Dosya: Denİzcİleşme hedefİ gerçekleşebİlecek mİ? Sayfa 06 for the English edition ☞ 21 Denizcilik & Ekonomi Gazetesi Nisan 2016 Say›: 100 MOSTLAB ve OSBDER’den dev işbirliği Sanayi şirketleri için birçok alanda hizmet veren MOSTLAB, Organize Sanayi Bölgeleri Derneği (OSBDER) ile kapsamlı bir antlaşma 31 protokolü imzaladı. Gelişen ekonomiler için bulunmaz fırsat FED'in bazı eyalet başkanlarının 'Nisan toplantısında faiz artırımı masada' açıklamalarını yaptığı ve piyasaların bunu fiyatladığı bir ortam da 29 Mart akşamı FED Başkanı Yellen'in beklenmedik derecede aşırı 'güvercin' konuşması piyasalarda gerçek bir bahar havası esterdi. Öyle ki, Yellen'in konuşması ile FED'in bu yıl faiz artırımına gitmeyebileceği dahi konuşulmaya başlandı. Hal böyle olunca da ABD Doları, başta gelişmekte olan ülke para birimleri olmak üzere, bütün para birimleri karşısında değer kaybederken borsalarda alımlar hızlandı. Dolarda 2.80-2.75 TL bandı konuşulmaya başlandı Dolar içeride bir günde 2.87 TL'den 2.83 TL'nin altına sert bir iniş yaparken, diğer gelişmekte olan ülke paralarının kazancı da farklı olmadı. Dolarda gevşemenin sürmesi Nefesini tutmuş, 'ABD Merkez Bankası FED faizleri nisanda mı artıracak, haziranda mı artıracak' diye papatya falları açan küresel piyasaların imdadına FED Başkanı Janet Yellen yetişti beklenirken, banka raporlarında kur tahminleri 2.80-2.75 TL bandına çekildi. Borsa İstanbul 83 bin puan sınırına dayanırken, Euro/ dolar paritesi 1.13'e yükseldi. Ekonomistler, Yellen'in açıklamaları sonrasında oluşan tabloyu 'gelişmekte olan ekonomiler açısından bulunmaz bir fırsat' yorumuyla değerlendirdiler. Çünkü Yellen'in bu açıklamaları, Avrupa Merkez Bankası'nın para musluklarını Teşekkürler… Dile kolay... Yüz rakamının herkesin hayatında önemli bir yeri vardır. Her nedense, bir yüz almak, yüze ulaşmak veya yüzde yüzü elde edebilmek için bir çaba gösterir dururuz. Yüz, bir çoğumuz için ulaşılması güç bir hedef, bazılarımız için de bir rüyadır. Diledim, gerçekten inandım, ama kolay değilmiş... Yapacağım işe inanıp, sarıldım. Çok dinledim, az konuştum. İkna ettim, güven duy-ul-dum. Karpuz kabuğunu görmeden denize girmedim ama inandığımı anlatabilmek için de susmadım, konuştum, hem de çok... Aret Taşcıyan 35 Yeşim Yeliz Egeli 04 sonuna kadar açmasının ardından, FED'in de 'çorbada tuzu olacak' anlamına geliyor. Peki Yellen'in konuşmasının şifreleri neydi? New York Ekonomi Kulübü etkinliklerinde konuşan Yellen, faiz artırımlarında oldukça temkinli bir şekilde ilerlenmesi gerektiğine işaret ederken artan küresel ekonomik riskin üzerine basa basa vurgu yaptı. Yellen o kadar güvercin bir tavırla konuştu ki, FED'in 2016 yılında faizleri artıramayabileceği ihtimali de dillendirilmeye başlandı. Yellen'in, gerekli görülmesi durumunda daha önce uygulanan araçların da uygulanabileceğine vurgu yapması, konuşmasının dozunu daha da yumuşattı. Böyle olunca da piyasalara kuvvetli bir riske hücum havası geldi. HSBC Hazine Grup Başkanı Fatih Keresteci yazdığı raporunda, "Yellen'in bu derece güvercin tonda bir beyanat vereceğini kimse tahmin etmiyordu" 05 yorumunda bulundu. Norveçli NSK Shipping için Tersan Tersanesi’nde inşa edilen yük gemisinin LNG tahrik sistemleri Rolls Royce tarafından tedarik edilecek. 35 ARAŞTIRMA Katar: Ekonomi gerçek mi? Realist olmak gerekirse birçok ekonomik öngörü ve kriz kehaneti yersiz çıktı. Bu vaziyet 2000'li yıllara özgü bir mevzu değil. 1987'de 300 uzmanın görüşleri toplandı. 18 yıl sonra tahminler incelendi, sonuç korkunçtu! Gökhan Esin Tersan LNG sistemini Rolls Royce’dan alacak Bu ay ülke sayfasında, Orta doğu’nun doğal gaz ve petrol zengini ülkesi Katar’ın 2030 Vizyonu doğrultusunda hayata geçirmekte olduğu altyapı ve ISSN 1307-9794 yatırım planları hakkkında 0 1 bilgileri bulabilirsiniz. 40 ISSN 307 9794 39 9 771307 979009 02 HABER Çeksan, Ronja Supporter’ı denize indirdi Çeksan Tersanesi tarafından Norveç’e ihraç edilmek üzere inşa edilen Ronja Supporter, 11 Mart 2016 tarihinde denize indirdi. Norveçli Aas Mek. Verksted firması tarafından Çeksan Tersanesi’ne sipariş edilen canlı balık taşıma gemisi Ronja Suppoter için Gemi ve Yat İhracarçıları Birliği ve Çeksan Tersanesi Yönetim Kurulu Başkanı Başaran Bayrak’ın ev sahipliğinde düzenlenen denize indirme törenine Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Suat Hayri Aka, Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği Başkanı Murat Kıran, Aas Mek. Verksted temsilcileri ve denizcilik sektöründen çok sayıda davetli katıldı. Denize indirme töreninde bir konuşma yapan Başaran Bayrak, Ronja Supporter’ın 6 gemilik siparişin son parçası olduğunun altını çizerek Çeksan’ın kuruluşundan bu yana 27’si ihraç olmak üzere 68 gemi inşa ettiklerini söyledi. Bayrak, 70 metre boyunda 12 metre genişliğinde 5.9 metre derinliğinde olan geminin bin 800 ton hacimli ve içerisinde canlı balık taşıma ambarları bulunduğunu ifade etti. “Çeksan Tersanesi olarak yurt dışına ihraç edeceğimiz 22. gemiyi denize inidiriyoruz. Yıllar boyunca hem yeni inşada hem tamirde işini iyi yapan ve işi zamanında teslim eden bir tersane olmamız sayesinde müşterilerimizin isteklerini en iyi şekilde karşılamayı başardık. Bunlara ek olarak İDO 4 adet arabalı vapur, İzmir Büyükşehir Belediyesi için yapılan 3 adet feribot inşa edildi. Türkiye’nin ilk yerli sismik araştırma gemisini TÜBİTAK için yaptık. Denizcilik krizine karşın teknolojisi yüksek özel tip gemi projeleriyle iş yoğunluğumuzu sürdürüyoruz.” Başaran Bayrak’ın ardından siparişi veren armatör Aas Mek. Verksted firması adına konuşan Engin Sezen, planlanan tarihten 1,5 ay önce teslimatı yapılan geminin, Çeksan Tersanesi’nin ne kadar hassas ve kaliteli bir tersane olduğunun kanıtı olduğunu söyledi. Engin Sezen, Çeksan Tersanesi ile 20 yıldır işbirliğinde bulunduklarını ve bunu devam ettirmekten memnuniyet duyacaklarını belirtti. “Sektöre destek vermeye hazırız” Geminin yapımında emeği geçen çalışanlara ve Çeksan Tersanesine teşekkür eden Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, 2023 hedeflerine yeni ürünlerle yeni coğrafyalara ihracat yaparak ulaşılabileceğini kaydetti. “Türk gemi inşa sanayi, ihraç ettiği gemilerin yarısından fazlasını Avrupa Birliği ülkelerine ihraç ediyor. Son yıllarda özellikle de Suudi Arabistan, Ürdün ve Panama gibi farklı pazarlara da ihracat yapıldığını görüyoruz. Ekonomi yönetiminin her zaman sözünü ettiği pazar çeşitlendirmesini gemi inşa sektörünün gayet iyi şekilde başararak dünyada önemli bir noktaya ulaştı. Ülkemiz özel maharet ve işçilik isteyen, katma değeri yüksek gemi inşa eden sayılı ülkelerden biri. Kimyasal tankerde, yatta, orta ölçekli gemi ve kosterlerde Türkiye bir üretim markası haline gelmeyi başardık. Halihazırda faal olan 77 tersanemize kısa zaman içinde 26 Seaspan Spirit, Sedef Tersanesi'nde suyla buluştu Projelerinize ‹MT‹YAZ SAH‹B‹ Yeşim Yeliz Egeli MDN Yayıncılık, Matbaa, Reklam, Organizasyon ve Tur. San. Tic. Ltd. Şti. Genel Yayın Yönetmeni Yeşim Yeliz Egeli yesimegeli@marinedealnews.com deger katıyoruz Yazı işleri Müdürü (Sorumlu): Nevzat Ağca nevzatagca@marinedealnews.com Haber Merkezi Yüksel Tuğrul, Nur Tuna, Yüce Yöney Reklam Rezervasyon & Abonelik Tel: (0212) 343 2005 Belçika Temsilcisi: Sezin Morkaya Slaats Londra Temsilcisi: Patrick Wheater Bodrum Temsilcisi: Yiğit Uygur MDN Yayıncılık, Matbaa, Reklam, Organizasyon ve Tur. San. Tic. Ltd. Şti. Adres: Merkez Mah. Perihan Sk. No.118/5 34360 Şişli, ‹stanbul, Türkiye Tel: (0212) 343 2005 Faks: (0212) 231 8007 E-posta: info@marinedealnews.com www.marinedealnews.com Bask›: KUBAN Matbaacılık ve Yayıncılık Adres: ‹vedik Organize Sanayi Matbaacılar Sitesi 558. Sokak No: 20 Yenimahalle / ANKARA Tel: (0312) 395 2070 Fax: (0312) 395 3723 kubanmatbaa@hotmail.com Dağ›t›m: ‹s-mail ISSN 1307-9794 YAYGIN SÜREL‹ YAYIN Yıl: 9 Sayı: 100 (Nisan 2016, ‹stanbul) Yaz›, fotoğraf ve illüstrasyonlar›n tüm haklar› MarineDeal News Gazetesi’ne aittir. Yaz›l› izin olmaks›z›n hiçbir şekilde yaz›, fotoğraf ve illüstrasyonlardan al›nt› yap›lamaz. Yay›nlanan yaz›lar›n sorumluluğu yazarlara, yay›nlanan ilanlar›n sorumluluğu ise ilan sahiplerine aittir. Nisan 2016 www.artidenizcilik.com www.facebook.com/artidenizcilik tane daha tersanenin eklenmesiyle birlikte üretim kapasitemiz artacak. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında da 10 milyar dolar ihracat hedefine ulaşacağımıza eminim. Sektörümüze yönelik olarak teşvik sistemimiz kapsamında, tersanelerimizin inşa edecekleri gemilere özel olarak, KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti ve yatırım döneminde istihdam edilen işçiler için ödenecek sigorta primi işveren hissesi desteği sağlıyoruz. Sadece tersanelerin modernizasyonuna yönelik yatırımlar için ise ‘Genel Teşvik Uygulamaları’ çerçevesinde KDV İstisnası ve Gümrük Vergisi Muafiyeti uyguluyoruz. Yurt içinde gemi inşa ettirmek ya da yurt içinden yeni bir gemi satın almak yoluyla gerçekleştirilecek olan deniz yolu ile yük veya yolcu taşımacılığına yönelik yatırımların da “öncelikli alanlarda yapılacak yatırımlar” kapsamında değerlendirilerek 5. Bölge desteklerinden yararlandırılıyor. Armatör firmalarımız KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi desteği ve faiz desteği desteklerimizden istifade ediyorlar. Gemi inşa sektöründeki teşvik beklentilerini biliyoruz, konuyu analiz ederek değerlendiriyoruz. Fayda getireceğine inandığımız her konuda destek vermeye hazırız.” www.twitter.com/artidenizcilik Kanada merkezli Seaspan Feries Corporation (SFC) tarafından Sedef Tersanesine inşa ettirilen iki gemiden ilki olan Seaspan Spirit düzenlenen törenle denize indirildi. Sedef Tersanesi'ndeki törende bir konuşma yapan SFC’den Harvey Pannell halen inşa aşamasındaki projenin ön hazırlığına 2012 yılında başladıklarını ve önlerine bir çok seçenekle birlikte pek çokzorluğun çıktığını dile getirdi. Pannell, 2014 yılında Kanadalı Vard Marine’nin tasarımında karar kıldıklarını ve ardından Sedef Tersanesi ile anlaştıklarını söyledi. İlk geminin kısa sürede tamamlanmasının doğru karar verdiklerinin göstergesi olduğunu belirten Harvey Pannell, Kanada’nın ilk LNG-Hybrid Ro-Ro gemisine sahip olmaktan dolayı çok mutlu olduklarını sözlerine ekledi. Harvey Pannell’ın ardından bir konuşma yapan Türkon Holding CEO’su Metin Kalkavan, Seaspan Ferries ile birlikten çalışmaktan duydukları memnuniyeti dile getirirken feribotun yapımında emeği geçen herkese teşekkür etti. Kalkavan, ikinci geminin inşasının da kısa sürede tamamlanacağını ifade ederken, önümüzdeki dönemde tersanede askeri gemilerin yanında Ro-Ro gemileri ve feribotları inşa edeceklerini kaydetti. Kalkavan, Dünya denizciliğindeki durgunluğa rağmen Türk tersanelerinin farklı gemi tipleri inşa ederek zorlu dönemi atlatmaya çalıştıklarını ifade etti. 2014 yılında SFC tarafından verilen iki gemilik siparişin ilki olan gemi denize indirilmesinin ardından sefer hazırlıklarına başlandı. 3 ay sonra teslim edilmesi planlanan geminin ikincisinin de haziran ayı içerisinde denize indirilmesi bekleniyor. Seaspan Spirit’in özellikleri Boy: 148,9 metre Genişlik: 26 metre Ana güverte yüksekliği: 7 metre Draft: 4,25 metre Ana Makina: 2x 4320 Kw 2x5873 hp Batarya: 1x410Kw 1x550hp LNG tankı: 220m3 52,834 USG Fuel oil tankı:136m3 35,927 USG Taşıma kapasitesi: 59 treyler www.marinedealnews.com HABER 03 Davutoğlu’ndan 5,9 milyar dolarlık müjde Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında toplanan Savunma Sanayi İcra Kurulu toplantısında, yerli üretimin desteklenerek 5,9 milyar dolarlık projenin hayata geçirilmesi için kararlar alındı. Davutoğlu toplantının ardından yaptığı açıklamada, "Acil ihtiyaçları karşılarken, orta ve uzun vadede yerli savunma sanayinin gelişmesini göz önünde bulunduracağız. 5,9 milyar dolarlık yeni projelere onay verdik. 4,5 milyarı yerli üretim şeklinde gerçekleşecek" dedi. 2015 yılı sonunda Savunma Sanayi Müsteşarlığı SSM tarafından yürütülen projelerin sayısı 416'ya yükseldi. Bu projelerin 233'ü sözleşmeye bağlanmış, çalışmaları sürdürülen 183 proje ise henüz sözleşmeye bağlanmamıştı. Sözleşmesi imzalanan projelerin bedeli 85.5 milyar lirayı buldu. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu, öncelikli hedef olan ülke içi ihtiyaçların karşılanması noktasında yerli sanayinin önemli bir inşa kapasitesine ve yeteğine kavuştuğunu belirterek, yerli firmalarımızın savunma sanayi ürünlerinin ihracatında da yavaş yavaş istenilen noktaya geldiğini kaydetti. “Alınması gereken tedbirleri geniş bir şekilde ele alacağız. Bir taraftan acil ihtiyaçları göz önüne alarak alımları sürdüreceğiz, diğer taraftan savunma sanayinde millileşme oranını artırarak yerli üretime ağırlık vereceğiz. Yaptığımız toplantıda 5,9 milyar dolar değerindeki yeni projelere onay verildi. Bunun dışında toplamda 12 milyar dolarlık sözleşmesi tamamlanan veya planlanan projeyi de daha önce devreye almıştık." özellikle terörle mücadele kapsamında ihtiyaç olarak ortaya çıkan akıllı mühimmat üretiminde çok önemli mesafeler alındı. Müşterek savaş uçağıyla ilgili gelişmeleri gözden geçirdik. Hava savunma sistemini milli proje olarak geliştirmeye karar vermiştik. Bu proje aksamadan herhangi bir kesintiye uğramadan devam edecektir. Bizim için hayati bir proje olarak yer alacak. Atak helikopterinin tamamen millileşmesi için önemli adım attık. Silahlı İHA yapımı konusunda da önemli bir aşamaya gelindi. Dışardan gelebilecek bir tehditle ilgili olarak alınması gere- ken tedbirler var. Gerekli adımlar atıldı. Sınır içi terörle mücadele konusunda gerekli ihtiyaçlar gözden geçirildi. Savunma sanayinin millileşmesi ve tümüyle mümkün olduğunca yerlileşmesi için gerekli adımlar atıldı. Bu kararlılığımız mutlak suretle devam edecek” dedi. Savunma sanayi ihracatımız yüzde 35 arttı Davutoğlu, Türkiye’nin deniz ve hava gücünü kendi kaynaklarıyla geliştirmesi konusunda çok önemli projelere imza attıklarını ifade ederek, yerli sanayinin ihracat potansiyelini kullanmaya başlayarak son iki ayda savunma sanayi ürünleri ihracatının yüzde 35 düzeyinde arttığının altını çizdi. "MİLGEM Projesi'nin 3. ve 4. gemilerinin inşa faaliyetleri, yeni tip karakol botlarının teslimatının tamamlanması, yeni tip denizaltı üretimine başlanması başta olmak üzere devam eden birçok faaliyeti ele alarak yeni projelerin devreye alınması konusunda karara vardık. Milli piyade tüfeğimizi üretmeyi hedeflemiştik. Bugün de seri üretime geçmek üzere bana takdim edildi. Bu konuda emek veren bütün mühendislerimize teşekkür ediyorum. Çok önce gerçekleşmesi gereken bir hedefti. Yine kararlı bir şekilde bunu takip ettik. Ayrıca Nisan 2016 04 BAKIŞ Dile, kolay... Yeşim Yeliz Egeli yesimegeli@marinedealnews.com Diledim, gerçekten inandım, ama kolay anladım ve eledim. Hedeflerimi bilideğilmiş... Yapacağım işe inanıp, sarıl- yordum, büyük düşündüm, daha varadım. Çok dinledim, az konuştum. İkna madım. İkna ettim ya da şans verdiler, ettim, güven duy-ul-dum. Karpuz kabu- iyi ki verdiler, gönülleri ve vizyonları ğunu görmeden denize girmedim ama olan kıymetlilerdiki, hâlâ çok özeller. inandığımı anlatabilmek için de susma- Sağolsunlar, inandılar, fırsat verip cebidım, konuştum, hem de çok... Bilmem me bolca nasihat ve tecrübelerini koykaç dakikaya kaç harf sığdı, hedefler dular, emanete aldım, düstur edindim, peşinde... Kafanızı şişirdim, biliyorum. onca yaşanmışlığa şahit olup, güvenGazete daha ortada yok, elimde lerini boşa çıkarmamak için çok çabadizüstü, ekranında dijital tasarım tek tek ladım, çabaladık, her biri ayrı emek ve dolaştım önce, anlattım da anlattım... heyecan: Yüz sayı! Çok mu, daha değil! Bu yazının yazılmış tüm satırlarında Amatör ruhun projeleri iktisat profesörlerini heyecanlandırmaya yetmedi, hissettiğiniz tüm tatlı ve ekşi duygularınıza, fizibilite istediler... O ana kadar güven hatıralarınızda canlanan her bir ana teşekvermiş olmak gayret verdi, yaptıklarına kür ederim, ederiz; üzerimizde emeğiniz güvenilmesi bir başka güzeldi, bir de çok! Hazımlı bir istikrarla yaşandı, ne sohne yaparsan yap güvendiklerinin hayata betler ne güzel sözler edildi. İlkeli yayınTK_sag_sayfa.pdf 1 28/01/16 cılıktı14:33 amacımız, görüp, duyduğumuzu dair korkuları varmış ve önemliymiş, C M Y CM MY CY CMY K Nisan 2016 yazdık. Görmediğimizi, duymadığımızı ise haberin kaynağına sorup emin olduk ve yayınladık. Arkasında duracağımız yorumları cesurca yaptık. Gerçeği bilmediğimiz, yazamayacağımız durumlarda ise o kalemi hiç oynatmadık. Bazense sağduyu öne çıktı, bilmek veya duymak istemedik! Yüz yüze aktı tüm sözler, yüze yüze, hep birlikte 100 olduk! Özün sözü, Amiral Cem Gürdeniz’in dediği gibi “Mavi Vatan” aşkı için yaptık, her ne yaptıysak... Bu yüze nasıl geldik? Acemiyiz tabi, iş salt hayal kurmakla olmuyormuş! Ticaret sanatı; duruşumuzu, özümüzü, epeyi bi’ sınadı, baktı ki bizden ona ‘yüz’ yok, biz aşk yapıyoruz, bir de değerlerimizin toplamı kırmızı kalın bir çizgimiz var o da aşktan, derin nefes- ler ala ala, sözün özü, evrile çevrile ama kalın kalın çizdiğimiz doğrudan ayrılmadan, yazdığımız hedefe az gittik ama düz gittik. Öğrendik büyüklerimizden, gördük, dinledik, hata da yaptık ama sağolsunlar “yüz”lerini çevirmediler. Düzelttik hatamızı ve ‘yüz’ümüzü eğmedik! Hayal kurmaktan öteye geçtik, tüm sevecenliğimizle hedefimize emeklerken, duyguların ötesinde sürekli değişen bir gerçek olduğu tecrübesiyle ‘yüz’leştik: İnsan idare sanatı! Acısıyla tatlısıyla, tadına itina ile bakıldı tabii... Haliyle sorumluluklar yerine getirildi ama kimseye yüzde ‘yüz’ emanet edilmedi, edilemedi. O vakit nasıl bir yayın olacağını tasarlarken mizanpajı, renkleri, dokusu, kokusu, karakteri derken, tatlı hayellerdeyim tabii... Sektör de altın çağını yaşıyor. Yurtdışı seyahatlerimden onlarca yayınla dönüyorum. Bakıyorum, o değil bu değil, bir türlü aklıma yatmıyor...Her bir detayı ayrı ayrı düşündüm. Mesleğin içinde düşünüp de yapamadıklarım, biriktirdiklerim, artık yaşama dahil olmalıydı, diğer yandan ‘ya olmazsa’ korkusuyla duyduğum heyecan... Off of! Stres ve dahası derken inanın her şeyden yeterince vardı. En önemlisi bu yayının adı ne olacaktı? Eee tabi tek, yani ‘yüz’ sürülmemiş olmalıydı. Harfleri karakterli olmalıydı ki, herkesle bağ kurabilsin. O kadar çok bileşeni vardı ki işin. Neyse, en uzun süren sancıydı ve bir gece “Latife Hanım” romanını okurken, saat tam 02.35’de isim kendiliğinden(!) aklıma düştü. Hemen not aldım, romanı okurken ismi zihnimde evirip çevirmeye başladım. Kaç sayfa okudum, bilmiyorum. Sabah yedi suları, hiç unutmuyorum, heyecanla araştırmaya başladım, kafama yatmıştı! Bir de baktım: O benimdi artık! İlkeli bir yayın olmanın tüm gereklerini yerine getirmek için azmettik. Düşündüğümü anlattım, beğenildi, haliyle yüreklendim. En önemlisi cesur olmalıydı... Deniz, bilgiyi ve cesareti gerektiriyorsa, bu da olacaktı. Yelkenimizi açtık! İkibinyedinin ikinci yarısında oldu, ne olduysa... Bir fikir, kıvılcım misali tutuştu. Geçen sekiz yılda, kendi alanımızda örnek alınacak bir kalite yaratmayı dilemiştim. Kararlıydım: Yola çıkarken yüz metre engelli koşacağımı sanıyordum! Yola koyuldum. Hayat bu ya, yüzler vardı destekledi, ‘yüz’ sürüp güvendiklerim ‘yüz’ çevirdi! Yılmadım, 'sonraki adım' dedim ve yola devam ettim. Umarım; Ülkemize, sektörümüze, Atam’ın bize çizdiği ülküye layık olabilmişizdir! İşte böyle, nasıl olacak, ne olacak derken yüz sayı olmuş, el ele başardık. İşte o gün bugündür amatör ruhla ‘yüz’üyoruz. Kültürümüz var, eşsiz Boğazlarımız var, güzel denizlerimiz var; Akdeniz, Ege, Marmara, Karadenizimiz var... Yani yapılacak daha çok iş var. İş biter mi, bitmez tabii, dahası için ummana da açıldık, sekiz yıldır kulaç atıyoruz! İşten ‘yüz’düğümüz anlarda yüzümüze vuran rüzgârınız iyilikti, hep varolun; yaptığınız yatırımlarla, güzel işlerle, daha yapacaklarınızla bu şanlı bayrağı yedi denizde dalgalandırmaya biz kararlıyız! İlk sayımız Ocak 2008’di; krizin hasına doğduk, onunla var olduk, bize düşeni yüzde yüz yapmaya o ay söz verdik. Gönül, ‘bu sayıya dair özde çok şey yapabilirdik’ diyor, ama an, o an değil... Üzüntümüz kocaman, yere göğe sığmıyor! Gönlümüz ve benliğimiz “Mavi Vatan”ınımızın her derdiyle yüz yüze yaşadı, tarihimizden aldığımız dersle işimize daha azimle sarılacağız! Yapacak çok işimiz, masmavi hayallerimiz var, hepsini kolayına diledik, zamanı geldiğinde onlarda olacak! Bu sayıda da ilk sayımızda olduğu gibi bir iz bırakalım istedik, ‘Denizci miyiz?’ sorusuna yanıt aradık, ne kadar denizciysek ilkelerimizden ödün vermeden o kadar büyüyebildik. Hepimiz daha iyisini yapacak kültür, bilgi ve aşktayız; hepimizin elinden şimdilik bu kadarı geliyorsa yine bizler bu bayrağı hiç sızlanmadan taşıyacaksak, daha iyisini hayal etmeliyiz! İnandıracağız, gereken ne ise yapacağız, denizlerimizi deniz, milletimizi denizci yapacağız! Bu güne gelmemizde çok emeğiniz geçti... Bize inandınız, okudunuz ve kıymetli yorum-eleştirilerinizi esirgemediniz. Varolmamızda ilginizi esirgemeyip marka, ürün ve hizmetlerinizin ilanında yayınımızı tercih ettiniz. Tüm katkılarınız için siz okuyucularımıza ve reklamverenlerimize katkılarınız için teşekkür ederiz. Sevgi ve ilgisini esirgemeyen başta Sevgili Abim Ekrem Şerif Egeli’ye ve Aileme yanımda oldukları için, Editörümüz Nevzat Ağca’ya, Işıl’a, Emel’e, Başak’a, Yasemin Yazıcı’ya ve daha emeği geçen tüm ekibime ve Sevgili Canan’a yüksek gönülleri için; değerli bilgileriyle bizi taçlandıran Sevgili Aret Taşcıyan’a, Mario Levi’ye... Deniz dostları; Gökhan Esin, Meltem Aydın Suloğlu ve Yüce Yöney’e yazdıkça çoğalan kelamları için teşekkür ederim. Değerli dostlarım Sefer’e, Barış’a, Rahim’e ve Elif’e araştırmacı gazeteciliklerindeki tutkuları için... Yiğit’e, Tennur’a, Şükran’a, Sezin’e araştırmacı-yazar ruhları ve iş disiplinleri için... Aklımdan geçen her şeyi olduran hem gözümüze hitap edip hem de düşündüren tasarımlarıyla Sevgili Serter’e, Ozan’a, Cenk’e, Prof. Dr. Oral Erdoğan’a, Levent Karaçelik ve değerli çalışanlarına, bu yayına dokunup yaşam veren tüm gazeteci-yazar-grafiker dostlarıma, yaşamlarını bize sonsuz bir tevazuyla açan sektör büyüklerime sonsuz teşekkürler! Son olarak, bu kıymetli Aileye katılıp bilgi dolu bir yazı dizisi hazırlayarak, sektörün geçmiş ve geleceğine zekice dokunan yaratıcı kurgusu için de Sevgili Levent Akson’a hürmetle teşekkür ederim. Gelecekte de, emek gücümüzle açtığımız yelkene, azmimizle rüzgâr olmaya devam edeceğiz... www.marinedealnews.com HABER 05 Wärtsilä, Türk Deniz Kuvvetlerini ağırladı Wärtsilä Enpa Dış Ticaret A.Ş. 25 Mart 2016 tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Savunma Sanayi Müsteşarlığı ve STM’nin katıldığı amaca özel bir müşteri semineri düzenledi. Yeni gemi ve denizaltı projeleri için yeni teknolojilerin tanıtıldığı seminerde, hizmetteki gemilerdeki tüm sevk sistemleri için modernizasyon imkânları ile ilgili bilgiler de paylaşıldı. Seminerde, Wärtsilä’nın farklı ülkelerden katılmış ürün uzmanları ile birlikte yaklaşık 100 kadar katılımcı hazır bulundu. Seminerle ilgili değerlendirmelerde bulunan Wärtsilä Türkiye&Hazar Servis Birimi Kıdemli Müşteri Yöneticisi Barış Genç, “Teknolojinin çok geliştiği günümüzde, özel ihtiyaçlara özel çözümler üretmenin zaruri olduğu aşikardır, dolayısıyla üretici ve işletmecinin bir araya gelerek ihti- yaçlar için birlikte çözüm üretmelerinin en doğru yöntem olduğuna inanıyoruz” dedi. “Dünyada an itibariyle hizmette olan her üç geminin birinde Wärtsilä üretimi bir sistem var. Ana ve yardımcı makineler, pervane sistemleri, sterntube sızdırmazlık ve yataklama sistemleri, elektronik, otomasyon ve navigasyon sistemleri ve daha bir çok sistemi Wärtsilä kendi ürün gamıyla donatabiliyor. Biz Wärtsilä olarak, en iyi kalite- de sistem ve çözüm üretmeye çalışmak dışında, üretmiş olduğumuz sistemleri, tüm hizmet ömürleri boyunca takip etmeyi, destek vermeyi ve gemi hurdaya gidene kadar en iyi kondisyonda çalışmaya devam etmelerini çok önemsiyoruz. Aslen bu Wärtsilä’nın genel felsefesidir. Biz takip ve kayıt konusuna çok önem veriyoruz. Çalışan ve dahi hizmet dışı kalmış tüm makinelerimizin kim tarafından işletildiğini takip eder, kayıtlarımızı sürekli günceller ve tüm bilgileri ve teknik bültenleri modernizasyon, teknik destek ve servis olanaklarımız hususunda sürekli güncelleme yapmaya gayret ederiz.” 1834 yılında Finalndiya’da kurulan Wärtsilä’nın 70’ten fazla ülkede ve 200’den fazla birimde, 130 farklı milliyetten 18 bini aşkın çalışanı olduğunu ifade eden Barış Genç, "Kurumumuzun açılımında çok fazla birim olmasıyla birlikte, 3 ana departmanı vardır” diyerek Wärtsilä’nın ürün çeşitliliği ve yapısı ile ilgili bilgiler verdi. “İlki, yüzer birimleri donatan Denizcilik Çözümleri departmanı, ikincisi güç santrallerini donatan Enerji Çözümleri departmanı ve üçüncüsü ise, anılan ilk iki departmanın donattığı tüm yüzer birimler ve enerji santrallerine yaşam boyu destek veren Servisler Departmanıdır. Zaman içerisinde, Wärtsilä, kendi markasıyla ürettiği sistemler dışında; Fiat-GMT, Sulzer, Nohab, Stork, SACM, Poyaud, Crepelle, Bolnes, Wichmann ve Deutz & MWM gemi makineleri firmalarını ve servis haklarını satın almış ve ürün gamına eklemiştir. Bu saydığım makinelerin yenisi üretilmemekte ama teknik destek, servis, yedek parça ve bazı modeller için modernizasyon hizmetleri sürmektedir. Wärtsilä Türkiye ofisi olarak önümüzdeki dönemde her müşteri grubumuza özel müşteri seminerleri düzenlemeye devam edeceğiz.” Sait Altınordu feribotu hizmet vermeye hazır Yalova’daki Özata Tersanesi, ve Gürsel Aksel adlı yolcu gemiİzmir Büyükşehir Belediyesi lerini teslim etmişti. Katamatarafından kent içi deniz ula- ran gövde tipinde ve çelikten şımında kullanmak amacıy- daha sağlam, alüminyumdan la sipariş edilen 15 gemiden daha hafif ve daha uzun ömür10'uncusu olan olan olan ‘Sait lü, işletme maliyetleri düşük Altınordu’ adlı yolcu feribotunu ‘karbon kompozit’ malzemeden denize indirdi. Adı İzmir hal- üretilen feribot İzmir Körfekı tarafından ‘Sait Altınordu’ zi’nde çalışacak. Hızlı ve konforlu Körfezdeolarak belirlenen yolcu gemisi, İzmir Körfezi’nde deniz ulaşı- ki yolcu taşımacılığını saatte mında kullanılacak. Özata Ter- 18 mil süratle daha hızlı hale sanesi daha önce İzmir büyük- getirecek feribotlar, 420 yolşehir belediyesi için inşa ettiği cu kapasitesine sahip. Proje Çakabey, 9 Eylül, 1881 Atatürk, kapsamında 5 geminin inşaSoma 301, Dario Moreno, Attila sı halen Özata tersanesinde İlhan, Foça, Cengiz Kocatoros devam ediyor. 01 Peki bu gelişmeler Türkiye'ye nasıl yansır? Uzmanlara göre, son dönemde deneyimlediğimiz üzere, Türk mali piyasalarındaki temel belirleyici unsurun küresel risk iştahının seyri. İç kaynaklı gelişmeler hangi yönde olursa olsun, küresel risk iştahı canlıysa Türk mali piyasalarının iyimser bir seyir kaydettiğini son dönemde defalarca kez test etme imkanımız olduğunu belirten uzmanlar, şu an içerideki görünüm de pek olumsuz olmadığının altını çiziyor. Açıkçası rakamlar da bu görüşü teyit ediyor. Cari işlemler açı- ğı 12 aylık kümülatif bazda 30 milyar doların da altına iniyor; ekonomik büyüme fena gitmiyor ve 2015 yılı GSYH büyümesinin yüzde 4 civarında olması bekleniyor. Öte yandan Türkiye'nin bütçe dinamikleri birçok büyük ekonomiyi kıskandıracak derecede olumlu. Bu cesaret verici makro ekonomik veri setine bir de yıllık bazda yüzde 7'li seviyelere gerilemesi beklenen TÜFE enflasyonu eklenecek. Uzmanlar, bu ortamda Türk mali piyasalarının olumsuz olmasını beklemek için fazla karamsar olmak gerektiğini belirtiyor. > < > Ticari Marin < > < > < > < > < Yanmar Çözümleri Yanınızda Yanmar ticari kullanım amacıyla orta ve yüksek devirli dizel motorlar üretir. Bu motorlar, gemi sahiplerinin işletme maliyetlerini tam olarak kontrol edebilmesini sağlamak için düşük yakıt tüketimi ve kolay bakım sunmak üzere tasarlanmıştır. Ana GSM: +90 532 336 34 06 Tel: +90 216 493 48 76 www.arasmak.com 6073-Yanmar-AdvMarineDeals-150x210.indd 1 tahrik ve elektrikli tahrik için 78mhp (57kW) ila 6090 mhp (4480kW) arasında değişen motorlar ve ayrıca gemideki tüm elektrik ihtiyaçları için marin jeneratör setleri sunuyoruz. www.yanmar.eu Nisan 2016 22-02-16 09:07 06 DOSYA Kalkınmanın yolu Denizcileşmekten geçiyor Son yıllarda Türk denizcilik sektöründe en çok tartışılan konuların başında ‘’Denizcileşmek” geliyor. ‘Denizci ülke ve denizci millet’ olmanın anahtarı olan Denizcileşme, denizcilik gücüne hayat veren tüm alanlarda katma değer yaratma süreci olarak tanımlanıyor. Bu süreç, devletin; idari, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel alanlarda denizin öncü rolünü benimsemesi ile başarıya ulaşabilir. Bir ülkenin denizcileşmesinin kalkınma ile doğrudan ilişkili olduğu her geçen gün daha da net şekilde ortaya çıkan bir gerçek. Ülkemizde son yıllarda her alanda olduğu gibi denizcilik sektöründe de geleceğe yönelik pek çok Nisan 2016 hedef konuldu. Ancak son istatistikler ne yazık ki pek iç açıcı değil, çoğu alanda hedeflere ulaşmak için büyük adımlarla ilerlemek gerekirken biz çoğu alanda ya geriye gidiyoruz ya da yerimizde sayıyoruz. Rakamlar iç açıcı değil Ticaretin yaklaşık yüzde 90’ı deniz yoluyla yapılmasına rağmen Türk bayraklı deniz ticaret filosu 8 milyon dwt, Türk sahipli toplam filo ise 27 milyon dwt civarında. Akdeniz ve Karadeniz'de faaliyet gösteren koster filomuz oldukça yaşlandı ve günden güne eriyor. Ülke içi deniz yoluyla yolcu taşıma konusunda; İstanbul Boğazı’ndaki yolcu taşıma- cılığını hariç tuttuğumuzda, toplam taşımanın yalnızca yüzde 1'i deniz yoluyla yapılıyor. Yıllık gemi ve yat ihracatımız 2023'teki 10 milyar dolar ihracat hedefinin çok gerisinde kalarak, 2015 yılında bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 21 azaldı ve 996 milyon dolar olarak gerçekleşti. Tersanelerin büyümesini ve güçlenmesini sağlayacak yapısal sorunlar, 2015 yılında da çözülemedi. Gemi inşada yerli teknoloji ve tasarımlar yok denecek kadar az. Limanlarımızda elleçlenen toplam yük miktarı 380 milyon ton ve elleçlenen konteyner miktarı ise 8 milyon TEU civarında gerçekleşerek 2023 hedeflerinin çok gerisinde küçük artış oranlarıyla adeta yerinde sayıyor. Yat bağlama kapasitemiz son dönemde yapılan yatırımlarla ancak 20-25 bine ulaşırken, Fransa'da 250 bin, İtalya'da ise 150 bin civarında yat bağlama kapasitesi bulunuyor. Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına balık tüketimi yılda ortalama 22 kilo iken Türkiye'de, son yıllarda gösterilen onca çabaya rağmen, ortalama 8 kilo civarında. Bu ve buna benzer pek çok rakamın da işaret ettiği gibi maalesef hiçbir konuda toplumumuzun denizcileşemediğini, denizci ülke olamadığımızı görüyoruz. Ancak, bu konuda atılacak yeni adımlar ve yaklaşımlarla “Denizci ülke, Denizci millet” hedefine ulaşmak mümkün olabilir. 