KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Öğr. Gör. Şebnem CEYLAN APAYDIN Ders notlarının hazırlanılmasında Asker Kartari’nin Kültürlerarası İletişim kitabından faydalanılmıştır. GİRİŞ KÜLTÜR Kültürlerarası iletişim olgusunu tanımlamadan önce kültüre ilişkin çeşitli değerlendirmelerde bulunmak gerekmektedir. Çeşitli kültürel süreçler, kültürlerin birbiriyle etkileşimleri açısından önem taşır. Her kültürel sistem, toplumsallaşmayı belirleyici rol oynar. Kültür, insanların sembolik temsil pratikleri yoluyla anlam inşa etmeye çalıştıkları bir yaşam düzenidir. KÜLTÜREL SÜREÇLER; Birey ile sistem arasındaki etkileşimi Ortak anlamların organize sistemini Etkileşimin sonuçlarını İş yapış biçimlerinin “öğretilen” ve “öğrenilen” olduğunu İş yapış biçimlerinin topluluk/toplum esaslı oluşunu İş yapış biçimlerinin topluma kimlik kazandırma özelliği taşımasını İş yapış biçimlerinin sürekliliğini ve nesilden nesile aktarımını Tarih boyunca gelişmiş, değer, tutum ve anlamları Toplumsal bir düzenin bu sayede kurulması ve meşrulaştırılmasını, açıklama eğilimindedir. Kültürel sistemler arasında ticaret, eğitim, turizm, göç, savaş gibi birçok faktöre bağlı olarak etkileşim kurulur. Günümüz koşullarında ise bu etkileşim yoğunluklu olarak teknoloji aracılığıyla kurulmaktadır. Ulaşım ve haberleşme kanallarının sağladığı çok çeşitli olanaklar bireyleri ve dolayısıyla da kültürleri birbirlerine yakınlaştırmaktadır. Kültürlerarası etkileşimler oldukça karmaşık ve çok boyutludur. Birey, sosyal dünyayı algılarken alıştığı kalıp yargılardan, geleneklerden ve içinde yaşadığı toplumun değer yargılarından hareket etme eğilimindedir. Bu durum kültürlerarası etkileşimin doğasını doğrudan etkiler. Bununla beraber farklı kültürlerin etkileşimleri de değişim ve dönüşümü beraberinde getirir. KÜRESELLEŞME Dünyada son elli yılda gerçekleşen ve özellikle sermayenin çok uluslu hale gelmesinin sonucu olarak değerlendirilen küreselleşme, dünyanın farklı ülke ve bölgelerinden insanların gittikçe artan oranda birlikte çalışmasına ve yaşamasına neden olmuştur. Birbirini daha önceden tanımayan, ortak yaşam deneyimi olmayan bu insanlar, benzer amaçlarla bir araya gelmelerine ve çoğu zaman aynı dili konuşmalarına rağmen iletişim sorunları yaşamışlardır. KÜRESELLEŞME Yanlış anlamaların yol açtığı sorunlar iletişim ve kültür alanında çalışan bilim insanlarını bu alana yöneltti. Kültürlerarası iletişim de “farklı kültürlere mensup insanlar arasında etkileşim ve anlam aktarımları, yabancının algılanması, açıklanması ve kültürel farklılıkların gözetilmesi gibi konuları inceleyen disiplinlerarası bir bilim dalı” olarak, bu sorun alanlarını incelemek için oluşturuldu (Roth, 1996:20 akt. Kartarı, 2006:23). KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM; “Farklı kültürlere mensup insanlar arasında etkileşim ve anlam aktarımları, yabancının algılanması, açıklanması ve kültürel farklılıkların gözetilmesi gibi konuları inceleyen disiplinlerarası bir bilim dalıdır.” (Kartari, 2001:22) İnsanlar, yaşamları boyunca; Kendilerini oluşturan toplum içerisinde ya da bu toplumdan bağımsız olarak Gerek kişilerarası (doğrudan ve yüz yüze) gerekse (medya veya diğer araçlar ile) aracılanmış Ulusal, uluslararası, kitlesel, dolaylı, tek taraflı ve/veya karşılıklı, hiyerarşik ve asimetrik olarak(fabrika, büro veya herhangi bir iş yerinde) Kişisel (aile bireyleri, akrabalar, arkadaşlar vb. ile) veya kamusal alanda(örgüt, işletme, çalışma alanı, resmî kurum ve kuruluşlar) Anlık-kısa süreli-uzun süreli-sürekli iletişime geçerler. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Bununla beraber, farklı kültürlere mensup olan bireyler diğerleri ile etkileşimde bulunurken, kendi bireysel (psikolojik) özellikleri ile yaşadıkları ortam ve koşullar içerisinde kazandıkları sosyo-kültürel özelliklerini (kullandıkları dil ve semboller, algılama-yorumlama ve davranış kalıpları, değer yargıları, inançları vb.) yansıtırlar. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Bir kültürün mensubu olmak, diğer kültürlere kıyasla değer yargıları ve yorumlama farklılıklarını da beraberinde getirir. İletişim sürecinde, çeşitli nedenlerle oluşmuş ve nesiller boyu aktarılmış olan ön yargı ve stereotipler (kalıp yargı) de davranış şekillerinin belirlenmesinde etkili olur. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Kültürlerarası iletişim sürecinde, özellikle yüz yüze iletişimde sesin kullanılışı, tonlama, kavramların anlamlandırılması, etkileşim sırasında verilen tepkiler ile bulunulan mekân ile mekânın örgütlenişinde yer alan araçların kullanımı farklılıklar gösterir. İletişim sürecinde yer alanların pozisyonları/konumları/statüleri/rütbeleri ile birbirlerine verdikleri değerler, bu sürecin emredici/uyarıcı/yukarıdan aşağıya bir tarzda veya samimi ve eşitçil olup olmayacağını belirler. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM İletişim, doğrudan veya dolaylı, tek taraflı veya karşılıklı, özel veya resmî olabilir. Etkileşimde bulunanlar iletişime simetrik olarak katılıp rollerini değiştirerek mesaj iletebilirler. İletişim sürecinde, bireysel-psikolojik koşullar, kültürlerin sosyo-kültürel nitelikleri, farklı kodlama biçimleri, algı ve yorumlama kalıpları önemli faktörler olarak rol oynar. Kültürlerarası iletişime katılanlar birbirleri hakkında daha önceden edindikleri ön yargıları da sürece dâhil ederler. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Her kültürde belli kanal ve duyular öne çıkar. Kimi kültürler duyduğuna inananların sayısı fazlayken kimi kültürler ise gözle gördüklerini önemseyenlerin sayısı fazladır. Yüz yüze iletişimde göstergeler farklı algılanıp anlamlandırılırken; jest, mimik, tonlama ve beden dilini oluşturan unsurlar kültürden kültüre farklı biçimlerde çözümlenir. İletişimin enformasyon, ilişkisel ve kendini açığa vurma biçimleri kültürler arasında farklılaşır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Her birey, bir sosyal sistemin üyesi olarak iletişim kurar. Farklı kültürlerde benzer iletişim davranışları bambaşka işlevleri yerine getirir, bu da kültürlerarası ilişkilerde yanlış anlamalara neden olabilir. Bu tür durumlarda şu sonuçlar açığa çıkabilir: * Göstergeler hiç algılanmaz veya niyetlenenden farklı algılanır. * Bilinçsiz olarak kodlanmış davranışlar, bilinçli/amaçlı yapılmış gibi algılanır. * Kültürlerden birinde hiçbir anlama gelmeyen bir davranış diğerinde çok önemsenir. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KONUSU Dünya üzerinde insan topluluklarının oluşması, insanların birbirleriyle iletişim kurmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İnsan toplulukları kendi içlerinde anlaşmanın ve birbirlerini anlamanın yolunu, uzlaşarak ve ortak sembollere belirli anlamlar yükleyerek bulmuşlardır. Bu semboller önceleri işitme, görme, dokunma, koku ve tat alma yoluyla algılanabilen nesnel şeylerdi. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KONUSU Zamanla, aktarılması gereken anlamlar çoğalınca sembollerin sayısı arttı, nitelikleri de değişti. Sesle aktarılan anlamlar yavaş yavaş sözcüklere yüklendi, konuşulan diller ortaya çıktı. Sözlü iletişim gelişti ve sadece somut dünya değil, düşünceler, hayaller ve duygular gibi soyut kavramlar da dille anlatılabilir oldu. Her topluluk kendine özgü sözsüz iletişim sembolleri de geliştirdi. Böylece topluluklar birbirlerinden farklı diller ve sözsüz sembollerle kendi içlerinde anlaşarak yaşamlarını sürdürmeye başladılar. KÜLTÜR Kültür kavramı kısaca bir toplumun üyesi olarak insanların sahip oldukları, düşündükleri ve yaptıkları her şey olarak tanımlanabilir. Burada, insanların sahip oldukları her şey maddesel eşyaları, düşündükleri ise fikirleri ve yaptıkları da davranış modellerini ifade etmektedir. Bütün kültürler; Maddesel objeler Fikirler, değerler ve tutumlar Kalıplaşmış davranış yollarını içermektedir. KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI Kültürün sınıflandırılması içerisinde, kültürler arası farklılıklar ve kültür içerisinde ortaya çıkan çeşitlilikler de kültür açısından önem taşır. Bu farklılığın temeli kültür içerisindeki norm ve değerlerdir. KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI Kültür içerisindeki farklılıklar geleneksel, sanayileşmemiş toplumlarda daha az, sanayileşmiş, gelişmiş toplumlarda daha çoktur. Geleneksel toplumlar; benzer yaşam biçimlerini, benzer değerleri yaşayan toplumlardır. Bu nedenle, kültürel değişimleri daha yavaştır. Modern toplumlar; ise farklı nüfus gruplarının yaşadığı, bireylerin farklı meslek gruplarına sahip olduğu toplumlar olması nedeniyle değişimleri daha çabuk ve dış etkilere ve değişimlere daha yatkındır. KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI Ancak ne kadar farklılıklar olursa olsun her kültür, tesadüfi elementlerin oluşturduğu bir bütün değildir. Her parçası birbirleriyle anlamlı bütün oluşturur ve birbirini tamamlar nitelik taşır. KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI Kültürel çeşitlenme içerisinde kültür üç yapıda incelenebilir. Bunlar: 1) Gerçek kültür ve ideal kültür 2) Yüksek kültür ve yaygın kültür 3) Alt kültür ve karşıt kültür KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI 1) Gerçek kültür ve ideal kültür: İdeal kültür, toplumu bir arada tutan norm ve değerlerin sadece kurallarda geçerli olmasıdır. Gerçek kültür ise bu norm ve değerlerin güncel uygulamadaki kullanım biçimidir. KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI 2) Yüksek kültür ve yaygın kültür: Toplum içerisinde özel bir yaşam biçimi zevkleri alışkanlıkları olan küçük bir elit grubun sahip olduğu kültüre yüksek kültür denir. Yaygın kültürde ise, toplumun genelinin benimsediği yaşam biçimleri ve farklı değerleri ifade eder. KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI 3) Alt kültür ve karşıt kültür: Alt kültür toplumun temel kültür değerlerini paylaşan ancak bunun dışında kendini diğer gruplardan ayıran değer, norm ve yaşam biçimi olan gruplardır. Karşıt kültür ise, norm ve yaşam biçimleri açısından içerisinde yaşanılan