T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YAKIN ÇAĞ TARİHİ BÖLÜMÜ SIRP ÇETE HAREKETLERİ VE OSMANLI DEVLETİ (1804-1878) YÜKSEK LİSANS TEZİ HAZIRLAYAN Hayriye YALÇIN TEZ DANIŞMANI Prof.Dr. Mustafa TURAN Ankara - 2010 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YAKIN ÇAĞ TARİHİ BÖLÜMÜ SIRP ÇETE HAREKETLERİ VE OSMANLI DEVLETİ (1804-1878) YÜKSEK LİSANS TEZİ HAZIRLAYAN Hayriye YALÇIN TEZ DANIŞMANI Prof.Dr. Mustafa TURAN Ankara - 2010 ONAY Hayriye YALÇIN tarafından hazırlanan “Sırp Çete Hareketleri ve Osmanlı Devleti (1804-1878)” başlıklı bu çalışma 26.05.2010 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oy birliği ile başarılı bulunarak jürimiz tarafından Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bölümü dalında yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir. Prof.Dr. Mustafa TURAN (Danışman) Prof.Dr. Abdullah GÜNDOĞDU Doç.Dr. Mustafa EKĠNCĠKLĠ I ÖN SÖZ XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti‟nin himayesinde, yaklaĢık beĢ yüz yıl yaĢayan Balkan milletleri, Osmanlı‟nın Balkanlarda uyguladığı hoĢgörü siyasetinin bir neticesi olarak millî varlıklarını sürdürebilmiĢlerdi. XIX. yüzyılda ortaya çıkan milliyetçilik akımı, Balkanlarda yaĢayan milletlerin hemen hemen tümünü etkilemiĢti. Hızla yayılan bu akım ve onun getirdiği bağımsızlık hareketlerinden en çok etkilenen milletlerden biri de Sırplar olmuĢlardı. Sırplar hem milliyetçilik akımının etkisi hem de bu durumu kendi politikaları lehine kullanmak isteyen Rusya‟nın tahrikleriyle ilk büyük isyan hareketlerinde bulunan millet durumuna gelmiĢlerdi. Balkanlarda XIX. yüzyılın ilk büyük isyan hareketi olarak yerini alan Sırp isyanları, Osmanlı Devleti‟nin Balkanlarda XIX. yüzyıl boyunca ne tür sorunlarla karĢılaĢacağının da ilk büyük habercisiydi. Ayrıca, Osmanlı Devleti‟nin Balkanlarda cereyan eden hadiselere müdahale etmede yaĢadığı zafiyeti de göstermesi açısından da önemli olan bu sorun daha sonra uluslararası bir nitelik kazanacak ve Osmanlı Devleti‟ni uzun süre meĢgul edecekti. Uzun yıllar Osmanlı idaresinde kalan Sırplar Ortodoksların koruyucusu durumundaki Rusya ve özellikle de komĢu devlet olan Avusturya‟nın kıĢkırtma ve yardımlarının yanında bölgedeki Osmanlı idaresinin zayıflığı sebebiyle isyan hareketine kalkıĢtılar. Osmanlı - Rus savaĢı sonucu 28 Mayıs 1812‟de imzalanan BükreĢ AntlaĢması‟yla Sırplara muhtariyet verildi. 1828-1829 Osmanlı - Rus SavaĢı sonunda imzalanan 14 Eylül 1829 tarihli Edirne AntlaĢması‟yla da Sırplar tam özerklik hakkını elde ettiler. Sırbistan bu tarihten sonra iç iĢlerinde bağımsız dıĢ iĢlerinde Osmanlı Devleti‟ne bağımlı olmaya devam etti. II Sırbistan‟ın bu durumundan istifade ederek Panislavist politikasını yayma ve Balkanlardan sıcak denizlere inme amacını gerçekleĢtirmek isteyen Rusya, Sırbistan‟ın koruyucusu durumuna gelmek için uğraĢ vermeye baĢladı. 1856 Paris AntlaĢması ise, Osmanlı Devleti‟nin Sırbistan üzerindeki bağlarını büsbütün zayıflattı ve Sırbistan, antlaĢmayı imzalayan devletlerin ortak garantisi altına girdi. Diğer bir deyiĢle Osmanlı Devleti, antlaĢmayı imzalayan devletlerin onayı olmadan Sırbistan‟a askeri müdahalede bulunamayacaktı. Sırplar, Paris AntlaĢması‟nın verdiği bu güvenceden sonra, Sırbistan‟daki Osmanlı askerlerinden kurtulmak istedi ve düĢmanca davranıĢlar sergilemeye devam etti. Rusya‟nın himayesinde Sırplar, 1876 Sırp - Karadağ ve Osmanlı SavaĢı‟nda, 1877-1878 Osmanlı - Rus Harbi‟nden sonra imzalanan Ayastefanos ve Berlin AntlaĢmaları ile arzu ettikleri bir sonuç elde etmiĢlerdir. Sırpların bağımsızlıklarını kazanmalarında çete faaliyetleri önemli bir rol oynamıĢtır. Bu çalıĢmada Osmanlı Devleti ile Sırbistan arasındaki iliĢkiler göz önünde bulundurularak 1804 -1878 tarihleri arasında Sırpların çete hareketleri ele alınmaya çalıĢılmıĢtır. Sırp isyanları konusunda yapılan çalıĢmalardan da yararlanılmıĢ ve Gnkur. ATASE ArĢivinden elde ettiğimiz 1877 - 1878 tarihlerine ait Sırp çete faaliyetleriyle ilgili belgeler ile tez konumuz telif edilmeye çalıĢılmıĢtır. Bu konunun belirlenmesine yardımcı olan araĢtırmayı yönlendiren ve Ģekil veren DanıĢmanım Prof.Dr. Mustafa TURAN‟a teĢekkür ederim. III İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...................................................................................................I İÇİNDEKİLER........................................................................................III KISALTMALAR.....................................................................................IV GİRİŞ......................................................................................................1 BİRİNCİ BÖLÜM OSMANLI – RUS İLİŞKİLERİ VE SIRPLAR I.I. Panislavizmin DoğuĢu........................................................................7 I.II. Rusya ve Panislavizm.....................................................................10 I.III. Sırp Milliyetçiliğinin Ortaya ÇıkıĢı...................................................14 I.IV. Karadağ Olayları............................................................................19 I.V. Bosna Hersek Olayları....................................................................22 I.VI. Bulgarcılık Hareketi........................................................................27 İKİNCİ BÖLÜM OSMANLI - SIRP İLİŞKİLERİ VE SIRP ÇETE HAREKETLERİ II.I. Sırp Çete Hareketlerinin BaĢlaması................................................33 II.II. Kırım Harbi ve Paris BarıĢ AntlaĢması (1850 - 1856)....................45 II.III. Sırp – Rus ĠliĢkileri ve Çete Hareketleri.........................................56 II.IV. Osmanlı – Sırp ve Karadağ Harbi (1876).....................................65 II.V. 1877–1878 Osmanlı – Rus SavaĢı ve Bu Dönemde Sırp Çete Hareketleri.............................................................................................76 II.VI. Ayastefanos BarıĢı ve Sırbistan‟ın Bağımsızlığı (3 Mart 1878)....83 SONUÇ.................................................................................................95 KAYNAKÇA..........................................................................................98 EKLER................................................................................................102 IV KISALTMALAR a.g.e.: Adı Geçen eser a.g.m.: Adı Geçen Makale TTK.: Türk Tarih Kurumu ORH: Osmanlı – Rus Harbi ATBD: Askerî Tarih Belgeleri Dergisi K.: Kutu G.: Gömlek B.: Belge C.: Cilt S.: Sayı s.: Sayfa Gnkur. ATASE ArĢivi: Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt BaĢkanlığı ArĢivi 1 GİRİŞ Osmanlı - Sırp iliĢkilerinin, Osmanlıların Rumeli‟ye geçtikleri tarihlerden baĢladığı görülmektedir. Slav asıllı olan Sırpların III. yüzyıldan itibaren Balkanlara göç ettikleri ve yerleĢtikleri bilinmektedir. XII. yüzyılın sonlarında kurulan Sırp Devleti II. Stefan UroĢ zamanında (1282-1321) oldukça güçlenmiĢ Stefan DuĢan zamanında (1321-1335) ise en kuvvetli dönemini yaĢamıĢtır.1 Osmanlılar, Stefan DuĢan zamanında Rumeli‟ye ayak basmıĢlardı. Orhan Bey, 1349 yılında Kantakuzen‟e yardımcı kuvvetler göndererek Selanik‟i almak isteyen Stefan DuĢan‟a karĢı yardım etmiĢti.* Kantakuzen, Orhan Bey‟in bu yardımına karĢılık olarak ona Gelibolu‟daki Çimpe Kalesi‟ni hediye etmiĢti. Çimpe Kalesi‟nin Osmanlıların eline geçmesi ile Osmanlılar ilk defa Rumeli‟de bir adım atmıĢ oldular. Osmanlı Devleti, Rumeli‟de kısa zamanda büyük baĢarılar elde etti. Edirne, Filipe, Gümülcine, Osmanlıların eline geçti. Edirne‟nin Osmanlı Devleti‟nin eline geçmesi Sırpları ve Bulgarları telaĢa düĢürdü. Bu devletler, Türklerin eline geçen bu yerlerin geri alınabilmesi için harekete geçtiler. Papa‟nın önderliğinde bir ordu 1 M. Çetin Börekçi, Sırp Meselesi, Kutup Yıldızı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 8. Duşan zamanında (1331–1355) Sırplar, Balkanların en kuvvetli devletlerine sahip oldular. Bizans İmparatorluğu’ndaki Kommenoslar ile Paleologoslar arasındaki iç savaşlardan da faydalanan Duşan, 16 Nisan 1346’da Ortodoks Çar unvanı ile Sırpların ve Arnavutların hükümdarı olarak taç giydi. (Börekçi, a.g.e., s. 9) Bu başarıları üzerine krallığı kendisi için az gören Duşan, imparator olmak istemiş ve Bulgaristan’ı da nüfuzu altına aldıktan sonra İstanbul’u alarak burayı, kuracağı Büyük Sırbistan İmparatorluğu’nun merkezi yapmak istemişti. Zaten, Balkanlarda Draç, Selanik, Kavala Limanı, Mora ve Doğu Trakya dışında ki Balkan topraklarının mühim bir kısmı ya direkt olarak ya da müttefik olarak kendisnin hâkimiyeti altındaydı. Bu güç Duşan’a, İstanbul’un da içinde bulunduğu imparatorluk hevesini düşündürüyordu. (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.I, TTK, Ankara, 1961, s. 196.) Ancak 80.000 kişilik bir ordu ile İstanbul üzerine yürürken hareketinin ikinci günü, 20 Aralık 1355’te ölmüştü. Stephan Duşan’ın ölümü ile kuvvetli imparatorluğu birden parçalanma süreci içine girdi. Duşan’ın ölümü ile yerine oğlu Stephan Uroş hükümdar olmuş, ancak onun hükümdarlığı bütün memleket tarafından tanınmamıştı. Duşan’ın oğulları ve kardeşleri, birbirleri ile hâkimiyet mücadelesine girişmişler. Bu mücadeleden de faydalanan valiler, yer yer istiklallerini ilan etmeye başlamışlardı. Bu karışıklıklar içinde krallığın hemen hiçbir nüfuzu kalmamıştı.( Börekçi, a.g.e., s. 9) * 2 kurdular. Müttefik ordusu, Edirne‟nin üzerine yürüdü ise de Osmanlı ordusu tarafından mağlup edildi. Bu zaferden kısa bir süre sonra 1372 yılında Osmanlılar Batı Trakya ve Makedonya‟daki Sırp kuvvetlerini de mağlup etti.2 1372 yılında, Köstendil Ģehri, Osmanlılar tarafından zapt edildi ve Ģehrin prensi, Türk hâkimiyetini kabul ederek Türk ordusuna yardımcı kuvvet ve senelik vergi vermek Ģartları ile Osmanlı Devleti ile anlaĢmak zorunda kaldı. Köstendil‟in Osmanlı Devleti‟nin eline geçmesi üzerine Yukarı Sırbistan despotu Lazar Grebliyanoviç de Köstendil Prensi gibi Osmanlı Devleti‟ne senelik bir vergi ve yardımcı asker vermeyi kabul etmek zorunda kaldı. Osmanlı orduları, fetihlerine devam ederek Sofya ve NiĢ‟i de aldılar. Bu durum karĢısında Sırp Despotu Lazar Grebliyanoviç, evvelce Osmanlılara vermeyi kabul etmiĢ olduğu vergi ve asker miktarını artırarak yeni bir antlaĢma yapmak zorunda kaldı. Lazar, daha sonra bu antlaĢmaya aykırı olarak 1387 tarihinde Osmanlılar aleyhine hazırlanan haçlı ittifakına girdiyse de 1389 yılında Kosova‟da Haçlı ordusunun mağlubiyeti üzerine sözünde durmamanın cezasını hayatıyla ödedi. Yerine geçen oğlu Lazaroviç de babası gibi Osmanlı Devleti‟ne vergi ve yardımcı asker vermeyi kabul ederek Osmanlı Devleti‟ne tabi olmayı kabul etti. Aynı Ģekilde, 1427 yılında Stephan Lazaroviç‟in yerine geçen Georges Brankovitch de selefleri gibi Osmanlı Devleti ile anlaĢmak ve Osmanlı Devleti‟ne vergi ile yardımcı asker vermeyi kabul etmek zorunda kaldı.3 Fakat, Sırplar tarafından Macarlara terk edilmiĢ olan Belgrad, Macarların elinde kaldı. Osmanlılar, Belgrad‟ı muhasara etmiĢlerse de bir baĢarı elde edemediklerinden muhasarayı kaldırmak zorunda 2 a.g.e., s. 10; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.I, TTK, Ankara, 1961, s. 136, 163, 164. 3 Börekçi, a.g.e., s. 11. 3 kalmıĢlardı. Osmanlı ordularının bu baĢarısızlığından sonra Osmanlı Macar SavaĢları devam etti. Osmanlı orduları, Hermanstadt ve Vazağ‟da 1442 yılında iki ağır yenilgiye uğradılar. Osmanlı ordularının uğradığı bu iki mağlubiyet üzerine Avrupa‟da Osmanlı Devleti aleyhine yeni bir Haçlı Ġttifakı kuruldu. Bu Haçlı ordusu Jan Hunjad kumandasında NiĢ, ġehirköyü ve Sofya‟yı aldıktan sonra 1443 yılında II. Haçlı ordularının peĢ peĢe kazandığı baĢarılar ve bizzat kendi kumanda ettiği ordunun da mağlubiyeti üzerine Sultan II. Murad, barıĢ istemek zorunda kaldı. 10 Haziran 1444‟te Segedin‟de 10 yıl süreli bir barıĢ antlaĢması imzalandı. Bu antlaĢma gereği, Sırp despotluğu yeniden kuruldu. Daha önce Osmanlılar tarafından zapt edilmiĢ olan ġehirköy, Alacahisar, Leskofça tekrar Sırplara geri verildi.4 Osmanlı Devleti‟nin kuzeye doğru geniĢlemesi için artık Semendire‟nin ve Macar hâkimiyetinde bulunan Belgrad‟ın alınması gerekiyordu. Fakat Macarların Papa‟nın yardımına gelmesi ile Belgrad‟ı feth edilememiĢti. Bunun üzerine Fatih, Sırp Despotu Lazar‟a ömrünün sonuna kadar Sır despotu olma garantisini verdi. Zira Lazar‟ı Macarlara karĢı kulllanmak istiyordu.5 1456‟da Sırp Despotu Lazar‟ın vefatıyla Sırbistan yeniden karıĢtı. Karısının Sırbistan‟ı Türklerden korumak için Macarlardan yana siyaset yapması üzerine Fatih, Semendire Kalesi‟ni fethederek 20 Temmuz 1459‟da Sırbistan‟dan aldı. Semendire‟nin fethiyle Sırp Despotluğu ortadan kalmıĢ oldu.6 Semendire‟nin fethinden sonra Sırbistan‟da Semendire Sancak Beyliği adı altında bir sancak kurularak akıncı beylerinden birisinin idaresine verildi. 4 a.g.e., s. 12. Selim Aslantaş, Osmanlıda Sırp İsyanları-19.Yüzyılın Şafağında Balkanlar-, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 27,28. 6 a.g.e., s. 28. 5 4 1497 yılında Semendire sancağı, yedi kazadan meydana geliyordu. Bu kazalar; Semendire, Hisarcık, NiĢ, Yagodina, Perakin, Uziçe ve Çaçak idi. Sırbistan‟ın tamamının Osmanlı idaresine geçmesi, 1521 Ağustosunda, Belgrad‟ın fethiyle oldu. Kanuni devrinde, Rumeli eyaletine bağlı olan Semendire sancağı; Semendire, Belgrad, Jeline, Rudnik, Koyluca, Hram, nahiyelerinden oluĢuyordu. Güvercinlik, Rosava, Uziçe, ve NiĢ 7 XVIII. yüzyılın sonlarında ise Semendire sancağı; Pasarofça, Paraçin, Yagodina, Alacahisar, Uziçe, Sokol, Böğürdelen, Semendire, Köprü, Rudnik, Valveyo ve Belgrad olmak üzere 12 nahiyeden müteĢekkildi. 1804‟te 17 Ģehir, 1789 köy olmak üzere toplam 1806 yerleĢim yeri bulunmaktaydı. Sancağın sınırları kuzeyde Sava ve Tuna, batıda Drina, güneyde Drina‟dan biraz içeride kalan Tara Dağları, Ġzvornik ve Hersek sancakları ve Timok Nehri‟nin batısında kalan coğrafyayı kapsamaktadır. Hiç Ģüphesiz bu sınırlar zamana ve olaylara bağlı olarak değiĢmiĢtir. Sırp isyanları arifesinde Semendire sancağı, 20.000 ile 24.000 kilometre kare arasında bir yüz ölçümüne sahipti. Bu alan, aĢağı yukarı 1830‟larda teĢekkül eden Sırp knezliğinin topraklarıyla örtüĢmektedir.8 Stefan DuĢan‟ın Sırp Devleti yıkıldıktan sonra, Balkanlarda onun yerini tutacak bir kuvvet çıkmamıĢtı. Osmanlı Devleti, Balkanları fethetmeye baĢladığı sırada Balkanlar parçalanmıĢ bir durumdaydı. Ayrıca Ortodoks olan Balkan milletleri, Katolik olan Macar tehdidi altında bulunuyordu. Kendi aralarındaki savaĢlar yüzünden de iyice zayıflamıĢ prenslikler, Osmanlı Devleti‟nin idaresi altında istikrara kavuĢmuĢlardı. Ġstikrar, Balkanlarda iç ve dıĢ ticareti geliĢtirmiĢti. 7 Cevat Eren, “Niş Mad.”, İslam Ansiklopedisi, C IX, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1964, s. 294. 8 Aslantaş, a.g.e., s. 64. 5 Balkanların, baĢlamıĢtı. Batı Avrupa ile ticaretinde geliĢmeler görülmeye 9 Osmanlı Devleti‟nin, kendinden öncekilere nispetle, Balkanlarda kurduğu düzen XVI. ve XVII. yüzyılarda devam eden XVII. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devletinin mağlubiyeti ile netice vermeye baĢlayan harpler sebebi ile bozulmaya baĢladı. Bu harpler, Sırpların hayatında da önemli tesirler yaptı. Bu harplerde Sırpların da Osmanlı Devleti‟nin düĢmanı olan orduların saflarında Osmanlı ordularına karĢı savaĢtıkları görülmektedir. 1683 senesinde baĢlayan harplerde Sırplar da müttefik orduları safında Türklere karĢı savaĢa katıldılar. Sırpların yaĢadığı toprakların harp sahası hâline gelmesi, Sırpların, Avusturya topraklarına göç etmesine sebep oldu. 1690 tarihinde, Patrik III. Arsenije idaresinde, 200.000 kadar Sırp, Avusturya topraklarına göç etti. 1699 Karlofça AntlaĢması‟ndan sonra Avusturya, Osmanlı sınırı boylarına, Türklere karĢı kullanmak için bu Sırp göçmenlerini yerleĢtirdi. Kendilerine toprak verilen bu Sırp göçmenler, Alman subaylarının idaresi altında Türklere karĢı olan savaĢlarda kullanılmak üzere teĢkilatlandırıldılar. Ayrıca 1699 Karlofça AntlaĢması‟ndan sonra Rus Çarı I. Petro da Sırpları Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyana teĢvik etmekten geri durmadı. Çarın bu faaliyetleri neticesinde bir kısım Sırplar, Rusların tarafına meyletti. Boğdan Popoviç adında bir Sırp, Prut Seferi arifesinde, Rusların Osmanlı Devleti‟ne harp ilan etmesini müteakip bir çok Sırp‟ın Rus ordusu hizmetine gireceğini Çar Petro‟ya bildirdi. 1787-1791 Türk - Avusturya Harpleri esnasında, Avusturya sistemli olarak Sırpları, Osmanlı Devleti aleyhine isyana teĢvik etmiĢti. Avusturya‟nın bu tahriklerinde baĢarılı olduğuda görülmektedir. Nitekim, Sırplar bu harplerde Mihayloviç, Brankoviç ve Marian adındaki liderlerin 9 Börekçi, a.g.e., s. 15. 6 emrinde Türklere karĢı savaĢtılar. Hatta Osmanlı ordusu Ġstanbul‟dan ayrılmadan önce Sırpların isyan ettiklerine dair haberler gelmeye baĢladı. Bu sebeple Osmanlı Ordusu, Vidin Cephesi‟ne yürüyüĢe geçti. Sırplar, Belgrad yolunu kapattıklarından, Belgrad‟a asker ve zahire göndermek mümkün olmuyordu.10 Bütün bu olaylar, Osmanlı Devleti‟ne düĢmanca politika güden Avusturya Ġmparatorluğu‟nun propagandaları için uygun bir zemin meydana getiriyordu. Nitekim Semendire sancağındaki askerî ve mülki Osmanlı idarecilerinden gördükleri kötü muamele ve Avusturya propagandaları sonucu Sırplar, Avusturya topraklarına göç etmeye baĢladılar. XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki Osmanlı - Avusturya SavaĢlarında gerek Sırpların Osmanlı ordularına karĢı Avusturya orduları saflarında çarpıĢmaları, gerekse Avusturya topraklarına olan Sırp göçleri, Sırplar arasında modern savaĢ usullerini bilen, önder bir kadronun ortaya çıkmasını sağladı. Böylece XVIII. yüzyılın sonlarında Sırplar arasında, ilerideki Sırp isyanlarının liderleri olabilecek çeteciler ve knezlerden oluĢan önder bir kadro doğmuĢ oldu. 11 10 11 Börekçi, a.g.e., s. 18-19. Börekçi, a.g.e., s. 24.; Aslantaş, a.g.e., s. 52. 7 BİRİNCİ BÖLÜM OSMANLI – RUS İLİŞKİLERİ VE SIRPLAR I.I. Panislavizmin Doğuşu Panislavizm hareketinin üzerine temellendiği Slavistik çalıĢmalar önce Alman bilim adamlarınca ele alınmıĢtır. Bunlar arasında Slavistik‟in bilimsel esaslarını kuran Profesör Gottfried Von Schlözer ve Johann Gottfried Von Herder‟dir. Özellikle Herder, “Slav kavimlerin yeniden canlandırıcısı” olarak anılmaktadır. Alman bilginlerinin bilimsel olarak inceledikleri ve birçok bulguyu ortaya koydukları Slavistik sahasına, daha sonra Çek bilim adamı ve edebiyatçıları girmiĢti. 12 Çünkü Çekler Almanlarla en çok temasta bulunan, Alman medeniyetinden ve ilminde en çok etkilenen ve aynı zamanda da Almanlara karĢı mevcudiyetlerini muhafaza için en çok gayret eden topluluktu. Önce edebî ve felsefi bir fikir cereyanı Ģeklinde baĢlayan Slavcılık, sonraları Cermenizme karıĢ kendi ırkını koruyan ırki ve siyasi bir cereyan hâline geldi. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Prag Akademisi üyelerinden iki filolog, Michel Dourich ve Dobrovski, Slav dünyasını araĢtırmaya baĢlamıĢlardı. Bunun için Slav Ģarkıları, Slav masalları vb. bütün Slav kültürü toplanıldı ve araĢtırıldı. Sonra bazı Çek asıllı zengin asillerin yardımıyla “Prag Slav Müzesi” açıldı.13 Panislavizm hareketinin ilerleyen tarihlerde temelini teĢkil edecek olan Slav halklara ait bütün bu araĢtırmaların amacı, kendi kültürlerinin de Cermen kültürü kadar büyük ve hür bir Slav medeniyeti olduğunu 12 13 Suavi Aydın, Modernleşme ve Milliyetçilik, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1993, s. 93. Mehmet Ali Ayni; Milliyetçilik, Marifet Basımevi, İstanbul, 1943, s. 54. 8 ortaya çıkarmaktı. Bu nedenle Slavcılık akımı önce kültür alanında geliĢti. Bir Çek aydını olan Joseph Dobrowsky (1753-1829) Slav dillerinin etimolojik lügatini yazdı; „Slavanika‟ ismiyle bir mecmua yayımlamaya baĢladı. Yungman (1773-1847), Çek dilinin bütün kelimelerini topladı. Chelakowsky (1808-1852) adlı bir Ģair Slav milletlerinin halk edebiyatından ve Slav kavimlerinin ata sözlerinden çıkan “Slav Felsefesi” adıyla bir eser yayımladı. Kollar (1793-1852) “Slav Kavimlerinin Dilleri Arasındaki KarĢılıklı Münasebetler” adlı incelemesini yayımladı. Safarik, 1826‟da Novisad‟da Slavların Dil ve Edebiyat Tarihi”ni ve 1837‟de Prag‟da “Slav Antikleri”ni yazdı. Bu çalıĢmalar; Viyana, Prag gibi Ģehirlerde bulunan Avrupa‟nın ünlü üniversite ve kültür merkezlerinde etkilemiĢtir.14 Bu öğrenim eserler, gören bütün Slav Slav kökenli kavimlerinde öğrencileri ırki hissin uyanmasında çok mühim bir rol oynamıĢtır. Önce ilmî olarak baĢlayan kültürel çalıĢmalar Slavlar arasında da Almanlarda olduğu gibi sonradan siyasi alana intikal etmiĢtir. Çekler arasında Slavcılık çalıĢmaları devam etmiĢ; kısa zamanda diğer Slav kavimleri de etkilemekte gecikmemiĢti. Önce Sırpçılık ve Bulgarcılığı etkileyen bu cereyan daha sonraları büyük devletleri tehdit eden bir hâl almıĢtır. Bu tehdidi hisseden iki devlet, Avusturya ve Osmanlı Devleti olmuĢtur. Zira her iki devletin bünyesinde de çok sayıda Slav yaĢıyordu. Bilhassa Osmanlı Devleti için tehdit daha da büyüktü. En çok Slav nüfuz, Osmanlı Devleti bünyesinde yaĢıyor ve sıcak denizlere inme emeli nedeniyle Rusya‟nın da ırkdaĢları Slavlara istinat etmesi, Slavcılığı Osmanlı Devleti‟nin bir numaralı düĢmanı hâline getiriyordu. 14 Aydın; a.g.e., s. 93 - 94. 9 Panislavizm tabirini ilk kez Slovak Yazar Jan Herkel 1826 tarihinde kullanmıĢtır. Jan Herkel Slavlar arasında dil çalıĢmalarını kendisine amaç edinmiĢti. Slav dili ve edebiyatını kültürel açılardan incelemiĢtir. 15 Bu çalıĢmalar sonucunda bazı halkların dinsel, tarihsel ve siyasal ağırlıklara karĢı dil birliği temelinde birleĢtiğini savunan bir düĢünce ortaya çıkmıĢ ve bu düĢünce ileride siyasal bir akım olarak tarih sahnesine çıkarılacak olan Panislavizm‟e dönüĢmüĢtür. Çekler, Slovaklar, Slovenler, Hırvatlar, Sırp, Bulgar ve Karadağlılar arasında önce Cermenizme bir tepki olarak ortaya çıkan Slavcılık daha sonra Panislavizm olarak 1830‟lu yıllarda Rus aydınlarının da ilgi alanına girmeye baĢladı. Rus aydınlardan bazıları Panislavizm‟in yarattığı siyasi etki sahasını geniĢletmek ve bu etkiyi kendi politikalarına yardım edecek Ģekilde kullanmak istiyorlardı. Bu tarihlerde Panislavist akım Slav halklar çevresine hızla yayılırken Alman milliyetçiliği de güç kazanmaya baĢlamıĢtı. Prusya‟nın 1866‟da Avusturya‟yı yenerek Alman birliğine bir adım daha yaklaĢması Rus milliyetçilerini tedirgin etmiĢti. 1867‟de toplanan Panislav kongresinde Rus milliyetçiliğinin Slavlar üzerinde tam bir egemenlik sağlaması gerektiğinin propagandasını yapmaya baĢladılar.16 Rusya, 1870‟e gelindiğinde Panislavist siyasetine daha fazla sarıldı. Çünkü, Alman birliğinin (1871) sağlanması ile Pancermenizmin güç kazanacağını düĢünüyordu. Alman birliğinin Balkanlardaki dengeleri bozacağından korkan Rusya, 1876‟da Bosna-Hersek‟teki isyanı destekledi ve isyana Karadağ ile Sırbistan‟dan gönüllüler gönderdi. Yine Ortodoks Slav olan Bulgar, Karadağ ve Sırplar bu Panislavist siyasetin bir sonucu olarak 1876‟da ayaklandılar. Rusya Panislavist akım sayesinde bütün Ortodoksları yönlendirebiliyordu. 15 Süleyman Kocabaş, Avrupa Türkiye’sinin Kaybı ve Balkanlarda Panislavizm, Vatan Yayınları, İstanbul, 1986, s. 54. 16 Cezmi Eraslan, II. Abdülhamit ve İslam Birliği, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1992, s. 108. 10 Önceleri kültürel bir hareket olarak doğan Slavcılık daha sonra Rus milliyetçilerinin idealleri için kullanabildiği bir Rus politikası hâline geldi. Panislavizm, XVIII. yüzyılın baĢlarında bütün Slav halkları içine alan milliyetçi bir yapıya kavuĢmuĢtu. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de Rusya‟nın yönlendirdiği bir siyaset olarak devam etmiĢtir. I.II. Rusya ve Panislavizm Panislavizm, Rusya‟nın özellikle çarlık döneminde uyguladığı, Slav ırkından olanları kendi hakimiyeti altında toplama siyasetidir. Panislavizm hareketi baĢlangıçta siyasal bir hareket olarak ortaya çıkmayıp özellikle Rusya dıĢındaki Slavlar arasında bir dil birliği ve kültür hareketi olarak baĢlamıĢtır. Panislavizmin siyasi bir hareket olması Rusya‟nın bu akımı kendi politikalarına alet etmek istemesiyle mümkün olmuĢtur. Rusya‟nın, Çar I. Petro döneminde belirlenen siyasi hedeflerine ulaĢmak için özellikle XIX. yüzyılda kullandığı yollardan en etkilisi sayılan Panislavizm hareketinin uygulama sahası Avusturya ve Osmanlı Devleti‟nin Balkan topraklarıdır. Geleneksel siyaseti icabı sıcak denizlere açılmayı planlayan Rusya bu amaçla Balkanlarda Panislavist akımın öncülüğüne soyunmuĢtur. Rusya, Osmanlı Devleti‟ni zayıflatmak için Slavları Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçirmeyi hedeflemiĢtir. Amacı, Osmanlı Devleti‟nin Slav unsurlarını Osmanlı aleyhine bağımsızlık amacıyla ayaklandırmak, Slav halkların bağımsızlıklarını kazanmalarını sağlamak17 ve bu suretle Osmanlı Devleti‟ni Balkanlardan çıkararak ve Boğazlar üzerinde baskı yaparak Ege Denizi ve Akdeniz‟e çıkabilmekti. Rusya‟nın bu amacı Çar I. Petro‟ya kadar 17 Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1990, s. 19. 11 uzanır. Çar I. Petro, 1696 yılında Azak Kalesi‟ni ele geçirdikten sonra Karadeniz boylarını da ele geçirerek18 Ġstanbul‟a ulaĢmayı hedeflemiĢtir. Rusya, 21 Temmuz 1711 tarihinde, Prut SavaĢı‟nda Osmanlı Devleti‟ne yenilmesine rağmen Rusya siyasi hedeflerini gerçekleĢtirmek için fırsat kollamaya devam etmiĢtir. Nitekim 1774 yılında Küçük Kaynarca AntlaĢması‟yla Rusya, Osmanlı Devleti sınırları içinde yaĢayan Ortodoksların hamisi sıfatını elde etmiĢtir. Bu sıfat sayesinde Rusya, Osmanlı Devleti‟nin iç iĢlerine müdahale hakkını kazanmıĢ ve bundan sonra Osmanlı Devleti‟nde yaĢayan Hristiyan ve Slav tebaanın yaĢayıĢlarının düzeltilmesi ve birtakım haklardan faydalanmaları gerekçesiyle ve bir koruyucu sıfatıyla Osmanlı Devleti‟nden sürekli ıslahat ve düzenlemelerde bulunmasını istemiĢtir.19 Osmanlı Devleti‟nin Balkanlardaki topraklarını çok etkileyecek olan Slav halklara Rusya‟nın etkisi ve desteği 1774 Küçük Kaynarca AntlaĢması ile baĢlamıĢ ve devam etmiĢtir. Rusya‟nın Slav halkları kullanma politikası tam olarak XIX. yüzyılda kimliğini bulmuĢtur. Çünkü, Rus aydınlar arasında Panislavizme ilgi XIX. yüzyılın ilk yarısında giderek artmaya baĢlamıĢtı. Panislavizm, siyasi terim olarak ilk defa 1826 tarihinde Slovak yazar Jan Herkel tarafından kullanılmıĢtır. 