100. sayının konusun denizcileşmek Bu ay “MarineDeal News 100. Sayı” özel Dosyasında, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin, denizcilikte hak ettiği yere neden gelemediğini incelemeye çalıştık. Bu doğrultuda denizcilik sektörünün önde gelen isimlerine Türkiye’nin geçen yıllar içinde neden denizcileşemediğini ve nasıl denizcileşebileceğimizi sorduk. Dosyamızda sektörün farklı kesimlerinden isimlerin denizcileşme konusundaki görüşlerini ve denizcileşme sorumuza yanıtlarını bulabilirsiniz. Keyifli okumalar! www.marinedealnews.com DOSYA 07 Binali Yıldırım / Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Deniz, zorluklarla mücadele etmeyi öğretir Bugün dünyada ticaret yüzde 80 oranında deniz yolu ile yapılıyor. Ülkemizde de bu durum farklı değil. O halde sektörün kendi içinde bir dönüşüm projesini başlatması gerekiyor. Bu arz-talep dengesini esas alan bir dönüşümdür. İnsan kaynak ve kapasitesi anlamında dünyada önemli bir yerdeyiz. Gemi adamı konusunda Çin’den sonra geliyoruz. Faal mürettebat ve zabitleri topladığımız zaman 120 bin civarında kayıtlı denizcimiz var. Faal olamayanları da eklediğimiz zaman bu rakam 180 bin oluyor; ama bunu küresel denizcilikte hissedemiyoruz. Denizcilik eğitimi veren 15 fakültemiz var. Meslek okulları ve kursları da hesaba kattığımız zaman denizcilik eğitimi veren 100’ün üzerinde kuruluş oluyor. Yani insan yetiştir- mede çok iyi bir kapasitemiz var. Ama yetiştirdiğimiz insanların ileride mesleklerinde kalmaları, denizciliğimizin küresel anlamda daha çok bilinmesi anlamında yapmamız gereken çok iş var. Dünyadaki gemi adamlarının oranlarına baktığımızda Çin’de yüzde 10, Türkiye’de yüzde 7.5, Filipinlerde ise yüzde 7 civarında. Ama Filipinliler’in dünya denizciliğinde daha çok bilindiğini biliyoruz. İnsan kaynağı bakımından büyük bir problemimiz yok, ama bu insan kaynağını yerli yerinde kullanma husundan henüz istediğimiz seviyede değiliz. Küresel krizde, Türkiye’de krizin etkisini azaltacak tedbirler alındı. Tamir-bakım sektörün canlılığını devam ettirdi, hala da devam ettiriyor. Bizim yüzer ve sabit anlamda 30 civarında havuzumuz var ve bunlar çalışmaya devam ediyor. Kriz zamanlarında denizciler alt yapılarını filolarını gözden geçirme, onları güzel günlere hazırlamak için bir fırsat olarak görüyorlar. Bu anlamda denizciliğimizin böyle bir boyutunun olması, krizin etkilerini sınırlı ölçüde azaltmaya katkı sağlıyor. Bunun yanında geçmişte alınmış bazı tedbirler de var. Yeni dönemde bunlar tekrar ele alınacak. Sektördeki beklentilerin neler olduğu tekrar gözden geçirilerek, sektörün kendi içinde daha canlı hale getirilmesinin imkânını sağlayacağız. Savunma sanayimizin ihtiyaçlarının sağlanması, kamunun ihtiyaçlarının tersanelerimizden sağlanması ve gemi inşa alanında birçok ülkeye ciddi hizmetler verebileceğimizi biliyoruz. Türkiye’nin bu alanda ciddi bir konumda olduğu ve özel projeler konusunda ciddi bir ünü olduğunu kabul etmek gerekiyor. Türkiye, son yıllarda denizciliğin her alanında ciddi yatırım yapan bir ülkedir. Bakanlığımız, ülke menfaatlerimizi gözeterek denizcilikle alakalı kazandığı bilgi ve birikimini Uluslararası Denizcilik Örgütü IMO'da aktarmaya, çalışmalara aktif olarak katılmaya ve alınan kararların uygulamasının takibi noktasında gereğini yapmaya devam edecek. Deniz, zorluklarla mücadele etmeyi, kısmetine razı olmayı öğretir. Bu nedenle denize sevdalananlar bir daha iflah olmaz. Küresel anlamda devam eden krizlerden denizciliğimizin en az etkilenmesi için Bakanlık olarak gereken her türlü çalışmayı yapıyoruz, gereken her türlü desteği veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz. Metin Kalkavan / Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye denizci ülke değil, deniz ülkesi Biz Deniz Ticaret Odası olarak ülkemizin ve sektörümüzün geleceğini eğitimde gördüğümüz için kaynaklarımızın önemli bir bölümünü denizcilik eğitimine ayırdık. Şu an Türkiye’de denizcilik eğitimi alan öğrencilerin sayısı neredeyse Avrupa Birliği ülkelerinin toplamına eşit. Dolayısıy- la gelecekten daha umutluyuz, bugune kadar başarılanların çok daha iyisini başaracağız. Bazen çeşitli sebeplerden dolayı istediğimiz hızla gidemesek de, hiç bir zaman umudumuzu kaybetmememiz lazım. Ne bezeceğiz ne bıkacağız, umudumuzu hiç kaybetmeden yolumuza devam edeceğiz. Ülkemizde Denizcilik adına son yıllarda çok şey yapıldı ancak daha iyisi yapılabilir. Türkiye’nin bir deniz ülkesi ve denizci ülke olma yolunda ciddi mesafeler alındı. Denizcilik eğitimine son yıllarda verilen önem belki de daha önce hiçbir zaman verilmedi. Beni en mutlu eden olayların başında denizcilik eğitimini çok ileri bir seviyeye getirmemiz geliyor. Bu sebeple ben idaremize, hükümetlerimize ve bütün ilgili kurumlarımıza teşekkür ediyorum. Bacasız sanayi olan Denizcilik, Türkiye'nin çıkış yollarının en önemlilerinin başında geliyor. Turizm, taşımacılık ve gemi inşa sanayi olarak dünya ticaretinden daha fazla pay alabilmek ve rekabet edebilmek için gerekli tüm şartlara sahibiz. Dış ticaretinin yüzde 89'u deniz yoluyla yapan Türkiye’nin denizleri etkin kullanmaya fazlasıyla ihtiyacı var. Son yıllarda deniz turizmimiz ciddi bir büyüme içerisinde olsa da, kıyılarımızdan tam anlamıyla faydalanamıyoruz. Denizcilik sektöründe küresel bir krizin yaşandığı içinde bulunduğumuz dönemde; deniz ticaretimiz, tersanelerimiz, limanlarımız ve turizmimiz zor bir dönemden geçiyor. Ancak böyle dönemlerde önemli olan ayakta kalabilmek ve sektör olarak bunu büyük ölçüde başardık. Denizciilk İdaresi, bizim önümüzü açıp gerekli düzenlemeleri yaptığında Türk denizcisinin başaramayacağı şey yok. Ancak bazı mevzuatların yapılmasında ve uygulama şek- linde sorunlar var. Sektörde son 10 yılda 450 yönetmelik çıkmış ve aralarında çok önemli yönetmelikler var. Ancak diyalog ortamını kaybettiğimizde bazı sıkıntılar yaşıyoruz. 4 metrelik tekne sahibini kayda almanın veya oltayla balık tutmak için avlanma belgesi istemenin amatör denizciliğe faydası yok. Ticaretin önünü açarken yaşamın önünün kapanmaması lazım. Devlet her şeyi kontrol etmek istiyor. Bireylerin devlete güvenmesi gerektiği kadar devletin de bireylerine güvenmesi lazım. Biz henüz denizci ülke değiliz, deniz ülkesiyiz ve bunu yetkililere anlatmaya çalışıyoruz. Nisan 2016 08 DOSYA Suat Hayri Aka / Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı 2023 hedefleri gerçekleştiğinde denizci ülke olacağız Türkiye’nin denizci toplum, denizci ülke olması için iki adet olmazsa olmaz unsuru var: Emniyet ve eğitim. Deniz eğitiminin uluslararası kabul görmüş bir seviyeye ulaşabilmesi için daha yapılması gereken çok iş var. Dünyada denizcilik sektörü açısından son derece yıkıcı olan kriz devam ediyor. Ancak unutulmamalıdır ki, krizler geçicidir. Bu noktada tabii ki devlete düşen görevler bulunuyor. Denizcilik sektörünün bu destekten azami ölçüde yararlanabilmesi için bütün paydaşlarıyla ortak tek bir hedeflerinin olması gerekiyor. Yıllık 290 milyon dolarlık bir ihracat değerinden yıllık 2,5 milyar doları aşan ihracat değerine ulaşan bir sektörden söz ediyoruz. Özellikle kriz döneminde yaşadığı kayıpları dönüşüm sağlamak suretiyle onarımdan bakımdan çıkararak yılda 400 milyon dolar düzeyinde bir girdi elde etmesi, sektörümüzün en önemli başarılarından biridir. Özellikle denizcilik idaresinin yapılanması ve Türk deniz ticaretinin ileri düzeye taşınabilmesi açısından çok iş yapmamız gerekiyor. Türkiye’nin jeopolitik konumunun avantajlarından en etkin şekilde yararlanarak ülkemizin 100’üncü kuruluş yıldönümünde Türk denizciliğini ileri noktalara getirmeyi arzuluyoruz. Önümüzde- ki 10 yılda ülkemizin geleceğini sağlam temeller üzerine inşa ederek refah seviyesini çok daha yukarılara çıkarmak, ihracatımızı 500 milyar dolara, dış ticaret hacmimizi ise 1 trilyon dolara yükselterek Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında sokmak en büyük hedefimizdir. Bu ana hedeflere ulaşmak içinde ülke çapında her sektörün kendi eylem planlarımızı hayata geçiriyoruz. Bakanlık olarak 2009 yılında 10 uncusunu gerçekleştirdiğimiz şuramızın ana teması ‘Hedef 2023’ idi. O tarihlerde ortaya koyduğumuz hedeflere ilişkin, gerçekleştirilen alt yapı yatırım hamleleri ve hayata geçen projelere baktığımızda hedeflerimizin üzerinde bir gerçekleşme olduğunu tespit ettik. 2023 hedefleri çerçevesinde ele alınan hedefleri kısaca özetleyecek olursak; n Türk sahipli deniz ticaret filosunun tonaj bazında 50 milyon DWT’a ulaşması ve dünyada ilk 10 ülke arasında yer alması, n Çandarlı Limanının iki aşaması, Mersin Konteyner Limanının 2 aşaması ve Filyos Limanının ilk aşamasının hinterland bağlantıları ile hayata geçirilmesi, n Ulaştırma Kıyı Yapıları Master Planı ile Bütünleşik Kıyı Alanları Planları ile uyumlu bir şekilde tüm kıyıları ve yapılarını kapsayacak, aynı zamanda ilgili tüm kurumların uymasının zorunlu olduğu, liman gelişim bölgelerinin içerecek, belirli dönemlerde güncellenecek bir master plan yapılması, n Mevcut olan tersanelerin teknoloji, finans ve işletmecilik modeli ile birleşmelerini teşvik ederek daha etkin, rasyonel ve büyük kapasiteli tersaneler haline dönüştürülmesi, n Ülkemizdeki kıyı tesislerinin birleştirilerek ihtisas limanları kurulması ve sıvı yük için mevcut şamandıra sistemlerinin kaldırılarak dolfen terminal sistemine dönüştürülmesi, n Liman tesislerinin çevreye duyarlı hale getirilip, “Yeşil Limanla- rın” yaygınlaştırılması, n Gemilerden yayılan sera gazlarının azaltılması, kaliteli denizcilik yakıtlarının kullanılmasına yönelik AB (Avrupa Birliği) projesi sonuçlarının uygulamaya acilen geçilmesi, n Türk dış ticaret taşımalarından elde edilecek navlunun yurtiçinde kalabilmesini teminen Türk bayraklı filonun kullanılmasının teşvik edilmesi, bunun için filonun yenilenmesi ve gençleşmesi ve nicel olarak gelişmesinin sağlanması, n Ülkemiz gemi inşaatının verimliliğinin arttırılabilmesi için mevcut tersanelerde yatırım faaliyetlerinin teşvik edilmesi; Ülkemiz tersanelerinin rekabet gücünün korunması ve geliştirilmesi; Verimlilik artışı için işgücü eğitimi ve tersane modernizasyonu sağlanması,2035 Hedeflerinden öne çıkanlar: n Türk P&I Koruma ve Tazmin Sigorta Şirketinin kurulması ve orta vadede Uluslararası Grup Kulüpleri arasına girilmesi, n Mersin Konteyner Limanının 11 milyon TEU’luk kapasitesi, Filyos Limanının toplam 25 milyon tonluk kapasitesinin hinterland bağlantıları ile hayata geçirilmesi, n Transit konteyner elleçleme miktarları bakımından Mersin Bölgesinin (MIP+Mersin 2. Faz Toplam) Güney ve Doğu Akdeniz Bölgesinde lider olması, n Türk gemi filosunun en az % 10’unun doğa dostu alternatif yakıt kullanan gemilerden oluşturulması, n Liman tesislerimizin tamamının Yeşil Liman Sertifikasına sahip olması, n Akdeniz’deki tersanelerin, inşa ve bakım-onarım kapasiteleri bakımından bölgede önemli merkez haline getirilerek, bu bölgede yıllık 3 milyon DWT’luk proje kapasitesine ulaşılması, n Ülkemizde uçak gemisi inşaatının yapılıp, üretilen tüm askeri amaçlı gemilerin yurtdışına ihraç edilmesi sağlanarak bu faaliyetlerde yıllık ortalama 7 milyar Dolar ihracat değerine ulaşılması, n Gemi inşa sektörünün ana makine ve elektronik ekipmanlar dahil en az %90 yerli teçhizat/ekipman katkı payı ile gemi üretimini sağlaması. n En az 3 adet Açık Deniz Eğitim Gemisi ile Türkiye’nin IMO - GOBTC Akdeniz Şubesi olarak Türk öğrencilerin yanı sıra özellikle az gelişmiş dünya ülkeleri öğrencilerine eğitim imkânları sunulması. Şahsen bu hedeflerin gerçekleşmesiyle denizcilik alanında bölgesinde lider, uluslararası denizcilik arenasında da ilk sıralarda yer alan bir Türkiye, “Denizci Millet, Denizci Ülke” bir Türkiye olacağımıza inancım tamdır. Emekli Amiral Cem Gürdeniz: / KÜDENFOR Kurucu Direktörü Devlet denizcileşmeden, halk denizcileşemez Denizcileşmenin coğrafya dışında iki ana aktörü vardır. Bunlar halk ve devletin karakteridir. Dünya denizcilik tarihinde yaşandığı üzere devlet olmadan halkın denizcileşmesi olası değildir. Bunun pek çok örnekleri vardır. İngiltere’de I. Elizabeth dönemine kadar ciddi bir İngiliz denizcileşmesinden bahsedemeyiz, benzer şekilde Meiji restorasyonuna kadar Japon denizciliğinden. Almanlar Kayzer II Wilhelm yerine Bismarck ekolü ile devam etseydi, Alman denizcileşmesinden de bahsedilemezdi. Osmanlı İmparatorluğu kapitülasyonları vermeseydi ve deniz zaferlerinin yaşandığı 16ncı yüzyılda olduğu gibi devleti aydınlanmanın ve bilimin ışığında deniz jeopolitiği odaklı yönetselerdi, bugün bu makaleyi yazmaya gerek kalmazdı. Devletleri denizcileşmeye iten pek çok nedenler vardır. Bunların başında coğrafya ve ekonomik ihtiyaçlar gelir. Her ikisi de yüzyıllar içinde halkın ve devletin karakterini şekillendirir. Türkler Orta Asya’dan göç öncesi denizle Nisan 2016 tanışmamış olabilirler. Romalılar da Kartaca ile karşılaşana kadar denizci değillerdi. Kartaca Donanmasına sürekli yenilerek denizcileştiler ve Akdeniz’i 1000 yıl boyunca Mare Nostrum yapabildiler. Osmanlı İmparatorluğu da Moğol/Cengiz geleneği ile karada çok hızlı yayılarak imparatorluğu ekonomik ve coğrafi doğal sınırlarına eriştirdiğinden, Avrasya sınırları dışında okyanus ötesinde yeni hayat alanlarını aramayı tercih etmedi. 16'ncı yüzyıldan Cumhuriyet devrimlerine kadar bilim, imparatorluk pratiğinde yerini almadığından gerek aydınlanmanın gerekse sanayi devrimlerinin tümü ıskalandı. Denizcileşmenin olmazsa olmazı bilim olduğundan gelişmiş ülkeler sanayi devriminin ve kapitalizmin verdiği enerji ile yeni okyanus aşırı sömürgeleri birer birer ele geçirirken, sömürgelerden elde edilen sermaye birikimi ile donanma ve deniz ticaret filolarını güçlendirdiler. Bu durum yeni keşifler kadar icatları da tetikledi. Barut ateş gücünü; matbaa ve haritacılık tecrübe birikiminin nesillere aktarımını; pusula rota takibini kolaylaştırdı. Önceleri baharatın daha sonra şeker kamışı ve köleliğin okyanus aşırı denizcilik yapabilen devletlerin tekeline girmesi ile sadece ticaret filoları büyümedi, olağanüstü kârlar elde edildi. Sanayi devrimi ile sitim ve zemberekli saatin bulunması ise denizcilikte tarifeli seferleri başlattı ve kapitalizm karada demir yolu ile entegre olunca tarihinde görülmemiş ekonomik büyüme rekorları kırıldı. İşte Osmanlı birkaç cümle ile özetlemeye çalıştığımız bu süreçlerin daima dışında kaldı. 1571 İnebahtı, 1770 Çeşme, 1827 Navarin ve 1853 Sinop Donanma baskınları ile II Abdülhamit’in Donanmayı 33 yıl Haliç’e hapsetmesi Osmanlı İmparatorluğunun duraklama, gerileme ve çöküş dönemlerinde denizle bağlantılı tüm kara parçalarını ve adaları sırayla kaybetmesine neden oldu. Cumhuriyet'in Mustafa Kemal rotasında denizcileşme gayretleri onun kaybından sonra aynı ivme ile devam edemedi. Ancak Donanma büyük atılımlar yapabildi. Donanma da 2008 sonrası kumpas davalar ile yetişmiş en nitelikli altın neslini kaybetti. Bu neslin kaybedilmesinin Türkiye’nin denizcileşmesine etkilerini zaman gösterecektir. Özetle; Türkiye gibi ülkelerde devlet denizcileşmeden halkın kendi başına denizci olması olası değildir. Bu nedenle önce devlet dola- yısıyla devletin denizci karakteri oluşturulmalıdır. Türkiye'nin denizcileşmesi ve denizci bir ülke olması için neler yapılabilir, konusunda ise temel görev UDHB’ye düşmektedir. Zira bu görev kanunlarla ona verilmiştir. Deniz Kuvvetleri ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ile denizcilik gücünü ilgilendiren devlet kurum ve kuruluşları ile başta üniversiteler ve sivil toplum örgütleri UDHB eşgüdümünde denizcileşme gayretlerine katılmalıdır. Bunun için önce Kalkınma Bakanlığı ile birlikte denizcilik gücünü oluşturan temel 16 alanda kısa, orta uzun vade gerçekçi hedefler tespit edilmeli ve uygulanabilir stratejiler belirlenmelidir. Her paydaşa bütçesi, insan gücü kapasitesi ve yaratıcılığı paralelinde görevler verilmeli ve uygulamalar her seviyede işbirliği ve eşgüdüm içinde kontrol edilmelidir. Devlet nasıl ki, 1980 sonrası turizm inşaat ve tekstilde Türkiye yi büyütmüşse, neden denizcilikte de aynı yöntem uygulanmasın? www.marinedealnews.com DOSYA 09 Murat Kıran / GİSBİR Yönetim Kurulu Başkanı Hedefimiz güçlü Donanma ve büyük ticaret filosu Türkiye’nin 21’inci yüzyıldaki güvenlik, refah ve mutluluğu denizlere ve daha fazla denizcileşmesine bağlıdır. Cumhuriyet döneminde, Türkiye’nin devleti ve milletiyle denizcileşmesi yönünde önemli bir yol kat edilmiştir. Tarih bizlere göstermiştir ki, Anadolu’nun denizlere olan bağını, potansiyel enerjiden kinetik enerjiye dönüştürebilen yerleşik toplumlar, refah içerisinde yaşamayı başarmışlardır. Bu anlamda, Türkiye’nin denizcileşmesi konusuna bakacak olursak üç temel noktaya odaklanabiliriz. Bu temel noktalar; toplumun denizcilik kültürünün gelişim seviyesi, denizcilik nosyonu ve ticari kabiliyeti yüksek girişimci insan sayısı, denizciliğe ayırdığımız sermaye ve kolaylaştırıcı kurallardır. Denizleri toplum refahına yönelik olarak kullanmada denizcilik bir meslekten öte bir yaşam tarzıdır. Denizci bir yaşam tarzına sahip olmak için de denizcilik kültürü yüksek bir toplum içinde büyümek gerekir. Biz, liseler, meslek yüksek okulları ve üniversitelerden bu mesleğe yönelik binlerce denizci mezun ettiğimizde sanıyoruz ki, sorunumuzu büyük ölçüde çözdük. Oysa, deniz kültürü yeterince gelişmemiş toplumlarda, bu insanların büyük bir kısmı aldıkları eğitimi kültürleri ile bütünleştiremediğinden, mezuniyet sonrasında farklı alanlara yönelmekte, eğitimde kaynak israfına neden olmakta- dır. Yaşadığı toplumun denizlere bakış açısı, insanların meslek seçiminde önemli bir etken olmaktadır. Bir çocuğu, erken yaşlarda deniz suyu ile buluşturamıyor, denizin nimetleriyle, mücadeleci ruhuyla tanıştıramıyorsanız sonraki yıllarda bunu başarmak giderek zorlaşıyor maalesef. Denizcilik kültürü ve bilinci oturmuş toplumlarda ise bu konudaki farkındalık yüksek olduğundan, denizcilikte sahip olunan potansiyel enerji kolaylıkla kinetik enerjiye dönüştürülmekte ve toplum, denizciliğin refaha katkısını gördükçe bu etki alanı katlanarak büyümektedir. Denizcilik ufkun ötesini görebilmektir; ülke sınırlarının çok ötesine ulaşmayı, jeopolitik ve jeostratejik düşünmeyi gerektirir. Uluslararası sularda askeri ve ticari olarak varlık göstermenin ve kalıcı olmanın yolu derin bir birikimden geçer. Sadece büyük bir sermaye, mücadele azmi ve yüksek ticari zekâya sahip olmak bu sektörde başarı için yeterli değildir. Denizcilik kültürü ile birleşmiş, kuşaktan kuşağa aktarılan ve insanların genlerine işlemiş bir tecrübe gerekmektedir. Kurulması zaman isteyen, zorlu bir çarktır bu. Doğal olarak, zaman içinde aile mesleği halinde babadan oğula, nesilden nesile aktarılan bir mesleğe dönüşür. Kaybedilmesi halinde yeniden kurulması kuşaklar gerektirebi- Denizcilikteki ana hedefimizi lir. Denizciliğin hangi alanında olursa olsun kazanılan yetenek- "Güçlü Donanma ve Büyük Ticalerin ister asker, gemici veya gemi ret Filosu’’ olarak koyarak, bu inşacı olsun, isterse deniz ticareti hedef doğrultusunda ilerlerken yapsın, bir sonraki kuşağa akta- milletimizin denizcilik bilgi ve rılmasının bir devlet politikası bilincini sürekli geliştirebilirsek olması gerektiğini değerlendir- önümüzün açık olduğu aşikardır. Gemilerimizin inşasında yerlimekteyiz. Denizde istihdam edilecek lik katkı oranlarını yükselterek personeli yetiştirmek göreceli ekonomimize ve istihdamımıza olarak daha fazla eğitim yatırımı daha başlangıçta önemli katkılar gerektirmekle birlikte deniz tica- sağlayabiliriz. Denizci bir toplum reti yapabilmek, denizleri ulusal olma yolunda ilerlerken, denizçıkarlarımıza yönelik kullanmak cilik kültürünü geliştirecek her için de tecrübe birikimimizin türlü faaliyetin desteklenmesinin yanı sıra önemli miktarlarda ser- de bir devlet politikası olmasının maye yatırımını göze almamıza faydalı olacağını değerlendirmekihtiyaç vardır. Ulusal rekabete teyiz. Bireyler, küçük yaşlardan açık bu sektörün karlılık oranını itibaren denize ve denizi kullanyine uluslararası şartlar belirle- dırılmaya yönlendirilmeli, deniz mektedir. Sahip olduğumuz bu araçlarının sportif/gezi maksatkabiliyetin kaybedilmemesi için larıyla kullandırılması lüks algıyerine ve zamanına göre zararına sından çıkarılmalıdır. Yolcu taşıçalışmayı bilecek deniz kültürü, macılığında deniz yolları daha ticaret anlayışı ve güçlü serma- etkin kullanılmalı, yük taşımayeye ihtiyaç duyulmaktadır. Zira cılığında ise navlun açığımızın kaybedeceğimiz yeteneğin yerine giderek azaltılması ve peyderpey kapatılması yönünde tedbirler konulması zordur. Sonuç olarak, bugün Türki- alınmalıdır. Liman, marina gibi ye’nin özellikle son yıllarda yap- alt yapı yatırımlarına hız kesmetığı atılımlarla denizci bir ulus den devam edilerek, ilk aşamada olma yolunda, askeri ve ticari Akdeniz Havzası’nda navlunlar denizcilik alanında önemli bir üzerinde etkili olabilecek büyükmesafe kat ettiğini söyleyebil- lükte bir ticaret filosuna sahip mekle beraber günümüzde özel- olmak hedeflenmelidir. Denizcilikle ticari alanda yaşanan global liğe yönelik her türlü yatırımda, kriz döneminde, kazandığımız finans kolaylıkları sağlanmalı bu yeteneklerin muhafazası ve ve bu yatırımlardan etkin fayda ileriye yönelik geliştirici ilave ted- sağlanmasının önündeki kanuni/ birler almamız gerektiğini ifade bürokratik engellerin hızla kaldırılması gerekmektedir. edebiliriz. Ticaret filomuzun dünya çapındaki varlığının, gücünün ve etkinliğinin artırılmasının, Donanmamız’ın bölgesel hedeflerinin ilerisine gidebilmesinin önünü açmada bir anahtar olacağı inancını taşımaktayız. Uluslararası sular, varlık gösterebildiğiniz, faydalanabildiğiniz oranda sizindir; deniz çok cömerttir. Ülkemizin 2023 dış ticaret hedefleri kapsamında ve yukarıda belirttiğim hususlar doğrultusunda denizcilik alanında üzerimize düşeni yapmaya her zaman hazırız ve yapıyoruz. Bu vesile ile yayın hayatınızın 9’uncu yılını kutlar, başarılarınızın devamını diler, ilginiz için teşekkür ederim. Yıldız Bozkurt / Med Marine Holding Finans Başkanı (CFO) Denizcilik ülkenin önümüzdeki bin yılına damga vuracak Dünya tarihi boyunca deniz yoluna hakim olabilen topluluklar gelişmişler ve refah düzeylerini ar­tırmışlardır. Ülkemiz üç tarafının denizlerle çevrili olmasına, Asya ve Avrupa kıtaları arasın­da bir köprü gibi uzanmasına rağmen, Türk Denizciliğinin hak ettiği yerde olduğunu söylemek mümkün değil. Cumhuriyetten bu yana gemi yapım ve onarım sanayi, Türk deniz ticaret filosu, limanlarımız, deniz yoluyla taşınan ticaret mallarımız baş döndürücü oranlarla büyüdüler. Bu büyümenin sağlanabilmesi için Cumhuriyet Hükümetleri ve ilgili devlet kuruluşları değerli çabalar harcadılar, politikalar belirleyip uyguladılar. Tüm bu çabalara ve gelişmelere rağmen denizciliğimizin, mevcut potansiyeli gözönüne alındığında istenilen seviyeye ulaşmadığını rahat- lıkla ifade edebiliriz. Denizyolları bakımından büyük potansiyele sahip olan ülkemiz, sekiz bin kilometreyi aşkın uzunluğundaki kıyılarımızla Avrupa ülkeleri arasında en fazla kıyıya sahip ülkeler arasında yer almaktadır. İl ve ilçelerimizin yüzde 40’ının denize kıyısının bulunması, bununla beraber denizlerimizin açık denizlere Akde­ niz aracılığıyla geçit vermesi, doğal koşullarımız açısından durumu­ muza ayrı bir önem kazandırmaktadır. Türkiye, nüfusun yüzde 60’ının ve sanayinin yüzde 80’inin sahil şeridinde konumlandığı bir ülkedir. Yapılan dış ticaretin çok büyük bir kısmı denizcilik ile yapılmaktadır. Bütün bunlara rağmen ülkemizde ye­terince doğal ve suni limanların bulunmayışı, denizciliğin gelişimini büyük ölçüde engel- lemiştir. Tüm dünyada olduğu gibi kriz, ülkemiz deniz ticaretini de etkilemiştir. Buna rağmen, sürekli artan filosuyla Türk deniz ticareti kısa bir sürede toparlanmış ve büyüme eğilimini sürdürmüştür. Ancak, ülkemizin içinde bulunduğu bölgenin ekonomik merkezi olması ve denizcilik sektöründe daha da etkinleşebilmek için, etkin bir liman şebe­ kesi ve taşımacılık filosu kurulması, mevcutların modernizasyonu ve genişletilmesi gereklidir. Dünya denizciliğinin kararlı bir değişim içinde olduğu bu dönemde, ticari alanda rekabet, bu alandaki uluslararası mücadeleyi her geçen gün zorlaştırmaktadır. Şurası bir gerçektir ki, ülkemizde denizcilik alanında önemli birikimler vardır. Ancak alınması gereken ciddi mesafeler olduğu gerek- lilliği de ortadadır. Ekonomik gelişmişlik ve kalkınma gayretleri içinde olan ülkemiz açısından; denizcilik alanında da kapsamlı ve orta vadeli planların ve politikaların yapılması ve bunların uygulamaya alınması gerekmektedir. Denizcilik sektörünün gelişimi ile dışa bağımlılığın en aza indirilmesi, istihdamın artması ve nitelikli işsizliğin önlenmesi sağlanabilecektir. Köklü bir denizcilik tarihi ve kültürü olan ulusumuzun, yeni bin yılda gerek coğrafi konumu, gerekse büyüyen ekonomisiyle bu alanda üst sıralara oynaması, imkansız değildir. Sonuç olarak, Türkiye’de denizcilik sektörünün gelişmesi, devlet tarafından altyapının desteklenmesi ve büyük yatırımların yapılmasını gerektiren meşakkatli bir sürece bağlıdır. Dünya yükünün yüzde 85’inin ve petrolün yüzde 95’i deniz yoluyla taşındığı düşünülürse, atılacak olan her adım, Türkiye’yi sadece denizcilik alanında değil, ekonominin her alanında daha ileriye taşıyacaktır. Nisan 2016 10 DOSYA Mustafa Alperdem / Anadolu Sigorta Nakliyat Sigortaları Müdürü Denizciliğe özel uzun vadeli stratejiler geliştirilmeli Türk denizcilik sektörünün gelişimi için uzun vadeli stratejilerin belirlenerek Türk denizciliğinin uluslararası piyasalarda gemi/yük ve personel anlamında aranır hale gelmesinin sağlanması yanında, ülkemizde faaliyet gösteren sigorta şirketlerinin daha rekabetçi ve kaliteli hizmet sunmaları için desteklenmesinin, uzun vadede ülkemizin “denizci bir Türkiye” olma yolundaki hedefine ciddi katkı sağlayacağı düşünülmektedir. TUGS’a (Türk Uluslararası Gemi Sicili) kayıtlı bazı ticari gemi donatanları ile yabancı bayraklı gezinti teknesi donatanları, finansal reytingi bulunmayan, hasar ödeme kapasitesi sınırlı, güvenilir olmayan ve özellikle hasarda iletişim problemi yaşama riski bulunan yurtdışı sigortacılardan direkt tekne sigorta teminatı alma yoluna gidebilmektedir. Bu durumda, önemli bir hasar durumunda hasarın geç ya da hiç ödenememesi nedeniyle yaşanabilen mağduriyetler bir tarafa, bu şekilde üretilen sigorta priminin tamamı da yurtdışına transfer edilmektedir. Bu nedenle Türk gemi ve yat donatan/işletenlerine, tekne sigortaları için vergi istisnası getirilerek, Türk sigorta şirketlerinden sigorta teminatı almaları teşvik edilirse; üretilen sigorta priminin yurtiçi finans sektöründe değerlendirilmesi sağlanabilecek ve aynı zamanda uluslararası sigorta şirketlerinin Türk sigorta şirketleri ile haksız rekabetine de son verilecektir. Yaşar Canca / İnce Denizcilik Teknik Müdürü Devletin denizcilikle ilgili irade eksikliği giderilmeli Türkiye’nin denizcileşmesi konusundaki en temel problem devlet otoritesinin bu konuda bir irade eksikliğinin olmasıdır. Sanki bir noktadan sonra denizciliğin gelişmesinin önüne engel konmaktadır. İkinci sorun ise; devleti yönetenlerin ve özellikle yöneticilere danışmanlık yapanların yeterizlikleri. Denizci bir ülke olarak güçlü bir filoya, gelişmiş tersanelere ve modern limanlara sahip olmamız sanki gizli bir şekilde engellenmektedir. Bunlar çözülmeden mevcut konjontürde denizcileşmek mümkün değil gibi görünüyor. Denizcileşmenin gerçekleşmesi bana göre yukarıda ifade ettiğimiz sorunların giderilmesinden başlar. Eğer bu konuda bir irade ortaya konursa, kısa sürede bu konuda önemli bir mesafe alınabilir. En başta eğitim kurumlarından başlayarak, ufukları geniş yönetici yetiştirmeliyiz. Gerisi kendiliğinden olabilir. Bunun dışında Nisan 2016 Cengiz Kaptanoğlu / Deniz Ticaret Odası Meclis Başkanı Devlet ve millet denizcilik hedefinde buluşmalı İnsanlık tarihinde denizciliğin başladı- sını çıkarmamıza rağmen, Cumhuriyetiğı ve yeryüzüne dağıldığı topraklarda miz'in ilk dönemlerinde yanmış yıkılmış yaşayan bir millet olarak, denizciliğimi- bir vaziyette teslim alınmış bir ülkede, zin bugünkü durumunu irdelemek ve belirlenen öncelikler arasında denizcilibu konuyu temel bir sorunumuz olarak ğimiz maalesef, kendisine ön sıralarda algılamak zorundayız. Bin yıldan uzun yer bulamamıştır. İşte bu suretle kendi bir süredir egemenliğimiz altında bulu- denizlerine küsmüş, denizlerine sırtınan, Akdeniz’e adeta bir büyük iskele nı dönmüş insanlar diyarında yaşıyor gibi uzanmış ve çok uzun bir deniz kıyı- olmanın dayanılmaz hafifliğini kimliğisına sahip Anadolu’nun, günümüzde mizin parçası haline getirmek gibi bir denizciliğe küsmüş, en hafif deyimiyle, tablo ile karşı karşıya kalmışızdır. Denizciliği bir yaşam tarzı olarak denizciliğin farkına varmamış insanları barındırdığı gibi bir ithamla karşı karşıya benimseyenlerin umutsuzluğa düşmekalması bizler için son derece onur kırıcı- leri, yılgınlığa kapılmaları, zorluklar kardır. Aslında milletimiz geçtiğimiz yüzyıl- şısında pes etmeleri mümkün değildir. larda denizciliğin askeri boyutunda çok Denizci, cesur, kararlı, azimli, inatçı ve başarılı dönemler yaşamıştır. Osmanlı umut dolu olmalıdır. Yaşanmış ihmaldonanmasının tüm Akdeniz’e egemen lere, vurdumduymazlıklara, yanlışlıklara bakıp bakıp, sevgili Sezen Aksu’nun olduğu tarihsel süreçler mevcuttur. Osmanlı İmparatorluğu zaman “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler” zaman denizcilikte donanmasının şarkısını söyleyemeyiz. Geçmişten ders“gemilerinin direklerini gümüşten, halat- ler çıkartıp, günümüze ve önümüze baklarını ibrişimden, yelkenlerini atlastan” malıyız. “Denizci ülke, denizci millet” gibi yapma iddiasını dile getirebilecek kadar güzel bir sloganı süratle yaşama geçirdenizcilikte söz sahibi olmuştur. Ancak meliyiz. Bunun birinci koşulu denizcilik denizcilik dediğimiz büyük gerçeğin; hedefinde devletin ve milletin buluştoplumları, gelişmeye, kalkınmaya, zen- ması ve kucaklaşmasıdır. Burada Devginliğe taşıyan asıl yönü ticari boyutu- letimizin atacağı dev adım, “denizciliği dur. Bizler nedense yüzyıllar boyunca, bir devlet politikası” olarak benimsemek fütuhat ikliminin genetik özelliklerinden ve ilan etmektir. Evet, denizcilik özellikle olsa gerek; ticareti, sanayileşmeyi gün- denizlere kıyısı olan ve bizim gibi dünya demimize taşımayı düşünmemiş ve coğrafyasının en cazip konumlarında bu suretle geri kalmışlık gibi bir kaderi yer alan ülkeler için zenginleşmenin prapaylaşmak zorunda olmuşuzdur. Oysa tik yoludur ama, bu sektör oluşabilmesi denize açılarak, deniz taşımacılığını çok ciddi bir ekonomik maliyeti gerektirhayat tarzı olarak benimseyen milletler, mektedir. Dolayısıyla bu alanda başarıya bu çok cazip faaliyetin yarattığı yüksek giden yolda denizcilik sektörünün mütekatma değer sayesinde süratle zengin- şebbislerine, teşvikte öncelikli sektörler leşmişler, dünya hakimiyetine rahatlıkla kapısının süratle açılmasıdır. 1960’lı yıllardan sonra Cumhuriyet hükümetleri soyunabilmişlerdir. Özellikle 19. yüzyılda çöküş sürecine denizciliğimiz için bir şey yapmamıştır girmiş bulunan Osmanlı Devleti, kapi- demek, insafsızlık olur. tülasyonların ve ekonomik tükenmişliO dönemlere şöyle bir baktığımızğin zorunlu bir gereği olarak tüm ticari da; günümüz hükümetlerine göre çok faaliyetlerini olduğu gibi, denizciliğini de daha az imkânlara sahip olunmasına tamamiyle yabancıların eline bırakmıştır. rağmen, uygulanan teşvik politika20. yüzyılın başında Genç Türkiye Cum- ları ile 1970’lerden itibaren koster huriyeti denizcilik adına geçmişinden filosu anlamında Akdeniz bir Türk tam bir enkaz devralmıştır. Her ne kadar gölü haline getirilebilmiş, sahillerimiz Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder önemli limanlara kavuşturulabilmişAtatürk büyük bir öngörü ile “denizci- tir. Özellikle gemi inşa sektörümüzün liği Türk’ün milli ülkü olarak benimse- ve Türk armatörünün verimli işbirmeli ve onu az zamanda başarmalıyız” liğini sağlamak anlamında, Merkez demiş olmasına, kendi karasularımızda Bankası kaynaklık orta vadeli reessadece kendi gemilerimizin seyrüsefer kont kredileri ile, uzun vadeli “GİSAT” yapmalarını zorunlu kılan Kabotaj yasa- fonu kredileri işletilerek denizcilik filo- muzun gelişmesinde önemli adımlar atılabilmiştir. 