kamu kuruluşlarında ve işletmelerde insan kaynakları yönetimi ve

advertisement
T.C.
EGE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı
KAMU KURULUŞLARINDA VE İŞLETMELERDE
İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ
VE İLETİŞİM İLİŞKİSİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
K. SELCEN KERİMOĞLU İNCE
Danışman
DOÇ. DR. MİNE SARAN
İZMİR-2006
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne sunduğum “KAMU
KURULUŞLARINDA
VE
İŞLETMELERDE
İNSAN
KAYNAKLARI
YÖNETİMİ VE İLETİŞİM İLİŞKİSİ” adlı Yüksek Lisans Tezinin tarafımdan,
bilimsel ahlak ve normlara uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde yararlandığım
kaynakları bibliyografyada ve dipnotlarda gösterdiğimi onurumla doğrularım.
K. SELCEN (KERİMOĞLU) İNCE
TUTANAK
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitiüsü Yönetim Kurulu’nun... ./... ./... ... .
tarih ve... ... ... ... sayılı kararınca oluşturulan jüri; Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim
Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi K. Selcen KERİMOĞLU İNCE’in “KAMU
KURULUŞLARINDA
VE
İŞLETMELERDE
İNSAN
KAYNAKLARI
YÖNETİMİ VE İLETİŞİM İLİŞKİSİ” başlıklı tezini incelemiş ve adayı... ./... ./... ... .
günü saat... ... ... ..’ da tez savunmasına almıştır.
Sınav sonunda adayın tez savunmasını ve jüri üyeleri tarafından tezi ile ilgili
kendisine yöneltilen sorulara verdiği cevaplar değerlendirilerek tezin başarılı olduğuna
oybirliğiyle/ oy çokluğuyla karar vermiştir.
BAŞKAN
ÜYE
Başarılı
Başarısız
ÜYE
Başarılı
ÜYE
Başarılı
Başarısız
Başarısız
ÜYE
Başarılı
Başarısız
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ ................................................................................................................................1
BÖLÜM I: KAVRAMSAL ÇERÇEVE .......................................................................7
I. KÜRESEL EKONOMİ KAVRAMI VE YAŞANAN DÖNÜŞÜMLER..................7
A. KÜRESEL EKONOMİNİN ÖZELLİKLERİ ......................................................8
B- BİLGİ TOPLUMU.............................................................................................15
C- KÜRESELLEŞME VE YAŞANAN DÖNÜŞÜM SÜRECİ .............................16
II-KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE ÖZEL VE KAMU SEKTÖR AYRIMININ
DEĞİŞEN NİTELİĞİ..................................................................................................17
A-KAMU SEKTÖRÜ VE ÖZEL SEKTÖR AYRIMI ...........................................17
III-EKONOMİK SİSTEMİN AKTÖRÜ OLARAK ÖZEL SEKTÖR VE İŞLETME
OLGUSU.....................................................................................................................20
A. İŞLETMENİN EKONOMİ İÇİNDEKİ YERİ...................................................23
B. İŞLETMENİN İŞLEVLERİ...............................................................................24
IV-EKONOMİK SİSTEMİN DİĞER AKTÖRÜ OLARAK KAMU SEKTÖRÜ.....25
A. GELENEKSEL KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI ............................................27
B. YENİ KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI.............................................................29
BÖLÜM 2: İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN TEMEL NİTELİKLERİ ..36
I-İNSAN KAYNAKLARI OLGUSUNUN GELİŞİMİ..............................................36
II-YENİ EKONOMİDE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN
ORGANİZASYON İÇİNDEKİ YERİ........................................................................40
III. TÜRKİYE’DE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ.........................................50
IV. ÖZEL SEKTÖRDE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ.................................56
A-İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE STRATEJİLER .............................61
B-İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE TEMEL İLKE VE YÖNTEMLER67
V-KAMU SEKTÖRÜNDE İNSAN KAYNAKLARININ GELİŞİMİ ......................68
VI-KAMU YÖNETİMİNDE REFORM İHTİYACI VE İNSAN KAYNAKLARI
YÖNETİMİ .................................................................................................................71
A-KAMU SEKTÖRÜ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE YENİLİKLER
.................................................................................................................................73
B-KAMU’DA PERSONEL GÜÇLENDİRME ......................................................75
VII-TÜRK KAMU SEKTÖRÜNDE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ ............76
A-TÜRK KAMU SEKTÖRÜNDE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN
NİTELİKLERİ ........................................................................................................79
B-KAMU KURULUŞLARINDA İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ SİTEMİ
.................................................................................................................................83
III
BÖLÜM 3: İLETİŞİM OLGUSUNUN KAMU VE ÖZE SEKTÖRDEKİ İNSAN
KAYNAKLARINA ETKİSİ ........................................................................................98
I-İLETİŞİM OLGUSUNUN TANIMI VE NİTELİKLERİ........................................98
A-İLETİŞİM, İLETİŞİM SÜRECİ VE İŞLEYİŞİ .................................................98
B-İLETİŞİM SÜRECİNİN UNSURLARI ...........................................................100
II-KÜRESEL SİSTEM İÇİNDE İLETİŞİM (KÜRESELLEŞMENİN EKONOMİK,
SİYASAL, KÜLTÜREL TEMELLERİ BAĞLAMINDA)......................................103
III-İLETİŞİM KAVRAMININ ORGANİZASYONLAR İÇİN ÖNEMİ .................106
IV-ÖRGÜTSEL İLETİŞİM VE ÖRGÜTLERDE İLETİŞİM BİÇİMLERİ.............108
A-BİÇİMSEL İLETİŞİM......................................................................................109
B-BİÇİMSEL OLMAYAN İLETİŞİM ................................................................111
C-ÖRGÜT DIŞI İLETİŞİM ..................................................................................111
D-GRUPLAR ARASINDA İLETİŞİM ................................................................111
E-BİLGİSAYAR YÖNELİMLİ İLETİŞİM .........................................................113
V- ÖRGÜTSEL İLETİŞİM ARAÇLARI .................................................................115
A-YAZILI İLETİŞİM ARAÇLARI......................................................................115
B-SÖZLÜ İLETİŞİM ARAÇLARI ......................................................................115
C-GÖRSEL İLETİŞİM ARAÇLARI....................................................................116
VI-İLETİŞİM VE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ İLİŞKİSİNİN
NİTELİKLERİ ..........................................................................................................116
VI-KAMU VE ÖZEL SEKTÖR ALANINDA YAŞANAN DÖNÜŞÜM
SÜRECİNDE İNSAN KAYNAKLARI VE İLETİŞİM FAALİYETLERİNİN
KATKISI...................................................................................................................120
A-ÇALIŞANLARIN MOTİVASYONUNUN ARTTIRILMASI ........................122
B-ÇALIŞANLARIN NİTELİĞİNİN ARTTIRILMASI.......................................126
C-ÇALIŞANLARIN EĞİTİLMESİ VE GELİŞTİRİLMESİ ...............................127
D-ÇALIŞANLARIN KATILIMLARININ SAĞLANMASI ...............................129
E-VERİMLİLİĞİN ARTTIRILMASI ..................................................................129
F-MÜŞTERİ MUTLULUĞUNUN SAĞLANMASI ...........................................133
G-ÖRGÜT KÜLTÜRÜNÜN AKTARILMASI VE ÖRGÜTSEL SADAKATIN
SAĞLANMASI ....................................................................................................134
H-KURUMSAL YÖNETİŞİM .............................................................................135
BÖLÜM 4: ÖRNEK KURULUŞ İNCELEMELERİ ..............................................139
I-ARAŞTIRMAYA İLİŞKİN BİLGİLER ................................................................139
A-ARAŞTIRMANIN KONUSU ve AMACI .......................................................142
B-ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ ...............................................142
C-ARAŞTIRMAYA KONU OLAN KURULUŞLAR HAKKINDA TANITICI
BİLGİLER ............................................................................................................148
II-T.C. ZİRAAT BANKASI İNSAN KAYNAKLARI UYGULAMALARI...........151
III- T.C. GARANTİ BANKASI İNSANKAYNAKLARI UYGULAMALARI ......157
IV. SEKTÖREL FARKLILAŞMA...........................................................................165
V. GENEL DEĞERLENDİRME ve ÖNERİLER ....................................................169
IV
SONUÇ .........................................................................................................................176
KAYNAKÇA................................................................................................................181
ÖZET ............................................................................................................................193
ABSTRACT..................................................................................................................194
ÖZGEÇMİŞ ..................................................................................................................195
V
GİRİŞ
Küreselleşme olgusu üzerinde farklı tartışmalar yapılması yanında, söz konusu
olgunun özellikle son yirmi yılın fenomeni olduğu, şüphe götürmez bir gerçektir.
1980’li yıllardan itibaren özellikle de soğuk savaşın bitimi ile birlikte, küresel ekonomi,
küresel aktörler, küresel politikalar şeklindeki analizler oldukça sık gündeme gelmeye
başlamıştır. Deyim yerinde ise hemen her olgunun önüne “küresel” kavramı getirilir
olmuş ve mevcut tartışmalar artık küreselleşme üzerinden sürdürülmeye başlanmıştır.
Küreselleşme kavramı, üzerinde tanımsal ve yapısal bir uzlaşmaya varılamasa da
öncelikle dünyada son yıllarda yaşanan dönüşümleri açıklayan bir süreçtir. Özellikle
iletişim teknolojilerindeki devrim sayılabilecek yenilikler küreselleşmeyi besleyen
yegâne unsurdur. Çünkü teknolojinin sağladığı kolaylık olmasaydı, bugün global bir
ekonomik ya da sosyal dünyadan bahsedilemeyecekti. Teknolojik yenilikler (internet,
Telekom ve benzeri bilişim sektörü ile ilgili birçok yenilik) sayesinde uzaklıklar bir tür
engel olmaktan çıkmıştır.
Uluslararası ekonomik ilişkiler için uzaklık, maliyeti arttıran bir sebep olmaktan
çıkmış, bilgiler ve iktisadi faaliyetler saniyelik eylemler haline dönüşmüştür. Aynı
zamanda toplumsal ve siyasal olarak bireyler, gruplar ve genel anlamda toplumlar
teknolojik ilerlemeler sonucunda birbirlerinden haberdar olmaya başlamıştır. Eskiden
ulus devletin tekelinde olan ve ona güç veren ulusal sınırlar; bilgiyi edinme ve iletişim
faaliyetleri gibi olgularla eski önemini göreceli olarak kaybetmiştir.
Bu açıklamalar ışığında küreselleşme teknolojin sağladığı yararlarla birlikte,
ekonomi temelli bir sürecin siyasal ve kültürel yansımasıdır. Bu tanımdan da
anlaşılacağı üzere küreselleşmenin farklı boyutları bulunmaktadır.Söz konusu bu
boyutlar ise birbirleriyle ilişkilidir ve etki alanındaki diğer unsurları da dönüşüme
uğratarak küreselleşmeye şekil vermektedir.
Küreselleşme kavramına ilişkin tartışmalar bu çalışmanın konu ve kapsamını
fazlası ile aşacak nitelikte olup, bu aşama da hangi süreçlerden geçtiğimiz konusunun
aydınlatılması açısından yeterli bulunmaktadır. Ancak küreselleşme kavramının
konumuz ile ilgili bir boyutu bulunmaktadır ki, aydınlatılması konunun sağlam bir
zeminde tartışılabilmesi için gerekli olacaktır. Günümüzde hem çalışan hem de müşteri
1
konumundaki birey tipolojisinin analizini yapmak faydalı olacaktır. Çünkü küreselleşme
ile birlikte hem kurumlar hem de bireylerin istek ve taleplerinde oldukça büyük
farklılaşmalar yaşanmaktadır.
Geleneksel olarak, insanlar içerisinde bulundukları farklı ortamlarda (özel hayat,
iş yaşamı vb) farklı statü ve rolleriyle bağlantılı olarak, farklı davranış kalıpları
geliştirmektedir. Özellikle modern yaşamda bireylere toplum tarafından farklı roller
yüklenmekte ve bu bağlamda farklı beklentiler oluşmaktadır. Modern toplumlardaki
insanlar gündelik yaşamlarında farklı davranış kalıpları sergilemektedirler.
Bireylerin sosyal yaşamındaki farklı statü ve buna bağlı davranış kalıplarının
yanında özellikle günümüz bilgi toplumlarında profesyonel iş yaşamına bağlı olarak,
farklı iş davranışları sergilemektedirler. Bu olgu bireyin sosyal yaşamında bir şekilde
kendiliğinden oluşan toplumsal rol ve davranışlardan farklıdır. Aynı zamanda bireyler
gündelik yaşamlarında da kişilik yapıları ve statülerine göre farklılaşmaktadır.. Bu
durum elbette ki bireylerin zevk ve tercihlerini de etkilemekte ve dolayısıyla bu farklı
tutum ve davranışlar, müşteri olarak da tercihlerini değiştirmektedir..
Günümüzdeki gelişmiş toplumlarda artık sanayileşme sürecinde farklı olarak
bilgi toplumu kavramından söz edilmektedir. Bilginin kullanımı gerek üretim tarzı
gerekse profesyonel iş yaşamında ağırlıklı bir yer tutmaktadır. Modern toplumların çoğu
gerek bürokrasisinde gerekse işletmelerinde“bilgi” olgusuna çok önem vermektedir.
Bu bağlamda, bilgiyi işlemek ve belli yöntem ve tekniklerin kullanımı günümüz
toplumlarının temel referansı olmaktadır. Elbette ki günümüz modern yönetim
anlayışında da bilgiyi kullanmak önemli hale gelmiştir. İşletmelerin pazara yönelik
belirledikleri stratejilerde, bilgi ve bilimsel yaklaşım ve yöntemler önem kazanıştır.
İşletmelerin pazara, hedef kitleye ve çalışanlarına yönelik politikaları (müşteriye
yönelik pazarlama teknikleri, satış anlayışları vb) yeni ve günümüz koşullarına uygun
olarak şekillenmektedir.
İşletmelerde, müşteri ya da hedef kitleye yönelik yapılan çalışmaların yanında,
örgüt içindeki çalışanlara yönelik kurumsal çabalar da artarak önem kazanmaya
2
başlamıştır. Bilindiği üzere günümüz bilgi toplumlarındaki kurum ve kuruluşlar belli
sistematik kurallar çerçevesinde işleyişlerini sürdürmektedirler.
Örgüt içi çalışanlararası ilişkiler, çalışanların sahip oldukları görev, yetki ve
bunların kullanımı ve ayrıca çalışanların memnuniyeti önem kazanmıştır. Artık firmalar
için müşteri ya da hedef kitleye ilişkin politikalar yanında örgüt içi alana yönelikte
politikalar geliştirilmekte olup, bunların çoğu yenilikçi politikalarla, günümüz
koşullarına uygun olarak şekillenmektedir. Günümüzde toplumsal yaşamın daha da
karışık hale gelmesi, bireylerin birden fazla statü ve rolü üstlenerek yaşamlarına yön
vermeleri işletme plan ve faaliyetlerini de fazlasıyla etkilemektedir.
Pratikte işletmelere ilişkin yeni uygulamalar geliştirilmekle birlikte, işletme
bilimi ile ilgili olarak da yeni alanlarda çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Bu çalışmalar,
gerek içinde bulunulan koşulları açıklamak gerekse geleceğe yönelik öngörüleri
netleştirmek çabasını yansıtmaktadır. Ancak küresel ekonomi dönemi işletmeleri
etkilediği kadar kamu sektörünü de etkilemektedir. Özellikle “Weberyan Bürokrasi
Geleneğinin” yerine günümüzde farklı yönelimler tartışılıp, uygulanmaya başlanmıştır.
Geleneksel işletme yapıları yani aile şirketleri anlayışından, günümüz kurumsal
ve sistematik örgüt yapısına evrilen süreçte işletmeler hem kimlikleri hem mevcut hedef
ve politikaları ile farklılaşmışlardır. Modern toplumsal yapı ve ekonomik alanda
yaşanan dönüşümlerle birlikte günümüz işletmelerinin mevcut politikalarının analizi,
ayrı ayrı ve detaylı bir araştırma konusunu gerektirse de çalışmanın ana konusu
itibariyle kamu ve özel sektör ekseninde incelenecektir. İşletmenin günümüz ekonomik
sisteminde bilgiyi işleme ve yönetme anlayışı önem kazandıkça, örgütsel iletişim olgusu
da temel referanslardan bir haline dönüşmüştür.
Yukarıda da belirtildiği gibi, toplumsal yapı daha komplike hale gelmiştir.
Özellikle küreselleşme süreci (özellikle iletişim teknolojilerindeki gelişmeler) ile
birlikte bireysel tutum ve davranışlarda farklılaşmıştır. Artık işletmeler satış ve
pazarlama tekniklerini planlar ve uygularken özel olarak bireysel tercihleri göz önüne
alan, modaya yönelik politikalar uygulamaktadır.
3
Öncelikle
küreselleşmenin
en
belirgin
sonuçlarından
biri;global
ekonomidir.Global ekonominin temel özellikleri birinci bölümde de tartışılacak olmakla
beraber bu sürecin yarattığı en önemli konu bilgidir.Günümüz ekonomik sisteminin
temel dinamikleri artık bilgiye dayalı olarak şekillenmektedir.Literatürde yeni ekonomi
olarak da tanımlanan bu kavramda en belirgin özellik,bilginin temel üretim faktörü
olarak ele alınmasıdır
Geçtiğimiz yüzyılda ya da geleneksel olarak ağır sanayi ya da fabrika
üretimlerinden ziyade global ekonominin ana ekseni özellikle hizmet sektörüne
dayanmaktadır. Ana üretim faaliyeti ise özellikle gelişmiş ülkelerde “high technology”
olarak tanımlanan sektördür. Günümüz ekonomik faaliyetleri gerek hizmet gerekse mal
üretim pazarında tüksek teknoloji ürünlerinin yaratılması ve üretilmesi üzerine
kuruludur. Çünkü bilgiyi hem üreten hem de girdi olarak kullanan sektörlerde önemli
ölçüde verimlilik artışı ortaya çıkmaktadır.
Bu gelişmeler ise bilgi kavramının önemini iyice arttırmakta ve günümüz
firmaları ve buna bağlı işletmecilik anlayışı bilgi ekonomisi bağlamında gelişmektedir..
Bilgi ekonomisi ya da yeni ekonomi olarak adlandırılan süreçte firmalar hayatta
kalabilmek, pazardaki etkinliğini arttırabilmek için ister istemez sürece uyum sağlamak
zorunda kalmaktadır.Çünkü günümüz bilgi ekonomisi birçok yeni yöntem ve
uygulamaları da beraberinde getirmektedir.. Özel sektör ve kamu sektörü ve bu
sektörlerin alt birimleri sürece uyum sağlamak için modern yöntemler benimsemekte ve
uygulamaya çalışmaktadır.
Günümüz ekonomik sisteminde kamu kurumları ve özel sektör alanındaki
kurumlar, bilgiye dayalı olarak mevcut politikalarını şekillendirmektedir. Bu bağlamda
insan
kaynakları,
özel
ve
kamu
sektörünün
belki
de
can
damarı
haline
gelmiştir.Öncelikle yeniliklere uyumu kendisine referans edinen modern işletmecilik
anlayışı doğrultusunda insan kaynakları özellikle örgüt içi iletişim, verimlilik,
çalışanları örgütün amaç ve misyonuna entegre etmek bakımından oldukça önem
kazanmıştır.
İşgücünün yönetim biliminin tarihsel süreci içinde kazandığı önemin paralelinde,
yaklaşık 20 yıldan beri pasif bir konumda kalan Personel Yönetimi, kabuk değiştirerek
4
İnsan Kaynakları Yönetimi adıyla önemli bir atılım kaydetmiş ve işletme yönetiminin
öncelikli bir stratejik unsuru olma niteliği kazanmıştır. İnsan kaynakları yönetiminin,
yönetim bilimi içerisinde işlevsel bir uzmanlaşma ve uygulama alanı olarak kabul
edilmiş bulunmasına karşın, kökleri söz konusu 20 yılın daha gerisine uzanmaktadır.
Zira, insan gruplarının örgütlenerek, ortak gayelere ulaşmak amacıyla işbirliği kurduğu
sürece insan kaynakları yönetimi -yönetimin aynı zamanda bir sanat olduğu
düşüncesinin ötesinde- bilimsel anlamda bir zorunluluk haline gelmiştir.
1980’li ve 1990’lı yıllarda, sosyal konulardaki gelişmelerin işletme kültürü ile
ayrı düşünülemeyeceği kabul edilmeye başlanmış ve insan kaynakları ile işletme
kültürü arasındaki ilişki, yönetimin temel konusu haline gelmiştir. Buna göre,
işletmenin başarısı, öncelikli olarak, sosyal gelişmelerin işletme içine kültür yoluyla
entegrasyonuna, dolayısıyla da, insan kaynağına gelişme olanakları verilmesine bağlı
hale gelmiştir. Yönetim, her şeyden önce insanların yönetimidir. İnsan, işletmenin
rekabetüstü stratejilerinde, bilgiden pozitif sinerji yaratma yeteneği ile temel bir unsur
haline gelmiştir. Bu çerçevede artık, insan kaynakları yönetimi yerine, beşeri
yeteneklerin ve yetkinliklerin yönetimi yaklaşımı tercih edilmeye başlamıştır.
Bu değerlendirmeler ışığında çalışmanın genelinde küreselleşme sürecinde,
insan kaynakları yönetimine verilen önem kavramsal ve uygulamadaki şekilleriyle
irdelenecektir. Bu nedenle birinci bölümde kavramsal bir analiz çalışmanın zemini
açısından önemlidir. Bu bölümde günümüz ekonomik siteminin yapısı bilgi ekonomisi
ya da yeni ekonomi bağlamında incelenecektir. Böylece insan kaynakları yönetimine
ihtiyaç duyulan ekonomik ortamın çerçevesi çizilmiş olacaktır. Aynı zamanda özel ve
kamu sektörüne ilişkin süren kuramsal tartışmalara da bu bölümde yer verilecektir.
İkinci bölümde ise, insan kaynakları olgusu ayrıntıları ile incelenecek olup
geleneksel insan kaynakları anlayışı ve günümüzdeki gelişmeler karşılaştırılacaktır.
İnsan kaynakları yönetiminin kamu ve özel sektör bağlamında önemi, işletme
hedeflerindeki yeri ve mevcut ilkeleri yine ikinci bölümün konusunu oluşturmaktadır.
Üçüncü bölümde ise, iletişim olgusunun günümüzde ulaştığı nokta kamu ve özel
sektördeki örgüt yapısı bağlamında incelenecektir. İnsan kaynakları yönetiminin iletişim
faaliyetlerine olası katkıları yine bu bölümün tartışma konusunu oluşturmaktadır.
5
Dördüncü ve son bölümde ise, her iki sektörden seçilmiş örnek kuruluşların
insan kaynakları uygulamaları incelenecek ve yapılan araştırma sonucu ortaya çıkan
farklılaşma belirlenerek, mevcut sorunlara çözüm önerileri getirilmeye çalışılacaktır.
Kamu kuruluşları ve işletmelerde insan kaynakları yönetimi ve iletişim ilişkisi
konulu tez çalışmamızda, kamu ya da özel kesimde faaliyet gösteren örgütlerin
21.yüzyılda varlıklarını sürdürebilmeleri, yükselen bir başarı grafiği çizebilmelerinin en
önemli faktörü olan insan kaynakları yönetimi ve kavramın kilit noktası olan iletişimle
ilişkisinin ortaya konulması amaçlanmıştır.
K.Selcen (KERİMOĞLU) İNCE
Ocak’2007
6
BÖLÜM I: KAVRAMSAL ÇERÇEVE
I. KÜRESEL EKONOMİ KAVRAMI VE YAŞANAN DÖNÜŞÜMLER
Küreselleşen dünyada uluslararası rekabet koşullarına rağmen ayakta kalmaya,
büyümeye çalışan işletmelere, hatta değişen dünya koşullarında yeni yerini almaya
çalışan devletlere kadar, bütün sistemler devamlı değişim halindedir. Tüm sistemler,
biyolojik, organik, ekonomik ya da politik olarak değişim gerektiğinin bilincindedir.
Dünya çapındaki zorlu, küresel rekabet; bireysel ve kurumsal değişimin ne kadar
gerekli olduğunun giderek daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır. Bugün dünya, pek çok
organizasyonun
çalışma
yöntemlerini
değiştirmesini
gerektirecek,
yeniden
yapılanmasını zorunlu hale getirecek, adeta devrim niteliğinde bir değişim sürecinden
geçmektedir. Bu değişime ayak uyduramayan insanlar, ürünler, işletmeler ve hatta
devletler çok geçmeden devre dışı kalacaklardır.
Bilgi, iletişim sektöründeki teknolojik ilerlemeler ve dünyadaki küreselleşme
eğilimleri, organizasyonları bilgi toplumu olarak adlandırılan bir rekabet ortamı
içerisine sokmuştur. Küreselleşme süreci; ekonomik faaliyetlerin üretim sektöründeki
ağırlığını, hizmet sektörüne kaydırmaktadır. Bunun sonucu olarak, dünyadaki hizmet
üretiminin, mal üretiminin yedi katına çıktığı görülmüştür. Küreselleşmenin diğer
önemli bir sonucu da; bireyin değerinin iki yönlü olarak artmış olmasıdır.
Küreselleşmenin birey açısından kazandığı önemlerden birincisi; bireyin tüketici olarak
değerinin artmasıdır. İkinci olarak ise; organizasyonlarda insan kaynağı olarak olarak
değerlendirilmeye başlamasıdır. Küresel ekonomi kavramı ile birlikte rekabet
koşullarının zorlaşması, ürün ya da hizmet üretiminde farklılık yaratmak için insan
kaynağının kalitesinin ve yaratıcılığının arttırılması gereğini ortaya çıkarmıştır. Üretim
sürecinde teknolojinin her yerden ve yüksek kalitede elde edilmesi mümkündür. Ancak
bu ileri teknoloji, kaliteli bir insan gücünün hizmetinde olunca üretim ve hizmet
standardında farklılık sağlanabilmektedir.
Küresel ekonomi rekabetçiliği; sürekli değişen piyasa ortamında en avantajlı
konumu alabilme yeteneğidir. Rekabetçilik, artan bir şekilde kaliteye, hıza, teknik
7
üstünlüğe, hizmet ve ürün farklılaşmasına dayanmaktadır. İster ulusal, ister sektörel
veya firma bazında olsun, rekabetçiliğin en önemli unsurlarından biri; toplam
verimliliği arttırmaktır.
Değişen
piyasa
yapısı
gibi,
değişen
üretim
yöntemleri
ve
üretim
organizasyonları da yeni verimlilik, gelişme ve yönetim kavramlarını da beraberinde
getirmektedir. Daha önce sanayi devrimiyle birlikte Taylor prensiplerine göre,
verimlilik artışı ile ilgili birçok kavram, usul ve teknik geliştirilmiştir. Zamanımızda ise
hızla değişen vatandaş-müşteri tercih ve beklentileri doğrultusunda ortaya çıkan yeni
üretim sistemleri ve yeni çalışma organizasyon şekilleri, bu usul ve yaklaşımların
geliştirilmesi zorunluluğunun birer sonucu olmuştur. Verimliliğin ve rekabetçiliğin
anahtarı olan insan unsurunun önemi de bu çerçevede tam olarak anlaşılmalı ve dikkate
alınmalıdır.
Ülkelerin küresel ekonomiye entegrasyonunda, verimlilik artışı hayati bir rol
üstlenmektedir. Küreselleşmenin getirdiği üretim ve büyüme fırsatları ve artan rekabet,
ülkelerin yerel ve ulusal pazarlarına dönük sanayilerinde verimlilik ve rekabet gücü
artışını gerekli kılmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, yatırımların
arttırılmasıyla daha fazla istihdam imkânı yaratılması, mevcut istihdamın korunması,
keskin rekabet ortamında önem kazanmaktadır. Verimliliğin ulusal kalkınma ve firma
yaşamı için temel bir kaynak olduğu kuşkusuz bir gerçektir.
A- KÜRESEL EKONOMİNİN ÖZELLİKLERİ
Küreselleşme olgusu tartışılırken değinildiği üzere günümüz ekonomi süreci
siyasal, iktisadi ve teknolojik uyaranların etkisi ile şekillenmektedir. Özellikle
teknolojide yaşanan gelişmeler uzaklıkları bir sorun olmaktan çıkarmış ve iktisadi
faaliyetleri farklı bir boyuta taşımıştır. Birbirleriyle yakından ilişkili karmaşık
süreçlerden oluşan bu gelişmeler, toplumların artık dünya ölçeğinde düşünüp yaşaması
gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.
Yeni ekonomi, bir taraftan 90’lı yıllardaki ABD deneyimini ve bu deneyimin
enformasyon ve iletişim teknolojileri ile bağlantısını kurarken, diğer taraftan, küresel
8
rekabet ve hızlı teknolojik ilerlemelerle birlikte ekonomilerin kuralları ve kurumlarıyla
yeni bir değişim sürecine girdiğini ifade etmektedir.
Yeni ekonomi olgusunu netleştirmek insan kaynakları yönetiminin önemi ve
günümüz koşullarında işletmelere sağladığı faydalar bağlamında önem taşımaktadır.
İnsan kaynakları olgusunu geleneksel anlayışlardan bir anlamda ayırarak, işletmeler için
hayati bir öneme getiren nedenler yeni ekonomi olgusu bağlamında incelenmelidir. Bu
nedenle, enformasyon ve iletişim teknolojilerindeki yenilikler sonucu, ekonomide
yaşanan belirgin ve kalıcı etkiler mikro ve makro düzeyde pek çok kavramın yeniden
tanımlanmasını gerektirmektedir.
Gelişmiş ülkelerde son yıllarda enformasyon ve iletişim teknolojisi sektörlerinde
ortaya çıkan değişmeler, ekonomik performans üzerinde doğrudan ya da, dolaylı olarak
çeşitli etkiler yaratmaktadır. Buna bağlı olarak, ekonominin mikro ve makro düzeydeki
pek çok kavramın giderek farklılaşması nedeniyle, eski anlamlarını yitirdiği
gözlenmektedir. Bu olgu literatürde “yeni ekonomi (new economy)” kavramı ile ifade
edilmektedir1.
1980’li yılların sonundan itibaren dünyada küreselleşme ve bölgeselleşme
hareketleri hemen aynı zamanda gelişerek dünya ekonomisini ve bu bağlamda
ekonomik sistemin aktörlerini (devlet, işletmeler ve hanehalkları) etkilemeye
başlamıştır. Bir taraftan rekabet avantajı ve pazar genişliği açısından küreselleşme diğer
taraftan da, ekonomik imkânların birleştirilerek tek bir ekonomik güç oluşturma
açısından bölgeselleşme, günümüzde dünya ekonomisinin iki temel özelliği haline
gelmiştir.
Dolayısıyla serbest piyasa anlayışı çerçevesinde dış ticaret olgusu, ülke
sınırlarını ve bloklaşmaları da aşarak evrensel bir yapıya dönüşmektedir 2.
Özellikle son on yılda, dünya ekonomisi ve ABD ekonomisinde yaşanan
değişmelere bakıldığında yeni ekonominin; verimliliği, yeniden yapılanmaya yönelik
baskısı, küresel niteliği, ekonomilerde neden olduğu krizler ile birlikte, mevcut sistemi
temelinden değiştirdiği görülmektedir.
1
Naci Bayraç (2006); “Yeni Ekonomi’nin Toplumsal, Ekonomik Ve Teknolojik
Boyutları”,http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=443 (Erişim 18.11.2006)
2
Halil Seyitoğlu ; Uluslararası İktisat, Güzem Yayınevi, İstanbul,2001,s:15
9
Eski sektörler önemini, karlılığını, istihdam hacmini, üretim kapasitesini zaman
içerisinde kaybederken, yeni sektörler çığ gibi büyüyerek ekonomik büyümenin
lokomotifi konumuna gelmektedir. Teknolojik gelişmeyle ortaya çıkan büyük ölçüde
dijitalleşmeye ve internete bağlı olan yeni ekonomi, eski ekonomide önemli değişimlere
neden olmaktadır.
Yeni Ekonomi olarak adlandırılan bu değişim süreci; hızı kontrol edilebilen
teknolojik değişim ile iyi bir istikrar politikasının bileşimi olarak ortaya çıkmaktadır.
Yeni bilgiler, araştırma sonuçları ve yeni teknolojiler, zaman ve maliyetten tasarruf
sağlarken, toplumların yaşam standartları da giderek yükselmektedir. Elektronik iletişim
teknolojisinin gelişimi sonucu; dünyanın büyük bir bölümünde ihtiyaç duyulan bilgiye
çok kısa sürede ulaşılabilmesi, toplumların birbirleriyle rahat ve geniş çapta ilişki
kurabilmeleri, ekonomik, sosyal, kültürel ve politik alanlarda yeni işbirliği olanakları
yaratmaktadır.3
Yeni Ekonomi kavramı ile ilgili tartışmaların büyük bir bölümü, özellikle
ABD’de 1990’lı yıllarda ortaya çıkan normalin üzerindeki iyi performanstan
kaynaklanmaktadır. Mart 2000’de yapılan bir araştırmada, Amerika’da yaşayanların %
57’si, bu yeni çeşit ekonominin belirgin bir biçimde sanayi ekonomisinden (eski
ekonomiden) farklı olduğunu belirttikleri, ifade edilmektedir.
Özellikle 1996–2000 yılları arasında, düşük enflasyon ve tahminlerin üzerinde
yakalanan büyüme oranları, bu gelişmede ABD’nin enformasyon ve iletişim
teknolojilerine yaptığı yatırımların etkisi olduğu düşüncesini güçlendirmektedir. Yeni
ekonomi olarak adlandırılan ve uzun dönemde de sürmesi beklenen bu süreç, farklı
kesimlerce değişik anlamlarda ele alınmaktadır.
Bu tanımlamalar küresel rekabet çağında, klasik ekonomi kuramlarının
geçersizliği ve hızlı teknolojik değişimi öne çıkaran çok geniş kapsamlardan, sadece
üretim ve verimlilik artışında enformasyon ve iletişim teknolojilerinin etkisini içeren
dar bir odağa kadar değişebilmektedir
3
Can Aktan & Vural Yaşar İstiklal (2006); “Bilgi Nedir?” http://www.canaktan.org/yenitrendler/bilgi-yonetimi/bilgi-nedir.ht (erişim 12.12.2006)
10
Yeni ekonomide sürekli değişen koşullara, uyum ve anında tepki göstermek
önem taşımaktadır. Yeni ekonomide bilişim teknolojilerinin yaygınlaşmasında, dünya
çapında büyük bir hızla yaygınlaşan internet ağının çok büyük rolü vardır. Yeni
ekonominin genel özelliklerini aşağıdaki başlıklar altında toplamak mümkündür4.
—Bilgi: Yeni ekonomi, bir bilgi ekonomisidir. Bilgi ekonomisinde bilginin
yaratılması hem bilgi işçilerine hem de, bilgi tüketicilerine yani insanlara aittir. Tüketici
tercihleri ve bilginin üretime yansıması sonucu, toplumun her kesiminde akıllı ürünlere
olan talep giderek çoğalmaya başlamıştır. Günümüz iş dünyasında kesin olan tek şey
“hiçbir şeyin kesin olmadığıdır”. Belirsizliklerle dolu iş dünyasında, rekabet avantajı
sağlamanın tek avantajı bilgidir.
—Dijitalleşme: Yeni ekonomi dijital bir ekonomidir. Dijitalleştirme tekniği; her
türlü ses, yazı, belge, müzik, görüntü, hareketli obje, dijital kameralar aracılığı ile
görüntülü konferans vb. her türdeki veriyi önce 0 ve 1’lerden oluşan bilgisayar bitlerine
dönüştürmek ve daha sonra telekomünikasyon teknolojisi yardımıyla başka bir yere
göndermek anlamına gelmektedir. Gönderildiği yerde bu kodlar, aslına çok yakın olarak
tekrar çözülmekte ve alıcının kullanımına sunulmaktadır.
—Entegrasyon İnternet Aracılığı İle İletişim: Yeni ekonomi bir iletişim ağı
ekonomisidir. Analog hatlar yerine, dijital iletişim ağlarının kullanılması ve klasik ana
bilgisayarlardan web tabanlı sisteme yöneliş, iş dünyasında önemli değişimlere neden
olmuştur. İletişim ağlarının band genişliğinin artması veri, metin, ses, görüntü gibi
çeşitli multimedya kaynaklarına ulaşımı kolaylaştırmakta ve birtakım yeni kurumsal
yapıların oluşumuna yol açmaktadır.
Yeni teknoloji iletişim ağları, küçük ölçekli işletmelere büyük ölçekli
işletmelerin sahip olduğu ölçek ekonomilerine ve temel kaynağa ulaşma gibi avantajlara
sahip olmalarını sağlamaktadır. Ayrıca, büyük işletmeler de bölünüp daha etkin
çalışarak molekül kümelerine dönüştükçe, esneklik, özerklik ve hızlı hareket etme
yeteneği kazanmaktadırlar.
4
Naci Bayraç (2006); “Yeni Ekonomi’nin Toplumsal, Ekonomik Ve Teknolojik Boyutları”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=443 (Erişim 18.11.2006)
11
—Aracısızlaştırma: Yeni ekonomide üreticiler ve tüketiciler arasındaki aracı
kuruluşlara dijital iletişim ağları sayesinde ihtiyaç kalmamaktadır. Özel ve kamu
sektöründe birçok kurum, tüketicileriyle ağlar aracılığı ile doğrudan iletişim kurarak,
aracıları büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadırlar.
—İnovasyon (Yenilikçilik): Yeni ekonomi, inovasyon (yenilikçilik) temelinde
biçimlenen bir ekonomidir. İnovasyon (İnnovation) “yeni ve değişik bir şey yapmak”
anlamındaki Latince “innovare” kökünden türetilmiştir. İnovasyon, bilim ve
teknolojinin ekonomik ve toplumsal fayda sağlayacak biçimde yenilenmesi anlamına
gelmektedir.
İnovasyon bilim ve teknoloji etkinliğinin tüm süreçlerini kapsamaktadır.
İnovasyondan beklenen, bilim ve teknoloji etkinliğinde bir fikrin kuram, eylem ve
sonuç bakımından faydaya dönüşmesi ve belki de anlam bakımından çok önemli olmak
üzere bu faydanın pazarlanabilir, somut bir çıktı ile birlikte olmasıdır.
— Üretici ve Tüketici Bütünleşmesi: Yeni ekonomide üreticiler ile tüketiciler
arasındaki uzaklık giderek bulanıklaşmaktadır: Kitle üretiminin yerini büyük
miktarlarda müşteri isteklerine göre üretimin almasıyla birlikte üreticiler, bireysel
tüketicilerin zevk ve tercihlerine göre özel mal ve hizmetler üretmek zorunda
kalmışlardır.
Yeni ekonomide enformasyon ve bilgi bazlı ürün ve hizmetlerdeki artış
nedeniyle tüketiciler, sadece bilgi ve teknoloji kullanmakla kalmayıp fiilen bilgi ve
teknoloji üreticisi konumuna gelmektedirler5.
—Küreselleşme: Yeni ekonomi, küresel bir ekonomidir. Küreselleşme sonucu
uluslararasındaki iletişimin artması, değişen iktisadi sistem ve politikalar, Avrupa, Asya
ve Amerika’da oluşan ekonomik birleşmeler vb. ortaya çıkan değişmeler, toplumları
5
H. Bahadır Akın (2001) “Girişimcilik ve Küçük İşletmeler Açısından Elektronik Ticaret
Kavramlar, Örnekler, Öneriler”, http://stratejiyonetim.com/eticaretvekobiler.htm. (Erişim
18. 10. 2006).
12
giderek birbirine yaklaştırmaktadır. Tüm bu gelişmeler dünyanın tek bir bütün olduğu
bilincinin giderek yaygınlaşmasına neden olmaktadır.6
Yeni dünya düzeninde ekonominin büyük ölçüde dayanağını oluşturan ve
birbiriyle kesişen dört küresel etkinlik ağı bulunmaktadır. Bunlar küresel kültür
piyasası, küresel mal piyasası, küresel işyeri ve küresel finans ağıdır. Dünya çapındaki
bu dört etkinlik ağı, bugün küresel bir bütünleşmeyi gerçekleştirme eğilimindendir7.
Küresel kültür piyasası, filmler, televizyon, radyo ve müziğin tüketicilerin
kullanımına sunulduğu piyasadır. Enformasyon ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler,
dünyanın dört bir tarafında kullanılan fiber optik kablolar ve uydular vasıtasıyla
dünyanın her köşesine müzik ve görüntü sistemlerini ulaştırmaktır.
Küresel mal piyasası, tüketicilerin gözlerini kamaştıran yiyecek, giyecek ve
oyuncak sergileyen dünya çapında bir süpermarkettir. Küresel reklam, dağıtım ve
pazarlama aracılığıyla küresel mal piyasası ürünlerini dünyanın en ücra köşelerine
ulaştırabilmektedir. İnternetin yaygınlaşmasıyla oluşan e-ticaret piyasası vasıtasıyla
tüketiciler evlerinden dahi dünyanın her yanından alışveriş yapabilmektedirler.
Küresel para piyasası, döviz ve borsa işlemleri, kredi kartları ve spekülatif
araçlardan oluşmaktadır. Bu piyasa geçmişin donuk gri bankalarından çok, bir
kumarhaneler zincirine benzemektedir. Günün 24 saati milyarlarca dolar para
piyasalarında saniyenin binde biri oranında bir hızla dönüp durmaktadır8. Küreselleşme
ile birlikte, dünya üzerinde uluslar ekonomik, siyasi ve askeri alanda birleşmeye
başlamışlar, başını Avrupa Topluluğu’nun çektiği bu akım devletleri işbirliğine
zorlamıştır. Günümüz piyasasında hiçbir devlet, kapılarını dış dünyaya kapatarak
yaşama şansına sahip değildir.
Küresel işyeri, malların üretildiği, bilgilerin işlendiği ve her türlü hizmetin
sunulduğu bir dizi fabrika, atölye, hukuk bürosu, hastane gibi yerlerden oluşmaktadır.
6
Naci Bayraç (2006); “Yeni Ekonomi’nin Toplumsal, Ekonomik Ve Teknolojik Boyutları”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=443 (Erişim 18.11.2006)
7
Richard J. Barnet, John Cavanagah, Küresel Dışişler, İmparator Firmalar ve Yeni Dünya Düzeni,
Sabah Kitapları, 1994, s.5.
8
Mustafa Aykaç, ‘Küreselleşme Sürecinde İstihdam ve İşsizlik’, Active Ekonomi dergisi, Eylül-Ekim
2001, s.35.
13
Küresel işyerinde ürün parçaları birden fazla ülkeden toplanmakta ve kar-zarar mantığı
içinde küresel çatı altında bütünleşmiş bir montaj hattında birleştirilmektedir. Küresel
işyeri; yaratıcı pazarlama fikirlerine, bilgisayar bilgisine, sabırlı ve uzman parmaklara,
çeşitli becerilere sahip insanların oluşturduğu bir işgücü piyasasıdır9. Bu piyasa içinde
işyerleri lokal özelliklerini kaybederek dünyanın her yanında faaliyet göstermeye
başlamışlardır. Küresel işgücü piyasası, ortak bir çatı altında birleşmiş ve dünya
üzerindeki birçok çalışanın tek bir firmanın başarısı için ter döktüğü bir sistemdir. Bu
sistem içinde, şirketin tepe yönetimi merkezden bütün birimlerin performansını daha
yakından takip etmek zorundadır.
Global pazarda iş yapan işletmeler, farklı kültürlerden gelen ancak aynı küresel
işyerinde çalışan elemanlarını kurumsal kültüre adapte etmek için İnsan Kaynakları
uzmanlarından daha çok yardım talep etmektedir. Bunun yanı sıra. Kurumu global
ölçekte yönetebilecek beceriye sahip yöneticilerin çeşitli ülkelerde yaşayarak her açıdan
farklı iş arkadaşları ve müşterilerle çalışmaları sonucunda geniş bir perspektife sahip
olmaları gerekmektedir. Bu tür çalışanların bulunması ve elde tutulması için İnsan
Kaynakları bölümüne daha fazla iş düşecektir. İnsan kaynağının sahip olduğu bilgi
zenginliği, yeni ekonomide rekabette farklılık yaratacak bir unsurdur. Kurumlar için
insanların ne bildiği, bu bilgiyi nasıl kullandıkları soyut bir sermayedir. Şirketler bu
görünmez sermayeyi artırmak için beyin avcılarından da yardım talep etmektedir.Örgüt
kültürünün oluşumunda ve sayıca fazla olan personelin aynı amaç ve vizyon
doğrultusunda çalışması için işletmeler ortak bir kültür oluşturma çabasına girişmiştir.
Naci Bayraç’ın ana noktalarını sunduğu yukarıdaki değerlendirmelerde
görülmektedir ki, günümüz ekonomik sistemi yapısal ve niteliksel bir dönemeçten
geçmektedir. Elbette ki bu dönüşüm hemen her kurumunu ve bu kurumun örgüt
yapısındaki birimleri etkilemektedir. İşletme biliminde ana referans noktalarından
birinin değişime ayak uydurmak olduğundan bugün yaşanan gelişmeleri daha net
algılayabiliriz. Değişim olgusu tartışıldıkça yeni ekonomi bağlamında gündeme gelen
bir süreçten, yani bilgi ekonomisinden söz edilmesi gerekmektedir. Bilgi ekonomisi
bugün yaşanan gelişmeleri takip eden birçok örgüt için temel referans noktasını
9
Richard J. Barnet, John Cavanagah, a.g.e., s.7.
14
oluşturmaktadır.
Bu
nedenle
bilginin
önemi,
bilgi
toplumu
başlığı
altında
netleştirilmelidir.
B- BİLGİ TOPLUMU
Sosyo-ekonomik gelişme sürecinde toplumlar ilkel toplumdan tarım toplumuna,
tarım toplumundan sanayi toplumuna, günümüzde ise sanayi toplumundan bilgi
toplumuna geçiş şeklinde farklı gelişme aşamaları geçirmişlerdir. Bu gelişme
aşamalarından insanlık tarihinde iz bırakan aşamalardan birincisi insanları ilkel
yaşamdan toprağa ve yerleşik düzene bağlayan tarım toplumuna geçiş, ikincisi tarım
toplumundan kitlesel üretimin, tüketimin ve eğitimin önemli olduğu sanayi toplumuna
geçiş, üçüncüsü ise kitlesel refahın, bilginin ve nitelikli insan sermayesinin önem
kazandığı bilgi toplumu aşamasıdır10
Bilgi toplumu, 1950 ve 1960’lı yıllarda A.B:D., Japonya, Batı Avrupa ülkeleri
gibi gelişmiş ülkelerde bilgi teknolojilerinin giderek artan bir şekilde kullanımıyla
ortaya çıkmış bir aşamadır. Gelişmiş ülkelerde şekillenen bu aşamanın en önemli
özelliği, bilginin ve bilgi teknolojilerinin tarım, sanayi, hizmetler sektörlerinin yanısıra
eğitim, sağlık, iletişim gibi her alanda kullanılabilir olmasıdır.
Bu nedenle, bilgi toplumundaki gelişmeler kısa sürede üretimin ve verimliliği
artırmasına yol açmakta ve yeni teknolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeleri de
teşvik etmektedir. Bilgi toplumundaki tüm bu gelişmeler diğer dünya ülkelerini de kısa
zamanda etkisi altına almış ve uluslararası alanda ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel
alanda entegrasyonu beraberinde getirmiştir11
Günümüzün ekonomik yapısında araştırmaya, bilim ve teknolojiye yatırım en
karlı yatırım şekli sayılmaktadır. Günümüzde sosyo-ekonomik gelişme sürecini
hızlandırıcı, üretimi, verimliliği şimdiye kadarki teknolojik gelişmelerden daha hızlı ve
daha etkin bir şekilde artırması, aynı zamanda insana yatırımın sürekliliği sayesinde
10
Can Aktan ve Mehtap Tunç ; "Bilgi Toplumu ve Türkiye", Yeni Türkiye Dergisi, İzmir,
1998,Ocak-Şubat, s:1189-125.
11
a.g.e, s:119-125
15
sosyal ve kültürel gelişme üzerine olumlu etkilerinden dolayı yeni temel teknolojilerin
ve bilgi toplumunun tanımlanması ve içeriğinin anlaşılması gerekmektedir. Bilgi
toplumunu tanımlarken ise küreselleşme kavramının etkilerinden söz etmemek mümkün
olmayacağı için öncelikle küresel ekonominin etkilerinin tartışılması faydalı olacaktır.12
C- KÜRESELLEŞME VE YAŞANAN DÖNÜŞÜM SÜRECİ
Küreselleşme son yılların sıkça gündeme gelen temel tartışma konularından
biridir. Hemen her değerlendirme ya da kavram tartışılırken bir şekilde küreselleşme ile
ilişkilendirilmektedir. Bu durum küreselleşmenin moda bir kavram olmasından ziyade,
dünyayı dönüştüren b,r olgu olmasından ileri gelmektedir. Küresel sistem bugün,
ekonomiden siyasete, bireysel algılardan toplumlara, özel sektörden kamu sektörüne
kadar birçok alanda hissedilmektedir.
Önceki bölümlerde de ifade edildiği üzere küreselleşmenin farklı boyutları
bulunmaktadır. Bu bağlamda küreselleşme süreci yaşanan birçok gelişmenin hem
nedeni hem de sonucu durumundadır. Özellikle teknoloji alanında yaşanan gelişmeler
küreselleşmenin tüm hızıyla ilerlemesine neden olmaktadır. Küresel ekonomik sistem
ister istemez dünyadaki ekonomi politikalarının birbirine benzemesine neden
olmaktadır. Örneğin, çok uluslu şirketlerin ülkelerine yatırım yapmasını isteyen ülkeler,
yabancı sermayeyi kendilerine çekmek için küresel sistemle uyumlu ekonomi
politikaları uygulamaktadır.13
Siyasal alanda da benzer durumlar söz konusudur. Küreselleşme yanında
bölgeselleşme ya da entegrasyon süreçlerinin hız kazandığı görülmektedir. Soğuk savaş
yıllarındaki kesinlik dönemi sona erip yerini belirsizliğe bırakmıştır. Soğuk savaş
sonrası dönemde barış ve işbirliği beklentilerinin yerini, zaman içinde, bölgesel ve etnik
çatışmalara bırakmıştır.
12
www.tisk.org.tr, “İşletme Yönetimi, verimlilik, rekabet gücü”,Erişim tarihi:16.07.1006
13
Ekşi Hülya (2004); “Kamu Yönetimimde Değişim Dinamikleri ve Değişimin Yönü”, 2004
Türkiye İktisat Kongresi: Kamuda İyi Yönetişim Kitapçığı, İzmir, s:80
16
Bu genel değerlendirmelerden de anlaşılacağı üzere, dünya ekonomik, siyasal ve
kültürel sistemi belli bir dönüşümden geçmektedir. Artık sorunlar belli bir bölgeyi
etkilemek yerine bütün dünyayı etkilemektedir. Kadın sorunları, çevre kirliliği, bireysel
haklar ulusal nitelikte değil küresel ölçekte ele alınmaktadır. Globalleşen dünya
ekonomik düzeni içinde bir ülkede meydana gelen gelişmeler sadece o ülkeyi değil, o
ülkenin ekonomik bağlantısı olan ülkeler yoluyla tüm ekonomileri etkiler bir hal
alabildiğinden uluslararası kavramı yerine global kavramı kullanılmaya başlanmıştır.
Global ekonomi içinde hemen unsur ya da birim değişime ayak uydurmak
zorunda kalmaktadır. Bu bağlamda kamu ve özel sektör ayrımı yapılmaksızın, iyi ve
etkin yönetim tartışmaları küreselleşme bağlamında tartışılır olmuştur. Yeni ekonomi ya
da küresel ekonomi bağlamında yeni yönetim kavramları gündeme gelmeye başlamıştır.
Ancak yönetim oldukça geniş bir literatürü kapsadığı için tartışmaların tümüne
yer vermek neredeyse imkânsızdır. Bu noktada çalışmanın bütünlüğü açısında kamu ve
özel sektör ayrımı ve bu ayrıma ilişkin tartışmalara yer vermek yeterli olacaktır.
Böylece insan kaynakları yönetiminin iletişim ile ilişkisi daha sağlam bir zeminde
tartışılmış olacaktır.
II-KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE ÖZEL VE KAMU SEKTÖR
AYRIMININ DEĞİŞEN NİTELİĞİ
A-KAMU SEKTÖRÜ VE ÖZEL SEKTÖR AYRIMI
Kamu ve özel sektör ayrımının tarihi birkaç yüzyıl geri götürülebilir. 17. ve
18.yy boyunca, Ulus devletinde ortaya çıkmasıyla beraber, devletin gücü önemli ölçüde
artmıştır. Böylece, hayatın özel alanını, devletin zorla müdahale edebileceği bir alan
olmaktan çıkarma gereği doğmuştur. Bunun sonucunda bireyleri, onların mal
varlıklarını devletten ayıran, devletten gelebilecek müdahalelere karşı koruyan bir alan
yaratılmıştır.
Özel alan, kişinin bağımsızlığının korunduğu alandır. Bu alanda birey, gönüllü
kişisel tercihler yapma imkânına sahiptir ve bu alanda ilişkiler, özel hukuk kurallarına
göre düzenlenmektedir. Kamusal alan ise; devlet kurumlarının dünyasıdır. Bu alandaki
17
unsurlar, özel amaçlardan çok, kamusal alanlara hizmet temek için var olmaktadır.
Ayrımın ilk katkısı, çalışma hayatının kamusal ve özel sektör şeklinde ayrılması
olmuştur. Böylelikle ayrı türdeki işler, farklı alanlarda yer alırken, her sektördeki iş
ilişkisinin doğası, hak ve sorumlulukları da farklılaşmıştır. Nitekim, ABD Anayasası da
kişisel yaşamın devlet düzenlemeleri ile sınırlandığı kamusal alanla, bunun dışında
kalan özel alanı anayasal hükümlerle birbirlerinden ayırmıştır.
Bu alanda kamu ve özel alan arasındaki ayırımın ABD’de geçmişi oldukça
önemli bir yere sahiptir. ABD, siyasi bir sistem olarak ortaya çıkışı itibariyle, diğer
gelişmiş toplumlardan farklı özellikler göstermektedir. Kurulduğunda ne mevcut bir
anayasayı, ne yargı organını, ne silahlı kuvvetleri, ne de aristokratik bir sosyal yapıyı
miras almıştır. Tüm bunlara ek olarak, geniş bir kıtaya sahip olması, hareketli ve açık
bir toplum olması gibi özelliklerle, servet birikimine olduğu kadar, yağmaya da açık bir
konuma sahip olmuştur 14.
Bu ortamda ABD’de kamu-özel alan ayrımı, hiçbir zorlama olmaksızın
kendiliğinden olmuştur. Demokratik bir toplum olarak ABD’de her vatandaş, sivil-özel
olduğu kadar, politik yapının da bir parçasıdır. Özgürlükleri çerçevesinde özel ve
kamusal fonksiyonlara sahiptir. Ancak bu alanların sınırlarını belirlemek, her zaman
kolay olmamıştır. Örneğin; siyasi bir sistem olarak kurulduğunun ilk dönemlerinde
Amerikan Kurucu Babaları’nın hem devlet işleriyle ilgilenip hem de piyasaya dönük
para spekülasyonu gibi işlerle ilgilenmeleri önemsenmiyorken, daha sonraki
dönemlerde bu türden faaliyetler pek sıcak karşılanmamaya başlanmış ve bunlar büyük
tartışma konusu olmuşlardır. 1900’lü yıllarla beraber, Anayasadaki hükümlere atıflar
yapılarak bu iki alanın net olarak ayrılması gerektiği yönünde tartışmalar sıklaşmıştır.
20. yy. ortalarında kamu-özel sektör arasındaki ayrımın, Amerikan Liberal
düşüncesinin temel direği olmaya başladığı görülmektedir. Aslında 19. yy. ‘dan itibaren
bu yönde gelişmeler görülmekle beraber, 20. yy.’da farklı olan nokta, büyük şirketlerin
birden bire ortaya çıkmaları olmuştur. Bu gelişme, 1850’lerde demiryolları ile
14
Thomas K. Craw; “The Public And Private Spheres in Historical Perspective” F.S.LANE
(Ed.) Current Issues In Public Adminstration. New York:St. Martin’s Press, New York,1990,
s:450-504
18
başlayarak 1880 ve 1910 arasında dağıtım ve imalat şirketlerinin kurulmasıyla
hızlanmıştır 15.
Başlarda bu şirketlerden hiçbiri kendi başlarına önemli bir büyüklüğe sahip
olmamışlardır. Ancak 1900’lerle beraber, hızla geliştiler ve 20. yy.’da birer dev olarak
ortaya çıkmıştır. Büyük şirketlerin ortaya çıkması ile özel girişimcilik, devletin
karşısına büyük bir güç potansiyeli ile çıktı. Diğer piyasa ekonomilerinin çoğunda
büyük şirketlerin ortaya çıkışı, büyük devletlerin de ortaya çıkmasıyla gerçekleşti.
Buralarda sivil bürokrasi, büyük şirketlerin varlığından çok önce kültür içinde
yerleşmişti.
Ayrıca bu ülkelerin çoğunda uzun yıllar boyunca oluşmuş feodal bir miras,
ulusal zenginlik mevcuttu. ABD’de ise, büyük şirketlerin erken bir dönemde ortaya
çıkmasında karşısında muhalefet unsuru oluşturacak bir aristokrasi, işçi sınıfı, kanun
hükümleri bulunmaması önemli bir etkendi. Diğer yandan bu erken dönemde ortaya
çıkmanın bir sonucu olarak devletle şirketler arasındaki gerilim, erken dönemlerde
başlamıştır.16
Hayatın kamusal ve özel alan olarak ayrılmasının ardından, sosyal birimlerin pek
çok dalı içinde devletin yanında özel sektör de yapı ve işleyiş açısından incelenmeye
başlanmıştır. Daha sonraki dönem içinde de bu iki alan arasındaki ilişkiler, farklı bilim
dalları tarafından farklı şekillerde ele alınmıştır. Örneğin iktisat bilimi, özel sektörün
ekonomik yapı içindeki yeri, rolleri, çalışma şekilleri, ortaya çıkışı ile ilgilenmiş, siyaset
bilimi, siyasal alan içinde kamu ve özel alan ayrımı, bunların birbirlerini etkileme şekli
ele alınmıştır.
Yönetim bilimi alanında kamu yönetimi teorisi ve işletme bakış açıları içinde bu
iki kesimin birer örgüt olarak ortaya çıkışları, örgütsel yapıları, temel yönetim
fonksiyonları gibi konular üzerinde durulmuştur. Kısaca, özel sektör örgütlerinin güçlü
yapılar halinde ortaya çıkmaları ile örgüt teorilerinde bu döneme kadar daha çok devlete
yönelik bakış açısında da bir değişme gözlenmiş ve dikkatler özel sektör örgütlerine
15
a.g.e, s:150-504
16
Halil Can , Organizasyon ve yönetim, Adım Yayıncılık, Ankara, 1992, s:32-34
19
çevrilmiştir. Gelişmiş toplumların politik ve piyasa sistemlerinin bir karışımı olduğu
düşünüldüğünde bu iki kesim arasındaki ilişkileri, farklı açılardan ele alan yaklaşımların
sayısı da artmıştır. Kamu Yönetimi Teorisi ve işletme literatüründe bu ikisi arasındaki
ilişkileri, benzer ve farklılıkları çeşitli boyutlarda ele alarak karşılaştıran çık sayıda
çalışma yapılmıştır.
Yönetim, iktisat, siyaset gibi farklı sosyal bilim dalları içinden çeşitli
teorisyenler, örgütleri farklı amaç ve yöntemlerle ele alarak incelemişler ve kamu ve
özel sektör örgütleri arasındaki ilişkilerin farklı boyutlarını ortaya koymuşlardır.
Literatürü bu açıdan ele alan bir çalışmaya göre , kamu ve özel sektör arasındaki
ilişkileri inceleyen başlıca çalışmalar, şu konular üzerinde yoğunlaşmışlardır;
çalışanların işe karşı tutumları, yönetsel roller, yapısal farklılıklar, dış kontrolün
derecesi, kontrol süreleri, stratejik karar süreci, performans standartları ve sonuçları.