1830‟da Prof. Mikhail Petrovich Pogodin adlı Rus tarihçisi de Rusya‟nın liderliğinde bütün Slav halklarının aynı çatı altında birleĢmesini sağlayacak bir federasyonu savunuyordu. 1841„de Panislavistler Pogodin tarafından kurulan ve Pogodin‟in baĢyazarlığını yaptığı Moskvityanin Dergisi etrafında toplanmıĢlardı. Pogodin‟e göre Osmanlı ve Avusturya Devletleri yıkılmalı ve bunların yerine merkezi Ġstanbul olan bir Slav devleti kurulmalı ve bu yeni devlet Rusya‟nın himayesinde olmalıydı. 18 19 a.g.e., s. 12. a.g.e., s. 28. 12 Pogodin‟in faaliyetleri sonucu, 1857‟de Moskova‟da bir Slav Yardım Derneği kuruldu. Böyle bir cemiyetin kurulmasında Rusya dıĢındaki, özellikle Osmanlı Devleti himayesinde yaĢayan, Slavların menfaati için para toplamak gayesi güdüldüğü açıklanmıĢtı. Cemiyetin maksatları üç madde hâlinde tespit edilmiĢti. - Balkan Slavlarının kiliseleri Rusya‟da toplanan para ile yardım göreceklerdi. - Balkan Slavlarının kilise ve mekteplerine ayin aletleri, kitap ve malzeme yollanacaktı. - Rusya‟ya tahsil maksadıyla gelen Slav gençlerine her türlü yardım yapılacaktı. Bu Slav cemiyetinin yardım statüleri Rus Hükûmeti tarafından 26 Ocak 1858‟de onaylandı ve Rus DıĢiĢleri Bakanlığının Doğu ġubesinin kontrolü altına konuldu.20 Yine Rus Panislavistlerden Nikolay Yakoleviç Danilevskiy‟in 1869‟da Zarya (ġafak) adlı dergide on makale hâlinde yazdığı ve 1871‟de Slavizmin din kitabı olarak21 nitelenen “Rusya ve Avrupa” adı ile yayımladığı kitap Panistlavistler arasında büyük yankı yaptı. 22 Rusya, Avusturya ve Macaristan‟dan bir kısım toprak alarak geniĢleyecek, Sırp-Hırvat-Sloven krallığı kurulacak ve buna Avusturya ve özellikle Osmanlı Devleti toprak verecek, Makedonya‟nın büyük bir kısmını içine alan bir Bulgaristan Krallığı; Eflak ve Boğdan ile Bukovina‟nın bir kısmında bir Romen Krallığı, Girit, Rodos, Kıbrıs 20 Akdes Nimet Kurat;, “Panislavizm”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, TTK Basımevi, Ankara, 1953, s. 256. 21 Eraslan, a.g.e., s. 109.; Hans Kohn, Panislavizm ve Rus Milliyetçiliği, Çev. Agâh Oktay Güner, Türk Dünyası Araştırma Vakfı, 2001, s. 164. 22 Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih - I, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1964, s. 259. 13 kıyılarına da sahip bir Yunan Krallığı kurulacaktı.23 Panislavist aydınların yaptığı bütün bu düĢünce ve propagandalar Balkanlardaki ayaklanmalarda büyük etki yapmıĢtır. Rusya‟da ilk Slav komitesi 1858‟de Moskava‟da kuruldu. Çar III. Aleksandr da bu komiteye para yardımında bulunuyordu. Benzer komiteler, 1868‟de Persburg, 1869‟da Kiev, 1870‟de Odessa‟da kuruldu.24 Hazırlanan kitap ve broĢürler Balkan halkları arasında dağıtılıyordu. Slav gençleri Rus üniversitelerine tahsile gidiyorlardı. 1856 Kırım Harbi yenilgisinden sonra ise Rusya ile Osmanlı Devleti arasında Paris BarıĢ AntlaĢması imzalanmıĢtır. Paris AntlaĢması‟ndaki Karadeniz‟in tarafsızlığı ilkesi ile geleneksel siyaseti icabı Boğazlara ve sıcak denizlere ulaĢmak hedefinin önüne bir set çekilen Rusya bu amacını gerçekleĢtirmek için bir taraftan antlaĢmanın kendisini kısıtlayan hükümlerinden kurtulmaya çalıĢırken diğer taraftan Slavları Osmanlı Devleti aleyhine kıĢkırtmaya devam etmiĢtir. Bu nedenle özellikle 1856 yılında Kırım SavaĢı‟ndan sonra kültürel „‟Panislavist‟‟ hareket politik bir mahiyet kazanmıĢtır. Kırım Harbi sonrasında Ġstanbul‟a Rus büyükelçisi olarak atanan Panislavismin önderlerinden Ġgnatiyef, Rusya‟nın Kırım Harbi‟nde kaybettiği nüfuzunu bütün Balkan topraklarındaki Slav halklarını Osmanlı Devleti aleyhine ayaklandırarak tekrar kazanmak istiyordu. Rusya bu uğurda, Sırpları, Karadağlıları, Bulgarları, Bosna-Herseklileri sürekli kıĢkırtıyordu. Rusya‟nın bu çabaları 1876-1877 yıllarda sonuçlarını vermiĢtir. Balkan Slavları, Osmanlı Devleti‟ne karĢı savaĢ ilan etmiĢlerdi. Bu yıllar Panislavizmin altın çağı olarak kabul edilmektedir.25 23 Kurat, a.g.m, s. 265. a.g.e., s. 263. 25 Eraslan, a.g.e., s. 109. 24 14 I.III. Sırp Milliyetçiliğinin Ortaya Çıkışı XVIII. yüzyılda Osmanlıların, Ruslarla yaptıkları savaĢlarda Sırplar alet olarak kullanılmıĢ, Ruslar, Sırpları Osmanlı Devleti aleyhine kıĢkırtmıĢlardı. Bu yüzyılda yönetimin gittikçe zayıflaması, memleketteki asayiĢsizliğin verdiği huzursuzluklar bu propagandaları baĢarıya ulaĢtırmıĢ Sırpların da devlete karĢı baĢ kaldırmalarına neden olmuĢtu. XVIII. yüzyılın sonuna doğru gerek Rusların ve Avusturya‟nın Sırpları Osmanlı Devleti aleyhine tahriklerinin artması gerekse Osmanlı yönetiminin Rumeli‟deki yönetimindeki olumsuz değiĢiklikler sonucu Sırbistan‟da karıĢıklıklar ve isyan hareketleri baĢladı. Sırbistan‟daki idari bozukluklar yeniçerilerin halka davranıĢlarını etkilemiĢti. Devletin her yerinde olduğu gibi Sırbistan‟da da tımarlı sipahi düzeni bozulmuĢtu. Köylüler toprak sahipleri tarafında soyulur hâle gelmiĢti. Toprak sahibi sipahiler “dayı” adıyla anılıyordu. Sırplar, III. Selim‟e içinde bulundukları ve karĢılaĢtıkları durumları bildirerek Ģikayette bulunmuĢlar ve bunların giderilmesini istemiĢlerdi.26 III. Selim‟de gerekli tedbirlerin alınması emrini vermiĢti. Ancak, Sırbistan‟daki yeniçeriler buna öfkelenerek knez diye anılan Sırp ileri gelenlerinden birkaçını öldürmüĢlerdi. Bunun üzerine Sırplar, 4 ġubat 1804‟te yeniçerilere silahla karĢı koymaya baĢlamıĢlar ve Kara Yorgi adında birisini kendilerine baĢknez yapmıĢlardı. Karayorgi, Semendire sancağında, dağlarda, yol geçitlerinde, ormanlarda eĢkıyalık yapan bir Sırplı idi. Kara Yorgi, baĢa geçince Sırp isyan hareketini yürütmüĢtür.27 Kendisine katılmayan Sırp köylülerine de kendisinin padiĢaha karĢı olmadığını ve hatta padiĢahın kendisini yerli yeniçerileri ortadan kaldırmakla görevlendirdiğini söyleyerek halktan yardım dahi görmüĢtü. Bu suretle Kara Yorgi, Sırp reayasını çeĢitli 26 27 Kocabaş, a.g.e., s. 62. Aslantaş, a.g.e., s. 74. 15 propagandalarla kıĢkırtmaya, ayaklandırmaya onlardan çeteler kurmaya çalıĢmıĢ ve bunu baĢarmıĢtı. Kurulan çeteler yolları kesmeye, kervansarayları basmaya baĢlamıĢlardı.28 Karayorgi, Belgrad Muhafızı Mustafa PaĢa‟yı öldürenleri tedip etmek bahanesiyle 1804‟te taraftarları ile Belgrad önlerine kadar gelmek cesaretini göstermiĢti. Bu sırada Osmanlı kuvvetleri Belgrad‟a girmiĢ ve isyancıları yakalayarak cezalandırmıĢlardı. Bu suretle Mustafa PaĢa‟nın katillerinin ortadan kaldırılması ile Sırpların ayaklanma nedeni olarak gösterdikleri olay da ortadan kalkmıĢtı.29 Bu durumda Belgrad önlerine gelen ve Belgrat‟a girmesinde Osmanlı ordusuna yardımcı olan Sırpların artık dağılmaları gerekiyordu. Ancak Sırpların gerçek niyetleri Sırbistan‟da huzur ve güvenli bir idare değil tam bağımsızlıktı. Rusların, Sırpları desteklemesi ile Sırp asiler Osmanlı‟ya karĢı isyan hareketlerine baĢladılar. Osmanlı Devleti‟ne karĢı ilk isyan hareketini baĢlatan Hristiyan halk Sırplar olmuĢtur. Bu sırada Sırp meclisi “skopçina” tarafından baĢknez seçilen Karayorgi, Sırbistan bağımsızlığa kavuĢuncaya kadar mücadele edeceğini ilan etti. Sırplar iki yıl sonra Osmanlı Devleti‟ne karĢı harbe giriĢen Rusya‟nın müttefiki olarak Osmanlı‟yla mücadeleye devam ettiler. Ruslar, Osmanlı Devleti ile 28 Mayıs 1812‟de imzalanan BükreĢ AntlaĢması‟nda Sırbistan‟la ilgili Ģu isteklerde bulunmuĢlardı: Osmanlı Devleti, Sırpların bütün suçlarını affedecek, Sırplara kötü muamele yapılmaması için gerekli tedbirler alınacak, Osmanlı Devleti‟nin haklarına bir zarar gelmeksizin Sırplar kendi idarelerini tanzim edebilecekler, Osmanlı memurları Sırpların iç iĢlerine karıĢmayacaklardı. Ġsyan sırasında ödenmemiĢ vergiler affedilecek, iki yıl vergi alınmayacak, yapılmayacaktı. bu Vergilerin müddetten toplanması sonra iĢine da cizyeye Osmanlı zam memurları karıĢmayacak, Sırplar vergilerini Ġstanbul‟daki vekilleri arayıcılığıyla 28 29 Mufassal Osmanlı Tarihi, C. V, s. 2863, 2866.; Kocabaş, a.g.e., s. 62, 63. Kocabaş; a.g.e., s. 63. 16 hazineye teslim edeceklerdi. Sırplar Ġstanbul‟da daimi vekiller bulunduracaklardı. Müzakerelerde Osmanlı elçileri Sırbistan‟la ilgili iki konu üzerinde özellikle duruyorlardı. Ġlki Sırpların teslimi, ikincisi ise Sırp meselesine Rusya‟nın müdahalesiydi. Osmanlı Devleti, Sırpları affetmeyi ve isyan nedeniyle kimseyi cezalandırmamayı kabul ediyordu. Bunun karĢılığı olarak da Sırp asilerin elinde olan harp malzemelerinin teslim edilmesini istiyordu. Ayrıca, Osmanlı Devleti kalelerde istediği kadar asker bulunduracaktı. Osmanlı Devleti de Sırpların güvenliğini sağlayacaktı. Ancak Rusya, antlaĢmaya istediği tüm maddeleri koydurmayı baĢardı ve 28 Mayıs 1812‟de BükreĢ AntlaĢması imzalandı. On altı maddeden oluĢan bu antlaĢmanın sekizinci maddesi Sırbistan‟la ilgiliydi ve Ģu hususları içeriyordu: Osmanlı, isyan hareketlerine katılan bütün Sırpları affedecek, Sırpların yaptıkları istikhâmlar yıkılacak, Sırpların elindeki harp malzemeleri Osmanlı‟ya iade edilecek, Sırplar kendi iç iĢlerinde özerk olacaklardı. Vergiler, Sırplar tarafında toplanıp hazineye teslim edilecektir.30 Sırbistan, BükreĢ AntlaĢması‟nda kendisine verilen hakları yeterli bulmamıĢtı ve Sırbistan meselesinde, Osmanlı‟nın Rusya‟yla antlaĢma sağladığı konuları yeterli bulmamıĢtı. Sırbistan baĢknezi Karayorgi, verilen ayrıcalıklarla yetinmeyerek isyan hareketlerine bulunmaya devam etti. Osmanlı Devleti, bu sırada Fransa‟yla savaĢ hâlinde olan Rusya‟nın Sırbistan‟a müdahalede bulunamayacağını düĢünerek Karayorgi üzerine kuvvet yolladı ve Sırbistan tamamen Osmanlı Devleti‟nin kontrolü altına alındı. Bu iĢle, HurĢit PaĢa görevlendirilmiĢti. HurĢit PaĢa kuvvetleri Ekim 1813‟de NiĢ, Vidin, Bosna‟dan hareket ederek Karayorgi birliklerini yenmiĢ ve dağıtmıĢtı. 30 Aslantaş, a.g.e., s. 137, 138. 17 Belgrat ve Sırbistan‟ın büyük bir kısmı Osmanlı Devleti‟nin eline geçmiĢ; Karayorgi de Avusturya‟ya sığınmıĢtı.31 Ġki yıl sonra Sırplar kendilerine kötü muamele yapıldığını bahane ederek baĢknez seçilen MiloĢ Obronoviç‟in liderliğinde 1815‟de tekrar ayaklandılar. 1804 isyanında olduğu gibi devlete karĢı değil kendilerine zulüm yapan ayanlara karĢı ayaklandıklarını öne sürdüler. Yapılan harekâtta MiloĢ Obronoviç‟ten baĢka ayaklanan Sırpların bütün ileri gelenleri kaçtı. Bu sırada Ruslar için Napolyon tehlikesi ortadan kalktığından Rusların yeniden Sırbistan olaylarına karıĢmaları olasılığı belirmiĢti. Rusya, Osmanlı Devleti‟nden BükreĢ AntlaĢması‟nın sekizinci maddesine Rusya‟nın uymasını yeniden ve Sırp harekâtı olaylarına durdurmasını istedi. müdahalesiyle Osmanlı Sırplarla bir antlaĢmaya vardı. AntlaĢmaya göre, Belgrad PaĢalığı artık muhtar bir hâle geliyordu. Sırplarda ilk isyana katılanları cezalandıracaktı. Ġlk olarak da Osmanlı‟nın itimadını kazanmak isteyen baĢknez MiloĢ, 1817‟de Sırbistan‟a dönen siyasi rakibi Karayorgi‟yi katletti. 32 1826‟da Yeniçeri Ocağı‟nın kaldırılması, 1827‟de Fransa, Ġngiltere ve Rusya‟nın oluĢturduğu Haçlı donanmasının Navarin‟de Osmanlı Mısır donanmasını yakması ile Osmanlı‟nın kara ve deniz gücünün büyük ölçüde azalmasını fırsat bilen Rusya, 26 Nisan 1828‟de Osmanlı‟ya savaĢ ilan etti. Balkanlarda Sırpların desteğiyle Edirne‟ye, Kafkaslarda da Suhum, Kars, Erzurum‟a kadar ilerlediler. 14 Eylül 1829‟da imzalanan Edirne AntlaĢması imzalandı. 33 Edirne AntlaĢması‟na bağlı olarak 1830‟da yayımlanan bir fermanla Sırplara da tam özerklik verildi. MiloĢ‟un, babadan oğula geçen sistemle baĢknezliği kabul edildi. Vergi sabitlenecekti ve Osmanlı kontrolünde kalan altı kaledeki askerler dıĢında Sırbistan‟da hiç Müslüman yaĢamayacaktı. 31 a.g.e., s. 145-154. Karal, a.g.e., C.VI, s. 65. 33 Kurat, a.g.e., s. 56, 57. 32 18 Diğer Müslümanlar mallarını satıp ülkeyi terk etmek zorundaydılar. Bu altı kale sorunu 1833‟e kadar sonuçlanmadı. O tarihlerde Mısır sorunu nedeniyle büyük sıkıntı yaĢayan Osmanlı bu toprakları terk etmek zorunda kaldı.34 1828-1829 Osmanlı - Rus SavaĢı sonunda yapılan Edirne AntlaĢması ile Sırp isyanı biraz daha kuvvetlenmiĢ bağımsızlığa doğru bir adım daha atmıĢtı. MiloĢ, kalıcı baĢknezliği elde ettikten sonra Sırbistan‟ı diktatörce idare etmeye baĢlamıĢtı. Bu durum Rusları endiĢelendirdi. Osmanlı Devleti zaten MiloĢ idaresinden memnun değildi. MiloĢ‟a isyan eden Sırplar, MiloĢ‟un idaresinde bazı düzenlemelere gitmek istediler. Sırpların bu kadar önemli kararlarda kendi kendilerine hareket etmeleri Rusları ve Osmanlı‟yı rahatsız etti. Baskılar sonunda MiloĢ kendisi 1839‟da knezlikten çekilmek zorunda kaldı. Yerine oğlu Mihail daha sonra da Aleksandr Kara Yorgi 1842‟de geçti. 1848 ihtilallerinde Avusturya‟nın hâkimiyetinde olan Sırp topraklarında Macar yönetimine karĢı isyan hareketleri oldu. Osmanlı idaresindeki Sırbistan‟dan çok sayıda Sırp gönüllüsü yardım için Avusturya‟ya gitti. Bu nedenle Sırp isyancıların dikkati bir süre Osmanlı Devleti‟nden uzaklaĢmıĢ oldu.35 1856„da, Kırım Harbi sonunda yapılan Paris BarıĢ AntlaĢması‟nda Sırbistan‟la ilgili maddelere de yer verilmiĢti. Sırbistan, Osmanlı Devleti‟ne bağlı kalmak koĢuluyla Avrupa devletlerinin kefaleti altında olacaktı. Osmanlı Devleti, Sırbistan‟a askerî bir müdahalede bulunamayacaktı. 1860„da, Mihal Obrenoviç yeni Sırp knezi oldu. Bu tarihte, Moskova‟da Panistlavistler, Slav halkların Türk hakimiyeti altında oldukları, kurtuluĢ için bir isyan bayrağı açılması gerektiğini, bunun 34 35 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi - 1, Küre Yayınları, İstanbul, 2006, s. 266, 267. Karal, a.g.e., C.VI, s. 66, 67. 19 yapmak için en uygun Slav halkın Sırplar olduğunu düĢünüyorlardı. 36 Büyük Sırbistan hayalinin peĢinde olan Sırplara, Osmanlı Devleti‟nin verdiği tavizler yeni istekler için cesaret veriyordu. Hatta, Knez Mihal, Sırbistan‟dan Osmanlı askerinin tamamen çekilmesini ve Sırbistan‟ın müstakil bir devlet olmasını istiyordu. Panislavizm hareketiyle derinleĢen Sırp milliyetçiliği, Rusya‟nın desteğiyle 1878‟e kadar devam etmiĢtir. I.IV. Karadağ Olayları Karadağ, XII. yüzyıla kadar bağımsızken bu yüzyılda önce Sırbistan‟ın egemenliği altına girmiĢ ve SırplaĢtırılmıĢtı. Sırplar gibi Karadağ halkı da koyu Ortodoks idi. Sultan Murad Hüdavendigar 1389‟da, Kosova‟da Sırpları yendiğinde Karadağ‟ı da ele geçirmiĢse de buranın Osmanlı Devleti‟ne tam manasıyla tabi olması Osmanlı‟nın Balkan fetihlerinin kesinleĢtiği XV. yüzyılda mümkün olabilmiĢti.37 Fatih Sultan Mehmet, 1478 tarihinde ĠĢkodra Kalesi‟ni Venediklilerin elinden aldı ve ĠĢkodra eyaletini teĢkil ederek Karadağ‟ı bu eyalete kattı. Bütün Osmanlı toprakları gibi bu topraklar da tımar, zeamet ve has bölgelerine ayrıldı. Osmanlı Devleti, Karadağ‟ı mevkisinin sarp ve gelirinin önemsiz oluĢu sebebiyle vergi karĢılığında iç iĢlerinde serbest bıraktı. Karadağ, Osmanlı egemenliğinde bir süre kaldıktan sonra Karadağ Beyliği 1499 yılına kadar “vladika” denen psikoposların elinde kalmıĢ ve yönetim teokratik bir nitelik kazanmıĢtı.38 36 Kocabaş; a.g.e., s. 69, 70. Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih - I, TTK, Ankara, 1997, s. 275. 38 Karal, a.g.e., C.VI, s. 70, 71. 37 20 1852 yılında Prens II. Danilo, Rusya ve Avusturya‟nın onayı ile vladikalık sistemine son vererek yönetimin görevini sivil ve dinî olmak üzere ikiye ayırdı. Bu suretle Karadağ, teokratik idare sistemini terk ediyordu. Bunun anlamı, Karadağ‟ın da milliyetçi hareketlere baĢlaması ve bağımsızlığa doğru gitmesiydi.39 XIX. yüzyılın ilk yarısında yapılan Osmanlı - Rus harpleri ve aynı devirde çıkan Sırp isyanları; Karadağlıları, Osmanlı Devleti‟ne karĢı harekete geçmeye ve güçlükler çıkarmaya sevk etti. Ruslar ve Sırplar Osmanlı ile yapılan savaĢlarda baĢarılar kazandıkça Karadağ egemen bir prenslikmiĢ gibi hareket etmeye baĢladı. Bu sebepten dolayı Osmanlı Devleti Karadağ‟da Danilo tarafından gerçekleĢtirilen idari değiĢikliğini kabul etmedi. Kabul etmediği gibi Karadağ‟ın sınırları yakınındaki topraklara saldırması üzerine, 1852 yılında Osmanlı Devleti ile Karadağ arasında bir savaĢ durumu da ortaya çıktı.40 1852 yılının sonbaharında Karadağlılar topraklarına komĢu olan Karyelere saldırmaya baĢladılar. Bosna Valisi Ömer PaĢa komutasında, Arnavutluk ve Bosna‟daki Osmanlı kuvvetleri Karadağ‟a karĢı harekete geçti. Üç ay süren kanlı muharebelerden sonra Rusya ve Avusturya harp hareketinin durdurulması için harekete geçtiler. Osmanlı Karadağ ile antlaĢmaya razı oldu. AntlaĢma 3 Mart 1853‟te harpten önceki duruma dönülmek üzere yapıldı. Bu sırada Kırım Harbi baĢlamak üzereydi. Kırım Harbi sırasında (1853-1856) Karadağ, Avusturya‟nın da etkisi altında tarafsız kalmak zorunda kaldı. 1856 Paris BarıĢ Konferansı sırasında Paris‟e giden ve bağımsız bir hükümdar gibi karĢılanan Prens Danilo, bağımsızlığa varan isteklerde bulundu. Osmanlı Temsilcisi Mehmet Emin Ali PaĢa buna Ģiddetle karĢı çıktı. Paris AntlaĢması‟ndan bir süre sonra da Fransa ve Rusya‟nın yardımına güvenen Karadağlılar Osmanlı Devleti‟nden bağımsızlığının tanınmasını istedi. Karadağlıların bu hareketi Osmanlı - Karadağ 39 40 Armaoğlu; a.g.e., s. 159. Karal; a.g.e., C.VI, s. 71, 72. 21 iliĢkilerini iyice gerginleĢtirdi.41 Kırım SavaĢı devam ederken tarafsız kalmalarına rağmen Karadağ çetelerinin Osmanlı topraklarını yağmalamaları nedeniyle varolan Osmanlı - Karadağ arasındaki gerginlik hat safhaya ulaĢtı. Osmanlı Devleti, Karadağlı çetelerin yaptığı yağmaları o tarihte de protesto etmiĢti.42 Prens Danilo‟nun bu hareketleri Osmanlı Devleti ile olan iliĢkileri kopma noktasına getirdi ve 1858 Martında iki taraf arasında bir savaĢ durumu meydana geldi. Fakat Ġngiltere, Fransa ve Rusya‟nın araya girmesi ile 1858‟in Aralık ayında yine bir mutabakat yapıldı. 43 Yapılan bu antlaĢma ile Zupa, Grakova ve Rudina‟nın Karadağ‟a bırakılması kararlaĢtırılarak diğer hususlarda harpten önceki duruma dönülmesi kabul edildi. Karadağ yine isteklerini gerçekleĢtiremedi.44 Prens Danilo‟nun, 1860 yılında bir Karadağlı tarafından öldürülmesi ve yerine geçen Prens Nikola‟nın45 1861‟de Hersek Ayaklanması‟na karıĢmaya kalkması üzerine Osmanlı Devleti, Hersek ve Karadağ‟a karĢı harekete geçti. Bu defa, bölgede sürekli olay çıkaran Karadağ‟a karĢı büyük devletler tarafsız kaldılar. Osmanlı Devleti, Karadağ‟ı kesin olarak yendi. Osmanlı ve Karadağ arasında 31 Ağustos 1862‟de ĠĢkodra‟da barıĢ yapıldı. Osmanlı Devleti, savaĢ öncesinde büyük devletlere bir fetih harekâtı yapmadığını bildirmiĢti. Bu nedenle barıĢ görüĢmelerinde sözünü tutarak Karadağ‟ın eski statüsünü aynen kabul etti. Karadağ‟ın bağımsızlık giriĢimi baĢarısızlıkla sonuçlandı. Fakat bu bölge Osmanlı Devleti için devamlı bir huzursuzluk kaynağı olarak kaldı.46 Karadağ‟ın bu durumu 1875‟e kadar aynen devam etti. 41 Rifat Uçarol; Siyasi Tarih, Hv. Bas. ve Neş. Md.lüğü, Ankara, 1979, s. 170. Karal; a.g.e., C.VI, s. 73. 43 Armaoğlu; a.g.e., 1975, s. 159. 44 Karal; a.g.e., C.VI, s. 76. 45 Jelavıch; a.g.e., s. 279. 46 Uçarol; a.g.e., s. 170. 42 22 1875‟te çıkan Balkan bunalımına Karadağ da dâhil oldu ve 1878 Berlin AntlaĢması ile de bağımsızlığını kazandı. I.V. Bosna Hersek Olayları Bosna‟ya ilk Osmanlı akınları 1386 yılında baĢlamıĢ ise de Bosna ancak Fatih Sultan Mehmet tarafından 1463‟te fethedilmiĢtir. Bosna, Osmanlı Devleti‟ne dâhil olunca idari bakımdan sancak hâline getirilmiĢ ve ilk sancak beyi de Minnetoğlu Mehmet Bey olmuĢtu. Hersek Sancağı ise 1407‟de teĢkil edilmiĢtir.47 Fatih Sultan Mehmet, Bosna‟yı fethettiği zaman hem Katoliklere hem de Bogomil mezhebindeki Bosna Hristiyanlarına müsamaha göstermiĢtir. Bu sayede Bogomiller, kitleler hâlinde gönüllü olarak Ġslam dinini kabul etmiĢlerdi.48 Ġslamiyeti kabul edenlere BoĢnak denilmiĢti. 1825‟lerde nüfuzunun üçte ikisi Müslüman olan Bosna-Hersek, çeĢitli isyanlara sahne olmaya baĢlamıĢtı. 1800‟lü yılların baĢında bazı reform istekleri ile baĢlayan bu geliĢmelere Osmanlı Devleti‟nin yeterli reaksiyon göstermemesi isyanların çıkmasında önemli bir etken olmuĢtur. Özellikle yeniçeriliğin kaldırılmak istenmesi, halk arasında büyük tepkiye sebep olmuĢ; reform uygulamaları ve uygulamadan kaynaklanan hatalara, geçen zaman içinde hürriyetçilik ve milliyetçilik fikirlerinin etkisi ile bazı Avrupa devletlerinin tahrik, teĢvik ve desteklerinin de eklenmesiyle bölgede huzursuzluk ve asayiĢsizlik kontrol edilemeyecek boyutlara ulaĢmıĢtır. Reform istek ve uygulamalarıyla baĢlayan isyanlar, diğer devletlerin ve fikir akımlarının tesiriyle Ģekil değiĢtirmeye baĢladı. 47 48 Mufassal Osmanlı Tarihi, C.I, Şehir Matbaası, 1957, s. 14. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, TTK Basımevi, Ankara, 1949, s. 82-83. 23 1828‟de Yunanistan‟ın bağımsızlık ilanı ve Sırbistan‟a verilen tavizler, Bosna-Hersek‟te etkisini göstermeye baĢlamıĢ; reform isteklerinin yerine muhtariyet ve bağımsızlık mücadelesine dönüĢen geliĢmeler devam etmiĢtir. Avusturya-Macaristan Ġmparatorluğu'nun Bosna-Hersek üzerinde uzun süredir emelleri bulunmaktaydı ve bu devletin esas amacı Selanik'e ulaĢmaktı. 1875 yılında, Bosna-Hersek'te yeni bir isyanın çıkmasında kuĢkusuz Avusturya'nın rolü çok büyüktü. Bosna-Hersek'in Sırbistan ve Karadağ gibi iki Slav ülkesi ile Avusturya arasında yer alması, burayı propaganda için uygun bir duruma getiriyordu. Ayrıca 1856 Paris AntlaĢması'ndan sonra Karadağ, Sırbistan ve Girit gibi yerlerin, çıkan isyanlarla muhtariyet kazanmıĢ olmaları da BosnaHersek'in Hristiyanlarını heveslendiriyordu.49 Kırım Harbi‟nden sonra ki ilk isyan 1861‟de Bosna-Hersek‟in Sırbistan‟ı örnek alarak muhtar hâle gelmek istemesi nedeniyle baĢladı. 1858‟de Karadağlıların Osmanlılara karĢı yaptıkları isyan giriĢimi de Herseklileri cesaretlendirmiĢti. Çok sayıda Karadağ gönüllüsü Hersek‟e geçerek isyancılara yardım etti. Osmanlı Devleti, Ömer PaĢa komutasındaki birlikleri asilerin üstüne göndermek zorunda kaldı ve isyan bastırıldı. Bosna-Hersek‟de asıl büyük isyan 1875‟de çıktı. Bu tarihlerde Panislavistlerin Balkanlardaki Slavlar arasında tahrikleri de artmıĢtı. Bosna-Hersek‟in nüfuzunun büyük kısmını Slavların meydana getirmesi ve burasının bir geçiĢ bölgesi olması, burayı Rusya‟nın ilgi odağı hâline getirmiĢti. Avusturya da bu tarihlerde bütün dikkatini Bosna-Hersek üzerine çevirmiĢti. Bosna-Hersek‟i topraklarına katmak istiyordu. Almanya‟dan ihraç edilen Avusturya gözlerini doğuya çevirmiĢti. Büyük Sırbistan‟ın sınırları içinde kalan 49 Şenol Alparslan; Bosna’da Türk Kültürünün İzleri, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara, 2008, s. 30. 24 Bosna-Hersek, Sırpların da sürekli ilgilendikleri topraklardı.50 BosnaHersek‟te büyük isyan 1875‟te çıktı. Bosna-Hersek isyanı, Nevesin kazasının Hristiyan ahalisinden birkaç yüz kiĢilik bir grubun Karadağ'a geçerek Prens Nicola'ya Osmanlı vergilerinin ağırlığından bahsederek jandarmanın yaptığı zulümlerden Ģikâyet etmesi ve prensin de bu durumu Ġstanbul'daki Rus Elçisi Ġgnatiyef'e bildirmesinden sonra mültecilerin cezalandırılmamak Ģartıyla geri dönmelerine izin verilmesiyle 1875 yılı Nisan ayında baĢlamıĢtı. Bu durumdan sonra Bosna-Hersek'e dönen mülteciler, orada da gördükleri muameleden cesaret alarak halkı isyana teĢvik etmiĢ ve isyan bütün Hersek bölgesine kısa sürede yayılmıĢtı. Mültecilerin geri dönüĢüne izin verilmesi, devletin bir zaafı olarak değerlendirilmiĢ; askerler öldürülüp yollar kesilmiĢ ve Temmuz 1875‟te Müslümanlar öldürülmeye baĢlanmıĢtı. Bosna Valisi MüĢir DerviĢ PaĢa'nın hemen müdahale etmeyerek Ġstanbul'a görüĢ sorması ve takviye kuvvet gelmesini beklemesi sebebiyle isyan kısa zamanda geniĢlemiĢtir.51 Bosna'ya gerekli takviyenin, Karadağ ile Rusya'nın müdahalesine yol açacağı düĢüncesi ile Sadrazam Esad PaĢa tarafından gönderilmemesi, konunun önemi ve derecesi dikkate alınmadan ya da yanlıĢ değerlendirilerek birtakım nasihatçilerin gönderilmesi ile konunun çözümleneceği düĢüncesiyle hareket edilmesi, zaman kaybına sebep olmuĢtu. Ancak Hersek'in Karadağ hududundaki bazı yerlerinin asilerin eline geçmesiyle iĢin iyice çığırından çıktığı anlaĢılmıĢ ve 4200 kiĢilik bir kuvvet bölgeye gönderilmiĢtir. Bu tarihte, Bosna-Hersek'in nüfuzunun 515.000'ini Hristiyanlar, 685.000'ini de Müslümanlar teĢkil ediyordu. Müslüman ahali de bu olaylar karĢısında can ve mal güvenliği için silaha sarılmak zorunda kalmıĢtır. Ġsyana müdahalede geciken Esad PaĢa azledilerek yerine Mahmud Nedim PaĢa sadrazamlığa getirilmiĢtir. 50 51 Kocabaş, a.g.e., s. 86, 87. Alpasrslan, a.g.e., s. 30. 25 Fakat Bosna-Hersek'in coğrafî konumunun uygunsuzluğu, Sırbistan, Karadağ, Avusturya ve Rusya'dan sürekli olarak yardım gelmesi, ayrıca Hristiyanların, Müslüman-Türk zulmü altında kaldıkları Ģeklindeki görüĢlerinin, Ġngiltere ve Fransa'da yayılması Osmanlı Devleti'ni iyice güç durumda bırakmıĢtır. Devamlı dıĢ destek bulan Hersek isyanı, Hersek sancağını kısa sürede Osmanlı Devleti ile yerli Hristiyanlar, Karadağlılar ve Sırplar arasındaki bir savaĢ meydanı durumuna getirmiĢtir. Ġsyan sırasında Avusturya'nın üstlendiği himayeci rol ve buraya yönelik yayılma emelleri Rusya'nın tepkisini çekmeye baĢlamıĢtı. Avusturya imparatorunun Dalmaçya'yı ziyareti sırasında Hersek'ten gelen Hristiyan heyet ile görüĢmesi ve Karadağ prensini kabul etmesi Avusturya'nın bölgeye yönelik ilgisinin örnekleridir. Bosna-Hersek isyanının çıkıĢı ve hızla yayılıĢında, yabancı devletlerden çekinilerek ilk anda gereken müdahalenin yapılmasında tereddütlü davranılması ve yeterli askerin bölgeye gönderilmemesi ile Rusya ve Avusturya devletlerinin yaptıkları kıĢkırtmaların çok büyük rolü olmuĢtur.52 Almanya, Avusturya ve Rusya devletleri hersek ayaklanmasına bir çözüm bulunmasında giriĢimi kendi ellerinde tutmak istiyorlardı. Avusturya BaĢvekili Andrasi, Rusya ve Almanya baĢvekilleri de bir araya gelerek Osmanlı Devleti'ne bir nota hazırlandı. Bu nota da bulunan konular Paris AntlaĢması‟nı imzalamıĢ bulunan devletlerden Ġngiltere, Fransa, ve Ġtalya‟ya da kabul ettirildi. Nota, sözde Osmanlı Devleti‟nin içiĢlerine karıĢmak için değil sürüp giden ayaklanmanın bir an önce yatıĢtırılması için hazırlanmıĢtı. Notanın baĢlıca hükümleri Ģunlardı: Hristiyanlara tam bir din serbestliği, vergilerde düzenleme, kadastro ıslahatı, Hristiyanlarla 52 a.g.e., s. 31. 