1980’li yıllarda ise “2581” sayılı kanun sayesinde Gemi ithalatının önündeki engeller kaldırılarak, Türk denicilerinin milyonlarca dwt’lik dünya denizlerinde boy gösteren bir filoya sahip kılınması sağlanmıştır. Yine bu dönemlerde kamu yüklerinin Türk Bayraklı gemilerle taşınması, navlun primi, doğrudan finansal destekler gibi enstrümanlarla denizciliğimizin gelişmesine büyük ölçüde destek sağlanmıştır. Ülkemiz bugün geçmiş hükümetlerle mukayese kabul etmeyecek ölçüde geniş ekonomik imkânlara sahip, güçlü, yetkili ve muktedir bir hükümet tarafından yönetilmektedir. Ülkemizin Cumhurbaşkanı bir denizci çocuğudur ve devletimizde denizcilik bürokrasisinin başında hiç olmadığı kadar denizci bir bakan oturmaktadır. Şurası bir gerçektir ki, ülkemiz zor günlerden geçmektedir. Üstelik Dünya denizciliği belki de tarihinin en ağır krizini yaşamaktadır. Ama bu olumsuzluklara bakıp geleceğimize karamsarlıkla bakamayız. Öncelikle 2023 hedefine ulaşmada, ardından 2053 ve 2071 hedefleriyle buluşmada, denizciliğimizi ihmal ederek bir yere varamayız. Marifet, olumsuzlukları fırsata çevirmek, buralardan başarı hikayeleri yaratabilmektir. Bu anlamda biz Türk Denizcileri üzerimize düşen her türlü fedakarlığı, dün olduğu gibi bugün ve yarın da yapmaya hazırız. “Devlet, millet elele” diyebileceğimiz bir tablonun yaratılabileceği en verimli alanın denizcilik olduğunu bilmemek mümkün müdür? Tuğrul Tokgöz / Geden Lines CEO'su öne çıkarılacak temel argümanlardan biri de, sektör için etkili bir finansal destek modeli oluşturulması gerekliliği olduğunu düşünüyorum. Hangi modelle denizciliği destekleneceğine karar verilip finansal yöntemler bulunabilir. Çok basit örneği, finans kuruluşlarının kredilerinin bır kısmını riskli işlere ayırabiliyor olmalarıdır. Bu alan Denizcilik olarak tanımlanarak, sektördeki finansman eksikliği sorunu aşılabilir. Türk denizciliğinin ana problemi sermaye yetersizliği Bana göre; Türk denizciliğinin ana problemi sermaye yetersizliği. Denizcilik konjonktürel bir sektör ve piyasaların kötü olduğu dönemleri kazasız atlatmak için armatörlerin yeterli sermaye gücüne erişmiş olmaları gerekiyor. Ayrıca armatörlerin filo büyümesini piyasaların zor oldugu ve gemi fiyatlarının düşük olduğu zamanlarda yapmaları büyük önem arz ediyor. Ancak Türk armatörler yeterli sermaye gücüne erişememiş oldukları için, kötü piyasa koşullarında büyümek yerine mecburen küçülmek zorunda kalmaktadırlar. Yeterli sermayeye sahip iş adamlarının denizcilik sektörüne yatırım yapmaları ve bu sektörün uzun soluklu ve konjonktürel olduğunun bilinci ile uzun vadeye bakmaları gerekmekte. Daha düşük sermayeye sahip ama geleneksel denizci olan ve sektörü iyi bilen firmalara ise, özellikle piyasaların kötü olduğu dönemlerde çok esnek koşullar ile kamu bankalarından krediler verilmeli. Armatörlerin piyasalar yükseldigi zaman, düşük fiyatla almış olduğu gemileri satarak hem krediyi rahatça ödeyeceği hem de sermaye birikimi yapmalarını sağlayacak olanaklar yaratılmalı. Bu önlemler alındığı takdirde denizcilik sektörü hızla gelişerek dünyada önemli bir büyüklüğe ulaşabilir. www.marinedealnews.com DOSYA 11 Aret Taşcıyan / Türk P&I Yönetim Kurulu Başkanı Halk ve Devlet birlikte hareket etmeli Üç tarafı denizlerle kaplı bir yarımada olup, 8,333 km uzunluğunda bir sahil şeridine sahip olmasına rağmen, Türkiye’nin niçin denizcileşemediği ve denizcileşmesi için neler yapılabileceği hususunu beraber ele almak gerekir. Türkiye’de 1 km sahile 8,880 kişi düşüyor. Bu rakam ABD’de 2,125 kişi ve Büyük Britanya’da 3,654 kişi. Bu ve buna benzer diğer istatistiki bilgilere baktığınızda Türkiye’nin gelişmiş diğer ülkelerden daha bir denizci ülke olmasını beklerken, İstanbul ve bir iki kıyı kentimizin belli kesimlerinin dışında, Türk Halkının ulaşım, taşıma ve beslenme konularında denize bağlı ve deniz ağırlıklı yaşamadığını görürüz. Halkımız deniz kenarında yaşamasına rağmen ulaşımını ve taşımacılığını kara yolu ile yapmayı tercih etmiş, balık yerine et ve tavuk ağırlıklı beslenmiş. Devletimiz Donanma yerine Kara Kuvvetlerine ve Hava Kuvvetlerine önem vermiş, Deniz Ticaret Filomuz birkaç ailenin ve birkaç kuruluşun dışında hiçbir zaman tabana yaygın bir ticaret unsuru haline gelememiş, Bankalarımız denizcilik konusunda kendilerini eğitmemişler, bu konuda bir konjonktür oluşturmamışlar, okullarımızda futbol, basketbol, voleybol, güreş yarışmaları tertiplenmesine rağmen, Yelkencilik konusunda bırakın yarışmaları temel bir egitim dahi verilmemiş. Kısacası, Türk halkına deniz kültürü ve denizcilik hakkında hiçbir altyapı ve temel bir eğitim sağlanmamış durumda. Bunu sağlaması gereken merci kimdi? Tabii ki Devlet. Denizcileşme, halkın ve Devlet’in tek vücut hareket etmesiyle gerçekleşir. Denizcilik kültürünün oluşturulup halkın tüm kademelerine yayılması Devlet’in başlıca görevlerinden biridir. Denizcilik ihtisas kütüphanelerinin ve gerçek deniz müzelerinin ülke çapında kurulması temel alt yapı unsurlarından biridir. İlk ve orta öğrenimden başlayarak denizcilik kültürü, okul müfredatlarına dahil edilmeli; yelken, kürek, yüzme, amatör balıkçılık gibi su sporlarının orta öğrenimden başlayarak okullarda ögretilmesi ve bilahare okullararası spor müsabakalarına bu tür sporların da dahil edilmesi gerekmektedir. Bugün maalesef İstanbul’da, Boğazlar ve Marmara Bölgesi'nde yaşayan balık türlerinden bihaber ciddi bir kesim var. Ben yaz günlerinde balıkçıya “palamut var mı?” diye soran İstanbullular'a şahit olduğumu hatırlıyorum. Ancak, bir gün bunları aşacağımıza gönülden inanıyorum. Bir ülkenin denizcileşmesi deniz ticaret filosunun büyüklüğü veya Donanması’nın gücü ile ölçülmez. Yukarıda bahsettiğim olguların, halk tarafından benimsenip sahiplenmesi ile ölçülür. Bu Sayın Amiral Cem Gürdeniz’in önderliğinde Koç Üniversitesi nezdinde kurulan ve benim de kurucu danışma meclisi üyesi olduğum KÜDENFOR çalışmalarına Aralık 2015’te başlamış ve kısa zamanda Türkiye’de denizcilik kültürünün oluşturulması ve Türkiye’nin denizcileşmesi gerektiği konusundaki mesajları sivil toplumun ve Devletin ilgili kanatlarına iletmiş, kısa zamanda da çok olumlu sinyaller almıştır. Özellikle Küdenfor’un kuruluşundan sonra ben şahsen Türkiye’nin Denizcileşmesi ve Türkiye’de denizcilik kültürünün oluşması hususlarına son derece olumlu bakıyor, en kısa zamanda bunun gerçekleşeceğine inanıyorum. Abdülvahit Şimşek / AVS Global Yönetim Kurulu Başkanı Denizciliğin toplumdaki algısı değiştirilmeli Denizcilik, tarihin ilk zamanlarından bu yana, devletlerin genişleme, maddi ve manevi hükümranlıklarını kabul ettirme ve sürdürebilmeleri için özellikle önem verdikleri, ticari yönünün yanı sıra siyasi ve politik olarak da kullandıkları bir araç olmuştur. Denizcilik, aynı zamanda sermayenin de oluşmasında sömürgecilik için özellikle kullanılmış ve günümüzde ''Denizci Ülke'' dediğimiz ülkelerin bu sayede zenginleşip güçlenmesinde önemli bir vesile olmuştur. Denizci ülkeler, gelişimlerini ve sermaye oluşumunu bu sayede edindiklerinden denizciliğe daha çok önem verdikleri gibi, gelişmesi için de daha büyük yatırımlar yapmışlardır. Konunun özünde güçlü sermaye ve Ar-Ge çalışmalarına yönlendirilmiş yatırımlar yer almaktadır. Bununla birlikte, küresel ticaretin nasıl, ne şekilde yönlendirileceği ve navlun piyasasına kimin, ne şekilde yön vereceği de etkilidir. Büyük oyuncu olmak için, büyük ekonomik güce sahip olmak gerekir. Aksi halde pastadan büyük pay almak değil, geride kalan dilime razı olmak söz konusu olur. Hali hazırda ülkemizde geçmişe göre daha başarılı projeler üretildiğini söylemeliyim. Tabii, her alanda olduğu gibi devlet kademelerinde de ihtisaslaşma hayli önem arzetmektedir. Özellikle denizcilik alanında karar merci olan isimlerin konuya hakimiyeti sektöre de farklı bir bakış açısı getirmiştir. Bununla birlikte, halen aşamadığımız prosedürlerin, gümrük ve lojistik mevzuatlarının olduğunu da dile getirmek durumundayım. Görüyoruz ki, bazen Devlet denizcinin yanında olamıyor, bazen de denizci devletin imkânlarını suisti- mal ediyor. Diğer yandan, eğitim konusu da son derece ciddi bir kalemdir. Denizci yetiştirme ve sertifikalı denizciler oluşturma konusunda istenen verimi alamıyoruz. Zabit yetiştirme noktasında daha iyiyiz, ancak, personel konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil. Yabancı dile hakimiyetimizin de ortalamanın altında olduğuna dikkat çekmeliyim. Her şeyden önce, denizciliğin riskli bir yatırım alanı olarak görülmesi yönündeki algının değişmesi gerekir. Devlet destekleri gerek finansal sorunların gerekse prosedürlerin aşılmasında hayli önem taşımaktadır. Denizcilik eğitimi devlet kontrolü altında, belli bir seviyede desteklenerek Uluslararası seviyeye yükseltilmelidir. Denizcilik, babadan oğula geçen bir silsile olarak değil, kurumsallaşarak ticari yapıdaki yerini bulmalıdır. Son olarak, unutmamalıyız ki, bizler, denizci bir ecdadın evlatlarıyız. Denizcileşmemiz için yapmamız gereken yalnızca, ecdadımızdaki o ruhu yeniden uyandırmak ve gözümüzü sadece denize çevirmek. Salih Zeki Çakır / KOSDER Yönetim Kurulu Başkanı Denizcileşmek için tüm kurumlar yeniden yapılanmalı Öncelikle nasıl denizcileşebiliriz sorusu, uzun süren akademik çalışmalar ve tespitler sonrasında cevaplanması gereken, oldukça zor bir soru. Bu soruyu yanıtlamadan evvel denizcilik tarihi hakkında fikir sahibi olmakta fayda var. Denizcileşme adına gösterilen çaba ne kadar büyük olursa, getirisi de o denli büyük ve görkemli olacaktır. Tarihsiz meslekler, maalesef ki talihsiz mesleklerdir. Türk denizcilik tarihine bakacak olursak, Osmanlı’dan bu yana donanma gücü anlamında pek çok başarıya imza atıldığını görürüz. Tarihi başarılarla dolu olmasına rağmen, Türk Denizcilik sektörü ticarete evrilip dünya deniz taşımacılığı ve gemi inşa potansiyelinden yeterince pay alamamıştır. Şüphesiz ki, bu üzücü durumun ana sebeplerinden biri olan kapitülasyonlar, süreç içerisinde hukuken kaldırılmış olsa da, ardından oluşan boşluk yerli ve milli denizci tüccarlar ve sermayedarlar tarafından doldurulamamıştır. Nitelikli milli insan yetiştirme konusunda gereken çaba gösterilememiş, bu açık zorunlu olarak, yabancı şirketler ile kapatılmaya çalışılmıştır. Kendine has hukuk ve işleyişi olan denizcilik faaliyetleri uzak durulması gereken bir alan olarak görülmüştür. Diğer iş kollarında faaliyet gösteren genç girişimciler de denizcilik sektörünü riskli bulup sektörle ilgili girişimlere ön yargıyla yaklaşmışlardır. Türkiye’de denizcilik sektörüne yönelik devlet prosedürleri de, sektöre ilgi duyulsa dahi zorlayıcı bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Devlet ithalat ve ihracatta C.I.F/F.O.B. sözleşmeleri yaparak bu alana yatırım yapan iş adamlarını caydırıcı bir unsur olarak sektörün gelişimini yavaşlatmaktadır. Cari açığa eksi kalem olarak yansıyan bu tutum denizcilik faaliyetlerinin hem taşımacılık hem de gemi inşa bağlamında gelişmesinin ve büyümesinin önüne set çekmiştir. Psikolojik faktör olarak kapitülasyonların devam ettirildiğini söylemek haksızlık olmaz, diye düşünüyorum. Türk denizciliğini çağımız yerel ve küresel gelişmeler ışığında geniş bir perspektif ve vizyonla ele almak zorunlu hale geldi. Döviz ikamesi bağlamında ana unsuru sayılabilecek deniz taşımacılığı, gemi inşa ve deniz turizmi oldukça sert rekabet şartlarıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Küresel ve bölgesel ölçekte büyük tekeller, karteller ve tröstlere karşı korunmasız bir sektörün, geleceğinin parlak olması beklenmemelidir. Söylemde liberal gözükse de, özünde büyük denizci devletlerin çeşitli başlıklar altında kendi denizcilik faaliyetlerini korumacı politikalar izlemesi, denizciliğimiz için büyük dezavantaj teşkil etmektedir. Sayıca çok fakat kalite, sermaye gücü ve nitelik olarak zayıf olan pek çok firmadan oluşan Türk Denizciliğine sürdürülebilir rekabet avantajı sağlayarak kavuşturulması için benzer uygulamalara, krizin derinleştiği bu dönemlerde, her zamankinden çok ihtiyacımız var. Bu anlamda determinist bir yaklaşımla kamusal işleyişte etkinliği bulunanların, muhatap denizcilik kurumlarının ve ilgili üniversitelerin kurumsal işleyişlerini yeniden yapılandırmaları gerekmektedir. Devletin sağlamış olduğu kamu kaynaklarını daha fazla farkındalık oluşturmak ve karar vericilerin duyarlılığını artırmak için seferber edilmelidir. Denizciliğimizin artacak küresel ve bölgesel ticaretten yeterince pay alabilmesinin önemli bir şartı da entelektüel sermayemiz diyebileceğimiz hem kara hem de deniz kadrolarında nitelikli insan kaynağının niceliğini çoğaltmak olacaktır. Bu durum aynı zamanda denizcilik sektöründeki gelişmeleri hem riskler bakımından hem de yönetilebilmesi bakımından ölçülebilir kılacaktır. Türk denizciliğine teşvikin sağlanabilmesi için sorumlu mevki ve makamda bulunanlara büyük sorumluluk düşmektedir. Unutmayalım ki, doğru cevabı bulmuş olanlar, doğru soruları soran kişilerdir. Nisan 2016 12 DOSYA Atilla Çiftçigüzeli / SNR Holding İcra Kurulu Başkanı Denizcileşmek uzun yılları alacak bir süreç Türkiye’nin denizcileşemediği kesin yargısının yeniden değerlendirilmesi ve mümkünse yeterince denizcileşemediği gibi ortaya konması gerektiği kanaatindeyim. Denizcilik gücü; devletin birçok alanda denizin öncü rolünü benimsemesi ve buna göre politikalar üretmesi yanında; toplumun deniz farkındalığının artırılması ve denizle bütünleşerek denizin olanaklarından faydalanması şeklinde de dikkate alınabilir. Bu bağlamda; bir ülkenin Denizcilik gücünün artırılması, ülkenin eğitim ve refah seviyesi ile doğrudan ilintili bir süreç işidir. Bu gelişim süreci milli gücün tüm unsurlarının, diğer alanlarda ne kadar ilerlemeyi başardığı ile doğru orantılıdır. Denizcilik; tüm kavram, değer ve ürünleri ile birçok alanı kapsayan bütünleşik bir yapı arz ettiğinden, Denizcilik alanındaki ilerleme ülkenin ve toplumun ekonomik, bilimsel ve kültürel düzeyi ile doğru orantılıdır. Denizden faydalanma konusunda yapılacak hemen her faaliyet emek, yatırım ve zaman ister. Denizcilik olgusunun tüm bileşenleri her alanda üst üründür. Toplumun, ekonomik, bilimsel ve kültürel birikimi arttıkça denizcileşme olgusu da daha çok hayatın içinde yer alacak ve yaşamın iyileşmesinde lider rol oynayacaktır. Halihazırda ülkemizde; başta İstanbul olmak üzere ciddi bir deniz yolcu ulaştırması, önemli bir deniz Ticaret filosu, yan sanayi ile birlikte dünya çapında bir Gemi İnşa Sanayi ve ülke savunmasında önemli bir rol oynayan barışta caydırıcılığı büyük olan güçlü bir donanma varlığı mevcuttur. Ülkenin en önemli gelir kaynaklarından olan turizm büyük oranda denizden faydalanma üzerine kuruludur. Denizcilik ile ilgili çok sayıda ve her seviyede eğitim kurumu mevcuttur. Denizcilik; türküsü, hikâyesi, romanı ile kültürel yaşamın pek çok kısmında yer almaktadır. Denizin gücü ve olanakları sonsuz olduğuna göre, denizciliğin de bir ülke sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamında bu olanaklara paralel olarak çok önemli rol alması gerektiği açıktır. Bu kapsamda çalışmaların, denizciliğin başarılamaması üzerine değil, nasıl geliştirilebileceği üzerine odaklanmasının uygun olacağı kanısında bulunulmaktadır. Denizciliğin askeri kapsamı, ilgili alan uzmanlarının işidir ve bir yurttaş olarak edindiğimiz bilgilere istinaden gurur verici bir donanmamız vardır. Denizciliğin sosyal ve kültürel alanları etkileyebilmesi için uzun yılları alacak süreçlerin denizle haşır neşir olunarak ve özellikle de denizden olacak şekilde kazanç sağlamakla mümkün olabileceği değerlendirilmektedir. Daha çok üreten, kazanan kazandıran tersaneler, marinalar; yaşam seviyesinin artmasına paralel olarak sağlanabilecek daha çok ve kaliteli tatil olanakları; eğitim sisteminde denizin faydaları ve denizciliğin dünya devleti olma yolunda olası katkılarının daha fazla anlatılması önem arz etmektedir. Devlet kanalıyla denizden fayda- lanan birey sayısını artırıcı teşvikler ve aşağıdaki gibi tedbirler Denizcilik gücünün geliştirilmesine uzun yılları bulacak bir süreç içinde katkı sağlayacaktır. n Ulaşımda daha fazla faydalanma (özellikle büyük kentlerdeki büyük çabanın artarak devamı ) n Lojistik nakliyatta daha fazla faydalanma n Turizmde daha fazla faydalanma n Eğitimde daha fazla faydalanma n Balıkçılık cinslerinin ve deniz ürünü elde etme yöntemlerinin artırılması n Deniz sporuna teşviklerin artırılması n Her tür gemi inşa kapasitesinin uzmanlaşarak artırılması ve yerlilik oranı artırılarak, gerekli yan sanayi ile tersaneleri koruyucu tedbirlerin alınması. Ayhan Yıldızel / Artı Denizcilik Kurucu Ortağı İlk yapılacak iş, envanter tespiti Öncelikle sorudaki varsayımı düzelterek başlayayım, Türkiye denizci ülke olmak için gerekli şartlara sahip değildir. Coğrafi olarak baktığımızda kıyı şeridi uzunluğu itibari ile dünyada 17'inci, kıyı şeridi uzunluğunun yüzölçümüne oranında ise 12'inci sırada olan ülkemizin bu coğrafi veriler yanında diğer gereklilikler de yerine getirilmiş olsaydı, dünyada denizcileşmiş ilk 10 ülke arasına girmesi mümkün olabilirdi. Ancak sadece coğrafi veriler ülkelerin denizcileşmesi için yeterli olmuyor. Tabir yerinde ise coğrafi veriler potansiyel enerjidir, bu potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye yani harekete dönüştürecek olan ise ülkelerin politikalarıdır. Türkiye Osmanlı İmparatorluğunun 16. yüzyıl faaliyetleri ve genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk’lü yılları hariç, hiç bir dönemde devlet katında denizci bir bakış açısına ve denizci politika ve stratejilere sahip olmamıştır. Bu bakış açısı ve yönlendirme olmadan da ülkelerin denizcileşmesi mümkün değildir. Bu en önemli etkenin yanında ikincil bir etken ise Türk halkının yüzyıllardan gelen karakteridir, denizi ve denizciliği günlük yaşamın bir parçası haline getirme istek ve arzusu ne yazık ki çoğumuzda yoktur. Kıyı şehirlerinde oturup denizi görmeyenlerin oranı bu konuda bir fikir verecek düzeydedir. İlk yapılacak iş, ülke çapında denizciliğin her alanında bir envanter tespiti yaptıktan sonra Nisan 2016 bu alanlarda gelişme sağlayacak politikaların oluşturulması, her seviyedeki siyasilerin denizcileşmenin ülkenin önemli sorunlarından biri olduğuna inanmaları ve buna göre tavır almalarıdır. Yani bir Denizcilik Temel Siyaseti belirlenmeli ve tüm yetkili ve ilgililerin bu doğrultuda hareket etmesi sağlanmalıdır. Daha alt düzeyde ise, okullara Hayat Bilgisi dersi gibi Deniz Bilgisi dersi koymak, kıyı şeridinde yaşadığı halde denizi görmemiş çocuk bırakmamak, “yüzme bilmeyen çocuk kalmasın” kampanyası ile ortaokulu bitiren her çocuğun yüzme öğrenmesini sağlayacak alt yapıyı oluşturmak, deniz ürünlerinin daha çok tüketilmesi için düzenlemeler yapmak, Bilişim alanındaki yetkinliklerimizi denizin tüm sektörlerinde kullanmak için teşvikler sağlamak, Kıyı şeritlerinde ve de özellikle çok zayıf durumda olan iç su yollarında yolcu ve yük taşıma kapasitesini katlayarak artırmak, Gemi İnşa sektöründe katma değeri yüksek projelerde yer almak gibi faaliyetler olabilir. www.marinedealnews.com DOSYA 13 Erol Yücel / Armatörler Birliği Başkan Vekili Denizcilik için ayrı bir Bakanlık kurulmalı Öncelikle 9 yıldır denizcilik sektörüne yapmış olduğunuz katkı nedeniyle teşekkürlerimizi sunuyor ve başarılarınızın devamını diliyorum. Neden denizcileşemediğimiz ve nasıl denizcileşeceğimiz sorusunu aşağıdaki şekilde cevaplandırabilirim: 1) Cumhuriyetimizin 100. yılını idrak etmeye sadece 7 yıllık bir süre kaldı. Üzülerek belirtmek isterim ki, aradan geçen bunca yıla rağmen öncelikle Devletimiz denizciliği nasıl idare edeceğine bir türlü karar veremedi. Denizcilik Bakanlığı, Denizcilikten Sorumlu Devlet Bakanlığı, Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı, Ulaştırma Bakanlığına bağlı Denizcilik Müsteşarlığı, Ulaştırma Bakanlığının isminin “Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı” şeklinde değiştirilmesi ve bir Müsteşar Yardımcısına bağlanması gibi daha da detaylandırmak mümkündür. 2) İkinci olarak, denizciliğe nasıl baktığımızı net olarak ortaya koya- bilmiş değiliz. Denizciliği Karayolu, Havayolu, Demiryolu gibi taşıma modlarından birisi olarak mı görüyoruz? Yoksa Avrupa Birliği gibi biz de denizciliği “Geleceğimiz” olarak mı görüyoruz? Avrupa Birliği, dünyayı tükettiğimizi ve gelecekte gıdamızı bile denizlerden temin edeceğimize inanıyor. Sağlık konusunda, ilaç sanayinde denizcilikten yararlanmak üzere projeler üretiyorlar. Yeşil enerji üretmek için denizlerden istifade etmeyi düşünüyorlar. Balık ve deniz mahsulleri üretimi konusunda çok büyük önem veriyorlar. 3) İçerisinde hem “Ulaştırma” hem de “Denizcilik” geçen Bakanlığımız ile ilgili olarak 2016 yılı programına baktığımızda denizcilik ile ilgili olarak sadece Çandarlı Limanı ve Filyos Limanı projelerine yer verilmiş. Türkiye için denizcilik sadece bu iki liman mıdır? Şahsen, Çandarlı Limanı’nın doğru bir proje olmadığını da düşünüyorum. Gibraltar’dan girip Süveyş Kanalı'ndan 3,5-4 günde geçen konteyner gemisini Çandarlı limanına uğratmanız halinde en az 2,5 günlük ekstra bir seyir yapması gerekecektir. Bana göre tartışılması gereken bir konuydu. 4) Sahip olduğu filonun çok büyük bir bölümünü Türk Bayrağı altında çalıştıramayan armatörlerimizin sorunlarına bir çözüm bulunamıyor. Gemisine servis anlaşması gereği ücretsiz olarak gelerek parça değiştirecek bir geminin işleri 48 saat geçtiği için Armatörümüz gemisinin bu işini 800 dolar masraf ödeyerek Port Said’de yaptırıyor. Aksi halde Türkiye’de 48 saatten fazla kalması halinde transit işlemi bozulacak ve tonajına göre 15/25.000 dolar arasında ceza ödemesi gerekecektir. Yıllardır dile getirilen bu soruna halen çözüm bulunmaya çalışılıyor. 5) Başka bir ülkede Deniz yüzeyine de kira ödeyen bir tersane bulunduğunu duymadım. Bunları saymak ve uzatmak mümkündür. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız Sayın Binali Yıldırım meslekten gelen denizcilik mesleğini ve sektörü çok iyi bilen, yakinen tanıdığımız bir kişidir. Ayrıca, uluslararası sahada da engin bilgi birikimine ve çevreye sahip bir denizcidir. Ancak; Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın ilgi alanına baktığımızda, konuları arasında Demiryolları ve önemli yatırımlarına baktığımızda takdirle izlediğimiz Marmaray, Hızlı Tren,Yeni üç katlı tüp geçit. Karayolları ve önemli yatırımlarına baktığımızda Üçüncü Boğaz Köprüsü ve çevre yolları, Körfez geçiş köprüsü ve İzmir otoyolu ve ülke sathında duble yollar vs. Havayolları aynı şekilde. Bunları da saymak ve uzatmak mümkündür. Böylesine yoğun bir faaliyet sahası bulunan Bakanlık içerisinde, Denizciliğimizin bu seviyeye gelmesine bile şükretmemiz gerekiyor. Türkiye, Denizcilik ve Balıkçılık için ayrı bir bakanlık kurmalıdır. Yeniden teşkilatlanmalıdır. Mevzuatlarında tamamını yeniden bir düzeltme ve sadeleştirmeye gidilmelidir. Hedeflerin kısa, orta ve uzun vadeli olarak belirlenmesi gereklidir. Liman Başkanlığı bünyesinde bulunan gemi sicil memurluğu yerine Türk Gemi Sicil Dairesinin kurulması ve en azından çok aktif ve başarılı serbest sicillerin yaptığı uygulamalar gibi eksiksiz bir yapılanmaya gidilmelidir. Uluç Gülsoy / Bosphorus Gemi Acenteliği A.Ş. Operayon Müdürü Devlet, inşaat sektörüne verdiğini denizciliğe de vermeli Denizciliğin, sadece sevenlerin, gönülden bağlı olanların yapabileceği bir sanat olduğuna inanıyorum. Sadece para kazanmak, ticaret için denizcilik sektörüne yatırım yapanlar, sektörde çalışmaya başlayanlar çok kısa bir zamanda sektörden kaçıyorlar. Biraz romantik olsa da denizci doğulur, sonradan denizci olunmaz diye düşünüyorum. İleri denizcilik ülkelerine baktığımızda, sektörün çeşitli vasıtalar ile devlet tarafından korunup desteklendiğini kolaylıkla görebiliyoruz. Bugün Yunanistan Başbakanı denizcilik firmalarının vergi avantajlarını iptal etmemek için Avrupa Birliği ile dişe diş mücadele ediyor. Türk denizciliğinin geri kalmasının en temel nedeni, Türk insanının genelde kara insanı olmasıdır. Devleti yöneten ‘kara insanlarının’ bakış açısı, vizyonları sebebiyle denizcilik hep gözardı edilmiş bir sektör olarak kalmıştır. Sektör kendi yarasını kendi sarmak zorunda bırakılmıştır. Özetle devletimiz inşaat sektörüne verdiği desteği denizciliğe vermez ise, sektörde önemli bir gelişme olmasını beklemek hayalcilik olacaktır. Bence ilk etapta alınabilecek tedbirler şunlardır: n Acilen bir müstakil Denizcilik Bakanlığı kurulmalıdır. n Acilen bütün Türk denizcileri, hem çalışanlar, hemde işverenler sendikalaşmalıdır. n Acilen bir Denizcilik Sınai Kalkınma Bankası kurulmalıdır. n Acilen deniz emekçilerinin yıpranma hakları geriye verilmelidir. n Acilen denizcilik eğitimi konusunda uluslararası kurallara uygun olarak ve ülke gerçeklerini gözardı etmeden bir standardizasyona gidilmelidir. n Acilen denizcilik ihtisas mahkemeleri yeniden kurulmalıdır. n Acilen denizcilik mevzuatı ve uygulamalarımız elden geçirilip, uluslararası kurallara uymayan yada denizcilik geleneklerine uygun olamayan, hakkaniyetsiz olanlar yeniden düzenlenmelidir. n Her yıl bir denizcilik kongresi toplanıp sektörün sorunları değerlendirilip, devlet destekli çözümler oluşturulmalıdır. n Denizcilik denildiğinde; gemi, liman, gemiadamı, armatör, broker, acente, forwarder, liman işçisi, tersane işçisi, tersane, denizcilik okulu, denizcilik okulu öğretmeni vs. gibi bu meslek kolarının hepsini düşünüp sektöre geniş bir açıdan bakmak, problemleri görmekte ve çözüm üretmekte çok daha faydalı olacaktır. Nisan 2016 14 DOSYA Sinem Dedetaş / Gemi Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ortak akıl ve iyi bir planlama ile denizci ülke olabiliriz Öncelikle denizciliğin bir kültür olduğu kabulü ile yola çıkıyorum ve ne olduğunu anlamak için de kültürün tanımına bakmak istiyorum. Kültür, sosyolojik olarak, bizi saran, insanlardan öğrendiğimiz toplumsal mirastır. İnsana ilişkin bir kavram olarak kültür, tarih içerisinde yaratılan bir anlam ve önem sistemidir. Dolayısı ile sözcük anlamından anlaşılacağı üzere kültür; tarih ve insan içkin bir kavramdır. O halde denizcilik kültürü dediğimizde öncelikle tarihsel bir birikimin olması gerekmektedir. Topraklarımızda bu tarihsel birikim vardır ve Anadolu tersanelerine bakarsak, Emir Çaka Bey’in 1081’de ilk tersaneyi kurarak 50 parçalık Türk donanması inşa etmesinden başlayarak, Osmanlı döneminde 14. yüzyılda Gelibolu tersanesi, 16. yüzyılda Tersane-i Amire ve Cumhuriyet dönemini tersaneleri ile devam eder. Marmara ve Karadeniz’i de katarsak, Türkiye 8 bin 300 km’lik kıyı uzunluğu ile Akdenizin en uzun kıyılı ülkesi yani deniz ülkesi olmasına rağmen ve bu tarihsel birikimle bile denizci ülke olamamış, denizcilik kültürünü ne yazık ki yeterince oluşturamamıştır. Bunu anlamak için tarihten günümüze gelen, miras yolu ile kültürümüzü oluşturan ve 16. yüzyıldan bu yana halen yaşayan Haliç Tersanelerinin durumuna bakarak görebiliriz. Şu an otel ve alışveriş merkezi olması yolunda hızla çalışmalar sürüyor. Peki denizcilik tarihine sahip çıkmayan bir millet nasıl denizci bir millet olacak? Örneğin Kağıthane eğlenceleri desem? Aklınıza o dönemin simgesi olan insanın omuzlarında taşınabilecek kadar hafif ve zarif piyade kayıkları gelir. Gençlerin süslü ve narin sandallarıyla bizzat kürek çekerek bu cümbüşe katılmaları gelir. Şu an olmadığı gibi! Günümüzde özellikle İstanbul’da hızla artan konut sorunu ve tarihi alanların rantsal değerleri yüzünden Boğaz ve Marmara denizi dolduruluyor. Denizlerimizden kara parçaları üretiyoruz. Boğaz’ın ekosistemi bozulmuş durumda. İstanbul’un trafik sorununa denizleri kullanarak çözüm aramak yerine, karayolları merkezli çözümler sunuluyor. Denizcilik kültürünün temeli olan gemi inşa sanayine baktığımızda ise devletin stratejik sektörleri içinde yer bile almadığını görüyoruz. Tarihine sahip çıkmayan ve stratejisi olmayan bir sanayinin gelişmesini ve yeterli katma değeri üretmesini, yaşamın bir parçası olması ve kültür oluşturmasını bekleyemeyiz. Türkiye’nin denizci bir ülke olması için yukarıda verdiğim örneklerin tersine dönmesi gerekli diye düşünüyorum. Başta denizcilik tarihimiz iyi bilinmeli, korunmalı, yaşatılmalı ve tabii ki ilerletilmeli. Bakışımız denize doğru olmalı ve büyük resim planlanırken deniz ve gemi inşa sanayimiz ortada durmalı ve stratejik önemi unutulmamalı. Sektörün kendini ifadesi, sayısal ve ürettiği katma değer anlamında net ve doğru olmalı. Sektör ihtiyaçları hep söylenen ama nedense bir türlü tam olarak gerçekleşeme- yen sanayi ve üniversite işbirliği ile ortaklaşa planlanmalı. Örneğin günümüzde gemi inşa ve/ veya denizcilikten mezun olan öğrenci sayısı biliyoruz ki ihtiyaçtan fazla ve giderek artan mezun sayısı, beklentisi karşılanamayan yüzlerce mutsuz insana dönüşüyor. Bu mutsuzluk mesleğini icra edecek iş bulamamak ya da çok düşük ücretelere çalışmaktan başlıyor ve verimsiz/ kalitesiz bir iş gücüne dönüyor. Yüksek kaygılar işin kalitesini ve üretkenliğini azaltıyor. Planlama daha öğrenci üniversiteye alınırken yapılsa, sektör ihtiyacı ne yönde, sadece içinde bulunulan yılda değil, 5 sene sonra 10 sene sonra ne yönde olacak o doğrultuda ve öğrencilerin yetenekleri de dikkate alınarak eğitimlerine yön verilse, sanayinin beklentisi karşılanabilir ve planlı büyüme ile verimli ve mutlu bir nesil yetiştirilebilir. Tabii ki ülkenin genel gelişmişlik düzeyi de sektörleri etkiliyor ve belki de bunları birlikte düşünmek gerek. Gelişmiş ülkelerde yakın geçmişte ve şu an katma değer yaratan en önemli kaynaklardan biri bildiğiniz gibi ileri teknolojiler. Denizcilik alanında bu yakalanabilmeli. Ar-Ge faaliyetlerine ağırlık verilerek, yerli dizayn ve üretimler tercih edilmeli. İçerde birbirimizi destekler ve ilerletebilirsek, yerli dizayn -yerli yan sanayi -yerli üretim gibi, daha hızlı güçleniriz diye düşünüyorum. Ayrıca mesleği denizle ilgili olmayan kimseler üzerinde de gündelik yaşantıda deniz farkındalığı oluşturmak gerekli. Denize teşvik ve özendirme sağlanmalı. Bunlar örneğin festivaller, deniz yarışları, deniz müzeleri ile sağlanabilir. Denize ulaşım ve onunla yaşamak kolay olmalı. Bugün bir tekne almak isteseniz İstanbul gibi bir deniz kentinde bağlayacak yer bulamıyorsunuz. Denize girmek isteseniz, kirlilikten mümkün değil, geçtim ulaşımda bari denizi kullanayım deseniz vapurlarımızın son sefer saati 22.00. Denizi kullanmazsak unutur, değerlerimizi bilemezsek sahip çıkamayız. Denizcilik bir politikadır ve planlanmalıdır. Sektörümüz tüm bileşenleri, mühendis ve denizcileri ile iyi donanımlı ve denizi, gemiyi seven ne olursa olsun ilerletmek isteyen nice değerlerden oluşmaktadır. Ortak akıl ve iyi bir planlama ile deniz ülkesi olan Türkiye, denizci bir ülke olabilecektir. Can Kamaşoğlu / RINA Türkiye Pazarlama ve Kontrat Uzmanı Denizcileşmek topyekün bir proje olarak alınmalı Dünyanın en önemli denizci ülkelerinden biri olmak için gerekli tüm şartlara sahip olmasına rağmen, Türkiye’nin neden istenen ölçüde denizcileşemediği sorunsalının cevabını aslında, ülkenin tarihinde; sanayi devrimi esnasında almış -ya da maalesef- alamamış olduğu rollerde ve hatta daha öncesinde aramak gerekir bence. Türklerin bir ulus olarak, askeri stratejiler haricinde denizcilik ile alakalı ciddi ve kayda değer politikalar geliştirmemesi ve deniz kültürünün önemini kavrayamaması, Anadolu topraklarına gelmeden önce yaşadıkları Orta Asya coğrafyasının niteliğinden ve o bölgedeki ekonomik faaliyetlerinden kaynaklanıyor olabilir. Anadolu hakimiyeti ve ardından gelip, üç kıtada yüzyıllarca devam eden Osmanlı İmparatorluğu egemenliği sırasında ise, yine üzerinde kurulu bulundukları coğrafya ile birlikte devletin benimsediği kamu idaresi şekli ve halkın Nisan 2016 yaşam tarzı, denizcilik kültürünün yeterince gelişmesine engel teşkil etmiş olabilir. Neticede tüm önemli ticaret yollarını yüzyıllar boyunca elinde bulunduran, hammadde ve iş gücü kaynağı açısından sıkıntı çekmeyen ve çok ciddi bir süre boyunca sürekli genişleyen bir karasal yapıdan bahsediyoruz. Bu yapı, yüzyıllar boyunca Türklerin denizcileşmeye ihtiyaç duymaları için gereken motivasyona izin vermemiş olabilir. Sonrasında ise Avrupa’da doğan Aydınlanma Çağı gündemi, coğrafi keşifler ve sanayi devrimine olan kayıtsızlık ile beraber, batıda yakalanmış olan endüstrileşme ve makineleşme trendinin Türk toplumunda yakalanamamış olması, dolaylı olarak beraberinde denizcileşememeyi de getirmiş oldu, diye düşünüyorum. Cumhuriyet tarihine bakıldığında, öncesinde yabancılara verilmiş olan kabotaj hakkının Lozan Anlaşması ile geri alınması, Türk denizciliğinin gelişimi açısından önemli bir dönüm noktası olmakla beraber, denizcilikte tatmin edici seviyelere ulaşılması için üzerine konulması gereken taşlar hep eksik kaldı. Bir devlet politikası olarak denizcilik eğitimine, deniz sporlarına, hatta deniz gastronomisine yeterli önem verilip, bu kültürün yerel düzeyden ulusal düzeye, halkın her kesimince tanınıp sevilmesine yönelik yeterli, bütünlüklü ve uzun soluklu çalışmalar yapılsaydı, durum günümüzde olduğundan daha farklı olabilirdi diye düşünüyorum. Aslında “Ne yaparsak bu durumu düzeltebiliriz?” sorusunun cevabı, “Ne yapmadık da durum böyle oldu?” sorusunun cevabından pek de farklı değil bence. Sonuçta 8333 km’lik bir sahil şeridimiz var, bir iç deniz olarak Marmara’yı da saydığımızda, dört denize kıyımız var, en önemlisi ise Boğazlarımız var. Denizcileşmenin ticari ve kültürel hayatımıza yapacak olduğu olumlu katkılarla ilgili toplumumuzda farkındalık yaratacak çalışmalar yapılabilir. Burada STK’lara ve basına büyük iş düşüyor tabii. Denizcilik haberleri ve deniz kültürünün yer verildiği basın araçlarının sektörel bazdan çıkıp ulusal düzeyde yaygınlaştırılması, vakıf ve derneklerin sosyal hayatta daha çok ön planda olması, toplumun hiç ilgisiz kesimlerinin bile denizcilikle ilgili bir farkındalığa ve bilinçlenmeye ulaşmasında fayda sağlayabilir. Ayrıca denizcileşmenin topyekün bir proje olarak ele alınması ve denizcileşmeye devlet organları tarafından da gerek eğitim, gerek spor ve gerekse ticari alanlarda daha çok önem atfedilmesi bence şart. Mevcut teşviklerin devamının sağlanması, teşvikler konusunda iş dünyasına daha fazla bilgilendirme sağlanarak daha fazla sayıda yatırımcıya ulaşılması, deniz eğitimi ve deniz sporlarına daha fazla ilgi ve bütçe ayrılması gerekiyor. İlkokuldan, ortaokuldan başlayarak çocuklarımıza sahip olduğumuz bu coğrafi değerin ve zenginliklerimizin anlatılması lazım. Daha büyük bazda, devlet düzeyinde düşünüldüğünde ise, denizciliğin münferit olarak “Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı”’ndan ayrılması ve bir “Denizcilik Bakanlığı”’nın yaratılması dahi söz konusu olabilir ve devlet araç ve kaynaklarının biraz daha bu alana yönelmesine katkı sağlayabilir. www.marinedealnews.com DOSYA 15 Şadan Kaptanoğlu / Kaptanoğlu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Sektörün acil eylem planına ihtiyacı var Dünyada denizci ülke olmuş ülkelere baktığımızda iki önemli unsur karşımıza çıkar: Birincisi; dünya liderliğine oynayan gelişmiş ülkelerin denizin stratejik önemini hem ticari hem askeri anlamda çok iyi bilmesi ve dünyada söz sahibi olmak için denizlere hakim olmak gerekliliğinden yola çıkarak denizci ülkeler olması. Buna örnek olarak, ABD, Çin, İngiltere, Rusya, Almanya gibi ülkeleri sayabiliriz. İkincisi ülkelerin coğrafi ve demografik yapısından kaynaklanan zorunluluklardan dolayı güçlü olarak var olabilecekleri alanların sınırlı olması. Buna örnek olarak; Norveç, Yunanistan ve Japonya gibi ülkeleri sıralayabiliriz. Denizciliğin en önemli özelliği hiçbir ticaret engeli olmadan, her ülke ile rekabet edebileceğiniz nadir sektörlerden biri olmasıdır. Türkiye denizciliğin önemini anlamış bir ülkedir. Bununla birlikte, Türkiye her ne kadar petrol bağımlısı olsa da; tarım, turizm, otomotiv, tekstil vs. gibi imkânları ve alternatifleri fazla olan bir ülkedir. Ülkenin bu çeşitliliği ve denizciliğin komplike olan uluslararası yapısı ayrıca çok meşakkatli zor bir sektör oluşu, Türkiye’nin denizcileşememesinin nedenlerin- den sayılabilir. Ayrıca Türk denizciliğin tarihi Cumhuriyetimiz'le başlar ve kapalı ekonomiden açık ekonomiye geçisimizin de 1980 ortalarında olduğu düşünülürse, Türkiye’ye ve onun hür teşebbüslerine çok da yüklenmemek lazım . Denizci ülkelerde yüzyılları aşan bir deniz tarihi ve bununla oluşmuş bir kültür vardır, bu Yunanistan için de geçerlidir. Osmanlı imparotorluğu döneminde de Yunanlılar denizci bir milletti. Bence burada önemli olan, durum tespitini doğru yapabilmek. Denizci millet olmadığından dert yandığımız Türkiye, filo bazında hala dünyada ilk 15 ülke arasında yer alıyor. Tersanelerimiz hem özellikli gemi inşasında hem tamir bakımda bölgenin en önde gelen tesisleri arasında yer almaktadır. Son 30 yılın en büyük denizcilik, finans ve ekonomik krizi devam ederken acenteler, brokerler ve denizci akademisyenlerimiz dünya standartlarında işler başarmaktadır. Bunun sebeplerinin başında Türkiye’nin son 15 yılda önünün çok açılmış olması geliyor. Ayrıca Türkiye, armatörü, iş gücü ve akademisyeniyle belli bir bilgi birikimi derinliğine ulaştı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşma Bakanlığına da bakıldığında aynı derinliği görmek mümkün. Şu an Turkiye’nin önündeki sınav, bu gelişmekte olan sektörü olumsuz olaylara karşı koruyabilmektir. Türkiye’nin son dönemdeki en önemli sorunu, hiç şüphesiz ki terör. Yaşanan olaylardan dolayı hepimizin içi yanıyor. Bana göre, bu ülkemizin ikinci bağımsızlık mücadelesi ve hepimizin en büyük önceliği budur. Türkiye büyük bir ülkedir bunun da altından hep birlikte kalkacağız. Türkiye’nin büyüklüğüne inanarak şunu söylebilirim ki; bu kadar büyük bir mücadele verirken dahi ülkemiz denizcilikte kat ettiğimiz yolu koruyacak önlemler de alacaktır. Böylece denizcilik daha da gelişmeye devam edecek, hatta yeni fırsatlar ortaya çıkacaktır. Her halükarda denizcilik gelişmeye devam edecektir. Burada en büyük endişemiz koster filosu armatörleri gibi uzun yıllara dayanan çeşitli tecrübelerle taçlanmış güzide firmaların büyük zarar görüyor olmasıdır. Bütün denizci ülkelerde koster filoları vardır ve ozel ilgi görürler. Bunun en büyük nedenlerinden biri, ülkeleri kılcal damarların kalbi beslediği gibi koster filolarının kabotaj hatlarını beslemesi gelmektedir. Diğer bir nedende, daha büyük filolar ve işler için basamak oluştururak herbirinin birer okul görevi görmesidir. İlk kurgulanması gereken strateji, Koster filosu üzerine olmalıdır. Her segmentten denizciler, STK’lar denizcilik üzerine çalışmalar yaparak stratejiler üretmektedir. Ancak bunların tamamı sadece ülke çıkarları göz önüne alınarak tek bir strateji altında toplanmalıdır. Tıpkı turizm sektörüne yapıldığı gibi denizcilik sektorunde de acil önlem planı yapılmalıdır. Bu, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin mal varlığı olan Türk ticaret ilosunun korunmasına yardım etmeyecek, aynı zamanda orta vadede bu filonun daha da büyümesine de yardımcı olacaktır. 