Palyatif Bakım İçeren Cerrahi Uygulamalar

advertisement
DERLEME
Palyatif Bakım İçeren Cerrahi Uygulamalar
Gökhan AKBULUT,a
Bülent ÇALIKa
a
Genel Cerrahi Kliniği,
İzmir Tepecik Eğitim ve
Araştırma Hastanesi,
İzmir
Yazışma Adresi/Correspondence:
Bülent ÇALIK
İzmir Tepecik Eğitim ve
Araştırma Hastanesi,
Genel Cerrahi Kliniği,
İzmir, TÜRKİYE
calikbulentdr@yahoo.com
ÖZET Palyatif cerrahi uygulamalar, cerrahların faaliyet alanındaki ahlaki ve etik çerçevedeki gelişmeler, teknolojik yenilikler ve hastalıkların değişen yüzünden dolayı sürekli gelişen bir kavram
olmasına rağmen, cerrahinin kendisi kadar eskidir. Önceleri, palyatif cerrahi terimi asemptomatik
hastalarda, kalıcı veya tedaviden sonra rekürrens hastalık için yapılan bir rezeksiyonu veya operasyonun sonunda yerinde bırakılan mikroskopik veya makroskopik rezidüel tümörlü bir rezeksiyonu tanımlamak için kullanılmıştır. Mevcut palyatif cerrahinin tanımı ise ileri bir hastalığın sebep
olduğu semptomların hafifletilmesi veya yaşam kalitesinin iyileştirilmesi birincil amacıyla yapılan
cerrahi prosedürlerdir. Tüm iyi hasta bakımlarında olduğu gibi palyatif cerrahi uygulamalarda
özerklik, yararlılık, zarar vermeme, adalet ve görev gibi temel etik ilkelere dayanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Palyatif bakım; genel cerrahi
ABSTRACT Palliative surgery is as ancient as surgery itself, although it remains an evolving concept because of the changing face of illness, technologic innovation, and developments in the moral
and ethical framework within which surgeons operate. Previously, the term, palliative surgery was
used to describe a resection with microscopic or gross residual tumor left in situ at the end of the
operation or a resection done for persistent or recurrent disease after treatment failure. The definition of current palliative surgery is surgical procedures are used with the primary intention of improving quality of life or relieving symptoms caused by an advanced disease. Like all good patient
care, palliative care is based on the fundamental ethical principles of autonomy, beneficence, nonmaleficence, justice, and duty
Key Words: Palliative care; general surgery
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1):15-30
errahlar primer hekim veya danışman olarak ilerleyici, tedavi edilemez ve
terminal hastalığı olan birçok hasta ile karşılaşmaktadır. Palyatif cerrahi uygulamalar, cerrahların faaliyet alanındaki ahlaki ve etik çerçevedeki gelişmeler, teknolojik yenilikler ve hastalıkların değişen yüzünden dolayı sürekli gelişen bir
kavram olmasına rağmen, cerrahinin kendisi kadar eskidir.1 Şifa bulmazlık birçok
hastalığın beklenen ve doğal sonucu olmasına ve hastalığın son aşamasında bile hastalara sunacak çok şeyler olmasına rağmen cerrahide “palyatif uygulama” kelimesi,
başarısızlık kuruntusundan dolayı cerrahlar için adeta küçültücü bir çağrışım olmaktadır. Oysaki gelenek ve cerrahi miras acı kontrolünün, hastalığın tedavisine eşit
öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır. Ağır hastalığı olan veya ölmekte olan hastaların ve ailelerinin bakımı cerrahlara benzersiz kişisel ve mesleki zorluklar getirmektedir. Bu bakımı sağlarken cerrahlar kendi ölümleriyle de yüzleşir. Aynı zamanda
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
15
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
hastaların aileleri tarafından yaşanan kayıplar, cerrahları
kendi kişisel kaçınılmaz kayıplarıyla yüzleştirir.2
Asemptomatik hastalar palyatize edilemez.
Palyatif cerrahi küratif amaçlı cerrahi kadar ahlaki ve etik olarak yasaldır.
Önceleri, palyatif cerrahi terimi asemptomatik hastalarda, kalıcı veya tedaviden sonra rekürrens hastalık
için yapılan bir rezeksiyonu veya operasyonun sonunda
yerinde bırakılan mikroskopik veya makroskopik rezidüel tümörlü bir rezeksiyonu tanımlamak için kullanılmıştır. Mevcut palyatif cerrahinin tanımı ise ileri bir
hastalığın sebep olduğu semptomların hafifletilmesi veya
yaşam kalitesinin iyileştirilmesi birincil amacıyla yapılan
cerrahi prosedürlerdir. Bu tanım cerrahi dışı palyatif bakımın prensipleri ile tutarlıdır.3 Palyatif cerrahi, cerrahi
onkoloji pratiğinde yapılan tüm cerrahi uygulamaların
%10-20’sini oluşturacak kadar yaygındır. Nonneoplastik, progresif, yaşam kısıtlayıcı hastalıklardan (kronik
böbrek yetmezliği gibi) kaynaklanan semptomlar için
yapılan prosedürlerin palyatif doğası göz önüne alındığında yüzde çok daha yüksek olabilir. Palyatif cerrahide
kullanılan teknikler küratif cerrahide kullanılanlardan
farklı değildir. Klinisyenin yeterli deneyime sahip olması
gerekmektedir. Tüm iyi hasta bakımlarında olduğu gibi
palyatif cerrahi uygulamalarda özerklik, yararlılık, zarar
vermeme, adalet ve görev gibi temel etik ilkelere dayanmaktadır.4 Karşı konulmaz yardımseverlik durumu
bazen özerkliği sarsabilir. Herhangi bir invazif palyatif
tedavi planlarken hasta özerkliği için tehdit oluşturan
diğer unsurlar şunlardır:
Cerrahi kararlar etik, bilimsel ve teknik prensipler çerçevesinde alınmalıdır.
Hasta veya yakını belirtilerin tedavi edilmesinin
kişisel uygunluğunu kabul etmelidir.
Cerrahi palyasyon teklif etmeden önce anlamlı
yaşam beklentileri mevcut olmalıdır.
Hedefler hasta ve ailesine, kendimize, cerrahi
ekibe ve sağlık ekibinin diğer üyelerine açık ve dürüstçe
tanımlanmalıdır.
PROSEDÜR SEÇİMİ
Bir prosedürü seçerken temel belirleyiciler şunlardır:
Hastanın semptomları ve kişisel beklentileri
Yaşam kalitesi, fonksiyon ve/veya prognoz
(zaman) üzerinde prosedürün beklenen etkileri
Altta yatan hastalığın prognozu (zaman ve fonksiyonel düşüş beklentileri)
Cerrahi olmayan seçeneklerin yapılabilirliliği /
kullanılabilirliği (ilaç tedavisi, radyasyon tedavisi, kemoterapi gibi)
Rekonstrüktif gereksinimler (plastik cerrahi kapsama, yara vakum cihazı gibi)
Birçok palyatif işlemlerin bilimsel sonuçları hakkındaki verilerin yetersizliği
İyileşme ve rehabilitasyon gereksinimleri
Cerrahın özellikleri (örneğin deneyim, teknik ve
yetenek olarak)
Hastaların artan fiziksel, psikolojik ve sosyal güvenlik açığı
lama
Herşeyi yapıyor anlamına gelen yanlış yorum-
lentisi)
Teknik hususlar (örneğin yaygın yapışıklık bek-
PALYATİF CERRAHİ İÇİN
HASTA DEĞERLENDİRME
Daha az invaziv ama eşit derecede etkili alternatif tedaviler konusunda bakım sağlayıcıları tarafından
hastalara yetersiz bilgi verilmesi
Palyatif cerrahi uygulanacak hastaları değerlendirirken
dikkat edilmesi gereken bazı durumlar vardır.
Aile ve diğer sağlık profesyonellerinden gelen
“bir şeyler yapmak” baskısı
Hasta / vekili altta yatan hastalığın doğasını ve
prognozu anlıyor mu?
Palyatif bakım ekiplerinin sayısının artması disiplinler arası bir yaklaşımla hastalar, aileleri ve cerrahlardaki bu baskıları azaltmak için bir fırsat sağlar.5
Hasta / vekili önerilen cerrahi girişimin potansiyel risklerini / faydalarını anlıyor mu?
Hasta / vekili mevcut cerrahi dışı seçenekleri anlıyor mu?
PALYATİF CERRAHİNİN İLKELERİ
Palyatif cerrahideki ilkeler şu şekilde özetlenebilir;
Hasta önerilen prosedürü fiziksel olarak tolere
edebilir mi?
Palyasyon kürün karşıtı değildir; kendi farklı endikasyonları ve hedefleri vardır ve bağımsız değerlendirilmelidir.
Hastanın belirlenmiş yedek karar verici dahil
olmak üzere bir ön direktifi var mı?
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
16
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
rası hastaneye yatış gerektiren bir komplikasyonun olmaması palyatif ameliyatı takiben yaşam kalitesi ölçümünün temsilcisi olarak kullanılmaktadır. Palyatif
Cerrahi Sonuç Skoru (PSOS) palyatif cerrahinin etkisinin
prospektif bir ölçümüdür. Semptomsuz nonhospitalize
günlerin sayısının postoperatif yaşam günlerinin sayısına (180 güne kadar) oranıyla hesaplanır. Semptomsuzluk önemli komplikasyonların olmaması ve tedavi
edilmiş semptom anlamına gelir. Hospitalizasyon, palyatif operasyon için hastanede yatılan günler ve ilaveten cerrahi komplikasyonları veya tekrarlayan belirtileri
izlemek için hastanede yatılan günler anlamına gelmektedir. Ortalama 0,7’lik bir PSOS değeri kabul edilebilir
bir sonuç puanı olarak hastalar ve aileleri tarafından iyi
ile mükemmel palyasyon olarak tanımlanmaktadır.8
CERRAHİ PROSEDÜRÜN TARTIŞILMASI
Uygulanacak palyatif prosedür hakkında hasta ve aile
üyeleri ile tartışma aynı prosedürün kendisi kadar dikkatli bir hazırlık gerektirir. Bazı hastalar, müdahalenin
amacı ve ayrıntıları tartışılıncaya kadar hastalıklarının
mahiyetini anlamamış olabilirler. Hastanın tıbbi durumunun farkındalığının derecesini anlamak için yapılan
nazik bir sorgulama ve tartışmaya devam etmek için hazırlık herhangi bir operasyon öncesindeki adımlardan
farklı değildir. Hasta tartışması içinde mevcut olmak isteyen aile bireylerine fırsat verilmelidir. Palyatif müdahale öncesi tartışma bakım hedeflerini netleştirmek ve
buna göre gelecekteki tedavi planlarını ayarlamak ve
hasta ile cerrah arasındaki güven seviyesi derinleştirilmek için olağanüstü bir fırsattır. Cerrah bilgi vermenin
yanı sıra bir öneri yapmak için de hazırlıklı olmalıdır.6
PALYATİF CERRAHİ İŞLEMLER
ANESTEZİ SORUNLARI
Palyatif cerrahi işlemler iki gruba ayrılabilir:
Anestezik hususlar, işlemin öngörülen fizyolojik etkilerine ve hipoproteinemi ile azalmış renal, hepatik ve kardiyopulmoner rezervler nedeniyle seçilecek anestezi
rejimine dayanmaktadır. Anestezistin müdahalesinde
yararlı olacak perioperatif analjezik yaklaşımlara dikkat
edilmelidir. Preoperatif opioid kullanan hastalarda postoperatif ağrı tedavisini planlarken özel dikkat ve iletişim gereklidir.
