerini jeolojik haritalara kaydetmişlerdir. Guettard, Fransa'nın bu bölgesinin volkanik kökenine dair ilk gözlemleri kaydetmiştir. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/c ommons/2/2d/Jean%C3%89tienne_Guettard.jpg https://upload.wikimedia.org/wikipedia/co mmons/2/2a/DESMAREST.jpg Isının ve Volkanların etkisinin olduğu düşünce ekolü Venedikli bir rahip olan Anton Moro, 1740’da jeogoni/dünyanın yaratılışı için tamamen ısı etkisine dayanan bir teoriyi ortaya attı. Moro, Nuh Tufanının aslında küçük ve jeolojik bakımdan önemsiz bir olay olduğunu ileri sürmüştü. O, ardışık kaya tabakalarının, sıvı haldeki kayaların ardı ardına volkanik patlamalarıyla oluştuğunu düşünüyordu. Oluşan her yeni tabaka, o zaman yaşamakta olan çeşitli hayvan ve bitkileri de içine almış ve böylece fosiller derindeki kayalara gömülmüştü. Woodward ile Moro’ya ait bu iki görüş arasındaki zıtlık, jeolojik tabakaların oluşumunda suyu uygulayan Neptüncüler ile, ısının rolünü öne çıkaran Volkancılar arasında 18.yy sonunda alevlenen bir çekişmeye neden oldu. Jeolojide dünya evrimi teorisi Paris’te Kral Bahçeleri Bakıcısı olan Georges Buffon, 1749’da dünya evrimi teorisi yayınlandı ve 1778’de bunu genişletti. Buffon, dünyanın yaşının, Tevrat’ta adı geçen kişilerin soyağacına göre öteden beri tahmin edilen 6.000 yıl yerine, çok daha büyük olduğunu ilk düşünenlerden biriydi. Dünyanın 80.000’den beri var olduğunu ve bu sürenin yedi gelişme dönemini kapsadığını ileri sürmüştü. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/5/5e/B uffon_1707-1788.jpg Katman kayalar üzerinde 18.yy ortasında Johann Lehmann’ın (17191767) «Katman Kayaların Tarihi, 1756» adlı eserini yazacak kadar önemli miktarda delil topladı. Lechman ve tabip Georg Fuchsel (172273) Harz dağlarında araştırmalar yaptılar ve yaşlarına göre üç temel kaya birimi belirlediler. • Önce içinde fosil bulunmayan birincil kayalar, bunlar dağların çekirdeğini oluşturuyordu. • Bunları, içinde basit deniz kabuklarının fosilleri bulunan ikincil çökeltiler izliyordu. • Son olarak ta kara hayvanları ve bitki fosilleri taşıyan üçüncül kayalar geliyordu. Dünya kabuğu soğurken buruştuğu için, kaya tabakaları, eğik konuma gelmişlerdi. Bu bilgi, Rusya kraliçesi II.Katherina’nın hizmetinde olan Alman Peter Pallas’ın, 1741-1811, 1768 ile 1784 arasında Ural Dağları’nda yaptığı geniş gözlemlerle de destekleniyordu. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/com mons/2/2c/Pallas_PS_by_Tardier_grey.jpg 1775’te Abraham Werner, Freiberg’de bir jeoloji ekolü kurdu. Yer kabuğunun orijini hakkında fikirleri vardı. Kayaların ilksel oluştuğunu okyanustan öne sürmüş, ancak, sonra bu okyanusun nasıl olup ta ortadan kaybolduğu ile ilgili bir açıklama yapamamıştır. Werner, Saksonya ve Bohemya bölgelerinde bulunan kayaları içerdikleri minerallere göre sınıflandırmıştı. Saksonya ve Bohemya dışındaki bölgeler kolaylıkla uygulanamıyordu. http://www.sil.si.edu/digitalcollections/hst/scientificidentity/fullsize/SIL14-W002-03a.jpg Bu görüşün tersine, Edinburg’lu bir amatör bilimci olan James Hutton (1726-97) kayaların geçmişteki oluşumunu açıklamak için, yalnız, bugün geçerli olduğu görülen jeolojik kuvvetlerin kullanılması gerektiğini öne sürdü. 