Amaçlarımız Anahtar Kavramlar İçindekiler

advertisement
3
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sosyolojideki temel kavramları açıklayabilecek,
Sosyolojik olarak sporu açıklayabilecek,
Spor sosyolojisinde kullanılan kuramların temel argümanlarını açıklayabilecek,
Bir spor olayını belirli bir kuramın argümanlarını kullanarak yorumlayabilecek,
Spor alanındaki toplumsal cinsiyet ilişkilerini analiz edebilecek,
Spor ve toplumsal sınıf ilişkisini açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Sosyoloji
Spor
Spor Sosyolojisi
Toplumsallaşma
Toplum
Toplumsal Cinsiyet
Kültür
Toplumsal Sınıf
İçindekiler

Giriş

Temel kavramlar

Sosyolojik olarak spor

Spor ve toplumsallaşma

Temel kuramlar

Spor ve toplumsal cinsiyet

Spor ve toplumsal sınıf
2
Sporda Sosyo-kültürel Boyutlar
GİRİŞ
Modern toplumlarda spor önemli bir toplumsal kurumdur. Hemen hemen bir çok spor dalına özgü
profesyonel ligler bulunmakta, büyük turnuvalar ve spor organizasyonları düzenlenmekte, bu
organizasyonlara çok sayıda kadın ve erkek sporcu, antrenör, hakem, yönetici ve seyirci katılmakta, bu
organizasyonlar yazılı ve görsel basında yayınlanmakta, spor ile ilgili kitaplar, filmler yapılmakta ve spor
malzemeleri üretilmektedir. Gazetelerin spor sayfaları ve özel spor gazeteleri, televizyonlardaki spor
programları bir çok insanın en fazla okuduğu ve takip ettiği haberler ve programlar olmaktadır. Ulusal ve
uluslararası arenada tanınan pek çok kadın ve erkek sporcu çocuklar ve gençler için rol model
olabilmektedir.
İçinde yaşadığımız sosyal ve kültürel dünyanın bir parçası olarak spor, sadece fiziksel performans ve
elde edilen rekorlardan/derecelerden ibaret değildir. Aynı zamanda sadece eğlenmek ya da gelir elde
etmek amacıyla gönüllü olarak katıldığımız fiziksel etkinlikler değildir. Spor, toplumun sosyal ve kütlürel
yapısından etkilenen aynı zamanda bu yapıyı etkileyen, farklı konumlarda katılan bireylerin (sporcu,
antrenör, yönetici, seyirci vb.) yaşamlarını biçimlendiren bir toplumsal olgudur. Örneğin, katılmayı ve
izlemeyi tercih ettiğimiz sporlar sadece bizim bireysel tercihlerimiz değildir. Bu tercihlerimiz içinde
yaşadığımız toplumsal ve kültürel ortamın etkisiyle biçimlenmiştir.
Sporun sosyo-kültürel analizinin yapılmasında faydalanılan temel disiplin sosyolojidir. Sporun sosyokültürel boyutlarını anlayabilmek için sosyolojinin kavramlarını, kuramlarını ve araştırma yöntemlerini
kullanırız. Fakat son yıllarda, kültürel çalışmalar, medya çalışmaları ve toplumsal cinsiyet çalışmaları,
sporun bu boyutta analizinin yapılabilmesinde sıklıkla başvurulan alanlar olmaktadır. Bu bölümün sporda
sosyo-kültürel boyutlar olarak adlandırılmasının nedeni, sosyoloji ile birlikte sosyolojinin dışında ele
alınabilecek bu alanların spora dair yaklaşımlarından ve araştırmalarından faydalanılmasıdır.
Sporun sosyo-kültürel analizini yapan araştırmacıların temel hedefleri: (1) sporun var olduğu
kültürleri ve toplumları, (2) spor ortamındaki kültürü ve (3) spordaki insanların ve grupların
deneyimlerini anlamaktır. Sporun sosyo-kültürel analizinin yapıldığı araştırma konularına örnek olarak
aşağıdaki konular verilebilir:

küreselleşme (ulusal kimlikler, göçmenlik, politik ekonomi)

medya (spor haberlerinin sunulma biçimleri, kullanılan dil)

toplumsal cinsiyet (toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının spora katılıma etkisi, spor
organizasyonlarında toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları)

sağlık (obezite ve spor, kadınlık ve beslenme rejimleri, ulusal ve uluslarası sağlık politikaları
vb.)
Yukarıda sıralananlar ve başka konular hakkında cevap aranan örnek sorular şunlardır:
1. Küreselleşme ile birlikte göçmenlerin profesyonel spora katılımında bir artış olmuş mudur?
2. Spor haberlerinin sunumunda toplumsal cinsiyet eşitsizliği var mıdır?
3. Toplumumuzda kadınların spora katılımlarının az olmasının nedenleri nelerdir?
3
4. Sağlık politikalarının uygulanmasında hesaba katılması gereken sosyo-kültürel faktörler nelerdir?
5. Sporu bir endüstri olarak kabul etmek mümkün müdür?
6. Toplumumuzda futbolun egemen spor dalı olmasının nedenleri nelerdir?
7. Toplumsallaşma sürecinde sporun rolü nedir?
8. Spor ve siyaset ilişkisi ne boyutlarda tezahür etmektedir?
9. Toplumsal sınıfın spora katılıma etkisi nedir?
10.Spora katılım, her toplumsal sınıftan insana açık, demokratik bir ortam mıdır?
TEMEL KAVRAMLAR
Bu bölümde, sporun sosyo-kültürel boyutlarını anlamamızda yardımcı olacak temel kavramlara yer
verilmiştir.
Sosyoloji: Toplumsal yaşamın bir parçası olarak insanları, insanların oluşturduğu toplumsal grupları,
toplumsal kurumları ve bunlar arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri inceleyen bir bilim dalıdır. Toplumun
yapısı, yapıda meydana gelen değişimler, bu değişimlerde ekonomi, siyaset, din, eğitim ve kültür gibi
etmenlerin oynadığı roller sosyolojinin inceleme alanlarıdır.
Sosyoloji, toplumsal olguları ve toplumsal olayların nedenlerini araştırırken sadece bireyleri merkeze
alan bir yaklaşıma sahip değildir. Konuları diğer toplumsal olgularla birlikte bütüncül bir yaklaşımla ele
alır. Örneğin, aile içi şiddetin nedenlerini araştıran bir sosyolog bu toplumsal olguyu sadece şiddetin
yaşandığı aileler özelinde araştırmaz. Aile içi şiddeti, etkisi olabilecek toplumun eğitim düzeyi, toplumda
kadının ve erkeğin konumu ve yasal düzenlemeler gibi etmenler ile birlikte inceler.
Spor Sosyolojisi: Bu alanda çalışan bir çok araştırmacıya göre spor sosyolojisi sosyolojinin bir alt
dalıdır. Bu doğrultuda bakıldığında, spor sosyolojisinin sosyolojinin genel kavram ve kuramlarını spor
alanına uyguladığını söyleyebiliriz. Spor tarihsel, kültürel ve toplumsal güçler bağlamına yerleştirilerek
değerlendirilir. Bu bağlamda spor, sadece fiziksel performans olarak değil belirli bir toplumsal ve kültürel
ortamda yaşayan bireylerin duygu ve düşünceleriyle deneyimledikleri bir toplumsal olgu olarak
düşünülmektedir.
Spor sosyolojsi toplumsal ve kültürel hayatın bir parçası olarak sporu inceler. Toplumun bir üyesi
olarak bireyin spora ve fiziksel aktiviteye katılımı toplumun sosyo-kültürel yapısının dışında gerçekleşen
bir pratik değildir. Ayrıca sosyo-kültürel yapının bireylerin spora katılımını etkilemesiyle birlikte spora
katılan bireylerin de sosyo-kültürel yapıyı etkileme gücü vardır. Spor sosyolojisinde ele alınan konular bu
karşılıklı etkileşim süreci bağlamında değerlendirilmektedir. Örneğin, neden bazı sporlara katılmayı
tercih ederken bazılarına katılmayı tercih etmediğimizi, toplum olarak neden bazı sporların izleyicisinin
daha fazla olduğunu, neden bazı kızların ve oğlanların okul beden eğitimine katılımlarının az olduğunu
araştırırken, bireysel tercihlerin tarihsel ve toplumsal güçler tarafından nasıl belirli ölçülerde belirlendiği
araştırılmaktadır.
Spor sosyolojisini anlamanın etkili yollarından birisi spor psikolojisi ile arasındaki farkı anlamaktır.
Spor psikologları spor ortamında yer alan bireylerin davranışları ile ilgilenirler. Algılar, tutum,
motivasyon, kaygı, stres ve öz-güven gibi konular üzerinde çalışmaktadırlar. Aynı zamanda kişiler ve
gruplar arasında etkileşim de spor psikolojisinin çalışma konularıdır. Spor sosyologları ise insanların
içinde yaşadıkları toplumsal ve kültürel ortam bağlamında ilişkileri incelemektedirler. Örneğin, spor
psikologları bireylerin spora katılımlarında etkili olan psikolojik etkenleri araştırırlar. Bireyler hangi
güdülerle spora katılırlar sorusunun cevabını ararlar. Buldukları cevaplar arasında diğer bireylerle
toplumsal ilişki kurmak, kendi yeterliklerini test etmek, kendilerini özgür hissedecekleri bir etkinliğe
katılmak gibi nedenler yer alabilir. Aynı konu üzerinde araştırma yapan spor sosyoloğu ise bireylerin
spora katılımlarına etki eden toplumsal ve kültürel etkenler nelerdir sorusunun cevabını arar. Buldukları
cevaplar arasında toplumda egemen olan spor anlayışı, ailelerin çocuklarını spora yönlendirme(me)
nedenleri, sporda hakim olan kültürel söylemler, sosyoekonomik düzey ve eğitim düzeyi gibi nedenler
yer alabilir.
4
Toplum: Belirli bir coğrafi mekanda yaşayan, tarihi gelişme içinde biçimlenmiş bulunan,
çevrelerindeki öteki insan topluluklarından ayrı bir kimliklerinin olduğunun farkında olan, karşılıklı
etkileşim içinde bulunan insanların oluşturduğu en geniş gruplaşmadır.
Toplumsal yapı: Toplumsal ilişkilerin, toplumsal olayların meydana geldiği, toplumsal grupların yer
aldığı, nüfus ile yerleşim tarzının şekillendirdiği, toplumun şekil ve çerçevesi ile ilgili dış görünüşe sahip
olan bir toplumsal varlıktır. Toplumsal yapı, kültürel ve fiziki yapı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Kültürel yapı toplum içerisinde yer alan toplumsal ilişkileri, toplumsal grupları, bireylerin toplumsal
konumlarını ve toplumsal rollerini kapsamaktadır. Fiziki yapı toplumun içerisinde bulunduğu coğrafi
mekan ve nüfusun yerleşim tarzıdır. Kültürel yapı ve fiziki yapı toplumdan topluma değişir.
Toplumsal konum: Bireylerin veya toplumsal grupların içinde yaşadıkları toplum tarafından
kendilerine yüklenen mevkidir. Örneğin, sporculuk, antrenörlük ve bir spor kurumunda yöneticilik birer
toplumsal konumdur. Bireyler aynı zamanda farklı toplumsal konumlara sahip olabilirler. Örneğin bir
kadın aynı zamanda anne ve profesyonel sporcu olabilir.
Toplumsal rol: Bireylerin toplumsal konumlarına göre kendilerinden beklenen hak ve görevlerdir.
Bireyler farklı toplumsal konumlarına göre farklı toplumsal rollere sahip olabilirler. Örneğin üniversitede
okuyan bir profesyonel sporcu, sporcu rolü ile birlikte öğrenci rolüne de sahiptir.
Toplumsal olgu: Başlangıç ve bitiş süresi ile yeri kesin olarak belirlenemeyen, süreç içinde ortaya
çıkan gelişmedir. Örneğin, spor bir toplumsal olgudur.
Toplumsal olay: Toplum içinde meydana gelmiş olup, duyulan ve görülen, başlangıç ve bitiş
noktaları belli olan her şeydir. Örneğin, Dünya Şampiyonasında iki ülkenin milli takımları arasında
gerçekleştirilen voleybol maçı bir toplumsal olaydır.
Kültür: Kültür, özellikle antropologlar tarafından çok uzun yıllardır incelenen ve çok fazla tanımı
yapılan bir kavramdır. Genel olarak kültür, toplum yaşamında insanların bireysel ya da grup olarak
yarattıkları/benimsedikleri yaşam tarzı olarak tanımlanmaktadır. Kültür bizlerin sanat, giyim, zihinsel
faaliyet, yeme-içme tercihlerimize ve beğenilerimize göndermede bulunur. Bir toplumun kültürü
dediğimizde ise toplumda yaşayan bireylerin toplumsal ve tarihsel süreçte geliştirdikleri inanç, değer,
bilgi, alışkanlıklar ve beklentiler aklımıza gelmektedir.
Kültürlerin bir parçası olarak spora yüklenen anlam ve bu anlam doğrultusunda tercih edilen sporlar
şekillenebilmektedir. Sporun anlamı farklı kültürlere ve tarihe göre değişebilmektedir. Örneğin, mücadele
sporları olarak tanımlanan geleneksel sporlar olan karate ve judoya Uzak Doğu ve Asya ülkelerinde
kültüre ve geleneğe bağlı anlamlar atfedilebilirken, Batı toplumlarında bu sporlar geleneksellikten uzak
modern sporun dalları olarak görülebilmektedirler. Başka bir örnek: güreş ülkemizde milli bir spor /ata
sporu olarak değerlendirilebilirken, başka ülkelerde sadece temas sporlarından biri olarak
görülebilmektedir. Aşağıda kültürün özellikleri sıralanmıştır:

