Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik do EDİTÖR BURCU TİRYAKİ RAHİME İNAN FATMA MELEK KARA YAYIN KURULU HÜSEYİN ÇELİK DERYA ALTINTEPE MUSTAFA CAN ÇİFTÇİ BASKI VE CİLT YEDİTEPE OFSET Litros Yolu 2.Matbaacılar Sitesi C blok 2 BC 2 34010 Topkapı – Zeytinburnu / İSTANBUL Tel.:(0212) 544 27 01 (Pbx) Faks:(0212) 501 15 55 bilgi@yeditepeofset.com YAYIN MERKEZİ Beylikdüzü Borsa İstanbul Kavaklı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Kavaklı Mh. Melik Sk. No13 Beylikdüzü / İSTANBUL +90 212 876 39 10 BİSTAL MAGAZİN Okulumuzun öğrencileri tarafından hazırlanan okul içi haberleşme dergisidir. Ücretsiz dağıtılmaktadır. D ergimizin ikinci sayısında sizlere tekrar merhaba demekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu sayımızda da yüreğinize dokunacak yazılar hazırladık. Yazdıklarımızla ufkunuzu açmak ve içinizdeki “ben”i ortaya çıkarmak istiyoruz. Öncelikle dergimizden desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen Okul Müdürümüz Sayın Esra GARİP’e, derginin basılmasına vesile olmasının yanı sıra okulumuza her daim katkı sağlayan değerli insan Sayın Akif TATLISU’ya ve derginin yayınlanmasında emeği geçen tüm öğretmenlerimize en içten duygularımla teşekkür ederim. Karanlığın aydınlanması için ufak bir mumun ateşlenmesi yeterlidir. Sonra ateşlenen mum ısınmanın etkisiyle içindeki aydınlatma duygusunu en uzak yerlere taşımayı arzular. Ve öyle de yapar. Ateşlenen mum önce kendi çevresini aydınlatır. Sonra o aydınlık etrafa yayılır. İşte biz de yadıklarımızla önce sizin benliğinize dokunmak öte yandan da dünyanın karanlıkta yüzünü aydınlatmaya çalışacağız. Yanan bir mum misali... Hayallere bir adımla başlanır. Biz hayallerimizden yola çıktık ve gerçek bir başarı hikayesine imzamızı attık. Çünkü; çalışmak hayat, düşünmek ışıktır... Burcu TİRYAKİ Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni l bu an zü Borsa i st dü ik Be yl İMTİYAZ SAHİBİ ESRA GARİP Editörden; M e sle e si BEYLİKDÜZÜ BORSA İSTANBUL KAVAKLI MESLEKİ ve TEKNİK ANADOLU LİSESİ OKUL DERGİSİ ki Lis a ik A n ve Te kn lu Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n 1 do Bütün ümidim gençliktedir. Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n 2 do İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Yafes Bakırcı İle Röportaj Öğretmenlik sürecinizde sizi en çok mutlu eden anı paylaşır mısınız? -Tabi, öğretmenlik mesleğimde farklı mutlu oluğum dönemler var. Ama birini anlatayım. Müdürlük yaptığım bir okulda özel ilgilendiğim bir öğrencinin, çokta başarılı olmayan bir öğrencinin sonradan çok iyi bir bölüm kazanarak hayata bağlanması ve şuanda çok iyi bir meslek sahibi olması gerçekten beni sevindiren bir olay olmuştu. İlçemizdeki liseler son zamanlarda ne gibi başarılara imza attı? Sizce ideal bir eğitim için veli, öğrenci, öğretmen arasındaki ilişki nasıl olamalıdır? -Bu diyalog iletişime açık olmalı. Çünkü biliyorsunuz ki çocuklarımızın etkilendiği birçok alan var. Bu alanlardan biri okullarımız biri yaşadığı mahalle , sosyal çevre ve ailesi. Bunların çözüm noktası da muhattap olduğu kişilerle diyalog içinde olması. Daha sağlıklı bir süreç yaşamak için bu iletişimi en üst seviyede tutmak gerekiyor. -Velilerden neleridir? beklentileriniz -Velilerimizden tabi ki beklentilerimiz her zaman öğrencilerimizin eğitim-öğretim sürecinde hem l bu an zü Borsa i st dü ik Be yl -Öğretmenliğimin ilk günü Bitlis Tatvandaydı . Tabi çok genç yaşımda başladım göreve . 21 yaşında öğretmen olarak başldım . Birçok öğretmen gibi okula gittiğim zaman genç olmamdan dolayı öğretmen olup oladığımı bile kestiremediler , okul idaresine gittiğim zaman . Tabi mesleğin ilk günü herkes için çok heyecanlıdır . .Uzun bir yolculuğun ilk günü , kutsal bir mesleğin ilk günü . Tabi benim için 2. bir belki diğer arkadaşlardan farklı diğer yönü yatılı bölge okulun ‘ da başlamamdı . Türkiye ‘ nin en büyük yatılı okullarından Tatvan gibi bir okulda başlamıştım . Birçok çocuğun -Tatvan sonra Siirt ve diğer yöneticilikler sonrada İstanbula direkt okul kurucu müdürü olarak Beylikdüzü’nde başladım . Sonrasını anlattım zaten Çatalca ve Beylikdüzü. Beylikdüzü’nün ekonomik ve kültürel yapısı çevre ilçelere göre biraz daha yüksek bunun da okullara çok iyi yansıdığını görebiliyoruz. Bugün Beylikdüzü bir cazibe alanı. Hem yaşamsal olarak hemde eğitim olarak bir eğitim vadisi olma yönünde baya bir yol kat etmiş durumda. Okullarımızın çeşitliliği, velilerimizin ilgisi, çevre ilçedeki öğrencilerin burada okuma gayreti ne kadar şanslı bir ilçe olduğumuzu gösteriyor. M e sle e si Öğretmenliğinizin ilk gününü anlatır mısınız ? Öğretmelikten Milli Eğitim Müdürlüğüne uzanan süreci bizimle paylaşır mısınız ? Size göre Beylikdüzü’nün en büyük avantajı nedir? ki Lis -Ben Yafes Bakırcı . 3 yıldır Beylikdüzü nde Milli Eğitimi Müdürü olarak görev yapmaktayım . Daha önce Çatalcada görev yaptım .Ondan öncesi ilçede 11 yıla yakın okul müdürlüğü yapatım . Daha öncesi İstanbul dışında görevlerim var . Evliyim 2 çocuk sahibiyim annesinden ve babasından ayrı kaldığı bir ortamda bir tek orada öğretmen olmak yetmiyordu . İşte bazen ailesinden bir ferdi gibi bazende bir öğretmen gibi hareket ettiğiniz bir süreçti . Benim meslek hayatımda ‘ da ordaki görevim tüm meslek hayatımı etkileyecek tecrübelere şahit bir dönemdi . Benim için zor ama anlamlı bir başlangıç olmuştu . ve Te kn lu Okul dergimizin Nisan sayısında sizinle röportaj yapma isteğimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Burda olmak hem öğretmenler hemde öğrenciler olarak bizide çok heyecanlandırdı. Zamanınızı almama adına hemen röportaja başlayalım. Sizi tanıyabilir miyiz ? -İlçemizin okulları gayet başarılı Beylikdüzü akademik yönden çok başarlı . İstanbul’da belirli bir sıralama da ilk beşin içinde Türkiyede’de öyle. Birçok lisemiz birçok alanda başarılar elde ediyor işte bunların başında Yaşar Acar Fen Lisemiz var ki bir çok birincilikleri bize yaşatıyor. Diğer liselerimizinde akademik olarak, sosyal olarak, spor alanında birçok başarıları var şuanda İstanbul birincikleri var Türkiye birincilikleri var birçok alanda başarılı liselerimiz var Beylikdüzü’nde. a ik A n 3 do alanlarınızda faaliyetler gösteriyorsunuz . Bu ilerde olacak güzel şeylerin sesleri olarak görüyoruz . Tebrik ediyorum sizi . Baş ucu kitabınız nedir ? evlatlarımızın yanında olmaları hem de okul öğretmen ve idrecilerimizle iletişim içinde olmaları çünkü süreç gösteriyor ki çocuklarımızı etkileyen birçok faktör var. Bunların başında sosyal medya geliyor ve bu sosyal medyayı gençlerimiz çok iyi kullanamıyor. Bunun olumsuzluklarından çok fazla etkileniyor. çocuklarımızın girdiği bu ortamdan korumak için çok iyi bir iletişim gerekiyor İdareciliğin en heyecan verici yanı sizce nedir? -Bizlerin verdiği emeklerin karşılığını birgün öğrencilerimiz tarafıdan gerçekleştirmesidir. Bizi en mutlu eden şey öğrencilerimizin birgün karşımıza vatana millete hayırlı bir birey olarak çıktığı zaman hepimizin en mutlu olduğu an o andır. Meslek seçimi konusunda kararsızlık yaşayan gençlere ne önerirsiniz? Onunla ilgili okul idarelerimiz birçok çalışma yapıyor. Biz geçen yıl İstanbul’a örnek olacak bir çalışma yaptık. Mesleki kariyer günleri, konferansları düzenledik. Bu yılda bunları tekrar gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Tabi bunu gerçekleştirmenin en iyi yönü bu konuda uzman rehber öğretmenlerimiz var sizin istekleriniz başarılarınız ve çabalarınızla onların rehberliği , tahmin ediyorum ki bu konuda kesin kararsızlığınızı azaltacaktır . Herkes üniversite okurken gelecek halleri kurar . Bu dönemde sizin hayaliniz ne idi ? Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n 4 do -Tabi ben öğretmelik okudum , hayalim üniversiteyi bitirip göreve başlamaktı; çünkü her üniversiteyi okuyan kişinin merak ettiği şey bir an önce atanabilecek miyim , bir yere başlayabilecek miyim , nasıl öğrencilerim olucak ,ben öğrencilere neler katabileceğim , öğrenciler arasında nasıl diyalog oluşacak bir çoğumuz her halde bu yollardan geçmiştir . Beylikdüzü ‘ nde ki okullar için gelecek zamanlardaki projelerinizden bahseder misiniz ? - Evet biz kendimizi Beylikdüzü olarak değerlendiriyoruz , belki İstanbula baksak çok iyi şartlarda olduğumuzu söyleyebiliriz ama şuan kendi içimizde niteliğimizi artıracak öğrencilerimizi farklı bölümlerden farklı liselerden faydalanacağı yeni okullar açabilmek , yeni spor sahaları oluşturabilmek , çocuklarımızın enerjisini harcayacak sosyal medya dışında aktiviteler oluşturabilmek ilçemizde en büyük gayretimiz . Tabi akademik olarak her zaman daha iyisini hedefliyoruz . Matbaa ve Grafik bölümü olan okulumuzu sizce nasıl fırsatlar bekliyor ? Bizden beklentileriniz neler? Tabi ki İstanbul ‘ da az sayıda bulunan okullarımızdan biris iniz . Az olan her zaman daha değerlidir arkadaşlar . Sizlerde hem ilçemiz için hemde ilimiz için değerli bir okulun mensuplarısınız . Bunun için sizden beklentilerimiz yüksek . Şuan çok yeni olduğunuz halde görüyorum ki dergi basıyorsunuz . Kendi -Benim birçok baş ucu kitabım var . Biz eğitimci olduğumuz için mesleki konularımızla ilgili her zaman yeni bir baş ucu kitabım olmuştur . “ Gerçek Özgürlük ‘’ Doğan Cüceloğlu bizim kesimimize yazan bir yazarımız . Bu aralar onu okuyorum . Eğer tarihi bir karakterle sohbet etme fırsatınız olsaydı bu kim olurdu ? -Fatih Sultan Mehmet olurdu . İstanbulu genç yaşta feth eden , onun bakış açısını ve ufkunu görmek ve onunla sohbet etmek çok farklı bir heyecan olurdu . Son olarak lisemiz öğrencilerine ne söylemek istersiniz ? Başarılı olmamız için tavsiyeniz nedir? CevapGençliğin çok okuması gerekiyor ve birlikte yaşadığıdı arkadaşlarıyla çok iyi geçinmeleri yaşadıkları ortamı kendi elleriyle en iyi şekilde inşaa etmeleri konusunda gayret etmelerini istiyoruz . Bizim gençlerden en büyük beklentimiz manevi değerlerimize sahip çıkmaları . Bizim bir bayrağımız var , bir milletimiz var , herkesin altına sığınacağı kutsal bir bayrağımız var . Onun altında kenetlenmeleri , vatan ve milletimizin sahiplenmelerini istiyoruz . Bu samimi sohbet için teşekkür ederiz . Hasan Özer 10-B Grafik Fotoğrafçılık Saliha Eraltay 10-C Matbaa Teknolojileri Engin Arslan 10-A Matbaa Teknolojileri Yoksa Hepimiz Bağımlı mıyız? Twitter’da 1 saat boyunca başkalarının ne yazdığını okuma durumunda bir bağımlılıktan söz edilebilir miyiz? Böyle bir durumda “gündemle ilgili bilgi alıyorum. Twitter bunun için var.” diyoruz. Bağımlılıktan bahsedebilmek için iş, araştırma gibi zorunlu haller dışında 6 saatten fazla kullanım oranına sahip olmak ve bunu her gün yapmak gerekiyor. Sosyal medya bağımlılığında ise, temel tanı olarak kişilerin çok uzun süre sosyal ağlarda gezinmesi, bu sürenin gerçek sosyal ilişkilerinden daha uzun sürmesi, kişilerin okul/iş gibi önemli aktivitelerini engelleyici olarak değerlendirilmektedir. Bağımlılar, sosyal ağlara erişmelerini engelleyen her türlü aktiviteyi zararlı olarak düşünürler ve bu da bağımlıların konsantre olmasını, verimli olmasını engeller. Bir Sosyal Medya Bağımlısını Nasıl Tanırız? Uyanır uyanmaz akıllı telefonunu, tabletini ya da bilgisayarını açar ve uyuduğu zamanda takip edemediği içeriklere göz atarak kaybettiği zamanı geri kazanmayı ister. Hayatlarında olup biten her detayı sosyal medya üzerinden duyurur ve herkesin ne yaptığını