Özel sektör ve kamu sektörünün ayrımının tarihçesini irdelemek çalışmanın ana
hatlarını netleştirmek için faydalı olacaktır. Çünkü her iki alanın ayrım noktası ve
oluşum sürecinde yerleşen karakteristik özelliklerini bilmek güncel tartışmaların
dayanak noktasını bulmak içinde önemlidir. Ayrıma ilişkin kısa bir değerlendirmenin
ardından her iki alanın ana noktalarını incelemek gerekmektedir.
III-EKONOMİK SİSTEMİN AKTÖRÜ OLARAK ÖZEL SEKTÖR VE
İŞLETME OLGUSU
Sürekli gelişen ve değişen dünya düzeni, ekonomik anlamda örgütlerin de
bünyelerinde değişimi kaçınılmaz kılmıştır. Bu nedenle son yıllarda ön plana çıkan
liderlik ve bilgi yönetimi stratejilerinin ne gibi etkiler oluşturduğunun incelenmesi önem
kazanmaktadır.
İşletmeler için bilginin öneminin her geçen gün arttığı, iş dünyasında bilinen bir
gerçektir. Buna bağlı olarak işletmelerde bilgi yönetimi fonksiyonu ise bilgiden
maksimum düzeyde katma değer yaratmayı sağlayacak süreç ve teknikleri içermektedir.
Ayrıca etkin bir bilgi yönetiminin temelinde iyi bir yönetim ve kültürle birlikte iyi
tasarlanmış bir altyapı bulunmaktadır. Bugün içinde bulunduğumuz bilgi çağında hızla
globalleşen, farklılaşan, çok kültürlü, çok merkezli dünyada geleceği görebilmek için
20
sahip olunması gereken özellikler, yeniçağın liderlik becerileri olarak ortaya
çıkmaktadır.
Örgütlerde gerek duyulan bilginin, örgütün rekabet gücünü artırabilir hale
gelebilmesi için akılcı, yenilikçi, yaratıcı, bilgi paylaşımını ön plana çıkaran bir kurum
kültürü gerektiği tartışılmaktadır. Bu da, bilgiye ve insana yapılan yatırımın, en kazançlı
yatırım olduğunun bilincinde olan yöneticilerle gerçekleşmek durumundadır.
Aksi
halde teknoloji ve süreçler ne kadar gelişmiş olursa olsun, artık 21. Yüzyılda stratejik
bir önem taşıyan bilgiden kaynaklanan rekabet üstünlüğü sağlanamayacaktır. Bu
nedenle örgütsel stratejinin en önemli iki türü olan liderlik ve bilgi kültürü stratejilerinin
örgütler açısından çok önemli olduğunu söyleyebiliriz.
Bilgi yönetiminde insan faktörü denildiği zaman ilk olarak, yönetimde
çalışanların motivasyonu, özlük hakları, tazminat, insan-teknoloji etkileşimi sayesinde
oluşan sorunlar ve yenilikler, üretkenlik/verimlilik ve yenilik, takım çalışmaları ve
yarattığı potansiyel sorunlar ile sakıncaları gibi hususlar akla gelmektedir. Aslında
“çalışan” olmanın getirdiği yaklaşımlardan pek de farklı olmayan bu özellikler,
günümüzde örgütsel öğrenme alanı içerisine girmektedir. Farklı bir ifade ile işletme
faaliyet alanı ve çevresi ile olan ilişkilerde insan unsuru ve bu unsurun yönetilebilirliği
gündeme gelmektedir.
Değişen ekonomik alan ve işletme faaliyetlerini tartışmadan önce işletme
anlayışını genel anlamda da olsa değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda
ekonomik sistem temelde, kıt kaynakların toplumun talepleri doğrultusunda etkin
kullanımı olarak tanımlanabilir. Ekonomik sistem içinde faaliyet gösteren aktörlerinde
temel görevi, söz konusu ihtiyaçları karşılamaktır.
İnsanlar yaşamlarının büyük bir bölümünü gereksinmelerini karşılamak
amacıyla türlü çabalarda bulunarak geçinirler. İnsan gereksinmelerini; zorunlu
gereksinimler ve istekler olarak iki grup altında toplamak olasıdır. Zorunlu
gereksinimler; yeme, içme barınma gibi insanın yaşamını sürdürebilmesi için zorunlu
olan şeylerdir. İstekler ise; insanların sahip olmayı arzuladıkları ancak yaşamlarını
21
devam ettirmeleri açısından zorunlu olmayan gereksinimlerdir. Örneğin, araba, eğlence,
tatil ve benzeri gibi.17
Maslow’un “gereksinimlerin sıra düzeni” kuramı açısından ele alındığında, insan
gereksinimleri, a) Fizyolojik gereksinimler, b) güvenlik gereksinimleri c) sosyal
gereksinimler, d) takdir edilme gereksinimleri, e) benliğini idrak etme gereksinimleri,
olarak beş grup altında toplanmaktadır. Buna göre, toplumların kaynakları, bireylerin
gereksinimlerini karşılamak amacıyla kullanılır. Ancak, gereksinimleri karşılamada
kullanılan kaynakların sınırlı olması nedeniyle toplum için nelerin üretileceğine,
birilerinin karar vermesi gerekmektedir. Bu kararların alınabilmesi için öncelikle
aşağıdaki sorular yanıtlanmalıdır.
- Hangi mallar ve hizmetler ne miktarda üretilmelidir?
- Üretilecek mallar ve hizmetler nasıl ve kimler tarafından üretilmelidir?
- Üretilen malları ve hizmetleri kimler kullanmalıdır?
- Üretim ve dağıtım sonucu yaratılan değerlerin üretim faktörlerinin sahipleri
arasındaki dağıtımı nasıl gerçekleştirilmelidir? 18
Yukarıda tartışılan konular bağlamında insan ihtiyaçları incelendiğinde, bu
sıralamalarda öncelik sırası değişebilmekte, hatta tümü bir arada bulunabilmektedir.
Günümüzde bireyler arasında ırk, cinsiyet, din ve benzeri genel ayrımlaşmalar yanında
toplumsal statü ve roller itibariyle de farklılaşma yaşanmaktadır.
Özellikle 1980’li yıllardan itibaren yaygınlaşan küreselleşme hareketleri ve
onun ekonomik, siyasal, kültürel ve teknolojik etkileri toplumsal ve ekonomik yapıları
etkilemektedir. Toplumsal yaşamdaki gelişmelere karşı duyarlı olan ya da onu izleyip
adaptasyon sağlayan bazen de onu yönlendiren işletmelerde, küreselleşme sürecinden
etkilenmektedir. Globalleşme olgusuna yönelik değerlendirmeler sonraki konularda
tartışılacak olsa da sürecin işletmelerin politikalarını farklı yönlerden etkilediğini ve
onların politikalarına yön verdiğini belirtmek şimdilik yeterli görülmektedir.
17
Oktay Alpugan, Hulusi Demir, Nurel Üner, Mete Oktav; İşletme Ekonomisi ve Yönetimi,
Beta Yay, İstanbul, 1993,s:1-5
18
a.g.e, s:1-4
22
Bireysel tercihler ve işletmelerin geliştirdikleri stratejik pazarlama yöntemlerini
tartışmadan önce işletmelerin ana niteliklerini ve pazarlama olgusunu incelemek
gerekmektedir. Böylece yukarıda ifade edilen bireylerin temel gereksinim ve
isteklerinin niteliği ve işletme politikaların oryantasyonu daha doğru bir zeminde
tartışılabilecektir.
A. İŞLETMENİN EKONOMİ İÇİNDEKİ YERİ
Bilim damları ekonomiyi bir insana ya da canlıya benzetmektedir. Nasıl bir
canlı, hücre veya hücre gruplarından oluşuyorsa, ekonomide değişik büyüklükteki
işletme ve işletme gruplarından oluşmaktadır. Bu işletmeler ekonominin değişik
alanlarında çalışmalarını sürdürürler ve işlevlerini yerine getirirler. Ekonomi içerisinde
iki farklı alan bulunmaktadır. Birincisi, “mal ve hizmet pazarları”, ikincisi ise, “üretim
öğeleri pazarı”. İşletmeler ise her iki alan arasında faaliyetlerini sürdürmektedirler.
İşletmeler bu alanda, hem üretici hem de tüketici konumundadır.
İşletmeler, ürettikleri malları ve hizmetleri mal ve hizmet pazarına sunarken,
üretim öğeleri pazarından da işgücü, sermaye gibi unsurları satın alırlar. Halkta aynı
şekilde mal ve hizmet pazarından işletmelerin ürettiklerini istemekte, üretim öğeleri
pazarına işgücü, sermaye gibi üretim öğelerini sunmaktadır. Bu yönü ile işletmeler mal
ve hizmet pazarında üretici, üretim öğeleri pazarında ise tüketici konumundadır.19
İşletmelerin bu niteliği, üretici ve tüketicisi oldukları ekonomik alanda, hedef kitlelerine
yönelik pazarlama stratejilerini etkilemektedir.
İşletmeler canlı bir organizma olarak tanımlanan ekonomik ortamda önemli bir
rol oynarlar. Deyim yerinde ise sisteme kan pompalarlar. Bu nedenle, dinamik bir
yapıda olan işletmeler için üretimlerini sundukları ve tüketicisi oldukları alana yönelik
politikaları önemlidir. Bu savdan hareketle belki de akla gelen ilk olgu pazarlamadır.
İşletmelerin ürettikleri mal ve hizmeti piyasaya sunmaları ya da satmaları belli bir
pazarlama stratejisi iel mümkün olabilir.
19
a.g.e, s:1-7
23
Özellikle günümüz rekabet koşulları altında, pazarlamanın mantığı ve
yöntemleri hayati bir önem kazanmaktadır. Pazarlama olgusunu belirleyen farklı
unsurlar bulunmakla birlikte (şirketin var oluş nedeni, misyonu, içsel ve dışsal aktörler
ile olan ilişkisi vb) bunlar içinde günümüzde en fazla benimsenen anlayış müşteri
odaklılık kavramıdır.
Bu anlayışın tanımı ve etki alanı tartışılacak olmasına karşın, bu aşamada,
işletmelerin temel stratejilerinin mevcut ve gelecekte oluşacak muhtemel hedef kitlesi
bağlamında ele alınmasıdır. Yani özelden genele benimsenen bu anlayış içinde
müşterilerin tercihleri ve bu tercihlerin belirlenme şekilleri önem kazanmıştır. 20
İşletmeler ekonomik sistemin temel aktörlerindendir. Ulusal ekonomi içindeki
faaliyetleri ve amaçları ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır. O nedenle işletmenin
yönetimi ve birimlerinin işlevleri önemlidir. Bu bağlamda insan kaynakları yönetimini
incelemeden önce işletme ile ilgili fonksiyonların incelenmesi faydalı olacaktır.
B. İŞLETMENİN İŞLEVLERİ
Amaçlarına ulaşabilmek için işletmeler belirli işlevleri yerine getirirler.
İşletmelerin yerine getirdikleri ya da üstlendikleri işlevler çeşitlidir. Kimi işlevler
(fonksiyonlar) bütün işletmelerde uygulama olanağı bulunurken kimileri de yalnız
belirli türlerdeki işletmeler için geçerli olur. Konu üzerinde çalışmalarda bulunan bilim
adamlarının işletme işlevlerini türlü biçimlerde gruplandırdıkları görülür. Yönetsel
teorinin kurucusu Henri Fayol, bir işletmede yer alan çalışmaları;
a) Teknik çalışmalar (üretim)
b) Ticari çalışmalar (satın alma, pazarlama, değiştirme)
c) Finansal çalışmalar (fonların sağlanması ve yönetimi)
d) Güvenlik çalışmaları (fonların sağlanması ve yönetimi)
e) Muhasebe çalışmaları (envanter hesapları, gelir-gider tablosu, maliyetleri)
20
K. Bayraktar,M Altınöz, H.Tutar, Kamu-özel kesim yapısı ve ilişkileri,Nobel yayın dağıtım,
Ankara,2003, s:21-23
24
Yönetim çalışmaları (planlama, örgütleme, yürütme, koordinasyon, kontrol),
olmak üzere altı grup içerisinde toplanmıştır. Fayol’un yirminci yüzyılın başında yaptığı
bu gruplamanın temelde pek değiştiği söylenemez. Günümüzde de işletmeler, kimi
ilavelerle, yukarıda sayılan çalışmaların hepsini yerine getirmek zorundadırlar.21
İşletmenin fonksiyonlarını belirleyen standart bir gruplama olmadığından bilim
adamları bunları değişik biçimlerde gruplarlar. Kimileri işletmelerin yerine getirdikleri
işlevleri; üretim, finansman, pazarlama, personel yönetimi, kontrol ve muhasebe diye
gruplarken, kimileri de üretim, pazarlama ve finansman olarak en yalın biçimde
sınıflandırırlar.
Şayet konu girişimin temel işlevi açısından ele alınırsa, işletmenin temel
işlevlerini; a) üretim, b) pazarlama, c) finansman olarak gruplamak olasıdır. Bu
durumda, temel işlevlerin yerine getirilmesi için gerekli olan personel yönetimi,
muhasebe, halkla ilişkiler, araştırma ve geliştirme destekleyici işlevlerdendir. 22
İşletme olgusu denilince genelde özel sektör olgusu algılanmaktadır. Önceki
konularda da incelendiği gibi bugün işletme bilimi ve faaliyetleri ile ilgili önemli
gelişmeler yaşanmaktadır. Bununla birlikte, söz konusu değişim sadece özel sektör
alanında yaşanmamaktadır. Hemen her ülkede kamu sektörü alanında değişim çabaları
söz konudur. Ekonomik sistemin temel aktörlerinden olan kamu sektörü, bu bölümdeki
diğer inceleme konusunu oluşturmaktadır.
IV-EKONOMİK SİSTEMİN DİĞER AKTÖRÜ OLARAK KAMU
SEKTÖRÜ
Devletin ortaya çımasıyla birlikte sanayi devrimine kadar geçen süre içinde
devletin temel görevi içte ve dışta dirlik ve düzeni sağlamak olmuştur. Birinci Dünya
Savaşından sonra devlet anlayışındaki değişimler “müdahaleci devlet” anlayışını
getirmiş ve devlet sanayi ve ticari etkinliklerin içine girmiştir. Sosyal devlet anlayışının
21
Oktay Alpugan, Hulusi Demir, Nurel Üner, Mete Oktav (1993), a.g.e, s:1-4
22
a.g.e., s:1-4
25
hakim olmasıyla, refah devleti anlayışı devleti vatandaşının neredeyse özel yaşantısına
varıncaya kadar hemen her alanına müdahale eden bir yapıya bürünmüştür.23
Müdahaleci ve sosyal refah devleti anlayışı kamu yönetimini toplumun her
alanında mal ve hizmet üreten devasa bir kurum (leviathan) haline getirmiştir. Kamu
yönetimi, bu dönemin sonlarında bürokrasi modeline göre örgütlenmiş olan yapısı ile
kırtasiyeci, verimsiz, hantal, katı hiyerarşi, kurallara aşırı bağlı ve merkeziyetçi olarak
tasvir edilir hale gelmiştir. Bu yapıda yetki ve sorumluluk, yönetici tarafından
kullanılmaktadır; uzun vadeli planlama çoğu zaman yoktur; örgütün fonksiyonları ve
birimleri arasında koordinasyon zayıftır; karar vericiler ile yurttaş arasında ilişki
kopuktur. Tüm kayıtlar, bilgiler ve veri tabanları mevzuat gereği tutulmuş, genellikle
düzensiz ve analizi zordur.24
Kamu ve özel kesim kavramı, batı sosyo-politik düşüncesinde 17.yy’dan beri
önemli bir yer işgal etmektedir. Hatta bazı yönlerden bu kavramların temeli klasik
Yunan düşüncesine kadar dayanmaktadır. Kamu ve özel sektör ayrımı özellikle liberal
teori açısından önemlidir. Bunlardan özel sektör; sosyal hayatın belli bir kısmını
oluşturan, özgürlüğün daha çok olduğu, haklı bir gerekçe olmadan müdahelenin
yapılamayacağı bir büyüklüğü oluştururken kamu sektörü; daha genel bir seviyeyi,
ulaşabilirliğin kolay ve müdahalenin daha çok olduğu bir büyüklüğü oluşturmaktadır.
Ekonomik hayatta özel sektörle beraber yer alan kamu sektörü, hem dünya
bazında hem de ülke sınırları içerisinde yapı ve fonksiyon itibariyle sürekli bir
yenilenme içerisindedir. Değişen şartlara göre bazen sadece güvenlik, kurumsal ve yasal
düzenlemeler gibi çok sınırlı alanlarda faaliyette bulunurken bazen de ekonomik
dinamiklerin asıl yönlendiricisi olacak kadar ekonomiye hakim olmaktadır
Kamu sektörü kavramı, Belirli sınırlar içinde yerleşmiş insan topluluklarına,
kurumsallaşmış bir siyasi otoriteye ve buna bağlı olarak zorlama gücüne sahip bir
23
Şeref Gözübüyük ; Yönetim Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara,1999, s:17-18
24
Sedat Azak (2006); Belediyelerde Stratejik Planlama Sürecinde Paydaş Analizinin Önemi, EAkademi, Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi,
http://www.eakademi.org/incele.asp?konu= ,Erişim Tarihi:18.12.2006
26
kurum olan devlet, üzerinde yerleşmiş olan toplumların ihtiyaçlarını karşılamak için bir
takım kurallar koymaktadır. Bu kurallar, üretimin kimler tarafından nasıl yapılacağı,
elde edilen ürünün paylaşımının nasıl olacağı ile ilişkili olup tarihi süreç içinde bunlarla
ilgili değişik düzenlemeler yapılmaktadır. 25
Toplu yaşam sürecini paylaşan günümüz insanlarının ihtiyaçları, karşılanma
şekillerine göre “özel ihtiyaçlar” ve “toplumsal ihtiyaçlar” olarak ele alınabilir. Bunların
birincisi yemek, içmek, giyinmek vs. gibi serbest piyasa ekonomisinde oluşan arz ve
talebe göre karşılanması mümkün olan ihtiyaçlardır. İkincisi ise eğitim, sağlık,ulusal
savunma gibi bireylerin bir arada yaşamasından kaynaklanan ve sahip olduğu bazı
özellikler nedeniyle kamu kesimince karşılanan ihtiyaçlardır.
A. GELENEKSEL KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI
Bilindiği gibi Weber’in bürokratik örgütlenme modeline dayanan yönetim
anlayışı 1980’lere gelinceye kadar geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Devlet
olgusunun ortaya çıkmasından geçen yüzyıla gelinceye değin, özellikle sanayi devrimi
öncesinde devletin kamuya yönelik sunduğu hizmetler sınırlıdır. Sanayi devrimi
sonrasında ulus devletlerin merkeziyetçi yapıları, bürokrasinin güçlenmesine neden
olmuştur.26
1980’li yıllardan itibaren ise “yeni sağ akımın” etkinliği görülmektedir. Yeni sağ
politikaların kamu yönetiminde ortaya çıkardığı değişimin tanımlayıcı özelliği
“kamusal” olandan “özel” olana kaçış olarak ifade edilebilmektedir. Günümüzde artık
geleneksel “kamu-özel yönetim” ayrımı anlamsızlaşmıştır.
Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş ve küreselleşme sonucu ön plana
çıkan esneklik, farklılaşma, demokratikleşme, yerelleşme, katılım, çoğulculuk, eşitlik
25
Sedat Azak (2006); Belediyelerde Stratejik Planlama Sürecinde Paydaş Analizinin Önemi,
E-Akademi, Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi
http://www.eakademi.org/incele.asp?konu=BELEDİYELERDE%
20STRATEJİK%20PLANLAMA%20SÜRECİNDE%20PAYDAŞ%20ANALİZİNİN%20ÖN
EMİ&kimlik=-904296819&url=makaleler/sazakli-1.htm (Erişim. 18.12.2006)
26
Hülya Ekşi (2004); “Kamu Yönetimimde Değişim Dinamikleri ve Değişimin Yönü”,
Türkiye İktisat Kongresi: Kamuda İyi Yönetişim Kitapçığı, İzmir, 2004, s:80-82
27
gibi kavramları karşılamada yetersiz kalan ve mevcut yapısı ile bu isteklere cevap
vermesi mümkün olmayan Weberyan bürokratik yönetim anlayışı, kamu yönetiminde
değişimi gündeme getiren bir diğer değişim dinamiğini oluşturmaktadır.27
Belirli koşullar altında iyi işleyen kamu yönetimindeki bürokratik anlayış, kamu
sektörüne ilişkin hemen her birimi etkilemektedir. Bunlardan biri de insan kaynakları
departmanlarıdır. Önceden de ifade edildiği gibi kamu sektöründe insan kaynakları
birimi Batıda son 20 yılda Türkiye ‘de ise son 10 yılda gelişen bir yapıdır.
Önceleri sadece personel yönetimi anlayışı ile şekillenen bir yapı mevcuttu. Bu
yapıda personel alımı ve işlemlerinin takibi ile sınırlı olan bir personel yönetimi söz
konusu idi. Modern ve günümüz özel sektör benzeri bir örgütlenme ve yöntemden söz
edilmesi oldukça zordu. İnsan kaynakları yönetimi anlayışının, temel felsefesini
özetleyecek olursak aşağıdaki gibi bir değerlendirme oluşacaktır.
-Geleneksel insan kaynakları (personel yönetimi) bürokratik personelin verimli
ve etkin çalışabilmesi için kurallara sıkı bir şekilde bağlı kalarak hareket etmesi
gerekmektedir. Bu da çalışan ya da işgörenlerin koşullara ve ihtiyaçlara göre hareket
etmesini engellemektedir.
-Geleneksel kamu yönetimi anlayışında çalışanlar makinenin dişilisi gibi
görülür. Bu nedenle işgörenlerin iş sürecine müdahalesi ve sorumluluk alması oldukça
zayıftır.
- Personelin etkinlik ve verimlilik amacıyla konulmuş bulunan bürokratik kural
ve teknikleri kullanmak sureti ile sorumluluktan kaçmaları mümkündür. Çalışanlar, işin
şeklinin aslından daha önemli olduğu kanısını uyandıran uygulamalara girebilirler.
Karşılaştıkları bir sorunun çözümü için uygun bir kural bulamadıklarında, konu ile ilgili
önceki uygulamaların olup olmadığına bakarlar. Benzer bir uygulama bulamadıklarında
inisiyatif almaktan kaçınırlar. Böyle bir yapı ve anlayışın bulunduğu örgüt içerisinde ise
insan kaynaklarının planlamalar yapması neredeyse imkansızdır.
27
a.g.e.,s:80-81
28
-Geleneksel kamu yönetimi anlayışında, genellikle vatandaşı değil, amiri
memnun etmek için çalışan memur zihniyeti egemendir. Sonuçta ise kamu hizmetinin
kalitesi düşük ve maliyeti yüksektir28.
Kamu yönetimine ilişkin ifade edilen bu genel değerlendirmeler ışığında kamu
kesiminin yaşadığı sorunlar ve değişim ihtiyacı konusunun vurgulanması faydalı
olacaktır.
B. YENİ KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞI
Günümüzün gelişen ve değişen toplumsal koşullar vatandaş-devlet ilişkilerinde
geçmişten gelen arayışların değişmesine neden olmuştur. Vatandaşların devletten
gittikçe artan ve çeşitlene hizmet talepleri, kamu örgütlerinde bu taleplere uygun
biçimde cevap verecek yeniden düzenleme veya yapılandırma çalışmalarını gerekli
kılmaktadır.
Genel olarak bakıldığında bir devlet içerisinde bütün toplumu etkileyecek
yeniden yapılanma çabalarının, bu çalışmaları planlayıp uygulamaya geçirecek bir
kamusal otoriteye ihtiyaç duyduğu görülmektedir. Vatandaşların beklentisi de bu
yöndedir. Dolayısıyla kamusal alanda yaşanılan bunalımların sorumlusu, genellikle
gerekli yeniden yapılanmayı sağlayamayan devlet veya onun uygulamadaki varlığını
oluşturan kamu yönetimleri olarak görülmektedir.
20. yüzyılın başlarında, devlet mekanizmasının yavaş işleyişi pek şikayet
doğuran bir husus olmadığından, önemli bir sorun olarak görülmemekteydi ve devlet
veya kamu yönetimleri toplumsal baskılarla karşılaşmıyordu. Toplumsal hayat, henüz
hızlı değişimin şart koştuğu zaman engeliyle tanışmamıştı. Ancak özellikle II. Dünya
Savaşı’nı izleyen yıllarda toplumsal değişim ivmesini arttırarak, kamu örgütleri
üzerinde çeşitli ve nitelikli kamu hizmeti sunma baskısı yarattı. Devletlerin artan mali
28
Sedat Azak (2006); Belediyelerde Stratejik Planlama Sürecinde Paydaş Analizinin Önemi,
E-Akademi, Hukuk, Ekonomi ve Siyasal Bilimler Aylık İnternet Dergisi
http://www.eakademi.org/incele.asp?konu=BELEDİYELERDE%
20STRATEJİK%20PLANLAMA%20SÜRECİNDE%20PAYDAŞ%20ANALİZİNİN%20ÖN
EMİ&kimlik=-904296819&url=makaleler/sazakli-1.htm (Erişim. 18.12.2006)
29
sorunları değişimin kamu örgütleri üzerinde yarattığı baskı ile birleşince etkili ve
verimli kamu hizmeti sunumu daha zorunlu hale gelmiştir.29
Kâr elde etme amacı olamayan ve zarar etme imkânı bulunmayan kamu
örgütleri, sadece mal ve hizmet üretmeye ve bunu artırmaya yönelmiş, pazarlama
faaliyetleri, pazardaki gelişmeleri ve üretimdeki maliyetleri çok fazla dikkate
almamıştır. Siyasilerin kamusal alanda yapılabilecek işleri ve hizmetleri belirlemesi ve
kamu yöneticilerinin de bunları uygulaması ve kamu yönetimi çalışanlarının, siyasi
kurumlara ve yöneticilere kesin itaat etmesini gerekli kılmıştır.
Bu şekilde kamu yönetimi denetim altına alınmış ve bu denetimle, kamu
kurumlarının misyonları, performans hedefleri ve maliyetleri ikinci plana itilerek,
piyasa mekanizması dikkate alınmamıştır. Bunun sonucu olarak, kamu örgütlerinde
stratejik analiz kabiliyeti gelişemediği için değişen çevre şartlarına uyum sağlayacak,
planlamalar yapılamamıştır.30
1980’li yıllara gelinceye kadar kamu yönetiminin yapısında ve işleyişinde etkili
olan bu geleneksel kamu yönetimi anlayışı, bu yıldan sonra ortaya çıkan ve günümüzde
de etkisini sürdüren ekonomik, toplumsal ve siyasal olgular sonucu değişme ve gelişme
yönünde güçlü bir baskı altına girmiştir. Bu anlamda kamu yönetiminin yapı ve
işleyişindeki geleneksel kalıpların dışına çıkan yeni arayışlar yoğunluk kazanmıştır.
Geleneksel yönetim modelinin modası geçerken bir taraftan toplumsal aktörlerin rolü
artmakta, diğer taraftan merkezi yönetimin zayıfladığı görülmektedir.31
Geleneksel kamu yönetimi anlayışının değişmesine neden olan faktörleri,
dünyanın son yirmi yıl içindeki toplumsal, ekonomik ve demografik gelişme eğilimleri,
teknolojik değişmeler ve buna bağlı olarak bilginin, veri tabanlarının önemli hale
gelmesi, hizmet sunumundaki yeni teknikler, bürokrasinin israfa yol açması, sürekli
değişen çevrenin esnek ve uzun vadeli planlamayı gerekli kılması olarak sıralamak
mümkündür.
29
D.N.Leblebici ve U.Ömürgönülşen; “Kamu kesiminde Toplam Kalite ve Yönetiminin
uygulanabilirliği”, Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Ankara,1999,s:16-18
30
a.g.e., s:16-18
31
www.todaie.gov.tr, Kamu yönetimi araştırması genel raporu,Erişim tarihi:16.07.2006
30
Kamu yönetiminde daha önceleri sosyo-kültürel istikrar, otorite, gözardı
edilebilen ekolojik değerler söz konusu iken; bugün değerlerin sürekli değişmesi, halkın
daha kaliteli ve çeşitli hizmet talebi, yine halkın kendini ilgilendiren kararları bilmek
için bazı veri ve bilgileri edinmek istemesi, sorunların iç içe geçmesi, sorunların
nedenlerinin birbirine bağlı olması, ekolojik değerler ve artan mali kaynak sıkıntısı ön
plana çıkmaktadır.
Kamu yönetiminde değişimi gerekli ve kaçınılmaz kılan temel sorun, kıt
kaynakların akılcı ve verimli kullanılması gereğidir. Bu sebeple, kamu yönetiminin
daha az kaynakla daha fazla ve kaliteli hizmet üretmek zorunda olduğu ortadadır. Bu
yönde bir çalışmanın ABD’de eski Başkan Yardımcısı Al Gore tarafından 1993 yılında
başlatıldığı bilinmektedir. “Ulusal Verim İnceleme Raporu” adı altında toplanan bu
çalışma, Amerika’daki kamu örgütlerini daha az masraf ve bürokrasi ile daha iyi bir
yönetim sağlamaya yöneltmek için yapılması gerekenleri ortaya koymaktadır. 32
Kamu yönetiminde geleneksel anlayıştan yeni yönetim anlayışına geçiş süreci,
kamu yönetiminin özel sektörle karşılaştırılmasını gündeme getirmiştir. Kamu
yönetimini bu karşılaştırma dolayısıyla en çok ilgilendiren husus, özel sektörün hangi
modern yönetim tekniklerini bünyesine nasıl adapte edeceği olarak özetlenebilir.
Yaşamış, bu değişimi “administration” anlayışına dayalı yönetim biçiminden
“management” anlayışına dayalı yönetim biçimine geçiş şeklinde yorumlamaktadır.
Bu anlayış, devletin toplumdaki rolünü yeniden tanımlamaya, devleti asli
fonksiyonlarına geri döndürmeye yönelik, işleyişinde etkinlik ve verimliliği artırmayı
esas alan, katılım, açıklık, yönetişim, hesap verebilirlik gibi kavramları kamu
yönetimine sokan yeni kamu yönetimi anlayışından başka bir şey değildir.33
Kamu sektöründe, hizmetleri daha az maliyetle ve daha kaliteli sunabilmenin
yeniden yapılanmayla mümkün olabileceği görülmüştür. Kamu yönetimi, yeni anlayışı
ile; iyi işleyen, kaynakları rasyonel kullanarak rekabetçi zihniyetle hizmet üreten,
kendini yetkili saymak yerine sorumluluk bilinci ile hareket eden, merkeziyetçi
32
D.N.Leblebici ve U.Ömürgönülşen; “Kamu kesiminde Toplam Kalite ve Yönetiminin
uygulanabilirliği”, Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Ankara,1999,s:16-18
33
Sedat Azak (2006); a.g.e
31
anlayıştan uzaklaşarak yerel yönetime yetki ve sorumluluk devreden eğilimi
benimsemektedir. Bu gelişmeler neticesinde yeni kamu yönetimi anlayışı yeni görev ve
değerler içermektedir. Bu anlayışta kamu yönetimi;
- Yönlendiren, örgütleyen, aracılık eden ve yol gösteren,
- Tekelleşmeyi önleme eğiliminde olan ve ilk etapta kendi tekelleşmesini kıran,
- Kaynakları eskiye oranla daha verimli ve akılcı kullanan,
- Kamu hizmetlerinde kalite ve tasarrufa yönelik kaynak kullanımını
hedefleyen,
- Halkın beklenti ve önceliklerini dikkate alan ve onları müşteri olarak gören,
- Performans hedeflerine, kalite ve verimliliğe miktardan daha fazla önem
veren,
- Piyasa mekanizmalarına önem veren,
- Örgütlerini vizyon ve stratejiler ile yönlendiren konumundadır.
Bu değişim içinde en dikkat çekici unsur, halkın beklentilerini ve önceliklerini
dikkate alarak onu müşteri olarak gören anlayıştır. Çeşitli açılardan tartışılan bu anlayış;
- Halkın hizmet taleplerinin farkında olunması,
- Halkın
önceliklerini
ve
şikayetlerini
dikkate
alarak
hizmetlerin
yönlendirilmesi,
- Farklı halk gruplarına (yaşlı, genç, bebek vb.) yönelik hizmet çeşitlenmesine
gidilmesi,
- Mekan olarak halkın hizmetlere ve kamu örgütlerine kolay ulaşılabilirliğine
önem verilmesi,
- Kaynakların doğru alana yönlendirilmesi,
- Halkın kararlara katılımı ve
32
- Örgütün saydamlığı gibi konularda, kamu örgütlerinde önemli değişimlerin
sinyali olarak yorumlanabilir. 34
Kamu yönetiminde yaşanan yeniden yapılanma çalışmaları, yerel hizmetleri
güçlendirme ve devleti küçültme politikası, dolayısıyla, özelleştirme şeklinde
belirginleşmektedir. Bu politikalara göre bazı hizmetleri yerel yönetimler üstlenecek,
diğer bazı görevler ise ya özel kesime, ya sivil toplum örgütlerine devredilecek, ya da
kamu-özel kesim ortaklığı ile yürütülecektir.
Bu anlayış ve değişim; kamu hizmeti sunmadan işletme niteliğine, örgüt ve
yönetim anlayışından demokratikleşmeye, etkin ve verimli hizmet sunma ilkelerinden
modern yönetim tekniklerine, teknolojik etkileşimden işbirliği çabalarına, alternatif
hizmet sunma yöntemlerinden sosyal sorumluluk ve ahlak anlayışına kadar iki binli
yıllarda belediyelerin görünümünü belirleyen birçok alanda kendini göstermekte,
ağırlığını duyurmaktadır.
Gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan toplumlarda kamu yönetimindeki yeni
bakış açısı ve coğrafi, sosyo-ekonomik, yönetsel faktörler, hizmetlerin topluma sunuluş
biçimlerini etkilemekte ve farklılık oluşturmaktadır. Bunun sonucu olarak, yerleşimlerin
yönetiminde “işletmecilik” anlayışının önem kazanması kaçınılmazdır.
Kalkınma amaçlarına ulaşmada temel unsur olan kamu yönetimi yapısının
değişen toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel koşullara uyumlu kılınması önem
taşımaktadır. Bu bağlamda, toplumun içinde bulunduğu koşulların çözümlenmesi,
ülkenin temel sorunlarının belirlenmesi gerekmektedir. İşgücü, fiziksel, örgütsel
kaynaklar, yönetim modeli, kültürel değerler, siyasal yapı vb. etmenler yönetsel
etkililiği olumlu ya da olumsuz biçimde etkileyebilmektedir. Gelişme olan ülkelerde
kamu kesiminin rolü daha karmaşık hale gelmekte, kalkınma önceliklerinin seçiminde
zorunluluklar ortaya çıkmaktadır.35
34
F. Neval Genç, Örgütlenme açısından Türkiye’de kamu ve özel sektör, yayımlanmamış
doktora tezi, Ankara,2000,s:33-35
35
M.Kemal Öktem M.Kemal
;“Türk Kamu Yönetiminde İnsangücü Planlaması
Uygulamaları” ,Türk İdare Dergisi,Ankara, 1999, s:17-19
33
Kamu sektöründeki değişikliğe, özel sektörde yaşanan hızlı değişimin önemli
etkisi olmuştur. Ulusal ve uluslar arası düzeydeki rekabet, özel sektörün yönetim ve
personel politikalarını değiştirme yönünde sürekli bir baskı unsuru oluşturdu. Örgütler,
otoritelerini desantralize ettiler, hiyerarşik yapılarını gevşettiler, dikkatlerini kaliteye,
yeniliğe ve müşterilerin taleplerine daha çok yönlendirdiler. Küreselleşme, bu
değişikliğe daha da hız kazandırdı.
Gerek kamu ve gerekse özel sektör örgütlerinde, örgütlenme ve hizmet verme
biçim ve anlayışının sorgulanması, yeniden yapılanmaya gidilmesi; amaçların,
yapıların, teknolojinin ve insan boyutlarının sürekli gözden geçirilmesi ve geliştirilmesi
gereği kaçınılmaz bir hal almıştır. Özel sektörün daha hızlı hareket edebildiği ve
dolayısıyla bu değişim dalgasını yakalayabildiği gözlenirken, kamu kuruluşları için aynı
şeyi söyleyebilmek zordur.36
Günümüzde toplumsal sorunların çözümünde ve beklentilerin karşılanmasında
kamu sektörü yeterince etkin olamamaktadır. Yönetsel sorunlar, devletin ve kamu
yönetiminin işlevsel faaliyetlerde bulunmasını engellemektedir. Özel sektör tarafından
yaygın olarak kullanılan stratejik yönetim, artık kamu sektörü için de vazgeçilmez hale
gelmiştir.37
Değişen kamu yönetimi anlayışının odak noktası, geleneksel kamu yönetimi
yaklaşımından farklı olarak, kamu hizmetlerinin yasal prosedürlere ve kurallara uygun
bir şekilde yerine getirilmesi değil, yapılan işlere özgü sonuçların değerlendirilmesidir.
Bu çerçevede kamu kuruluşları, gerçekleştirdikleri sonuca göre, yani ürettikleri mal ve
hizmetin kalitesine, verimli çalışmalarına, vatandaşın ihtiyaçlarına ne ölçüde uygun
hizmet sunduklarına göre değerlendirilir. Bu yaklaşım içerisinde verimlilik ve
dolayısıyla maliyet unsuru önem kazanırken hizmet götürülen vatandaş da müşteri
kimliğine kavuşturulmuştur.
36
D.N.Leblebici ve U.Ömürgönülşen; “Kamu kesiminde Toplam Kalite ve Yönetiminin
uygulanabilirliği”, Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Ankara,1999,s:16-18
37
K.Bayraktar Altınöz ve H. Tutar; Kamu-Özel Kesim Yapısı ve İlişkileri, Nobel Yayın
Dağıtım,Ankara,2003,s:43
34
Geleneksel yönetim anlayışından pek çok yerde ayrılan ve yönetime yeni bir
anlayış getiren işletmeci, girişimci devlet paradigmasının yönetim kültürünü de
etkilemesi kaçınılmazdır. Bürokratik yönetim kültürü ile, kamu hizmetlerinde müşteri
odaklılık, rekabet, girişimcilik gibi kavramların geliştirilmesi ve yeni bir yönetim
anlayışını oluşturmak mümkün görünmemektedir. Bunun içinde değişimin, önce
çalışanların bakış ve anlayışlarından başlaması gerekmektedir. Katı kuralları
uygulamakla görevlendirilmiş bürokratın, esnek ve karar mekanizmasını işletebildiği bir
yönetim kültürüne geçmesi beklenmektedir. Bu da yeni kültürün öğrenilmesini zorunlu
kılmaktadır. 38
Yönetimde köklü değişimler veya iyileştirilmelerin yapılması sırasında örgüt
içinde yer alan personel ile ilgili olarak görevlerin belirginleşmesi gereği yanında bütün
personelin bir “ takım ruhu ” içerisinde görev yapması gerekmektedir. Böylece yeni
yönetim anlayışında yeni bir yönetim kültürü oluşturmak, en önce, çalışanlarda zihniyet
değişikliğinin gerçekleştirilmesi yoluyla mümkün gözükmektedir. Bu da zaten yeni
anlayışın kurum içinde uygulamaya konulmaya başlanmasıyla eşanlamlıdır. Özetlemek
gerekirse yeni kamu yönetimi anlayışının temel yaklaşımları dört noktada toplanabilir:39
- Kamunun faaliyet alanının ve kamu tarafından sunulan hizmetlerin yeniden
tanımlanması; kamusal hizmetlerin alternatif yöntemlerle sunulması,
- Kamu yönetiminin örgütsel yapısında ve yönetim anlayışında değişikliler,
- Siyaset-yönetim ilişkileri ile kamusal sorumluluk ve denetim anlayışının
yeniden düzenlenmesi,
- Kamu yönetimi-özel yönetim yakınlaşması.
38
a.g.e., s:16-18
39
Selime
Güzelsarı,
“Yeni
kamu
işletmeciliği
ve
yaklaşımları”,www.yönetimbilimi.politics.ankara.edu.tr, erişim tarihi:01.08.2006
yönetişim
35
BÖLÜM 2: İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN TEMEL
NİTELİKLERİ
I-İNSAN KAYNAKLARI OLGUSUNUN GELİŞİMİ
Modern anlamda personel yönetiminin tarihçesine bakıldığında bunun pek yakın
zamanlara rastladığı görülmektedir. Modern ve bilimsel bir personel yönetimi yaklaşık
olarak 1940’lı yıllarda başlamıştır. Ancak personele ilişkin sorunların önem kazanması
oldukça eskilere dayanmaktadır. 18. yüzyıl ortalarında İngiltere’de evvela iplik
sanayinde başlayan, oradan diğer sanayi kollarına geçen, daha sonrada tüm Avrupa’ya
yayılan Sanayi devrimi döneminde rastlamaktadır.40
Personel yönetimi kavramı, 1980’li yıllara kadar istihdam yönetimi, insan
ilişkileri yönetimi kavramlarıyla eşanlamlı olarak kullanılagelmiştir. 1980’li yılların
başında insan kaynakları yönetimi kavramı önceleri yeni bir anlam katılmadan sadece
personel yönetimi kavramının yerine kullanılmışsa da “insan unsurunu işletmenin en
önemli kaynaklarından birisi olarak görme anlayışının” ağırlık kazanması sonucu hem
personel yönetiminin modern biçimi olarak değerlendirilmiştir. İnsan kaynakları
yönetimi ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişmeye paralel hızlı bir değişim
göstermektedir.41
Geleneksel anlamda personel yönetimi ya da modern anlamda insan kaynakları
kavramını kısaca ve net biçimde tanımlamak neredeyse olanaksızdır. Bunun geniş bir
tanımı yapılmak istenirse bu alanda değinilen tüm konuların sayılması gerekmektedir.
Bazı yazarlar tarafından “yönetsel” ya da “yürütsel” şeklinde de bir ayırım yapılsa da
personel yönetimindeki işlevler şu şekilde sıralanabilir;
-
Planlama
-
Organizasyon
-
Kontrol
-
Hiyerarşik İlişkiler
40
Selçuk Yalçın ,”Personel Yönetimi”, Marmara Üniversitesi İİBF yayınları, İstanbul, 1991, s:3
41
Mehmet Emin Okur; “İnsan Kaynakları Yönetimi”, Türk Tekstil İşverenleri Sendikası,
İstanbul, 2002,s:5
36
-
Tedarik ve işe yerleştirme
-
Ücretleme
-
Sağlık ve Korunma
Bu bilgiler ışığında bir tanımlama yapılırsa; “bir örgütün esas hedefine
varmasını sağlamak amacıyla bu örgüte ait personelin sağlanması, yetiştirilip
geliştirilmesi, maddi bakımdan tatmini, sağlık ve korunmasının sağlanması” gibi
konularla ilgilenmektedir. Bu nedenle geleneksel olarak İnsan kaynakları belirtilen bu
işlevlerin başarı derecelerinin planlaması, organizasyonu, komutası ve kontrolü
anlamını taşımaktadır.42
Bu tanımda söz konusu edilen işlevlerin anlam ve kapsamını değerlendirmek
gerekmektedir.
— Planlama: Personel gereksinme ve programının önceden belirlenmesidir.
Düşünme ve karar alma yeteneklerine ihtiyaç göstermektedir.
— Organizasyon (Örgütleme): Amaç ve hedefler belirlendikten sonra, bunu
gerçekleştirecek bir örgütün kurulması gerekmektedir. Örgüt, yani organizasyon amaca
varmak için kullanılan bir araçtır. Kurumsal olarak bir plan ve bu planı uygulayacak bir
örgüte sahip olunduktan sonra, doğal olarak uygulama evresi gelmektedir. Yine
uygulamanın da tüm evrelerinin baştan planlaması ve uygulamada herhangi bir sorun
çıkmaması için aşama aşama uygulama süreci tüm öngörü yeteneği şekillenmesi
gerekmektedir.
— Kontrol: Elbette ki planlama yapmak ve uygulamaya koymak yeterli değildir.
Uygulama esnasında ulaşılmak istenen hedefler ekseninde ilerlendiğinin kontrolü de
insan kaynaklarının ve planlamanın önemli unsurlarındandır. Yapılan işlerin plana
uygunluğu, planda sapmalar olup olmadığı ve sorun varsa nasıl düzeltilebileceği yine bu
birimin sorumluluk alanlarındandır.
—Tedarik ve İşe Yerleştirme: Personel yönetiminin bu işlevi kurulan
organizasyonun esas amacına varabilmesi için gerekli özellikte ve sayıda personelin
42
SelçukYalçın ,a.g.e. , s:3
37
sağlanması, seçimi, işe yerleştirilmesi, test ve görüşmeler hep bu işlevin çerçevesi içine
girmektedir.
—Eğitim ve Geliştirme: Personel sağlandıktan sonra bunların bazı konularda
geliştirilmesi gerekir. İşte iyi sonuç alınması için yeni personelin eğitim yolu ile
yeterliliğinin arttırılması planlamanın uygulamadaki önemli unsurlarındandır.43
Yukarıda bahsedilen fonksiyonlar insan kaynakları yönetiminin, personel
yönetimi anlayışından itibaren gelen belirgin fonksiyonlarıdır. Bu klasik fonksiyonlar
uzun yıllar personel yönetiminin temel sorumluluğunu ve yaklaşımını temsil etmiştir.
Personel yönetiminden insan kaynakları yönetimine geçiş sürecini işletme içi ve dışı
birçok gelişme etkilemiş ve şekillendirmiştir.
Bugünkü anlamıyla ilk personel yönetimi uygulamaları 19. yüzyıl sonlarına
doğru İngiltere ve Amerika’da görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan ve
çalışanların sorunlarına çözüm bulmak, onların yöneticilerle, iletişimini sağlamak
amacıyla istihdam edilen “sosyal hizmet görevlisi” adında uzmanlaşmış personel
görevlisi işletmelerde personel yönetimi uygulamalarının profesyonelce ele alınmasının
ilk işareti olarak görülmektedir. 1893’te ABD’de sosyal hizmet görevlileri derneği
kurulmuştur.
1930’lu yıllarda Elton Mayo’nun Western Electric deneyleri ile ortaya çıkan
insan ilişkileri akımı personel yönetimi uygulamalarının önemini arttığı gibi niteliğinin
de değişmesine yol açmıştır. Çalışanların verimliliği ve tatminleri açısından kendi
aralarındaki ilişkilerin, moral düzeylerinin, ortak amaçların ve çıkarların önemini
vurgulayan
insan
ilişkileri
akımı
Personel
yönetimi
uygulamalarında
insan
davranışlarına ilgi gösterilmesine neden, bu gelişme sendikal ilişkilerde bütünleşerek
somut uygulamalara dönüşmüştür.44
Aynı dönemde, gelişen sistem yaklaşımı anlayışı sonucu personel yönetiminde iş
analizi, işe alma, eğitim, performans değerlendirmesi, ücretleme gibi alt sistemler
belirlenmiş ve bu alt sistemlerin her biri işletmelerde işlerlik kazanmıştır. Personel
43
Selçuk Yalçın ,”Personel Yönetimi”, Marmara Üniversitesi İİBF yayınları, İstanbul, 1991,
s:4-12
44
Mehmet Emin Okur, a.g.e., s:5-7
38
yönetimi uygulamalarının bu dönemde kapsam ve nitelik yönleriyle bugünkü anlayışa
yakın bir şekilde ele alınmaya başladığı söylenebilir.
O dönemin yönetim bilimcilerinden Barnord insan kaynaklarını personel
yönetiminin merkezi işlevi olarak almış, personelle ilgili tüm işlevlerin merkezinde
çalışanların yeterliliklerinin ve gelişimlerinin yer alması gerekliliğini söylemiştir.
Personelle ilgili politikaları belirleyenlerin öncelikli amaçlarının sadece çalışanların
gelişimini sağlamak değil, aynı zamanda çalışanlardan oluşan gruplara belirlenmiş
hedefler doğrultusunda yönlendirilmesini kolaylaştırmak olduğunu ifade eden Barnord:
söz konusu edilen her iki hedefin birlikte personel yönetiminin odağında bulunduğunu
belirtmiştir.45
1970’lere gelindiğinde personel yönetimi, insanı konu alan ve personel
politikaları ve programları, işgören seçimi ve değerlendirmesi, sosyal hizmetler, liderlik
ve
personelle
ilgili
benzeri
konuları
içeren
faaliyetlerin
bütünü
olarak
tanımlanmaktaydı.
Bugün insan kaynakları yönetimi anlayışını değerlendirdiğimizde ise geçmişteki
uygulamalar ile arasında benzerliklerin ve farklılıkların bulunduğunu ifade etmek
mümkündür. İnsan kaynakları yönetimi kavramının temelini personel yönetimi
anlayışının oluşturduğu gerçeği tarihsel bütünlük açısından önemlidir.
Günümüzde personel yönetiminin yerini alan insan kaynakları yönetiminin,
klasik personel yönetimi fonksiyonlarını gerçekleştirmenin ötesinde organizasyonun
finansman, pazarlama, stratejik ve teknolojik durumunu değerlendirecek iletişim ve
planlama vasıflarına sahip, işgören motivasyonu, işgören katılımını grup çalışmasını
geliştirebilecek ve organizasyonun değişim sürecinde etkin rol oynayacak niteliklerde
olması, organizasyonun rekabet gücünü koruması ve geliştirmesi açısından büyük önem
taşımaktadır.
Günümüzde insan kaynakları yönetimi geniş ve stratejik çerçevede işgörenleri
organizasyonun en önemli değeri olarak kabul eden, organizasyonun verimliliğini
45
Okur a.g.e.
39
arttırmayı ve işgörenlerin ihtiyaçlarını karşılamayı hedefleyen bir bilim ve uygulama
alanı olarak tanımlanabilir.46
1980’li yıllardan önce sadece personel ilişkileri bağlamında ele alınan insan
kaynakları olgusu, günümüzde işletmeler için temel unsurlardan biri haline
dönüşmüştür. Yeni ekonomik ortamda işletmelerin rekabet edebilmeleri ve kamu
sektöründeki kurumları değişime ayak uydurup, yurttaşlara daha iyi hizmet
sunabilmeleri için insan kaynakları yönetimine büyük önem verilmeye başlanmıştır. Bu
bağlamda insan kaynaklarının artan öneminin tartışılması gerekmektedir.
II-YENİ EKONOMİDE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN
ORGANİZASYON İÇİNDEKİ YERİ
İnsan kaynakları yönetimi biriminin organizasyondaki yeri, doğrudan üst
yönetimine bağlı olacak biçimde organize edilmelidir. Ancak böyle bir organizasyon
insan kaynakları yönetimine işlerlik sağlayarak, rahat edebilme ve kararlara etkin
katılma imkânı verir. Bu bölüm de çalışanların da mesleki bilgi ve deneyimlerinin ileri
düzeyde olması gerekmektedir. İnsan kaynakları yönetiminin organizasyon içindeki
artması kurumda bu amaca yönelik etkinlikleri vazgeçilmez hale getirmektedir.47
Bilgi çağı ile birlikte yaygınlaşan küreselleşme ve uluslararası rekabete açılma,
yönetim ve insan faktörünü, çalışma normlarını, yeni kurumsal hedef ve stratejilere
doğur yönlendirmektedir. Organizasyon içinde en tepe yöneticiden en alt düzeyde
çalışana kadar, bireyi, çalışmayı, çalışma yaşamı ve ortamını ve statüleri etkilemekte ve
organizasyonlarda çalışan insan kaynaklarından yeni çalışma profilleri istenmektedir.
Bilgi çağında yaşanan dönüşüm süreci, bilim-araştırma-teknoloji üretiminden,
her düzeyindeki bilginin kullanımına kadar nitelikli insan kaynaklarını gerektirmektedir.
21. Yüzyılda yönetimin gerçekleştirmesi gereken en önemli katkı, bilgi çalışanlarının
46
Can Aktan (2006), İnsan kaynakları yönetimi,
http://www.kalite.saglik.gov.tr/makaleler/insankaynaklariyonetimi.htm, erişim:25.11.2006
47
Naci Bayraç (2006), Yeni ekonominin toplumsal,ekonomik ve teknolojik boyutları,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php, Erişim tarihi:18.11.2006
40
verimliliğini artırmaktır. Bu bağlamda, bilgi çağı, “insan kaynakları yüzyılı” olarak
değerlendirilebilir.48
Önceki bölümlerde de değinildiği üzere insan kaynakları bölümleri yakın
zamana kadar şirketlerde personel kayıtlarını takip eden, yasal birtakım yükümlülükleri
yerine getiren ve sendikalarla ilişkileri yürüten bölümler olarak algılanmaktaydı.
Zamanla şirketlerdeki kişilere verilecek ücretlerin belirlenmesi, kişilerin şirketin
hedeflerini gerçekleştirebilecek doğrultuda geliştirilmeleri bu kişilerin dolayısıyla
şirketin performansının yönetilmesi gibi konular insan kaynakları aktivitelerinin parçası
haline gelmiştir.
İnsan kaynağının şirketlerin rakiplerine göre daha hızlı ve kaliteli bir şekilde
ürün ve hizmet sunumu gerçekleştirmesi için kilit kaynaklardan biri haline gelmesi
özellikle küresel ekonomiye dayalı bilgi toplumlarında insan kaynaklarının önemini
arttırmıştır.49
Bilgi çağında, sanayi çağının aksine birey, makinenin emrinde değil, makine,
bireyin emrindedir. Organizasyonlarda, insan sermayesi, ve büyüme ile ilgili literatür,
insan kaynaklarını teknoloji geliştirici, verimlilik artırıcı, gelişme üretici bir mekanizma
olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla teknoloji ile insan kaynakları arasında bir
etkileşimin olduğu ileri sürülebilir. İnsan kaynakları, teknolojik gelişmeleri sağlamakta;
kullanılan teknoloji, insan kaynaklarının verimliliğini artırmaktadır.
Bilgi çağına geçiş sürecinde yöneticiler, insan kaynaklarının katılımı ve katkısı
olmaksızın kurumsal gelişme sağlamayacaklarını algılamışlardır. Bugüne kadar
organizasyonların bilgi çağına uyumlarını sağlamak ve etkinlik düzeylerini artırma için
genelde başvurulan yöntemler, yeniden yapılandırma veya değişim mühendisliği
uygulamalarıdır.
Bu yöntemler, çalışanların kuruluşlarında sergilemekte oldukları kişisel düzey,
kişiler arası etkileşim düzeyi, yönetsel düzey ve organizasyon düzeyini hedef
48
Erol Eren ; “Kariyer Yönetiminde Performans Değerlendirme Sisteminin Rolü”, İstanbul
Üniversitesi İşletme Fakültesi Yayınları, İstanbul,1985,s:18
49
Belgin Subaşlar ;”İnsan Kaynakları Fonksiyonunun Değişen Rolü ve Yetkinlikleri”, İşte
Başarı, Editör, Figen Tahiroğlu, Hayat Yay, İstanbul, 2004,s:57
41
almaktadırlar. Oysa organizasyon düzeyinde değişim gerçekleştirebilmek için
organizasyonda çalışan “insan kaynaklarının davranışlarının değişmesi ve kişisel
sürdürülebilir gelişimin sağlanması” gerekmektedir.50
Bir organizasyonun insan kaynaklarının sağlanması ve koordine edilmesine
yönelik tüm faaliyetler, insan kaynakları yönetimini oluşturur. Diğer bir deyişle insan
kaynakları yönetimi, bir organizasyona nitelikli personeli bulmak ve organizasyonda
tutmak için yapılan faaliyetlerin toplamıdır. 21. YY’da rekabet, bilgi teknolojisi ve
insan kaynakları üzerinde yoğunlaşacaktır. Bilgiyi ve insan kaynaklarını en iyi şekilde
kullanabilen şirketler, rekabette üstün konuma geçeceklerdir.51
Nitekim personel idaresinden personel yönetimine, oradan da insan kaynakları
yönetimine geçiş, böyle bir eğilimin sonucudur. Klasik personel yönetimi,
organizasyonun mevcut personelinin yönetimini konu alırken, insan kaynakları
yönetimi, organizasyon dışındaki personel potansiyelini, hatta organizasyonun değerini
artırması açısından tüm toplumu dikkate almaktadır.
Teknolojik düzeyin yükselmesi, insan kaynaklarının daha yüksek niteliklerle
donanımlı olmasını gerektirmektedir. Bilgi teknolojilerinin geniş çaplı kullanımı,
çalışanların tutum, davranış ve çalışma usullerinde değişiklik yapmalarını zorunlu
kılmıştır. Kimi işlerin ortadan kalkması ya da yeniden tanımlanması ve yeni bireyler
arası ilişkilerin geliştirilmesine paralel olarak, çalışanların da değişen koşullara göre
kendilerini uyarlamaları zorunluluğu ortaya çıkmıştır. İleri bilgi teknolojileri
kullanıldıkça, iş süreçlerinin bütün aşamalarını gözetebilecek özerk ve nitelikli insan
kaynaklarına gereksinim artmaktadır.
Bu bağlamda, bir organizasyondaki tüm çalışanlar “insan kaynakları”nı
oluşturmaktadır. Daha açık bir ifadeyle, organizasyondaki üst, orta ve alt kademe
yöneticiler, teknik personel, danışman olarak istihdam edilen personel, tam-süreli yada
50
Bayraktar, K., Altınöz, M. ve Tutar, H , a.g.e
51
Akın Çetin ; Toplam Kalite Yönetimi ve ISO 9001, Beta Yay, İstanbul,1998,s:43
42
kısmi süreli çalışan personel, işçi ve memurlar ve diğer şekillerde istihdam edilen tüm
personel organizasyonun insan kaynaklarını oluşturur.52
İnsan Kaynaklarının Yönetimi denildiğinde ise organizasyonun amaçlarına
ulaşabilmesi için, tüm insan kaynaklarının en doğru, etkin ve verimli bir şekilde
kullanılması anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, organizasyonların amaçları organizasyon
türüne göre değişmektedir.
Kamu, özel ve üçüncü sektör organizasyonların amaçları arasında farklılıklar
bulunmaktadır. Özel organizasyonların temel amacı kar iken, kamu ve özel
organizasyonların temel amacı toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak ve/veya topluma
hizmet etmektir. Şüphesiz, özel organizasyonlar da mal ve hizmet üreterek toplumun
ihtiyaçlarını karşılar ve topluma hizmet eder. Ancak, özel organizasyonların temel
amacı aslında kar sağlayıcı faaliyetlerde bulunmaktır. Her üç organizasyonun ortak
amaçları ise “kalite” ve “verimlilik” ilkeleri çerçevesinde faaliyette bulunmaktır 53
İnsan kaynakları yönetimi, bir başka açıdan organizasyon ve yönetimde “insan”
boyutunu ele alan disiplin olarak tanımlanabilir. İnsan kaynakları yönetiminin temel
amaçlarını ise şu şekilde özetleyebiliriz:
İnsan kaynaklarını en etkin ve verimli şekilde kullanmak,
- Doğru insanları, doğru işlerde istihdam etmek; bir başka ifadeyle, iş için
gerekli bilgi, beceri ve yeteneğe sahip kişileri seçmek ve bunları kendilerine en uygun
birimlere yada departmanlara yerleştirmek,
- İnsanların performanslarına uygun şekilde işte yükselmelerini sağlamak,
- Çalışanları takdir ve motive etmek; organizasyonda çalışanlar üzerinde de
demotive edici faktörleri ortadan kaldırmak,
- Çalışanların performans değerlendirilmesini bilimsel esaslar ve standartlar
dahilinde yürütmek,
52
Can Aktan (2006); İnsan Kaynakları Yönetimi
makaleler/insankaynaklariyonetimi.htm (Erişim 12.12.2006)
53
Dursun Bingöl, İnsan Kaynakları Yönetimi, Beta yayınları,İstanbul, 1998, s:25
http://www.kalite.saglik.gov.tr/
43
- Ücret ve maddi teşviklerin takdir edilmesinde adil olmaya çalışmak; kişilerin
iş performanslarına dayalı ücret takdir etmek ve bunu mümkün olduğu ölçüde objektif
kriterler çerçevesinde yapmak olarak analiz edilebilir54
İnsan kaynakları yönetimi, içerik olarak akademik ve kuramsal yönü ağır
basmakla birlikte insan ilişkilerine yönelik pratik uygulamaları da kapsamaktadır. Hızlı
bilgi artışının, birey, organizasyon ve toplum düzeyinde gerçekleştirdiği dönüşüm
gereksinimi ve bu gereksinimin giderilmesi noktasında insan unsurunun anahtar rol
oynaması, insan kaynaklarının gelişigüzel yaklaşımların ötesinde, belirli bir disiplin
içinde ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Bilgi çağında insan kaynakları yönetiminin
özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:55
— Bilgi çağında insan kaynakları yönetimi, yaşanan hızlı teknolojik gelişme ve
bilgi artışının bireylerde yol açtığı bilgi eskimesini önlemeye ve çalışanların bireysel
gelişmelerini sağlamayı amaçlamaktadır. Örgütsel ortam içinde çalışanların aralarındaki
bağlılığın geliştirilmesi, kurumsal kültürün yerleştirilmesini sağlamaktadır,
— İnsan merkezli işlevleri kapsamakta ve çalışanların ilişkilerinin yönetilmesi
amaçlanmaktadır,
— Kurumsal sistem içinde insan ilişkilerini parçasal değil, bütünsel açıdan
incelemektedir,
— İnsan odaklı yönetim yaklaşımı aracılığıyla örgütsel gelişmeyi sağlamaktadır,
— Etkin kurumsal sürekliliğin sağlanması amacı ile ilgili olarak kurumsal
kültürün paylaşılmasını gerçekleştirmektedir,
— İnsan kaynakları iç müşteri mantığı çerçevesinde değerlendirilmektedir,
—Tüm
çalışanları
en
uygun
performans
düzeyine
ulaştırılmalarını
hedeflemektedir,
54
www.canaktan.org.tr/yonetim/makaleler/ , Erişim Tarihi:1.11.2006
55
Bayraktar, K., Altınöz, M. ve Tutar, H , a.g.e
44
— Bilgi çağı, teknokratik çağ, iletişim toplumu, küreselleşme ve benzeri
biçimlerde tanımlanan toplumsal dönüşümün birey ve organizasyon düzeyinde
gerçekleştirilmesine yönelik çalışmaları kapsamaktadır.
