İlk 16 sayfa için tıklayın.

advertisement
ATTILLA ERDEMLİ
Mersin'de dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Bir süre felsefe öğretmenliği yaptı, sonra
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde Doktora
çalışmalarına başladı. 1980 yılında Felsefe Tarihi Kürsüsü'ne asistan
olarak girdi. 1984 yılında "Spinoza'nın Ahlak Anlayışı" adlı teziyle
felsefe doktoru oldu. 1990 yılında yardımcı doçent, 1996 yılında doçent ve 2009 yılında da profesör oldu.
Felsefe çalışmaları yaşama sorununda yoğunlaşmaktadır. Yaşama
sorunu bağlamında Varlık Felsefesi, Tarih Felsefesi, Devlet Felsefesi,
Aydınlanma Felsefesi ve Spor Felsefesi gibi alanlarda çalışmaktadır.
Felsefede akademik etkinlikler yanında, felsefeyi topluma götürmeyi amaçlayan çalışmalar da yapmaktadır.
Farklı konularda yazdığı makaleleri yanında, yayınlanmış beş kitabı
vardır: İnsan, Spor ve Olimpizm (Sarmal Yayınevi, 1996), Dağlarla
(İnsancıl Yayınları, 1998), Spor Felsefesi (E Yayınları, 2002), Avuçlarımızdaki Cennet (E Yayınları, 2004) ve Spor Yapan İnsan (E Yayınları, 2008).
1965 yılında başladığı dağcılık sporunu hâlâ sürdürmektedir. 19832010 yıllarında Türkiye Dağcılık Federasyonu'nun İstanbul temsilciliğini yaptı. 1992-1996 yıllarında TMOK Olimpik Akademi
Başkanlığı'nda bulunmuştur.
1996 yılında TMOK Fair Play Ödülü'ne layık görüldü. 1998 yılında
Garanti Bankası'nın açtığı "Yarına Dört Işık" Proje Yarışması'nda birincilik ödülünü alan "Bin Olimpik Genç" adlı proje topluluğunda
yer aldı. 1999 yılında Gökçe Karataş 1. Spor Ödülleri'nde incelemearaştırma dalında ikincilik ödülünü aldı.
Türk Felsefe Derneği, Türkiye Felsefe Kurumu, Yarınlar için Eğitim
Derneği, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi ve AKOB (Akdeniz Opera ve Bale Derneği) üyesidir.
Evli ve bir kızı vardır.
Ayrıntı: 883
Philosophia Ayrıntı Dizisi: 5
Mitostan Felsefeye
Attilla Erdemli
Son Okuma
Onur Koçyiğit
© 2015, Attilla Erdemli
Bu kitabın Türkçe yayım hakları
Ayrıntı Yayınları'na aittir.
Kapak İllüstrasyonu
SuperStock / Getty Images Turkey
Kapak Tasarımı
Gökçe Alper
Dizgi
Esin Tapan Yetiş
Baskı ve Cilt
Kayhan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Merkez Efendi Mah. Fazılpaşa Cad. No: 8/2 Topkapı/İstanbul
Tel.: (0212) 612 31 85 - 576 00 66
Sertifika No.: 12156
Birinci Basım: İstanbul, Mayıs 2015
Baskı Adedi 1000
ISBN 978-975-539-994-2
Sertifika No.: 10704
AYRINTI YAYINLARI
Basım Dağıtım San. ve Tic. A.Ş.
Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No.: 3 Cağaloğlu – İstanbul
Tel.: (0212) 512 15 00 Faks: (0212) 512 15 11
www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr
Mitostan Felsefeye
Attilla Erdemli
Philosophia Ayrıntı Dizisi
Felsefe Işığıyla Arayışlar
Prof. Dr. Nejat Bozkurt
Özgürlük Üzerine Bir Deneme
Herbert Marcuse
Felsefeye Davet 1
Veysel Atayman
Søren Kierkegaard'da
Kaygı Kavramı
Yasemin Akış
İçindekiler
— Başlarken.........................................................................................................9
1. Çıplak Varlık....................................................................................................17
BEŞ SORU......................................................................................................18
ALTINCI SORU.............................................................................................22
UYUMSUZ VARLIK.....................................................................................25
BILGIYE ZORUNLU VARLIK.....................................................................27
İnsan Niçin Bilmek Zorundadır'a İlk Yanıtlar....................................30
Bilgi Kuvvettir..................................................................................36
Belirsizliğin Gücü............................................................................38
Bilgilenmenin Sınırı..............................................................................41
Neyi Bilebiliriz?................................................................................41
Ölçüt Sorunu....................................................................................46
Bilginin Varolduğu Yerde................................................................50
ARDI'DEN SONRA.......................................................................................55
Bir Kültür Bölgesi: Güneybatı Asya.....................................................58
2. Mitoloji............................................................................................................61
MITOLOJI NEDIR?.......................................................................................61
Mitos ve Efsane.....................................................................................65
Mitos ve Efsanenin Ayrılan Yanları ....................................................66
Mitos ve Efsanenin Koşut (paralel) Yanları ........................................76
BIR DÜŞÜNME MODELI OLARAK MITOS.............................................77
OLUŞ ............................................................................................................88
Khaos....................................................................................................88
Kosmos..................................................................................................93
Olympos ...........................................................................................97
Zeus...................................................................................................97
Antikçağda Din ....................................................................................103
Mitolojiyi Yaratan Ortak Akıl Uyarınca
Olympos Neden Gerekli Oldu?......................................................107
İnsan......................................................................................................111
Tanrıların Armağanı............................................................................117
Varoluş..................................................................................................120
Evreni Anlatan Mitoslar.......................................................................121
Olympos'u Anlatan Mitoslar................................................................121
Coğrafi Yerler ve Yer Olaylarını Anlatan Mitoslar.............................122
Tek Canlıların (ya da Türlerin) Oluşumunu Anlatan Mitoslar.........123
İnsan'ın Duygu Durumlarını, Duygulanımlarını Anlatan Mitoslar.125
İnsan'ın Önemli Yaşama Durumlarını Anlatan Mitoslar..................127
Kahramanlar.....................................................................................129
BILGELIKLER................................................................................................132
Bilgelikler ve Felsefe..............................................................................135
Boşluktaki Yaşam.................................................................................140
Varolma Ortamı...............................................................................141
3. Miletos Okulu..................................................................................................146
MILETOS ......................................................................................................150
İYONYA'DA BILIM.......................................................................................152
İYONYA'DA FELSEFE..................................................................................154
Thales....................................................................................................155
Bir Soru.............................................................................................158
Kabuller.............................................................................................163
Yanıt ya da bir Deneme...................................................................167
Töz ve İlinek..........................................................................................168
Arkhe Neden Su?.............................................................................171
Tanrılar Neredeler?...............................................................................173
Aydınlanma......................................................................................174
Anaksimandros.....................................................................................178
Eleştiri...............................................................................................182
Anamaddenin Başlıca Özellikleri........................................................184
Anaksimenes.........................................................................................190
Bir Şeyin Varlık Nedeni Olmak ....................................................193
Bir Şeyin Varoluş Nedeni Olmak...................................................194
Bir şeyin hem Varlık Nedeni hem de Varoluş Nedeni olmak....194
Töz olarak Anamadde ya da Hava (Aer).......................................195
4. Miletos'un Ardından.......................................................................................201
FELSEFENIN BÜYÜK DEVINIMI..............................................................204
Felsefe ve Felsefe Tarihi.........................................................................204
Felsefenin Devinimi..............................................................................207
— Kaynakça.........................................................................................................221
Sevgili
A priori Felsefe Topluluğuna*
* A priori Felsefe Topluluğu, Ahmet Alemdar, Ruthy Meranda, Eli Meranda, Kerim
Olcay, Berrin Önder, Yavuz Tezeller, Serra Ulusoy ile anılarımızda hep yaşayacak
olan Sevgili Gürsu Okan'dan oluşmaktadır ve topluluğun 15 yıldır yaptığı felsefe
çalışmaları hâlâ sürmektedir.