1) Doğrudan semptomları gideren prosedürler ve
radyasyon tedavisine rehberlik için yapılan bir biyopsi
gibi semptomların giderilmesinde disiplinler arası bir
planın parçası olarak yapılan prosedürler
2) Rehberlik veya cerrahi dışı palyatif tedavinin verilmesini sağlayan destekleyici prosedürler
Doğrudan semptom kontrolü için yapılan palyatif
cerrahi işlemlere örnekler:
Ameliyata alınacak hastalar için DNR (Do not ressusitate; resüsite edilmesin) durumu özellikle ameliyattan önce ele alınmalıdır. İntraoperatif ve erken
postoperatif dönemler için anestezist ve hasta/vekil ile,
kardiyopulmoner arrest durumunda, resüsitasyon yönetimi seçenekleri için tartışmak ve yazılı bir plan geliştirmek zorunludur.7
Asit, plevral effüzyon, perikardiyal effüzyon için
yapılan drenaj işlemleri
Laparatomi / laparoskopi ile safra veya barsak tıkanıklığını rahatlatmak için yapılan bypass veya rezeksiyon işlemleri
Ağrının giderilmesi, bedensel belirtiler ve koku
kontrolü için yapılan tümör rezeksiyonu (debulking)
KOMPLİKASYONLAR, YAŞAM KALİTESİ VE SONUÇLARI ÖLÇME
Tıkalı bir lümene stent uygulamak için yapılan
endoskopik girişimler, tümör ablasyonu, hemostaz
Palyatif cerrahi müdahalelerdeki komplikasyon oranı
yüksektir ve bu durum sadece büyük prosedürler ile sınırlı değildir. Palyatif cerrahi prosedürlerin yaşam kalitesi sonuçlarını değerlendirmek için herhangi bir
onaylanmış enstrüman halen yoktur. Önceleri, palyatif
cerrahi sonuçlarını ölçmek için mortalite, morbidite,
performans durumu (Karnofsky Performans Durumu),
veya yutma yeteneği gibi fonksiyonel ölçümler kullanılmıştır. Avrupa Kanser tedavisi ve Araştırma Organizasyonu (EORTC) QLQ-C30 Çekirdek Modülü, ve Avrupa
Kanser Tedavisinin Fonksiyonel Değerlendirmesi
(FACT) cerrahi hastalar için kullanılmaktadır ancak palyatif cerrahinin yoğun repertuarı için prospektif olarak
değerlendirilmiş ve uyarlanmış değildir. Ameliyat son-
Tıkanma ya da beslenme amaçlı gastrostomi
(PEG) yerleştirme
Plevral efüzyonun kesin yönetimi (VATS)
Hemoraji veya semptomatik metastaz eksizyonu
için kraniyotomi
Patolojik kırığın fiksasyonu
Ağrılı, cansız ekstremite için majör ampütasyon
Tümör embolizasyon işlemleri
Metastatik spinal kord kompresyon için cerrahi
işlemler
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
17
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
eden sirozu olan hastalarda tercih edilmektedir. Tümörün unrezektal olup olmadığının belirlenmesinde Bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme
(MRI) ve peruktan transhepatik kolanjiyografi (PTK)
veya diagnostik laparaskopi gibi yöntemler uygulanabilsede açık cerrahi eksplorasyon tümörün rezektabilitesini
göstermede hala standarttır.13-15
Mesane çıkım tıkanıklığı için sistostomi
Basit mastektomi (diğer adıyla tuvalet)
Spit fistül
Tıkayıcı baş ve boyun kanseri için trakeostomi
Palyatif destek işlemlere örnekler:
leri
Palyatif tedaviye rehberlik edecek biyopsi işlem-
OBSTRUKTİF SARILIK
İlaç uygulama, diyaliz ve parenteral beslenme için
damar erişim prosedürleri
(PEG)
Kolanjiyokarsinomlu olguların üçte ikisi perihiler olup
diğer %25’i distal ana safra yollarından kaynaklanmaktadır.16 Dolayısıyla en sık rastlanan bulgu ağrısız sarılıktır. Pankreas ekzokrin neoplazilerinin yaklaşık dörtte
üçü pankreas başından kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak pankreatik adenokarsinolu hastaların %65 ila %75’i
intrapankreatik distal safra yolununun mekanik tıkanıklığına sekonder gelişen sarılıktan dolayı medikal tedavi ihtiyacı duymaktadır.17 Obstruktif sarılık aynı
zamanda kaşıntı, anoreksia, malabsorptif diyare ve progresif malnutrisyona eşlik edebilmekte sonuç olarakta
genel bir fiziksel yıkıma yol açmaktadır. Eğer tedavisiz
bırakılırsa biliyer obstruksiyon kolanjite veya metabolik
ve sentetik karaciğer disfonksiyonuna yolaçabilmekte
dolayısıylada erken ölüme yol açabilmektedir. Bu nedenlerden dolayı biliyer obstrüksiyonun düzeltilmesi
hastanın genel durumunda dramatik bir düzelme sağlayıp hastanın yaşam kalitesini arttırmaktadır.18,19
Beslemek için barsak entübasyon prosedürleri
PANKREATİK/BİLİER KANSERDE
PALYATİF TEDAVİ
Pankres kanseri yıllık 28000 vakalık bir insidans ile
ABD’de kadın ve erkeklerde kanser ilişkili mortalitenin
4. en sık nedenidir. Safra yolları kanserlerine ise yıllık
2500 vaka insidansı ile çok daha az rastlanmaktadır.9
Cerrahi, radyasyon ve medikal tedavideki tüm gelişmelere rağmen bu kanserlerin prognozu oldukça kötü seyretmektedir. Pankreas kanserli hastaların sadece %50’
sinde tanı anında uzak metastaz yoktur ve sadece %20’
sinde küratif rezeksiyona olanak sağlayan lokalize hastalık mevcuttur.10 Benzer şekilde ekstrahepatik kolanjiokarsinomlu olgularda rezektabilite oranı %40-60 arası
değişmektedir.11 Pankreatik veya safra yolu kanserli hastaların çoğu küratif cerrahi için aday olmasalarda çoğunluğunda erken metastatik yayılım veya lokal
ilerlemiş tümör olması obstruktif semptomlara yol açar
ve ağrının palyatif tedavisi hastalığın yönetiminde temel
noktadır. Hastanın performans düzeyi ve eşlik eden komorbid hastalıklarına bağlı olarak metastazı olan hastalarda survi 3-6 ay arasında değişmektedir. Metastatik
olmayanlokal kanserlerde 6-12 ay ortalama survi mevcuttur.12 Survi ne kadar kötü olsa da bu hastalarda operatif yada nonoperatif hertürlü girşim hastanın hayat
kalitesini geliştirmek yönünde olmalıdır. Pankreas başı,
distal ana safra yolu, duedonum ve ampulla kanserlerini
içeren unrezektabl periampüller bölge kanserli hastalarının palyatif tedavisi üç ana semptoma yöneliktir: obstruktif sarılık, duedonal obstrüksiyon ve kanser ilşkili
ağrı. Geçmişte cerrahi tedavi semptomların palyasyonunda temel tedavi modalitesi olarak kullanılmış iken
günümüzde endolüminal biliyer ve dudonal stent uygulamaları, minimal invazif çölyak pleksus blokajı gibi nonoperatif girişimler popülarite kazanmış olup
performansı düşük, kardiyopulmoner hastalığı ve eşlik
OBSTRUKTİF SARILIĞIN TEDAVİSİ
Endoskopik ve perkütanöz palyasyon
Unrezektabl pankreas veya safra yolu karsinomu saptanan sarılıklı hastalarda nonoperatif palyatif tedavi endikasyonu bulunmaktadır. 1980’lerden bu yana kullanılan
biliyer endoprotezler günümüzde gelişmiş olup obstuktif sarılığın palyasyonunda temel modalite konumundadır. Çoğu vakada endoskopik palyasyon perkütanöz
palyasyona tercih edilmektedir.20 Çünkü tek prosedürde
kesin bir drenaj işlemi sağlamaktadır. Deneyimli ve standart ekipmanlarla endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) sırasında 10-F’lik endoprotez ile
%90’dan faza hastada biliyer drenaj sağlanabilmektedir.
Periampuller tümörlü hastaların %10’undan daha azında
endoskopik biliyer drenaj işlemleri başarısız olmaktadır.
Başarısızlığın nedenisıklıkla ampullaya erişimi engelleyen duedonum duvarının tümör ile infiltrasyonudur.
Endoskopik tedavinin başarısız olduğu durumlarda PTK
eksternal biliyer drenaj amacıyla uygulanmalıdır.21 Proksimal hiler biliyer kanserli hastaların (Bizmut tip II, III
ve IV kolanjiyokarsinom) çoğunluğunda endoskopik
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
18
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
olarak segment III’e veya sağ veya sol taraflı safra tıkanıklığı için sağ sektörel kanallara bir biliyoenterik anastomoz, sırasıyla, aynı zamanda safra dekompresyonunu
sağlamak için yapılabilir. Sağ taraflı dekompresyonun
aksine, segment III’e baypas daha kolay olur ve çoğu durumda tercih edilen bir yaklaşımdır. Bu prosedürü gerçekleştirirken, karaciğer parankimi içinde dilate olmuş
kanal belirlenir. Segment III kanalı falsiform ligamentin
soluna yakın, segmental portal ven dalına komşuluğuyla
bulunabilir. Kanalda yaklaşık 1 cm civarında bir insizyon yapılır ve jejunal loop ile yan-yan Roux-en-Y anastomoz yapılır. Bu prosedür safra yolu drenajında etkili
iken cerrahi olmayan palyasyon işlemlerine göre artmış
bir morbidite söz konusudur. Pankreas adenokanserine
sekonder gelişen obstruktif sarılığın cerrahi palyasyonundan sonra ortalama survi yaklaşık 5-6 aydır ve yapılan prosedürün tipinden bağımsızdır. Unrezektabl
pankreas kanserli hastalarda eksploratif laparatomiye ek
olarak cerrahi safra yolu dekompresyonu yapılması
yaşam süresini 2 ay daha fazla uzatmaktadır. Daha az kısa
vadeli morbidite, mortalite, hastanede kalış ve maliyet
taşıyan nonoperatif tekniklerle kıyaslandığında cerrahi
safra yolu bypass işlemlerinin majör avantajı geç komplikasyonların (tekrarlayan sarılık, kolanjit gibi) daha az
görülmesidir.Genişleyebilen metalik stent uygulamalarının artmasıyla her ne kadar tekrarlayan sarılık insidansı azalmış olsa da geç komplikasyonlar nonoperatif
palyasyon uygulanan hastaların yaklaşık %25 inde gelişmektedir. Buna karşın cerrahi safra yolu drenajı uygulananların %10’undan daha azında geç komplikasyonlar
gelişmektedir.13-18
stent ile drenajın başarı oranı yaklaşık %50 olup genel
olarak teknik deneyimle ilişkilidir. Plastik biliyer endoprotezler teknik uygulamadaki zorluğa rağmen deneyimli endoskopistler tarafından çok sık tercih edilirler.
Hiler kolanjiokarsinomlu hastalarda unilateral veya bilateral stent uygulamaları konusunda çelişki mevcuttur.