— Bilgi çağı organizasyonlarını oluşturacak insan kaynağının yetiştirilmesine
uygun ortamlar hazırlamaktadır.
Bu bilgiler ışığında insan kaynakları kavramı daha da netleşmiş olmaktadır.
Çünkü insan kaynaklarının önemini anlayamadan günümüz ekonomik sistemi içinde ve
örgütün amaçları bağlamında planlama kavramını tartışabilmemiz zor olacaktır.
Yinelemek maksatlı olmasa da konunun özetini sumak adına insan kaynakları
kavramının içeriğinin maddeler halinde sıralanması faydalı olacaktır.56
İnsan kaynakları planlaması, personel seçimi ve işe alma : Organizasyonun
ihtiyaç duyduğu insan kaynaklarının planlanması işlemleridir. Bu aşamada ilk olarak
insan kaynaklarına olan talep belirlenir, daha sonra insan kaynakları piyasası analiz
edilerek işgücü arzı ile ilgili veriler elde edilmeye çalışılır. Bu aşamada iş analizi, iş
tanımı ve iş dizaynları da gerçekleştirilir. Bu aşamada insan kaynakları piyasasından
işgücü talebinde bulunulur.: Bunun için duyuru ve ilanlar yapılarak adayların
başvurularının yapılması sağlanılır. Aday bulunmasında yararlanılacak başlıca duyuru
ve ilan yöntemleri şunlar olabilir57
Organizasyon dışından aday bulma
- Gazetelere ilan verme,
- Eğitim kurumları ile işbirliği yaparak aday bulma,
Organizasyon içinden aday bulma
- Transfer etme,
- Terfi ettirme,
56
Mehmet Cemil Özden (2006); Personel ve İnsan Kaynakları Arasındaki İlişki ve Farklar
http://www.mcozden.com/ikf10_pikyaivf.htm (Erişim 30.11.2006)
57
Mehmet Cemil Özden, a.g.e.
45
Duyuruların ardından mevcut başvurular arasından yazılı ve/veya sözlü sınavlar
yapılır ve eleman seçimi yapılır. Bu aşamada iş için gerekli özellikte eleman alınmasına
özen gösterilir. İnsan kaynaklarının seçimi ve işe yerleştirilmesi aşamasında son
yapılacak işlem ise seçilen elemanının kısa bir oryantasyon programından,
(organizasyonun tanıtılması ve işe alıştırma) sonra işine yerleştirilmesidir. Yukarıda
sözü edilen işlevler özetlenecek olursa şu şekilde bir sıralama yapılabilir.
— Organizasyondaki spesifik işler için gerekli nitelikleri belirlemek üzere iş
analizlerinin yapılması.
— Organizasyonun amaçlarına ulaşması için gerek duyulan insan kaynağı
ihtiyaçlarının tahmin edilmesi.
— Bu ihtiyaçların karşılanması için bir planın geliştirilmesi ve uygulanması.
— Amaçlarına ulaşması için ihtiyaç duyulan insan kaynaklarının organizasyona
kazandırılması.
— Organizasyondaki belirli pozisyonlar için personelin seçimi ve işe alınması.
İnsan kaynaklarının geliştirilmesi: Bu aşamada, organizasyon çalışanlarının iş
başında ve/veya iş dışında eğitim seminerlerine katılımı sağlanarak, bilgi ve beceri
düzeylerini artırmaları sağlanır. Yine bu aşamada organizasyon çalışanlarına rehberlik
ve kariyer geliştirme hizmetleri sunulur.
—Çalışanların yetiştirilmesi (oryantasyonu) ve eğitimi.
—Yönetim ve örgütsel gelişim programlarının tasarlanması ve uygulanması.
— Organizasyon yapısı içerisinde etkin takımların kurulması.
— Çalışanların performanslarının değerlendirilmesi için sistem kurulması.
— Kariyer planlarını geliştirmelerinde çalışanlara yardımcı olunması.
Ücret ve diğer ödemeler: Ücret takdiri, insan kaynakları yönetiminin en önemli
konularından birisidir. Aylık maaş ve diğer ödemeler ile emeklilik ikramiyelerinin ve
maaşlarının ödenmesi konuları bu aşamada tespit edilir.
46
— Tüm çalışanlar için ücret ve diğer ödemeler sisteminin kurulması ve
işletilmesi.
— Ücret ve diğer ödemelerin adil ve istikrarlı olmasının sağlanması.
Çalışma ve çalışan ilişkileri: İşyeri ile işveren ve işçi sendikaları arasındaki
ilişkilerin düzenlenmesi de insan kaynaklarının yönetimi alanında ele alınan konulardır.
— Organizasyon ve sendikalar arasında arabulucu olarak hizmet edilmesi.
— Disiplin ve sorunların çözüm sistemlerinin kurulması.
İnsan kaynakları araştırmaları: İnsan kaynaklarının planlanması aşamasında
yapılacak işlerden birisi iş analizidir. Organizasyonda yapılacak işlerin tanımlanması ve
işi
yapacak
kişide
aranan
özelliklerin
tespit
edilmesi
“iş
analizi”
olarak
tanımlanmaktadır. Özetle, iş analizinde başlıca şu işlemler önem taşımaktadır
— İnsan kaynakları bilgi bankasının kurulması.
— Çalışanların iletişim sistemlerinin kurulması ve işletilmesi.58
Amerikan İnsan Kaynakları Belgelendirme Enstitüsü ise, insan kaynakları
uygulamacılarının aşağıdaki altı alanda bilgi ve deneyime sahip olması gerektiğini
vurgulamıştır. Bunlar; yönetim becerileri, seçme ve yerleştirme, eğitim ve geliştirme,
ücret ve diğer ekonomik yararlar, iş ve çalışan ilişkileri ve iş sağlığı, güvenliği
konularıdır.
Günümüz insan kaynakları yöneticilerinin kendi uzmanlık alanlarındaki yeni
gelişmeleri yakından izlemeleri gerekmektedir. Bilgisayar teknolojisi, yazılım
olanakları, telekonferans ve insan kaynakları bilgi sistemleri artık emek-yoğun ve
zaman alıcı işlerde personelin yerine geçmektedir.
Bu
durum
da,
insan
kaynakları
yöneticilerinin
en
son
teknolojiden
yararlanabilme konusunda gerekli niteliğe sahip olmalarını zorunlu hale getirmektedir.
Teknolojinin daha yoğun kullanıldığı bilgi toplumu anlayışının ürünlerinden birisi de
insan kaynakları bilgi sistemleridir.
58
Özden; a.g.e.
47
Bilgi toplumu anlayışının ve bilginin stratejik öneminin vurgulandığı son
zamanlarda insan kaynakları yönetiminde görülen en önemli değişmelerden birisi de
insan
kaynakları
bilgi
sistemlerinin
(human
resources
information
systems)
kullanımının yaygınlaşmasıdır. Bilgi çağında, bilgi üretici ve uygulayıcı olarak insan
kaynaklarının yönetim sürecinde etkinliğini artırmak amacıyla kullanılan bu sistemler,
organizasyonlarda insan kaynaklarına yönelik bilgileri sağlamak,
depolamak,
kullanmak, irdelemek ve dağıtmak amacıyla kullanılan sistemlerdir.
Bununla birlikte, insan kaynakları bilgi sistemlerinin (İKBS) salt bilgisayar
donanımı ve ilgili insan kaynakları yazılımlarından oluştuğu düşüncesi bir yanılsamadır.
İKBS, yazılım araçlarına ilaveten, çalışanlar, politikalar, veriler, formlar ve prosedürleri
de kapsamaktadır. İKBS’nin temel amacı, sistemin kullanıcılarına ya da müşterilerine
“bilgi” formunda hizmet sunmaktır. İKBS çalışanların, 59
— Seçilmesi ve istihdam edilmeleri,
— Görevlerin belirlenmesi,
— Performanslarının değerlendirilmesi,
— Ücret ve diğer ödemelerin analizi,
— Yetiştirme ve geliştirme,
Sağlık ve sosyal güvenlik sorunlarının çözümü gibi konularda organizasyona
destek sağlayan araçlardır.
İK yönetimi yerine kullanılmaması gerektiğini ileri süren yazarlara göre personel
yönetimi, daha çok personel ile ilgili kayıtların tutulması gibi idari konular üzerinde
odaklanmış olup insan kaynakları yönetiminin bir bölümüdür. Bu yazarların görüşüne
göre İK yönetimi ile personel yönetimi arasında birbirlerinin yerine kullanılmamasını
gerektiren önemli farklılıklar bulunmaktadır.
Personel yönetimi ve İKY arasındaki en önemli fark olarak her iki kavramın
hedef kitleleri arasındaki fark ileri sürülmektedir. Personel yönetimi esas olarak
59
Sinan
Artan,
“İnsan
kaynakları
yönetimi
www.humanresourcesfocus.com.tr, İstanbul,1997
ve
Türkiye’deki
işletmeler”,
48
organizasyonun çalışanlarını hedef alırken, İKY organizasyonun gereksinimi olan insan
kaynağını da dikkate almaktadır. Böylece İKY, organizasyonun mevcut çalışanlarının
dışına çıkarak potansiyel adayları da içerisine alan, daha geniş bir hedef kitleye hitap
etmektedir. Hedef kitledeki farklılaşma, İK yönetiminin insan olgusuna daha geniş bir
perspektiften bakmasının doğal bir sonucudur.
Personel yönetimi ile İKY arasındaki ilişki ve farklar genel olarak aşağıdaki gibi
sıralanabilir;60
- Personel yönetimi, daha çok politikaların uygulanmasına ve yönlendirilmesine
odaklanan pratik, yararlı araçlar ile ilgilenir. Buna karşılık insan kaynakları yönetiminin
stratejik boyutları vardır ve firma içindeki insan kaynağının tüm olarak istihdamı ile
ilgilenir.
- İKY değişim yönetiminin etkilerine sadece çalışma uygulamalarına etkileri
yönü ile değil, daha geniş açıdan bakar.
- Personel yönetimi zorunlu olarak izleyici ve tepkiseldir: İş yasaları, sendikal
hareketler, idari düzenlemeler ve diğer çevresel etkilerdeki değişimlere uyar. Diğer
yandan İKY yol göstericidir: Stratejiler, yeni faaliyetlerin başlatılması ve yeni fikirlerin
geliştirilmesi ile ilgilenir.
- İKY işletmedeki çalışan ilişkileri konusunda genel politikaları belirler. Böylece
organizasyon içinde çalışanların katılımı ve işbirliğine olanak tanıyan bir kültürün
oluşturulmasına gereksinim duyar. Buna karşılık personel yönetimi firmaya duyulan
sorumluluk ve bağlılıktan çok, çalışanlara ilişkin kural ve talimatlara itaat
gösterilmesine öncelik verir (ve bu yönüyle eleştirilmektedir).
- Personel yönetiminin yaklaşımı kısa dönemli iken İKY, organizasyonun tüm
insan ile ilişkili konularını tutarlı bir bütün içerisinde birleştirme ve çalışanların üst
düzey amaçların gerçekleştirme yollarını arayan uzun dönemli bir yaklaşıma sahiptir.
Görüldüğü üzere personel yönetimi; emredici kurallara uyum sağlayan, takip
eden, operasyonel, pratik, kısa vadeli uygulamalara yönelik iken İKY yeni fikirlere açık,
60
Can Aktan, “Değişim mühendisliği”, Forum dergisi,1998
49
yön gösterici, stratejik, kavramsal ve uzun vadeli uygulamalara yönelik olarak ifade
edilmektedir. Burada her iki terimin içeriğinden çok konulara yaklaşımındaki
farklılıklar ön plana çıkmaktadır. Nitekim Storey’in Personel/ Endüstri ilişkileri ile
insan kaynakları yönetimi arasındaki farklılıkları incelediği çalışması sonucunda elde
ettiği bulgular da, bu iki kavram arasındaki farklılıkların konulara bakış açısından
kaynaklandığını ortaya koymaktadır.61
Genel anlamda insan kaynakları yönetiminin gelişimi ve günümüzdeki yeri bu
şekilde ifade edilebilirken, konunun Türkiye’de ki yansımaları da yine incelemeye
değer bir konudur.
III. TÜRKİYE’DE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ
Türkiye kalkınma ve sanayileşme çabasında olan bir ülkedir. Tarım
toplumundan sanayi toplumuna oradan da bilgi toplumuna geçiş aşamasında olan
Türkiye'de, bu açıdan insan gücü kaynağının niteliğinde ve mesleki yapısında temel
değişiklikler gerekmektedir. Çünkü mesleki niteliklerin, yeni teknolojik değişmeler ve
değişen ihtiyaçlar paralelinde geliştirilmesi gerekmektedir.
Yani, Türkiye'nin teknoloji transfer eden bir ülke konumundan teknoloji
üretebilir konuma gelmesi için, bu konuma uygun bilgi ve nitelik içeren insangücüne
ihtiyacı bulunmaktadır. Böylece insana yatırım önem kazanmakta ve insangücü
kaynaklarının geliştirilmesi bir problem haline gelmiş olan Türkiye'de kalıcı çözümler
üretilmesi gerekmektedir. Bu çözümlerin temelini, insana yatırım faktörleri olan eğitim,
sağlık, konut, beslenme ve göç gibi konularda kalıcı ve istikrarlı politikalar uygulamak
oluşturmaktadır62
Türk sanayi ve hizmetler sektöründe nitelikli işgücü ihtiyacı, dışa açılmaya
çalışan ve özellikle Gümrük Birliği'ne katıldıktan sonra uluslararası rekabet gücü
kazanma çabası içindeki Türk Ekonomisi için önemli bir sorundur. Dışa açık ekonomi
61
Özden a.g.e.
62
Nükhet Hotar Başargan ; Küreselleşme Sürecinde İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi
Problemi ve Türkiye; http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=128&id=8, Erişim
Tarihi:13.09.2006
50
politikası, üretimde kalite ve maliyet faktörleri ile işgücünün nitelik ve verim düzeyinin
yükselmesi gibi hususları ön plana çıkarmaktadır. Bu sebeple eğitim sisteminin Türkiye
ekonomisinin ihtiyaç duyduğu nitelikli insangücü yetiştirerek ekonomik kalkınmayı
destekleme ve hızlandırma şeklinde düzenlenmesi gerekmektedir.
Türk ekonomisinin ağırlık olarak ihtiyaç duyduğu elemanların yetiştiği mesleki
ve teknik liselerde sağlanan sayısal gelişmelere rağmen, başta endüstri meslek liseleri
olmak üzere, bu okullara öğrenci talebi çok yoğundur. Kaynak yetersizliği, mevcut
kaynakların etkin kullanılamaması gibi sebeplerle, eğitimin her kademesinde beklenen
gelişme sağlanamamıştır. Mevcut kapasiteden azami fayda sağlamak amacıyla, mesleki
ve teknik eğitim kurumları ile çıraklık eğitim merkezlerinde tam gün, tam yıl eğitim
uygulanmasına devam edilmiştir.63
Kamu ve özel sektör kuruluşlarında yapılan hizmet içi eğitim faaliyetlerinin
geliştirilmesi ihtiyacı devam etmektedir. Yine özel sektör kuruluşlarının hizmet içi
eğitim
faaliyetlerine
ilişkin
bilgi
eksikliği
sorunu
da
devam
etmektedir.
Bilindiği üzere, ülkelerin rekabet üstünlüğü, çalışanların teknolojik yeniliklere paralel
bilgi ve beceri düzeyini yükseltmekle sağlanmaktadır.
Böylece eğitim, ülkelerarasında stratejik bir önem kazanmaktadır, hem değişen
ve gelişen şartlara uygun insangücü yetiştirmek, hem de mevcut işgücünün zaman
içinde yeni istihdam şartlarına uyum sağlayabilecek şekilde yeniden eğitilmesini
sağlamak gerekmektedir.
İnsan
kaynakları
planlamasının,
insan
kaynakları
yönetimi
alanındaki
gelişmelere paralel olarak 20. yüzyılın 2. yarısında başladığını ancak bilimsel olarak
1970’lerden sonra hem kamu hem de özel sektörde uygulamaya konulduğunu söylemek
mümkündür. Ancak bu planların ne kadar sağlıklı oldukları kapsadıkları süre işletme
amaçlarına ne denli hizmet ettiği kendisinden beklenen yararı gösterip gösteremediği
net olarak ortaya koymak mümkün değildir.64
63
Başargan, a.g.m.
64
Mehmet Daştemur (2003): İşletmelerde İnsan Kaynakları Planlamasının Uygulama
Düzeyi: Ampirik Bir İnceleme, Yüksek Lisans Projesi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Kocaeli, s:8
51
Çalışanların ortak duygu, düşünce, davranış şekillerini, iletişimlerini örgütsel
bağlılığını ve bunun gibi birçok unsuru ihtiva eden örgüt kültürü işletmeler için
yaşamsal öneme sahiptir. Çünkü örgüt çalışanlarını aynı hedefe yönlendirir.
Günümüzde insan gücünü aynı amaçlar etrafında bir araya getirmek, uyum sağlamak
planlamanın gelişimini kamçılamaktadır.
Özellikle bu durum gelişmekte olan ülkeler için ayrı bir önem taşımaktadır.
Çünkü gelişmekte olan ülkelerin başlıca amacı kalkınmak yani gelişmiş ülkeler
seviyesine gelmektir. Bu amaçla üretim ilişkilerinde ithal ikameci yaklaşım ya da
ihracata dayalı kalkınma stratejileri benimsemişleridir.
Örneğin Türkiye ‘de ithal ikameci yöntem ile sanayileşme modelinin
uygulandığı 1980 öncesinde, tüm öncelik “ürün” deydi. Bir ürünü ilk kez üretebilmek
ve ülke ihtiyacını karşılamak bu dönemde büyük önem taşıyordu. İlk toplu iğne
üretiminin 1957’de beyaz eşya sanayinin 1960’lı yıllarda, otomotiv fabrikasında ise
1970’lerde geliştiği dikkate alınırsa bu yaklaşımı normal karşılamak gerekir. 65
Ölçeğin önem kazanması da bu yaklaşımın yaygınlaşmasına yol açmıştır. Bir
üründe veya alanda Ortadoğu’nun Balkanların en büyük tesisi olma amacı, ölçeği,
makine ve teçhizatı, üretim sürecini öne çıkarmıştır. 1980 öncesinde ülke içinde üretilen
bir ürünün ithalatı ya yasaklı ya da çok yüksek gümrük vergileri uygulanıyordu.
Fiyat ve rekabetin bulunmadığı bir ortamda “çalışan1” yalnız bir üretim faktörü
olarak görüyordu. Bu dönemde insan kaynakları, işlevleri mali ve idari işler
departmanının bir alt servisi olarak çalışıyordu. Verimliliğin önem kazandığı 1970’li
yıllarda personel departmanları kurulmaya başlanmıştır. Ancak temel vurgu hala “iş”,
“üretim” ve “süreç”teydi. Bunlardan sonra insan geliyordu.66
1990’lı yıllarda ise “önce insan” yaklaşımı güç kazanmaya başlamıştır. Yeni
kurulan şirketlerde daha işin başında “insan kaynakları” departmanı kuruluyor, dışa
açılma ile gündeme gelen toplam kalite yönetimi ise çalışanların memnuniyetini temel
amaçlardan biri olarak gündeme getiriyordu.
65
Seyitoğlu; a.g.e.
66
Arthur Andersen ; 2001’e Doğru İnsan Kaynakları, Sabah Yay, İstanbul,2000,s:4
52
Türkiye’de şirketlerin yaklaşık yüzde 80’lik bölümü 1980’den sonra kurulduğu
için, insan kaynakları yaklaşımı son on yılda fazla direnç görmeden yaygınlaşmıştır.
Çalışanların sorunları ile ilgilenen departmanlar yeniden yapılandırılmaya başlamıştır.67
İnsan kaynakları planlamasının ülkemizdeki gelişimi ile ilgili, yapılan beş yıllık
kalkınma planlarına ve özel sektörde bu alandaki uygulamalara bakılarak bir tespit
yapılanabilir. Ancak, özellikle kamu kesiminde günümüzde yaşanan sıkıntılara
bakılarak sağlıklı bir planlamanın yapılamadığı kolayca anlaşılabilir. Ülkemizde
çalışma isteğinde olup, çalışamayan üç milyondan fazla işsiz bulunmaktadır. Bu işsizler
ordusunun ivme kazanarak artacağından kuşku duyulmamalıdır. Bu kaynağın nasıl
değerlendirileceği, hangi alanlarda istihdam edileceğine ilişkin somut veriler
yetersizdir.68
Kamu kesiminde beş yıllık kalkınma planları içerisinde yer verilen insan gücü
planlamasının başarısızlığı iki temel nedene bağlanabilir. Bunlardan birincisi, kalkınma
planlarının farklı hükümetler döneminde yapıldığı ve her idarenin konuya kendi
açılarından yaklaştığı; ikincisi ise kalkınma planları eğitim planları ve insan kaynakları
planlaması arasında başarılı ilişkilerin kurulamamış olmasına dayandırılmaktadır.
Dünyada özellikle son yirmi yıldan beri siyasal, ekonomik ve idari alanlarda
ciddi değişimlerin yaşandığı da bir gerçektir. Siyasal alanda Doğu bloğunun çökmesiyle
birlikte soğuk savaş döneminin sona ermesi ekonomik alanda serbest piyasa ekonomisi
ile özelleştirmenin ön plana çıkması ve yönetim alanında devlete yeni bir rol
biçilmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan yeni kamu yönetimi anlayışı bu gelişmelerin
somut örnekleri olarak sıralanabilir.69
1980’li yılların başlarında geleneksel yönetim modelinin yetersizliklerine bir
tepki olarak, kamu sektöründe yeni bir yönetim anlayışı doğmuştur. Klasik yönetim
67
Cahit Tutum, Personel Yönetimi, TODAİE, Ankara, 1976, s:31
68
Mehmet Daştemur (2003): İşletmelerde İnsan Kaynakları Planlamasının Uygulama
Düzeyi: Ampirik Bir İnceleme, Yüksek Lisans Projesi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Kocaeli, s:9
69
Veysel Bilgiç & Turkut Göksu; “Yeni Gelişmeler Işığında Türkiye’de Kamu yönetimi ve
Yerelleşme Eğilimleri”, 2004 Türkiye İktisat Kongresi: Kamuda İyi Yönetişim Tebliğ
Sunuşları, DPT, 2004, s:49
53
anlayışından doğan bazı sorunları hafifletme, yok etme amacı taşıyan bu yaklaşım,
çeşitli bilim dallarınca farklı biçimlerde adlandırılmaktadır. Örneğin; “yeni kamu
yönetimi”, “piyasa temelli kamu yönetimi” gibi.70
Bu bağlamda yirminci yüzyıl boyunca hakim olan hiyerarşik, katı, bürokratik
kamu yönetimi yerini giderek daha esnek ve Pazar ekonomisine dayalı kamu
yönetimine bırakmaya başlamıştır. Bu basit bir reform değildir. Devletin toplumdaki
rolünde ve devlet vatandaş ilişkisinde önemli bir anlayış değişimini ifade etmektedir.
Bu yönetim anlayışı bürokrasinin hemen her alanında yaşanacak bir dönüşümü
ifade etmektedir. Personel yönetiminde özel sektörün benimsediği modern insan
kaynakları yönetimi anlayışı, vatandaş ile olan ilişkilerde adeta “müşteri odaklı” bir
yaklaşım esas alınmaktadır. Benimsenen bu anlayışta şu hususlar esas alınmaktadır71.
—hizmet sunan birimler arasında rekabeti geliştirirler,
—Kontrolü bürokrasiden topluma doğru kaydırmakla vatandaşı güçlendirirler
—Dikkati sadece girdilere değil çıktılara da yoğunlaştırmak suretiyle
performans ölçümüne imkân sağlarlar,
—Onları harekete geçiren kurallar değil amaç ve misyonlardır,
—Hizmet veren ve hizmetten yararlananları yeniden tanımlayarak onları müşteri
olarak görürler,
—Ortaya çıkmadan önce sorunları önlerler
—Sadece harcamaya değil kazanmaya da gayret ederler
—Katılımcı anlayışla otoriteyi desantralize ederler
—Piyasa mekanizmasını bürokratik mekanizmaya tercih edeler.
Ancak bu süre zarfında özel sektör, yukarıda da ifade edildiği gibi, daha fazla
yol almıştır. Örneğin, 1999 yılında yapılan bir araştırmada çalışanlarla ilgili
70
a.g.e., s:49
71
Hüseyin Özgen ve diğerleri, İnsan kaynakları yönetimi, Nobel kitapevi, Ankara,2002
54
departmanlar içinde insan kaynakları olarak adlandırılanların oranı yüzde 56 idi. 2000
yılındaki araştırmada ise bu oranın yüzde 65,4 e yükseldiği görülmüştür.72
İnsan kaynakları departmanlarının dünyada ve Türkiye’de 14 farklı sorumluluk
alanı bulunmaktadır. İşe alma ve yerleştirme, nakiller, atamalar, bordro, personel ve
özlük işleri, iş güvenliği ve endüstriyel ilişkiler sağlık, araç servisi ve yemek
departmanının geleneksel olarak üstlendiği işlerdir.
Performans değerlendirme, kariyer planlama, ücretlendirme, eğitim ise İnsan
kaynakları departmanının çağdaş işlevleri arasında kabul edilmektedir. Çağdaş
işlevlerdeki derinleşmenin, geleneksel işlevlerdeki sürat ve kesinlikle at başı gitmesi
gerekmektedir ve firma için aynı derecede önem taşımalıdır.73
İlk bakışta departmandaki değişim hızının düşük olduğu izlenimi çıkmaktadır.
Ancak konumuz “insan”, insanın olduğu her yerde değer yargılarının –bu arada ön
yargılarının- farklı yaklaşımların, arada bir ön plana çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Her
toplumda teknoloji ve finans konusundaki daha kolay benimsenirken zihniyetle ilgili
tutum yaklaşım değişiklikleri daha yavaş gerçekleşmektedir. Bu nedenle Türkiyedeki
değişiklik hızı şimdilik yeterli görülebilir kanısındayız.74
Ancak önümüzdeki beş yılda firmaların insan kaynakları departmanlarının,
çağdaş işlevlere daha fazla ağırlık ve öncelik vermeleri gerekmektedir. Küreselleşme
döneminin gerektirdiği rekabet refleksi ancak bu tür bir yaklaşımla kazanılabilecektir.
Yeni ekonomide insan “müşteri” olarak odak noktasındadır. Bu nedenle firma içinde
insana yeni bilgi ve becerilerin kazandırılması zorunlu olmaktadır.75
72
Andersen, a.g.e.; s:5
73
Cahit Tutum, “Gerçekleştirilemeyen reform: Personel reformu”, Amme idaresi dergisi,
Eylül 1973, cilt6, sayı 3, s:3-36
74
Zeyyat Sabuncuoğlu, İnsan kaynakları yönetimi, Ezgi kitapevi, Bursa, 2000
75
Andersen, a.g.e, s:5
55
IV. ÖZEL SEKTÖRDE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ
İşgücünün yönetim biliminin tarihsel süreci içinde kazandığı önemin paralelinde,
yaklaşık 20 yıldan beri pasif bir konumda kalan Personel Yönetimi, kabuk değiştirerek
İnsan Kaynakları Yönetimi adıyla önemli bir atılım kaydetmiş ve işletme yönetiminin
öncelikli bir stratejik unsuru olma niteliği kazanmıştır.
İnsan kaynakları yönetiminin, yönetim bilimi içerisinde işlevsel bir uzmanlaşma
ve uygulama alanı olarak kabul edilmiş bulunmasına karşın, kökleri söz konusu 20 yılın
daha gerisine uzanmaktadır. Zira, insan gruplarının örgütlenerek, ortak gayelere
ulaşmak amacıyla işbirliği kurduğu sürece insan kaynakları yönetimi -yönetimin aynı
zamanda bir sanat olduğu düşüncesinin ötesinde- bilimsel anlamda bir zorunluluk haline
gelmiştir.
1980’li ve 1990’lı yıllarda, sosyal konulardaki gelişmelerin işletme kültürü ile
ayrı düşünülemeyeceği kabul edilmeye başlanmış ve insan kaynakları ile işletme
kültürü arasındaki ilişki, yönetimin temel konusu haline gelmiştir. Buna göre,
işletmenin başarısı, öncelikli olarak, sosyal gelişmelerin işletme içine kültür yoluyla
entegrasyonuna, dolayısıyla da, insan kaynağına gelişme olanakları verilmesine bağlı
hale gelmiştir.
Yönetim, her şeyden önce insanların yönetimidir. İnsan, işletmenin rekabetüstü
stratejilerinde, bilgiden pozitif sinerji yaratma yeteneği ile temel bir unsur haline
gelmiştir. Bu çerçevede artık, insan kaynakları yönetimi yerine, beşeri yeteneklerin ve
yetkinliklerin yönetimi yaklaşımı tercih edilmeye başlamıştır.
Amerikalı psikososyolog E. Schein, 1980’li yıllarda, insan ve ait olduğu örgüt
arasındaki bağlılığı ifade eden “psikolojik antlaşma” kavramını geliştirmiştir. E.
Schein’e göre, psikolojik kontrat, işgörenin işverenden beklentilerini belirler. Bu
beklentiler, ekonomik olduğu kadar, psikolojiktir de. İşgörenin psikolojik beklentileri,
işinde nasıl değerlendirildiği ve kendisine, bilgisini, yeteneklerini ve sorumluluklarını
geliştirme olanakları verilip verilmediği ile ilgilidir. Psikolojik antlaşma iki yönlüdür.
56
İşgörenin işletmeden beklentilerinin yanı sıra, işletmenin de işgörenden sadakat ve
dürüstlük beklentileri söz konusudur.76
Öyleyse günümüz bilgi çağında insan kaynağının örgütler için hayati önem
kazanması, insan kaynakları yönetiminde en yaratıcı ve en iyi yaklaşımların
geliştirilmesini
şart
koşmaktadır.
İnsan
kaynakları
yönetimini
yaratıcılığın
geliştirilmesine dayandırarak stratejik öneme sahip kılmak, genel olarak, idari, teknik ve
davranışsal boyutta bazı ilke ve uygulamaların benimsenmesine bağlıdır:
Teknik kapsamıyla insan kaynakları yönetimi, örgütteki insan gücünün
yönetiminde kullanılan ve bilimsel esaslara göre yürütülen tekniklerdir. Bu kapsamda;
insan kaynakları planlaması, seçme ve işe alma, iş analizi çalışmaları ile iş tanımları ve
iş
gereklerinin
çıkarılması,
personel
değerlendirmesi
ve
ücret
sisteminin
oluşturulmasında kullanılan iş değerleme, performans değerleme gibi teknikler yer
almaktadır. 77
Bunların yanında davranışsal kapsamıyla insan kaynakları yönetimi, problemleri
ortadan kaldırmak için kendini sorumlu hisseden; gerekli çözümler üretici davranışları
sergileyen ve iletişime açık işgücü profili yaratma misyonunu üstlenir. İnsanı merkeze
yerleştiren bir yönetim felsefesi, insan ilişkilerini ve davranışlarını olumlu yönde
geliştirmesi, çalışanlara ekip ruhu içinde karar verdirip inisiyatif kullandırması ve
yüksek ahlaki değerler yaratması suretiyle toplam kalite kültürünün oluşmasında büyük
rol oynamaktadır.
Bu bağlamda, insan kaynakları yönetimi, işletmelerin maddi varlıkların ötesinde,
maddi olmayan varlıklarla daha fazla değer yaratabileceklerini vurgulayan, çalışanlar
arasında
ilişkilerin
geliştirilmesi,
yaratıcılığın,
yenilikçiliğin
geliştirilmesi
ile
işletmelerin değer yaratabileceğini öngören bir yaklaşımdır.
İnsan kaynakları yöneticileri ise, girişimciliği ve yaratıcılığı teşvik etmeli,
çalışanların bilgi birikimlerini ve örgüt içi bilgi paylaşımını geliştirmelerine olanak
76
Seçil Taştan (2006); “Değişim ve Değişen İşletmelerde İnsan Kaynakları
Yönetiminin Etkileri ve Rolü” http://www.humanresourcesfocus.com/makale012.asp (erişim
20.11.2006)
77
a.g.m.
57
sağlayacak sistemler geliştirmeli ve örgüt kültürü, örgüt iklimi ve örgütsel bağlılık gibi
araçlarla bireyin örgütle mümkün olduğu kadar çok bütünleşmesini sağlamalıdır.78
Daha önceden de ifade edildiği gibi, örgütler fiziksel unsurlar ile beşeri
unsurların optimal bir bileşkesinden meydana gelirler. Günümüze gelinceye kadar
işletmeleri ayrıcalıklı kılan, onların önemli büyüklüklere ulaşmalarına sebep olan,
ekonomik savaşta başarılı olmalarını sağlayan; bazen teknoloji, bazen toprak ve bazen
de sermaye olarak adlandırılan fiziksel unsurlar olmuştur.79
Bugün işletmelere stratejik rekabet üstünlüğü sağlayan tek ve en önemli güç
“insan gücü”dür. İnsan gücü fiziksel zihinsel ve moralden oluşan bir motor, bir itici
güçtür. Örgütteki insan gücünün toplamı olan insan kaynakları ise en üst seviyedeki
işgörene kadar herkesi içine alan bir beşeri girdidir. Günümüz işletmelerinde
işletmeciliğe ve özellikle yönetime bakış açısı çok değişmiş, klasik usul ve yöntemler
terk edilerek modern yönetim metotları benimsenmiştir.
İnsan gücü yönetimi, işletmenin her kesimi için gelecekte nitelik ve nicelik
olarak gerekli işgören gereksinmesinin önceden saptanması, bu kaynağın nereden, ne
zaman ve nasıl karşılanacağının belirlenmesidir. Farklı bir anlatımla planlama
işletmenin gereksinim duyduğu işgücünün öngörülmeme ve bu gereksinimi karşılamak
için gerekli işleri aşama aşama düzenleme sürecidir.
Bu bağlamda insan kaynakları yönetimi bir bütün olarak işletmenin amaçlarını
ve bu amaçlar doğrultusunda oluşturulmuş plan ve programlarını gerçekleştirmek için
gelecekte ne kadar sayıda ve nitelikte işgörene gerek duyulacağını tahmin etmeye ve bu
talebin muhtemelen hangi dereceye kadar karşılanabileceğine yönelik bir girişimdir.
Görüldüğü üzere insan kaynakları yönetimi insanı ve onun işletme üzerindeki
etkisinin önemini ortaya koymaktadır. Çünkü insangücü işletme verimliliğini, gelişimini
etkileyen bir faktördür. Bu bağlamda insan gücünün niceliği de önemli olmakla ve
maliyetleri yükseltmede bir unsur teşkil etmekle birlikte asıl üzerinde durulması
78
Erol Eren ; “Kariyer Yönetiminde Performans Değerlendirme Sisteminin Rolü”, İstanbul
Üniversitesi İşletme Fakültesi, İstanbul,1985, s:35
76
Daştemur, a.g.e., s:11
58
gereken nokta bu gücün kalitatif özelliğidir. Eklemek gerekirse, vasıflı-eğitimli insan
gücü yalnızca işletmeler için değil, topyekûn ekonomik kalkınma açısından da Yeni
büyüme ve Yeni Ticaret Teorilerinde oldukça geniş bir şekilde ele alınıp
irdelenmektedir. 80
İşletme
yönetiminde
başarı,
yöneticilerin
çalıştırdıkları
personelin
yeteneklerinden en iyi şekilde yararlanmaları ile çok yakından ilgilidir. Etkin bir
personel yönetimi öteki işletme faaliyetlerinin izlenmesi ile sağlanabilir. Bu süreç
genellikle planlama organize etme, yönetme ve kontrol etme olarak belirlenmektedir.
Genel olarak planlama; belirli bir işin yapılması ile ilgili yapım sürecinin önceden
saptanmasıdır.
İnsan kaynakları yönetiminin işlevleri, işletmenin işlerini görmek için gerektiği
zaman ve yerde ne kadar ve ne tür personel bulacağını sağlamak için yapılmaktadır. Bu
tür planlamada karşımıza şu özellikler çıkmaktadır.81
-
Yönetimin işgücü noksanlık ya da fazlalıklarını görmesini ve ciddi durum
olmadan sorunlardan kaçınma ve düzeltme yapmak için planların geliştirilmesini sağlar,
-
Gerek miktar gerekse beceri türü yönünden istenen personel ihtiyaçlarının
tahminine yardım eder
-
Personel bulma çabalarını, tedarik kaynaklarına çevirmek için işgücü tedarik
kaynaklarının analizine katkıda bulunur.
-
Örgüt içi ve dışından kilit personelin yerini alacakların ortaya çıkarılmasını
-
Personel planlarının finansal plan ve tahminlerle bütünleştirilmesini
sağlar,
gerçekleşir.
İnsan Kaynakları Yönetimi (İKY), işletmelerin hedeflerine ulaşabilmeleri için
gerekli olan işlevleri gerçekleştirecek yeterli sayıda vasıflı elemanın işe alınması,
80
Seçil Taştan (2006); “İnsan kaynakları Yönetiminin Örgütsel Stratejiler İle
İlişkisi” http://www.humanresourcesfocus.com/proje10.asp, (Erişim 21.11.2006)
81
Halil Can ; Organizasyon ve Yönetim, Adım Yayıncılık, Ankara,1992,s:5-13
59
eğitilmesi, geliştirilmesi, motive edilmesi ve değerlendirilmesi işlemidir. İnsana
odaklanmış, çalışanların ilişkilerini idarî bir yapı içinde ele alan, kurum kültürüne
uygun ayarlanmış politikalarını geliştiren ve bu yönüyle kurum yönetiminde kilit işlev
görevi gören bir yönetim anlayışıdır.82
İKY, bir işletmede işgücünü etkin bir şekilde oluşturmak, geliştirmek ve devam
ettirmek için, kanunî çerçevede ve çevre şartlarına da uygun bir biçimde ortaya konan
faaliyetlerin bütünüdür.
İKY, bir organizasyonun, vizyon ve misyon doğrultusunda, ihtiyaç duyduğu
işgücünü en optimal bir biçimde meydana getirmek, motive etmek, geliştirmek,
ödüllendirmek ve devamlılığını sağlamak için ortaya konulan plân, program ve
stratejilerin uygulanmasıdır.
İşletme içindeki çalışanlarla ilgili program, yöntem, yönetmelik ve süreçleri
geliştirme, uygulama ve değerlendirmeyle ilgili bir alan olan İKY, malî ve maddî
kaynaklara ek olarak, insan kaynağının da doğru yönetilmesi ile uğraşan bir disiplindir.
83
İnsan kaynakları Yönetiminin İşlevleri:
— İnsan Kaynakları Politikasının Tespiti.
— Personel Organizasyonu.
— İnsan Kaynakları Plânlanması.
— Performans Yönetimi.
—Ücret Yönetimi.
—Eğitim Yönetimi.
—Motivasyon Yönetimi.
—Kalite Yönetimi.
—Bilgi Yönetimi.
82
http://www.sosyalsiyaset.com/trindex.htm (Erişim Tarihi 18.12.2006)
83
http://www.sosyalsiyaset.com/trindex.htm (Erişim Tarihi 18.12.2006)
60
—Vizyon Yönetimi.
İnsan Kaynakları Yönetiminin Hedefleri:
—Ahlâkî ve sosyal sorumluluk anlayışıyla, çalışanların kapasitelerinden gereği
gibi yararlanmak ve onların örgüte-işyerine-organizasyona olan etkili katkılarını
artırmak.
—Emek verimliliğini (insan kaynağının verimli kullanımını) ve işgücü
performansını, motivasyon ve teşvik programları sâyesinde artırmak.
—Çalışma hayatının kalitesini artırmak ve çalışmayı, cazip hâle getirmek
(işgören tatminini ve işçi sağlığını yükseltmek).
—Örgüt verimliliğini, örgüt ve personel bütünleştirme gayretlerinin yanında
personel-örgüt ve sanayi psikolojisi yöntemleriyle arttırmak.
—Ekip çalışmasını ve toplam kaliteyi özendirecek çalışmalar yapmak.
—Uygun örgüt kültürünün temellerini atmak.
İnsan
kaynakları
yönetimi
günümüz
ekonomik
sisteminde
görev
ve
sorumluluklarını arttırırken, pazarda avantaj sağlamak adına kendi yapı ve niteliklerini
de yeniden gözden geçirmekte ve yeni stratejiler geliştirmektedir.
A-İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE STRATEJİLER
İnsan kaynakları yönetim stratejileri; bireysel ve örgütsel amaçları bütünleştirip
işletmenin işgücünden en etkin bir biçimde yararlanarak örgüt verimliliğinin
arttırılmasını hedefler. Dolayısıyla işe alma ve yerleştirme, işe alıştırma ve yetiştirme, iş
değerleme, işgören değerleme, ücretleme, güdüleme ve moral gibi temel insan
kaynakları yönetim işlevlerinin her birisi için stratejiler formüle edilip uygulamaya
alınmalı. Bununla birlikte daha genel anlamda insan kaynakları yönetim stratejilerini şu
şekilde gruplamak mümkündür:
61
İşgücü planlama stratejileri; işgücüne ilişkin bunlara örnek olarak kısa-uzun
dönem planlama stratejileri, merkezi-merkezkaç planlama stratejileri, bütünleşik-kısmi
planlama stratejileri.84
- İşgören temin stratejileri; İşletmenin gereksinim duyduğu nitelik ve nicelikteki
personel, bu işe ayrılan finansal kaynak, işletmenin faaliyet konusu, işgücü piyasası
koşulları, yasal zorunluluklar gibi etkenler bu stratejilerin formülasyon ve uygulama
aşamasını biçimlendirirler. Örnek olarak biçimsel ve biçimsel olmayan işgücü tedarik
stratejileri, personel temininde içe dönük ya da dışa dönük kaynaklara başvurma
stratejileri verilebilir.
- Yetiştirme-geliştirme stratejileri; Bu stratejilerin saptanmasında işgörenlerin
bilgi, beceri, yetenek düzeyi, örgütün sektöre özgü teknolojik olanaklarından
yararlanma ölçüsü, tepe yönetiminin kariyer planlama ve yönetim sürecine bakış açısı,
eğitim maliyetleri gibi etkenler rol oynamakta olup; bireysel ya da grup eğitim
stratejileri, işbaşı ya da iş dışı eğitim stratejileri bu gruba örnek verilebilir.
- Başarım değerleme stratejileri; İşgören değerleme sisteminin örgütlenmesi ve
değerleme kriterlerinin ve yöntemlerinin seçimleri vb. etkenlerin rol oynadığı bu grupta,
biçimsel ve biçimsel olmayan performans değerleme stratejileri, ödüllendirmegeliştirmeye dönük performans değerleme gibi stratejiler yer almaktadır.
- Ücretleme stratejileri: Bu grup stratejilerin belirlenmesinde özellikle örgüt
ölçeğinin değişimi önemli rol oynayacaktır. Sözgelimi büyümekte olan bir işletme
özendirici ücret stratejisi uygulamasıyla, çalışanların performansını yükseltmeye
çalışacaktır. Bu gruba örnek olarak; düşük ya da yüksek başlangıç ücreti stratejisi,
standart ya da esnek ücretleme stratejileri, bireysel ya da grup özendirici ücret
stratejileri, kıdeme ya da performansa dönük ücret artış stratejileri, ücret konusundapiyasada-takipçi veya lider olma stratejileri, işletme içi ücret eşitliği ya da piyasa ücret
eşitliği stratejileri verilebilir.
84
Seçil Taştan (2006); “Değişim ve Değişen İşletmelerde İnsan Kaynakları Yönetiminin
Etkileri ve Rolü” http://www.humanresourcesfocus.com/ makale012.asp (erişim 20.11.2006)
62
- İş ilişkileri stratejileri; Biçimsel ya da biçimsel olmayan disiplin stratejileri,
sendikalarla muhalefet ya da işbirliği stratejileri, düşük-yüksek iş güvencesi stratejileri
vb. bu konuda geliştirilebilecek stratejilerin bazılarıdır. Sözgelimi işgücü maliyetleri
yüksek olan bir örgüt yönetimi sendikaya karşı mücadeleye dönük bir strateji izlerken
maliyetleri düşük olması durumunda işbirliğine yönelik bir stratejiyi benimseyecektir.
Organizasyonlar kar amaçlı olsun veya olmasın insan kaynaklarını değerli ve
stratejik bir şekilde kullanmalıdırlar. Bir araştırma, insan kaynakları yönetiminin
işletmelerdeki stratejik önemini şöyle ortaya koyuyor;
- Kurumsal Performansı Arttırmak: Kurumun çalışmalarındaki başarı ürün ve
hizmetlerin ne kadar iyi bir şekilde müşteriye sunulmasında görülür.Kurumlardaki
proje, üretim ve bu gibi şeylerin müşteriye sunulması insan kaynakları tarafından
yapılır. Bundan dolayı insan kaynakları yöneticileri kurumun daha iyi bir şekilde
stratejik amaçlarına ulamasında katkıda bulunurlar.
- Stratejik Planlamada Yer Almak: Kurumun stratejik planlarının yapıldığı
toplantılarda diğer bölüm yöneticileriyle beraber insan kaynakları yöneticileri de yer
alırlar ve kendilerine özgü karar mekanizması ile alınan örgütsel kararlara katılırlar.
- Birleşmelerde, Satın Almalarda ve Küçülmelerde Karar Vermek: Günümüzde
şirketler birleşiyor, küçülüyor ve birbirlerini satın alıyorlar. Bütün bu birleşme ve satın
almalarda konuşulması gereken stratejik konular, kurumsal kültür ve çalışma biçimleri
bulunuyor. İşte bu noktalarda üst yönetim son kararı almadan evvel insan kaynakları
yöneticileri görüşmeler yaparlar.
- Organizasyonu ve Çalışma Biçimlerini Yeniden Düzenlemek: Rekabet
üstünlüğünün stratejik kaynaklarını anlayabilmek için İKY çalışanların zayıf ve güçlü
yanlarını analiz etmelidir. Bu analizler yapıldıktan sonra insan kaynakları yönetimi
üretim müdürüyle birlikte çalışarak kurumu ve onun parçalarını yeniden düzenler.
- İnsan Kaynakları Sonuçları için Mali Sorumluluk güvencesi Sağlamak:
Geçmişte insan kaynakları yöneticileri varlık nedenlerini sayım faaliyetleri ve işi
devamlılığını alma gibi görevlere bağlamışlardır. Günümüzde, stratejik bir katılımcı
olarak insan kaynakları ölçmektedirler. Yüksek verimli iş faaliyetlerine odaklanan insan
63
kaynakları yönetimi ile daha iyi ve güvenli mali sonuçlar elde eden kurum arasında sıkı
bir bağlantı bulunmaktadır.85 Bu noktaya kadar olan bilgiler ışığında stratejik planlama
kavramı üzerinde aşağıda belirtilen yargılar ışığında özetleyebiliriz.
Stratejik Planlama bir kurumda görev alan her kademedeki kişinin katılımını ve
kurum yöneticisinin tam desteğini içeren sonuç almaya yönelik çabaların bütününü
teşkil eder. Bu anlamda paydaşların ihtiyaç ve beklentileri, paydaşlar ve politika
yapıcıların kurumun misyonu, hedefleri ve performans ölçümünün belirlenmesinde aktif
rol oynamasını ifade eder. Bir stratejik plan aşağıda yer alan beş temel soruya verilen
yanıtların yer aldığı bir rehber niteliği taşır:
- Şu anda neredeyiz?
- Nerede olmayı istiyoruz?
- Gelişmemizi nasıl ölçebiliriz?
- Olmak istediğimiz yere nasıl ulaşabiliriz?
- Gelişmemize yönelik yol haritamızı nasıl saptayabiliriz ve denetleyebiliriz?
Bu sorulara verilecek yanıtlar ve stratejik planın diğer unsurları stratejik
yönetimin içeriğini oluştururlar. Yönetim stratejisi aynı zamanda yönetimin hedeflerini
de kolaylaştırmaktadır. Stratejik yönetim, kurumun gelecekte yer alacağı pozisyonu
belirlemeye yönelik süreci kapsamaktadır. Stratejik yönetim sürekli iyileştirme ve
kaliteye yönelik çabalar, bütçeleme, kaynak planlaması, program değerlemesi
performans gözlemleme ve raporlama faaliyetlerini bütünsel hale getirir. Uygulamada
stratejik yönetim olmayabilir, ancak temel unsurlar arasında güçlü bir ilişkinin varlığı
söz konusudur.
Örgütün zaman içindeki büyüme ve gelişimini etkileyen büyük sorunlarla ilgili
olan planlardır. Stratejik planlama, örgütün kontrolü dışında sayılan dış çevrenin
yarattığı öğeleri göz önünde tutmaktadır. Stratejik planlama, işletmeyi bir bütün olarak
değerleyerek, üst yönetim basamağında, sistematik olarak işletmenin ulaşmayı
düşündüğü ana amaçlara ulaşmak için işletme kaynaklarının elde edilmesi ve
85
İsmail Yalmanbaş, “Organizasyonlarda İletişim”, www.insankaynaklari.com, (Erişim
12.11.2006)
64
geliştirilmesine ilişkin yazılı değerlerden ibarettir. Planlamada örgütün dış çevresinde
yer alan öğelerin gelecekteki yönünün tahminine ve beklenen olayların ortaya
çıkarabileceği seçenek davranışların şekillendirilmesine önem verilir.86
Son yıllarda birçok örgüt için vazgeçilmez hale gelmeye başlayan kalite
yönetimi yine İnsan Kaynakları Yönetim sürecinde dikkat edilen noktalardan biridir.
Stratejik yönetim kalite yönetiminin söz konusu olduğu bir ortamda maksimum
performans verir. İdeal koşullarda stratejik yönetim kalite anlayışlarıyla bütünsel hale
getirilir; bununla birlikte stratejik planlama kalite anlayışları ve çabalarını ortaya
koymanın bir aracı olarak da başarılı bir şekilde işleyebilir. Kalite yönetimi paydaş
tatminine önem veren bir yaklaşımdır ve süreçlerin, ürünlerin hizmetlerin ve kurumsal
kültürün geliştirilmesinde tüm kurum mensuplarının katılımı üzerine temellenmiştir.
Burada asıl olan ise tek vuruşluk bir anlayıştan çok sürekli iyileştirmedir.
Kalite yönetimi ve İnsan Kaynakları yönetiminin temel unsurları aynıdır ve
sorunların ve fırsatların tanımlanmasında sistematik bir yaklaşım sunarlar :87
- Paydaş odaklı hizmet ve ürünlerin geliştirilmesi
- Takım ruhu ve personel katılımının vurgulanması
- Sonuçlara yönelik performans ölçümlerinin kullanılması
- Verilerin toplanması ve yorumlanmasına yönelik olma
- Etkin ve etkili kaynak yönetim ve dağılımını içerme
Kalite yönetimi ve stratejik planlamanın başarılı bir şekilde yürütülmesi vizyon,
planlama ve üst yönetimin aktif katılımına ihtiyaç duyar. Ayrıca sürekli eğitim ve pratik
yapma, zaman, para ve personel desteğini gerektirir. Kalite yönetimi, çalışma kalitesi ve
kültürünün artırılması, paydaş tatmini, çalışanların güdülenmesi, verimlilik, çalışanların
yetkilendirilmesi, bürokrasinin ve tekrarın azaltılması,
iş süreçlerinin düzenli bir
biçimde yürümesinin sağlaması nedeniyle popüler bir görünüm kazanmıştır.
86
Lester A. Digman, Strategic Management, Irwin Publishing, USA
87
Digman, a.g.e.
65
Aynı amaçla belli bir bütçenin oluşturulması planın uygulanması süreci için
önemli bir aşamadır. Bütçeleme, stratejik planın yürütülmesine yönelik kaynakların
sağlanması ve finansman biçimlerini belirler. Mali portreyi ihmal eden bir planlama
faaliyeti gerçekleştirilemez.
Kaynak planlaması; stratejik planlamanın bir unsurudur ve diğer unsurlar gibi
planlama sürecinde enformasyon ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Enformasyon teknolojisinin
planlaması, prosedürler, standartlar ve stratejik planla
uyumlu olmanın yanı sıra
destekleyebileceği spesifik programlara da başvurmalıdır.88
Stratejik hedeflere ulaşmada stratejik plan çevriminin performans gözlemleme
ve raporlama unsurları kurum tarafından geliştirilecek gözlemleme ve raporlama
teknikleriyle en azından yıllık olarak ortaya konulmalıdır. Performansa yönelik bilgiler
politika yapıcıların bilgilenmesinin ve kamuya yönelik raporlama faaliyetlerinin bir
temelini oluşturur. Sonuçlar iyi ya da kötü olsun programların değerlemesi ve olası
aksiyonların yapılması ve saptanması açısından kullanılacaktır.89
Her şeyden önce stratejik planlama ilerlemenin en kolay yolu olarak
görülmemelidir; ancak zamanla ilerlemeyi kolaylaştıran bir role sahiptir. Çünkü ortak
bir anlayışı yansıtır. Vizyonu içeren hatta gerçekçi olmakla beraber arzulanır ve
başarılabilir bir geleceği ortaya koyar.
- Artan ölçüde karmaşık ve dinamik hale gelen dünyamızda değişim için bir yol
haritası özelliğine sahiptir.
- Sonuçların elde edilmesine yönelik bir stratejinin oluşturulması ve
uygulanmasına yönelik temel oluşturur.
- Gerekli bir yönetsel araçtır.
- Geleceğe yönelik olarak alınan günlük kararların etkilerine vurgu yapması
itibariyle geleceği de kapsamaktadır.
88
James H Danelly.; A Preface to Marketing Management, Irwin Publishing, 1991,Boston
89
Digman, a.g.e.
66
- Planlama uzun vadeli bir bakış açısı taşımasına karşın stratejik hedeflere
ulaşmaya yönelik periyodik yaklaşımları ve güncellemeleri içermesi nedeniyle esnek ve
uyum sağlayıcı bir nitelik taşır.
- Paydaş desteği için gereklidir.
- İletişimi teşvik eder.
-“Planlamada başarısız olursanız başarısız olmayı planlamışsınızdır.” Kısıtlı
kaynaklarla başarılı olmaya çalışan kurumlar yeni ve süregelen sorumlulukları daha
düşük maliyetle karşılamaya çalışırlar.90
İşletme yönetiminde temel stratejileri uygulamak için belli ilke ve yöntemlere
ihtiyaç bulunmaktadır. Bu ilkeler, işletmenin vizyon ve misyonu ile ilgilidir. Aynı
zamanda uzun ve kısa vadeli, ayrıca koşullara göre şekillenen ilke ve yöntemleri de
kapsan bir insan kaynakları yönetiminin incelenmesi gerekmektedir.
B-İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE TEMEL İLKE VE
YÖNTEMLER
İnsan kaynakları yönetimi; işletmeler açısından verimliliği, dolayısıyla karlılığı
etkileyen ve belirleyen temel öğelerden sayılmaktadır. Bu planlama süreci yalnızca
personel sayısından tasarrufu gerçekleştirerek gider düşürücü bir rol oynamaz, aynı
zamanda işin niteliğine uygun işgören seçimini ve istihdamını sağlayarak üretim
sürecinin etkinleştirilmesini de gerçekleştirir.
Personel planlamasını bütünsel bir içerik olarak ele aldığımızda; personel
gereksinmesinin, personel sağlanmasının, personel geliştirmesinin ve yetiştirilmesinin
ve personel çıkarılmasının planlanması gibi alt başlıklarının bulunduğunu belirtmemiş
gerekmektedir. Bu noktada belirtilen temel ilkeleri tartışmak gerekirse öncelikle insan
kaynakları gereksiniminin sağlanmasıdır. İnsan kaynakları departmanı çalışanların
verim ve performanslarının ölçümünü sağlayacak teknikler geliştirir ve çalışanların
yöneticilerinden (üst) aldığı geri bildirim ile planlamaya yöne vermektedir. Çalışan
90
Tuğray Kaynak ; “Personel Planlaması”, İ.Ü. İşletme Fakültesi Yayınları, İstanbul 1990
67
sayısı, bunların verimliliği ve memnuniyetlerinin derecesi şirketin kısa, orta ve uzun
vadeli hedefleri ile karşılaştırılmaktadır.91
İnsan kaynakları planlamasının en can alıcı noktası insan kaynakları
gereksinmesinin planlanmasında yatar. August Marx, personel planlamasını bir süreç
olarak tanımlarken şu gözlemi yapmaktadır. Personel planlamasının birinci görevi,
çalışanların şimdiki ve gelecekteki verim durumlarını saptayıp, ona göre gerekli
önlemleri alarak süreç içinde personel gereksinmesini dengelemektir.
Gerçekte personel ya da insan kaynakları planlamasının temelinde, örgüt
açısından en yüksek verimin gerçekleştirilmesi durumu veri iken işgücü sayısını belirli
bir optimumda tutabilmek yatmaktadır. Bu da bir denge durumuna ulaşıp onu korumaya
çalışmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Elbetteki bu anlayışın gelişimi uzun yılları
almıştır. Kamu sektöründe de aynı şekilde hatta daha yavaş ve zor bir insan kaynakları
gelişimi söz konusu olmaktadır. Bu konudaki değerlenmelere aşağıdaki başlık altında
yer verilmektedir.
V-KAMU SEKTÖRÜNDE İNSAN KAYNAKLARININ GELİŞİMİ
Önceki bölümlerde de ifade edildiği üzere özel sektör ve kamu sektörünün insan
kaynakları yönetimine verdiği önem ve bu yönde geliştirilmesi gereken niteliklerden
biri de iletişim konusudur. Çünkü günümüz ekonomik sistemlerinde, iletişime önem
vermeyen bir organizasyon yönetimi düşünülemez.İnsan kaynakları yönetimi birimin
konusu bizzat iletişimle ilgili olmasa bile, faaliyet alanı ve uğraşı iletişim unsurları ile
desteklenmek zorundadır.