bilir. Artık telefon açtığımızda “şu oldu.” demek kimseyi şaşırtmıyor, çünkü zaten sosyal medya sayesinde bunları biliyor oluyoruz. “Şu fotoğrafımı gördün mü ne harikaydı?”, “ne güzel yazmışım değil mi?” gibi sorular ile insanlardan like isteme davranışları gelişiyor. Kendi Facebook gönderilerini “beğenmek”, kendi tweetini favorilere almak, kendi Instagram fotoğrafını beğenmek de çok sık karşılaşılan durumlardan bir l bu an zü Borsa i st dü ik Be yl Sosyal Medya Bağımlılığı Tam Olarak Nedir ? Eğer siz de sürekli ve ‘amaçsızca’ sosyal medyada geziniyorsanız, sosyal medyada yaşanan mutluluklar gerçeğin önüne geçmeye başlamışsa, gerçek hayatta görüştüğünüz arkadaşlarınızla yüz yüze görüşmeyi azaltmış ve sosyal medyadan sohbet ediyorsanız siz de sosyal medya bağımlısı adayısınız.Yani huzuru sosyal medyada arayıp, gerçek hayattan kaçıyor ve sanal mutluluklara sığınıyorsunuz. Sosyal medya mutsuzluk denizinde adeta bir can simidine dönüşüyor ve bu can simidi sizi çok kısa bir süre idare ediyor. Ardından mutsuzluk denizine tekrar kulaç atmaya başlıyorsunuz. Sosyal medya bağımlılığı yoksunluk ve dünyadan kopmaya neden olur. Bir süre sonra, bir buluşmaya gidecekken kendinizi güvensiz ve çekingen hissedersiniz. Dışarı çıkma isteği git gide daha da azalır. Dışarıda eskisi kadar zevk almazsınız. Dışarıda aldığınız zevk, içtiğiniz kahveden değil de paylaştığınız o kahvenin fotoğrafına gelen beğenilerden gelir. Her an nerede olduğumuzu ve neler yaptığımızı herkes bilmeli mi sizce? Sonuçta ağınızdaki herkes bu paylaşımlarınızdan hoşnut olmayabilir. Sosyal medyada çok sosyal görünen ‘biz’ , aslında asosyalin ta kendisi olmuşuzdur.. Oradaki biz, biz değilizdir, idealimizdeki kişi olur çıkarız ve o kişi olmanın ya da olamamanın ağırlığı altında gerçek yaşamda huzursuz-mutsuz oluruz. Bu yüzden bilmeliyiz ki çok sosyal görünüp insan içine çıkmaktan kaçan sosyal medya kullanıcıları aslında tanıdığımızdan çok farklı kişilerdir. M e sle e si takip edenimizin olmasını istememizin de bir sorun olduğuna parmak basıyor: “Seyircisiz paylaşım olmaz. İzleyenler çoğaldıkça, takip etmeleri için daha fazlasını vermek ister insanlar. Sonuç olarak ego okşanır. ‘Ne kadar çok kişi takip ediyorsa o kadar iyiyim’ duygusu beslenir ve bu da zamanla narsisizme yol açar. Eğer sanal iletişim canlı iletişimin üstüne çıktıysa, yanlış yoldasınız. Yaşamı kaçırmak bir yana, gerçekle bağlantınız kopabilir. Varlığımız sadece sanal ortamdaysa, varlığımızı sorgulamamız gerekiyor.” Hayatı yakalamak, öğrenmek ve bilgilenmek için sosyal medyayı kullanmak birçok insan için olmazsa olmaz. Ancak görünen o ki, her alanda olduğu gibi burada da ‘her şeyin fazlası zarar’ noktasına gelebiliyoruz. Bir başka araştırma bu görünümü doğrular nitelikte. Araştırmaya göre internet bağımlısı insanlarda tıpkı madde bağımlılığında olduğu gibi internete ulaşamadığı yerlere gitmemek söz konusu olabiliyor. İnternete ulaşamayacağı yerlere gitmeyerek yaşamını kısıtlamak ise bağımlılığın geldiği noktayı ortaya koyuyor... Twitter da ayrı bir dünya. Herhangi bir nedenle buluşmuş insanların, aynı anda bağırarak bir şeyler söylediği, herkesin birbirini gözetlediği ama kimsenin birbirini gerçekten görmediği kocaman bir masa gibi... Aynı zamanda bir anda kitleleri harekete geçiren, sosyal olayları örgütleyen bir platform... Tıpkı Özgecan katliamından sonra tacize uğramış kadınları #sendeanlat hashtag’iyle birleştirmesi ya da kadınların her şeyin en iyisini yapabildiklerini anlatan #kizgibi’den sonra olduğu gibi. Son zamanlarda reklamlarda bile hashtag kullanılıyor. Çünkü en fazla kullanılan sosyal ağlar arasında ikinci sırada yer alan Twitter, en çok akşam ve televizyon karşısındayken kullanılıyor. ki Lis Facebook, Twitter, Instagram ve şimdi de Google’ın yeni oyuncağı Plus... Hemen her gün milyonları internet bağlantılı bilgisayar, telefon ve benzeri cihazın başına toplayan sosyal paylaşım ve sosyalleşme siteleri... Her geçen gün sayıları artıyor ve her geçen gün genç yaşlı, çoluk çocuk demeden pek çok beyni bağımlı hale getiriyor... pek çok aile konulan 13 yaş sınırlarına uymuyor ve çocuklarına sosyal medya hesapları açıyor, açtırıyor ya da buna bile bile göz yumuyor... Hatta bazıları tehlikenin hiç mi hiç farkında değil... Sosyal medya kuşkusuz hayatımızın her yerinde. Nereye gitsek, cebimizde kocaman ve renkli bir dünyayı yanımızda taşıyoruz. Öyle yoğunuz ki, yıllardır yüzünü görmediğimiz çoğu insanla ilişkimizin hala sürüyor olmasını bile sosyal medyaya borçluyuz. Buluşamıyoruz ama birbirimizi takip ediyor ve haberleşebiliyoruz. Bir tık uzaktaki her şey zamanın bize yüklediği ağırlıkları kaldırıyor ve hayatın daha kolay akmasına yardım ediyor... Ancak gerçek hayattan uzaklaşarak, kendine yabancılaşan insanların sayısı artıyor. Sosyal medya üzerinden klavye kahramanlarına dönüşüyoruz. Söyleyemediğimiz her şeyi daha ustaca ve cesaretle ifade ediyor, hakkımızı boşluğa haykırır gibi arayarak rahatlıyor, aldığımız like’larla gizli gizli, çaktırmadan rahatlıyoruz. Onaylanmak hoşumuza gidiyor. Hoşumuza gittikçe de sıradaki her +1’i tutkuyla beklediğimiz bir kısır döngüye giriyoruz. Telefonumuzu elimizden bırakmak istemiyoruz, hatta mümkünse ona göz açtırmıyoruz! Uzun zamandır görüşmediğimiz arkadaşlarımızla buluşabildiğimiz o akşam bile, sohbetin durağanlaştığı ilk anda elimize telefonları alıyoruz. Sinemaya mı gittik ? 10 dakikalık arada sosyal medyaya girmeyen var mı? Bir şey kaçırdık mı? Oh kaçırmamışız! Artık filmin ikinci yarısına huzur içinde devam edebiliriz ! Geçen yıl New York’ta gerçekleştirilen Amerikan Psikiyatri Birliği Kongresi’nde; mesleği özel bir çalışma gerektirmedikçe, internetle günde 6 saatten daha fazla vakit geçirilmesi ve bu ilginin 6 aydan uzun sürmesinin ‘internet bağımlılığı’na işaret ettiği görüşüne varıldı. Şimdi kendinize bir bakın. Siz de bağımlı mısınız?Prof.Dr.Bengi Semerci’ye göre, narsist kişilik özelliği gösterenlerin ve düşük benlik saygısı olanların sosyal medyada geçirdikleri zaman daha fazla. Üstelik sosyal medyada çok zaman harcayanlar diğer insanların kendisinden daha iyi bir hayatı olduğuna inanıyor. Evet sonuçta, daha çok görülmek ve duyulmak istiyoruz. Biraz da yalnızlığımızdan ileri geliyor bu durum... Prof. Dr. Semerci, daha çok ve Te kn lu SOSYAL MEDYA BAĞIMLILIĞI a ik A n 5 do tanesi...Örneğin metro, asansör gibi internetin olmadığı alanlarda sürekli telefonunu kontrol eder, uçak iner inmez cep telefonunu açar. Genel olarak bir sosyal medya bağımlısı aşağıda sıralanan davranışları sergiler; Sabahları ilk aklınıza gelen şey oysa 5 akıllı telefon kullanıcısından 4’ü, yani akıllı telefon kullanıcılarının %80’i sabah uyanıp sosyal medyadan gündeme göz atabilmek için alarmlarını 15 dakika erkene ayarlıyor. Günün neredeyse 22 saatini telefonlara yapışık şekilde geçiriyoruz. Geç yatabiliriz, uykuyu erteleyip uykusuz kalabiliriz ancak gündemden ve internette dolaşmaktan kopamıyoruz. Sosyal medya sayfalarını sürekli yeniliyor, güncelliyorsanız İnsanlar Facebook’a ortalama 14 kere giriyor ve sosyal medyada bir günde ortalama 2 saat 13 dakika vakit geçiriyor. Amerikalılar ise günde 3 saat sosyal medyayı aktif şekilde kullanıyor. Eğer bağımlı olduğunuzu hissediyorsanız sosyal medyada ne kadar süre geçirdiğinizi hesaplayın. Giysilerinizden, makyajınıza, günlük rutininize kadar her şeyi paylaşmadan duramıyorsanız Paylaşım, Twitter hashtag’leri sayesinde arttı ve kolaylaştı. Hashtag’ler artık çoğu sosyal medya platformunda durum bildirimlerinde, fotoğraflarda ve kategorize edebileceğimiz pek çok alanda birçok kullanılmaya başladı. Bilgiye ulaşmak ve bağlantılar için ana noktanız haline gelmişse Dünya mobile endekslendi ve mobil cihazlardan internete bağlanmak bir numaralı iletişim biçimi haline geldi. E-mail, telefon konuşmaları, kısa mesajlar gerilerde kalmaya başladı. Bir zamanlar IM olarak bilinen instant messaging yani anlık mesajlaşma DM (direct messaging – direkt mesajlaşma) olarak hayatımıza tekrar girdi. Canınız sıkılınca aklınıza gelen ilk seçenekse Pinterest, Instagram, Vine, 9Gag insanları kendilerine esir eden sosyal medya platformları ve insanlar günde ortalama 16 dakikalarını sosyal medyada aradıklarını bulmakla geçiriyorlar. Siz de kendinizi sosyal medyada bir şeyler ararken kaybolmuş yakalıyor musunuz? Sosyal Medya Bağımlılığının Nedeni Fiziksel Olabilir mi? Harvard Üniversitesi’nin 2012’de yaptığı araştırmaya göre, kendini anlatmak, dopamin salgımızı artırıyor. Arkadaşlarımızla, eşimizle yaptığımız günlük fiziksel konuşmalarda %30 ile %40’lık bir oranda kendimizden bahsederken, sosyal medyada bu oran %80’e çıkıyor. Aynı araştırmada, katılımcılara MR ile taramalar yapılıyor: İnsanlar kendilerinden bahsederken mezolimbik dopamin sistemleri, nucleus accumbens, ventral tegmental alanlarımızda uyarılma meydana geliyor, ancak başkalarını dinlerken bu alanlarda herhangi bir Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n 6 do uyarılma meydana gelmiyor. Bu açıdan baktığımızda sosyal medya bağımlılığının sadece psikolojik olarak değil, fiziksel olarak da bir temeli olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal Medya Kullanım İstatistikleri Dünya nüfusunun %28’i yani 2.03 milyardan daha fazla insan sosyal medya kullanıcısı ve bu sayı büyük bir hızla artıyor. Günlük medya tüketiminin %54’ü de sosyal medya hesapları ya da kanalları üzerinden yapılıyor. Yalnızca bir akıllı telefondan ortalama sosyal medya uygulaması kullanım oranı 7.4 ve bu uygulama kullanımına dünya çapında bakacak olursak ortaya uçuk rakamlar çıkıyor. • Sosyal medya kullanıcıları, Facebook’a bakmadan birkaç saatten fazla zaman geçiremiyor. • Instagram’a her gün 5 milyon fotoğraf yükleniyor. • Günde 500 milyon Tweet atılıyor. • LinkedIn’e her geçen saniye 2 kişi üye oluyor. • Her bir kullanıcı YouTube’da günde ortalama 15 dakika geçiriyor. • Pinterest’te günde 2 milyon pin paylaşılıyor. Peki, bu dudak uçuklatan rakamlara bakarak sosyal medya bağımlısı olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Rakamlar, kesinlikle bunun ipucunu veriyor. Maryland Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre sosyal medyanın üzerimizde bağımlılık yaratıcı, güçlü bir etkisi var. Sosyal medyadan uzak kalınca strese giriyoruz, panikliyoruz, yalnız hissediyoruz, güvensiz hissediyoruz ve depresif oluyoruz. Ülkemizdeki durum Türkiye’deki kullanıcıların aylık internet kullanım oranları 32 - 33 saat arasında. Bu kullanım oranıyla Avrupa’da İngiltere’den sonra ikinci sırada yer alıyoruz. Gençlik ve Spor Bakanlığının yayımladığı “Gençlik ve Sosyal Medya Araştırma Raporu”na göre, Türkiye’de gençler arasında günde 6 saatten fazla sosyal medya kullanım oranı %13. “Çevremde sosyal medya bağımlısı olduğunu düşündüğüm birçok arkadaşım var” diyen gençlerin oranı %57. Gençlerin %45’i günün her anında sosyal medyaya ulaşmak istiyor. Sosyal Medya Kullanıcılarının Karşı Karşıya Olduğu Riskler Anksiyete/Bunaltı: Sosyal medya bağımlıları başka insanlarla fiziksel iletişim kurmakta zorlanırlar. Sosyal medyada özellikle yazışırken yüz yüze olma baskısı olmadığı için insanlar çok daha rahattırlar. Ancak uzun süre sosyal medyayı kullanan kişilerde yüz yüze görüşmede anksiyete belirtileri gözlemlenir. Bağımlı Kişilik Tipi: Uyuşturucu, kumar ve diğer bağımlılık türlerinde olduğu gibi, sosyal