Başlarken
T
arih kitapları, tarihsel süreci bölümler, sonra elde ettikleri
parçaları peşpeşe sıralayarak tarihsel süreci kendilerince yeniden kurarlar. Bu bir tarih yapma, tarih anlama ve değerlendirme yöntemidir. Orada tarih birbirini izleyen çağlara, devirlere,
dönemlere bölünür; dondurulur, kalıplanır. Bu tutumu hemen
her tarihte, örneğin bilim tarihinde, kültür tarihinde, sanat tarihinde vd görebiliriz. Tarihe daha rahat baktığımızda, doğası gereği bölümlenmeyen, sürekli bir devinimle karşılaşırız. Orada tarihi
görünür kılan tarihsel olay çok yönlü nedensellikle devinerek tarihsel gerçekliği ortaya çıkartmaktadır. Tarih çalışmalarının amacı, bu tarihsel gerçekliği kavrayıp anlaşılır kılmaktır. Tarihi öğrenmek, olayların ardında, onlarla kendisini göstermeye çalışan
tarihsel gerçekliği öğrenmektir. Burada tarihi kendi süreci içinde
kavramak önem kazanır. Bölümlemeci tarih anlayışının göz ardı
ettiği bu durum, kimi zaman geçerliği çok kuşkulu yargılara da
varır. Örneğin, şu tür saptamalarla karşılaşırız: "İnsanlar önceleri
mitoslara inanıyorlardı. Bütün bilgileri mitosları oluşturan öykülerle sınırlıydı. Sonra felsefe başladı ve mitoslar dönemi bitti. İnsanlar artık sorgulayan bir anlayışla hareket etmekteydiler. Daha
sonra bilimsel yaşama geldi, pozitif dönem başladı ve felsefenin
yerini bilim aldı…" Ne felsefenin başlamasıyla mitoslar sona erdi
ne de bilimin başlamasıyla felsefe sona erdi. Bunlar her zaman
birbirlerinin içindedirler ve hep etkileşmektedirler. Bunları birbirinin ardına yerleştirmek, bir sıra düzenine sokmak, aralarındaki
gerçek ilişkiyi, etkileşimi göz ardı etmektir. Dahası, İnsan ve yaşamı söz konusu olduğunda bu etkileşim çok daha fazla ve yoğun
gerçekleşir.
9
Attilla Erdemli
Aynı bölümleyip sıralayan tutum tarihsel olay içindeki değişik
gelişmeleri neden–sonuç ilişkisiyle peş peşe dizilmiş olarak görür: Bir tarihsel olay, önceki bir tarihsel olayın sonucudur; fakat
neden konumundaki olayın, nedeni olduğu sonuçla aynı tarihsel
gerçekliğe dayandığı çok zaman geçerli değildir. Tarihte de nedensel bağlantılar bulunmaktadır fakat bir olayın nedeni mutlaka
onun hemen gerisindeki olmak zorunda değildir; ayrıca özellikle
tarihte bir olayın görünür nedeni ile asıl nedeni aynı olmamaktadır. Bir gelişme, değişik olaylardan sonra asıl nedeni olacağı olayı
ortaya çıkartabilir. Sözgelimi Renaissance dediğimiz büyük kültür hareketinin temelleri, ortaçağın başlarında atılmıştı; ortaçağ
bilgeleri ortaçağ aydınlığını kurarlarken, Renaissance'ı da hazırlamaktaydılar. Bu Renaissance'ın hemen öncesinde olmadı; bin yıla
yakın bir süreçte gerçekleşti. Öte yandan Renaissance çok daha
gerideki antikçağdan büyük ölçüde esinlenerek gelişmiştir. Tohumların gelişimi yüzyıllar içinde gerçekleşebilir. Bu çoğu zaman
önemli değildir çünkü önemli olan sonuçtan çok, sonucu yaratan
ve süren tarih denilen harekettir. Tarih, sözgelimi bir şeyin tarihi,
bir şeyi o şey yapan özün değişik ortaya çıkışları, somutlaşmaları ile bunlar arasındaki ilişkiler, etkileşimler ve bu süreçte şeyin
özünü ne ölçüde tanıyabildiğimiz, bilebildiğimizdir. Dolayısıyla tarih, değişik belgelere, saptamalara, verilere dayanılarak bir
şeyin zaman içindeki öyküsünün anlatılmasından çok, o şeyi, o
şey yapan özü, onun değişik somutlaşma süreçleriyle aramaktır.
"Şey"in özünün devinimi, kendisini somutlaştırması olarak ele
alındığında tarihin erekli olup olmadığı sorunuyla karşılaşırız.
"Erek" tümüyle İnsancadır. İnsanın düşüncesinin dışında, örneğin, evrende ya da doğada bir erek bulunup bulunmadığını gösteren bir işaretle karşılaşmış değiliz. Erek, İnsan'ın doğada fark
edilen devinimi anlamlandırabilmek için bulup kullandığı ve doğaya, olaylara yansıttığı bir kavram. Bu yansıtma yakın zamanlara
özgü değildir. Yakın zamanlarda daha çok tarihin sonu konuşulup
tartışılıyor.