26 Müslümanlardan bir meclis teĢkili, vergi gelirlerinin sadece mahalli ihtiyaçlar için kullanılması. Bu nota, Osmanlı Devleti tarafından incelendi. Hariciye Nazırı ReĢit PaĢa, ihtilalcilerin özellikle Avusturya‟da merkezi bulunan Slav dernekleri tarafından kıĢkırtıldığı ve yardım gördükleri, bunların kıĢkırtmalarını, Balkanların henüz sakin olan kısmına ve hatta Müslüman halk arasına kadar götürmekte olduklarını anlattı. Nota reddedilirse Karadağ ve Sırbistan‟ın da isyancılar yararına çeĢitli hareketlere giriĢebilecekleri ve ayrıca barıĢın bir an önce kurulmasını isteyen Avrupa kamuoyu gözünde Osmanlı Devleti‟nin sorumlu duruma düĢeceğini açıklayarak notanın kabulünü önerdi. Osmanlı Devleti yalnız vergilerin yerinde sarf maddesini değiĢtirmek suretiyle 11 ġubat 1876‟da notayı kabul etti.53 Osmanlı Devleti tarafından kabul edilen bu Ģartlar isyancılar tarafından kabul edilmeyerek Bosna-Hersek'ten Osmanlı askerinin çekilmesi ve bütün ıslahatların Avrupa devletlerinin ortak kefaletleri altında yapılması fikrini savunmuĢlardır. Bu durum aslında Osmanlı Devleti'nin notayı kabul etmesinin bir zaaf olarak değerlendirilmesinden kaynaklanıyordu. Asilerin bu ilave Ģartlarının devlet tarafından kabul edilmesi isyanı daha da hızlandırmıĢtır. Ġsyan daha sonra Osmanlı Devleti'nin Sırbistan ve Karadağ ile savaĢa girmesiyle devam etmiĢtir. Çünkü Sırp ve Karadağ'lı gönüllüler Hersek asilerine yardım etmekteydi. Osmanlı ordusu bu savaĢta baĢarı kazanmasına rağmen Rusya'nın 31 Ekim 1876'da verdiği ültimatom ile mütareke imzalamak zorunda bırakıldı. Bosna-Hersek ve Bulgaristan meselelerinde ıslahat yapılması için Rusya, Ġngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan, Almanya ve Ġtalya tarafından akdedilen Londra Protokolu'nun 31 Mart 1876 Osmanlı Devleti tarafından reddedilmesi üzerine 19 Nisan 1877'de Rusya, Osmanlı Devleti'ne harp ilan etmiĢ, 53 Karal, a.g.e., C.VII., s. 82. 27 savaĢ Osmanlı Devleti'nin aleyhine geliĢmiĢ ve sonuçta Ruslarla 31 Ocak l878'de Edirne'de mütareke yapılmıĢ; Daha sonra da Ayastefanos AntlaĢması imzalanmıĢtır. Bu antlaĢmaya göre Romanya, Sırbistan, Karadağ bağımsızlıklarını kazanıyor, Bulgaristan Osmanlı hâkimiyetinde muhtar bir prenslik hâline getiriliyordu. Ayrıca, BosnaHersek'teki halktan vergi bakayası istenmeyecek ve 1880 yılına kadar olan vergiler de zarar görmüĢ olan kimselerin zararlarını tazmine sarf edilecekti. Bu tarihten sonraki verilecek vergiler hakkında Rusya ve Avusturya karar sahibi olacaktı. Bu AntlaĢma ile Rusya tek baĢına büyük kazançlar elde etmiĢ ve Balkanlardaki nüfuzunu artırmıĢtır. Avusturya ile Ġngiltere ise Osmanlı Devleti'nin kendilerine müracaatı üzerine AntlaĢmanın tadili için gayret göstereceklerini, ancak bu çalıĢmalarına karĢılık kendilerine arazi terk edilmesini istemiĢlerdir.54 I.VI. Bulgarcılık Hareketi 1396‟da Beyazıt‟ın döneminde Osmanlı Devleti topraklarına katılan Bulgaristan, Niğbolu, Vidin, Silistre, Küntendil, Filibe, Ormenon ve komĢuları olmak üzere sancaklara ayrıldı. Ortodoks ve Slav olan Bulgarlar dört buçuk yüzyıl süren Osmanlı hâkimiyeti boyunca kendinden çok az söz ettirmiĢti. Coğrafi konumu, Bulgaristan‟ı büyük Hristiyan devletlerden uzak tutuyordu.55 Bulgarlar din ve mezhep iĢleri bakımından Fener Patrikhanesine bağlanmıĢtı. Bulgaristan, Osmanlı Devleti‟nin bir eyaleti olduğu için Anadolu‟dan çeĢitli nedenlerle getirilen Türkler, buraya yerleĢtirilmiĢti. Zamanla Türklerin bulunduğu bazı köy ve Ģehirler TürkleĢmiĢ, bazı 54 55 Alparslan, a.g.e., s. 32. Georges Costellan, Balkanların Tarihi, Çev. Ayşegül Başbuğu, İstanbul.,1995, s. 323. 28 Bulgarlar Müslümanlığı kabul etmiĢlerdi. Osmanlı, Bulgaristan‟da keyfî idareye son vermiĢti. Bu eyalette diğer memleketlerde çiftçi sınıfına uygulanan idare Ģekline göre daha adil bir idare kurulmuĢtu. Balkanlarda milliyetçi fikirlerden en geç etkilenen Bulgarlardır. XVIII. asırdan itibaren Ruslar, diğer Balkan milletlerinde olduğu gibi Bulgarlarda da milliyetçilik fikirlerinin uyanması, Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyan etmeleri için destek olmaya baĢlamıĢtı. Buna rağmen Bulgarlar, ancak XIX. yüzyılın içinde isyan etmek için harekete geçtiler. Bu isyan da Osmanlı Devleti‟ne karĢı olmaktan ziyade dinî bir hareketti. O zamana kadar Bulgar Kilisesi, Fener ve Rum Patrikliğine tabi idi. Fener Patrikhanesi ise Bulgaristan‟da hem soygunculuk yapıyor hem de Bulgarları RumlaĢtırmaya çalıĢıyordu. Bulgaristan‟da en önemli dinî makamlar Rumların elindeydi. Fener Rum Patrikhanesi, Bulgar kilise okullarını kapatıyor, Bulgar dili ile ayin yapmayı yasaklıyordu. XVIII. yüzyılda Balkan milletlerinin milliyetçi fikirlerden etkilenip harekete geçmeleri Bulgarları da etkilemiĢti. Fakat Bulgarların milliyetçi harekete katılmaları, baĢlangıçta Rum Patrikhanesi‟ne karĢı olmuĢ ve hareketi de Bulgar papazlar baĢlatmıĢtı. Bulgarlardaki bu uyanıĢı Rusya ve Sırbistan destekliyordu. 18281829 Osmanlı - Rus SavaĢı‟nda Ruslar, Bulgarlara Slav olduklarını hatırlatarak Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyana teĢvik etmeye baĢlamıĢlardı. Aynı zamanda Sırpların ve Yunanlıların Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyanları Bulgarları da bu yola itmiĢti.56 1828-1829 Osmanlı - Rus SavaĢı, Bulgarların bir kısmında, Osmanlı Devleti‟nin egemenliğinden kurtulma ümidi yaratmıĢtı. Rus ordusunda hizmet eden Mamarçef adında bir Bulgar subayı, emrindeki Bulgar gönüllüleri ile Edirne AntlaĢması‟ndan sonra bütün Bulgaristan‟ı ayaklandırmak için çaba harcamaya baĢlamıĢtı. 56 Danışman, a.g.e., C.XII, s. 188. 29 1835‟te ise Veleko adında Tırnovalı bir Bulgar, Mamarçef ile birlikte Bulgaristan‟ı bağımsızlığa kavuĢturacak bir ayaklanma hazırladı. Osmanlı idarecilerinin zamanında harekete geçmesi sayesinde ayaklanma önlenmiĢ oldu. Fakat bu baĢarısızlık Bulgarları yıldırmadı. Bulgarlar, 1841‟de vergilerin ağır olmasını ve memurların kendilerine kötü muamele yapıldığını bahane ederek NiĢ bölgesinde yeniden ayaklandılar. Bölgede çok az sayıda asker olduğu için ayaklanma Arnavut gönüllülerle birlikte bastırılmak istendi. Fakat Arnavut askerleri yağmaya ve adam öldürmeye baĢladılar. Sırbistan knezi de isyancılar tarafını tutan bir tutum sergileyince Osmanlı Devleti, NiĢ civarındaki vilayetlerin valilerini bu ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdiler. Ayaklanma bastırıldı. Fakat Rusya, Bulgarlara kötü muamele yapıldığını ileri sürerek Osmanlı Devleti‟nin iç iĢlerine karıĢmaya devam etti.57 Avrupa‟da ortaya çıkan 1848 Ġsyanı‟nın tesirleri Bulgaristan‟da da görüldü. 1849‟daki Vidin Ġsyanı, Bab-ı Ali‟yi iki sene uğraĢtırdı. Rusya, Bulgaristan‟ın da bağımsız bir devlet olması için diğer Avrupa devletleri üzerine baskı yapmaya baĢladı. teĢebbüsleri bir müddet için durdu. Fakat Kırım Muharebesi bu 58 Rusya, Kırım SavaĢı‟ndan hemen önce Osmanlı topraklarında bağımsız bir Bulgaristan kurmak istemiĢti. Kırım SavaĢı ile birlikte Rusya bu defa siyasetini değiĢtirerek Gülhane-i Hatt-ı Hümayun‟unun hükümlerinden faydalanmak suretiyle bağımsız bir Bulgar kilisesi kurulması için çalıĢmaya baĢladı. Bu maksatla Ġstanbul‟daki Bulgarların bir papaz evi açmak için hükûmete baĢvurabilmelerine imkân hazırladı. 1848 yılında Sadrazam Mustafa ReĢit PaĢa‟ya verilen bir dilekçede Ġstanbul‟da tersanede ve daha baĢka devlet kurumlarında çalıĢan ve terzilik, bahçıvanlık vb. gibi iĢler yapan, bundan baĢka ticaret maksadı 57 58 Karal, a.g.e., C.VI, s. 88 Danışman, a.g.e., C.XII, s. 189 30 ile Ġstanbul‟a gelip giden Bulgarların bulunduğu anlatılarak ayrı bir kilise için izin istendi. Bulgarların bu isteği Tanzimat hükümlerine uygundu; fakat Ġstanbul‟un zaptından beri burada kilise yapılması Ģer‟an yasaklandığından bu istek, mevzuat hükümlerine aykırıydı. Sonunda, Bulgarların bir kilise değil, Fener‟de bir papaz evi yapmalarına müsaade edildi. Bu suretle Ġstanbul‟da, Bulgar eksarhlığı kurularak Bulgarlar Rum kilisesinden ayrılmak için bir adım atmıĢ oldular. 1860 yılında da Osmanlı Devleti‟ne bir heyet göndererek bundan böyle Rum patriğini tanımayacaklarını bildirdiler. 59 1867 yılında Eflak ve Boğdan, Sırbistan ve Girit Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyan hâlinde iken Bulgaristan da bağımsızlığına kavuĢmak için harekete geçti. Osmanlı Devleti bu olaylar içinde en çok Bulgar ayaklanmasına önem vermiĢti. Çünkü Bulgaristan‟ın durumu Osmanlı Devleti‟nin Balkanların güvenliğiyle ilgiliydi. Devletin Balkanlardaki askerî kuvvetlerinin önemli merkezleri de bu bölgede veya ona komĢu olan yerlerdeydi. Üstelik Bulgar halkındaki Müslüman ahalinin sayısı da fazlaydı.60 Eflak‟ta bulunan BükreĢ Ġbrail, Kalas ve Yerköy gibi yerlerde Rusya‟nın nüfuzu altındaki Baserebya‟da Bulgar komitelerini teĢkilatlandıran, sevk ve idare eden merkezlerin yardımı ile çeteler hazırlanmaktaydı. Hacı Dimitri adında bir isyancının komutasında bulunan çeteler 1867‟de Tuna‟yı geçerek ZiĢtovi yakınlarına gelmiĢ ve Bulgarları genel bir ayaklanma için kıĢkırtmaya baĢlamıĢlardı. Bu çetedekiler iyi silahlandırılmıĢ ve eğitim görmüĢtüler. Çete üyeleri yağma ve zulüm yapmıyor; Hristiyan ve Müslüman halkı kurtarmak için isyan ettiklerini söylüyorlardı. Bulgaristan ayaklanmasının asıl hedefinin bağımsız bir Bulgaristan olduğu çok açıktı. Tuna Valisi Mehmet Sabri 59 60 a.g.e., s. 190 Karal ,a.g.e., C.VI, s. 93 31 PaĢa ayaklanmayı bastırmada gerekli çabukluğu gösteremediğinden Devlet ġurası Reisi Mithat PaĢa, olağanüstü memuriyetle Bulgaristan‟a gönderildi. Mithat PaĢa, az zamanda çetelerin harekâtını bastırdı. Ele geçirilen suçlular Rusçuk ve Tırnova‟da yargılanarak idam edildiler. Ayaklanmanın batırılmasından sonra Mithat PaĢa hükûmete bir rapor verdi. Bu raporda, Bulgaristan‟da geliĢmiĢ bulunan milliyet propagandası üzerinde durarak devletçe, özellikle askerlik ve eğitim alanlarında alınması gereken tedbirleri bildirdi. Fakat bunlara gereken ilgi gösterilmediğinden Bulgaristan sorunu, durum ve önemini korumaya devam etti. Esasen bu ayaklanma hareketinin bastırılmasından sonra Bulgarlar derhâl yeni bir ayaklanma için hazırlıklara baĢladılar. 11 Mart 1870 tarihli bir fermanla Bulgar Kilisesi Ġstanbul - Rum Patrikhanesinden ayrılarak dinî bağımsızlığına kavuĢtu. Fakat Bulgaristan‟ın asıl gayesi, Osmanlı idaresinden de kurtularak tamamen bağımsızlığa kavuĢmaktı.61 Osmanlı Devleti, Bulgaristan‟ın bağımsızlık yolundaki çalıĢmalarının devam ettiğini biliyordu. Yeni grup Sırbistan‟da üs kurmuĢtu. Ancak Bulgaristan ve Filibe‟deki Rus konsolosları ile birkaç aydın dıĢında çok taraftar bulamadığından çok ağır geliĢti. Sonunda Filibe ve Pazarcık yakınlarında Balkan dağlarında 2 Mayıs 1876 bir isyan hareketine daha giriĢildi. Rusya iki taraflı davranarak bir yandan Mahmut Nedim PaĢa‟yı isyancılara karĢı sert davranması için teĢvik ederken diğer yandan da askerî görevlere yetersiz kiĢilerin atanmasını sağladı. Böylece Osmanlıların bastıramayacakları bir isyan baĢlatmıĢ oldu. Ġsyan hızla yayıldı. Yüzlerce Müslüman öldürüldü ve Osmanlı kaleleri ele geçirildi. Bu arada Avrupa basını isyanla ilgili yanlıĢ bilgiler veriyor ve Osmanlı Devleti‟nin binlerce Hristiyanı öldürdüğünü söylüyordu. 6 61 Danışman, a.g.e., C.XII, s. 190 32 Mayısta, Selanik‟te aslında Hristiyan olup sonradan Müslüman olan bir Bulgar kızının tren istasyonunda, Hristiyanlarca peçesinin parçalanması, olayları daha da kızıĢtırdı. Harekete karĢılık vermek için Müslümanlardan oluĢan bir grup sokaklara döküldü. Çıkan karıĢıklıkta Fransız ve Alman konsolosları öldü. Katiller hemen yakalandıysa da Osmanlı Devleti yeni bir sorunla daha karĢı karĢıya kalmıĢ 62 bulunuyordu. Tam bu sırada, 10 Mayıs 1876‟da Sadrazam Mahmut Nedim PaĢa azledilip yerine RüĢtü PaĢa getirildi. Rusya, Osmanlı Devleti‟nin iç iĢlerine müdahale edebileceği hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. Nitekim Rus Çarı, Alman Ġmparatorunu ziyaret için Berlin‟e gittiğinde bu ziyareti, son Bulgar isyanı için bir Berlin Konferansı Ģekline soktu. Bu konferans, Paris AntlaĢması‟nda imzası olan bütün devletlerin görüĢlerine sunuldu. Fakat devletlerin kendi aralarında çıkan antlaĢmazlıklar nedeniyle uygulamaya koyulamadı.63 Bulgarların 1876 yılında çıkardıkları isyanın bastırılmasına rağmen Bulgarların Osmanlı Devleti‟ne karĢı giriĢtikleri bağımsızlık hareketlerinden hiç vazgeçmediler. Bulgaristan, Rusya‟nın da desteği ile 1886 yılında önce Doğu Rumeli ile birleĢti ve daha sonra 1908 yılında da bağımsızlığını ilan etti. 62 Stanford Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Çev. Mehmet Harmancı, E yayınları, İstanbul, 1983, s.205. 63 Danışman, a.g.e., C.XII, s.195-196. 33 İKİNCİ BÖLÜM OSMANLI - SIRP İLİŞKİLERİ VE SIRP ÇETE HAREKETLERİ II.I. Sırp Çete Hareketlerinin Başlaması Osmanlı Devleti‟nin Balkanlarda kurdukları düzen önce Rus Çarı I. Petro‟nun Osmanlı‟nın Balkan topraklarıyla ilgilenmeye baĢlaması ve sonra da Fransız Ġhtilali‟yle ortaya çıkan fikir akımlarından etkilenmiĢtir. Balkan halkları, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik değiĢimlerin yaĢandığı XIX. yüzyılda isyan hareketlerinin belirtilerini vermeye baĢlamıĢlardı. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti içinde ilk isyan hareketleri Sırplardan gelmiĢti. XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı Devleti‟ne önemli sayılabilecek bir sorun çıkarmadılar. Fakat bu tarihten itibaren Sırpların Osmanlı Devleti‟ne karĢı durumlarında bir değiĢiklik baĢ gösterdi. Rusya ve Avusturya ile yapılan harplerde Sırp toprakları çok kere harp alanı oldu. Avusturya ve Rusya ajanları Sırplar arasında milliyetçilik ve istiklal fikriyle duygularını uyandırmaya çalıĢtılar. Bazı Sırplar, Avusturya ve Rusya ordularında askerlik yapmaya bile baĢladılar. Osmanlı Devleti‟nin genel durumu Sırplar arasında yapılan propagandaları önlemeye elveriĢli gibi değildi. Ġstanbul‟da bile tam olarak asayiĢ ve adil bir idare sağlanamıyordu. Sırbistan, Ġstanbul‟dan çok uzakta bulunuyordu. Devletin oradaki otoritesi Rumeli‟nin güveni ile sıkı sıkıya ilgili idi. Hâlbuki Rumeli, ayanların ve dağlı eĢkıyanın tahakkümü altında bunalıyordu. Türk ve Müslüman olan ayanlarla eĢkıyaların padiĢaha karĢı baĢ kaldırmaları durumlarından memnun olmayan Sırpların ayaklanması için bir örnek oldu. 34 Sırbistan‟da kanunnamelerle kurulmuĢ olan adil rejim zamanla bozulmuĢtu. Sırplar, kalelerde oturan yeniçeri dayılarının keyfi muamelelerine maruz kalmaya baĢlamıĢlardı. Belgrad PaĢalığına bazen değerli valilerin gönderilmesi yeniçeri dayılarının reayaya kötü muamelelerine karĢı bir fren olabiliyordu. Nitekim Hacı Mustafa PaĢa (1794-1801), halkı koruyucu muamelesinden dolayı, Sırplar arasında baba diye anılmakta idi. 1801‟de yeniçeriler Hacı Mustafa ile kavga çıkararak onu öldürdüler. Bundan sonra Pazvantoğlu‟ndan kendilerine katılan bozguncu kimselerle Sırbistan‟da huzuru ve düzeni bozdular. Bu huzursuzluk Sırp isyanının yakın sebebini oluĢturdu.64 Hacı Mustafa PaĢa‟nın öldürülmesiyle birlikte Semendire sancağında bir dönem kapandı. Hacı Mustafa PaĢa idaresi altında Sırplar huzura kavuĢmuĢ, yeniçeri ve yamakların nüfuzları tamamen kırılmıĢtı. Hacı Mustafa PaĢa‟nın zamanında önemli yerel idari görevler Sırplara verildi. Güvenliğin sağlanması ve vergilerin toplanması gibi görevleri üstlenmeleriyle birlikte Sırplar idarî alanda tecrübe kazandılar. Ġkinci önemli geliĢme Sırp askerî birliklerinin teĢkil edilmiĢ olmasıydı. Pazvandoğlu, Belgrad üzerindeki baskısını artırınca Hacı Mustafa PaĢa maiyetindeki asker sayısını yükseltmek ihtiyacı duymuĢtu. Bunu yapabilmesi için de Sırplardan alınan vergilerin yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. Sırp knezleriyle çok iyi iliĢkileri bulunan paĢa durumu açtığında, knezler reayada daha fazla vergi verecek takatin kalmadığını söyleyerek Pazvandoğlu‟na karĢı reayadan bir birlik teĢkil edilmesi ve bu birliğin bütün masraflarının kendileri tarafından karĢılanması önerisini götürmüĢtüler ve bir askerî birlik kurmuĢlardı; böylece Osmanlı tarihinde Hristiyan reaya ilk defa kendi askerî birliğini kurmuĢ oluyordu. Bu birlik sayesinde kendilerine güveni artan Sırplar, Osmanlıların savaĢ taktiklerini yakından tanıma imkânı 64 Karal, a.g.e, C.V, s. 107. 35 buldular; nitekim faydalanacaklardı. isyan sırasında bu bilgi ve tecrübelerden 65 XVIII. yüzyıl sonu ve XIX. yüzyıl baĢlarında Semendire sancağında Türk - Müslüman nüfuz iki gruptan oluĢmaktaydı. Birinci grup, Semendire sancağının eski ve sürekli sakinleri olan sipahiler, yerli kulu ve yeniçeriler ile onların aileleriydi. Ġkinci grup ise özellikle 1788-1791 Osmanlı - Avusturya SavaĢı‟ndan sonra ve 1802‟de dayıların yönetimiyle birlikte sancağa yerleĢen Müslümanlardı. Ġsyanlar öncesi Semendire sancağında Türk - Müslüman nüfuzu hakkında kesin rakamlar bulunmamakla birlikte 40 - 50.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Ancak kesin olan nokta, Müslümanların hemen hemen bütün Ģehirlerde ekseriyeti oluĢturduklarıdır. Buna karĢın köyler neredeyse tamamen Sırplar tarafından iskân edilmiĢtir.66 Yeniçerilerin Sırbistan‟da çıkardıkları olaylardan Ģikayet için bir Sırp heyeti Ġstanbul‟a gelerek padiĢahın müdahalesini istedi. PadiĢah, Sırbistan‟da durumun yatıĢtırılması için gereken emirleri verdi. Fakat Sırbistan‟daki yeniçeri dayıları Sırpların padiĢaha Ģikayetlerinden öfkelenerek knez adı verilen belli baĢlı Sırp kodamanlarından birkaçını 04 ġubat 1804‟te öldürdüler Bu olay üzerine Sırplar, yeniçerilere karĢı silahlı mücadeleye girdiler. Sırp isyanı artık baĢlamıĢtı. Sırp asileri Karayorgi adında bir knezi baĢkan seçtiler. Karayorgi bir domuz tüccarı idi. Bir vakitler dağa çıkmıĢ, eĢkıyalık yapmıĢ, daha sonra Avusturya ordusunda hizmet görmüĢtü. Karayorgi kendiliğinden baĢlamıĢ olan savunma hareketlerini sistemleĢtirdi. Yeniçerilere karĢı Balkanların klasik muharebe usulü olan gerillayı kabul etti. Sırp çeteleri dağlara, ormanlara sığındılar. Yolları, hanları ve küçük kaleleri basarak yeniçerileri amansız bir mücadeleye mecbur ettiler. 65 66 Aslantaş, a.g.e., s. 63. a.g.e., s. 64. 36 Karayorgi, mücadeleye atılmak için kararsız olan Sırp köylüsünü ikna etmek ve Müslümanlar arasında ikilik çıkarmak için yapılan harbin padiĢaha karĢı yapılmıĢ olmadığını bilakis kendisinin padiĢah tarafından yeniçerileri mahvetmek için görevlendirilmiĢ sadık bir kul olduğunu ilan etti. Bu taktik yeniçeri düĢmanı bazı Müslümanların da kendisine yardımlarını sağladı. Belgrad kuĢatmasında Bosna Valisi Bekir PaĢa‟dan bile yardım gördüler. Yeniçerilerin ezilmesinden ve Belgrad‟ın ellerinden alınmasından sonra Sırp ayaklanmasının son bulması gerekiyordu. Hâlbuki Sırp asileri dağılmak için 1804‟te Zemun‟da yapılan görüĢmelerde asiler Ģu Ģartları ileri sürdüler: - Mehmed Foçoğlu, Molla Yusuf, Küçük Ali, Ağanlı Hüseyin Bayraktar, Musa Ağa ve Yusuf Hacı Klimentoğlu isimli dayıların Belgrad‟dan çıkması, bir daha onların yerine kimsenin dayı olmaması ve çiftliklerin ilga edilmesi, - Ġstanbul‟dan sultanın ordusu gelene kadar paĢanın emri altında, reayanın ve paĢanın güvenliğini sağlamak üzere Sırplardan 1500 kiĢilik bir birlik kurulması, - Sultanın isyana karıĢan reayayı affetmesi, hiçbir Müslümanın açıktan ya da gizliden isyan etti diye halka zulüm yapmaması, - Sultanın gönderdiği vezir ve memurlara cizye, haraç, öĢür ve diğer vergileri itiraz etmeden ödeyecek olan köylülere yeni mükellefiyetler ve vergilerin konulmaması, - Nahiyelerde iĢin ehli ve kanununa göre yargılama yapan kadıların bulunması ve bunların köylüleri sömürmemeleri, - Hacı Mustafa PaĢa zamanında verilen haklara binaen harap durumdaki kilise ya da manastırların tamir ve bakımının özgürce yapılması; voyvoda, sipahi, ve kadıların bu iĢleri engellememeleri; Müslümanların Sırpların düğünlerine gitmemeleri, evlilik iĢlerine karıĢmamaları, kızları istemedikleri biriyle evlenmeye zorlamamaları; 37 zabitlerin papaz ve keĢiĢlere iliĢmemeleri, papaz ve keĢiĢlerin iĢlerine pispokosların bakmaları, - Reayanın, mahsülünü kim yüksek fiyat veriyorsa ona özgürce satabilmesi ve tüccarların nahiyelerde özgürce ticaret yapabilmeleri, - Reayanın kendi knezlerini seçmesi, bu knezlerin muhafız paĢa tarafından reayanın temsilcisi olarak tanınması ve kadıların onların sözlerine itibar etmesi, knezlerin Sırp reayasının temsilcisi olarak bir tane baĢknez seçebilmeleri, baĢknezin sürekli paĢanın yanında bulunması ve vergileri knezler tarafından toplanması,67 Sırp asileri bu Ģartları Macaristan‟daki Sırp büyük papazlarının tavsiyesi üzerine yapmıĢlardı. Bu papazlar, muhtar ve hatta bağımsız bir Sırp Devleti için çalıĢmak sırasının geldiğine inanıyorlar ve bu maksadı sağlamak için de Sırp isyanın idaresine bile karıĢıyorlardı. Osmanlı Devleti, Sırpların bu Ģartlarını kabul etmedi. Bunun üzerine Kara Yorgi ile Sırp Millet Meclisini (Skupçina) topladı. Skupçina, Kara Yorgi‟yi baĢ knez seçerek Sırbistan‟ın istiklalini sağlayıncaya kadar Osmanlı Devleti ile savaĢmaya karar verdi. Bu sırada Ruslar, Eflak ve Boğdan‟a girmiĢlerdi. Rusya ile Osmanlı Devleti arasında harp durumu baĢlamıĢtı. Çar, Sırp asilerine Türklere karĢı beraber savaĢmak için antlaĢma teklifinde bulundu.68 Ġsyanın ilk aĢamasında asiler hiçbir Ģekilde doğrudan Osmanlı idaresine karĢı harekete geçmemiĢler, her vesileyle isyanın sadece sancakta köylülere zulmeden dayılar ve onların yandaĢlarına karĢı olduğunu belirtmiĢler, Ġstanbul‟a gönderdikleri arzuhâllerde sultana sadakatlerini kuvvetle vurgulamıĢlardı; bu süre içinde de sancakta Osmanlı düzenini değiĢtirmeye dönük bir harekete girmemiĢ, sadece Hacı Mustafa PaĢa zamanında sahip oldukları hakları elde etmeye uğraĢmıĢlardı. Ancak Rusya‟ya giden heyetin getirdiği haber, asilerin 67 68 a.g.e., s. 82, 83.; Karal, a.g.e, C.V, s. 108. Karal, a.g.e, s. 108-109. 38 Osmanlı otoritesine karĢı o güne kadar takındıkları tavrın değiĢmesine yol açacaktı.69 1805 baharında Sırbistan‟a dönen Sırp heyeti, Petersburg‟dan Rusya‟nın destek sözünü getirdi. Yukarıda iĢaret ettiğimiz üzere, zayıf da olsa Rusya‟nın verdiği bu destek asiler üzerinde büyük bir etki yarattı. Rusya‟nın vaatleri, o zamana kadarki talepleri huzur ve asayiĢin sağlanması, zorbaların sancaktan çıkartılması ve Hacı Mustafa PaĢa zamanında sahip oldukları hakların iade edilmesinden ibaret olan asiler arasında sancakta özerk bir idarenin kurulabileceğine dair fikirlerin uyanmasına yol açtı.70 Rusya‟nın Sırp asilerine yardımı ile isyanların yeni bir safhası baĢlamıĢ oluyordu. Skupçina, çarın ittifak teklifini kabul edince Sırp asileri Rusların her türlü yardımını görmeğe baĢladılar. Bir Rus mümessili beraberinde subay ve memurlarla Belgrat‟a yerleĢerek Sırbistan‟ın ordusunu ve idaresini düzenlemeye koyuldu. Çarın yardım ve himayesi bütün Sırpların bir idare altında birleĢtirilmesi ümitlerini uyandırdı. Karadağ‟da Sırplara katıldı. Kara Yorgi, Napolyon ile mektuplaĢmaya baĢladı ve ona Avusturya‟daki bütün Sırpları da isyan ettirmeyi vaad etti. Avusturya, Rusya‟nın himayesinde geliĢecek olan bir Sırp Devleti‟ne karĢı kesin olarak muhalefet gösterdi. Artık Sırbistan, Rusya ve Avusturya arasında bir antlaĢmazlık konusu hâlini almıĢ oluyordu. Karayorgi, Aralık 1808‟de kendisini bütün Sırpların baĢkanı ilan ettirerek verasete dayanan Sırp monarĢisini kurdu. Avusturya BaĢvekili Meternih doğmakta olan Sırbistan hakkında Ģunları söyledi. “Doğmakta olan Sırbistan, Rusya ile Avusturya arasında bir oyuncaktan baĢka bir Ģey değildir. Böyle olmaktan ise Sırbistan‟ın Türklerde kalması daha hayırlıdır. Belgrat‟taki Rus mümessilinin düĢüncesine göre de: 69 70 a.g.e., s. 95. a.g.e., s. 95, 96. 39 “Büyük devletler yanında Sırbistan ummanda bir katre idi. Ruslar, BükreĢ AntlaĢmasına kadar (1812) Sırplarla iĢ birliği yapmakta devam ettiler. BükreĢ AntlaĢması metnine, Sırbistan‟ın muhtarlığı husunda tesfirlere yol açabilecek bir madde kondu. Karayorgi bu maddenin tatbiki sırasında istiklale denk teĢkil edecek imtiyazlar istedi. Osmanlı Devleti bunun üzerine Sırp meselesini kökünden çözmeye karar verdi. Bosna, Vidin ve NiĢ‟den hareket eden HurĢit PaĢa orduları, Kara Yorgi kuvvetlerini ezerek az zamanda Belgrad‟ı aldılar. Karayorgi Avusturya‟ya sığındı. Ġsyan bir aralık baĢsız kaldı. Sırbistan‟ın büyük bir kısmı itaat altına alındı. Sırplar, Viyana Kongresi‟ne bir heyet göndererek Avrupa‟nın lehlerine müdahalelerini istediler. Fakat kongre, Meternih‟in tesiri altında idi. Avusturya baĢvekili bağımsız ve muhtar bir Sırbistan‟ı istemiyordu. Sırplar, yalnız kalmakla beraber, tekrar isyan hareketlerine baĢladılar. MiloĢ Obronoviç adında bir tüccarı baĢknez yaptılar (Temmuz 1815). Bu sıralar Rusya, bulunuyordu. Napolyon Sırpların tehlikesini lehine tamamen müdahale etmesi bertaraf ihtimalleri etmiĢ baĢ göstermiĢti. Böyle bir müdahaleyi önlemek için Osmanlı Devleti, MiloĢ Obronoviç‟i baĢknez tanıdı. Kaleler Osmanlı askerinin muhafazasında olmak üzere Kuzey Sırbistan‟a Ģu imtiyazlar verildi. Halk tarafından seçilen 12 knez diğer knezleri seçecekler, adalet tevzi edecekler, vergiyi toplayacaklar, Sırplar kilise ve mektepleri için de geniĢ ölçüde haklar elde ediyorlardı. Bu suretle Sırbistan imtiyazlı bir prenslik durumuna gelmiĢ oldu. Osmanlı Devleti ilk defa olarak Hristiyan tebaanın bir isyanı sonunda (1816) baĢ eğmiĢ oluyordu. Sırbistan isyanları ve bu isyanlar neticesinde Sırbistan eyaletine imtiyazlar verilmesi Osmanlı Devleti‟nde, milliyetçilik düĢüncesinin ilgi alanına girdiğini göstermektedir.71 71 Karal,, a.g.e., C.V, s. 106-109. 40 Osmanlı Devleti‟nin 1816‟da baĢknez olarak tanıdığı MiloĢ Obrenoviç Sırplar üzerindeki nüfuzunu sağlamlaĢtırmıĢtı. Fakat Nisan 1814‟te Rusya‟nın daveti ile Petersburg‟a kaçan Karayorgi‟nin 1817‟de yeniden Sırbistan‟a döndü. Karayorgi, yeniden Sırpların lideri olmak istiyordu. Rusya‟nın MiloĢ‟un yerine kendisini tanıması içinde kendisini Sırbistan‟ı “Türk köleliliğinden” kurtaracak lider olarak gösteriyordu. Fakat Rusya, Osmanlı Devleti ile yürüttüğü siyasete uyum gösteren MiloĢ‟tan yana tavır aldı.72 Rusya‟nın, MiloĢ‟un yanında olmasına rağmen Karayorgi yeniden bir Sırp isyanı gerçekleĢtirmek istedi. Karayorgi‟nin yeni bir isyan planı MiloĢ‟a göre Sırp halkına zarar verecekti. MiloĢ, Karayorgi‟nin planlarını Osmanlı Devleti‟ne bildirdi. Osmanlı Devleti yeni bir isyan durumunda Rumeli ordusunu Sırbistan‟a göndereceğini konusunda MiloĢ‟u uyardı. MiloĢ, 25 Temmuzda Karayorgi‟yi öldürttü ve kesik baĢını Osmanlı idarecilerine gönderdi. MiloĢ, Karayorgi‟yi öldütmek ile Osmanlı Devleti‟nin yanında itibarını artırdı. Karayorgi‟nin öldürülmesi ile Sırp isyanlarının 1815 tarihine kadar olan bölümü kapanmıĢ oldu. Yeniçeri Ocağının kaldırılması ile 1821‟de çıkan ve senelerce süren Yunan isyanının Osmanlı Devleti‟ni zayıflatmasını fırsat bilen Rusya, Osmanlı‟ya çok sert bir nota vererek BükreĢ AntlaĢması‟na uyulmasını, Memleketeyn hakkında verilen sözün tutulmasını ve Sırbistan‟la ilgili verilen sözlerin tutulmasını istedi. Rusların tavizsiz tutumu karĢısında, Rusların ileri sürdüğü tekliflerin büyük kısmı kabul edildi. Sadece Sırplara verilecek imtiyazların bir yılda değil bir buçuk senede ilan edilmesi hususunda direndiler ve bu maddeyi Ruslara kabul ettirebildiler. 