İnsan Kaynakları Yönetimi sözcüğünün geçmişi uzun bir tarihe dayansa da bu
kavramın ülkemizde kullanımı 1980 yılların sonuna rastlamaktadır. Önceleri özel sektör
örgütlerinde kullanılan insan kaynakları yönetimi kavramı geçen zamanla birlikte kamu
örgütleri içinde kullanılmaya başlamıştır. İnsan kaynakları kavramının kullanım alanı
kavrama yüklene önemin bir göstergesi olarak gittikçe yaygınlaşmakta bunun sonucu
olarak geleceğin yönetim anlayışının ağırlıklı olarak örgütün insan boyutuna yöneleceği
91
Tuğray Kaynak, Zeki Adal, İsmail Atay ; “İnsan Kaynakları Yönetimi”, İstanbul
Üniversitesi İşletme Fakültesi, İstanbul,2000, s:25-32
68
ifade edilmektedir. İnsana verilen önemin bir ifadesi olarak insan kaynakları yönetimi
kamu ve özel sektör ayrımı yapılamaksızın yaygın bir biçimde kullanılmaya devam
etmektedir.92
İnsan kaynakları yönetimi personel yönetiminin bir türevi olmakla birlikte
örgütün insan faktörünün kazandığı önem ve mahiyet sonucunda personel yönetiminin
kapsamını aşarak farklı bir düzleme sıçramıştır. İki kavram arasındaki temel
farklılıklarda biri personel yönetiminde işletme çıkarları ve iş gücü verimliliği daha çok
öne çıktığı halde İnsan kaynakları yönetiminde işgücünün verimliliği yanında çalışan
insanının tatmini daha fazla öne çıkmaktadır.93
Günümüz örgüt yapılanmaları içinde insan öğesi bir maliyet unsuru, yada bir
nesne olarak değil, örgütü oluşturan en önemli unsur olarak kabul edilmektedir. Kamu
personel yönetiminin gelişim evrimi içinde insan faktörünün Taylorist bakış açısını
geride bıraktığı ve artık örgütün öznesi konumuna yükseldiği görülmektedir. Davranışçı
okul olarak da bilinen yönetim bilimciler tarafından ifade edilen insan öğesi vurgusunun
bugün ulaştığı nokta gerçekten sevindirici bir aşamadır. İnsanın ulaştığı değer yargıları,
inançlar, tutumlar ve yaşam standardı insan unsurunu vazgeçilmez bir özne haline
getirirken örgütlerin karmaşıklaşması ve iletişim teknolojisinde meydana gelen
gelişmeler, bu yönelimin en azından bugün için doğru ve yerinde bir tavır olduğunu
ortaya koymaktadır.
Neo-Liberal politikaların 1980’li yılların başında iktidara gelmesi ve
küreselleşme olguları ile eşanlamlı olarak şu önermeleri de beraberinde getirmiştir
-devletin küçültülmesi ve faaliyet alanlarının sınırlandırılması,
-kamu yönetiminin rolünün yeniden tanımlanması,
-merkeziyetçiliğin yumuşatılması ve yerelleşme,
-özelleştirme programlarının uygulanması,
-kamusal mal ve hizmetlerinin sunumunun iyileştirilmesi,
92
Alaaddin Asna ; Public Relations, Der Yay., İstanbul,1993, s:43-44
93
M. Şerif Şimşek ; Yönetim ve Organizasyon, Damla Matbaacılık, Konya, 1995
69
-yönetişim ve demokratik-katılımcı yönetim,
-kamu personeli yönetimi yerine İnsan kaynakları yönetimi anlayışına benimsenmesi
Bu
ilkelerle
birlikte,
merkeziyetçi-bürokratik-vesayetçi
devlet
yapıları
dönüşmeye başlamıştır. Örgütleri ve toplumları etkileyen bu yönelimler yönetim
pratiklerini de etkilemiş ve hükümetleri yeni arayışlara yöneltmiştir. Yeni arayışlar
kamu yönetimlerini; örgütsel yapı, insan öğesi, süreçler ve bürokratik/yönetsel kültür
bağlamında yeniden düzenlenmesini gerekli kılmıştır.
Personel yönetiminde hizmet kapsamının genişlemesi ile İnsan kaynakları
yönetimi anlayışına doğru hızlı bir evrim yaşanmaya başlamıştır. İnsan kaynakları
yönetimi sözcüğü ile örgütün dar kapsamlı insan gücü anlayışını aşarak daha kapsamlı
ve bütünlükçü bir paradigmaya dönüşümü ifade edilmektedir (Açıkalın, 1996:8-9).
Aslında
bu
evrim
personel
yönetimi-İnsan
kaynakları
yönetimi
ilişkisinde
yaşanmamakta, genel anlamda geleneksel yönetim kültüründen –çağdaş yönetim
anlayışına geçişin öyküsü niteliğini taşımaktadır. İnsan kaynakları yönetimi personel
yönetiminin çağdaş bir içeriğe ve anlayışa kavuşmasının adıdır.
İnsan kaynakları yönetimi “insan öğesini” örgütün merkezine koyan ve onu ön
plana çıkaran bir bakış açısının kavramsallaştırılmış halidir. İnsan kaynakları yönetimi
örgütte çalışanlar arasındaki tüm yönetsel kararları ve eylemleri içeren, örgüt
çalışanlarına bütünleyici bir bakış açısı ile bakan bir yönetim felsefesine
dayanmaktadır94.
İnsan kaynakları yönetimi personel yönetimi teriminin yalnızca biçimsel bir isim
değiştirmesi değil örgütün çalışanlarına geleneksel yönetim kültürü ile bakan otokratik
yönetim anlayışı yerine katılımcı, ekip çalışmasını öne çıkaran, ödül-külfet dengesinin
kurulduğu, çağdaş performans değerlendirme ölçütlerini benimseyen, örgütte insanın
özne konumunda olduğu, çevresel koşullara duyarlı, proaktif yönetim kültürünü
benimsemiş ileri bir yönetim anlayışını temsil etmektedir.
94
Füsun Kocabaş (2006); “Değişime Uyum Sürecinde İç ve Dış Örgütsel İletişim Çabalarının
Entegrasyonu Gerekliliği”, http://www.manas.kg/pdf/sbdpdf13/Makaleler/22.pdf (Erişim
10.12.2006).
70
İlk olarak yönetimde “İnsan İlişkileri Okulu” ile dikkat çekilen örgütteki insan
öğesinin önemi, 1980’li yıllarda kamu yönetimi disiplininde yaşanan değişimle birlikte
yeniden gündeme gelmiş ve önem kazanmıştır. Devletin işlevlerinin sınırlandırılmasıyla
birlikte kamu hizmetlerinin daha etkin ve hızlı bir biçimde yürütülmesi hedeflenmiştir.
Çalışanların karar alma süreçlerine katılması, gelişen çevre koşullarına uyum
sağlanması ve toplam kalite yönetimi anlayışının benimsenmesi bağlamında ortaya
çıkan insan kaynakları yönetimi kavramının önemi zamanla daha net biçimde
anlaşılmaya başlanmıştır. Yöneten-yönetilen ilişkisi içinde yaşanan değişim süreci
kamu kesimi ile özel sektör arasındaki farklılıkların yerini, benzeşme almış ve
geleneksel personel yönetimi kavramı yerine İnsan kaynakları yönetimi kavramı
kullanılmaya başlanılmıştır. Çünkü neo liberal politikaların kamu yönetimi alanında
istediği özel sektör benzeri bir örgütlenme ve çalışma anlayışıdır.95
VI-KAMU YÖNETİMİNDE REFORM İHTİYACI VE İNSAN
KAYNAKLARI YÖNETİMİ
20.Yüzyıl boyunca hakim olan hiyerarşik, katı, bürokratik kamu yönetimi, yerini
giderek daha esnek ve Pazar ekonomisine dayalı kamu yönetimine bırakmaya
başlamıştır. Bu basit bir reform ya da işletme tarzındaki değişiklik değil, devletin
toplumdaki rolünde ve vatandaş-devlet ilişkisinde önemli bir anlayış değişimini ifade
etmektedir. Geleneksel (weberyan) kamu yönetimi anlayışı teori ve pratikte gözden
düştükçe yeni kamu yönetimi, kamu sektöründe yeni bir paradigma olarak ortaya
çıkmaktadır.
Ayrıca küreselleşme süreciyle artan uluslar arası rekabet ve yaşanan siyasal
gelişmeler devletin rolünün yeniden düşünülmesine neden olmuştur. Küreselleşme,
etkileşim sürecine giren her ülkede devletin yeniden yapılandırılıp, uluslar arası alanda
diğer ülkelerle rekabet edebilir seviyeye gelmesi konusunda ülkeleri yönetim reformu
yapmaya zorlamaktadır.
95
Burhan Aykaç ; İnsan Kaynakları Yönetimi ve İnsan Kaynaklarının Stratejik Planlaması,
Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1999, s:15
71
Küresel platformda devlet-kamu yönetimi tartışmalarının son zamanlarda
yeniden alevlenmesinin bir dizi nedene dayandığını ifade etmek mümkündür. Bu
nedenler ana başlıklar halinde şöyle sıralanabilir96:
1-Devletin ekonomide oynadığı rolün boyutlarını gösteren ve iktisat bilimi
literatüründe kamu harcamalarının gayrisafi yurtiçi hasıla’ya (PE/GNP)oranının,
özelleştirme uygulamalarına rağmen,yükselmeye devam etmesi ve bütçe açıklarının
mali sistemde yol açtığı sıkıntılar
2-Devleti küçültme politikalarının az gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede
yarattığı sosyal, ekonomik dengesizlikler ve dolayısıyla toplumda sefaletin,çöküntünün
derinleşmesi
3-Başarısız devlet olgusu
4-Bilgi ve iletişim devrimi
5-Toplumsal talepler karşısında kamu kesim performansının yetersiz kalması ve
bu nedenle kamu yönetiminin değer ve saygınlık yitirmesi
6-Yolsuzluk ve israf eğilimi
7-Devletin ekonomi politikalarının belirlenmesinde,uluslar arası finans
piyasalarının önceki dönemlere göre çok daha fazla etkin rol oynaması
8-Özgür piyasa ve hakem devlet düşüncesi çerçevesinde şekillenen ekonominin
deregülasyonunu zorunlu kılan politikaların yaygınlaşması
9-Devletin daha önce üstendiği birçok mali işlevin piyasaya bırakılması ile
kamu yönetiminin hem hacim hem de nitelik olarak değişmesi ve etkisizleşmesidir.
Ayrıca gecikmiş reformların yol açtığı verimsizlik,personel istihdamının siyasi
kaygılarla gerçekleştiriliyor olması,işlevlerin tam olarak yerine getirilememesi ve
koordinasyonsuzluk vb. nedenler de bu maddeler arasında gösterilebilir.
Ülkemiz kamu kesiminde özellikle 1980’ li yılların ardından yaşanan
özelleştirme ve devletin küçültülmesi yönündeki uygulamalar,devletin elinde
96
Nevzat Saygılıoğlu ve Selçuk Arı, “Etkin Devlet”, Sabancı Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2000,
sf:27-30
72
bulundurmakta olduğu hizmetlerin etkin ve verimli bir biçimde sunulmasının
gerekliliğini ve buna bağlı olarak gelişen kalite arayışlarını da arttırmaktadır.
Yukarıda belirtilen nedenlere daha başkaları da eklenebilir.Ancak burada önemli
olan durum devletin rolünün uzun süredir tartışıldığı ve birçok ülkenin devlet reformu
ile ilgili çalışmalar yaptığıdır.Bu amaçla ülkemizde 24-12-2003 tarihinde yayımlanan
5018 sayılı ”Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu” ile genel bir ifade biçiminde
stratejik planlama ve performansa dayalı bütçe sistemine geçiş öngörülmüş ve “İnsan
kaynakları “kavramı tasarıda resmen yer almıştır.97
A-KAMU SEKTÖRÜ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE
YENİLİKLER
1980’lerin başından itibaren dünyada yaşanan hızlı değişim ve dönüşüm süreci
ve getirmiş olduğu yeni yönetim yaklaşımları, hem özel kesimde, hem de kamu
kesiminde hemen her etkinliğin odak noktasına insanı yerleştirmiştir98. Bu ortamda her
iki kesim içinde insan kaynaklarının kullanımı stratejik bir fonksiyon olarak gelişmeye
başlamış, sahip olunan insan kaynakları da stratejik bir unsur olarak önem kazanmıştır.
Bu durum geçmişte sermaye ve hammadde gibi diğer ekonomik kaynaklara verilen
önemin insan kaynakları içinde hem de daha ciddi bir biçimde yapılması gereğini ortaya
koymuştur. Böylece sağlanmasından kullanılmasına kadar pek çok konunun yeniden ele
alınması zorunlu olmuştur.
İnsan kaynakları yönetimi personel yönetiminin bir türevi olmakla birlikte
örgütün insan faktörünün kazandığı önem ve mahiyet sonucunda personel yönetiminin
kapsamını aşarak farklı bir düzleme sıçramıştır. İki kavram arasındaki temel
farklılıklarda biri personel yönetiminde işletme çıkarları ve iş gücü verimliliği daha çok
öne çıktığı halde İnsan kaynakları yönetiminde işgücünün verimliliği yanında çalışan
insanının tatmini daha fazla öne çıkmaktadır.
97
98
Serkan Bayraktaroğlu (2006) “Bilgi Toplumunda İnsan Kaynakları Yönetiminin Değişen
Yüzü”, http://www.bilgiyonetim.org/cm/yon/mlk_list php.?.yid=40 (Erişim 09.11.2006).
http://www.ekonomist/makale
73
Günümüz örgüt yapılanmaları içinde insan öğesi bir maliyet unsuru, yada bir
nesne olarak değil, örgütü oluşturan en önemli unsur olarak kabul edilmektedir. Kamu
personel yönetiminin gelişim evrimi içinde insan faktörünün Taylorist bakış açısını
geride bıraktığı ve artık örgütün öznesi konumuna yükseldiği görülmektedir. Davranışçı
okul olarak da bilinen yönetim bilimciler tarafından ifade edilen insan öğesi vurgusunun
bugün ulaştığı nokta gerçekten sevindirici bir aşamadır. İnsanın ulaştığı değer yargıları,
inançlar, tutumlar ve yaşam standardı insan unsurunu vazgeçilmez bir özne haline
getirirken örgütlerin karmaşıklaşması ve iletişim teknolojisinde meydana gelen
gelişmeler, bu yönelimin en azından bugün için doğru ve yerinde bir tavır olduğunu
ortaya koymaktadır.
Personel yönetiminde hizmet kapsamının genişlemesi ile İnsan kaynakları
yönetimi anlayışına doğru hızlı bir evrim yaşanmaya başlamıştır. İnsan kaynakları
yönetimi sözcüğü ile örgütün dar kapsamlı insan gücü anlayışını aşarak daha kapsamlı
ve bütünlükçü bir paradigmaya dönüşümü ifade edilmektedir (Açıkalın, 1996:8-9).
Aslında
bu
evrim
personel
yönetimi-İnsan
kaynakları
yönetimi
ilişkisinde
yaşanmamakta, genel anlamda geleneksel yönetim kültüründen –çağdaş yönetim
anlayışına geçişin öyküsü niteliğini taşımaktadır. İnsan kaynakları yönetimi personel
yönetiminin çağdaş bir içeriğe ve anlayışa kavuşmasının adıdır.
İnsan kaynakları yönetimi “insan öğesini” örgütün merkezine koyan ve onu ön
plana çıkaran bir bakış açısının kavramsallaştırılmış halidir. İnsan kaynakları yönetimi
örgütte çalışanlar arasındaki tüm yönetsel kararları ve eylemleri içeren, örgüt
çalışanlarına bütünleyici bir bakış açısı ile bakan bir yönetim felsefesine
dayanmaktadır.99
İnsan kaynakları yönetimi personel yönetimi teriminin yalnızca biçimsel bir isim
değiştirmesi değil örgütün çalışanlarına geleneksel yönetim kültürü ile bakan otokratik
yönetim anlayışı yerine katılımcı, ekip çalışmasını öne çıkaran, ödül-külfet dengesinin
kurulduğu, çağdaş performans değerlendirme ölçütlerini benimseyen, örgütte insanın
99
Seçil Taştan; “İnsan Kaynaklarında En İyi Yaklaşımlar, Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Çalışması”, İstanbul,2006
74
özne konumunda olduğu, çevresel koşullara duyarlı, proaktif yönetim kültürünü
benimsemiş ileri bir yönetim anlayışını temsil etmektedir.
B-KAMU’DA PERSONEL GÜÇLENDİRME
Yeni kamu yönetimi anlayışı ile merkeziyetçilikten uzaklaşma ve hiyerarşinin
azaltılması yönündeki çabalar, örgütlerde çalışanları güçlendirmeyi zorunlu hale
getirmiştir geleneksel hiyerarşik, kural temelli ve esnek olamayan yapılara olan inancın
yitirilmesi ile birlikte kullanılmaya başlanan personel güçlendirme kavramı çalışanların
gücünü tanıma ve örgütün daha iyi çalışması için bu gücü açığa çıkarma anlamına
gelmektedir. Bu bağlamda ise insan kaynakları yönetiminin artan önemi kamu
sektörünün yeniden yapılanmasında önemlidir. 100
Bu anlayışla gelişimi önemsenen insan kaynakları yönetiminde işi yapanlar
kendi kararlarını alma ve sorunları çözme yönünde cesaretlendirilirler ve işlerini etkili
olarak yapabilmeleri için eğitim programları ile desteklenirler. Bu şekilde güçlendirilen
alt kademedeki çalışanlara, daha fazla yetki ve sorumluluk verilmektedir. Alt düzey
yöneticilerin ve çalışanların daha fazla karar verme ve hareket serbestisi ile donatılması
geleneksel yetki devri anlayışından daha farklıdır.
Bürokratik çerçevede yetki devrinin, hiyerarşik kanallar çerçevesinde ve
yönetim birliği, disiplin, biçimsel otorite, yöneticinin kontrol alanının sınırlı ve belirli
olması gibi ilkelere dayanan kontrol ve komuta birliği çerçevesinde gerçekleşmesi
öngörülmektedir. Güç ve otorite sonuçta yine üst yönetimde kalmaktadır.
Personel güçlendirmenin temelinde ise, işi fiilen yapan personelin, işletmenin üst
kademesinde yer alan yöneticilere göre işi daha iyi bildiği anlayış yatmaktadır. Yetki
devrinde yetkinin sahibi üst kademedekiler gözükürken güçlendirme yetkisinin asıl
sahibi o işi yapanlardır. 101Hızlı değişim ve rekabetin ortaya çıkardığı yaratıclık, yenilik
ve esneklik ihtiyacı örgütleri bu anlayışa yöneltmiştir.
100
101
A. Doğan Canman ; Çağdaş personel yönetimi, TODAİE Yayınları, Ankara, 1995
Metin Kazancı; “Personel değerlendirmesi”, Amme idaresi dergisi, cilt:7,sayı:1, Mart
1974,s:11-26
75
—Misyona dayalı kamu yönetimi: Misyona dayalı kamu yönetimi ile kastedilen,
kurumun amacı üzerine odaklanması, hedeflerin beklenen cevap verebilecek şekilde
belirlenmesi ve kamunun temel amaçlarına dönmesidir. İşte bu noktada hedefleri
gerçekleştirecek personelin yönetimi, organizasyonu işe alımı ve performans ölçümü
konusunda , insan kaynakları olgusu önem kazanmaktadır.
— Sonuç odaklılık: günümüz yönetim anlayışında yaşanan bir başka değişim ise
sonuç odaklı bir anlayışın yönetimde hakim hale gelmesidir. Misyon odaklı yönetimin
devamı olarak nitelendirilebilecek bu anlayış, geleneksel yönetim modelinin
sonuçlarından çok yöntemlere odaklanması konusunda eleştirilere cevaben ortaya
çıkmıştır. Geleneksel yönetim modelinde, çalışanlar verilen emirlere ve mevzuata
uymakla yükümlülüklerini yerine getirmiş olmakta ve yapılan işlerin sonuçlarından
kendilerini sorumlu tutmamaktaydılar. Bu anlayış içerisinde ortaya çıkan sorunlar için
en iyi çözüm yolu, yeni düzenlemelerin yapılması ve yürürlüğe konmasıydı.
Kural yönelimli anlayışın ortaya çıkardığı bu sorunların giderilmesi için
günümüz örgütlenmelerinde kurallara vurgu azaltılmakta ve sonuçlar ön plana
çıkarılmaktadır.102
İnsan kaynakları yönetiminin evrimi, bugünkü önemi ve benzeri temel konular
değerlendirildikten sonra, Türkiye’nin insan kaynakları alanında aldığı mesafenin
tartışılması çalışmanın bütünlüğü için önemlidir.
VII-TÜRK KAMU SEKTÖRÜNDE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ
Ülkemizde “zat işleri”, “özlük işleri”, “personel yönetimi” gibi isimler altında
bir evrim süreci yaşayan “örgütün insan unsuru” bugün hem özel sektörde hem de kamu
sektöründe yaygın biçimde “İnsan kaynakları yönetimi” biçiminde kullanılmaya
başlanmıştır. Bu değişim salt biçimsel bir değişim değildir.
Kuşkusuz bu tercihte İnsan kaynakları yönetimi sözcüğünün yeni ve moda bir
terim olmasının yanında kamu personel yönetiminin hızlı bir değişim süreci içinde
olmasının ve geleneksel kamu personel yönetimi anlayışının aşılarak çağdaş bir
102
Ekşi, a.g.e., s:109
76
personel ya da İnsan kaynağı yönetimine dönüşmesinin de büyük payı bulunmaktadır.
Nitekim 2003 tarihinde hükümetin üzerinde uzun süre çalıştığı “Kamu Yönetimi
Reformunda” kamu personel rejimi ile ilgili olarak da önemli bir değişim; insan
kaynakları yönetimi kavramının tasarıda resmen yer almasıdır. 103
Türkiye’nin en önemli problemlerinden birisi de yetişmiş insan kaynaklarına
sahip olmamasıdır. Yetişmiş insan kaynakları kamu sektöründen çeşitli nedenlerden
dolayı ayrılmaktadır. Bu da kamu yönetimimizin bir özelliği durumuna gelmiştir.
Ülkemizde, Cumhuriyet rejimine geçişle birlikte önemli iktisadi sistem denemeleri
olmuştur.
Özellikle Mustafa Kemal Atatürk döneminde çeşitli iktisadi akımların denendiği
bilinmektedir. Ama yetişmiş insan kaynaklarının olmaması nedeniyle nedeniyle
uygulamaya konulan bu iktisadi akımlar yeterince hayata geçirilememiştir. İnsan
kaynakları bir ülkenin en önemli kaynağıdır. Birçok ülke yeraltı kaynaklarına sahip
olmamasına rağmen sanayi maddeleri üretmektedir. Bunun sebebi de kalifiye insan
kaynağına sahip olmasından kaynaklanmaktadır.104
Aslında dünyadaki ülkeleri ayırırken gelişmiş, az gelişmiş veya gelişmemiş ülke
diye tasnif etmektense; insan kaynaklarını, iyi yönde geliştirip kullanan ülkeler veya
kullanamayan ülkeler olarak tasnif etmenin daha iyi olacağı düşünülmektedir. Genç ve
çalışır
durumda
nüfusa
sahip
olan
ülkeler
bu
kaynağı
iyi
yönlendirmek
mecburiyetindedirler.
Halk kendisine en iyi biçimde hizmet edecek bir yönetim istemekte ve bu uğurda
büyük yüklere katlanmaktadır. Halkın üstlendiği yüke karşılık nasıl ve ne ölçüde hizmet
ettiği sorunu, çağımızın en önemli sorunlarından birisidir. Etkin sorumluluk bilincinde
ve savurganlığa boğulmamış bir yönetim sistemi bütün dünyada ortak özlem olmuştur.
Böyle bir yönetim sistemini oluşturmanın ön koşulu, kamu hizmetlerine yeterli
elemanları almak ve bunlardan en verimli bir şekilde yararlanmaktır.
103
Mehmet Küçükkurt, Baki Can; “İletişimde Kaynak Faktörü ve İk’ya Katkısı”, Ege Üniv.
B.Y.Y.O. Dergisi, Sayı.2, İzmir, 1988.
104
Cahit Tutum ; “Personel Yönetimi”, TODAİE Yayınları, Ankara, 1978, s:10-11
77
Siyasal rejimleri ne olursa olsun tüm ülkelerde ortak sorun, etkili ve verimli bir
yönetim sistemini meydana çıkartmaktır. İyi bir yönetin düzeni; anayasa, hükümet
biçimi ya da yasaların kusursuzluğu ve iyiliğinden çok, devlet kadrolarını dolduran
personelin niteliğine ve başarısına bağlıdır. Bir yönetim biçiminin diğer bir yönetim
biçiminden daha iyi olmasını sağlayan başlıca etmen, birinde ötekine oranla yeterli
elemanların kamu görevlerine getirilmesi imkânının daha çok bulunmasındandır 105
Yeni paradigma bürokrasinin doğrudan hizmet sağlama aracı olması, daimi
oluşu özellikleri gibi temel ve vazgeçilmez özelliklerini sarsmıştır. Her şeyden önce mal
ve hizmet üretiminin bürokrasi tarafından sağlanması tek yol olarak görülmemektedir.
Özel sektörün öncelik ettiği esnek işletme sistemleri artık kamu kesimince de
benimsenmektedir. Yine hükümetler doğrudan hizmet üretme yerine bu konuda pekala
dolaylı bir rol de üstlenebilirler. Aslında siyasi ve idari sorunlar öteden beri var
olagelmiştir. Ancak bunun iletme yapılarına yansımaları, üzerinde daha çok son yıllarda
durulan konulardandır.106
Kamu sektöründe en üst kademeden en alt kademeye kadar ve tüm birimler arası
ilişkilerin niteliğini yeniden belirleyen bir dönüşüm sürecinden söz edilebilir. Kamu
sektöründe gelişen ve yeni anlamlar yüklenen birimlerden biri de insan kaynakları ya da
personel yönetimi birimleridir. Yeni kamu yönetimi anlayışını özetleyecek olursa şu
hususlara değinilebilir;
-
hizmet sunan birimler arasında rekabetin geliştirilmesi
-
kontrolü bürokrasiden topluma doğru kaydırmakla vatandaşı ya da
müşteriyi güçlendirmek (Kamu’da müşteri ya da vatandaş odaklılık)
-
dikkati sadece girdilere değil, çıktılara da yoğunlaştırmak suretiyle
performans ölçümüne imkan sağlarlar,
-
hizmetlerden yararlananları yeniden tanımlayarak onları müşteri
olarak görürler ve seçenekleri yeniden sunarlar,
-
ortaya çıkamadan önce sorunları önlerler,
-
sadece harcamaya değil kazanmaya da gayret ederler,
105
a.g.e.s:10-11
106
Birgül Ayman Gürel; Kamu personeli, İmge kitapevi, Ankara, 2005
78
-
katılımcı anlayışla otoriteyi desantralize ederler,
-
piyasa mekanizmasını bürokratik mekanizmaya tercih ederler.107
A-TÜRK KAMU SEKTÖRÜNDE İNSAN KAYNAKLARI
YÖNETİMİNİN NİTELİKLERİ
Kamu yönetiminde insan kaynakları olgusunu üç gruba ayırmak gerekmektedir.
Bunlardan birincisi ülkenin insan kaynakları ki; bundan kastedilen; çalışabilen ve
çalışacak
olan
faal
nüfustur.
İkincisi
ise,
kamu
yönetimini
sektör
olarak
düşündüğümüzde, kamu sektörünün insan kaynaklarıdır. Üçüncüsü de; kamu
kurumlarının bizzat seçtikleri mikro düzeydeki insan kaynakları planlamasıdır.
Kamu sektöründe insan kaynakları yönetimi bağlamında sıkça gündeme gelen
planlama kamu sektörü için önceliklerden birdir. Çünkü etkin bir kamu yönetimi için
insan kaynakları planlamasının sunduğu hedef ve amaç belirleme zorunluğu
bulunmaktadır. Bu bağlamda ekonomik sektörlerin gerektirdiği miktarda insan
kaynakları ihtiyacının ne olacağını araştırmak ve bu miktardaki insan kaynaklarının
kamu kesiminin ihtiyacı yönünde ne nitelikte olması gerektiğini belirlemek, meslek
yapısını ortaya koymak gelmektedir.108
Kamu kesiminde insan kaynakları planlaması, özel bir önem taşır. Gözlemler
kamu kesiminde, hizmete almanın gerçek ihtiyaçlara dayanmadığını göstermektedir.
Kamu kuruluşları personel sayılarını sürekli olarak artırmak eğilimindedir. Bunda hiç
kuşkusuz, devlet memurluğunun işsizliği azaltma aracı olarak kullanma isteğinin rolü
büyüktür.
Gerçek ihtiyaçlara dayanmayan bir personel politikası, insan kaynaklarının
boşuna harcanması ve giderlerin gereksiz biçimde artırılması sonucunu doğurmaktadır.
Devletin eleman kullanma konusunda bugünkü ve gelecekteki ihtiyaçlarının neler
olduğunu şimdiden kestirebilmesi insan kaynakları planlaması ile mümkün olmaktadır.
Bütün bu nedenler, kamu kesiminde insan kaynakları planlamasını yalnız yaralı değil,
aynı zamanda zorunlu bir yöntem durumuna getirmektedir.
107
Burhan Aykaç, “21.yüzyılda kamu yönetiminde yeni<eğilimler”, G.Ü.İ.İ.B.F. özel sayısı,2002
108
Canman, a.g.e. s:57
79
Kamu yöneticileri personel ihtiyaçlarını dışarıdan karşılamayı da düşünmelidir.
Yıllardan beridir izlenen politikalar neticesinde bazı alanlarda yığılmalar olurken, bazı
alanlarda da eleman yetersizliği duyulmaktadır. Kamu sektörü, bilhassa ekonomik
bunalım yaşandığı dönemlerde eleman problemi olan alanlarda örgüt içi kaydırma
yöntemi izlemelidir. Bunu da en akılcı bir şekilde yapabilmesi için insan kaynaklarını
eğitmelidir. Her zaman için hazır bulunması gereken insan kaynağını örgüt içi eğitime
tabi tutulması gereklidir.
Gelişmekte olan ülkelere bir göz atıldığında, makro düzeyde genel bir düşük
istihdam düzeyi ve yüksek bir nüfusa artışı hızı fark edilir. İnsan kaynaklarının profili
ise, uzman personel sıkıntısı ve niteliksiz insan kaynaklarının çokluğunu yansıtır.
Gelişmiş ülkelerde insan kaynakları planlamasında temel sorun; özellikle 20 yüzyılın
son yılında, çok değişen ekonomik, politik ve sosyal olgulara örgütlerin uyum
göstermesindeki güçlükler yatar. Eldeki insan kaynaklarının genellikle üstün nitelikli
oluşu, niteliksiz işgücüne olan ihtiyaçların karşılanmasındaki güçlükleri doğuracaktır.109
Günümüz çağdaş endüstri dünyasında yönetim evrensel bir kavramdır. Yönetim,
İnsan denen önceden ne yapacağı kolayca kestirilemeyen bir varlıkla uğraşır. Konusu
İnsan olan çeşitli yönetsel faaliyetler farklı yaklaşımlarla incelenmekte ve her biri kendi
özel sorunları üzerine eğilmektedir. Bu nedenle kamu yönetimi, hastane yönetimi,
işletme yönetimi ve eğitim yönetimi gibi farklı disiplinler ortaya çıkmaktadır. Ancak
her şeyden önce yönetim, kamu olsun, özel olsun, işbirliğine dayalı grup faaliyetleridir.
Ortak bir amacı etkili ve ekonomik bir biçimde gerçekleştirmek için bireylerin ve
grupların işbirliği içinde çalışmaları söz konusudur.
Diğer yandan, Avrupa ülkelerinde genel anlamda anlaşıldığının aksine,
bürokrasi, hem özel hem de kamu kesiminde belli özelliklere sahip, görev ve
sorumlulukları yasal düzenlemelerle belirlenen merkeziyetçi ve büyük ölçekli örgütlere
verilen addır. Her ne kadar kamu kesiminde bu yasal düzenlemeler – mevzuat
denilmektedir – özel örgütlere göre daha katı olmakta ve bürokrasinin olumsuz anlamı
olan kırtasiyeciliğe daha uygun düşmekteyse de, “örgütsel büyüme, iş bölümü,
109
Tuğray Kaynak; Personel Planlaması, İ.Ü. İşletme Fakültesi Yayınları, İstanbul 1990
80
hiyerarşi, nesnellik, kuralcılık gibi öğeleri içeren” bir yapı ve ilişkiler düzeni olan
bürokrasi, hem kamu hem de özel kesim örgütlerinin kaçınılmaz sonucudur.110
Son olarak hangi türden olursa olsun bir örgütün amacı, etkili ve verimli bir
biçimde mal ve hizmet üretmektir. Bunun içinde aynı teknik ve yöntemlerden
yararlanma durumundadır. Bütün bunların ışığında, kamu yönetimi ve işletme yönetimi
gibi yapay ayırımlara gitmek yerine, sorun ve konuları ortak olan bir disiplinde
birleşmek bilimin kaçınılmaz bir özelliğidir.
Bu anlamda ayrı ayrı yönetim disiplinlerinden söz etmek yerine sınır ve
sorunları belirli bir “yönetim bilimleri”nden bahsetmek daha doğru olacaktır. Bu nokta
gözden kaçırılmaksızın, yönetsel anlamda olmasa bile kamu ve özel kesim örgütlerinin
insan kaynakları yönetimi arasında nitelik yönünden bazı farklılıkların bulunduğunu da
söylememiz gerekecektir. Bu farklılıklar şöyle özetlenebilir:111
- Devletin yaptığı görevlerde temel amaç kamu yararı olduğundan, özel kesim
kurumlarına göre daha zorunlu ve ivedi nitelik taşır. Bu işlerin yürütülmesinde kazanç
amacının çok hizmet fikri ağırlıktadır. Gerçi bu zorunluluk ve ivediliğin derecesi
zamana göre değişmekle birlikte, kamu bürokrasisini ve personelini etkiler. Sonuçta
özel faaliyetler için daha az zorunlu olan hizmetin sürekliliği ilkesi kamu kesiminde
temel amaç oluşturur.
- Devletin sunduğu hizmetler tekelci yada yarı tekelci niteliktedir. Bu nitelik
ivediliğin bir sonucudur. Bu nitelik sonucu verimlilik ölçümleri, rekabet koşulları
altında çalışan özel örgütlerde daha kolay olmaktadır.
- Kamu hizmetleri, yasal düzenlemelerle yürütülür. Bu nedenle bir kamu
görevlisinin usulleri değiştirmesi ve faaliyetlerini genişletmesi oldukça zordur.
Yönetimin yetki ve sorumlulukları ve bunları yerine getirmede izlenecek yol ve
yöntemler belirlenmiş ve biçimsel kurallara bağlanmıştır.
110
Cahit Tutum; Personel Yönetimi, TODAİE Yayınları, Ankara,1978
111
Michael Armstrong; Strategic Human Resource Management, Second Edition, Kogan Page,
London, 2002
81
Gerçi karma ekonomilerde devletin yasal düzenlemelerle iş yaşamına
karışmasına sık sık rastlanmaktadır. Ancak bu düzenlemeler sınırlı bir alanda
kaldığından özel işletmeler daha dinamik çalışmakta ve buda örgütlere büyük bir
esneklik kazandırmaktadır. Bununla birlikte büyük ölçekli endüstrilerin ve dev
örgütlerin ortaya çıktığı endüstrileşmiş ülkelerde bu farklılık azalmaktadır.
-. Kamunun sunduğu hizmetler Pazar fiyatıyla kısıtlı değildir. Arz ve talep
ilkeleri kamuda işlememekte, devlet ürettiği mal ve hizmetleri ihtiyaç duyan herkese
eşit olarak sunmaktadır.
-Özellikle demokrasilerde kamu faaliyetleri herkesin gözü önünde olmaktadır.
Açıklık ilkesi sonucu kamu personeli akvaryumdaki balık gibidir. Her türlü eylem ve
işlemleri kamunun denetim ve gözetimi altındadır. Kamuda çalışmaya başlayan bir
personel, yaşamının, kişiliğinin ve yaptığı işlerin en ayrıntısına kadar kamuoyunun ve
basının gözünü üzerinde hissetmektedir.
Bunun sonucu kamu hizmetlerinin yalnızca iyi yürütülmesi yeterli olmamakta,
bu inancın kamuya benimsetilmesi de gerekmektedir. Her ne kadar son 30-40 yılda özel
işletmelerin de bazı sınırlamalara gittikleri ve özellikle çevre bilincinin gelişmesiyle
“toplumsal sorumluluk” altında bulundukları görülmekle birlikte, kamuoyu devlet
faaliyetlerine karşı daha duyarlıdır.
- Her ne kadar özel kesim örgütlerinde de büyük çaplılıktan söz edilebilirse de,
özellikle ülkemiz gibi gelişmekte bulunan ülkelerde, kamu hizmetleri çok büyük ölçekli
bürokrasileri zorunlu kılar. Personel araç-gereç ve mali kaynaklar açısından devlet
örgütleri, özel örgütlerle karşılaştırılamayacak büyüklüktedir. Büyüklüğün ortaya
çıkardığı sorunlar ise özel kesimde rastlanmayacak ölçüdedir. 112
Yukarıda belirttiğimiz koşullar altında çalışan kamu personeli özel kesim
personelinden oldukça önemli ve farklı özellikler gösterir. Bunlardan en önemlisi
vatandaşların eşitliği ilkesine dayanan kamu personelinin tarafsızlığı ilkesidir. Bu
nedenle kamu yönetimi ahlakı, özel kesim iş ahlakından daha kesin bir düzenlilik ve
112
Cahit Tutum; “Türk personel sisteminin sorunlarına genel bir yaklaşım”, Amme idaresi
dergisi, cilt:13 sayı:34, Eylül 1980, s:95-107
82
sınırlayıcılığa sahiptir. Özel bürokrasi çalışanlarından farklı olarak, kamu personeli
ulusu bölmeye yönelik konularda açıkça taraf olamaz.
İktidara gelen parti değişse bile kamu personeli farklı hizmette bulunamaz. Son
olarak Stahl’ın belirttiği gibi siyasal yöneticilerle ilişkiler açısından kamu bürokrasisi
görevini isimsiz (anonim) yürütür. Seçmenlere karşı sınırlı sayıdaki siyasal yöneticiler
sorumlu olduklarından, belirledikleri siyaset ve bunun uygulaması olan yönetimden
dolayı alkışlanacak yada eleştirilecek olanlar siyasetçilerdir. Bunun sonucu kamu
bürokrasisi, politika geliştirmeye katkıda bulunmak ve hatta politika önermekle birlikte
bu konularda savunuculuk yapamaz. Tüm bu bilgiler ışığında aşağıda kamu
kuruluşlarında uygulanmakta olan insan kaynakları yönetimlerine değinilmeye
çalışılacaktır.
B-KAMU KURULUŞLARINDA İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ
SİTEMİ
“İnsan kaynaklarının yönetimi” son yıllarda yönetim dünyasında deyim yerinde
ise yeniden keşfedilmiş konulardan birisidir. Eskiden personel yönetimi olarak
adlandırılmasına karşılık günümüzde “insan yönetimi” hatta insan mühendisliği olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye’de personel yönetimi konusu,1930’lu yıllarda “sevk ve idare” adı
altında, genel yönetim süreci sorunları içinde erimiş bir biçimde ele alınmaya
başlanmıştır. Sevk ve idare konusunda öncelikli olarak askeri alanda ele alındığı
gözlenmektedir113.
Personel yönetiminin kendi başına,ayrı bir çalışma alanı olarak belirişi ise,1950
sonrasına denk düşmekte ve bu tarihin egemen yaklaşımı olan davranışçı-insan ilişkileri
bakışı doğrultusunda şekillenmektedir.
Kamu personel yönetimi, kamu yönetimi disiplinin bir alt dalıdır. İlgi konusu,
kısaca devlet tarafından kamu kurum ve kuruluşlarında, halk tarafından seçilerek değil,
113
Birgül Ayman Güler, Kamu Personeli: Sitem ve Yönetim, İmge Kitapevi, Ankara, 2005, sf:44-48
83
bir yönetsel makam tarafından atanarak görevlendirilen ve bu görevi meslek olarak
yürüten profesyonel çalışanların örgütlendirilme ve yönetilme sistemini incelemektir.
Kamu personel yönetimi sistemi doğrudan doğruya toplum ve devlet yapısına
göre kurulmaktadır. Bu nedenle teknik özelliklerin doğru anlaşılması, kurulması ve
işletilmesi için gerekli ölçütler, öngörülen personel sisteminin kendi içinde değildir.
Ölçütler, toplum ve devlet yapılanmasının içindedir.
Kamu personel sistemi “ülkenin ekonomik ve sosyal örgütlenme tarzı nasıl
olmalıdır?”sorusuna bağlı olarak kurulan bir yapıdır. Eğer bu örgütlenme öncülük
görevi verilmiş bir devlet yaratacaksa başka, ekonomik ve toplumsal aktörlerle eşit rol
yüklenecek bir devlet yaratacaksa başka özellikler sergileyecektir. Günümüzde egemen
eğilim, devletin ulusal, kalkınmacı, öncü niteliklerine son verilmesi; küresel, piyasaodaklı, aktörleriyle eş rollü nitelikler edinmesi yönündedir. Kamu personel sistemi bu
hedef doğrultusunda baştan aşağıya yeniden kurallara bağlanmak üzere reforma konu
edilmektedir.
Tüm bu bilgiler doğrultusunda aşağıda kamu kuruluşlarında halen uygulanmakta
olan insan kaynakları yönetimi sistemi hakkında kısaca değinilecektir.
Kamu kuruluşlarında iş analizi, kamu kuruluşlarında, bazı Kamu İktisadi
Kuruluşları dışında, düzenli bir iş analizi çalışması yapılmamaktadır. Kurumlarda
çalışanların görev, yetki ve sorumlulukları ise işletme yönetmeliklerinde yazılı hale
getirilmiş ve mevzuat niteliği taşımaktadır. Bu tanımlamaların, yalnızca yapılan
görevlerle ilgili olduğu gözlenmektedir. Bu durumun temel nedeninin, kamu
yöneticilerinin rasyonel yönetim ilkelerinin uygulamadaki isteksizlik ve yetersizlikleri
olduğu söylenebilir. İş analizi ve onun doğal uzantıları olan iş gerekleri ve iş
tanımlarının yokluğu, kamu yönetimini personel ve diğer yönetim faaliyetlerini etkili bir
biçimde gerçekleştirmeden alı koymaktır. Daha önce de değinildiği gibi, iş analizi
çalışması
yapılmaksızın
insan
kaynakları
yönetiminin
temel
işlevlerinin
gerçekleştirilmesi, yararlı ve tutarlı sonuçlar alınması söz konusu olamaz.
84
Kamu kuruluşlarında personel sağlama ve seçme, kamu kuruluşlarında
personel alma işlemleri Devlet Personel Başkanlığı tarafından yönlendirilmektedir. Bu
konuyla ilgili yasal çerçeve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nca düzenlenmiştir114.
Kamu kurum ve kuruluşları, personel gereksinimlerini yani boş kadrolarını sınıf ve
derece bildirerek Devlet Personel Başkanlığı’na bildirirler (Md 46). Devlet Personel
Başkanlığı da, atama yapılacak boş kadroların sınıf ve derecelerini, kadroların
bulundukları konum ve yerlerini, kadrolara alınacak personel sayılarını, alınacak
personelin genel ve özel koşullarını, en son başvurma tarihini, başvurulacak yetkili
birimleri, sınav yerlerini ve zamanlarını, gerek görülen diğer bilgileri başvurma
süresinin bitiminden en az 15 gün önce Resmi Gazete, radyo, televizyon ve ülke
çapında tirajı yüksek gazetelerden en az biri ve uygun görülecek diğer araçlar ile
duyurur. Sınavsız atama yapılacak yerlere kadro adedinden fazla istekli bulunduğu
takdirde açılacak sınavın gün ve yeri, yukarıdaki koşullara uygun olarak ayrıca
duyurulmaktadır (Md 47). Kamu kuruluşlarında istihdam edilmesi için adayların bir
takım özel ve genel koşulları yerine getirmesi zorunlu kılınmıştır. Kamu kuruluşlarında
istihdam edilecek personelin şu nitelikleri yerine getirmesi gerekmektedir:
1. Türk vatandaşı olmak,
2. Genel olarak 18 yaşını doldurmuş olmak,
3. En az ortaokul mezunu olmak, kadro için istekli bulunmadığı takdirde ilk
okul mezunları da istihdam edilebilir,
4. Kamu haklarından mahrum olmamak,
5. Ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veya affa uğramış olsalar bile devletin
kişiliğine karşı suç işlemiş bulunmamak, yüz kızartıcı ve onur kırıcı suçtan hükümlü
bulunmamak,
6. Askerlik görevini yerine getirmiş olmak, askerlik çağına gelmemiş olmak
veya ertelemiş bulunmak,
•
114
Halil CAN, Şahin KAVUNCUBAŞI, Kamu ve Özel Kesimde İnsan Kaynakları Yönetimi,
Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005
85
7. Sağlık bakımından engel taşımamak.
Bu genel koşullara ek olarak adayların aşağıda sıralanan özel koşulları da
karşılaması gerekmektedir:
1. Yukarıda verilen eğitim düzeyini gösterir diplomaya sahip olmak,
2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan koşulları taşımak
(Md 48).
3. Devlet memurluğu sınavında başarılı olmak.
1998 yılında yürürlüğe giren yasayla, bütün 657 sayılı kanun kapsamında
çalıştırılması düşünülen personel için “göreve ilk defa atanacaklar tespiti için ülke
genelinde sınav düzenlenmesi öngörülmüştür. Sınavlar üç grupta toplanan adaylara
yönelik olarak yapılmıştır. Bu gruplar:
1. Grup: İlkokul ve ortaokul mezunları
2. Grup: Lise mezunları
3. Grup: Üniversite mezunlarıdır.
Bu sınavda başarılı sayılmak için 100 puan üzerinden 70 veya daha fazla puan
almak gerekmektedir. 70 ve daha fazla puan alanların, aldıkları puanlar ve sahip
oldukları diğer özellikler (bilgisayar bilmek, meslek lisesi mezunu olmak vb) göz önüne
alınarak münhal kadrolara açıktan atamaları yapılmaktadır. Elbette bu kişilerin
atanmasında güvenlik soruşturması ve sağlık koşulları gibi gereklilikler de
aranmaktadır.
Yukarıda sıralanan koşulları yerine getiren, yani devlet memuru olmak için
gerekli genel ve özel koşulları taşıyanlar, belirli bir süre adaylık (memur adaylığı)
döneminden geçirildikten sonra asli kadroya atanırlar. Adaylık döneminde memurlara
eğitim programları uygulanmaktadır. Bu dönem içinde temel ve hazırlayıcı eğitim ve
staj devrelerinin her birinde başarısız olanlarla, adaylık süresi içinde hal ve
86
hareketlerinde
memuriyetle
bağdaşmayacak
durumları,
göreve
devamsızlıkları
belirlenenlerin sicil amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişkileri
kesilir. Devlet memurluğu için adaylık süresi bir yıldan az iki yıldan fazla olamaz (Md
54-57). Bu dönem içinde başarılı olan ve olumlu sicil alanlar sicil amirlerinin teklifi ve
atamaya yetkili amirin onayı ile onay tarihinden geçerli olmak üzere asli memurluğa
atanırlar.
Kamu Kuruluşlarında Personel Hareketliliği:
İlerleme ve yükselme, kamu kuruluşlarında ilerleme ve yükselme konusu iki
başlıkta değerlendirilmektedir. Bunlar: kademelerde ilerleme ve derece yükseltilmesi.
Kademe ilerlemesinde aylık gösterge tablosunda bir üst (yan) kademeye, derece
ilerlemesinde ise aynı tabloda bir üst dereceye geçiş söz konusudur. Kademe ilerlemesi
için şu koşullar aranmaktadır:
1. Bulunduğu kademede en az bir yıl çalışmış olmak,
2. O yıl içinde olumlu sicil almak,
3. Bulunduğu derecede ilerleyebileceği bir kademenin bulunması.
Yukarıdaki koşulları yerine getiren memurlar hak kazandıkları tarihten itibaren
başkaca bir işleme gerek duyulmaksızın bir üst kademeye geçmiş sayılırlar.
Devlet memurlarının görevde atama ve görevde yükselmelerini düzenleyen
yönetmelik 1999 tarihinde 23852 sayılı Resmi Gazete de yayınlanarak uygulamaya
konulmuştur115. Bu yönetmeliğe göre, devlet memurunun aranan şartları taşıması
durumunda (eğitim durumu, hizmet süresi, sicil durumu vb) esas alınarak boş bulunan
şef, müdür yardımcılığı, müdür gibi kadrolara açılan sınavlarda başarılı oldukları
takdirde yükseltilebilmektedir. Görevde yükseltme sınavına katılan ve başarılı olan
115
Halil Can ve Şahin Kavuncubaşı a.g.e. s.37–38
87
memurlar, Görevde Yükselme Eğitim programına alınmakta ve bu programı
tamamlamak zorundadır. Bu programa katılan memurlara Görevde Yükselme Programı
Sertifikası verilmektedir. Bu sertifika sahipleri Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi
veya Milli Eğitim Bakanlığı Ölçme ve Değerlendirme Merkezinin daha önceden ilan
ettiği tarihlerde açacakları sınavlara sertifikayı hak ediş tarihinden itibaren beş yıl
boyunca sınava girmeye hak kazanmaktadırlar. Yapılan bu merkezi sınavda 100
üzerinden 70 veya daha fazla puan almak şartı aranmaktadır. 70 puan ve üstünde puan
alan adaylar başarılı sayılırlar ve münhal kadrolara atamaları yapılır (6 Şubat 2001
tarihli, 24310 sayılı Resmi Gazete).
Çekilme (istifa), Devlet Memurları Kanunu’nun 94-98, maddeleri memurluktan
çekilme ile ilgilidir. Memurluktan çekilmek isteyen kişi bağlı olduğu kuruma yazılı
olarak başvurarak bu isteğini belirtir. Görevine izinsiz olarak 10 günden fazla gelmeyen
memurlar ise, yazılı başvuru koşulu aranmaksızın memurluktan çekilmiş sayılırlar.
Çekilmek isteyen memur, çekilme isteğinin kabul edilmesine ve yerine atanan kişi
gelinceye kadar görevine devam etmek durumundadır. Devir teslim ile yükümlü olan
memurlar ise yerlerine atanacak kişi gelinceye kadar göreve devam etmek zorundadır.
Olağanüstü hallerde (sıkıyönetim, seferberlik vb) devlet memurları, yerine atanacaklar
gelip işe başlamadıkça görevlerini bırakamazlar.
Çekilme Sonrası Tekrar Atanma, Devlet memurluğundan çekilen kişilerden,
olağanüstü hallerde yasaya aykırı biçimde ayrılanlar dışındakiler tekrar göreve
atanabilirler. Ancak memurluğa atanma süresi farklılık göstermektedir. Örneğin yazılı
başvuru ile çekilen memurlar 6 ay. Devir teslim yükümlülüğünü yerine getirmeden
ayrılan memurlar ise 3 yıl geçtikten sonra tekrar memurluğa atanabilirler116.
Geçici Görevden Ayrılma, Devlet memurları, bilgilerini artırmak üzere yurt
dışına burslu olarak gönderilebilirler. Ayrıca giderlerini kendileri karşılamak koşuluyla
da ücretsiz olarak iki yıla kadar yurt dışına gidebilirler. Bu süre en çok bir katına kadar
116
Güler a.g.e. , s.111
88
artırılabilir. Devlet burslarıyla yurt dışına gönderilenlerin hakları saklı tutulur. Bir diğer
geçici görevden ayrılma nedeni de askerlik görevinin yerine getirilmesidir. Devlet
memuru iken askerlik görevini yapmak için silah altına alınan memurlar, bu süre içinde
izinli sayılırlar ve askerlik görevinin bitiminden itibaren bir ay içinde tekrar görevlerine
dönmek için başvuruda bulanabiliriler. İlgili kuruluş başvuruyu takip eden bir ay içinde
memuru göreve atamak zorundadır.
Geçici Görevden Uzaklaştırma, Çeşitli nedenlerle görevi başında bulunmasında
sakınca bulunan memurlar geçici olarak görevden uzaklaştırılabilirler. Ancak görevden
uzaklaştırma durumunda memur hakkında en geç 10 gün içinde soruşturma açılması ve
memura soruşturmanın içeriğine göre maaşının belirli bir oranının ödenmesi gereklidir.
Görevden geçici olarak uzaklaştırmanın temel amacı; memurun soruşturmanın sağlıklı
biçimde gerçekleştirilmesini olumsuz etkilemesini (örneğin evraklarda tahrifat,
tanıkların tehdit edilmesi) engellemektir.
Haklarında memurluktan çıkarma dışında bir disiplin cezası alan, soruşturma
sunucunda aklanan, soruşturma içeriğindeki suçu genel af ile kaldırılmış olan ve
memurluğa devamında engel olmayan bir ceza alan ve bu cezası ertelenenler tekrar
göreve başlatılabilirler.
Geçici görevden uzaklaştırma durumunda kurumlar, bu göreve kurum içinden,
kurum dışından veya açıktan vekil atayabilir.
Sürekli
Görevden
Çıkarma,
Görevden
uzaklaştırma
yada
devlet
memurluğundan çıkarma; bir daha devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan
çıkarmaktır. Devlet Memurları Kanunu nun 124. maddesinin E bendinde belirtilen
suçları işleyen memurların işine derhal son verilmektedir. Siyasi partilere katılma,
astlarına ve üstlerine fiili tecavüzde bulunma, yetki almadan gizli bilgi açıklama, yasak
yayınları basmak, yaymak, dağıtmak, bu suçlara örnek olarak verilebilir.
89
Kademe İlerlemesinin Durdurulması, Devlet memurlarından memurluğa
yakışmayacak eylemlerde bulunan memurlar, eylemin ağırlık derecesine göre 1-3 yıl
kademe ilerlemesinden yararlanamazlar. Kademe ilerlemesinin durdurulması ile ilgili
suçlar yasanın 125. maddesinin D bendinde sıralanmıştır117.
Karşılıklı Yer Değiştirme (Becayiş), Aynı kurumun başka başka yerlerde
bulunan aynı sınıftaki memurları, karşılıklı olarak yer değiştirme yoluyla atanmalarını
isteyebilirler. Bu isteğin gerçekleşmesi için atamaya yetkili amirin onayı gereklidir.
Kurumlar Arası Yer Değiştirme, Memurların Devlet Memurları Kanununa tabi
kurumlar arasında, kurumların muvafakati ile kazanılmış hak dereceleri üzerinden veya
68. maddedeki ilkeler çerçevesinde personel, derece yükseltilmesi yoluyla bulundukları
sınıftan veya öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri sınıftan, bir kadroya nakilleri
mümkündür. Ayrıca kurumlar da, görev ve unvan değişikliği gözetmeksizin kazanılmış
hak aylık dereceleriyle memurların bulundukları kadro derecelerine eşit veya 68.
maddede belirtilen esaslar çerçevesinde daha üst, kurum içinde aynı veya başka
yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler.
Emeklilik, Emeklilik tüm çalışanların temel haklarının başında gelmektedir.
Yarınlarından emin olarak çalışma olanağı bulunmayan kimselerin çalıştıranlara ve
devlete karşı güvenle bağlı olmaları ve yaptıkları işlerin verimli olması olanağı yoktur.
Kamu personelinin emeklilik haklarını elde edebilmesi için genel olarak üç
koşul aranmaktadır:
1. Belirli bir hizmet süresini doldurmak,
2. Belirli bir yaşa erişme,
3. Sağlık yönünden iş göremez (malul) hale gelme.
117
http://www.devletarsivleri.gov.tr
90
1998 yılında yapılan değişikliğe, emeklilik yaşı, kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten sonra yeni başlayan erkek memurlarda 60, kadınlarda ise 58 yaş olarak yeniden
düzenlenmiştir. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte emekliliğine 10 yıldan az kalan
personel için kademeli geçiş öngörülmüştür. Kanunun yürürlüğe tarihte emekliliğine 2
yıldan az süre kalanlar ise emekliliği hak etmiş sayılmakta ve yeni uygulamadan muaf
tutulmaktadır. Kanun yayınlandığında emekliliğine 10 yıldan fazla süre kalan
memurlarda emeklilik yaşı, kadınlar için 52, erkekler için 58 olarak öngörülmüştür.
Yetişme yönünden daha uzun süre gerektiren meslekler için, örneğin yukarıda
değindiğimiz gibi üniversite öğretim üyeliği için, yaş süreleri daha yüksek tutulmuştur.
Bazı hallerde emeklilik zorunlu hale gelebilir. Emekliliğin zorunlu hale geldiği
durumlar yasalarla düzenlenmiştir. Bu durumlarda memurun emekliye ayrılması
zorunlu olup, çalışmaya devam etme olanağı yoktur. Emeklilik şu durumlarda zorunlu
hale gelebilir :
1. Yaş sınırına erişilmiş halinde, memurlar zorunlu olarak emekliğe ayrılırlar.
Hangi görevlerde, hangi yaşa kadar çalışabileceği yasalarda belirtilmiştir. Bu yaş
genellikle 65 yaştır.
2. Çalışanların herhangi bir hastalık nedeniyle çalışamaz hale gelmeleri
durumunda emeklilik zorunlu hale gelir.
3. Belirli bir süre sicillerin olumsuz olması halinde personel hakkında zorunlu
olarak emekli işlemi yapılır.
Kamu kurumlarında başarı değerlendirme ve personel eğitimi, kamu
personelinin başarı değerlendirmesi, 657 Sayılı Devlet Memurları Yasasının 109–121.
maddeleri ve 18.10.1986 Tarih, 19255 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Devlet
Memurları Sicil Yönetmeliğiyle düzenlenmiştir118. Bu yönetmeliğin amacı, devlet
memurlarının mesleki yeterliliğinin belirlenmesi için sicilinde bulunacak bilgileri,
ayrılış sicilinin verileceği durumları, sicil raporlarının biçimini, taşıyacağı soruları, sicil
raporlarının doldurulmasında uygulanacak not yöntemini, notların derecelendirilmesini,
118
Güler, a.g.e. , s.193
91
düzenleme zamanını, uyarılan memurlarca yapılacak itirazları ve bunları inceleyecek
makamları, sicil raporlarının korunması ile görevli makamlara dair esasları, sicil
amirlerini ve diğer konuları düzenlemektir.
Memurların başarı değerlendirmesinde puanlama (notlama) sistemi esas
alınmıştır ve notlama, sicil raporu temel alınarak yapılır. Sicil raporları yılda bir kez
Aralık ayının ikinci yarısı içinde doldurulur. Ancak aday memurların sicil raporlarının,
birinci yılın sonunda en geç 15 gün içinde doldurulması zorunludur119. Değerlendirmeyi
yapacak amirin, astı ile en az altı ay birlikte çalışması gereklidir.
Sicil amirleri, sicil raporlarında, memurlarını genel durum ve davranışlar,
mesleki yeterlilik, yönetsel yeterlilik ve yurt dışı görev yeterliliği ana boyutları ile ilgili
soruların her birini, 100 tam puan üzerinden değerlendirir ve sorulara verdikleri notların
toplamını soru sayısına bölerek memurun sicil notunu belirlerler. Her bir sicil amirince
verilecek notların ortalaması alınarak memurun sicil notu ortalaması belirlenir. Sicil not
ortalaması;
1. 59 puandan az alan memurlar yetersiz görülür ve kötü sicil almış sayılırlar,
2. 60-75 arasında alan memurlar orta derecede başarılı,
3. 76-89 arasında alan memurlar iyi derecede başarılı,
4. 90-100 arasında olan memurlar ise çok başarılı olarak değerlendirilir.
Sicil raporlarındaki sicil notu ortalaması 60’ın üstünde olan memurlar olumlu
sicil almış sayılırlar.
Sicil raporları ve sicil dosyasının doldurulmasında gizlilik esas alınmıştır. Devlet
memurlarının yetersizlikleri halinde sicil raporlarında yazılı bulunan kusur ve
eksiklikleri, uyarılmaları bakımından gizli bir yazı ile atamaya yetkili amirler tarafından
kendilerine bildirilir. Ancak memurların bu konuda itiraz hakkı bulunmaktadır. Devlet
memurları, uyarının kendilerine ulaşmasından itibaren bir ay içinde itiraz haklarını
kullanabilirler.
119
Güler, a.g.e., s.295
92
657 sayılı yasada başarılı memurların ödüllendirilmesi öngörülmüştür.
Görevinde olağanüstü gayret ve çalışması ile başarı sağlayan memurlara, merkezde
atamaya yetkili amirler, illerde valiler ve kaymakamlar tarafından takdirname verilir ve
takdirname personelin siciline işlenir. Yine olağanüstü başarılı memurlar, sınıflarına
göre 1 veya 2 aylığına denk parasal ödül alabilmektedirler.
Kamu kuruluşlarında personel eğitimi işlemleri, personelin adaylık döneminde
başlamakta ve gerektiği durumlarda istihdam süresi içinde devam etmektedir. Personel
sağlama ve seçme bölümünde değindiğimiz gibi aday memurlar en az bir yıl en fazla iki
yıl boyunca gerekli bilgi ve becerileri kazanmaları için eğitime tabi tutulmaktadır. Bu
dönem içinde memurun başarısız olması ilişiğinin kesilmesine yol açmaktadır.