Kültür, toplumsal yaşamın kaçınılmaz bir sonucudur.

Kültür, toplumsallaşma sürecinde öğrenilir.

Toplumsallaşma süreci ile kültürün sürekliliği sağlanır.

Dil kültürün sürekliliğini sağlar.

Kültür toplumlara ve zamana göre değişir.
Kültürleme ve kültürlenme kavramları kültürün üretilmesinde ve sürekliliğinin sağlanmasında
önemlidir. Kültürleme kültürün toplum içindeki grupları ve bireyleri etkileme süreci olarak
tanımlanırken, kültürlenme bireyin toplumun kültürünü öğrenmesi ve benimsemesi olarak
tanımlanmaktadır. Örneğin, göçmen nüfusun yoğun olarak yaşadığı ülkelerde göçmenlerin kültürlenme
süreçlerinde spora katılımın etkisi araştırılırken, göçmenlerin spora katıldıkları ortamlarda içinde
yaşadıkları toplumun kültürünü (değerlerini, normlarını, yaşam tarzlarını vb.) öğrenme ve benimseme
yollarının mümkün olup olmadığı sorgulanmaktadır.
5
Son yıllarda, gerek akademik alanda gerek toplumsal alanda tartışılan önemli bir kavram vardır:
Çokkültürlülük. En basit anlamda çokkültürlülük, farklı kimliklerin birlikte varolabilmesidir. Bu
bağlamda çokkültürlülüğün temelinde kimlik kavramı yer almaktadır. Kimlik, bir grubun ya da bir
bireyin kendini diğer gruplardan ya da bireylerden ayırt edici özelliklerinin bütünü olarak tanımlanabilir.
Başka bir ifadeyle kimlik, kişinin tanınmasını sağlayan özellikleridir. Kimlik konusu hem psikologlar
(kişilik kavramı daha ön plandadır) hem sosyologlar tarafından çalışılan bir konu olmakla birlikte,
konunun sosyologlar tarafından araştırılan boyutu toplumsal hayattaki kimliklerdir. Örneğin, milli kimlik,
etnik kimlik, cinsel kimlik vb. Sosyolojik yaklaşıma göre kimliğin yapılanmasında geniş toplumsal
etmenler söz konusudur.
Çokkültürlülük, bireylerin sahip olduğu ırk, etnik yapı, dil, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet, engelli
olma, yaş, toplumsal sınıf, dini inanç gibi farklı kültürel boyutların farkına varılmasıdır. Farklı
kültürlerden insanların birlikte yaşadığı çokkültürlü toplumlarda tanımda verilen farklılıkların bilinmesi
ve bu farklılıklara saygı gösterilmesi kültürlerarası sağlıklı bir iletişimin sağlanması için önemlidir.
Spor sosyolojisi için çokkültürlülük farklı boyutlarda incelenmektedir. Örneğin, spor kurumlarında
farklı kültürel kimliklerden bireylerin özellikle karar alma mekanizmalarında yer alabilmeleri önemli
konulardan birisidir. Yapılan araştırmalar, özellikle Amerika Birleşik Devletleri gibi çokkültürlü bir
toplumda, spor kurumlarının yönetim kademelerinde beyaz erkeklerin yoğunlukla görev aldıklarını,
özellikle siyahların, farklı etnik kimlerden bireylerin ve kadınların yönetim kademelerine gelebilmede
çeşitli zorluklarla karşılaştıklarını göstermektedir.
Son yıllarda Batı ülkelerinde yaşayan göçmen kadınların ve erkeklerin spor deneyimleri, hem spor
araştırmacılarının hem de politikacıların ilgisini çekmektedir. Çokkültürlü toplumlar olan Amerika
Birleşik Devletleri ve İngiltere’de yaşayan göçmenlerin spora katılımları ülkelerin egemen kültürleri ve
göçmenlerin kültürleri bağlamında araştırılmaktadır. Araştırmacılara göre farklı toplumlardan ve
kültürlerden gelen göçmenlerin spora katılımları arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların
temelinde kültür ve ulusal gelenekler yatmaktadır. Göçmenlerin spora katılımlarında egemen kültürle her
zaman uyuşmayan kendi kültürlerinin, yaşanan kültürel çatışmanın ve göçmenlere yönelik politikaların
etkili olduğu ve spora katılımlarının düşük olduğu gözlenmiştir. Örneğin, Büyük Britanya’da yaşayan
Güney Asyalı Müslüman göçmenlerin spora katılımlarının göçmen olmayanlara kıyasla daha az
olmasının nedenlerinin başında karşılaştıkları kültürel engeller gelmektedir (Snape ve Binks, 2008).
Sosyoloji ile ilgili temel kavramlar hakkında daha ayrıntılı bilgi
edinmek için Anthony Giddens’ın Ayraç Yayınevinden basılmış olan “Sosyoloji” (2000)
adlı kitabını okuyabilirsiniz.
SOSYOLOJİK OLARAK SPOR
Sporun tanımı spor sosyolojisinde çalışanlar ve sporun sosyo-kültürel boyutlarını analiz eden
araştırmacılar için temel bir problemdir. Örneğin, sokakta voleybol oynayan çocukların ya da parklarda
ve yürüyüş alanlarında yürüyen yetişkinlerin aktiviteleri spor olarak değerlendirilebilir mi? Sokakta
gerçekleştirilen bir voleybol maçının profesyonel voleybol liginde düzenlenen voleybol maçlarından farkı
var mıdır?
Sporun yapılma amacı sporun kapsamının ne kadar geniş olduğunu göstermesi bakımından
önemlidir. Çalışan birey çalışma hayatının yorgunluğundan ve stresinden uzaklaşmak, fiziksel ve zihinsel
olarak rahatlamak amacıyla spora katılırken, profesyonel bir sporcu için spor hayatını kazandığı bir
meslektir. Diğer taraftan, geleneksel ailelerde yaşayan kadınlar için spora katılım çok farklı bir anlama
sahip olabilmektedir: Ev içi sorumlulukları ve toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının vermiş olduğu kısıtlı
yaşamın dışına çıkabilecekleri, kendilerini keşfedebilecekleri, başkalarıyla toplumsallaşabilecekleri bir
özgürlük alanıdır. Bu örnekler aynı zamanda spora katılım amaçlarının bireylerin toplumsal hayattaki
konumlarına göre değişebileceğini de göstermektedir.
6
Spor ister eğlenmek ve rahatlamak amacıyla yapılan bir serbest zaman etkinliği olsun ister maddi
gelir elde etmek amacıyla bir meslek olarak yapılan profesyonel spor olsun, sonuçta fiziksel etkinliğin
ötesinde bir toplumsal alandır. Bu toplumsal alanda yer alan fiziksel etkinlikler farklı geçmişleri,
motivasyonları ve deneyimleri olan bireyler tarafından gerçekleştirilmektedir. Spor aynı zamanda bir
toplumsal olgu olarak tanımlanabilir. Temel tanımlarda belirtildiği gibi toplumsal olgu, başlangıcı ve
bitişi belli olmayan, süreç içinde ortaya çıkan olaylardır. Spor tarihsel ve mekansal bir noktaya bağlı
olmadan dünya üzerinde yer alan hemen her toplumda yaygın olarak varolan önemli bir toplumsal
olgudur.
Spor kavramının açıklanması önemlidir. Spor kültürün bir parçası olmakla birlikte kendi başına bir
kültürel pratiktir. Sporun tanımı farklı bilimsel disiplinlere göre değişmekle birlikte, spor sosyolojisinde
farklı kuramsal yaklaşımlara göre de değişebilir farklı toplumsal kültürlere göre de değişebilir.
Dolayısıyla spor, aynı kültürün içinde ve farklı kültürlerde çeşitli anlamlarda kullanılmakta ve çeşitli spor
biçimleri bulunmaktadır. Özellikle spor bilimleri alanında ortaya çıkan uzmanlaşmalar ve bu
uzmanlaşmaların ortya çıkardığı analizler spor, fiziksel aktivite, serbest zaman fiziksel aktivitesi, rekreatif
spor, herkes için spor, amatör spor, profesyonel spor, kitle sporu gibi farklı tanımları gündeme getirmiştir.
Örneğin profesyonel sporu maddi kazanç amacıyla yapılan, üst düzey fiziksel performansın ve
yarışmalarda elde edilen derecelerin belirleyici olduğu bir fiziksel etkinlikler bütünü olarak tanımlarken,
rekreatif sporu çalışma saatlerinin dışında kalan serbest zamanlarda eğlenmek ve rahatlamak amacıyla
yapılan fiziksel etkinliklerden oluşan bir oyun olarak tanımlayabiliriz.
Sporun geleneksel tanımına bakıldığında, sporun kişisel tatmin ya da dışsal ödüllerle güdülenen
insanlar tarafından gerçekleştirilen göreli karmaşık fiziksel becerilerin dahil olduğu kurumsallaşmış
yarışma içerikli olan aktiviteler olarak tanımlandığı görülmektedir. Fakat bu tanımda temel vurgulanan
bazı noktalar yeterince açık değildir. Örneğin, bu tanıma göre spor fiziksel becerilerin dahil olduğu bir
aktivitedir, yani fiziksel aktivitedir. Bu doğrultuda satranç fiziksel beceriden daha çok zihinsel bir beceri
içerdiği için bir spor değildir. Fakat bir aktivitenin ne kadar fiziksel içeriğinin olduğuna yönelik nesnel bir
kural yoktur. Örneğin, salon dansları bu tanıma göre bir spor iken bazılarına göre spor olarak
görülmemektedir, bu nedenle de Olimpiyatlara dahil edilmemiştir (Coakley, 2004)
Sporun geleneksel tanımında açık olmayan bir diğer nokta sporun yarışma içerikli aktivite olduğudur.
Bu nokta bir serbest zaman etkinliği olarak okul bahçesinde oynanan voleybolu spor olarak
değerlendirmezken, Türkiye Voleybol Şampiyonasındaki maçları spor olarak değerlendirmektedir.
Üçüncü nokta sporun kurumsallaşmış aktivite olduğudur. Kurumsallaşmış aktivitelerin insanların
eylemlerine rehberlik eden bir çerçeve işlevi gören resmi kuralları ve organizasyon yapıları vardır. Spor
kurumsallaşmış bir aktivite olarak tanımlandığında, okul bahçesinde oynanan voleybol ile Türkiye
Şampiyonasında oynanan voleybolu birbirinden ayırt edebiliriz.
Bir Toplumsal Kurum Olarak Spor
Bir sosyolojik terim olarak kurumsallaşma, davranışların ve kurumların zaman içerisinde belirli
kurallarla, düzenlerle standartlaştırılmasını ifade etmektedir. Kurumsallaşmış spor ve fiziksel etkinliklerin
bir kurumsal yapısı ve kuralları vardır. Ulusal ve uluslararası spor federasyonları ve sporu yöneten
kurumlar sporun kurumsallaşmış haline işaret etmektedir. Kurallar da spor kurumları tarafından
oluşturulmaktadır.
Bir toplumsal kurum olarak spor, toplumsal kurumların bir çoğu ile yakından ilişkilidir; ekonomi,
eğitim, politika, aile vb. Örneğin, spor ayrı bir ekonomik kazanç alanı olmakla birlikte insanların belirli
spor aktivitelerine katılmaları da spor organizasyonlarının düzenlenmesi de ekonomi ile ilgilidir.