Yakın zamanlı prospektif çalışmalarda unrezektabl hiler
tümörlü hastalarda bilateral stent uygulamalarının rutin
kullanımının sonuçlar ve komplikasyonlar üzerinde herhangi bir etkisi görülememiştir. Bu nedenle bir yada
daha fazla stent uygulama kararı kolanjiografide safra
yollarındaki opaklaşmanın yaygınlığı ile belirlenmelidir.
Silastik endoprotezler ve özelliklede perkütan biliyer kateterler açıklığın sürdürülmesi ve kolanjiti önlemek için
tekrarlayan manüplasyonlar gerektirir. Bu yüzden sadece palyatif tedavi uygulanacak unrezektabl hastalarda
metalik stent uygulaması tercih edilmelidir. Endoprotezlere kıyasla metalik stentlerin açık kalma süreleri
daha uzun olmasına rağmen (4 aya karşı 9 ay) tümör büyümesine bağlı olarak tıkanıklık görülebilmektedir. Bu
nedenle yeniden tıkanmayı önlemek amacıyla geçirgen
olmayan kılıflı veya sitotoksik bileşikler içeren yeni
stentler geliştirilmektedir. Ayrıca çoğu klinisyen eğer
hastanın unrezektabl olduğu kesinleşmemişse ilk uygulama esnasında metalik stent takılmasından kaçınmaktadır. Çoğunlukla metalik stentler biliyer drenaj
kateterinin değiştirilmesi esnasında uygulanır.22-24
Cerrahi palyasyon
Eksploratif laparatomi veya laparaskopide unrezektabl
olduğu saptanan ve 3-6 aydan daha fazla survi beklenen
ve özelliklede nonoperatif palyasyonda başarılı olunamamış obstruktif sarılıklı hastalarda cerrahi palyasyon
endikedir.25 Optimal cerrahi bilier bypas işlemi koledoko
jejunostomidir. Kolesistojejunostomi daha düşük başarı
oranına sahiptir ve mümkünse kaçınılmalıdır. Birçok vakada koledokojejunostomi jejunal loop veya Roux-en-Y
bacağı yoluyla sağlanmaktadır. Loop anastomozu ameliyat süresini azaltsada Roux-en-Y jejunal bacak kullanımı
daha az anastomoz gerilimi ile ilişkili olup potansiyel
safra kaçağı riskini azaltmaktadır.26 Ayrıca postop kolanjit insidansı Roux-en-Y ile daha az görülmektedir. Periampuller karsinomların aksine hiler kolanjiokarsinomlarda obstruktif sarılık için cerrahi palyasyonun rolü kısıtlıdır. Hepatikojejunustomi ile tümör debulkingi yapılması sarılık tedavisinde güvenilir bir yöntem olsada
bu cerrahi yaklaşım ancak bir veya daha fazla safra yollarının transeksiyonunu içeren hiler yapıların ekstensif
diseksiyonu yapıldıktan sonra unrezektabl olduğuna
karar verilen tümörler için uygulanmalıdır. Alternatif
Duedonal obstruksiyon
Radyolojik olarak duedonal obstruksiyon hastaların
ancak az bir kısmında saptansada periampüller kanserli
hastaların %30-50’si özellikle de pankreas başı olanlar
tanı aşamasında bulantı ve kusma ile başvurmaktadırlar.
Hastalığın ilerlemesiile hastaların üçte birinde duodenal
C loop bölgesinde gerçek mekanik obstrüksiyon meydana gelmektedir. Profilaktik gastrojejunostomi uygulanmayan hastaları içeren geniş retrospektif çalışmalarda
hastaların %10-25’inde obstrüktif semptom gelişmiştir.
Hatta %20’si duodenal obstrüksiyona bağlı ölmüştür.27
Cerrahi palyasyon
Eksploratif laparotomi veya laparoskopide anrezektabl
olduğu tespit edilen pankreas kanseri hastasında intraoperatif bulgulara dayanarak 3 ila 6 aydan daha kısabir
yaşam beklentisi tahmin edilmediği sürece profilaktik
gastrojejunostomi çoğu durumda yapılmalıdır. Rutin gas-
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
19
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
yöntem, sistemik analjezikler ve bölgesel nörolizisi içerir. Çölyak pleksus bölgesinde katılan sinirler pankreastan nosiseptif bilgi aktaran sempatik afferent sinir
liflerini barındırır. Geçmişte, çölyak pleksus bloğu opioid analjeziklerle başarısız olunmuş hastalar için ayrılmıştır. Tolere edilemeyen ağrının başlangıcından önce
uygulanan çölyak pleksus sinir bloğunun genel yaşam
kalitesini koruyarak daha etkili olduğu gösterilmiştir.
Çölyak bloğu ile splanknik sinirlerde bir bozulma elde
etmek için kullanılan genellikle dört teknik vardır: (1)
intraoperatif kimyasal splankinektomi, (2) perkütan çölyak pleksus bloğu, (3) endoskopi rehberliğinde çölyak
pleksus bloğu, ve (4) torakoskopik splankinektomi. 1978
yılında piyasaya sunulmasından bu yana, kimyasal splankinektomi eksploratif laparotomi sırasında unrezektabl
bulunan hastalarda ağrıyı hafifletmek için kullanılmaktadır. Tipik olarak bu işlem palyatif biliyer ve gastrointestinal bypass ile eş zamanlı yapılır ve çölyak ekseni
seviyesinde aortun her bir tarafına 20 ml %50 alkol enjeksiyonunu içerir. Kimyasal splankinektomi ile hastaların %80’inden fazlasında akut ağrı kontrolünü
sağlanabilir ve postoperatif 6 aya kadar ağrının müteakip başlaması önlenebilir.31 Dahası, sonradan bir palyatifkimyasal splankinektomi geçirmiş şiddetli preoperatif
ağrısı olan hastalar da genel sağkalımda da önemli düzelme görülmektedir. Bu nedenlerden dolayı, eksploratif laparotomi sırasında anrezektabl olduğu belirlenmiş
preoperatif ağrısı olan tüm hastalarda kimyasal splankinektomi düşünülmelidir ve hatta postoperatif ağrı problemi olacağı düşünülen hastalarda da düşünülebilir.
Laparatomi yapılmamış anrezektabl hastalar da genellikle hem uzun hem de kısa etkili opioid bileşiklerinin
uygun dozlarda kullanımı ile yeterli analjezi sağlanabilir. Bazı hastalarda ağrı farmakolojik ajanların giderek
artan dozlarına rağmen inatçı olabilir ve günlük yaşam
aktivitelerini engellemeye başlayabilir. Opioid ilaçlara
bir yardımcı katkı BT veya floroskopi altında yapılan
perkütan çölyak pleksus bloğudur. Yine ethanol en sık
kullanılan nörolitik maddedir ve 6 aya kadar sinir iletimini engelleyebilir.Bu işlemden sonra, hastaların % 75
ila %85’i yaşam sonuna kadar süren mükemmel ağrı
kontrolü bildirirler. Çölyak trunkusu saran hastalıkta
veya büyük paraaortik lenfadenopatili bazı hastalarda
perkütan çölyak pleksus bloğu, standart posterior yaklaşımla mümkün olmayabilir. Bu durumlarda, ya endoskopik ultrasonografi eşliğinde çölyak pleksus nörolizisi
ya da T5 ile T12 vertebra seviyelerinde sempatik trunkustan kaynaklanan splanknik sinir dallarının torakoskopik nörotomisi düşünülmelidir.32
trojejunostomi ameliyat süresini arttırmasına rağmen,
postoperatif morbidite ve mortalite ya da hastanede kalış
süresine katkıda bulunmaz. Geçmişte, çoğu cerrahlar
tümör yatağına yakın anastomoz yapma kaygılarından
dolayı bir antekolik gastrojejunostomiyi savunurdu.
Ancak şimdilerde retrokolik izoperistaltik gastrojejunostomide postoperatif gecikmiş mide boşalması ve hatta
geç mide çıkış tıkanıklığı oluşturma insidansının daha
düşük olduğu yönünde güçlü kanıtlar vardır. Anastomoz
Treitz ligamanından yaklaşık 30 cm’lik jejunal loop ile
midenin büyük kurvaturu arasında yapılmalıdır. Çoğu
durumda, Roux-en-Y rekonstrüksiyon gerekli değildir.
Genellikle gecikmiş mide boşalmasını önlemek için palyatif gastrojejunostomi sırasında vagotomiden kaçınılmalıdır. Bundan dolayı tüm hastalar anastomoz da
marjinal ülseri önlemek için ya histamin H2-bloker ya
da proton pompa inhibitörlerini uzun süreli kullanmalıdır.27,28
Endoskopik palyasyon
Geleneksel olarak duodenum veya mide çıkışı obstrüksiyonunun palyasyonu cerrahi olarak yapılmasına rağmen, tıkanıklığı gidermek için endoluminal yaklaşımlara
giderek artan bir ilgi olmaktadır. Geçmişte, endoskopik
seçenekler beslenme erişimi için jejunal uzantılı gastrostomi tüpünü içermekteydi, Bununla birlikte 2 ve 3
cm arasında bir lümen çapı ile kendiliğinden genişleyen
stentler rezektabiliteyi belirlemek için cerrahi eksplorasyon gerektirmeyen hastalarda duodenal obstrüksiyonun palyasyonuna yönelik güvenilir, cerrahi olmayan
bir yöntemdir. Küçük serilerde enteral stentler ile erken
başarıya rağmen, komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Bunlar tekrarlayan tıkanıklığa yol açan tümör büyümesi,
mukozal ülserasyon, duodenal perforasyon ve stent migrasyonunu içerir. Endolüminal stent ile ilgili komplikasyonlar gelişen veya palyasyon da endoskopik girişimleri
başarısız olan makul yaşam beklentisi olan hastalarda
cerrahi gastrojejunostomi gerekebilir.29,30
Kanser ilişkili ağrı
Pankreas kanseri ile ilişkili ağrı bu hastalık ile ilişkili
belki de en yıpratıcı belirtidir. Hastanın yaşam kalitesi
ve performans durumunda hızla bozulmaya yol açabilir.
Bu nedenle, palyatif bakım yeterli ağrı kontrolü üzerinde
yoğunlaşmalıdır. Pankreas kanserli hastaların sadece
%30 ila %40’ı tanı anında orta ila şiddetli ağrı bildirmesine rağmen ölmeden önce ilerlemiş kanserli hastaların
%80’den daha fazlası şiddetli ağrı deneyimlemektedir.
Pankreas kanseri ile ilişkili ağrı tedavisi için başlıca iki
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
20
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
tümöre bağlı bükülmeden kaynaklanmaktadır. Tümörün
mekanik obstrüksiyonun etkileri inflamatuar ödem, kabızlık, kanser veya tedaviyle ilişkili fibrozis, dismotilite,
bağırsak enzimleri ve salgılarının üretiminde azalma,
fekal flora değişiklikleri ve ilaç yan etkileri ile komplike
olabilir. Genel bir kural olarak, kalın barsak obstrüksiyonlarının tek bölgede olması daha muhtemel iken, ince
barsak malign obstrüksiyonları genellikle karsinomatozis nedeniyle oluşur ve multifokaldir.Patofizyolojideki
değişik nedenler MBO’ların tedavisinde invazif prosedürler yanında değişik farmakolojik girişimler içinde
olanak sağlamaktadır.34
PALYATİF PANKREATİKODUODENEKTOMİ
Genel olarak, adenokarsinom için pankreatikoduodenektomi potansiyel küratif rezeksiyon için aday olan
hastalara ayrılmıştır. Bu prosedürle ilgili postoperatif
morbidite düzelmeye devam ettikçe negatif cerrahi sınır
ile tamamen rezeke edilemeyen pankreas ve periampuller kanser hastaları için palyatif amaçlı pankreatikoduodenektomi gerçekleştirmeye artan bir ilgi vardır. Visseral
ya da diğer uzak metastatik hastalık varlığında ve özellikle sınırlı yaşam beklentisi olduğunda pankreotektomi
halen uygun palyatif işlem olarak kabul edilmemektedir.