07 Ekim 1826 Akkerman AntlaĢması iki devlet arasında imzaladı.73 72 73 Selimtaş, a.g.e, s. 161. Börekçi, a.g.e, s. 166. 41 Akkerman AntlaĢması‟nda, Sırp meselesi antlaĢmanın beĢinci maddesinde ve antlaĢma metnine ekli bir senette yer almaktadır. AntlaĢmanın beĢinci maddesinde, antlaĢma metnine ekli senette yazılı olan imtiyazların en çok on sekiz ay içinde Sırp vekilleri ile müzakereden sonra bir ferman ile tespit edilmesi ve bu fermandan Rusya‟nın da haberdar edilmesi Ģartı konulmuĢtu. AntlaĢmaya bağlı senette ise Sırpların Osmanlı Devleti‟nden daha önce talep etmiĢ oldukları din ve mezheplerini serbestçe icra etme, idarecilerini kendileri seçme, dâhilî idarelerinin müstakil olması, ayrılmıĢ olan Sırp kazalarının tekrar ilhakı, her çeĢit verginin cizye ile birlikte beraber ödenmesi, Türklere ait olan bütün mal ve emlakın idaresinin Sırplara terk edilmesi, Sırpların serbestçe ticaret etme, kendi geçit kağıtları ile Osmanlı Devleti dâhilinde seyahat edebilmeleri, hastane, okul ve matbaalar inĢa etmekte serbest olmaları, kalelerin muhafazasına memur olan Türk askerlerinden gayri diğer Türklerin Sırp memleketi dâhilinde oturmalarının yasak olması gibi isteklerinin Ġstanbul‟da, Sırp vekilleri ile görüĢülerek bu hususta bir hatt-ı Ģerif verilmesini ve bu hatt-ı Ģerifin Rusya‟ya bildirilmesini Ģart koĢuyordu.74 Akerman AntlaĢması ile Sırp meselesi BükreĢ AntlaĢması‟ndan sonra ikinci defa uluslararası bir mesele oluyordu. Akkerman AntlaĢması‟nın imzalanmasından sonra MiloĢ da Osmanlı Devleti‟ne karĢı tavrını değiĢtirdi. Belgrad‟daki Osmanlı Devleti memurlarının nüfuzunu kırmak için elinden geleni yapmaya ve bu hususta Sırpları teĢvik ve tahrik etmeye baĢladı. Artık Belgrad‟daki kadılar için adaleti icra etmek hemen imkansız bir hâl almıĢtı. Türkler ve Sırplar arasındaki davalarda MiloĢ, kadılara asla itibar etmez olmuĢtu. Ayrıca Osmanlı Devleti‟nden izin almadan büyük kıĢlalar inĢa etmeye 74 a.g.e, s.167. 42 ve Sırp askerlerine Rus üniforması giydirmeye baĢlamıĢtı. Rusya, Sırplara aĢağıda belirtilen imtiyazların verilmesini istiyordu: - Osmanlı Devleti‟nin Sırplardan tahsil ettiği vergilerin azaltılması, - Kalelerde muhafız olarak bulunan askerin sayısının Sırpların emniyetini bozmayacak miktara indirilmesi ve bu askerlerden baĢka bütün Türklerin Semendire sancağını terk etmesi, - Sırplara kendi idarecilerini seçme hakkının tanınması, - Yukarıdaki Ģartlara göre tanzim edilerek düzenin Rusya imparatorunun kefaleti altında olması, - Osmanlı Devleti‟nin Sırplara vereceği imtiyazların uygulanıp uygulanmadığının kontrolü için Belgrad‟da bir Rus memurunun ikameti, - Sırpların bir temsilcisinin devamlı olarak Ġstanbul‟da bulunması, bu temsilcinin milletlerarası hukukun elçilere tanıdığı haklardan faydalanması, Sırp temsilcisinin Rus elçisi ile temasında serbest olması. Rusya‟nın yukarıdaki istekleri Sırpları tamamıyla Rus nüfuzuna sokacak mahiyetteydi. Rus tekliflerinin görüĢülmesi için toplanan bir meĢveret meclisinden sonra sadrazam tarafından II. Mahmud‟a sunulan bir bilgide, “Sırplar, Rusyalunun dediği vaziyete konmak lazım gelirse bayağı millet-i mezkureyi umumen Moskoflu etmek, bunca memaliki kendi elimizle Moskofluya teslim etmek kabilindendir” denilmek suretiyle bu hususa padiĢahın dikkati çekilmiĢti. Yine aynı bilgide sadrazam, eğer Sırplara yukarıda belirtilen imtiyazlar verilecek olursa bir harp hâlinde Sırpların derhâl Rus ordusuna iltihak edecekleri, Bulgarların da onlara katılması ile bütün Rumeli‟nin elden çıkacağı belirtiliyordu. Rusya‟nın bu isteklerinin bir savaĢa sebep olsa bile reddine karar verildi.75 Ancak Ruslar isteklerinde o zamana kadar görülmemiĢ bir inatla isteklerini sundular. Rusya 28 Nisan 1828‟de baĢlattığı savaĢı kazanmıĢtı. Hatta Rus orduları 22 Ağustos 1829‟da Edirne‟yi iĢgal 75 a.g.e, s. 168-169. 43 ettiler. Ġstanbul da iĢgal tehdidi altına girdi. Bu Ģartlar altında 14 Eylül 1829 tarihinde Edirne AntlaĢması imzalandı.76 Edirne AntlaĢması on altı madde ile tazminat ve Eflak-Boğdan hakkında olmak üzere iki ayrı senetten ibarettir. Sırp meselesi AntlaĢma metninde altıncı maddede yer almaktadır. Bu maddeye göre Akkerman AntlaĢması‟nın beĢinci maddesine bağlı olan Sırbistan hakkındaki senette yazılı olan Ģartlar vakit geçirilmeksizin derhâl yerine getirilecek ve evvelce Sırbistan‟dan ayrılmıĢ olan altı nahiye tekrar Sırp topraklarına bağlanacaktır. Ayrıca Sırpların huzur ve refahlarının temini için çıkarılacak olan fermanın da Edirne AntlaĢması‟nın imzalanmasından itibaren bir ay içinde Rusya‟ya bildirilmesi Ģart koĢulmaktadır. Osmanlı Devleti, Edirne AntlaĢması ile Sırplara vermeyi kabul ettiği fermanı 30 Eylül 1829‟da Sırplara verdi. Bu fermanla Osmanlı Devleti, Sırplara, Edirne AntlaĢması‟ndaki Sırplarla ilgili ayrı senette bulunan Ģartları yerine getireceğine dair net bir vaatte bulunuyordu.77 1829 fermanının ilanından sonra Sırplar kitleler hâlinde Belgrad‟a gelerek Türklerin mal ve mülklerini satın almaya baĢladılar. 1829 Fermanı‟ndan sonra sonuca ulaĢması en çok istenilen mesele Sırp topraklarına ilhak edecek olan nahiyeler meselesi oldu. Bu konuda Osmanlı‟yı sadece Sırplar değil Ruslarda sıkıĢtırıyordu. Ancak bu nahiyelerin tekrar Sırp topraklarına bağlanması için Rusya‟nın ve Sırpların ileri sürdükleri Ģartlar ve iddialar her türlü asıl ve esastan uzaktı. Sırplar, Alacahisar ile ona bağlı üç Vidin sancağından iki, Bosna‟dan ve Fethüislam‟dan bazı kazalar olmak üzere toplam on bir kazayı istiyorlardı. Ancak bu kazaların iki veya üçünü bir tek kaza gibi göstermek suretiyle istedikleri kazaları altı adet olarak göstermekteydiler. Bu toprakların kendilerine ilhakı için de ilk isyana 76 77 Aslantaş, a.g.e, s. 163. Börekçi, a.g.e, s. 181. 44 katılmıĢ olduklarını fakat sonradan Semendire sancağından ayrılarak baĢka sancaklara bağlanmıĢ olduklarını iddia ediyorlardı. 78 Nahiyeler meselesi Rumeli‟de büyük sorunlara yol açacağı düĢünülerek 23 Haziran 1830 tarihinde net bir sonuca bağlanmadan ortada bırakılmıĢtır.79 Nahiyeler meselesi kesin bir sonuca ulaĢmamakla birlikte 17 Ekim 1830 tarihinde Sırplara verilen bir beratla Sırplara muhtariyet verilmiĢti. MiloĢ da Sırpların baĢknezi olma ve knezliğin kendi soyundan devam etme imtiyazını aldı.80 1812 BükreĢ AntlaĢması‟ndan sonra uluslararası bir mesele hâline gelen Sırp isyanları, 1878 tarihine kadar Osmanlı Devleti‟ni meĢgul etmiĢtir. Bu tarihten sonra Batılı devletler, özellikle de Slav ve Ortodoks olması nedeniyle Sırpların doğal müttefiki Rusya, sık sık Osmanlı Devleti‟nin iç iĢlerine müdahale edebilmiĢlerdir. Daha iyi bir yönetim için isyanlara baĢlayan Sırplar, zaman içinde gerçek ideallerini saklayamamıĢlar; büyük Sırp Devleti‟ni kurabilmek için sürekli isyan hareketleri gerçekleĢtirmiĢlerdir. 1804‟ten itibaren baĢlayan çeteleĢme ve buna bağlı isyan hareketleri 1878 tarihine kadar devam edecektir. Sırpların, sürekli olarak Rusya‟nın desteğini görerek amaçlarına ulaĢma giriĢimleri, 1804‟te yapılan Zemun görüĢmelerinde niyetlerini açığa çıkarmıĢ ve hedeflerini belirlemiĢti. Sırp çeteciliği isyanlar çıkararak baĢlattığı hedeflerine önce 1812‟de imtiyazlar, 1830‟da muhtariyet alarak ulaĢmıĢtır. 1856 yılında da Avrupa‟nın ortak güvencesine alınmıĢtır. Sırplar kendilerine belirledikleri hedeflerine ulaĢmak için giriĢtikleri mücadeleye kısa kesintilerle devam etmiĢlerdir. 78 a.g.e., s. 182. a.g.e., s. 186. 80 a.g.e., s. 186.; Aslantaş, a.g.e., s. 164. 79 45 II.II. Kırım Harbi ve Paris Antlaşması (1853-1856) Kırım Harbi, Osmanlı Devleti ve müttefikleri Ġngiltere, Fransa ve Piemento ile Rusya arasında, 1853-1856 yıllarında yapılan savaĢtır. Paris BarıĢ AntlaĢması ve özellikle bu AntlaĢmaya kadar olan geliĢmeler, gerek Osmanlı dıĢ iliĢkileri ve gerekse Avrupa güç dengesi açısından son derece önemlidir. Bu önemli olayın anlaĢılması için Kırım Harbi‟nden öncesine kadar geri gitmek gerekir. Kudüs, her üç semavi dinde de (Müslümanlık, Hristiyanlık ve Yahudilik) kutsal bir Ģehirdir. Hristiyanlık için kutsal sayılan yerlerin muhafaza ve bakımı, Hristiyan mezheplerinde, özellikle Katolikler ve Ortodokslar arasında bir konu olmuĢtur. Bu dönemde rekabet bir düĢmanlık hâlini almıĢtır. Ruslar Ortodokslara, Fransızlar da Katoliklere arka çıkmaktaydılar. Osmanlı Devleti Sorunun çözümü için eldeki ferman ve belgelere göre gözden geçirmek ve ondan sonra karar vermek için bir komisyon kurulmasını önerdi. Komisyon Haziran 1851‟de toplanmaya baĢladı. Aynı yıl sorun tam çözülmek üzere iken Rusya, Ortodoksların ellerinde bulunan yer ve hakların Katoliklere verilmesine göz yumamayacağını, Kutsal Terlerde “varolan durumun” korunacağını umduğunu aksi takdirde olayı protesto edeceğini Osmanlı Devleti‟ne bir mektupla bildirdi. Osmanlı Devleti 9 ġubat 1852‟de komisyon raporuna dayanarak verilen kararı Fransa‟ya bildirdi. Bu karara göre birçok yerler bütün kiliselere, diğer yerler ise Ortodoks ve Katolik ortaklığına bırakılıyordu. Böylece Fransa‟nın iddiaları reddedilmiĢ oluyordu. Fransa bu kararı kabul ettiğini ancak 1740 antlaĢmasından* doğan haklarının da saklı olduğunu bildirdi. Fransa‟nın * Kudüs ve civarında bulunan, Hristiyanlarca kutsal, bir yapı ve yerler Orta Çağ’dan beri kendi kendine kabul edilmiş bir düzene göre, altı büyük kilisenin -Ortodoks, Katolik, ErmeniGregoryen, Suriye, Kıpti ve Habeş- yönetimi altında bulunmakta idi. Bu düzen Osmanlı Devleti tarafından da olduğu gibi bırakılmıştı. Ancak 1740 yılından sonra Katolikler, Ortodoksların iyiliğine olmak üzere bir takım haklarını ve yönettikleri yerleri elden 46 bu barıĢçıl tavrına karĢı Rusya bu kararı kabul etmediğini bildirdi. Hatta, Aralık Küçük Kaynarca AntlaĢması‟na dayanarak Osmanlı Devleti‟nin bütün Ortodoks unsurları üzerinde hak iddia etti.81 Osmanlı Devleti her iki mezhebe karĢı tarafsız davranmaya çalıĢmakta; ancak Rus Çarı I. Nikola, Ortodokslara haksız muamele edildiğini ileri sürmekteydi. Fakat Rusya‟nın esas düĢüncesi, Osmanlı Devleti‟nin hâkimiyetinde bulunan Ortodoks-Slav uluslarını Osmanlı yönetiminden koparmaktı. Bu sırada Ruslar; Fransa, Prusya ve Avusturya‟nın 1848 Ġhtilali ile zayıf düĢtüklerini düĢünüyorlardı. Bu durumda Rusya, Ġngiltere ile uyuĢtuğu takdirde amacına ulaĢabileceğini düĢünüyordu. Rusya‟ya göre Memleketeyn, Sırbistan, Bulgaristan Osmanlı‟dan toprak kopararak kendi himayelerine girmeliydi. Ġngiltere‟ye de Mısır ve Girit‟i teklif ediyordu. Daha küçülmüĢ Osmanlı Devleti‟nin Rus himayesine gireceğini umuyordu. Ġngiltere Rusya‟nın tekliflerini olumlu kabul etmedi. Fakat Rusya, Osmanlı üstündeki politikasından vazgeçmeyerek Ġstanbul‟a Mençikof‟u olağanüstü elçi olarak atadı.82 Menkiçof, 28 ġubat 1853‟te Kalabalık bir heyetle Ġstanbul‟a geldi. Mençikof, 2 Martta hariciye nazırını ve sadrazamı ziyaret etti ve Osmanlı devlet adamlarını baskı altına almak istedi. Hatta bunu daha da ileri götürerek resmî görüĢmelere Hariciye Nazırı Fuat PaĢa‟nın istifa etmesinden sonra görüĢmelere baĢlayacağını bildirdi. Bunun üzerine Fuat PaĢa istifa etti. Mençikof bu baĢarısından sonra 19 Martta Osmanlı Devleti‟ne Rusya‟nın isteklerini bildirdi: Kutsal yerler sorununun Ortodoks Kilisesi lehine çözümlenmesi ve bunu belirtecek bir fermanın çıkarmışlardı. 1850’de Louis Napoleon’un yönetimindeki Fransa, Osmanlı Devleti’ne başvurarak 1740’daki duruma dönülmesini istedi ve 1740 yılında iki devlet arasında yapılmış olan bir Antlaşmayı öne sürdü. 81 Coşkun Üçok, Siyasal Tarih (1789-1960), 1975, Ankara Hukuk Fakültesi Yayını, 1975, Ankara, s. 115. 82 Sina Akşin, Türkiye Tarihi, C.III, Cem Yayınevi, İstanbul 1990, s. 128. 47 çıkarılması, Ortodoks kilisesinin ayrıcalıklarının bir beyanname ile belirlenmesi. Rus istekleri, Osmanlı sınırları içinde yaĢayan Ortodoks halkların Rusya‟nın koruyuculuğuna verilmesini esas alıyordu. Ancak asıl önemlisi ise gizli olan isteklerdi. Rusya‟nın istekleri Ģunlardı: Ruslar ile Osmanlı Devleti iĢbirliği yapacaklardı. Osmanlı, batılı devletler ile bir savaĢa girecek olursa Rusya kara ve deniz kuvvetleriyle Osmanlı‟ya yardım edecekti. Buna karĢılık Osmanlı Devleti‟nin içindeki Ortodoks halkların koruyuculuk hakkı Rusya‟ya verilecekti. Bu öneriler ile Rusya, Osmanlı‟nın bütününü koruyuculuğu altına almak istiyordu. Böylece Rusya, 1833 Hünkâr Ġskelesi AntlaĢması ile Osmanlı Devleti üzerinde elde ettiklerinden daha fazlasını elde etmiĢ olacaktı. Osmanlı Devleti, hükümranlık haklarının iptali anlamına gelen bu istekleri Ġngiltere ve Fransa ile müzakare ettikten sonra reddetti. Ġngiltere, Kutsal Yerler konusunun incelenmesini fakat Rusların Ortodoks halkların koruyuculuğu isteğinin edilmemesini tavsiye temiĢti. Ġngiltere ayrıca, Rusların Osmanlı Devleti ile ittifak yapma önerisine kesin bir Ģekilde karĢı idi. Bu ittifaka izin vermemek içinde Çanakkale önlerine bir Ġngiliz filosu göndermiĢti. 83 Menkiçikof cevap için beĢ günlük bir süre vermiĢti. Osmanlı Devleti, Rusya ile dostça geçinmek istediğini, Ortodoks kilisesinin haklarını her zamanki gibi korumaya devam edeceğini, ancak padiĢahın egemenlik haklarıyla bağdaĢmayan bir antlaĢma imza etmeyeceğini bildirdi. Menkiçof Osmanlı‟ya bir nota daha vererek eski istekleri bir kez daha iletti. Abdülmecit kendisini kabul ederek hükümetle görüĢmeleri sürdürdü ise de Osmanlı‟nın önerileri kabul etmemesi üzerine Ġstanbul‟dan ayrıldı. Abdülmecit 4 Haziranda çıkaradığı bir fermanla bütün Hristiyan kiliselerinin ve hele Ortodoks kilisesinin haklarını 83 Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih, Hv. Bas. ve Neş.Müdürlüğü, 1979, Ankara, s. 144-145. 48 koruyacağını resmen bildirdi. Fakat Çar Nikola Memleketeyn sınırında ordularını toplayarak burayı iĢgale hazırlandı. Osmanlı‟yı önerilerini kabule zorlamak için aynı zamanda Avusturya‟yı da Bosna-Hersek‟in iĢgali için teĢvik ediyordu. Avusturya bu meselenin askerî değil siyaseten çözülmesinden yana olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Rusya 26 Haziranda bir bildiri yayınlayarak bir fetih savaĢı yapmak istemediğini, yalnızca Ortodoks kilisesinin haklarını korumak için birliklerinin Memleketyn‟e sokmaya karar verdiğini bildirdi. 2 Temmuzda Rus orduları Prut‟u geçtiler ve üç böylece üç yıl sürecek olan Kırım savaĢı baĢlamıĢ oldu.84 SavaĢı önlemek için Viyana‟da Rusya dıĢındaki dört büyük devlet toplanarak Viyana Notası denilen bir uzlaĢma yolu buldular. Rusya, öneriyi önce kabul etti. Fakat Ġngiltere‟nin etkisinde kalan Osmanlı, bağımsızlığını gözeten değiĢiklikler istedi. Rusya yeni öneriler kabul etmeyince yeniden savaĢ ortamına girildi.85 SavaĢ, Kafkas ve Rumeli olmak üzere iki cephede devam edecekti. SavaĢ önce, Tuna cephesinde Türk topçu ateĢiyle 23 Ekim 1853‟te baĢladı. Osmanlı birlikleri Ömer PaĢa‟nın komutasında Tuna‟yı geçtiler ve ele geçirdikleri noktaları, Ruslara karĢı baĢarı ile savunarak, 5 Kasım 1853‟te Oltenisa Meydan Muharebesi‟nde Rusları büyük bir yenilgiye uğrattılar.86 Bu arada, Rus Karadeniz Donanması da Sinop‟ta yatan 12 parçalık Osmanlı filosuna 30 Kasım 1853‟te saldırdı. Osmanlı filosunun tamamını imha etti. Ġki binden fazla Osmanlı bahriyelisi Ģehit oldu. Sinop‟un Müslüman mahalleleri, bombardıman edilerek tahrip edildi. Rus gemilerinin Sinop‟un Müslüman mahallerini ihtar vermeden topa tutmaları ve bu yüzden sivil halktan dört bin kiĢinin ölmesi, baskının 84 Üçok, a.g.e., s. 118. Karal, a.g.e., C.V, s. 239. 86 İsmail Hakkı Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C.IV, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1955, s. 146-147.; Üçok, a.g.e., s. 119. 85 49 Avrupa basınında “Sinop Katliamı” diye sunulmasına yol açtı. Bunun üzerine Ġngiltere, Rusya ile diplomatik münasebetlerini kesti. Sinop Katliamı‟ndan sonra Ġngiltere ve Fransa da Rusya‟ya 28 Mart 1854‟te savaĢ ilan ettiler.87 Ġki devlet, Osmanlı Devleti‟nin yanında yer aldı. Sinop Katliamı, Fransa ve Ġngiltere‟nin Rusya‟nın Karadeniz‟deki gücünü ve niyetini anlamalarını sağlamıĢtı. Ġstanbul ve Boğazların tehdit altında olduğu anlaĢılmıĢtı. Türk - Rus antlaĢmazlığı Boğazlar meselesi nedeniyle bir kere daha Avrupa‟nın meselesi haline geldi. Sinop katliamına kadar Rusya, Eflak ve Boğdan‟ı Ortodoksların haklarına karĢı rehin olarak iĢgal ettiklerini ve Rusya‟nın savaĢmayarak yalnızca kendisini savunacağını iddia etmiĢti.88 Sinop katliamı, Rusya‟nın geleneksel politikasını ortaya çıkarmıĢtı. Ortodoks-Slav halkların hamiliği, Rusya‟nın bu geleneksel politikasının bir sonucuydu. Müttefikler, kararlaĢtırdılar. Sinop Kırım olayından seferinde sonra baĢarılı Kırım‟a olunursa saldırmayı Rusya barıĢ isteyecekti ve bu barıĢı gelecek için devamlı ve sağlam olmasını da sağlayacaktı. Çünkü Kırım, Rusya‟nın Boğazlar istikametinde Akdeniz devleti olmak için kullandığı deniz ve kara kuvvetlerinin tersanesi ve deposuydu. Rusya‟nın Kırım‟daki kuvvetlerinin yok edilmesi Rusya‟yı tehlikesiz bir hale getirecekti. Müttefikler kuvvetler, Kırım seferinin kısa süreceğine ve zaferle sonuçlanacağına inanıyorlardı. 89 Kırım SavaĢı‟nın devam ettiği tarihlerde Ġlginç bir olayda da yaĢanmıĢtı. Ġngiltere, Osmanlı Devleti ile yaptığı bir sözleĢmeyle, “Ġngiliz kanının korumak” için 20.000 Türk askerini Kırım‟da savaĢmak üzere 3 ġubat 1855‟te ödünç almıĢtır. 90 Kırım savaĢı Sivastopol kuĢatması merkezli bir savaĢ oldu. Ġngiltere ve Fransa‟nın amacı Sivastopol‟u almaktı. 4 - 7 Eylülde yapılan 87 Armaoğlu, a.g.e., s. 240.; Akşin, a.g.e., s. 129. Karal, a.g.e., C.V, s. 242.; Üçok, a.g.e., s. 119. 89 Karal, a.g.e., s. 247. 90 Akşin, a.g.e., C.III, s. 130. 88 50 genel bir taarruzla Rus kuvvetleri kuĢatıldı. 10 Eylül 1855‟te Sivastopol Ģehrine girildi. Sivastopol zaferi kazanıldığı sırada Osmanlı askerleri de Kafkas Cephesi‟nde Rusları mağlup etmiĢlerdi. Rusları tek baĢarısı 22 Aralık 1855‟te Kars‟ı almaları oldu.91 1855 Eylülünde Sivastopol'un düĢmesi aynı zamanda tarafsız Avusturya'yı harekete geçirdi. Fransa ile Rusya arasında gizli görüĢmelerin baĢlayabileceği ihtimaline karĢı, iki devlet anlaĢıncaya kadar durup beklemenin Avusturya açısından tehlikeleri vardı. Bu nedenle Avusturya taraflar arasında arabuluculuk önerisinde bulundu. Avusturya, daha önce Ġngiltere ve Fransa ile tartıĢılmıĢ bulunan 4 maddelik bir ültimatomu 1855 Aralığında Rusya'ya verdi. Ültimatoma göre; - Eflak ve Boğdan'da; Rusya'nın sahip olduğu özel koruyuculuk hakları kaldırılacak ve Besarabya'nın bir bölümü Osmanlı Devleti‟ne verilerek Ġki devlet arasındaki Avrupa sınırı düzenlenecekti. - Tuna'da su ulaĢımının serbestliği ve akarsuyun denize döküldüğü bölgenin Avrupa devletlerince güvenceye alınmasını öngörüyordu. - Karadeniz silahtan arındırılıp bütün devletlerin ticaretine açılacak ve askerî nitelikli deniz üsleri ve silah depoları kaldırılacaktı. - Osmanlı Devleti‟nin Hristiyan tebaaya verdiği hak ve ayrıcalıkları yeniden doğruluyordu. Ültimatom, aynı zamanda, barıĢ yapıldıktan sonra Ġngiltere, Fransa ve Avusturya arasında bir üçlü ittifakın imzalanması için çalıĢmaların baĢlayacağını da duyuruyordu. Galip devletler, imzalayacakları barıĢ AntlaĢması ile yeniden kurulacak olan Avrupa düzenini korumada kararlıydılar. Ültimatom, 16 Ocak 1856 tarihinde Rusya tarafından kabul edildi.92 91 Karal, a.g.e., C.V, s. 247.; Alan Palmer, 1853-1856 Kırım Savaşı ve Modern Avrupa’nın Doğuşu, Sabah yayınları, İstanbul, 1999, s.215. 92 Üçok, a.g.e., s.123.; Karal, a.g.e., C.V, s.247. 51 25 ġubat 1856‟da Paris‟te toplandı ve BarıĢ AntlaĢması 30 Mart 1856‟da imzalandı. AntlaĢmanın esas Ģartları Ģöyle tesbit edilmiĢti. -Akdeniz ve Karadeniz Boğazları hakkında Osmanlı Devleti‟nin eskisi gibi egememenlik haklarının sağlanması ve onaylanması yani 1841 Londra AntlaĢması hükümlerinin yenilenmesi, Karadeniz‟in tarafsız olması ve her devletin ticaret gemilerine açık olması, bu denizde ticaretin kolaylaĢtırılması ve geniĢletilmesi husunda sağlık, gümrük ve disiplin iĢlerinde iĢlemlerinin yerine getirilmesi ile beraber uygun yerlerinde konsolosluklar bulundurulması ve savaĢ tersanelerinin yok edilmesi yalnız polisa görevlerini yapmak üzere Osmanlı Devleti ve Rus Devleti tarafından sayıları ayrıca yapılacak bir antlaĢma ile saptanacak hafif gemiler bulundurulması, -Tuna Nehri‟nde gemilerin serbestçe dolaĢması ve bununla ilgili iĢlerin görüĢülmesi için karma bir Tuna komisyonu kurulması, Eflak ve Boğdan eyaletlerinin eskisi gibi iç iĢlerinde özerk olması, beylerin atanmasıda ve görevden alınmasında büyük devletlerin de oylarının bulunması Ġngiltere, Fransa ve Sardunya devletleri tarafından yardım olarak Osmanlı ülkelerine gönderilmiĢ olan askerlerin mümkün olan hızla memleketlerine dönmeleri idi. - SavaĢtaki tarafların ele geçirdikleri ülkeleri karĢılıklı geri vermeleri (Sivastopol‟un Ruslara ve Rusların ele geçirdiği Kars‟ın Osmanlı Devleti‟ne geri verilmesi) yalnız Tuna Nehri‟nin Kili ağzına yakın olan Besarapya toprakları Rusya‟dan alınıp Boğdan‟a bırakılıyordu. Bunlardan baĢka yedinci ve dokuzuncu maddeler de çok önemliydi. -Yedinci madde, “Fransa, Avusturya ve Ġngiltere Osmanlı Devleti‟nin toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını garanti altına alıyordu. Bu madde gereğince osmanlı devleti Avrupa devletler topluluğuna giriyor ve kendisine devletlerarası hukuk kurallarından yararlanma hakkı tanınıyordu. Yedinci maddenin Hristiyan aleminin bir Müslüman 52 devletini siyasi topluluklarına eĢit Ģartlarda kabul etmeleridir. Osmanlı Devleti‟nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü müĢtereken korumayı yüklenmelerinin amacı, Rusya‟nın Osmanlı Devleti‟ne müdahalelerinin önünü almak ve yakın Doğu‟da baĢka devletlerin de iliĢkileri olduğunu Rusya‟ya anlatmaktı. - AntlaĢmanın dokuzuncu maddesi ise, Osmanlı Devleti‟nin gayrimüslim tebası ile ilgili idi. Ruslar Hristiyan tebayı koruma davasıyla ortaya atılmıĢ olduğundan bu hususun antlaĢma metninde tam olarak garantiye alınmadan geçiĢtirilmesi müttefik devletler tarafından doğru bulunmadığı gibi davanın uzaması da Rusya‟nın tekrar Osmanlı‟nın iç iĢlerine müdahalesi için açık kapı bırakmak olacaktı. Bu nedenle, Osmanlı Hükümeti‟ni genel ıslahata ve Hristiyan milletler için daha fazla haklar tanımaya teĢvik için dokuzuncu madde düzenlenmiĢti. Osmanlı Devleti bu maddeninde teĢviki ile 1856 yılında Islahat Fermanı‟nı yayınlamıĢtı. 93 Paris AntlaĢması‟nın en önemli maddelerinden biride Sırbistan‟la ilgiliydi. Sırbistan‟ın, hak ve imtiyazları büyük devletler koruma altına alındı. Osmanlı Devleti, 1853‟te Rusya ile savaĢa girdiğinde, Sırplar Osmanlı‟nın dikkatini baĢka tarafa çevirmesinden faydalanarak toprak kazanma giriĢiminde bulunmak istedi. 1854 yılında Fransa ve Ġngiltere Osmanlı tarafına katıldı. Avusturya imparatorluğu ile beraber bu güçler, sorunu Balkanlardan uzak tutmak ve müttefiklerinin çıkarlarını korumak istediler. Bu nedenle Sırbistan‟a harekete geçmemesi hususunda çok büyük baskı yapıldı.94 Bu nedenle Sırplar doğal müttefikleri Rusya ile birlikte hareket edememiĢ ve Kırım SavaĢı‟na katılamamıĢlardı. 93 Abdurrahman Şeref Efendi, Tarih Musahabeleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1985, Ankara, s. 130-131. 94 Jelavıch, a.g.e., C. I, s. 270. 53 Paris Kongresi‟nde, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda yaĢayan Hristiyanların durumu görüĢülürken Sırplarınki de ele alındı. Kongreye katılan devletler, Sırbistan eyaletine evvelce verilmiĢ imtiyazların Rusya‟nın tesiriyle verildiğini ve bu eyalet üzerinde bir dereceye kadar Rus himayesinin kurulmuĢ bulunduğunu göz önünde tutarak bu durumu tasfiye etmek istediler. Bu maksatla antlaĢmaya Ģu maddeler kondu: 28. madde: Sırp Beyliği, bundan böyle antlaĢma devletlerinin ortak kefilliği altında, haklarını ve imtiyazlarını belirten hattı hümayün gereğince, Osmanlı Devleti‟nin taabiyeti altında bulunacaktır. Adı geçen beylik, millî ve müstakil idaresiyle din, iç idare, ticaret, ve seyri dolaĢım serbestliğini muhafaza edecektir. 29. madde: Osmanlı Devleti‟nin Sırbistan‟da garnizon bulundurması hakkı, bundan önceki nizamnamelerde mevcut Ģartlar dairesinde, ibka olunmuĢtur. AntlaĢma devletleri arasında bir antlaĢma olmaksızın sırbistan‟da hiçbir askerî müdahele yapılamayacaktır. Bu iki madde, Sırbistan‟ı Rus himayesinden çıkarıp antlaĢmayı imzalayan devletlerin himayesinden çıkarıp antlaĢmayı imzalayan devletlerin himayesi altına koymuĢ oldu. Sırplara evvelce verilmiĢ olan imtiyazların antlaĢma devletleri tarafından garanti edilmesi Babıâlinin hükümranlık haklarını kabul etmekte, Sırp muhtariyet idaresinin güvenliğini ise artırmakta idi. Bundan baĢka, antlaĢma devletlerinin muvafakati olmaksızın, Sırbistan‟da askerî müdahale yapılamayacağı için de orada mevcut kalelerde bulunan Türk kuvvetleri tecrit edilmiĢ duruma düĢmekte idi.95 Paris AntlaĢması‟ndan sonra Sırplar, imtiyazlarını geniĢletmek ve hatta Osmanlı Ġmparatorluğu‟ndan büsbütün ayrılarak müstakil bir devlet hâline gelmek için daha büyük gayretler sarf etmeye baĢladılar. Paris AntlaĢması ile batılı devletlerin himayesine giren Sırbistan 95 Karal, a.g.e., C.VI, s. 67, 68. 54 Rusya‟nın da desteği ve teĢviki ile isyan hareketlerini artıracak, diğer Slav halklara da yardımcı olacaktı. Rusya‟nın Devleti üzerinden sıcak ve açık denizlere inme amacına set çeken Kırım SavaĢı, Rus toplumunda Avrupa düĢmanlığını, milliyetçi fikir ve düĢünceleri güçlendirmiĢtir. Panslavistler de bu vesile ile gittikçe politik bir çizgiye kayan Panslavizmi Rus toplumuna iĢleme imkanı bulmuĢlardır.96 Kırım SavaĢı ile birlikte Rus Panislavizminin artık büyük bir tehlike haline geldiği, Avrupa devletler anlamıĢlardı. 