Devlet Memurları Yasasının 214–225 maddeleri memurların yetiştirilmesi ile
ilgili düzenlemeleri içermektedir. Kamu personelinin hizmet içi eğitimi, memurların
yetiştirilmesini, verimliliğini artırmayı ve sonraki görevlere hazırlama amaçlarını
gütmektedir. Kamu personelinin hizmet içi eğitimi Devlet Personel Başkanlığı ve ilgili
kurumların işbirliği ile yürütülmektedir (Md. 214). Başbakanlık Devlet Personel
Başkanlığı, kurumları yurt içi ve yurt dışı eğitim programlarının hazırlanmasında ve
uygulanmasında yol göstermek, yetiştirme faaliyetlerini eşgüdümlerini ve denetlemekle
yükümlüdür(Md 220).
Türkiye’de kamu görevlilerinin sınıflandırılması sorunu ilk kez 1956 yılında
ciddi olarak ele alınmış ve bir tasarı hazırlanarak Meclis’e sunulmuş ancak
sonuçlanmamıştır. Ülkemizde gerçek anlamda sınıflandırma düşüncesi1965 yılında
çıkartılan Devlet Memurları Kanunu ile ortaya atılmıştır120. 657 Sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun, değişik 15.5.1975 tarih 189/1 sayı düzenlenen 36. maddesinde,
devlet memurlarının sınıfları şöyle düzenlenmiştir:
1. Genel İdare Hizmetleri Sınıfı: Devlet dairelerinde yönetim, icra, büro ve
benzeri işleri gören personelin bulunduğu sınıftır.
120
Zeyyad Sabuncuoğlu, Kamu Personel Yönetimi, Furkan Ofset, İstanbul, 1996
93
2. Teknik Hizmetler Sınıfı: Yüksek mühendis, mühendis, yüksek mimar,
mimar, jeolog, hidrolog, jeofizikçi, fizikçi, kimyager, matematikçi, istatistikçi,
yöneylemci, matematiksel iktisatçı, ekonomist ve benzeri ile teknik öğretmen
okullarından mezun olup ta öğretmenlik mesleği dışında teknik hizmetlerde çalışanlar,
şehir plancısı, yüksek şehir plancısı, tütün ve çay eksperleri, fen memuru, tekniker,
teknisyen ve dengi teknik unvanlara sahip olup, en az orta derece mesleki eğitim
görmüş bulunanlar, teknik hizmetler sınıfında yer almaktadır.
3. Sağlık Hizmetleri ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı: Bu sınıf, sağlık
hizmetlerinde (hayvan sağlığı dahil) mesleki eğitim görmüş, yetişmiş olan tabip, diş
tabibi, eczacı, veteriner hekim gibi memurlar ile bu hizmet alanında çalışan yüksek
öğrenim görmüş fizyoterapist, tıbbi teknolog, ebe, hemşire, sağlık memuru, sosyal
hizmetler uzmanı, sağlık idarecisi ile ebe ve hemşire, hemşire yardımcısı, (fizik tevdi,
laboratuar, eczacı, diş anestezi, röntgen teknisyenleri ve yardımcıları, çevre sağlığı ve
toplum sağlığı teknisyenleri dahil) sağlık savaş memuru, hayvan sağlık memuru ve
benzeri sağlık personelini kapsamaktadır121.
4. Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı: Bu sınıf, eğitim ve öğretim ile
görevlendirilen öğretmenleri kapsamaktadır.
5. Avukatlık Hizmetleri Sınıfı: Avukatlık hizmetleri sınıfı, özel kanunlara göre
avukatlık ruhsatına sahip, baroya kayıtlı ve kurumlarının yargı mercilerinde temsil
yetkisine sahip olan memurları kapsamaktadır.
6. Din Hizmetleri Sınıfı: Din eğitimi görmüş olan ve dini görev yapan
memurları kapsamaktadır.
121
Sabuncuoğlu, a.g.e., s.28
94
7. Emniyet Hizmetleri Sınıfı: Bu sınıf, özel kanunlara göre, polis, komiser
yardımcısı, komiser, abş komiser, emniyet müfettişi, emniyet amiri ve emniyet müdürü
sıfatını kazanmış emniyet mensubu memurları kapsamaktadır.
8. Yardımcı Hizmetler Sınıfı: Yardımcı hizmetler sınıfı, kurumlarda her türlü
yazı ve dosya dağıtmak ve toplamak, başvuru sahiplerini karşılamak ve yol göstermek,
hizmet yerlerini temizlemek, aydınlatma, ısıtma işlerinde çalışmak veya basit iklim
rasatlarını yapmak: ilaçlama yapmak veya yaptırmak veya tedavi kurumlarında, çarşı ve
mahallelerde koruma ve muhafaza hizmetleri gibi ana hizmetlere yardımcı içerikli
görevlerde her kurumun özel bünyesine göre ve yine bu anlamda olmak üzere ihdasını
gerek gördüğü yardımcı hizmetleri yerine getirmekle görevli bulunanları kapsamaktadır.
9. Mülki İdare Amirliği Hizmetleri Sınıfı: Bu sınıf valiler ve kaymakamlar ile
bu sıfatlara hak kazanmış olup İçişleri Bakanlığı merkez ve iller kuruluşunda çalışanları
ve maiyet memurlarını kapsamaktadır.
10. Milli İstihbarat Hizmetleri Sınıfı: Bu sınıf Milli İstihbarat Teşkilatı
kadrolarında veya bu teşkilat emrinde çalışanlardan özel kanunlarda gösterilen ve
Başbakanlıkça belirlenen görevleri yerine getirenleri kapsamaktadır.
Kamu kuruluşlarında ücretleme, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda,
memurlara ödenen aylık, memurlara hizmet karşılığında kadroya dayanılarak, ay
itibariyle verilen para olarak tanımlanmıştır. Ülkemizde kamu kuruluşlarında uygulanan
aylık rejimi, dört tür ödemeden oluşmaktadır: Aylık, ek gösterge, yan ödeme ve sosyal
hak niteliğindeki ödemeler. Kamu
kuruluşları
yönetiminde
personel
aylıkları,
hazırlanan bordrolara göre ödenmektedir122.
Sosyal Yardım Ödemeleri, Devlet Memurları Kanununun, dördüncü kısmında
kamu personeline sağlanan sosyal yardım ve haklar düzenlenmiştir. Bu yardımların bir
kısmı (lojman tazminatı, aile yardımı, çocuk yardımı gibi) düzenli olarak her ay
personele ödenirken bir kısmı da, belirli durumların ortaya çıkması halinde bir defaya
122
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bak Canman, 1995:175-199
95
özgü olarak ödenmektedir. Bunlara örnek olarak doğum yardımı, ölüm yardımı
verilebilir.
Kamu kuruluşlarında sosyal yardım ve hizmetler, Türkiye’de kamu
kuruluşlarında çalışan personele sağlanacak sosyal yardımlar ve hizmetler, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu ile bu kanuna bağlı olarak hazırlanan yönetmeliklerde
belirtmektedir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda Sosyal yardım ve hizmetler,
kanun maddelerine göre şöyle sıralanmaktadır:
1.İzinler (Madde 102–108): Devlet memurları, hizmet sürelerine göre yıllık izin
hakkına sahiptir. Bu iznin süresi 1-10 yıla kadar hizmeti olan memurlar için 20 gün, bu
süreden daha fazla hizmeti olanlar için ise 30 gündür. Zorunlu hallerde bu sürelere,
gidiş ve dönüşler için en çok ikişer gün yol izni eklenebilmektedir. Devlet memurları
ayrıca belirli durumlarda,
a. Mazeret izni,
b. Hastalık izni,
c. Doğum izni,
d. Ücretsiz izin haklarını kullanabilirler.
2. Hastalık ve Analık Sigortası (Madde 188)
3. Yeniden İşe Alıştırma (Madde 189)
4. Sosyal Tesis Gereksinmelerinin Karşılanması (Madde 191)
5. Konut Kredisi (Madde 192)
6. Mahrumiyet Yeri Ödeneği (Madde 195)
7. Öğrenim Bursları ve Yurt Hizmetleri (Madde 199)
8. Aile Yardımı Ödeneği (Madde 202)
9. Doğum Yardımı (Madde 207)
96
10. Ölüm Yardımı Ödeneği (Madde 208)
11. Tedavi Yardımı (Madde 209)
12. Cenaze Giderleri (Madde 210)
13. Giyecek Yardımı (Madde 211)
14. Yiyecek Yardımı (Madde 213)
15. Eğitim ve Yetiştirme Hakkı (Madde 214-225)
Kamu kuruluşlarında sendikalaşma, Anayasamızın “Sosyal ve Ekonomik
Haklar ve Ödevler” başlıklı Üçüncü Bölümünün 51. maddesi sendika kurma hakkını
düzenlemiştir. Bu maddeye göre; “işçiler ve işverenler”, kendi üyelerinin çalışma
ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek için,
önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurabilirler. Madde sendika kurma
hakkını “işçilere ve işverenlere” tanımıştır. Bu durum karşısında memurların sendika
kurup kuramayacakları tartışma konusu olagelmiştir. Gerçi 1961 Anayasasında 1971
yılında yapılan değişiklikle, esasen işçi niteliği taşımayan kamu hizmeti görevlilerine
sendika kurma hakkı tanınmıştı. Ama kamu hizmeti görevlilerine ilişkin diğer
düzenlemeler yönünden eski ve yeni anayasalar arasında önemli bir fark vardır. 1982
Anayasasında memurlarla ilgili diğer maddelerde eski Anayasadaki gibi, memurların
sendikalara üye olmayacaklarına ilişkin bir hüküm yoktur.
Anayasanın sendika kurma hakkı 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile geniş ve
ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir.
Ülkemizde de yeni ekonomi ve küreselleşme bağlamında insan faktörünün önem
kazanması ile birlikte, eleman ihtiyacının belirlenmesinden kariyer planlamasına kadar
geniş bir alanda faaliyet gösteren insan kaynakları yönetiminin geliştirilmesi
gerekmektedir.
Personelin gücünü tanıyan ve kamu yönetiminin daha iyi çalışması için bu gücü
açığa çıkaran, çalışanlarına sorun çözme konusunda cesaret, işlerini daha iyi
yapabilmeleri için de sürekli eğitim veren bir organizasyon anlayışına ihtiyaç vardır.
Personelin neyi nasıl yaptığını, iş tanımlarına ve performans standartlarına ne ölçüde
97
ulaşabildiğini çağdaş performans ölçme yöntemleri ile değerlendiren bir insan
kaynakları, kamunun ihtiyaç duyduğu dinamizmi yaratabilecektir.
Kamuda bu şekilde bir dinamizm yaratmak için belli bir zihniyet değişimine
ihtiyaç vardır. Bu anlayış için ise öncelikle hedeflerin ortaya konulup, onu
gerçekleştirmek için öncelikle merkezin bu iradeyi göstermesi gerekmektedir. Bu
süreçte ise amaçlara ulaşmak için birçok yöntem denenebilir, bunlardan biri de iletişim
olgusudur. İletişim örgüt içi ve dışı süreçleri iyileştirme yönünde kullanılabilecek
önemli bir araçtır. Bu amaçla örgütsel iletişim konusunun insan kaynakları bağlamında
incelenmesi faydalı olacaktır.123
BÖLÜM 3: İLETİŞİM OLGUSUNUN KAMU VE ÖZE SEKTÖRDEKİ
İNSAN KAYNAKLARINA ETKİSİ
I-İLETİŞİM OLGUSUNUN TANIMI VE NİTELİKLERİ
İletişim, Latince “communis” sözcüğünden türetilmiş ve dilimizde İngilizce
“communication” kelimesinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. İletişimin bir çok tanımı
yapılmıştır. Genel olarak iletişim, insanlar arasında bilgi, duygu ve düşünce
alışverişidir. Hem kişisel, hem de toplumsal bir süreç olan iletişim, bilgi, fikir, duygu ve
becerilerin simgeler kullanılarak aktarılması olarak tanımlar.124
A-İLETİŞİM, İLETİŞİM SÜRECİ VE İŞLEYİŞİ
İletişim olgusu bir süreçtir. Bu statik değil, aksine dinamik bir yapıya sahiptir.
İletişim süreci içinde insanlar, kendi anlamlarını, tecrübelerini, bilgilerini ve
yorumlarını kullanacak şekilde iletişimi yapılandırırlar. İnsanların toplumda var olan
kuralları öğrenmesi, değer ve inançları benimsemesi, kurallara uygun olarak kendisine
verilen rolleri oynaması, yani toplumsallaşması, ancak iletişimle gerçekleşir. İnsanlar
123
124
a.g.e , s:3
Haluk Gürgen; Örgütlerde İletişim Kalitesi, Der Yay., İstanbul, 1997, s.9
98
başkalarıyla bir arada olabilmek, onları anlayabilmek, kendilerini anlatabilmek ve
etkileyebilmek, yani toplumsallaşabilmek için iletişim kurar.125
Bir toplumsal yapı içinde iletişime gerek duyulmayan hiçbir iş düşünülemez.
Çünkü iletişim, bir insandan başka bir insana bilgi ve düşüncenin aktarılmasıdır. İnsanın
kendisini karmaşıklıktan kurtarıp bir düzen oluşturmasına, çevresini daha iyi tanımasına
ve başkalarıyla uyumlu işler gerçekleştirmek için etkileşime, diğer insanların
bilgilerinden yararlanmasına olanak tanıyan özel bir becerisi vardır. Bu beceri aynı
zamanda bireyin iletişim kapasitesini de gösterir.
Bir sosyal yapıda hayatını devam ettirmek zorunda olan insan belli kurallar
etrafında örgütlenmiş, toplumsal/kültürel kurumlar oluşturmuştur. Bu kurumların
oluşturulması kadar sürdürülmesi de, iletişimle gerçekleştirilmiştir. Toplumlar, iletişim
aracılığıyla geleneklerini ve kültürel kimliklerini korumalarının yanı sıra yeni
düşünceleri ve değerleri de yaygınlaştırma olanağı bulmuştur
Toplumsal kurumların uzun süre ayakta kalmaları, nesilden nesile varlıklarını
devam ettirmeleri, birbirleriyle aralarındaki iletişimi sürdürmeleriyle ilgilidir. Bir
toplumda iletişimin kimler arasında, nasıl ve hangi sonuçlarla, nasıl gerçekleşeceğini
büyük ölçüde o toplumun toplumsal ve kültürel özellikleri tarafından belirlenir.
Öte yandan, üyesi olduğumuz, grupların davranış kuralları, yetiştiğimiz çevre, eğitim
ve öğretim düzeyimiz, yaptığımız iş ve üyesi olduğumuz gruplar da iletişim davranışımızı
etkiler, iletişim kendilerinkinden farklı rolleri, inançları, değerleri, tutum ve davranışlara sahip
bireylerle ve gruplarla nasıl ilişki kurulacağının öğrenilmesini de sağlar.126
İletişimle ilgili ciddi bilimsel çalışmalar 20. yüzyılın ilk yıllarından itibaren
başlamıştır. İletişimin bir sanat yada beceri, bu nedenle bir çalışma alanı sayılması M.Ö.
5. ve 4. yüzyıllara, Eflatun ile Aristo’ya dek uzanır. O dönemlerde iletişim bir
konuşmacının,
bir
hatibin,
konuşmasında
dinleyicilere
sunacağı
tartışmanın
oluşturulması yada biçimlendirilmesi olarak tanımlanmıştır. İletişimin asıl amacının
125
Doğan Cüceloğlu; Yeniden İnsan İnsana, Remzi Kitabevi, İstanbul,1992, s.13.
126
Erol Mutlu; İletişim Sözlüğü, Ark Yay., Ankara 1994, s. 98
99
inandırma olduğunu söylemiş, iletişim olayında üç öğenin varlığından sözedilmiştir.
Bunlar, konuşan, dinleyen ve söyleyen sözdü.127
B-İLETİŞİM SÜRECİNİN UNSURLARI
Kavramı açıklayabilmek için önce onun süreç olma özelliğini açıklamak gerekir.
Süreç, bir olayın düzenli olarak ve birbirini izleyen değişimlerle gelişmesi, başka bir
olaya dönüşmesi, olarak tanımlanmaktadır. Yine aynı kavram, zaman içinde sürekli
değişen bir olgu yada süregelen herhangi bir durum, olarak da tanımlanmaktadır.
Diğer yönetsel işlevler gibi iletişim de bir süreçtir. Gerçek iletişimden söz
edilmek isteniyorsa iletişim iki yönlü süreç olarak görülmelidir. Bazen tek yönlü bir
iletişimden söz ediliyorsa böyle bir şey olamaz. Tanımı, gereği, duygu, düşünce ve
bilginin paylaşılması ve anlaşılması iki yönlü bir sistemi gerekli kılar. İletişim daima
yada daha fazla kişi arasında olur.128
İletişim sürecinin üç temel öğesi vardır. Bunlar: Mesajı ileten kaynak, mesajın
iletildiği kanal ile onu yorumlayan alıcıdır. 129Bazı iletişim bilimciler, iletişim sürecinin
öğelerinde alt ayrımlar yapmaktadır: Kaynak, mesaj, kanal alıcı feedback (geri
bildirim).Bunlardan kısaca bahsetmek gerekirse;
Kaynak kavramı; iletişim biliminde yerleşmiş ve yaygın olan (communicator)
teriminin karşılığıdır.130Mesajı oluşturan kişi, işletme yada aygıt birer kaynaktır. Bu
nedenle kaynak, iletişim sürecini başlatan, mesajlarını alıcıya gönderen kişi yada kişiler
yada işletme olarak tanımlanabilir. İşletmesel iletişim açısından kaynak, bir üst, bir ast,
işletmenin çevreyle iletişiminde ise, işletme veya çevre olabilir. 131
Kaynak iletmek istediği, duygu, düşünce ve bilgisini alıcının algılayıp,
anlayacağı simgeleri kullanarak kodlayarak mesaja dönüştürür. Kaynağın gönderdiği
127
Ayseli Usluata ;İletişim , İletişim Yay., İstanbul, 1994, s.48
128
Haluk Gürgen, a.g.e. s.12
129
a.g.e. s.11-14
130
Erol Mutlu, a.g.e., s.126
131
Orhan Gökçe; İletişim Bilimine Giriş: İnsanlararası İlişkilerin Sosyolojik Bir Analizi,
Turhan Kitabevi, 2. Baskı, Ankara,1998.
100
mesajları, alıcının istenen doğrultuda yorumlanması için; kaynağın, alıcının sosyolojik
özelliklerini iyi bilmesi gerekmektedir. Buna göre kaynakta empati yeteneği
bulunmalıdır.132
Kaynak konumundaki kişi veya kurumların hedef kitle ile aynı zaman ve mekan
şartları bir arada bulunmaması, kaynağın mesajını ulaştırırken ve ulaştırdıktan sonra
hedef kitle üzerinde ne gibi bir etki yarattığını, tepkisinin ne olduğu, bu tepkinin yön ve
derecesinin tespit edilmesini güçleştirmektedir. Kaynağın hedef kitleyi oluşturan
bireyler hakkında ortalama hesaplara veya görüşlere dayanan demografik sosyoekonomik ve psikolojik verilere sahip olması, hedef kitlenin bireysel tepkilerinin
izlenmesi ve kontrol edilmesinde yeterli olmamaktadır.133
Mesaj; İleti (commonicate), konuşmacı ile dinleyici yada kaynak ile hedef
arasındaki ilişkiyi sağlayan temel öğedir. Bu nedenle, ileti, iletişim sürecinin
düğümlendiği merkezdir. Mesaj kaynak tarafından oluşturulan her türlü duygu,
düşünce, simge vb. kodlardır. Kaynak mesajı oluştururken, hedef kitlenin, sosyoekonomik, eğitim, yaş, sosyo-psikolojik özelliklerinin dikkate almalı ve mesajını buna
göre anlamlandırmalıdır.
Mesajın oluşturulmasında kullanılan herhangi bir kod, mesaj dili olarak
tanımlanır. Mesajın dili, herhangi bir dil olabileceği gibi müzik, resim gibi sanatsal yada
başka simgelerle oluşturulmuş bazı kodlar da olabilir. Bir kod, bir kültürün yada alt
kültürün üyelerince ortak olan bir anlam sistemi olup, simgelerin ve bunların hangi
bağlamda kullanılacağını belirleyen kuralları ve uzlaşımları (gelenekleri) içerir.134
Kanal; alıcı ve kaynak arasındaki bağdır. İletişimin gerçekleşmesi mesajın
gönderilmesine ve alıcılar tarafından alınmasına bağlıdır. Kanal, ışık dalgaları, radyo
dalgaları, ses dalgaları, telefon kabloları, sinir sistemi gibi mesajı taşıyan fizik
araçlarıdır.
132
Erol Mutlu, a.g.e., s.127
133
Mehmet Küçükkurt, Baki Can ; “İletişimde Kaynak Faktörü ve İK’na Katkısı”, Ege Üniv.
B.Y.Y.O. Dergisi, Sayı.2, İzmir,1988 s.24
134
Haluk Gürgen; Örgütlerde İletişim Kalitesi, Der Yay., İstanbul, 1997, s.19-20
101
İnsanların beş duyu organları yani koklama, dokunma, işitme, görme ve tat alma
da iletişim kanalı olarak hizmet görebilmektedir.İletişim kanalları genel olarak kişiler
arası ve kitle iletişimi olarak ikiye ayrılabilir. Kişiler arası iletişim kanalları, kaynakla
alıcının yüz yüze gelmesi durumunda, örneğin söz, yazı, resim, fotoğraf yada hareket
bağlamında söz konusudur. Kitle iletişim kanalları, kaynak tarafından kodlanan bir
mesajın, televizyon, radyo, film, gazete, video vb. kitle iletişim araçlarıyla iletilmesi
durumunda gerçekleşir. 135
Örneğin mesaj gazete yoluyla iletilmek istendiğinde alıcının yani hedef kitlenin
eğitim durumu dikkate alınmalıdır. Eğitim durumu düşük olan toplumlarda gazete,
kitap, dergi, vb. okuma oranı da düşüktür. Bu nedenle hedef kitlenin sosyo-ekonomik ve
sosyo-kültürel özellikleri mesaj oluşturulurken göz önünde bulundurulmalıdır.
Hedef kitle (alıcı);İletişim süresince, iletinin algılanması, yani iletinin erişmesi istenen
kimse için hedef kavramı yerleşmiştir. Bu bir mektubun alıcısı, bir kitabın veya
gazetenin okuyucusu, radyo dinleyicisi, televizyon seyircisi veya bir anfide ders
dinleyiciler olabilir. Hedef kitle iletişimde etkindir; pasif, edilgen değildir. öncelikle
iletileri anımsarken, iletilerden anlam çıkarırken, algılarken etkinlik başlar136
Hedef kitle, kişi yada bir grup veya toplum olabilir. Hedef kitlenin, mesaja
istenilen anlamı verip vermemesi birtakım faktörlere bağlıdır. Doğru bir iletişim hem
kaynağını ve hem de alıcının kullanılan kodlama sistemini ve sembolleri bilmelerini
gerekli kılar.
İletişimin başarılı bir şekilde gerçekleşmesi için, alıcının iletme yada grubu
içindeki yeri, düşünceleri, inanç ve tutumları, toplumsal-ekonomik konumuna ilişkin
bilgilerin öğrenilmesi gerekir. İletişimin etkinliği alıcının çok iyi tanımlanmasına,
özelliklerinin bilinmesine bağlıdır. Ayrıca, alıcının çeşitli iletişim araçlarına karşı
duyarlılığı ile hangi iletişim kanallarına açık oluşu ve hangi iletişim kanalına ilişkin
deneyimli oluşunun da önemi büyüktür.
135
a.g.e., s:21
136
Orhan Gökçe, a.g.e., s.121
102
Geribildirim (feedback);İletişimin tamamlanması için mesajın kaynağına dönüşü
gerekir. Burada dikkati çeken en önemli nokta rollerin değiştiğidir. Bu kez alıcı, verici
durumuna dönüşürken, verici de alıcı rolünü oynamaktadır Ayrıca geribildirim
iletişimde bulunanlar arasındaki anlaşmanın başarı durumu hakkında da bilgi
vermektedir. 137
Bu bağlamda geribildirim, kaynağın aktüelleştirildiği anlamı, alıcının algılayıp
algılamadığı, algılamışsa tepkisinin ne olduğu hakkında bilgi temin ettiği süreçtir
İletişimin başarılı olması, alıcının kaynağa olumlu yönde geribildirimde bulunmasıyla
olanaklıdır. Aynı zamanda geribildirim, kaynağa mesajın alınıp alınmadığını ve doğru
bir şekilde yorumlanıp yorumlanmadığının öğrenmesini sağlar. Geribildirim ile kaynak
alıcının tepkilerini algılayabilecek ve buna göre gelecekteki iletişim sürecinde ve
mesajın içeriğinde değişiklik yapmasına olanak sağlayabilecektir138
II-KÜRESEL SİSTEM İÇİNDE İLETİŞİM (KÜRESELLEŞMENİN
EKONOMİK, SİYASAL, KÜLTÜREL TEMELLERİ BAĞLAMINDA)
Geleneksel olarak, İnsanlar içerisinde bulundukları farklı ortamlarda (özel hayat,
iş yaşamı vb) farklı statü ve rolleriyle bağlantılı olarak, farklı davranış kalıpları
geliştirmektedir. Özellikle modern yaşamda bireylere toplum tarafından farklı roller
yüklenmekte ve bu bağlamda farklı beklentiler oluşmaktadır. Modern toplumlardaki
insanlar gündelik yaşamlarında farklı davranış kalıpları sergilemektedirler.
Bireylerin sosyal yaşamındaki farklı statü ve buna bağlı davranış kalıplarının
yanında özellikle günümüz bilgi toplumlarında profesyonel iş yaşamına bağlı olarak,
farklı iş davranışları sergilemektedirler. Bu olgu bireyin sosyal yaşamında bir şekilde
kendiliğinden oluşan toplumsal rol ve davranışlardan farklıdır. Aynı zamanda bireyler
gündelik yaşamlarında da kişilik yapıları ve statülerini göre farklılaştırmaktadır. Bu
durum elbette ki bireylerin zevk ve tercihlerini de etkiler. Farklı tutum ve davranışlar,
müşteri tercihlerini de etkilemektedir.
137
Orhan Gökçe, a.g.e., s.81-83
138
Berrin Filizöz, “İnsankaynakları Yönetiminde Uluslar arası Yaklaşımın Gerekliliği”,
C.B.Ü. İ.İ.B.F Yayınları, Cilt:4, Sayı:1, 2003, s:161–179
103
Günümüz modern toplumlarında bireylerin istek ve talepleri farklılaşmaktadır.
Post modern birçok teorisyene göre bireysel kimliklerde bir patlama yaşanmaktadır.
Geçmişteki gibi gerek kamu sektörü gerekse özel sektör için, hitap ettiği kitle homojen
bir müşteri idi. Kamu sektörü için, vatandaşlar kurallara uyması gereken, bürokrasinin
kararlarını benimsemesi gereken ve kendisine verilen hizmet ile yetinmesi gereken bir
anlam ifade etmekteydi. Özel sektör için ise kamu yönetimleri kadar olmasa da, hedef
kitle kavramı daha sabit bir yapıyı ifade ediyordu.
Günümüzde ise hem kamu hem de özel sektör için, küresel ekonominin rekabet
unsurları içinde farklı bireysel taleplere uygun ürünler geliştirmek ve hizmet sunmak
önem kazanmaktadır. Elbette ki bunları uygun plan ve teknolojilerle kullanmak
mümkündür. Ancak mevcut strateji ve planları uygulayacak, işgörenlerin de eğitimi ve
yönetimi ön plana çıkmıştır.
Bu bağlamda toplam kalite yönetimi, müşteri odaklılık, girişimcilik, innovasyon,
örgütsel öğrenme gibi örgütün iç çevresine de yönelik olarak yeni stratejiler
belirlenmiştir. Bu nedenle, yeni ekonominin yeni kurallarına işletme çalışanlarının
uyumu için insan kaynakları yönetimi unsurunun önemi artmaktadır.
Örgütlerin amaçlarına ulaşmaları için kullanılan yöntemlerden olan iletişim,
gittikçe entegre ve iletişim odaklı bir yapıya bürünmektedir. Rekabet yoğun piyasalarda
“ikna” edici iletişim, faklılaşma ve avantaj sağlamada büyük bir önem taşımaktadır.
Pazarlama, ürün geliştirme, müşteri odaklılık gibi kavramlarla bağlantılı hale
gelen iletişim; “ürünün toplam önerisini tüketicilerin amaçlarına ulaşmasına yardımcı
olacak hem de kuruluşu kendi amaçlarına yaklaştıracak biçimde, tüketicilerle
paylaşmaktır”. Pazarlama iletişimi ikna edici iletişim süreci olarak ele alınmaktadır.
Tüm işletme faaliyetleri bütünsel olarak ele alınıp iletişim ekseninde kurgulanmaktadır.
Rekabet, gittikçe yoğun ve zor bir yapıya bürünmektedir. Sadece Ürün, fiyat, dağıtım,
tutundurma temelli stratejiler yeterli olmamaktadır. Pazarlama iletişimi yaklaşımı,
kaynakları doğru ve bilinçli kullanarak rakiplerden farklılaşmayı öngörmektedir.
İşletmenin müşteri ile tüm temas noktaları, işletme ile toplum iletişiminin
kapsama alanına girmektedir. Bu yüzden müşterilerin demografik özellikleri, yaşam
104
tarzları ve satın alma alışkanlıkları dikkate alınmaktadır. Tüketici ile karşılaşılan her
mecrada/kanalda
“aynı
mesaj”
“verilerek,
sinerji
oluşturulmaya
çalışılır
ve
farklılaştırılmış bir konum elde edilir. Eskiden firmalar, bütçelerinin %5’ini reklam,
iletişim için ayırırken, zorlu pazar koşullarında bu oran %25’i bulmaktadır. 139
Günümüz piyasa koşullarında her alanda standartlaşma sağlanmaktadır. Rekabet
için etkili enstrümanlar devreye girmektedir. İletişim artık en önemli rekabet
silahlarından birisi haline gelmiştir. Bu görevi pazarlama iletişimi disiplini üstlenmiş
durumdadır. Bu durum aslında küreselleşmenin işletmelere dayattırıldığı bir gerçektir.
Çünkü, küreselleşme teknolojik temelli bir oluşum olarak, siyasal, ekonomik, ticari
faaliyetlerin tümü bizzat görsel ya da basılı yayınlar aracılığı ile birçok kesim tarafından
paylaşılmaktadır.
Küresel ekonomik sistem içinde teknoloji (özellikle internet teknolojisi)
bağlamında bireyler, toplumlar arası iletişim artmaktadır. Dünyanın herhangi bir
noktasında yaşanan gelişme farklı toplumlar tarafından anında öğrenilmektedir. Böyle
bir ortamda işletmelerin hem ticari, hem de sosyolojik anlamda toplum ile iletişim
kurması bir stratejiden ziyade, günümüz gerçekleri ile uyumlu bir yaklaşımdır. Bu
bağlamda iletişimde kullanılan araçların tanımlanması ve açıklanması gerekmektedir.
İletişim, yalnızca haber ve mesaj alış- verişi değil; her türlü fikrin, gerçeğin ve
verinin nakledildiği, hem ferdi hem de toplu yapılan bir etkinlik olarak en geniş
anlamıyla değerlendirildiğinde, iletişimin herhangi bir sosyal sistem içindeki ana
fonksiyonları, aşağıdaki başlıklar altında tanımlanabilir:
Enformasyon; Ferdi, çevreyle alakalı, mahalli, milli ve milletler arası şartları
anlamak, bilinçli tepkiler göstermek ve doğru sonuçlara ulaşmak için gerekli olan haber,
veri, bilgi, resim, mesaj, fikir ve yorumların toplanması, depolanması, işlenmesi ve
yayılması.
Sosyalizasyon; kişilerin içinde yaşadıkları toplumun etkin üyeleri olarak faaliyet
göstermelerini sağlayacak: toplumla bağlılığı ve bilinci besleyecek genel bilgi
139
Eren Erol; “İşletmelerde Yenilik Politikası”, İ.Ü.İ.F Yayını, Yayın no:2884, İstanbul, 1982
105
birikimini oluşturmak ve böylelikle, toplum hayatını aktif bir şekilde katılmalarına izi
vermek.
Motivasyon; her toplumun ve topluluğun yakın ve uzak hedeflerinin şartlarını
oluşturmak; ferdi tercihlerin ve isteklerin teşviki: fert ve toplumla ilgili etkinleri
geliştirmek herkesçe kabul gören doğru hedeflere ulaşmaya yardımcı olmak.
Tartışma; karşılıklı fikir birliğini ve alış verişini kolaylaştırmak ve kamuoyunu
ilgilendiren konularda farklı görüşleri netleştirmek için gerekli ortamı oluşturmak;
genelde kabul gören tüm mahalli, milli ve uluslar arası konularda daha geniş bir
kamuoyu ilgisi ve katılımı sağlamak.
Eğitim; hayatın her safhasında entelektüel gelişme, kişilik oluşumu; kişisel
yetenek ve kapasitenin gelişmesini sağlamak için bilgi aktarımı.
Kültürel Gelişme; geçmişin mirasını korumak amacıyla kültür ve sanat
ürünlerinin yayınlanması, ferdin ufkunun genişletilmesi, hayal gücünün, estetik
ihtiyaçların ve buluşçuluğun canlandırılması yoluyla kültürel gelişimin sağlanması.
Eğlence; fert veya toplum olarak eğlenme amacıyla işaret, sembol, ses ve
görüntü aracılığıyla tiyatro, dans, sanat, edebiyat, müzik, spor vb. aktivitelerin
yaygınlaştırılması.
Entegrasyon; tüm insanların, grupların ve ulusların birbirlerini tanımak ve
anlamak kendileri dışındakilerin yaşama şartlarını, görüşlerini ve isteklerini
değerlendirebilmek için ihtiyaç duydukları farklı mesajlara ulaşmalarını sağlamak.
III-İLETİŞİM KAVRAMININ ORGANİZASYONLAR İÇİN ÖNEMİ
“Değişim” ve “küreselleşme” yeni ortaya çıkmış kavramlar olmamasına
rağmen, günümüzde değişim ve küreselleşmenin hızı ve şiddeti oldukça artmış
durumdadır. Bu nedenledir ki, “küreselleşme” ve “değişim” üzerinde en çok konuşulan,
tartışılan konuların başında gelmektedirler. Zaten başlı başına küreselleşme bir değişim
sürecidir ve teknolojik, ekonomik, politik, sosyal, kültürel, hemen her alandaki değişimi
ifade etmek için kullanılan bir sözcük haline gelmiştir.
106
Küresel ekonominin etkisi, yoğun rekabet, teknolojik gelişmeler, ürün/hizmet
çeşitliliği, değişen, bilinçlenen tüketici, çalışanlar ve toplumlar, vb. unsurların etkisi
nedeniyle örgütler iç ve dış çevrelerindeki değişime uyum sağlama yolu ile yaşamlarını
sürdürmektedirler. Özellikle küreselleşmenin politik, teknolojik, ekonomik ve sosyal
alanlarda ortaya çıkardığı yeni oluşumlar sanayi yapılarında, piyasaya sürülen
ürünlerde, iş yapma ve rekabet biçimlerinde “sürekli değişimi” gerekli kılmaktadır.
Değişim sonucu işletmelerin çevrelerinde ortaya çıkan fırsatları yakalamaları,
tehditlerin ise üstesinden gelebilmeleri gerekmektedir. İşletmelerde yapılacak
yeniliklerin ve uygulanacak yeni stratejilerin isabetli olması ve işletme çalışanlarınca
kolayca benimsenmesi, dirençle karşılaşılmaması da gerekmektedir. Bu noktada bunu
gerçekleştirecek olan yaklaşımın iç ve dış örgütsel iletişim çabalarının bütünleştirilmesi
olduğu söylenebilir.140
Yukarıda kısaca söz edilen süreçte sanayi toplumundan bilgi toplumuna
geçerken örgütler en önemli kaynaklarının “insan” unsuru olduğunu anlamışlardır. Bir
örgütün ve sosyal paydaşlarının (örgütü etkileyen ve örgütün etkilediği kişi ya da
örgütler örn; tedarikçiler, çalışanlar, aracılar, müşteriler v.d.) ihtiyaçlarını karşılayacak
bir ortam yaratabilmek son derece önem kazanmış, bunu gerçekleştirebilmenin ön
koşulu olan “örgütsel iletişimin” gerekliliğine yöneticilerin her zamankinden daha çok
inanmaları söz konusu olmuştur.
Örgütsel iletişim, “örgütün işleyişini sağlamak ve örgütü hedeflerine ulaştırmak
amacıyla, gerek örgütü oluşturan çeşitli bölüm ve öğeler, gerek se örgüt ile çevresi
arasında girişilen devamlı bir bilgi ve düşünce alışverişine ve gerekli ilişkilerin
kurulmasına olanak tanıyan toplumsal bir süreç” olarak tanımlanabilmektedir. Kiessling
ve Spannagl’a göre örgütsel iletişim “kuruluşa, derneğe, kuruma veya örgüte karşı,
kamuoyunu ve örgüt iklimini etkileme hedefi olan, tüm iletişim tedbirlerinin sistematik
bir biçimde kombine edilerek uygulanmasıdır.141
140
Füsun Kocabaş (2006); “Değişime Uyum Sürecinde İç ve Dış Örgütsel İletişim Çabalarının
Entegrasyonu Gerekliliği”, http://www.manas.kg/pdf/sbdpdf13/Makaleler/22.pdf (Erişim
10.12.2006)
141
a.g.e., s.249
107
a) Bürokratik İletişim: Bu iletişim biçiminde örgütler hedef gruplarına bilgi
vermedikleri gibi onlardan da bilgi almamaktadırlar. Bu tip iletişim daha çok bürokratik
örgütlerde uygulanmaktadır.
b) Manipülatif İletişim: Bu iletişim biçiminde hedef grubla bilgi alış verişi
yapıldığı gibi bir görünüm yansıtılmaya çalışılmaktadır. Oysa alınıp verilen bilgiler
sadece seçilmiş bilgilerdir. Bu iletişim biçiminde amaç bir çeşit propagandadır.
c) Demokratik İletişim: Açıklığa dayanan bir iletişim biçimidir. Örgüt hedef
grubuna doğru bilgiyi iletmeye hazırdır ve iletmektedir. Hedef gruptan da bilgi alınarak
değerlendirilmesi yapılmaktadır.
d) Orantısız İletişim: Bu iletişim biçimi örgüt bilgilendirmeye hazır olduğu
halde, kamuoyu hakkında hiç bilgi alamadığı ya da yoğun biçimde kamuoyu
araştırılmasına rağmen elde edilen bilgilerin değerlendirilip bir sonuca varılamadığı
durumlarda gerçekleşmektedir. Örgütsel iletişim yapısal açıdan ele alındığında ise
biçimsel ve biçimsel olmayan iletişim türleri karşımıza çıkmaktadır. Biçimsel iletişim,
örgütte örgütsel kurallar doğrultusunda gerçekleştirilen, örgüt üyelerinin kişiliklerinden
soyutlanmış, statüler arası bir iletişim türüdür. Biçimsel olmayan iletişim ise
çalışanların oluşturdukları biçimsel olmayan gruplar ve bu gruplar arasında gerçekleşen
kişiler arası bir iletişimdir.142
IV-ÖRGÜTSEL İLETİŞİM VE ÖRGÜTLERDE İLETİŞİM BİÇİMLERİ
Bütün toplumsal etkileşimler iletişim içerir. İletişimin olmadığı yerlerde örgütler
olmayacağından, iletişim bir örgütün can damarıdır. Örgüt üyelerinin faaliyet ve
çabalarını örgüt hedeflerine ulaştıracak şekilde koordine etmek, üretim sürecini etkin bir
biçimde yönetmek amacıyla örgüt üyeleri tarafından simgelerin üretim, iletimi ve
yorumuna örgütsel iletişim adı verilmektedir.
Diğer taraftan örgütsel iletişim örgüt çalışanlarını ve örgüt birimlerini birbirine
bağlayan bir koordinasyon aracı olarak da algılanabilmektedir. Bu yüzden günümüzde
142
Haluk Gürgen ;Örgütlerde İletişim Kalitesi, Der Yay., İstanbul,1997
108
örgütsel etkinlik iyi bir iletişimin varlığına bağlıdır. Ayrıca örgütsel iletişim, örgütsel ve
yönetsel tüm faaliyetlerin verimliliğini ve etkinliğini de arttırmaktadır.
Örgütsel yapıları ortak amaçları gerçekleştirmek için oluşturulmuş işbirliği
sistemleri olarak ifade edersek böyle bir yapıda temel işlevlerin başarılı bir biçimde
yerine getirilmesi düzenli bir kurumsal iletişimin bulunmasına bağlıdır. Örgütsel
iletişim; işlerin koordinesi, oluşan problemlerin çözümü, bilginin paylaşımı, çatışmanın
önlenmesi, etkin ve verimli bir yönetimin oluşturulması amaçlarına hizmet etmektedir.
Organizasyonlarda iletişim biçimleri genel olarak dört başlık şeklinde
incelenmektedir:
A-BİÇİMSEL İLETİŞİM
Organizasyondaki hiyerarşik yetki yapıyla ilgili olan biçimsel iletişim sistemi,
organizasyon içindeki ve organizasyonun çevresi arasındaki bilgi akımını sağlayan
kanalları ifade eder. Etkin bir yönetimin olması için, iletişim kanallarında, bilgilerin
serbestçe dolaşımına izin verecek biçimde, açık bir sisteme ihtiyaç vardır. Biçimsel
iletişim kanalları;
Yukarıdan aşağıya doğru iletişim
Organizasyonun hiyerarşik yapısı içerisinde Genel Müdürden başlayıp, emir
komuta zincirini izleyerek aşağıya doğru uzanan iletişimdir. Bu iletimde ulaştırılan;
işletmenin politikaları, usulleri, kuralları, emirler ve bilgi talepleridir. Yukarıdan
aşağıya doğru iletişim genellikle yazılı olmalı, yalın bir dille kaleme alınmalı ve
yalnızca gerekli notları içermelidir.
Aşağıdan yukarıya iletişim
Aşağıdan yukarıya doğru iletişimde; astların gerekli bilgileri üstlere verme aracı
olmaktadır. Yukarı doğru iletişim genellikle astların verdiği rapor ve tepkilerden oluşur.
Astlar, gerek yaptıkları iş, gerekse yönetim hakkındaki düşüncelerini üst makama
iletirler.
Modern
örgütlerde
görülen
öneri
ve
şikayet
kutuları,
grup
toplantıları ve açık kapı politikası gibi yöntemler bu tür ile iletişimi geliştirme amacına
109
yöneliktir. Ancak, aşağıdan yukarıya doğru iletişimi engelleyen bir çok etmen söz
konusudur.
Bunlar;
- Fiziksel uzaklık ve erişilemezlik
- Her kademede bilgilerin değişikliğe uğraması
- Amirin davranışı
- Astın statüsü
- Gelenekler
Yatay iletişim
Aynı örgütsel düzeydeki kişi ve bireyler arasındaki iletişimdir. En önemli işlevi,
çeşitli örgütsel birimler için de ve arasında faaliyetlerin etkinliğini ve uyumunu
sağlamaktır. Özellikle modern ve büyük organizasyonlarda aşırı iş bölümünün ortaya
çıkardığı farklılaşma ve uzmanlaşma, birimler arası uyumun önemini arttırmakta ve bu
nedenle yatay iletişimin önemi artmaktadır.
Çapraz iletişim
Biçimsel iletişim "yukarıdan-aşağıya", "aşağıdan-yukarıya" ve "yatay" biçimde
olmak üzere üç şekilde gelişmesinin yanı sıra, bazı durumlarda iletilen bilginin
(mesajın) niteliğine göre çapraz bir yol izlediği de görülür. Örneği; bir örgütün
üretiminden sorumlu genel müdür yardımcısı, yeni alınan ve deneme aşamasında olan
bir makinenin teknik özelliklerini öğrenmek isteyebilir. Bu durumda emir-komuta
zincirinin dışına çıkarak çalışan bir mühendisin bilgisine başvurabilir. Bu şekille
"çapraz iletişim" gerçekleşmiş olur.143
143
Emet Gürel; “Amaçlarına Göre Örgütsel İletişim Türleri”, Pazarlama Dünyası, 2001, s:60
110
B-BİÇİMSEL OLMAYAN İLETİŞİM
Organizasyonlarda biçimsel iletişimin yanı sıra, biçimsel olmayan iletişimde söz
konusudur. Organizasyonlarda biçimsel yapının eksik kalması nedeniyle, işgörenlerin
gereksinimlerini karşılamada üzere doğal gruplar oluşturdukları bilinen bir gerçektir.
Biçimsel olmayan iletişim genellikle dedikodu ve söylenti şeklinde gerçekleşir.
C-ÖRGÜT DIŞI İLETİŞİM
Bilindiği gibi organizasyonlar açık sistemlerdir. Sürekli biçimde değişen bir
çevre içinde faaliyet gösteren organizasyonlar, yaşamlarını sürdürebilmek ve entropiye
uğramamak için örgüt içi iletişim kanalları kadar, örgüt dışı iletişim kanallarını da
kullanmak zorundadır. Örgüt dışından gelen bilgiler, örgütün karar merkezinde,
yapısında, programları da ve davranış biçimlerinde sürekli düzenleme ve ayarlama
yapmalarını gerekli kılmaktadır.
D-GRUPLAR ARASINDA İLETİŞİM
Organizasyonlarda her bir birimi (bölümü,departmanı) bir grup olarak kabul
edersek, bu grubu oluşturan bireyler arasındaki iletişime değişik modeller gösterilebilir.
Bazen gruplardaki iletişim belirli bir kişi etrafında yoğunlaşırken, bazen mesaj bütün
grup üyeleri arasında serbestçe aktarılabilmektedir.
Bu modeller ;
Gruplar arası iletişim modelleri Bilal İsmail Yalmanbaş (www.bilgiyonetimi.org)
Merkezi model : Bu model otorite ve karar alma inisiyatifinin örgütün en üst
yöneticisinde toplanmasını temel alan, geleneksel (klasik) örgüt yapı ve felsefesinde
111
sıkça görülen bir modeldir. Grubun bütün üyelerinin merkezi konumdaki yetkili ile bilgi
alışverişinde bulunmalarına karşın, kendi aralarında bir iletişim yaşanmamaktadır.
Modelin merkezileşme derecesi yüksek, grup tatmini az, kişisel tatmin yüksek ve
iletişim hız ve doğruluk derecesi çok yüksektir.
Y Modeli : Merkezi modelden sonra merkezileşme derecesi en yüksek grup
iletişim modelini oluşturur. Daha az sayıdaki iletişim kanalına sahip olan bu modelde,
önderlik tatmini, merkezileşme derecesi ve hız çok yüksek, kişisel tatmin ve doğruluk
derecesi yüksek, grup tatmini ile haberleşme kanal sayısı ise düşüktür.144
Zincir Modeli : Zincir modelinde iletişim, üyelerin birbirine yakınlık derecesine
göre işlendiğinden, grubun bazı üyeleri izole durumda kalabilir. Böylelikle iletişim
işlevsel niteliğini yitirerek, bireyler arası ilişkilerin zayıfladığı ve grup verimliliğinin
tehlikeye düştüğü bir model oluşur. Bu modelde; merkezileşeme derecesi, haberleşme
kanalı sayısı, önderlik tatmini, grup tatmini, kişisel tatmin, hız ve doğruluk derecesi
yüksek değildir.
Daire Modeli .Grupta belirgin bir lider yoktur. Bireylerin herhangi biri iletişimi
başlatabilir. Grup üyelerinin birbirleriyle iletişim olanaklarının bir hayli fazla olduğu
daire modelinde, bir tek kişinin iletişim kurması çok zordur. Merkezleşme derecesinin
az, haberleşme kanalının ve grup tatmininin orta, önderlik tatmini, hız ve doğruluk
derecesinin düşük olduğu bir modeldir.
Serbest Model : Tüm haberleşeme kanallarının her zaman ve herkese açık
olduğu, herkesin herkese hiçbir kısıtlama olmadan iletişimde bulunduğu bu model
demokratik bir modeldir. Merkezileşme ve önderlik tatmin çok az, haberleşme kanalı
sayısı ve kişisel ve grup tatmini çok yüksektir. Ancak, hız ve doğruluk derecesi bu
modelde düşüktür.145 Yukarıda örneklenen modelleri daha net bir zeminde
somutlaştırmak için örgütsel iletişim araçlarının ana hatları ile değerlendirilmesi faydalı
olacaktır.
144
Bilal İsmail Yalmanbaş; Gruplar arası iletişim modelleri, www.bilgiyonetimi.org, Erişim
Tarihi:19.11.2006
145
Yalmanbaş, a.g.e.
112
E-BİLGİSAYAR YÖNELİMLİ İLETİŞİM
Teknolojik yenilikler sonucu ortaya çıkan örgüt yapısı, personel alımı ve işin
yeniden tanımlanmasındaki değişiklikler şüphesiz iletişim uzmanlarını da ilgilendirecek
meselelerin gündeme gelmesine yol açmıştır. Bu meselelerin önemlisi teknolojik
yenilikle birlikte ortaya çıkabilecek karmaşık insan etkileşimiyle ilgili değişikliklerdir.
Bu durum çoğu örgüt Yerel Alan Ağları (LAN) ve Geniş Alan Ağları (WAN) içinde
bilgisayar yönelimli iletişim sistemleri uyguladığı için önem arz etmektedir.146
Yer Alan Ağları (LAN) ve Geniş Alan Ağları (WAN) yoluyla gerçekleştirilen
bilgisayar konferansı ve telekonferans yöntemi, şu anda örgütlerde kullanılmakta olan
yüz yüze toplantı sayısını önemli ölçüde azaltmaktadır. Ortalama olarak yüz yüze
gerçekleşen toplantılar yöneticinin günlük çalışmasının yarısını, hatta bazen fazlasını
kapsamaktadır. Mikro bilgisayardaki kelime işlemcisi, bilgisayarla mesaj yollama ve
bilgisayar bültenleri türünden diğer yetenekler, mektup, mesaj ve diğer belgelerin
oluşumu ve aktarımındaki verimliliği ve doğruluğu arttırmaktadır. Dahası, bilgisayar
bazlı grup karar destek sistemleri de grupların, grup dağılımlı destek sistemince
kendilerine
sağlanan
şekillendirmesine
ve
olanaklar
tüm
sorun
arasından
çözme
seçim
sürecini
yaparak,
etkileşimlerini
yapılandırmalarına
olanak
sağlamaktadır.
Bilgisayar yönelimli iletişim sistemleri üzerine yapılan birçok çalışma bu tür
iddiaları destekler niteliktedir. Örneğin bir araştırmada, elektronik mesaj sisteminin,
yalnızca yazışma ve telefon trafiğini azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda yapılan işi
nicelik ve niteliğini de arttırdığı görülmüştür.
Yalnız bu tür örgütsel iletişimle ilgili tüm olumlu aktarımlara karşın, bilgisayar
yönelimli iletişim sistemlerinin ve grup karar destek sistemlerinin sınırlılıkları
bulunmaktadır. Bilgisayar ortamında gerçekleştirilen konferans yönetiminde katılımcı
eşitliği, yüz yüze toplantılardakinden daha fazla olmasına karşın, bilgisayar yönelimli
gruplar daha az iletişim kurabilmekte, daha zor uzlaşma sağlayabilmekte ve bir karara
146
Z. Beril Akıncı Vural, “Bilgisayar Yönelimli İletişim”, İletişim Sürecindeki Bilgi İletişim
Teknolojileri ve Yansımaları, Der: Z. Beril Akıncı Vural,. Nobel Yayınevi, Ankara, Ocak
2006, s.122
113
varmak için daha fazla zaman harcamaktadırlar. Yani, grup karar destek sistemlerinin
tüm güçlü özelliklerine karşın, yüz yüze toplantılara bir alternatif olarak bilgisayar
konferans yöntemi benimsemeden önce, her iki yöntemin de avantajları gözden
geçirilmelidir.
Bilgisayar yönelimli iletişime başvurulması aynı zamanda bir paradoksu da
beraberinde getirmektedir. Bir taraftan örgütler, en verimli şekilde büyük çapta bilgiye
ulaşma, işleme ve dağıtma gereksinimiyle giderek daha fazla karşı karşıya kalmaktadır.
Diğer taraftan, örgüt çalışanları, bir dereceye kadar bilginin ediniminde çok da verimli
bir yol olmayan, işyerinde daha fazla yüz yüze etkileşim talebindedir. Bilgi teknolojisi
arzu edilmeyen durumlara yol açabilmektedir.
Diğer iletişim kuramcıları da benzer düşünceler ortaya koymaktadırlar. Örneğin,
bazıları interaktif veya konferans yeteneklerinden rahatsızlık duymazken, bilgisayarlar
başında geçirilen uzun saatlerden ve insanlar arası iletişim için gerekli zamandan çalan
insan-makine arası iletişimden kaygı duymaktadır. Hem kendimiz hem de başkalarıyla
olan ilişkilerimizin oluşması ve gelişmesi açısından insan etkileşimi önemli
olduğundan, insan-makine arasındaki iletişimin, bilgiyi kullanma yeteneğimizi
arttırmasına karşın, insan ilişkilerine zarar verme olasılığı oldukça fazladır. Bazı iletişim
bilimcileri de, çağdaş bilgi teknolojilerinin yalnızca insanlar arası etkileşimi
engellemekle kalmayıp, örgütlerdeki olaylarla ilgili değerlendirme yapabilme yeteneğini
de ortadan kaldırdığını belirtmektedir.
Bir terminalle oluşturulan aşırı sosyal olmayan ilişkiler, toplumsal becerileri yok
ederek biçimsiz etkileşimlere yol açabilmektedir. İnsanlar bilgisayarlarının başından
kalkıp ta, etrafta birbirleriyle ilişkiye geçecek şekilde dolaşmadıkça ve doğal
anlamlandırma yeteneklerini kullanmadıkça, bu tür bir soyutlama gerçeği yorumlama
yeteneğimizde büyük bir kayba yol açacaktır.
Bilgisayar yönelimli iletişimin yüz yüze iletişimden daha az kaliteli olduğu
yolundaki kuşku ve gözlemler, yüz yüze iletişimdeki durum ve ilişkileri tanımlamaya
yardımcı olan toplumsal konteks dizilerinin bilgisayar yönelimli iletişimde olmamasına
bağlanmaktadır. Bu işaretler sözsüz davranışlar, kişisel görünüş, uzamsal düzenlemeler
ve çevrenin diğer özelliklerini içermektedir. Doğası gereği, bilgisayar ortamı toplumsal
114
konteks işaretlerini ortadan kaldırmaktadır. Bu işaretlerin olmayışının da bilgisayar
ortamındaki iletişimle yüz yüze iletişim arasındaki temel farklılıklara yol açtığına
inanılmaktadır.
V- ÖRGÜTSEL İLETİŞİM ARAÇLARI
Örgütsel yapı içerisinde ilişkilerin düzenli ve bilinçli olması kadar, bu ilişkilerin
nasıl ve hangi araçlarla gerçekleştirileceği de önemlidir. Örgütlerde kullanılacak iletişim
araçlarının seçiminde, araçların bilgi aktarımını kolaylaştırıcı, mesajın biçimini ve
özünü değiştirmeksizin iletici, anlaşılır ve hızlı olmasına dikkat edilmelidir.İşletmelerde
bilgi ve haber akışını sağlamak üzere çeşitli iletişim araçları kullanılmaktadır.
Bunlardan bazıları şunlardır.147
A-YAZILI İLETİŞİM ARAÇLARI
Mesajın kalıcı olması isteniyorsa, birkaç basamaktan geçerek iletilecek bilginin
geçerlilik ve doğruluğunu yitirmeksizin iletilmesini sağlamak üzere, yazılı iletişim
araçları kullanılmaktadır.
Yazılı iletişim araçları,
- Yazılı raporlar
- İşletme gazetesi
- Broşür ve el kitapları
- Afiş, ilan tahtası, bültenlerdir.
B-SÖZLÜ İLETİŞİM ARAÇLARI
Herhangi bir konuda işgörenleri aydınlatmak ve bilgi akışını sağlamak amacıyla
sözlü bilgi akışını sağlayan iletişim aracıdır. Sözlü iletişim araçları şunlardır;
- Konferans ve seminerler
147
Ali Kaya; Yönetimde insan ilişkilerinin sırları, Eğitim kitapevi yayınları, Konya, Mart 2006,
s:133
115
- Görüşme ve toplantılardır.
"Eylemlerin sözcüklerden daha sesli konuştuğu" hakkında genel bir kanı vardır.
İnsanların yaptıkları hareketler ve ses tonları başkaları tarafından yorumlanır. Sözsüz
iletişim; vücut hareketlerini, ses tonu, fısıldama, mimikler ve mesajı gönderen ile alan
arasındaki uzaklığı kapsamaktadır.
C-GÖRSEL İLETİŞİM ARAÇLARI
Örgütsel iletişimin işlevlerinden olan eğitme ve öğretme, insanlar ve kurumlar
arasında bilgi aktarımını ve etkileşimi sağlayan önemli bir niteliktir. Eğitici iletişim
işletme genelinde sinerjinin artmasına, etkileşimli bir ortamın doğmasına ve çalışanların
gelişmesine yardımcı olmaktadır. Görsel iletişim araçları da bu doğrultuda kullanılan
projeksiyon, tepegöz, ses ve resim prodüksiyonları ve bilgisayarlardan oluşmaktadır.
VI-İLETİŞİM VE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ İLİŞKİSİNİN
NİTELİKLERİ
İşletmelerin hedeflere ulaşmalarında insanın öneminin artması geleneksel çalışan
anlayışına yeni bir bakış açısı getirmiştir. En iyi ve en başarılı olmak isteyen
işletmelerin özelliklerinin insan kaynaklarıyla ilişkilidir. Bu işletmelerin üzerinde
durdukları nokta; teknoloji, ürün yada ekonomik kaygılar değil insan nitelikleridir.
İnsanların bir arada nasıl iyi çalışacaklarını saptamak bu işletmeler için daha önemli
hale gelmiştir.
Çalışanlar, kendilerini daha iyi işler yapmayı cesaretlendiren, kişisel gelişimi
teşvik eden, amaç ve görevlerini yerine getiren ve en yüksek ahlaki değerleri temsil
eden bir işletmenin üyesi olduklarında ellerinden gelenin en iyisini yapmaya
çalışmaktadırlar. Çünkü böyle işletmeler insan kaynağından etkin bir biçimde
faydalanmaktadır. Faydalanma ise insan-insan işletme- insan ve insan-çevre arasında
koordinasyonun sağlanmasıyla elde edilir. Bu faktörler arasında koordinasyonu
116
sağlayan da iletişimdir. İletişim çalışanın hem kendisiyle, hem de çevresiyle barış
halinde olmasını sağlar. 148
Çağdaş işletmesel yapılarda iletişim ve insan kaynakları yönetimi yükselen
değerdir. Bu işletmelerin temel felsefesi “insan” odaklı bir anlayış, benimsemeleridir.
Birinci planda insan olunca, işletmesel yapıdaki tüm sistemler insanı dikkate alarak
oluşturmaktadır. Bugün işletmelerin verimli olmasını sağlayanın da, işletmeleri
başarısız yapanlarda insan olduğu kabul edilmektedir.
İnsan ise sürekli etkileşim içinde olan sosyal bir varlıktır. İşletmeler de sosyal
sistemlerin alt bir türevi olduğuna göre, insandan maksimum fayda sağlanmalı ve insan
işletmenin hedefleri doğrultusunda yönlendirilmelidir. Bu da ancak iletişim ve insan
kaynakları yönetiminin etkin bir şekilde kullanılmasıyla elde edilebilir. 149
İletişim olgusu bilginin önem kazandığı bir toplumsal yapıda insan kaynakları
çalışmalarını da etkilemektedir. İnsan kaynakları mevcut amaç ve hedeflerini
uygularken iletişim araç ve yöntemlerinden faydalanmaktadır. Bu bağlamda iletişim ve
insan kaynakları yönetimi ilişkisinin incelenmesi gerekmektedir.