1785’te sözlü olarak anlattığı ve 1795’te yayınladığı «Dünya’nın teorisi/Yer teorisi» adlı kitabında düşüncelerini açıkladı. Dünyanın yaşı, belirsiz bir uzunlukta idi ve şimdi etkin olan jeolojik kuvvetlerin tıpkısı, Dünya yüzeyini oluşturan kayaları hep şekillendirmiş, kırmış ve tekrar şekillendirmişti. Hutton, kendi jeolojik gelişme fikrini, doğa kuvvetlerinin değişmediği şeklindeki görüşünden çıkarmıştı. «Üniformitarianizm» ‘Jeolojinin Kahramanlık Çağı’ adı verilen 1700 ile 1830 arasındaki dönemde, kaya tabakalarının sırası, mineral ve fosil içerikleri konusunda pek çok araştırma yapıldı. Yöntemde kaydedilen bir ilerleme, kayaların sınıflandırılmasında ilk defa Buffon’ın teklif ettiği, ama, yaygın olarak uygulamaya, İngiltere’de William Smith (1769-1839) ve Fransa’da Biyolog Georges Cuvier (1769-1832) tarafından sokulan konu fosillerin kullanılması oldu. Cuvier, fosillerin jeoloji için önemi üzerinde durmuş, ‘Fosil kemikler üzerine araştırmalar’ adlı kitabı yayınlamıştır. Fosiller ve Tabakalar 23 March 1769 – 28 August 1839 http://en.wikipedia.org/wiki/ ImageWilliam_Smith.g.jpg http://en.wikipedia.org/wiki/Image: Geological_map_of_Great_Britain.jpg http://en.wikipedia.org/wiki/Image:Smith_fossils2.jpg William Smith, jeoloji haritası ve bulduğu bazı fosiller Jeolog William Smith, İngiltere’de fosil ve kayaçları haritalamıştır. O ve diğerleri, geçmişte farklı türler olduğunu ve bugünkülerle karşılaştırılabileceğini göstermişlerdir. Farklı yerlerde aynı fosil içeriğine sahip kayaların aynı yaşta olduğunu ileri sürdü. Rahip olan her iki jeoloji Profesörü, Cambridge’de Adam Sedgwick (1785-1873) ve Oxford’da William Buckland (1784-1856) koyu birer Neptüncü idiler. Buckland’in «Tufanın kalıntıları» adlı yapıtı jeoloji ve teolojiyi birleştirme yolundaki son bir teşebbüsü oluşturuyordu. Sedgwick de önce bir Neptüncü idi. Werner’in görüşlerini benimsiyordu. Daha sonra Roderick Murchison (1792-1871) ile birlikte çalışmalar yaptı. Sedgwick ve Murchison Wales (İngiltere) bulunan içinde ya yok ya da çok az bulunan birincil kayaçları incelediler. Sedgwick, Kambriyen seriyi, Murchison ise Silüriyen sistemini ayırtladı. Adam Sedgwick https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/47/A dam_Sedgwick.jpg Roderick Murchison https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/c/cc /Murchison_Roderick.jpg Buckland’in Charles öğrencilerinden Lyell (1797-1875) bağımsız olarak Hutton’ın jeoloji teorisinin bazı ögelerini elde etti ve daha inceledi. sonra bu teoriyi Lyell’in en büyük katkısı, bu konudaki dağınık olguları bir Jeolojik destekleyen topladı. araya evrim teorisini ve Hutton’ın bulabildiğinden çok daha fazla olguyu bir araya