medya bağımlılarında bağımlı kişilik tipine uyan davranışlar (yoksunluk krizleri, verimlilik kayıpları vs.) gözlemlenir. Yalnızlık: Çok uzun süre sosyal medya kullanan ve bağımlılık geliştiren kişiler, sosyal medyada her ne kadar çok fazla arkadaşa sahip olsalar da, fiziksel arkadaş ilişkisinin eksikliğini yaşarlar. Bu da onları sanal ilişkiler geliştirmeye zorluyor. Stres: Aslında bu kısır bir döngü. İnsanlar sosyal medyayı stresten uzaklaşmak için kullanıyorlar, ancak uzun süreli sosyal medya kullanımının kendisi stres üreten bir yapıya bürünüyor. Çünkü sosyal medya kullanırken günlük işlerini, günlük işlerini yaparken de sosyal medyalarını düşünüyorlar. Kurtulmak İçin Ne Yapmalıyız? Sosyal medya bağımlılığından kurtulmak sanıldığı kadar zor değil, öncelikle kişinin bağımlı oldunu kabul etmesi gerekiyor. Bağımlılığınızı ortalama seviyesine çekmek için bir plan yapın. Örneğin her gün 1 saat boyunca sosyal medya kullanacağım diye kendinize kurallar koyun. Kalan zamanınızı başka aktiviteler (basketbol, futbol, satranç, kitap okuma, film izleme gibi...) ile değerlendirin. Neler yapabileceğinizi planladığınızda her şeyin daha sağlıklı olacağını göreceksiniz. En çok kullandığınız sosyal medya araçlarına yoğunlaşın. Vaktinizi değerli kullanabilmek ve planınıza sadık kalabilmek için en çok kullandığınız sosyal ağlara yönelin ve belirlediğiniz süreyi bu ağlar arasında kullanım yoğunluğunuza göre dağıtın. Gerekirse uzmana danışın.Sosyal medya ve internetten uzak kaldığınızda kendinizi çok kötü hissediyorsanız, sosyal medya ve internet bağımlılığı konularında bilgili bir uzmandan yardım alabilirsiniz. Yani azı karar, çoğu zarar atasözümüzden yola çıkarak her şeyin başı denge diyoruz. 24 saatlik zaman diliminde yaşantımızı yönetirken temel ihtiyaçlar yemek, içmek, uyumak, nefes almak dışında yaptığımız tüm faaliyetleri belli zaman aralıklarına bölerek kontrol altına almamız gerekiyor. Bağımlılık yaratmasının dışında -yukarıda da belirttiğim üzere- sosyal medya doğru kullanıldığında bizlere sağladığı avantajlar da var. Bağlarımızın koptuğu arkadaşlarımızı ve akrabalarımızı artık sosyal medya aracılığıyla bulabiliyoruz. Ya da önemli bir toplumsal olay karşısında sosyal medya vasıtasıyla ortak hareket edebiliyoruz. Aslında bu durum aynı internet kullanımı gibi, doğru amaçlarla kullanıldığında çok faydalı iken yanlış amaçlarla kullanımda çok tehlikeli olabiliyor. Sonuçta sosyal medyayı bağımlı olmadan kullanmak gerekiyor. Yrd. Doç. Dr. Hasan TİRYAKİ İstanbul Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü hasan.tiryaki@istanbul.edu.tr İLK DEMOKRASİ ŞEHİDİMİZ Ömer Halisdemir : (4 Mart 1974; Bor, Niğde - 16 Temmuz 2016; Gölbaşı, Ankara) 2016 Türkiye askerî darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevliyken komutanlığı ele geçirmeye çalışan darbe yanlısı Tuğgeneral Semih Terzi’yi alnından vurarak öldüren koruma astsubayıydı. Kendisine vur emri, Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı tarafından verildi. Çukurkuyu’da okul sonralarında çobanlık yaptı. Hatice Halisdemir ile olan evliliğinden Elifnur ve Doğan Ertuğrul adlarında iki çocuğu dünyaya geldi. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde Türkiye sınırları içinde ve dışında çeşitli görevlerde yer aldı. Babası Hasan Hüseyin Halisdemir’in aktardığı bilgiye göre, 2016 Türkiye askerî darbe girişimi sırasında öldürdüğü komutan Semih Terzi ile birlikte daha önceden Afganistan’da görev yapmıştır. 16 Temmuz 2016’da darbe girişimi sırasında Özel Kuvvetler Komutanlığı’na girmeye çalışan Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Semih Terzi’yi, Özel Kuvvetler komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı’dan aldığı emir üzerine alnından vurarak öldürdü. Bunun üzerine Semih Terzi’nin korumalarından Binbaşı Fatih Şahin ve Üsteğmen Mihrali Atmaca da otuz kurşunla Halisdemir’in hayatına son verdi. Daha sonra ise darbe yanlısı astsubaylar Nedim Şahin ve Gökmen Ata ölü ele geçirilmiş; otuz altısı ise teslim alınarak Gölbaşı Sulh Ceza Hâkimliği’nce tutuklanmıştır. Habertürk, Hürriyet ve Takvim gazeteleri dahil olmak üzere çeşitli Türk basın kuruluşları, Halisdemir’den “darbe girişimin seyrini değiştiren isimlerden biri” diye bahsetti. 24 Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı Operasyonu’na katılan Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı askerler ise üniformalarına “Şehit Ömer Halisdemir” yazan apoletler takmıştır. Halisdemir’in vurulduğu nokta özel bir kaplama ile koruma altına alınarak çiçeklerle süslendi. Dursun Ali Erzincanlı, Halisdemir’in öldürülmesi sonrasında kendisine atfen “30 Kuş” adlı bir şiir yazdı ve bu şiire bir klip çekildi. Ömer Halisdemir’i anlatan “30 Kuş” adlı şiirle aynı isme sahip bir kısa bir film de yapıldı. Ağustos 2016’da Toroslar, Mersin’deki Şehitler Parkı’na kaide ve gövde uzunluğunun toplamı 4.60 metre olan bir heykeli dikildi Daha sonra Türkiye’deki birçok meydan, cadde, okul ve öğrenci yurdu gibi yerlere kendisinin adı verildi. Ayrıca Niğde’de kendisi için bir hatıra ormanı da oluşturulmuş ve şehirdeki üniversiteye de adı verildi. OTUZ KUŞ Ben, babamın en hüzünlü yanıyım. Ben, babamın aslan kahramanıyım Öyle değil mi baba! Gözlerin kıpkırmızı. Çok mu ağladın? Baba, o geceyi birde benden dinle. Ama her zamanki gibi dinle, Tebessümle. Rüyamda kanat sesleri duydum, mevsim yazdı. Kanat seslerinin ardından, Muhteşem bir koku yayıldı etrafa. Sanki biraz gül biraz leylaktı. Sonra otuz kuş gördüm, hepsi beyazdı. Otuz kuş, gökyüzüne şehadet diye yazdı. Bir ses duydum, sala sesiydi. “Hayırdır” dedim. “Hayırdır” dediler. Çukur Kuyu’daki gökyüzü gibiydi uçtukları yer. Ve beni tutup gökyüzüne yükselttiler. Kanatlarında kan vardı. “Hayırdır” dedim. Hadi sende uç, Bizden hızlı uçabilirsin dediler. Otuz kuş, beni boşluğa bıraktı Baba. Birden uyandım. “Hayrolur” dedim. Meğer, gecesi vatanım için kâbus olacak bir güne uyanmışım. Gökyüzünün yıldızlarını çalıp omuzlarına takan hain yüzler gördüm o gece. Ruhları yoktu. Korkar mı senin oğlun, korkmaz.. Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n 7 do Bana doğru uçuyordu. Otuz kuş, kanat sesleri, vücuduma dokunan.. Ve kanatlarında kan. Sala sesi, gökleri yırtan. Muhteşem bir koku. Gül mü? leylak mı? içime yayılan Ve Çukur Kuyu’nun gökyüzü, Masmavi, Bulutsuz ve sessiz. Ve sessizlik… İçimde huzur, Gökyüzündeyim. Ama artık kuşlar beni tutmuyor baba. Uçuyorum. Ve onlardan hızlıyım. Meğer ben, şehit olmuşum baba. Bil ki yalnız değilim burada. Yine ordudayım, Şehitler ordusunda. Baba, ne oldu biliyor musun? Peygamber alınlarımızdan öptü. Şehitlere dedi ki; “Kardeşlerinizi tebrik edin, Bunlar benim garip şehitlerimdir. Çünkü sizler düşmanla savaşırken şehit oldunuz, Onlar kardeş bildikleri hainlerle savaştı. Sizlerin silahları vardı, Ama bunlar silahsızdı. Sizler tanklarla savaştınız, Bunlarsa kendi tanklarının altında ezildi. Sizler uçaklarla düşmanı bombalarken şehit oldunuz, Ama bunlar kendi uçaklarından atılan bombalara göğüslerini siper etti. Bunlar benim gariplerimdir. Tebrik edin kardeşlerinizi.” Baba, milletime söyle; Al bayrağın dalgalandığı her yerde biz varız. Paşama söyle; Namusumu çiğnetmedim. Anama, çocuklarıma, eşime, kardeşlerime söyle; Deki Ömer size bir vatan bıraktı. Çekinmeden, bu vatan bizim diyebilirsiniz. Çünkü bedelini ödedim. Baba, ben oğluma, Ertuğrul’a bu vatan için ölmeyi öğrettim. Sende bana öğrettiğin gibi, Vatan için yaşamayı öğret. Bu vatan sizin baba! Otuz kurşun yedim, Bedelini ödedim. Babacığım; Hürmetle ellerinden öperim. Ben, babamın en hüzünlü yanıyım, Ben, babamın aslan kahramanıyım Ben, vatanımın asil kahramanıyım… DURSUN ALİ ERZİNCANLI Hazırlayan: Demet AYGÜN Demokrasi ve İnsan hakları Öğretmeni BAYRAK Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, Işık ışık, dalga dalga bayrağım! Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın Mezarını kazacağım. Seni selâmlamadan uçan kuşun Yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver. Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar: Yurda ay yıldızının ışığı yeter. Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün Kızıllığında ısındık; Dağlardan çöllere düştüğümüz gün Gölgene sığındık. Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı; Barışın güvercini, savaşın kartalı Yüksek yerlerde açan çiçeğim. Senin altında doğdum. Senin altında öleceğim. Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: Yer yüzünde yer beğen! Nereye dikilmek istersen, Söyle, seni oraya dikeyim Arif Nihat ASYA Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n 8 do MÜHIM OLAN İSLAM’A UYMAK Liman Baba “rahmetullahi aleyh”, Anadolu’daki Hak dostlarından. Kabri Lüleburgaz’dadır. Bu büyük zat, sevdikleriyle bir ağaç altında oturuyordu bir gün. Birisi sordu: - Efendim, Evliyaullah, Allah’ın izniyle toprağı altın yaparlarmış. Acaba bugün de öyle Veliler var mıdır? Mübarek zat cevap vermedi. Yerden bir avuç toprak alıp koydu o kişinin avcuna. Toprak, “Altın” oldu adamın avcunda. Sonra alıp yere attığında “Toprak” oldu yine. Peşinden; - Toprağı altın yapmak hiç mühim değil, buyurdu. Sordular: - Mühim olan nedir efendim? - İslamiyet’e uymaktır. İslam’a uyan, dünyada da rahat eder, ahirette de, buyurdu. Ve ekledi: - Bu dünyanın, cenâb-ı Hak indinde sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfirlere ondan bir yudum su vermezdi. Kıymetsiz olduğu için, kâfirlere de dünyalık veriyor bol bol. Sordular: - Ya ahirette efendim? - Orada kâfirler, Cennetin kokusunu bile duyamayacaklar. Çünkü Cennet kıymetli. Hak teâlâ Cenneti beğeniyor ve kıymet veriyor. Bunun için onu sadece dostlarına ihsan edecektir. - Onun dostları kimlerdir hocam? - Ona iman edenlerdir. Nasihata ihtiyacım var Bir gün de bir genç, bu büyük zata gelerek; - Efendim, nasihatınıza ihtiyacım var, dedi. Ona cevaben; - Gençlik çağı kazanç zamanıdır, buyurdu. Bu vakti iyi değerlendir evladım. Delikanlı sordu: - Nasıl değerlendireyim efendim? - Çok kıymetli şeyi, çok kıymetli şeye harca. Yani dinini öğren. Öğrendiğinle amel et. Başkalarına da öğret. Bu üçünden kıymetli bir şey yoktur, buyurdu. Ve ekledi: - Nerede ve ne şartlar altında olursan ol, namazını terk etme. Müslüman demek, “beş vakit namazını vaktinde kılan insan” demektir. Hazırlayan : Zafer YÜZÜAK Etme Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme. Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme. Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı? Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme. Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru. Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme. Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için... Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme. Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi, Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme. Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan. Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme. Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer; Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme. Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi, Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme. Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize, O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme. Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle. Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme. Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı. Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme. İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil. Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme. Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan. Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme. Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n 9 do NASA Yeni Keşfettiği 7 Gezegende Sıvı Halde Su Bulunabileceğini Duyurdu NASA 22 Şubat 2017’de yaptığı basın konferansında Güneş Sisteminin dışında 7 dış gezegene sahip bir sistem keşfettiğini duyurdu. NASA Spitzer Uzay Teleskopu ,bir yıldızın etrafında dünya büyüklüğünde bulunan ilk 7 gezegenli sistemi açığa çıkardı. Gezegenlerin üçünün yaşanabilir bölgede bulunduğu ve sıvı halde su olabileceği düşünülüyor. Bu keşifle güneş sisteminin dışında bulunan bir yıldızın etrafında yaşanabilir bölgede bulunabilecek en yüksek sayıda gezegen bulunmuş rekoru kırıldı. Bu gezegenlerin hepsinde su bulunabilir fakat uygun atmosferik koşullarda olabilecek en yüksek olasılık ise yaşanabilir bölgede olan 3 gezegende bulunuyor. NASA ‘dan Thomas Zurbuchen; “ Bu keşif hayatın oluşabileceği ortamlara ilişkin önemli bir eksiği tamamlayabilir. Bilimsel olarak öncelikle cevap aradığımız “Evrende yalnız mıyız? “ sorusuna bu yaşanabilir bölgede bulunan bu gezegenler önemli bir cevap oluşturabilir. “ Dünya’dan yaklaşık 40 ışık yılı uzaktaki bu sistem Aquarius takım yıldızında bulunuyor. Güneş sisteminin dışındaki bu dış gezegen sistemi TRAPPIST-1, Şili’deki TRAPPIST (The Transiting Planets and Planetesimals Small Telescope) teleskopundan isim aldı. Mayıs 2016’da araştırmacılar TRAPPIST’i kullanarak bu sistemdeki 3 gezegeni keşfettiler. ESO’nun Çok Büyük teleskopunun yardımıyla Spitzer bu gezegenlerden ‘sinin varlığını onayladı ve 5 tane daha buldu. Böylece sistemde biline gezegen sayısı 7’ye çıktı. Elde edilen yeni sonuçlar Nature dergisinde yayınlandı ve bulgular NASA konferansında yayınlandı. Spitzer7 gezegenin boyunu ölçtü ve 6’sının yoğunluğunu tahmin etti. Yoğunluklardan yola çıkarak gezegenlerin kayalık olabileceği düşünülüyor. Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 10 Yapılan ekstra gözlemler sadece su açısından zengin olduğunu göstermekle kalmayacak, yüzeyde su olup olmadığını gösterecek. En uzak gezegenin buzlu bir kartopuna benzediği tahmin ediliyor. TRAPPIST-1 yıldızının bizim güneşimizin aksine, çok soğuk bir yıldız olduğu belirtiliyor. Yani etrafındaki gezegenler ona çok yakın bile olsa hayat olabilir. Bütün gezegenlerin Merkürden bile daha yakın olduğu tespit edildi. Gezegenler birbirine de oldukça yakın duruyor. Yani bir gezegenden bakıldığında diğer gezegenin bulutları ve jeolojik özellikleri gözükebilir. Dünya’nın ayın bazen büyük görülmesi gibi… Gezegenler yıldızlarına gelgitle bağlı olabilir. Bu da bir yüzün sürekli yıldızlarına dönük olabileceklerini, aşırı sıcaklık farkları ve rüzgarlar oluşabilir. Keşfin Spitzer’ın 14 yıl boyunca yaptığı en büyük keşif olduğu belirtiliyor. Araştırma Referansı : Michaël Gillon, Amaury H. M. J. Triaud, Brice-Olivier Demory, Emmanuël Jehin, Eric Agol, Katherine M. Deck, Susan M. Lederer, Julien de Wit, Artem Burdanov, James G. Ingalls, Emeline Bolmont, Jeremy Leconte, Sean N. Raymond, Franck Selsis, Martin Turbet, Khalid Barkaoui, Adam Burgasser, Matthew R. Burleigh, Sean J. Carey, Aleksander Chaushev, Chris M. Copperwheat, Laetitia Delrez, Catarina S. Fernandes, Daniel L. Holdsworth, Enrico J. Kotze, Valérie Van Grootel, Yaseen Almleaky, Zouhair Benkhaldoun, Pierre Magain, Didier Queloz. Seven temperate terrestrial planets around the nearby ultracool dwarf star TRAPPIST-1. Nature, 2017; 542 (7642): 456 DOI: 10.1038/nature21360. Hazırlayan:Erdoğan DERYAL Fizik Öğretmeni STEVE JOBS SON SÖZLERİ İş dünyasında başarının zirvesine ulaştım. Diğer insanların gözünde, benim hayatım tam bir başarı örneği. Ancak, çalışmanın yanında mutluluğu çok az yaşadım. Sonuç olarak, zenginlik ve varlık hayatın alıştığım bir yönü oldu. Şu anda bir hasta yatağında tüm hayatımı gözden geçirirken, kıvanç duyduğum tüm zenginlik ve tanınmanın ölümün karşısında solduğunu ve anlamsızlaştığını anlıyorum. Karanlıkta bana hayat desteği veren cihazların yeşil ışıklarına bakarken onların çalışma uğultularını dinliyorum. Ölümün nefesinin giderek yaklaştığını hissediyorum… Şimdi şunu biliyorum; hayatımız için yeteri kadar varlık elde ettiğimiz zaman, zenginlikle ilgisi olmayan konuların peşinden gitmemiz gerekir… daha önemli olan şeylerin: Belki dostluklar, belki sanat, belki de gençlik yıllarında kurduğumuz hayaller… Sürekli olarak zenginliğin peşinde koşmak insanı benim gibi eğri büğrü hale getiriyor. Allah hepimize zenginliğin oluşturduğu illüzyonu değil, herkesin kalbindeki sevgiyi hissedebilmemiz için duygular verdi. Kazandığım zenginliği ve varlığı birlikte götüremiyorum. Birlikte götürebildiğim tek şey sevginin oluşturduğu hatıralarım. Sizinle birlikte olan, size güç veren ve size yola devam etmeniz için ışık veren gerçek zenginlik işte bu sevgi dolu hatıralar. Sevgi binlerce kilometre gidebilir. Hayatın sonu yok. Gitmek istediğiniz yere gidin. Ulaşmak istediğiniz yüksekliğe ulaşın. Hepsi sizin kalbinizde ve ellerinizde. Dünyada en pahallı yatak nedir biliyor musunuz? – “Hasta yatağı” … Sizin için arabayı sürmesi için bir kişiyi kiralayabilirsiniz. Sizin için para kazanması için bir kişiyi isdihdam edebilirsiniz. Ancak hastalığınızı sizin için taşıyacak kimseyi bulamazsınız. Kaybedilen materyaller bulunabilir. Ancak kaybolduğu zaman asla bulamayacağınız birşey var – “Hayat”. Bir insan ameliyathaneye girdiğinde, o ana kadar okumayı bitirmiş olması gereken bir kitabın olduğunu farkediyor – “Sağlıklı Hayat Kitabı”. Şu anda nasıl bir hayat sahnesinde olduğumuzla, zaman içinde, perdeler aşağıya inince yüzleşiyoruz. Ailenizin, eşinizin ve dostlarınızın sevgilerine değer verin. Kendinize iyi bakın. Diğer insanlara şevkat gösterin. Steve Jobs hakkında muhtemelen bilmediğiniz 8 ilginç bilgi -100 Amerikan Doları karşılığında satın alınabilen bu kutular, telefon sistemlerini ‘hack’leyebilmek ve Dünya üzerindeki her hangi bir numarayı arayabilmek gibi özelliklere sahipti. Wozniak ve Jobs, ürettikleri mavi kutuyu kullanarak yaptığı ilk telefon görüşmesinde, Henry Kissenger taklidi yaparak Papa’yla konuşmak istemişti fakat başarılı olamadı. -Jobs, Pixar Animasyon Stüdyolarını 1986 yılında George Lucas’tan satın aldı. -ATARI şirketinde çalışırken Jobs, hijyen takıntısı yüzünden çalışma saatlerini geceye aldırmıştı. Asla banyo yapmaz ve ofiste çıplak ayakla dolaşırdı. -Üniversitedeyken okuldan ayrıldı… Kaliforniya’daki Homestead Yüksek Okulu’ndan mezun olduktan sonra Reed Üniversitesi de eğitim hayatına devam etti. Fakat burada yalnızca 1 dönem eğitim gördü ve okulu bıraktı. 18 ay boyunca ilgi alanı olan ‘audit classes’ da eğitimine devam etti. -Jobs bir peskateryan. Bu da balık yiyor fakat başka hiçbir tür eti tüketmiyor anlamına geliyor. -Jobs, Steve Wozniak’a yalan söyledi… ATARI firması için ‘Breakout’u ürettiklerinde, projeden %50 pay alacaklarına dair anlaşmışlar. ATARI Jobs’a 5000$ vermiş fakat Jobs Wozniak’a ‘700$ verdiler’ dedi bu da Wozniak’ın 350$ alması anlamına geliyordu. -1997 yılına kadar 1$ maaş alan Jobs, aynı yıl Apple’ın en tepesindeki yönetici oldu. 2007 yılında maaşı hakkında yaptığı, ’50 Cent’ini bir yıl boyunca yaptığım çalışmalarsayesinde, diğer 50 Cent’ini de performansım sayesinde kazanıyorum’ şekildeki açıklamasıyla durumu bir hayli ti’ye aldığını göstermişti. -Steve Jobs’un babası Suriyeli bir Müslüman. Biyolojik babasının adı Abdulfattah Jandali. Biyolojik annesi ise bir Amerikalı olan Joanne Carole Schieble. Babası, annesiyle evlenmeyi reddedince Steve evlatlık olarak bir başka aileye verilmiş. Hazırlayan:Rahime AYTEKİN Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 11 KÜRESEL ISINMA İklim Değişikliği Ve Türkiye’ye Etkileri Küresel ısınma Atmosfere salınan gazların neden olduğu düşünülen sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıklarda görülen artışa verilen isimdir. Sera Etkisi Güneşten gelen dalgalı radyasyonun bir kısmı doğrudan atmosfer tarafından uzaya verilirken, bir kısmı da yeryüzü tarafından emilir. Isınan yeryüzünden salınan uzun dalgalı radyasyonun önemli bir bölümü tekrar atmosfer tarafından emilir. Atmosferdeki gazların kısa dalgalı güneş ışınlarına karşı çok geçirgen, yeryüzünden verilen uzun dalgalı radyasyona karşı ise, biriken sera gazları nedeniyle daha az geçirgen olması sonucunda, yere yakın kısımların beklenenden daha fazla ısınması olayına atmosferin sera etkisi denilmektedir. İklim Değişikliği İklim değişikliği ise, karşılaştırabilir zaman dilimlerinde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak doğrudan veya dolaylı olarak küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyetleri sonucu iklimde oluşan değişiklik olarak tanımlanır. Genel yaklaşımla iklim değişikliği, nedeni ne olursa olsun iklim koşullarındaki büyük ölçekli ve önemli yerel etkileri bulunan, uzun süreli ve yavaş gelişen değişikliklerdir. Küresel Isınma ve İklim Değişikliği Çoğu zaman küresel ısınma ile iklim değişikliği kavramları aynı anlamda kullanılmaktadır; ancak iki kavram arasında fark vardır. Küresel ısınma, dünyanın ortalama sıcaklık değerlerindeki iklim değişikliğine yol açabilecek artışı ifade eder. İklim değişikliği ise belirli bölgedeki mevsimlik sıcaklık, yağış ve nem değerlerindeki değişimleri ifade etmektedir. Küresel Isınmanın Nedenleri 1.Doğal Nedenler Güneşin Etkisi: ESA bilim adamlarından Paal Brekke; iklim bilimcilerinin uzun süredir Güneş beneklerinin 11 yıllık döngüsel hareketini ve Güneş’in yüzyıllık süreçler içinde parlaklık değişimini incelediklerini belirtmiştir. Bunun sonucunda Güneş’in manyetik alanı ve protonlar ile elektronlar biçiminde ortaya çıkan güneş rüzgârının, Güneş sisteminde kozmik ışımalara karşı bir kalkan görevinde olduğu açıklanmaktadır. Güneş’in değişken aktivitesiyle zayıflayabilen bu kalkan, kozmik ışımaları geçirmektedir. Kozmik ışımaların fazla olması bulutlanmayı arttırmakta, Güneş’ten gelen radyasyon oranını değiştirerek küresel sıcaklık artışına neden olmaktadır. Dünya’nın Presizyon Hareketi: 1930 yılında Sırp bilim adamı Milutin MİLANKOVİÇ Dünya’nın Güneş çevresindeki yörüngesinin her 95 bin yılda biraz daha basıklaştığını göstermiştir. Bunun dışında her 41bin yılda Dünya’nın ekseninde doğrusal bir kayma ve her 23bin yılda dairesel bir sapma bulunduğunu belirtmiştir. Günümüz bilim adamlarının birçoğu Dünya’nın bu Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 12 hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk dönemler yaşadığını ve bu soğuk dönemler içindeyse yüz bin yıllık periyotlarda on bin yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da Dünya’nın doğal ısınmasının bir nedenini oluşturmaktadır. El Nino’nun Etkisi: “Güney salınımı sıcak olayı” olarak tanımlanabilecek El Niño hareketi, 1990-1998 yıllarında tropikal doğu Pasifik Okyanusu’nda deniz yüzeyi sıcaklıklarının normalden 2-5º daha yüksek olmasına neden olmuştur. Özellikle 1997 ve 1998 yıllarındaki rekor düzeyde yüzey sıcaklıklarının oluşmasında, 1997-1998 kuvvetli El Niño olaylarının etkisinin önemli olduğu kabul edilmektedir. 