Öncelikle iletişim ve inan kaynakları yönetiminin benzer yönlerinden bahsetmek
gerekirse; örgütlerde iletişim ve insan kaynakları yönetimi, örgüt üyelerinin
motivasyonlarının arttırılması ve örgüt üyelerine, örgüt kültürünün benimsetilmesi için
çalışmalar yapar. Her ikisinin de rolü, beceri sahibi, istekli ve verimli çalışanlarla
artmaktadır. İletişim ve insan kaynakları yönetiminin gelişmeye açık olması ile örgüt
üyelerinin işlerindeki çabaları örgütü başarıya götürmektedir. Buna karşılık örgütlerde
gelişmeye açık olmayan bir iletişim ve insan kaynakları yönetimine de tüm örgüt
katlanmak zorundadır. Bir örgütte insanlarla ilgilenmek, insanların nasıl çalıştıkları
konusunda geniş bir bilgi ve teknik beceri gerekmektedir. Her iki disiplinden de bu bilgi
ve teknik becerilerle ilgili kullandığı yöntemler vardır. Çünkü her ikisi de insan odaklı
disiplinlerdir.150
148
Haldun Ersen, Toplam Kalite ve İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi, Alfa Yayınları,
İstanbul 1997
149
Ersen, a.g.e.
150
Margaret Palmer , Kenneth Winters; İnsan Kaynakları, Rota Yayınları, İstanbul, 1993, s.26
117
Bu anlamda iletişim ve insan kaynakları yönetimin benzerlikleri şu şekilde ele
alınabilir.
İşe alım süreci: Bu süreçte iletişim ve insan kaynakları yönetimi koordineli
olarak çalışır. İnsan kaynakları yönetimi işletmenin personel ihtiyacını saptar. İhtiyaç
olan pozisyona işletme bünyesinde uygun personel yoksa, personeli dışardan temin
etme yoluna gider. Dışardan personel temin etme yolunun en iyi yöntemlerinden birisi
iletişim araçlarına ilan verilmesidir.
Bu aşamada iletişim yönetimi devreye girer. İlan metninin hazırlanmasından,
iletişim araçlarının seçimine kadar olan tüm bu süreçleri iletişim yönetimi gerçekleştirir.
Görüldüğü gibi personel ilanının verilmesinden, aday seçimine, aday seçim
görüşmelerinden, adayın işletmeye yerleştirilmesine kadar olan aşamaların her birinde,
her iki yönetim eşgüdüm halindedir. 151
Eğitim ve Geliştirme: İşe yeni alınan çalışanların işletmeye alıştırılmasından,
eğitim ihtiyacı tespit edilen personelin eğitilmesine ve eğitim dokümanlarının
hazırlanmasına kadar olan tüm bu faaliyetler her iki yönetim tarafından ortaklaşa
yürütülür.
Performans Değerlendirme: Performans değerlendirme sisteminin teknik
özelliklerini (formlar oluşturma, uygulama terimleri belirleme, sonuçları tespit etme vb.)
insan
kaynakları
yönetimi
hazırlamasına
rağmen,
performans
değerlendirme
mülakatlarında iletişim tekniklerinden yararlanılır.
Sosyal Faaliyetler: Sosyal faaliyetlerle ilgili yapılan tüm etkinlikler iletişim ve
insan kaynakları yönetimi işbirliğiyle yapılır. İşletme gazetesi, duyuru panoları,
mektuplar, özel gün ve geceler, toplantılar vb. etkinlikler her iki yönetim tarafından
gerçekleştirilir.
Motivasyon: İşletmelerle iletişim ve insan kaynakları yönetimin amacı, işletme
verimliliğini arttırmak, çalışan motivasyonunu sağlamaktır. Dolayısıyla her iki yönetim
151
a.g.e. s. 25
118
çalışanın motivasyonunu arttırmak için benzer teknikler geliştirir ve bu teknikleri
kullanır.152
İletişim ve İnsan Kaynakları Yönetiminin Farklı Yönleri: Kamu kuruluşlarında
ve işletmelerde insan kaynakları yönetiminin ilk dönemlerde görev ve sorumlulukları
oldukça sınırlı ve basitti. İlk dönemlerde bu birimlerin görev ve sorumlulukları sigorta
işlemleri, personel kayıtlarının tutulması, genel bina temizliği ve güvenlik gibi konuları
kapsamaktaydı. İnsan kaynakları yönetiminin ilk gelişimi ücret sorunuyla ortaya
çıkmıştır. Ücretin toplumsal öneminin artması insan kaynaklarını yönetimlerini aktif
hale getirmiştir. Bu anlamda insan kaynakları yönetiminin, iletişim yönetiminden
ayrıldığı temel farklılıklardan birisi; ücret sistemidir.
Ücret sisteminin tüm teknik özellikleri insan kaynakları yönetimi tarafından
düzenlenir. İkincisi; personel sicil kayıtlarının tutulması ve personelin sosyal
güvenliğinin sağlanmasıyla ilgili tün işlemler. Bu işlemler halen insan kaynakları
yönetiminin asli fonksiyonlarıdır. Üçüncüsü; insan kaynakları yönetiminin görevi
işletme ve işletme çalışanlarıyla sınırlıdır. Yani işletmenin dış çevresiyle ilgilenmez.
Oysa iletişim yönetimi hem işletmenin çalışanlarıyla, hem de dış çevreyle, yani sosyal
çevreyle ilgilenir. İşletmenin sosyal çevresini, müşteriler, devlet kurumları, sivil
kurumlar, üniversiteler, finans kurumları vb. ‘leri oluşturur. İletişim yönetimi,
işletmenin dış çevresini oluşturan tüm bu kurum ve kuruluşların işletmeyle ilgili
çalışmalarını yürütür. Bu kurum ve kuruluşlar karşısında işletmenin saygınlığının
kazanmasını sağlar.
Bu noktaya kadar olan değerlendirmeler ışığında, iletişimin örgütler için önemi
ve kavramın hem teoride hem de pratikteki anlamı üzerine değerlendirilmelerde
bulunulmuştur. Bu amaçla, iletişim faaliyetlerinin kamu ve özel sektöre yansımasının
değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.
152
Margaret Palmer , Kenneth Winters a.g.e. s. 25
119
VI-KAMU VE ÖZEL SEKTÖR ALANINDA YAŞANAN DÖNÜŞÜM
SÜRECİNDE İNSAN KAYNAKLARI VE İLETİŞİM
FAALİYETLERİNİN KATKISI
Dünya geçmişten günümüze kadar geçen sürede bilim ve teknolojideki
gelişmelere bağlı olarak pek çok toplumsal aşamalardan geçmiştir. Her toplumsal
aşamaların kendisine özgü çeşitli kuralları mevcuttur ve yeni aşama eskisini geçersiz
kılmaktadır.
Günümüz dünya ekonomisi yeni bir aşamanın içerisindedir ve bu aşamada yeni
ekonomi olarak adlandırılan ekonomik faaliyetler itici güç olarak rol almaktadır. Yeni
ekonominin yapısal özelliklerini; üretimde esneklik, risk, belirsizlik, değişim, ileri
teknoloji ve bunu kullanacak insan gücü, ar-ge, network ayrıca da yaşam boyu eğitim
olarak belirlemek mümkündür. Yeni ekonomiye ait olan ürün ve hizmetler ise
enformasyon ve iletişim teknolojilerine dayalı ürün ve hizmetlerdir.
Günümüz uluslar arası rekabetinde ucuz işçilik ve doğal kaynakların geleneksel
yöntemlerle üretilmesinde talep giderek azalırken bunun yerine bilgiye dayalı yeni
endüstriler ikame edilmektedir. Piyasalarda ucuz, kaliteli, standart ve Pazar ihtiyaçlarına
göre değişebilen esnek üretim, esnek otomasyon ve robot teknolojileri geleneksel
üretimin yerini almaktadır. Artık ürünlerin ekonomik ömrü dolmadan teknolojik
ömürleri dolmaya başlamıştır. B u nedenle ar-ge, tasarım ve üretime hazırlama gibi
süreçlerin çok hızlı olma gereği ortaya çıkmıştır. Örgütlerin bu yarışa ayak
uydurabilmeleri üretim sürecine yeni düşünce tarzı getiren, bilgisayar ortamında üretim
yapabilen iyi donanımlı insan gücünün stratejik olarak planladığı modern yöntemleri
uygulayabilme zorunluluğuna bağlıdır.
Yeniden tanımlanan bu sektörde enformasyon ve iletişim teknolojilerinin sürekli
gelişmesinin de büyük önemi vardır. Yeni ekonomi tam anlamıyla bir iletişim ağı
ekonomisidir. Analog hatlar yerine dijital iletişim ağlarının kullanılması, web tabanlı
sisteme yöneliş iş dünyasında önemli değişimlere neden olmuştur. İletişim ağlarının
band genişliğinin artması, veri, metin, ses, görüntü gibi çeşitli multimedya kaynaklarına
ulaşımı kolaylaştırmakta ve bir takım yeni kurumsal yapıların oluşumuna yol
açmaktadır. Özel sektörde birçok kurum tüketicileriyle ağlar aracılığıyla doğrudan
120
iletişim kurarak aracıları ortadan kaldırmakta ve zaman yönetimini en etkin şekilde
sağlamaktadır.
Sanayi ekonomisindeki otomotiv sektörü yeni ekonomide yerini diğer tüm
sektörlerin refah sağlamasına giden yolu oluşturan bilgisayar, iletişim ve eğlence
sanayilerinin birleşmesiyle oluşan medya sektörüne bırakmaktadır. Buna paralel olarak
artık sanayi işçiliği yerini bilgi işçisi olarak ifade edilen, nitelikli, bilişim teknolojisini
kullanabilen işgücüne bırakmaktadır. Web tasarımcısı, crm uzmanı, network uzmanı,
internet strateji uzmanı, e-ticaret proje uzmanı, varlık yönetimi uzmanı, bilgi iletişim
uzmanı, teknoloji hisseleri analistliği, risk yönetimi uzmanlığı gibi birçok yeni iş tanımı
ortaya
çıkmakta
ve
bunların
kurum
strateji
ve
hedeflerinde
etkin
olarak
kullanılabilmeleri için insan kaynakları departmanlarına çok önemli sorumluluklar
yüklenmektedir. Diğer yandan bu yeni ekonomik düzen insanların iş yapma, çalışma,
eğlenme ve düşünme yöntemlerini, yaşam biçimlerini dolayısıyla de arz-talep yapısını
da tamamen değiştirmektedir.
Yeni ekonomi genel olarak kuruluşlar ve iş yapma biçimleri üzerinde çeşitli
etkiler yapmaktadır. İletişimin yoğunlaşması ve iş süreçlerinin hızlanması, geleneksel
ekonomilerde çokça yer almayan yeni piyasa arayışlarını, iş geliştirmelerini, stratejik
anlaşmaları, ortaklıkları, pazarlama kanallarını, şirket evlilik ve birleşmelerini çok daha
sık ve etkili hale getirmiştir. Yeni ekonomiye makro açıdan bakıldığında karşımıza
iktisadi büyüme, verimlilik ve küresel bağlantılardaki artış kavramları çıkmaktadır.
Ayrıca merkezi yönetimin baskıcı ortamından kurtulan özel sektör kendi politika ve
stratejilerine daha bağımsız bir ortamda uygulamaya başlamıştır.
Yaşadığımız yüzyılda artık kamu kumlarının da ayakta kalabilmeleri
vatandaş/müşteri odaklı yönetim anlayışına sahip olmaları ve bu anlayışın hayata
geçirilmesi ile birlikte kamu hizmetlerinde kalitenin artırılması ile mümkün
olabilecektir. 1980’lerden bu yana dünyada ve Türkiye’de geleneksel kamu yönetimi
anlayışının (bürokratik örgütlenme modeli), hizmet kalitesinin artırılması, verimliliğin
sağlanması, iyi yönetim ve bunu yapabilecek insanları işe almak, tutmak ve benzeri
konularda başarısız olması, kamuda kalite arayışlarına yön vermiş, yeni kamu
işletmeciliği kavramı ile uygulamalar hızlandırılmıştır. Özellikle weberyan anlayışın
121
etkileri giderek azalmış, özel sektör yönetim tekniklerinin kamu sektörüne transferi
çabaları artmıştır. Kamuda yenilenen teknolojiler, artan yasal düzenlemeler, bilgi
edinme hakları, internet siteleri, çağrı merkezleri, broşürler ve son olarak ta insan
kaynakları ve iletişim bilimlerinin kaynaklarda yer edinmesinin uygulanan yeni sürecin
yansımaları olarak değerlendirilebilir.
Günümüz ekonomik sisteminde sektör ayırt etmeksizin kuruluş ve işletmeler
mevcut politikalarını bilgiye dayalı şekillendirmek zorundadır. Çünkü yeniliklere
uyumu kendine referans edinen modern işletmecilik anlayışı bağlamında insan
kaynakları; özellikle örgüt içi iletişim, verimlilik, çalışanları örgütün amaç ve
misyonuna entegre etmek açısından çok önemli bir kavramdır. Bu açıklamalar ışığında
kamu ve özel sektör alanında yaşanan dönüşüm sürecinde insan kaynakları iletişim
faaliyetlerinin katkıları aşağıda belirtilmiştir.
A-ÇALIŞANLARIN MOTİVASYONUNUN ARTTIRILMASI
Kamu kuruluşlarında ve işletmelerde, çalışanların motivasyonunu artırılması çok
yönlü bir süreçtir. Çalışanların ihtiyaçları arasında karşılaştırmalar yapıldığında,
ihtiyaçların birbirlerine benzerlikleri yanında çok değişik yönlerinin de varlığı görülür.
İnsanın çevresi insana bazı ihtiyaçların varlığını hissettirir ve insanı o ihtiyaçlarının
karşılanması için çabalara girişmeye yöneltir. İnsanlar çalışırlarken ve belirli uğraşlar
içinde bulunurlarken bilinçli veya bilinçsiz olarak belirli hedeflere ulaşmayı isterler. Bu
da ancak insanları isteklendirici davranışlarda bulundurmakla gerçekleşir. 153
Çalışanları isteklendirici ve özendirici davranışlara yönelten ise motivasyondur.
Motivasyon kavramı İngilizce ve Fransızca “motive” kelimesinden türetilmiştir. Motive
kelimesinin Türkçe karşılığı, güdü, saik veya harekete geçirici olarak belirlenebilir.
Güdüleme bir insanı belirli amaç için harekete geçiren güç demektir. Motivasyonun bir
başka tanımı ise; yöneticilerin, işletme üyelerini işletmenin amaçlarının gerçekleşmesi
yolunda çeşitli güdülerle teşvik etmesi eylemidir. Güdüleme, işletmenin ve bireylerin
153
Dursun Bingöl; İnsan Kaynakları Yönetimi, Beta Yayınları, İstanbul, 1998
122
ihtiyaçlarını tahminle sonuçlanacak bir iş ortamı yaratarak bireyin harekete geçmesi için
etkilenmesi ve isteklendirilmesi süreci diye tanımlanabilir. 154
Klasik yönetim kavramları insanı ekonomik bir varlık olarak görmekte ve
kendilerine en fazla sevinci sağlayacak işi yapacaklarını söylemekteydiler. Bu nedenle
parça başı iş sistemi gibi kişiyi isteklendirecek yolları öneren klasikler, ekonomik
araçların işletmenin elinde olması nedeniyle çalışanları dışarıdan güdülenen ve kontrol
edilen pasif yaratıklar olduğunu öne sürmekteydi.155
Güdülemenin çağımızda yönetim psikolojisinin en önemli unsurlarından biri
haline gelmesini sanayi devrimindeki son hamlelere bağlanabilir. Çağımızda, özellikle,
ileri sanayi toplumlarında otomasyona kayılması ve kütle üretimine gidilmesi işçinin
işinden elde edeceği tatmini daha da azaltıcı bir rol oynamıştır.
Böyle ortamlarda çalışan işçiler, işlerinden çok az zevk almakta bir işi
tamamlama veya yaratma ihtiyacı işçileri hemen hemen hiç tatmin edememektedir.
Büyük işletmelerde, üst kademelerle alt kademeler arasındaki mesafe artacağından,
işçiler, yakın temasta bulunmadıkları hatta yüzlerini dahi görmedikleri üst yönetim
makamlarının emir ve ikazlarına boyun eğerek çalışmak zorundadır. Böyle toplumlarda
pek az insan (bağımsız iş veya serbest meslekli) kesin özgürlük içinde kendi kişisel
amaçları için çalışma zevki duyabilir.156
Çalışanlar genel olarak, ruhsal ve ekonomik nedenlerle teşvik edilmek ister.
Teşvik zorunluluğunu yaratan ruhsal neden insanların davranışları ile ilgilidir.
Ekonomik neden ise çalışanların karşı karşıya bulundukları kişisel ve toplumsal baskılar
sonucu ortaya çıkar. Bu demektir ki çalışan insan, fiziksel ve toplumsal ihtiyaçları
bakımından iyi bir parasal gelire muhtaçtır. Ayrıca bu parasal gelir düzeyini ailesel
baskılar sonucu olarak toplum içindeki mukayeseli yaşama düzeyi bakımından da
arttırmak ister.
154
Erol Eren; Kariyer Yönetiminde Performans Değerlendirme Sisteminin Rolü, İstanbul
Üniversitesi İşletme Fakültesi, İstanbul, 1985, s.354.
155
Halil Can; Organizasyon ve Yönetim, Adım Yayıncılık, Ankara, 1992, s.42
156
Erol Eren, a.g.e., s:49
123
İnsanları motive eden temel etken geçimlerini sağlayabilecekleri bir iş bulmak
ve çalışmaktır. Bu demektir ki insanlar önce çalışmak (iş bulmak) sonra buldukları işte
güvenlik içinde olmak isterler. İşsizlik yalnız bireysel açıdan sakıncaları olan bir sorun
değil ekonomik ve toplumsal bakımdan da ciddi sorunlar yaratan bir sorundur. İnsanlar
çalışmakla beraber yeterli bir ücret almak ister. Oysa endüstrileşme süreci, şehirleşmeyi
hızlandırmış üretim ve refah düzeyini yükseltmiş, farklı ve çok sayıda ihtiyacı gündeme
getirmiş ve tüketim toplumuna geçişi özendirmiştir. Bütün bunların sonucu olarak
bireyler daha çok tüketmek içinde daha çok kazanmak ve harcamak durumunda
kalmışlardır. Bu ise, daha etkin bir motivasyona duyulan ihtiyacı arttırmıştır 157
İnsanı harekete geçiren ve hareketlerinin yönlerini belirleyen onların
düşünceleri, umutları, inançları, kısaca arzu, ihtiyaç ve korkularıdır. Tatmin edilmeyen
arzu ve ihtiyaçlar zamanla bireyde ruhsal gerilim ve denge bozukluklarına da neden
olur. Gizli gerilimin, boşaltılması yada azaltılması sonucunda birey tatmin olacaktır. Şu
halde, amacın gerçekleştirilmesiyle kişinin içindeki gerilimin veya dengesizliğin
miktarında düşme olur ve kişiyi o yöne iten kuvvetin şiddeti de azaltır. İşletmelerdeki
bir çok olumsuz tutum ve davranışlar ve hatta isyanlar kişinin tatmin edilmeyen arzu ve
ihtiyaçlarından ileri gelmektedir.
Bir işletmede motivasyonu etkileyici faktörler :158
• İş ve Çalışma Düzeni.
• Yöneticinin tavır ve davranışları.
• Bireysel Gelişim fırsatı.
• Ücret.
• Konulara katılım.
• Değerlendirilme.
• Güven duyma olarak özetlenebilir.
157
M. Şerif Şimşek; Yönetim ve Organizasyon, Damla Matbaacılık, Konya, 1995, s.205-206
158
Abdullah Taşçı; “İşletmelerde moralin önemi”, www.insankaynaklari.com.tr, Erişim
Tarihi:15.12.2006
124
İşletmelerde motivasyonu arttırıcı teknikler ödül ve öneri sistemi ve sosyal
faaliyetler olarak ele alınabilir.
-Ödül ve Öneri Sistemleri: İşletmelerin amacı verimli ve başarılı olmaktır.
İşletmeleri başarıya ulaştıran da çalışanlardır. İşletmelerin başarılı olması için
çalışanların mutlu olması ve işlerini istekle yapmalarıyla mümkündür. Bu anlamda
işletmeler çalışanlarının mutluluğunu sağlamak için değişik yöntemler kullanılır.
Bunlardan birisi ödül sistemidir.
İşletmeler, başarılı çalışımlarına yada ayırım yapmaksızın herkese o işletmenin
mensubu olmak nedeniyle sistem ödülleri vermektedir. Sistem ödülleri kamp, yan
ödemler, öğle yemeği gibi herkese eşit dağıtılan ödüllerdir. Bireysel ödüller ise başarılı
çalışanları teşvik etmede yararlıdır. Bireysel başarıya verilen ödül, diğer çalışanlarca
eşitlik ilkesine uygun görülmelidir159
Ödüllerin uygulamada görülen bir diğeri esnek yaralanmadır. Örnek
yararlanmalar çalışanlara sağlanan çeşitli yararlar listesinden istediklerinin seçebilme
olanağı verir. Burada her çalışma aynı tip yararlar sunmak yerine, bireye kendi
ihtiyaçlarına uygun olanakları seçme hakkı tanınmıştır. Bu olanaktan sağlık sigortası,
tatil olanakları, tasarruf, hayat sigortası ve okul masrafları gibi çeşitli alanlarda
olabilmektedir.
Öneri sistemi ise çalışanların verimlilik yönetimi konusundaki düşüncelerinin
alınması ve değerlendirilmesidir. Çalışanın verdiği öneri kabul edilirse bu önerinin
sağladığı yarardan dolayı, öneri sahibi ödüllendirilmektedir. İşletmelerde öneri
sisteminin başarılı olması, öneri kör de olsa önerilere cevap verilmesiyle sağlanabilir.
Bu şekilde çalışanların düşünerek problemleri çözmeye, hataları gidermeye teşvik
edilmesi gereklidir. Çalışanların ürettikleri projelerle gurur duymaları, yönetimin
belirlediği standartlara uyumlu daha etkili olacaktır.160
- Sosyal Etkinlikler: İşletmelerin çalışanlarının maddi gereksinimleri, yanında,
sosyal gereksinimlerinin de karşılanması motivasyonu arttırıcı önemli bir teken olarak
159
Erol Eren, a.g.e., s.355
160
Halil Can, a.g.e. s.177
125
görülmektedir. Bunun bilincine varan birçok işletme çalışanı motivasyonu ve mutluluğu
sağlamak için çeşitli organizasyonlar düzenlemektedir.
İşletmelerin sosyal etkinliklere önem vermesinin nedeni, aynı işletme içinde
farklı farklı yerlerde çalışan insanların birbirleri ile tanışmasını ve kaynaşmasını
sağlamak. Sosyal etkinliklerde hem iki çalışanlar birbirleriyle daha fazla kaynaşmakta,
hem de yeni işe başlayanlar.hızlı bir uyum süreci getirerek, işletme kültürünü daha
çabuk benimsemektedir. İşletmelerin düzenledikleri sosyal ve sportif etkinlikleri, çeşitli
geziler, piknikler, turnuvalar, yarışmalar vb. olarak saymak mümkündür.161
B-ÇALIŞANLARIN NİTELİĞİNİN ARTTIRILMASI
Her insanın belirli yetenekleri ve nitelikleri vardır. Bunlar örneğin, el becerileri,
farkında olmadan yapılan davranışlar, zihinsel yada yaratıcı beceriler olarak karşımıza
çıkabilir. İşletmenin verimliliği çalışanların nitelik ve yeteneklerinin toplamıyla
orantılıdır. Bir işletmede çalışanların niteliğinin arttırılmasında insan kaynakları
yönetimine büyük görevler düşmektedir. Bu görevlerin başında çalışanların niteliğini
arttırmanın yanında çalışanı insancıl bir yaklaşımla modern yönetim anlayışının
içerisine sokmak da gelmektedir. Bu modern yaklaşım insanı şu şekilde kabul
etmiştir.162
• İnsan, normal olarak çalışmaya programlanmıştır. İnsanın üretken ve yaratıcı
olması işindeki doyumun da kaynağı olacaktır.
• İnsan, üretkenliğini hem kendi hem de işletme amaçları için kullanır; kendini
geliştirmeye ve yönlendirmeye açık tutar.
• İnsana verilecek en değerli ödül kendisini kanıtlamasına fırsat verilmesidir.
Kişi böyle bir ortamda ancak tüm becerilerini ortaya koyar ve sorumluluktan kaçmaz.
• İşletmelerin gelişmeleri için gerekli olan yaratıcılık, yenilikçilik bir veya
birkaç kişinin elinde değildir. bu beceri ve yetenekler geniş kitlelere yayılmalıdır.
161
Hülya Başçiftçi, Fulya Yaşa; Parola: Mutluluk, Kariyer Dünyası, 1998, s.56
162
Doğan Canman ve M. Kemal Öktem; “Kamu Yönetiminde İnsan Kaynağının
Geliştirilmesinde İnsangücü Planlaması”, AİD Dergisi, Cilt:25, Sayı:4, Ankara, 1992
126
Yaratılacak uygun bir ortamla bunları ortaya çıkarmak işletmeler için son derece
önemlidir.
• Amaç, her zaman birkaç süper elemanlara bağlı olarak yönetim değil, tüm
çalışanların niteliğinin arttırılmasıyla sağlanacak olan takım çalışması olmalıdır.
Çalışma yaşamında insan kaynağı dışındaki tüm kaynaklar kısıtlıdır. Bu
kaynaklar hiçbir zaman aldıkları girdiden daha fazlasını çıktı olarak vermezler. Yalnızca
insanlar nitelikleri sayesinde toplam girdilerden daha fazla çıktı üretebilirler. Bu
gerçeğin bilincinde olan işletmeler ve yöneticiler insan kaynağı niteliğini geliştirilmesi
kapsamında çeşitli etkinliklerde bulunup çalışanlarının standartlarını yükseltmek ve
onların faaliyette bulunabilecek daha uygun bir işletme kültürünü oluşturmak yolunda
çaba harcamaktadırlar.
Personel katılım programları diye adlandırılan bu programlar (çalışma yaşamının
kalitesini arttırma, kalite çemberi vb.) işyerinde katılım yoluyla hem çalışma şartlarıyla
iyileştirme hem de işletmesel etkinliği gerçekleştirme amacına yöneliktir. Bu
programların gerçek olarak uygulanması sonucunda çalışanların işlerindeki mutluluğu
artacağı gibi çalışanların niteliği de artabilecektir.163
C-ÇALIŞANLARIN EĞİTİLMESİ VE GELİŞTİRİLMESİ
İşletmelerde çalışanların zaman içindeki değişime ve gelişmekle uyumunu
sağlamak için kimlerin ne yönden eğitileceğine kararlaştırılmasında yarar vardır. Bu
ancak eğitim gereksinimlerinin belirlenmesi ve eğitimin buna bağlı olarak
planlanmasıyla sağlanabilir. İşletmelerde eğitim gereksinimlerini belirleyen ve
planlayan iletişim ve insan kaynakları yönetimidir.
Ayrıca yapılan eğitim çalışmalarının beklenen sonucu ne ölçüde verdiği de çok
önemlidir. Bu sonuçların alınması için eğitimin değerlendirilmesi söz konusu
olmaktadır. Eğitim sonunda geri beslemenin olması gerekmektedir. Eğitimde başarı,
alınan eğitimin uygulanmasıyla mümkündür. Çalışanın pratiğe aktarmadığı eğitim, hem
163
Haldun Ersen, Toplam Kalite ve İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi, Alfa Yayınları,
İstanbul 1997
127
işletme için zaman ve maliyet kaybı, hem de çalışanın eğitim süreci içindeki zamanı
boşa geçmiş olacaktır.
Bu bağlamda eğitimden beklenen ve beklenmeyen sonuçlar vardır. Beklenen
sonuçlar164
• Nicelik ve nitelik yönünden işletme standartlarına uygun bir üretimin
gerçekleşmesi.
• Sürekli iyileştirme çabası.
• Kalite düşüncesinde sınırsızlık.
• Hatalı üretim ve hizmeti azaltma.
• İyi yöntemleri geliştirme.
• Çalışanın işgücü devrini en aza indirme.
• İş birliği ve koordinasyonu kolaylaştırma.
• Fazla mesai giderlerini azaltma.
• Bakım ve onarım giderlerinde tasarruf.
• İş kazalarında azalma.
• Moral üzerinde olumlu etkiler.
• Kısa sürede ortama uyum sağlama.
Beklenmeyenler ise şunlardır:
• Eğitim her derde çare değildir.
• Eğitim işletmesel başlıklardan doğan problemler için çözüm değildir.
• Eğitim unutmaya engel değildir.
• Eğitim yeni kapasite yaratmaz var olanı değiştirir.
• Eğitim yönetim süreci ile birlikte düşünülmelidir165
Yukarıda değerlendirilen konular ekseninde kamu kesiminde ve özel sektörde
iletişim kavramının önemi anlaşılmaktadır. Ancak iletişim bir bütünü kapsadığı için
164
Haldun Ersen, a.g.e. s:196
165
Mahmut Tekin; Toplam Kalite Yönetimi, Kuzucular Matbaacılık, Konya, 1998, s:141-142
128
teori ve uygulamaya dönük tanımlayıcı unsurlar gerekir. Bunlardan biri de çalışanların
katılımını sağlamaktadır.
D-ÇALIŞANLARIN KATILIMLARININ SAĞLANMASI
Katılma, işletme üyelerinin genel amaçlar doğrultusunda etkili ve rasyonel
kararlar almalarını ve bu kararların başarılı bir şekilde uygulanmasını sağlamak için
kullanılan bir yöntemdir. Çalışanlar kendilerini ilgilendiren kararların görüşülmesine ve
sonuçlandırılmasına etkin bir biçimde katılıp, düşüncelerini ifade etmek ve bu katılımda
fikirlerinin alınmasını talep etmektedir.
İşletme içinde çalışanların katılımını sağlamak, çalışanların motivasyonunda rol
oynadığı gibi, teknolojiyi etkili kullanarak verimlilik artışında da faydalı olabilmektedir.
Yapılan birçok araştırmalarda, çalışanların kontrol ortamından çok işbirliği ortamında
daha yaratıcı, sorumluluk sahibi ve katılımcı olabildiği görülmektedir.
Çalışanların katılımını sağlamak, kişinin belirli konularda inisiyatif ve
yaratıcılığını kullanması açısından oldukça önemlidir. Katılımın sağlanması herkesin
özgürce fikrini söyleyebileceği bir iş yeri ortamını oluşturmakla mümkündür.
Düşüncelerini ve fikirlerini sağlıklı bir iletişim ortamında tartışabilme, kararlara
katılabilme olanağı bulan çalışan, yaratıcılığıyla yapılan işin kalitesine kalite
katabilecektir. Ayrıca oluşturulacak etkili ve sağlıklı bir iletişim sürecinden sonra
yönetime katılımları sağlamak da, verimliliği ve kaliteyi arttırıcı tedbirler arasında
olmalıdır. Bu bağlamda çalışanları verimliliği konusu katılım süreciyle ilintili olduğu
için incelenmesi gerekmektedir.
E-VERİMLİLİĞİN ARTTIRILMASI
Verimlilik, elde edilen çıktının (mal, hizmet) üretime giren, girdi veya girdilere
(emek, sermaye, materyal, enerji ve teknoloji gibi üretken güçlere) matematiksel
oranıdır. Verimliliğin arttırılabilmesi ve geliştirilebilmesi, büyük ölçüde bunu
129
sağlayacak uygun ortamın oluşturulmasına bağlıdır. Verimlilik ortamın en genel
biçimiyle üç başlık altında incelenebilir. 166
İşletmeler, iletişim ve insan kaynaklarının kullanımını geliştirme yönünde tabii
ve geçici bir yaklaşımın tersine artan oranda bir yaklaşımı kullanmak zorundadırlar. Bu
da çalışmaların verimliliğini artırma yollarının dikkatle ortaya çıkarılması anlamına
gelmektedir. Bu açıdan işletmeler verimlilik konusunda belirli bir destekleyici noktaya
gelebilmeli ve aşağıdaki önlemleri almalıdır.167
-Verimliliğin geliştirilmesinde iletişim ve insan kaynakları yönetiminin rolünün
algılanması.
-Verimlilik tanımının işletme için yapılması.
-Verimlilik geliştirmenin stratejik etkilerinin saptanması.
-Verimlilik geliştirmenin önceliğinin algılanması.
-İnsan kaynaklarının planlanması için gerekli bilgiler daha güvenilir bir biçimde
elde edilir.
-Bireylerin gelişme potansiyelleri daha doğru belirlenir.
Örgütlerin Verimliliğini Etkileyen Faktörlerden de bahsetmek gerekirse; şu
şekilde bir tanımlama yapılabilir. Bir işletmenin amaç ve hedeflerini belirlemek ve bu
amaç ve hedeflerin yöntemlerini bulmak bu yöntemlerin uygulanışını denetlemek üst
yönetimin en önemli görevleridir. İşletmelerin paylaştığı temel amaçlar şunlardır168
-İşletmenin Pazar payını yükseltmek.
-Teknolojide, sektöründe lider olmak.
-Satış hacmi ve karı yükseltmek.
-Yapılan yatırımlardan en yüksek faydayı elde etmek.
-Çalışanların moralini yüksek tutmak.
166
Haldun Ersen, a.g.e., s:57
167
Zeyyat Sabuncuoğlu; Örgütsel Psikoloji, Ezgi Yayınları, Bursa, 1995, s:84
168
Palmer & Winters, a.g.e., 9-10
130
-İşletmenin imajını her alanda güçlendirmek.
İşletmelerde verimliliğin insan kaynaklarıyla çok büyük ilgisi vardır. Ayrıca
iletişim ve insan kaynakları yönetiminin de verimlilik üzerindeki etkisi kaçınılmazdır.
İşletmede çalışanlarla ilgilenmek ve onların verimliliğini etkilemek iletişim ve insan
kaynakları yönetiminin görevidir. Bir işletmenin temel olarak üç kaynağı vardır. Bu
kaynakları insan kaynaklarını, mali kaynakları ve fiziksel kaynakları olarak
nitelendirilebilir. Bu kaynakların en önemlisi olan insan kaynakları işletme verimliliğini
direkt olarak etkileyebilmektedir. Aşağıdaki şekil insan kaynakları verimliliğini
etkileyen faktörleri göstermektedir169
MALİ
KAYNAKLAR
İNSAN
KAYNAKLARI
ÖRGÜTÜN GİRDİLERİ
VERİMLİLİK
DONANIM
FİZİKSEL
YERLEŞİM
İnsan Kaynakları ve Verimlilik İlişkisi
Kaynak: Margaret Palmer, Kenneth Winters, İnsan Kaynakları, Rota Yayınları, İstanbul 1993
Çalışanların Verimliliğini Etkileyen Faktörler;
İşletmeler, amaçlarını gerçekleştirmek için vardır. Amaçlarına çalışanları
sayesinde ulaşabilirler. Dolayısıyla işletmenin başarısı üzerinde en güçlü etkiye sahip
olanlarda yine çalışanlardır. Çalışanların yetenekleri ve motivasyonları, eğitim düzeyleri
kadar önemlidir. Modern insan kaynakları yönetiminin başlıca dayanağı araştırmalardır.
Bu araştırmalar, bireylerin toplum içinde nasıl işlev gördükleriyle ilgilidir. “İnsanlar
neden böyle davranıyor?” sorusuna cevap bulmak için insan kaynakları yönetiminin
teorisine ve uygulamasına çok görevler düşmektedir. İşi yapanların ihtiyaç ve amaçları
ile ilgilenmek, insan kaynakları yöneticisine çalışanları güdüleyecek politika ve çeşitli
169
Palmer & Winters, a.g.e., 9-10
131
programlar geliştirmekte yararlı görüş açıları kazandırabilecektir. Bunun sonucunda
işletmenin veriminin yükselmesi beklenebilir.170
Ayrıca çalışanların verimliliğinin yükselmesi, toplam dürtücü güçlere bakarak
toplam engelleyici güçlerin azalmasına bağlıdır. Toplam dürtücü güç, çalışanları her
konuda destekleyen, önerilere açık bir güçtür. Toplam engelleyici güç ise, iletişimin
fazla olmadığı, çalışanların fikirlerine değer vermeyen bir güç olarak karşıya
çıkmaktadır. Toplam dürtücü güç ile, toplam engelleyici güç eşitlendiğinde insanlar
belirlenen ölçülere uygun üretim ve hizmet sağlayabilirler.171
Bilgi toplumunda artık klasik üretim faktörleri olan sermaye, emek, doğal
kaynaklar ikinci plana düşerek bilgi ve teknoloji kavramları insanoğlunun en değerli
varlığı haline gelmiştir. İşletmelerin bugünün rekabetçi ortamında başarılı olabilmeleri,
gelecekle ilgili tahminlerde başarılı olmalarına bağlıdır. İsabetli tahmin yapabilmek,
gelecekteki değişimleri yakalayabilecek planlama ve stratejilerin geliştirilmesi için,
işletmelerin gerekli bilgilere en hızlı ve sağlıklı şekilde ulaşabilmeleri gerekmektedir.
Bu bilgileri değerlendirilecek ve karar verecek kişilerin de gerekli eğitimi almış
olmaları gerekir. Dolayısıyla teknik alt yapı ile beraber insan kaynaklarının da belli
niteliklere sahip olması gerekmektedir.
21. yüzyılda değişim iki boyutta kendini gösterecektir. Birincisi teknolojik
boyutudur; kullanılan teknolojinin sürekli olarak kendini yenilemesini ve buna ayak
uydurulmasını ifade eder. İkinci boyutu çok daha önemlidir. Teknolojiyi kullanan insan
ve organizasyonun düşünsel, fiziksel ve psiko-motor alanlardaki değişimini ve bu süreci
ifade eder. Teknolojinin onu etkin kullanacak insan gücü olmadığı takdirde hiçbir şey
ifade etmeyeceğini unutmamak gereklidir. Örgütsel değişim ve teknolojik değişim
birbirine paralel bir şekilde gelişmelidir ki işletmelerde değişime bağlı radikal
dönüşümler gerçekleşebilsin. Değişimin bu safhasını “değişimin kurumsallaşması”
olarak adlandırabiliriz. Geleceğin dünyasında uzun süre hayatta kalabilmenin sırrı bu
alandan kopmamakta yatmaktadır. Her iki boyutta da önemli bir gelişme olmuyorsa
170
Palmer & Winters, a.g.e., 9-10
171
Haldun Ersen, a.g.e., s.85
132
organizasyonun bir süre sonra kişilerden kaynaklanan ciddi bürokratik baskılara maruz
kalması kaçınılmaz olacaktır.
Değişimin değişmez bir kural olduğu dünyamızda, teknolojinin etkisiyle
değişimin ivmesinin katlanarak artması sonucunda işletmeler, ayakta kalabilmek için,
bu değişimi bünyelerinde hissetmek ve izlemek zorundadırlar. Bu dönüşümün
gerçekleşmesi için ön şart olarak, değişimi fark etmenin gerekli ve en önemli bir faktör
olduğu aşikârdır. Bu değişimi fark edebilecek en önemli unsur organizasyonun insan
kaynaklarıdır. Bu nedenle insan kaynakları yönetimine büyük rol düşmektedir. Çünkü,
insan kaynakları fonksiyonu, değişimi algılayıp insan kaynakları profilini değişime ayak
uyduracak şekilde tasarlayacak; eğitim ihtiyaçları, personel seçimi, işe alımı ve işe
yerleştirmesi gibi fonksiyonları yerine getirirken bu değişimi algılamasına göre
şekillendirecektir.
F-MÜŞTERİ MUTLULUĞUNUN SAĞLANMASI
Müşteri bir ürün veya hizmetten yararlanan nihai tüketicidir. Son tüketici bir
ürün veya hizmetin nasıl, hangi süreçte, kim tarafından, hangi amaçlarla yapıldığına
değil, kendine nasıl yansıdığına, ihtiyaç ve beklentilerine ne derece uyduğuna, parasının
karşılığını alıp alamadığına bakmaktadır. Müşteriler, kendilerine sunulan ürün ve
hizmetlerin değerine ilişkin beklentiler geliştirirler ve bu beklentilerine göre satın alma
kararı verirler. Müşteri mutluluğu; bir kişinin ilgilendiği bir ürünün algılanan
performansının, o ürün ve hizmetten bekledikleriyle karşılaştırıldığında hissettiği
şeylerdir.
İşletme ve kuruluşlar müşterilerini tatmin etmek için büyük bir gayret sarf
etmektedir. Farklı müşteri ile ilgili tercihlerini gelenek haline getirmeyi ve hizmetlerin
sunumunu etkileyen kararlara müşterileri de dahil etmeyi önemle vurgulamaktadırlar.
Aynı hizmeti veren yüzlerce kuruluş olunca, müşteri doğal olarak kendisine en kaliteli
hizmeti ve ürünü verecek olanı seçmektedir. Bu nedenle de müşteri davranışları
yakından izlenmeli, ihtiyaçları doğru saptanmalıdır.
Müşterilerin mutluluğu uygun kalite ile sağlanmaktadır. Uygun kalite ise iyi
yönetimin bir sonucudur. Sistemleri kuranlar ve işletenler de insanlar olduğuna göre iyi
133
yönetim; uygun nitelikteki insanlarla değer kazanmaktır. Uygun nitelikteki çalışanların
oluşturulmasını sağlayansa iletişim ve insan kaynakları yönetimidir. İletişim ve insan
kaynakları yönetimi, çalışanların niteliklerinin arttırılmasını sağlayarak, kaliteli
hizmetin üretilmesine katkıda bulunmaktadır. Kaliteli üretim de müşteri mutluluğuna
giden en önemli yollardan biridir. Artık mecbur olduğu günler geride kalmıştır.
Teknolojik gelişme ve dünyanın açık Pazar haline gelmesi müşterilerin seçeneklerini
arttırmaktadır. Bu bağlamda artık müşteriler değil, kurum ve kuruluşlar müşterilere
mecbur
kalmakta
ve
müşteri
tatmini
en
önemli
ilkelerden
biri
olarak
organizasyonlardaki yerini almaktadır.
G-ÖRGÜT KÜLTÜRÜNÜN AKTARILMASI VE ÖRGÜTSEL
SADAKATIN SAĞLANMASI
Kurumlar varlıklarını sürdürebilmek için belli gelenekleri yaşatmak, kendilerine
özgü bir kültür oluşturmak ve bu yolla da kendi kimliklerini yani kurum kültürlerini
oluşturmak zorundadırlar.
Kurumların hedeflerine ulaşmaları ve başarılı olmalarında önemli rol oynayan
kurumsal kültürü oturtabilmek ve çalışanlara doğru bir şekilde aktarabilmek, özelliklede
küreselleşen dünyadaki rekabet ortamında insan kaynaklarını ve bu kavramın etkinliğini
arttıran iletişim faaliyetlerini vazgeçilmez kılmaktadır.
İletişimin önemli bir fonksiyonu ve çalışanların kuruma adaptasyon sürecinin
önemli bir parçası olarak sosyalizasyon; kuruma yeni katılan bireylerin örgüt kültürü ve
normlarına adaptasyonunu içeren sistematik bir süreçtir. Bu süreç, çalışanların
davranışlarını etkilemekte ve kurumsal kültürün devamlılığını sağlayıp, örgütsel
sadakati arttırmaktadır
Yeni çalışmaya başlayan birey, sosyalizasyon süreci içinde kurumsal yapının
işleyişini, normlarını, prosedürlerini, hoşa giden ve gitmeyen davranışları kısacası
kurum kültürünü öğrenmektedir. Yeni çalışanların sosyalizasyonu oryantasyon süreci
ile gerçekleştirilmektedir. Kurumsallaşmış şirketler, oryantasyonun sosyalizasyon
sürecine yaptığı olumlu etkiyi göz önünde bulundurarak kurumsal kültür ve iş hakkında
oryantasyon sağlamaya önem vermektedirler. Oryantasyon işe yeni başlayan çalışanın
134
kurum hakkında olumlu bir ilk izlenim ve iş hakkında bilgi edinmesini, kuruma aidiyet
duygusunu ve iş memnuniyetini arttırması, yeni çevreye uyum sağlamasını
gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca çalışanın işi öğrenmesini hızlandırarak yeni iş
ortamında duyduğu endişeyi de en aza indirgemektedir.
Son olarak sosyalizasyon, kurum istikrarını da olumlu bir şekilde etkilemektedir.
Kurumsal istikrar, çalışanların sürekliliğinin olabildiğince yüksek olduğu ortamda ve
kurum
kültürünün
bir
sonraki
nesle
aktarılmasının
sürekliliği
sağlanılarak
oturtulabilmektedir. Çalışanların kuruma duydukları bağlılık ve sorumluluk da
bireylerin kurum felsefesini ve hedeflerini kültür transferi sürecinde iyice benimsemiş
olmaları sebebiyle kolayca sağlanabilmektedir.
H-KURUMSAL YÖNETİŞİM
Yönetim, iletişim, insan kaynakları bilimlerini kapsayan ve son yıllarda adından
sıkça söz edilen bir kavram olarak Kurumsal Yönetişim, piyasaların ve üretim
sistemlerinin değişimine bağlı olarak, şirket yönetimlerinin yeniden şekillenme
zorunluluğudur.
2000’li yılların başında gerçekleşen krizler hem dünya piyasalarının, hem de
şirketlerin kendilerini güvende hissetmelerine darbe vurmuş, bu güvensizlik ortamının
sonunda başlayan yeni arayış süreci kurumsal yönetişim kavramının şekillenmesine
olanak sağlamıştır172.
Kurumsal Yönetişimin mevcut yönetim yapısında yarattığı en büyük farklar;
birliktelik ve kavramın bileşenleridir. Yönetişim kavramı, belli bir birimin diğer
birimleri yönettiği yönetim kavramının içeriğini değiştirerek kavramın içine, iletişim,
etkileşim, insan kaynağı ve birlikte yönetimi de eklemiştir. Kurumsal Yönetişim,
kurumdaki farklı birimlerin nasıl yönetildiği, denetlendiği ve yönetim yapısına nasıl
eklendiğiyle ilgili olarak bize bilgi vermektedir.
21.yüzyılda pazar yapısını değiştiren küreselleşme, rekabet ve teknolojik
gelişmeler sonucunda şirketler, sadece ulusal pazar ve sermaye ile yetinememeye
172
Yılmaz Argüden; “Kurumsal Yönetişim ve İnsan Kaynaklarının Rolü”, 12. Ulusal insan kaynakları
yönetimi kongresi, İstanbul, 2004
135
başlamıştır. Uluslararası sermayeye ve pazara ulaşmanın birtakım standartları yerine
getirmek anlamına geldiği günümüzde, şirketlerin ve kurumların bu standartları
yakalamak için kendi içlerinde değişiklik yapmaları zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.
Kurumsal yapılardaki değişiklik, örgütlerin gelişimi ve karmaşıklaşması sonucunda
ortaya çıkan değişiklik ihtiyacına kurumsal yönetişim cevap vermiştir.
Kurumsal yönetişim temelde güven üzerine kurulu bir perspektiftir. Asıl hedef
güven vermektir. Güven vermek hedefine ulaşmak temelinde kurumsal yönetişimin 4
ana ilkesi bulunmaktadır173. Bunlar;
-Şeffaflık: Kurumların çevrelerindeki diğer kurumlar ve kamuoyu ile olan
ilişkilerine, beraber çalıştıkları müşterilerine ve ulusal ve uluslararası düzenlemelere
karşı şeffaflığı sağlaması, standartlara uymasıdır. Aynı zamanda şirket ile ilgili
bilgilerin zamanında ve doğru şekilde paylaşılması anlamına da gelmektedir.
-Adillik: Temelde tüm faaliyetlerde pay ve menfaat sahiplerine eşit
davranılmasıdır. Kurum içinde güven, adil davranma temeline oturtulabilir. Kurum
içinde çalışan bireyler herkese eşit muamele yapıldığına inanmıyorsa, kurum içi güven
dolayısıyla da kurum içi iletişim sağlanamaz.
-Hesap verebilirlik: Kurumlar yaptıkları işlerin nedenleri ve ortaya çıkan
sonuçları objektif olarak açıklayabilmelidirler. Yönetim kurulu üyelerinin pay ve
menfaat sahiplerine hesap verebilirliği anlamına geldiği gibi, kurum içinde de
açıklanabilirliği sağlamak için, performans değerlendirme ve ödüllendirme sistemlerinin
kullanılması, kriterlerin açıkça belirtilmesi ve planlamaya bu kriterler doğrultusunda
çalışanların katılımı vb. yöntemler etkilidir.
-Sorumluluk:
Kurum
yönetiminin
tüm
faaliyetleri
mevcut
kanunlara,
anlaşmalara ve şirket içi düzenlemelere uygun yapması ve bunu denetlemesi
sorumluluğun esas unsurudur. Kurum içine ve dışına karşı sorumluluklar yönetişim için
önemlidir. Kurum içinde yapılan rol dağılımları ve birlikte planlama, çalışanların
yönetime katılımını arttıracaktır.
173
a.g.m. , s:320
136
Kurumsal yönetişimin uygulanmasında insan kaynaklarının önemi oldukça
büyüktür. Kavramın etkili olabilmesi ve şirketin değerlerinin artmasını sağlayabilmesi
için yönetim yapısında yapılan değişikliğin aynı anlayışa sahip insanlar seçme yoluyla
da
desteklenmesi
gerekmektedir.
Dolayısıyla
kurumsal
yönetişimin
etkili
uygulanabilmesi için gerekli olan şart öncelikle insan kaynaklarını yönetebilmektedir.
Kavrama neden olan dinamiklere insan kaynakları stratejileriyle cevap vermek, kurum
içindeki pozisyonlar için doğru insan kaynağının yaratılması ve kurum içindeki
pozisyonlar için doğru insan kaynağının yaratılması ve kurum dışındaki kaynakların da
takip edilmesi bakımından önemlidir. Birlikte yönetebilmek için beraber çalışan
insanların aynı bilgi düzeyinde, farklı yetkinlikleri olan ve birbirini tamamlayan insanlar
olması gereklidir. Kurumların çalışması, organizasyon içindeki insanların kalitesiyle
paralel gitmektedir.
Kendi kendini yönetebilen, değişen dinamiklere cevap verebilen ve sorumluluk
sahibi çalışanlara sahip olmak sadece doğru seçimlerle değil, çalışanların profesyonel ve
kişisel gelişimlerinin sağlanması ile de ilgilidir. Çalışanların içinde bulundukları şirketin
vizyonunu doğru algılamaları, şirketi tüm detaylarıyla bütün olarak görmeleri ve doğru
kararları alabilmeleri için yeterli donanıma sahip olmaları, sadece insan kaynakları
stratejilerinin doğru olmasıyla değil, doğru iletişim, eğitim çalışmalarıyla bilgi ve
deneyimlerin sürdürülebilirliğini sağlamakla da elde edilmektedir. Çalışanların
yönetimde karar alma becerilerini geliştirmek ve kendi kendilerini yönetmelerini
sağlamak için; ekip çalışmaları, proje bazlı yetkinlik verilmesi, geribildirim
mekanizmalarının kurulması, eğitimlerinin düzenlenmesi ve kurum içinde iyi-açık
iletişim ve güvenin sağlanması gereken adımlardır. Kurumun performans ölçümü,
planlamada bireylere konan hedeflerin gerçekçi olması, gelişim ve ödüllendirme
fırsatlarının yaratılması ile örgüt içi bilgi ve deneyimin sürekliliğinin sağlanması
başarılı yönetişim için gereklidir.
Kavram, sermaye piyasalarının ve reel ekonominin etkisi altında ve bu alanlarda
ortaya çıkmış olsa da, son dönemlerde çok daha geniş getirileri bulunmaktadır174.
Kurumsal yönetişimin toplumsal alanda da özellikle katılımcı demokrasi üzerinden
174
a.g.m., s:322
137
kamu düzeyine, başarılı kurumlar yoluyla özel sektör düzeyine, değişim yaratma
potansiyeliyle sivil toplum kuruluşları düzeyine katkıları çok açıktır. Dolayısıyla
kurumsal yönetişim sadece bir kavram değil, aynı zamanda bütünsel etki yaratan bir
perspektiftir.
138
BÖLÜM 4: ÖRNEK KURULUŞ İNCELEMELERİ
I-ARAŞTIRMAYA İLİŞKİN BİLGİLER
İnsan Kaynakları Yönetimi, son yılların üzerinde en çok durulan konuları
arasında yer almaktadır. Dünyada meydana gelen değişiklikler, teknolojik alanda
görülen baş döndürücü gelişmeler, 21.yy’ın ilk dönemini yaşadığımız ve devletin yeni
rolünün ne olması gerektiğinin sorgulandığı şu günlerde, bütün gözlerin örgütlerin insan
kaynaklarına çevrilmesine yol açmaktadır.
Günümüzde değişim bir ihtiyaç değil bir zorunluluk; bir tercih değil bir
kaçınılmazlıktır. Bu ortamda İnsan Kaynakları Yönetimi, kamu ve özel kuruluşların,
uluslararası düzeyde ilgi odağını oluşturan bir konu olma özelliğini taşımaktadır.175 Bu
bakımdan, bazı bilim adamları, değişimi, mükemmel örgütün olmazsa olmaz bir unsuru
olarak ifade edilmektedir. Bunun önde gelen nedenleri arasında, klasik yönetim
anlayışından sonra, 1940’lı yıllarda büyük bir heyecanla, ortaya atılan ve büyük
yankılar uyandıran insan ilişkileri yaklaşımının, keşfedilmiş olması sonucu, örgütün en
önemli unsurunun insan olduğunun yeniden anlaşılmış olmasıdır.176 “Örgütsel akılcılık”
ve “açık kapı politikası” gibi kavramlarla ifade edilen, örgütün insan kaynağına bakış
açısını yansıtan yaklaşımlar, böyle bir anlayışın günümüzdeki yankıları olarak
değerlendirilebilir.
Türkiye’de değişimci ve yenilikçi bir yönetim anlayışının benimsenmesi
konusunda özel kesim bakımından büyük bir sıkıntı olduğu söylenememektedir. Dışa
açılma, rekabet edebilme, yabancı şirketlerle ortaklıklar ve yabancı yatırımcılar; özel
sektörü değişimciliğe ve yenilikçiliğe zorlamaktadır. Değişim konusunda, sadece
ülkemizde değil; diğer ülkelerde de, esas sıkıntı kamu kesiminde yaşanmaktadır. Siyasal
rant elde etme, oy kaybetme endişesi, yeniliğe karşı direnmeyi olumlu bir tavır olarak
kabul etme alışkanlığı, merkeziyetçilik, gelenekçilik, mevzuat, kaynak sıkıntısı, rekabet
ortamının bulunmaması, eğitim düzeyinin düşük olması, hizmet sunumunda tekelcilik,
175
Nuri Tortop, Burhan Aykaç, İnsan K.Y. ,Nobel Yayınevi 2006, Ankara
176
Michel De Coster,: Sociologie du Travail et Gestion des Ressources Humaines, 2. Edition,
LABOR, Bruxelles, 1993
139
yenilikçilik konusunda yeterli bilgi sahibi olmama gibi nedenlerden ötürü, kamu
kesiminde yoğun bir mevcut durumu koruma eğilimi bulunmaktadır.177
Ülkemizde, kamu kuruluşlarının, özel kesim kuruluşlarının değişim hızını
yakalayabilmesi için bu kesimde köklü değişiklikler yapılması gerekmektedir. Nitekim,
kamu kesiminde 200 yılı aşkın bir süreden beri, yapısal ve fonksiyonel iyileştirme
çabaları, istenen sonuçları vermemiştir.
Hatta bazı dönemlerde, yönetimin iyileştirilmesi, devletin en önemli ve en üst
düzeyde ele alınan bir sorunu olarak değerlendirilmesine karşılık, yapılan girişimler
sonuçsuz kalmıştır. Kamu kesiminde, yeniden düzenleme girişimlerinden istenilen
sonuçların alınamaması büyük ölçüde, değişimin boyutunun sınırlı tutulması ve zihniyet
değişikliğini sağlayacak bütüncül bir yaklaşımın benimsenmemesine bağlanabilir.178 Bu
çerçevede, yönetimin bir süreç olarak algılanmaması ve sorunların bütüncül bir
yaklaşımla ele alınmaması, karşılaşılan sorunlarla ilgili birimler ve yönetim kademeleri
arasındaki iletişim kanallarının iyi işlememesi, yönetim-bilişim sistemi olarak ifade
edilen yönetimin işlerliğe kavuşmaması, yönetim sistemini işlemez hale getirmektedir.
Türkiye’de, insan kaynakları alanında en yeni gelişmeleri takip eden ve
uygulamaya çalışan sektörlerin başında, kamu-özel kesim ayrımı yapılmaksızın
bankacılık gelmektedir. Bankacılığı yeni gelişmeleri izlemeye ve uygulamaya zorlayan
sebep; finans sektöründe yaşanan kıyasıya rekabettir. Bankalar bu nedenle en iyi
çalışanlara sahip olmak zorundadır. Bankalar ayrıca, nitelikli insanları işe almanın
yanında, çalışanlarının yetenek ve becerilerini geliştirmek, eksik olduğu taraflarını
belirleyerek, eğitim ihtiyaçlarını gidermek, tam bir motivasyon sağlamak durumundadır.
Aksi takdirde çalışan kalitesi düşen bankalar, müşterilerini kaybederek, pazar paylarını
yitirme riski ile karşılaşabileceklerdir.
Ülkemizde, insan kaynakları yönetimi uygulamalarını takip etmenin yanında,
uygulamaların yaygınlaşmasında da bankaların önemli rolleri bulunmaktadır.
177
Erol ErenN; “İşletmelerde Yenilik Politikası”, İ.Ü.İ.F. Yayını, Yayın no: 2884, İstanbul,
1982
178
Burhan Aykaç,: “Türk Kamu Personel Yönetiminin Yapısı, Gelişmesi ve Aksayan
Yönleri”, Kooperatifçilik Dergisi, 1991, C.24, S.2,
140
Kuruluş tarihi eskiye dayanan büyük ölçekli ve çok sayıda personel istihdam
eden kamu bankalarından, yeni sayılabilecek daha düşük ölçekli ve çalışan sayısı az
olan özel bankalara kadar hemen her kuruluş, kültürü ve yapısına göre insan kaynakları
uygulamalarını önemle gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Yapıları itibariyle hiyerarşinin
yoğun olduğu bu bürokratik kurumlarda, unvanların farklılaşması bankalardaki insan
kaynakları bölümlerini, terfilerin belli standartlara göre yapılmasına zorlamıştır. Ücret
rekabetinin yaşandığı sektörde, ücretlerin objektif olarak belirlenmesi, başarıya ödül
verilmesi, kariyer yönetimi, kurumsallaşma, eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi,
çalışanların gelişimi, kurumsal sadakat, verimlilik gibi kavramlar önem kazanmış ve
insan kaynakları uygulamaları, bankalar için hayati rol oynamaya başlamıştır.
Müşteri beklentilerinin artması ile yaygınlaşan “müşteri odaklı” hizmet anlayışı
bankaların şube dizaynlarından, pazarlama kadrolarının kurulmasına ve müşterinin
ihtiyaç duyduğu hizmetin ayağına götürülmesine kadar yansımıştır. Özellikle bankaların
hedef kitle olarak tanımladığı mali açıdan güçlü müşterilerin ilgi alanı; bankanın
sunduğu hizmet kalitesidir. Bankalarda hizmet kalitesinin bir boyutu olan fonksiyonel
kalite, müşteri ve personel arasındaki psikolojik iletişimle ilgilidir ve çalışanların tutumdavranışları, çalışanlar arasındaki ilişkiler, çalışan-müşteri ilişkileri, hizmet personelinin
görünümü ve cana yakınlığı gibi öznel konularla fark edilebilmektedir.
Görüldüğü gibi hizmet kalitesini etkileyen unsurların hepsinin içinde
“çalışanlar” bulunmaktadır. Bankanın genel imajını etkileyen, müşterilerin bankayla
çalışma arzusunu güdüleyen insan kaynaklarının gelişimi, bankanın müşteri portföyünü
koruyacak unsurların başında gelmektedir. İnsan kaynakları yönetimi bölümleri, hem
insan kaynaklarının gelişimi için çalışır, hem de personel ile ilgili idari kararları alır. Bu
tür eylemlerin hepsi insanla ilgili olduğu için alınacak kararlarda objektifler bir
değerlendirmeye ihtiyaç vardır. İnsanla ilgili alınmış yanlış bir karar, motivasyonun
azalmasına ve personel sirkülasyonunun artıp, müşteri güveninin kaybolmasına neden
olur. Bu nedenle her iki sektör bankalarının insan kaynakları politikalarının
belirlenmesinde kullandıkları faaliyetlerin, araçların önemi giderek artmaktadır.