Palyatif amaç için pankreatikoduodenektominin
rolü tartışmalı olmasına ve çoğu olgularda tavsiye edilmemesine rağmen, Lillemoe ve arkadaşları tarafından
yapılan karşılatırmalı çalışmada gros veya mikroskopik
rezidüel hastalık kanıtı olan (R1 veya R2) pankreatikoduodektomi geçirmiş,lokalize hastalığı olan hastalar tek
başına cerrahi palyatif bypass prosedürleri alan benzer
hastalarla karşılaştırıldığında sağkalımın düzeldiği gösterilmiştir. Pankreatikoduodenektomi palyatif bypass ile
karşılaştırıldığında daha uzun bir hastanede kalış süresi
ve postoperatif komplikasyonların yüksek insidansı ile
ilişkili olmasına rağmen, daha ileri cerrahi ve cerrahi olmayan prosedürleri gerektiren uzun vadeli komplikasyonları önlemek için yardımcı olabilir ve seçilen
durumlarda düşünülebilir.33
SEMPTOMLAR VE BULGULAR
Bilinen kanser hastalığı olan hastalarda görülebilecek abdominal ağrı, bulantı, konstipasyon ve kusma MBO’yu
düşündürmelidir. Abdominal distansiyon distal obstrüksiyonlarda daha belirgin olmakla birlikte proksimal obstruksiyonlarda daha minimaldir. Tipik olarak ağrı
intermittan ve kolik tarzdadır. Ancak bu semptom eşlik
eden kanser ağrısı veya obstruksiyondan ilişkisiz diğer
sendromların gölgesinde kalabilir. İncebarsak obstruksiyonundan kaynaklanan ağrı periumblikal bölgede olma
eğilimindedir. Parsiyel obstruksiyonda hastada yumuşak
tarzda gaita deşarjı obstruksiyon komplet olmadıkça
devam edecektir. Obstruktif semptomlara ilaveten asit,
kaşeksi, multiple palpab kitleler gibi bulgular olması inoperablMBO göstergesidir. Ayırıcı tanıda konstipasyon,
adezyonlar, internal herniler, volvulus, radyasyona bağlı
oluşan striktürler, ilaçlar, metabolik bozukluklar ve nörojenik kaynaklı barsak dismotilitesi nedenleri düşünülmelidir.35
MALİGN BARSAK OBSTRÜKSİYONLARINDA
PALYATİF TEDAVİ
Kanser barsak obstrüksiyonunun en sık rastlanan ikinci
nedenidir. Bu primer veya metastatik intraabdominal
malignitesi olan hastaların %5-43’ünde görülmektedir.
Bu komplikasyonun prognozu kötü seyretmektedir. Palyatif bakım ünitesindeki terminal dönem hastaların
%15’inde malign barsak obstruksiyonu (MBO) olduğu
saptanmıştır. Malignensiye sekonder ince barsak obstrüksiyonu kolonik obstrüksiyondan daha sık görülmektedir. Overyal ve kolorektal kanserler malign
kökenli obstruksiyonların en sık nedenidir. Overyal kanserde %5-51, kolorektal kanserlerde %10-28 oranında
görülmektedir. Bu iki kanser tipi dışında MBO’ya yolaçabilecek diğer kanserler, metastatik meme, pankreas,
akciğer kanseri ve malign melanomdur. Malignensiye sekonder oluşan obstruksiyonun mekanizması; rekürren,
metakron veya metastatik hastalıktan kaynaklanan intraluminal tümör büyümesi, ekstraluminal karsinomatozis veya kitleden kaynaklanan tümöral tıkanıklık,
tümörün intramural büyümesi ve doğrudan yapışıklık ve
YÖNETİM
Başlangıçta, sıvı ve elktrolit tedavisi, nazogastrik dekompresyon (bazı obstruksiyonlar sadece dekompresyonla bile çözülebilmektedir), tanısal tetkikler (örneğin,
abdomina x ray,obstrüksiyonun varlığını, seviyesini ve
kanser yaygınlığını değerlendirmek amacıyla BT)
Eğer hastanın obstrüksiyonu devam ediyorsa
1) Operatif girişimler
a. Tümör debulkingi ve/veya reanastomozlu veya
ostomili barsak rezeksiyonu için laporotomi yapılması
b. Özellikle radyasyon kökenli obstruksiyonlarda
tercih edilen baypas prosedürleri
c. Rezeksiyon veya bypass gastrostomi yerleştirilmesine eşlik edebilir veya eğer hastalık çok yaygınsa tek
başına gastrostomi laparotomi esnasında uygulanabilir.
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
21
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
metastatik hastalığı olanlarda anoreksiyayı düzeltmeyecektir. Diğer klinisyenlerle özelliklede medikal onkologlar, palyatif bakım klinisyenleri, gastroenterologlar,
radyologlar, diyetisyenler ve enterostomal terapistlerle
tedavinin düzenlenmesi aşamasında konsultasyonlarla
iletişim içinde olmak önemlidir.
d. Laparaskopik yaklaşım cerrahın deneyimine ve
kararına göre uygulanabilir. Ancak karsinomatozis ve
radyasyon kökenli sıkı yapışıklıklar engel teşkil edebilir
2) Endoskopik girişimler
a. Genişleyebilen stent uygulamaları özelliklede üst
gastointestinal yoldaki tek bölge obstruksiyonlarında
veya distal kolon obstrüksiyonlarında
MEDİKAL YÖNETİM: YAPAY BESLENME VE HİDRASYON
b. Perkütan endoskopik gastrostomi (PEG) açılması
(operatif girişimlere aday olmayan veya medikal tedaviye yanıt vermeyen hastalar için)
Gastrointestinal traktın devamlılığı mümkün değilsehastalar farmakolojik yaklaşımlarla rahatlayabilmektedir. Komplet obstruksiyonu olan hastalar oral sıvı ve gıda
alamamakta dolayısıylada yapay hidrasyon ve total paranteral nutrisyon(TPN) ihtiyacı oluşmaktadır. Hastaya
yapay hidrasyon veya TPN veriliyorsa hastada oluşabilecek asit, plevral efüzyon, pulmer ödem, artmış hava
yolu ve barsak sekresyonlarını azaltacak şekilde modifiye edilmelidir. Eğer hastada herhangi bir yaşam beklentisi yoksa, çok fazla kanser yükü varsa yapay
nutrisyon ve hidrasyonun herhangi bir rolü kalmamıştır
ve kesilebilir. Hastanın kalan günler ve haftaları için
semptom rahatlatıcı tedaviler düzenlenmelidir. İnoperabl MBO’lu hastaların hepsi bakımevi için birer adaydır.37
3) Girişimsel radyolojik teknikler
a. PEG yerleştirilmesi
b. Çekostomi açılması(özellikle kapalı loop distal
kolonik obstruksiyonlarda minimal invazif bir seçenek)
MEDİKAL TEDAVİ
Cerrahi veya girişimsel yaklaşımlardan fayda görmeyen
hastalar için farmakoterapi aracılı medikal tedavi ağrıyı
ve bulantıyı azaltmak için oldukça efektif olabilmektedir. Bazı hastalarda eğer günde birkez kusmayı tolere
edebiliyorse normal diyete devam edilebilir. İlaçların
dozlarını ayarlama sırasında iv mayiler saatte 50 ml ile sınırlandırılmadır. Nazogastrikten tüpten günlük gelen
100 ml altında ise tüp çekilebilir veya klemplenebilir ve
deneme aşamasında tolere ediyorsa çekilebilir.36
TORASİK HASTALIKLARDA
CERRAHİ PALYATİF BAKIM
Son dönem göğüs hastalığı ile ilişkili baskın semptom
dispnedir. Solunumun rahatsız edici farkındalığı olarak
tanımlanan dispne kanseri olan hastalarda sık görülür.
Bir çalışmada kanserli hastaların %23’ünde orta ve şiddetli dispne olduğunu bildirildi. Toraksta metastatik hastalığı olan hastalarda nefes darlığı gelişme olasılığı daha
fazlaydı. Bu bulgularla uyumlu olarak, akciğer tutulumu
olan hastaların %60’ı nefes darlığından şikayetçidir.
Bruera ve arkadaşları, palyatif klinikte 135 ayaktan hastadaki bir çalışmada, 74 hastada orta-şiddetli nefes darlığı deneyimi saptadılar. İlerlemiş kanserli hastaların
yaklaşık dörtte üçü hayatının son 6 haftasında dispne bildirmiştir. Dispnenin cerrahi palyasyonu plevra ve perikard efüzyonun tedavisine odaklanmaktadır. Plevral
efüzyon, malignitenin yaygın bir komplikasyonudur.
Malignite semptomatik plevral efüzyonun % 20-%
40’ından sorumludur. Akciğer kanseri, meme kanseri,
lenfoma ve lösemi, tüm maligniteye bağlı efüzyonların
yaklaşık% 75’ini oluşturmaktadır. Konjestif kalp yetmezliği ve enfeksiyon diğer önde gelen nedenlerdir. Invaziv tedavi gerektiren çoğu perikardiyal efüzyon
malign hastalıkların bir sonucudur. Plevral ve perikardiyal efüzyon yönetiminde, cerrahi müdahale nefes dar-
KARAR VERME
MBO’lu hastaların tedavi karar aşaması en deneyimli
cerrahlar için bile oldukça zordur. Cerrah için en büyük
psikolojik zorluk hasta için bir şey yapma gereksinimidir.