Bireylerin ömür boyu spor ve fiziksel aktivitelere katılım alışkanlıklarının kazandırılmasında aile en
önemli toplumsallaşma ajanlarından birisidir. Diğer taraftan, toplumda spor kültürünün oluşabilmesi,
ekonomik ve sosyal olarak ayrıcalıksız konumdaki bireylerin (engellilerin, yoksulların, kadınların vb.)
spora katılımlarının sağlanması hükümetlerin bu alandaki politikalarına bağlıdır.
7
SporDünyası (SportWorld): Smith (2007) tarafından kullanılan SporDünyası kavramı spora katılımın
bireysel bir eylemden ziyade kurumsal bir eylem olmasını ifade etmektedir. SporDünyası spor ile ilgili
her şeyin kurumsallaştığı –sporcu ve antrenör arasındaki profesyonel ilişki, spor turnuvalarının medyada
sunumu içerikli sözleşmeler, sporcuların ve antrenörlerin spor kulüpleri ile imzaladıkları sözleşmeler- bir
dünyada sporun ekonomi, politika, eğitim ve hukuk sistemi ile olan ilişkisine işaret etmektedir.
SporDünyasında gönüllülükten ziyade kapitalizmin kuralları işlemektedir.
Sporun yukarıda sunulan kurumsallaşmış etkinlik bağlamındaki tanımları onu diğer aktivitelerden
ayırt etmek için pratik anlamda çok faydalı olabilir. Fakat dikkatimizi sadece kurumsallaşmış yarışma
aktiviteleri üzerinde yoğunlaştırdığımızda, kurumsallaşmış aktivitelere katılma şansları olmayan ya da
yarışma aktiviteleri olup da toplumun yapısından dolayı kurumsallaşamayan aktivitelere katılan insanların
yaptıkları fiziksel aktiviteleri nasıl değerlendireceğiz ya da değerlendirmeyecek miyiz? Başka bir deyişle,
bütün zamanımızı fiziksel aktiviteleri resmi olarak organize etme gücüne sahip toplumdaki belirli
kesimlerle mi ilgileneceğiz? Bu durum bazı grupların önemsizleştirilmesine ya da bazı grupların
marjinalleşmesine neden olabilir. İşte bu potansiyel problemin farkına vardığımızda, fiziksel aktivitelerle
ilgili bu türden kritik soruların cevabını sporun belirli toplumlarda ve belirli kültürlerde nasıl yapıldığı ve
ne tür toplumsal amaçlar içerdiği sorusuyla birlikte aramaya başlarız.
Spor ve Oyun
Spor nedir sorusuna cevap arayan bazı araştırmacılar spor ve oyun arasındaki farktan da yola
çıkmaktadırlar. Oyun gönüllü bir etkinliktir ve oyuncuların oyuna katılımda hür iradeleri belirleyicidir.
Oyunda standartlaşmış kurallar yoktur. Oyunu bazen resmi olmayan normlar yönlendirirken bazen
kendiliğinden ortaya çıkan kurallar yönlendirebilir. Oyunda belirsizlik vardır; oyunun sonuçları tahmin
edilemez. Örneğin, okullarda teneffüs saatlerinde bahçede çocuklar koşarak, top atarak oyun
oynamaktadırlar. Spor ise daha çok fiziksel etkinliklerin gerçekleştirildiği bir ortam olarak ele
alınmaktadır. Bu ortamın yapısını katılımcıların eğilimleri ve etkinliklerin çeşidi belirlemektedir. Sporu
yönlendiren standart kurallar vardır. Kendiliğinden gelişen, belirsizliğin olmadığı bu ortamda
katılımcıların rolleri belirlidir ve bireysel sorumluluk yüksektir. Katılımcıların ilgi ve ihtiyaçlardan ziyade
fiziksel ve zihinsel performans üst düzeydedir.
Kapsayıcı Bir Spor Kavramlaştırması
Yukarıda sıralanan spor tanımları, spora içkin özellikler ve olası problemler doğrultusunda tek bir
spor tanımını kabul etmek doğru olmayacaktır. Bunun farkında olan bazı spor sosyologları ve sporu
sosyo-kültürel boyutlarıyla analiz eden araştırmacılar belirli tarihlerde belirli toplumlardaki spor olgusu
için iki temel soru sormayı tercih etmektedirler:
1.Toplumda hangi aktiviteler spor olarak kabul edilmektedir?
2.Toplumda hangi kesimin sporuna daha çok destek ve kaynak sağlanmaktadır?
Bu sorular araştırmacıları spor olgusunu kültürel ve toplumsal bağlam içinde değerlendirmeye
yönlendirmektedir. Bu soruların cevabını ararken, hangi aktivitelerin hangi toplumlarda spor olarak
tanımlandıkları, neden bazı aktivitelerin belirli bir grubun ya da toplumun hayatında önemli oldukları,
neden bazı aktivitelere hükümetlerin daha çok yatırım yaptıkları, neden bazı toplumlarda performans
sporuna daha çok vurgu yapılırken bazı toplumlarda yaşamboyu sporun daha çok vurgulandığı konuları
da açıklanmak durumundadır.
Örnek: Futbol Bir Spor mudur?
Futbol ortaya çıktığında günümüz modern spor dünyasında tanımlanan kurumsallaşmış bir fiziksel
aktiviteden daha farklı bir işleve sahipti. Tarihsel süreç içerisinde kazanma duygusunun ön plana çıktığı
profesyonelleşmenin artmasıyla, mahallelerde küçük gruplar arasında eğlenmek amacıyla oynanan
8
futbolun yerini endüstriyel futbol almıştır. Futbolcuların kulüpleriyle kurdukları ilişki, taraftarların futbol
takımlarıyla kurdukları ilişki, çokuluslu şirketlerin spor kulüplerine sahip olması, büyük ticari şirketlerle
yapılan sponsorluk sözleşmeleri, stadyumların birer ticaret kompleksine dönüşmesi, futbolun yeşil
sahalarda oynanan bir oyundan ve hatta spordan çok daha fazlası olduğunu göstermektedir.
SPOR VE TOPLUMSALLAŞMA
Spor, toplumsal hayatın önemli ve ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda toplumsal hayat içerisinde
yer alan bireylerin egemen toplumsal yapının devamında etkili olabilecek seçimleri yapmalarında ve
toplumsal değerleri öğrenmelerinde önemli bir işleve sahiptir. Bu işlev, sporun toplumsallaşma
sürecindeki rolüne işaret etmektedir.
Toplumsallaşma: Bebeğin doğduğu toplumda yaşayabilmesi ve varlığını devam ettirebilmesi için
gerekli olan becerileri edinmesi sürecidir. Kültürel ve toplumsal öğrenme sürecidir. Fakat bu süreç
toplumsal ortamın bize etkide bulunduğu tek yönlü işleyen bir süreç değildir.
Toplumsallaşma sürecinde etkili olan bazı toplumsallaşma ajanları vardır: aile, okul, arkadaşlar ve
medya vb. Bu ajanlar bireyin toplumsallaşmasında etkin rol oynamaktadırlar. Ayrıca bu ajanlar,
bireylerin spora yönelik tutumlarının oluşmasında ve sporla tanışmalarında da önemlidirler. Örneğin, spor
geçmişi olan, gerek antrenör gerek sporcu olarak spor ortamında yer almış anne ve babanın çocuklarının
spora yönelik olumlu tutum geliştirmelerine katkıları büyüktür. Anne ve babalar çocukların en fazla
zaman geçirdikleri kişiler olarak ilk toplumsallaşma ajanlarıdırlar ve çocukları üzerinde etkileri çok
büyüktür. Belki çocuklarını profesyonel anlamda spora yönlendirmeyebilirler ama sporun yaşamlarının
bir parçası olması konusunda olumlu yönlendirmelerde bulunabilirler.
Başka bir örnek olarak herhangi bir spor takımının bulunmadığı, beden eğitimi derslerinin de düzenli
olarak yapılmadığı bir okulda çocukların spora katılımlarının ya da ilgilerinin az olabileceğini
varsayabiliriz. Çocukların okullaşmalarıyla birlikte zamanlarının önemli bir bölümünü geçirdikleri
okulların ve rol modeli olabilen öğretmenlerin, çocukların spora doğru toplumsallaşmalarında önemli
rolleri bulunmaktadır.
Spora toplumsallaşmanın önemli ajanlarından birisi medyadır. Televizyon, gazete ve dergilerde
yayınlanan spor haberleri, spor reklamları bireylerin spor algılarının, spor beğenilerinin şekillenmesinde
önemli etkiye sahiptir. Özellikle bir çok oğlan çocuğunun ya da genç erkeklerin kahramanları sporcudur;
onlarla ilgili haberleri, dergileri takip ederler, posterlerini odalarına asarlar. Kahraman sporcuların sadece
spor yaşamlarını değil spor dışı yaşamlarını da takip ederler ve bazen de kendilerine rol model olarak
alırlar. Dolayısıyla bu sporcuların medyada sunulan haberlerinin içeriği çocukların ve gençlerin
toplumsallaşma süreçlerinde etkilidir.
Kadınların ve erkeklerin toplumsallaşma deneyimleri farklıdır. Örneğin, kızlar toplumda kendi
cinsiyetlerine uygun (kadınsı) görülen spor ve fiziksel aktivitelere yönlendirilirken, oğlanlar ise erkeksi
ve erkeğe uygun görülen spor ve fiziksel aktivitelere yonlendirilmektedirler. Bir çok toplumda kızlar
voleybol, cimnastik gibi estetiğin ön planda olduğu spor dallarına katılırken ya da katılımları teşvik
edilirken, oğlanların futbol, basketbol ve güreş gibi fiziksel temasın ve kuvvetin ön planda olduğu spor
dallarına katılmakta ya da katılımları teşvik edilmektedir.
Spor da önemli bir toplumsallaşma ajanıdır. Spor, bireylerin kimliklerinin gelişimine, toplumsal
ilişkilerinin niteliğine önemli katkılarda bulunmaktadır. Örneğin, takım sporlarında yer alan bireylerin
ekip çalışmalarında etkin rol alabildikleri ve başkalarıyla işbirliğine açık oldukları görülmektedir. Okul
sporlarına katılan bir öğrenci okul takımlarıyla yarışmalara katılır ve bu süreçte kendi becerilerinin
farkına varır, yeni beceriler kazanır, yenme ve yenilme duygularını yaşama fırsatı yakalar. İster takım
sporu olsun ister bireysel spor olsun spor ortamında bireyler, bireylerin oluşturduğu toplumsal gruplar ve
bu bireyler ve gruplar arasında gerçekleşen toplumsal ilişkiler yer almaktadır. Spora katılan birey bu
toplumsal ilişkiler içerisinde değerleri, inançları ve çeşitli davranış kalıplarını öğrenir. Bu öğrenme süreci
bireyin yaşamına olumlu ya da olumsuz etkilerde bulunabilecek kadar önemlidir.
9
TEMEL KURAMLAR
Bu bölümde spor sosyolojisinde sıklıkla yararlanılan sosyolojik kuramlara yer verilmiştir. Bu
kuramlar farklı toplumlarda, kültürlerde ve tarihlerde spor ve toplumsal hayat arasındaki ilişkiyi ve bu
ilişki çerçevesinde bireylerin spor deneyimlerini anlayabilmemize, farklı araştırma soruları
sorabilmemize, bilgileri yorumlayabilmemize ve derinlemesine incelemeler yapabilmemize yardımcı
olurlar.
Sporu sosyo-kültürel bağlamda anlayabilmemize yardımcı temel kuramlar şunlardır:





İşlevsel kuram
Çatışma kuramı
Sembolik etkileşim kuramı
Eleştirel kuram
Feminist kuram
İşlevsel Kuram
Sosyolojideki en eski kuramsal yaklaşımlardan birsi olan işlevsel kuramın öncüleri Auguste Comte,
Herbert Spencer ve Emile Durkheim’dır. Özellikle Durkheim’ın toplumsal kurumların sadece belirli
gereklilikleri yerine getirmek amacıyla var olduğu şeklindeki argümanı işlevsel yaklaşımın en yaygın ve
en temel argümanıdır. İşlevsel kuram toplumların incelenmesinde bütünlüklü bir yaklaşım sunar. İşlevsel
kuram zaman içerisinde farklı görüşlerle değişime uğramış olmakla birlikte, farklı görüşlerdeki ortak
özellik toplumsal kurumların, toplumsal olguların ve olayların toplum içinde yerine getirdikleri işlevlere
göre bütünlüklü bir yaklaşımla incelenmesi gerektiğidir. Bu yaklaşıma göre toplum, aralarında bir
içbağımlılığı olan toplumsal kurumlardan oluşan bir organizmadır. Organizmanın ayakta kalabilmesi yani
yaşamaya devam edebilmesi her bir organın işlevlerini yerine getirmesine bağlıdır. Başka bir ifadeyle, her
bir toplumsal kurumun toplumun sürekliliğinin sağlanmasına önemli katkıları vardır.
Kuramın adından da anlaşılabileceği gibi, toplumsal hayattaki bütün kurumların bir işlevi vardır.
Temel işlevleri toplumun sürekliliğine katkıda bulunmaktadır. Toplumsal kurumlar ortak değerler
çerçevesinde kurulursa toplumda daha etkili ve sürekli olarak işleyecektir. Toplumun sürekliliğinin
sağlanması demek toplumu oluşturan bireyler arasında ve toplumsal gruplar arasında uyum sağlanarak
toplumda bir dengenin oluşturulmasıdır. Dolayısıyla toplumsal hayatın altında yatan en temel itici güç,
toplumda bir denge oluşturma eğilimidir.
İşlevsel kurama göre, bir toplumun verimli olarak çalışabilmesi ve toplumsal dengenin
sağlanabilmesi için toplumsallaşma sürecinin özel bir önemi vardır. Toplumsallaşma sürecinde bireyler
toplumda kabul gören kültürel değerleri öğrenirler. Toplumun kültürel değerlerinin toplumu oluşturan
bireyler tarafından öğrenilmesi bireyler arasında toplumsal bağların kuvvetlendirilmesine ve dış
etkenlerin bozucu etkilerinden toplumun korunmasına hizmet eder. Yani toplumun verimli ve uyumlu
çalışabilmesinde önemli olan bir diğer etken de bireyler ve gruplar arasındaki toplumsal ilişkilerin ve
iletişimin kuvvetlendirilmesidir.
1960’ların sonu ve 1970’lerin başında Kuzey Amerika’da spor sosyolojisinin erken gelişim
döneminde işlevsel kuramın etkisi görülmektedir. İşlevsel kuram, erken spor sosyologlarının sporu bir
toplumsal kurum olarak analiz edebilmelerine yardımcı olmuştur. İşlevsel kurama göre spor da diğer
toplumsal kurumlar (eğitim, hukuk, din vb.) gibi toplumsal hayatın devamının sağlanmasına hizmet eden
önemli toplumsal kurumlardan birisidir. Spor insanların, toplumsal grupların ve toplumların yaşamına
olumlu katkılarda bulunmaktadır. Bu nedenle spor başlı başına toplumun yararına işleyen bir kurumdur.
Sporun toplumun sürekliliğinin sağlanmasında önemli işlevlerinden birisi bir toplumsallaşma ajanı
olarak hizmet etmesidir. Spor, farklı bireylere ve farklı toplumsal gruplara kültürel değerlerin öğretildiği,
birlik ve bütünlük düşüncelerinin/duygularının kazandırıldığı bir toplumsallaşma ajanıdır. Örneğin, büyük
10
kitlelerin seyirci olarak katıldığı profesyonel ya da amatör futbol takımlarının yaptıkları maçlar toplumda
norm olarak kabul edilen ortak değerlerin öğrenildiği, bireyler ve gruplar arasındaki toplumsal bağların ve
iletişimin kuvvetlendirildiği ortamlardır. Bu nedenle, işlevsel yaklaşıma göre çocukların ve gençlerin
gerek sporcu olarak gerek seyirci olarak spora katılımı desteklenmelidir.
Bir toplumsal kurum olarak sporun toplumdaki rolünü anlamak isteyen bir spor sosyoloğu, işlevsel
kuramı kullanarak toplum içindeki her bir parçanın sistemin genel ilerlemesine ya da çalışmasına nasıl
katkıda bulunduğu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Örneğin Türk toplumunu çalışan bir spor sosyoloğu,
sporun ekonomi, din ve eğitim ile olan ilişkisiyle ilgilenir ve bir bütün olarak toplumun devamının
sağlanmasına nasıl katkıda bulunduğunu araştırır.
İşlevsel kurama yönelik en önemli eleştiri, kuramın toplumsal değişimi hesaba katmamasıdır.
Toplumsal sistemdeki uyumu ve dengeyi çok fazla vurgulayarak toplumsal çatışmaların varlığını
önemsemediği eleştirileri bulunmaktadır. Bu eleştiriyle ilişkili olarak işlevsel kurama yöneltilen bir diğer
eleştiri kuramın bütün insanları aynı özelliklere sahip olarak görmesi ve bireysel farklılıkları
önemsememesidir. Bütün bireyler için eşit katılım ve olumlu kazanımlar söz konusu olmayabilir.
Örneğin, kadınların ve erkeklerin spora katılım amaçları ve beklentileri farklıdır. Bu farklılıkları
görmezden gelerek bütünlüklü bir toplumsal uyum anlayışıyla hareket etmek bazı kadınların ve bazı
erkeklerin spora katılımda olumsuz deneyimlerinin olduğunu görmemizi engelleyebilir.
İşlevsel kramcıların cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorular şunlardır:
1. Spor organizasyonları toplumun bütünlüğüne nasıl katkıda bulunur?
2. Spora katılım gençlerin toplumsal değerleri öğrenmelerini sağlıyor mu?
3. Göçmen bireylerin içinde yaşadıkları topluma entegre olabilmelerinde sporun bir işlevi var mıdır?
Çatışma Kuramı
Büyük oranda Karl Marx’ın düşüncelerine dayanan çatışma kuramına göre, toplum bir bütünlük
gösteren organik bir yapıdan daha çok çatışan, birbiriyle zıt özellikler taşıyan toplumsal sınıflardan oluşan
bir yapıdadır. Bu düşünceye göre toplum, toplumsal yapılardan ve bu yapılar arasındaki ilişkilerden
oluşur. İki yapı vardır: alt yapı ve üst yapı. Üst yapı ekonomi yapıyı, yani üretim araçları ve bunların
işletilmesini kapsar iken, alt yapı üretim ilişkilerini yani ideolojik boyutu kapsar. Bu iki yapıyı belirleyen
toplumun ekonomik yapısı ve ekonomik gücüdür. Toplumda ekonomik gücün (üretim araçlarının kimin
elinde olduğu ve nasıl kullanıldığı) ve olanakların kimin lehine ve aleyhine olduğu önemlidir. Toplumda
üretim araçlarına sahip olan burjuva sınıf ile üretim araçlarından yoksun olan proletarya sınıfı vardır. Bu
iki sınıf arasında çatışma kaçınılmazdır. Dolayısıyla toplumsal yapıda meydana gelecek her türlü değişme
ve gelişme bu iki sınıf arasındaki çatışma sonucu ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle toplumsal çatışma
toplumların ilerlemesine toplumsal uyumdan daha çok katkıda bulunur.
Spor da toplumsal sınıflara bölünmüş toplum yapısının özelliklerini taşımaktadır. Aynı işlevsel
kuramın ileri sürdüğü gibi spor toplumun bir yansımasıdır. Fakat bu kurama göre toplum sınıflararası
çatışmanın olduğu bir toplumdur. Sınıflar arasındaki tahakküm ilişkileri sporun toplumdaki konumunu,
hangi toplumsal sınıfta nasıl bir amacı olduğunu belirler. Üst toplumsal sınıfların alt toplumsal sınıflar
üzerindeki tahakkümü dikkate alındığında, spor toplumda ekonomik gücü elinde bulunduran üst
toplumsal sınıflar tarafından yönetilmektedir. Başka bir ifadeyle spor iktidarda bulunan toplumsal
sınıflara hizmet etmektedir. Bu kapsamda spor, toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizliği yeniden
üretmekte, gücü olanlara bir ayrıcalık tanımaktadır.
Çatışma kuramına göre profesyonel spor dışında yer alan kitle sporları ekonomik gücü elinde tutan
zengin sınıf tarafından düzenlenmekte ve desteklenmektedir. Bu kitle sporları organizasyonlarına katılan
insanlar toplumsal meselelerden (ekonomik ve toplumsal eşitsizliklerden) uzaklaşırlar. Aynı zamanda
kapitalist dünyanın ilkeriyle yönetilen sporda geçerli olan değerleri -her ne pahasına olursa olsun
kazanmak, yarışmak, tüketmek- öğrenerek içselleştirirler. Böylelikle geniş kitlelerin sorgulamadan kabul
ettikleri kapitalist değerlerin spor ortamında yeniden üretilmesi sağlanır ve mevcut düzen devam eder.
11
Çatışma kuramcılarının spor analizlerinde profesyonel sporun ayrı bir yeri vardır. Profesyonel
sporcunun yaşamı antrenör-sporcu-yönetici üçgeninde gerçekleşen ekonomik ilişki bağlamında
incelenmektedir. Bu bağlamda profesyonel sporcunun emeğinin/bedeninin endüstriyel sporda hakim olan
tahakküm ilişkilerinde sömürüldüğü ileri sürülmektedir. Bu yaklaşımda spor ve sporcu kapitalist sistem
içerisinde kullanılmaktadır. Profesyonel spor sadece bir spor değil bir meslek/iş alanıdır, dolayısıyla
sporcu da mesleğini yerine getiren bir çalışandır. Sporcular fabrikalardaki işçiler gibi ekmeklerini
kazanabilmek için bir antrenman döngüsü içerisinde başarı ve üstün verimlilik ilkesine göre
çalışmaktadır. Bu bağlamda çatışmacı kuramcılar sporu, sporcuların bedenlerine yabancılaştığı ve
bedenlerinin sömürüldüğü bir etkinlik olarak görürler.
Spor ortamındaki eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasının yolu toplumdaki eşitsizliklerin ortadan
kaldırılmasıdır. Bu da köklü bir toplumsal değişimi gerektirmektedir. Ancak eşitliğe ve adalete dayalı bir