Tarihin ereklilikle işlenmesine ilkin dinlerde rastlıyoruz. "Nereden geldim?", "Ölünce ne olacağım, nereye gideceğim?" gibi
dinlerde yanıtlanması kaçınılmaz olan sorular ister istemez tarihe
değgin bir düşünüşe ve olayların yorumlanışına götürmektedir.
Aynı bağlamda, adı koyulmasa da tutum olarak, tarihli yaşama
ya da tarihlilik ile de karşılaşırız. Dinlerdeki ereklilik ile felsefe10
Mitostan Felsefeye
deki ereklilik ayrıdır. Dinlerde eskatalojik bir ereklilik söz konusudur. Felsefe ile dinin önemli ayrımlarından biri de buradadır.
Dinlerde, sözgelimi mitolojide Hades ülkesi, dünyanın sona ermesi, yaşamanın bitmesi, yargılanma zamanının gelmiş olması,
öbür dünya, yargılanma gibi öğeler eskatalojik özelliği gösterirler;
büyük din sistemlerine geldiğimizde bu özellik daha da güçlenir
ve hatta belirleyici olur. Felsefe ise ereklilik ağırlıklı olarak evrim
anlayışında temellerini bulur. Felsefedeki ereklilik yaşamayla iç
içe geçmiştir. Orada dile getirilmek istenen, bireyin küçük yaşamalardan, sıradanlıktan, kendini boşa harcamaktan sıyrılıp kendi
özgün ve yüksek yaşamasını somutlaştırması ve soylu bir yaşama
evresine ulaşmasıdır. Felsefede tarih, İnsan'ı sonsuzlukla karşılaştırır.
Felsefede tarihin erekli olduğu düşüncesiyle Empedokles ve
Anaksagoras ontolojilerinde karşılaşırız. Sokrates düşüncesinde "ereklilik" bir umut olarak karşımıza çıkar. Konuyu bir tarih
felsefesine ulaşacak boyutta ele alan Kant olmuştur. Kant, tarihin
bir doğal süreç olduğunu savlar: Savaşlar, barışlar, gerginlikler,
yapıcı–yaratıcı etkinlikler tarihsel sürecin olağan özellikleridir;
bunlarla gerçekleşen gelişme dünya devletini amaçlamaktadır;
doğanın bu gizil amacı uyarınca, bütün dünya evrensel bir anayasa uyarınca bir federe devlet olacaktır; o zaman yaşama, ebedi
barış içinde yapıcı–yaratıcı bir sürece dönüşecektir... Stoa felsefesindeki doğa–İnsan bütünleşmesini çağrıştıran Kant görüşünde
tarih aydınlanmış ve aydınlanan bir geleceğe doğru gelişmektir.
Kendisini ancak erginlenen, yetkinleşen yaşamasında gösterecek
bir özün; doğaya içkin bir özün ortaya çıkması erek olmaktadır.
Nietzsche örneğin, kimi düşünürler ise tarihsel olayın ereklilik ile
ilişkiye getirilmesine karşıdırlar.
Ereklilik ile tarihteki bir başka soruna yanıt verebilme olanağı
da doğmaktadır. Pek tartışılan bu sorun, tarihsel olayın bir özelliğinden kaynaklanır: Tarihsel süreç bir yineleme midir yoksa bir gelişme, olgunlaşma, erginlenme midir? Tarihsel olay görünen yanıyla yineleme izlenimi vermektedir; görünenin gerisinde, kendisini
somutlaştıran bir öz olarak anlaşıldığında bir gelişme, erginlenme, özün kendi en son ve en yetkin durumuna doğru ilerlemesi
olmaktadır. Burada tarihsel sürecin birbiriyle bağlantılı iki yanı
ortaya çıkıyor: ilki, ilineksel olarak, bir kerelik, olup–biten olaylar
dizisi; ikincisi ise daha derinde, büyük ereğe doğru fakat bir ke11
Attilla Erdemli
relik ve ilineksel olanları kullanarak gerçekleşen tarih süreci. Bu
durum Kant ve Hegel'i düşündürüyor. Kant'ın tarih anlayışına genel çizgileriyle değinilmişti. Hegel'in tarih anlayışıyla ayrılan yan
ise; ide kendi süreci sonunda kendisine ulaşmayı amaçlamaktadır.