MBO’lu hastalardaki cerrahi tedavi %5-32 oranında
mortalite, %42 oranında morbidite ve %10-50 arasında
reobstruksiyon ile sonuçlanır. Cerrahiye sekonder oluşabilecek komplikasyonlar herhangi bir majör girişim ve
anesteziye sekonder oluşabileceklerle benzerdir. Prosüdüre spesifik gelişebilecek problemler dışında yara ayrışması, anastomoz kaçağı, fistül, herni ve stoma
problemleri görülebilir. Önceden malignite tanılı hastaların %3-48’inde obstrüksiyon benign nedenlerle olmaktadır. Cerrahi kararı verilirken dikkatli düşünmek
gerekmektedir. Cerrahi performansı düşük hastalarda
eğer obstruksiyon multiple bölge kaynaklıysa, karsinomatozis, asit ve multiple palpabl kitleler varsa bu hastalarda cerrahi daha az faydalıdır. Hastanın onamı
alınırken cerrahinin getirileri açısından hastayla açık iletişim kurulmalıdır. Örneğin barsak devamlılığın sağlanması hastanın kilo kaybını geri döndürmeyecek, yaygın
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
22
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
lateral plevral effüzyonların perkütan tüp drenajı asiti
olan bir hastada tehlikeli olabilir. Bu ortamda bir plevral
drenaj kateteri yerleştirilmesi akut hipovolemi ve kronik hipoproteinemi gelişmesine katkıda bulunan çok
miktarda ve sürekli sıvı kayıplarına sebep olabilir. Cerrahi tedaviye alternatif, uygun tıbbi tedavi olarak sıvı
filtrasyon dengesizliğe neden olan organ disfonksiyonu
hedeflenmelidir.39,40
lığının öznel deneyimi üzerinde belirgin bir etki yapabilir. Birçok durumda, plevral veya perikardial effüzyonların etkin cerrahi tedavisi hastanın günlük rutin
yaşam faaliyetleri gerçekleştirme kabiliyetini arttırabilir.38
BİLATERAL PLEVRAL EFÜZYONLAR
Normal plevral boşlukda yaklaşık olarak 2 g/dL bir protein içeriğine sahip, 10 ml-20 mL sıvı mevcuttur. Normal şartlar altında, plevral boşluğun varsayılan
fonksiyonu kayganlaştırıcı sıvı olmasının yanı sıra akciğer ve çevresindeki göğüs duvarı ve diyafram arasındaki
mekanik bağlantıyı kolaylaştırmaktır. Plevral efüzyon
gelişimine katkıda bulunabilen üç patofizyolojik süreç
vardır; (1) transpleural sıvı filtrasyonunda bir dengesizlik (pasif starling güçleri) (2) lenfatik drenaj kapasitesinin
azalması ve (3) mezotel ve kapiller endotel geçirgenliğinde bir artış. Sıvı filtrasyonundaki bir dengesizlik bilateral plevral effüzyonların en sık nedenidir. Damar
duvarı karşısında sıvı filtrasyon hızı için itici gücü dört
basınç belirler; damardaki hidrolik ve kolloid osmotik
basınç, doku alanındaki hidrolik ve kolloid osmotik basınç (Starling kuvvetleri). Hidrolik basınçlardaki bir artış
ile ilişkili klinik problemler kalp yetmezliği ve hipervolemi durumlarını içerir. Onkotik basınçtaki patolojik bir
azalma böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği veya beslenme yetersizliklerinde oluşabilir. Reabsorbsiyonu aşan
sıvı filtrasyonu plevral efüzyonların birikmesi ile sonuçlanır. Sıvı filtrasyonundaki bir dengesizlik sıvının protein içeriği ile plevral efüzyonların diğer iki
nedenlerinden ayırt edilebilir. Filtrasyon bir endotel bariyer boyunca oluştuğundan, Sıvıda azalmış protein içeriği vardır ve genellikle bir “transüda” olarak
adlandırılır. Buna karşılık, tipik olarak plevral efüzyonların diğer iki nedeni plevra sıvısının görece yüksek protein konsantrasyonları ile ilişkilidir (eksudatif efüzyonlar
olarak adlandırılır). Açıklanamayan bilateral plevral
efüzyonu olan hastalar kardiyak, renal ve karaciğer fonksiyonlarına özellikle dikkat ederek, sistemik olarak değerlendirilmelidir. Bir torasentez semptomatik yarar
sağlayabilir ve sıvıdaki protein içeriğini değerlendirmek
için bir fırsat sağlar. Bir transüdatif efüzyona sahip tipik
bir hasta 2g/dL bir efüzyon sıvısı protein içeriğine ve
6g/dL, serum protein içeriğine sahip olabilir. Efüzyonun
protein konsantrasyonu, serum protein konsantrasyonunun yarısından daha az ise, transüdatif efüzyon tanısı
konulur. Bir transüdatif efüzyonun belirlenmesinin
önemi şudur; cerrahi müdahale terapötik torasentez dışında nadiren faydalıdır. Geleneksel tüp torakostomi bir
transüdatif efüzyonu olan hastalarda kontrendikedir. Bi-
UNİLATERAL PLEVRAL EFÜZYON
Unilateral plevral efüzyon yaygın olarak plevral lenfatik drenaj düşüklüğü ya da kapiller geçirgenliğinde bir
artış ile ilişkilidir. Plevral lenfatik drenajın lenfatik
stoma yoluyla oluştuğu düşünülmektedir. Plevral lenfatik stoma en yaygın olarak göğüs ön duvarı, mediastinal
plevra ve diyafragmatik plevra yüzeyi boyunca görülür.
Bu stoma malignite mevcudiyetinde ve bazı enflamatuar
reaksiyonlarda fonksiyonel olarak bozulmuş gibi görünmektedir. Bir plevral efüzyon varlığı tipik olarak akciğer grafisinde saptanır. Kesintisiz plevral boşluğa sahip
hastaların çoğunda 150-200 mL pevral sıvı dik göğüs radyografisinde kostofrenik açısının küntleşmesine neden
olacaktır. Plevral efüzyon durumunda tanısal torasentez
endikedir. Tanısal toarasentez şunlar hakkında fikir
verir: 1) efüzyonun etiyolojisi, 2) efüzyonun büyüklüğü,
3) Hastanın semptomlarına efüzyon katkısı ve 4) altta
yatan akciğerin fonksiyonu. Bu hedeflere ulaşmak için,
ilk tanısal torasentez ile mümkün olduğunca sıvının
çoğu çıkarılmalıdır. Fibrinöz septaların varlığına rağmen, çoğu plevral efüzyonlar bitişik sıvı koleksiyonlarıdır ve yalnızca torasentezle tamamen boşaltılabilir.
Plevral sıvının tam boşaltılması ile hastanın mevcut
nefes darlığına efüzyonun katkısı değerlendirilmiş olur.41
Miktarı 800 mL’den daha büyük olan effüzyonların hızla
kaldırılması ile, hastada öksürük ve anjina tarzında göğüs
rahatsızlığı ortaya çıkabilir. Çoğu durumda bu belirtiler
plevral basınçların normale gelmesi ve akciğerlerin genişlemesi ile hızlıca çözülür. Uzun süreli plevra sıvısı ile
sıkıştırılmış olan akciğer parankimi, sıvının çıkarılması
rağmen, plevra boşluğu doldurmak için yeterli kompliyansı sağlayamayabilir.Kalıcı plevral kateterlerin gelişimi sıkışmış akciğerin kronik drenajının akciğer
volümünü toplayabileceğini düşündürür. Kalıcı Hickman santral venöz kateterlerin tasarımına benzer plevral kateterler kateterin dış kısmını kapatan subkütan
manşete sahiptir. Tipik olarak kateter sterilizasyonu sağlamak için ameliyathanede yerleştirilir.42 Plevral boşluğun görüntülenmesi, video torakoskopi kullanılarak
yapılabilir. Çoğu durumda, ön koltuk altı hattındaki ye-
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
23
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
dinci interkostal aralıktan 10mm’lik port girişi yapılır.
Torakoskopi visseral ve paryetal plevra yüzeylerin görüntülenmesi izin verir. Herhangi bir tanısal belirsizlik
varsa plevral biyopsiler yapılabilir. Torakoskopi ayrıca
akciğerlerin hacimlerini arttırmak için akciğer gücendirme manevraları (tipik olarak uzamış inspiryum sonu
duraklamalar) etkinliğine ilişkin görsel geribildirim sağlayabilir. Maksimal pozitif basınçlı insuflasyona rağmen
bir hareketsiz (anestezi uygulanmış) hemitoraksı doldurmada başarısız olan akciğerler tutulmuş olarak kabul
edilir. Akciğerleri tutulmuş olan hastalarda standart
göğüs tüpleri ile uygulanan 24 ila 72 saat süreli negatif
plevral basınç (20 ile 40 cmH2O) ile istikrarlı plevra temasını sağlamak olası değildir.Sıkışmış akciğeri olan hastaların kalıcı plevra kateteri yerleştirlmesinden yarar
görme olasılığı daha yüksektir. Kateter aralıklı olarak
drene edilebilir. Plevral kateterlerin 6-9 hafta boyunca,
haftada bir kaç kez boşaltılması akciğerin hacminde belirgin bir artış sağlayabilir. Ameliyathanede visseral-parietal plevral teması sağlanan hastalarda yeniden sıvı
birikmesini engellemek için cerrahi olarak visseral ve
paryetal plevral yüzeylerinin füzyonu sağlanabilir. Plevral yüzeyleri kaynaştıran prosedür “plöredez” olarak adlandırılır. Ya mekanik ya da kimyasal plöredez
gerçekleştirilebilir. Her iki yaklaşımda inflamasyon yaratarak plevral symphysis oluşturur. Mekanik yaklaşımlarda plevral mezotelyumu soymak için kaba gazlı bez
gibi aşındırıcı maddeler kullanılır. Pek çok durumda,
mekanik plöredezin kullanışlılığı sınırlıdır. Kimyasal
plörodezis antibiyotikler (tetrasiklin ve doksisiklin), kemoterapötik ajanlar (Bleomisin ve Sisplatini), ince taneli
mineraller (talk) gibi sayısız bileşikler ile gerçekleştirilmektedir. Bleomisin, ABD Gıda ve İlaç İdaresi tarafından kullanımı onaylanmış tek ajandır. Kullanımı
maliyeti ile sınırlanmaktadır.1994 yılında yayınlanan
plöredez çalışmaların bir meta-analizi, yaklaşık olarak
hastaların üçte ikisinin plöredezise yanıt verdiğini ve
talk, tetrasiklin ve bleomisinin nispeten etkili olduğunu
belirtmektedir. Maliyet hususlarından dolayı talk malignite durumunda en yaygın olarak kullanılan maddedir. Talk hidratlanmış magnezyum silikat içeren bir ince
taneli bir bileşiktir. Sterilize talk insuflasyon yoluyla ya
da bir sıvı bulamaç içinde kuru bir toz olarak plevral boşluk içine dahil edilebilir. Plevral drenaj tüpleri apeks ve
diyafram boyunca yerleştirilir ve 48 saat boyunca -20 cm
H2O basınçta emiş sürdürülür. Talk ve diğer sklerozan
ajanlar genellikle göğüs ağrısı, ateş ve hipoksi ile ilişkili
olan plevral inflamasyona neden olur. Birkaç gün devam
edebilen göreceli hipoksi, inflamasyon ile ilişkili intrapulmoner şantı yansıtıyor gibi görünür. Hastada normal
bir kontralateral akciğer varsa tedavi edilen akciğerdeki
yetersizlikler genellikle iyi tolere edilir. Bu nedenle, bilateral plöredezi kontrendikedir. Ayrıca, önemli kontralateral parankimal akciğer hastalığı olan hastalarda
dikkatli olunmalıdır.43
PERİKARDİYAL EFÜZYONLAR
Plevra ve perikarddaki sıvı birikmesinden benzer patofizyolojik süreçler sorumludur. En önemli fark perikarddaki çoğu transüdatif efüzyonlar asemptomatiktir.
