•7 Editörden ... Umre Ziyareti Uzerine Bazı Düşünceler Prof. Dr. Mustafa Erdem Kelime anlamı ziyaret olan umre, Kabe-i Muazzama'yı tavaf ve Safa ile Merve tepeleri arasında sa'yyapmaktan ibarettir. Arefe ve Kurban bayramının ilk dört gününde umre yapmak rnekruh olması sebebiyle bunun dışında, belli bir zaman ile sınırlı olmadığı için senenin her mevsiminde yapılabilmektedir. · Umre, bizzat Hz. Peygamberin yaptığı Sünnet-i Müekkede olarak bilinen bir ibadettir. Hz. Peygamber zamanından itibaren her dönemde, Müslümanlar büyük bir samirniyetle bu ibadeti yapmaya özen göstermişlerdir. Ülkemizde son yıllar:da başta hac olmak üzere umre ibadeti için çok sayıda Müslüman müracaattabulunmak ve binlerce insan bu kutsal görevi yapmanın heyecan ve mutluluğunu yaşamal<tadır. Suudi hükümetinin kota uygulaması sebebiyle her isteyen hac ibadetini yapamamalda birliktc, her isteyen Müslüman umre imkanı bulabilmektedir. Bu ibadetlerin Meld<e şehrinde ve Kabe etrafında yapılıyor olması, bu konuda gönülleri aşk ve muhabbetle yanan Muslümanların bazı zorluklarla karşılaşmalarına sebep olmaktadır. Bu zorluldarın başında sağlıl< ve ekonomik imkansızlar ,gelmektedir. Şüphesiz mekan uzaldığından kaynaklanan ve yabancı bir ülke, ildim ve kültür şartlarıyla da alakalı hususlar işin bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Ülkemizde umre ibadeti bir tür kültürel etldnlik haline gelerek dini mahiyetinin sırurları dışına taşmal<tadır. Geçmiş yıllarda genellilde yaşlı­ ların ve hac farizasını yerine getiren Müslümanların ilgi duyduğu bu iba- 8 • DTNİ ARAŞTIRMALAR det, günümüzde daha farklı kesimlerin ve haccetmeyenlerin de ilgi gös- . terdiği ve uyguladığı bir ibadet haline gelmektedir. Hac ve umre ibadeti ile ilgili olarak son yıllarda, öncekilere göre daha bir bilinçlenme hali dikkati çekmektedir. İnsanlanmız dini yönden neyi, niçin yaptıklannın farkına varmakta ve bu konuda eksiklerini tamamlama gayreti içerisine girmektedir. Umre yaşının gençleşmesi ve her kesimden katılımların olması, sosyal, teknik imkanların artması bu ibadetin, uygulayanlarda bir işkenceden çok mutluluğu dönüşmesine zemin.hazır­ lamaktadır. Bilindiği gibi eskiden hacca gidenlerin sosyal ve ticari hayattan el çektirilmelerine vesile olan dedikodu ve söylemler artık günümüzde yok denecek seviyelere inmiştir. Hatta buibadetin toplumun bütün kesimlerine yaygın hale gelmesi, onun istismarını engellemekte, "hacı" unvanı­ nın bir ön ek olarak kullanımını da gereksiz hale getirmektedir. Umre ibadeti, resmi ve sivil kuruluşlar tarafından bir rekabet duygusuyla toplumun bütün kesimlerine ve senenin bütün günlerine yayılmak­ ta ve çeşitli seçeneklerle özenilen ve özendirilen bir hale getirilmektedir. Umre niyetiyle Mekke'ye giden Müslümanlar, bu fırsattan yararlanarak Medine'ye giderek Hz. Peygamberi ziyaret imkanı bulmaktadırlar. Hatta planleman programlarla çeşitli yerlere geziler düzenlenmekte ve umrecilere yapacağı ibadet ile ilgili motivasyon kazandırilmaktadır. Umre, Hz. Peygamberin fiili sünnetlerinde biri olarak her Müslüman'ın yapmayı dini bir gereklilik olarak algıladığı bir ibadettir. Bunun yapılma­ sının şüphesiz her Müslümanda bazı kazanımlara vesile olması, iyiye, güzele doğru