getirdi. http://a5.mzstatic.com/us/r30/Publication/v4/42/e5/c2/42e5c211b220-a453-e157-3fd62b13eb5a/cover150x250.jpeg 1830-33 yılları «Jeolojinin geçerli dayanarak, arasında İlkeleri: olan etmenler dünya geçmişteki Şimdi yüzeyinin değişimlerini açıklama girişimi» idi. Lyell, Darwin 1859’da ‘Türlerin Kökeni’ adlı eserini yayınladığında görüşlerini ilk O’nun kabul http://press.uchicago.edu/dms/uc p/books/jacket/0226/49/0226497 941.jpeg eden kişilerden biriydi. http://press.uchicago.edu/dms/ucp/bo oks/jacket/0226/49/0226497992.jpeg 19. yüzyıl boyunca jeoloji Dünya'nın yaşı sorusu etrafında odaklanmıştır. Tahminler birkaç 100.000 yıldan milyarlarca yıla kadar büyük bir yelpazedeydi. 20. yüzyıl jeolojisindeki en belirgin gelişim 1960'larda plaka tektoniği kuramının geliştirilmesidir. Bu kuram Yer bilimleri açısından çok önemlidir. 19. yüzyıl sonlarında Avusturyalı jeolog Edward Suess, Hindistan, Avustralya, Güney Güney Afrika Amerika’daki ve Geç Paleozoyik yaşlı bitki fosilleri arasındaki benzerliğe ve aynı zamanda bu güney kıtalarındaki kayaç istiflerinde bulunan buzullaşma kanıtlarının farkına varmıştır. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb /4/47/Eduard_Suess00.jpg/220px-Eduard_Suess00.jpg 1885 yılında yayımlanan The Face of the Earth (Dünyanın Yüzü) adlı kitabında Suess, güney kıtalarından oluşmuş super kıtaya Gondwanaland (ya da burada kullandığımız şekliyle Gondvana) adını önermiştir. Bu adı kömür yataklarının içinde bol miktarda Glossopteris bitki topluluğu fosili bulundurduğu Hindistan’ın Gondwana yöresinden almıştır. Suess, bu güney kıtalarının birbirlerine bitkiler ve hayvanların göç ettiği kara köprüleriyle bağlandığını düşünmüştü. Amerikalı jeolog Frank Taylor (1860-1939) 1910 yılında, kıtaların kayması ile ilgili kuramını sunan bir kitapçık yayınlamıştı. Sıradağların oluşumunu kıtaların yanal hareketine kıtaların dünyanın bağlayan büyük dönme Taylor, gelgit hızının bugünkü kuvvetleri ile yavaşlaması sonucunda daha önce kutuplarda bulunan kıtaların parçalandığını ve ekvatora doğru göç ettiğini düşünmüştür. http://elrompecabezascontinental.blogspot.com.tr/2012/06/a ntecedentes-de-las-ideas-movilistas.html Taylor’a göre 100 milyon yıl kadar önce Dünya'nın Ay’ı yakalaması ile bu gelgit kuvvetleri ortaya çıkmıştır. Alman bir meteorolog olan Alfred Wegener genellikle «kıtaların kayması» varsayımını geliştiren kişi olarak tanınır. Wegener, The Origin of and Oceans Okyanusların continents (Kıtaların ve adlı tarihi Kokeni) kitabında (ilk baskısı 1915 yılında), bütün kara parçalarının başlangıçta Yunanca anlamı “bütün karalar” olan Pangea adlı tek bir süper kıtanın içinde birleşmiş olduğunu önermişti. Wegener, kıtaların kayması ile ilgili büyük düşüncesini, Pangea’nın parçalanması ve çeşitli kıtaların şimdiki yerlerine hareketini gösteren bir dizi haritayla ortaya koymuştu. Wegener kıtaların kayması düşüncesini destekleyen çok sayıda jeolojik, paleontolojik ve iklimle ilgili bilimsel kanıt toplamıştı. Varsayımın ana sorunu granitik kayaçlardan oluşmuş