Muhtemelen perikardın adaptif uyumundan dolayı kronik transüdatif perikardiyal efüzyonlar iyi tolere edilebilir.44 Hastaların üçte ikisinde, perikardiyal sıvı normal
miktarların (10-50 ml) 20 katına kadar hiçbir belirgin
kalp belirtileri veya semptomları olmadan artabilir. Buna
karşılık, lenfatik drenaj düşüklüğü ya da mezotelial ve
kapilar endotelial geçirgenliğindeki bir artış daha hızlı
sıvı birikimine ve semptomatik perikardiyal efüzyona
neden olabilir. Dispne malign perikardiyal efüzyonlu
hastaların en sık başlangıç şikayetidir. Perikardiyal efüzyonla ilşkili en yaygın maligniteler %33 akciğer kanseri,
%25 meme kanseri ve %15 lenfomadır. Perikardiyal boşluktaki kan veya sıvı sonucunda oluşan kalp fonksiyon
bozukluğu tamponad olarak ifade edilir. Perikardiyal
tamponadın klinik göstergesi dispne, taşikardi ve periferal ödemdir. İlerlemiş hastalığı olanlarda Beck triadı ( hipotansiyon, aktif jugüler venler ve azalmış kalp sesleri)
genellikle mevcuttur. Prograsif dispne ve kanseri olan
hastalarda klinik muayene bulguları ne olursa olsun perikardiyal efüzyon ve kardiyak tamponadın potansiyel tanısı göğüs grafisisindeki değişim oranının dışında
düşünülmelidir. Akciğer grafisi perikardiyal efüzyon tanısını düşündürebilir, toraks BT taraması veya ekokardiyografi ile tanı kesinleştirilebilir. Kardiyak tamponad
tanısı ancak ekokardiyografik bulgular ile klinik belirtiler ilişkilendirilerek konulmalıdır.45 İki boyutlu ekokardiyografi perikardiyal efüzyonu gösterebilir, ancak
kardiyak kompresyon tanısı belirsiz olabilir. Sağ ventrikül serbest duvarının erken diyastolik kollapsının ekokardiyografik bulguları %84 ila %100 özgüllüğe, ancak
%38 ila %48 duyarlılığa sahiptir. Buna karşılık, sağ atriumun geç diyastolik basıncı %55 ve %60 duyarlılık ve %50
ile %68 lik bir özgüllüğü vardır. İnspirasyon ile sağ taraflı
akımda önemli bir artış da (Kussmaul işareti) ekokardiyografide tesbit edilebilir. Bu belirtilerden herhangi biri
klinik olarak anlamlı tamponadı düşündürür. Görüntü
kılavuzluğunda perikardiyosentez tamponad kanıtı gösteren tüm hastalara yapılmalıdır. Perikardiyosentez,
efüzyon varlığını doğrular tanısal çalışmalar için sıvı sağlar ve sonraki genel anestezi riskini azaltır. Bazı durum-
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
24
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
laşık %30 oranında bir rekürrens oranına sahip olduğuna
inanılmaktadır. Nüks oranları daha büyük perikardiyal
pencereler ile azalır. En küçük nüks oranları anterior perikard bir frenik sinirden diğer frenik sinire eksize zaman
elde edilmektedir. Frenik sinirden frenik sinire yaklaşım
aynı zamanda her iki plevral boşluğun lenfatik drenajına
perikardiyal sıvının maruz bırakılması avantajına sahip
olabilir.48 Seçilmiş hastalarda, perikardiyal efüzyon perikard boşluğunun drenajı ve perikardın skleroze edilmesiyle kontrol edilebilir. Bu yaklaşımın mantığı, plevral
boşlukta uygulanana benzerdir. Yani sıvı birimesi için
boşluk yoksa perikard efüzyonu kontrol edilmelidir. Tetrasiklin malign perikardiyal efüzyon için en sık kullanılan sklerozan ajandır. Alternatif sklerozan ajanlar plevral
hastalığında kullanılanlarla aynıdır. Bu yaklaşım, son
dönem hastalığı olan bazı hastalarda tek seçenek olsa da,
perikard boşluğunun skleroze edilmesinin loküle perikarda neden olabileceği endişesi vardır. Perikardın tamamlanmamış kaynaşması durumunda tekrarlayan
efüzyona torakoskopi ile güvenli bir şekilde erişilemeyebilir. Hastanın yaşam beklentisi birkaç hafta ile sınırlı ise,
bu endişe pratik bir sorun olması pek mümkün değildir.
Perikardiyal skleroterapinin 30 gün boyunca %70 ila %80
hastada yeniden sıvı birikmesini kontrol ettiği rapor edilmiştir.49,50
larda, perikardiyosentez kesin tanı ve tedavi sağlar. Örneğin, radyasyon tedavisi veya kemoterapi perikardın
malign tutulumu olmaksızın perikardite neden olabilir.
Genellikle 30 Gy aşan radyasyon dozları ile ilişkilidir.
Bu, akciğer, özofagus ya da meme kanseri tedavisinde
uygulanan radyasyon dozudur. Bu vakaların çoğunda,
perikardiyosentez perikardı dekompres eder ve inflamasyon ile ilişkili efüzyonu daha ileri müdahaleye gerek
kalmadan giderir. Genel anestezi ile ilşkili sistemik vazodilatasyona neden olan herhangi bir cerrahi müdaheleden önce perikardiyosentez gereklidir.46 Kardiyak
tamponadın, normal kompanzatuvar mekanizmaları kısıtlaması nedeniyle, genel anesteziye bağlı yaşamı tehdit
eden hipotansiyon gelişebilir. Bir perikardiyal efüzyona
sekonder kardiyak disfonksiyonu olan tüm hastalara
genel anestezi ve nihai cerrahi müdahale öncesi peruktan
perikardiyosentez uygulanmalıdır. Perikardiyosentez yapılan hastaların %20-%50’sinde rekürren perikardiyal
efüzyon gelişmektedir. Rekürren perikardiyal efüzyonu
olan hastalarda cerrahi perikardiyotomi düşünülmelidir.
Perikardiyal efüzyonun definitif cerrahi drenajının amacı
perikardiyal kesenin lenfatik drenajını yeniden sağlamaktır. Bu, perikard ve plevral boşluk, ya da perikard ve
komşu derialtı dokular arasında bir iletişim (pencere)
oluşturarak elde edilebilir. Perikardiyal-plevral pencere
video torakoskopi veya anterior torakotomi ile gerçekleştirilebilir. Perikardın bir kısmı frenik sinirin anteriorunda eksize edilir. Perikardın loküle olduğu durumlarda
frenik sinirin posteriorundan ikinci bir pencere gerekli
olabilir. Ameliyat sırasında perikarda yerleştirilen drenlerin göreceli değeri belirsizdir. Uygun şekilde dekompres
edilmiş perikarda yerleştirilen drenler genellikle küçük
çıkışa sahiptir ve 24 ila 48 saat içinde çıkarılır. Plevral ve
perikardiyal effüzyonların ortak patofizyolojisinden dolayı, perikardiyal efüzyonu olan hastaların %50’sinde
eşlik eden plevral efüzyon mevcuttur. Sol hemitorakstan
yapılan bir video torakoskopi her iki efüzyonunda tedavisi için bir fırsat sağlar. Bu yaklaşımın teorik dezavantajı
efüzyonların genellikle yaygın lenfatik tıkanıklık sonucu
olmasıdır. Yaygın lenfatik hastalıktan dolayı bir plevral
efüzyon olan tarafla aynı tarafta bir perikardiyal-plevral
pencerenin yaratılması sıvısının reabsorbsiyonuna engel
olabilir.47 Bununla birlikte bu yaklaşımın yararı perikardiyum dekomprese edilir ve kardiyak tamponadla ilişkilli
sekonder etkiler iyileştirilir. Perikard için torakoskopik
erişimi sınırlı olan hastalarda ksifoid altı perikardiyal pencere alternatif bir yaklaşımdır. Subxiphoid yaklaşım ksifoid proçesin 4 cm altına uzanan orta hat insizyonu içerir.
Perikardiyal pencere anterior perikardın 10-15 cm2 eksizyonu ile oluşturulur. Bu yaklaşımın, 3 ay içinde, yak-
SEÇİLMİŞ SİSTEMLERE GÖRE
PALYATİF UYGULAMALAR
BAŞ, GÖZ, BOYUN VE BOĞAZ
Kanama veya kanama tehdidi:
Epistaksis: Anterior ve posterior nazal tampon,
balon tamponadı (30 cc Foley), gümüş nitrat koterizasyon, endoskopik koterizasyon, arteriyel embolizasyon,
internal maksiller arter ve/veya ön/arka etmoid arterlerin ligasyonu, maksiller sinüs yoluyla ligasyonu (Caldwell-Luc yaklaşımı)
Operatif veya tümör alanı kanaması veya kanama
tehdidi: Endoskopik koterizasyon; eksternal karotid arter
ligasyonu; diğer vasküler ligasyonlar; miyokutanöz (deltopektoral) flep kullanılarak ışınlanmış, ülsere alanların
aşılanması
Körlük: Retinanın HIV ile ilgili enfeksiyonları için
antiviral ajanların intraocular uygulanması, radyasyona
bağlı kataraktların eksizyonu ve diğer göz tedavileri
Şekil bozukluğu ve fonksiyon kaybı: Tümör kitlesinin küçültülmesi, protezli veya protezsiz otolog doku
greftleme
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
25
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
Uzak metastaz varlığında bile renal hücreli karsinom için
nefrektomi, hacimli lezyonlarda mesane rezeksiyonu.52
Disfaji: Tümör kitlesinin küçültülmesi veya rezeksiyonu
Disfoni (ses kısıklığı): Rekürren laringeal sinir disfonksiyonu durumlarda gerçek ses telleri stentlemesi
Fistül: diversiyon; rezeksiyon; kolon, vajina ve cilde
fistül için stentleme. Perineal üriner fistül için perkütan
nefrostomi ile birlikte üreterik oklüzyon.53
Dispne: Dil veya farenksin tıkayıcı lezyonların rezeksiyonu veya endoskopik elektrokoter, Kriyocerrahi
veya lazer kullanarak kitle küçültülmesi. Trakeal kompresyonlu tiroidin hacimli lezyonlarında Subtotal tiroidektomi. Sabit üst hava yolu tıkanıklığı için açık veya
perkütan trakeostomi, bol sekresyonların aspirasyon için
erişim, veya kronik solunum yetmezliğinde solunum
işini azaltma
Çıkım obstrüksiyonu: üreter kateter drenajı, perkütan suprapubik sistostomi, transüretral rezeksiyon.
Ağrı: Hidronefroza bağlı ağrı için üreteral stentleme, tümör ağrısı için böbrek veya mesane rezeksiyonu, tümörle ilişkili ağrı ve koku için penektomi,
transüretral rezeksiyon veya tümörün neden olduğu ağrının debulkingi, Farmakoterapiye bir alternatif olarak
ağrılı kemik metastazlarının tedavisinde tümörün hormonal manipülasyonu için kastrasyon
Ağrı: nefes darlığı tedavisinde olduğu gibi rezeksiyon veya kitle küçültülmesi, Sinir bölümü, stellat ganglion bloğu, ağrılı çürük ya da apseli diş çekimi, ağrılı,
kör göze enükleasyon
Obstrüktif üropatiye bağlı üremik semptomlar: Antegrad üreter stentleme, retrograd veya kombinasyon
yaklaşımlar; perkütan nefrostomi; durum ve amaçları belirginleştirinceye kadar bir uygun zamanı kolalayıncaya
kadar hemodiyaliz.54
Genel değerlendirmeler:
Neoplastik hastalığın lokal etkisi fonksiyoneldir ve
kozmetik olarak vücudun başka bir yerinde ortaya çıkan
hastalıktan çok daha yıkıcıdır. Baş ve boyun kanserli hastaların çoğu sadece yerel ve bölgesel hastalıkla ölür.
İmpotans: protez implantasyonu
Ek hususlar:
Baş ve oral kavitenin çok sayıda özelleşmiş fonksiyonlarından dolayı (örneğin, yüz ifadesi, konuşma, çiğneme, yutma) konuşma ve diğer özel terapistler de dahil
olmak üzere disiplinler arası bir yaklaşım, cerrahi müdahale planlamasında gereklidir.
Gros hematüri başlangıç yönetimi için, drenaj yanısıra irrigasyonu sağlamak için üç portlu geniş delikli
bir idrar kateteri (20–24 French) yerleştirilmelidir.