bir dönüşüme katkı sağlaması beklenir. Bir anlamda. genelde ibadetin, özelde umre ibadetinin ruhuna uygun olanı da bu olsa gerektir. Zira umre yaparken bir tür kefeni andıran beyaz örtüye bürünen insan, dünyaya ait bütün kazanımlarından soyutlanmış olarak Yüce Allah'a sığınmak ve oiıun vereceği her hükme razı olacağını ifade etmek durumundadır. Umre süresindeki bu ruhsal değişim bireyin hayat anlayı­ şını ve beklentilerini etkilemekte, ona yeni bir maneVi iklim kazandır­ maktadır. Ona, bir Müslüman olarak inandığı değerler istikametinde samimi bir şeldlde yaşamayı, mutlak gidiş yeri olar ahiret için hazırlanmayı, kazanımlarının muhasebesini yapmayı hatırlatmaktadır. Günümüzde yapılan umre ibadetinin kabul olup/olmadığı, insanda istenen değişimleri kazandınp/kazandırmadığı şeldindeki gözlem ve yargılamalar, insaf ölçülerini ve haddi aşan ve Müslümana yakışmayan davranışlardır. Zira bu konuda esas olan hüsn-ü zan sahibi olmaktır. Ancak EDiTÖRDEN • 9 atalarımızın dediği gibi "kemiUa.t, kem aıar ile olmaz". Umre ibadetinin bireyi samimi bir Müslüman konumuna getirebilmesi; iyi bir niyet, samimi bir gayret ve ruhuna uygun bir ibadet arılayışı ve bunların hepsini yapabilecek bir bilgi birild.mi ile müırılciindür. Zira ibadeti turizm kültü.ründen ayıran özellik de bu olsa gerektir. Umre yapan Müslümanların niyetle başlayan bu kutlu heyecanı, ni-. yetin salih olması yanında arnelin de salih olması için diğer tamamlayıcı unsurlannın da bilinmesi faydadan hali değildir. Öncelikle umre yapıl­ masına vesile olan Kabe, Mescid-i Haram ve Mekke hakkındaki bilgi eksilderinin tamamlanması, bu ibadetten beklentileriri ne olduğu hususu oldukça önemlidir. Geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmış ve insanlığa örnek ve rehber olarak gönderilmiş birPeygamberin, bu özelliiderine rağ­ men, niçin umre yapmak istediği ve yaptığı iyice anlaşılmalıdır. Bölgenin kutsiyetine gölge düşürecek tavır ve davranışlarda bulunmanın bu ibadetin ruhuna uymadığı hatırdan uzak tutulmamalıdır. Um re için gerekli olan ihramın, insana bazr dini kısıtlamalar getirdiği, bunlara riayet etmenin insanın umre ibadetinden alacağı feyze katkı sağlayacağı düşünülmelidir. Telbiye ve tekbirin, bir anlamda sadal<at yemini anlamına geldiği, sadece hac ve umre de değil, bir Müslüman için verilen sözlere uymamanın her zaman bir ahlaki ve dini sorumluluk yükIediği kabullenilmelidir. Umrecilerin daha ibadet başlamadan önce ruhi temiziik hissetmeleri ve bunu orada tamamlamaları uygun olan dini bir davranıştır. Aksi halde ibadeti sadece belli günlere sıkıştırarak, diğer günlerin tamamen bir özgürlük alanı olması düşünülmemelidir. Bir başka yönden bakıldığında, umre ibadetine başlayanların, fiilen ibadetin içerisinde olanların, dinen ayrıcalıklı bir konumda olmadıldarının bilincine varmaları, bunun için her konuda daha dikkatli ve duyarlı davranmaları beldenmelidir. Meld<e-i Mükerrernede fiziki şartların umre ibadeti için kolaylaştıncı yönü elbette gözardı edilmemelidir. Yaşanılan mekanın yakınlık ve temizliği, ibadetin huşu ve huzuru acısından oldukça önemlidir. Ancal< bu fiziki şartların rehavete dönüşmesi ve ibadete ayrılacak zamanı daraltması düşünülmemeli v.eya buna fırsat