21. yüzyıl farklılaşma ve kendini ayrıştırma yüzyılı olacağından dolayı, genel çerçevenin dışında düşünmek ve başka kuruluşlardan fikir ve danışmanlık almaktan çekinmemek gerekiyor. Artık denizcilik geleneksel yapısından uzaklaştığı için dışarıdan destek alma kültürünü geliştirmeye dikkat etmemiz çok önemli hale geldi. Bir geçiş dönemi yaşıyoruz ve bu sadece denizcilik için değil, tüm dünya için geçerli. Tüm ülkeler sahaya inmiş durumda, çünkü herkes bu dönemde sektörlerin tek başına ayakta kalamayacağını biliyor. Bazıları varlığını sürdürse dahi geriye kalacak 20-30 şirkete de sektör denemeyeceğinin farkında. Örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz günlerde Kore devleti sadece denizcilik için 1,6 milyar dolar değerinde bir fon oluşturdu. Her ne kadar bu fonun nasıl kullanılacağı devlet ve sektör arasında tartışma aşamasında olsa da, devletin kriz söneminde denizcilik sektörünü doğrudan desteklemesi stratejik açıdan verdiği önemi gösteriyor. Şükrü Ergün / Jotun Global Doğu Avrupa ve Orta Asya’dan Sorumlu Başkan Yardımcısı AB ülkeleri ile eş değerde teşviklerle sektör desteklenmeli Genel olarak değerlendirdiğimizde özellikle gemi inşa alanında önemli başarılara imza atıyoruz. Büyük projeler geliştiriyoruz ve ismimiz yurt dışında anılıyor. Olumlu gelişmelere rağmen, deniz taşımacılığı, liman yatırımları ve sektörümüzle ilgili birçok alanda denizci ülkelerin aldığı desteklere benzer destekler alamıyoruz. Sektörümüzü büyütmek ve ülkemizi saygın bir marka haline getirmek için devlet teşviklerinin artması gerektiğine inanıyorum. Bir diğer önemli konu ise, ülkeler arasında yaşanan siya- si gelişmelerin Türk deniz taşımacılığına olumsuz yansıması. Türk bayrağı ile faaliyet gösteren gemilerimiz yabancı sularda ciddi sorunlarla karşılaşıyor. Ayrıca Türk bayraklı gemi işletmeleri tarafından ödenen yüksek miktardaki vergi, prim gibi finansal giderler armatörlerimizin rekabet dışında kalmasına neden oluyor. Oysa ki, Türk bayraklı gemi sayısının artması lazım. Temennimiz sektörümüzün ihtiyaç ve dinamikleri göz önüne alınarak, Avrupa Birliği ülkeleri ile eş değerde teşvikler elde edebilmesidir. Nisan 2016 16 DOSYA Şinasi Onur / Gemi Brokerleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Denizcilikteki finansman eksikliği devlet desteğiyle aşılabilir Öncelikle Cumhuriyet döneminden bu yana denizcilik tarihimizi kısa bir bakış ile özetlemek isterim. Cumhuriyet döneminde başlayan gemi yapım onarım sanayi, 1930’lu yılların sonunda denizaltı yapabilecek duruma gelmişti. Ancak sonrasında patlayan 2. Dünya Savaşı’nda bu gelişim durmuş ve eldeki gemiler teknolojik olarak diğer ülkelerle yarışamaz hale gelmiştir. 1950’li yıllar dünya denizciliğinin ciddi değişime uğradığı yıllar olmakla birlikte, ülkemiz maalesef gelişim konusunda diğer ülkelerin gerisinde kaldı. Bugün dünyada en büyük filoya sahip ülkelerden biri olan Yunanistan’da devlet sektöre ciddi destekler vererek girişimcilerin bir araya gelmesini ve filolar almalarını sağlamıştır. Aynı dönemde bizde eğitimli personel olmaması, ekonomik şartların elverişsizliği ve devletin konuya gerekli önemi vermeme- si nedeniyle sektörde çok gerilerde kaldık. 1960’li yıllarda Taşkızak ve Gölcük de yapılan gemilerle sektöre biraz katkı sağlanmaya çalışılmışsa da, rakip ülke filoları karşısında çok yetersiz kalındı. 1960’lı yılların sonlarına doğru tersanelerde inşa edilmeye çalışılan gemi sayısı artırılmaya çalışılmış, ancak ülkemizde yan sanayi ürünlerinin yeterince bulunamaması nedeniyle tüm malzemenin ithal edilmeye çalışılması, ekonomiye daha ağır yük getirmeye başlamış, bundan dolayı da üretim çok düşük seviyelerde kalmıştır. 1980’li yıllarda yapılan gemi üretimlerinin malzemelerinin yüzde 85’i ithal olarak karşılanıyordu. Bu durum üretimin düşük seviyelerde kalmasına sebebiyet verdi. Denizicilik filomuzun büyümesi gemi ithali ile olmuş ve bu sebeble yurt dışına ciddi döviz akışı olmuştur. Bu da filoyu büyütmüş, ancak ekonomiye katkıdan ziyade negatif etki etmiştir. Günümüze geldiğimizde ise; Türk Bayrağını dalgalandıran 8,5 milyon dwt kapasite mevcut olmakla birlikte, Türk sahipliğinde, ancak yabancı bayrak altında işletilen 27 milyon dwt kapasite dünya denizciliğine hizmet vermektedir. Türk denizciliğinin gelişememesinin en büyük nedeni devlet desteklerinden çoğu zaman yoksun ması ile birlikte gemi yapım sanaolmasıdır. Gemi yapım maliyetleri- yindeki atıl kapasiteler, gemi yan nin yüksek olması yüksek finans- sanayilerinin türlenerek büyüyüp man gerekliliğini doğurmakta. yayılmalarına engel oluyor. TersaBunun özkaynaklarla karşılanma- ne üretimlerindeki dengesizlik, yan sı mümkün olamadığından gemi sanayileri olumsuz etkiliyor. Denizboyutları küçük kalmakta ve yapım ciliğin yönetilmesinde ve yönlendisüreleri çok uzun süreler almakta rilmesinde ülkemizde gerekli olan idi. Bu nedenlerden dolayı Türk filo- yasalar, tüzükler, yönetmelikler teksu yeni inşadan daha çok ithalat ile rar elden geçirilip, çağın koşullarına, atılım içindeki bir ekonominin ve büyümüş, günümüze gelmiştir. Devletin garantisi ile ucuz kre- deniz ticaretinin dinamiğine göre di imkanlarının yaratılması, vergi yenilenmeleri gerekmektedir. muafiyet ve iadelerinin sağlanması, Denizcilikle bağlantılı olan sekalınan fon ve vergilerde yapılacak törler mutlak şekilde geliştirilmeli. iyileştirmeler denizciliğin gelişmesi- Bunlardan en önemlisi limanlar ve ne destek verebilecek unsurlar olup, demiryolları. Limanlarımızın sayısı devlet yönetimlerinin bu konuya ve yapılan operasyonlar artırılmaciddi destek vermeleri gerekmek- lı, kombine taşımalara uygun hale tedir. Tüm bu nedenlerden dolayı getirilmelidir. Aynı şekilde limanlaTürk denizciliği gelişememiş, üç rımızın demiryolu ile de bağlantılatarafı denizlerle çevrilmiş olmasına rı artırılmalıdır. Denizciliğimizin en rağmen maalesef denizci bir ülke büyük dertlerinden biri olan finansolamamıştır. Deniz Ticaret filomu- man eksikliği, banka ya da finans zun oluşumunu sağlayan gemi tür- kuruluşlarının yaratacağı ucuz kredi leri zenginleştirilmeli, yaşları genç- kaynakları ile çözümlenebilir. Tabii ki, leştirilmeli, Türk bayrağı taşıması burada da devlet desteği önem arz özendirilmeli tüm bunlarla birlikte etmektedir. gemilerimizde çalısan kalifiye eleSonuç olarak; “Denizciliği Türk’ün man sayısı artırılmalıdır. büyük ülküsü olarak düşünmeli ve Tersanelerin alt yapı noksanla- onu az zamanda başarmalıyız” diyen rının tamamlanması, çağdaş tek- Mustaf Kemal Ataturk’ün bu sözü ile nolojiyle donatılması, uygulama birlikte atılacak yeni aktif adımlarla aşamasında bulunan tersane yatı- “Denizci ülke, Denizci millet” hedefine rım projelerinin hızla tamamlan- ulaşmak mümkün olabilir. Feramuz Aşkın / Gemi Makineleri İşletme Mühendisleri Odası Gelişmenin anahtarı, Denizcilik eğitimi Türkiye’nin neden denizcileşemediğinin cevabı çok açık, çünkü biz denizci bir ulus değiliz. Denize her zaman arkamızı döndük. Deniz ve denizciliğin önemini çok iyi vurgulayan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk‘ün vecizesini sadece açılış konuşmalarında kullandık ve o amaca ulaşmak için çok fazla bir şey yapmadık. Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar ki mevcut hükümetlerin deniz ve denizcilikle ilgili hükümet programlarında birkaç cümleden ibaret olan bir bakış açısı ile denizciliğin, bugünlere gelmesi bile büyük bir başarıdır. Bugün denizcilik sektörü ile ilgili olan kişi ve kurumlar ile konuştuğumuzda, sorunu olmayan tek bir birim gösteremezsiniz. Ne yazık ki bu sorunların çok büyük bir bölümü bürokratik engellerdir. Çok basit bir örnek ile son on yıldır Türk bayrağından kaçışın nedenleri bile bu sorunun cevabı olur. Öncelikle denizcilik tek endeksli bir sektör değildir; Dünyadaki tüm hareketlerden (siyasi-politik-ekonomi-çevre –askeri-mevsimsel vb. gibi) etkilenen Nisan 2016 bir sektördür. O yüzden de bu konularda kuvvetli bir bürokratik kadro oluşturulmalıdır. Türk denizciliğinin anayasası yazılmalı ve sıkı bir şekilde takip edilmelidir. Şu ana kadar gerçekleşemeyen üniversite/sektör/ meslek odaları/STK’lar birbiri ile işbirliği içerisine girerek ortak çalışmalar yapılmalıdır. Ülkemizde denizciliğin gelişmesi için, Denizcilik eğitimi konusunda önemli değişiklikler yapılarak bu konudaki gelişmiş ülkelerin seviyesine ulaşmamız mümkün olabilir. Büyük bir genç nüfusu olan Türkiye, potansiyelini kullandığı taktirde eksikliklerini kısa sürede tamamlayarak denizci bir ülke olabilir. www.marinedealnews.com DOSYA 17 Seyfettin Tatlı / ABS Türkiye Genel Müdürü Denizcilik lokomotif sektör olarak benimsenmeli Türkiye coğrafi konumu iti- lerek her türlü destek verilir, bari ile her ne kadar üç tarafı kamuoyu oluşturulur, iş gücü da denizlerle çevrili olsa bile ve beyin takımları yetiştirilir, kapalı denizlerin ortasında ve konuyla ilgili topumsal kültür okyanuslara Akdeniz ile açıla- yaygınlaştırılır. Ayrıca sürekli bilen bir ülkedir, dolayısı ile geri dönüşümlerle düzeltmeDünya deniz ticaret yolları ler ve iyileştirmeler yapılarak, açısından incelediğiniz zaman sektörel gelişmeler bu konuda coğrafi konumu bir Singapur, yatırım yapan tüm firmalara İngiltere, Hollanda, Almanya ve kuruluşlara dağıtılır. Tüm vs. gibi olmaması bir dezavan- bunların oluşumuyla, sektörle taj. Ancak komşumuz Yunanis- ilgili standartlar geliştirilir, bu tan’ın dünyadaki en büyük filo- standartlar ülke genelinde ki ya sahip olduğu düşünülürse, tüm firmalar tarafından uygubu coğrafi özelliğini Asya ile lanır. Yani firmalar, üniversiteAvrupa’yı bağlayan bir köprü ler ve denizcilikle ilgili kuruülke olmasıyla avantaja çevire- luşların hepsi bu standartları uyguladığı zaman, tıpkı “yap bilmesi gerekiyor. Denizcilileşememizin en – boz” oyunlarında olduğu gibi önemli sebebi; Türkiye’nin küçük parçaların ahenkli ve sanayileşme süreci başlangıcın- uyumlu birleşmesinden ortaya da denizciliği ve gemi inşaatını çok güzel ve değerli bir tablokomotif sektör (key sektör) lo çıkar. Buna uygun önlemolarak benimsememiş olması- ler alınmadığı takdirde, Türk dır. “Key sektör” ülkelerin kısa, Denizcilik sektörü geleneksel orta ve uzun vadede kalkın- olarak çoğunluğu Karadeniz ma planlamalarında belirlenir bölgemizden olan aile firmave bu konunun üzerine gidi- larının kurumsallaşma çabala- rı devam ederken, bir taraftan da denizcilikte her on yılda bir yaşanan krizlerle boğuşan firmaların dünyadaki rakipleriyle mücadele ederek pastanın büyük payını alması ve kural koyucular arasına girmeleri çok zor gözükmektedir. Denizciliğimizin ilerlemesi için öncelikle denizciliği çocuk- luktan itibaren insanlarımıza sevdirmemiz ve denizcillik kültürünü toplumumuza yerleştirmemiz gerekiyor. Denizin sadece yazın eğlence ve dinlence için gidilecek bir mesire yeri değil, her mevsim ve her ortamda yaşantımızın bir parçası olduğunu toplumumuza benimsetmemiz büyük önem taşıyor. Ülkemizin üç yanı denizlerle çevrili olmasına rağmen, denizcilik sektörünün sadece Karadeniz’in belli bölgelerinden çıkan girişimci ailelerin sırtında kalmaması Akdeniz, Ege kıyılarımızdaki ve Anadolumuz’un farklı bölgelerindeki yatırımcılarımızada denizcilik, liman ve gemi inşaatı konularında teşvik edebilmeliyiz. Son 10 yıldır aslında Türk denizciliği filosuna aldığı yeni ve büyük tonajlı gemilerle kabuğunu kırdı ve Dünya denizlerine açılmaya başladı. Dünyanın hemen hemen her limanında bir Türk firmasının gemisini görmek mümkün olmaya başladı, bu iyi bir gelişme olmakla birlikte halen yeterli değil. Tüm bunların yanında devlet desteği çok önemli. Devletimizin ilgili kurumlarının ve sektörle ilgili odalarımızın denizcilik mevzuatlarını yatırımcılarımıza ve denizcilikle ilgili kurumlarımıza destek verecek şekilde sanayideki ihtiyaçlara ve gelişmelere paralel olarak güncellemeleri çok önem arz etmektedir. En önemli ihtiyacımız ise, denizci teknik ve idari personel yetiştirmektir. Son yıllarda açılan denizcilik yüksek okulları ve üniversitelerin bu konuda çok faydası olmasına rağmen halen gemide çalışacak yeterli eğitime sahip mürettabat bulmak firmaların, özellikle tanker işletmecileri için, en çok zorlandıkları konuların başında gelmektedir. Koray Karagöz / Marine Line Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Denizcilik ilkokuldan başlamalı Türkiye’nin önemli Denizci ülkelerinden biri olmak için gerekli tüm şartlara sahip olmasına rağmen, hala denizcileşmeyi başaramamasının nedeni ülkemizdeki mantalitenin değişmemiş olması. Biz hâlâ kendimizi Orta Asya’da çorak bozkırlarda at koşturan millet olarak görüyoruz. Atalarımızda denizcilik kökeni yok, örneğin bu Yunanlılar da var ve denizciliği her şeyin önünde tuttukları için sürekli denizciliklerini geliştiriyorlar. 3 tarafı denizlerle çevrili bir ülkemiz olduğunun milletçe farkında değiliz. Bunu sadece ticari olarak değil, en ufaktan belki ilkokuldan itibaren çocuklarımıza öğretmeliyiz, aşılamalıyız. İlkokuldan itibaren belki de denizcilik ders olarak verilmeli. Herşeyin başı Eğitim, çocuklarımız öğrencilik hayatlarının ilk yılından itibaren denizcilik konusunda eğitilmeli. Çocuklara sudan korkmamaları gerektiğini öğretmeliyiz. Deniz yolu ile yolcu taşımacılığı artırılmalı, teşvik edilmeli. Son zamanlarda bunu pek göremiyoruz ama bazen belediyeler kâr amaçlı değil, kâr amacı gütmeden sadece hizmet için de halkına birşeyler verebilir. Bu sadece İstanbul için değil, denize kıyısı olan bütün illerimiz için düşünülmeli. Şehirler arası deniz yolculuğu yapılabilmeli ve devlet bunu teşvik etmeli. Ayrıca iç sular taşımacılığı da teşvik edilmeli. Özellikle Orta ve Doğu Anadolu’da bu şekilde kul- lanılmaya elverişli nehirlerimiz, göllerimiz var. Ulaştırma denince, sadece duble yollar akla gelmemeli, deniz yolu ile toplu taşımacılık denize kıyısı olan her ilimizde süratle yapılmalı. Başta Ro-Ro ve kruzvaziyer gemilerin yanaşacağı limanlar olmak üzere Türkiye’deki limanların sayısı artırılmalı. Deniz-kara ve demir yolu taşımacılığı kompleks hale gelmeli, örneğin yükünü ro-ro limanına getiren taşıyıcı, aynı yükünü doğrudan demiryoluna yükleyerek lojistik merkezine doğrudan ulaştırabilmeli ve bütün bu sistemler koordineli bir şekilde düzenlenmeli. Editörümüzün parmak bastığı her bir madde üzerinde hassasiyetle çalışma yapılması gereken çok haklı maddeler. Hepsi için teker teker devlet desteğini de arkamıza alarak çalışmalar yapmalıyız, öneriler sunmalıyız ve bunların hayata geçirebilmesi için çok çalışmalıyız. Bu kapasite ve düşünce gücü bizde var, sadece elimizi uzatmak ve uzattığımız eli de birilerinin tutması lazım. Nisan 2016 18 DOSYA Cem Melikoğlu / Türk Loydu Yönetim Kurulu Başkanı Çözüm kolaycılığa kaçmadan mücadele etmekten geçiyor Bildiğiniz üzere biz kabotaj hakkımızı bile Cumhuriyet'in kurulmasıyla 20 Nisan 1926’da Kabotaj Kanunu ile elde edebildik. Kapitülasyonlarla yüzyıllar önce yabancılara verilmiş olan haklar böylelikle denizde kendi vatandaşlarımız adına geri alınması çok yeni gerçekleşebilmiştir. 8000 kilometreyi aşkın sahil şeridimiz ve üç yanının denizlerle çevrili olması açısından ülkemiz, en ucuz ve en çevre dostu taşımacılık türü olan deniz taşımacılığını geliştirmek için her türlü avantaja sahip olmasına rağmen bunu yeterince kullanamamaktayız. Doğal olarak denizcilik kültürünün gelişmesi uzun ve zahmetli bir yolculuk ve hem kısa hem uzun projeksiyonlu milli stratejiler gerektirmekte. Ayrıca, denizci yetiştiren okullarımız sınırlı sayıda. Son yıllarda denize yatırım yapanın adeta cezalandırıldığı bir dönemdeyiz. Aşırı bürokratik işlemler ve vergisel yükler nedeniyle çoğu armatörümüz, hatta yat sahipleri bile maalesef milli bayrağımızdan kaçmakta ve yabancı bayrakları tercih etmektedir. Öncelikle konunun sadece denizcilikle ilgili olduğunu düşünmüyoruz. Türkiye ekonomisinin ileri teknoloji ürünlerin üretimine dayanmadığı bir gerçek. Örneğin Türkiye tekstilde çok ileri bir noktada olmasına rağmen kendi markalarının çok az olduğu da ayrı bir gerçek. Turizm de bile yüksek harcama grubu turisti değil, çok ucuza “her şey dahil” gelen ya da sırt çantası ile gezen turistlere hitap ediyoruz. Türkiye ekonomisi; ticarete, ara mal üretimine, fason üretime, inşaat gibi emek yoğun üretime dayanıyor. Daha önce bir çok kez yapıl- Innovation to trade At Lloyd’s Register, we’re driving the implementation of safe and reliable innovative technologies to help you save fuel, reduce emissions and lower operational costs. Our expertise and leadership in gas technology and operations – from gas carriers to LNG bunkering and gas as a marine fuel – helps lead to the best decisions based on the best, independent, technical insight. Discover more at www.lr.org/gas Working together for a safer world Lloyd’s Register and variants of it are trading names of Lloyd’s Register Group Limited, its subsidiaries and affiliates. Copyright © Lloyd’s Register Group Limited 2015. A member of the Lloyd’s Register group. Nisan 2016 Marine_advert template_A4_GAS_LNGready.indd 1 01/12/2015 10:39:25 mış karşılaştırmadır ama bir kere daha yapmaktan bir zarar görmeyiz; 1 kg buğday üretici satışı: 1-TL 1 kg soğan üretici satışı: 2-TL 1 kg yeni inşa kimyasal tanker satış fiyatı: 20-TL Aynı geminin ana makinesinin kg fiyatı: 40-TL 1 kg standart binek araba satış fiyatı: 50-TL 1 kg dizüstü bilgisayarı satış fiyatı: 1.300-TL 1 kg son model cep telefonu satış fiyatı: 16.000-TL 1 metre basit kumaş: 3 TL/ metre 1 metre lüks kumaş: 15-30 TL/ metre 1 gömlek fason dikim: 4-5 TL/ adet 1 adet marka gömlek: 100-150 TL/adet Yukarıdaki tablo para kazanmak için niçin ileri teknoloji üretimine, fason üretim yerine, katmadeğer sağlayacak anahtar teslimi üretime ve kendi markalarımıza ihtiyaç duyduğumuzu açıklıyor. Bu konuda Denizcilik diğer sektörlerden ne daha ileride ne daha geride sayılır. Muhakkak ki 2000’lerle başlayan yıllarda denizcilik sektöründe her yönü ile ilerleyecek fırsatlar yakaladı. Ama akılcılıktan uzak kendi iç rekabetimizle, teknolojimizi geliştirecek yatırımlar yerine atıl yatırımlarla bazı fırsatlar kaçırıldı. Tersaneler yatırım çöplüğüne dönüştü. Kısa sürede A’dan Z’ye kurulumunu tamamlayan tersaneler hiç yeni inşa yapamadan atıl kaldılar. Kısa vadeli avantajları, fırsatları; uzun soluklu mücadelelere tercih ettik. Halbuki bir denizci bunu yapmaz, mücadele eder ve tekrar denerdi. Daha önce pek çok yeri keşfeden Sir John Franklin, 1845 yılında başlayan bir keşif gezisine daha çıkar. Bu gezinin amacı; Atlas Okyanusu'ndan Büyük Okyanus'a bir geçit bulmaya çalışmaktır. Ancak bu Sir Franklin'in son yolculuğu olur; Franklin komutasındaki gemiler 1846 Eylül ayından 1847 Nisan'ına kadar Victoria Boğazı'nda buzulların arasında sıkışıp kalır, Nisan olur ama buzullar erimez, asıl önemlisi Franklin ve ekibi bu duruma da hazır olmasıdır. Yiyecek stokları vardır. Fakat yanlış rota izlediklerini ve buzulların hiç çözülmeyeceğini bir yere geldikleri anlamaları tüm ümitlerini kırar, Eskimolara ulaşmaya çalışırlar ve gemiyi terk ederler. Franklin'in 1847 Haziranı'nda öldüğü daha sonradan öğrenilir. Yeni yerlerin keşfinin arzusunu açıklayabilmek için bu örneği vermek istedim. Yıllar sürecek ve sonucu belirli olmayan hatta büyük riskler içeren bir maceraya atılana ne demeli acaba? Aylarca buzulların arasında kalabilmeyi göz önüne almak, hiçbir şey yapamadan aylarca sadece beklemek nasıl bir duygudur? Bekleye bekleye sonunda hastalıktan, açlıktan ve soğuktan ölmek? Ki daha önce başkalarının deneyip de başaramadığı bir keşfi tamamlamak uğruna… Bu denemeden 100 yıl önce başlayan geçiş bulma mücadeleleri ancak 1878’de başkaları tarafından tamamlanabildi. Ama bu ilk başarısızlıkla sonuçlanan keşif denemeleri olmasaydı, bu keşifler yapılabilir miydi? Denizcinin mücadelesi görüleceği üzere yüzyıllar sürebilir. Önemli olan mücadele etmektir. Denizci de mücadele etmeyi bilebilmelidir. Çözümü her zaman devletten, teşviklerden beklemek çok doğru olmayacaktır. Kolaycılığa kaçmadan mücadele edilirse, aklın yolu izlenirse çözüm zaten kendiliğinden bulunur. Devletten beklenebilecek en önemli destek ise; doğru ve uzun soluklu stratejiler geliştirmektir. Elbette çalışandan, üretenden az vergi almak, çalışmayı, çalışanı, geliştirip daha fazla üreteni ödüllendirmek, geliştireni, istihdam yaratanı teşvik etmek önemlidir. Ancak doğru seçilmiş milli stratejiler gelişmiş ülkelerin teknolojilerinin gerçek temelini oluşturmaktadır. Örneğin, ülkemizde başlatılmış olan MİLGEM projesi denizciliğin askeri alanında çok yol almamızı sağlamıştır, askeri yan sanayide çok sayıda teknolojik ilerleme ortaya çıkarmıştır. Ek olarak koster filomuzun yenilenmesi, kabotaj sularımızda hizmet verecek yeni feribotların planlanması muhtemelen denizcilikte başka bir aşamaya geçmemizi sağlayacaktır. Elbette hep birlikte hoşgörü kültürünü yayıp geçlerimize başka kültürlere saygıyı öğretmeliyiz. Gençler dil öğrenmeli, özgüvenli araştıran-soruşturan nesiller yetiştirmeliyiz. Bunlar olursa denizcilerimiz kendi yolunu güvenle, başarıyla bulacaktır. www.marinedealnews.com DOSYA 19 Enver Bilgi / Zenith Gemi İşletmeciliği A.Ş. Genel Müdürü Armatörlük geliştikçe denizci ülke olmanın yolu açılır Denizcileşemedik, çünkü kültürel altyapımız, geçmişimiz ve düşünce yapımız buna uygun değildi. Yeteri kadar denizi sevmedik! Denizi yalnız kıyıdan seyredilen, yanan tankere karşı çay-kahve içilen bir manzara gibi algıladık. Ona zarar vermeden, doğasını bozmadan yararlanmayı, gelir sağlamayı; gemilerimizle, balıkçılarımızla, marinalarımız ve turizm sektörümüzle ne yazık ki öğrenemedik. Devlet, denizciliği her kürsüye çıkanın “üç tarafı denizlerle çevrili …” diye başlayan nutuk atmaktan, Kabotaj Bayramı'nda denize çelenk atarak deniz şehitlerimizi anmaktan ibaret gördü. Denizin ekonomimize katkı sağlayacak büyük bir gelir kaynağı olabileceği hep göz ardı edildi. Denizcilikle ilgili devlet kurumlarında, bakanlıklarda kadrolar denizcilik dışında çok farklı sektektörlerden gelen bürokratlarla donatıldı. Hatta çok iyi ata bindiğini iddia ederek, at üstünde denizcilikle ilgili beyanat veren, göreve geldiği günden başlayarak, gittiği güne kadar IMO’nun STCW Konvansiyonu’na (ne anlama geldiğini bile merak etmeden) STWC diyen Ulaştırma Bakanımız bile oldu. Zamanında Türkiye’nin göz bebeği olan, D.B. Deniz Nakliyatı T.A.Ş. bürokrasiye kurban edildi. Bugün Türkiye, düzenlenen denizcilik fuar ve konferanslarıyla, armatör, tersane ve gemi işletmecileriyle, turizm tesisleri ve marinalarıyla eskiye oranla denizde epeyce yol almış olmasına rağmen, hala; n Denizi kirleten gemilere yarattığı kirliliğe göre değil, geminin tonajına göre ceza veriliyorsa, n Bazı eğitim kurumlarına yapılan ciddi yatırımlara rağmen, kaliteli öğretim üyesi bulunamıyor ve yüksek puan almış öğrenci denizde durmaz düşüncesiyle daha alt gruplardan öğrenci tercih ediliyorsa, n Mavi Bayraklı marinalarda Blue Card uygulamasına rağmen, sewage (sıvı atık) verecek teknelere “sen ödemeni yap, ben sana sertifika vereyim, sewageini de git açıkta bas” deniliyorsa, n Daha da ötesi, denizin çözüp dönüştürebildiği sewage değil, asıl tehlike greywater (deterjan, sabun, şampuan vs.) hiç kaale alınmadan binlerce tekneden denize basılabiliyorsa, n Karasularında doğru düzgün bir denetim yapılmadan, turizm medmarine-ad-21x29.7cm-v.5.pdf 1 cenneti Göcek koylarında bile deniz çöplük gibi görülüyorsa, Nasıl denizcileşebilirdik…! Denizciliğin lokomotif segmenti armatörlük ve gemi işletmeciliğinde ne kadar gelişim gösterirsek, yabancı yatırımcıyı o derecede ülkemize çeker, nitelikli Türk personeliyle dünyaya açılabiliriz. Bu da denizci ülke olmamızın önünü açacak bir başlangıç olur. Denizcilik uluslararası platformda gerçekleştirilen bir piyasa olgusudur, bu nedenle ancak dünyaya açılarak, eğitim, çevre bilinci ve emniyet kültürümüzü geliştirebiliriz ve o derece denizcileşebiliriz. n Uluslararası seminer ve konferanslara daha fazla ilgi ile geniş katılım sağladığımız, IMO, BIMCO, INTERTANKO, Class, Sigorta Kuruluşlarının yönetimine daha fazla temsilciyle katıldığımız, yabancı armatör ve işletmeci firmalar ile Major Oil Şirketlere Kaptan, 12.02.2016 16:44:37 Mühendis ve yönetici göndermeye başladığımız zaman, n Çoğunluğunu Hintli ve Filipinli gemi adamlarının oluşturduğu piyasada, Türk denizcisinin de söz sahibi olmaya başladığı zaman, n Devlet desteğiyle, gemiler kadar karadan da denizleri korumaya önem verdiğimiz zaman, n Denize hayatımızda daha fazla yer verdiğimiz, bir yaşam tarzı olarak benimsediğimi zaman, n Kaza yapan 140 bin dwt’luk gemiye 140 tonluk gemi demeyen, Boğaz’dan geçen her gemiyi tanker zannetmeyen bir medyaya sahip olduğumuz zaman, n Ülkemizi yabancıların korkmadan seyahat edebileceği, jeopolitik problemleri çözülmüş, güvenlikli bir ülke haline getirdiğimiz zaman, denizcileşebiliriz, ki bunu başaracak potansiyelimiz ve mücadele gücümüz DNA’larımızda vardır. Orhan Deval / Deval Transport A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Toplum denizcileşmek istemeli Denizci bir ülke olabilmek için öncelikle tarihsel olarak denizci bir ırka sahip olup deniz yolları üzerinde göç etmiş, savaşmış ve ticaret geleneği oluşturmuş olmak gerekiyor. Bunun yanında; fiziki olarak deniz yolları üzerinde savunma yapmaya, ticaret oluşturmaya, ikmal yolları geliştirmeye başka bir alternatifi olmadığından mecbur kalmış bir ırk olmak, denizciliğin toplumun tüm kesimlerinin kültüründe yer alması için önemli. Ayrıca, hangi yüzyılda olursa olsun askeri açıdan savunmanın ötesinde stratejik deniz yollarında egemen olmanın ancak çok güçlü bir donanma ile mümkün olduğunu inanıyorum. Ancak bizim bu şartları yerine getirdiğimizi düşünmüyorum. Deniz tarihsel olarak da insanoğlunun mecbur kalmadıkça tercih etmiş olduğu bir yüzey değildir. Bu yüzden karadaki daha kolay ve elverişli imkânlar zorunlu kalınmadıkça insanı denize çekmez, üç tarafı denizle çevrili olsa da! Ancak mecbur kalındığında, yukarıda bahsi geçen şartlar kendiliğinden oluşur. İnsanlar mecburen bu şartları geliştirerek bu alanda başarılı olmaya yönelirler. Günümüzde bu alanda başarılı olan Japonya, Yunanistan, İngiltere, İskandinav ülkeleri vs. gibi ülkelerdir. ABD ise başka alanlardaki lokal gücünü zamanla küresel güce dönüştürürken denizci olmuş bir ülkedir. Yukarıdaki temel sebeplerden ötürü ırkımız kısa bir sürede denizci bir ırk haline gelemez. Çünkü ülkelerin gelişimi ve konularda uzmanlaşması o toplumun önce bireysel istekleri, sonra da kitlesel istekleri ile doğru orantılı gider. Bir fert veya topluluk denize girmek, balık tutmak vs. gibi şeyler istiyorsa bunu yapar. İmkânı yoksa, o imkânı kendisi yaratır. Ancak istemiyorsa, denizden çekiniyorsa, güneşe çıkmaktan ürküyorsa, deniz canlılarından korkuyorsa, dalgalardan ürküyorsa bunlardan hiçbirini yapmaz. Tekneye binmez, yelkenli ile uğraşmaz, marina inşa etmez, denizden ulaşım sağlamaz, İstanbul Boğazı'na sahip olsa bile! Bunların yerine denizin sadece manzarasından faydalanarak deniz kenarında tüketim yapar. Hatta deniz ürünleri ile değil, başka yörelerin gıdalarıyla beslenir. Toplum olarak sadece fırsatlar peşinde koşmadığımız zaman belki biraz yol alabiliriz. Dolayısıyla Denizci bir ülke olabilmek için yukarıdaki fiziken mecbur kalmış ülkelerden olamıyorsak, en azından isteyerek olmalıyız. Ancak birkaç avuç insan olarak değil, tüm toplum olarak istemeliyiz. İstersek imkanları da kendimiz yaratırız. C M Y CM MY CY CMY K Nisan 2016 20 DOSYA Serkan Ay / Arasmak Genel Müdürü Her şeyin temeli sanayi devrimini gerçekleştirmek İlk önce söylenmesi gereken, Dünyanın en önemli denizci ülkelerinden biri olmak için gerekli tüm şartlara sahip değiliz. Sanayi devriminin dışında kalması yüzünden koca bir imparatorluğu batırmış bir ülke olarak nasıl denizcileşmeyi düşünebilmek bile önemli. Bugün denizcilik endüstrisinde çarpık bir düzen var. Dizayn dışarıdan, dizayn yerli olsa bile onu çizecek program dışarıdan, sac, makine, radar, jeneratör ve elektrod dışarıdan alınacak ama bunu Türk işçisi birleştirecek; bu mu bizim sanayileşmiş denizcilik anlayışımız? Birkaç büyük oyuncu haricindeki tersaneler sadece taşeron organizatörlüğü yapıyorlar, gemi üretimi esnasında değişik işleri değişik kişilere taşere etmeleri gibi. Asıl sorun neden denizcileşemediğimiz değil, neden sanayile- şemediğimiz. Japonlar da bizim gibi sanayi devriminin gerisinde kalmışlardı ve aynı bizim gibi harekete geçtiler, heyetler ve gruplar halinde Avrupa’nın çeşitli Teknik Üniversitelerine öğrenci gönderdiler. Üstelik bizimle aynı yıllarda, yani Tanzimat’tan hemen sonra. Onların öğrencileri azmetti, öğrendiklerini ülkelerine dönüp uyguladı, bizimkiler ise her biri ayrı telden çalan birer Batı hayranı olup çıktılar ve sonunda iş bizden hiçbir şey olmaza kadar geldi. Kısacası herşeyin temel sebebi sanayi devrimidir. Türkiye’nin denizciliği başarması o kadar kolay değil. Batı nasıl başarmış diyecek düşenecek olursak, onlar da Rönesans ve Reform neticesinde şekillenmiş bir aydınlanma çağının getirdiği 500 senelik bir bilgi birikimi var ve bir anda sanayi devrimi oluşmamış. Aşama aşama gelişme kaydederek ortaya çıkmış. Yüzyılların bilgi ve tecrübe birikimi. Biz bunu bugünün şartlarında, iletişim çağında yaşadığımız için elde edip birşeyler üretiyoruz. Ama düşünün, 100 yıl önce, iletişim ve etkileşim bu kadar yaygın olmadığı için teknoloji sadece “onların” tekelindeydi. Örnek verecek olursak, buhar makineleriyle tahrik edilen dev toplara sahip drednotlar üretiyorlardı fakat biz sadece seyrediyorduk. Dünyanın su altından torpido atan ilk denizaltısını ürettik denildiğinde milletçe sevindik. Oysa ki bu iki denizaltı İngiltere’nin meşhur Vickers tezgahlarında üretilip parça parça bize yollanmıştı ve biz de büyük bir başarı ile birleştirdik! Yani tek yapabildiğimiz montaj o da gördüğünüz gibi 100 yıldır hiç değişmemiş (bakınız 1. Sorunun cevabı ve az önceki denizaltı örneği). Rönesans ile ilgili farklı bir tespitte daha bulunayım: Eminim çoğu insan gittiği Avrupa ülkelerindeki mimariye, şehir düzenine hayran kaldı ve neden bizde yok sorusunu sordu. Evet neden bizde yok? Paris’te, Roma’da, Barcelona’da gezerken her biri ayrı bir sanat şaheseri gibi o sıradan sokak apartmanlarına dalıp dalıp, biz neden böyle evler apartmanlar çizmek yerine Toki’nin ya da müteahhidin yaptığı, hiçbir estetik yanı olmayan, kullanışsız ve çirkin evlerde yaşıyoruz? Biz neden böyle eserler çizemiyoruz, bizde hiç mi mimar yetişmiyor? Ama ülkemizde onlarca fakülte var? Bunun cevabı yukarıda söylediğim gibi Avrupalılar’da Rönesans’ın getirdiği incelik, estetik kaygısı, birikim, ruh ve teknik gibi unsunların var olması. Onlar bu yapıyla mimariyi şekillendiriyor, biz ise dört köşe bir beton yığını yapıp dışına cam giydirince modern bina yaptık diye övünüyoruz. Neyse, kısacası herşeyin temel sebebi sanayi devrimidir. Mustafa Serdar Duran / Negmar İcra Kurulu Başkanı Deniz egemenlik, özgürlük, refah ve mutluluk üretir Türkiye, üç kıtanın birleştiği, deniz ticaret yollarının geçtiği kavşak noktası. 