toplumda spor, bireysel ve toplumsal iyiliğin kaynağı olabilir. Eşitliğe ve adalete dayalı bir toplumda
sporcular kendi bedenleri ve kendi spor kariyerleri hakkında söz sahibidir. Diğer taraftan rekabete ve
ticarileşmeye dayalı profesyonel spordan daha çok eğlenceye ve oyuna dayalı kitle sporları teşvik
edilmelidir.
Çatışma kurama yönelik üç temel eleştiri bulunmaktadır. Birinci olarak aynı işlevsel kuramda olduğu
gibi, çatışmacı kuramda da sporun toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasına hizmet ettiği
vurgulanmaktadır. Tabii burada kapitalist toplumun ihtiyaçları söz konusudur. Bu kapsamda çatışmacı
kuramda, sporun bireylerin ve toplumun güçlenmesine hizmet edebilecek boyutları göz ardı edilir.
Kapitalist toplumda spora katılım yoluyla kendi bireysel ve toplumsal yaşamlarında olumlu değişimlerin
olabileceği ileri sürülmez. İkinci eleştiriye göre çatışmacı kuram, toplumsal yaşamı sadece ekonomik
ilişkiler bağlamında ele alır. Bu bağlam sporun üst sınıfların alt sınıfları sömürme aracı olarak
kullanıldığını ileri sürer. Fakat özellikle kitle sporları, rekreasyonel sporlar sadece ekonomik etkenler ve
üst sınıfların ilgileri doğrultusunda şekillenmez. Son eleştiriye göre çatışmacı kuram, toplumsal sınıfa
vurgu yaparak toplumsal hayatın farklı toplumsal sınıflardan bireylerin deneyimleri doğrultusunda
inceler. Fakat toplumsal hayatta toplumsal sınıfın dışında kimlikler de söz konusudur: toplumsal cinsiyet,
ırk, yaş, dini inanç, cinsel yönelim vb. Örneğin bireylerin spor tercihlerinin belirlenmesinde toplumsal
cinsiyet ve ırk da belirleyici olabilmektedir.
Çatışma kuramcılarının cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorular şunlardır:
1. Spor ekonomik sömürü ve baskı için bir araç mıdır?
2. Spor toplumdaki sosyo-ekonomik eşitsizliğe nasıl katkıda bulunur?
3. Ticarileşme süreci sporu nasıl değiştirdi?
4. Ekonomik gücü elinde tutanlar sporu kendi ihtiyaçları için nasıl kullanırlar?
Sembolik Etkileşim Kuramı
Bu kuram birey ve çevre etkileşimini vurgulamaktadır. Bu kurama göre toplum, insanları,
davranışları ve insanlararası ilişkileri etkilediği gibi insanlar da toplumu etkiler. Dolayısıyla birey ve
toplum birbirinden ayrılmaz bir karşılıklı ilişki içerisindedirler. İnsanlar birbirleriyle iletişimlerini çeşitli
semboller aracıylığıyla gerçekleştirirler. En önemli semboller dil ve jestlerdir. İnsanların yaşadıkları
toplumsal çevre ile karşılıklı ilişkisi kullandığı sembolleri ve yaşanılanlara verdiği anlamları belirler.
İnsanlar içine girdikleri toplumsal etkileşim sürecinde toplumu farklı anlamlandırabilir ve kendilerini
farklı tanımlayabilirler; yani kimliklerini yapılandırırlar. Ayrıca insanların karar vermelerinde ve harekete
geçmelerinde bu toplumsal etkileşim ve bu etkileşim sonucu yaptıkları anlamlandırmalar belirleyicidir.
Dolayısıyla, insan toplumsal yaşamda edilgen bir tutum sergilemez, aksine etkin bir tutuma sahiptir.
Sembolik etkileşim kuramına göre insanların spora katılımları, diğer insanlarla kurdukları toplumsal
ilişkiler bağlamında ele alınmalıdır. Bu kurama göre spor, toplumsal etkileşimle yaratılan bir kültür
formudur. İşlevsel ve çatışma kuramlarından farklı olarak spor toplumun bir yansıması olarak kabul
12
edilmez. Spor, toplumun yansımasından çok daha fazladır, spor kendi içinde kültür üreten bir toplumsal
alandır.
Sembolik etkileşim kuramcıları, sporda kültürün nasıl üretildiğini araştırırken kimlik, anlam,
toplumsal gruplararası ilişkiler ve alt kültürler üzerine odaklanmışlardır. Sembolik etkileşimin birey
vurgusu doğrultusunda spor ortamında yer alan bireylerin öznel deneyimleri söz konusudur. Başka bir
ifadeyle spor ortamında yaşanılanların anlamı bireyler için farklılaşabilmektedir. Örneğin, profesyonel
sporcuların yaşamlarında spora yükledikleri anlam, bir alt kültür olma özelliği taşıyabilen riskli sporlarda
(tırmanış, dağcılık vb.) yer alan bireylerin kendilerine ait kültürleri sahiplenme biçimleri, sporcu
kimliğinin oluşumunu etkileyen çevresel ve bireysel etkenler önemli araştırma konularından bazılarıdır.
Sembolik etkileşim kuramına yönelik eleştirilerden birisi iktidar ilişkilerinin ihmal edildiği
konusundadır. Etkileşim kuramcıları sporu incelerken bireysel etkileşimler ve anlamlandırmaların
ötesinde iktidar ilişkilerini yeterince dikkate alınmamaktadır. İkinci eleştiriye göre anlamlandırmaların,
etkileşimlerin ve kimlik yapılanmasının spor kurumlarıyla ilişkisi konusunda çok net açıklamalar
sunmamaktadır.
Sembolik etkileşim kuramcılarının cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorular şunlardır:
1. Bireylerin spora katılımında nasıl bir etkileşim söz konusu olmuştur?
2. Sporcu kimliği bütün sporcularda geçerli midir?
3. Bireyler spor deneyimlerini nasıl anlamlandırıyorlar?
Eleştirel Kuram
Son yıllarda, sporun sosyo-kültürel analizinin yapıldığı araştırmalarda sıklıkla kullanılan
kuramlardan bazıları eleştirel kuramlar kapsamında değerlendirilmektedir. Eleştirel kurama göre
toplumsal yapıda her zaman uyum olmadığı gibi her zaman bir çatışma da söz konusu değildir. Bireyler
ve toplumsal gruplar arasında iktidar ilişkilerinin belirlediği çeşitli mücadelelerin gerçekleştiği
müzakereler gerçekleşmektedir. Başka bir ifadeyle toplum, farklılıklarla tanımlanan bireyler ve toplumsal
gruplar arasında müzakerelerin yaşandığı bir yapıdadır.
Kuramın toplumsal yapıyı analizde kullandığı temel kavramlar kültür, ideoloji ve iktidar ilişkileridir.
Toplumsal yapıda kültürün nasıl üretildiği ve bu üretimde iktidar ilişkilerinin rolü anlaşılmaya
çalışılmaktadır. Özellikle iktidar sahibi olmayanların ya da güçten yoksun olanların yaşamları,
deneyimleri toplumsal yapının analizinde öncelikli konulardır. Bu bireylerin toplumsal yaşamlarını
anlayabilmek için farklılıkların ve zıtlıkların var olduğu bir toplumsal yapı anlayışının bulunması
önemlidir.
Eleştirel kurama göre spor, toplumun bir yansımasından öte bir şeydir. Sadece toplumda egemen olan
kültürün spor alanında yeniden üretilmesi söz konusu değildir. Spor kendi başına bir kültürel ortama
sahiptir; bir kültür üretilir ve yeniden üretilir. Eleştirel kuramcılara göre bu kültürün üretilmesinde
iktidarın önemli bir rolü vardır ve bu kültür her bireyi kapsamamaktadır. Dolayısıyla, bu kuramın spora
eleştirel bir bakışı bulunmaktadır. Spor, her etnisiteden, ırktan, cinsiyetten, cinsel yönelimden ve
toplumsal sınıftan bireylerin özgürce katılabildikleri, söz hakkına sahip olabildikleri bir alan değildir.
Eleştirel kuramcılar spor alanında söz sahibi olamayanların, seslerini duyuramayanların deneyimlerini,
hikayelerini anlamaya çalışmaktadırlar.
Sporun eleştirel yaklaşımla analizinde, farklı ve çeşitli kimliklere sahip bireylerin ve grupların
deneyimlerinin ortaya çıkarılması sonucunda spor alanının toplumsal değişim için bir alan olup olmadığı
sorgulanmaktadır. Fakat kuramcılara göre spor alanında yaşanan toplumsal sorunların açıklanabilmesinde
ve çözümlerin üretilmesinde takip edilecek tek bir yol yoktur. Çünkü her ortam kendi kültürüne gore
şekillenmektedir, farklı bireylerin ve grupların müzakereleri kültürü biçimlendirmektedir. Dolayısıyla bir
değişim o kültüre özgü olabilmektedir.
13
Eleştirel kurama yönelik iki temel eleştiri bulunmaktadır. Eleştirel kurama göre toplumsal sorunların
açıklanmasında ve çözülmesinde tek bir yol yoktur. Bu görüş spor alanının analizinde, sporun bir değişim
için alan olabilmesi konusunda belirsizlikler yaratmaktadır. Bir diğer eleştiri marjinal gruplara yönelik
varsayımlar ile ilgilidir. Sporun eleştirisi yapılırken çoğunlukla egemen değerlerin dışında kalan,
marjinalleştirilmiş gruplar üzerinde yapılan araştırmalardan yola çıkılmaktadır. Fakat bu gruplar her
zaman toplumsal eşitlik ve adalet ile ilgili değerlere sahip olmayabilirler.
Eleştirel kuramcılarının cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorular şunlardır:
1. Spor organizasyonlarının düzenlenmesi hangi politik ve ekonomik amaçlara hizmet etmektedir?
2. Sporda yaşanan deneyimler toplumsal hayattan nasıl etkilenir?
3. Spor, toplumsal hayattaki eşitsizliğin sonlandırılmasına bir katkıda bulunabilir mi? Spor bir direniş
alanı olabilir mi?
4. Medyada hangi spor haberlerinin yer alacağına kimler karar verir? Bu haberlerin verdiği mesajlar
nelerdir?
Feminist Kuram
Feminist kuramcılara göre toplumsal hayat toplumsal cinsiyet ilişkilerine göre yapılandırılmıştır.
Dolayısıyla toplumsal hayatı anlamak toplumsal cinsiyet ilişkilerini anlamayı gerektirir. Toplumu
yapılandıran toplumsal cinsiyet ilişkilerinde kadın ve erkek arasında eşitlik söz konusu olmamakla
birlikte, toplumsal yapı erkeği kadına göre daha ayrıcalıklı kılan bir yapıdır. Feminist kuramcılar bu
eşitsiz, erkeği kadına göre daha ayrıcalıklı yapan toplumsal yapıyı anlayarak kadının toplumsal