Pyelografinin kontrendike olması veya bu hastalarda vizüalizasyonun olmamasından dolayı ultrasonografi hidronefrozun doğrulanması için tercih edilen
yöntemdir.
Kozmetik sonuçlar ve fonksiyon üzerindeki etkisi
ile rezeksiyon ve kapatılması için kullanılabilir sınırlı
doku nedeniyle örneğin radyoterapi gibi adjuvan tedavileri, düşünün.
Retrograd, antegrad ve kombine yaklaşım üreteral stentleme için kullanılabilir. Retrograd yaklaşım tercih edilir ancak mesane trigonuna tümör distorsiyonundan dolayı her zaman mümkün değildir. Deri altına
yerleştirilmiş üriner stentler tarif edilmiştir. Malign tıkanıklığın giderilmesi için perkütan nefrostomi açık prosedürlerden daha az engelleyici mortalite ve morbidite
ile ilişkilidir.
Kriyocerrahi ve lazer rezeksiyonu doz sınırlamaları nedeniyle tekrar radyasyon tedavisinin normalde
mümkün olmadığı önceden ışınlanmış alanlarda kitle
küçültülmesi (sitoredüksiyon) için kullanılabilir.
Bazı prosedürler nörolojik, oftalmik, rekonstrüktif, vasküler ve karın cerrahların katılımı gerektirebilir.
Cerrahi yara veya baş ve boyun lezyonlarının tedavisinde kullanılan ilke ve teknikler (debridman, rezeksiyon ve otolog doku örtüsü) çoğu meme veya
ekstremitelerde ortaya çıkan benzer problemlere uygulanabilir.51
İSKELET SİSTEMİ
Yaklaşan kırık veya belirlenmiş patolojik kırık ile birlikte olan ağrı:
Ağırlık taşıyan: operatif küçültme / radyoterapi,
cerrahi dışı immobilizasyon ve analjezikler, bloklar
GENİTOÜRİNER SİSTEM
Hematüri: Nefrektomi, mesane rezeksiyonu, tümör
debulking, damar ligasyonu veya embolizasyon, sistoskopik koagülasyon, üriner kateter yoluyla sklerozan
ajanların infüzyon, arteriyel perfüzyon Sistemik semptomlar (örneğin, ateş, kırıklık, kilo kaybı, anoreksi):
Ağırlık taşımayan: radyasyon tedavisi, cerrahi dışı
immobilizasyon ve analjezikler, bloklar
Omurga: analjezikler, bloklar, vertebroplasti (kifoplasti)
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
26
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
Ağrı: kaburga rezeksiyonu, tümörün küçültülmesi,
nörektomi, ganglion bloğu
Spinal instabilite veya çökme: operatif fiksasyon:
Kord sıkışması: operatif dekompresyon, steroidler,
radyasyon tedavisi, kemoterapi
Anginal ağrı prosedürleri: koroner anjiyoplasti ve
stentleme, intra-aortik balon pompası, Minimal invaziv
koroner bypass prosedürleri, Transmiyokardiyal lazer revaskülarizasyon, servikal blok.57,58
Benign ve malign hastalıktan iskelet sistemi semptomları için semptom kontrolü genellikle farmakoterapi
ve kronik, kapsamlı bir yönetim programının bir parçası
olarak fizik tedavi gerektirir (örneğin, analjezikler, bifosfonatlar, hormonal tedavi / replasman, masaj).55
Ek hususlar:
Akciğer parankim rezeksiyonu nadiren palyatif
amaçlı endikedir. İnkomplet tümör debulkingi ömrü
uzatmaz veya etkili adjuvan kemoterapi veya radyasyon
tedavisi ile birlikte olmadıkça etkili palyasyon sağlamaz.
SİNİR SİSTEMİ
Periferal sinirler: lizis, debulking, nörektomi
Otonomik sinir sistemi: splankinektomi (alkol kullanılarak, kimyasal)
Endolüminal hastalığa bağlı olan semptomların
endoskopik müdahalelere cevap olasılığı daha yüksektir,
oysaki neoplazma bağlı solunum yollarına dış bası radyoterapi kullanarak daha iyi yönetilir. Bronkoskopik
yaklaşımlar başarısız radyasyon tedavisi durumlarında
kullanılabilir ve brakiterapi şeklinde radyasyon tedavisi
endolüminal oblitere tümörün stentlenmesini takiben
sokulabilir.
Spinal kord: dekompresyon ve stabilizasyon
Beyin:
İnfiltrasyon çeşitli ağrı sendromlarına yol açabilir. Crrahi rezeksiyon önemli yan etkilere sahip olabilir.
Mümkünse rezeksiyondan kaçınılmalıdır. Sinirin tümörle infiltrasyonu durumunda cerrahi rezeksiyon nadiren faydalı olur.
Vasküler, gastrointestinal, biliyer ve üriner sistemlerde kullanılan kendiliğinden genişleyen metalik
stentler sokmak için daha kolay ve daha rahattır ve yerleştirildikten sonra çıkarılamamasına rağmen daha sert
plastik stentlerden daha güvenlidir.
Güçsüzlük progresifse ve radyasyon etkili değilse
cerrahi dekompresyon sıklıkla acildir.
Para veya kuadripleji yaşam kalitesi üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir ve önemli ölçüde hastanın bakımını zorlaştırır.56
Özofajektomi için torakoskopik ve laparaskopik
yaklaşım benign ve malign özofagus hastalığı tedavisi
için teknik olarak mümkün ve güvenlidir. 26 ay, ortalama takip ile torakoskopik ve laparoskopik özofajektomi
özofagus kanseri tedavisi için bir onkolojik kabul edilebilir cerrahi yaklaşım gibi görünüyor.
GÖĞÜS
Aspirasyon: Trakeoözefageal fistül-endoskopik
nonfenestrated stent, özofagus rezeksiyonu
Kanama: Endobronşiyal rezeksiyon ve koterizasyon, arteriyel embolizasyon, akciğer rezeksiyonu
Perikardiyal tümörlerin ve genellikle süperior
vena kava obstrüksiyonuna neden olan tümörlerin debulkinginden elde edilen sonuçlar iç karartıcıdır.
Disfaji: Özofagus stent, Endoluminal rezeksiyon,
fotodinamik tedavi, özenle seçilmiş olgularda torakotomi
veya substernal yaklaşımlar yoluyla özofagus rezeksiyonu
Koroner bypass sağkalımı da düzelttiğinin gösterilmesinden önce de koroner arter hastalığına bağlı angina pektorisin palyasyonu için hızla kabul gördü. Eğer
anjinal semptomlar medikal tedaviye cevap vermiyorsa
veya medikal tedavi hasta için kabul edilemez yan etkilere sahipse hatta kardiyak veya nonkardiyak hastalığa
bağlı kısa yaşam beklentisi durumlarında bile daha az invazif antianjinal cerrahi işlemler düşünülebilir.
Havayolu obstrüksiyonu: Lazer ablasyon, elektrokoter, kriyoterapi, radyasyon (brakiterapi), ve fotodinamik tedavi kullanarak endobronşiyal rezeksiyon,
endobronşiyal stentleme, trakeostomi yoluyla trakeobronşiyal stentleme
Mediastinal hastalığı: superior vena kava balon dilatasyon veya stent, superior vena kava obstrüksiyonu
için nadiren damar bypass
ABDOMEN VE PELVİS
Kanama:
Şekil bozukluğu: göğüs duvarı kitlelerin rezeksiyonu, debulking, göğüs duvarı rekonstrüksiyonu, meme
rekonstrüksiyonu
Endolüminal kanama: lokalize kanama alanları
için endoskopik elektro ya da lazer koterizasyon; ülser
kanaması alkol enjeksiyonu; ülser kanamaların açık veya
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
27
Gökhan AKBULUT ve ark.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
inferiyor vena kavaya basısına sekonder masif alt ekstremite ödeminde intrakaval stentleme.
laparoskopik sütür ligasyon; Midenin hacimli, kanayan
lezyonlarında total veya subtotal gastrektomi; Tek veya
çoklu kaynaklar (melanom) için barsak rezeksiyonu
Ağrı: Çölyak pleksus bloğu, Metastazektomi, debulking, endoluminal rezeksiyon veya ablasyon, laparoskopik sempatektomi.59
Varis kanaması: endoskopik skleroterapi, balon
tamponadı, transjuguler intrahepatik portosistemik şant
(TIPS)
Genel değerlendirmeler:
Pelvik kanama: arteriyografi ve embolizasyon, arteriyel ligasyon
Göğüs hastalığı veya sistemik hastalıkla ilgili bazı
semptomlar abdominal etyolojiye sahiptir. Anoreksiya,
obstrüktif sarılık veya masif splenomegaliye bağlı olabilir, oysaki dispne asit gerilimi nedeniyle olabilir.
Dispne, şişkinlik, çabuk doyma:
Asit: İğne parasentezi, ‘pigtail’ kateter takılması,
drenaj için Tenkhoff (periton diyalizi kateteri) takma,
Denver ya da Levine peritoneo-venöz şant, periton-mesane şantı, Budd-Chiarri sendromuna (hepatik ven trombozu) bağlı asit için TIPS, intrakaval metalik stent
yerleştirilmesi.
Mide rezeksiyonunun, neoplazmlara bağlı belirtilerin (tıkanma, kanama, ağrı) giderilmesi için bypass
prosedürlerine tercih edilmesi konusunda genel bir fikir
birliği mevcuttur.
Karında asit için invaziv prosedürlerin seçimi konusunda hasta memnuniyetini veya etkinliğini karşılaştıran çok az prospektif veri vardır. Seçimdeki faktörler
şunlardır: hayat beklentisi, asitin altında yatan etyolojisi, koagülopati ve enfeksiyon varlığı, asit lokülasyonun
derecesi, asit özellikleri (örneğin, bulanık, kanlı), karın
duvarı doğası ve önceki intraperitoneal cerrahisi, ve dışa
drenaj için hasta onayı.
Kitle veya organomegali: masif splenomegali için
splenektomi, Tümör debulking (karaciğer, omentum,
barsak)
Fistül: yara bakımı, barsak rezeksiyonu ve trakt eksizyonu, proksimal yerleştirilmiş ostomi ile saptırma,
nonfenestrated stent ile stentleme, fistül yolu entübasyonu.
Mekanik veya farmakolojik profilaksinin sakıncalı
olduğu hiperkoagülabiliteli hastalarda abdominal, pelvik
ve ortopedik palyatif prosedürlere ek olarak bir vena
kava filtresi yerleştirme düşünülmelidir.60
Ekstremite ödemi: inguinal lenfadenektomi seçilmiş olgularda metastatik meme hastalığı veya melanoma
bağlı şiddetli üst ve alt ekstremite ödeminin ilerlemesini
yavaşlatabilir veya düzeltebilir. Intrahepatik tümörün
1.
2.
3.
4.
5.
6.
Cady B, Miner T, Morgentaler A. Part 2: surgical palliation of advanced illness: what’s
new, what’s helpful. J Am Coll Surg 2005;
9(2):281-5.
Demme RA, Singer EA, Greenlaw J, Quill
TE. Ethical issues in palliative care. Anesthesiol Clin 2006;24(1):129-44.
Dunn GP, Johnson AG. Surgical Palliative
Care. New York, NY: Oxford University
Press; 2004. p.1-267.
Easson AM, Asch M, Swallow CJ. Palliative
general surgical procedures. Surg Oncol
Clin N Am. 2001;10(1):161-84.