8484 km kıyı uzunluğu, üç tarafı denizlerle çevrili ve dünyanın en kritik su yollarından biri olarak kabul edilen Türk Boğazlarına sahip yarımada deniz ülkesi olmasına rağmen, bunlar denizci ülke olması için yeterli olmamaktadır. Bilindiği gibi denize kıyısı olmamakla birlikte konteyner taşımacılığında büyük firmaları bulunan gemi tahrik sistemleri üreten ve denizcilikten elde ettiği yüksek katma değerle milli refah ve ekonomisinin güçlü kılan denizci millet/ devletler de mevcuttur. Bir durum tesbiti yapıldığında Türk sahipli deniz ticaret filosu dünya deniz ticaret filosunun gemi adeti bazında Dünyanın yüzde 3,4’ü; gemi tonajı bazında Dünyanın yüzde 1,7’si; Ülkemizin denizyolu ile taşınan yükü, dünya denizyolu ile taşınan yükünün yüzde 1,4’ü olduğunu görüyoruz. Limanlarımızda elleçlenen konteyner miktarı, dünyada elleçlenen konteyner miktarının TEU bazında yüzde 1,2 ’si olduğu görülecektir. Denizcilik bilindiği gibi bünyesinde 30 civarında alt sektörü bulunan uluslararası ticaretin kuralları ve rekabet şartlarının hüküm sürdüğü ülke ve millet için stratejik bir sektördür. Bu sektörün uluslararası arenada rekabet ortamında bekasını ve gelişimini sürdürülebilmesi için ülke olarak tüm bu alt sektörlerin entegrasyonu ve optimizasyonu gerekir. Bunun için büyük resmin çizildiği bir denizcilik politikası olmalıdır. Denizci ülkelerin anılan tüm alt sektörlerin birinde konumlandıkları (en iyi oldukları), gayri safi yurt içi hasılalarında, istihdamında, sosyal ve kültürel hayatında denizin önemli bir payı olduğu görülmektedir. Nisan 2016 Deniz, sıradan insanın hayatında yer bulmaktadır. Denize ulaşılabilirlik ve kapsayıcılık ülke sathına yayılmaktadır. Ülke siyasetinin ve dış politikasının ana omurgasını oluşturmaktadır. Denizlerde egemenlik tesis etme yarışı olanca hızıyla sürmekte, ülkeler arasında başlıca savaş nedeni olmaktadır. Denizci ülkelerde deniz, insanı için egemenlik, özgürlük, refah ve mutluluk üretmektedir. Denizci ülke olmamız için önem ve öncelik sırasına göre şunlar yapılmalıdır: 1. Denizcilik Devlet Politikası olarak belirlenmeli ve yayınlanmalıdır. Bu politikayı,stratejiler projeler ve faaliyetlerle desteklemelidir. 2. Politikaları-stratejileri-projeleri faaliyetleri planlayacak-uygulayacak-izleyecek-denetleyecek tek bir denizcilik idaresi yani Denizcilik Bakanlığı kurulmalıdır. 3. Deniz yetki alanlarımız dış politikamızın omurgasını oluşturmalıdır. 4. Devletin denizcilik bütçesi ve denizcilikteki rolü yeniden belirlenmelidir.. 5. Denizciliğin kapsama alanı genişletilmelidir. 6. Denizcilik farkındalığı oluşturulmalı, insan hayatındaki anlamlılık düzeyi artırılmalıdır. www.marinedealnews.com April 2016 Issue: 100 Turkish Shipping & Economy Newspaper Opportunity for developing economies Some members of the Fed Board of Governors had been speaking of a rate hike in April, but Yellen stepped in on March 29, in a radically “dovish” manner, sending a wave of relief to global markets. Yellen urged caution, saying she expects “only gradual increases” to be warranted in the future. There is now even the expectation that no hikes will occur this year. This has led the dollar to slide against most other currencies, particularly those of developing economies, and dollar purchases have started to increase in most stock exchanges. Rate could go down to TL 2.80-2.75 Following Yellen’s statement, the dollar posted a sharp decrease in less than 24 hours, falling from TL 2.87 to below TL 2.83. The situation has been similar in other developing economies which have also made gains from the dollar’s slide. As analysts expect the dollar to loosen further, many bank reports now place their estimates for the exchange rate at TL 2.80 - 2.75. Borsa Istanbul soared to 83,000 points while the euro - dollar parity rate rose to 1.13, after the Fed Chair’s statement. Economists say the picture that came into being after Yellen’s statement is an “opportunity not to be missed” for developing economies. This is because Yellen’s statements, in view of the European Global markets had been holding their breath to hear the next statement of the US Federal Reserve regarding a possible rate hike, when the Federal Reserve chair, Janet Yellen, finally made a statement on the issue Central Bank’s (ECB) quantitative easing policies, indicate that the Fed will also contribute to attempts to revive the global economy. But what did Yellen exactly mean? Speaking to The Economic Club of New York, she said that it is appropriate to proceed with caution in moving policy, and that economic and financial conditions are somewhat less favorable than in December when the Fed raised interest rates for the first time in nine years. Yellen’s statement clearly indicated that she is a “dove,” and it has been so comforting for global stocks that many now speak of the possibility of the Fed not going for a rate hike until the end of 2016. Yellen’s remark that the Fed might employ previously used monetary instruments if need be made the tone of her statement even more dovish. Her speech has sent global markets into a risk-taking mood. HSBC Turkey's Treasury Director Fatih Keresteci in a recent report noted that “nobody was expecting Yellen to make such a dovish statement.” Potential effect on Turkey But how will these developments affect Turkey? Experts say, as we have experienced over the past few months, the course of global risk appetite is a major determining element for Turkish financial markets. Regardless of what might be going on domestically, if global risk appetite is well, Turkey’s financial markets stay optimistic; a finding that has been tested many times in the near past. Experts also note that the view at home is not too negative either. Economic indicators also confirm this outlook. The current account deficit on a cumulative 12-month basis has narrowed to below $30 billion; the growth rate is also doing well and the expected GDP growth for 2015 is around 4 percent. Turkey’s budgetary dynamics are also positive enough to make some large economies of the world jealous. Add the consumer inflation rate that is expected to fall to 7 percent this year to this encouraging macroeconomic data, and it is not hard to see why Turkish financial markets are in a good mood. Nisan April 2016 22 NEWS China discloses 3-year transport action plan Chinese officials have announced a new plan to make the country's transport development a "top priority”, which is expected to create new opportunities for cargo and breakbulk operators in the country. China Premier Li Keqiang recently launched the transport development scheme as part of a three-year action plan announced at the country’s recent annual parliamentary meetings. The new strategy aims to develop at least 50 new airports by 2020 creating significant demand for construction services in the near term. As well as plans for a new airport in Beijing, the government aims to upgrade airports in Harbin, Shenzhen, Kunming, Chengdu, Chongqing, Xi’an and Urumqi, turning them into international hubs. At least 300 projects are to be launched between 2016 and 2018 according to the National Reform and Development Commission. Bloomberg estimates suggest that prescribe consolidation into bigger enterprises designed to improve efficiency and profitability. It is a massive upheaval. This article examines recent changes and what these imply for future progress. total fixed asset investment is projected to increase by 10.5 percent this year. The infrastructure investment would come during the overall slowdown in the Chinese economy in recent months, which has added uncertainty to many largescale infrastructure project. Many new large tankers, bulk carriers and container ships will be delivered to shipowners in China during 2016. These vessels will greatly augment the fleet of Chinaowned ships, contributing to further robust growth after last year’s sharply accelerating upwards trend. Accompanying this fleet capacity expansion is organisational reform. Plans to reorganise Chinese state-owned shipowning companies, announced last year, A stronger wave In 2015, as shown by the graph below, a changing pace occurred when the China-owned fleet’s growth picked up sharply to 8 percent, after decelerating over several years to only 2 percent in 2014, based on Clarksons Research figures. Within the fleet as a whole last year, newbuilding ship deliveries increased, scrapping decreased, secondhand purchases rose while secondhand sales fell. Among vessel types, one especially notable feature was a huge surge in container ship capacity, expanding that segment by about one-third. Graph data include all tankers; bulk carriers 10K dwt & over excludes Hong-Kong owned / source: Clarksons Research The China-owned merchant ship fleet, excluding tonnage owned in Hong Kong, is the world’s third largest by nationality of owner with 11 percent of the global total, but is still well below number two Japan and Greece in the top position. Over an entire decade, the China-owned fleet expanded almost three-fold, from under 44 million gross tonnes at the end of 2005, to over 130m gt at the end of 2015. There was substantial growth in the ‘other ship types’ category as well. Gross tonnes are used here to illustrate cargo carrying capacity, because this is a convenient common measurement when aggregating different ship types. Usually, bulk carriers and tankers are measured by deadweight tonnes, container ships by the teu (twenty-foot equivalent unit) and gas carriers by cubic metres. Posidonia 2016 on course to be biggest ever Posidonia 2016 is on course to be the largest edition of the prestigious maritime event that has ever been held, in spite of the current unfavorable market conditions such as plummeting oil prices and slowing economic growth in key economies. With floor space demand at unprecedented levels, the organisers of the world’s most prestigious shipping trade event expect to break the previous records set during Posidonia 2014, which was attended by more than 1.840 exhibitors and 19.000 visitors. “Despite a negative global shipping sector outlook for 2016, Posidonia constantly enhances its appeal as the must-attend international shipping event due to its unique legacy and long heritage as the event which creates new business opportunities in tough markets. ” said Theodore Vokos, Executive Director, Posidonia Exhibitions S.A. the event’s organisers. "The Greek Shipping community is famous for its business acumen and excellent sense of timing when it comes to investing in difficult times, and we are currently seeing many shipowners investing in both newbuildings and the S&P market." Increased demand is driven by the major shipbuilding nations and other traditional Posidonia participants from all over the world who have already confirmed their presence at this June’s event in addition to many first-time exhibitors representing some new-to-Posidonia sectors. Leading the way in terms of floor space demand is China which will once again feature the strongest participation at the maritime industry’s trademark biennial April Nisan2016 2016 event with its shipyards, equipment manufacturers, shipping services and financial centre providers. The strong Chinese participation at Posidonia together with the recently announced acquisition of the Piraeus Port by COSCO underline the strong friendship and maritime business relation between the two nations. Far Eastern presence is traditionally a major highlight at Posidonia and this year could be no different with South Korea and Japan again fielding impressive national stands featuring their powerful shipbuilding and equipment manufacturing industries as competition with China intensifies against a backdrop of sinking demand for new orders. An important new feature of this year's Posidonia will be the strong participation of old and new maritime centers, as global competition in this sector has also intensified. Traditional maritime centers Singapore, Hong Kong, Cyprus and Malta will again participate with national pavilions with a highly diverse display of shipping products and services. But Posidonia will also welcome niche newcomer Luxembourg who is making its Posidonia debut with a national pavilion featuring Cluster Maritime Luxembourgeois. Other maritime services centers at this year’s event include Dubai Maritime City from the UAE, Canada’s Vancouver International Maritime Centre and Shanghai Maritime and Finance Excellence Centre. Banking is back with a big bang this year with the National Bank of Greece, Saxo Bank and Deltec Bank amongst the financial institutions returning to Posidonia following the sector’s lengthy absence. www.marinedealnews.com NEWS 23 How do your quarters look, shipping investors?* Conditions in many sectors of the shipping market are extremely challenging today, but some asset market watchers might look at that as fertile ground for new opportunity, says Clarksons Research. However, different parts of the market cycle pose different questions for shipping’s asset players. What does the historical data tell us about investor behaviour across the cycle in the key shipping sectors? The graph illustrates the share of reported secondhand sale and purchase (S&P) activity since 1997 at different ‘price point quartiles’, across the three main sectors and also for total sales activity (see graph explanation for more detail). According to asset investment theory, one might not expect the pattern across the quartiles to be even. At the top end of the price cycle there are limited numbers of ‘optimistic’ buyers willing to make a deal with many keen to sell at rewarding levels, and at the bottom end there are fewer sellers ready to dispose of assets at challenged prices. But how does the pattern look across the shipping sectors? Tanker sales reveal a focus at the upper end with a 30% share in the top quartile, and 50% in the mid- dle two quartiles. Less than 20% of sales fell in the bottom quartile. In the bulkcarrier S&P market, transactions have historically been even more concentrated in the upper two quartiles, which accounted for almost 60% of sales in 1997-2014, boosted by record sales numbers in 2007 to many ‘exuberant’ buyers when prices and markets were near to the peak. However, with asset values falling further in 2015, and the market remaining liquid in recent times, in part due to increased pressure from traditional shipping banks, the share of bulker sales in the bottom quartile has risen to 20%, more than in the tanker sector. In the containership sector, the pattern has been more differentiated. Sales in 1997-2014 were much more heavily weighted towards the bottom quartile, with over 30% of transactions occurring there. Often outside of the more traditional ownership structures, it appears that many investors have felt pressure to exit their positions in the prolonged doldrums since the financial crisis. The record number of sales in 2015, at a low point in the price cycle, amplified the trend; by March 2016, 34% of boxship sales since 1997 had taken place in the bottom quartile. Overall, across all reported vessel sales, only 51% of transactions took place in the mid-quartiles, and almost 30% at the top end compared to 20% at the bottom. What does this mean? Does it make shipping investors an optimistic bunch? Well, given some of the market ‘spikey-ness’ the top quartile here probably factors in some less than top quartile levels in terms of absolute price range, so that may not be fully true. But still, containership sector aside, it leaves analysts of today’s markets with something to chew over. Even at the darkest of times for some of the sectors, analysis of historical asset play activity could potentially provide some reassuring evidence of more ‘optimistic’ behaviour in the past. *This article was originally published on a blog by Clarksons Resarch LNG infrastructure market to reach $55B Capital expenditure on the development of large-scale onshore LNG liquefaction and regasification terminals is expected reach $55.08bn in 2016, according to a recent industry report. An excerpt from the report titled the Liquefied Natural Gas (LNG) Infrastructure Market 2016-2026: CAPEX on Large-Scale Onshore Liquefaction & Regasification and Prospects for Leading Companies can be found below: “There are a number of exciting LNG liquefaction prospects around the world in 2016, both under construction and prospective. The question is whether the demand of East Asia is strong enough to support the economics of an abundant supply of liquefaction opportunities. A report by Visiongain tackles that question, forecasting the feasibility and likelihood of further liquefaction and regasi- fication investment around the world. In doing so, it makes judgement calls about individual projects under construction and in planning; both in terms of the EPC costs and how likely they are to proceed. As more LNG infrastructure is constructed, an increasingly complex global LNG trade is evolving; one that is becoming ever more important to the shape of the global energy industry. The construction of largescale onshore liquefaction and regasification terminals is a function of the development of the global LNG industry. Investment in such infrastructure is dictated by unique supply and demand circumstances in different geographies, such as the US unconventional oil and gas boom and the future of Japanese nuclear power generation.” Nisan April 2016 2016 24 NEWS Seanergy to acquire new bulkers Athens-based dry bulk shipping company Seanergy Maritime Holdings Corp is looking to avail of the market conditions and low prices of vessels to expand its fleet with more vessel acquisitions. Stamatis Tsantanis, the company’s Chairman & Chief Executive Officer, believes that current market conditions represent a unique oppor- tunity to acquire quality tonnage at 30-year low prices. “For that reason, we intend to pursue acquisition opportunities that we believe can further enhance value for our shareholders. We believe that Seanergy is the right platform in dry bulk listed space for further fleet expansion in order to capitalize on the recovery of the freight market and asset values,” he adds. The opportunities are being viewed as the company closes the year with the completion of the $185 million fleet acquisition that was signed in August of 2015. The result brings the company’s fleet to 6 Capesize and 2 Supramax vessels, driving the Seaenergy’s cargo carrying capacity from zero to more than 1.1 million DWT. The fleet additions saw the company report net revenues of $6.8 million for the fourth quarter of 2015. Furthermore, the year seems to have started on a promising note as the company has regained compliance with Nasdaq’s minimum bid price requirement. Diana shipping to acquire 3 Panamax dry bulkers Greek dry bulk ship owner Diana Shipping has signed three Memoranda of Agreement to acquire three Panamax vessels from a related party for a price tag of $39.8 million. The agreements include a 2010 built Panamax dry bulk vessel of 75,700 dwt MV Sunshine, a 2013 built Panamax dry bulk vessel of 75,403 dwt MV Manzoni, and a 2013 built Panamax dry bulk vessel of 77,901 dwt MV Infinity 9. The vessels, built by Chinabased Jiangnan Shipyard (Group), are expected to join Diana Shipping’s fleet by the end of March 2016. Consummation of the purchases is subject to the company obtaining bank financing from the sellers’ existing lenders for substantially all of the purchase price of the vessels. “Not only has the company been able to negotiate the purchase of these vessels at “distressed” prices not seen during the past 15 years, but we believe that our strong balance sheet and attractive credit risk will enable us to negotiate extremely favorable financing terms with the current lenders to finance 100% of the purchase price that will be non-amortizing for two years,” President of Diana Shipping, Anastasios Margaronis, said. “By preserving available cash, the company will maintain its strong balance sheet to weather the continuing downturn in the dry bulk market and to fund future vessel acquisitions throughout the eventual market recovery, consistent with the company’s long term strategy,” Margaronis added. Diana Shipping Inc.'s fleet currently consists of 43 dry bulk vessels, excluding the three vessels, as well as one newbuilding Newcastlemax dry bulker, a newbuilding Newcastlemax dry bulker and a newbuilding Kamsarmax dry bulk vessel expected for delivery by the end of 2016. April Nisan2016 2016 www.marinedealnews.com ADVERTORIAL 25 A Ballast Water treatment system unlike any other Trojan Marinex is a Trojan Technologies business. Trojan Technologies is the largest UV water treatment company in the world, treating a collective flow rate of over 8 million m3/h. Trojan is renowned for expertise in creating, customizing and optimizing UV technology under the highest risk conditions where human well-being literally depends on the equipment operating exactly as needed. Take New York City, for example. In order to meet stringent drinking water regulations, Trojan provided a UV treatment system that plays a critical role in supplying safe drinking water to nearly 9 million people. This system treats a flow rate of 395,000 m3/h – that’s equivalent to 66 VLCCs. Direct access to nearly 40 years of industry-defining water treatment expertise, in combination with steadfast backing, has enabled Trojan to create a suite of ballast water treatment systems unlike any other. These systems are purpose-built for the marine environment, and provide filtration + UV in a single, compact unit. HOW THE SYSTEM OPERATES Synergistic effects are created by integrating filtration and UV within one unit. Water flows through the filter directly to the UV. Flow rate is consistent, pressure drop is minimal, and no interconnecting pipes are needed. The first treatment stage during ballasting is filtration; this is when custom-designed 32 µm filter elements remove sediment, organic matter and larger organisms. An increased number of filter elements in addition to lengthened surface area of each element helps to ensure longer run times. Each treatment unit is equipped with an automatic filter backwash sys- tem. Monitoring pressure differential throughout the ballast cycle, a backwash sequence will be triggered when cleaning is required. This sequence consists of opening an actuated backwash valve and signaling the filter drive motor to initiate a cycle. When covered by the flush arm, flow through a filter element is reversed, flushing out debris and backwash water and returning it to it point of origin. As each individual filter element is cleaned, the remaining filter elements continue to process water. Once the pressure differential falls below the set point, the backwash valve closes completing the cleaning sequence. The second treatment stage during ballasting is UV. UV light is a form of light that is invisible to the human eye. Its wavelengths are shorter than visible light but longer than X-rays. A specific range of its wavelengths, those between 200 and 300 nanometres (billionths of a meter), are germicidal, meaning they are capable of destroying the reproductive capabilities of organisms. In ballast water treatment, organisms that are unable to reproduce are ultimately unable to grow, colonize and cause an infestation or nuisance. Low-pressure UV lamps offer high efficiency and long lamp life. Mediumpressure lamps have higher UV output. The TrojanUV Solo Lamp combines the best features of both, enabling high efficiency, high UV output and long lamp life. This technology is proprietary, and has over six years of development, lab and field testing behind it. UV lamps are housed in quartz sleeves. Over time, the surface of these quartz sleeves can become fouled with debris, reducing the amount of UV light available for treatment. An automatic, chemical-free cleaning system removes fouling without any interruption to treatment. During deballasting, previously treated water is moved from the ballast tank, bypasses filtration and is again directed through the UV chamber for treatment. SERVICE & SUPPORT In order to provide customers with an unparalleled level of support, Trojan has formed mutually beneficial, strategic partnerships with organizations around the world. These organizations are helping them provide vessel owners with robust ballast water treatment systems, and 24/7 service. In Turkey, Trojan’s ballast water treatment channel partner network includes Esko Marine Trading Ltd Co. Headquartered in Istanbul, Esko represents several marine equipment manufacturers and Erhan Esinduy ve Adem Kocadağ consumption and UV lamp life.” provides support to the Turkish shipping “We believe that once the uncerindustry. For more information, please visit www.trojanmarinex.com and www. tainty over the regulations and compliance clears in the near future, Troeskomarine.com.tr. Esko Marine Managing Director jan Marinex will definitely be one of Erhan Esinduy and Director Adem the most popular and sensible choice Kocadağ have both expressed how of BWT systems,” explains Kocadağ. honored they are to be representing a “Together, we will be here to serve market leader such as Trojan Marinex. shipowners in providing access to the “Trojan has the know-how, years of highest quality equipment.” experience and is the world’s largest Esko Marine would also like to UV producers,” says Esinduy. “The Tro- thank Ulusoy Deniz Yolları and Finner jan Marinex BWT system is like no Ship Management for trusting and other in the market – it addresses all choosing Trojan Marinex as the Ballast the key issues which are of concern to Water Treatment System provider for shipowners, including footprint, power their entire fleet. Answers to your ballast water treatment opex questions With the wide array of ballast water treatment technologies and solutions on the market, not only should vessel owners assess a manufacturer’s ability to achieve United States Coast Guard (USCG) Type Approval, they must also carefully consider operational expenditure (OPEX). Here are six questions and answers that should help as you continue to evaluate various ballast water treatment system suppliers. 1. How prominently should OPEX figure into the buying decision vs. capital expenditures (CAPEX)? The answer depends on the expected operational life of the vessel. Annual operational expenses can range from 3% to more than 15% of the capital cost of the treatment equipment. A significant portion of these expenditures only occur in later years when replacement and maintenance of the equipment become necessary, so owners deciding to keep a vessel for more than 3 – 5 years should consider OPEX as an important factor. 2. What important advantages do various technologies provide that minimize OPEX? All technologies have operational benefits that can minimize OPEX. For instance, Electrochlorination systems can be very efficient at delivering the necessary dose when ballasting seawater, and a few are designed to reduce electrode scaling by using triple tube electrode (TTE) technology to lengthen the time between cleaning. Alternatively, UV systems are not affected by salinity or temperature, which allows for consistent and reliable performance in all ports. Furthermore, the Trojan Marinex™ BWT system is equipped with TrojanUV Solo Lamp™ Technology. Typical medium-pressure lamps have a life expectancy of 4,000 hours. The Solo Lamp, however, has a life expectancy of beyond 10,000 hours of ballast water treatment operation, which is equivalent to 10+ years. 3. Compliance is the driving force for installing a ballast water treatment system. Are there specific compliance costs that ship- owners should be aware of? Compliance costs may include regular calibration of equipment sensors and recurring sampling of the ballast water discharge to evaluate the levels of active substances and disinfection by-products. The USEPA’s 2013 Vessel General Permit (VGP) specifies a monitoring schedule for residual biocides sampling of two to four times per year, tested independently, submitted as reported and not averaged, and annual calibration of monitoring equipment. This dual-compliance requirement for all active substance systems (biological and residual biocide monitoring) increases the cost of compliance over physical treatment methods (e.g., UV) and is an additional consideration when evaluating technologies. 4. Planned replacement of consumables or equipment is an important consideration when evaluating OPEX. How should a shipowner seek confidence that these expenses are accurate and representative? Technology is best proven in the field, but the reality is that few ballast water treatment systems are currently in operation, and disclosure of any operational information has been limited. In light of this, relevant data should be provided by the manufacturer that demonstrates the system’s expected performance based on years of testing, experience during the Type Approval process, and track record in other applications. Life cycle testing of critical components is becoming standard practice in the marine industry, and many manufacturers may be able to share the degree of which they stress-tested their technology to support the proposed replacement schedule. 5. Unplanned maintenance can greatly impact OPEX. What are some risk areas that shipowners should be aware of? Anticipating problems requires a degree of familiarity with the equipment and knowledge of what can go wrong. All systems attempt to remain clean during operation, but over time, scaling, biofouling, and sediments can accumulate on critical components and inverse- ly affect performance or prevent treatment. Similarly, high concentrations of active substances can, over time, cause premature seal failure or adversely affect ballast tank coatings and ballast piping systems. A regular inspection program is necessary to identify early warning signs and resolve issues. 