1998’deki çok kuvvetli El Niño bu yılın küresel rekor ısınmasına katkıda bulunan ana etmen olarak değerlendirilebilir. 2.Yapay Nedenler Fosil Yakıtlar: Kömür, petrol ve doğalgaz dünyanın bugünkü enerji ihtiyacının büyük bölümünü sağlamaktadır. Yapılarında karbon ve hidrojen elementlerini bulunduran bu fosil yakıtlar, uzun süreçler içerisinde oluşmakta fakat çok çabuk tüketilmektedir. Dünyanın belirli bölgelerinde toplanmış bu yakıtların günümüz teknolojisiyle ¾’ünün yarısının çıkarılması imkânsız; diğer yarısının ise çıkarılması teknik olarak çok pahalıdır. Bu da fosil yakıtları yenilenemeyen ve sınırlı yakıtlar sınıfına sokmaktadır. Sera gazları: Güneş’ten gelen ışınların bir bölümü ozon tabakası ve atmosferdeki gazlar tarafından soğurulur. Bir kısmı litosferden, bir kısmı ise bulutlardan geriye yansır. Yeryüzüne ulaşan ışınlar geriye dönerken atmosferdeki su buharı ve diğer gazlar tarafından tutularak Dünya’yı ısıtmakta olduğundan yüzey ve troposfer, olması gerekenden daha sıcak olur. Bu olay, Güneş ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seraları andırır; bu nedenle de doğal sera etkisi olarak adlandırılır Sera Etkisinin Önemi: Sera etkisi doğal olarak oluşmakta ve iklim üzerinde önemli rol oynamaktadır. Endüstri devrimi ile birlikte, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, insan aktivitesi sera gazlarının miktarını her geçen yıl arttırarak yüksek oranlara ulaştırmıştır. Bu etkinin yokluğunda Dünya’nın ortalama sıcaklığının -18ºC olacağı belirtilmektedir. Ancak yaşamsal etkisi olan sera gazlarının miktarının normalin üzerine çıkması ve bu artışın sürmesi de Dünya’nın iklimsel dengelerinin bozulmasına neden olmaktadır. Bu doğal etkiyi arttıran karbondioksit, metan, su buharı, azotoksit ve kloroflorokarbonlar sera gazları olarak adlandırılmaktadır. Ozon tabakasının incelmesi de başka bir etkendir. Küresel Isınmanın Sonuçları Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissediliyor. Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor. Kyoto Protokolü ve Türkiye 2004 yılında BMİDÇS’ye taraf olan ancak uzun süre Kyoto Protokolü’nü imzalamayan Türkiye 30 Mayıs 2008’de Protokolü imzalayacağını resmen açıklamıştır. Türkiye’nin, Kyoto Protokolüne katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin kanun tasarısı 05.02.2009 tarihinde, TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaşmıştır. Türkiye 20102020 yıllarını kapsayacak Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesini kabul etmiştir. Bu belgeye dayalı eylem planı 2011 yılında tamamlanmıştır. Hazırlayan: Aygül ÖZGÜNEŞ Coğrafya Öğretmeni Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik M e sle e si Türkiye karmaşık iklim yapısı içinde, özellikle küresel Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve olan protokol; Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalanmıştır. Ana hedefi fosil yakıtları azaltarak dünyadaki ısınmayı durdurmak olan ön antlaşmadır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salınımı azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa karbon ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılmaktadır. 1997’de imzalanan protokol, 2005’te yürürlüğe girebilmiştir. Çünkü protokolün yürürlüğe girebilmesi için, onaylayan ülkelerin 1990’daki emisyonlarının (atmosfere saldıkları karbon miktarının) yeryüzündeki toplam emisyonun %55’ini bulması gerekmekteydi ve bu orana ancak 8 yılın sonunda Rusya’nın katılımıyla ulaşılabilmiştir. ki Lis Türkiye’ye Etkileri Kyoto Protokolü ve Te kn lu Örneğin 1960’ların sonlarından bu yana Kuzey Yarıkürede kar örtüsünde yüzde 10’luk bir azalma oldu. 20’inci yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10-25 cm arasında bir artış olduğu saptandı. Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili oluyor. Kışın sıcaklıklar artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor. İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor. Küresel ısınma insan sağlığını da doğrudan etkiliyor. Bilim adamları, iklim değişikliklerinin kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde. Küresel düzeyde artan sıcaklık etkisiyle oluşan ısınma, birbirleriyle ilişkili diğer iklim elemanlarında değişimlere neden olmaktadır. Sıcaklık artışıyla oluşan küresel ısınma; Kuraklık, Hidrolojik döngünün değişmesi, Su kaynaklarının hacminde ve kalitesinde azalma, Temiz su kaynaklarının denize karışması ve su sorunu, Deniz seviyesinin yükselmesi, kar ve buzulların erimesi, Aşırı buharlaşma, meteorolojik felaketlerde artış, yağış miktarı ve rejiminde değişiklikler, Yangınlar gibi sorunların da kaynağını oluşturmaktadır. Küresel ısınmanın fiziksel etkileri yanında ekonomik, sosyolojik, psikolojik etkileri vardır. Tarım ve orman ürünlerinde azalış, Su kaynaklarının azalmasıyla enerji darboğazının yaşanması, Turizm ve rekreasyon olanaklarının sınırlanması ile pek çok sektörün olumsuz etkilenmesi, Sahil kenarlarındaki yerleşim alanlarının risk altında olması, Göçlerin artarak sosyal ve ekonomik zorluklara neden olması, İnsan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle sağlık maliyetlerinin artması, Az gelişmiş ülkelerin sorunlarla başa çıkacak kaynaklara sahip olmaması nedeniyle krizlerin yaşanması iklim değişikliğinin sosyo-ekonomik ve politik önemini ortaya koymaktadır. ısınmaya bağlı olarak, görülebilecek bir iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden birisidir. Doğal olarak üç tarafından denizlerle çevrili olması, arızalı bir topografyaya sahip bulunması ve orografik özellikleri nedeniyle, Türkiye’nin farklı bölgeleri iklim değişikliğinden farklı biçimde ve değişik boyutlarda etkilenecektir. Örneğin, sıcaklık artışından daha çok çölleşme tehdidi altında bulunan Güney Doğu ve İç Anadolu gibi, kurak ve yarı kurak bölgelerle, yeterli suya sahip olmayan yarı nemli Ege ve Akdeniz bölgeleri daha fazla etkilenmiş olacaktır. Kurak ve yarı kurak alanlarındaki su kaynakları özellikle kentlerdeki su kaynaklarının durumu, sorunlara yenilerini ekleyecek ve içme amaçlı su ihtiyacı daha da artacaktır. Yağış miktarında meydana gelen azalışlar ve yağış rejimindeki sapmalar, tarımsal üretimi olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca, kuraklığa neden olan şartların devam etmesi hâlinde, gelecek yıllarda suyla ilgili daha büyük sıkıntılar meydana gelebilecektir. Türkiye’nin özellikle çölleşme tehlikesi bulunan İç Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Ege ve Akdeniz Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerinde tarım, ormancılık ve su kaynakları açısından olumsuz etkilere yol açabileceği uyarıları yapılmaktadır. Araştırmacılara göre, iklim kuşakları yer kürenin jeolojik geçmişinde olduğu gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabilecek, bunun sonucunda Türkiye, bugün Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da hâkim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisine girebilecektir. a ik A n do 13 Okulumuz Sektör ile Ele Ele Büyüyecek Matbaacılık eğitiminin öğrencilerimize maksimum seviyede kazandırılabilmesi ve gelecekteki mezun öğrencilerimizin daha kolay iş bulabilmelerine ve sektörün de daha iyi yetişmiş öğrencilere duydukları ihtiyacı karşılayabilme adına basım sektörü ile birlikte çalışmak gerektiğini, biliyoruz. Bu sebeple okulumuz için Sanayi işbirliği büyük önem taşıyor. Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 14 10ncu sınıf öğrencilerimizin meslekî eğitime başladığı bu yıl, Okul Müdürümüz Esra Garip’in de gayretleri ile sektörle bütünleşmeye devam ediyoruz. Öncelikli çalışmalarımız Matbaa Teknolojileri bölümündeki öğrencilerimizin meslek derslerinde edindikleri teorik bilgileri pekiştirebilmelerini sağlamak için gerekli teknik ziyaretleri yapmak oldu. Bu çerçevede birinci sömestrde başlayan teknik ziyaretlerimiz ikinci sömestrde de devam ediyor. Öğrencilerimiz bugüne kadar etiket, ticari baskı ve ambalaj matbaaları başta olmak üzere, mücellithane ve diğer üretim alanlarını gezdiler. Bu teknik geziler kapsamında Yeditepe Ofset, Özçelik Mücellithanesi, TOYO Inks Renk Üretim Merkezi, Merintaş Etiket ve Omaks Matbaacılık ziyaretleri gerçekleştirildi. Bu ziyaretlerin yanı sıra öğrencilerimiz Sign İstanbul, FESPA Eurasia ve Avrasya Ambalaj Fuarlarını da gezdiler. Öğrencilerimizin bu geziler sayesinde pekiştirdikleri bilgilerin sürekli olabilmesi ve bir Proje Okul adayı olan okulumuzun sanayi işbirliğinin desteklerle ortaya koyacağız”, diyor. Okul Müdürümüz Esra Garip ise yeni bir okul olarak yenilikleri benimseyeceklerini, Okulu asla geçmiş teknoloji ile beslenen bir eğitim kurumu haline sokmak istemediklerini, söylüyor. Müdürümüz göreve başladığı günden bu yana üretimden kaldırılmış, pazardaki etkinliğini kaybetmiş eski ofset ve tipo makinelerini okula sokmamak için gayret ettiklerini, sektörün okula yapacağı en büyük katkının öğrencileri on yıl sonrasının teknolojilerine hazırlamak için gereken bilgi ve teknoloji ile donatılması hususunda yardımcı olması gerektiğini, anlatıyor. Devletin Mesleki ve Teknik eğitime verdiği önemin altını çizen Müdürümüz, okulunun piyasaya ucuz iş gücü yetiştiren değil en iyi matbaa eğitimini veren ve Devletin 2071 vizyonuna yakışır öğrenciler yetiştiren bir okul olabilmesi vizyonu ile ağır ama emin adımlarla ilerlediklerini, anlatıyor. Müdürümüz bu vesile ile öğrencilerin en yetkin biçimde eğitim alabilmeleri için üretim sahalarını açan ve okul ile imzaladıkları protokoller ile direkt olarak okul yönetimine destek veren ve kendilerine yardımcı olan tüm tedarikçi ve matbaacılar ile özellikle BASEV’e teşekkür ediyor. Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik ki Lis e si M e sle ve Te kn lu maksimum seviyede gerçekleşmesi için Okul Müdürümüz Esra Garip’in sektör liderlerini ziyaretleri de sürüyor. Okulumuz bugüne kadar sanayii desteğini pekiştirmek için Basım Sanayii Eğitim Vakfı (BASEV), Mat Kağıt, Pimms Group, MATBAA&TEKNİK ve Dijital Teknik ile protokoller imzaladı. Okul Müdürümüzün devam eden ziyaretleri ile bu dayanışma platformunun geliştirilmesi ümit ediliyor. Son olarak Omaks Matbaacılık Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Özdemir, TOYO Matbaa Mürekkepleri Direktörü Engin Kurt ve Matkim Matbaa Kimyasalları şirketi sahibi Şafak Yılmaz ile bir araya gelen Müdürümüz, sektörün okulumuza gösterdiği ilgi ve dayanışma gayretlerinden, dolayı çok memnun olduğunu, söylüyor. Omaks Matbaacılık Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Özdemir, yetişmiş iş gücünün maksimum fayda sağlayacak eğitim seviyesine yükseltilmesi için gösterilen gayretleri, memnuniyetle karşıladıklarını ve ihracata yönelik ambalaj üretimi yapan sayılı matbaalardan biri olarak okulumuzun sürekli destekçisi olmaktan zevk duyacaklarını, söylüyor. Matkim Matbaa Kimyasalları şirketi sahibi Şafak Yılmaz ise okulumuzun sektöre bu denli sıcak ve yakın oluşunun büyük bir fırsat olduğunu, söylüyor ve öğrencilerin en yüksek seviyede eğitim almaları için her türlü dökümantasyon ve bilgi desteğini vereceklerini, ekliyor. TOYO Matbaa Mürekkepleri Satış Direktörü Engin Kurt, Müdürümüzün ziyaretinde okulumuzun yeni bir okul olmasına rağmen bu kadar kısa bir zamanda sektöre sesini bu denli yaygın bir biçimde duyurmasının önemli olduğunu, söylüyor. “Okul Sanayi işbirliğinin yapılabilmesi sadece sanayiinin tek başına üstlenebileceği bir vazife değil. Okulumuzun da sanayi işbirliğine açık olması çok önemli. Esra Garip Hocamız bu konuda çok gayretli ve eğitim kalitesini yükseltecek her türlü destek konusunda sanayiye açık olduğunu görüyoruz ve bundan duyduğumuz memnuniyeti verdiğimiz ve sürdüreceğimiz a ik A n do 15 Çift Başlı Köpekbalıklarının Ardındaki Gizem arasında bulunan ilk yapışık ikiz örneği bu olduğu için, bu tür yavruların insanlar tarafından bulunacak kadar uzun yaşamadığı çıkarımını yapmak mümkün. Mutasyonun Nedenleri Biliminsanları, her geçen gün mutasyona uğramış bu balıklarla daha fazlasıyla karşılaşıyor. Bu tür genetik anomalilerin nedeni aşırı avlanma olabilir. Çift başlı köpekbalıkları filmlerden fırlamış gibi duruyor olabilir; ancak bu canlılar gerçekten de var. Üstelik biliminsanlarının söylediğine göre dünyanın dört bir yanında –ve çok daha sık– görülüyorlar. Birkaç yıl önce ABD’nin Florida eyaleti açıklarında, rahminde çift başlı bir fetüs taşıyan bir boğa köpekbalığı balıkçıların ağına takıldı. 