Hofmann B, Håheim LL, Søreide JA. Ethics
of palliative surgery in patients with cancer.
Br J Surg 2005;92(7):802-9.
McCahill L, Ferrell B. Palliative surgery for
KAYNAKLAR
7.
cancer pain. West J Med 2002;176(2):10710.
Wagman L, ed. Palliative surgical oncology.
Surg Oncol Clin N Am. 2004;13:401-547.
carcinoma. Surg Clin North Am 1990;
70(6):1429-47.
Weissman DE. Decision making at a time of
crisis near the end of life. JAMA 2004;
292(14):1738-43.
13. Sohn TA, Lillemoe KD, Cameron JL, Huang
JJ, Pitt HA, Yeo CJ. Surgical palliation of unresectable periampullary adenocarcinoma
in the 1990s. J Am Coll Surg 1999;188(6)
658-66.
10. Kalser MH, Barkin J, MacIntyre JM. Pancreatic cancer: assessment of prognosis by
clinical presentation. Cancer 1985;56(2):
397-402.
15. Singh SM, Reber HA. Surgical palliation for
pancreatic cancer. Surg Clin North Am
1989;69(3):599-611.
8.
9.
Landis SH, Murray T, Bolden S, Wingo PA.
Cancer statistics, 1999. CA Cancer J Clin
1999;49(1):8-31.
11. Ahrendt SA, Pitt HA. Surgical management
of pancreatic cancer. Oncology (Huntingt)
2002;16(6):725-34.
12. Yeo CJ, Pitt HA, Cameron JL. Cholangio-
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
28
14. Singh SM, LongmireWPJr, Reber HA. Surgical palliation for pancreatic cancer:
theUCLA experience. Ann Surg 1990;
212(2):132–9.
16. de Rooij PD, Rogatko A, Brennan MF. Evaluation of palliative surgical procedures in
unresectable pancreatic cancer. Br J Surg
1991;78(9):1053–8.
Gökhan AKBULUT ve ark.
17. Di Fronzo LA, Cymerman J, Egrari S,
O’Connell TX. Unresectable pancreatic carcinoma: correlating length of survival with
choice of palliative bypass. Am Surg
1999;65(10):955-8.
18. Lillemoe KD. Palliative therapy for pancreatic
cancer. Surg Oncol Clin N Am 1998;7(1):199216.
19. Potts JR 3rd, Broughan TA, Hermann RE.
Palliative operations for pancreatic carcinoma. Am J Surg 1990;159(1):72-7.
20. Sarr MG, Cameron JL. Surgical management of unresectable carcinoma of the pancreas. Surgery 1982;91(2):123–33.
21. Abraham S, Barkun J, Barkun A. Palliation
of malignant biliary obstruction: a prospective trial examining impact on quality of life.
Gastrointest Endosc 2002;56(6):835-41.
22. Spanknebel K, Conlon KC. Advances in the
surgical management of pancreatic cancer.
Cancer J 2001;7(4):312-23.
23. Burke EC, Jarnagin WR, Hochwald SN, Pisters PW, Fong Y, Blumgart LH. Hilar cholangiocarcinoma: patterns of spread,
importance of hepatic resection for curative
operation, and a presurgical clinical staging
system. Ann Surg 1998;228(3):385-94.
24. Brandabur JJ, Kozarek RA, Ball TJ, Hofer
BO, Ryan JA Jr, Traverso LW, et al. Nonoperative versus operative treatment of obstructive jaundice in pancreatic cancer: cost
and survival analysis. Am J Gastroenterol
1988;83(10): 1132-9.
25. Lichtenstein DR, Carr-Locke DL. Endoscopic palliation for unresectable pancreatic
carcinoma. Surg Clin North Am
1995;75(5):969–88.
26. Sarfeh IJ, Rypins EB, Jakowatz JG, Juler
GL. A prospective, randomized clinical investigation of cholecystoenterostomy and
choledochoenterostomy. Am J Surg
1988;155(3): 411-4.
27. Lillemoe KD, Cameron JL, Hardacre JM,
Sohn TA, Sauter PK, Coleman J, et al. Is
prophylactic gastrojejunostomy indicated for
unresectable periampullary cancer? A
prospective randomized trial. Ann Surg
1999;230(3):322-8.
28. Espinel J, Vivas S, Munoz F, Jorquera F,
Olcoz JL. Palliative treatment of malignant
obstruction of gastric outlet using
an endoscopically placed enteral Wallstent.
Dig Dis Sci 2001;46(11):2322-4.
29. Bornman PC, Harries-Jones EP, Tobias R,
Van Stiegmann G, Terblanche J. Prospective controlled trial of transhepatic biliary en-
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
doprosthesis versus bypass surgery for incurable carcinoma of head of pancreas.
Lancet 1986;1(8472):69-71.
30. van den Bosch RP, van der Schelling GP,
Klinkenbijl JH, Mulder PG, van BlankensteinM, Jeekel J. Guidelines for the application of surgery and endoprostheses in the
palliation of obstructive jaundice in advanced cancer of the pancreas. Ann Surg
1994;219(1):18-24.
31. Lillemoe KD, Cameron JL, Kaufman HS,
Yeo CJ, Pitt HA, Sauter PK. Chemical
splanchnicectomy in patients with unresectable pancreatic cancer: a prospective
randomized trial. Ann Surg 1993;217(5):
447-55.
32. Gress F, Schmitt C, Sherman S, Ikenberry
S, Lehman G. A prospective randomized
comparison of endoscopic ultrasound- and
computed tomography-guided celiac plexus
block for managing chronic pancreatitis
pain. Am J Gastroenterol 1999;94(4):900-5.
33. Lillemoe KD, Cameron JL, Yeo CJ, Sohn
TA, Nakeeb A, Sauter PK, et al. Pancreaticoduodenectomy: does it have a role in the
palliation of pancreatic cancer? Ann Surg
1996; 223(6):718-25.
34. Bicanovsky LK, Lagman RL, Davis MP,
Walsh D. Managing nonmalignant chronic
abdominal pain and malignant bowel obstruction. Gastroenterol Clin North Am
2006;35(1):131-42.
35. Krouse RS. Surgical management of malignant bowel obstruction. Surg Oncol Clin N
Am. 2004;13(3):479-90.
36. Krouse RS, McCahill LE, Easson AM, Dunn
GP. When the sun can set on an unoperated bowel obstruction: management of malignant bowel obstruction. J Am Coll Surg.
2002;195(1):117–28.
37. Mount BM. Bowel obstruction. In: MacDonald N, ed. Palliative Medicine. A CaseBased Manual. Toronto, Canada: Oxford
University Press; 1998. p.34-47.
38. Mentzer SJ, Swanson SJ. Lung transplantation. In: Austen KF, Burakoff SJ, Rosen
FS, et al, eds. Therapeutic immunology.
Malden (MA): Blackwell Science, Inc.; 2001.
p.482-95.
39. Fishman A, Martinez F, Naunheim K, Piantadosi S, Wise R, Ries A, et al. A randomized trial comparing lung-volume
reduction surgery with medical therapy for
severe emphysema. N Engl J Med
2003;348(21):2059-73.
40. Dudgeon DJ, Kristjanson L, Sloan JA, Lertz-
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
29
man M, Clement K. Dyspnea in cancer patients: prevalence and associated factors. J
Pain Symptom Manage 2001;21(2):95-102.
41. Bruera E, Schmitz B, Pither J, Neumann
CM, Hanson J. The frequency and correlates of dyspnea in patients with advanced
cancer. J Pain Symptom Manage
2000;19(5):357-62.
42. Dudgeon DJ, Lertzman M. Dyspnea in the
advanced cancer patient. J Pain Symptom
Manage 1998;16(4):212-9.
43. Reuben DB, Mor V. Dyspnea in terminally
ill cancer patients. Chest 1986;89(2):234-6.
44. Bisel HF, Wroblewski F, Ladue JS. Incidence and clinical manifestations of cardiac
metastases. J Am Med Assoc
1953;153(8):712-5.
45. Warren WH.Malignancies involving the pericardium. Semin Thorac Cardiovasc Surg
2000;12(2):119-29.
46. Chiles C, Woodard PK, Gutierrez FR, Link
KM. Metastatic involvement of the heart and
pericardium: CT and MR imaging. Radiographics. 2001;21(2):439-49.
47. Sagristà-Sauleda J, Mercé J, PermanyerMiralda G, Soler-Soler J. Clinical clues to
the causes of large pericardial effusions. Am
J Med 2000;109(2):95-101.
48. Celermajer DS, Boyer MJ, Bailey BP, Tattersall MH. Pericardiocentesis for symptomatic malignant pericardial effusion: a study
of 36 patients. Med J Aust 1991;154(1):1922.
49. Anderson TM, Ray CW, Nwogu CE, Bottiggi
AJ, Lenox JM, Driscoll DL, et al. Pericardial
catheter sclerosis versus surgical procedures for pericardial effusions in cancer patients. J Cardiovasc Surg (Torino) 2001;
42(3):415-9.
50. Girardi LN, Ginsberg RJ, Burt ME. Pericardiocentesis and intrapericardial sclerosis:
effective therapy for malignant pericardial
effusions. Ann Thorac Surg
1997;64(5):1422-7.
51. Ross EL, Abrahm J. Preparation of the patient for palliative procedures. Surg Clin
North Am 2005;85(2):191-207, v.
52. Couillard DR, deVere White RW. Surgery
of renal cell carcinoma. Urol Clin North Am
1993;20(2):263-75.
53. Barton DP, Morse SS, Fiorica JV, Hoffman
MS, Roberts WS, Cavanagh D. Percutaneous nephrostomy and ureteral stenting in
gynecologic malignancies. Obstet Gynecol
1992; 80(5):805-11.
Gökhan AKBULUT ve ark.
54. Fainsinger RL. Integrating medical and surgical treatments in gastrointestinal, genitourinary, and biliary obstruction in patients
with cancer. Hematol Oncol Clin North Am
1996;10(1):173-88.
55. Rajah G, Altshuler D, Sadiq O, Nyame VK,
Eltahawy H, Szerlip N. Predictors of delayed
failure of structural kyphoplasty for pathological compression fractures in cancer patients. J Neurosurg Spine 2015;23(2):
228-32.
PALYATİF BAKIM İÇEREN CERRAHİ UYGULAMALAR
56. Borgelt B, Gelber R, Kramer S, Brady LW,
Chang CH, Davis LW, et al. The palliation
of brain metastases: final results of the
first two studies by the Radiation Therapy
Oncology Group. Int J Radiat Oncol Biol
Phys 1980;6(1):1–9.
57. Do YS, Song HY, Lee BH, Byun HS, Kim
KH, Chin SY, et al. Esophagorespiratory
fistula associated with esophageal cancer:
treatment with a Gianturco stent tube. Radiology 1993;187(3):673-7.
Turkiye Klinikleri J Gen Surg-Special Topics 2016;9(1)
30
58. Baas P, van Zandwijk N. Endobronchial
treatment modalities in thoracic oncology.
Ann Oncol 1995;6(6):523-31.
59. Doglietto GB, Pacelli F, Caprino P, Alfieri S,
Carriero C, Malerba M, et al. Palliative surgery for far-advanced gastric cancer: a retrospective study on 305 consecutive
patients. Am Surg 1999;65(4):352-5.
60. Baines MJ. The medical management of
malignant intestinal obstruction. Baillieres
Clin Oncol 1987;1:357-71.
Download