6. Periodic cleaning may be important to maintain the performance of a ballast water treatment system. What environmental conditions will impact the frequency of cleaning? Similar to other marine equipment, periodic cleaning of the equipment may be necessary to maintain performance over the life of the system. Since ballasting rarely takes place in clear marine waters, systems will treat water with sediments, contaminates, and high organic loading that may exceed the capacity of the system. The combination of heavy sediment and biological material loading has been known to affect filters and disinfection equipment uptime, and should be considered when ballasting to signal potential problems. Nisan April 2016 2016 26 NEWS CMA CGM deploys 6 mega ships between Asia and US CMA CGM’s six 18,000 TEU vessels named after great explorers will be deployed on the trans-Pacific market and help to accelerate its growth, the container shipping company announced today. Beginning from the end of May 2016, the CMA CGM Group will deploy its flagship fleet of six 18,000 TEU vessels between Asia and the West coast of the U.S. on the Pearl River Express service. The six container vessels – CMA CGM Bougainville, CMA CGM Kerguelen, CMA CGM Georg Forster, CMA CGM Vasco de Gama, CMA CGM Zheng He and CMA CGM Benjamin Franklin – are among the largest and most technologically advanced in the world. They are equipped with the latest environmental technologies and will help to significantly reduce CMA CGM's carbon footprint. The CMA CGM Benjamin Franklin became the largest ship ever to call in the United States last December and was inaugurated on February 19 in Long Beach, in the presence of Jacques Saadé, Chairman and Chief Executive Officer of CMA CGM, 450 customers, eminent persons from the economic and political spheres and institutional figures. The CMA CGM Benjamin Franklin will remain on the trans-Pacific market, leading way for the other five 18,000 TEU vessels to join the Pearl River Express line. CMA CGM said the decision to deploy the mega vessels on this service falls in line with its growth strategy set by the group in the United States and around the world. The shipper called the trans-Pacific market the most active and dynamic market to date, and said its flagships will support its development as well as that of its customers. TAKE A MODERN APPROACH TO SHIP BUILDING THE NEW DNV GL RULES Providing the ideal basis for a timely and cost-efficient newbuilding process, the DNV GL rules are ready for the future and create a new benchmark for the maritime industry. Learn more at dnvgl.com/dnvglrules dnvgl.com/cn Nisan 2016 D’Amico Tankers Limited (Ireland), a product tanker subsidiary of d’Amico International, has secured a w $250 million term loan facility with a pool of nine primary financial institutions, the company said. The lenders include: Credit Agricole Corporate and Investment Bank, Nordea Bank, ING Bank, Banca IMI, Commonwealth Bank of Australia, Skandinaviska Enskilda Banken (SEB), The Governor and Company of the Bank of Ireland, Credit Industriel et Commercial, DnB. d’Amico Tankers pointed out that the purpose of the facility is to refinance 7 existing vessels (all built between 2004 and 2006) extending their current debt maturity from 2017 to 2021, and providing financing for 6 newbuilding vessels. Furthermore, the company deemed the terms of the facility as “very attractive” with a final maturity of five years from the drawdown date for the existing vessels and from the delivery date for the newbuilding vessels. With the latest deal, d’Amico Tankers Limited said that it has secured 100% of its long-term debt requirements for the $755 million investment plan begun in 2012 plus all other debt refinancing needs. “This deal, which was oversubscribed, clearly reflects DIS’ strong banking relationships and solid financial profile. The first tranche of this facility will refinance 7 of our existing vessels (built between 2004 and 2006), extending their current debt maturity until 2021; whilst the second tranche will complete the financing of our newbuilding plan and all remaining Capex,” Marco Fiori, Chief Executive Officer of d’Amico International Shipping, commented. 30 Valemaxes on order for Chinese lwners To meet the challenges of the modern maritime industry, DNV GL has created a new set of rules that are efficient and adaptable to your needs today and tomorrow. Our new rules are the result of extensive industry involvement. They feature new approaches, including an enhanced method for determining dynamic wave loads, and are supported by powerful calculation tools. D’Amico Tankers secures $250mln loan The DNV GL rules advantages Efficient Future ready Consistent Transparent Modern Adaptable Chinese shipping companies Cosco Group, China Merchants Group and ICBC Financial Leasing Co. are reported to have stacked up orders for 30 Valemax ore carriers worth a total of $2.5 billion, according to a March 10 report from the Wall Street Journal. The trio is said to have ordered 10 ships respectively at local yards, namely Shanghai Waigaoqiao Shipbuilding, Beihai Shipbuilding, CIC Jiangsu and Yangzijiang Shipbuilding. The move will definitely help lift Chinese shipbuilding orderbook which has been badly hit by the ordering slump, especially in the dry bulk sector. The 30-strong Valemax fleet is slated for completion and delivery in 2018. According to brokers in Singapore and London, cited by WSJ, the Valemaxes will give Chinese carriers control of about 30% of total iron-ore imports into the country in terms of volume, keeping freight rates under control for years. The move follows the lifting of China’s ban on the very large ore carriers from calling its ports that was carried out in July, 2015 after three years of prohibition. China’s economy has been dictating the market developments in the dry bulk shipping and the recent shifts which caused a slowdown in imports aided further to the collapse in freight rates in 2015 that dropped to historical lows this year. www.marinedealnews.com NEWS 27 Drewry: Megaships not delivering mega savings The economies of scale that have been a key feature of the liner industry, may be running out, according to a recent study by maritime research company Drewry. Drewry’s research is about the operational and financial impacts on lines, terminal operators, ports and other supply chain stakeholders as vessel size increases up to and beyond 18,000 teu. Since 2009, leading container shipping lines have engaged in a new-build ‘arms race’ with vessel sizes increasing at breakneck pace to drive down unit costs and improve profitability. This race-to-scale is set to continue with a further 53 megaships expected to enter service in 2016. “While bigger ships help carriers reduce voyage costs, these savings are times of peak container activity. increasingly offset by higher port and Key findings from the Drewry landside costs meaning that total system cost savings are small and declin- study: n Combined shipping line and ing,” Drewry says. port ‘total system’ cost savings peak Larger vessels place greater at only 5% of total network costs demands on ports, where channels and economies of scale diminish as have to cater for deeper draughts and vessel sizes rise beyond 18,000 teu on terminals, which need to upgrade equipment, yard facilities and man- n Terminals will incur significant capital expenditure to handle larger vessel ning levels to effectively handle sizes and terminal yard areas will need increased peak cargo volumes. On to increase by one third to avoid cona total ‘system cost’ basis the study found that the upsizing of vessels pro- gestion, even with no growth in volume vides only modest savings for the over- n Scale economies from megaships only work for the total supply chain all supply chain with efficiency gains if terminals can increase productivity being further eroded as vessels size in line with increases in vessel size increases beyond 18,000 teu. n Continued vessel upsizDrewry expects that even with no ing risks, leading to: further increase in maximum vessel – No significant cost benefit, lower sersize, the sheer number of mega vessels vice frequency and/or less choice for expected to be delivered in 2016 will strain terminal resources, as the aver- shippers – Higher supply chain risks as volage size of ships increase the amount umes are concentrated in fewer vesof cargo that has to be handled at sels – Environmental effects arising from dredging deeper channels and expanding yard area. “As more megaships enter service the industry is rapidly approaching a critical stage,” said Tim Power, managing director of Drewry. “To ensure the economics of vessel upsizing continue to benefit the entire supply chain, lines and ports need to work in a more coordinated manner if further productivity improvements from the transport system are to be realised. Addressing the operational and cost effects at port facilities caused by the challenging load and discharge patterns of these larger ships requires a cross-industry effort,” Power said, adding that if this is not achieved the implications are profound. According to Drewry, there is a wider possible implication of these findings for the industry: if economies of scale in liner shipping have finally run their course, future vessel ordering will no longer be driven by the need to secure economies of scale but will instead be based on lines’ assessment of future demand growth. “When this happens, the tendency to structural overcapacity that has plagued the industry will be much reduced,” added Power. “If this were combined with a process of continuing industry consolidation, liner shipping might at last be in a position to generate sustainable profitability.” Peterson: Need for vessel sharing higher Vessel sharing agreements have seen a record rise over the recent period due to a demand for increased collaboration in the oil and gas industry, according to Peterson, the UK-based energy logistics provider who served as the facilitator in number of recent deals. From the beginning of 2016, there were seven shares arranged between the operators in the central and Northern North Sea, as Peterson reports. All the shares were facilitated by Peterson with the help of the Aberdeen Marine Logistics Alliance (AMLA), a vessel shared initiative designed to maximize efficiency and reduce marine logistics costs and environmental impact. Despite challenging market conditions, the combining financial benefit for companies participating in ALMA shares was more than $1.4 million during 2014 and 2015, together with a reduction in CO2 emissions of approx. 800 tonnes, Peterson noted. “As was recently highlighted by Oil & Gas UK and others, there is an urgent need for widespread collaboration in the North Sea. We share this view and believe significant opportunities exist within the supply chain to do just that through increased vessel sharing. We believe the recent unprecedented number of vessel shares indicates that the industry is not only listening to the calls for greater collaboration but responding positively,” Loek Sakkers, Peterson’s Director of projects, says. A formal pool for scheduled cargo movements is also to be established by Peterson and UKCS operators, allowing vessels to be used by different operators each day. The main aim of the scheduled cargo movements is to achieve maximum fleet utilization and optimize vessel use per individual operator to reduce overall idle time. Tel : 0216 395 26 52 Fax : 0216 395 26 60 E-Posta : promar@promar.com.tr www.promar.com.tr Nisan 2016 28 HABER Global Yatırım, 2015 yılında yüzde 55 büyüdü Global Yatırım Holding (GYH), 2015 yılına ait finansal sonuçlarıyla ilgili yaptığı açıklamada konsolide cironun 2015 yılında, bir önceki yıla kıyasla yüzde 55 artarak, 356.7 milyon TL’den 552.2 milyon TL’ye yükseldiği belirtildi. Açıklamada; 2015 yılında grubun faaliyet gösterdiği tüm ana sektörlerde büyüme gerçekleştirdiği vurgulanırken, konsolide ciroya ağırlıklı olarak Liman ve Enerji Üretimi /Gaz / Madencilik alanlarındaki gelirlerinin katkı sağladığı ifade edildi. GYH, 2015 yılında; 2014 yılına oranla yüzde 97’lik bir artışla 217.6 milyon TL tutarında Amortisman, Faiz ve Vergi Öncesi Kar (FAVÖK) elde etti. Grubun faaliyetleri içinde önemli bir yer tutan liman işletmelerine ait 2015 FAVÖK’ü, 2014 yılı aynı dönemine göre yüzde 45’lik artış göstererek 286.9 milyon TL olarak gerçekleşti. Bu artışın önemli bir kısmının, Creuers’ın (Barselona, Malaga, Singapur) alımının proforma etkisi ve tarife artışlarının yanı sıra 2015’te önceki yıla göre yolcu sayısının yüzde 10 artış göstermesinden kaynaklandığı açıklandı. 2015 yılında Akdeniz’de kruvaziyer yolcu sayısı yaklaşık yüzde 6, global kruvaziyer yolcu sayısı ise yüzde 3.2 oranında büyüme kaydetti. Global Liman’ın 2015 yılı toplam yolcu rakamı ise; organik büyüme yoluyla, pazar ortalamalarının oldukça üzerinde bir artış sergiledi ve yüzde 10 büyüme ile 3.8 milyondan 4.1 milyona ulaştı. Yeni gelişmeleri yorumlayan GYH Mali İşler Grup Başkanı Kerem Eser, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) yüzde 10.84 oranındaki ortaklığından elde edilen 53.4 milyon Euro tutarındaki gelirin, Global Liman’ın EBRD’nin yatırım yaptığı ülkelerdeki gelecek yatırımlarını finanse etmek için kullanılacağını belirterek, “EBRD’nin satın alımı, Global Liman’ın kurumsal yönetim uygulamalarını güçlendirerek, plan- lanan yurtdışı arzı için önemli bir adım olacaktır” dedi. Eser, ayrıca, Global Liman’ın Kasım 2015’te, Valletta Kruvaziyer Limanı’nda (Malta) yüzde 55.60 hisse oranı ile çoğunluk hissedarı olmasının, Global Liman’ın uluslararası büyüme stratejisinin bir parçası olduğunu açıkladı. Kerem Eser; aynı strateji doğrultusunda, kapanışı bazı prosedürel koşullara bağlı olan Dubrovnik Kruvaziyer Limanı’nın, yılda yaklaşık 1 milyon yolcu ağırlayarak 2018 itibariyle yaklaşık 10 milyon Euro ile Global Liman’ın konsolide FAVÖK’üne katkıda bulunacağı beklediklerini de ifade etti. Kapılarını Aralık 2015’te açarak, bugüne kadar yaklaşık 900.000 ziyaretçiye ulaşan VAN AVM’nin, Van’ın ilk alışveriş merkezi olmasını vurgulayan Eser, bölgenin zorlu iklim koşullarına karşın yapımının 13 ay gibi kısa bir sürede tamamlanmasından duydukları gurur ve mutluluğu da belirtti. EMS Türkiye’de MARE’yi seçti Küresel denizcilik hizmetleri ve yatırımları ile tanınan EMS SevenSeas Grup, Türkiye’deki temsilcisi olarak Mare Tedarik, Lojistik, Denizcilik ve Dış Ticaret A.Ş. yi (Mare Supply & Services) seçti. 1971 yılında kurulan EMS SevenSeas Grup; uluslarası sularda gerçekleştirdiği, Petrol Arama Platformları ve Platform Hizmet Gemilerine, Kruvaziyerlere, Askeri Gemilere, Yeni İnşa ve Tersanelerdeki ticari gemilere yaptığı tedarikler ve uzun vadeli hizmet kontratları ile dünya denizcilik sektöründe adını başarılı bir şekilde duyurdu. Türkiye Karasuları’nda vereceği hizmetler ve projeler için temsilci olarak MARE A.Ş. yi seçen EMS SevenSeas Grup yöneticileri, Türkiye'deki istikrarlı büyümenin farkında ve ülkedeki potansiyeli göz önünde bulundurarak kalıcı yatırımlar yapmaya hazır olduklarının mesajını verdiler. Ayrıca tüm dünya denizlerinde de Türk armatörlerine hizmete hazır olduklarını dile getirdiler. Mare A.Ş. Kurucusu Osman Bilgin, "Türkiye’nin jeopolitik önemine de dikkat çekerek, uluslararası denizcilikte yoğun bir gemi trafiğine sahip, dünyadaki stratejik 8 dar boğazdan Nisan 2016 2'si, Karadeniz’e giriş için tek su yolu olan İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın da ülkemiz sınırları içinde yer alması, bölge ülkeleri ve bölgeyle ticari bağlantıları olan ülkeler içinde Türkiye’nin önemli bir müttefik olması gerektiği gerçeğini daima yansıtmaktadır" dedi. Ayrıca ilk çağlardan beri deniz ticaretinin en aktif noktalarından biri olan Ege, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarının günümüzde de denizcilik dünyasının ilgi odağı olduğunu ve ülkemizde ki bu potansiyeli farketmemiz, bu bağlamda da ; maliyetleri azaltıp, hizmeti ön plana çıkaracak projeler gerçekleştirmemiz gerektiğini vurguladı. Osman Bilgin ayrıca, sektörde önümüzdeki 10 yılda, geçtiğimiz 50 yılda yaşadığımızdan daha fazla değişikliğe şahit olunacağını, bu sebeple öncelikli hedeflerinin; bu birleşmeden doğacak sinerji ile ülkemizi Petrol Arama Platformları, Kruvaziyer ve Ticari gemiler için dünyanın önemli ikmal merkezlerinden biri haline getirmek olduğunu ve dünyanın 600 farklı limanında Türk armatörleri için hizmete hazır olduklarını dile getirdi. İki firma önümüzdeki günlerde Türkiye'de ve Evrensel projelerde ortak hizmet verecek. www.marinedealnews.com HABER 29 Eskihisar-Topçular hattında tartışma devam ediyor İDO’nun Negmar’a açtığı Eskihisar-Topçular hattındaki araç ve yolcu taşımacılığına ilişkin mahkeme sonuçlanmasına rağmen tartışmalar devam ediyor. İDO mahkemenin kendilerini haklı bulduğu ve Negmar’a bağlı İstanbullines firmasının Eskihisar-Topçular hattındaki faaliyetini durdurması gerektiğini iddia ederken; Negmar’dan tam aksi yönde bir açıklama geldi. Mahkeme kararı; tartışmaları bitirmek yerine, büyütürken tarafların temyiz için mahkemeye başvurup başvurmayacağı merak ediliyor. Aşağıda iki tarafın konuyla ilgili yaptığı açıklamarı okuyabilirsiniz. İşte İDO’nun açıklaması: Mahkeme, Eskihisar-Topçular hattında İDO’yu haklı buldu İstanbul Deniz Otobüsüleri San. ve Tic. A.Ş. (İDO) ile Narlı Feribot İşletmeciliği A.Ş. (Negmar - İstanbullines) arasındaki “haksız rekabet” davasını İDO kazandı. İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi, 22 Mart 2016 tarihinde aldığı kararla “Narlı Feribot İşletmeciliği A.Ş.’nin eyleminin Türk Ticaret Kanunu 55-1-e maddesine göre haksız rekabet teşkil ettiği”ni tespit ederek, “Bu şekilde haksız rekabet teşkil eden eylemleri yönünden davalının haksız rekabetinin men’ine” karar verdi. Bilindiği üzere, İDO 2011 senesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından özelleştirilmiş ve bu özelleştirme ile kamuya nakit olarak 861 milyon USD+KDV katkı sağlamıştı. Bunun yanı sıra İDO, kamuya ait 100 milyon USD kredi borcunu da ayrıca üstlenmişti. İDO, özelleştirme tarihinden bugüne yıllık 20 milyon TL’yi aşkın kira bedeli ödüyor. İDO özelleştirme ile aldığı kullanım hakkına karşın Negmar’a ait Narlı Feribot İşlet- meciliği A.Ş. tarafından herhangi bir ihale yapılmaksızın ve kamuya herhangi bir bedel ödenmeksizin bir hat açıldığını iddia ederek haksız rekabetin tespiti ve men’i talebi ile dava açmıştı. 22 Mart 2016 Salı günü gerçekleşen karar duruşmasında, Mahkeme İDO’yu haklı buldu ve Narlı Feribot’un haksız rekabetini tespit ederek, haksız rekabetin men’ine karar verdi. maksatlı şekilde yanlış bilgilendirerek, Ticaret ve Rekabet Kanunu'na aykırı şekilde davranarak İstanbullines marka- sını ve bu hattı kullanan misafirleri zor durumda bırakmaya dönük bir tutum sergilediği belirtildi. "İlgili mahkemenin verdiği karar; teknik bir karar olmakla birlikte, bu hattaki rekabetin sonlanmasını isteyen rakip marka mahkeme kararını çarpıtarak kamuoyuna yanlış bilgi aktarmaktadır. Mahkemenin verdiği: "Davacının fazlaya ait diğer talep ve davasının ayrıca ihtiyat-i tedbir talebinin reddine dair, davacı vekiliyle davalı Kocaeli Belediye vekili ve davalı Narlı Feribot İşletmeciliği A.Ş. vekillerinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde temyizi kabil olmak üzere verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı." Açıklamada; “Karar uyarınca İstanbullines markası yaklaşık 3 yıldır sürdürdüğü 7/24 seferlerine aralıksız devam etmektedir” denildi. Mahkeme kararının ardından önümüzdeki günlerde EskihisarTopçular hattında ne gibi gelişmeler yaşanacağı merak ediliyor. İşte Negmar’ın açıklaması: Negmar "istanbullines" Tavşanlı-Eskihisar faaliyetlerine devam ediyor Narlı Feribot İşletmeciliği A.Ş. (Negmar-İstanbullines), İDO ile aralarında süren rekabet davasının kaybedildiğine ve taşımacılık faaliyetlerinin durdurulduğuna ilişkin İDO'nun kamuoyuna yönelik açıklamalarının, mahkeme kararıyla ilgisi olmadığını açıkladı. Negmar’dan yapılan açıklamada rakip firmanın, kamuoyunu GİSBİR heyeti, Asia Pacific Maritime 2016 Fuarı'na katıldı Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) Yönetim Kurulu Muhasip Üyesi Orkun Özek, GİSBİR Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Aydın Alaftan, 16-18 Mart 2016 tarihlerinde Singapur’da gerçekleşen Asia Pacific Maritime (APM) 2016 Gemi İnşa, Denizcilik, Offshore ve Workboat Fuarı’na katılım gösterdi. Dünya denizcilik ve offshore sektörünü birbirine bağlayan ve bu yıl 14’üncüsü düzenlenen Asia Pacific Maritime 2016’ya 60’ı aşkın ülkeden yaklaşık 1.500 uluslararası şirket katılım gösterdi. Armatörlerin, tersanelerin ve offshore şirketlerinin yoğun ilgi gösterdiği fuara GİSBİR’i temsilen katılım gösteren Orkun Özek ve Aydın Alaftan, APM 2016 süresince Uzak Doğu’nun ve dünyanın önde gelen armatörlük, offshore ve denizcilik şirketlerinin üst düzey yetkilileriyle ikili görüşmeler gerçekleştirdi ve Türk gemi inşa sanayinin uluslararası tanıtımına katkı sağladı. Nisan 2016 30 HABER Bombaların faturası milyarlarca dolarlık kayıp ve işsizlik olarak çıkacak Dünya güvenlik anlamında zor bir dönemden geçiyor. Avrupa’da Paris saldırılarının hafızası tazeyken, son olarak Avrupa Birliği’nin ve Belçika’nın Başkenti Brüksel’de yaşanan bombalı terör saldırıları ve onlarca sivilin hayatını kaybetmesi dünyada hiçbir şehrin o kadar da güvenli olmadığı gerçeğiyle yüzleşmemizi sağlıyor. Avrupa’da bu saldırılar yaşanırken, coğrafi konumu nedeniyle dünyanın kanayan yarası Ortadoğu’ya sınırı olan Türkiye, maalesef son 7-8 aydır canlı bombaların hedefi haline geldi. Böylesi zor günlerde siyasi olarak zor bir dönemeçten geçen Türkiye, bombaların ve saldırıların tahribatını maalesef ekonomik olarak da görmeye başladı. Başta turizm olmak üzere birçok sektör yaşanan terör saldırıları nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşıyor. Terör saldırılarının ekonomide yarattığı ve yaratacağı hesaplanan parasal tahribatı ise milyarlarca dolar kayıp, cari açıkta artış, ekonomik büyümede daralma ve işsizlik olarak karşımıza çıkıyor. Analistler turizm gelirlerinde bu yıl en az 5 milyar dolarlık düşüş beklerken, ilişkili sektörler de düşünüldüğünde ekonomik büyümeyi 0,5-0,6 puandan fazla aşağı çekecek, cari açığın GSYH'ye oranını ise neredeyse aynı oranda yukarı çekecek, yaz sezonda işsizliği artıracak önemli makro sonuçları olacağını belirtiyorlar. Rakamların detayına gelin hep beraber bakalım. Uçak krizi nedeniyle Rus turist sayında sayısının bu yıl, iki sene önceki 4.5 milyondan 1 milyona kadar düşmesi bekleniyor. Öte yandan IŞİD ve PKK'nın gerçekleştirdiği canlı bomba saldırıları nedeniyle güvenlik sorunlarına daha hassas olan kişi başına milli geliri yüksek “the hub of turkish shipping”... Nisan 2016 ‘zengin’ ülkelerden gelen turistlerde hali hazırda çift haneli azalış yaşanıyor. Bu düşüşün yıl boyunca artarak sürebileceğinden endişe ediliyor. Turizm sektörünün ekonomi için hayati bir öneme sahip olduğuna; tedarik ve hizmet aldığı bağlantılı 50 sektör düşünüldüğünde yaklaşık 1 milyon kişiye iş sağladığına dikkat çeken Morgan Stanley Ekonomisti Ercan Ergüzel, "Gelişmeler 2016 yılının turizm şirketleri için oldukça zorlu bir yıl olacağını gösteriyor. Sektör temsilcileri ile gerçekleştirdiğimiz görüşmelerden edindiğimiz izlenim en kötü senaryoda Rusya'dan gelen turistlerin 1 milyonun altına bile düşebileceğini gösteriyor" diyor. Rus turist sayısının üçte iki azalacağı ve yüzde 20 fiyat indirimi ile bir önceki yıl ile aynı sayıda Avrupalı turistin Türkiye'yi ziyaret edeceği varsayımının ana senaryolarını oluşturduğunu söyleyen Ergü- zel’e göre, bu senaryo turizm gelirlerinde yaklaşık 5 milyar dolarlık bir düşüşe işaret ediyor. Bu da cari açığın GSYH'ya oranını 0.6 puan yükseltirken, büyümenin aynı oranda azalmasına neden olacak. En kötü senaryoda ise bu rakamlar ikiye katlanabilir. Türkiye sahil turizmi ile ön plana çıktığı için turizm gelirlerinin yaklaşık yüzde 70'ini mayıs-ekim ayları arasındaki yaz döneminde sağlıyor. Bu nedenle sektörde henüz gerçek etki tam olarak hissedilmeye başlanmadı. Ancak yaz sezonu için Türkiye'ye turist gönderen Avrupalı büyük operatörler yaz ayları için rezervasyonlarda yüzde 40'a ulaşan düşüşlere dikkat çekiyor. Dünyanın en büyük tur operatörü TUI Group, şubat ayı başında yaptığı açıklamada güvenlik endişelerinden dolayı Türkiye'ye bu yaz için yapılan rezervasyonların yüzde 40 düştüğünü açıkladı. Bir başka büyük tur operatörü Thomas Cook ise Türkiye'yi ziyaret edenlerin şirketin geçen yıl toplam işinin yüzde 20'sini oluşturduğunu ancak bu yıl düşen talep nedeniyle kotalarını yüzde 29 azalttıklarını açıkladı. İş Yatırım Ekonomisti Muammer Kömürcüoğlu, "Geçtiğimiz yıl yüzde 10 azalan turizm gelirlerinde artan jeopolitik riskler ve son dönemde yaşanan terör olayları nedeniyle 2016'da yüzde 25'lik ek bir kayıp riski hesaplıyoruz” diyor. Beklentileri dahilinde gerçekleşmesi durumunda, cari açıkta turizm kaynaklı 6.7 milyar dolarlık ek bir bozulma olacağını vurgulayan Kömürcüoğlu, bu bozulmanın etkisinin sadece cari açıkta değil, büyüme ve işsizlikte de hissedileceğini altını çiziyor. Sektördeki kaybın milli gelire olası etkisi azımsanmayacak boyutlara ulaşabileceği uyarısında bulunan Kömürcüoğlu, “Turizmde yüzde 25'lik bir gelir kaybının turizmin etkileyeceği diğer sektörler de düşünüldüğünde büyüme üzerindeki negatif etki 0.6 puan civarında olabilir. Terör eylemlerinin devam etmesi ve durumun daha kötüye gittiği kötü senaryoda ise etki yüzde 1'e kadar ulaşabilir" diyor. Petrol fiyatlarındaki düşüş sayesinde daralan cari açığın yarısından fazlası 2015 yılında turizm gelirleri ile finanse edilmişti. Turizm gelirleri 2015 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8.3 azalışla 31.46 milyar dolar oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın verilerine göre yabancı ziyaretçi sayısı ise 2015'te yüzde 1.61 azalarak 36.24 milyona geriledi. Aralık 2015'te Rusya'dan gelen ziyaretçi sayısı yüzde 46.9 düşüşle 25 bin 485'e gerilerken yıl genelindeki düşüş ise yüzde 18.53 oldu. Rusya'dan gelen ziyaretçi sayısı ocak ayında ise yüzde 56.7 düşüşle 22 bin 106'ya geriledi. Kişi başına milli geliri yüksek ülkelerden gelen turist sayısındaki çift haneli düşüş ise Türkiye'ye gelen turist kalitesini ve gelirleri daha belirgin etkiliyor. Geçen yıl İtalya'dan gelen ziyaretçi sayısı yüzde 27, Fransa'dan gelen yüzde 18, Japonya'dan gelen ziyaretçi sayısı ise yüzde 39 azaldı. Oyak Yatırım Başekonomisti Mehmet Besimoğlu, "Ruslarla zaten siyasi sorun yaşıyoruz. Avrupa'dan gelen turistler için ise güvenlik kaygıları ön plana çıkıyor. Güvenlik kaygıları üst gelir grubundan gelen turist sayısını azaltmak açısından çok daha etkili, her ne kadar düşük sayıda ziyaretçi olsa da en yüksek gelir grubunun Türkiye'ye ziyaretinde en büyük kaybı yaşadığını görüyoruz" diyor. Bilindiği gibi hükümet yetkilileri sektördeki sorunların çözümü için 255 milyon TL'lik hibe desteği, 288 milyon TL'lik ödemeye kolaylığının da aralarında yer aldığı teşvik açıklamıştı. Ancak sektör uzmanları, bu rakamların turizmin yarasına merhem olmayacağını söylüyor. Antalya’da bankaların 48 milyar tl kredisi var Kuşkusuz turizmde yaşanan sıkıntı en çok Antalya’yı vuracak. Kentin ekonomisin motoru turizm ve tarım. Ve tarımda Rusya ambargosu yüzünden ciddi sıkıntı yaşıyor. Bu iki sektörde yaşanan sıkıntı şehirdeki diğer sektörleri de tahrip ediyor. Hal böyle olunca da yaşanan bu sıkıntılar bankacılık sektörü açısından da önemli bir risk unsuru olarak öne çıkıyor. Çünkü, şehirdeki bankaların toplam kredisi 48 milyar TL. Londra merkezli yatırım bankası yatırım bankası Wood & Company’nin raporunda şehirdeki kredilerin yüzde 26’sının turizm ve yüzde 17’sinin ihtiyaç kredisi olduğuna dikkat çekilirken “Sezon kötü geçerse bankaları kötü etkiler” uyarısında bulunuluyor. Konuya sadece turizm sektöründe yaşanan bir sıkıntı olarak bakılmaması gerektiği uyarısında bulunulan raporda, “Turizmdeki düşüşün bölge ekonomisini nasıl yıpratacağı önemli. Çünkü turizmdeki düşüşün daha sonra ihtiyaç kredilerini, kredi kartlarını, tarım kredilerini ve diğer kredileri de etkileme riski var. Eğer sezon kötü giderse ilk etkilenecek sektör turizm sektörü olacak. Ancak bunun diğer sektörlere yansımasıyla, sorun ihtiyaç kredilerine ve diğer kredilere de sıçrayabilir” değerlendirmesine yer veriliyor. Raporda, turizm nedeniyle yaşanacak olası kötü senaryoda Antalya ekonomisinde yaşanacak olumsuzlukların bankacılık sektörünün kârlarının nasıl etkileneceğine yönelik bir çalışma yer alıyor.Yapılan hesaplamaya göre, Antalya’daki kredilerin takibe dönüşüm oranlarında yaşanacak her yüzde 1’lik artış, 2015 kârları baz alındığında sektörün kârında 124 milyon lira kayıp demek. www.marinedealnews.com HABER 31 MOSTLAB ve OSBDER’den dev işbirliği anlaşması Sanmar Denizcilik ve Armada Danışmanlık’ın kurucusu olduğu MOSTLAB Laboratuvar Hizmetleri A.Ş. ile Organize Sanayi Bölgeleri Derneği (OSBDER) arasında dev işbirliği protokolü imzalandı Sanayi şirketleri için birçok alanda hizmet veren MOSTLAB, Organize Sanayi Bölgeleri Derneği ile dev bir antlaşma protokolü imzaladı. Gebze Organize Sanayi Bölgeleri Genel Müdürlüğü’nde 17 Mart 2016 tarihinde imzalanan protokol için MOSTLAB’ın kurucusu olan Sanmar Denizcilik ve Makina A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Gürün ile Yönetim Kurulu Üyesi Cem Seven, Pazarlama Direktörü Pınar Gürün Korkmaz; MOSTLAB Yönetim Kurulu Başkanı, Sanmar Denizcilik Yönetim Kurulu Üyesi Ali Gürün ve MOSTLAB Genel Müdürü Tarık Durmuş ile GOSB ve OSBDER Başkanı Vahit Yıldırım, Düzce OSB Başkanı Selim Yirmibeşoğlu, BOSB Başkanı Şenol Telli bir araya geldi. “MOSTLAB hakkında aldığım referanslar çok iyi” Antlaşma öncesi MOSTLAB Laboratuvarları’yla ilgili araştırmaları sonucunda bir değerlendirme yaptığını söyleyen Organize Sanayi Bölgeleri Derneği Başkanı Vahit Yıldırım, MOSTLAB ile ilgili çok iyi referanslar aldığını belirtti. Yıldırım; “Türkiye’de bu alanda 17 laboratuvar var. MOSTLAB’ın bu 17 laboratuvar arasında kalite ve hizmet bakımından ilk 5’te olduğunu biliyoruz. Ayrıca, MOSTLAB’ın çalışmakta olduğu diğer kurumlardan ve önerilerine güvendiğim işletme sahibi dostlarımdan da çok iyi referanslar aldım. MOSTLAB’ı tercih etmemizin en önemli nedenleri tüm belgelere sahip olmaları başta olmak üzere önceki işlerindeki başarıları ve sunduğu hizmet kalitesidir,” diyerek Mostlab’a olan güvenlerini dile getirdi. “Amacımız ortak çıkarlarımızı gözetmek” Bizim OSBDER olarak temel hedeflerimiz arasında; sürekli ve uzun dönemli refahın, sosyal güvenliğin sağlanabilmesi için OSB sanayicilerinin yatırım yeteneklerini geliştirici ve ülke ekonomisini güçlendirici çalışmalar yapmak bulunuyor. Bu doğrultuda çalışma barışının korunmasına katılmak bizim için oldukça önemli. Türkiye genelindeki OBS’lerde kurulmuş ve kurulacak olan işletmelerin, orta ve ileri teknolojiye dayanan, katma değeri yüksek ve çevreye duyarlı ürün üret- çizerken, sahip oldukları uzman teknik kadronun yeterliliğinin de önemine vurgu yaptı. Bu alanda “doğru ve kaliteli hizmet verme” çıtasını yükseltmeye aday olduklarını belirtirken, hedeflerinin; uluslararası standartlarda sürekli yenilenerek hizmet götürmek olduğunu belirtti. Tarık Durmuş, “Yüksek teknolojiye sahip cihazlarımız arasında aynı anda çok sayıda numune analizi yapabilmemiz, laboratuvarımızın niteliklerinden sadece biri. Sayın Yıldırım’ın da belirttiği gibi Türkiye’de ilk beş laboratuvarın içindeyiz, tek seferde tüm belgelere sahip olan ilk laboratuvarız. GOSB’a OSBDER Yönetim Kurulu Başkanı Vahit Yıldırım ve Sanmar Denizcilik Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Gürün İşbirliği Protokolünü imzalarken. bir süredir hizmet veriyoruz, bu (Soldan sağa): Şenol Telli, Selim Yirmibeşoğlu, Vahit Yıldırım, Orhan Gürün, Ali Gürün, Cem Seven, Tarık Durmuş referans sonrası memnuniyetleri ile melerine, daha verimli ve rasyonel için en yüksek teknolojileye sahip olduklarını ifade etti. Durmuş yaptı- OSBDER ile yaptığımız bu işbirliği üretim ortamında çalışmasına yar- olduklarını, dünya genelinde insan ğı açıklamada; Türkiye’de tek sefer- ile de Türkiye’de kaliteyi hedefleyen dımcı olmaya büyük önem veriyo- sağlığı ve çevre koruma yönün- de tüm belgelere sahip ilk laboratu- birçok yatırımcıya sağlıklı hizmet ruz. Üyelerimizin ortak çıkarlarını de tüm yeni kuralları ve yenilik- var olmalarının işletme sahiplerinin götürmeyi ve hedeflerini yükseltkorumak ve problemlere çözümler leri takip ederek uygulamaya açık aradığı bir değer olduğunun altını meyi amaçlıyoruz” dedi. aramak konusunda bugün yeni bir adım daha atarak, sağlıklı ölçüm değerleriyle çalışma hedefimiz doğrultusunda Mostlab ile anlaşma imzaladık.” Ali Gürün: ‘’Tüm yeniliklere açığız” Organize Sanayi Bölgeleri Derneği ile varılan anlaşmadan memnuniyetini dile getiren MOSTLAB Laboratuvar Hizmetleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ali Gürün, “Çevre hizmetleri konusunda hizmet veren şirketimiz Most Denizcilik’in ardından, insan ve çevre değerlerini gözeten tam teşekküllü hizmet verecek şekilde MOSTLAB’ı kurduk. Kalite çıtasını uluslararası standartların da üstüne çıkarmayı ilke edinmiş bir yönetim ve iş geliştirme anlayışına sahibiz. Amacımız; her işimizde örnek/model işleri hayata geçirmek. Tüm müşterilerimizi, önce kendimizi sürekli yenileyerek geliştirme gayretimizi her işimizde önemsiyoruz. Bu değerler nispetinde müşteri odaklı çalışma anlayışımız OSBDER ile anlaşmamızın da anahtarı oldu” dedi. Uluslararası standartlarda hizmet Organize Sanayi Bölgeleri Derneği ile yapılan bu işbirliği anlaşmasından memnun olduklarını belirten MOSTLAB Laboratuvar Hizmetleri A.