kıtaların, daha yoğun bazaltik okyanusal kabuğun içinde nasıl hareket ettiğini açıklayacak bir mekanizmanın olmamasıydı. Güney Afrikalı ünlü jeolog Alexander du Toit, Wegener’in iddialarını daha da geliştirerek kıtaların kaymasını destekleyen daha fazla sayıda jeolojik ve paleontolojik kanıtlar topladı. https://www.e-education.psu.edu/earth520/node/1796 1937 yılında yayınlanan Our Wandering Continents (Gezinen Kıtalarımız) adlı kitabında du Toit, Gondvana’nın buzul çökelleriyle Kuzey Yarıküre kıtalarında bulunan eşyaşlı kömür yataklarını karşılaştırdı. Bu belirgin iklimsel farklılığı çözümlemek için du Toit, Gondvana kıtalarını Güney Kutbuna taşırken, kuzey kıtalarını da kömür yatakları ekvatorda olacak şekilde bir araya getirdi. Kuzeyde yer alan kara kütlesine Lavrasya (Laurasia) adını verdi. Lavrasya günümüzdeki Kuzey Amerika, Grönland, Avrupa ve Asya’dan (Hindistan dışında) oluşur. Birçok jeolog bu oldukça inandırıcı görünen kanıtlara rağmen, kıtaların kayması düşüncesini yine de kabul etmemişti. 1960’lı yıllarda okyanuslarda yapılan araştırmaların, bir zamanlar birlikte olan kıtaların daha sonra ayrıldıkları konusunda inandırıcı kanıtlar sunmasıyla kıtaların kayması varsayımı sonunda yaygın kabul görmüştür. https://mountainmystery.files.wordpress.com/2015/05/hess-at-chalkboard.jpg 1960’lı yıllarda oşinografide okyanus havzalarının geniş ölçüde haritalandığı yeni bir dönem başlamıştır. Gerçekleştirilen bu haritalarla 65,000 km den daha uzun bir okyanus sırt sisteminin dünyanın en geniş sıradağını oluşturduğu açığa çıkmıştır. Bu sırt sisteminin en iyi bilinen kesimi ise Atlas Okyanusu havzasını yaklaşık iki eşit parçaya bölen Orta Atlantik Sırtıdır. 1950’lerde yürütülen oşinografi araştırmalarının sonucunda Princeton Üniversitesi’nden Harry Hess, 1962 yılında kıta hareketini açıklayan deniz tabanı yayılması kuramını öne sürmüştür. Hess, kıtaların okyanusal kabuk boyunca değil de, okyanusal kabuk ile birlikte hareket ettiğini önermiştir. Hess’e göre deniz tabanı yükselen magma ile oluşan yeni kabuğu okyanus sırtlarında ayırır. Magma soğurken yeni oluşan okyanusal kabuk iki yönde sırttan uzaklaşır. http://deepseadrilling.org/about.htm 1966- KITALARIN KAYMASININ KANITLARI 1. Kıta Kıyılarının Uyumu Kayaç istiflerinin Benzerliği Sıradağların Benzerliği Buzul Kanıtları Fosil Kanıtları Paleomanyetizma ve Kutup Gezinmesi Deniz Tabanı Yayılması Manyetik anomalilerden hazırlanmış olan dünyadaki okyanus havzalarının yaşı, en genç okyanusal kabuğun yayılma sırtlarına bitişiğinde olduğunu ve sırt ekseninden uzaklaşıldıkça okyanusal kabuğun yaşının arttığını gösteriyor. Hareket eden Sıcak Noktaların varlığı YARALANILAN KAYNAKLAR • Mason, S.F. Bilimler Tarihi, Çeviren (Umur DAYBELGE), Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2013. • Cailleux, A., 1992. Jeoloji Tarihi, Cep Üniversitesi, Çeviren: Salih Yüksel, İletişim yayınları, Presses Universitaires de France. • Prof.Dr. Kadir Dirik, H.Ü. Ders notları, Levha Tektoniği.