5 Mayıs 1855 tarihli New York Daily Tribune gazetesinde Karl Marx, Panislavizm konusunda Ģunları yazmıĢtı: ”... II. Aleksadre bizzat Panislavist hareketin baĢına geçecek ve kendisine “bütün Rusların çarı” dedirtmek yerine “bütün Slavların çarı” dedirtecektir. O zaman mesele, Avrupa‟ya kimin hükmedeceği meselesi olacaktır. Slavlık, Latin ve Germen ırklarına amansız bir savaĢ açacaktır. Paislavizm, mili bağımsızlık elde etmeye çalıĢmıyor. Bu, Avrupa‟da bin yılda elde edilen uygarlığı yılmaya çalıĢan bir harekettir ve emellerine, ancak Macaristan‟ı Türkiye‟yi ve Almanya‟nın bir kısmını haritadan silmekle eriĢecektir. Ondan sonra elde ettiği sonuçları sağlamlaĢtırmak için Panislavistler Avrupa‟ya boyun eğdireceklerdir. BaĢlangıçta bir sembol, bir inanç olan Panislavizm, bugün siyasi bir program, daha doğrusu 800.000 süngülü muazzam bir tehlike haline gelmiĢtir. ”Yine aynı tarihlerde Marx,“ yüzlerce Rus ajanı Türkiye topraklarında dolaĢmaktadır…Güney Slavlarına bu azametli Rus çarının kendilerini egemenliği altında toplaması, büyük Slav ırkının bütün kollarından hakim bir ırk yaratması gerektiğini anlatıyor” diye yazmıĢtı.97 Panislavizm, Kırım SavaĢı ile birlikte yükseliĢe geçerek kendisine en çok destek olabilecek Slav haklıda seçmiĢti. Panistlavist 96 Mithat Aydın, “Bosna-Hersek”, Belleten, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, TTK Yayınları, C.LXIX, S 256, Ankara, 2005, s. 914. 97 Bilal N. Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, C.II, TTK Basımevi, 1989, Ankara, s. XLIV, XLV. 55 olan Etnolog Alexandre fiodovovich Hilferding (1831-1872), 1857‟de “Pisma ob Ġstorii Serbov i Bolgar – Sırpların ve Bulgarların Tarihi Üzerine Mektuplar” adlı çalıĢmayı neĢretmiĢ ve özellikle Sırpların manevi değerlerini ve ideallerini onlara hatırlatmıĢtı. 98 Görüldüğü gibi Kırım SavaĢı‟nda yenilmesine rağmen Rusya‟nın Panislavizm politikası zayıflamadı. SavaĢ sonrası Rusya, Avrupalı devletlerle iliĢkisini kesmedi. Batı ile iĢbirliği yapan Rusya‟nın bir yönü idi. Diğer Rusya ise Avrupa aleyhtarı ve Panislavist kalmaya devam ediyor ve gün geçtikçe güçleniyordu. Rusya, batılı devletler ile iĢbirliği yaparken Panislavizmi açıkça teĢvik etmekten kaçınıyordu. Batı artık Panislavizme karĢı tepkiliydi. Buna karĢılık Osmanlı Devleti, Panislavizme karĢı, batıdaki uyanıĢı gerçekleĢtirememiĢti. Bu tarihlerde Osmanlı toprakları, Rusya‟nın Panislavizmi gerçekleĢtirmesi için çok uygundu. Rusya‟nın ilk hedefi Osmanlı toprakları ve Balkanlardı. Kırım SavaĢı ile baĢarıya ulaĢamayan Rusya, Balkan topraklarını elde etmek Panislavist politikasına hız verdi. Kırım SavaĢı‟ndan hemen sonra Balkanlarda yeni Rus konsoloslukları açtı ve buralara inanmıĢ Panislavistleri yerleĢtirdi. Özellikle Osmanlı Devleti‟de 1856 Kırım SavaĢı‟ndan sonra baĢarı ile takip edilen Panislavist politika bir süre sonra etkisini göstermeye baĢladı. XIX. yüzyılın son sonlarına doğru Balkanlarda Slavlık meselesi patlamaya baĢlamıĢtı. Sırp, Karadağ, Bosna-Hersek, Bulgar isyanları baĢladı.99 Kırım SavaĢı ve sonrasında Paris AntlaĢması, bugünkü Avrupa'nın temellerinin atılması konusunda da önemli bir aĢama niteliğindedir. Kırım SavaĢı yapılmamıĢ olsaydı, Avrupa'nın bundan sonraki yirmi yıllık tarihi, değiĢik bir biçimde yazılmayacak, Avrupa'nın temelleri de aynı biçimde atılmayacaktı. 98 99 Güner, a.g.e., s. 151. . a.g.e., s. XLIV, XLV. 56 II.III. Sırp – Rus İlişkileri ve Çete Hareketleri Kırım SavaĢı‟nda bütün Avrupa‟nın Rusya‟nın karĢısında birleĢmesi ve savaĢta Rusya‟nın yenilmesi, Rus milliyetçiliğinin gururunu kırmıĢtı. Kırım SavaĢı‟ndaki mağlubiyet Slav halklarını daha da milliyetçi davranmaya itmiĢti. Bu nedenle 1848 Ġhtilali ile Kırım SavaĢı, Avrupa‟daki Slavlar ile Rusya arasında bir bağ kurulmasına neden oldu. SavaĢtan önce Rusya‟nın uygulamaya çalıĢtığı Panislavizme, Katolik olan Slavlar iĢtirak etmek istemiyorlardı. Panislavizmi Rus kültürünün kendi üstündeki egemenliği olarak algılamıĢlardı. Fakat Kırım Harbi‟nde Rusya‟nın yenilmesi hem Katolik hem de Ortodoks Slavlar arasında millî bir bilinç oluĢmasına yol açmıĢtı.100 Panislavist düĢüncenin Slav halklar arasında hız kazanmasının, Rusya‟nın Balkanlar politikasına olumlu etkisi olmuĢtu. Ayrıca Panislavist düĢüncenin Slav halklar arasında yeniden hız kazanması, Slavlardaki millî bilincin yeniden uyanmasına sebep olmuĢtu. Balkanlardaki hâkimiyet alanlarını kaybetmek istemeyen Rusya da bu akımı destekliyordu. Sırbistan, 1853 Kırım Harbi‟nde Rusya‟nın ısrarına rağmen tarafsız kaldı. Avusturya da Sırbistan üzerindeki nüfuzunu tarafsızlık doğrultusunda kullanmıĢtı. Kırım Harbi sonunda imzalanan 1856 Paris AntlaĢması ile Ġttifak devletleri Rusların Sırbistan üzerindeki nüfuzunu kırmak için burasının muhtariyetini Avrupa devletlerinin müĢterek kefaletine aldılar. Bu antlaĢma, Sırpları memnun etmedi. Rusya‟nın antlaĢmadan sonra Balkan Slavları arasında baĢlattığı Slavcılık propagandasının etkisinde olan Sırplar, Osmanlıları tamamıyla Sırbistan‟dan çıkarıp tam bağımsız olmak için faaliyetlerini artırdılar. 100 Armaoğlu, a.g.e., s. 491. 57 Paris AntlaĢması‟ndan sonra Eflak-Boğdan‟ın imtiyazlarının geniĢletilmesi Sırpların bağımsızlık duygularını yeniden güçlendirmiĢti. Sırp Knezi Aleksadr Karayorgi, Osmanlı‟nın etkisinde kalmak ve bağımsızlık için yeteri kadar çalıĢmamakla suçlanarak istifa ettirildi. 1860 yılında yerine Mihailo Obrenoviç geçti. Obrenoviç, bağımsız olmayı Ortodoks Sırpların oturdukları bölgelerde büyük bir Sırbistan kurmayı istiyordu. Sırpların baĢına geçer geçmez, Sırbistan‟ın iç iĢlerini düzenlemeye, bir ordu kurmaya, Sırplarla komĢu olan Slavlarla iyi iliĢkiler kurmaya baĢladı. Hersek101 ve Bulgar102 Slavlarını Osmanlı‟ya karĢı isyana teĢvik ediyor ve yardımcı oluyordu. Sırplar, Mihailo Obrenoviç idaresinden öncede diğer Slav halklara isyanları için yardım ediyorlardı. Sırplardan en çok yardım alan grup Bulgarlardı. 1850‟de Vidin‟de büyük Bulgar ayaklanması‟nı da baĢlatan Sırplardı. Vidin civarında Boynitza Köyü‟nü ayaklandıranlar Sırbistan‟dan geliyorlardı.103 Ayaklanmayı yürüten Puya adında bir Bulgar köylüsü idi. Eski Sırp Prensi MiloĢ Obrenoviç‟in yardımcılığını yapmıĢ olan Puya ve diğer tahrikçiler isyan için Sırpların yardıma koĢacaklarından emindiler. Tahrikçiler halka on bin Sırp askerinin geldiğini haber vermiĢlerdi. Ayaklanma ciddi bir hal alınca NiĢ Valisi Vasıf PaĢa, Sofya‟daki Süvari Mirlivası Ali PaĢa‟ya Vidin‟den isyana katılım olursa derhal askerle müdahale etmesini için emir vermiĢti.104 Sırbistan‟ın hemen yanı baĢında ve senelerden beri Sırplar tarafından kıĢkırtılan Vidin ve çevresinde çok büyük bir isyan 13 Mayıs 1850 tarihinde çıkmıĢ Sırp asilerden devamlı yardım gören isyan hareketi 31 Temmuz 1850‟de bastırılabilmiĢti. Ġsyancılar Osmanlı Devleti‟nden af dilemiĢlerdi. 105 101 Karal, a.g.e., C.VI, s. 68. Şimşir, a.g.e., C.II, s. LXIII. 103 Halil İnalcık, Tanzimat ve Bulgar Meselesi, TTK Basımevi, 1943, Ankara, s. 45. 104 a.g.e., s. 45. 105 a.g.e., s. 47-57. 102 58 1850‟de isteklerini gerçekleĢtiremeyen Bulgarlar, Panislavistlerin desteği ile 1862‟de “Bulgar lejyononu” kurmuĢlardı. Osmanlı Devleti‟ne karĢı yapılan Bulgar çete olaylarının bir kısmı bu tarihten sonra Sırbistan‟ta hazırlanan bu çeteler ile yapılmıĢtı.106 Bu tarihlerde Osmanlı‟ya karĢı en önemli ayaklanma hareketleri Rusya‟nın teĢvikleri, Sırpların yardımları ile Bulgarlardan gelmeye baĢlamıĢtı. Belgrad‟da Bulgar lejyonu kurulduktan sonra 1862 yılında Rakovski, Bulgaristan‟da ayaklanma zemini hazırlamak amacıyla Hacı Stavri adında birini Sırbistan‟dan Tuna Vilayeti‟ne gönderiyor, kendisine, Bulgaristan‟da ayaklanma çıkınca Sırbistan‟dan bulunan Bulgar gönüllülerinin ve Sırp askerlerinin yardıma gelecekleri bildiriliyordu. 1862 yılında yüz elli kiĢiden oluĢan çetenin isyan hareketinden, Osmanlı yöneticilerinin hızlı tedbir alması nedeniyle bir sonuç çıkmamıĢtır. 107 Bu arada Moskova Slav komitelerinin de Sırpları Osmanlılar aleyhine kıĢkırtmaları zirveye çıkmıĢtı.108 Rusya‟dan en fazla etkilenen Sırplar olmuĢtu. 1861 yılından itibaren Sırbistan‟da yaĢayan Müslümanlara karĢı düĢmanca bir tutum ve davranıĢ içine girmeye dolayısıyla da Sırbistan‟daki Osmanlı askerlerinin çıkarma hazırlıklarına baĢladılar. Rusya sempatizanı I.S. Aksakov, 1862‟de “Sırbistan Üzerine” baĢlıklı makalesinde, bütün Slav halklarının Osmanlı hâkimiyetinden kurtulması gerektiğinden, isyan için en uygun Slav grubunun Sırplar olduğundan bahsediyordu. Bu sırada Panislavistlerin etkisini iyice gören Prens Gorcakof„un Sırplara maddi ve manevi desteğini bildirmesi de Sırpları daha da cesur hâle getirdi. 106 Şimşir, a.g.e., s. LXIII. Şimşir, a.g.e., s. LXIV. 108 Kocabaş, a.g.e., s. 69. 107 59 Bu tarihlerde, Sırbistan‟da Rus nüfuzu çok etkiliydi. Rusya 1867 1868‟de Sırp askerlerini eğitmek için subaylar göndermiĢti.109 Rusya‟nın Sırplara maddi ve manevi açıdan sürekli destek oluĢu, onların Büyük Sırbistan hayallerini devamlı olarak gündemde tutmalarına yol açıyordu. Sırbistan‟ın bağımsızlığa doğru gidiĢinde Rusya her zaman aktif rol oynamıĢtı. Rusya‟nın Balkanlardaki etkisi Panislavist politikası nedeniyle hiç azalmamıĢtı. Paris BarıĢ AntlaĢması‟ndan sonra da bu etki bütün hızıyla devam etmiĢtir. Yine aynı Ģekilde, Paris AntlaĢması‟ndan sonra Sırplar imtiyazlarını geniĢletmek ve Osmanlı Devleti‟nden tamamen ayırmak için çok çaba sarf ettiler. Mihailo Obrenoviç, Bosna-Hersek ile Karadağ‟ı Sırbistan topraklarına katarak Ortodoks Sırplarının bulunduğu bölgelerde büyük bir Sırbistan Devleti kurmak istiyordu. Sırp yönetimine geçer geçmez Sırbistan‟ın iç idaresini düzenlemeye, bir ordu kurmaya ve Sırbistan‟a komĢu Slavlarla iyi geçinmeye ve bu grupları Osmanlı Devleti‟ne karĢı kıĢkırtmaya baĢladı. Rusya, zaten yıllardır Sırplara karĢı her türlü yardımda bulunuyordu. Sırp lider, Mayıs 1860‟da DıĢiĢleri Bakanı Garachanine‟i Ġstanbul‟a göndererek beyliğin babadan oğula geçmek üzere Obrenoviç ailesine verilmesini ve mevcut kanunları tadil ederek yenileme hakkının verilmesini istedi. Osmanlı Devleti bu teklifi reddetti.110 Sırplar, Belgrad‟ın 1862 Protokolü ile elinde kalmasından memnun değillerdi. Fransa ve Rusya, Sırplıların yanındaydılar. Bu ortam içerisinde çeĢitli iç ve dıĢ sorunlarla uğraĢmakta olan Osmanlı Devleti, Sırbistan‟la aralarında kalelerin terki yüzünden çıkan anlaĢmazlık nedeniyle beliren savaĢ ihtimalini büyük devletlerin de baskısı ile çözümlemek 109 110 yoluna Kocabaş, a.g.e., s. 709. a.g.e.; s. 69. gitti. 20 Mart 1867‟de Osmanlı Devleti 60 Sırbistan‟daki bütün kalelerden çekilmeye karar verdi. Böylece Kanuni devrinden beri 345 yıldır Türk hâkimiyetinde bulunan Belgrad elden çıkmıĢ oldu. Kıla-ı Hakaniye de denilen Belgrad, ġabaç, Semendire ve Gladova kaleleri 18 Nisan 1867 bir fermanla Sırbistan‟a bıraktı. Osmanlı Devleti, Balkanlarda genel bir ayaklanmanın önüne geçmek için Belgrad‟ı Sırbistan‟a bırakmıĢtı. Fakat asırlarca Osmanlı‟nın Avrupa‟daki en önemli mevkilerinden biri olan Belgrad‟ın Sırplara bırakılması Osmanlı Devleti‟nde büyük üzüntü yaratmıĢtı.111 Osmanlı ve Sırp iliĢkileri bu kadar sorunlu bir Ģekilde devam ederken Belgrad‟da 16 Haziran 1862‟de bir Sırp gencinin Osmanlı askeri tarafından vurularak öldürülmesi, Belgrad‟da günlerce süren bir Osmanlı - Sırp çatıĢmasına sebep oldu. Bu konu 1856 Paris BarıĢ Konferansı gereğince hemen milletlerarası bir nitelik kazandı.112 Paris AntlaĢması‟nı imzalayan devletler Sırbistan - Osmanlı sorunlarını görüĢmek için Ġstanbul‟da bir konferansın toplanmasını istediler. Konferansta Fransa, Belgrad halkı ve bu Ģehirde bulunan Sırplar için devamlı bir tehdit kaynağı olacağını düĢündüğü Belgrad Kalesi‟nin Sırplara verilmesini istiyordu. Osmanlı, devletin sürekliliği için Belgrad Kalesi‟nden çekilmeyi kabul etmeyeceğini açıkladı. Avusturya ve Ġngiltere Osmanlı‟nın bu açıklamasını destekliyorlardı. Fakat Rusya ve Fransa‟nın baskısıyla Osmanlı Devleti, 8 Eylül 1862‟de Ġstanbul Protokolünü imzaladı. Bu protokole göre; - Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Sokod ve Doutza - Ġslimiye Kaleleri Sırplara terk edildi. - Belgrad, Gladova, Semendire ve ġabaç Kaleleri Osmanlı Devleti‟nde kalacaktı. - Önceden olduğu gibi Müslüman ahali yalnız kalelerde oturabilecekti. 111 112 Danışman, a.g.e.; s. 152-153. Armaoğlu, a.g.e.; s. 274. 61 - Belgrad Ģehri içindeki Osmanlı karakolları kaldırılacaktı. - Osmanlı Devleti muhtelif bir komisyonun göstereceği lüzum üzerine Belgrad Kalesi‟ni Osmanlı mahallesi istikametinde geniĢletebilecekti. - Kaleler dıĢındaki Müslümanların çıkarılması için mallarına karĢılık tazminat alacaklar ve bu konuda Osmanlı ve Sırp hükûmetleri antlaĢmaya varacaklardı.113 Bu antlaĢmanın, Osmanlı Devleti‟nin aleyhine olmasına rağmen Sırbistan da protokolden memnun kalmamıĢtı. Sırplar Osmanlıların Belgrad‟dan tamamen çekilmesini istiyorlardı. Bu nedenle Osmanlı Devleti‟ne karĢı yürüttükleri isyan hareketleri devam etti. Sırplar amaçlarına ulaĢmak için de, bir taraftan Osmanlı Devleti‟nin içinde bulunduğu durumdan ve Balkanlardaki karıĢıklardan yararlanmaya çalıĢırken, diğer taraftan büyük devletlerin Osmanlı Devletine müdahale etme, özellikle de Rusya‟nın desteğini alma beklentisi içinde olmuĢlardı. Bu nedenle Sırbistan statükoyu değiĢtirmek için Osmanlı Devleti‟ne karĢı Balkanlarda meydana gelen ayaklanmaların ya doğrudan hazırlayıcısı ya da çıkarları doğrultusunda tarafı olmuĢtur. 1876 Sırp – Karadağ SavaĢı‟na kadar Sırbistan, Osmanlı Devleti‟yle direkt çatıĢmalardan uzak durmaya çalıĢmıĢtı. Sırp Prensi Obrenoviç 1860‟dan itibaren Sırp ordusunu güçlendirmek için çalıĢmıĢtı. Sırbistan‟ın, bu tarihlerde Osmanlı Devleti aleyhine yaptığı faaliyetler, isyan eden diğer Slav halklara yaptığı yardımlar ile sınırlı kalmıĢtır. Sırbistan‟ın yardımları Bulgarlara bu dönemde de devam etmiĢtir. 1864 yılı içinde yine Sırbistan‟da kurulan on beĢ kiĢilik bir Bulgar çetesi, Sırbistan‟dan Osmanlı topraklarına geçmiĢtir. Bir postaya saldırmıĢ, bir Türk‟ü ve çiftlik sahibi bir Arnavut‟u öldürmüĢ, Balkanlarda bir süre dolaĢtıktan sonra tekrar Sırbistan‟a dönerken on kiĢi çeteden 113 Danışman, a.g.e., s. 151. 62 ayrılmıĢ, kalan beĢ kiĢilik çete Sırbistan‟a geri dönmüĢtü sonbaharda da dağılmıĢtır.114 1864 yılı içerisinde Sırbistan ve Eflak‟tan gönderilen üç küçük çete Bulgarlar arasında yankı yaratmamıĢtı ve herhangi bir eyleme ikna edememiĢti. Bulgar tarihçiler, küçük oldukları, birbirinden ayrı faaliyet gösterdikleri için bu çetelerin büyük sonuçlar elede edemediklerini, bununla beraber tecrübe biriktirdiklerini yazmıĢlardır.115 1867 yılında gönderilmiĢtir. Sırbistan‟dan Birinci çete Bulgaristan grubu, 1864 içlerine tarihinde üç çete Sırbistan‟dan gönderilen ve geri dönmeyen Panayot Hitov yönetiminde kurulan otuz kiĢilik bir çeteydi. 28 Nisanda Tuna geçmiĢ, on gün sonra Kocabalkan‟a varmıĢ ve karĢılaĢtığı Türkleri öldürmüĢtü. Ġslimiye‟yi de dolaĢtıktan sonra ağustos baĢında Sırbistan‟a dönmüĢtü. Ġkinci çete, bir yıl önce Eflak‟tan Tuna Vilayetine geçmiĢ olan Filip Totü‟nün ele baĢlığında kuruluĢtu. Otuz beĢ kiĢilik bir çete idi. 17 Mayıs 1867‟de ZiĢtovi yakınında Tuna‟yı geçmiĢtir. Yolda beĢ Türk öldürmüĢtü. Bunun üzerine çetenin Tuna‟yı geçtiği haberi Türk makamlarınca anlaĢılmıĢ ve otuz kadar çeteci yaralanmıĢ veya vurulmuĢtu. Geriye kalan beĢ kiĢi Kocabalkan‟da Panayot Hitov çetesine rastlamıĢ ve onunla birlikte Sırbistan‟a dönmüĢlerdi. 1867‟de Sırbistan‟dan bir çete daha gönderilmiĢtir. Bu çete 1850 yılında Vidin köylü ayaklanmasına katılan Ġvan Kulin tarafından hazırlanmıĢtı. Yüz altmıĢ kiĢilik bir çete idi. Fakat daha Sırp sınırını geçerken Türk askerlerine rastlamıĢ kırk kiĢiyi kaybetmiĢtir. Geriye kalanları Sırplar tarafından silahsızlandırılmıĢtı. Bulgar tarihçilerine göre, Sırbistan önce bu çeteyi desteklemiĢ olduğu halde, sonradan ona ihanet etmiĢ ve bu yüzden çete baĢarılı olamamıĢtı. 116 Bulgarların 114 Şimşir, a.g.e., s. LXIV. a.g.e., s. LXV. 116 a.g.e., s. LXVI. 115 63 ayaklanmalar ile devam eden isyan hareketleri 1878‟de bağımsızlığına kavuĢana kadar devam etmiĢtir. Osmanlı‟ya karĢı yıllarca Bulgarlara yardım eden Sırplar, bu tarihten sonra ise Bulgarların yayılmacı politikalarından endiĢe etmiĢlerdir. 1867 yılında, Sırbistan‟da Rusya‟nın etkisi ve yardımları zirveye çıkmıĢtı. Rus Harp Bakanı Milyutun 1867–1868‟de Sırp askerlerini eğitmek için subaylar göndermiĢti. Panislavist tahriklerden de çok etkilenen Sırplar kendilerini “Büyük Güney Slav Ġmparatorluğu‟nun baĢı” olarak görmeye kendilerini inandırmaya baĢlamıĢlardı. 117 Gelecek için hedefi Sırp Ortodoks topraklarını ele geçirmekti. Sırbistan, Karadağ ile 1866‟da, Yunanistan ile 1867‟de ve Romanya ile 1868‟de antlaĢmalar imzalamıĢtı. Sırbistan, kendisini Balkanlardaki milliyetçi hareketlerin merkezi yapmıĢtı.118 Sırplar 1875‟teki Bosna-Hersek Ayaklanması‟nın çıkmasında da çok etkin rol Ayaklanması‟nın oynamıĢlardı. nedenleri Hatta, üzerinde 1875‟teki duran bazı Bosna-Hersek araĢtırmacılar, ayaklanmanın en önemli nedeninin Balkanlarda büyük bir Slav devleti yaratmayı amaçlayan Sırbistan ve Karadağ‟ın faaliyetlerinin, ya da bunlar arasındaki rekabetin bir sonucu olarak görmüĢlerdi. Belgrad‟ın bu sıralarda Osmanlı Devletine karĢı Balkan ayaklanmalarının merkezi haline gelmesi, ayaklanmanın Panslavist bir mahiyet de almasında Sırbistan‟ın büyük rolü olmuĢtu. Hatta, Sırpların ayaklanmanın hazırlayıcıları arasında bulunduğu görülmektedir. Balkan tarihçisi Stojanovic, Bosna-Hersek Ayaklanması‟nın Sırp hazırlıklarının ve Sırbistan ile birleĢmek amacıyla yapılan propagandanın bir sonucu olarak düĢünmüĢtür. BaĢka bir tarihçi Iseminger ise Sırbistan‟ın ayaklanmadaki rolünü daha ileri götürerek, ayaklanmanın “Pansırbizmin” bir sonucu olduğunu ileri sürmüĢtür. Ġngiltere‟nin 117 118 Kocabaş, a.g.e., s. 70. Jelavıch, a.g.e., C.I, s. 272. 64 Saraybosna Konsolosu Holmes‟in ayaklanmanın baĢlamasından iki ay sonra Elliot‟a gönderildiği bir mektupta da Sorunun Osmanlı yönetimine karĢı yürütülen bir Slav savaĢı olduğu, çözümün ise Belgrad‟da aranması gerektiğini belirtmiĢtir.119 Sırbistan‟da büyük bir heyecan uyandıran Bosna-Hersek ayaklanması, her fırsatta Sırplar tarafından maddi ve manevi olarak desteklenmiĢtir. Bu destek ayaklanmanın baĢlarından itibaren sürekli olarak Sırpların sınırı geçerek asilerle biraraya gelmiĢlerdi. Asilere katılan Sırpların sayısı bazen büyük rakamlara ulaĢabilmiĢtir. Örneğin ayaklanma bölgesindeki Ahmet Muhtar PaĢa‟nın verdiği bilgiye göre I. Duga Boğazı SavaĢı‟nda Sırpların ve Karadağlıların sayısı on dört bini bulmaktaydı. Bölgedeki Osmanlı komutanlarının mart-nisan aylarında gönderdikleri raporlar bile, asilerin çoğunluğunun Sırplardan ve Karadağlılardan oluĢtuğunu göstermiĢtir. Ayaklanmaya katılan Sırplar arasında eski Sırp yetkililerin de bulunduğu tespit edilmiĢtir. Ayaklanma bölgesine geçerek asilere büyük destek veren Sırplar, bazen de bağımsız müfrezeler Ģeklinde Osmanlı kuvvetlerine karĢı direkt olarak çatıĢmaya girmiĢlerdir. Diğer taraftan Sırbistan asilerin erzak ve silah temin ettikleri stratejik bir bölge idi. Örneğin; Sırbistan‟daki Ragusa, asilerin barut, kurĢun ve silah gibi ihtiyaçlarını karĢılamak için günlük olarak uğradıkları merkezlerden biri idi.120 Sırp yetkililer de ayaklanmaya Sırpların destek verdiklerini kabul etmekteydiler. Ancak Sırp yönetimi, bu destekte Sırp resmi makamlarının payı olduğunu kabul etmemiĢlerdir. Sırp yönetimine göre, ayaklanmaya destek verenler, resmi Sırp temsilcileri ya da subayları değil, Sırbistan‟dan giden gönüllüler idi. sempatiyle bakmıĢ ve destek vermiĢlerdir.121 119 Aydın, a.g.e., s. 923. a.g.e., s. 924. 121 a.g.e., s. 924.; Armaoğlu, a.g.e. , C.I, s. 494. 120 Sırplar, ayaklanmaya 65 Sırbistan, Osmanlı Devleti‟ni siyasi ve askerî açıdan zafiyete uğratacak çetecilik hareketlerine Rusya‟nın da desteği ile devam etmiĢtir. II.IV. Osmanlı - Sırp ve Karadağ Harbi (1876) Bosna-Hersek ayaklanması ile Bulgaristan olayları ve Avrupa devletlerinin isyancılar yararına iĢe karıĢmaları, Sırbistan ve Karadağ‟a da bağımsızlıklarını kazanmak veya hiç olmazsa muhtariyet imtiyazlarını geniĢletmek için ümit vermiĢti. Sırp ve Karadağ gönüllüleri, Hersek ayaklanmasına baĢlangıçtan beri yardım etmiĢlerdi. Ayrıca, Rusya ve Avusturya devletlerinin de kıĢkırtması ile Belgrad‟da basın, açıkça Slav birliği için yayın yaparak Sırpların, Hırvatların, Slovenlerin ve Bulgarların bağımsız bir egemenlik altında toplanması tezini savunmaktaydı.122 Bu sırada, Rusya, Balkanlarda Slavları Osmanlı egemenliğinden kurtarmak için geniĢ çapta Slavcılık - Panislavizm propagandası yapmaktaydı Almanlara ve Ġtalyanlara yenilen ve toprak kaybına uğrayan Avusturya, prestijini kurtarmak için Balkanlara yönelmiĢti. Bosna ve Hersek‟i ele geçirmek ve hatta Selanik‟e kadar uzanarak Arnavutluk ve Makedonya‟yı da egemenliği altına almak istiyordu. Almanya, Rusya ve Avusturya‟nın Balkanlarda uğraĢmalarını ve hatta bu bölgede çatıĢmalarını kendi yararına bulmaktaydı. Ġngiltere, Balkan statükosunun değiĢmesine taraftar değilse de tek baĢına bir Ģey yapamayacağından sükûnetin sağlanması için Osmanlı 122 Karal, a.g.e. , C.VIII, s. 14. 66 Devleti‟nin bazı tavizlerde bulunmasını istiyordu. Bu suretle Avrupa siyasetinin ağırlık merkezini Balkanlar teĢkil ediyordu. 1875 yılında Sırbistan Prensi Milan‟a ve Karadağ Prensi Nikola‟ya Osmanlı Devleti‟nin zayıflığından faydalanmaları için büyük baskı yapılıyordu. Karadağ Prensi Nikola‟ya geniĢ çaplı bir eylemden yanaydı ama Sırbistan Prensi Milan yeni bir isyan hareketi için müteredditti. Sırpların büyük çoğunluğu bir eylemden yanaydı. Fakat Milan, Sırbistan‟ın Osmanlı Devleti ile yapacağı bir savaĢ için hazır olmadığını düĢünüyordu. Fakat baĢta Rusya olmak üzere büyük devletler Sırbistan‟ı Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyana teĢvik ediyorlardı.123 Rusya ve Avusturya propagandası etkisi ile Sırbistan ve Karadağ‟ın Osmanlı Devleti‟ne karĢı düĢmanca hareketleri artmaktaydı. Abdülaziz‟in tahtan indirilmesi ve bundan sonra meydana gelen olaylar ile iktisadi durumun bozukluğu Sırplara ve Karadağlılara daha da cesaret veriyordu. Ruslar tarafından Sırplara para ve gönüllü yardımları yapılıyordu. Panislavist hareketinin savunucularından Rus General Çernayev‟de, Sırp ordusunun Morava bölüğünün baĢına geçmek için 1876 Mayıs ayında Belgrad‟a geldi. Sırp kamuoyunun baskısı ile birleĢen Panislavist hareketin boyutu Sırp Prensi Milan‟ın bile hayallerinin ötesindeydi. Sırp Prensi Milan‟ın da savaĢ için ikna olması ile Sırplar ve Karadağlılar arasında birlik sağlanmıĢ ve Osmanlı Devleti‟ne karĢı savaĢa girmeleri kararlaĢtırılmıĢtı. Karadağ ve Sırbistan, Bulgaristan‟da da bir isyan çıkacağını ve Bosna-Hersek‟teki isyancılardan da yardım geleceğini düĢünüyorlardı.124 Osmanlı Devleti, Rusya‟nın desteği ile geniĢ çaplı bir SırbistanKaradağ ayaklanması olacağını hem dıĢ politikanın gidiĢatından hem de bölgeden gelen muhabere ile görmüĢtü. Bosna-Hersek valiliği 123 124 Jelavich, a.g.e., s. 385. a.g.e., s. 385. 67 görevinde de bulunmuĢ (bir ay kadar) olan Ahmet Hamdi PaĢa 125 Karadağlılarla Sırpların Osmanlı‟ya isyan için birlikte hareket ettikleri, silah dağıtımı yaptıkları ve eksiklikleri tamamlamaya çalıĢtıklarına dair bilgileri Ġstanbul‟a bildirmiĢti.126 Bir yandan askerî hazırlıklar yapılırken öte yandan Sırp ordusunun baĢına bir Rus subayının getirilmesi ve Sırp askerlerinin de bazı sınır olaylarına neden olmuĢları üzerine Osmanlı Devleti 9 Haziran 1876‟da Sırbistan‟dan durumun açıklanmasını istemiĢti. Milan, bir hafta kadar sonra verdiği cevapta, Çerkez ve Arnavut Kurulu kuvvetlerinin sınırı geçerek yağma yaptığını ve bu arada öldürülenler ticaretine olduğunu, zarar Bosna-Hersek verdiğini, ayaklanma ayaklanmasının bölgesinden Sırbistan Sırbistan‟a sığınanların yiyecek ve iskân bakımından Sırbistan‟ı zorluklarla karĢılaĢtırdığını ve bu hareketlerin memlekette huzuru bozduğunu ileri sürerek Ģu önerilerde bulunmuĢtu: “Bir türlü bastırılamayan Hersek ayaklanmasının yatıĢtırılması görevi Sırp ordusuna verilmelidir. Sırp ordusu bu görevi iftiharla kabul edecek ve kısa zamanda baĢaracaktır. Böylece bu toprakları Osmanlı Devleti‟nin Sırbistan‟a bırakması ile arzu edilen huzur ve rahatı yeniden sağlanacak ve Osmanlı Devleti‟nin Sırbistan üzerinde olduğu gibi Bosna-Hersek üzerindeki egemenliği de daha garantili olarak devam edecektir.” deniliyordu. Osmanlı Devleti‟nin, bu öneriyi kabulü olanaksızdı. Esasen, Osmanlı Devleti‟nin cevap vermesine vakit kalmadan Sırbistan, 1 Temmuz 1876 günü Osmanlı Devleti‟ne karĢı savaĢa girdi. Bir gün sonra da Karadağ, müttefiki olan Sırbistan‟ın yanında yer aldığını 125 126 Gazi Ahmet Muhtar Paşa, Anılar I, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996, İstanbul, s. 110. Askerî Tarih Belgeleri Dergisi, Gnkur. ATASE Yayınları, s. 102, Ankara, 1996, s. 25. 68 Osmanlı Devleti‟ne bildirdi.127 Bu suretle Osmanlı Devleti ile Sırbistan ve Karadağ arasında savaĢ baĢlamıĢ oldu. SavaĢın baĢlaması Sırplar arasında ve Karadağ‟da ve baĢta Rusya olmak üzere diğer Slav halklar arasında büyük heyecan yarattı. Sırp Prensi Milan yayınladığı savaĢ emrinde hedef olarak Orta Çağ‟da kurulmuĢ olan büyük Sırp Ġmparatorluğunun sınırları gösteriliyordu. Sırplar, birkaç hafta içinde ordularının Ġstanbul kadar gideceğine kesin olarak bakıyorlardı. Basında baĢkentin Belgrad‟dan Sofya veya Selanik‟e taĢınması bile konuĢuluyordu. Avusturya‟nın idaresi altındaki Slavlarda, Sırplara ve Karadağlılara yardımda bulunuyorlardı. Avrupa kamuoyunda genel kanaat Osmanlı Devleti‟nin mağlup olacağıydı. 128 SavaĢ baĢlamadan Sırp Prensi Milan‟ın yeni bir savaĢa hazır olmadıkları konusunda gösterdiği tereddüt doğru çıkmıĢtı. Karadağ ordusu az da olsa baĢarılı idi. Fakat Sırp ordusunun durumu çok kötüydü idi. Rus komutan Çernayev‟de bu savaĢta baĢarı gösterememiĢti. Sırplar savaĢın ilk haftalarında; 3 Temmuz‟da NiĢ yakınlarında, 8 - 9 Temmuzda Eskikilise tabyasında yapılan muharebelerde kayıplar vererek geri çekilmiĢlerdi.129 SavaĢın Sırplar aleyhine geliĢmesi üzerine Temmuz ayında Rusya ve Avusturya devletleri durumu gözden geçirmek için toplandılar. Burada çıkarları konusunda bir anlaĢmaya vardılar. Bu toplantıda kabul ettikleri bir prensip anlaĢmasına göre Rusya ve Avusturya, savaĢın sonucuna göre hareket edeceklerdi. Osmanlı Devleti kazandığı takdirde toprak dağılımındaki statüko korunacak, Balkan devletleri kazandığı takdirde ise Osmanlı toprakları paylaĢtırılacaktı. Sırbistan ve Karadağ‟ın toprakları geniĢleyecek, Yunanistan Teselya ve Girit‟i alacaktı. Osmanlı toprakları, büyüklükleri kararlaĢtırılmamıĢ olan üç özerk devlete 127 Karal, a.g.e., C.VIII, s. 15-16. Karal, a.g.e., C.VIII, s. 17. 