Burada ise tarihsel süreçte "şey"in özü kendi en yetkin açılımını,
en son somutlaşmasını amaçlamaktadır.
Ereklilik, tarihsel süreç üstüne ileriye dönük bir tasarım veriyor; böylece tarihsel süreci bir biçimde anlamlandırabiliyoruz.
Yine de ereklilik ile tarihsel olay arasında bir ilişki bulunduğunu
gösterecek verilerden yoksunuz. Ereklilik olmadan tarihsel olay
açıklanamaz mı; çok mu karanlıkta kalır? Tarihe başka açıdan bakılamaz mı?
Tarih bir İnsan olayıdır. Bu evrenin tarihi de olsa, dünyamızın
tarihi de olsa, bir bitki ya da böceğin tarihi de olsa değişmez; tarih
bir İnsan olayıdır. Çünkü tarih, İnsan ile vardır ve İnsan içindir.
Canlı, cansız, içkin, aşkın pek çok varlığın, durumun, sürecin tarihini araştıran, belirlemeye çalışan, dile getiren İnsan'dır. Böylece İnsan doğrudan dolaylı bağıntılı olduğu, yaşadığı yöresini
tanır, değerlendirir ve yeri geldiğinde yaşamasına katar. Tarih bir
yaşama olayıdır; yaşamaya dayanır ve varlığını dokuyan öğeleri
yaşamadan alır. İnsan tarihi kurarken tarihlilik bir yaşama tutumu olarak yaşamasına katılır. Burada tarih artık daha yoğun bir
bilinç durumudur. Tarihsel olay, bilinçte var olur ve sürer. Düne
ait bilinç, yarını gözeterek bugünkü yaşamayı biçimlendirirken
ereklilik kendisini gösterir. Ayrı deyişle tarihlilikte İnsan'ı dar
ya da geniş boyutlu erekliliğe götüren bir yan vardır. Bu durum,
İnsan'ın mı tarihin mi bir özelliğidir? Diyelim ki, böyle bir yan
yok, o zaman İnsan umudunu, ileriye dönük tasarımlarını, dolayısıyla önemli ölçüde yaşamaya bağlılığı sarsılabilecektir. Tarih
burada yaşama ile daha çok iç içe girmektedir. İnsan tarihli bir
varlıktır. İnsan, tarih bilinci ile yaşaması gereken tek canlı varlıktır. Bu nedenle tarihlilik İnsan'ın yaşama sorununun önemli bir
yanını oluşturmaktadır.
Yukarda bir soruya değinip geçtik: Tarihe başka açıdan bakılamaz mı? Tarihsel olayda görüp anlamaya yöneldiğimiz gerçeğin
tek boyutlu olduğu söylenemez; özellikle o İnsan yaşamı ile ilgiliyse. Tarihsel olay ne kadar farklı dünya görüşü, yaşama anlayışı, hatta varlık anlayışı bakımından ele alınırsa, tarihsel gerçek
de o kadar farklı yanlarını açar, onu daha kapsamlı anlamamızı
12
Mitostan Felsefeye
sağlar. Bu anlayış, tarihsel olayın yorumlanmasıdır. Her bilgi bir
yorumdur. Bazı bilgilerin somut gerçek iIe dile getirildiği savlansa
da dile gelen her şey dildedir ve artık dile getirmek istediği ile
özdeş değildir. Burada iki bilgi alanı arasındaki ayrılık belirginleşmektedir: doğa bilimleri ve tinsel bilimler. Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor: Yalnızca söz konusu iki bilgi alanı yok; fakat
nedense fizikçiler kendi bilgilerini somut gerçeğe ilişkin olduğu
savıyla biraz fazla önemserler. Oysa iki alan ve iki bilgi edinme
yöntemi ayrıdır. Doğa bilimleri somut verilere dayanırlar. Onlarda kanıtlama önemlidir; gerektiğinde olaya gidilir, yinelenir ve
görülür –elde edilen bilginin kesin olduğu yine de söylenemez–.
Tarih ya da daha kapsamlı deyişle tinsel bilimler ise anlamaya dayanırlar çünkü kendisine gidilecek olay çok kez bir kereliktir ve
olup bitmiştir. Bu da ağırlıklı olarak –Wilhelm Dilthey'in önemle
ele aldığı– yaşama alanına özgüdür; orada bilgiler yorumlayarak
anlamaya dayanırlar. Yaşama alanı tekdüze değildir; çok yönlüdür, çok renklidir, yüzeyde görünen olaylar yanında derine giden
olaylar da etkindirler. Onu anlayabilmek için değişik açılardan
bakmak ve sık sık bakmak gerekir.