konumunun iyileştirilmesi ve nihai olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir toplumun
oluşturulması için politikalar üretmektedir. Temel vurgu ve temel hedef benzer olmakla birlikte özellikle
politikaların üretilmesinde farklılaşan çeşitli feminizmler vardır: Liberal feminism, radikal feminism,
sosyalist feminism, kültürel feminism vb.
Feminist kuramcıların sadece toplumsal hayatın yapılanmasına yönelik değil aynı zamanda bu
yapılanmayı anlamaya çalışan geleneksel, ana akım sosyal kuramlara ve kuramcılara yönelik de eleştirisi
vardır. Var olan sosyal kuramlar erkek bakış açısıyla oluşturulduğu için toplumsal hayatı o bakış açısıyla
incelerler. Bu bakış açısında kadınların deneyimleri yok sayılır. Örneğin, 1980’li yıllara kadar Spor
Bilimleri alanında gerçekleştirilen çalışmaların büyük bir çoğunluğu erkek sporcular üzerinedir.
Dolayısıyla bilimsel bilgi üretilirken, çeşitli kuramsal yaklaşımlar oluşturulurken çoğunlukla erkek
sporcuların deneyimlerinden yola çıkılmıştır.
Feminist kuramcılara göre spor da toplumsal cinsiyet ilişkilerine göre yapılandırılan bir toplumsal
kurumdur. Ayrıca spor, erkeklerin sayısal ve kültürel hakimiyetinin söz konusu olduğu erkek egemen bir
alandır. Feminist kuramcıların önemli vurgularından birisi spora eşitliğin gelmesi için öncelikle kadın
sporcuları ve onların deneyimlerini ikincilleştirmeyen, değersizleştirmeyen bir spor kurumunun
oluşturulması gerekmektedir. Bu bağlamda farklı feminist düşüncelerin sporda kadının konumuna yönelik
yaklaşımları farklılaşmakla beraber temel bir ortaklık vardır: kadınların başarılarını önemsizleştiren,
cinsiyetçi yapıya sahip sporda kadın sporcuları ve onların deneyimlerini daha görünür kılmak ve spor
ortamını her birey için eşitlikçi bir yapıya kavuşması için öneriler geliştirmek.
Bu kurama göre kadının spor ortamında erkeğe kıyasla ikincil konumda olmasının, kadın ve erkek
arasında eşitliğin olmamasının arkasında yatan nedenlerden birisi sportif etkinliğin nasıl algılandığıdır.
Sportif etkinlik, yüksek düzey performans, üstün fiziksel özellikler, yetenek, başarı, hırs ve rekorlarla
tanımlandıkça ve spor pratiği bu tanımların dışında kalanlara kısıtlamalar getirdikçe, biyolojik farklılıklar
normalleştirilerek toplumsal ikincilleşmeye dönüşür.
Feminist kuram doğrultusunda spor alanına yönelik getirilen eleştirilerde, kadın ve erkek sporcuların
spor alanında yaşadıkları deneyimlerin farklı olmasını sadece biyolojik cinsiyete dayalı olarak
açıklamanın bize sağlam bir açıklama vermediği ileri sürülmektedir. Bu nedenle gerek yarışma sporlarına
14
gerek rekreatif amaçlı sporlara katılan kadınların ve erkeklerin farklı spor deneyimlerini açıklama
noktasında toplumsal cinsiyet kavramının önemi vurgulanmalıdır. Spor ve toplumsal cinsiyet başlığı
altında bu konu daha ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Özellikle eleştirel feminizme yönelik eleştirilerin en önemlisi toplumsal hayatın yapılanmasını
açıklarken toplumsal cinsiyete çok fazla vurgu yapmasıdır. Bu eleştiriyi yapanlara göre toplumsal
cinsiyetin diğer toplumsal kimliklerle ilişkisi (etnisite, ırk, sınıf vb.) daha çok vurgulanmalıdır.
Feminist kuramcıların cevaplandırmaya çalıştıkları örnek sorular şunlardır:
1. Sporun her alanında (spora katılım, yönetim, medya vb.) kadın ve erkek eşitliği söz konusu
mudur?
2. Spor kurumlarının yönetim kademelerinde kadınların yer alabilmeleri için ne gibi eşitlik
politikaları üretilmelidir?
3. Spor alanında kadının ikincilleştirilmesine katıkıda bulunan etkenler nelerdir?
SPOR VE TOPLUMSAL CİNSİYET
Sporda toplumsal cinsiyet çalışmalarının büyük bir çoğunluğu, özellikle eleştirel kuramlardan biri
olarak kabul edilen feminist kuramlar doğrultusunda gerçekleştirilen çalışmalardır. Toplumsal cinsiyet
çalışmalarında, kadın ve erkeğin spor alanında yaşadıkları deneyimlerin farklı olduğu, kadın sporcuların
başarılarının erkek sporcuların başarılarından daha az değerli görüldüğü, kadın ve erkeklerin her spor
dalında özgür ve eşit bir biçimde katılamadıklarının eleştirisi yapılmaktadır.
Sporun toplumsal cinsiyet yaklaşımıyla analizinde bilinmesi gereken bazı temel kavramlar vardır.
Aşağıda bu kavramlar sunulmaktadır.
Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet: Cinsiyet kavramı kadının ve erkeğin biyolojik ve fizyolojik olarak
taşıdığı özellikleri belirtirken, toplumsal cinsiyet kavramı kadının ve erkeğin taşıdığı kültürel, toplumsal
ve tarihi özellikleri, toplumun kadına ve erkeğe verdiği rol ve sorumlulukları ve toplumsal beklentileri
ifade etmektedir. Cinsiyet (biyolojik) olarak eril ve dişil arasındaki farkı belirtmek için kullanılırken,
toplumsal cinsiyet kadın ve erkek arasındaki farkı belirtmekte kullanılmaktadır. Yani, cinsiyet eril ve dişil
olarak ifade bulurken, toplumsal cinsiyet kadın ve erkek olarak ifade bulur.
Toplumsal cinsiyet rolü: Toplumsal cinsiyet farklılıklarına dayalı olarak kadından ve erkekten
beklenen toplumsal rol ve sorumluluklar toplumsal cinsiyet rolü kavramı ile tanımlanmaktadır. Bu
bağlamda kadınlık ve erkeklik, toplum tarafından kadına ve erkeğe uygun görülen toplumsal cinsiyet
rollerini ifade etmektedir. Birçok toplumda kadınlar ve erkekler spora katılırken spor dallarının toplumsal
cinsiyet rollerine uygunluklarına göre değerlendirme yapabilmektedirler. Örneğin, halter, güreş ve boks
gibi fiziksel kuvvetin ve bedensel temasın ön planda olduğu spor dalları erkeklerin daha fazla katıldığı ve
geleneksel olarak erkeklere daha uygun görülen spor dallarıdır. Bu sporlara katılan kadınların sayısı az
olmakla birlikte, bu kadınlar bazen olumsuz tepkiler alabilmektedirler. Benzer bir durum geleneksel
olarak kadınlara uygun görülen cimnastik, aerobik ve buz pateni gibi sporlara katılan erkekler için de
söylenebilir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği: Fırsatlara ve kaynaklara erişimde, kullanmakta ve kontrol etmekte
kadının ve erkeğin eşit bir konumda olmasıdır. Kadının ve erkeğin sahip olduğu sorumluluklara ve rollere
eşit derecede değer verilmesidir. Örneğin, sporu yöneten kurumlar toplumsal cinsiyet eşitliği açısından
incelendiğinde, özellikle kurumların yönetim kademelerinde çok az sayıda kadın olduğu görülmektedir.
Yakın tarihli bir araştırmanın sonucunda, ülkemizdeki spor kurumlarının (Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü, Spor Federasyonları ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi) üst düzey yöneticilik
pozisyonlarının %4.3’ünü, orta düzey yöneticilik pozisyonlarının ise %5.1’ini kadınların oluşturduğu
ortaya çıkmıştır (Koca, 2011). Bu durumun nedenleri arasında spor alanında sayısal ve kültürel olarak
erkek egemenliğinin olması ve toplumda kadının ikincilleştirilmesine hizmet eden toplumsal cinsiyet
kalıp yargılarının spor alanında da var olması gelmektedir.
15
Daha çok liberal söylemler etrafında şekillenen toplumsal cinsiyet eşitliği temelli araştırmalarda, spor
ortamındaki kaynaklara (yarışma imkanları, antrenörlük konumları, yöneticilik, gelir miktarı vb) ulaşımda
kadın ve erkek arasındaki eşitsiz koşullar ele alınmaktadır. Spor kurumunda yer alan bir çok alandaki
eşitsizliğin, katılım (klüp, okul takımları, spor merkezleri), yarışma (yerel, ulusal, uluslararası), liderlik
(antrenör, yönetici) veya medya sunumu (haber, tasvir, içerik/metin analizleri) gibi kültürel ve tarihsel
boyutlarla açığa çıkarılması bu eşitsizliklerin görünür kılınmasını sağlar.
Spora katılım boyutunda kadın ve erkek eşitliğine bakıldığında, dünyanın hemen her ülkesinde
erkeklerin katılımlarının daha yüksek olduğu görülmektedir. Gerek amatör gerek profesyonel sporlara
katılan erkek sayısı daha fazladır, erkeklerin fiziksel aktivite düzeyi kadınlardan daha yüksektir, oğlan
çocuklarının okul beden eğitimi derslerine katılım düzeyleri kız çocuklardan daha yüksektir. Bütün
bunların arkasında yatan nedenler toplumlara ve tarihe göre değişmekle birlikte şunlardır: Toplumda
egemen olan toplumsal cinsiyet kalıp yargılarına göre kadınların ve kız çocuklarının spora katılımları
yeterince değerli görülmemektedir. Ayrıca kadınların toplumsal hayattaki ikincil konumları, onların daha
çok ev içi alana hapsedilmelerini ve ev içi sorumluluklarla tanımlanmalarına neden olmaktadır. Örneğin
bazı kadınlar serbest zaman fiziksel aktivitelerine katılamamalarının nedenleri arasında ailelerinin izin
vermemelerini, ekonomik olanaklarının bulunmamasını, kişisel güvenlikleri konusunda endişelerinin
olmasını ve ev işlerinin dışında spora ayıracak yeterli zamanlarının olmamasını belirtmişlerdir. Bu durum,
kadınların spora katılımlarına engel olurken aynı zamanda onların hem psikolojik hem fizyolojik
sağlıklarına katkıda bulunacak fiziksel aktiviteden yoksun kalmalarına neden olmaktadır. Bu nedenlerin
dışında, kadınların spora katılımlarının erkeklerden az olmasının bir diğer nedeni sporda erkeklerin