141
A-ARAŞTIRMANIN KONUSU ve AMACI
İnsan Kaynakları Yönetimi, son yıllarda yeni yeni incelenmeye başlanmış bir
konudur. Bu bakımdan hem kamu sektörü, hem de özel kuruluşlar bakımından ayrı bir
önemi bulunmaktadır. Gelişen ve değişen günümüz koşullarında, kamu kuruluşlarının
uluslararası kamu hizmeti standartlarında nitelikli hizmet sunabilmeleri, özel
kuruluşlarında, hem ülke içerisinde, hem de uluslararası düzeyde rekabet koşullarına
uygun kalite mal veya hizmet sunabilmeleri, insan kaynakları alanında, dünyadaki
gelişmeleri izleme ve uygulayabilmelerine bağlıdır.
Araştırmanın konusu, her iki sektörden seçilmiş banka örnekleri ile, burada
uygulanan insan kaynakları yönetimi çalışmaları ve bu çalışmaların en önemli faaliyeti
olan iletişim aralarındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Aynı zamanda uygulanan insan
kaynakları yönetiminin, sektörel farklılığını göstermek, aksaklıkların giderilmesi
konusunda yapılabilecekler ve sistemin gelişimine yönelik öneriler sunmaktır.
B-ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ
İnsan etmeni, hizmet sektörü içinde yer alan bankaların, operasyonel maliyet
kalemleri içinde en büyük paya sahiptir. Bankacılık sektöründeki istihdam edilen
kalifiye ve eğitimli çalışanlar meslekteki risk faktörü ve sektördeki rekabet nedeniyle,
diğer sektör çalışanlarına göre daha çok maaş almaktadır. Bu durum şube
bilânçolarında, aylık faiz dışı giderlerin yarısından fazlasının personel giderleri
olmasıyla da kendini göstermektedir. Çalışanlara daha düşük maaş verilmesi halinde,
doğal olarak insan kalitesinin düşmesine ve buna paralel olarak da bankada hizmet
kalitesinin de düşmesiyle sonuçlanabilecek süreç daha da büyük maliyetlere yol
açacaktır. Bu nedenle, maliyetli insan kaynağının değerinin sürekli olarak arttırılması
bankalar için önem taşımaktadır.
İnsan kaynağı, Türkiye’de bankaların uzun vadeli hedeflerine ulaşabilmesi için
sahip olmaları gereken en önemli unsurların başında gelmektedir. Günümüzde insan
kaynağı ve onun gelişimine verdiği önemle bankacılık sektörünün ayrıcalıklı bir yeri
vardır. Başarılı insan kaynakları yönetimi, çalışanlarının becerilerini banka stratejileri
142
ile ilişkilendirerek, sahip olduğu işgücünün beceri düzeyini bankanın önemli bir varlık
kalemi olarak tanımlamaktadır.
Türk bankacılığı ekonomik krizlerinde etkisiyle son yıllarda önemli değişimler
ve gelişmeler içerisinde bulunmaktadır. 1923–1944 arasındaki “ulusal bankacılığın
geliştiği dönem” 1945–1960 arasındaki “özel bankaların geliştiği dönem”, ve 1961–
1979 arasındaki “planlı dönem bankacılığı” sonrasında, 1980 den 1999’a ve 1999’dan
sonra devam eden dönemde Türk bankacılığında önemli adımlar atılmıştır.179 1980
sonrası dönem ekonomide başlatılan serbestleşme ve dışa açılmanın bankacılıkta da
uygulanması ile yaşanan değişim dönemidir.
Bankacılık alanında yapılan, devrim niteliğindeki gelişmeler sonucunda, daha
önceden mali yapısı bozuk olmakla beraber karar alma erkinin yetersiz oluşu nedeniyle
mevduat toplamasına göz yumulan bankalar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na
alınmaya başlanmıştır. 1999’un Aralık ayında 5 adet bankanın birden fona geçmesiyle
başlayan süreçte tasfiye ve birleşmeler sonucu banka sayısı gittikçe azalmış, 1999
Aralık ayında 82 olan banka sayısı, 2002’nin Ekim ayında 56’ya inmiştir.1999-2002
yılları arasında toplam 19 adet bankanın TMSF’ye devri sonrasında çoğunluğu birleşme
veya tasfiye gibi yöntemlerle faaliyetlerine son vermiştir. Hantal yapısı ile ekonomideki
kara deliklerin sebepleri olarak gösterilen kamu bankalarının görev zararı, Hazineden
karşılanacak, görev zararı uygulamasına son verilmiş ve kamu bankalarının rehabilite
edilmesi için çalışmalara başlanmıştır. Kamu ve fon bankalarının yeniden
yapılandırılması için aktarılan kaynaklar ciddi rakamlara ulaşarak, toplam borcun gayri
safi yurtiçi hâsılaya olan oranının artmasına sebep olmuştur.
Kamu bankalarının içinde bulunduğu sorunların çözümü için, birçok adım
atılmıştır. Bu adımların başında, uygun yasal altyapının sağlanması gelmektedir. Kamu
bankalarına ilişkin olarak yapılan ilk ve en önemli hukuki düzenleme, 25 Kasım
2000’de yürürlüğe giren “4603 sayılı kanun”dur. Bu kanunla, Ziraat Bankası, Halk
Bankası ve Emlak Bankası, kamu iktisadi teşebbüslerine ilişkin 233 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname kapsamından çıkarılıp, anonim şirket unvanına kavuşturulmuş
ve Bankalar Kanununa ve özel hukuk hükümlerine tabi kılınmışlardır. Türkiye son 5
179
www.hazine.gov.tr./duyuru/basın, Erişim Tarihi:25.12.2006
143
yıllık dönemde, içinden çıkmaya çabaladığı sistemsel bankacılık krizini şimdilik 50
katrilyonluk bir maliyet yükü ile aşmaya çalışmaktadır.
Bankacılığın ciddi bir iyileştirme döneminden geçtiği bu dönemde uygulanan
IMF destekli “güçlü ekonomiye geçiş ve yeniden yapılandırma programı” sonucunda
yıllardır siyasi etkiye en açık banka olarak gösterilen Emlak Bankası Ziraat Bankası’na
devredilerek tasfiye edilmiştir. Kamu bankaları, verimlilik esasına göre yönetilmeye
başlandığından yönetimde koordinasyon sağlanmış, verimsiz bölgelerdeki şubeleri
kapatılarak, bir kısım şubelerde birleştirilmiştir. Bu bankalardaki personelin çoğunluğu
devlet memuru statüsünden, sözleşmeli personel statüsüne alınmış ve performans
esasına göre, sözleşmenin devamına gidileceği duyurulmuştur. Sözleşme imzalamak
istemeyen personel, havuz tabir edilen tayin potasına alınmış ve diğer kamu
kurumlarına dağıtılmıştır.
Söz konusu dönemde gözlenen diğer bir husus, yabancı bankaların Türkiye
pazarına girmeye başlaması olmuştur. Mayıs 2001’de İngiliz-menşeli bankacılık devi
HSBC’nin 06-12.2000’de fona devredilen Demirbank’ı satın alması sonrasında, Yunan
Novabank, 21.12.2001’de Sitebank’ı satın almıştır. Bu ve bunun gibi gelişmeler,
gelecekte bankacılık alanında yabancı sermaye ağırlığının daha da artacağı ve bu durum
karşısında yabancı ortağı olmayan, belli standartları yakalayamamış bankaların, rekabet
etmekte zorlanacakları tahmin edilmektedir.
Bankacılık sektöründe yaşanan tasfiye ve konsolidasyonlar sonucunda, şube ve
personel sayısında önemli düşüşler gözlenmiştir. 1999 yılında faaliyet gösteren 81
bankanın toplam 7691 şubesinde 173.988 personel istihdam edilmekte iken, 2001
Aralık ayında 59 bankanın 6303 şubesinde 137.342 personel çalışmaktadır.180
Özellikle kamu bankalarının hantal yapısı nedeniyle yaşanan atıl personel
sorunu daha önce bahsedilen sözleşmeye geçiş formülüyle aşılmaya başlanmış ve
sözleşme imzalamak istemeyen personel havuz tabir edilen dağıtım kadrosuna
alınmıştır. Sözleşmeli personel statüsüne geçen personel ise 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun vermiş olduğu istihdam garantisinden mahrum kalmış, bunun
180
www.tbb.org.tr, Erişim Tarihi:25.12.2006
144
karşılığında ücretlerinin diğer özel bankalarda çalışan personelin ücretleri ile aynı
seviyeye getirilmesi yoluyla ödüllendirilmiştir. Bu aşamadan sonra, kamu bankalarında
çalışan personelin de liyakat ve performans ilkesine göre ücret alacakları ve yetersiz
performans gösteren personelin özel bankalarda uygulandığı gibi iş akdi fesh
edilebileceği kuşkusuzdur. Bu nedenle kamu bankalarında uygulanan insan kaynakları
politikalarının
geliştirilerek
gerçek
amacına
uygun
olarak
tatbik
edileceği
düşünülmektedir.
Ülkemizde Ekim 2002 ayı itibariyle 56 adet banka bulunmaktadır. Bu bankaların
38 adedi ulusal banka, 18 adedi yabancı banka niteliğindedir.181 Bankalar yasasında
ulusal banka, Türk kanunlarına göre kurulan, sermayesi Türk parası olarak konulan ve
sermayesinin çoğunluğu ile yönetim ve denetimi Türklere ait olan banka olarak
tanımlanmıştır.182
Bazı yabancı banka ve kuruluşların, ulusal nitelikteki bankalarımıza sermaye
iştirakleri olduğu gibi, ulusal banka ve kuruluşlarımızın da ülkemizde bulunan yabancı
bankaların sermayelerine katılımları vardır. Buna örnek olarak, 22 Aralık 2005’de
Garanti Bankası ile General Electric Consumer Finance (G.ECE) arasında imzalanan
stratejik ortaklık anlaşması gösterilebilir.
Bankalar Birliğinden alınan 2001 yılı sonu verilerine göre, Türkiye’deki
bankalarda çalışan personel sayısının % 43 bölümünü kamu bankaları istihdam
etmektedir. Yalnız kamu bankalarının sayısı göz önüne alındığında, bu rakamın oldukça
fazla olduğu ortaya çıkmaktadır.183 Özel bankalarda, TMSF bankalarında ve yabancı
bankalarda yüksek öğrenim görmüş personel sayısı, orta öğrenimli personel sayısından
fazlayken, kamu bankalarında tersi bir durum söz konusudur. İlköğretimi bitiren
personel sayısı hemen hemen tüm bankalarda dengeli bir dağılım arzetmektedir ki;
destek personeli sınıfına göre bu kısım, çaycı, hizmetli vb. görevlilerden oluşmaktadır.
Master ve doktoralı personelin toplam personele oranına bakıldığında, en yüksek oran
181
www.ntvmsnbc.com, “Yabancı bankanın Adıvar, payı yok” , 4.2.2002, Erişim
Tarihi:25.12.2006
182
www.tbb.org.tr, Erişim Tarihi:25.12.2006
183
Akın Akbaygil, Türkiye Bankalar Birliği, 45. Genel Kurul Açılış Konuşması, Bankacılık
Dergisi, Haziran 2002, s.6
145
(% 4.79) ile yabancı bankalardadır. Bunu sırası ile (% 2.14) oranıyla özel bankalar, %
1.40 ile de kamu bankaları izlemektedir.
Türkiye’de bankacılık sektörü son zamanlarda hızlı bir kabul değiştirme
sürecine girmiş bulunmaktadır. Bu süreç içinde bankaların yapıları değişt2iği gibi
çalışanlarında profili değişmektedir. Kendini geliştiremeyen veya kişisel gelişim
çizgisini yaratamamış personelin yerine vizyonu geniş ve kariyer planını hazırlamış
personel görevi devir almaktadır. Bu görev değişiminin layıkıyla ve hakkıyla
gerçekleştirilebilmesi için, bankaların insan kaynaklarını en etkin şekilde kullanabilmesi
ve ona işlerlik kazandırabilmesi zorunlu hale gelmiştir.
Araştırmaya konu olan bankaların seçiminde belli bir büyüklüğün üzerinde
olmalarına, çalışan sayılarının sektör ortalamasına yakın olmasına ve personel devir
hızlarının yüksek olmamasına dikkat edilmiştir. Bazı yönlerden benzer özelliklere sahip
bulunmalarının yanı sıra karşılaştırma yapabilmek için farklı kültürlere sahip olmaları
da tercih konusu olmuştur.
Bu kapsamda özel kesimden, T.C. Garanti Bankası A.Ş., kamu kesiminden de
T.C. Ziraat Bankası A.Ş. örnek olarak seçilmiştir. Araştırma kapsamında, öncelikle
13.Aralık.2006 tarihinde, Ziraat Bankası İnsan Kaynakları Müdürlüğü, Kariyer ve İşe
Alma Daire Başkanlığında Uzman olarak görev yapan M. Onur YURDAKUL ile yüz
yüze görüşülmüş, uygulanan insan kaynakları politikaları hakkında ve sistemi anlatan
genel bilgilere ulaşılmıştır. Garanti Bankası Hatay caddesi şubesinde bireysel satış
yöneticisi A.Eda YILDIZ ile görüşülmüş ve insan kaynakları uygulamaları hakkında
birçok aydınlatıcı bilgi sağlanmıştır. Ayrıca bankanın web sitesinde konunun açık bir
şekilde anlatılıyor olması, basında çokça yer buluyor olması da araştırmanın açıklığı ve
güvenilirliği açısından oldukça önemlidir.
Araştırma sonuçlanmadan vurgulanması gereken önemli bir nokta da, tüm
sosyal nitelikli araştırmalarda olduğu gibi bu araştırmalarda da birtakım sınırlılıklar yer
almaktadır. Bu sınırlılıkların en önemli olanı; sosyal bilimlerde yapılan araştırmaların
her zaman için kesin doğruluk özellikleri taşımamalarıdır. Ayrıca deneklerin her şeye
146
rağmen bir takım bireysel ve örgütsel endişelerle genellikle sorulara doğru cevaplar
vermemeleri de söz konusu olabilmektedir.184
Araştırma yöntemi olarak, tanıtıcı araştırmaların bir çeşidi olan Monografi
yöntemi tercih edilmiş ve yöntemin genel özellikleri, kullanıldığı araçlar hakkında
aşağıda bilgi verilmiştir.
Tanıtıcı Araştırmalar; değişkenlerin ele alınmadığı veya sağlık ve güvenlik gibi
nedenlerle deney yönteminin uygulanamadığı, toplumsal birimlerde uygulanan tanıtıcı
veya
durum
belirleyici
araştırmalardır.185
Günümüzde
toplumsal
olayların
incelenmesinde büyük yaygınlık kazanmıştır. Yalnız bu tip araştırmaların iç geçerliliği
deneysel araştırmalardaki kadar yüksek değildir. Yani belirli nedenlerin belirli sonuçlara
yol açacağını söylemek daha güçtür. Ancak çoğu kez tanıtıcı araştırmaların amacı da
zaten bu değildir. Çünkü bu çalışmalar belli bir toplumsal olayın diğer bazı
niteliklerinin tanıtılması amacına yöneliktir.
Tanıtıcı araştırmaların birkaç türü vardır. Bunlar:
-Monografi türü Araştırmalar
-Tarihsel Araştırmalar
-İstatistiksel Araştırmalar
şeklindedir. Ancak araştırma tekniğimize en yakın olan monografi türü araştırmalar
hakkında bilgi vermek, incelediğimiz konu çerçevesinde oldukça önemlidir.
Monografiler; bir olay, olgu, kurum veya kuruluşu olduğu gibi tanıtmaya
yarayan çalışmalardır.186 Toplumsal bilimlerde yaygın bir kullanım alanı vardır.
Örneğin sınaî, ticari, mali işletmeler, parti, aile bütçesi vs. gibi toplumsal kurum, olgu
ve kuruluşlar monografi yöntemine göre incelenmeye en elverişli varlıklardan
bazılarıdır.
184
Halil Seyidoğlu; Bilimsel Araştırma ve Yazma el kitabı, Geliştirilmiş 9.Baskı, Güzem
Yayınevi, 2003, İstanbul, s.21
185
A.g.e. sy:25-26
186
Robert A. Day, Bilimsel Makale Nasıl Yazılır, Nasıl Yayımlanır, 8.Baskı, Çev: Gülay Aşkar
ALTAY, Ankara, TÜBİTAK, Bilgi dizisi, 2003, s.145-146
147
Monografi türü çalışmalar mevcut durum tanıtımına dayandıklarından olaylar
arasındaki ilişkilerin dolaysız biçimde açıklanması amacı taşımazlar.187 Ancak, ana
kütleyi temsil edici nitelikteki kurumların incelenmesi, genel ilkelere ulaşmaya olanak
verebilir. Bu tür çalışmalarda somut olaylardan genel ilkelere doğru bir ilişki zinciri
kurulmaya çalışılır. Bu da bilindiği üzere tüme varıcı bir yaklaşımı temsil eder. Bu
yöntem de anket, görüşme, belgesel kaynak derlemesi, kıyaslama teknikleri vs. gibi
araçlar kullanılarak tanıtım yapılmakta ve okuyucuya bilgi verilmektedir.
Monografi, genellikle örnek olay monografileri şeklinde kullanılır. Burada
temsil niteliğine sahip tek bir kurum veya olay ele alınarak ayrıntılı biçimde
tanıtılmakta ve elde edilen bilgilerin benzer durumlar için de geçerli olacağı
varsayılmaktadır.
Yöntem ve teknik hakkında verilen bu kısa bilgilerden sonra, insan kaynakları
uygulamalarını inceleyeceğimiz bankalar hakkında genel bilgiler verilecektir.
C-ARAŞTIRMAYA KONU OLAN KURULUŞLAR HAKKINDA
TANITICI BİLGİLER
•
T.C. ZİRAAT BANKASI A.Ş.
1863 yılında kurulmuş ve Türkiye Cumhuriyetinin ilanı ile birlikte
cumhuriyetimizin ilk bankası daha sonraki yıllarda statüsünde bazı değişiklikler
yapılarak, faaliyetini sürdüren tüzel kişiliğe haiz özerk ve sermayesi ile sınırlı bir
anonim şirkettir. 25 Kasım 2000’de yürürlüğe giren 4603 sayılı Kanun’a kadar Ziraat
Bankası, Başbakanlığa bağlı ilgili kuruluş niteliğinde bir kuruluştu.
Bu kanunla, Kamu İktisadi Teşebbüslerine ilişkin 233 sayılı kanun hükmünde
kararname kapsamından çıkarılıp, anonim şirket unvanına kavuşturulmuş ve Bankalar
Kanunu ve Özel Hukuk (4857 sayılı İş Kanunu) hükümlerine tabi kılınmıştır.
Bankalar Kanunu ve diğer ilgili hukuki mevzuat çerçevesinde mevduat kabulü
dahil nakdi ve gayri nakdi Türk lirası ve yabancı para cinsinden krediler açmak,
187
Saim Kaptan, Bilimsel Araştırma ve İstatistik Teknikleri, Ankara, 1991
148
bankalar arası veya iç ve dış piyasalardan fon sağlamak, piyasa işlemleri yapmak,
ithalat, ihracat, sigortacılık işlemlerine katılmak gibi faaliyetlerde bulunmaktadır.
Ziraat Bankası’nın geleneksel ve mevcut önemli bir özelliği de Türk çiftçisinin
projeleri ve yatırım ihtiyaçlarına daha duyarlı bir şekilde yaklaşarak, kredi ihtiyaçlarını
karşılamak konusundaki tercihidir. Banka, öneli fon ve kaynaklarını da bu alana
ayırmaktadır.
Ziraat Bankasının 14 ayrı yerde merkez, 4 ayrı ilde kurumsal olmak üzere ülke
genelinde 1200 şubesi vardır. Ayrıca, 7 adet sigortacılık ve bankacılık alanında
faaliyette bulunan şirketle de iştirak halindedir. 20.600 personeliyle Türk Bankacılık
sektöründe en büyük paya sahip olan banka sektörün içinde bulunduğu değişim
sürecinde, çağdaş eğilimleri yakalayarak yine en önde olmayı hedeflemektedir. Bu
hedef doğrultusunda Ziraat Bankasının yeni misyonu:
- Müşterilerine katma değer yatırımında lider olmak.
- Yenilikler ve yaratıcılıkta önder olmak.
- Sektördeki en iyilerin çalışmak istediği banka olmak.
- En verimli banka olmak.
- Daha kalifiye insan gücü ile kalıcı rekabet üstünlükleri sağlamak.
- Sosyal sorumluluğa sahip, güvenilir banka olmak.
- Teknolojik alt yapıyı etkin ve verimli kullanmak.
- Yerel gücü bölgesel üstünlüğe dönüştürmektir.
Sürdürülmekte olan yeniden yapılanma çalışmaları çerçevesinde, banka
politikalarının belirlenmesi için getirilen yeni yönetim anlayışının temel ilkesi;
“yönetişim” kavramıdır. Bu kavramdan yola çıkarak bankadaki temel politika; hesap
verilebilirlik, şeffaflık, katılımcılık, verimlilik, hukuka uygunluk ve stratejik vizyon
ilkeleri doğrultusunda iyi bir etkileşimli yönetim sistemi kurmak ve bu sistemin
sürekliliğini sağlamaktır.
149
•
T.C. GARANTİ BANKASI A.Ş.
1946 yılında Ankara’da kurulan Türkiye Garanti Bankası A.Ş., 1983 yılında
Doğuş Holding bünyesine katılmış, 14 Aralık 2001 tarihinde ise Osmanlı Bankası ile
birleşmiştir. 30 Haziran 2006 tarihi itibariyle aktif büyüklüğü 46.710 milyon YTL
seviyesine ulaşan Garanti, Türkiye’nin en büyük 3. özel sektör bankasıdır.
Yaklaşık 6 milyon müşteriye bankacılığın her alanında, müşteri odaklı ve
teknoloji yoğun bir yaklaşım ile hizmet vermekte olan Garanti’nin 462 yurtiçi şubesi,
yurtdışında Lüksemburg ve Malta’daki şubeleri, 11.000 çalışanı, 1320 ATM’i, yaygın
kullanıma sahip internet şubesi ve çağrı merkezi, Bankanın yaygın ve ulusal kimliğini
tanımlamaktadır. Garanti’nin Hollanda’da Garanti Bank International ve Rusya’da
Garanti Bank Mescow isimli bankaları bulunmaktadır. Garanti, Türkiye ve yurt dışında
yerleşik kurumsal, ticari ve bireysel bankacılık, leasing, faktöring, yatırım ve portföy
yönetimi hizmetleri, genel sigortacılık ve bireysel emeklilik alanlarında faaliyet
gösteren bir finansal hizmetler grubunun lideridir.
22 Aralık 2005’de Doğuş Grubu ile Dünyanın en büyük holding şirketi olan
General Electric Consumer Finance (G.E.C.F.) arasında eşit ortaklık prensibi
çerçevesinde stratejik ortaklık anlaşması imzalanmıştır. Anlaşmaya göre, G.E.C.F.
Garanti Bankasının sermayesinin % 25.5’ini 1555 milyar ABD Doları karşılığında satın
alarak banka yönetiminde Doğuş grubu ile eşit oraklık hakkına sahip olmuştur. Ferit
Faik Şahenk Yönetim Kurulu Başkanlığını, Ergün Özen banka genel müdürlüğü
görevine halen devam etmektedir.
G.E.C.F. ile ortaklık sonucu Türk bankacılık sektöründe lider konumuna
oturmayı hedefleyen Garanti, öncülüğü temsil eden farklı duruşunu Türkiye sınırları
dışına taşıyarak uluslararası arenaya global bir bakış açısıyla çıkacaktır.
Farklı sektörlerde dünya çapında iş yapan G.E.C.F. Garanti’yi Avrupa’daki
büyüme stratejisi doğrultusunda seçmiştir. G.E.C.F. gibi bir dünya devi yeni bir atılım
yapabilmek için, çağdaş bir yönetim anlayışına, profesyonel bir ekibe, sektörel ve
bölgesel yeterliliklere ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda, Garanti’nin kaliteli insan
150
kaynağı, yönetim anlayışı, güçlü markası, üstün teknolojik yapısı ve geniş dağıtım ağı,
G.E.C.F.’nin büyümesi için güçlü bir platform sunmaktadır.
“Yaratıcı beyinler, bir bankanın en değerli yatırımıdır.” ilkesi ile hareket etmekte
olan Garanti’de insan kaynakları müdürlüğü stratejik bir rol üstlenir. Proaktif ve
yenilikçi bir yaklaşıma sahip bankanın stratejik kararlarında etkin bir yapıdadır. İnsan
Kaynakları
Müdürlüğü,
Garanti’nin
hedefleri
doğrultusunda
diğer
birimlerle
koordinasyon içinde, başarıyı temel alan, çağdaş insan kaynakları programlarını yürütür.
II-T.C. ZİRAAT BANKASI İNSAN KAYNAKLARI UYGULAMALARI
Her ne kadar şu anda özel hukuk ve Bankacılık Kanununa göre yönetildiği
yazılıp, çizilse de, uzun süre bir kamu kuruluşu olarak çalışan T.C. Ziraat Bankası A.Ş.,
tam olarak özel işletme şeklini alamamıştır. Yapısal değişim sürecindeki kamu
bankalarının özellikle son yıllardaki en büyük sorunu görev zararlarıdır. Gelişmekte
olan ülkelerde ekonomide iç ya da dış nedenlerden kaynaklanan bir kriz olduğunda,
bankacılık sektörünün zayıf olması halinde, finans aracılık tamamen aksayabilmekte, bu
durum krizin etkilerini çok daha derinleştirerek uzatmaktadır. Bu nedenle yeniden
yapılandırılmaya çalışılan kamu bankaları içinde en büyük olan Ziraat Bankasında 2001
yılı itibariyle büyük bir değişim yaşanmaktadır. Bu değişim, kendini her alanda
hissettirse de, en önemlisi şüphesiz kurumun insan kaynaklarıdır.
Yönetim kurullarınca bankada çalışacak personel sayısına karar verilerek,
ihtiyaç fazlası personel özelleştirme kanunu çerçevesinde diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına
transfer
edilmiştir.
Ziraat
Bankası’nın
operasyonel
yeniden
yapılandırılmaları sürecini hızlandırmak için, memurların emekliliğini hızlandıracak
teşvik mekanizmaları geliştirmiştir.
Bu kapsamda 25 Kasım 2000-30 Haziran 2001 arasında Ziraat Bankası
personelinin yaklaşık % 18’i emekliye ayrılmış, geri kalanlar sözleşmeli personel
olmuştur. Yalnız kurumda 1348 adet DMK’ya tabi üst düzey personel bulunmaktadır.
Kurumda halen 20.600 personel görev yapmaktadır.
151
Bankada insan gücü planlaması, yönetim kurullarınca hazırlanan bir raporla,
insan kaynakları daire başkanlığına iletilmekte, bu rapor incelendikten sonra Devlet
Personel Daire Başkanlığına gönderilmektedir. Başkanlığın onay vermesi durumunda,
yönetim kurulu, insan kaynakları daire başkanlığına yetki vermekte ve başkanlık
kuruluşun personel gereksinimini sınıf ve derece bildirerek açıklamaktadır. Açıklama
başvurma süresi bitiminden en az 15 gün önce, ülkede trajı yüksek gazetelerden en az
biri ve internet aracılığı ile yapılmaktadır. Hizmete girişte sınav ilkesi hakimdir.
Personel eğitimi, hizmet öncesi eğitim ve hizmet içi eğitim olarak 2’ye
ayrılmaktadır. Personelin hizmetiçi eğitimi, halen Devlet Personel Dairesi Başkanlığı ile
ilgili kurumların işbirliği ve kendi bünyesinde yapılmaktadır. Profesyonel bir kuruluş
desteği henüz tam olarak alınmamış, ancak belli eğitim ve seminerler düzenlenmesine
yardım sağlanmıştır. Banka, ülkemizde alanında tek olan bankacılık okulunu 1989
yılında açarak hizmet öncesi eğitim alanında çok önemli bir adım atmış ve insan
kaynağına verdiği değeri kanıtlamıştır. Okulda eğitim, 6 ay akademik, 2 ay banka
ünitelerinde uygulama (staj) olmak üzere toplam 8 aydır. Eğitimler T.C. Ziraat Bankası
Eğitim Daire Başkanlığı bünyesinde Ankara’da bulunan modern eğitim merkezinde
yürütülmektedir. Ayrıca eğitimde süreklilik doğrultusunda, öğrenciler okuldan mezun
olduktan sonra da ihtiyaç duyulan konularda gerek banka içi, gerekse banka dışında
çeşitli eğitim programlarına gönderilebilmektedir.
Personelin değerlendirilmesi eskiden 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve
Devlet Memurları Sicil Yönetmeliğiyle düzenlenmişken, şu anda İnsan Kaynakları
Daire Başkanlığınca belirlenen İç Yönetmelik ve 4857 sayılı İş Kanununa göre
yapılmaktadır. Başarı değerlendirmesi yılda 1 kez Aralık ayı içerisinde yapılmakta ve
360 derecegeri bildirim yöntemi uygulanmaktadır. Yöntem, örgütlerde işi en iyi bilen
kişinin perspektifinden çalışmalarının nasıl göründüğü ile ilgili yeni bilgilerle, kişilere
özellik katan, üretkenlik ve morali arttıran bir araçtır.188 Bu yöntemde, örgütsel
stratejinin bir yönü olarak, bir grup insana çalışanların beceri ve performanslarını
tanımlamalarını sağlayan sorulardan oluşmuş bir anket uygulanır. Biriktirilen veriler
çalışana kendisiyle ilgili açık bir görüş sağlayan bir raporla iletilir. Bu rapor hem
188
İ.Cem Aşkun; İşgören Değerlemesi, E.İ.T.İ.A. Yayınları, Eskişehir, 2005
152
çalışana güçlü yönlerini nasıl sürdüreceğine, hem de açıklarını nasıl kapatacağına dair
yol göstermek üzere çalışana verilir.
Kariyer Planlaması, kurumda kariyer danışmanları çoğunlukla personel, insan
kaynaklarında çalışan bir yönetici olarak karşımıza çıkmaktadır. Tam anlamıyla bir
kariyer geliştirme sistemi olmasa da bankada her çalışana özelliklerine göre yardımcı
olunmaya çalışılmaktadır. Yalnız ayrılan bütçenin bunun için yeterli olmadığı ve
nitelikli çalışanı kurumda tutmanın bu nedenle zor olduğu ifade edilmiştir.
Bankanın ücret politikası da 2003 Ağustos ayından beri oldukça değişmiş ve
öneri sistemi yoluyla ücret dağıtımına geçilmiştir. Öneri sisteminde, personelden işiyle
ilgili verimlilik ve kaliteyi arttırıcı buluş ve yöntem geliştirmeleri istenmekte ve bu
yolla sağlanan tasarrufların yaratıcı personele prim olarak ödenmesi söz konusu
olmaktadır.
Performans değerlendirme süreci de, son derece değişiklikler göstermiştir.
Uygulanan personel değerlendirmesi yöntemi sonra da, birimsel performansa göre prim
dağıtılmakta ve dayanışma ve motivasyonun arttırılması sağlanmaktadır. Yalnız terfiler
sadece sınav yoluyla, yılda 1 kez, yükselme sınavları adı altında yapılmaktadır. Sınav da
başarılı olamayan personelin yükseltilmesi söz konusu olamamaktadır.
Banka 2001 yılından sonra; sağlık, emeklilik vb. gibi durumlar için “Ziraat ve
Halk Bankası Mensupları Sandığı Vakfı”ndan yararlanmaktadır. Çalışanlarına
günümüzdeki pek çok büyük örgüt gibi ücret yanında bazı ek ödeme ve hizmetler
sağlamaktadır. Yol ve yemek yardımı, yılda 4 kez ödenen ikramiye, personelin
çocukları için oluşturulan özel kreşler vs. bunlar arasında sayılabilmektedir.
Bankada disiplin sistemi, insan kaynaklarınca hazırlanmış iç yönetmelik ve
anayasamızda yer alan bazı temel kurallar esas alınarak oluşturulmuştur (1982
Anayasası 129. madde, “Disiplin Kavuşturmasında Güvence”). Disiplin kurulu,
yönetsel, hukuksal ve sendikal alanlarda uzmanlaşmış bir ekip olarak, İnsan Kaynakları
ve İdari İşler Daire Başkanlığınca kurulmakta ve tüm yasal prosedürlere uyulmaktadır
(4857 sayılı İş Kanununun 81. maddesi uyarınca).
153
Kısaca T.C. Ziraat Bankası insan kaynakları politikaları gözden geçirildikten
sonra ortaya çıkan önemli bir sonuç, her ne kadar kamu kuruluşları içinde insan
kaynaklarını en iyi uygulayan sektörlerin başında bankacılık ve finans geliyor olsa da,
kamu kesiminin henüz gelişime tam olarak ayak uyduramadığı gerçeğidir.
Kamu kuruluşları içsel oluşum olarak özel kurum ve işletmelerle aynı yapıya
sahiptir. Ancak kuruluşun istikrarlı gelişimini sağlayacak alt birimlerin durgun ve
düzensiz işleyişi sektörün yaşadığı en büyük problemlerden biridir. İç yapısındaki bu
işleyiş disiplinini tam olarak düzenleyemeyen kamu kuruluşlarının dışa açılımı da doğal
olarak başarısız olmaktadır.
Kamu kuruluşlarında diğer bir eksiklik ise; hizmet politikasının çalışanlar
tarafından benimsenmemiş olmasıdır. Konusunda uzman olmayan kişilerin bu
kadrolarda çalışması, iş bilincinin yeterince yerleşmemesi ve aynı zamanda denetim
eksikliği hizmet sektöründe aksamalara sebep olmaktadır. Yıllarca karlılık ve verimlilik
ilkesine aykırı çalışan kamu bankaları bu kültürü personel politikalarına da yansıtarak
personelin motivasyonunun artmasını engellemiştir. Arkasında devlet desteği bulunan
kamu sermayeli bankaların müşteri tatmini misyonundan uzak kalışı, bankada çalışan
personeli de rehavete sürüklemiştir.
Kamu örgütlerindeki hantal yapı ve bürokrasi fazlalığı ve yapılan iyileştirme
çalışmalarının siyasi sebeplerle gerçekleştirilememesi vb. nedenlerle, kurum içerisinde
sağlıklı bir iletişim ortamı kurulamamaktadır. Gerek örgüt içinde seçilmiş olan resmi
iletişim, gerek örgütün dış çevresiyle olan iletişimi sonrasında ortaya çıkan olumsuz
imajı, yapılan birçok değişimin pratiğe dönüştürülemediğini göstermektedir.
Bankada 2001 yılından bu yana en çok ihmal edilen diğer bir alanda; çalışanlarla
ilişkilerdir. Çalışanlar hem kendi aralarında hem de yönetim anlamında oldukça yalnız
bırakılmış ve onlara kurumsal paylaşım ortamı sağlanılamamıştır. İnsan Kaynakları
Müdürlüğü esas görevi olan çalışanlara hizmet anlayışından, bürokratik birçok sebeple
uzaklaşmıştır. Oysa insan kaynaklarının etkinliğini arttırabilecek en önemli faaliyet
iletişimidir. Motivasyon, kurum kültürü ve sadakati vs. gibi kavramların ortaya çıkması
ve etkili olması, güçlü bir iletişim sonrası ortaya çıkabilecek geri beslenmelerdir. Çünkü
bankacılık sektöründe yönetimin başarısı iş görenlerin üretkenliği ve verimliliği ile
154
doğru
orantılıdır.
isteklendirilmelerine,
İşgörenlerin
motive
başarısı
edilmelerine,
ise
yönetilmelerindeki
kendilerini
geliştirip
iletişime,
uyum
içinde
çalışabilmelerine bağlıdır.
155
156
III- T.C. GARANTİ BANKASI İNSANKAYNAKLARI UYGULAMALARI
Bankacılık, hizmet sektörünün önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bu sektörün
en önemli hedefi, müşterilerle ilişkiler ve müşteri memnuniyetidir. Müşteri
memnuniyetini sağlayabilmenin yolu da sunulan hizmetin kalitesidir. Hizmet kalitesinin
arttırılması ile müşteri tatmini sağlanarak, devamlı bir müşteri portfoyü edinmek,
işletmenin çetin rekabet koşullarında süreklilik arz etmesi anlamına gelecektir. Hizmet
kalitesini sağlamak içinde işletmelerde çalışan kalitesini ve iç müşteri memnuniyetini
üst düzeyde tutmak, kısaca insana yatırım yapmak yeterlidir.
Garanti Bankası, insan gücü planlamasını, verimliliği belirleyen temel öğe
olarak saymaktadır. Bu planlama süreci yalnızca personel sayısından tasarrufu
gerçekleştirecek gider düşürücü bir rol oynamaz, aynı zamanda işin niteliğine uygun
personel seçimini ve istihdamını da sağlayarak üretim sürecinin etkinleştirilmesini de
gerçekleştirir. İnsan gücü planlaması, üst düzey yöneticilerin örgüt stratejilerini
belirlemelerini gerektirmesi, örgütün şu andaki durumunun saptanması ve geleceğe
yönelik düşüncelerin neler olduğunun ortaya konması bakımından da önem taşır.
Banka işe almada, internet üzerinden yapılmış başvuru sonrasında, nitelikleri
uygun olan kişilere yazılı ve sözlü sınav uygulaması yöntemini kullanmaktadır. Yalnız
bu uygulama, tecrübeli personel dışında, yeni mezun personel alımına yöneliktir. Yazılı
sınavlar genel kültür, genel yetenek, yabancı dil ve uzmanlık gerektiren pozisyonlar için
alan bilgisi konularını içermekte ve yazılı sınav sonrası başarılı olan adaylar mülakata
davet edilmektedir. Ayrıca bankanın yeni sınav uygulamalarından biri de psikolojik
yetkinlik testleri ve çoklu görüşmelerdir. Mülakat sonrası başarılı görülen personele
insan kaynakları müdürlüğünce iş teklifi sunulmakta, aday şartları kabul ettiği anda,
garantili kariyer dönemi başlatılmaktadır.
Garanti’de herkes işinin lideri olarak çalışmaktadır189. Çünkü en önemli başarı
anahtarını insan olarak algılayan banka, bugüne kadar geldiği noktada insan gücüne
yaptığı yatırımın en önemli unsuru olan insana hak ettiği değeri vermek istemektedir.
189
www.garanti.com.tr/insankaynaklari, Erişim Tarihi:28.12.2006
157
Yetkinlikler seçme ve yerleştirme kriterlerinin oluşturulması, çeşitli açık
pozisyonlar için uygun kişilerin tespiti, (öreğin kariyer fırsatları, terfiler, proje
ekiplerinin oluşturulması vb.), eğitim ve gelişim ihtiyaçlarının belirlenmesi, eğitim
tasarımları ve kariyer planlarının oluşturulması gibi tüm faaliyetler, insan kaynakları
politikalarının temelini oluşturmaktadır. Yetkinlik ve performans değerlemeleri
sonucunda, çalışanlar kendi kariyer hedeflerini yöneticileri ile birlikte kendileri
tanımlar, planlar ve yönetirler. Bu kapsamda Garanti, yöneticilerini de kendi içinden
yetiştirir.
Açık performans değerlendirmesi, somut ve ölçülebilir hedeflere dayalıdır.
Senenin başında belirlenen banka hedefleri doğrultusunda çalışanlar yöneticileri ile
birlikte kendi görevlerine göre hedefler belirler. Bu hedefler yıl içinde takip edilir,
gerekli değişiklikler ve yönlendirmeler yapılır. Yılın sonunda gerçekleştirilenlerle
karşılaştırılarak performans düzeyleri belirlenir. Garanti’de çalışanların performans
düzeyi, kişisel kariyer planları çerçevesinde kendilerini çeşitli görevlere aday
gösterilebilmelerini sağlamakta, ücretlerini etkilemektedir.
Garanti Bankası Bölge, birim, şube müdürlüklerinin yönetsel ve kişisel
yetkinlikleri bazında güçlü yönlerini, gelişim alanlarını belirlemek ve bu doğrultuda
personelinin mesleki ve kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla yılda bir kez
Aralık ayında 360 derece değerlendirme uygulaması yapmaktadır. Uygulama sonrasında
yöneticilerine ve personeline güçlü veya gelişmesi gereken yönleri hakkında birebir geri
bildirim sağlanmakta ve bu yönler hakkında farkındalık yaratılmaktadır.
Banka bünyesindeki açık pozisyonlar için öncelik, iç kaynaklarda yani banka
çalışanlarındadır. Görevler ve gerektirdiği nitelikler kurum içi iş ilanı olan, “Kariyer
Fırsatları Bülteni” aracılığıyla çalışanlara duyurulur. Göreve kendisini uygun bulan iç
adaylar, herhangi bir kişi veya yöneticiden onay almadan kendileri başvurabilmekte ve
kriterleri uygun adaylar, yöneticilerini bilgilendirerek göreve seçim sürecine
katılabilmektedirler.
Yükselme dikey veya yatay olabilmektedir. Yetki, sorumluluk ve ücret artışını
da beraberinde getirmektedir. Bir üst göreve geçebilmek için, görev tanımının
gerektirdiği bilgi ve deneyime sahip olmak gereklidir. Bu nedenle üniversite mezunu
158
personel için 2 yılda bir bilgiyi ölçücü kurum içi sınav yapılmaktadır. Ancak, yine en
önemli ölçüt performans düzeyidir. Bankada kariyer yalnız Garanti’de değil, diğer
Garanti iştirakleri arasında da yapılabilmektedir.
Bankada Değerlendirme ve Geliştirme Merkezi Uygulaması mevcuttur. Bu
uygulamada şube müdürü adaylarının güçlü yönleri, gelişim alanları ve potansiyel
alanları yetkinlikler bazında değerlendirilerek, ortaya çıkartılmakta ve onların
yöneticiliğe hazırlandırılması amaçlanmaktadır. Değerlendirme sonucunda, konusunda
uzman değerlendirici tarafından güçlü ve zayıf yönleri, gelişim alanları hakkında
adaylara geribildirim verilmekte ve bu süreçten geçen her adaya, gelişim alanları ve
potansiyel yönleri doğrultusunda eğitim programları sunulmaktadır.
Garanti’de ücretlendirme temel olarak performansa dayalıdır. Adil ve paylaşım
sistemi ve finansal performans aracı olan “EVA” 1 Ocak 2003 tarihinde uygulamaya
girmiştir. Ücret artışları, çalışanların Bankanın hedeflerine katkıları, kendilerini
geliştirme çabaları, görevleri, sektör ortalamaları ve enflasyon oranı dikkate alınarak
yapılmaktadır. Ücretlendirme paketi; maaş, yılda 4 ikramiye, yemek, yol yardımı,
yabancı dil tazminatı ve diğer yan ödemelerden oluşur. Müfettiş yardımcılarına İstanbul
dışı görevlerinde, ulaşım, konaklama ve yemek giderleri için harcırah ödenmektedir.
Avrupa’da en iyi banka olmak vizyonu çerçevesinde, Garanti’de yabancı dil bilmek
önemlidir. Yazılı ve sözlü yabancı dil sınavlarından alınan puan, yabancı dil
tazminatının derecesini belirlemekte ve İngilizce-Almanca-Fransızca dilleri için yılda
12 kez tazminat ödenmektedir.
Çalışanların performansı ve emeğinin takdir edilmesi gerektiği inancı ile,
çalışanlarına teşekkürlerini ifade ederek, başarısını daha somut ve daha kapsamlı
kriterlerle değerlendirecek bir “Başarı Programı” geliştiren bankada, hedeflere ve
ölçümlenen performans sistemine bağlı olarak üstün performans gösteren, kurum için
katma değer yaratan veya hedeflerini gerçekleştirmek konusunda kişisel özveride
bulunup, başkalarına örnek teşkil eden çalışanlar, Başarı Programı çerçevesinde
ödüllendirilmektedir.
Başarılar kurumsal belleğe kaydedilmekte ve örnek olaylar, benzer başarılarının
devamının sağlanması amacıyla tüm çalışanlarla paylaşılmaktadır. Ödül alan personel
159
intranette tanıtılmakta ve bu şekilde personelinin motivasyonu arttırılmaktadır.
Ödüllendirme sistemi çerçevesine 3 çeşit ödül verilmektedir.
-Ayın davranışı ödülü
-Ayın önerisi ödülü
-Performans ödülü.
Garanti Bankası’nda çalışana, yaptıkları iş üzerinde etkin olma, insiyatif
kullanma olanağı verilmekte, her konuda fırsat eşitliği tanınmaktadır. Çalışanlar
arasında var olan farklı bilgi ve becerilere saygı duyulmakta ve farklılıklar
desteklenmektedir. Açık iletişim desteklenmektedir. Banka içinde “iç internet sitesi”
olarak oluşturulan intranet, banka genelinde bir iletişim platformudur.
Yöneticilerin geçmiş yılı değerlendirdikleri ve bir sonraki senenin hedeflerini
belirledikleri “Müdürler Toplantısı” ve Genel Müdürün yönetimi ile bölgesel olarak
yapılan ve tüm çalışanların katılımı esas olan “Vizyon Toplantısı” her yıl düzenli olarak
yapılmaktadır. Bu toplantıda her çalışan, özlük hakları dışında sorularını doğrudan
Genel Müdüre iletebilmektedir. Öneriye açık bir yönetim anlayışı benimseyen
Garanti’de banka genelinde sigara içilmemesi bu sistemleri uygulanılmaya başlamıştır.
Bağımsız bir araştırma firmasına yaptırılan ve tüm çalışanların katılımı ile
gerçekleştirilen “Çalışan Tatmin Anketi” uygulamasında 1999 ve 2002 senelerinde
alınan sonuçlarda, Bankaya olan örgütsel sadakat, Türkiye ortalamasının oldukça
üstünde çıkmıştır. Ayrıca hizmet kalitesini doğru değerlendirebilmek adına “İç Müşteri
Memnuniyeti Anketi” her yıl uygulanmaktadır.
Garanti Bankası, kurumsal paylaşımı arttırmak adına birçok faaliyetlerde
bulunmaktadır. Bunları başlıklar halinde sıralamak gerekirse:
-Tüm banka çalışanlarının doğum günleri mail yoluyla kutlanmakta ve hediyeler
gönderilmektedir.
-Yeni doğum yapan çalışanlarına bebek hediyesi olarak özel bir resim albümü
gönderilmekte ve doğum haberi intranette duyurulmaktadır.
160
-Banka kuruluş yıldönümü olan 21 Haziran’da yıldönümü ödül töreni ve
bankada 15 yılı aşkın zamandır emeği geçen çalışanlara üst yönetiminde katılımı ile
ödül verilmektedir.
-Her yılın son haftası yılbaşı kutlamaları kapsamında tüm çalışanların katıldığı
kokteyller organize edilmektedir.
-Anne ve baba olan tüm çalışanlarının bu özel günleri kutlanmakta ve armağan
verilmektedir.
-Banka çalışanlarının çalışma ortamı dışında sosyal olarak bir araya gelmeleri
amacıyla hobi kulüpleri ve lokal faaliyetleri aktif olarak devam etmektedir.
Fotoğrafçılık, su altı sporları ve Türk sanat müziği kulüpleri mevcut kulüplerindendir.
-Her 3 ayda bir emekli olan banka çalışanlarına gönderilen yeşil çerçeve
dergisinin organizasyonu yapılmaktadır.
-Çalışan ve emeklilerin oluşturduğu Yonca Kültür Derneği İzmir ve İstanbul’da
hizmet vermektedir.
-Çalışanların çocuklarına dönük olarak Temmuz ve Ağustos aylarında olmak
üzere 2 dönem yaz okulu organizasyonu yapılmaktadır.
-Her yıl düzenlenen geleneksel piknik Mayıs ayında gerçekleşmektedir.
-Banka çalışanlarının yararlanması amacı ile ürün ya da hizmetlerinde indirim
uygulayan firmalar ile anlaşmalar yapılmakta ve bu anlaşmalar intranette “Bize Özel
İndirim” bölümünde duyurulmaktadır.
-Her ay Türkiye’nin çeşitli illerinde yapılan sosyal aktivitelere bilet
rezervasyonu yapılmakta ve indirimli olan bu fiyatlar çalışanlara duyurulmaktadır.
-Zincirlikuyu Genel Müdürlük binasında öğle yemeği tatilinde sağlık, eğitim,
çocuk bakımı, sosyal konular vb. alanlarda seminerler düzenlenmektedir.
Kaliteyi temel alan felsefesiyle, Garanti Bankası ISO 9001 kalite belgesinden
sonra Türk Finans sektöründe insan kalitesini tescil eden IIP standardı alan ilk banka
olmuştur. Garanti Bankası, sektörde fark yaratan başarısının ardındaki en önemli
161
unsurun kaliteli insan kaynağı olduğuna inanarak, çalışanlarının yeterlilik ve becerilerini
arttırmaya yönelik yatırımlarını aralıksız sürdürmektedir.
Garanti Bankası İnsan Kaynakları politikaları incelendiğinde sektörler arası
farklılıklar tüm açıklığı ile karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle banka, 2001 yılında insan
kaynakları uygulamalarına yeniden yön vermiş profesyonel bir danışmanlık şirketi ile
bu yöndeki çalışmalarını geliştirmiştir. Ayrıca banka açık iletişim politikası
doğrultusunda, web sitesini yeniden düzenlemiş ve bilgiye ulaşmayı son derece
kolaylaştırmıştır. Hemen her tür uygulamasında ileri bilişim teknolojisini kullanan
banka sektördeki en iddialı bankalardan biridir. Oysa T.C. Ziraat Bankası’nın web sitesi
dahil birçok bilgi kanalından yeterli bulgulara bu kadar kolay ulaşılamamıştır.
Avrupa’nın en iyisi olmayı hedefleyen bankada güçlü ve değişmez yatırımın
mutlu çalışanlar olduğu gerçeği savunulmaktadır. Bu nedenle bankanın örgüt içi
çalışanları ve örgüt dışı çevresiyle gerçekleşen iletişiminde en son yöntemler ve ileri
teknoloji kullanılmaktadır.
Garanti Bankası yetkilileri, çalışanlarının memnuniyetinin sektör ortalamasının
% 20 üzerinden gerçekleştiğini söylemektedirler. Ayrıca çalışanlarının, bankanın
kariyer yönetimini, açık performans iletişimini, çalışanlarla ilişkilerdeki iletişim
biçimini ve eğitim imkânlarını sektörün diğer bankalarının çalışanlarına göre daha
başarılı bulduklarını da belirtmektedirler.
Müşteri memnuniyetini de düzenli takip eden bankanın, müşteri memnuniyeti de
çalışan memnuniyetine paralel olarak sürekli bir gelişim göstermektedir. Ancak
geçtiğimiz yıllarda kurumsal büyüme için müşteri memnuniyetinin yeterli seviyede
olmadığını gören banka, periyodik olarak müşteri bağlılığını ölçümlemeye başlamış ve
bu ölçümleme ile sadık müşteri belirlemek ve onları takip etmeyi hedeflemiştir. Sonuç
olarak, çalışan memnuniyeti artınca, müşteri memnuniyeti de artmış ve genel bağlılık
endeksinde de % 10 artış sağlanmıştır.
“Mutlu çalışan memnun müşteri yaratır” değerlendirilmesiyle hareket eden
banka insan kaynakları yöneticileri, kişisel gelişimden, çalışanların iş dışındaki
aktivitelerine kadar planlama yapmakta ve bankanın iletişim departmanlarına örgütsel
162
kimliği benimsetmek ve kurumsal sadakati sağlamak adına en büyük yardımcı rolünü
üstlenmektedir.
Garanti Bankası, halen kendi fonksiyonlarını ücretlendirme, kariyer planlama,
alma ve personel işleri gibi tanımlayan insan kaynakları politikalarından ayrılmaya
çalışmaktadır. İletişim departmanına şu anda yalnızca yardımcı olabilen İnsan
Kaynakları bölümü çok yakında kendi fonksiyonlarının içine iletişimi alıp, çalışanlarla
ilişkiler
birimi
oluşturarak,
stratejik
planlamaya
ciddi
katkılar
sağlamayı
hedeflemektedir.
163
164
IV. SEKTÖREL FARKLILAŞMA
Gerek kamu sektöründe gerekse özel sektörde ortak unsur; bir yönetim
mekanizmasına sahip olmalarıdır. Burada işbirliğine yönelik bir grup faaliyeti söz
konusu olduğuna göre, hangi türden olursa olsun, her örgütün amacı, bu işbirliğini ve
koordinasyonu geliştirmektir. Bundan dolayı her iki sektörde insan kaynakları yönetimi
örgütlerin beşeri yönleriyle ilgilenmektedir.
Uygulamada hem kamu kuruluşları hem de özel sektör kuruluşları yöneldikleri
ve yoğunlaştıkları alanlar ne olursa olsun, her zaman personelle ilgili sorunlarla karşı
karşıya kalmaktadır. Mal ve hizmet üretiminde verimliliği ve etkinliği arttıracak teknik
bilgi ve yöntemlerden yararlanmak onlar için ortak bir zorunluluktur.
Hem kamu sektöründe hem de özel sektörde, işbölümü, hiyerarşi, yazılı kurallar,
tarafsızlık gibi bir takım öğeleri içeren bir yapı ve ilişkiler düzeni bulunmaktadır. Ancak
kamu sektöründe özel sektörden farklı olarak tüm faaliyetlerde temel amaç kamu
yararıdır. Özel sektör doğrudan kar elde etmek için uğraşırken, kamu kuruluşları kamu
yararına yönelik olarak etkin ve verimli çalışma uğraşı vermektedir. Bundan dolayı özel
sektörün personel sistemleri daha esnek iken, kamu kuruluşlarında bu sistemler önceden
belirlenmiş yazılı kurallara bağlanmıştır.
Özel sektör kuruluşları personelinin maddi ve sosyal hakları konusunda
karşılıklı görüşmeler yoluyla belirli çözümler gerçekleştirirken, kamu kuruluşları
çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları ise genellikle tek yönlü olarak yasal
düzenlemeler çerçevesinde belirlenmektedir.
Uygulamada kamu hizmetleri yasal ve biçimsel kurallara göre yürütülmektedir.
Kurum içinde ve kurum dışında biçimsel ve resmi iletişim hakimdir. Bu doğrultuda, bir
kamu kuruluşunda yöneticilerin karar ve eylem serbestliği bir işletme yöneticisine göre
oldukça kısıtlıdır.
Kamu kesiminde önemli kararları genellikle hiyerarşinin üst basamaklarındaki
yöneticiler tarafından alınmaktadır. Takım çalışması, öneri sistemi vb. uygulamalar,
kamu örgütleri için henüz çok yeni kavramlardır. Kamu kesiminde karar alınmasında
izlenecek yol ve yöntemlerin biçimsel esaslara bağlı olması oldukça önemlidir.
165
Kamu hizmetleri herkesin gözü önünde gerçekleşmektedir. Bu nedenle kamu
görevlilerinin işleri, faaliyetleri kamu kuruluşlarının gözetimi ve denetimi altındadır.
Özel kesimdeki işler ise, kamu kuruluşlarını doğrudan ilgilendirmemektedir.
Her ne kadar özel kesim örgütlerinde de büyük çaplılıktan söz edilebilirse de,
özellikle ülkemiz gibi gelişmekte bulunan ülkelerde, kamu hizmetleri çok büyük ölçekli
bürokrasileri zorunlu kılmaktadır. Personel, araç-gereç ve mali kaynaklar açısından
devlet örgütleri, özel örgütlerle karşılaştırılamayacak büyüklüktedir. Büyüklüğün ortaya
çıkardığı sorunlar ise özel kesimde rastlanamayacak ölçüdedir.
Özel kesime göre kamu kuruluşlarında çalışanların hizmet güvenliği daha iyi
sağlanmakta ve korunmaktadır. Hizmet güvenliği faktöründen dolayı kişiler kamu
sektörünü özel kesime tercih etmektedirler.
Tüm bu nedenler özel işletmelerde ve kamu kuruluşlarındaki İnsan Kaynakları
Uygulamalarını farklılaştırmaktadır. Ancak son yıllarda gerek ülkemizde gerekse tüm
dünyada piyasa kurallarının kamu kuruluşlarına da girmeye başlaması, özel sektör
yönetim tekniklerinin kamu kuruluşlarınca da uygulanmaya başlanması ve özel sektörün
müşteri odaklı yaklaşımlarının birçok kamu kuruluşlarınca da benimseniyor olması,
özel sektör insan kaynakları uygulamalarının aynen ay da kısmen kamu kuruluşlarında
da uygulanmaya başlanmasına yol açmıştır.
Yalnız özel sektörde görülen insan kaynakları yönetimi uygulamalarının, kamu
kuruluşlarında aynı başarıyı yakalayıp yakalayamayacağını, kamu kuruluşlarının üst
yönetimlerinin becerisi ve zaman gösterecektir.
Ancak tüm bu farklılaşmaya rağmen kamu kurumları içerisinde, finans
sektöründe faaliyet gösteren kamu kuruluşları ve kamu bankalarının yönetim anlayışı ve
işleyişi hızlı bir değişim sürecine girmiş, hızı ve kaliteyi aynı anda gerektiren rekabet
ortamında kendilerine yer bulabilmişlerdir.
Kamu ve özel sektör bankalarında halen uygulanmakta olan insan kaynakları
politikaları ile ilgili yapılan bir araştırmada ortaya çıkan sonuçlar; her iki sektör arasında
166
daha önce bahsettiğimiz farkları gözler önüne sermektedir.190 Bunları maddeler halinde
belirtilmek gerekirse:
-Kamu bankaları, işe alacakları personelin özgeçmiş ailevi durum ve bitirdikleri
okulun unvanlarına, özel sektör bankalarına göre daha fazla önem vermektedir.
-Kamu yönetimi bankacılığı, kariyer planlama için bütçe belirlemeyi kişi başına
göre yapmakta iken, özel sektör bankacılığı, hem birey hem de kurum bazında
yapmaktadır
-Özel sektör bankalarında problemle karşılaşılan ve performansı iyi olmayan
personel’e eğitim ve yazılı kaynaklarla yardımcı olunmaya çalışılırken, kamu
bankalarında uyarma ve başka birimlere transfer etme yöntemi kullanılmaktadır.
-Çalışanların terfi etmeleri için gerekli performans değerlendirmesi özel sektör
bankalarında oldukça önemli iken, kamu bankalarında aynı durum söz konusu değildir.
-Kamu bankalarında, kurum içi kariyer danışmanlarının çoğunlukla insan
kaynaklarında çalışan bir yönetici iken, özel sektör bankalarında, çalışanların bağlı
bulundukları
yöneticidir.
Bunun
nedeni;
kişinin
özelliklerini
daha
yakından
izleyebiliyor olmasıdır.
-Özel sektör bankalarında kariyer geliştirme sistemleri mevcutken, kamu
bankalarında böyle bir durum söz konusu değildir.
-Özel sektör bankalarında, özel yeteneklere sahip elemanları belirlemek için,
kamu bankalarından çok daha fazla çalışma yapılmaktadır.
-Kamu bankalarında, yöneticilerin daha çok kurum içinden sağlandığı ifade
edilirken, özel sektör bankaları bazı özel durumlarda kurum dışı yönetici transferi
yapılabildiğini belirtmişlerdir.
-Kamu bankalarında yabancı dil bilen personel sayısı, özel sektör bankalarına
oranla oldukça azdır.
190
İsmail Gökdeniz; Kamuda ve Özel Sektörde Kariyer Planlaması, Yayımlanmamış Doktora
Tezi, Eskişehir, 1999, s.248
167
-Özel sektör bankalarında, personele sağlanan kurumsal paylaşım ortamı, kamu
bankalarına göre oldukça iyi görünmektedir.
-Özel sektör bankalarında, insan kaynakları politikaları, açık iletişim ve
çalışanlar arası ilişkilerle desteklenirken, kamu bankalarında aynı uygulamayı görmek
imkansızdır.
-İş tatmini yüksek özel banka personelinin örgütsel sadakati de oldukça
yüksektir. Kamu bankaları personelinde aidiyet duygusu oldukça azdır.
-Kamu
Ankalarında
ödüllendirme
sistemi,
özel
sektör
bankacılığının
uygulamaları karşısında oldukça zayıf kalmaktadır. Bu durum personel motivasyonunun
düşmesinde önemli bir unsurdur.
-Her iki sektör bankacılığı, çalışanların kariyerlerinde ilerleyebilmek için kurum
tarafından yapılan bir sınavın olması gerekliliğini kabul etmekte fakat özel sektör
bankaları bu sınavın tek başına yeterli olamayacağı kanaatindedir.