2008 yılında bir başka balıkçı Hint Okyanusu’nda çift başlı mavi köpekbalığı embriyosu buldu. 2011 tarihli bir çalışma Kaliforniya Körfezi’nde ve Kuzeybatı Meksika’da yakalanan mavi köpekbalıkları arasında keşfedilen yapışık ikizleri anlatıyor. Çalışmanın lideri Meksika Ulusal Teknik Okulu’ndan Felipe Galván-Magaña, kayda geçen çift başlı embriyoların çoğunun mavi köpekbalıklarına ait olduğunu söylüyor; bu durumun ardında yatan nedenin bu türün çok fazla sayıda –aynı anda 50 bebeğe kadar çıkabiliyor bu sayı–bebek taşıması olduğu görüşünde. Journal of Fish Biology’de yayımlanan yeni bir araştırma İspanyol araştırmacıların bir çift başlı Atlantik testerekuyruklu kedibalığı embriyosu bulduğunu söylüyor. İnsan sağlığı araştırmaları için laboratuvarda köpekbalığı yetiştiren ekip şeffaf bir köpekbalığı yumurtasının içindeki sıradışı embriyoyu fark ediyor. Kedibalığı embriyosu öyle sıradan bir çift başlı vakası değil –yumurta bırakan köpekbalığı türleri arasında bu durum bir ilk. Araştırmacılar çift başlı embriyoyu incelemek üzere yumurtayı açıyor; çalışmanın lideri Valentín Sans-Coma deforme olmuş bu hayvanın yaşayıp yaşayamacağını bilmenin imkansız olduğunu söylüyor. Yumurta bırakan köpekbalıkları Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 16 Çift başlı köpekbalıkları çok ender görüldüğü için, mutasyonların ardındaki nedeni bulmak zor. Sans-Coma ve meslektaşları çift başlı kedibalığı vakasındaki en makul nedenin bir genetik bozukluk olabileceğini söylüyor çünkü embriyolar 800 bireyin yaşadığı bir laboratuvarda ortaya çıkmış ve bilindiği kadarıyla yumurtalar hiçbir enfeksiyona, kimyasal maddeye veya radyasyona maruz kalmamış. Ancak yabanıl köpekbalıklarındaki şekil bozukluklarının ardında pek çok neden yatıyor olabilir; viral enfeksiyonlar, metabolizma rahatsızlıkları, kirlilik veya akrabaların çiftleşmesine ve dolayısıyla genetik anomalilere neden olan aşırı avlanma kaynaklı daralan gen havuzu, bu olası nedenlerden birkaçı. Yakın tarihli bir diğer araştırma için Nicolas Ehemann iki örneği incelemiş: Venezuela’daki Margarita Adası açıklarında bir balıkçı tarafından bulunan bir küçükgözlü köpekbalığı ve bir mavi köpekbalığı. Ehemann’ın araştırma raporuna göre hayatta kalmaları mümkün olmayan bu hayvanlar Karayip Denizi’nde bulunan ilk çift başlı köpekbalıkları. Suç Aşırı Avlanmada mı? Meksika’daki Ulusal Teknik Okulu’nda yüksek lisans öğrencisi olan Ehemann, eğer çift başlı fetüsler doğada daha sık görülmesinde, gen havuzunun daralmasına neden olabilen aşırı avlanmanın büyük bir rol oynadığına inanıyor. Galván-Magaña başka tuhaf köpekbalıkları da görmüş; bunların arasında Meksika açıklarında yakalanan ve kafasının ön kısmında, normal bir gözden farksız bir şekilde çalışan tek göze sahip bir köpekbalığı da yer alıyor. Koyu renkli fetüsün tek gözü, insanlar da dahil olmak üzere pek çok hayvan türünde görülen kalıtsal bir hastalık olan siklopinin en ayırt edici özelliği. Ehemann köpekbalıklarındaki şekil bozukluklarını araştırmanın, bu tür örneklere nadiren rastlandığı için çok zor olduğunu da ekliyor sözlerine. “Tüm bunları araştırmayı çok isterdim ama bu hiç de kolay bir iş değil; ağını denize atıp da hemen bir çift başlı köpekbalığı yakalayamazsın,” diyor. “Tamamen şansa bağlı bir durum.” Çoğu çift başlı köpekbalığı ölü doğuyor. National Geographıc Türkiye Kasım ,2016 Hazırlayan: Öznur KEÇECİ Biyoloji Öğretmeni RÖNESANS SANATÇISI LEONARDO DA VİNCİ’DEN II. BAYEZID’ E MEKTUP Hazırlayan: Zeynep Deniz ALBAYRAK Tarih Öğretmeni Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik ki Lis e si M e sle ve Te kn lu 14 Eylül 1509’da İstanbul, Osmanlı tarihinin kaydettiği en şiddetli depreme maruz kaldı. Küçük kıyamet denilen bu depremde İstanbul’da 109 cami ve mescit ile 1.070 ev kullanılamaz hâle geldi. Halktan da 5.000 kadar insan yaşamını yitirdi. Binlerce insan yıkıntılar altında gömülü kaldı. Birçok yapı hasar gördü. II. Bayezid şehri onarmak için hazırlıklara başladı. Hayalleri arasında da Haliç üzerine bir köprü yaptırmak yer alıyordu ve bazı uzmanların fikirlerine başvurdu. Yıllar sonra araştırmacıların ulaştığı bir belgeye göre köprü fikrinin Leonardo Da Vinci’ye kadar ulaşmış olduğu anlaşıldı. Bu belge Topkapı Sarayı arşivlerinde bulunan Da Vinci’nin II. Bayezid’e yazdığı bir mektuptur. Bu mektubunda Leonardo, çarkları rüzgârla dönen bir değirmenden ve gemilerin suyunu boşaltmaya yarayan bir tulumbadan söz etmektedir ve mektubunu Galata ile İstanbul arasında kurulacak köprüden bah- sederek devam ettirmektedir. Leonardo bu konuda II. Bayezid’e hitaben şunları yazmıştır: “Acizleri, efendimizin Galata’dan İstanbul’a bir köprü kurdurmak için teşebbüse geçtiklerini işittim. Lakin bu işe ehil bir kimse bulamadıklarını öğrendim. Bu işten anlayan kulunuz, arzularınızı gerçekleştirebilir. Köprü, yüksek bir kemer üzerine kurulacaktır. Fakat bu kadar yüksek kemerli bir köprü üzerinden kimsenin geçmek cesaretini gösteremeyeceğini düşündüğüm için kenarlarını tahta parmaklıklarla örteceğim. Kemeri, o kadar yüksek tasarlamamın sebebi, altından yelkenlilerin rahatça geçebilmeleri içindir. Efendimiz Hazretleri irade buyururlarsa, Anadolu sahiline kadar uzayacak, gerektiğinde açılır kapanır bir köprü dahi inşa edebilirim. Burada su daima hareket halinde olduğundan kenarların aşınmaması için bir çare düşündüm. Bununla su akıntısı dirsek ve kenarlara zarar vermeyecektir. İnşallah Sultan Hazretleri, bu aciz kulunun sözlerine inancını bağışlar da onu her zaman hizmetlerinde görmeyi arzular ve cevap vermek lütuflarını esirgemezler.” II. Bayezid’in arzusuna ve bazı girişimlere rağmen İstanbul ile Galata arasında bir köprü yapılamadı ve İstanbullular köprüye ancak 1836 yılında kavuşabildiler. Leonardo da Vinci’nin hayali sadece Haliç’e köprü planıyla sınırlı değildir. Buna ek olarak Boğaz’a açılıp kapanan bir köprü kurmayı planlamaktadır. Bu plan belki de Boğaziçi için düşünülmüş tarihteki ilk köprü tasarımıdır. Leonardo’nun tekliflerine olumlu bir cevap verilmediği düşünülmektedir. Bilindiği üzere Osmanlıda Batılı bilim insanlarının çalışabilmeleri için Müslüman olma şartı aranmaktadır. Kim bilir belki de Da Vinci’ye bu yüzden herhangi bir cevap verilememiş ve İstanbul Da Vinci dokunuşlarından mahrum kalmıştır. a ik A n do 17 CEBİRİN BABASI SIFIRI BULAN ADAM HAREZMİ Bilim dünyasında matematik, astronomi ve coğrafya alanındaki kalıcı eserleriyle tanınan, bilime sağladığı katkılarla Türk Dünyasını da temsil eden, özellikle cebir kitabıyla, “0” rakamını ortaya atmasıyla ve ikinci dereceden denklemlerin çözüm sistemleriyle “Cebirin Babası” ünvanıyla tanınan Harezmi’nin hayatı ve matematik alanındaki çalışmaları hakkında bilgi hazinemizi genişletelim. Kısaca El-Harezmi olarak bilinen tam adı Ebu Abdullah Muhammed bin Musa el-Harezmi olan Fars olduğu da iddia edilen Türk bilim adamı, 780 yılında Özbekistan’da Harezm bölgesinde Hive şehrinde doğmuştur. İsmini doğduğu bölgeye ithafen alan Harezmi ilk eğitimini de Harezm’de almıştır. Eğitimini ilerletme ve ilimsel araştırmalar, çalışmalar yapmak için Bağdat’a yerleşen Harezmi, buradaki alimlerden eğitimler almış, ayrıca dönemin Abbasi halifesi Me’mun’dan maddi manevi büyük destek görmüştür ve daha sonra Me’nun’un kurduğu Bağdat Saray Kütüphanesi’nin idaresini almıştır. Harezmi’nin matematiğe en büyük katkısı, “El’Kitab’ül-Muhtasar fi Hısab’il Cebri ve’l-Mukabele” isimli cebir kavramını ve denklemsel hesaplamaları içeren kitabıdır. Bu kitabın orjinali şu an İngiltere Oxford, Bodlyn Kütüphanesinde bulunmaktadır. Ayrıca bu kitap dünyada ilk mustakil cebir kitabı olma özelliğini taşır. Harezmi bu eseri ile matematik dünyasında ilk defa cebirin temelini ortaya at- mıştır. Sonraki zamanlarda tamamladığı Hesab-ül Cebir vel-Mukabele isimli kitabı ile de birinci ve ikinci dereceden denklemlerin çözüm sistemlerini göstererek, “cebirin babası” ünvanını almıştır. Aynı zamanda bu kitapta yer alan ikinci dereceden denklem çözme yöntemlerinden biri olan “el-cebr”, İngilizce’de algebra, Türkçe’de cebir kelimesine kaynak olmuştur. Harezmi’nin matematik dünyasına yaptığı en büyük katkılardan biri de “sıfır”dır. Matematiğe “0” rakamını, Hindistan’daki sayıları ifade etmek için harfler veya heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanılmasını görmüş, Latince olarak sunduğu Algoritmi de Numero Indorum isimli kitabıyla da Batı dünyasına tanıtmıştır. ( Bu kitap Kitab-ul-Muhtasar fil-Hisab-il-Hindi isimli orjinal haliyle Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.) Harezmi’nin bu katkılarından ayrı olarak geometri ve trigonometri alanında da çalışmalar yapmış, kitaplar yazmıştır. Hazırlayan : Özlem Yaman Matematik Öğretmeni Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 18 KARANLIĞIN HORMONU MELATONİN Melatonin hormonu eksikliği belirtilerinde kolesterol, kan basıncının yükselmesi, yürümede zorluk, depresyon, kalp hastalıkları, uyku bozukluğu, yorgunluk ve duyarlılıkta azalma gösterilebilmektedir. Melatonin mutluluk hormonu olarak da gösterilebilmektedir. Kişilerin uyku düzenini ve vücudunun ritim düzenini belli bir çizgiye sokan melatonin hormonu kişileri mutlu edebilme özelliğine sahiptir. Uyku hormonu melatonin eksikliğini ortadan kaldırabilmek için melatonin hormonu hapı da satılmaktadır Melatonin Formülü ve Kimyasal Yapısı Nedir? Formül: C13H16N2O2 CAS numarası: 73-31-4 Molar kütle: 232,278 g/mol IUPAC numarası: N-[2-(5-methoxy-1H-indol-3-yl) ethyl] Melatonin Hangi Aralıklarda salgılanır? Hazılayan: Dilan KARAHAN Kimya Öğretmeni Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik e si M e sle ki Lis Melatonin hormonu özellikle gece saatlerinde insan beyninde epifiz bezinden salgılanan bir hormondur. Uyku düzeninin korunmasına yardımcı olan bu hormon kişilerin rahat bir şekilde uyuyabilmesi için ilaç takviyesi olarak da alınabilmektedir. Normal vücut ritimlerini koruma imkanı sunan bu melatonin hormonu üretimi yaşın artmasıyla birlikte düşmektedir. Uyku düzenini normale sokmaya yarayan melatonin hormonunun daha fazla salgılanmasını sağlayabilmek için karanlık ortamlarda uyunması önemli bir yere sahiptir. Karanlık periyoda girildikten sonra salgılanan ve üretimi