Felsefe tarihi de bir yorumdur. Birçok felsefe tarihi vardır ve
her biri felsefeyi kendi anlayışı uyarınca anlatır. Bu durumun örneklerinden biri, Mitostan Felsefeye adlı bu çalışmadır: Bu çalışma
yaşama felsefesi sorunsalı uyarınca yapılmıştır. Çalışmanın üzerine yerleştiği alanı göz ardı etmeyen okur, zaman zaman neden
bazı ayrıntılara girildiğinin nedenini de görecektir.
Mitostan Felsefeye sözü, çalışmanın söylenenden daha da
kapsamlı ele alınmasını gerektiğini düşündürebilir. Nitekim
böyle düşünenler de vardır. Wilhelm Weischedel, 18. yüzyıl başlarında yaşayan Berlin Akademisi Bilimler Derneği üyesi Jacob
Brucker'den söz eder: Brucker felsefenin mitolojilerde bulunduğunu savlamaktadır. Mitolojilerde ontolojik açıklamaların yer alması olağandır fakat bu her mitolojide felsefe olduğunu göstermez. Çalışmamızda antikçağ mitolojisini ağırlıklı olarak almanın
birkaç nedeni vardır. İlkin, kendisinden felsefe doğmuştur: Bunu
göreceğiz. İkinci olarak antikçağ mitolojisi, Güneybatı Asya Kültür Bölgesi'ndeki bütün kültürlerden beslenerek yükselmiş en olgun biçimine ulaşmış bir mitolojidir. Diğer yandan, gerek Hesiodos gerek Homeros yapıtları yazılı olarak günümüze gelmiştir.
Oysa söz konusu diğer kültürlerin mitoslarında zamanın ve olay13
Attilla Erdemli
ların yıpratmasıyla kaybolmuş veya yarım kalmış pek çok mitos
bulunmaktadır. Çalışmada da belirtildiği gibi yalnızca antikçağ
mitolojisi sınırlarında kalındı. Kökleri Güneybatı Asya Kültür
Bölgesi'nde olan bu mitolojiye bölgenin değişik kültürlerinden
katkılar vardı; Sümer, Sami, Akad, Mısır, Hitit, Girit vd mitolojileri gibi. Bu mitolojiler başlıbaşına ele alınıp çalışmaya katılmadılar; yalnızca antikçağ mitolojisiyle ve çalışmanın sorunsalıyla
bağlantısı uyarınca değinildi.
Çalışma içinde yeniden belirtileceği üzere, sözkonusu kültür
bölgesindeki değişik kültürlerle ilgili bilgiler ulaşılabilen bulgular
sınırlarındadır. Yeni bulgular, bu bölge üstüne yeni bilgiler verebilir ve değişebilirler. Örneğin, çalışmada eski Mısır uygarlığı
ve Mısır kültürünün etkilerinden de söz edildi. Oysa aynı kültür bölgesi içinde, yine piramitler yöresinde yaratılmış bir kültür
var. Visoko –ya da Bosna– piramitlerini yapan uygarlık eski Mısır
uygarlığından çok eskilerde yer alıyor. Fakat henüz ne olduğu bilinmiyor. Yeni bilgiler, yazarın ömrü yeterse, kitabın yeni baskılarında gerekli değişiklikleri getirecektir.
14
İnsan ve yaşamasıyla ilgili her düşüncenin, tasarımın İnsan'ın
varlık yapısında temellenmesi gerekir. Değilse, düşünce pek
sağlam olmayan temellere oturtulur. Felsefe tarihinde bu durumun değişik örnekleriyle karşılaşmakta zorlanmayız. İnsanın varlık yapısı, onun bedeni ile başlar. İlk temeller bedendedir. Beden İnsanı varlığa bağlar. Beden, İnsan yaşamı için
taşıyıcı ve yönlendirici olmasına karşın tek belirleyici değildir. İnsan yaşamı, bedenden başlar ve sonra bedenin ötesine
uzanır. İnsan'ın varlık yapısı böyle bir gelişmenin olanaklarını, gizil güçlerini taşımaktadır.
Download