-Kamu bankalarında çalışan personel, şu anki mesleklerine karar verirken
gelecek teminatının daha çok etkisinde kalmıştır. Devlet tarafından verilen güvenceyi ve
tekrar işsiz kalmamayı öneli bulmaktadırlar. Özel sektör bankacıları, bu tür endişeleri
daha fazla yaşamakla birlikte, kendilerini daima geliştirmek ve hak ettiğini almak
açısından, daha şanslı gözükmektedir.
-Uzun süre karlılık ve verimlilik ilkesine aykırı çalışan kamu bankaları, bu
kültürü personel politikalarına da yansıtarak personelin motivasyonunun artmasını
engellemiştir. Arkasında devlet desteği bulunan kamu sermayeli bankaların müşteri
tatmini misyonundan uzak kalışı bu bankalarda çalışan personeli de rehavete
sürüklemiştir.
İşletme ve kurumlar günümüzde her geçen gün daha iyiyi bulmaya
çalışmaktadır. Bunun içinde piyasadaki rakipleriyle rekabet etme ve kaliteli hizmet
sunabilmenin bilincinde bir gelişme eğilimi göstermektedirler. Bu rekabet ortamında en
rasyonel yönetim şeklini bulmak için çaba harcamaktadırlar. İşletme ve kurumlar, insan
unsurunun karmaşıklığını, uygulamada yaşadıkları sorunlarla birlikte daha iyi kavramış,
en az finansal kaynaklar kadar önemli olan insan kaynaklarına ilişkin strateji ve
168
politikalara gerekli özeni göstermeden organizasyonun başarıya ulaşmasının oldukça
güç hatta imkansız olacağını anlamışlardır.
V. GENEL DEĞERLENDİRME ve ÖNERİLER
Bugün özel sektörde uygulanan insan kaynakları yönetiminin kamuda da
uygulanmasının gündeme gelmesi ile birlikte bu iki farklı yönetim anlayışının birbirleri
ile ne derecede örtüştükleri tartışma yaratmıştır. Bu araştırmada da son yıllarda adından
sıkça söz edilen insan kaynakları yönetiminin halen kamuda uygulanmakta olan
personel yönetimi ile karşılaştırılıp, iletişimle olan ilişkisi hakkında bilgi verilmesi
amaçlanmıştır.
Günümüzde yaşanmakta olan sürekli değişim, örgütler için de birtakım
değişiklikleri beraberinde getirmektedir. Faaliyetlerinde insan odaklı bir politika izleyen
modern örgütlerin daha başarılı oldukları görülmektedir. Artan rekabet ortamında,
örgütleri rakipleri karşısında üstünlüğe taşıyan unsur insan ve insan ilişkileridir. Artık
geleneksel yöntemlerle yönetilen, değişime duyarlı olmayan, hedef kitlenin arzu, istek
ve taleplerine gereği gibi cevap veremeyen örgütlerin, kamu kesiminde dahi olsalar,
kendi yöntemlerine göre, mal veya hizmet üretmeye devam etmeleri mümkün değildir.
Bu tür örgütlerin, özel kesimde çok kısa sürede ortadan kalkacaklarını kesin olarak
söylemek mümkün olmakla birlikte, kamu kesiminde, tekel konumunda olmaları,
yasalarla korunmaları veya çeşitli siyasal nedenlerle varlıklarını daha uzun
sürdürebilmektedirler. Ancak, günümüzde bu tür örgütlerin kamu kesiminde de;
kaynakların daha akılcı kullanılması, yönetimde reform, yönetimin modernleştirilmesi,
kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi ve kamu hizmetlerinin yerelleştirilmesi gibi
uygulamalar sonucu, ortadan kaldırıldıkları görülmektedir.
İşletmelerde uygulanan insan kaynakları yönetimini, kamu kuruluşlarında
uygulanan insan kaynakları politikalarından ayıran en temel fark; insana bakış açısıdır.
Kamu sektöründe insana, görevini ifa eden personel gözüyle bakılmakta ve çoğu kez
insani unsurlar göz ardı edilmektedir. Problem oluşumuna neden olan bu sorunun
tamamı, organizasyon yapılanması ve görevlere ilişkin batı kuralların hakim olmasından
169
kaynaklanmaktadır. Oysa işletmelerde, insan bir örgüte yön veren, onu başarıya ya da
başarısızlığa götüren en önemli öğe sayılmaktadır.
Küreselleşmeyle birlikte toplumsal ve ekonomik yaşam gün geçtikçe
karmaşıklaşmakta ve kamu yönetiminden beklentiler farklılaşmaktadır. Bu hızlı değişim
karşısında kamu kaynaklarının daha etkili ve verimli kullanılarak, kamu faaliyetlerinin
daha hızlı, esnek ve etkin hale getirilmesi gerekmektedir. Kamu kaynaklarını etkili
olarak kullanabilmek için kamu sektöründeki yönetim kapasitesinin, bilgi düzeyinin ve
motivasyonun geliştirilmesi gerekmektedir.
Bu gelişmeleri sürekli kılabilmek için kamu yönetiminde katılımcılığı,
saydamlığı, hesap verebilirliği ve performans kültürünü geliştirmek gereklidir. Bu
nedenle, girdileri kontrol etme anlayışının değiştirilip, çıktıların kontrol edilmesi
anlayışına ve kurumsal yönetişim sistemine geçiş sağlanmalıdır.
Hesap verme kültürünün yerleşebilmesi için siyasi ve bürokratik olarak liderlik
konumuna gelenlerin kendilerini hükümdar gibi görme anlayışını terk etmeleri
gerekmektedir.191 Yönetime getirilen yeni ve bilinçli yöneticiler değişim ve reform
çalışmalarını kurum içi ve kurumlar arası olmak üzere iki ayrı platformda ele alarak
öncelikle kurumların yeni bir kimliğe sahip olmasını sağlamalıdır. Kamu kuruluşu
yöneticileri, yönetimin geliştirilmesi konusunu kuruluşların toplum üzerinde bıraktığı
görüntüyü en başta etkileyen öğelerden biri olarak görmelidir.
Toplum üzerinde olumlu imajın oluşmasını isteyen kamu yöneticilerinin
öncelikle yapması gereken; kuruluşun üstlenmiş olduğu hizmet dalında kamu yararını
en üst düzeyde gerçekleştirecek hizmet politikaları üreterek, bu politikaların, etkili ve
verimli şekilde gerçekleşmesini sağlamaktır. Bu amaca ulaşmak için yöneticinin,
kuruluş çalışanlarında topluma karşı tarihsel ve demokratik sorumluluk duygusu, insan
sevgisi ile pekiştirilmiş bir hizmet coşkusu, toplum beklentilerine uygun bir duyarlılık
yaratmaya öncelik vermesi ve kamu kaynaklarının her kuruşunun etkili kullanılmasına
özen gösterildiği konusunda hesap verme anlayışını hakim kılması gerekmektedir.192
191
http//:www.arguden.net/article, Erişim Tarihi: 10.12.2006
192
1985 Yılı Programı: Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara, 1985, s.33
170
Hesap verme kültürünü geliştirecek iletişim yatırımlarına önem vermek toplumsal
olarak verimlilik ve etkililik düzeyimizin gelişmesine yardımcı olacaktır.
Performans kültürünü hakim kılabilmek için önem verilmesi gereken en önemli
unsurlardan birisi de kamu sektöründe insan kaynakları politikalarında esnekliğe,
ödüllendirmeye ve cezalandırmaya fırsat verecek bir sistem oluşturmalıdır. Ancak
hepsinden önemlisi, insan kaynakları politikalarının uygulanmasında siyasi sadakat
değil; bilgi, yetkinlik ve performansa dayalı liyakat ilkesi öncelik kazanmalıdır.
Yeni
politikaların
oluşturulmasında
katılımcılığa,
öngörülebilirliğe
ve
saydamlığa dikkat edilmesi, kamu kuruluşlarının vatandaşın güvenini kazanmasına ve
uygulanabilirliğinin sağlanmasına yardımcı olacaktır. Kamu hizmetlerinin vatandaşmüşteri odaklı ve etkili olabilmesi ancak bu şekilde sağlanabilecektir.
Bu nedenlerle, kamu sektöründe yaşanan dönüşümleri sadece bir yasalaşma
sürece olarak değil, aynı zamanda bir kültür değişimi projesi olarak algılamalıyız.
Kültür değişimi için gerek kamu çalışanlarının, gerekse toplumun eğitimine, yoğun
iletişime
ve
başarıyı
ödüllendirme,
motivasyon
konusuna
kaynak
ayırmak
gerekmektedir. Sağlıklı bir iletişim sonrası, verimlilik ve etkililik kavramlarını hayata
geçiren bir kamu sektörü, toplumsal gelişmemize en önemli yatırımı yapmış
olacaktır.193 Yalnız bu çalışmalardan istenilen verimin alınması, stratejik plan ve
programların yerinde uygulanması ve daha da önemlisi sağlam, uzun vadeli siyasi irade
ve kararlılığına bağlıdır.
İnsan kaynakları uygulamaları, işletmeler açısından verimliliği, dolayısıyla
karlılığı etkileyen ve belirleyen temel öğelerden sayılmaktadır.194 Çünkü bu politikalar,
buradaki anlamıyla; yalnız personel sayısından tasarrufu gerçekleştirecek bir gider
düşürücü rol oynamaz, aynı zamanda işin niteliğine göre uygun iş gören seçiminin ve
istihdamının da gerçekleştirilmesiyle etkin üretimin oluşturulmasında temel rol
oynamaktadır. Bu olgu ise, uygulamada işletme açısından verim artışı, dolayısıyla kar
artışı anlamına gelmektedir.
193
www.canaktan.org/yönetim/insankaynaklari, Erişim Tarihi: 10.11.2006
194
Tuğray Kaynak, İnsan Kaynakları Planlaması, Alfa Basım-Yayım, İstanbul, 1996, s.7
171
Çeşitli akademik ve popüler eserler incelenerek ve uygulamalar dikkate alınarak,
işletme insan kaynakları yönetimleri için önerilen pratiklerden kısaca bahsetmek,
çalışmanın işlerliği açısından oldukça önemlidir. Bu pratikler kısaca şu şekilde
belirtilebilir:195
-İş güvencesi: Elemanlara iş güvencesi sağlamak için öncelikle işe alım
sırasında büyük bir özen göstermek gerekmektedir. İş güvencesi ise katılımı
arttırmaktadır. Çünkü kendinin ya da iş arkadaşlarının tehlikede olmadığını hisseden
personel, iş süreçlerine katkıda bulunmaya istek duymaktadır.
-İşe almada seçicilik: İşe almanın doğru insanları seçme dışında bir de
sembolik yanı vardır. Katı bir eleme sürecinden geçen eleman seçkin bir kuruma
girdiğini hissetmekte, performans beklentisinin yüksek olduğunu ve elemanlara önem
verildiğini anlamaktadır.
-Yüksek ücret: Kimi kurum ve işletmeler, düşük ücretin, düşük işgücü maliyeti
anlamına geleceği yanılgısına düşerek, elemanlarına düşük ücret vermektedir. Ama iş
gücü maliyetinin, personele ödenen ücretin yanı sıra verimliliklerine ve örgütsel
sadakate de bağlı olduğu göz önüne alındığında bu varsayımın pek doğru olmadığı
görülmektedir.
-Teşvik primi: Fazladan çalışma ve gayret sonucu oluşan tüm faydalar sadece
yönetime ya da hissedarlara giderse elemanlar bu durumu adaletsiz bulmaya başlamakta
ve isteklerini yitirmektedirler. Bu nedenle de, pek çok işletme yüksek performansı
ayrıca ödüllendirme yolunu seçmektedir.
-Elemanların kuruma ortaklığı: Personelin kuruma ortak olmasının iki
avantajı bulunmaktadır. Çalıştıkları şirkete ortak olan elemanların sermaye ve emek
çelişkileri azalmaktadır. Çünkü onlar hem sermayeyi hem de emeği oluşturmaktadırlar.
Bu uygulama sayesinde personelde hissedar haline gelmekte ve çıkarları, diğer
hissedarların çıkarlarıyla bileşmektedir. İkinci olarak, personelin kuruma ortaklığı
195
Jeffrey Pfeffer,Çev: Sinem Gül, Rekabette Üstünlüğün Sırrı: İnsan, Sabah Yayınları,
İstanbul, 1995, s.25-49
172
sayesinde şirketin hisseleri, kurum strateji ve yatırım politikaları konusunda uzun vadeli
bir görüş açısına sahip olabilecektir.
-Bilgi paylaşımı: Kazanç ortaklığı sisteminin uygulanması öncelikle, bilgi
paylaşımının mümkün kılınmasını gerektirir. Bilginin tüm elemanlara açık olmasını
teşvik eder. Çünkü, şirketin sahibi durumuna gelen elemanlar güç kazanmışlar ve şirket
sahipleriyle anı haklara sahip olmayı beklemektedirler.
-Katılım ve yetkilendirme: Bilgi paylaşımı, başarılı çalışma sistemlerinde
görülen bir diğer önemli özellik, yani; karar verme mekanizmasının merkeziyetçilikten
uzaklaştırılması, elemanların katılımının arttırılması için mutlak bir koşuldur.
-Ekipler ve işlerin yeniden tasarlanması: İnsanlar sosyal yaratıklardır; sosyal
etkileşimden zevk alırlar ve grupların, bireyler üzerinde güçlü etkileri vardır. Gruplar
ayrıca, iş sistemi şartlarının ve işin kritik boyutlarının değerlendirilmesi için oldukça
önemlidir ve gereklidir.
-Eğitim ve beceri geliştirimi (Yönlendirme): Yeni çalışma sistemlerinin en
önemli parçası, eğitime ve beceri geliştirmeye verilen önemdir. Eğitimin işe yaraması
için, eğitimden geçmiş elemanların yeni becerilerini kullanmalarına izin verilmesi
gerekmektedir.
-Çapraz kullanım ve çapraz eğitim: İnsanların birden fazla iş yapmalarının
pek çok potansiyel faydası vardır. Bunların en belirgin; değişik işler yapmanın işi daha
ilgi çekici hale getirmesidir. Çeşitlilik, insanların işe tepkilerini etkileyen en önemli iş
özelliklerinden birisidir.
İş çeşitliliği hız değişikliğine, faaliyet değişikliğine ve kimi zamanda ilişki kuran
insanlarda değişikliğe imkan tanımakta ve tüm değişiklikler, iş hayatını çekici hale
getirmektedir.
-Simgesel
eşitlik:
Karar
mekanizmasının
merkeziyetçilikten
uzaklaştırılmasında, kendi kendini yöneten ekiplerin kurulmasında ve elemanların
bağlılıklarını ve işbirliğini kazanmada karşılaşılan engellerden biri de, insanları
birbirlerinden ayıran simgelerdir. İnsanlar sayesinde rekabette üstünlüğe ulaşan
173
şirketlerin çoğunda, çeşitli simgesel eşitlik biçimlerinin kullanılıyor olması, elemanlar
arasında eşitlik sisteminin oturtulduğunun bir göstergesidir.
-Ücretlerin yakınlaştırılması: İşlerin birbirine bağlı olduğu ve işin bitmesi için
işbirliğine gerek duyulduğu durumlarda, ücretlerin yakınlaştırılması, elemanlar arasında
rekabeti azaltıp, işbirliğini geliştirerek olumlu sonuçlar meydana getirebilmektedir.
-Şirket içinden yükselme: Yükselmelerin şirket içinden olması yukarıda
belirttiğimiz faktörlerin çoğu için yararlı faaliyettir. Şirket içinde yükselme imkanının
tanınması elemanları işverene, işvereni de elemanlara bağlayacak eğitimi ve beceri
geliştirimini teşvik etmektedir.
-Uygulamaların ölçülmesi: Ölçüm tüm yönetim süreçleri için olduğu gibi
kurumun işgücünü yönetmesi için de çok önemlidir. Öncelikle, kurumun çeşitli
politikaları ne derece uygulayabildiği konusunda veri sağlamakta, ikinci olarak da;
ölçülen şeyin dikkate alınmasını sağlamaktadır.
-İletişimin geliştirilmesi: Yönetici iletişim bilimine hakim olmalıdır. İletişimi
engelleyen etmenleri görmeli ve bu engelleri ortadan kaldırmaya çalışmalıdır. Bireyler
arasındaki iletişimin geliştirilmesinde yönetici kadar örgüsel ikliminde dönemi
büyüktür. Örgüt ikliminin destekleyici olması, bireyler arasındaki orak bilgi alanını
genişletirken, tehdit edici örgüt iklimi, bireylerin kendi düşünce ve duygularını açık
biçimde ortaya koymasını engellediği için iletişimin etkililiğini azaltır. Örgütte
iletişimin geliştirilebilmesi için;196
-Değerlendirmeye karşılık betimleme
-Denetime karşı sorun yönelimi
-Stratejiye karşılık samimilik
-Üstünlüğe karşı eşitlik
-Katılığa karşı esneklik
196
Halil Can, Ahmet Akgün, Şahin Kavucubaşı, Kamu ve Özel Kesimde Personel Yönetimi,
Siyasal kitapevi, Ankara, 2005, s.293
174
-Uyuşmazlık Yönetimi (Çatışma Yönetimi) vb. tekniklerden faydalanılarak
olumlu bir örgüt iklimi oluşturulabilmektedir.
-Bütünlük felsefesi: En son olarak, bütünlük felsefesini ya da bakış açısını
benimsemek gerekmektedir. Bu felsefe; çeşitli uygulamaların tutarlı bir bütün
oluşturacak şekilde birbirine bağlanması ve kurumdaki elemanların, işler hemen
düzelmediğinde denemeye devam etmelerini sağlar. Bu felsefe ayrıca kurumun
yapmaya çalıştığını açıklamakta ve şirket içinden ya da dışından destek sağlamayı
kolaylaştırmaktadır.
Kısaca anlatılmaya çalışılan işletme insan kaynakları için geliştirilmiş bu
pratiklerin büyük bir çoğunluğu özel sektör işletme ve kurumlarında başarıyla
uygulanmaktadır. İşletmelerde insan kaynakları faaliyetlerinin bir boyutu sayılan
iletişim sayesinde, değişim daha hızlı sağlanmakta ve yönlendirme çalışmaları daha
başarılı olmaktadır. Rekabete dayanmanın en etkili anahtarının insan olduğu bu
dönemde işlemeler insan unsurunu ne kadar etkili kullanabilirlerse o ölçüde rakipleriyle
rekabet edebilmektedirler. Diğer yandan çalışma yaşamında, insan ilişkileri yöntemiyle,
yüksek verimin nasıl elde edileceğini, bunun iletişim ve insan kaynakları yönetiminin
en önemli fonksiyonu olduğunu fark eden özel sektör işletmelerinin hedeflerine çok
hızlı ulaştığı gözlemlenirken, kamu kuruluşlarında tam bir farkındalık sağlanamamıştır.
Kamu kuruluşlarında mevcut olan bu durum yerine, gelişen koşullara ayak
uydurabilen,
yeni
insan
kaynakları
politikalarının
uygulanabileceği
bir
yapı
oluşturulmaya çalışılmalıdır. Bu yapıda iletişim çok önemli birim olarak yer almalıdır.
Çalışanlarla ilişkiler ya da iletişim yönetimi olarak, insan kaynaklarına bağlı bir
fonksiyon şeklinde çalışacak bu birim iletişim çağında, iletişimsiz kamu kurumları için
hayati rol üstlenebilir. Böylelikle kamu kurum ve kuruluşlarının değişime ayak
uydurabilmeleri ve gün geçtikçe farklılaşan hizmet ve taleplere cevap verebilmeleri
oldukça kolaylaşacaktır.
Son yıllarda önemi gittikçe artan insan kaynakları yönetimi uygulamaları,
örgütte insana verilen değerin bir göstergesi olduğu kadar, her türlü gelişmenin insana
bağlı olduğunun genel kabul gördüğünün de bir kanıtıdır.
175
SONUÇ
Bilgi toplumunda artık klasik üretim faktörleri olan sermaye, emek, doğal
kaynaklar ikinci plana düşerek bilgi ve teknoloji kavramları insanoğlunun en değerli
varlığı haline gelmiştir.Organizasyonların bugünün rekabetçi ortamında başarılı
olabilmeleri, gelecekle ilgili tahminlerde başarılı olmalarına bağlıdır. İsabetli tahmin
yapabilmek, gelecekteki değişimleri yakalayabilecek planlama ve stratejilerin
geliştirilmesi için, kurumların gerekli bilgilere en hızlı ve sağlıklı şekilde ulaşabilmeleri
gerekmektedir. Bu bilgileri değerlendirilecek ve karar verecek kişilerin de gerekli
eğitimi almış olmaları gerekir. Dolayısıyla teknik alt yapı ile beraber insan
kaynaklarının da belli niteliklere sahip olması gerekmektedir
21. yüzyılda değişim iki boyutta kendini gösterecektir. Birincisi teknolojik
boyutudur; kullanılan teknolojinin sürekli olarak kendini yenilemesini ve buna ayak
uydurulmasını ifade eder. İkinci boyutu çok daha önemlidir. Teknolojiyi kullanan insan
ve organizasyonun düşünsel, fiziksel ve psiko-motor alanlardaki değişimini ve bu süreci
ifade eder. Teknolojinin onu etkin kullanacak insan gücü olmadığı takdirde hiçbir şey
ifade etmeyeceğini unutmamak gereklidir.
Örgütsel değişim ve teknolojik değişim ancak birbirine paralel bir şekilde
gelişirse organizasyonlarda değişime bağlı radikal dönüşümler gerçekleştirilebilir.
Değişimin bu safhasını “değişimin kurumsallaşması” olarak adlandırabiliriz. Geleceğin
dünyasında uzun süre hayatta kalabilmenin sırrı bu alandan kopmamakta yatmaktadır.
Her iki boyutta da önemli bir gelişme olmuyorsa organizasyonun bir süre sonra
kişilerden kaynaklanan ciddi bürokratik baskılara maruz kalması kaçınılmaz olacaktır.
Değişimin değişmez bir kural olduğu dünyamızda, teknolojinin etkisiyle
değişimin ivmesinin katlanarak artması sonucunda organizasyonlar, ayakta kalabilmek
için, bu değişimi bünyelerinde hissetmek ve izlemek zorundadırlar. Bu dönüşümün
gerçekleşmesi için ön şart olarak, değişimi fark etmenin gerekli ve en önemli bir faktör
olduğu aşikardır. Bu değişimi fark edebilecek en önemli unsur organizasyonun insan
kaynaklarıdır.
Bu nedenle insan kaynakları yönetimine büyük rol düşmektedir. Çünkü, insan
kaynakları fonksiyonu, değişimi algılayıp insan kaynakları profilini değişime ayak
176
uyduracak şekilde tasarlayacak; eğitim ihtiyaçları, personel seçimi, işe alımı ve işe
yerleştirmesi gibi fonksiyonları yerine getirirken bu değişimi algılamasına göre
şekillendirecektir.
Yeni ekonomi, bilgi toplumu, küreselleşme söylemlerinin ekseninde sürdürülen
tartışmalarda, işletme bilimi açından da yeni yönelimler ve olgular gündeme
gelmektedir. Genel anlamda küresel ekonomi özel anlamda da işletmenin içsel ve dışsal
çevresinde yaşanan gelişmeler, birçok araştırmaya konu olmaktadır.
Yeni ekonomik sistemin en önemli unsurlarından birisi olarak bilgi, ekonomik
sistemin yeni girdilerinden birini teşkil etmektedir. Bilgiyi almak, işlemek ve üretim
sürecine dahil etmek işletmeler için bir tür zorunluluk haline dönüşmüştür. Bu
bağlamda öğrenme kavramı da modern işletme bilimi terminolojisindeki yerini almıştır.
Bilgi önem kazandıkça insan unsuru ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle
örgütlerdeki insan unsuru ile en fazla ilgili olan insan kaynakları departmanlarının
önemi daha da artmıştır. Özel sektörde insan kaynakları son 20 yıllık dönemde önemli
mesafe alırken, kamu kesiminde iyileştirme çabaları devam etmektedir.
Türkiye’de ise özel sektörün kazandığı dinamizm, insan kaynakları bağlamında
ön plana çıkarken; kamu kesimi mevcut değerlendirmelerde de vurgulandığı gibi henüz
yeterli düzeyde değildir.
Türkiye kamu sektöründe insan kaynakları yönetimi personel ilişkileri
yaklaşımından öteye gidemezken, merkezi ve bürokratik yapının eksikleri ve engelleri
insan kaynaklarının gelişimindeki önemli sorunlardadır. İnsan kaynaklarına ait kamu
sektöründeki analizler ister istemez belli bir noktadan sonra, kamu reformuna
dayanmaktadır. Çünkü kamu sektöründe insan kaynakları yönetimi gelişimi veya
sorunlarından önce, kamu kesimi reformu yani zihniyet, yapı ve işleyiş değişikliğine ait
kökten bir reform gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle de insan kaynakları
yönetimine ilişkin analizler eleştiriden öteye geçememektedir. Örgütler sürekli olarak
değişen dinamik bir çevrede yaşarlar. Dış çevrede meydana gelen değişme ve
gelişmelere uyum sağlanması, örgütlerin yaşama ve gelişme gücünü yakından etkilediği
gibi, verimliliklerini de arttırmaya yarar. Bir örgütün çevrede meydana gelen
177
değişikliklere
ve
yapısal
özeliklere
yöntemin
yetersizliği
sonucunda
uyum
gösterememesi bu örgütlerin uzun vadede başarısızlıkları ile sonuçlanabilmektedir.
Günümüzde işletme ve kurumlarının bu değişim süreci içerisinde yeni yönetim
tekniklerini benimsemeleri ve yönetim faaliyetlerini gözden geçirmeleri kaçınılmaz
olmaktadır.
Rekabetçi bir ortamda, bir kurumun başarılı olabilmesi ve sürekliliğini
sağlayabilmesi örgüt de çalışanların verimliliği kadar örgüt yönetim yapısından ödül
sisteminden örgüt iletişiminden ve çalışanların yaptıkları işten duydukları tatmine de
bağlıdır. Örgütlerin etkinliği ve etkililiği iki temel kavramla sağlanmakta ve
değerlendirilmektedir. Bu iki kavram kısa ve uzun dönemde çalışanların verimliliği ve
tatminidir. Günümüzde de amaçlarına ulaşmaya çalışan tüm işletme ve kurumlarda hem
çalışanların verimliliği hem de tatmini büyük ölçüde insan kaynakları yönetimi işlevinin
başarısına bağlıdır. İnsan kaynakları yönetiminin temel görevi, çalışanların bir yandan
kendi ihtiyaçlarını tatmin ederken diğer yandan da en yüksek verimliliğe ulaşmalarını
sağlayacak bir kurum yaratmaktadır.197
Örgütsel etkililiğin sağlanması ve örgütlerin rekabet şartları içinde ayakta
kalabilmesi için temel dinamik ”insan” olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısı ile
örgütlerin değişimin yarattığı şartlarla başa çıkabilmesi ve ayakta kalması onların bilgi
ve becerisine bağlıdır.Ancak insan kaynaklarının niteliği her ne olursa olsun bu
kaynakları harekete geçirme ve örgütün amaçlarını gerçekleştirme doğrultusunda
yönlendirme becerisi, kuruluş ve işletme yöneticilerinin sahip oldukları yeteneklere ve
bu yetenekleri nasıl kullandıklarına bağlıdır. 198
Örgütler,
insan
kaynaklarının
katılımı
ve
katkısı
olmadan,
gelişme
sağlayamayacaklarını algılamışlardır. Bugüne kadar, işletme ve kurumların çağa uyum
sağlamak ve etkinlik düzeylerini arttırmak için genelde başvurdukları yöntemler
yeniden yapılandırma veya değişim mühendisliği uygulamalarıdır. Bu yöntemler
çalışanların, örgütlerde sergilemekte oldukları kişisel, kişiler arası etkileşim, yönetsel ve
197
Yaşar Köse; İnsan kaynakları yönteminin Etkinliği, KHI yayınları, Ankara, 1999, sy:2
198
Adem Öğüt, Ekip çalışması, KTO yönetici Eğitim Merkezi 6. dönem seminer notları Konya
2000, s:10
178
organizasyon düzeyinde oluşan faaliyetlerin sadece organizasyon düzeyi ile ilgili olanı
hedef almaktadır. Oysa örgüt düzeyinde değişim gerçekleştirmek için insan
kaynaklarının da davranışlarının değişmesi gerekir. Davranışsal değişimin sağlanması
ise çalışanların aktif öğrenmeye katılması, etkileşim içinde olması, kurumsal ortamın
oluşturulup kurumsal kimliğin aktarılması, bilgi ve becerilerinin arttırılması ile
mümkündür. Örgütlerde bu işlevleri sağlayanın iletişim ve insan kaynakları yönetimi
olduğu konusunda kuşku yoktur.
Kuruluş ve işletmelerde iletişim ve insan kaynakları yönetimi, insan kişiliğinin
dinamiklerini, insanlar arası ilişkileri, bireylerin ve grupların organizasyonla topluma ve
kültürle etkileşimlerini inceler. Ayrıca bu yönetim sistemi bir organizasyon içinde
bulunan insanların hem kendi kişisel ihtiyaçlarını tatmin etmek hem de organizasyonun
amaçlarını başarılı bir şekilde gerçekleştirecek çalışmaları geliştirmeye yardım eder.
İletişim ve insan kaynakları yönetimi, insanın sadece iş üreten bir varlık
olmadığını ortaya çıkarmış, güdüleyici ve isteklendirici davranışlar üzerinde durarak her
düzeyde çalışma istediğinin nasıl yaratılabileceğini, ekip ruhunun ve takım çalışmasının
nasıl canlandırabileceğini, çalışanların işlerinden doyum elde etmelerinin nasıl
sağlanabileceğini,
çalışanlara
ait
olduğu
organizasyonun
misyonunun
nasıl
benimsetebileceğini de göstermiştir. Özel sektör işletmelerinde, insan kaynaklarının bu
yönlendirme işlevinin başarılı bir iletişim sürecinden sonra daha hızlı bir şekilde
yerleştiği gözlemlenirken kamu kuruluşlarında bürokratik örgütlenme modeli ve daha
önce belirtilen birçok etken sebebi ile henüz tam olarak yerleşemediği sonucu ortaya
çıkmıştır.
Diğer yandan çalışma yaşamında, insan ilişkileri yöntemleriyle, yüksek verimin
nasıl elde edileceğini, bunun iletişim ve insan kaynakları yönetiminin en önemli
fonksiyonu olduğunu fark eden özel sektör işletmelerinin hedeflerine çok hızlı ulaştığı
gözlemlenirken, kamu kuruluşlarında henüz tam bir farkındalık sağlanamamıştır. Oysa
sektör ayırt edilmeksizin, örgütleri oluşturan ve onların hedeflerini gerçekleştirmelerini
sağlayan insanlardır. İnsanlar, mutlu olduğu sürece çevrelerine katkıda bulunur.
Günümüz örgütleri, çağı yakalamak ve değişim hızına yetişmek istiyorlarsa,
179
çalışanlarına gerekli değeri vermeli ve onlara bunu hissettirecek yöntemleri kullanmakta
geç kalmamalıdır.
Bugün organizasyonların çoğunda yapısı, kalitesi, pazar payı, insan ilişkileri,
iletişim, performans değerleme ve benzeri alanlarda birçok sorunların yaşandığı
bilinmektedir. Çözüm bilgi toplumunun gerektirdiği değişim ve dönüşümün
sağlanmasıyla bulunabilir. Çalışana yönelik klasik bazı yaklaşımlar, günümüz öğrenen
insan, öğrenen örgüt ve öğrenen örgüt bağını kurması gereken bilgi insanının
ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalmıştır.
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde daha önce bahsedildiği gibi bu değişim ve
dönüşümü irdeleyen çeşitli kavramlar ve yaklaşımlar geliştirilmiştir. Küreselleşme,
kurumsal yeniden doğuş, toplam kalite, yeni Rönesans, bunlardan sadece birkaçıdır.
Tüm bu yaklaşımların odağında mevcut yapı ve değerlerin gözden geçirilmesi, kısacası
her kişi, kurum ve toplumun değişim ve dönüşüm ihtiyacını gidermesi yer almaktadır.
Değişim ihtiyacını gidermeyen bireyler yerinde sayarken kurumlar pazar kaybetmekte,
toplumlar ise gelişememektedir.
Sadece değişim için değil özü bozmadan gerçekleşmesi gereken değişim ve
dönüşümün anahtarı hiç şüphesiz insandır. Bunun önemli bir sonucu olarak ortaya çıkan
insan kaynakları kavramı, sadece bir çalışan değil, insana bir bütün olarak bakma
ihtiyacına cevap olarak ortaya çıkmış ve sektör ayırt etmeksizin iş ortamlarındaki
uygulamaların tümünü kapsamıştır.
180
KAYNAKÇA
I-KİTAPLAR
•
AKGÜÇ, Öztin, Türkiye’de Bankacılık, Gerçek yayınevi, İstanbul,1992
•
AKGÜNER, Tayfun, Kamu Personel yönetimi, Der yayınları, İstanbul,1998
•
ALDEMİR, CEYLAN, ATAOL Alpay, Budak Gönül, İnsan Kaynakları
Yönetimi, Barış yayınları, İzmir,2001
•
ALPUGAN Oktay, DEMİR Hulusi, ÜNER Nurel, OKTAY Mete, İşletme
Ekonomisi ve yönetimi, Beta Yayınları, İstanbul, 1993
•
AL, Hamza, Bilgi Toplumu ve Kamu Yönetiminde Paradigma Değişimi, bilim
adamı Yayınları, Ankara, 2002
•
ANDERSAN, Arthur, 2001’e Doğru İnsan Kaynakları Araştırması, Sabah
Yayıncılık, İstanbul, 2000
•
ARMSTRONG Michael, Strategic Human Resource Management, Second
Edition, Kagan Page, London 2002
•
ASKUN, İnal Cem, İşgören Değerlemesi, EİTİA yayınları, Eskişehir, 2005
•
ASNA, Alaaddin, Public Relations, Der yayınları, İstanbul, 1993
•
AYKAÇ Burhan, TORTOP Nuri, YAYMAN Hüseyin, ÖZER Akif, İnsan
Kaynakları Yönetimi, Nobel yayın dağıtım, Ankara, Şubat 2006
•
BARUTÇUGİL, İsmet, Performans Yönetimi, Kariyer Yayıncılık, İstanbul, 2002
•
BAŞARAN, İbrahim Ethem, Yönetimde İnsan İlişkileri, Nobel Yayın Dağıtım,
Ankara Mart 2004
•
BAYRAKTAR Kadir, ALTINÖZ Mehmet, TUTAR Hasan, Kamu-Özel Kesim
Yapısı ve İlişkileri, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Eylül 2003
181
•
BAYRAKTAROĞLU, Serkan, İnsan Kaynakları Yönetimi, Sakarya Kitabevi,
Sakarya, 2003
•
BİNGÖL, Dursun, Personel Yönetimi, Beta Yayınları, İstanbul, 1998
•
CAN, Halil, Organizasyon ve Yönetim, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1997
•
CAN, Halil, KAVUNCUBAŞI Şahin, Kamu ve Özel Kesimde İnsan Kaynakları
Yönetimi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005
•
CANMAN, A.Doğan, Çağdaş Personel Yönetimi, TODAİE Yayınları, Ankara,
1995
•
CANMAN, A.Doğan ve ÖKTEM M.Kemal, Personelin Değerlendirilmesinde
Çağdaş Yaklaşımlar ve Türkiye’de Kamu Personelinin Değerlendirilmesi,
TODAİE Yayınları, Ankara 1993
•
CÜCELOĞLU Doğan, Yeniden İnsan İnsana, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992
•
CRAW K.Thomas,”The Public
And
Prfvate Spheres in Historical
Perspective”,F.S LANE (Ed), Current İssues in Public A dminstration, New York:
st. Martin’s Press,1990
•
ÇETİN, Akın, Toplam Kalite Yönetimi ve ISO9001, BetaYayınları, İstanbul, 1998
•
ÇETİN, Canan, İnsan Kaynaklarının Eğitim ve Gelişimi, Beta Yayınları,
İstanbul,1999
•
DANELLY H.James,A Preface to Marketing Management, Irwin Publishing,
Boston,1991
•
DESSLER,Gary,Human
Resource
Management,Perntice
Hall,Upper
Saddle
River,New Jersey,1999
•
DIGMAN A.Lester,Strategic Management,Irwin Publishing,USA,1990
•
DRUCKER, F.Peter, Yeni Gerçekler, İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara,1993
•
ERDOĞAN, İlhan, İşletmelerde Kişi Değerlemede Psikoteknik, İ.Ü. İşletme
Fakültesi Yayınları,1990
182
•
EREN, Erol, Yönetim ve Organizasyon, Beta Basım Yayım, İstanbul,1996
•
ERGİN,
Canan,
İnsan
Kaynakları
Yönetimi;Psikolojik
Bir
Yaklaşım,
Academyplus Yayınevi, Ankara,2002
•
ERGÜL, Şebnem, Personel Yönetimi, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Araştırma
Yayınları, No:9,İstanbul,1996
•
ERSEN, Haldun, Toplam Kalite ve İnsan Kaynakları Yönetimi İlişkisi, Alfa
Yayınları, İstanbul,1997
•
ERYILMAZ, Bilal,Kamu Yönetimi, Erkan Matbaacılık,İstanbul,1999
•
EYÜPLÜLER, Servet, Bankacılar için Banka İşletmeciliği Bilgisi, Banka ve
Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara,1994
•
FINDIKÇI, İlhami, İnsan Kaynakları Yönetimi, Alfa Basım Yayım, Bursa 2001
•
GÖKÇE, Orhan, iletişim bilimine giriş: İnsanlar arası İlişkilerin sosyolojik bir
analizi, Turhan kitapevi, 2. baskı, Ankara, 1998
•
GÜLEN İlhan ve ÖZDÖNMEZ metin, Personel yönetimi, Edebiyat fakültesi
Basımevi, İstanbul,1999
•
GÜLER, Birgül Ayman, Kamu personeli: sistem ve yönetim, imge kitapevi
Yayınları, Ankara, 2005
•
GÜRBÜZ, Gülruh Özışık, Personel Araştırmaları ve İşgören seçme süreci, litera
tür Yayınları, İstanbul, 2002
•
GÜRGEN Haluk, Örgütlerde iletişim kalitesi, Der yayınları, İstanbul, 1997
•
GÖZÜBÜYÜK Şeref, Yönetim hukuku, Turhan kitapevi, Ankara, 1999
•
HATİPOĞLU, Zeyyat, İşletmelerde Organizasyon, Anıl Yayınevi, İstanbul, 1994
•
KALKANDELEN, Hayrettin, Personel Yönetimi ve Yönetimde Sistemler,
ilkeler, Şenyuva Matbaası, Ankara, 1972
•
KAPTAN Saim, Bilimsel Araştırma ve istatistik Teknikleri, Ankara ünv.
Yayınları, 1991
183
•
KAYNAK, Tuğray, Personel Planlaması, İÜ işletme Fakültesi Yayınları, İstanbul
1990
•
KAYA Ali, Yönetimde İnsan İlişkilerinin sırları, eğitim kitapevi, Konya, 2006
•
KAYNAK Tuğray, ADAL Zeki, ATAY İsmail, İnsan Kaynakları Yönetimi, İÜ,
İ.F İktisadi Enstitüsü Araştırma ve Yardım Vakfı Yayını, NO:7, Dönence Basım ve
Yayım, İstanbul, 2000
•
KAYNAK Tuğray, İnsan kaynakları planlaması, Alfa Basın Yayım, İstanbul,
1996
•
KAZANCI, Metin, Kamuda ve özel Kesimde Halkla İlişkiler, Turhan kitap evi,
4. Baskı, Ankara, Ocak 2002
•
LEBLEBİCİ, Doğan Nadi ve ÖMÜR GÖNÜLŞEN Uğur, KAMU KESİMINDE
toplam kalite ve Yönetiminin Uygulana bilirliği, Hacettepe ünv.
İ.İ.B.F
Yayınları, Ankara, 1999
•
LEBLEBİCİ, Doğan Nadi ve diğerleri, Yeni kamu işletmeciliği Yaklaşımında
önemli bir araç: Toplam kalite Yönetimi, H.Ü. İİBF Yayınları, Cilt 19, Sayı:1,
Ankara, 2001
•
MUTLU, Erol, İletişim sözlüğü, Ark Yayınları, Ankara, 1994
•
MENTEŞEOĞLU, Nihan, İş Değerleme ve Ücretleme, MPM Yayınları,
Ankara,1999
•
ÖZGEN, Hüseyin ve Diğerleri, İnsan Kaynakları Yönetimi, Nobel Kitabevi,
Ankara, 2002
•
PALMER, Margaret e WİNTERS T.Kenneth, İnsan Kaynakları Yönetimi,
Çev:Doğan Şahiner, RotaYayınları, İstanbul,1993
•
PALMER,Margaret, İnsan Kaynakları, Kişisel Gelişim ve Yönetim Dizisi, Rota
Yayınları, İstanbul,1993
•
PFEFFER, Jeffrey, Rekabette Üstünlüğün Sırrı:İNSAN,çev:Sinem Gül, Gençlik
Yayınları, İstanbul,1995
184
•
SABUNCUOĞLU, Zeyyat, İnsan Kaynakları Yönetimi,Ezgi Kitabevi , Bursa,
2000
•
SEYİDOĞLU, Halil, Uluslararası İktisat, Güzem Yayınları, İstanbul, 2001
•
SEYİDOĞLU, Halil, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Güzem Can
Yayınları, İstanbul, 2003
•
ŞENATALAR, FERHAT, Personel Yönetimi ve Beşeri İlişkiler, Ercivan
Matbaası, 2.baskı, İstanbul, 1978
•
ŞİMŞEK, M. Şerif, Yönetim ve Organizasyon, Damla Matbaacılık, Konya,1995
•
TEKEN, Mehmet,Bankalarda Toplam Kalite Yönetimi, TBBYayınları, İstanbul,
2000
•
TEHİROĞULLARI, Figeri,Düşünceden Sonuca İnsan Kaynakları Yönetim,
Hayat Yayıncılık, İstanbul,2003
•
TAŞKIN,Erdoğan, İşletme Yönetiminde Eğitim ve Geliştirme ,Per Yayınları,
İstanbul, 1993
•
TUTUM, Cahit, Personel Yönetimi, TODATE Yayınları, Ankara 1978
•
TÜZ, M.Vergiliel, Japon ve Amerikan Yönetim Modeli, Alfa Basım Yayım,
Bursa, Ağustos 2001
•
USLUATA, Ayseli, İletişim, İletişimYayınları, İstanbul,1994
•
VURAL,
Z.Beril
Akıncı
Bilgi
İletişim
Teknolojileri
ve
Yansımaları,
Editör:2.Beril Akıncı Vural, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, Ocak 2006
•
YALÇIN, Selçuk, Personel Yönetimi, Marmara Üniversitesi Yayınları, İstanbul,
1991
•
YALIM, Deniz, İnsan Kaynaklarında Yeni Eğilimleri , Der:Deniz Yalım , Hayat
Yayınları, İstanbul, 2005
•
YÜKSEL, Öznur, İnsan Kaynakları Yönetimi, Gazi Kitabevi , Ankara,2000
185
•
WERTHER-İ.R, WİLLİAM B and DAVİS Keith, Human Resourcesand Personal
Management, Mc Graw Hill, New York,1994
II-MAKALELER
•
ACAR, Nesime, “İnsan Kaynakları Yönetimi” , Milli
Prodüktivite Merkezi
Yayınları, No:640 , Ankara, 2000
•
AKGEMCİ, Tahir, “İnsan Kaynakları Yönetiminde Eğitim ve Geliştirme
Etkinliğinin Sağlanması”, Verimlilik Dergisi , (1997/ 4 ıs:48
•
AKBAYGİL, Akın, “Türkiye Bankalar Birliği 45. Genel Kurul Açılış Konuşması”,
Bakancılar Dergisi , Haziran 2002
•
AKTAN, C.Coşkun ve TUNÇ Mehtap , “Bilgi Toplumu ve Türkiye`si”, Yeni
Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 1998
•
ARTAN, Sinan , “İnsan Kaynakları Yönetimi ve Türkiye`deki İşletmeler”, Human
Resources, Şubat 1997, İstanbul
•
AYKAÇ, Mustafa, “Küreselleştirme süresince İstihdam ve İşşizlik”, Active
Ekonomi Dergisi, Eylül-Ekim 2001
•
BAYINDIR, Hazma , “İnsanın içindeki Gizli Güç: Motivasyon, Zaman Gazetesi,
17 Mayıs 1999
•
CANMAN , Doğan ve Öktem M.KEMAL “Kamu Yönetiminde İnsan kaynağının
Geliştirilmesinde İnsangücü Planlanması”; AİD Dergisi, Cilt 25 , Sayi:4; Aralık
1992 Ankara
•
COVER, Stephan R , “Mükemmelliği Değil Dünya Çapında Olmayı DeneyinX”,
Executive Execellence, Temmuz 1998
•
Coşkun, Cengiz , “İnsan Kaynakları Yönetiminin Dünden Yarına Gelişimi^^ ,
Peryön Bülteni, Ağustos, 1992
•
DAİM, Tuğrul, “ Neden Reengineering, Yeniden Yapılanması”
,Önce Kalite
Dergisi, Temmuz 1995
186
•
GÜREL, Ş.Emet, “Amaçlarına göre Örgütsel İletişim Türleri”, Pazarlama
Dünyası, Eylül-Ekim 2001,s:60
•
GÜLYILGÖR,Ayşe, “İşletmelerde Yeniden Yapılandırma Stratejileri ve Türkiye’de
Sanayi Sektörünü yeniden Yapılandırma Gereksinimi”, www.ceteriparibus.net /
işletme/makaleler/,Erişim Tarihi:03-02-2006
•
GÖRÜR,Fatma,” Performans ve insan”, www.isguc.org. /fatma1.htm
•
GÜZELSARI,Selime,”Yeni Kamu İşletmeciliği ve Yönetim Yaklaşmaları”,
http:www.yönetimbilimi.politics.ankara.edu.tr, 01-04-2006
•
İŞLEK, Tuba, ”Garanti Bankasında İnsan Kaynaklarının Evrimi”, Human
Resources, Temmuz 1997
•
KÜÇÜKKURT Mehmet, CAN Baki,<<İletişimde Kaynak Faktörü ve İnsan
Kaynaklarına Katkısı>>, Ege Üniversitesi B.Y.Y.O Dergisi, sy:2,İzmir 1988
•
LEBLEBİCİ, D.Nadi ve ÖMÜRGÖNÜLŞEN Uğur, “Kamu Kesiminde Toplam
Kalite ve Yönetiminin uygulanabilirliği”, Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi,
1999 Ankara
•
MOCAN, Cevdet, “Öğrenen organizasyonlar”, Executive Excelance, Ağustos,
1998
•
MURSALLIOĞLU, Nil, “İnsan Kaynaklarının Yeni
Ekonomideki Rolü”,
http:/humanitas.com.tr, 13.01.2007
•
ÖKTEM,
M.Kemal,
“Türk
Kamu
Yönetiminde
İnsangücü
Planlaması
Uygulamaları” ,Türk İdare Dergisi, Cilt25, haziran 1998
•
SUBAŞLAR Belgin, ”İnsan Kaynakları Fonksiyonunun Değişen Rolü ve
Yetkinlikleri”, İnsankaynakları.com’dan İşte Başarı, Editör ,Figen Taniroğlu,
Hayat yayınları, İstanbul, 2004
•
TAŞTAN,
seçil,
“Performans
Değerlendirilmesinde
Planlama”,
www.insankaynaklari.gokceada.com, 11.07.2006
•
TINAR/T.Mustafa, “2000li yıllarda çalışan İnsan”, http/www.isguc.org./tinar1
187
•
TURAN,Gözde,”Küreselleşme,Yeni Ekonomi ve verimliliğin Artan Önemi, MPM
Yayınları , Eylül 2006, s:213
•
TUZGÖL, Meliha, “Eğitimde Mesleki Rehberliğin Önemi ve Verimlilik”, Anahtar
Dergisi-mpm yayınları, Yıl:5, Sayı:50, Şubat, 1993
•
YEŞİL, Salih, “Türkiye’nin İnsan Kaynakları”, Ekonomik Forum Dergisi,15
Nisan, 1998
•
YENER, Ergün, “Verimlilik Kültürünün Benimsetilmesi ve Yaygınlaştırılmasında
Eğitimin Rolü”, Verimlilik Şurası-mpm Yayınları, Ankara 1991
III. İNTERNET KAYNAKLARI
•
Akın, H.Bahadır(2001), “Girişimcilik ve Küçük İşletmeler Açısından Elektronik
Ticaret;kavramlar,Örnekler,Öneriler”,http://staratejiyönetim.com/eticaretvekobil
er.htm (Erişim:18.10.2006)
•
AKTAN
Can
ve
İSTİKLAL
V.Yaşar
(2006),
“Bilgi
nedir?”,
http://www.canaktan.org/yenitrendler/bilgiyönetimi/bilginedir.htm
(Erişim;12.12.2006)
•
AKTAN
Can
(2006),
“İnsan
Kaynakları
yönetimi”,
http://kalite.sağlik.gov.tr/makaleler/insankaynaklariyonetimi.htm,
(Erişim:25.11.2006)
•
AZAK Sedat (2006), “Belediyelerde Stratejik Planlama sürecinde Paydaş Analizinin
Önemi”,
E-Akademi
Aylık
İnternet
Dergisi,
http://www.cakademi.org/incele/makaleler/sazaki_1.htm, (Erişim:25.11.2006)
•
BAŞARGAN HOTAR Nükhet, “Küreselleşme Sürecinde İnsan Kaynaklarının
Geliştirilmesi Problemi Ve Türkiye”, http://www.tisk.org.tr, (Erişim:22.11.2006)
•
BAYRAÇ Naci (2006), “Yeni Ekonominin Toplumsal,Ekonomik ve Teknolojik
Boyutları”,http://www.bilgiyonetimi.org/makaleler/pages, (Erişim:18.11.2006)
188
•
KARADAL,
Hikmet,
“Örgütiçi
Bilgi
Paylaşımı”,
www.bilgiyonetimi.org,
(Erişim:4.08.2006)
•
KOCABAŞ Füsun (2006), “Değişime Uyum Sürecinde İç ve Dış Örgütsel İletişim
Çabalarının Entegrasyonu Gerekliliği”, http:www.manas.kg/pdf/makaleler/22pdf,
(Erişim:10.12.2006)
•
KORKUSUZ
Refik,
“Kamuda
insan
gücü
planlamasında
verimlilik”,
“İnsan
kaynakları
yönetimi”,
http://www.dicle.edu.tr, (Erişim: 17.02.2005)
•
ÖZDEN
M.
Cemil
(2006),
http://www.mcozde.com/ikf.htm , (Erişim: 28–11–2006)
•
ÖZDEN Mehmet Cemil (2006), “Personel ve İnsan Kaynakları Arasındaki İlişki ve
Farkları” , http://www.mcozden.com/makaleler , (Erişim: 30–11–2006)
•
ÖZER,
Yaprak
(2004),
“İnsan
Bunun
Neresinde”,
http://www.insankaynaklalari.com.tr, (Erişim: 16–07–2006)
•
ÖZİLHAN,
Tuncay
,
“Özel
sektörün
ihtiyacı:
Kurumsal
Yönetişim”,
http://www.humanresourcesfocus.com./proje10.asp, (Erişim:01–08–2006)
•
TAŞTAN Seçil (2006), “Personel Güçlendirme”, www.humanresourcesfocus.com,
(Erişim:08–09–2006)
•
TAŞTAN Seçil, “Değişim ve Değişen İşletmelerde İnsan Kaynakları Yönetiminin
Etkileri
ve
Rolü”,
http://www.humanresourcesfocus.com/iky/makaleler,
(Erişim:20–11–2006)
•
YALMANBAŞ,
İsmail
,
“Organizasyonlarda
İletişim”,
http://www.sitetky.com/frameset/otdocs, (Erişim: 12–11–2006)
IV. TEZLER
•
DAŞTEMUR, Mehmet, İşletmelerde İnsan Kaynakları Planlamasının Uygulama
Düzeyi: Ampirik Bir İnceleme, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Projesi, Kocaeli
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli, 2003
189
•
GENÇ, Fatma Neval, Örgütlenme Açısından Türkiye’de Kamu ve Özel Sektör
Etkileşimi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Terazi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2000
•
GÖKDENİZ, İsmail, Kamuda ve Özel Sektörde Kariyer Planlaması,
Yayımlanmamış Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Eskişehir, 1999
•
TÜRK, Aylin, Kamu Yönetiminde Personel Yönetiminden, İnsan kaynakları
Yönetimine Geçiş, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya, 2003
•
YILDIZ, Ümit, İşletmelerde ve Kamu Kurumlarında Performans Değerlendirme ve
Kariyer Yönetimi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Konya, 2002
V- GENEL AMAÇLI KAYNAKLAR ve SEMİNER NOTLARI
•
BAŞÇİFTÇİ Hülya, YAŞA Fulya (1998), “Parola: Mutluluk” , Kariyer Dünyası,
http:// insan kaynakları. com.tr, Erişim:28–10–2006
•
BİLGİÇ Veysel, GÖKSU Turkut (2004) “ Yeni Gelişmeler Işığında Türkiye’de
Kamu Yönetimi ve Yerelleşme Eğilimleri”, 2004 Türkiye İktisat Kongresi,
Kamuda İyi Yönetişim Tebliğ Sunuşları, DPT
•
EKŞİ, Hülya, “Kamu Yönetiminde Değişim Dinamikleri ve Değişimin Yönü”, 2004
Türkiye İktisat Kongresi, Kamuda İyi Yönetişim Kitapçığı, İzmir
•
KÖSE, Yaşar, İnsan Kaynakları Yönetimin Etkinliği Seminer Notları, Konya,
1999
•
OKUR, Mehmet Emin, İnsan Kaynakları Yönetimi, Türk Tekstil İşverenleri
Sendikası Yayını, İstanbul, 2002
•
ÖĞÜT, Âdem, Ekip Çalışması, KTO Yönetici Eğitim Merkezi, 6.Dönem Seminer
Notları, Konya
190
•
Tek, Ömer Baybars, Stratejik Pazarlama Yönetimi, KTO Yönetici Eğitim
Merkezi, 6.Dönem Yönetim ve Organizasyon Seminer Notları
•
“Kamu
Yönetimi
Araştırması
Genel
Raporu”,
http://todaie.gov.tr,
(Erişim:16.07.2006)
•
“Kamu
Yönetimi
Genel
kanunu
Tasarısı”,
http://www.liberal-dt-org,
(Erişim:28.07.006)
•
“İşletme
Yönetimi,
Verimlilik,
Rekabet
Gücü”,
http://www.tisk.org.tr,
(Erişim:12.09.2006)
•
“1985 Yılı Programı”, Devlet Planlama Teşkilatı, 1985, http://www.dpt.gov.tr,
(Erişim:17.10.2006)
•
http://sosyalsiyaset.com.tr
•
http://bilisimsurası.com.tr
•
http://mpm.gov.tr /
•
http://turab.org.tr /global gündem/küreselleşmeveturkiye
•
http://hazine.gov.tr /duyurular
•
http://belgenet.com/yasa/kamu
•
http://argudeni.net /articles
•
http://www.tbb.org /article 10–12–2006
•
http://www.Btinsan.com.tr
•
http://www.halklailişkiler.com.tr
•
http://www.bilgiyönetimi.com.tr
•
http://www.isguc.com.tr /makaleler
•
http://www.ntvmsnbc.com,
”Yabancı
bankaların
adı
var,Payı
yok”,
(Erişim:04.02.2005)
•
http://www.garanti.com.tr/insankaynakları
191
•
http://www.ziraat.com.tr/insankaynakları
•
http://www.uluisaran.com.tr/, ”Küresel değişim dinamiklerinin kamu yönetimi
alanındaki etkileri ”, (Erişim:07.06.2005)
•
http://bagimsizsosyalbilimciler.org /Yazilar-BSB-küresellesme
192
ÖZET
Küresel rekabetin yaşandığı günümüzde açık sistem özelliği gösteren bütün
kurumların işletmelerin ve yapıların en önemli sorunu bu ortamda kalıcı ve başarılı
olabilmeleridir. Bu yönü ile örgütler bütün üretim kaynaklarını bu amaçların
gerçekleştirilmesi yolunda seferber etmektedir. Örgütlerin ihtiyaç duydukları rekabet
faktörlerinden en önemlisi bilgidir. Bilgiyi üreten ve kullanıma sunan ise insandır. İnsan
düşüncesi, duygusu, ihtirası, değerleri, yeteneği, becerisi ve bilgisi ile örgütsel zekayı
temsil etmektedir. Bu açıdan günümüzde bir örgütün başarısı ve gücü çalışanlarının
başarısı gücü ve kapasiteleri ölçüsündedir. Bilgi çağı olarak nitelendirilen içinde
bulunduğumuz çağda bilginin hızlı bir şekilde artması ve kendini sürekli demode
kılması, bu bilgiyi üreten ve kullanan insan kaynaklarının da kendisini geliştirmesini ve
bilgisini sürekli yenilemesini zorunlu kılmaktadır.
Yaşadığımız yüzyılda; artık kamu kurumlarının da ayakta kalabilmeleri,
vatandaş/müşteri odaklı yönetim anlayışına sahip olmaları, ve insan kaynaklarına değer
vermeleri ve bu anlayışın hayata geçirilmesi ile birlikte kamu hizmetlerinde kalitenin
arttırılması ile mümkün olabilecektir.
Bu çalışmada, rekabet piyasasında başarılı olmak isteyen işletmelerin ve kamu
kuruluşlarında hizmet kalitesini arttırmak niyetinde olan devletin, önemsemeleri
gereken en önemli örgütsel faktör olarak bilinen insan kaynakları ile iletişim arasındaki
ilişki ortaya koyulmaya çalışmıştır. Çalışmada ayrıca her iki sektörden seçilmiş örnek
kuruluşları tanıtıcı araştırmaları yapılmış ve elde edilen veriler ışığında bir takım
öneriler sunulmuştur.
193
ABSTRACT
Being sustainable and successful in today’s global competitiveness is the major
problem of institutions, enterprises and structures which can be taken as an “open system”
Organizations with these aspects are utilizing all its production sources in order
to realize the aforementioned goals.
The most important competition factor that the organization needs is information.
It’s the human who produces the information and offers to use.
Human resembles the organizational intelligence with his thought, feeling,
passion, values, ability and knowledge.
In this respect, the success and strength of an organization is in line with the
strength and capacity of its workers.
Increase and change of information in our era so called the century of
information necessitates these human resources to improve and continuously renew
their knowledge who produce and use this information.
Sustainability of public enterprises is only possible when they have a
citizen/customer oriented management approach and give the utmost importance to human
resources as putting it into practice while increasing the quality of public services.
In this study, it is intended to emphasize the relation between human resources as an
organizational factor and communication which should be taken into consideration in order to
increase the service quality of public firms who wants to be successful in competitive markets.
In this study, introductory research of companies from both sectors chosen as samples
have been done and certain offers are made according to the obtained data is also provided
194
ÖZGEÇMİŞ
1979 yılında Isparta’da doğdum. İlk – orta ve lise öğrenimimi babamın görevleri
dolayısıyla Edirne ve İzmir illerinde tamamladım.
1997 yılında kazanmış olduğu Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden 2001 yılında mezun oldum.
2003 yılında Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım
bölümü’nde başlamış olduğum Yüksek Lisans programına halen devam etmekteyim.
Üniversite eğitimim süresince kendimi geliştirmek adına birçok faaliyette
bulundum. Öğrenciliğim sırasında Isparta ili yerel radyoları içinde en büyüğü olarak
bilinen FM32 adlı radyonun Halkla İlişkiler ve Reklam departmanında staj yaptım. Yine
aynı dönemde katılmış olduğum bilgisayar kurslarını başarıyla tamamladım. İzmir ili
içerisinde faaliyet gösteren Edinka Özel Eğitim kurslarının ikna edici iletişim ve etkili
konuşma seminerlerine katıldım.
2004 yılında özel bir bankanın operasyon departmanında memur olarak 2 yıl
süre ile çalıştım. Çalışma yaşamı boyunca da gerek kurum içi, gerek kurum dışı birçok
eğitim ve sertifika programlarına katılıp, onları da başarıyla tamamladım.
Hazırlamış olduğum tez doğrultusunda, kendini tam olarak yetiştirmiş, gelişime
ve öğrenime açık iyi bir İnsan Kaynakları Yöneticisi olmayı hedefliyorum.
195
Download