129 ATBD, s. 42, 45. 128 69 bölünecekti. Bulgaristan, Rumeli ve Arnavutluk. Ġstanbul serbest bir Ģehir olacaktı. Rusya, Besarabya‟yı alacak ve Rus sınırları Kafkasya‟ya kadar geniĢleyecekti. Avusturya ise Bosna-Hersek‟te bazı imtiyazlar elde edecekti. Avusturya daha sonra Bosna-Hersek‟in tüm topraklarını ilhak ve karar hakkının kendilerine ait olduğunu iddia ederken Rusya, Bosna‟nın kuzeybatısında küçük bir bölge olan Türk Hırvatistan‟ının Avusturya‟ya verildiğini ifade etti.130 AntlaĢmada büyük Sırbistan‟ın kurulamayacağı da tespit edilmiĢti.131 AntlaĢmaya göre, Osmanlı Devleti‟nin savaĢı kazanması bir kazanç sağlayamayacak ancak bazı topraklarının paylaĢılmasını önleyecekti. Osmanlı kuvvetleri, beĢ birlik hâlinde teĢkilatlanmıĢ olup bunlardan üçü Sırbistan‟a ikisi de Karadağ‟a karĢı sefere memur edilmiĢti. Sırbistan‟a karĢı görevlendirilen birlikler; Vidin, NiĢ ve Yenipazar dolaylarında toplanmıĢtı. Vidin‟deki kuvvetler Osman Nuri PaĢa, NiĢ‟tekiler Ahmet Eyüp PaĢa, Yenipazar‟dakiler de Ali PaĢa ile Mehmet PaĢa komutasına verilmiĢlerdi. Karadağ‟a karĢı ayrılan ĠĢkodra grubu DerviĢ PaĢa, Hersek grubu da Ahmet Muhtar PaĢa‟nın komutasında bulunuyordu. Bütün bu birliklerin toplamı Mısır Hidivi Ġsmail PaĢa‟nın gönderdiği üç alay nizamiye askeri ve gönüllü olarak katılan diğer erler de dâhil olmak üzere 100.000 kiĢi kadar tahmin ediliyordu. Sefer komutanlığına Serdarı Ekrem Abdülkerim PaĢa atanmıĢtı. Sırp ordusu dört birlik hâlinde tertiplenmiĢti. Birincisi Yenipazar Tümeni olup General Ranko komutasında, ikincisi Ġbar Tümeni olup Zack Komutasında, üçüncüsü Güney Ordusu adında birlikler olup Rus Generali Çernayef komutasına verilen birlikler ve dördüncüsü de Timok Tümeni idi. Bütün bu kuvvetlerin toplamı 35.000‟i muntazam ve gerisi 130 131 Jelavich, a.g.e., s. 387. Karal, a.g.e., C.VIII, s. 18. 70 gönüllü olmak üzere 150.000 kiĢi kadardı. BaĢkomutan Sırp Prens Mihal‟di. Sonradan savaĢ sırasında BaĢkomutanlığa Rus Generali Çernayef getirilmiĢ ve kendisine büyük yetkiler verilmiĢti.132 Sırp ordusunda süvari kuvveti hemen hemen yok gibiydi. Subay kadrosu ve özellikle yüksek komutanlar gerek sayı ve gerekse değer yönünden yetersizdi. Sırp ordusu piyade tüfeği cephanesi ve top mühimmatı bakımından çok zengindi. Ordunun ulaĢtırma hizmetleri ve yiyecek iĢleri iyi düzenlenmiĢti. DıĢ memleketlerden, Kızılhaç tarafından bir hayli doktor ve hastahane malzemesi gönderildiğinden ordunun sağlık iĢleri daha iyi durumdaydı.133 Karadağ‟ın seferber hâle koyabileceği kuvvet ancak 40.000 kadardı. Ordu muhtaç olduğu taĢıt araçlarından yoksundu. Karadağ ordusu normal bir savaĢ yapacak kadar eğitim görmemiĢti.134 SavaĢ, Sırpların ve Karadağlıların saldırısı ile baĢladı. Prens Milan, Drina suyu üzerinden Bosna-Hersek‟e doğru saldırmanın Avusturya‟yı gücendirebileceğini ve bu devletin Bosna-Hersek‟e karĢı harekete geçebileceğini düĢünerek bu yönden taarruza geçmemiĢti. Sırbistan ordusu büyük kuvvetleri ile Morova ve Timok vadilerinden taarruza geçerek Bulgaristan‟ı istila etmeye çalıĢacak ve bu sırada bir kısım kuvvetlerle de Bosna-Hersek yönünde harekâta giriĢecekti. Bu plan, kuvvetlerin geniĢ bir cepheye dağılması demek olduğundan sakıncalıydı. Sırplar, bu plana göre üç noktadan, yani Vidin, NiĢ ve Yenipazar yönlerinde saldırıya geçtiler. Vidin Bölgesi Komutanı Osman Nuri PaĢa, Sırp kuvvetlerinin saldırısını durdurdu ve sınırın ötesine attı. Bundan sonra da taarruza geçerek Sırpları yendi. Birçok esir top ve mühimmat ele geçirdikten sonra, Timok Nehri‟ni geçmek 132 a.g.e., s. 18-19. İ.Hakkı, 1876 - 1878 Osmanlı – Sırp Seferi, Askeri Matbaa, İstanbul, 1934, C.I, s. 41. 134 Karal, a.g.e., C.VIII, s. 19. 133 71 üzere köprü kurmaya baĢladı. Sırp kuvvetleri batıya çekildi. Osman PaĢa kuvvetli bir suretle berkitilmiĢ Zayçar Kasabası‟na girdi.135 Bu sırada, NiĢ bölgesinde General Çernayef komutasında saldırıya geçen Sırplar, önce ileri sürülmüĢ olan Osmanlı emniyet birliklerini geri atarak ilerlemeye baĢladılarsa da daha sonra Süleyman Hafız PaĢalar komutasındaki birlikler Çernayef kuvvetlerini sınırın ötesine atmayı baĢardılar. Sırpların bu yenilgilerini Osmanlı Devleti, Sırpların bir an evvel barıĢa zorlamak için Serdar-ı Ekrem Abdülkerim PaĢa‟ya hemen Belgrad üzerine yürümesi emrini verdi. Bu emrin yerine getirilmesi için Osmanlı ordusunun top, cephane ve ulaĢtırma araçlarına ihtiyaç vardı. Bu noksanlığa rağmen Abdülkerim PaĢa, kuvvetlerini iki koldan Sırp büyük kuvvetlerinin toplanmıĢ bulunduğu Aleksinaç üzerine yürüttü. Birbirini izleyen baĢarılı savaĢlardan sonra burasını kuĢattı. Buradaki berkitme çok iyi hazırlandığından kuĢatma uzadı. Sırplar, Yenipazar bölgesine de aynı zamanda saldırmıĢlardı. Hedefleri; Bosna‟yı Rumeli‟ye bağlayan boğazları ele geçirmek ve bu suretle Karadağ ile birleĢip Bosna‟yı imparatorluktan ayırmaktı. Serdar-ı Ekrem Abdülkerim PaĢa, Sırpların böyle bir hareket yapacağını daha önceden düĢündüğünden gerekli tedbirleri almıĢtı. Her biri seçkin komutanlardan olan Mehmet Ali, Cemil, Mustafa ve Fuat PaĢaları, MüĢir DerviĢ PaĢa‟nın komutasında bu bölgenin savunulması iĢi ile görevlendirmiĢti. Sırpların burada yaptıkları saldırılar bir baĢarı sağlamadığı gibi Osmanlı kuvvetleri bu bölgede Sırp sınırını aĢarak bazı yerleri ele geçirmiĢlerdi. Karadağ savaĢlarında kesin bir sonuç sağlanamamıĢtı. Karadağlılar, savaĢçı olduklarından aynı zamanda arazinin verdiği imkânlardan da yararlandıklarından, muntazam kuvvetlerle ve klasik 135 Karal, a.g.e., C.VIII, s. 20. 72 savaĢ usulleri ile onları yenmek mümkün değildi. Bu nedenle iki taraf da birkaç kez yenilmiĢ ve bu yenilgiler savaĢı durdurmak veya sona erdirmek bakımından bir etki yapmamıĢtı.136 Önceleri üç koldan yapılan Sırp saldırılarının geri atılması, savaĢın Sırp topraklarına geçirilmesi ve Aleksinaç‟ın kuĢatılması Sırpların ümitsizliğe düĢmesine neden oldu. Prens Milan, 24 Ağustos 1876‟da büyük devletlerin Belgrad‟daki temsilcilerine baĢvurarak mütareke yapılması için aracılık yapmalarını istedi. Bu sırada Rusya, Osmanlı Devleti zararına bir durum almıĢ; Bulgaristan‟daki olaylar ise Ġngiltere‟deki siyasi havanın Osmanlılar aleyhine dönmesine neden olmuĢtu. Ġngiltere Devleti, Ruslardan önce davranmak gayreti ile Osmanlı Devleti‟ne mütareke yapmasını tavsiye etti. Bunun için de Osmanlı Devleti‟nin hemen muharebeyi durdurması istendi. Aksi hâlde, Rusya‟nın Slav olması nedeni ve ırkdaĢlarını korumak bahanesiyle kuvvete baĢvurmasının mümkün olacağı belirtildi. Diğer devletler de harbin baĢından beri devam eden tarafsızlıklarını bırakarak Ġngiltere‟nin mütareke önerisini desteklemiĢlerdi. Osmanlı Devleti, Sırbistan beyliğini kendi egemenliğinde bildiği için devletlerin aracılığı ve kefaleti altında onunla resmî bir mütareke yapmayı kabul etmeyerek Serdar-ı Ekrem Abdülkerim PaĢa‟ya savaĢ harekâtını durdurmasını emretti. Bundan sonra da barıĢ koĢullarını 14 Eylül 1876‟da büyük devletlere bildirdi. BarıĢ koĢulları Ģunlardı: Sırp Knezinin Ġstanbul‟a gelerek padiĢaha tazimlerini sunması, 1867‟de muhafazası Sırp knezine verilmiĢ olan kalelerin geri verilmesi, milis askerinin terhis edilmesi ve asayiĢin sağlanması için on binden fazla nizamiye asker ile iki bataryadan fazla 136 Karal, a.g.e., C.VIII, s. 21. 73 top bulundurulmaması ve miktarı sonradan saptanacak bir harp tazminatı ödenmesi.137 Ġngiltere bu koĢulları uygun bulmadı. KarĢılık olarak kendisi 21 büyük devletlerin de onayını alarak Ģu koĢulları ileri sürdü: Sırbistan ve Karadağ‟ın savaĢtan önceki imtiyazları yenilenecek, Bosna-Hersek bölgesinde muhtariyet idaresi kurulacak, Bulgaristan‟da ıslahat yapılacak, ayrıca Sırbistan‟la iki aylık bir mütareke yapılacaktı. Osmanlı Devleti bu önerileri; “padiĢahımız bütün azınlıklara her türlü imtiyazları veriyor ve fermanlarıyla bunu halka söz verir ilân ediyor, bundan Bosna-Hersek ve Bulgaristan ahalisinin de tamamıyla yararlanacakları açıktır. Öyle farklı farklı imtiyaz vermek adeta mülkü dağıtmak demek olduğundan imtiyaz maddesinin reddetine..” kararı alarak Ġngiltere‟nin yaptığı antlaĢma Ģartlarını kabul etmemiĢtir.138 Osmanlı Osmanlı ordusunun Sırbistan‟daki baĢarılarını hiçe saymakta ve Bosna-Hersek ve Bulgaristan‟da Osmanlı egemenliğini zayıflatmaktaydı. Osmanlı Devletine sunulan antlaĢma maddeleri, Osmanlı ordusunun Sırbistan‟daki galibiyetini olmamıĢ gibi göstermekte ve Sırbistan, Bosna-Hersek, Bulgaristan‟da Osmanlı idaresini zayıflatmakta idi. Fakat antlaĢmayı reddeten Osmanlı, topraklarındaki halklar üzerinde ıslahat yapmak adına sürekli Osmanlı içiĢlerine karıĢmalarını önlemek için meĢrutiyet idaresinin kurulmasına karar verildi. Bu karar ilgili devletlere bildirildi. Mütareke ve barıĢ koĢullarının saptanmasıyla uğraĢıldığı sırada Sırbistan, ordusunun eksikliklerini tamamlamaya çalıĢmıĢtı. Rusya‟dan subay, astsubay, silah ve harp gereçleri getirmiĢti ve savaĢ mevzilerini sağlamlaĢtırmıĢtı. Aynı zamanda baĢta Ġngiltere olmak üzere büyük devletlerin Osmanlı Devleti zararına döndüklerini görünce de 25 Eylül 1876‟da yeniden savaĢa baĢlamıĢtı. 137 138 a.g.e., s. 23. ATBD, s. 83. 74 SavaĢın bu döneminde de Osmanlı kuvvetleri giriĢini ele aldılar. Abdülkerim PaĢa‟nın 29 Ekimde Çernayef kuvvetlerine karĢı taarruzu baĢarıya ulaĢtı. 29 Ekimde Sırp mevzileri Osmanlıların eline geçti. Çernayef‟in karĢı saldırıĢı da baĢarısızlığa uğratıldı. Sırplar tekrar yenildiler. Çernayef de Belgrad‟a çekildi. Bunun üzerine Sırp ordusunda panik baĢ gösterdi. Sırpların bu bölgedeki diğer kuvvetleri de yenildiğinden Sırp kuvvetleri Belgrad‟ı bırakarak daha gerilere çekildi. Bunun sonunda aylardan beri direnmekte olan Aleksinaç teslim oldu. Bu suretle Belgrad yolu açılmıĢ Sırbistan‟ın iĢgali kolaylaĢmıĢtı. Sırp ordusunun yenilmesi, Belgrad‟da büyük heyecan uyandırdı. Eli silah tutan herkes Belgrad‟ı savunmaya çağırıldı. Aynı zamanda Sırp Prensi Milan, Rusya‟nın iĢe karıĢmasını istedi. Rus çarı, Sırbistan‟ın yenilmesi ile Rus nüfuzunun Balkanlardan silineceğini bildiğinden gerekli giriĢimlerde bulunmaya kararlıydı. 31 Ekimde Ġstanbul‟daki Rus Elçisi Ġğnatiyef, Osmanlı Devleti‟ne kırk sekiz saatlik bir ültimatom verdi. Bu ültimatomda, Sırbistan ve Karadağ ile iki aylık kayıtsız ve Ģartsız bir mütareke yapılmadığı takdirde, bütün elçilik memurları ile birlikte Ġstanbul‟dan ayrılacağını ve bu hareketin sorumluluğunun Osmanlı Devleti‟ne ait olacağını bildirilmiĢti. Osmanlı Devleti ya ültimatomu kabul etmek veyahut Rusya ile harbi göze almak zorundaydı. Böyle bir savaĢta Osmanlı Devleti büyük devletlerden hiçbirinin maddi ve manevi yardımını bekleyemezdi. Hâlbuki askerî ve mali durumu böyle bir savaĢa girmesine elveriĢli değildi. Bu nedenle Rus ültimatomu kabul edilerek Sırbistan ve Karadağ ile mütareke yapıldı.139 Konferans, 12 Aralık 1876‟da baĢladı. Diğer delegeler önce aralarına Osmanlı delegelerini almadan toplanıp Sırbistan ve Karadağ ile yapılacak barıĢ antlaĢmasının koĢullarını 139 Karal, a.g.e., C.VIII, s. 23, 24. 75 içeren ve Bulgaristan ile Bosna-Hersek‟e verilecek özerk idareye dair olan geniĢ raporlar hazırladılar. Bu sırada Osmanlı Hükûmeti de MeĢrutiyet Anayasası‟nı hazırlamıĢtı. Avrupa devletleri aralarında kararlaĢtırdıkları önerileri bildirmek üzere 23 Aralık 1876‟da Osmanlı Hariciye Bakanı Safvet PaĢa baĢkanlığında toplandıkları sırada MeĢrutiyet‟in ilan edildiğini bildiren top sesleri geldi. Bu sırada Safvet PaĢa ayağa kalkarak; “Sayın üyeler, iĢittiğiniz Ģu top sesleri bu andan itibaren bütün Osmanlı Devleti de MeĢrutiyetle idare edilen devletler topluluğuna dâhil olmuĢtur. MeĢruti idare bütün Osmanlı uyrukluların özgürlüklerine kefil olduğundan toplantının gereksiz bulunduğu” biçiminde bir konuĢma yaptıysa da, Rus delegesi Ġğnatief‟in karıĢmasıyla bu konuĢma etkisiz kaldı ve konferansa devam edilerek Ģu kararlar alındı: - Bulgaristan (Tuna vilayeti); Bulgaristan ve ġark-ı Rumeli, özerk vilayetlere ayrılacak. Bunların idaresi Avrupalı devletler tarafından atanan bir komisyona verilecek ve bu vilayetlerin uygun bulacağı birer vali atanacak, - Bulgaristan ile Bosna-Hersek‟ e özerklik verilecek, - Karadağ‟a bir kısım arazi verilerek Karadağ tatmin edilecek, - Osmanlı ordusu, Sırbistan‟dan otuz gün ve Karadağ‟dan on gün içerisinde çekilecek, - Bosna-Hersek için özerklik verilmesine çalıĢılacaktı. 140 Devletin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüyle bağdaĢmayan bu karar Osmanlı Meclisinde oy birliğiyle reddedilince elçiler Ġstanbul‟u terk ettiler. Bu red cevabı özellikle Rusya‟da büyük reaksiyona sebep oldu. Rus II. Aleksandre, Osmanlı Devleti‟ne harp açmak üzere iken diğer Avrupa devletlerinin düĢüncelerinin alınması gerektiği düĢünülerek bu harekâttan bir süre vazgeçti. Rusya, Avrupa devletlerine Ortodokslarla 140 Danışman, a.g.e., s.46-49. 76 ilgili sorunları çözümlemek için Rusya‟nın müdahale etmesi durumunda, Osmanlı Devleti‟nin Batılı devletler tarafından himaye edilip edilmeyeceğini sordu. Avrupa devletleri Osmanlı Devleti aleyhine dönmüĢlerdi. Rus isteklerine karĢı -Ġngiltere hariç- olumlu yanıt verdi. Bunun üzerine Rusya hem diplomatik eylemlerine hem de savaĢ hazırlıklarına hız vermiĢtir. Osmanlı Devleti‟nin Ġstanbul Konferansı Ģartlarını reddettiği gibi 31 Mart 1877‟de Londra Protokolü adıyla sunulan yeni istekleri de 12 Nisan 1877‟de reddetmiĢtir.141 Rusya, bu protokollerin reddinin savaĢ nedeni olacağını daha önceden bildirmiĢti. Görünürdeki neden Ġstanbul ve Londra protokollerinin reddi olan, gerçekte ise egemenliğini Balkanlara ve Boğazlara yayma siyasetinin uygulaması olan harp, Ġstanbul Konferansının dağılması ile baĢlayacaktır. Osmanlı Devleti, bütün iyi niyet ve çabalarına karĢın bir Osmanlı Rus savaĢının önüne geçememiĢtir. II.V. 1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşı ve Bu Dönemde Sırp Çete Hareketleri 1853-1856 Kırım Harbi‟nden beri dıĢarıdan aldığı borçlarla mali durumu bozulan Osmanlı Devleti‟nin dıĢ borçları da sarayca yapılan hesapsız harcamalar nedeniyle hızla artmıĢtır. Ekonomik durumun düzelmesi için 6 Ekim 1875‟de tenzili faiz kararı nedeniyle borçlarının beĢ yıl süreyle borçların faizlerinin yarısının nakit diğer yarısının da % 15 faizli bir senet ile ödeyeceğini bildirmesi devletin içte ve dıĢta mali itibarını tamamen sarsılmıĢtı.142 Bu sırada Rusya‟nın desteğiyle ilk olarak 1875 yılında Hersek, 1876 yılında Bulgarlar ayaklandı. Bulgar 141 142 Karal, a.g.e., C.VIII, s. 39, 40. Karal, a.g.e., C.VII, s. 239. 77 ayaklanması kısa sürede bastırıldı. Hem mali operasyon, hem Bulgar isyanının bastırılması sırasında çıkan olaylar Avrupa kamuoyunun büsbütün Osmanlı aleyhine geliĢmesine neden olurken aynı zamanda Osmanlı kamuoyunda da büyük hoĢnutsuzluk yarattı. Bu durumdan yararlanan Mithat PaĢa‟nın desteğiyle ayaklanan medrese öğrencilerinin 10 Mayıs 1876‟da yaptığı gösteri sonunda kabine değiĢikliği gerçekleĢti. Yeni kurulan kabinede yakın arkadaĢları bulunan Mithat PaĢa meĢrutiyet hazırlıklarına baĢladı.143 Kendisinden, daha önce, padiĢahlığa geldiği takdirde meĢrutiyeti ilan edeceğine dair söz alınan V. Murat‟ın 30 Mayıs 1876 tarihinde tahta çıkmasında Dolmabahçe Sarayı önünde bir grup askerin yaptığı gösteride etkili oldu.144 Ancak V. Murat‟ın kısa sürede sağlığının bozulması üzerine bir an önce tahta çıkmak isteyen Veliaht Sultan Abdülhamit‟in Mithat ve RüĢtü PaĢalarla görüĢerek tahta çıkarıldığı takdirde meĢrutiyet idaresini getireceğine dair söz vermesi üzerine 31 Ağustos 1876 tarihinde V. Murat tahttan indirilerek aynı tarihte II. Abdülhamit padiĢah oldu.145 Bu arada 2 Temmuz 1876 tarihinde Sırbistan ve Karadağ ayaklandı. II. Abdülhamit‟in karĢılaĢtığı ilk sorunlar Bosna-Hersek, Sırp-Karadağ ayaklanmaları, bu ayaklanmaların neden olduğu dıĢ baskılar ve meĢrutiyetin ilanıdır. Sırp isyanının kısa sürede bastırılması üzerine harekâtın hemen durdurulması için Osmanlı Devleti ile Osmanlı aleyhine geçici bir mütareke yapıldı. Bu arada Osmanlı Devleti sorununun tam olarak çözümlenmesi için 23 Aralık 1876 yılında Ġstanbul‟da bir konferans toplandı. II. Abdülhamit aynı tarihte konuk üyeler üzerinde baĢkanlığında 143 bir olumlu komisyon Danişmend, a.g.e., s. 253, 255. a.g.e., s. 256, 265. 145 a.g.e., s. 283. 144 etki bırakılması tarafından için Mithat hazırlanan PaĢa‟nın anayasa ile 78 MeĢrutiyeti ilan etti.146 Konferansta alınan bu kararlar, Meclisi Âyan‟da ve Meclisi Mebusan‟da tartıĢıldı ve 12 Nisan 1877 tarihinde protokole ret cevabı verilmesi kararı alınarak Avrupa devletlerinin dıĢiĢleri bakanlarına bildirildi.147 Bundan sonra Rus hükümeti, kazandığı siyasi zaferden sonra bunu fırsat bilerek amaçlarını gerçekleĢtirebilmek amacıyla 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı Devleti‟ne harp ilan etti. 148 1877-1878 Osmanlı - Rus SavaĢı, diğer Osmanlı - Rus SavaĢları gibi Balkanlar‟da, Tuna/Rumeli ve Kafkasya‟da olmak üzere iki cephede devam etmiĢti. SavaĢın Tuna Cephesi‟nde Ruslara, Rumenlerden sonra en çok yardım eden millet Sırplar olmuĢtu. Rumenler Slav olmamalarına rağmen, bu savaĢta Rusya‟nın yanında olmuĢlar, Rus ordusunun topraklarından geçiĢine ve demiryollarının kullanılmasına izin vermiĢlerdi.149 Rusya gibi hem Ortodoks hem de Slav olan Sırbistan ise savaĢın baĢladığı tarihten itibaren Rusya‟nın yanında yer almıĢ fakat savaĢa tam olarak Aralık 1877-1878 tarihinde dahil olmuĢ ve Osmanlı Devleti ile 1876 SavaĢı sonrası 28 ġubat 1877‟de imzaladığı barıĢı 150 bozmuĢtu. 1876‟da Osmanlı Devleti ile Sırplar arasında yapılan barıĢa rağmen Sırplar Osmanlı Devleti‟ne karĢı düĢmanca faaliyetlerinden hiç vazgeçmemiĢlerdi. Bu durum Osmanlı Devleti‟yle Sırplar arasında yapılan barıĢ antlaĢmasına aykırı idi. Çünkü antlaĢmaya göre Sırplar, savaĢtan önceki duruma geri dönüyorlardı. Eskiden mevcut olanlara 146 a.g.e., s. 291, 293. Karal, a.g.e., C.VIII, s. 39, 40. 148 Danişmend, a.g.e., C. IV, s. 299. 149 Danişmend,a.g.e., C.IV, s. 302. 150 İslam Ansiklopedisi, “Sırbistan Mad.”, C.X, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1967, s. 564. 147 79 ilaveten kale ve istihkam yapmamayı, çeteler oluĢturmamayı ve var olanların davranıĢlarına izin vermeyeceğini kabul ediyordu.151 Sırplar, antlaĢmaya aykırı olarak özellikle 93 Harbi‟nin baĢladığı 24 Nisan 1887‟den itibaren Rusya‟nın da teĢvik ve desteğiyle çetecilik faaliyetlerine yeniden baĢlamıĢlardı. Osmanlı Devleti‟nin Sırpların yeniden baĢlayan çetecilik hareketlerinden haberi vardı. 152 Sırplar, çete sayısını ve faaliyetlerini arttırarak Rusya‟yla savaĢ halinde olan Osmanlı Devleti‟ni Rumeli Cephesi‟nde zaafa uğratmak istiyordu. Balkanlarda asayiĢi sağlayabilmek için askeri gücünü bölmek zorunda kalacak olan Osmanlı Devleti, Rusya‟ya karĢı hem Kafkas hem de Rumeli Cephesi‟nde savaĢı kaybedebilirdi. Sırbistan ve Rusya, Osmanlı Devleti‟yle ilgili bu emellerini savaĢın sonunda gerçekleĢtirmiĢlerdi. Sırp çetelerinin hareketleri Sırbistan‟la da sınırlı değildi; Karadağ, Bosna-Hersek ve Bulgaristan‟da Osmanlı Devleti‟nin huzurunu kaçıracak eylemlerde bulunuyorlardı. Buradaki Slav halkları da Osmanlı Devleti‟ne karĢı isyan hareketi için teĢvik ediliyorlardı. Çeteler, 93 Harbiyle birlikte Rusya için Balkanlarda hayati önemi olan eylemlerine bölgelere baĢlamıĢlardı. mühimmat ve asker Bu çeteler Rusya‟nın sevki savaĢtığı sağlayabilecek Ģekilde örgütlenmiĢlerdi; örneğin, 19/06/1293 Rumî - 21 Ağustos 1877 Miladî tarihli belgede Vidin‟e silah ve mühimmat gönderilecek, Hırvatistan‟ın Ruma mevkiinde Rusya lehine bir miting yapacakları bildirilmiĢti.153 Sırp çetecilerin mühimmat gönderecekleri bu bölge, 19 Temmuz 1877‟de General Gurko komutasındaki Rus ordusuna karĢı Rumeli Cephesi‟nde Plevne müdafaasını yapacak olan Gazi Osman PaĢa komutası altındaki staratejik önemi büyük olan Vidin bölgesiydi. 151 Danişmend, a.g.e., C.IV, s. 298. ATASE Arşivi, K.4, G.20, B.476; K.4, G.20, B.476-a; K.14, G.96, B.96-1; K.79, G.179, B.179-19. 153 ATASE Arşivi, K.110, G.113, B.13-1. 152 80 Gazi Osman PaĢa yeteri kadar kuvveti Vidin‟e bırakarak Plevne üzerinden Tırnova‟ya ilerleyip bu istikametten Rus kuvvetlerine taarruz etmek istiyordu. Osman PaĢa‟nın bu planı uygulanamadı. Çünkü düĢmanın Vidin civarında hazırlıklar yaptığı yolunda istihbarat alınmıĢtı.154 Sırp çeteciler, Plevne müdafası yapan Gazi Osman PaĢa‟ya karĢı Rus kuvvetlerine yardım etmiĢ General Gurko komutasındaki birliklere mühimmat sağlamıĢlardı. Gazi Osman PaĢa komutasındaki Osmanlı ordusu bu muharebeyi 10 Aralık 1877 tarihinde kaybetmiĢtir. Sırpların Rus ordusuna yardımları sadece Vidin ġehri‟yle sınırlı kalmamıĢtı. Osmanlı Devleti‟ne gelen birçok bilgi de bu yöndeydi. NiĢ, Yeni Pazar ve Sofya bölgelerin de Sırp çetecilerle Rus Devleti‟nin üst seviyede bir dayanıĢma ve iĢbirliği ile Osmanlı ordusuna karĢı mücadele ettikleri ortaya çıkmaktadır. Rus ordusuna asker ve mühimmat temininden, Osmanlı askeriyle silahlı çatıĢmaya girebilecek kadar güçlü bir örgütlenme yapına sahip olmuĢ çete yapısı ortaya çıkmaktadır.155 Sırp Çeteleri 1877-1878 arasında o kadar güçlü bir hareket halini almıĢtı ki Sırbistanlı bazı subaylar Balkanlarda muhtelif bölgelerde bulunan Slav çeteleri yönetmek için etmek için subaylıktan ayrılıyorlardı.156 SavaĢın devam ettiği sıralarda çıkardıkları isyanlarla Sırp çeteleri, Osmanlı kuvvetlerini savaĢ dıĢındaki bölgelerde asker ve mühimmat göndermek zorunda bırakmıĢlardı. Bütün bu geliĢmeler Osmanlı 154 ATASE Arşivi, K.110, G.113, B.13-1. (EK-10); Hakkı Süer, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi Balkan Cephesi, Gnkur. ATASE Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2004, s. 154-155; Danişmend, a.g.e., C.IV, s. 302-307. 155 ATASE Arşivi, K. 80, G.127, B.127-1. (EK-4); K.104, G. 95, B.95-1. (EK-2); K. 22, G.17, B.17-1. (EK-3); K.14, G.96, B. 96-1.(EK-9); K.38, G.105, B.105-2.; K.43, G.46, B.46-1.; K.47, G.89, B.89-1.; K. 66, G.2, B.2-1.; K. 41, G.109, B.109-1.; K.41, G.109, B.109-1a.; K.5, G.125, B.125- 1; K.43, G.49, B.49-1.; K.42, G.137, B. 137-1. (EK-7); K.41, G.37, B.37-1.; K.54, G.106, B.106-1. 156 ATASE Arşivi, K.80, G.127, B.127-1. 81 Devleti‟ni Rumeli Cephesi‟nde zaafa uğratan geliĢmelerdi. Ġsyan hareketlerini çıkarmak için çeteler tertip ettikleri biliniyordu.157 Çetelerin tertip ettikleri bu faaliyetlerle Balkan bölgesindeki Osmanlı askerleriyle silahlı mücadeleye giriyorlardı. Osmanlı Devleti‟nin bazı bölgelerde yok ettiği çeteler bazı yerlerde yeniden örgütlenebiliyorlardı.158 Çetelerle Rusya‟ya her türlü desteği veren Sırbistan, savaĢa resmen giriĢ tarihini 10 Ocak 1877‟ye Plevne‟nin düĢüĢüne kadar ertelemiĢtir.159 Osmanlı Devleti‟nin kesin olarak yenileceğini anlayan Sırbistan, Rus çarının kesin emri üzerine savaĢ ilan etmiĢti.160 Sırbistan‟daki bu çeteler sadece Osmanlı Devleti‟ni zaafa uğratıp askerleriyle mücadele etmiyor aynı zamanda Balkanlar‟da Sırbistan, Bosna- Hersek, Bulgaristan ve Karadağ sınırları içindeki Müslüman ve Hristiyan halkına saldırarak, buralardaki ahalinin canına ve malına kastederek, emlak ve eĢyalarını gasp edip asayiĢi bozuyorlardı. Osmanlı Devleti içinde bulunduğu karıĢıklıkta bir de bunlarla uğraĢmak zorunda bırakılıyordu.161 Daha önce Osmanlı Devleti‟yle barıĢ yapmıĢ olan Sırplar, Plevne‟nin düĢmesiyle birlikte Osmanlı Devleti‟nin kesin mağlup olacağını düĢünerek 14 Aralık 1877 yılında savaĢa resmen katılmıĢ oldular. Cephe gerisinde Sırp çeteleriyle uğraĢan Osmanlı Devleti, Sırbistan‟ın da savaĢa dahil olmasıyla birlikte çok geniĢ bir cephede savaĢmak zorunda kalmıĢtı. 157 ATASE Arşivi, K.1. G.6, B.352. (EK-12); K.1, G.5, B.234. (EK-11); K.1, G.5, B. 307. (EK-13). 158 ATASE Arşivi, K.1, G.6, B.352; K.54, G.106, B.106-1. 159 Danişmend, a.g.e., C. IV, s.367. 160 ATASE Arşivi, K.41, G.37, B.37-1. 161 ATASE Arşivi, K.43, G.196, B.196-1. (EK-1); K.1, G.5, B.408. (EK-6); K.18, G.134, B.134-1. (EK-5); K.79, G.179, B.179-1. (EK-8); K.18, G.134, B.134-1.; K.82, G.128, B.1221. (EK-14). 82 Sırplar, 28 Aralık 1876‟da Pirot‟u, 24 ġubat 1878‟de Vidin‟i ve 10 Ocak 1878‟de de NiĢ‟i iĢgal ettiler. Plevne‟nin düĢmesiyle Rus kuvvetleri de Sırplar gibi Balkan topraklarında ilerleyiĢlerini sürdürdüler; böylece büyük bir Rus kuvveti istediği gibi hareket olanağına sahip oldu. Rumeli Cephesi‟nde ġıpka mevkiinin kumandanlığını yaparken görevinden getirilmiĢti. ayrılan 162 Süleyman PaĢa‟nın yerine Veysel PaĢa Veysel PaĢa‟nın bu bölgeyi müdafaa edememesi sebebiyle Rus orduları bu mevziiyi ele geçirmiĢ, ayrıca Balkan geçitlerine de sahip olmuĢlardı. Rusların Balkanlarda ilerleyiĢi, kendilerine Edirne yolunun açılması anlamına geliyordu. Bu duruma istinaden II. Abdülhamit, askeri müĢavirlerinden Çerkez Rauf PaĢa‟nın planına uyarak, Kızanlık‟tan Samakova‟ya kadar üç yüz kilometrelik çok geniĢ bir saha üzerine Osmanlı askerlerini dağıtarak Rus ordularına karĢı koymak istediyse de bu giriĢim de baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtı. Edirne‟nin müdafaa edilebilmesi için daha sonra yine kararlar alındıysa da Rus ordusu General Gurko‟nun Sofya‟ya giriĢi engellenemedi. Diğer taraftan Prens Nikola‟da Edirne‟ye doğru ilerlemekteydi. Sofya‟nın düĢmesinden sonra sırasıyla Kızanlık, Ġhtiman, Yeni Zagra, Çırpan, Tatar Pazarcığı, Tırnova ve Filipe de Rusların eline geçti. Edirne, Ahmet Eyüp PaĢa tarafından çok az bir kuvvetle müdafaa edilmeye çalıĢılıyordu. Eyüp Ahmet PaĢa, Mehmet Ali PaĢa kumandasındaki ordunun Yanbolu‟dan gelerek Edirne savunmasına katılmasını beklemekteydi. Fakat Mehmet Ali PaĢa, Rus ordusunun ilerleyiĢi karĢısında Edirne‟ye uğramadan Ġstanbul‟a çekilmiĢti. Bu durumda Ahmet Eyüp PaĢa Edirne‟yi tahliye etti ve Ruslar hiçbir mukavemet görmeden Osmanlı Devleti‟nin eski baĢkentine 20 Ocak 1878‟de girdiler. Sırbistan‟ın savaĢa dahil olmasından yaklaĢık bir ay 162 Danişmend, a.g.e., C.IV, s. 302-307. 83 sonra savaĢın gidiĢatı değiĢmiĢ, Rumeli Cephesi geniĢlemiĢ, böylece Sırpların Ruslara verdikleri destekle birlikte Edirne düĢmüĢtü. 