sayısal ve kültürel olarak fazla olması gösterilmektedir.
Sporda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması amacıyla uluslararası politikalar geliştirilmiştir.
Örneğin, 1996 yılında, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından ülkelerin Milli Olimpiyat
Komitelerinin (MOK) Yönetim Kurullarında en az % 10 kadın üye hedefi belirlenmiştir. Aralık 2001
tarihine kadar gerçekleştirilmesi kararlaştırılan bu hedef, Aralık 2005 tarihinde en az % 20 olacak şekilde
genişletilmiştir. Bir başka uluslararası politik girişim olan 1994 yılında imzalanan Brighton Deklarasyonu
hükümetlerin kadınların ve kız çocuklarının spora katılımını arttırmak için kendilerine düşen
sorumlulukları belirtmektedir.
Türkiye’de kadın ve erkek sporcu sayılarını biliyor musunuz?
Kadın ve spor alanında gerçekleştirilmiş uluslararası politikalar,
toplantılar ve deklarasyonlar hakkında ayrıntılı bilgi için www.iapesgw.org adresini
ziyaret edebilirsiniz.
SPOR VE TOPLUMSAL SINIF
Spor ve toplumsal sınıf ilişkisini anlayabilmek için iki temel kavramı bilmek gerekmektedir:
Toplumsal tabakalaşma ve toplumsal sınıf. Bu iki kavram da toplumlar, toplumsal gruplar ve bireyler
arasında yaşanan eşitsizlikleri anlatmak için kullanılmaktadır. Toplumsal tabakalaşma toplumdaki gruplar
arasındaki maddi ya da simgesel ödüllere erişebilmeleri açısından sözkonusu olan yapılaşmış
eşitsizliklerin varlığı olarak tanımlanmaktadır (Giddens, 2000). Daha basit bir ifadeyle toplumu oluşturan
bireylerin hiyerarşik olarak bazı ölçütlere göre farklılaşmasıdır. Farklılaşmaya neden olan ölçütler
ekonomik düzey, toplumsal statü, meslek, eğitim düzeyi, din ve ırk olabilmektedir.
Tarihsel olarak dört temel tabakalaşma tipi görülmektedir: kölelik, kast, mülk sistemi ve toplumsal
sınıf. Kölelik, onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllarda Amerika Birleşik Devletleri ve Güney Amerika’da
yoğunlukla görülen bir toplumsal tabakalaşma biçimidir. Kölelik düzeninde bazı insanlar (köle sahibi)
bazı insanlara (köle) bir mal olarak sahip olmaktadır. Bu sistemde köleler yasalar yoluyla temel haklardan
yoksun bırakılmışlardır. Kast sistemi özellikle Hindistan altkıtasındaki bölgelerde görülen, bölgeden
16
bölgeye farklılıklar gösteren, çoğunlukla inanç temelli oluşturulan bir tabakalaşma biçimidir. Mülkler,
Avrupa feodalizmi döneminde var olan, farklı hak ve yükümlülükleri olan tabakalardan oluşan bir
sistemdir. Aristokratlar ve soylu toprak beyleri en yüksek mülkü oluştururken ortakçılar (serf, özgür
köylüler vb.) en düşük mülkü oluşturmaktadır.
Modern toplumlardaki toplumsal tabakalaşma biçimi toplumsal sınıf ayrışımıdır. Toplumsal
sınıflardan oluşan toplumlarda bireyler arasındaki tabakalaşmanın temelinde ekonomik farklılık
yatmaktadır. Ekonomik farklılık olarak anlatılmak istenen maddi kaynaklara sahiplik ve bu kaynakların
denetimidir. Toplumsal sınıf, benimseyebildikleri yaşam biçimi türlerini önemli ölçüde etkileyen ortak
ekonomik kaynakları paylaşan büyük ölçekli insan gruplaşmaları olarak tanımlanabilir (Giddens, 2000).
Tarihsel ve toplumsal olarak farklılaşmalar olmakla birlikte Batı toplumlarında üç temel sınıf
bulunmaktadır. Yukarı sınıf, maddi kaynaklara (üretim araçlarına) ve bunların denetimine doğrudan sahip
olanlar; orta sınıf, beyaz yakalı işçiler; ve işçi sınıfı, el emeğine dayanan işlerde çalışan mavi yakalılar.
Toplumsal sınıf ile ilgili en önemli kuramcılardan birisi Karl Marx ile Max Weber’dir. Karl Marx’a
göre toplumsal sınıf, insanların üretim araçlarıyla kurdukları ilişki bağlamında belirlenmektedir. Marx’ın
sınıf analizlerinin merkezinde duran modern sanayi toplumlarında iki ana sınıf vardır: üretim araçlarına
sahip olan burjuva sınıf ile burjuva sınıfa emek güçlerini satarak yaşamlarını kazanan işçi sınıfı. Bu iki
sınıf arasındaki ilişki de ekonomik eşitsizliğe dayanan bir sömürüdür.
Toplumsal sınıf Karl Marx’ın ekonomi temelli sınıf kavramı olarak ele alındığında, toplumsal sınıf
ve spora katılım ilişkisi öncelikle ekonomi temelli açıklanmaktadır. Spora katılımda toplumsal sınıf
önemli bir belirleyendir. Özellikle gelir düzeyi spora katılımda çok önemli bir role sahiptir. Yüksek gelirli
bireyler ve gruplar spora daha çok katılmaktadırlar. Ayrıca, yapılan ulusal ve uluslararası (örneğin Fransa,
Amerika ve İngiltere) araştırmalarda, üst toplumsal sınıftan bireylerin golf, yelken, tenis ve kayak vb.
sporlara katıldığı, alt toplumsal sınıftan bireylerin ise güreş, boks ve halter gibi sporlara katıldıkları
gözlenmiştir.
Spor tarihine bakıldığında, özellikle Viktorya dönemi İngiltere’sinde toplumsal sınıf ayrımının
sporda çok belirgin olduğu görülmektedir. Viktorya döneminin en popüler sporu olan tenis sadece zengin
kadınların ve erkeklerin birlikte oynayabildiği bir spordu. Modern tenisten farklı olarak badmintona
benzer özellikler gösteren tenis, zenginler tarafından sosyal gezintilerinin bir parçası olarak zengin
kulüplerde oynanıyordu. Golf de benzer bir şekilde sadece zenginlerin üye olabildiği golf kulüplerinde
erkeklerin ve üye erkeklerin karılarının ve kızlarının oynayabildiği oyundu.
2011 yılında Almanya’da gerçekleştirilen bir araştırmada düzenli olarak spora katılan 26.263 kişinin
toplumsal ve ekonomik belirleyenleri incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda, spor katılımcılarının büyük
bir çoğunluğunun erkek, iyi eğitimli ve göçmen olmayan bireyler olduğu bulunmuştur (Breuer, Hallman
ve Wicker, 2011). Ekonomik sermayesi vetoplumsal sermayesi yüksek olan bireylerin spora katılımının
daha fazla olduğu gözlenmiştir. Fakat bireylerin katıldıkları spor dallarının neler olduğunu belirleyen
ekonomik sermayeden daha çok kültürel sermayedir. Bireylerin spor tercihleri, spor beğenileri, spor
dalları hakkında bilgi ve becerileri kültürel sermayeye göre değişebilmektedir. Örneğin, güreş, boks ve
halter gibi spor dalları hem ekonomik sermayesi hem kültürel sermayesi yüksek olan üst toplumsal sınıfın
uğraştıkları spor dalları olmamaktadır.
Thomas C. Wilson (2002) üst toplumsal sınıfların kendilerini alt sınıflardan ayrıştırmalarını
sembolize edebilen proleterya sporları kavramını kullanmaktadır. Kültürel sermaye (eğitim) ve ekonomik
sermaye (hane geliri) nin spora katılıma etkisini incelediği araştırmasında, bu iki sermayenin spora aktif
(sporcu) ve pasif (izleyici) olarak katılmada etkili olduğunu bulmuştur.
Pierre Bourdieu, Toplumsal Sınıf ve Spor
Spor ve toplumsal sınıf ilişkisi Pierre Bourdieu’nun sosyolojik yaklaşımı kapsamında ayrıntılı olarak
incelenmiştir. Çalışmaları, eleştirel toplumsal kuramın içerisinde değerlendirilen Pierre Bourdieu’nun
sosyolojik yaklaşımının merkezinde, toplumsal hayatın bir insan pratiği olarak görülmesi gerektiği ve
insan eylemi ile toplumsal yapı arasında dinamik ve diyalektik bir ilişki olduğu yer almaktadır.
17
Bourdieu’nun kuramı, “... nesnel yapılar ve bu yapıların gerçekleştiği ve onları yeniden üretmeye eğilimli
olan öznel konumlar arasındaki diyalektik ilişki bütünlüğü” olarak anlaşılmalıdır.
Pierre Bourdieu de Karl Marks gibi toplumsal hayattaki eşitsizlikleri, toplumsal sınıf çatışmalarını ve
toplumsal hayatı düzenleyen tahakküm ilişkilerini ele almaktadır. Fakat Karl Marks’dan farklı olarak,
Bourdieu toplumsal hayatta ekonomik ilişkilere dayanan tek bir iktidar biçiminin olmadığını ileri
sürmektedir. Her türlü iktidar biçimini sermaye olarak adlandıran Bourdieu’ye göre çeşitli sermaya
biçimleri vardır: toplumsal sermaye, kültürel sermaye, sembolik sermaye.
Pierre Bourdiue’nun yaklaşımını anlayabilmek ve spor alanının analizinde bu yaklaşımı
uygulayabilmek için habitus, toplumsal alan, sermaye ve beğeni kavramlarının bilinmesi gerekmektedir.
Bu kavramlar toplumsal yapı ve toplumsal birey arasındaki diyalektik ilişkiyi anlayabilmek için
önemlidir. Bu ünite kapsamında sadece toplumsal alan ve sermaye kavramları bağlamında Bourdiue’nun
yaklaşımının spora uyarlanması ele alınmıştır.
Toplumsal alan, belirli bir konuda (edebiyat, sanat, spor) odaklanan statünün, bilginin, hizmetlerin ve
yararların üretimi, dolaşımı ve tahsisi, ve bireylerin, toplumsal grupların ve kurumların konumları
arasındaki iktidar ilişkilerinin tarihsel ağıdır (Bourideu ve Wacquant, 2003). Daha basit bir ifadeyle, her
toplumsal alanın kendine göre değerli olan bir sermaye türü vardır. Ekonomik alanda ekonomik sermaye
değerli iken, sanat alanında kültürel sermaye değerlidir. Alanda yer alan bireylerin sahip oldukları
sermaye miktarı alandaki konumlarını belirlemektedir. Fakat burada bir mücadele söz konusudur. Yani
bireyler alanda egemen ve değerli olan sermaye türüne sahip olarak belirli bir konum elde etmek için
mücadele etmektedirler.
Bourdieu toplumsal alan içindeki bireylerin ilişkisini bir oyun benzetmesi ile açıklamaktadır.
Alandaki bireylerin sahip oldukları sermaye türlerini de oyun kartlarına benzetir. Kartların görece gücü