Ş. Genel Müdürü Tarık Durmuş, “Çevre alanında; Su, Atık Su, Deniz Suyu, Balık Çiftlikleri, Arıtma Çamuru, Atık, Sediment, Toprak, Atık Yağ, Emisyon, İmisyon (Çevre Havası), Titreşim ölçüm/ analizleri ile iş hijyeni alanında ise; Gürültü, Titreşim, Termal Konfor, Toz, Aydınlatma, Ağır Metal, Uçuçu Organik Bileşikler ölçüm/analizleri ve bahsi geçen kapsamlarda keşif, numune alma, örnekleme gibi birçok alanda hizmet verdiklerini söyleyerek, yaptıkları bu çalışmalar Nisan 2016 32 GÖRÜŞ “Avrupa Seddi” tamamlandı ama sorun sürüyor Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki anlaşma Avrupa için bir Pirus zaferi, Türkiye için devasa sorunlar anlamına geliyor. Mülteciler açısından ise yaşanan dram büyüyerek devam edecek Herkesin malumu: Avrupa Birliği (AB) İSTANBUL ile Türkiye geçen ay mülteciler konusunda anlaştı. Anlaşma dediğin biraz da tanım gereği tarafların rızasını, dolayısıyla isteğini belirtir. Nitekim, AB de Türkiye de ne derece istekli olduklarını uzun süredir gösteriyorlardı. Ancak anlaşmanın üçüncü tarafı unutuldu: Mülteciler. Onların rızası var mı diye soran olmadı. Sorulmadı, çünkü ne cevap verecekleri biliniyor. Ve kimse bu cevabı düşünmek bile istemiyor. Hem nasıl olsa onların kendilerini savunacak bir ülkeleri yok. Bu insanların hayatları üzerine karar alırken onların haklarını düşünmemek gibi etik dışı bir tutum bir yana, her türlü ulusal hukukun üzerinde kabul edilen uluslararası anlaşmaların ve Birleşmiş Milletler Mülteci Konvansiyonu’nun görmezden gelinmesi ise hukuku yok saymak anlamına geliyor. Ama gelin görün ki, güçlünün hüküm sürdüğü bir düzende bunları söylemek insanı alay konusu bile edebilir. Olsun, yine de söyleyelim: Savaştan kaçan, hayatları ülkelerinde tehlike altında olan her insanın başka bir ülkeye sığınma hakkı vardır. Bunu da biz söylemiyoruz. Yeri geldiğinde allana pullana “evrensel değerlerin arkasındayız, ne kadar da medeniyiz bakın” edebiyatı yapan devletlerin ve politikacıların imzasının olduğu uluslararası hukuku ve insan haklarını düzenleyen metinler söylüyor. Bu pek dürüst olduğu söylenemeyecek tavrı aklımızda tutup şu meş- Yüce Yöney Nisan 2016 hur anlaşmaya ve olası sonuçlarına daha yakından bakalım… Öncelikle bu AB açısından bir Pirus zaferi olacak gibi görünüyor. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, o hep övündükleri Avrupa’yı ayakta tutan demokratik ilkeler iş gelip kendi çıkarlarına dokunduğunda unutuldu, ki bu durum Avrupa’nın içinde de derin bir yarılmaya yol açtı. Bahsettiğimiz bu yarılma Avrupa’nın savunduğunu söylediği değerlerin ciddi şekilde yıpranması demek. Türkiye ile varılan anlaşma Avrupa’nın itibarını tabiri caizse, tarihinin en düşük seviyesine çekti. İnsan haklarına saygının bu kadar geri planda bırakılmasının düşürdüğü kara gölgenin izleri Avrupa’da hissedilecektir. Avrupa’nın birçok yayın organının dile getirdiği sorun ne yazık ki gerçek: Türkiye son yaşanan bombalı eylemlerin reddedilemeyecek şekilde gösterdiği gibi, güvenli sayılamayacak bir ülke ve binlerce insanın Avrupa’dan sınırdışı edilerek Türkiye’ye sürülmesi, Avrupa halklarının zihninde derin hesaplaşmalar yaratacaktır. Sonuçta unutulmamalı ki, Avrupalılar birkaç onyıl önce savaş nedeniyle tarihin gördüğü en büyük göçlerden birine maruz kaldı. Ve bu acıların yarattığı izler toplumsal bilinçaltında hala korunuyor. Oysa şimdi Avrupalılar savaştan kaçan insanlara yardım etmemekle kendi tarihleriyle çelişiyor. Sonuçta bu noktadan bakıldığında Türkiye ile varılan anlaşma insan haklarına bağlılık açısından Avrupa’da telafisi kolay olmayacak yaralar açacaktır, denebilir. Anlaşmayı AB açısından Pirus zaferi gibi görmemizin ikinci nedeni ise, yüksek bir olasılıkla Avrupa bu anlaşmayla yükü Türkiye’nin sırtına yükleyerek mülteci akınından kurtulamayacak. Daha önce de aldıkları militer tedbirlerle göçü önlemeye çalış- mışlardı. Hatırlanacağı gibi, sınır güvenlik örgütleri kurdular, birçok kara sınırına tel örgüler, duvarlar, hendekler koydular ama hiçbiri mültecileri durdurmaya yetmedi. Yunanistan sınırı karadan kapatıldığında önce İtalya hattı kullanılmaya başlandı, orada önlemleri sertleştirdiklerinde Ege denizi mültecileri taşıyan sayısız tekneyle doldu. Bu süreçte sadece mülteciler bir yol bulmadılar, aynı zamanda onların üzerinden para kazanan insan tacirleri de çeşitli yollar yarattı. Ne yaptı AB; bir ara NATO’yu devreye koymaya çalıştı. NATO gemilerine mülteci botlarını vurma hakkı bile verildi. Neyse ki uluslararası örgütler ayağa kalktı da uygulamaya geçilemedi. Şimdi, yeni durumda Türkiye’nin mültecileri durdurması bekleniyor. Oysa Türkiye ne mültecileri durdurmak için yeterince hazırlıklı, ne de onlarla birlikte yaşamak için. Daha önemlisi, mültecilerin büyük çoğunluğu da Türkiye’de yaşamak istemiyor. Anlaşma sonrası basına yansıyan mülteci görüşleri de bu durumu teyid eder nitelikte. İşin doğrusu bize, ülkelerin halklarına başarı gibi sunulan anlaşma mülteci akınını durduramayacak, olsa olsa adını değiştirecek. Dahası AB’nin deniz kuvvetlerinin tüm çabalarına karşı Kuzey Afrika’dan İtalya’ya giden güzergah hala işler durumda. Ve tabii şimdilik az kullanılsa da Karadeniz üzerinden Bulgaristan’a varan yol da unutulmamalı. Üçüncüsü, anlaşmaya rağmen birlik ülkelerinin hala mültecileri nasıl paylaşacakları konusunda bir ortak karar alamamış olmaları. Bu çatışma meselenin sadece mültecileri AB sınırları dışına çıkarmaktan ibaret olmadığını, birlik içinde güç denge- leri belirginleşmeye başladığında ortaya çıkan çıkar çatışmalarının sorunu AB’nin ortak zemininin kaybolmasına kadar götürebileceğinin göstergesi. Şimdi anlaşmanın uygulamasının, bu “Avrupai formülün” AB açısından sonuç verdiğini düşünelim. Bir başka deyişle, Avrupa’nın dışarıya kapılarının büyük ölçüde kapandığını ve Ege Denizi’nin Türkiye tarafından artık aşılamaz bir hale getirildiğini varsayalım. Böylece Ege Denizi'nden Avrupa'ya gelen mültecilerin sayısı sıfırlanmış olacak. Ayrıca Türkiye ile Yunanistan arasındaki kara sınırının da uzun süre önce mültecilere kapatıldığı düşünülürse, Türkiye üzerinden Yunanistan'a geçmek fiilen hayal olacak. Dolayısıyla mültecilerin varlığını mümkün kılan iltica hakkı kağıt üzerinde kalacak, fiilen yok olacak. Peki, mülteciler de yok olacak mı? Cevabı hepimiz biliyoruz… Geri Kabul Anlaşması’yla Avrupa’dakilerin bir kısmı da Türkiye’ye gelecekse korkulan soruyu sormak farz oluyor. Ne olacak bu mülteciler? Sorunun artan biçimde Türkiye'ye ve Suriye'ye sınırı olan diğer ülkelerin sırtına yükleneceği ortada. AB bu noktadan sonra sınırları dışındaki mültecilerle ilgilenmeyecektir. Bu konuda derdi olsa sınırlarını kapatmazdı. Türkiye’nin mültecilerle ilgili verdiği garantilerin ise bir gerçekliği olduğunu düşünmek safdillik. Şu anda bile Türkiye, sınırları içindeki mülteci sorunuyla baş edebilecek durumda değil. Açıkça söylemek gerekirse bu konuda üretilmiş hiçbir gerçekçi çözümü ve stratejisi yok. Türkiye’nin derdi sadece fırsatı değerlendirip A B ’d e n taviz ve maddi yardım koparmaktı. Ve işin aslı, bunu da tam olarak başardığı söylenemez. Kısa bir süre için Avrupa’nın basın ve ifade özgürlüğü nedeniyle sesini yükseltmesini engelledi, kayda değer bir miktarda maddi yardım vaadi aldı, o kadar. Mültecilerle birlikte kurulacak bir düzene halen çok uzak. Mültecilerin ihtiyaçlarını karşılayacak bir mevzuat ve olası bir mevzuatı hayata geçirecek bir altyapı olmadığı gibi toplumsal ve siyasal irade de yok. Kağıt üzerinde çıkarılan yeni yasalara rağmen mültecilerin çalışabilecekleri alanlar yeterli değil, toplum da buna yeterince hazır değil. Zamanla mülteciler de resmi ve gayrıresmi işsizler ordusuna katılacak. Kaldı ki, yapılan düzenlemelerin hepsi kayıt altına alınmış mültecilere göre, oysa büyük bir mülteci kitlesi kayıtdışı olarak varlığını sürdürüyor. Yakın zamanda ortaya atılan, mültecilerin güneydoğuda yıkılan bölgelere yerleştirileceği iddiası ise, gerçekse bile insanları eşya gibi yerleştirerek orada kalmasını beklemek akıldışı. Yokluktan, savaştan kaçan insanlar yeni başlangıçları ekonominin güçlü olduğu yerlerde, paranın daha fazla dolaştığı şehirlerde yapabileceklerini biliyor. Bırakalım geleceği, Türkiye’deki mültecilerin mevcut sorunları bile sayfalara sığmayacak kadar çok. Yanılmayı umalım, ama AB ile Türkiye’nin anlaşması ne mülteci sorununa çözüm ne halklara huzur getirecek ne de yaşanan insanlık dramını sonlandıracak. www.marinedealnews.com HABER 33 “Savunma alanında işbirliğine hazırız” Türkiye’nin milli katılım sağladığı Doha International Maritime Defence Exhibition & Conference DIMDEX 2016 Savunma Fuarı, 29-31 Mart 2016 tarihleri arasında Katar’ın Başkenti Doha’da gerçekleştirildi. Dünyanın dört bir yanından ülkelerin katıldığı fuarda Türkiye’yi Savunma Sanayii Müsteşarlığı başta olmak üzere 23 firma ve kurum temsil etti. Fuarın açılış töreni Katar Savunma Bakanı Dr. Khalid bin Mohammad Al Attiyah, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Savunma Sanayii Müsteşarı İsmail Demir ve üst düzey askeri yetkililerin katılımıyla yapıldı. Katar Savunma Bakanı Al Attiyah ile başbaşa yapılan görüşmelerin ardından Milli Savunma Bakanı Yılmaz ve SSM Müsteşarı Demir, Türk firmalarına ait stantları gezerek ürün ve kabiliyetler konusunda bilgi aldılar. Mevcut deniz projeleri konusunda bilgi alan Tunus Deniz Kuvvetleri Komutanı Abderraouf Atallah ise Müsteşar Demir’e şapka hediye etti. Savunma Sanayii Müsteşarı Prof. Dr. İsmail Demir, Türkiye adına fuarda bulunmanın SSM adına bir onur olduğunu belirterek Türkiye’nin ulaştığı teknolojik gücü farklı ülkelerden gelen katılımcılara en iyi şekilde anlatmayı amaçladıklarını kaydetti. “DIMDEX 2016’nın Türkiye ve Katar arasındaki ilişkileri daha da geliştirmek için büyük bir fırsat olduğuna inanıyoruz. Türk savunma sektörü bugün havacılık, askeri gemi inşası ve zırhlı kara araçları, askeri amaçlı özel tekstil malzemeleri, mühimmatlar, füzeler ve elektronik harp konularında uluslararası pazarda güçlü bir duruşa sahiptir. Türkiye, savunma sanayi konusunda tüm ülkelerle iki veya daha çok taraflı yeni stratejik ortaklıklar kurmaya hazırdır. Bu amaçla 23 firmamızın katılımıyla buradayız.” Fuarda Türkiye, SSM başta olmak üzere, TDA, MKEK, BMC, ASELSAN, ROKETSAN, MILSOFT, STM, ARES, AVS, ÖZTEK, YONCA ONUK, CTECH, TDA, ASPILSAN, HIGH TECH PORT, HAVELSAN, FEMSAN, TEKNOKAR, TRJET, ADİK, ONUR, BİTES, KİLİM gibi firma ve kurumların stantlarıyla temsil ediliyor. Sahil Güvenlik’ten “Deniz ve Biz” projesi Sahil Güvenlik İskenderun Grup Komutanlığınca hazırlanan “Deniz ve Biz” projesi kapsamında; denizler tanıtılıp, önemi anlatılan her yaştan öğrenci aktiviteler ve hediyelerle sevdiriliyor. Sahil Güvenlik İskenderun Grup Komutanlığı; İskenderun Kaymakamlığı, Arsuz Kaymakamlığı, İskenderun Deniz Müzesi, İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri, İskenderun Deniz Ticaret Odası, İskenderun Yelken Kulübü ve ortak paydaş kurum/ kuruluşlar ile yürütülen projeye start verildi. Projenin başlangıç safhasında İskenderun ve Arsuz ilçelerinde başta öğrenciler olmak üzere toplumun geniş kesimlerine ulaşılmaya çalışılıyor. Nisan 2016 34 HABER Denizci Kadınlar Yakamoz Kadın Günü’nde buluştu TMMOB Gemi Makineleri İşletme Mühendisleri Odası öncülüğünde, İMEAK Deniz Ticaret Odası, TMMOB Gemi Mühendisleri Odası, Türk Armatörler Birliği, Türkiye Denizcilik Federasyonu ve WISTA Türkiye’nin de büyük destek verdiği “Yakamoz 2016: Deniz ve Kadın Sempozyumu” 08 Mart 2016 Salı günü Dünya Kadınlar Günü’nde gerçekleştirildi. Nisan 2016 Sempozyumda sırasıyla; GEMIMO Kadın Çalışma Grubu Araştırması, Akademisyen olarak Kadın Denizciler, Gemi Personeli olarak Kadın Denizciler, Tersanede ve Sanayide Çalışan Kadin Denizciler, Deniz İşletmecisi olarak Kadın Denizciler ve Gemi İşletmecisi olarak Kadın Denizciler konulu oturumlar düzenlendi. Düzenleme Kurulu Başkanı Kapt. Seda Turhan yaptığı konuşmasında sempozyumuz düzenleme süreciyle ilgili bilgiler aktardı. “Yakamoz dedik ismimize, denizin ışıltısı kadınlarımız. Ancak gördük ki bu ışıltıyı, aydınlığı göremeyenler de var. Biz de, sizler için bir araya gelerek neler yaptık, nerelere geldik, buralara gelirken ne tarz sorunlar yaşadık, halen devam eden hangi sorunlarımız var, gündeme taşımak ve sektörümüze bir farkındalık yaratmak istedik. Bugün sektördeki farklı çalışma gruplarının sorunlarını dile getireceği 5 oturuma tanıklık edeceğiz. Konuşmacılarımız kendi başarı hikayelerini anlatırken bizde merak ettiklerimizi sorma fırsatı bulacağız. Sempozyumumuzun hedefi sektördeki kadınların sorunlarına dikkat çekmeyi başarabildiğimiz bu günlerde, problemlerin çözümü için en doğru rotayı sizlerinde destekleri ve katılımı ile bulmaktır. Sizlerden almış olduğumuz geri dönüşleri de dikkate alarak Yakamoz 2017’de çok daha kapsamlı bir program için şimdiden kolları sıvadık” dedi. GEMİMO Kadın Çalışma Grubu Araştırması sunumunu gerçekleştiren Kapt. Seda Turhan ve Uz. Vard. Zabiti Ayşe Aslı Başak, katılımcılara Türkiye’deki kadın denizcilere ilişkin istatistiki bilgileri aktardılar. “127 kız öğrencinin katılımıyla gerçekleştirilen anket verilerine göre; 21 öğrenci staj yeri bulamaması nedeniyle okullarının uzadığını belirtmiş, yüzde 97 ‘lik kesimde ise şirketlerde ayrımcılık yapıldığı açıkça belirtilmiştir. Kız öğrencilerin genel olarak stajları için bireysel başvurular yaptıkları ve reddedilmeyi onur kırıcı olarak değerlendirdikleri anket sorularına cevap olarak yansımıştır. Anket sorularına dikkat çeken cevaplar arasında ise; kadın ve erkek denizciler arasında maaş skalalarında eşitsizlik olduğu da dikkat çekiyor. “Tersanede ve Sanayide Çalışan Kadın Denizciler” konulu oturumda bir konuşma yapan GMO Başkanı Sinem Dedetaş, tersanede çalışmanın bir gemi inşa mühendisi için ne kadar önemli olduğuna dair anılarını paylaştı. Tersanede çalışmanın zor ama çok zevkli olduğunu belirten Dedetaş, İŞKUR ve GİSBİR ile imzaladıkları anlaşma çerçevsinde Gemi Mühendisleri Odasına başvuran her öğrenciye staj imkanı sağladıklarını belirtti. “Her öğrenciye staj imkanı sağlama konusunda hem devlet hem de sektör çok büyük destek verdi. Gemi İnşa Mühendisliği öğrencilerinin staj sorunu ortadan kalktığı için çok mutluyuz. Ayrıca staj yapan öğrenciye günlük 50 TL maaş ödenmesi konusunda İŞKUR ile anlaşıldı. Artık öğrenciler staj yaparken maaş da alacak.” Tamamlanan 5 farklı oturum ardından konuşmacılara ve “Yakamoz 2016: Deniz ve Kadın Sempozyumu”nun sponsorlarına teşekkür plaketleri sunuldu. www.marinedealnews.com Ş Teşekkürler Aret Taşc›yan aret.tasciyan@turkpandi.com Tersan ile Rolls-Royce LNG tedarik sisteminde anlaşmaya vardı Rolls-Royce, Tersan Tersanesiyle 6,5 milyon dolarlık bir tedarik sözleşmesi imzaladı. Anlaşmaya göre RollsRoyce Norveçli gemi armatörü NSK Shipping için tasarlanan yük gemisi için sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tahrik sistemi sağlayacak. Tahrik sisteminin monte edileceği gemi BioMar grubu adına balık yemi taşımakta kullanılacak. 81.5m boyundaki gemi Norveç kıyılarındaki balık çiftliklerine bir seferde 2 bin 700 ton balık yemi taşıyacak. NSK Shipping Genel Müdürü Kristian Hoydal, sözleşme ile ilgili: “Daha çevre dostu ve verimli bir LNG motorlu gemi teslim edebilmek için Rolls-Royce ile birlikte çalışabilmekten büyük gurur duyuyoruz” dedi. Gemiyi tasarlayan NSK Ship Design şirketinin Genel Müdürü Kjartan Karlsen yaptığı açıklamada “Tasarımlarımızın yük gemilerinin tahrikinde LNG kullanımına ve dolayısıyla karbon ayak izlerini küçültmeye katkıda bulunması bize heyecan veriyor.” Karlsen: “NSK Shipping ve Rolls Royce’u daha sürdürülebilir bir endüstrinin öncüleri oldukları için kutluyoruz” diye ekledi. Rolls-Royce Açık Deniz ve Deniz Ticareti Çözümleri Faaliyet Alanı Başkanı Helge Gjerde anlaşmayla ilgili: “Kısa mesafe deniz taşımacılığında önde gelen BioMar ve NSK Yüz rakamının herkesin hayatında önemli bir yeri vardır. Her nedense, bir yüz almak, yüze ulaşmak veya yüzde yüzü elde edebilmek için bir çaba gösterir dururuz. Okul’da her öğrenci yüz almak için uğraşır, Dünya’da yüz metreyi kim en hızlı koşacak diye sporseverler televizyon karşısında günlerce merakla bekler, arabaların ekonomik performansı yüz kilometrede ne kadar yakıt yaktıkları ile ölçülür ve daha niceleri. Yüz, bir çoğumuz için ulaşılması güç bir hedef, bazılarımız için de bir rüyadır. İşte, MarineDeal News ekibi bu sayıda bu ulaşılması güç hedefe ulaşmayı başardığını hepimize ispat etmiş durumda. Başta Yeşim kardeşimiz olmak üzere tüm ekibini bu başarılarından dolayı kutluyorum. Basın- Yayın sektörü, kendi içinde son derece rekabetçi, zor ve acımasız bir sektördür, buna ek olarak bir de Denizcilik gibi nev-i şahsına münhasır ve ekonomik olarak tari- hin en zor günler geçiren bir sektörün sözcülüğünü yapmak görevinizi bir kat daha zorlaştırmaktadır. Ama MarineDeal News ekibi tüm bu zorluklarla; sevgi, dayanışma, profesyonellik ve iyi niyet prensipleri içinde mücadele ettiler ve bizlere bu gazetenin yüzüncü sayısını okuma keyfini bağışladılar. Sizleri candan kutluyor ve bizlere her ay bu keyfi yaşattığınız için teşekkürlerimi sunuyorum. Hep birlikte daha nice yüzüncü sayıları yaşayıp, yazabilmek ve okuyabilmek dileğiyle… Shipping şirketleri yakıt giderlerini azaltmaya ve karbon ayak izini küçültmeye yardımcı olan modern teknolojiye yatırım yapıyor” şeklinde konuştu. İnşası devam eden yeni yük gemisi 2012 yılında Tersan Tersanesi tarafından NSK Shipping’e teslim edilen dünyanın ilk LNG ile çalışan yük gemisi MS Hoydal’dan daha büyük olacak. Teslim edilecek LNG tahrik sistemi 2160 kW gücünde bir sekiz silindirli Bergen C26:33 doğal gaz motoru, Promas kombine dümen ve pervane sistemi, bir tünel manevra pervanesi, pruva ve kıçta birer tünel manevra pervanesi ve bir RollsRoyce otomasyon ve DP (dinamik konumlama) sisteminden oluşuyor. Gemide kullanılacak elektiriği Rolls-Royce hibrit şaft jeneratör (HSG) tahrik sistemi donatacak. Hibrit şaft jeneratör motor güç çıkışı değişken olduğu zaman bile elektrik gücü üretmeye devam edecek, böylece yakıt tasarrufu sağlayacak. Ayrıca LNG temin edilemediği zamanlarda HSG jeneratör bir tahrik motoru (PTI) olarak da görev yapabilecek. BioMar Norveç, Şili, Danimarka, İskoçya, İspanya, Fransa, Yunanistan, Türkiye ve Kosta Rika’da balık yemi üreten 11 fabrikaya sahip.Yeni yük gemisinin tersane tarafından 2017 yılı içerisinde teslim edilmesi bekleniyor. Nisan 2016 36 RÖPORTAJ Türkiye’nin geleceği enerji yollarında yatıyor Petrol fiyatlarının tarihi dip seviyelere düşmesiyle birlikte, petrol üreten ülkeler ve firmalar büyük bir sıkıntı içine girerken, kullandığı doğal gazın yüzde 98’ini petrolün yüzde 93’ünü ithal eden Türkiye gibi ülkelerin enerji giderlerinde önemli bir düşüş yaşandı. Ancak petrol fiyatlarının 110 dolar seviyesinden 28 dolar seviyelerine düşmesi, cari açıkta yaşanan küçük miktarda düşüşün dışında, Türk ekonomisinde beklenen olumlu etkiyi yaratmadı. Bir yanda dünya petrol piyasalarında bunlar yaşanırken, Türkiye Petrolleri Anonomi Ortaklığı da (TPAO) açıkladığı TP 2023 Bütünsel Dönüşüm Programı çerçevesinde yeniden yapılanmaya giderek çağı yakalamayı amaçlıyor. Petrol ve doğalgaz kaynakları bakımından zengin olmaması ve kendi ihtiyacını karşılayamaması, Türkiye’nin enerji politikalarını sürekli olarak güncel tutmasını zorunlu hale getiriyor. Bunun yanın- da, hem petrol kaynaklarının bol olduğu Orta Doğu ve Hazar ülkelerine komşu olmasını hem de petrol ihtiyacı yüksek olan Avrupa ülkelerine yakın olmasını sağlayan eşsiz coğrafi konumu, Türkiye’nin bölgenin enerji merkezi haline gelmesini sağlayabilecek kadar kıymetli görünüyor. Arz ve talebin tam ortasında yer almasının avantajını kullanmak isteyen Türkiye’nin transit bir merkez yerine ticaret merkezi haline gelerek petrol ve gaz konusunda önemli bir oyuncu olması için çok önemli yapısal adımlar atması gerekiyor. Azerbaycan gazını Türkiye’ye ve Avrupa’ya ulaştıracak Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi; Türkmenistan, Irak ve belki de İran gazını Avrupa’ya taşıması planlanan Güney Gaz Koridoru projesi; Rus gazını Avrupa’ya taşıması için planlanan ancak şu an donmuş durumda olan Türk Akımı projesi gibi pek çok proje gündemi meşgul ederken, ülkemize maksimum faydanın sağlanması için Hempaguard® Hempaguard is recommended for any type of vessel with any trading pattern as well as during extended idle periods. We believe that nothing compares with the Hempaguard fouling defence system. hempaguard.hempel.com devletin bazı sorunları ivedilikle çözmesi gerekiyor. Ayrıca gerçek bir enerji merkezi olabilmek için kendi petrol ve doğal gaz üretimimizi de yeni kaynaklarla artırmak önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de TPAO’nun son dönemde yaptığı aramalarda henüz olumlu sonuç alınamasa da, bu konuda ısrarlı ve sabırlı olmanın Karadeniz’de Romanya, Ukrayna ve Rusya’ya; Akdeniz’de ise İsrail, Güney Kıbrıs Kum Cumhuriyeti ve Mısır’a çok büyük faydalar getirdiğini görebiliyoruz. Yapısal reformlar Petrol veya doğalgaz kuyusu açmanın maliyeti çok yüksek olduğu için girişimciler büyük miktarda yatırımın riskini tek başına almak istemiyor. Bu sebeple bu tip yatırımlar, genelde devlet eliyle veya devlet-özel sektör ortaklığıyla yapılıyor. Türkiye’de yapılacak enerji yatırımlarında yeni bir yaklaşımın gerekliliği, yerli ve yabancı tüm ener- Leigh Turner ji uzmanların ortak görüşü olarak öne çıkıyor. Çünkü Türkiye’nin enerji alanında önemli bir merkez olabilmesi için büyük miktarda altyapı, ulaşım yolları, boru hatları, depolama alanları ve LNG terminalleri yatırımlarına ihtiyacı var. Ancak tüm bunların öncesinde bir takım yapısal reformların ivedilikle tamamlanması gerekiyor. Bunların başında enerji sektöründe devletin yüzde 90 olan payının makul seviyelere düşürülerek özelleştirmeler yoluyla özel sektörün devreye girmesi geliyor. Çünkü özelleştirme ve özel sektör yatırımları olmadan devletin tek başına milyarlarca dolarlık yatırımı yapması kolay değil. Yerli ve yabancı firmaların yatırım yapabilmesi için devletin yeni düzenlemelerle uygun güven ortamını yaratması gerekiyor. Yabancı yatırımcı petrol ve doğalgaz üretimi gibi büyük bir yatırım ve risk taşıyan bir alana girmeden önce en çok dikkat ettiği konuların başında, yatırım güvenliği ve devletin yatırımı destekleyen düzenlemeleri geliyor. Türkiye 3000 yıldır enerji yollarının merkezinde Türkiye ve bölgedeki petrol ve doğal gaz yatırımları konusunda görüşlerine başvurduğumuz İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosu ve Birleşik Krallık Yatırım ve Ticaret Ajansı (UKTI) Türkiye, Orta Asya ve Güney Kafkasya Genel Direktörü Leigh Turner, “Türkiye gerekli adımları attığı takdirde bölgenin enerji merkezi olabilir” dedi. “2010 yılında, her iki ülkenin başbakanı karşılıklı ticareti 2015 yılına kadar iki katına çıkarmayı taahhüt etti. Birleşik Krallık ve Türkiye’nin yıllık ikili ticareti şu anda 16 milyar sterlin tutarında ve Birleşik Krallık Türkiye’de iş yapan 2,500’ün üzerinde şirketiyle Türkiye’ye en çok yatırım yapan ikinci ülke konumunda yer alıyor. BP ve Shell gibi Birleşik Krallık enerji şirketlerinin piyasadaki varlığı 100 yıl öncesine uzanıyor. Bugün her iki şirket de büyük enerji projelerine önemli ölçüde katılım sağlıyor. Bu kapsamda, BP Trans-Anadolu Boru Hattı Projesi’ne (TANAP), Shell ise Doğu Anadolu ve Nisan 2016 Karadeniz’deki onshore ve offshore projelerinin arama faaliyetlerine katılmaktadır.” Bölgede de Birleşik Krallık ve Türkiye arasında güçlü bir ortaklık olduğunu dile getiren Turner, ilişkilerin güçlenerek devam ettiğini dile getirdi. “Azerbaycan’daki AMEC-Tekfen ortaklığı bunun bir örneği. 2014’te, AMEC Tekfen Azfen (ATA) konsorsiyumu Hazar Denizi’ndeki Şah Denizi doğal gaz sahasının BP tarafından işletilen 2. Etap gelişimi için 974 milyon dolar tutarında bir ihale kazandı. Bunun başka bir örneği de Birleşik Krallık Vallares şirketinin Irak’ın Kürdistan bölgesinde önemli faaliyetleriyle bilinen bir Türk şirketi olan Genel Energy ile 2011 yılında birleşmesidir.” “Türkiye 3000 yıldır enerji yollarının kesişme noktası olan bir konuma sahip. Bugün de Hazar ve Asya enerji arzı ile Avrupa’daki enerji talebinin arasında gittikçe daha önemli bir stratejik enerji köprüsü konumu güçleniyor, ve büyüyen ekonomisi için her yıl 50-60 milyar dolar tutarında enerji ithal ediyor. Türkiye’ye en çok enerji ihraç eden ülkelerin başında Rusya, Azerbaycan ve İran geliyor. Bu nedenle Türkiye enerji kaynaklarını çeşitlendirmeli, arz zengini doğu ve talep zengini batı arasında köprü rolü oynayarak Kuzey Irak ve Türkmenistan gibi diğer bölgesel pazarlardaki gelişmeleri yakından takip etmelidir. Üretim yönünde ise Türkiye son on yılda uluslararası petrol şirketleri ile işbirliği içinde yer alıyor. Kara & deniz arama faaliyetlerine yoğun yatırımlar yapıyor ve Karadeniz ve Akdeniz’deki derin deniz arama faaliyetlerine daha fazla yatırım yapmak istiyor. Bu girişim petrol & doğal gaz sektöründe faaliyet gösteren Birleşik Krallık tedarik zinciri şirketleri için fırsat yaratıyor. Birleşik Krallık’ın uzmanlığı daha ziyade Kuzey Denizi’nden geliyor. Son elli yıldır Kuzey Denizi’nde geliştirme faaliyetleri yürütüyor ve bu faaliyetler özellikle de derin deniz faaliyetleri konusunda ciddi bir uzmanlık birikimi sağladı. Bu açıdan, GREAT olarak Türkiye ve bölgede ihtiyaç duyulacak uzmanlık açısından çok şey sunabiliriz” ifadelerini kullandı. Şişman: “TPAO’nun hedefi dünya devleri arasına girmek” Türkiye Petrolleri Ananim Ortaklığı (TPAO) Yönetim Kurulu Başkanı Besim Şişman, Türkiye’nin hazırladıkları TP 2023 Yapısal Dönüşüm programıyla önümüzdeki yıllarda petrol ve doğal gazda dışa bağımlılığı azaltırken, dünya enerji piyasasında söz sahibi küresel bir petrol şirketi olmayı başarmayı amaçladıklarını açıkladı. 2013 yılında başlatılan 10 yıllık www.marinedealnews.com RÖPORTAJ 37 program çerçevesinde çok önemli adımlar attıklarını kaydeden Besim Şişman, dev petrol şirketleriyle işbirliğine giderek know-how eksikliğini kapatacaklarını ifade etti. “Chevron ve Shell ile birlikte Karadeniz’de 7-8 adet kuyu kazdık ancak hedefimiz Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de dev şirketlerle işbirliğine giderek açılacak kuyu sayısını 100’lere ulaştırmak. Bu bize önemli bir bilgi birikimi ve deneyim de kazandırıyor. TPAO’nun Türkiye dışında özellikle Hazar bölgesinde halihazırda önemli yatırımları bulunuyor. Bölgedeki yatırımlarımız 10 milyar doları aştı. Azerbaycan’da 20 yıldır bulunuyo- ruz. Şahdeniz projesinde hisse sahibi artarak devam ediyor. Çalışmalar olmanın yanında TANAP için önem- olumlu sonuçlanırsa kazma çalışli yatırımlar yaptık. Kazakistan’da malarına hızlıca başlayabilmek için çeşitli sebeplerden dolayı maalesef gerekli hazırlıkları tamamladık.” beklenen performansı veremedik. Afganistan’da Çalık grubu ile birlikte “Petrol fiyatları proje yürütüyoruz. Irak hükümetiytekrar yükselecek” le Güney Irak’ta 4 proje yürütüyoDüşük petrol fiyatları konusunruz. Erbil’de servis şirketi kuruldu. da değerlendirmelerde bulunan Suriye’de çatışmalar bittiğinde önemli Besim Şişman, “Şu an petrol satıp bir beklentimiz var. Lübnan’da önem- gelir elde edenler mutsuz, ithal li offshore projlerinde yer almak için edenler mutlu” ifadelerini kullaçalışmalar sürüyor. Rusya’da küçük nırken, fiyatların 2017’den sonra bir sahada arama çalışmaları yapı- tekrar yükseleceğini işaret etti. yoruz, iki ülke arasındaki kriz biterse “Petrol fiyatları bir süre daha böyle buradaki yatırımlar da artacak. Doğu devam edecek ancak 2 yıl içinde Akdeniz’de arama çalışamalarımız tekrar yükselecek. Önemli olan ne kadar yükseleceği. Bence petrolün varil fiyatının 20-30 dolar olması ne kadar gerçekçi değilse 100-110 dolar olması da o kadar gerçekçi değildi. Ancak piyasa tekrar dengesini bulacaktır. Petrolün 60 dolardan aşağı ve 80 dolardan yukarı fiyatta olması sürdürülebilir değil. Biz önümüzdeki dönemde TPAO’nun halka arz edilmesiyle ilgili gerekli hazırlıkları tamamlayarak hükümete sunacağız. Halka arz kararını alacak olan siyasi idaredir. Ancak benim fikrim; petrolün fiyatı 60 dolarlara gelmeden TPAO’nun halka arzı veya özelleştirilmesi gerçekleşmez.” Besim Şişman Fackrell: “BP’nin en önemli iki projesi Türkiye’den geçiyor” Bud Fackrell Türkiye’nin son yıllarda attığı adımlarla çok önemli bir enerji kavşağı haline geldiğini dile getiren BP Türkiye Ülke Başkanı Bud Fackrell, “Petrol ve gazda keşfedilmiş büyük yeraltı kaynaklarına sahip olmamasına rağmen Türkiye, eşsiz coğrafi konumunu akılcı politikalarla desteklemeye devam ederse enerji piyasasındaki rolü daha da güçlenebilir” dedi. Geçen yıl 11 milyar liranın üstünde ciro elde ettiklerini açıklayan Bud Fackrell, son dönemde yapılan spekülasyonlara da değinerek "BP'nin Türkiye'den çıkmak veya bunu planlamak gibi bir gündemi kesinlikle yok. Türkiye çok büyük bir pazar ve gelecekte çok daha büyük bir pazar olacak" ifadelerini kullandı. Türkiye'nin doğusundaki ülkelerde üretilen enerjinin, batıdaki ihtiyaç sahibi tüketici ülkelere ulaştırılmasında önemli bir köprü görevi üstlendiğine işaret eden Fackrell, enerji diplomasisindeki başarılı yaklaşımın ve altyapı yatırımlarının devam etmesi halinde Türkiye’nin bölgenin en önemli enerji merkezi olması konusunda önünde hiçbir engel olmadığının altını çizdi. “BP’nin içinde olduğu küresel olarak stratejik öneme sahip Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı ve Güney Gaz Koridoru projeleri Türkiye üzerinden geçiyor. Her iki proje de Türkiye’nin enerji projeleri açısından jeopolitik önemini gösteriyor. Türkiye için önemli projelerden biri olan TANAP’ın tamamlanmasının ardından faaliyete başlayacak Güney Gaz Koridoru, Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine 10 milyar metreküp gaz aktarılmasını sağlayacak. Tüm bunlar, Türkiye’nin enerji kavşağı rolünü daha da güçlendirecek. Toplam 45 milyar dolar yatırımı olan Güney Gaz Koridoru'nda (SGC) çalışmalar son hızla devam ediyor. BP’nin de hissedarı olduğu SGC'nin en kilit noktası olan TANAP boru hattında da inşaat çalışmaları son hızla sürmekte. Üç inşaat bölgesinde kazı, kaynak ve boru yerleştirme faaliyetleri de paralel olarak gerçekleştiriliyor. TANAP’a doğalgaz getirecek olan, BP tarafından işletilen Şah Deniz 2 projesi ve Güney Kafkas Boru Hattı’nda projenin tamamlanma oranı ekipman tedarik, inşaat ve mühendislik çalışmaları anlamında yüzde 66’ya ulaşıldı. İlk doğalgazın 2018’de çıkartılması bekleniyor. Hazar Denizi’nden çıkartılan doğal gazı tarihte ilk defa Avrupa’ya ulaştıracak olan SGC projesi kapsamında ilgili ülkelerde binlerce kişiye yeni istihdam olanağı yaratılıyor." gerçekleştiriliyor. Akaryakıt iş kolumuzda ise bayi sözleşmelerinin çok büyük çoğunluğunun yenilendiği 2015 sürecinde, BP Türkiye ailesine yeni istasyonlar ekledik ve sonuçta bayi sayımızı artırarak 670’e ulaştık. Son 2 yıldır sektörün üzerinde bir büyü- me gerçekleştiriyoruz. Özellikle yaptığımız yatırımlarla satış hacmimizi çok artırdık. 2015’te 11 milyar lira ciro elde ettik. Bu gelişmelerden de anlaşılacağı üzere BP’nin Türkiye’den çıkmak veya bunu planlamak gibi bir gündemi kesinlikle yok. Türkiye’de Güney Gaz Koridoru projesiyle ilgili yatırımlar da devam ediyor. Bunların dışında da, BP olarak her zaman hem ekonomiye hem enerji sektörüne hem de topluma katkı sağlayacak yatırımları sürdürmeye kararlıyız.” 'Türkiye’den çıkmak yok, yatırıma devam' Fackrell, bazı global enerji şirketlerinin Türkiye’den çıkma kararının kendilerini etkilemediğini belirterek “Biz enerji güvenliğinde ve enerjinin geleceğinde Türkiye’yi kilit konumda görüyoruz, burada olmaya devam edeceğiz” dedi. "BP Türkiye’de 104 yıldır faaliyetlerini sürdürüyor. Daha önce de belirttiğim gibi BP’nin yürüttüğü, küresel olarak stratejik 2 projesi de Türkiye’de Nisan 2016 38 HABER Hizmet Sektörü 150 milyar dolarlık ihracat hedefliyor Aralık 2013 tarihinde Elektrik Elektronik İhracatçıları Birliği (TET) çatısı altında toplanan hizmet ihracatçıları, 2023 yılına kadar yıllık 150 milyar dolar ihracat hedefi doğrultusunda ilk çalıştaylarını gerçekleştirdiler Elektrik Elektronik ve Hizmet İhracatçıları Birliği (TET), Ekonomi Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi himayesinde Türkiye Hizmet Sektörü’ne ilişkin 2023 Ulusal Hizmet İhracatı Strateji Belgesi oluşturulması amacıyla sektör paydaşlarının katıldığı bir dizi çalıştay gerçekleştirildi. İlki 23 Mart 2016 tarihinde yapılan çalıştayda Kültürel Hizmetler temsilcileri hazır bulundu ve sektörün ihracat konusundaki sıkıntıları, çözümleri ve hedeflerini tartıştıp ortaya koydu. Birlik tarafından belirlenen (1) Yolcu Taşımacılığı ve Genel Hizmetleri; (2) Kargo Taşımacılığı Hizmetleri; (3) Seyahat Hizmetleri; (4) Sağlık Hizmetleri; (5) Telekomünikasyon, Yazılım ve Bilişim Hizmetleri; (6) Kültürel Hizmetler; (7) İnşaat Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri; (8) Eğitim Hizmetleri’nden oluşan 8 alt hizmet sektörünün her biri için birer çalıştay gerçekleştirilecek. Küresel piyasalarda mal ticaretinin yanı sıra hizmetler ticaretinin ağırlığının ve önemi giderek artıyor. Son 20 yılda mal ticaretinde konjonktüre bağlı düşüşlere şahit olunurken aynı dönemde hizmet ihracatı sadece 2009 yılında düşüş kaydetti. Ayrıca 20102014 yılları arasında küresel hizmet ihracatında yüzde 22’lik artışla son 20 yıldaki rekor artış düzeyine ulaşıldı. Ülkemiz cari açığı dikkate alındığında Hizmet İhracatı, Cari İşlemler Dengesi’ne olumlu katkısı nedeniyle ayrı bir önem arz ediyor. 2015 yılında 250 milyon dolarlık ihracat yapan sektör, orta vadede 1 milyar dolara ulaşma potansiyeline sahip. Diğer taraftan küreselleşme, dijital dönüşüm ve iş dünyasında değişen roller ve modeller, çok düşük kaynak kullanımıyla yüksek katma değer imkanı sağlayan Hizmet Sektörünü bir kez daha ön plana getiriyor. 