1877-1878 Osmanlı - Rus Harbi‟nin Osmanlı aleyhine sonuçlanmasının en büyük nedenleri arasında, 1877-1878 tarihlerinde çok güçlü bir yapıya kavuĢan Sırp çetelerinden Osmanlı Devleti‟nin haberdar olmasına rağmen bu konuda gereken intizam ve müdahaleyi gösteremeyip tedbir alamaması, Sırp çetelerinin de cephe gerisinden Ruslara askerî mühimmat ve asker sağlamaları, asayiĢi bozarak buralarda yaĢayan Müslüman ve Hristiyan ahalilerin huzurunu kaçırmaları ve Osmanlı kuvvetlerinin sürekli Sırp çeteleriyle uğraĢmak zorunda kalmaları sonucu savaĢta müdafaa güçlerinin yetersiz kalması sayılabilir. 1877-1878 Osmanlı - Rus Harbi‟ndeki Kafkas ve Rumeli Cephelerinden, Rumeli Cephesi‟ndeki Osmanlı yenilgisinin en büyük sebebi, Sırpların bu bölgede çetecilik faaliyetlerini Osmanlı Devleti‟ne karĢı güçlü ve etkili bir Ģekilde sürdürmeleri olmuĢtur. II.VI. Ayastefanos Barışı (3 Mart 1878) 1877-1878 Osmanlı - Rus savaĢı Osmanlıların aleyhine olarak Ayastefanos AntlaĢması ile sona erdi. Ruslar Çatalca önlerine kadar gelmiĢlerdi. Yapılan antlaĢma ile Osmanlı Devleti çok fazla toprak ve güç kaybına uğramıĢtı. XV. yüzyıldan itibaren Osmanlı toprağı olan Sırbistan, Ruslarında desteğiyle 1804 tarihinden itibaren sistemli Ģekilde yürüttükleri çetecilik ve isyan hareketleri sonucu Ayastefanos AntlaĢması‟nın imzalanması ile müstakil bir devlet olmayı baĢarmıĢtı. Bu antlaĢma, Osmanlı Devleti‟ne bağlı olarak, özerk ve sınırları çok geniĢ bir Bulgar prensliği de kurmaktaydı. Bu devletin sınırları 84 kuzeyde Tuna Nehri, doğuda Karadeniz, güneyde Ege Denizi ve batıda da Arnavutluk'a dayanmaktaydı. Daha sonra "Ayastefanos sınırları" daraltılacak ve bu tarihten baĢlayarak bugüne kadar sürmek üzere, Bulgar hükümetleri "Ayastefanos Bulgaristan‟ını kurmayı en önemli dıĢ politika amacı sayacaklardır. Ġkinci olarak, Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsızlıklarını kazanmıĢlardı. Ayrıca, büyük bir Bulgaristan kurarak PeĢte AntlaĢması‟nı çiğneyen Rusya, antlaĢmaya BosnaHersek'te ortak Rus - Avusturya denetiminde reform yapılması hükmünü koydurtarak, PeĢte AntlaĢması‟na ikinci kez aykırı hareket etmiĢti. Bunların yanında, Rusya Doğu Anadolu'da Kars, Ardahan, Batum, EleĢkirt ve Beyazıt bölgelerini de topraklarına katıyordu. Ayastefanos AntlaĢması Osmanlı - Rus iliĢkilerinde bir dönüm noktasıdır. Sözde Osmanlı hükümranlığı altındaki Bulgar prensliği, iki yıl için Rus askerlerinin iĢgalinde ve bir Rus komiserinin fiili yönetiminde bulunacağından, Ġstanbul sürekli bir tehdit altında bırakılmıĢ oluyordu. Doğu Anadolu'daki toprak kayıplarından sonra, Rusya doğudan Anadolu için büyük bir tehdit daha oluĢturmaktaydı. Bundan baĢka Osmanlı Devleti, Girit, Teselya ve Arnavutluk'ta yapacağı reform konusunda Rusya ile iĢbirliği yapmayı kabul ettiğinden içiĢlerine yabancı bir devletin müdahalesini de kabul etmiĢ oluyordu.163 Bu barıĢa en büyük tepki Avusturya ve Ġngiltere'den geldi. Avusturya açısından neden açıktı. Rusya, iki devlet arasında daha önce imzalanan PeĢte AntlaĢması‟nı çiğnemiĢ ve Avusturya'nın Balkanlar'daki çıkarlarını dikkate almamıĢtı. Ġngiltere'nin Osmanlı Devleti‟ne karĢı izlediği politikada 1878 yılı önemli bir dönüm noktasıdır. Ġngiltere, bu tarihten sonra, Osmanlı Devleti‟nin toprak bütünlüğünü koruma politikasını terk ederek, bu devleti yıkıp topraklan üzerinde kendine bağlı devletler kurma ya da kendisi yerleĢme yolunu tutacaktır. 163 Karal, a.g.e, C.VIII, s. 66-67. 85 Ama Ģimdi, Rusya gerek Balkanlar'da ve gerekse Doğu Anadolu‟da üstün bir duruma geçerek, Ġngiltere'nin imparatorluk yolunu tehdit eder duruma gelmiĢti. Bu nedenlerle Avusturya ile Ġngiltere, Ayastefanos'un değiĢtirilmesi için Rusya'ya baskı yapmaya baĢladılar ve bunda baĢarılı da oldular. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin BarıĢ AntlaĢması imzalandı.164 Ġngiliz - Rus iliĢkilerinin giderek bozulmasından ve bunun 1870'lerde büyük zorluklarla yeniden kurulan Avrupa güç dengesine olumsuz etkilerinden çekinen Alman BaĢbakanı Otto Von Bismarck, bu iki devletin arasını bulmayı dıĢ politikasının en önemli unsurlarından biri yapmıĢtı. Avrupa birliğini yeniden sağlayabilmek için, 1856 Paris AntlaĢması‟nı imzalayan bütün devletleri, Rusya'nın Osmanlı Devleti‟ne kabul ettirdiği Ayastefanos AntlaĢması‟nın yeniden gözden geçirilmesi için, Berlin'e davet etti. Kongreye, 1856 Paris AntlaĢması'yla 1871 Londra AntlaĢması'nı imzalayan devletler temsilci gönderdiler. Berlin Kongresi'ne Osmanlı Devleti tarafından MüĢir Mehmed Ali PaĢa, Almanya Büyükelçisi Sadullah Bey, Nafia Nazırı Aleksandr Karatodori PaĢa; Almanya'dan Prens Bismarck, Avusturya-Macaristan'dan Kont Andrassy, Kont Karolyi, Baron Haymerle; Ġngiltere'den Lord Beaconsfield, Lord Salisbury, Lord Odo Russell; Ġtalya'dan Kont Corti, Conte de Launay; Fransa'dan W. H. Waddington, Comte de Saint Vallier, F. Desprez; Rusya'dan Prens Gorçakov Kont ġuvalov, Baron d'Ubril temsilci olarak gönderildiler. Berlin Kongresi'ne katılan devletlerden Avusturya-Macaristan Devleti, Bosna-Hersek'i iĢgal etmek, Sırbistan ve Karadağ üzerinde Rusya'nın Bulgaristan üzerinde kurduğu himayeye benzer bir himaye kurmak, Selanik'e ve Akdeniz adalarına giden yolların durumunu 164 Akşin, a.g.e., C.III, s. 163. 86 korumak, yani Balkanlar'da Rusya'nın nüfuz ve mevkiine denk bir yer tutmak ve burada dengeyi sağlamak istiyordu. Avusturya'nın bu eyaletleri iĢgal etmek teklifinin Ġngiltere temsilcileri tarafından kabul edilmesi ve teĢvik görmesi, Osmanlı temsilcilerini hayret içinde bıraktı ve buna itiraz ettiler. Osmanlı Devleti ile bir antlaĢma imzalamıĢ bulunan Ġngiltere'nin kongrede Rusya'ya karĢı sert davranması bekleniyordu. Berlin AntlaĢması ile Bulgaristan'ın sınırları daraltılmıĢ ve BosnaHersek Avusturya'nın iĢgal ve yönetimine bırakılmıĢtır. Bir önceki AntlaĢmadaki Romanya, Sırbistan ve Karadağ'ın bağımsızlık hükümleri aynen korunuyor, Rusya Doğu Anadolu'da EleĢkirt ve Beyazıt'ı Osmanlı Devleti‟ne geri veriyordu; Girit adasının özerkliği ise doğrulanıyordu. Berlin AntlaĢması, özellikle Osmanlı Devleti ve Avrupa tarihi açısından çok önemli sonuçlar doğurmuĢtur. Bir kere, Osmanlı Devleti‟nin XIX. yüzyıldaki parçalanma sürecinde önemli bir aĢamayı oluĢturmaktadır, iki büyük devlet, Ġngiltere ve Avusturya, Osmanlı Devleti‟nin toprak bütünlüğünü koruma politikasını bırakmıĢlardır. Bu tarihten baĢlayarak, bu iki devletten boĢalan yeri Almanya almaya baĢlayacaktır. Ayrıca, Berlin düzenlemesi taraflardan hiçbirini tatmin etmiĢ değildir. Balkan Slavları aradıklarını bulamamıĢlardı. Rusya istediği kadar büyük bir Slav devleti kuramamıĢ, Avusturya ise BosnaHersek'i tam anlamı ile sınırları içine katamamıĢtı. Bölgenin Avusturya yönetimine girmesi, Sırbistan'daki milliyetçi duygulan körüklemiĢti. Kısaca, Berlin düzenlemesi bundan sonra ortaya çıkan Balkan bunalımlarının ve belki de Birinci Dünya SavaĢı'nın temellerinden birini oluĢturmuĢtur.165 Berlin AntlaĢması‟nın hükümleri, büyük devletlerin amacının yalnız Ayastefanos 165 AntlaĢması‟nın Armaoğlu, a.g.e, s. 526. değiĢtirilmesi değil, 1856 Paris 87 AntlaĢması‟nın kurduğu ve son savaĢla değiĢen Yakın Doğu dengesinin yerine yeni bir denge kurmak olduğunu göstermektedir. Bu denge de Osmanlı topraklarının parçalanması ile ortaya çıkmıĢtır. Bundan baĢka, Bismarck, Kongreden eli boĢ dönmüĢ bulunan Fransızlara Tunus'u iĢgal etme hakkını vermiĢti. Bu bakımdan, Berlin düzenlemesi, hem Osmanlı topraklarını parçalamıĢ ve hem de ortaya koyduğu örnek ve temsil ettiği anlayıĢ dolayısıyla geriye kalan toprakların paylaĢımı için açık kapı bırakmıĢtır, iĢte, bu yüzden, Paris AntlaĢması‟nda kabul edilen "Osmanlı topraklarının bütünlüğüne saygı" ilkesi, Berlin AntlaĢması‟nda yer almamıĢtır. Üstelik yine Paris AntlaĢması‟nda kabul edilmiĢ bulunan "Osmanlı Devleti‟nin içiĢlerine karıĢmamak" ilkesi de yeni antlaĢmada yoktur.166 Berlin Kongresi'nde Rus temsilcileri Ayastefanos AntlaĢması'nın hükümlerinin korunması için çok çalıĢmıĢlarsa da baĢarılı olamamıĢlardır. Berlin AntlaĢması, Ayastefanos AntlaĢması hükümlerinde birçok değiĢiklikler yapmıĢ ve ġark meselesini Rusya'nın yalnız kendi çıkarlarına göre düzenlemesine izin vermemiĢtir. AntlaĢma, Osmanlı Devleti'nin terk etmek mecburiyetinde kaldığı topraklar, büyük devletler arasında bir antlaĢmazlık konusu olmuĢtur. Avusturya'nın Bosna-Hersek'te asayiĢi sağlamak için buraları sonu belli olmayan müddetle iĢgal etmesine ve münasip gördüğü takdirde Yenipazar Sancağı'nda muhafız askerler bulundurmasına karar verilince, Ġngiltere, Osmanlı Devleti ile yaptığı antlaĢmayı ileri sürerek, Osmanlı Devleti'nin Asya'daki topraklarının denetlenmesinin kendisine ait olduğunu ve buralarda ıslahat yapacağını vaadettiğini ileri sürmüĢtür. Bu suretle Ġngiltere buralarda Rusya'yı kontrol edecek duruma giriyor ve Osmanlı Devleti'ni resmen himaye ederek Hindistan'daki çok kalabalık Müslüman tebaası üzerinde de bir nüfuz sağlamıĢ oluyordu. 166 Karal, a.g.e., C.VIII, s. 78. 88 Ġtalya ile Fransa da bu fırsattan faydalanmak istemiĢlerdir. Ġtalya, Arnavutluk ve Trablus üzerinde boĢ iddialarda bulunmuĢ, Fransa da ileride Tunus eyaletini iĢgal etmek için müsaade sağlamıĢtır. Berlin Kongresi‟nde yalnız Almanya, Osmanlı Devleti'nden bir Ģey istememiĢtir. Bismarck'ın politikası Almanya'nın Osmanlı Devleti'nde büyük bir nüfuz kazanmasını sağlamıĢ ve bu tesir zamanla artmıĢtır. Kongrede büyük devletler bu Ģekilde çalıĢırlarken Balkan devletleri de iĢe karıĢmıĢlar ve Yunanistan bir müracaat yaparak Rum milleti adına Girit'in, Epir ve Tesalya'nın ve Makedonya'nın bir kısmının kendisine verilmesini istemiĢtir. Balkanlar'daki Slavların hamisi rolünü oynayan Rusya, Yunanistan'ın bu teklifinin kabul edilmesine engel olmuĢtur. Fransa'nın müdahalesiyle Yunanistan'ın teklifi incelenmiĢ ve Kalamas ve Salambirya ile belirtilen bir hat boyunca sınırlarda düzeltme yapılmasını sağlamak üzere müzakere yapmak hakkı Yunanistan'a verilmiĢtir. Osmanlı ve Yunanistan devletleri bu konuda anlaĢamadıkları takdirde büyük devletlerin aracılık edecekleri vaad edilmiĢ ve Girit, Osmanlı Devleti'ne bırakılarak adada 1868 Fermanı'nın tatbik edilmesine karar verilmiĢtir. Kongrede en çetin mesele Bulgaristan meselesi olmuĢtur. Bu konuĢmalarda Rusya temsilcileri ile Avusturya-Macaristan ve Ġngiltere temsilcileri arasında çok çetin münakaĢalar geçmiĢtir. Bir ay süren çetin görüĢme ve münakaĢalardan sonra Berlin AntlaĢması'nın esasları altmıĢ dördüncü madde halinde tesbit edilmiĢtir. Bu maddelerin en önemlileri Ģunlardır: Ayastefanos AntlaĢması ile yaratılan Büyük Bulgaristan üçe bölünüyordu: - Balkanların kuzeyinde bir Bulgaristan Prensliği kuruluyordu. Bu prensliğin, iç iĢlerine bağımsız bir Hristiyan hükümeti ile millî-askerî olacak ve Osmanlı Devleti'ne vergi verecekti. Prens, Ayastefanos AntlaĢması'nda kararlaĢtırıldığı gibi seçilecek ve önce Tırnova'da Bulgar 89 müteberan meclisi toplanacak ve Bulgaristan'ın esas tüzüğünü yapacaktır. Bulgaristan'da anayasa yapılıncaya kadar, Bulgaristan Prensliği bir Rus komiseri tarafından idare edilecek, bu idare dokuz aydan fazla sürmeyecek ve bu komisere Osmanlı komiseri ile Berlin AntlaĢması'nı imzalamıĢ olan devletlerin konsolosları yardım edeceklerdir. Osmanlı - Rus komiserleri arasında antlaĢmazlık çıkarsa, Berlin AntlaĢması'nı imzalayan devletlerin Ġstanbul elçileri aracılık edeceklerdir. Berlin AntlaĢması'ndan önce Osmanlı Devleti'nin diğer devletlerle yapmıĢ olduğu ticaret ve seyrüsefer antlaĢmaları aynen Bulgaristan'da da yürürlükte kalacak ve bunlar tek taraflı olarak bozulmayacaktır. Bulgaristan Osmanlı Devleti'nin genel borçlarından ayrılacak bir miktarı ödeyecek ve bu prensliğin Osmanlı Devleti'ne ödeyeceği vergiyi yeni teĢkilatın tatbik edildiği yıl sonunda, Berlin AntlaĢması'nı imzalayan devletler ittifakla belirteceklerdir. Osmanlı askeri Bulgaristan'dan çekilecek, kaleler, masrafı Bulgaristan tarafından ödenerek yıkılacak ve bir daha yapılmayacaktır. Osmanlı Devleti, mütareke gereğince boĢalttığı Varna ve ġumnu kalelerindeki savaĢ malzemesini alıp dilediği gibi kullanacaktır. - Ayastefanos AntlaĢması ile kurulmuĢ olan Büyük Bulgaristan'ın Balkanlar'ın güneyinde kalan topraklarından merkezi Filibe olmak üzere "Doğu Rumeli Vilayeti" adıyla Osmanlı Devleti'nin idaresinde imtiyazlı bir muhtar eyalet kuruluyordu. Bu imtiyazlı eyaletin, devletlerin reyi alınarak beĢ yıl müddetle Osmanlı tarafından tayin edilen bir Hristiyan valisi olacak ve düzenliği yerli jandarma ve gerekirse yerli milis kuvvetlerle sağlanacaktır. Milis kuvvetlerin subayları Osmanlı Devleti tarafından tayin edilecektir. Bu imtiyazlı eyalet bir tehlikeye uğrarsa Osmanlı ordusundan yardım isteyecektir. 90 Bulgaristan Prensliği'nde ve Doğu Rumeli imtiyazlı vilayetinde barıĢ AntlaĢmasından dokuz ay sonraya kadar kalacak olan Rus askerinin sayısı 50.000'i geçmeyecektir. - Ayastefanos AntlaĢması ile kurulmuĢ olan Büyük Bulgaristan'a bırakılan Makedonya, ıslahat yapılmak kaydı ve Ģartı ile Osmanlı Devleti'ne bırakılmıĢtır. Ayastefanos AntlaĢması ile 163.000 km²'lik bir prenslik oluyor ve nüfuzu dört milyondan bir buçuk milyona indiriliyordu. Rusya'nın bu suretle Adalar Denizi ile irtibatı kesiliyor ve Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'daki arazisi bölünmekten kurtuluyordu. Sırbistan ve Karadağ prensliklerinin bağımsızlıklarını, Osmanlı Devleti ve antlaĢmayı imzalayan devletler kabul edeceklerdir. Sırbistan'a NiĢ ve Prut verilecektir. Burada yaĢayan halk Sırbistan dıĢında oturmak isterlerse bu vilayetlerdeki mallarını diledikleri gibi kiraya vermek veya iĢletmek haklarına sahip olacaklardır. Osmanlı Devleti ile Sırbistan arasında bir antlaĢma yapılıncaya kadar Osmanlı Devleti arazisinde seyahat edecek Sırbistan ve Karadağ tebaası, milletlerarası haklardan faydalanacaktır. Dulçino ile Antivaril Limanı Karadağ'a veriliyor ve Karadağ'dan Ispiça alınarak Avusturya'ya katılıyordu. Buraların halkı hakkında Sırbistan ve Bulgaristan'a yeniden verilen arazideki halka tanınan haklar aynen kabul edilecektir. Karadağ'ın harp gemisi ve harp bayrağı olmayacaktır. Karadağ müstakil olmakla beraber 15.000 km 2 yüzölçümündeki arazisinin 7.000 km2 kuzeyini kaybediyordu. Sırbistan ve Karadağ'a bırakılan yeni arazi dolayısıyla bu iki devlet Osmanlı umumi borçlarından birer hisse alacaklardır. Romanya'nın bağımsızlığı, AntlaĢmayı imzalayan devletler tarafından kabul edilmiĢtir. 1856 Paris AntlaĢması ile Romanya'ya bırakılmıĢ olan Besarabya'nın büyük bir kısmı Rusya'ya verilmiĢtir. Tuna deltasındaki adalarla Tolçi sancağı ve Dobruca Romanya'ya bırakılıyordu. Osmanlı Devleti ile Romanya arasında bir antlaĢma 91 yapılıncaya kadar, iki devletin tebaaları birbirlerinin arazisinde Avrupa devletlerinin tebaasına gösterilen haklardan faydalanacaktır. Tuna'da ticaret gemilerinin serbestçe dolaĢmalarını sağlamak için Demirkapılardan Tuna deltasına kadar nehir boyundaki kaleler bir daha yapılmamak üzere yıktırılacaktır. Demirkapılardan Tuna deltasına kadar nehirde hiçbir milletin harp gemisi bulunmayacaktır. Yalnız karakol gemileri delta ile Kalas arasında iĢleyebilecektir. Bosna-Hersek'i belirsiz bir zaman için askeri iĢgal altında bulunduracak olan Avusturya-Macaristan Devleti ile Osmanlı Devleti arasında Avusturya'nın icabında Yenipazar sancağında asker bulundurması hususu ve sair meseleleri halletmek için antlaĢmalar yapılacaktır. Osmanlı Devleti, Rusya'ya Asya'da Kars, Ardahan ve Batum topraklarını bırakıyordu. Ayastefanos AntlaĢması ile Rusya'ya bırakılmıĢ olan EleĢkird ve Doğu Bayezid, Osmanlı Devleti'nde kalıyordu. Rusya Batum Limanı‟nı tahkim etmeyeceğini ve serbest liman haline koyacağını vaad ve kabul ediyordu. Osmanlı Devleti, bütün tebaasına din ve mezhep serbestliği ve bu hususta eĢit muamele yapmayı kabul ediyordu. Mahkemelerde din ve mezhep farkına bakılmaksızın bütün Osmanlı tebaasının Ģahitlikleri kabul edilecekti. Osmanlı ülkesinde seyahat edecekler ve rahipler, hangi milletten ve dinden olurlarsa olsunlar, aynı muameleyi göreceklerdi. Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya 802.500.000 frank savaĢ tazminatı vermesi ve bu tazminatı yıllık 350.000 liralık taksitler halinde ödemesi kabul edildi. Bu borç verilmediği takdirde Rusya'nın buna karĢılık arazi istemesi ve Osmanlı hükümetinin bu borcu diğer borçlarını ödedikten sonra vermesi kararlaĢtırıldı. Osmanlı Devleti Makedonya'da olduğu gibi Ermenilerin oturmakta olduğu vilayetlerde de ıslahat yapmayı vaad ve kabul ediyordu. 92 Rusya'nın Osmanlı Devleti arazisinde oturan Hristiyanların hamisi rolünü kendi tekeline almak isteyen politikası, Berlin AntlaĢması'nda reddedilmiĢ ve diğer büyük devletlerle aynı hak ve hudut içinde bu hak tanınmıĢtır. Aynaroz rahiplerinin imtiyazları olduğu gibi bırakılmıĢ ve kutsal görevlerdeki statüko ve Fransa'nın hakları da bozulmamıĢtır. Karadeniz ve Çanakkale Boğazlarının 1856 Paris ve 1871 Lozan AntlaĢmaları ile kurulan serbestliği tekrar onaylanmıĢtır. Önce Ayastefanos daha sonra Berlin AntlaĢması genel barıĢı sağlayamamıĢ, aksine büyük devletler ile küçük devletlerin aralarını açmıĢtır. Büyük devletler bu antlaĢmanın Osmanlı Devleti'nin durumunu sağlama bağladığını savundukları halde Osmanlı Devleti sonuçtan memnun olmamıĢtır. Çünkü bütün devletler bu antlaĢma ile Osmanlı Devleti zararına toprak ve menfaat sağlamıĢlardır. Berlin AntlaĢması‟ndan sonra, bu antlaĢmanın bazı maddeleri bozulmuĢ, bazıları da uygulanamamıĢ, fakat otuz yıl müddetle Avrupa'da savaĢ olmamıĢtır. Büyük devletler birbirlerine bakarak iyice silahlanmıĢlardır. Berlin AntlaĢması‟ndan sonra Osmanlı Devleti bakımından en önemli olaylar Sırbistan ve Karadağ‟ın tamamen Osmanlı idaresinden kopmaları, Tunus ve Mısır meseleleri ile Düyûn-ı Umumiye idaresinin kurulmasıdır. Görüldüğü gibi, Berlin AntlaĢması Osmanlı Devleti‟ni çok güç bir durumda bırakmıĢtı. Sultan Abdülhamit'in önünde devletin kurtarılması için iki yol kalıyordu. Birincisi, meĢrutiyet yönetimini kurup geliĢtirmek ve böylece çeĢitli ırklardan oluĢan Osmanlı toplumunu ortak çıkar bağlarıyla birbirine bağlayarak, devletten ayrılma eğilimlerini ortadan kaldırmaktı, ikinci yol ise, güçlü bir Avrupa devletinin sürekli desteğini sağlamaktı. Bu diplomasi geleneğinin yüzyıllık bir geçmiĢi vardı. Berlin Kongresi, Ġngiltere ve Fransa'ya artık güvenilemeyeceğini göstermiĢ olduğuna göre, geriye Almanya kalıyordu. II. Abdülhamit, mutlakıyetçi 93 yapısına ters düĢtüğünden, meĢrutiyet seçeneği üzerinde durmayacak ve Almanya'nın peĢine yanında yer alacaktır. pek 167 Ayastefanos ve devamında Berlin AntlaĢması Osmanlı Devleti‟nin parçalanmasında gerçekten bir dönüm noktası sayılabilir ve "Avrupa'nın yaĢlısının" ömrünün sonuna yaklaĢmakta olduğunu gösterir. O kadar ki, bu uluslararası antlaĢmalara umutla bakan diğer Avrupa devletleri ve daha büyük beklentileri olan Ġngiltere, ileriki tarihlerde Osmanlı Devleti‟nden koparacakları toprak parçaları için yatırım yapmaya baĢlamıĢlardı. Osmanlı Devleti‟nin parçalanması sürecinde Ġngiltere ve Rusya'nın kendi emelleri için baĢvurdukları bir baĢka yol, Osmanlı sınırları içinde o zamana kadar barıĢ içinde yaĢamıĢ olan Ermenilerin bağımsızlık vaadiyle kıĢkırtılmasıdır.168 Rusya nasıl Ortodoksların, Fransa Katoliklerin koruyuculuğunu üstlenmiĢse, Ġngiltere de, özellikle Berlin Kongresi‟nden sonra, Protestanların davasını desteklemeye baĢlamıĢtır. Daha Ayastefanos'tan önce, Osmanlı Ermenileri, Rusya'ya baĢvurarak korunmalarını istemiĢlerdi. Büyük ölçüde bu yüzden, Ayastefanos AntlaĢması‟nın hükümleri içine, Osmanlı hükümetinin Ermenilerin oturdukları bölgelerde reform yapılması ve bu reform yapılana kadar Rusya'nın savaĢta iĢgal etmiĢ olduğu yerlerden çekilmemesi koĢulu eklenmiĢti. Berlin'de bu hüküm hafifletilerek, Osmanlı Devleti‟nin buralarda reform yapması ve bu konuda Avrupa devletlerine arada sırada bilgi vermesi üzerinde antlaĢmaya varılmıĢtır. Böylece, büyük devletlerin desteğine rağmen isteklerine kavuĢamayan Ermeniler, bu tarihten sonra Hınçak ve TaĢnak adlı gizli hücreler yoluyla örgütlenmeye 167 168 baĢlayacaklar ve Osmanlı Devleti‟nin Karal, a.g.e., C.VIII, s. 76-79.; Armaoğlu, a.g.e., C.I, s. 521-526. Karal, a.g.e., C. VIII, s. 129-145. 1877-1878 94 savaĢında olduğu gibi zayıf hareketlerine giriĢeceklerdir. anlarından yararlanarak, tedhiĢ 169 Ayestefanos AntlaĢması ve devamında Berlin Kongresi, Osmanlı Devleti‟nin parçalanma ve dağılma aĢamalarının en önemlisidir. Bu antlaĢmalarla Osmanlı Devleti çok büyük toprak kayıplarına uğramıĢtır. Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsızlıklarını kazanmıĢlardır. Bağımsızlıklarını Sırbistan‟ın kazanan 48.589; bu ülkelerin toprak Romanya, 131.402; hareketlerinin sonucu ölçüler Ģöyledir. Karadağ, 8.475 kilometrekaredir.170 Sırbistan, isyan 1878‟de imzalanan Ayestefanos AntlaĢması ile bağımsız oldu. Fakat Sırpların idealleri sadece bağımsızlıklarıyla sınırlı değildi. Balkan topraklarında diğer Slav halkları da hakimiyetleri altına aldıkları, büyük Sırbistan‟ı yeniden kurmaktı. Sırplar bu ideallerine müstakil bir devlet olduktan sonra da ulaĢamamıĢtır. 169 Kamuran Gürün, Belgelerle Ermeni Sorunu, TTK. Yayınları, 1983, s. 112 Mustafa Bereketli, Berlin Antlaşmasından Günümüze Balkanlar, Rumeli Vakfı Kültür Yayınları, İstanbul, 1999, s. 37. 170 95 SONUÇ 1789 yılında gerçekleĢen Fransız Ġhtilali‟nin yaydığı milliyetçilik akımı, Osmanlı Devleti‟nin parçalanmasından çıkar bekleyen devletlerin yönetimi altındaki milletler üzerinde etkili olmuĢtur. Osmanlı Devleti‟ne karĢı ayaklanan grupların baĢında Sırplar gelmektedir. Sırpların önde gelen destekçisi de Balkanlarda Panislavist politika uyma amacı güden Rusya‟dır. Sırbistan, Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481) Osmanlı topraklarına katılmıĢ ve Sırplar XVIII. yüzyıla gelinceye kadar Osmanlı idaresinde sorunsuz bir Ģekilde varlıklarını sürdürmüĢlerdir. Buna rağmen Sırplar, diğer devletlerin kıĢkırtmaları, milliyetçilik akımının etkisi ve Osmanlı yönetiminin bozulması gibi nedenlerle 1876 yılında bağımsız bir Sırbistan Devleti kurmak için ayaklanmıĢlardır. Bu amaçla daha önce de 1804 yılında ayaklanan Sırplar, 1812‟de BükreĢ AntlaĢması‟na Sırbistan‟ın muhtariyeti konusunda yarı açık bir madde eklettirmeleriyle bir takım haklar kazanmıĢlarsa da bu, kendileri için yeterli olmamıĢtır. Sırbistan‟a daha sonra, 1829‟da imzalanan Edirne AntlaĢması‟yla tam özerklik verilmiĢtir. 1856‟da Kutsal Yerler bahane edilerek tarihte Kırım Harbi olarak da anılan bu savaĢın ardından, 30 Mart 1856‟da Rusya‟nın maddi ve toprak kaybıyla sonuçlanan Paris AntlaĢması imzalandı. Bu antlaĢmayla ortaya çıkan geliĢmeler gerek Osmanlı gerekse Rusya ve Sırbistan açısından son derece önemli olmuĢtu. Osmanlı Devleti bu antlaĢmayla birlikte Sırbistan üzerindeki hükümranlık hakları azalmıĢtı. Sırbistan Osmanlı egemenliğinden çıkarak bağımsızlığını kazanmaya doğru ciddi bir adım daha atmıĢ oldu. Rusya ise Kırım Harbi‟nde uğradığı mağlubiyetten dolayı Balkanlarda uyguladığı Panislavist politikası bir müddet etkisini kaybetti. Rusya Balkan topraklarına sahip olarak sıcak denizlere inmek istiyordu. 96 Bunun için de Osmanlı topraklarındaki Slav halklarının koruyuculuğunu üstlenmiĢti. Balkanlardaki Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Slav halkların bağımsızlıklarını kazanmaları için çıkardıkları ayaklanmaları destekliyordu. Rusya‟nın Panislavist politikası nedeniyle Avrupalı devletler, 1856 Paris AntlaĢması‟nda Sırbistan‟ın garantörlüğünü Rusya‟dan alıp kendileri üstlenmiĢlerdi. Fakat Sırbistan, antlaĢmayı imzalayan devletlerin ortak koruyuculuğu altındadır‟ maddesi (28. ve 29.) Sırbistan‟ın Osmanlı Devleti ile olan bağlarının da büyük bir kısmı koparıyordu. Osmanlı Devleti antlaĢmayı imzalayan devletlerin onayı olmadan Sırbistan‟a askeri müdahalede bile bulunamayacaktı. Sırplar Paris AntlaĢması‟nın verdiği bu güvenceden sonra Osmanlı Devleti‟ne karĢı düĢmanca davranıĢlar sergilemeye devam ettiler. Bölgede Müslümanlar ve Sırplar arasındaki çatıĢmalar hiç kesilmedi. Bu dönemde Sırplar arasında Bosna-Hersek ve Karadağ ile birleĢerek Büyük Sırbistan Devleti‟ni kurma düĢüncesi ön plana çıkmıĢ, buna engel olarak gördükleri Sırbistan‟daki Osmanlı askerlerinden kurtulmak istiyorlardı. Sırbistan bu isteklerini gerçekleĢtirmek için Panislavist politikalar izleyen Rusya‟ya güveniyordu. Daha sonra bağımsızlıklarını elde etmek için devamlı olarak isyan çıkarmıĢlardır. Sırp ayaklanmaları zamanla diğer Balkan halklarını da etkisi altına almıĢ, tüm Balkanlarda da milliyetçilik akımına dayalı ayaklanmalar çıkmıĢtır. Sırplar, her fırsatta kendileriyle birlikte Balkanlardaki Bosna-Hersek, Karadağ ve Bulgarlar gibi diğer Slav halkları da isyana teĢvik etmiĢler, hatta kıĢkırtmıĢlardır. Hatta 18751876‟da çıkan Bosna-Hersek ayaklanmasının da baĢlıca destekçisi olmuĢlardır. Sırpların sürekli silahlanması, Bosna-Hersek ayaklanmalarına yardım etmesi Osmanlı Devleti‟ni rahatsız edince 9 Haziran 1876‟da kendilerine bir nota verilmiĢtir. Sırp Knezi Milan bu notaya verdiği cevapta Osmanlı Devleti‟nin Bosna-Hersek‟ten 97 çekilmesini ve o bölgenin Sırbistan‟a verilmesini istemiĢtir. Osmanlı Devleti, bunu kabul etmediği gibi büyük devletlere Sırpların herhangi bir saldırısı karĢısında Sırp sınırını geçmekte tereddüt etmeyeceğini bildirmiĢtir. Sırplar bu cevabı savaĢ nedeni sayıp 2 Temmuz 1876‟da ayaklandılar. Ancak yapılan muharebelerde Sırplar yenilerek büyük devletlerin aracılığını istemek zorunda kaldılar. BarıĢ görüĢmelerinin devamı sırasında Sırplar yeniden saldırıya geçmiĢ ve yine yenilmiĢtir. Osmanlı Devleti‟nin Sırpları gerilettiği sırada Rusya, 1876‟da verdiği bir ültimatomla Osmanlı Devleti‟nin Sırplarla iki aylık bir ateĢkes yapmasını istemiĢtir. Bu ültimatomda ayrıca bu istek kabul edilmezse Ġstanbul‟un iĢgal edileceği bildirilmiĢ, Osmanlı Devleti de bu durum karĢısında ateĢkes imzalamak zorunda kalmıĢtır. 