verilmemelidir. İnsanların Kabe'yi ziyaret sebeplerinden birisi de içinde bulunduldan davranış bozulduldarından kurtulmak, daha önce işlediği günahlardan bir dönüş imkanı elde etmektedir. Bunu yaparken günahlarından pişmanlık duyan bir ruh hali ve yaptığı duaların kabul olacağı inancıyla umreye gidilmelidir. Bu beldentilerin gerçeldeşebilmesi, yapılan ibadetin kabulü 10 • DİNİ ARAŞTIRMALAR ı için umrecinin oradaki uygulama ve yaşantısı da önem arzetmektedir. Öncelikle ibadet için gittiği yerlere saygı, oradaki ha tıriiiara ilgi, ibadetin fiziki altyapısını hazırlamaktadır. Bir Müslümanın yaptıkları veya yapacaldarıyla çelişen davranışlarda bulunması ya da ibadete gereken zamanı ayırmaması, yapması gerekenleri ihmal etmesi, manevi kazanımları olumsuz etkilemektedir. Her ülke Müslümanının kendine özgü sosyo-psikolojik ayrılıldarının olması gayet doğaldır. Bu açıdan bakıldığında; Türk umrecilerini gerek kemiyet, gerekse keyfiyer açısından diğerlerinden ayrılan pek çok özellikleri vardır. Yaş ortalamasının oldukça yüksek olması bazı esld alışkanlık­ ların kalıtsal hale gelmesine sebep olmakta, yaşın ilerlemiş olması, yeni kazanımların kolay algılanmasına engel teşkil etmektedir. Her ild halde de umrecinin bu ibadetten kazanımının en alt düzeylere inmesine zemin hazırlamaktadır. Şüphesiz ibadetleri Allah (c.c.) kabul etmekte ve kulun niyetinin arnelinden daha hayırlı olduğu belirtilmektedir. Ancak bilerek ve hissedilerek, şartları yerine getirilerek yapılan ibadetin bilgisizlil<ten kaynaldanan yanlış ve eksiklerden etldlenen ibadetten daha hayırlı olduğu da bir gerçektir. Niteldm nerede ne zaman ve nasıl ibadet edeceği ile ilgili eksildilder, maksadın gerçeldeşmesi önündeki en büyük engeldir. Bu konuda duyarlı din görevlilerinin uyarıları, az önce ifade etmeye çalıştığı­ mız gerekçelerle, çok da ciddi bir kazanıma imkan vermemektedir. Umreciler, bazen ibadetlerle elde ettiklerini, oradald ildli ilişkilerde sergiledikleri davranış bozukluldarıyla, kaba ve katı tavırlarıyla kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Niteldm İslam'ın emrettiği fedakarlık ve hoşgörü çoğu kez bencilliğe yerini terk etmekte, dost olmal<, arkadaş olmak, kardeş olmak gibi yüce duygulada bu kutsal yolluculuğa çıkanlar, biri birleriyle kavga etmekte, biri birlerine hakaret etmek, hatta dargın olarak ülkelerine dönmektedir. Oysa düşünüldüğünde, Müslümanların değil bu kadar kısa sürelerde, bir ömür boyu diğer insanlara sevgi, hoşgörü besleme ve bunu uygulama gibi hak ve sorumlululdarı vardır. Hatta onlar bu konuda içinde yaşadıidan toplumun diğer bireylerine bu konularda örnek olmal< zorundadırlar. Müslüman her zaman hüsn-ü zan sahibi olmalıdır. Kutsal topraldarda bu duygu tamamen öne çıl<artılmalı ve başkaları haldunda olumsuz bir tavır sergilenmemelidir. Ancak hangi amaçla olursa olsun bir Müslümana yakışmayan su-i zannın umreciler arasında yaygınlığının hissedilmesi, ibadet ruhunun yeterince özümsenemediğinin işareti olarak algıla­ nabilir. Mescid-i Haram'da namaz için yer tutanların, tavaf esnasında EDiTÖRDEN • ll kendini korumak için tedbir alanların, Mescid-i Nebevi'de "cennet bahçesi" denilen yerdekilerin İslam'a ve genel ahlak kurallanna uymayan