nasıl oyuna göre değişiyorsa, farklı sermaye türlerinin hiyerarşisi de farklı alanlara göre değişmektedir.
Her oyuncunun önünde sahip olduğu farklı sermaye türleri vardır. Fakat aynı zamanda oyuncular sahip
oldukları sermaye türünün değerini artırmaya ve rakiplerinin sahip oldukları sermayenin de değerini
düşürmeye yönelik stratejilerle oyunu değiştirmeye de çalışabilirler. Oyuncuların bu stratejileri de
alandaki, yani özgül sermayenin dağılımındaki konumlarına ve alanı algılayışlarına, yani alanın içinde
durdukları noktadan alana bakış açılarına bağlıdır. Dolayısıyla alan, güç ilişkilerinin ve bu ilişkileri
değiştirmeyi hedefleyen mücadelelerin yeridir, yani sürekli değişim yeridir. Bu mücadele alanında
sermayenin yoğunluğu ve dağılımı bireylerin alandaki konumlarının belirlenmesinde önemlidir.
Sermaye, bireyin toplumsal alandaki konumunun belirleyenidir. Sermaye sahibine belirli bir
toplumsal alanda varolabilme gücü verir. Spor sosyolojisi için önemli olabilecek sermaye türü bedensel
sermayedir. Bourdieu beden sermayesini kültürel sermayenin bir biçimi olarak görmektedir. Bir
toplumsal alan olarak sporda gerçeli ve değerli sermaye türü beden sermayesidir. Sporcuların sahip
oldukları beden sermayesinin miktarı spor alanındaki konumlarını belirlemektedir. Önemli olan bir diğer
nokta, özellikle profesyonel spor alanında beden sermayesinin ekonomik sermayeye dönüşümü söz
konusudur. Profesyonel sporcular varolabilmek için beden sermayelerini arttırmaya çalışmanın yanı sıra
bu sermayeyi ekonomik sermayeye dönüştürmek için mücadele etmektedirler.
Toplumsal hayatı anlamaya yönelik çalışmalarında kültüre merkezi önem veren Bourdieu’ye göre
spor ve fiziksel aktivite de müzik dinlemek, okumak, giyinmek gibi bir kültürel etkinliktir. 1970’lerin
başında Fransız toplumunun kültürel tüketimini derinlemesine analiz ettiği çalışmasında Bourdieu, farklı
spor ve fiziksel aktivite pratiklerini “yaşam tarzı” olarak adlandırdığı daha genel kültürel pratiklerin
içinde görmektedir.
Bourdiue “Spor ve Toplumsal Sınıf” adlı makalesinde (1978), beden sermayesini toplumsal sınıfların
spor beğenilerinin ve spora katılımlarının farklılaşması bağlamında tartışmaktadır. Çalışan sınıfın beden
sermayesi egemen sınıfa nazaran daha az değişim değerine sahiptir fakat beden sermayesini ekonomik
sermayeye dönüştürme imkanı yok değildir. Spor, çalışan sınıfa sportif kariyer yoluyla beden sermayesini
ekonomik sermayeye dönüştürme imkanı sağlamaktadır. Fakat bu dönüşümde bazı ayrıcalıksız durumlar
ve kıstlamalar sözkonusudur. Sportif kariyer yapan ve ekonomik güce ulaşan kişi sayısı az olmakla
birlikte kadınların sayısı erkeklere kıyasla daha da azdır. Küçük yaşta spora başlama gerekliliği,
18
öğrencilik hayatını sporda geçirme zorunluluğu bu kişilerin akademik yeterliklerini olumsuz
etkileyebilmektedir. Ayrıca bedene dayalı bir spor kariyeri her zaman sakatlıklar nedeniyle sonlanma
tehlikesi de taşıdığı için geçici olabilmektedir.
Bourdieu’ye göre işçi sınıfı bedeniyle araçsal bir ilişki geliştirmeye eğilimlidir. Beden bir amaç için
araçtır. Ağır iş ortamında bedenlerini kullanan işçilerin sağlık ve fiziksel uygunluk (fitness)
merkezlerinde gösterişe çok az zamanları vardır. Bourdieu’ye göre işçi sınıfı ev kadınlarının bedenleriyle
kurdukları ilişki de ev halkının ihtiyaçlarını karşılamak görevinin belirlediği araçsal bir ilişki olmakta ve
işçi sınıfı ev kadınları ve anneler, kocaları ve çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamak için kendi bedenlerini
kurban etmektedirler. Kültürel sermayesi yüksek orta sınıfların (profesyoneller, öğretmenler vb) spora
katılımları sağlık amaçlıdır. Yani ayrıcalıklı sınıflar, sporu kişisel gelişim aracı olarak görmekte ve
çalışan sınıfa nazaran kendi bedenlerini fiziksel olarak kullanmaya/sömürmeye daha az eğilimli
olmaktadırlar.
19
Özet
Modern toplumlarda önemli bir toplumsal kurum
olarak spor, içinde yaşadığımız sosyal ve kültürel
dünyanın bir parçasıdır. Sporun sosyo-kültürel
analizinin yapılmasında faydalanılan temel
disiplin sosyolojidir. Sporun sosyo-kültürel
boyutlarını anlayabilmek için sosyolojinin
kavramlarını,
kuramlarını
ve
araştırma
yöntemleriyle birlikte son yıllarda kültürel
çalışmalar, medya çalışmaları ve toplumsal
cinsiyet çalışmaları, sporun bu boyutta analizinin
yapılabilmesinde sıklıkla başvurulan alanlar
olmaktadır. Sporun sosyo-kültürel analizini
yapan araştırmacıların temel hedefleri sporun var
olduğu kültürleri ve toplumları; spor ortamındaki
kültürü ve spordaki insanların ve grupların
deneyimlerini anlamaktır.
Sporda toplumsal cinsiyet çalışmalarının büyük
bir çoğunluğu, özellikle eleştirel kuramlardan biri
olarak kabul
edilen feminist
kuramlar
doğrultusunda gerçekleştirilen çalışmalardır.
Toplumsal cinsiyet çalışmalarında, kadın ve
erkeğin spor alanında yaşadıkları deneyimlerin
farklı olduğu, kadın sporcuların başarılarının
erkek sporcuların başarılarından daha az değerli
görüldüğü, kadın ve erkeklerin her spor dalında
özgür ve eşit bir biçimde katılamadıklarının
eleştirisi yapılmaktadır.
Toplumsal sınıf Karl Marx’ın ekonomi temelli
sınıf kavramı olarak ele alındığında, toplumsal
sınıf ve spora katılım ilişkisi öncelikle ekonomi
temelli açıklanmaktadır. Spora katılımda
toplumsal sınıf önemli bir belirleyendir. Pierre
Bourdieu’nun yaklaşımı doğrultusunda spor
alanı, değerli olan bedensel sermayenin
ekonomik sermayeye dönüştürülmek için
oyuncuların mücadele ettikleri bir toplumsal
alandır. Bourdieu beden sermayesini toplumsal
sınıfların
spor
beğenilerinin
ve
spora
katılımlarının
farklılaşması
bağlamında
tartışmaktadır.
Spor sosyolojisinin sosyolojinin genel kavram ve
kuramlarını
spor
alanına
uyguladığını
söyleyebiliriz. Spor sosyolojisi sporu tarihsel,
kültürel ve toplumsal güçler bağlamına
yerleştirirerek
değerlendirmektedir.
Sporun
tanımı spor sosyolojisinde çalışanlar ve sporun
sosyo-kültürel
boyutlarını
analiz
eden
araştırmacılar için temel bir problemdir. Sporun
tanımı farklı bilimsel disiplinlere göre
değişmekle birlikte, spor sosyolojisinde farklı
kuramsal yaklaşımlara ve farklı toplumsal
kültürlere göre de değişebilir. Spor tarihsel ve
mekansal bir noktaya bağlı olmadan dünya
üzerinde yer alan hemen her toplumda yaygın
olarak varolan önemli bir toplumsal olaydır.
Spor, toplumsal hayatın önemli ve ayrılmaz bir
parçasıdır. Aynı zamanda toplumsal hayat
içerisinde yer alan bireylerin egemen toplumsal
yapının devamında etkili olabilecek seçimleri
yapmalarında
ve
toplumsal
değerleri
öğrenmelerinde önemli bir işleve sahiptir. Bu
işlev, sporun toplumsallaşma sürecindeki rolüne
işaret etmektedir. Ayrıca, çocukların spora doğru
toplumsallaşmalarında aile, arkadaş, okul ve
medya önemli role sahiptirler.
Sporun sosyo-kültürel analizinin yapılmasında
sıklıkla kullanılan temel kuramlar; işlevsel,
çatışma, sembolik etkileşim, eleştirel ve feminist
kuramlardır. Bu kuramlar farklı toplumlarda,
kültürlerde ve tarihlerde spor ve toplumsal hayat
arasındaki ilişkiyi ve bu ilişki çerçevesinde
bireylerin spor deneyimlerini anlayabilmemize,
farklı araştırma soruları sorabilmemize, bilgileri
yorumlayabilmemize
ve
derinlemesine
incelemeler yapabilmemize yardımcı olurlar.
20
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Ocak 2011
verilerine göre spor federasyonlarında yer alan
lisans sahibi olan toplam sporcu sayısı
1.695.588’dir. Bu sayının %72.1’ini erkekler,
%27.9’unu
kadınlar
oluşturmaktadır.
(www.gsgm.gov.tr)
Yararlanılan Kaynaklar
Bourdieu P. (1978). Sport and social class. Social
Science Information, 17(6), 819–840.
Bourdieu, P. ve Wacquant, L. J. D. (2003).
Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar.
İletişim Yayıncılık, İstanbul.
Breuer, C., Hallmann, K. ve Wicker, P. (2011).
Determinants of sport participation in different
sports, Managing Leisure, 16 (4), 269-286.
Coakley, J. (2004). Sports in Society: Issues
and Controversies. McGraw Hill, 8. Baskı,
Boston.
Giddens, A. (2000). Sosyoloji. Ayraç Yayınevi,
Ankara.
Koca, C. (2006). Beden eğitimi ve spor alanında
toplumsal
cinsiyet
ilişkileri
(Derleme),
Hacettepe Spor Bilimleri Dergisi, 17, 81-99.
Koca, C. (2011). Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü ve Türkiye Milli Olimpiyat
Komitesinin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği
Yaklaşımıyla İncelenmesi, TÜBİTAK Projesi,
Proje No: 106K358.
Smith, E. (2010). Sociology of Sport and Social
Theory. Human Kinetics.
Snape, R. ve Binks, P. (2008). Re-thinking sport:
Physical activity and healthy living in British
South Asian Muslim communities, Managing
Leisure, 13(1), 23–35.
Wilson, T.C. (2002). The paradox of social class
and sports involvement: The roles of cultural and
economic capital. International Review for the
Sociology of Sport, 37(1), 5–16.
21
Download