23 Aralık 1876‟da Osmanlı Devleti‟nin katıldığı Ġstanbul Konferansı‟nda Avrupa devletlerinin ortaya koyduğu önerileri Osmanlı Devleti kabul etmeyince 20 Ocak 1877‟de konferans dağılmıĢtır. Osmanlı Devleti daha sonra Sırbistan ve Karadağ ile doğrudan görüĢmelere baĢlamıĢ ve Sırbistan‟la barıĢ imzalamıĢtır. Sırplar, bu antlaĢmaya aykırı olarak özellikle 93 Harbi‟nin baĢladığı 24 Nisan 1887‟den itibaren Rusya‟nın da teĢvik ve desteğiyle çetecilik faaliyetlerine yeniden baĢlamıĢlardır. Osmanlı Devleti‟nin Sırpların yeniden baĢlayan çetecilik hareketlerinden haberi vardı. Sırplar, çete sayısını ve faaliyetlerini arttırarak Rusya ile savaĢ halinde olan Osmanlı Devleti‟ni Rumeli Cephesi‟nde zaafa uğratmak istiyordu. Balkanlarda asayiĢi sağlayabilmek için askeri gücünü bölmek zorunda kalacak olan Osmanlı Devleti, Rusya‟ya karĢı hem Kafkas hem de Rumeli Cephesi‟nde savaĢı kaybedebilirdi. Nitekim savaĢ Osmanlı Devleti‟nin yenilgisiyle sonuçlanmıĢ ve Sırbistan 3 Mart 1878‟de imzalanan Ayastefanos geniĢletmiĢtir. AntlaĢması‟yla bağımsızlığını kazanmıĢ, topraklarını 98 KAYNAKÇA BELGELER: Gnkur. ATASE BaĢkanlığı ArĢivi: K.4, G.20, B.476, K.4, G. 20, B.476-a; K.14, G.96, B.96-1; K.79, G.179, B.179-1 K.110, G. 113, B.13-1 K.38, G.105, B. 105-2 , K.43, G.46, B.46-1 K.47, G.89, B.89-1 K.66, G.2, B.2-1 K.43, G.196, B.196-1; K.1, G.5, B.408; K.18, G.134, B.134-1; K.82, G.128, B.122-1 K.5, G.125, B.25- 1 K.42, G.137, B.137-1 K.41, G.37, B.37-1 K.54, G.106, B.106-1 K.80, G.127, B.127-1 K.1. G.6, B.352 K.82, G.128, B.122-1 K.43, G.196, B.196-1 K.41, G.109, B.109-1 K.41, G.109, B.109-1a K.43, G.49, B.49-1 K.14, G.96, B.96-1 99 SÜRELİ YAYINLAR: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi. Türk Tarih Kurumu Belleten Dergisi. Genelkurmay BaĢkanlığı, Askerî Tarih Belgeleri Dergisi. KİTAPLAR 1877-1878 Osmanlı - Rus SavaĢı Zaman Dizini, ATASE BĢk.lığı Yayınları, Ankara, 2004. Abdurrahman ġeref Efendi; Tarih Musahabeleri (SadeleĢtiren: Enver Koray), Ankara, 1985, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. AKġĠN, Sina; Türkiye Tarihi, C.III, Osmanlı Devleti 1600-1908, Cem Yayınevi, Ġstanbul, 1990. ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarih, (1789-1914), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997. ASLANTAġ, Selim, Osmanlıda Sırp Ġsyanları - 19. Yüzyılın ġafağında Balkanlar, Kitap Yayınevi, Ġstanbul, 2007. ATALAY, Bülent, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesinin Siyasi Faaliyetleri (1908-1923 ), Ġstanbul, Altan Matbaacılık, 2001. AYDIN, Suavi, ModernleĢme ve Milliyetçilik, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1993, Belgelerle Ermeni Sorunu, ATASE Yayınları, Ankara, 1992. BEREKETLĠ, Mustafa, Berlin AntlaĢmasından Günümüze Balkanlar, Rumeli Vakfı Kültür Yayınları, Ġstanbul, 1999. BÖREKÇĠ, Mehmet Çetin, Sırp Meselesi, Kutup Yıldızı Yayınları, Ġstanbul, 2001. CESTELLON, Georges, Balkanların Tarihi, 14-20 Yüzyıl, Çev. AyĢegül Yaraman Babuğu, Ġstanbul, 1995. DANIġMAN, Zuhurî, Osmanlı Ġmparatorluğu Tarihi, Zuhurî DanıĢman Yayınevi, Ġstanbul, 1966. DANĠġMEND, Ġsmail Hakkı, Ġzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C.IV, Türkiye Yayınevi, Ġstanbul, 1955. 100 ERASLAN, Cezmi, II. Abdülhamit ve Ġslam Birliği, Ötüken Yayınları, Ġstanbul, 1992. Gazi Ahmet Muhtar PaĢa, Anılar, C.I, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ġstanbul, 1996. GÜRÜN, Kamuran, Ermeni Dosyası, TTK. Yayınları, 1983. Ġ.Hakkı, 1876-1878 Osmanlı – Sırp Seferi, Askeri Matbaa, Ġstanbul, 1934, C.I, s.41. ĠNALCIK, Halil, Tanzimat ve Bulgar Meselesi, TTK. Basımevi, Ankara, 1943. Ġslâm Ansiklopedisi, “ Sırbistan Mad.”, C X, Millî Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1967. Ġslâm Ansiklopedisi, “NiĢ Mad.”, C IX, Millî Eğitim Basımevi, Ġstanbul, 1964. JELAVICH, Barabara, Balkan Tarihi, C.I, Küre Yayınları, Ġstanbul, 2006. KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.V, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1947. KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.VI, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1976. KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.VII, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1977. KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C.VIII, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1962. KOCABAġ, Süleyman, Avrupa Türkiye‟sinin Kaybı ve Balkanlarda Panislavizm, Vatan Yayınları, Ġstanbul 1986. KOHN, Hans, Panislavizm ve Rus Milliyetçiliği, Çev. Agâh Oktay Güner, Türk Dünyası AraĢtırma Vakfı, Ġstanbul, 2001. KURAT, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990. Mufassal Osmanlı Tarihi, C.VI, Güven Yayınevi, Ġstanbul, 1963. 101 PALMER, Alan, 1853-1856 Kırım SavaĢı ve Modern Avrupa‟nın DoğuĢu, Sabah Yayınları, Ġstanbul, 1987. SHAW, Stanford - Ezel Kural, Osmanlı Ġmparatorluğu ve Modern Türkiye, Çev. Mehmet Harmancı, E Yayınları, Ġstanbul, 1983. SÜER, Hikmet, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi Balkan Cephesi, Gnkur. ATASE Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2004. ġĠMġĠR, Bilal, Rumeli‟den Türk Göçleri, C.II, TTK, Ankara, 1989. UÇAROL, Fikret, Siyasi Tarih, Filiz Yayınevi, Ġstanbul, 1985. UZUNÇARġILI, Ġsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, C.I, TTK Basımevi, Ankara, 1961. ÜÇOK, CoĢkun, Siyasal Tarih, BaĢnur Matbaası, Ankara, 1967. YÜCEL, YaĢar - SEVĠM, Ali,Türkiye Tarihi C.IV, TTK, Ankara, 1992. MAKALELER: AYDIN, Mithat, “Bosna-Hersek Ayaklanması (1875)‟nda Panislavizmin Etkisi ve Sırbistan ve Karadağ‟ın Rolü” Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, TTK Yayınları, C.LXIX, S 256, Ankara, 2005. KURAT, Akdes, Nimet, “Panislavizm”, Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Dergisi, C.XI, S 2-4, Ankara, 1953. 102 EKLER 103 104 EK-1 Vidin Kumandanı Ferik Mehmed Ġzzet PaĢa Hazretlerinden Makam-ı Seraskeriye mevrûd 24 TeĢrin-i Sânî 93 tarihli telgrafname Sırbiye eĢkıyası çend gündenberi Adliye ve Belgradçık cihetlerine tecavüzle ahali-i Hristıyaniyemizin bazı emlak eĢyasını gasb eyledikleri gibi Nigotin ve Zagvar ve GorgoĢfça mevâkiyle Lahatince Sahrasına mühimmat-ı mükemmele cem‟ etdiği bunun ikibin zabiti Nigotin‟den GorgoĢfça‟ya kadar hergün araba ile gelip gitmekde olduğu ve Prens Milan dahi sekiz bin askerle Nigotin‟e geleceği .........(Ģifre) muhtarı Polonka vasıtasıyla Adliye Kaymakamlığı tarafından haberalınmakla Belgradçık yolu dahi ahval-i duruĢ hak nazaran kariben emniyetsiz bir hak gireceğinden 19 Ağustos 93 te‟ kiden istirham olunan ikibin yediyüz küsur milsiz tapanın mümkün olduğu halde Sofya mevcudundan sür‟at-i irsali arz ve istirham olunur ferman. ATASE ARŞİVİ; ORH, K.43, G.190, B.196 – 1 105 106 EK-2 NiĢ Kumandanı Halil PaĢa Hazretleri‟nden mevrûd 24 Nisan 93 rûz-ı hazer haftasında askerini hudud boyunda amâde eylemesi hakkında Rusya Devleti tarafından Sırb Emaneti‟ne ihzâr olunduğu ve barkir sahibi olan ahalinin dahi müheyya bulunduğuna dair emr verildiği ve deri mübayaası için burada bulunan Yahudi Yakanâm tacire Belgrad‟daki Ģerîkinden gelen kâğıdda Sırbistan‟ın ikinci ve üçüncü Sınıf efrad-ı redifesinden silah altına alınmasına dair emr verildiğinden bahisle NiĢ‟deki iĢi terk ile hemen avdet eylemesi ihtar kılındığı ve burada bulunub Belgradlı diğer Biharnam tacire dahi öyle bir iĢ‟ar vuku bulduğu tahkik kılınmıĢdır. Makam-ı Âlî-yi Seraskeriye Bugün kılınmıĢdır. Hükûmet-i Ve mahalliyeden birde Vidin alınan jurnal Mutasarrıflığı‟ndan bâlâya Ģimdi derc alınan telgrafnamede Zagore nahiyesinde Ģu günlerde Sırb eĢkıyası geçeceği ve bunların tecavüzleri men‟ olunmak üzere Esveti Nikol geçidinin muhafazası beyan ve iĢ‟ar olunduğundan ġehr köyünde bulunan üç taburdan biri yarınki gün Esveti Nikol mevkîine izâm kılınacağı derkâr olub halbuki elyevm burada yedi tabur piyade ve iki bölük süvari ve iki batarya olub ve ġehr Köyü‟nde ise üç tabur ve Balanka ve Erköy‟de birer ve KurĢunlu‟da iki tabur asker mevcud olub peyderpey hükûmet-i mahalliyede vürûd eden jurnaller ile tahkikata nazaran Sırblıların tedarikat-ı cephede bulunduğu ve ileride taraf taraf taarruza kıyam kıyam eyler ise mevâki-i mezkûrede ve alelhusus burada ve ġehr Köyü‟nde bulunan Asakir-i ġâhâne hadd-i kifayede olmadığı derkâr olduğundan bunların ehemmiyetli mevkiyelerine nazaran kuvve-i askeriyelerinin hadd-i kifâyeye iblağı menût-ı rey ve irâde cenâb-ı Seraskeriyeleridir efendim. ATASE ARŞİVİ; ORH, K.104, G.95, B.95 – 1 107 108 109 EK-3 Bosna ve Yenipazar ve NiĢ Kumandanlıklarına ayrı ayrı Ģifreli tegrafname 3 kıt‟a Sırplıların tedârikat ve tehiyyat-ı vâkıâlarına dair hertarafdan alınan ma‟lumat mütehadd-ül-mall olmasına mebni civar mahaĢĢer ahali-yi müslîmesinin teslihi ve serhadlerin takviye ve tahkimi ve kuvve-i askeriyesinin tezyiîdi gibi tedâbir-i ihtiyâtiye-i askeriye icrâsı irâde-i seniyye iktizâ-yı âliyyesinden olduğundan iltizâsı meclis-i âlî-yi askerîde tezekkür olundukda bu bâbda taraf-ı vâlâlarıyla ve NiĢ ve Yenipazar ve Bosna Kumandanlıklarıyla mukaddeme cereyan eden muhârebe üzerine alınan cevablarda elyevm Bosna kıt‟asında ma-müstahfaz otuzüç ve Yenipazar Fırkası‟nca dahi kuvve-i mevcudanın mikdarıyla münasib derecede tahaffuzî ve taaruzî harekete ikdâm olunacağı ve fakat NiĢ cihetinin muhafazası daha otuz dört taburun vücuduna mütevakıf olduğu gösterilmĢdir. Eğer ki Sırblıların harekât-ı asiyaniyeye kıyamları takdirde te‟dîbleri münasib bir noktadan Ģiddetli ve kuvvetli bir suretde Sırbistan‟a tecavüz olunmağa mütevakıf olarak Yenipazar ve Bosna cihetleride tecavüze en müsâid olan mevâkiden bulunmuĢ ise de gerek Bosna ve gerek Yenipazar fırkallarının memleket ve mevki‟-i muhafazalarında bulundurulması zaruri olan ve Bosna ve Hersek ahaliyi Hristiyaniyesinin hareket-i asiyaniyelerinden ve Karadağlı‟nın tecavüzünden dolayı ahali-yi Müslîmenin ve mevâki-i Müslîmenin muhafazası için elde kalacak askerin oldukları mahallerce tahaffuzî harekete ancak kifayet edebileceği ve Rusyalıya karĢı daha kuvve-i külliye sevkine ihtiyaç meydanda iken Yenipazar ve Bosna cihetlerinin tezyîd-i kuvve-i askeriyesine hal ve imkân müsâid olamayacağı derkâr olunduğundan Bosna ve Yenipazar taraflarınca Ģimdilik tahaffuzî ve tedafüî halde durulması ve böyle günlerde Ģurada burada müteferriken asker istihdamı mahzurdan salim olmayacağından hall-i tefrikada bulunan askerin nokata-i münasebede mecmu‟ tutulması ve askerden .............. muhafazadan hâlî kalan mahaller ahalisinin münasib ve emniyetli mahallere nakilleriyle ve eli silah tutanların teslihiyle temin-i idare ve muhafazaları esbâbının istikmâli hususunun memûrin-i mülkiye 110 ve askeriyeye havale kılınması ve NiĢ ciheti için ilâvesi muktezi asker bahsine gelince vâkıâ gerek NiĢ ve gerek Adliye taraflarına tahaffuzî harekete kâfi derecede asker sevki lüzumu musaddak olub fakat tertîb ve tedarik olunabilen taburlar hasb-el ihtiyac Rusyalı karĢısıda bulunan ordu-yı Hümayunlara sevk ve irsâl olunmakda olunduğunda NiĢ ve Adliye cihetlerine dahi mümkün olabildiği kadar tabur sevkine çalıĢılması ve Kosova vilâyeti dairesinden vesair civar mahaller ahalisinden Sırblılara karĢı NiĢ‟de ve sâir icâbeden mahallez<rde zabitan ve ümera-yı askeriyenin taht-ı kumanda ve nezaretinde istihdam edilmek üzere onbin nefer ve bulunabilirse daha ziyade asâkiri muavere tahrîr ve cem‟ olunarak hall-i tahaffuzîde bulunulması münasib görünmüĢ ve Icde-ı arz ve irâde-i seniyye-i padiĢahî evâmirinizde Ģerefmüteallik buyurularak Bosna ve Kosova vilâyetleri meyanında vesaya-yı mukteziye icra kılındığı ba-tezkere-i sâmîye irâde ve izbâr buyurulmuĢ olub keyfiyet Yenipazar ve NiĢ (Bosna ve Yenipazar, Bosna ve NiĢ) Kumandanlıklarına dahi tebliğ kılınmıĢ olmağla oraca dahi bu karar dairesinde icra-yı icabıyla hall-i tahaffuzîde durulması ve asâkir-i muavenenin ekserisi tek durmaz ve söz anlamaz adamlar olub Ta‟diyat vak‟alarıyla ahaliyi iz‟âc ve bîzâr etmekde oldukları bazı taraflardan vukubulan iĢ‟ârât ve Ģikâyatdan anlaĢılmasıyla tertib ve cem‟ olunacak asâkir-i muavenenin o misüllü uygunsuz ahvale mübaderetlerine meydan verilmeyib ahalinin huzur ve istirahatlerinin ve emniyet mal ve canlarının tamamıyla muhafazasıyla bir güne sizleri vukua götürlmemesine ihtimam ve gayret ve daima memurin-i mülkiye ile bil-muhâbere ve bil-ittihad avn-ü inâyet-i hiyye-i semiyyeye istinad ile tasallutât eĢkıya ve adâvet hüsn-i muhâfızına memalik ve bûldan hususunda el birliğiyle hüsn-i idâre-i maslahat kılınması tavsiye olunur. ATASE ARŞİVİ; ORH, K.22, G.17, B.17 – 1 111 112 EK-4 Kosova ve Selanik Kumandanlıklarına Ģifreli telgraf Sırbistan askir-i zabitanı memuriyetlerinden istifa ederek NiĢ‟e azimet etmekde olub bunların maksadı Sırbistan‟ın ............... makamında olan General Cernayif‟in maiyetine duhûl ile Rumeli‟de ve Selânik Vilâyeti Büyük Aleksandr‟ın vatanı olması cihetle Rusların nazarında Ġslav eyâletlerinden ma‟dûd idüğünden Sırbi‟de takım takım gönüllü cem‟ olunub Belgrad Kal‟esi‟nde ta‟lim etdirildikden sonra Selânik ve Rum Ġli‟ne sevk olunma üzere NiĢ‟e gönderilmekde idüğü ve Sırblılar asakir-i muntazır ve milliye için hayvanat dahi mübaya etmekde oldukları Viyana Sefareti‟nde Hariciye Nezareti‟ne mevrûd Semlin ġehbenderi‟nin tahriratı süret-i mütercimesiden muharrer olduğundan oraca kemal-i dercine tabassur ve teyakkuz üzre bulunulması kemâl-i ehemmiyete tavsiye ve ihtar olunur. ATASE ARŞİVİ; ORH K.80, G.127, B.127 - 1 113 114 EK-5 Sûret Kasabaya bir buçuk saat mesafede bulunan Posta kuryesine Sırplı çeteler muhtelit oldukları halde Seyid Ağa ile oğlu kati ve hanesiyle Süleyman Ağa‟nın hanesini ihrâk ve ve muma-ileyh ile Hristiyanların hayvanatını gasb ve beraber götürmüĢ oldukları ve badema dahi evlad ve ................ Karadağ‟a götürüb orada ta‟yınat verecekleri ve Hristiyanlar müttefikan hareket etdikleri suretde kati ve idam eyleyecekler tehdîd ve izâfe etmekde oldukları Hristiyanların ifadesi üzerine ve hatta Ģu saatde kasabaya tahminen üç saat mesafede bir ................... cihetinde büyük harik zuhûruyla el-an yanmakda olduğu beray-ı malûmat arz-ı mecburiyetle takdim arife-i çakireye cür‟et kılındı. Olbâbda 5 Eylül 92 Makam-ı Âlî-yi Seraskeri‟ye TaĢlıca Kaymakamlığı‟ndan Ģimdi aldığım tahrirat aynen balaya naklen beray-ı malumat takdim cür‟et ve muvakkat suretiyle TaĢlıca‟ya bir tabur daha ilavesiyle kuvvetli tabura iblağ kılındığı arz olunur efendim. 5 Eylül 92 Ferik Kumandanı Yenipazar Hafız Ahmed ATASE ARŞİVİ; ORH K.18, G.134, B.134 – 1 115 116 EK-6 Berkofça Kaymakamlığı‟na 14 Temmuz 92 tarihli telgrafnameniz alındı. Doksan Sırp eĢkıyasına mukavemet edemeyib havffa düçar olan ahalinin gayretine nihayet derece-i teessüf olunur. Öyle sekiz Sırplıya bir tabur verecek vakitler olmadığını cevaben beyan ederim. 15 Temmuz 92 ATASE ARŞİVİ; ORH K.1, G.5, B.408 117 118 EK-7 Telgrafname Makam-ı Sami-i Cenab-ı Seraskeri‟ye PriĢtine Kazasının Sırbistan hududuna karîb BoluĢ nâm karyesi mevki‟indeki asakir-i mülkiyenin berây-ı keĢif ileri köyleri dolaĢan müfreze,........................ dahilinde burada karyelilere tevzî olunmak üzere yanlarında bir barkir yükü esliha bulunan bir çeteye tesadüfle harbe tutuĢduklarından mezkûr çete dayanamayarak derhal esliha-yı mezkûr ile iki barkir ve birkaç yağmurluk ve eĢya-yı saire terk ederek firâr eylediği arz olunur ferman 28 Kânûn-ı Evvel 93 Refet ATASE ARŞİVİ; ORH K.42, G.137, B.137 - 1 119 120 EK-8 Kosova Kumandanlığı‟na Telgrafname Sırplılar RaĢka Kotromanda ve mevâkî-i sairede külliyetli zahire mubaya ve idhâr etmekde ve eĢkıya-yı meĢhûreden Anderya ve Ġlya ve Miyatır bu tarafa geçmek üzere çete tertib ve temrir eylemekde olduklarından asayiĢini takarrürüne kadar istihkâmların muhafaza-i askeriye tahtında bulundurulması istidâsını hâvi Yenipazar ahali vekiliyle eĢrafından sekiz neferinin imzalarıyla gelen telgraf üzerine hakikat-i hallin serian bil-tahrik iĢ‟arı ifadesiyle tavsiye ve beyan olunur. 21 Eylül 93 imza ATASE ARŞİVİ; ORH K.79, G.179, B.179 - 1 121 122 EK-9 Telgrafname Makam-ı Celîl Seraskeri‟ye Birkaç günden beri Sırbistan‟da birtakım tedârikat vuku‟ iĢidilmekde ve Yenioazar cihetinde bazı çetelerin tecavüz etmesine mebnî her yerden asker, top, esliha, cephane isteniliyor. Vâkıâ geçen sene bura ahalisine bir hayli esliha verilmiĢ ise de bu defa Yenipazar Fırkasıyla Karadağ‟a gönderilmekde olan on bin nefer asakir-i muavene bu esliha ile sevk olunmakda olduklarından burada mevcud ahalinin yedinde, iĢe yarar esliha kalmamıĢdır. Sırplının ötede beride bazı çeteleri sıkça sıkça getirmesine ve Sırbistan‟da harab fırınların tamir ve zehâir idhâr olunmakda olmasına göre Sırblının tekrar isyana cûr‟eti ihtimalden baîd değildir. Hûda-negerde öyle bir hal vukuunda Asakr-i ġâhâne yetiĢinceye kadar mümkün mertebe müdafaa etmek ve fakat Ģimdilik hükûmet muhafazasında bulunmak üzere mesbuk iĢ‟ar-ı çakernem vechle ma-cebhane yirmi bin aded iğneli ve yoksa ġiĢhane tüfenginin sür‟at-i irsâli ehemmiyet-i acile ile arz ve rica olunur ferman. 2 Ağustos 93 Refet ATASE ARŞİVİ; ORH K.14, G.96, B.96 - 1 123 124 EK-10 ġifreli Tuna Umumu Kumandanı Mehmet Ali PaĢa Hazretleri‟ne Sırbistan Meclis-i Müridânı‟nda muharebeye karar verilmekle ilân-ı istiklâliyet ve muharebe için Rusyalının bir büyük muzaffariyete intizâr olunacağa, Belgrad nâm vapurun esliha ve mühimmat humulesiyle Varna‟ya doğru gittiği ve Vidin civarlarında bulunan Sırplılar Pazar günü Hırvatistan‟da Ruma nâm mahali Rusya lehinde ve Devlet-i Âliyye aleyhinde bir tebliğ akd edecekler ve dekniz Sırb askerinin dört haftaya kadar hazır bulunacağı beyan edib muhalefeyn tarafı Sırb eĢkıyasının hazır bulunacağı beyan edib muhalefeyn tarafı Sırb eĢkıyasının cânib-i hükümet-i seniyyeden oldukları sonra tekrar böyle bir hareket icrâ olunur ise mürettebatın bil-cümle imtiyazîtden mahrum kalacağından maada Avrupa nazarında dahi lâyıksız bir halde bulunacağından tekrar ilân olunacak muharebe hakkında müridâne muavenet veyahud sahâbet eylemesini red eylediği ........... Ģehrinde bulunan Devlet-i Aliyye BaĢ ġehbenderi Mösyö FeniĢyu tarafından Hariciye Nezareti‟ne mevrûd telgrafnamelerde iĢ‟ar olunmakla beyân olunur. 21 Ağustos 93 ATASE ARŞİVİ; ORH K.110, G.113, B.113 - 1 125 126 EK-11 Berkofça‟da BinbaĢı Mustafa Ağa‟ya Sırb eĢkıyasının oralara yakın bulunduğu haber alındığı cihetle mensub mahale istihkâm verib merd-âne hareket için Apvarca‟dan dört bölük daha gönderildi. Bir – iki güne değin dört bölük daha gönderilecekdir arkadan. 3 Haziran 92 ATASE ARŞİVİ; ORH K.1, G.5, B.234 127 128 EK-12 ġifreli Yenipazar Kumandanlığı‟na ve Bosna Kumandanlığı‟na Telgrafnâme Viyana Sefaret-i Seniyyesi‟nden mevrûd telgrafda Bosna‟da Sırp eĢkıyasının felaketleri Sırp Hükûmeti‟nin esfâr-ı azmini ve ümidlerinin mahvını mucib olduğu ve bunu tekrar uyandırmak için hafiyyen Bosna‟da ve Eski Sırbiye‟de ihtilâl çıkarmak esbabına teĢebbüs olduğu gibi Karadağlılar ile doğrudan doğruya muhabere yolu açmak efkârıyla Yavuz ve Derin taraflarında hafi suretle çeteler tertîb etmekte bulunduğu beyan olunmuĢ ve bu malûmat Bosna ve Yenipazar Kumandanlığı‟na dashi bildirilmiĢdir. Müteyakkızâne bulunulması ihtârı tekrar olunur. 31 Temmuz 92 ATASE ARŞİVİ; K.1, G.6, B.352 129 130 EK-13 Van Kaymakamı Cenâb-ı Seraskeri‟ye, Sofya‟da Huzur-ı Âlî-i Seraskeri‟ye, Tuna Vilayet-i Celîlesi‟ne, NiĢ‟de Huzur-ı Âlî-i MüĢîri‟ye Adliye‟ye üç saat mesafede kâin Rakovice Karyesi muhafazasında bulunan bir tabur asâkir-i Ģâhâne üzerine dünki gün üç - dört bin kadar Sırb eĢkıyası beraberlerinde üç kıta da topları bulunduğu halde hücum ederek saat dörtden akĢam ezanına kadar muharebe mümtedd olarak nihayet asâkir-i Ģâhâne tarafından gösterilen hücum ve ateĢe eĢkıya tâb-âver olmayarak iki yüz elli kadar telefât ve hayli de mecrûhları olduğu halde münhezimen firar eylemiĢ oldukları ve asâkir-i Ģâhâneden dokuz Ģehid ile otuz mecrûh vuku bulduğu gibi Ġkinci Alayın Kaymakamı Celil Bey dahi rütbe-i Ģehâdeti ihrâz eylemiĢdir. Bunların bu hareketleri güya dünki Azaver Muharebesi arasında Rakovice‟den görünüb orduya bir telaĢ vermek idi ise de her iki muharebe de belâlarını bularak telefâtı külliyeye dûçar oldular. Cenâb-ı Hakk bundan böyle dahi asâkîr-i ġâhâneyi Ģanlı muzafferiyetlere nâil eylesin duasıyla hatm-i kelâm olunur olbâbda 7 Temmuz 92 ATASE ARŞİVİ; ORH K.1, G.5, B.307 131 132 EK-14 Telgrafname Sofya Kumandanlığına Vidin Kumandanlığı Vekâletinden mukaddema taleb olunan ve Sırplı eĢkıyasının oradan tecavüzle Belgradcık yolunun kariben emniyetsiz bir hale gireceğinden bahisle sofya mevcudundan sürat-i irsâli bu kere te‟kid edilen iki bin yedi yüz altmıĢ yedi adet seksenbeĢ modeli kapsüllü tapa 23 teĢrin-i sani 93 tarihinde Ahmed ÇavuĢa teslimen ve Ģimendifere tahmilen gönderildiği ve dün Pazarcığa dahil olacağı ve oradan da Sofya‟ya müteveccihen yola çıkarılacağı tahkikât-ı vakıadan anlaĢıldığına nazaran bu nev tapalardan Sofya‟da mevcudu var ise bunların vürudunda yerine konulmak üzere ol mikdar topanın ve mevcudu yoksa vürudunda bile te‟hir ve son tapaların serien ve suret-i mahfuziyyetde Vidin‟e irsali lüzumu dar Ģuri ifadesiyle beyan olunur. 27 TeĢrin-i sani 93 Sofya‟da Aziz Efendiye ATASE ARŞİVİ; ORH K.82, G.128, B.122 - 1 ÖZET Hayriye YALÇIN, Sırp Çete Hareketleri ve Osmanlı Devleti (1804-1878), Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2010. Osmanlı tarihinin 1804 Sırp isyanı ile başlayan ve 1878 Ayestefanos Antlaşması’na kadar olan dönem Osmanlı Devleti tarihinin gerek iç gerekse dış olaylar bakımından tarihinin en zor dönemlerinden birini teşkil etmektedir. Osmanlı Devleti, 1804 Sırp isyanı ile 1878 Ayestefanos Antlaşması’na kadar olan bu 74 yıllık sürede hakimiyeti altındaki Hristiyan unsurların yarattığı problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin uğraşmak zorunda kaldığı bu sorunlar Avrupa Devletlerinin de başlıca problemleri olmuştur. Rusya’nın 17. yüzyılın sonlarından itibaren sistemli bir şekilde yürüttüğü Panislavizm politikası etkisini göstermiş ve üç yüzyıldan fazla bir dönem Osmanlı hakimiyetinde huzur içinde yaşayan Sırplar 1801 tarihinden itibaren Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmışlardır. 1812 Bükreş Antlaşması ile muhtariyet hakkını Osmanlı Devleti’nden alan Sırplar, yine Rusya - Osmanlı arasında imzalanan 14 Eylül 1829 Edirne Antlaşması ile tam özerk olmuşlardır. Osmanlı - Sırbistan ilişkilerinin en sorunlu yaşandığı yıllar Kırım Savaşı sonrasında imzalanan bugünkü Avrupa’nın da temellerinin atıldığı 1856 Paris Barış Antlaşması ile başlamıştır ve 1878 Ayastefanos Antlaşması’na kadar devam etmiştir. Paris Antlaşması’nda Sırbistan’a Edirne Antlaşması ile verilen özerklik hakkı devam ediyordu. Fakat Sırbistan’ın bu özerklik hakları Rusya’dan alınıp batılı devletlerin garantisi altına veriliyordu. Antlaşmadaki bu değişiklikle Osmanlı, Sırbistan toprakları üstündeki müdahale hakkından vazgeçiyordu. Sırbistan’a karşı Avrupalı devletlerin izni olmadan herhangi bir müdahalede bulunamayacaktı ve Sırbistan’a asker sevk edemeyecekti. Sırbistan hakkındaki bu hükümler iki bakımdan çok önemlidir. İlki, o tarihe kadar Sırbistan Rusya’nın nüfuzu altındaydı. Rusya yarım yüzyıldan beri Sırbistan’la meşgul olmuş bu memleketin sahip olduğu haklar Rusya’ya verilmişti. Şimdi bu haklar ve ayrıcalıklar geri alınıyordu. İkincisi Osmanlı’nın Sırbistan üzerindeki hâkimiyeti azalıyordu. Bu dönemde Sırplarda Bosna-Hersek ve Karadağ ile birleşerek Büyük Sırbistan devletini kurma düşüncesi yine ön plana çıkmıştı. Buna engel olarak gördükleri Sırbistan’daki Osmanlı hâkimiyetini yıkmak için de Rusya’ya güveniyorlardı. Osmanlı’ya karşı Sırbistan’la Rusya’nın işbirliği 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde had safhaya ulaşmıştı. Nitekim Sırbistan bu savaştan sonra imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile bağımsız bir devlet olacaktı. Anahtar Kelimeler: Sırp Çeteleri, Sırp İsyanı, Panislavizm, Osmanlı Devleti, Sırbistan, Rusya. ABSTRACT YALÇIN Hayriye, Serbian Gang Movements And The Ottoman State (1804-1878), Master’s Thesis, Ankara, 2010. The period between the Serbian revolts of 1804 and the Saint Stephanos Agreement of 1878 constitues one of the most troublesome years of the Ottoman State both in terms of domestic and international relations. During this period, covering 74 years, starting from the 1804 Serbian Revolt to the 1878 Saint Stephanos Agreement, encountered severe problems brought up by the Ottoman State her own Christian community.The problems the Ottoman State encountered with in the 18561908 period were also the common concerns of the Europen states as well. The systematic Panslav politics pursued by Russia since the 17th century gradually affected the Serbs, living peacefully under the Ottoman sovereignty for more than 300 years, who finally revolted against the Ottoman State in 1804. The Serbians, who achieved their semi-autonomous rights from the Ottoman State with the signing of the Treaty of Bucharest in 1812, obtained their full autonomy with the signing of Edirne Treaty between Russia and the Ottoman State in September 14, 1829. The most problematic years of the Ottoman –Serbian relations started with the signing of the Paris Peace Treaty in 1856 following the Crimean War, where the foundation for today’s Europe was laid, and continued until the 1878 Saint Stephanos Agreement. The Serbian right of autonomy, which was granted by the Treaty of Edirne, was also encompassed by the Paris Treaty. But the guarantorship of this autonomy was taken away from Russia and given to the Western States. The Ottoman were abandoning their rights over the Serbian territories. She was not to take any initiative without the approval of the European States and could not dispatch troops to Serbia any longer. These provisions on Serbia were important in two aspects. First, Serbia was under Russian influence until the signing of the Paris Peace Treaty. However, with the signing of the treaty, Russia lost all its rights on Serbia, and the treaty in fact paved the way for the losing of all rights in favor of the European States. Second, during these years, the Serbians pursued the aim of uniting with Bosnia-Herzegovina, and Montenegro; and to this end, they trusted Russia to put an end to the Ottoman sovereignty which they regarded as an obstacle in the way to their unification. The Turkish-Russian War of 18771878 in this respect may be regarded as the apex of the Serbian-Russian cooperation against the Ottoman State. Moreover, with the signing of the Saint Stephanos Agreement, Serbia would turn into an independent state. Key Words: Serbian Gangs, Serbian Revolt, Panslavism, Ottoman State, Serbia, Russia.