devam eden melatonin hormonu uykuyu desteklemek için uyku boyunca salgılanmaktadır. Genç ve orta yaşlı kişilerde salgılanan melatonin hormonu miktarı 5-20 mikrogram kadardır. Ancak melatonin üretimi kışın artarken yazın azalma göstermektedir. Görevleri Melatonin hormonu vücudun 24 saatlik fizyolojik fonksiyonlarının farklılık göstermesi nedeniyle ortaya çıkan ritim bozukluğunu düzene sokmak adına salınan bir hormondur. ve Te kn lu Çoğunuz bu hormonu daha önce duymuşsunuzdur. Belki de aranızda ilk defa duyanlar vardır. Melatonin Hormonu Nedir? Melatonin salgılanması insanlarda değişkenlik gösterse de genelde bu insanların uyuduğu saatler arasında olan 23:00- 05:00 arasında gerçekleştiği tespit edilmiştir. Buda bu hormonun daha çok uyurken salgılandığının kanıtıdır. Melatonin hormonunun temel görevine bakacak olursak ise vücudun biyolojik saatini koruyup ritmi ayarlamaktadır. Bunun haricinde melatonin güçlü salgılanması kansere karşı koruyucu etkisi olmaktadır. Bundan dolayı Lösemi ve diğer kansere hastalıkları için kesinlikle karanlık ortamlarda uyumaları istenmektedir. Yapılan son araştırmalara göre hormonun yaşlanmayı geciktirici etkisi de vardır. a ik A n do 19 beyaz at Bağdır köyünde yetmiş yılını doldurmuş çok fakir bir o kadar da yaşlı bir adam vardır. Bu adamın bir de prenseslere layık beyaz tertemiz bir atı vardır. Kralın birde kızı varmış, kızına bu atı hediye etmek için adamdan alması gerekiyordur ancak bunu bir türlü başaramıyor: - Bayım atınızı bana verirseniz size hayatınız boyunca görmediğiniz kadar çok altın veririm. Adam bu teklifi kabul etmemiş. Hiç düşünmeden cevabını vermiş: - Kralım bu atı size veremem, bu at benim için çok değerli. İnsan ailesini altın veya başka bir şey için verir mi? Kral sürekli planlar kurmuş bir türlü başaramıyormuş. Kızı o kadar hastaymış ki son birkaç ayında onu mutlu etmek için istiyormuş. Bu sefer de bunu kullanmayı denemiş. Kral, yaşlı adamın eski ve küçük evine gitmiş onunla konuşmayı tekrar denemiş: - Bayım benim kızım çok hasta bu atı onun için istiyordum ama sen çok vicdansızsın anlamıyorsun vermek istemiyorsun onu mutlu etmeme izin vermiyorsun. Yaşlı adam o kadar vicdanlı kral ise o kadar vicdansızmış ki kızını kullanarak atı almak istemiş ancak adam yine vermemiş: - Üzgünüm kralım bunu yapamam. Beyaz at adamın karısının atıdır ve ona gözü kadar güzel bakacağına yemin etmiştir. Kral bu sefer başaramayacağını anlayınca daha çok hırs yapmış. Sürekli denemiş ama pes etmemiş. Tam olarak iki hafta adamı ikna etmeye çalışmış ama başaramamış: - Bu adam neden bu atı satmıyor. Ben her şeyi teklif ettim ancak başaramıyorum! Denemekten vaz geçmemiş bu seferde planlar yapmış: - Bayım atı vermezsen seni öldüreceğiz! Adam yine bu cüretkar baskını kabul etmemiş. Sesini yükselterek krala karşı gelmiş: - Hayır! İsterseniz şuan vurun ama vermeyeceğim. Kral yine başaramamış. Bu seferde saraydaki askerleri çağırmış. Onlara eğer adam atı vermezse adamı köyden atın demiş. Askerler adamın eski fakirhanesine gitmişler. Durumu anlatmışlar: - Bayım atınızı vermeseniz kralımız sizi köyden atmamızı söyledi. Adam ağlamaya başlamış. Önce bir dua etmiş sonrada kralın yanına gitmiş. Eğer atı vermese evsiz kalacaktı o kadar fakirdi ki satacak eşyası bile yoktu: - Kralım neden bana bunu yapıyorsunuz vermek… Kral lafını kesmiş ve bağırmış: - Yeter! Veriyor musun vermiyor musun? Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 20 Adam çok çaresiz kalmış yaptığı tek şey ağlayıp kabul etmekmiş. Kral atı almış kızı da çok mutlu olmuş ancak adam çok üzgünmüş. Karısına verdiği sözü, yeminini tutamamış. Bir ay sonra kralın kızı ölmüş. At yaşıyormuş kral çok üzgünmüş sürekli rüyalarına girmiş. Aradan iki yıl geçmiş yaşlı adam çok çalışmış ve sonunda başarmış. Artık çok parası varmış. Evini değiştirmiş. Kral ise artık kral değilmiş kızı öldükten sonra işleri toparlayamamış köyüne sahip çıkamamış bu yüzden görevden alınmış. Bir gün köyün çarşısına inmiş ve dolaşıyormuş. Artık kral olmayan adama rastlamış. Kral yaşlı adamın ayaklarına çökmüş eteğini öpüp af dilemeye başlamış: - Lütfen beni affedin bayım. Kızım öldü ancak atınız yaşıyor eğer isterseniz… Yaşlı Adam kendinden genç ve cahil eski kralın lafını kesmiş ve onu ayağa kaldırmış ona artık eskisi kadar kızgın değilmiş. Yaptığı kötülükleri gençliğine vererek unutmaya çalışıyormuş. Karısını özleşe de artık o atı istemiyormuş. Yaşlı adam, kralın omuzlarından tutmuş ve ona yaklaşmış: - Atı artık istemiyorum o atı çok istiyordun aldın artık. Bak çocuğum o ata bak ki yaptığın kötülükleri, çektirdiğin acıları, aldığın ahları hatırla. Ben unuttum sende unut. Kral ağlamaya başlamış ve yaşlı adama: - Bayım bakın rüyalarıma giriyorsunuz. Yaşlı adam gülümsemiş ve: - Beni görüyorsun işte sevinmelisin ya ben olmasaydım? Şükret evladım dua et ben seni afettim sende kendini affet . Düzenleyen: İnci KOPUZ 10-A Grafik Nurettin KÜÇÜKMOTOR Tiyatro Eğitmeni- Yönetmen- Aktör AİLENİZ OYUNCU OLMANIZA KARŞI ÇIKTI MI? Ülkemizde tiyatro sanatçılarını argo ve müstehcen sözlerle tanıldığı içindir. Ailemden ciddi sıkıntıda karşı çıktılar özelliklede babam çok karşı çıkmıştı.fakat yinede tiyatrocu olmak için çok mücadele ettim çok ciddi sıkıntılar yaşadım fakat birsüre sonra tiyatroyla iç içe olunca bırakmak benim için imkansız oldu. YENİ NESİL GENÇLİĞİMİZE BU KONUDA ÖNERİLERİNİZ NELERDİR? SİZİ TANIYABİLİR MİYİZ? Ben nurettin küçükmotor 27 EYLÜL 1969 doğumluyum sanata ve sanatın en önemli dalı olan tiyatroya aşık bir insanım Sanatla birlikte doğaya aşık olan bir insanım yıllardır hem tiyatroya hem doğaya ilişkin amatörlükten başlayıp profosyonelliğe dönüşen bir hayat akışım oldu . Hayata tiyatro sanatından yüzlerce insan kazandırdım. Kısaca sanat ve doğa aşığı bir insanım. İLK OYUNCULUK DENEYİMİNİZİ NEREDE YAŞADINIZ? İlk oyunculuk deneyimimi birçok insanda olduğu gibi ortaokul 1. Sınıfta denedim . Türkçe öğretmenimin beni tiyatro klubüne yönlendirmesiyle bir oyun çalışmasına katıldım ve orada bir oyunda rol aldım ilk deneyimimde başrol oynadım. OYUNCULUK DIŞINDA YAPTIĞINIZ VEYA YAPMAK İSTEDİĞİNİZ İŞ VARMI ? Oyunculuk dışında sinema sektörü, televizyon sektöründe de uzun çalışmalarım oldu. Ayrıca televizyonda yapımcılık,yönetmenlik, yada birçok programın yapımcılığında vesile oldum Az öncede söylediğim gibi doğayı çok seven bir insan olduğum için bir belgesel yapımcılığı yapmayı düşündüm. Fakat tiyatro yoğunluğu fazla olarak ilgilenilmesi gereken bir sanat dalı olduğu için belgesel yapımcılığına pek vaktim olmadı. Maalesef günümüz gençliğinin olumlu yanları olduğu gibi olumsuz yanlarıda çoğunluktadır. Benim tiyatroya başladığım yıllarda internet ve cep telefonu yoktu.koşullar çok zordu ama günümüz koşullarındaki gençlerin vaktini değerlendirebilecekleri her türlü olanak var . Ben iki gençliğe çok karşıyım 1. Olarak avm gençliğine 2. Akıllı telefonlarla olan android gençliğine. Bu 2 madde sizin gelişiminizi ve kültürünüzü ciddi şekilde bloke ediyor. OYNADIĞINIZ ROLLER GERÇEK HAYATINIZDA SİZİ ETKİLİYOR MU? Etkiliyor tabii ki. Uzun zamanlı oynadığım başrol olan bir bağımlı rolüm vardı. Ben o oyunda rolümü gerçekçi,doğal,inandırıcı oynayabilmek diye için çok yoğun geniş kapsamlı gözlemlerim ve araştırmalarım oldu. Oyunumuz kısa sürede çok yoğun ilgi gördü.Halk tarafından çok farklı yaklaşımlar oluyordu. Bu bir oyuncu için çok güzel birşey .En etkilendiğim oyunlardan biri oldu. SAHNE SİZE NEYİ İFADE EDİYOR? Sahne bana huzuru , mutluluğu kısacası gerçek yaşamı ifade ediyor. Külsat Sanat Akademisi Genel Koordinatör Başkanı ve ünlü tiyatro sanatçısı olan NURETTİN KÜÇÜKMOTOR bize Tiyatroyla ilgili birçok deneyiminden bahsetti.Kendisine bize kattığı değerlerden dolayı teşekkür ediyoruz. 10-B Grafik Sevim Aylin KUYUMCU 10-B Grafik Esragül GÜNEY 10-B Grafik Rengin ATEŞ TİYATRO DIŞINDA BOŞ VAKİTLERİNİZİ NE İLE DEĞERLENDİRİYORSUNUZ? Boş vakitlerimde birçok spor dalıyla uğraştım. Atletizm , yüzme,uzak doğu sporlarıyla uğraştım,profosyonel dağcılık ile uğraştım,su kayağı,kar kayağı,sörf, yamaç paraşütü,binicilik özellikle karate bu spor dalları dışında doğayla ilişkin sporlar benim daha çok keyifle yaptığım sporlar oldu. ÖRNEK ALDIĞINIZ BİR SANATÇI VAR MI? Benim fikrimce Tiyatro sanatında herkes kendine özgü olmalıdır. Fakat yinede tiyatro alanında karakterini , sanatında olan başarısını,insanlarla olan iletişimini çok beğendiğim kişi Müşvik Kenter dir. Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 21 Fotoğraflar: Sefer Yiğit KARA 10/B Grf. Gençler ! Şimdi ve Burada mıyız ? Sizleri ünlü Fransız yazar Honoré de Balzac’ın yaşadığımız anın önemini eşssiz bir şekilde anlatan sözüyle selamlamak istiyorum. ‘Dünü unutmalı, bugunü yaşamalısınız. Çünkü dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa; yarını kaybedersiniz.’ Balzac’ın, yarını kaybetmememiz için bugün ne yapmamız gerektiğini edebi bir anlatımla dile getirdiği sözünün altında yatan asıl mesele anı yaşamaktır. İşte sizlere bu yazımda anı yaşamanın önemini ve gerekliliğini anlatacak, ruh sağlığımız için faydasını ele alacağım. ‘Şimdi ve burada’ ikilisiyle anlatmak istediğim şey yaşadığınız anı ve bulunduğunuz ortamı hissetmeniz, bunun bilincinde olup ona göre davranmanızdır. Gelin hep birlikte şimdi ve burada olmanın özel ve anlamlı yolcuğuna çıkalım. Bu yolculukta ilk olarak, bir dakika olduğunuz yerde durun, gözlerinizi kapatın ve şu soruyu kendinize sorun. Bugün kaç defa içinde bulunduğum yeri, yaşadığım anı hissettim? Bu soruyu cevaplarken kendinize karşı samimi olun. Durup düşündüğüzde pek çok durumda geçmişe takılıp hareket ettiğinizi veya geçmişte yaşadığınız anların aklınıza geldiğine şahit olursunuz. Geçmiş peşimizi bırakmıyor veya geleceğimden tedirginim dediğinizi duyar gibi oluyorum. Peki o zaman nedir bunun çözümü? Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 22 Çözüm geçmişin izlerini yaşamımızda farketmek ve geçmişin bugün üzerine etkisine azaltmaktır. Dün ile bugün arasında kavga çıkartmak yerine dün ile bugünü barıştırırsak eğer yarını kazanırız. Dününüzü ve bugünüzü barıştırın. İşte bu barış size mutlu bir yarın getirecektir. Anı yaşamak, şimdiki zamanın keyfini çıkarmak siz gençleri ruhsal rahatsızlıklardan da korur. Bunların en başında depresyon (ruhsal çökkünlük) ve anksiyete (kaygı bozukluğu) gelir. Depresif bir ruh halinde bolca ‘keşkelerimiz’, anksiyete ise bolca ‘acabalarımız’ olur. Her ikisinde de yaşadığınız anı kaliteli yaşayamazsınız. Depresyonda geçmişin pişmanlıkları, anksiyete ise geleceğin belirsizliği ağır basar. Keşkelerinden ve acabalarından sıyrılan kişi ise kaliteli bir zaman geçirip, mutluluğu doyasıya yaşar. Mutluluğu, yaşadığınız anda yakalamak ruh sağlığınız için faydalı olacaktır. Sizleri en içten dileklerimle bu mutluluğu yaşamaya, anı yakalamaya, şimdi ve burada olmaya davet ediyorum... Mustafa Can ÇİFTÇİ Okul Psikolojik Danışmanı GRAFİK TASARIM TARİHİ Türk grafik tasarım tarihini ise, ilk defa modern baskı tekniklerinin istanbula getirildiği 18. yy’dan başlatabiliriz. Fakat grafik tasarımın ciddi manada bir ilerleme göstermeye başladığı dönem, politik ortamın getirdiği özgürlük havasıyla 1900’lü yılların başıydı. İlk ciddi girişim ise 1909’da kurulan İlancılık Kolektif şirketidir. İlk sanatsal grafik çalışması Ferah tiyatrosu için hazırlanmıştır. Sonrasında ise kalkınma ile beraber grafik tasarım kendine büyük bir alan açmıştır. Günümüzde ise İstanbul ve Ankara grafik tasarım ajanslarının merkezi haline gelmiştir. İstanbul’da tasarım ajansları daha çok özel şirketler için çalışırken, Ankara’da ise bu durum devlet kurumlarını ve özel sektörü içine almaktadır. Hazırlayan :Ali ERZEN Grafik Tasarım Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik e si M e sle ki Lis Teknolojinin de gelişmesiyle beraber grafik tasarım, excel grafiklerinden yıldız haritalarına, 3 boyutlu modellemeden animasyonlara kadar hemen hemen her yerde kendini göstermeye başlamıştır. Grafik sanatı asıl patlamayı, modern hayata geçiş ve sanayileşmeyle yaşamıştır. Bu dönemde, ürün katalogları ve afişler duvarlarda, gazetelerde, dergilerde kendilerine yer bulmuş, reklam ve duyuru günlük hayatın bir parçası haline gelmiştir. Ressamlar başlangıçta grafiker olarak çalışmaya baş- lamış. Bu ilk dönem grafik tasarım örneklerinde resim ön planda, tipografi ise arka plandaydı. Sonrasında ise teknik gelişmelerle beraber tipografi ön plana çıkmış ve grafik tasarım kendi başına bir disiplin haline gelmiştir. ve Te kn lu Yunanca bir kelime olan grafik, kısaca görsel ifadelerin bir yüzey üzerinde üretilmesidir. Grafiğin tarihi mağara resimlerine kadar gitmektedir. Grafik çizimleri, sembolleri, logoları, işraretleri vb. şeylerin hepsini kapsar. Antik Yunan çanak çömlek süslemeleri, mağara resimleri, Asya resim sanatı ve minyatürler grafik sanatının eski örnekleridir. Grafik tasarım ise yazıların, resimlerin, fikirlerin reklamlar, afişler, internet siteleri ve basılı yayınlar için bir arada kullanılması sanatı ya da mesleğidir. Farklı sanat disiplinlerini bir arada kullandığı için sanat tarihi içinde rahatlıkla değerlendirilebilir ve tarihsel süreçten fazlasıyla etkilendiği kolayca söylenebilir. M.Ö. 3000-4000 arasında yazının icadıyla beraber grafik tasarım tarihinin de başladığını söyleyebiliriz. Grafik sanatının ilk örneklerinin Fransa’da Chauvet mağarasındaki mağara resimleri ve Aborjin kaya resimleri olduğu düşünülmektedir. Daha sonrasında grafik, yazıyla beraber kullanılıp grafik tasarımın ilk örneklerini üretmiştir. Uzakdoğu medeniyetlerindeki yazmalar ve eski mısır hiyeroglifleri grafik tasarımın ilk örnekleri arasında gösterilebilir. Ortaçağ avrupasında 8. ve 9. yy’da dini kitapları süslemiş, İslam medeniyetlerinde de benzer bir şekilde kendine yer bulmuştur Bunlara ek olarak eski haritalar, oyun kartları ve kaligrafik yazılar grafik tasarıma dahil edilebilir. 19 yy’ın ikinci yarısında yaşamış olan William Morris modern grafikerlerin babası olarak gösterilmektedir. 1900’lü yılların başında, grafik sanatı daha da sadeleşmeye başlamış. Grafik tasarımda, özellikle endüstriyel tasarımda minimalizmin ilk örneklerinden birini Peter Behrens, AEG firmasının logosu için vermiştir. Özellikle Piet Mondrian’ın resimleri grafik tasarım tarihinde bir dönüm noktası olmuş ve grafik tasarımda yeni bir devrin başlamasına öncülük etmiştir.Özellikle bu tarihten sonra, semboller, logolar, işaretler sadeleşmeye başlamıştır. a ik A n do 23 SPOR KÖŞESİ 2012 yılı Gazi Üniversitesi Spor Yüksekokulu Beden Eğitimi öğretmenlik mezunuyum. Spor hayatına 12 yaşında hentbol ile başladım. 13 yıl milli takım formasını giyerek ülkemi temsil ettim. Birçok Türkiye şampiyonluğu ve Avrupa derecelerine sahibim. Milli takımda yıldız, genç ve A mili formaları giyerek birçok Avrupa ülkesinde müsabakalara katıldım. Bu müsabakalardan elde ettiğim derecelerle 2015 Şubat ayında öğretmenlik görevine başladım. Mesleğimi severek idame ettiriyorum ve okulumda da genç sporcular yetiştirmek adına çeşitli çalışmalarda bulunuyorum. HENTBOL OYUN KURALLARI • Hentbol 7’şer kişi ile oynanan bir takım oyunudur. • 1976 yılında TÜRKİYE HENTBOL FEDERASYONU kurulmuştur. • İlk federasyon başkanı YAŞAR SEVİM’DİR. • 30’ ar dakikalık iki devreden oluşur. • 6 metre uzunluğundaki ceza sahasına kaleci dışında herhangi bir oyuncunun girmesi yasaktır. • Amaç rakip kaleye gol atmaktır. • Hentbol saha ölçüleri 40 metre uzunluk, 20 metre genişlik şeklindedir. • Sahada bir takımda 6 oyuncu, 1 kaleci bulunur. • Oyunu 2 hakem yönetir. 2 tanede masa hakemi bulunur. • Top oyuncular tarafından sadece elle oynanır, anBe yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 24 cak kaleci için böyle bir sınırlama yoktur. • Hentbolcu topu elinde en fazla 3 saniye tutabilir ve topla birlikte üç adım atabilir. • İki devre sonunda en çok gol atan takım galip gelir ve 2 puanı hanesine yazdırır. Beraberlikte ise her iki takım da 1 puan alır. • Oyun hava atışı ile başlar ve topu tutabilen oyuncunun atış yapılan yere 3 metre uzaklıkta olması gerekir. • Topun çapı bayanlar karşılaşmalarında 54-56 cm iken erkeklerde 58-60 cm dir. • Topun ağırlığı erkeklerde 425 ile 475 gr bayanlarda ise 325 ile 400 gram arasında değişir. • Defans yapan takım rakibini ceza alanına yaklaştırmamaya çalışır. • Savunma sırasında belli ölçüde temas halinde bulunulabilir. • Faul yapıldığında oyuncu iki dakikalığına oyundan çıkarılır ve yerine herhangi bir oyuncu giremez. • Kaleye 9 m uzaklıkta kesik çizgilerle belirlenmiş ceza sahasında yapılan fauller penaltı olarak değerlendirilir. Penaltı atışları kalenin 7 metre uzağından yapılır. Hazırlayan: CEREN SALUR KURTBEYOĞLU Beden Eğitimi Öğretmeni EDEBİYAT BULMACASI 2 1 7 6 5 3 11 8 4 12 10 14 13 9 15 16 18 17 19 1- Cümlede iş, oluş ve hareket bildiren sözcük; eylem 2- Şiirde dize sonlarındaki ses benzerliği 3- Varlıkları ve kavramları karşılayan sözcükler 4- Atalarımızın söylediği özlü ve mecazlı sözler 5- Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları yer, zaman ve olay çerçevesinde anlatan olay yazıları 6- Bir yazı ya da şiirde asıl belirtilmek istenen düşünce 7- Çeşitli konularda yazılabilen ve yazarların ortaya koyduğu düşünceyi ispatlaması gereken yazı türü 8- İsmin yerine kullanılan sözcükler 9- Şiirde dize sonlarında aynı görevde kullanılan ses benzerlikleri 10- En az iki sözcükten oluşan ve bir yargı bildirmeyen mecazlı dil birlikleri 11- Bir bağlaç 12- Yazım kuralları 13- Yazarın herhangi bir konuda dilediği gibi yazdığı yazılar 14- Seslenme, şaşırma, inleme gibi duygu bildiren cümlelerin sonuna konan bir noktalama işareti 15- Fiillerin zaman, şahıs veya dilek bildiren, ek almış biçimlerine verilen ad 16- Yazının belli bir düzen içinde yazılabilmesi için yapılan düzenleme 17- Yaşanması mümkün olmayan olayların anlatıldığı ve kişilerinin gerçek hayatta karşılaşamayacağımız varlıklardan oluştuğu yazın türü 18- İsimlerin önüne gelerek onları çeşitli yönlerden belirten ve niteleyen sözcüklere verilen ad 19- Bir bağlaç Burcu TİRYAKİ Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 25 DISCOVERY OF WORLD NORWAY OSLO Oslo The capital and largest city in Norway. Founded around 1048 by King Harald III of Norway, the city was largely destroyed by a fire in 1624. The Danish–Norwegian king Christian IV rebuilt the city as Christiania (briefly also spelled Kristiania). In 1925 the city reclaimed its original Norwegian name; Oslo. Oslo is the cultural, scientific, economic and governmental centre of Norway. The city is also a hub of Norwegian trade, banking, industry and shipping. It is also an important centre for maritime industries and maritime trade in Europe. The city is home to many companies within the maritime sector, some of them are amongst the world’s largest shipping companies, shipbrokers and maritime insurance brokers. Oslo has for several years been listed as one of the most expensive cities in the world alongside cities such as Tokyo, Copenhagen and Paris. In 2009 Oslo regained its status as the world’s most expensive city. The population currently increases at a record rate of over 2% annually, making it one of the fastest growing cities in Europe. A large portion of this growth stems from immigration increasingly changing Oslo into a cosmopolitan city. Operahuset The Oslo Opera House (Norwegian: Operahuset) is the home of The Norwegian National Opera and Ballet, and the national opera theatre in Norway. Skrik The Scream is the popular name given to each of four versions of a composition, created as both paintings and pastels, by Norwegian Expressionist artist Edvard Munch between 1893 and 1910. The imagery of The Scream has been compared to that which an individual suffering from depersonalization disor- der experiences, a feeling of distortion of the environment and one’s self. Oslo Norveç’in başkenti ve en büyük şehridir. 1048 etrafında Norveç Kralı Harald III tarafından kurulan şehir, büyük ölçüde 1624 yılında bir yangın tarafından tahrip edildi. Christiania (kısa bir süre de Kristiania yazılmış) Danimarka–Norveç Kralı Christian IV şehir yeniden inşa edildi. 1925 yılında kentin orijinal adı Norveç, Oslo iadesi. Oslo Norveç’in kültürel, bilimsel, ekonomik ve idari merkezidir. Kent ayrıca Norveç ticaret, bankacılık, Sanayi ve nakliye merkezidir. Ayrıca denizcilik Sanayi ve Avrupa’da deniz ticareti için önemli bir merkez. Şehrin birçok şirket için denizcilik sektöründe ev, bazıları dünyanın en büyük nakliye şirketleri, shipbrokers ve denizcilik sigorta broker arasındadır. Oslo birkaç yıldır Tokyo, Kopenhag ve Paris gibi şehirlerin yanında dünyanın en pahalı şehirlerinden biri olarak listelendi. 2009 yılında Oslo dünyanın en pahalı şehri olma statüsünü ele geçirdi. Nüfusu şu anda yıllık 2% rekor oranda artar, Avrupa’nın en hızlı büyüyen şehirlerinden biridir. Kozmopolitan bir şehir olan oslo nun büyümesinin büyük bir kısmı giderek artan göçden kaynaklanmaktadır. Oslo Opera Binası Ulusal Opera ve Balesi, Norveç Ulusal opera Tiyatrosu ev sahipliği yapıyor. Çığlık Tablosu Çığlık bir kompozisyon dört sürümleri her ikisi de resim ve pastel olarak oluşturulan, 1893 ve 1910 arasında Norveçli Dışavurumcu ressam Edvard Munch tarafından verilen popüler addır. Çığlık görüntüleri tek tek hastalık deneyimleri kişiliğini kaybetme, çevreye ve kendine bozulma hissi muzdarip olan o anı kıyasla olmuştur. Hazırlayan: Betül ALBAYRAK İngilizce Öğretmeni NORTHEN LIGHTS KUZEY IŞIKLARI Tromso in the north of Norway, the city is one of the best destinations to go to see the northern lights. Well,what is northern lights? The northern lights the Earth’s magnetic field with charged particles from the sun that have occurred as a result of the merger of the natural decay is defined as. Which is one of the most fascinating shows in the world is the dream of many people to see the northern lights. Norveç’in en kuzeyinde yer alan Tromso şehri, kuzey ışıklarını görmek için gidilen en iyi destinasyonlardan birisi. Peki kuzey ışıkları nedir? Kuzey ışıkları, Dünyanın manyetik alanı ile güneşten gelen yüklü parçacıkların birleşmesi sonucu meydana gelen doğal ışımalar olarak tanımlanıyor. Dünyanın en büyüleyici gösterilerinden biri olan kuzey ışıklarını görmek birçok kişinin hayalidir. Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 26 YAPILAN GEZILER Toyo Matbaa mürekkepleri Renk Karışım Merkezi Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik ki Lis e si M e sle ve Te kn lu Merintaş Etiket ve Ambalaj Gezisi Merintaş a ik A n do 27 ÖĞRENCI ÇALIŞMALARI Gülben SARI 9/A Be yl l bu an zü Borsa i st dü ik Te kn lu ki Lis e si M e sle ve a ik A n do 28 Kubilay ÇAKIRMAN 9/C