uygulamaları, sadece umrecileri değil, günümüz Müslümanlarının da yüzlerinin kızarınasına vesile olmaktadır. Sünnet bir ibadet olan Hacerü'l Esved'in öpülmesi ile ilgili ihlal edilen dini ve ahlaki kurallar, ibadet için yapılan emeklerin boşa gideceği endişesini doğurmaktadır. Gerek tavaf esnasında gerekse, namaz vaktini beklerken kişiler arasındaki boş konuşmalar, dedikodu ve gıybet sınırları­ nı çoktan aşmakta, kişiyiMescid-i Haram dışına çıkararak, ruhen, geldiği yerlere geri götürmektedir. Umrecilerin Türkiye'deki siyasi gelişmeleri kutsal yerlere taşımaları, gece gündüz bunun yorumlanyla zaman tüketmeleri, kendilerine müdahale edildiğinde, yaptıklan konuşmanın "İslam davası", "Allah davası" olduğunu söyleyerek kendilerini savunmaya ve bununla teselli aramaya çalış­ maları, işin bir başka traj-ı komik tarafı olarak karşımıza çılrmalctadır. Hucurat suresi, Sabe-i Kiramın peygamberimizle ilgili davranışlarını belirleme açısından oldukça önemli mesajlar içermektedir. Bu emir ve tavsiyeler aynen günümüz Müslümanlarını da kapsamaleta ve bağlamaktadır. Ne yazıle ki, -bilgi eksil<liğinden olsa gerek- Peygamberimizin kabri dibinde yüksek sesle bağırmalar, uygun olmayan şekilde oturma ve konuşmalar, içinde bulunulan mabedin ruhaniyetini olumsuz etl<ilemektedir. Peygamberimizin kabri ile, minberi arasındaki "cennet bahçesi olaral<" ifade edilen ve kutsiyeti yönünde bazı rivayetler bulunan mekan, . günün belli saatlerinde hanımlara ayrılmaktadır. Özellikle namaz vakitleri öncesinde tekrar erkeldere tahsis edilen bu güzide mekanda yer alabilmek için beldeyen insanların, paravan açılırken sergil~dilderi tavır, kesinlikle bir Müslümana yakışmamakta ve Hz. Peygamberi de rahatsız etmektedir. Bu uygunsuz tavrı sergileyenlerin büyük bir kısmının Türk umrecilerden oluşması, işin bir başka üzücü tarafı olmal<tadır. Umre ibadeti, farldı bir ortamda, farldı uygulamalarıyla bir Müslüman için oldukça ed<ileyici özelliidere sahip bulunmaktadır. Bir anlamda insanları, dünyadan kurtararak malışer atmosferine solrmal<tadır. İhram, telbiye, tavaf ve yaptığı dualar, kıldığı namaz ve okuduğu Kur'an onu tamamen farldı dünyalara taşımaktadır. Müslümanların bu tür kazanımları aynı zamanda arınmalanna da bir vesile olmaktadır. Müslümanların, ibadeti bir formaliteyi yerine getirmekten çok, adabına uygun olarak yapmaları, onun insan üzerinde etkilerinin açıl<ça görüleceği bilinmektedir. Buna mukabil genelde İslam dünyasında, özelde 12 • DİNİ ARAŞTIRMALAR de Müslümanların hayatındaki bu hoş olmayan görüntülerin, ibadetler için yeterince hassasiyet gösterilemediği anlamının çıkarılmasına vesile olmaktadır. Bu durum doğrudan Müslümanlarla alakah bir husus olması­ na rağmen İslam'ın töhmet altına alınmasına sebep olmaktadır. Müslümanların şartlan yerine getirerek yaptıkları ibadetler ve sosyal ilişkiler, İslam'ın gerçek yüzünün ortaya çıkmasına ve dünyanın yeniden barış ve huzur içerisinde yaşaııılan bir yer olmasına vesile olacaktır. Bunun başanlama bilmesi, Müslümanların İslam'ı kendilerine değil, kendilerinin İslam'a uygun olarak hareket etmeleriyle mümkün olacaktır. İnşal­ lah çeşitli bedeller ödenerek yapılan bir ibadet olan umre, bu kitlesel ve ruhsal dönüşüme vesile olur.