2014 yılında Dünya’nın toplam hizmet ticareti 4.9 trilyon dolar seviyesinde gerçekleşirken Türkiye’nin 2015 yılın- daki toplam hizmet ihracatı 46,2 milyar dolar seviyesinde oldu. 24 milyar dolar fazla veren sektör ağırlıklı olarak; işlem gören mallar, taşımacılık, turizm ve inşaat hizmetleri gibi faaliyetlerde ihracat yaptı. Bugün itibarı ile sadece turizm sektöründe 21,2 milyar dolarlık ihracata imza atan hizmet sektörü, 2023 yılına kadar yıllık 150 milyar dolarlık ihracata ulaşmayı hedefliyor. Günümüzde hizmetler sektörü hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke ekonomilerin GSYİH’sinin yüzde 60’ından fazlasını oluşturuyor. Ülkemizdeyse 2015’in ilk 9 aylık dönemi için hizmetler sektörünün toplam milli gelirdeki payının yüzde 57,1 seviyesinde olduğu görülüyor. Hizmet sektörünün ekonomiye sağladığı katkının ötesinde istihdama da önemli katkıları olduğu, 2015 Aralık sonu itibariyle hizmet sektörlerinin Türkiye istihdamındaki payının yüzde 54 düzeyinde olmasından da anlaşılıyor. Yine aynı tarih itibarı ile ülkemizdeki kadınların yüzde 56,1’inin hizmet sektörlerinde istihdam edildiği tespit edildi. Logo Yazılım ve İlkfer Grup, çözüm ortaklığı sözleşmesi imzaladı Logo Yazılım, dünya çapında denizcilik firmalarına hizmet veren İLKFER Group ile geçtiğimiz günlerde bir çözüm ortaklığı sözleşmesi imzaladı. Ortaklık kapsamında, Logo’nun denizcilik sektörüne yönelik “Logo Mariner” ürününün tüm hak ve yetkilerini devralan Ilkfer Grup şirketlerınden UNIMARIN Ltd., şirketin çözüm ortağı olarak çalışmalarına devam edecek. Logo’nun denizcilik sektöründeki işletme ihtiyaçlarını karşılayan Mariner isimli ürünü, bundan böyle “UNISOFTWARE /Caretta” adıyla piyasaya sunulacak. Yapılan anlaşma sonucunda Logo Yazılım’ın bilişim alanındaki birikimi ile İlkfer Grup’un denizcilik sektöründeki tecrübesi ve deneyiminin bir araya gelmesiyle Türkiye’nin lider denizcilik yazılımı şirketinin temelleri kuvvetlendirilmiş oldu. Bu çözüm ortaklığının stratejik yapıtaşlarını, her iki firmanın da kendi alanlarındaki uzmanlığı ve tecrübesi oluşturuyor. Ortaklıkla ilgili bilgi veren Logo Yazılım İcra Kurulu Başkanı M. Buğra Koyuncu, “Yük çeşidine bakmadan ister kendi gemileriyle isterse sadece işletmesini yaptığı gemilerle faaliyet gösteren işletmeler için çözüm sunan Nisan 2016 Logo Mariner ürünümüzü, uzun yıllardır bu sektörde hizmet veren güvenilir kurum İlkfer Grup’a emanet ettik. Logo olarak, 900’den fazla iş ve çözüm ortağı bulunan ekosistemimize, yani ailemize yeni bir üyenin daha katılmasından mutluluk duyuyoruz. Alanındaki en iyilerle çalıştığımız ekosistemde, İlkfer Grup ile gerçekleştirdiğimiz çözüm ortaklığının her iki firma için de faydalı olacağına inanıyoruz,” dedi İlkfer Grup Yönetim Kurulu Eş Başkanı İlker Meşe yaptığı açıklamda varılan anlaşmadan duyduğu memnuniyeti dile getirdi. “Kurulduğu günden beri sürekli teknolojik çözümlerle yeni projelere imza atan İlkfer Grup, denizcilik sektörü için benzersiz bir fırsat yaratılmasının temellerini atmış oldu. Bu stratejik ortaklık, gerek bulunulan sektöre gerekse topluma katma değer yaratarak büyümeyi ve inovasyonu, yeniliği destekleyen önemli bir güç oluşturacaktır. Günümüzün hızla gelişen teknolojilerinin, denizcilik camiası ihtiyaçlarına ve beklentilerine yönelik olarak geliştirilmesi sayesinde pazarda ve sektörde verimliliğin, etkinliğin artırılması öncelikli hedeflerimizdendir.” www.marinedealnews.com Ş Realist olmak gerekirse birçok ekonomik öngörü ve kriz kehaneti yersiz çıktı. Bu vaziyet 2000'li yıllara özgü bir mevzu değil. 1987'de 300 uzmanın görüşleri toplandı. 18 yıl sonra tahminler incelendi, sonuç korkunçtu!! Ya ekonomi gerçek bir bilim dalı değildi ya da uzmanlar uzman değildi Ekonomik tahminler sezgilerle yapılmıyor. Tahminlerin dayanağı "model" adı verilen hesaplamalar. Modellerse bazı varsayımlar üzerinden şekillendiriliyor. Sanırım problemi yaratan, bu varsayımlar!! 2008 krizi bu problemin net bir açıklamasıdır. Modeller deneylere benziyor. Doğal şartlardan izole bir laboratuvarda doğal şartları araştırmak gibi bir şey!! Hâlbuki ekonomi sosyal bir bilimdir. Sosyal bilim denince de ekonomistler toplumun temel kuralları keşfetmiş gibi davranıyorlar!! Sözü uzatmayalım, öyle ya da böyle ekonomistler fikirlerini "model" adı altında anlatıyor. Ama her modelin belli bir soyutluğu olduğuna göre masaldan, hikâyeden farkı kalmıyor. Yani ekonomistler masal diyemedikleri için "model" diyorlar!! Biraz daha karamsarlık yapalım mı? Aslında makro-ekonomistler finansal krizleri tahmin etmeyi beceremediği gibi sebepleri ve çözümleri hakkında da fikir birliği sağlayamıyorlar. Dahası, kriz sonrası hakkında da fikir birliği sağlanamıyor. Tüm bu işkence neden diyebilirsiniz!! Çünkü her birinin öngördüğü hikâye farklı. Hepsi farklı yönden bakıyor. Malum masal dünyasında her şey mümkündür. Tıpkı "muppet show" gibi… Erkek kurbağa, dişi domuza aşık olabilir. İyi bir model, iyi bir masal gibi, hayali karakterler üzerinden bir şeyleri izah eder. Ama esas soru şu olmalı; Niçin ekonomi bu derece soyutlaştı? Cevabı; Para!! Unutmayın ki; ekonominin yapı taşı olan "para" başlı başına suni bir olgu. Ekonomi ve para biyolojik şeyler değil!! Dolayısıyla tüm bu ekonomik hayat bir hikâye olabilir mi? Eğer hal böyleyse ekonomistlerin de hayalperestlerden farkı kalmıyor, değil mi? Hikâyeler ortak bağ oluşturur. Her gün birileri borsanın o gün sonunda yaptığı hareketi yorumlayıp neden böyle olduğunu açıklamak ihtiyacı hisseder. Yapılan açıklamaların gerçeklerle hiç ilgi- Ekonomi gerçek mi? Gökhan Esin gesin@arpas-pilotaj.com.tr si olmasa da ortada bir hikâye olması insanları mutlu eder. Hikâye anlatan diziler, belgesellerden katbekat daha fazla izleniyor, kurgu romanlar araştırma kitaplarından daha çok satıyor! Çünkü insanlar hikâye anlatılmasını sever, olaylardaki neden sonuç ilişkisini görmek onları rahatlatır. Neden - sonuç ilişkisi iki olgu arasında bağlantı kurar. O gün yaşanan kayıpların / kazançların, diğer gelişmelerle bağlantısını anlatır. Aslına bakarsak, Aristoteles’in söylediği gibi, bir çiçekle bahar olmaz… Yani o gün açıklanan güzel şeyler tüm ekonomiyi buhrandan kurtaramaz. Ama mesele hikâyeleştirilince kişilerin ortak bir inancı oluyor ve bir bağ kuruluyor. Bu bağ ile de güven sağlanıyor. Aksini düşünün, düşünün ki, gün sonundaki borsa hareketi sadece tablo üzerinden gösteriliyor. Hiç eğlenceli olmaz, hemen kanal değiştirilir. Hikâyeler ile oluşan bağ ve güveni küçümsemeyin. Aslında farkında olmadan gün içinde yaptığınız en basit ticaret bile bu güvene dayalıdır. Nasıl mı? Gelin inceleyelim… kasiyer paranın değeri hakkında şüphe etmiyor. Çünkü Merkez Bankasına inanıyor ve paranın karşılığında meyveyi veriyor. Yukarıda yazdığımız gibi, ekonomi ve para biyolojik bir gerçeklik değildir. Ekonomi biyolojik bir gerçek olsaydı, arı kovanlarının girişinde “Dünyanın tüm çalışan arıları, birleşin!” sloganı olabilirdi. Hayvanlar aleminde böyle bir slogan yok çünkü onların inandığı böyle bir hikaye yok. Ekonomi, para, kurumlar tamamı bizlerin uydurduğu hikayeler sayesinde var olmuştur. Bu ortak hikaye öyle bir bağ oluşturdu ki, kendi başına değeri olmayan bir kağıt parçasına bu denli güç sağladı!! Milyonlarca insan bu kağıtların değeri olduğuna inandığı için, süpermarkette bir şeyler alarak karşılığında bu kağıdı verebiliyor. Tamamen insan inancı, ne gerçek ne de biyolojik bir olgu. Aslına bakarsak, kültürel ve dini farklar sebebiyle birçok konuda anlaşamayan toplumlar paraya inançta anlaşıyor. Garip ama din bir şeye inanmamızı isterken, para başkalarının da bir şeye inandığına inanmamızı ister. Mesela hiçbir şirketin başarısı çalışanların mutluluğu ile ölçülmez. Bankadaki liralarla ölçülür. Çünkü para dilden, devlet yasalarından, kültürel yasalardan ve toplumsal alışkanlıklardan daha açık fikirlidir. Para insanlar tarafından yaratılmış ve neredeyse tüm kültürel farkları aşabilen tek güven sistemi haline geldi. Ayrıca cinsiyet, ırk ve yaş üzerinden ayrımcılık da yapmaz. Para saye- sinde birbirini hiç tanımayan ve güvenmeyen insanlar etkin işbirlikleri yapabilirler. Yapı taşı para olan bir sistem nasıl tahmin edilebilir ki? Özetlersek ekonomistlerin tahminleri, öngörüleri çok tartışılır hale geldi. Tahminleri tutmadıkça, hayal kuran, hikâye yazan olma eğilimleri artıyor. Bu şekilde devam ederse önümüzdeki yıllarda yapılacak tüm tahminler spekülasyondan öteye gitmeyecektir. Ama onları mı suçlamalıyız? Paranın kendisi zaten farklı bir hikâye… Çok güçlü bir olgu, öyle ki; en vahşi dönemlerde bile toplumları birleştirmiş! Temeli para olan yani gerçek olmayan bu ekonomi dünyasında tahmin yapabilmek için hayalperest olmak gerekmez mi? Neden farklı kültürlerin ortak inancı paradır? Hiç düşündünüz mü, neden çok farklı kültürler hatta çoğu konuda pek de anlaşamayan Çinli, Hintli ve İspanyollar altına (paraya) olan ortak inancı paylaşıyorlardı? Neden örneğin İspanyollar altına, Hintliler deniz kabuğuna ve Çinliler ipeğe inanmadılar? Cevap basit "para" güven demekti, bugünkü gibi. İnsanlar kralın gücüne ve bütünlüğüne inandıkları müddetçe parasına da inanırlardı. Sahte para basmak sadece hile yapmak değil, bir egemenliği çiğnemek, gücü, ayıcılıkları ve kralın şahsiyetini tahrip etmeye cesaret etmek demekti. Bununla ilgili yasal terim "lese majeste" (majestelerini ihlal etmek) idi ve genellikle işkence ve ölümle cezalandırılırdı. Yabancılar Roma parası Denarius'un değerine kolayca inanırlardı, çünkü paraya adını ve resmini basan Roma İmparatorunun gücüne ve sarsılmazlığına güvenleri tamdı. Geçmişten bugüne hiçbir şey değişmedi. Bugün de markete gidip 1 kilo portakal alsanız, karşılığında para veriyorsunuz, Nisan 2016 40 ARAŞTIRMA Petrolden kazandığı geliri dev altyapı yatırımlarına harcıyor Hidrokarbon gelirleri dışında gelir kalemlerini çeşitlendirmek için üretim altyapısına büyük yatırımlar yapan Katar, düşen petrol fiyatlarına rağmen projelerine hızla devam ediyor. 2030 Ulusal Vizyonu doğrultusunda imalat, denizcilik, inşaat ve turizm sektörüne yönelik bir çok projeler açıklayan ülke, bölgedeki çalkantılara rağmen orta ve uzun vadede ekonomisini güçlendirecek adımlar atıyor 11.521 kilometrekarelik yüzölçümü (Konya ilimizin dörtte biri kadar), 2 milyona yakın nüfusu ve sahip olduğu hidrokarbon kaynaklarıyla dünyanın en zengin ükeleri arasında yer alan Katar, ekonomik sürdürülebilirliği sağlama açısından önemli adımlar atıyor. 2015 yılında yüzde 6,7 büyüme yakalayan Katar’ın petrol fiyatlarındaki dramatik düşüşe rağmen son yıllarda yakaladığı ortalama yüzde 7 büyüme oranı, 120 milyar doları aşan gayri safi milli hasılası, 95 bin dolar civarında kişi başına düşen milli geliri ile güçlü bir ekonomiye sahip olduğunu gösteriyor. Katar, 2022 Dünya Kupası ev sahipliğini alarak da büyük bir altyapı yatırım hamlesi başlattı. ‘Kardeş ülke Türkiye’ Petrol ve doğal gaz ihracatından kazandığı gelirleri imalat sanayine yatırmayı 2030 Ulusal Vizyonu’yla açıklayan Şeyh Tamim bin Hamad es-Sani, gelecekte petrol dışı alanlardan önemli gelir elde etmek ve ekonomik altyapısını sağlamlaştırmak için gerekli finansal güce sahip olduklarını belirtti. 1915 yılında Osmanlı Nisan 2016 Devleti’nden ayrılan Katar, bir dönem İngiliz himayesine girdikten sonra 1971 yılında tam bağımsızlığına kavuştu. Sahip olduğu doğal gaz kaynaklarıyla dünya doğal gaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 15’ini karşılayan Körfez ülkesi, Rusya’nın ardından dünyanın en büyük ikinci doğal gaz ihracatçısı konumunda. Özellikle sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) piyasasının en önemli aktörü olarak öne çıkan Katar, LNG ticaretinin yüksek miktarlara ulaşmasıyla lojistik altyapısını geliştirerek yeni liman projelerine yöneldi. Türkiye ile yıllık 1,3 milyar dolar ticaret hacmine sahip Katar’ın ülkemize en büyük ihracat kalemlerini LNG, petrol ve petrol ürünleri, işlenmemiş alimünyum, plastik ve plastik mamulleri ve kimyasal maddeler oluşturuyor. Türkiye ise, Katar’a inşaat malzemeleri, ev tekstil, mobilya ürünleri, gıda malzemeleri, kuyumculuk, seramik, cam, beyaz eşya ve oto yan sanayi gibi ürünleri ihraç ederek ülkede önemli bir rol oynuyor. Yeni liman ve LNG taşıma gemilerinin inşasına önemli bir kaynak aktarılırken dünyadaki birçok firmanın yanı sıra özellikle Türk gemi inşa firmaları, LNG tankeri armatörleri, sualtı inşaatçıları ve turizm yatırımcıları için de önemli bir iş potansiyeli bulunuyor. İnşaat ve altyapı yatırımlarının oldukça önemli miktarlara ulaşmasınının ardından halihazırda birçok Türk firması Katar pazarında güçlü bir şekilde yer alıyor. İki ülke ilişkilerinin hızla gelişmesiyle birlikte Katar şirketleri de Finansbank, Digitürk, Boyner, gibi önemli şirketleri satın alıp Türkiye’ye yüklü miktarda yatırım yaptı. Geçtiğimiz günlerde Yalova’da bir otel projesine de yatırım yapan Katarlı Retaj Grup da Türkiye’ye 10 yıl içinde 500 milyon dolarlık otel yatırımı yapacaklarını açıkladı. Türkiye ile Rusya arasında yaşanan kriz esnasında açıklamalarda bulunan Katar Ankara Büyükelçisi Salim Mübarek Al-Şafi; ‘’Kardeş ülke Türkiye ne kadar LNG isterse tedarik etmeye hazırız” açıklamasında bulunarak iki ülke ilişkilerinin geldiği nokta hakkında ipuçları vermişti. 2030 Ulusal Vizyonu’ndaki sürdürülebilir ekonomi politikası ve Daimi Anayasası çerçevesinde dört ana ilkeyle yola çıkan Katar; insan gelişimi, ekonomik kalkınma, çevre ve sosyal gelişime odaklanarak, yerli ve yabancı yatırımı teşvik ediyor. Açıklanan lojistik plan doğrultusunda Katar’da dünyanın en büyük liman geliştirme projesinin inşasına devam ediliyor. Doha’nın güneyinde 7,4 milyar dolara mal olacak 27 kilometre kare alanı kaplayacak liman, Katar Donanması’nın ve bağlı ekonomik bölgenin yeni merkezi olacak. Ulaştırma Bakanı Saif Ahmad Al Sulaiti “Yeni limanın yıllık elleçleme kapasitesi yıllık 2 milyon konteyner olacak ve proje tamamlandığında yıllık kapasite 6 milyon konteynere ulaşacak. Bu liman bölgeyle olan demiryolu, deniz ve karayolu ile aktarma bağlantılarıyla desteklenecek. Limana bitişik ekonomik bölge imalat endüstrisini geliştirerek petrol ürünü olmayan ihracatın artmasını sağlayacak. Bakanlık tüm paydaşlarla birlikte çalışarak Doha’ya yapılacak olan kruvaziyer turizmin de artmasını bekliyor“dedi. Katar Turizm Otoritesi ülkeye gelen yıllık turist sayısındaki yıllık yüzde 15,9 artışı da göz önüne alarak turizm altyapısına yaklaşık 20 milyar dolar yatırım yapmayı planlıyor. Katar’ın 2022 yılında ise toplam 3,7 milyon turist ağırlayacağı tahmin ediliyor. Bu hızlı gelişim diğer alanlarda da önemli yatırım fırsatlarını da ortaya çıkarıyor. 2022 Dünya Kupasına ev sahipliği yapacak olan Körfez ülkesi, petrol fiyatlarındaki düşüşlerden kötü etkilenen ekonomisine turizm yoluyla katkı sağlamayı planlıyor. Bu organizasyon için 200 milyar dolar bütçe ayırırken Katar, bu rakamın 140 milyar dolarını ulaşıma, 20 milyar dolarını da turizme harcayacağı açıklandı. 2030 Ulusal Vizyonu’ndaki sürdürülebilir ekonomi politikası ve Daimi Anayasası çerçevesinde dört ana ilkeyle yola çıkan Katar; insan gelişimi, ekonomik kalkınma, çevre ve sosyal gelişime odaklanarak, yerli ve yabancı yatırımı teşvik ediyor. Katar’ın doğal gaz konusunda ExxonMobil, Total ve Shell gibi yabancı şirketlerle özellikle teknolojik ve deneyimsel açıdan entegre mega projelere yönelik çalışmaları bulunuyor. İnşa alanında tüm yol, altyapı ve üstyapı uluslararası ihalelerini yabancı firmalara da açan Katar Bayındırlık İdaresi Ashghal; 2019 yılına kadar toplam 700 projeyi hayata geçireceğini belirtmişti. 2012 yılında başlayan ve 2019 yılında tamamlanması öngörülen IDRIS Doha Projesi ve Expressway yol inşası programı ülkenin gelecekte hidrokarbon dışında gelir elde edeceği önemli yatırımlar olarak değerlendiriliyor. Türk denizcileri için büyük potansiyel Katar Gas, A.P. Moller-Maersk Grubu ve Katar Shell'in, sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) deniz yakıtı olarak kullanım imkanını araştırmak üzere mutabakat zaptı imzaladığı bildirmesi, önümüzdeki dönemde ülkenin yeni pazarlara açılmak için fırsatları değerlendireceğine işaret ediyor. Artan üretim kapasitesi nedeniyle yeni LNG tankerlerine ihtiyaç duyan Katar’ın Türkiye’den gelecek çeşitli yeni inşa projelerine açık olduğu biliniyor. Bilindiği gibi 2014 yılında ARES Denizcilik, Katar Sahil Güvenlik için görüşmelerini yürüttüğü 17 gemilik ihracatta anlaşma sağlamıştı. 48 aylık sürede teslimi öngörülen askeri gemilerin inşasına devam ediliyor. Ayrıca birçok Katar firmasının son dönemde liman operasyonları için römorkör ihtiyacı olduğunu biliniyor. Katarlılar römorkör ihtiyaçlarını Güney Kore, Japonya ve Romanya gibi ülkelerden karşılıyor. Römorkör inşası konusunda oldukça başarılı olan Türk tersanelerinin Katarlılar’ın bu siparişlerinden daha yüksek pay alması, Körfez Bölgesi’ndeki diğer ülke pazarlarına girmek için de önemli bir anahtar. Devletimizin de diğer ülkelerin yaptığı gibi çeşitli kurumlar aracılığıyla Türk denizcilik sektörüne destek vererek sektörün büyümesi için katkı sağlaması büyük önem arz ediyor. www.marinedealnews.com PİYASA 41 Navlunlar yukarı doğru kıpırdanmaya başladı Mart ayında beklenen kadar olmasa da, navlunlarda ufak kıpırdanmalar gerçekleşti. Capesize tonajı özellikle Baltık endeksini düşük seviyede tutmaya devam ediyor. Geçen yıla göre Capesize endeksi yüzde 50 düşerken, Panamax ve Supra endeksleri ortalama yüzde 25 düştü. 2016'da yeni inşa edilen gemiler yoğun şekilde suyla buluşmaya devam ediyor. Bu senenin başından bugüne kadar her 14 saatte bir Ultramax ve her 36 saatte bir Capesize suyla buluştu. Taşınan yük miktarı yeteri kadar artmayıp aksine düştüğünden dolayı, her yeni gemi, navlunlarda baskı oluşturuyor. 2016 yılı; finansman kaynağı olan veya borçsuz gemisi olan armatörler için inanılmaz fırsatlar barındırıyor. Normalde kötü markette 10 yaşında bir gemi, tarihte yeni inşa fiyatının yüzde 40 altındaki bir seviyeye düşmemiştir. Örneklemek gerekirse, 57.000 dwt'lik Japon tersanesinde yeni inşa fiyatının bugün 22-24 milyon dolar arasında olabileceğini tahmin ediyoruz. En kötü markette 10 yaşındaki Japon supramax fiyatı 11-12 milyon dolar seviyesinde oluşmalıydı. Bugun ise bu rakamın, 6 milyon dolar civarında olduğu görülüyor. Yatırım yapmak isteyen armatörler ise önlerini göremediklerinden, zamanlama konusunda hata yapmak istemiyor- İkİncİ EL STX DALIAN 1707 ORE CARRIER, DWT 400000 MTS, BLT 3/2016 CHINA, GRT 3392, LOA 361M, M/E MAN-B&W 7S80ME-C8 16.9 milyon dolara satıldı Lyla SINGLE DECK CARRIER, DWT 180725 MTS, BLT 9/2009 KOREA, SOUTH, GRT 94817, LOA 292M, M/E MAN-B&W 6S70MC-C 17 milyon dolara satıldı AQUACARO SINGLE DECK CARRIER, DWT 180600 MTS, BLT 1/2016 JAPAN, GRT 93200, LOA 291,9M, M/E MAN-B&W 6S70MC-C lar. Bizim, geçen sene öngörümüz; marketin 2016 yılında artık dip yapacağı ve 2. yarıdan itibaren artmaya başlamasıydı, ancak ufak yükselişlerin 2017'ye doğru kaymaya başladığını söylemek isteriz. 2010-2013 yıllarında bankaların baskısıyla küçük tonajda gemi satışı çok fazlaydı. Navlunlar o günlerin ardından yükselmemiş olsa da, o tarihlerdeki gemi fiyatlarını bugünlerde bulmak oldukça zor. Bu yıl ilk 3 ay bankaların zorlamasıyla büyük tonajlarda çok fazla gemi satıldı. Bu tarz satışların devam edip etmeyeceğini ilerleyen günlerde göreceğiz. Tanker armatörleri için 2016 yılının geçen seneden çok farklı olacağı tahmin edilemiyor ancak navlunların seviyesinin armatörleri mutlu ettiğini rahatlıkla dile getirebiliriz. inşa) beheri 9,25 milyon dolara satıldı. Lowland Camelia (76.000 dwt, 2006 Japon inşa) 6,2 milyon dolara satıldı. Ji May (75000 dwt, 2001 Japon inşa) 3,8 milyon dolara satıldı. Ionnis FK (74.000 dwt, 2001 Japon inşa) 3 milyon dolara satıldı. İki gemi arasındaki muhtemel fark survey tarihleriyle ilgilidir. Son bir ayda 15 adet panamax gemi hurdaya satıldı. Handymax-Supramax tonajında, Enterprise (45.000 dwt, 2000 Japon inşa) 2,7 milyon dolara satıldı. Global Island (53.000 dwt, 2004 Japon inşa) 4,5 milyon dolara satıldı. 2013 Vietnam inşa, 55.000 dwt'lik Capital ve Secret 8,5 milyon dolara beher fiyata satıldı. Calypso Colossus (55.000 dwt, 2009 Japon inşa) 8,3 milyon dolara alıcı buldu. Ultramax MarinteDeal news 150x210 Meltem Suloğlu snp@pelikan.com.tr tonajında Red Daisy (61.000 dwt, 2016 Japon inşa) 18,5 milyon dolara alıcı buldu. Mart ayında 10 adet handymax gemi hurdaya satıldı. Handysize tonajında, 2010 yılında Türk armatörün 25,5 milyon dolara sattığı Doris (28.000 dwt, 2008 Japon inşa) 6 milyon dolara el değiştirdi. Angel Jupiter (32.000 dwt, 2006 Japon inşa) 5 milyon dolara satıldı. 2016 yılında teslim olacak 37.500 dwt'lik Japon inşa gemi ise 14,8 milyon dolara satıldı. Handy tonajinda da 10 adet gemi hurdaya satıldı. Koster tonajında ise Hertfordsire (2.500 dwt, 1995 Slovak inşa) 1 milyon dolara satılırken, Vinçli modern Faabord (3500 dwt, 2004 Slovak inşa) 3 milyon dolara alıcı buldu. Tanker tonajında satışlar aşağıdaki gibidir: 4-12-15 17:41 ™ÂÏ›‰· 1 Bu ay büyük tonajda Takachiho II (280.000 dwt, 1998 Japon inşa) 21,5 milyon dolara satıldı. Aframax tonajında Trident Star (106.000 dwt, 2005 Japon inşa) 26,5 milyon dolara, benzer tonaj ve yaşta Kore inşa Ocean Mare ise 27 milyon dolara satıldı. Great White (105000 dwt, 1999 Kore inşa) 15 milyon dolara satıldı. Kimyasal tonajda Angimar (5.8 dwt 2005 Türk inşa) 5,1 milyon dolara satıldı. Oceanic Cobalt ve kardeşi (13000 dwt, 2008 Kore inşa) 11,75 milyon dolara satıldı. Hurda fiyatlarındaki düşüş durdu ve mart ayında rakamlar ton başına 270/280 dolarlara tırmandı. Gemi inşada kullanılan sac fiyatları 300 dolara kadar düşmüşken, mart ayında 400 dolara yükseldi. Mart ayı satışları 180.000 dwt'lik 2009 Kore insa Lyla 17 milyon dolara alıcı buldu. Aqucaro (180.000 dwt, 2016 Japon inşa) 32.75 milyon dolara satılırken, buna benzer bir gemi geçen ay 35.5 milyon dolara satılmıştı. Bu geminin inşa fiyatı tahminimiz 55 milyon dolar civarında idi. Global Partnership ve ikiz kardeşi (180.000 dwt, 2006 Japon inşa) 12 milyon dolar beher fiyata alıcı buldu. Son bir aydır 11 adet capesize gemi hurdaya satıldı. Panamax-Kamsarmax tonajında, Sadan K ve kardeşi Zeynep K (82.000 dwt, 2010 Kore 32.75 milyon dolara satıldı Shin-Sho SINGLE DECK CARRIER, DWT 177489 MTS, BLT 9/2006 JAPAN, GRT 88541, LOA 289M, M/E MAN-B&W 6S70MC 11.7 milyon dolara satıldı Global Partnership SINGLE DECK CARRIER, DWT 176967 MTS, BLT 6/2006 JAPAN, GRT 89726, LOA 288,97M, M/E MAN-B&W 6S70MC 12 milyon dolara satıldı Spring Hydrangea SINGLE DECK CARRIER, DWT 176955 MTS, BLT 7/2006 JAPAN, GRT 89726, LOA 288,97M, M/E MAN-B&W 6S70MC 12 milyon dolara satıldı Unique Brilliance SINGLE DECK CARRIER, DWT 176347 MTS, BLT 1/2002 JAPAN, GRT 88702, LOA 289,05M, M/E MAN-B&W 6S70MC 5.4 milyon dolara satıldı C. Winner SINGLE DECK CARRIER, DWT 169237 MTS, BLT 11/2008 KOREA, SOUTH, GRT 89510, LOA 290,5M, M/E MANB&W 6S70MC-C 11.5 milyon dolara satıldı Tenshin Maru SINGLE DECK CARRIER, DWT 82687 MTS, BLT 9/2008 CHINA, GRT 43158, LOA 228,99M, M/E MAN-B&W 7S50MC-C 7.9 milyon dolara satıldı Posidonia 6 -10 June 2016 Metropolitan Expo, Athens Greece enter the multi-billion market The International Shipping Exhibition posidonia@posidonia-events.com www.posidonia-events.com Nisan 2016 42 YAfiAM D-Marin World ile rotanızı siz belirleyin! Doğuş Grubu bünyesinde hizmet veren ve dört ülkedeki 11 marinası ile Doğu Akdeniz Çanağı’nın en büyük marina zincirlerinden biri olan D-Marin; sadakat programı “D-Marin World” ile müşterilerine benzersiz ayrıcalıklar sunmaya devam ediyor. D-Marin marinalarından biri ile yıllık sözleşme yapan tüm tekne sahipleri, diğer D-Marin marinalarından 4 aya kadar yüzde 40 indirim avantajı ile yararlanabiliyor. D-Marin’in Türkiye, Hırvatistan, Yunanistan ve Karadağ’da bulunan ve her biri birbirinden güzel destinasyonlarda yer alan marinalarını keşfetmek için D-Marin World’ün avantaj dolu dünyası sizleri bekliyor. Ekim 2014’te yenilenerek hayatına devam eden ve her geçen gün yeni fırsatlarla büyüyen D-Marin World programı, D-Marin ailesi üyelerine avantaj ve kolaylıklar sağlama konusunda önemli adımlar atmaya devam ediyor. Viaport Marina Cup’ta yelkenler yine fora Dünyanın ilk ve tek 5 fonksiyonlu hattında tamamlayacaklar. İkinci marinası Viaport Marina, Viaport ayağı 9 Nisan’da Tuzla parkurunMarina Cup ile yelken tutkunları- da 2 adet şamandıra yarışının nı bu yıl da ağırlamaya hazırlanı- takip ettiği serinin ödülleri gün yor. Türkiye’nin en yeni marinası sonunda yapılacak barbekü partiViaport Marina, Türkiye Açıkdeniz sinde sahiplerini bulacak. 2 Nisan Yarış Kulübü (TAYK) tarafından – 9 Nisan arası tekneler Viaport düzenlenen Fahir Çelikbaş Kupası Marina’da ücretsiz konaklayabiYat Yarışları’nın ana sponsoru lecek. Son ayağı 30 Nisan’da yine oldu. 2 Nisan’da Moda’dan verilecek Moda-Viaport Marina coğrafi rotastart ile birlikte 4 etapta tamamla- sında yapılacak yarış 1 Mayıs’ta nacak yarışın 1 Mayıs’taki büyük Tuzla Parkurunda yapılacak bir ödül töreni Viaport Marina’da adet şamandıra yarışıyla tamamdüzenlenecek. Yarışın ilk aya- lanacak. III. Ayak yarışlarının ve ğında, 2 Nisan Cumartesi günü serinin ödülleri 1 Mayıs’ta yapılaModa’dan verilecek startın ardın- cak kokteylde verilecek. Dereceye dan yatlar 18 deniz millik yarı- giren teknelerden birinciye Viaport şı Viaport Marina önündeki finiş Marina’da çekme-atma ve 3 gün- lük kara park, ikinciye 15 günlük kara park ve üçüncüye 10 günlük kara park hediyelerinin yanı sıra ekipleri sürpriz hediyeler de bekliyor olacak. Viaport Marina Cup’ı bir gelenek haline getirmek istediklerini kaydeden Viaport Marina Müdürü Mehmet Tunç, “Bu yıl da geçen yıl olduğu gibi Viaport Marina Cup organizasyonuyla yat yarışına adımızı vermekten ve İstanbul yarış filosunu marinamızda ağırlayacak olmaktan mutluluk duyuyoruz. Yarışçıların ailelerini de Viaport Marina’da vakit geçirmeye ve bünyemizde bulunan Via Sea Tema Park’ımızda eğlenceye davet ediyoruz” diye konuştu. KÜBA’YA GEMİLERLE ÇIKARMA… İsviçre merkezli Avrupa’nın da Amerika Birleşik Devletleri'nin 50 yılı aşkın bir zaman diliminden en büyük gemi firması olan MSC sonra, 2014 Aralık ayında, Küba Cruises şirketi, son derece akılcı ile diplomatik ilişkileri canlandır- bir hamle yaparak yıllardır turizm ma kararı ve karşılıklı büyükel- sayesinde ekonomisini güçlendiçilikler açma hususunda uzlaş- rebilen Küba’ya, dünyada ilk defa maları, gerek Latin Amerika’da, 22 Aralık 2015’te Havana hareketli gerekse dünyanın pek çok ülke- Karayipler programı ile gemi seyasinde ilgi ve merakla karşılandı. hatlerini başlatmıştı. Özelllikle Avrupa ülkelerinBunun sonucu olarak, tüm dünya Küba’ya odaklandı. Küba ile tica- den gelen yoğun talepler sonureti geliştirme ve yeni pazarlar cu, MSC Cruises, 2015 Aralık’tan yaratabilme adına somut adım- - 2016 Mart sonuna kadar tek lar atmak üzere, dünya ülkeleri gemi ile yaptığı Küba programını, kasım ayından itibaren, 2 hazırlıklar yapmaya başladı. gemi ile gerçekleştirecek. Gemi seyahatinde gezilecek olan Orta Amerika ülkeleri ile Karayipler’in vizesiz oluşu ve Küba vizesinin de MSC Cruises tarafından veriliyor olması nedeniyle, vize konusunda sıkıntı yaşanmaması bekleniyor. MSC Opera ve MSC Armonia gemileri ile gerçekleşecek 7 gecelik gemi seyahatleri, tam pansiyon konaklama, gidiş-dönüş uçak biletleri, transferler, Türkçe rehberlik hizmeti de dahil olarak planlandı. Carbon credits with Improve operational, environmental and energy efficiencies, reduce fuel costs and emissions, and realise the additional benefits of carbon credits with our premium, biocide-free advanced hull coating, Intersleek®1100SR. www.international-marine.com/intersleek1100SR www.international-marine.com/carboncredits Nisan 2016 www.marinedealnews.com Ş YASAM 43 22,5 milyon euro değerindeki Sarp 46 süperyatı denizle buluştu Antalya Serbest Bölge İşleticisi A.Ş. (ASBAŞ) içerisinde faaliyet gösteren Sarp Yachts Tersanesinde inşa edilen 22 milyon 500 bin euro değerindeki "Sarp 46" adlı süperyat denize indirildi. Eti Grup Şirketlerine ait olan Sarp Yachts’ın inşa ettiği 46 metre uzunluğunda, 9 metre genişliğinde ve 481 gros ton ağırlığındaki süperyat, Türkiye'de üretilen en büyük çelik gövde üzeri kompozit motorlu yat. Yaklaşık 10.000 metrekare büyüklüğündeki Sarp Yacht tersanesinde üretilen Sarp 46, İtalya'da düzenlenen tasarım yarışmasında, dış tasarım dalında “A Desing Gold” ödülü kazanmıştı. Formula 1'in patronu Bernie Ecclestone ve Amerikalı aktör Johnny Depp'in yatlarını da dizayn eden Türk tasarımcı Tanju Kalaycıoğlu tarafından tasarlanan süperyat, iç tasarımda ise A Desing Bronz ödülü kazanmıştı. İç mekanlarında İngiliz tasarımcı Adam Lay'ın tasarım imzasını taşıyan, yapımı 3 yılda tamamlanan Sarp 46, maksimum 14,8 knot hıza ulaşabiliyor. Fransa'daki yeni sahibine teslim edilecek olan süperyat, sınırsız seyir kabiliyeti ile okyanus aşırı seyahat imkanı sunuyor. Denize indirme töreninde konuşan Sarp Yacht Genel Müdürü Ünal Şakar, süperyatın yoğun bir emeğin ardından denizle buluştuğunu belirterek “En büyük amacımız Türk yat sanayine uzun soluklu işler yapabilen bir işletme olmak ve Sarp 46 bizim ilk yatımız. Çelik gövdenin üzerine kompozit yapıda 46 metrelik bir yat. Eserimizle gurur duyuyoruz” dedi. Sarp Yacht Tersane Müdürü Emre Şandan, gövdesi çelik, üst binası kompozit olan bu kombinasyondaki en büyük yatı yap- tıklarını ifade etti. "Teknemiz bağımsız bir Amerikan denetim şirketi tarafından denetlendi ve ardından üretime başlandı. İki adet bin beygir motora sahip. 12 kişilik misafir ve 9 mürettebat kapasitesi bulunuyor. Üst binada jakuziden her türlü aydınlatma ve perdeleri akıllı bir dizayna sahip. Bu tasarımda lüks konu- sunda sınırlar zorlandı. Doğalın ve ahşabın verdiği bir lüks sadelik içeriyor. 460 ton ağırlığı olan süperyatın imalatı yaklaşık 28 ay sürdü. Sınırsız seyir kabiliyeti olan süperyatın altı çelik üstü kompozit olduğunda dolayı, ağırlık merkezi aşağıda yer alıyor. Sarp 46 Denizci özellikleri çok yüksek olan bir yat.” Teknolojinin Gölgesinde Sanatın Evrimi Yamaha Waverunners’a prestijli ödül Deniz motosikletleri ile tüm modeli deniz motoru, önceki beğenilerini üzerine topla- Yamaha MR-1 motorundan yan Yamaha Deniz Araçları yüzde 40 daha küçük, yüzde (Water Craft) Grubu, farklı ve 20 daha hafif olmakla birlikmükemmel tasarımı ile öne te, yüzde 13 daha kuvvetli. çıkan WaveRunner ürünü YAMAHA farkıyla ve inovasile denizcilik sektöründeki yon anlayışıyla aday gösteen prestijli ödüllerden biri rilen ve ödüle layık görülen olan ABD’nin Milli Denizcilik TR-1 HO (High Output) motorÜreticileri Birliği (NMMA) ları, bu alanda özellikle kiralama amaçlı kullanılan Yamaha ödülüne layık görüldü. Yamaha “TR- 1 HO” model 2016 WaveRunners V1 ve VX deniz motorları; her yıl sek- serilerinde yer alacak. Yamaha bu seride, daha töre yenilikçi bakış açısı getirenlerin alabildiği bu ödülü, az ve daha küçük parçalar tekrardan almaya uygun kullanarak redüksiyon dişlisini ortadan kaldırdı ve bulundu. Ödüllü ürün “TR-1 HO” motora yağ tankı entegre etti. Böylelikle; hem yüzde 28’e varan yakıt ekonomisi sağlayan, hem de daha hızlı bir ivme sağlayarak kolaylıkla yüksek hızlara çıkabilme yetisi veren kullanıcı dostu bir motor ortaya çıkmış oldu. Geçen yıl da, 2016 model FX ve VX WaveRunners serilerinde bulunan “RIDE” (Reverse with Intuitive Deceleration Electronics) sistemleriyle aynı ödülü alan Yamaha; geliştirdiği bu sistemle, dünyanın ilk çift gaz kontrollü gidonu olma özelliğine sahip kontrol sistemini deniz motosikletlerinde kullanmıştı. Dijital Kültürün tarihine ışık tutan Digital Revolution sergisi, 12 Haziran 2016 tarihine kadar Zorlu PSM’de izleyicilerini bekliyor. Türkiye’de gerçekleşen en kapsamlı teknoloji sergisi olan Digital Revolution, Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde izleyicileri büyülemeye devam ediyor. The Guardian ve The Telegraph gibi dünyaca ünlü gazeteler tarafından; ‘İngiltere tarihinin en ihtişamlı sanat ve teknoloji sergisi’ olarak tanımlanan proje, 70’li yıllardan bu yana meydana gelen teknolojik gelişmelerle beraber sanatta gerçekleşen değişimlerin kaynağına ışık tutuyor. Londra, Stockholm, Atina’dan sonra İstanbul’da gerçekleştirilen sergi, dijital kültürün geç- mişi, bugünü ve geleceğine dair izler barındırıyor. Geçtiğimiz yıllarda Avrupa’nın en büyük gösteri sanatları merkezi olan Barbician Centre’da katılımcılarıyla buluşan; sanat, müzik, sinema, tasarım ve video oyunları başta olmak üzere birbirinden farklı kategorilerin yer aldığı Digital Revolution’ın, üç ay boyunca Barbican Centre’ın gözdesi olduğu biliniyor. Susan Kare, Christopher Nolan, Alfonso Cuaron, Björk, Brian Eno, Radiohead ve Squarepusher gibi önemli isimlerin yer aldığı sergide ayrıca 3 boyutlu lazer ışıkları, giyilebilir teknoloji ve dev robotlarla teknolojinin, doğal yaratıcılıkla buluştuğu bu görkemli sergi 12 Haziran’a kadar ziyaret edilebilir. Nisan 2016 Nisan 2016