kültüre ters düşen tutum ve davranışları benimser. KÜLTÜR TABAKALARI “Kültür bir soğan gibi kat kattır. Anlayabilmek için soymak gerekir.” Hollandalı kültürbilimci Gerard Hendrik Hofstede’ye ait olan bu benzetme, toplumların kültürlerini oluşturan unsurlar arasındaki bağlantı ve ilişkilere anlaşılabilirlik kazandıran güzel örneklerden bir tanesidir. Toplumların kültürünü oluşturan unsurlar, aşağıdaki tabloda da olduğu gibi, genellikle maddi ve manevi olmak üzere iki boyuta ayrılırlar. KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI MADDİ UNSURLAR MANEVİ UNSURLAR Sanat, tiyatro, edebiyat, müzik Fikirler, görüş tarzları, davranışlar Dil, kıyafet, mimari, gıda İdealler, normlar, değerler Tarih, iklim, coğrafya İnançlar, alışkanlıklar Objektif Kültürün ürettiği, geliştirdiği ürünler “Buzdağı”nın görülen kısmı Görülebilen, öğrenilebilen Subjektif İnsanların ve/veya bir grup insanın olayları,gerçekleri yorumlama tarzı “Buzdağı”nın görülmeyen kısmı Gizli, çoğunlukla yalnız hissedilen unsurlar KÜLTÜRÜN SINIFLANDIRILMASI Hofstede ise kültür başlığı altında toplanabilecek unsurları; Semboller (cami, çeşme, bıyık, rakı, İstanbul Boğazı, Efes...) Kahramanlar, önderler (Atatürk, Dede Korkut, Nasrettin Hoca...) Gelenekler, adetler (Kına, sünnet, çeyiz, beşik kertmesi...) Değerler (Aile, çocuk, namus, silah…) olarak adlandırdığı başlıklar altında dört tabakaya ayırır ve bunları soğana benzeyen bir diyagramda birbirleri ile şöyle ilişkilendirir. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KONUSU İletişim için kullanılan dil ve sözsüz iletişim sembolleri, yaşamın diğer alanlarını da etkilemiştir. İnsan ancak dilinin elverdiği ölçüde düşünebildiği için çevresinde olup bitenleri algılamış, karşılaştığı sorunları dilinin sınırları içinde düşünerek çözmeye çalışmıştır. Her topluluk karşılaştığı sorunlara bu nedenle farklı çözümler bulmuş ve bu çözümlere göre yaşamını şekillendirmiştir. Kültür olarak ifade edilen bu farklı yaşam biçimleri toplulukların birbirinden ayrılmasını sağlar. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KONUSU Farklı ülkelerde yaşayan, öğrenim gören ve çalışan kısacası, o ülkelerin yaşam koşullarını kısa veya uzun süreli olarak deneyimleyen birey veya topluluklar, bu alanda çalışan araştırmacı ve uygulamacıların ilgi alanlarını oluşturmaktadır. Özellikle günümüzde hızlı iletişim ve enformasyon akışının gerçekleştiği, iletişimin farklı mekânlarda çeşitli teknolojik gelişmeler sayesinde olanaklı hâle geldiği global ortamda kültürlerarası iletişimin çalışma alanı, teknolojilerin benimsenilirliği ve kullanılırlığı ölçüsünfe genişlemektedir. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN KONUSU Uluslararasında gerçekleşen üretim ve tüketim faaliyetlerinden kaynaklanan zorunlu ilişkiler, endüstri, ticaret ve uluslararası diplomasiye yönelik olarak, kültürlerin ve kültürlerarası etkileşimlerin incelenmesinin ve tanınmasının gerekliliğini de ortaya koymuştur. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN AMACI KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN AMACI Kültürlerarası iletişim disiplininin amacı, farklı kültürlere mensup insanlar arasında gerçekleşen etkileşim sürecini bütün yönleriyle anlamak, açıklamak ve bu tür iletişim süreçlerinin olası sonuçları hakkında öngörüler geliştirerek etkin iletişimin yollarını aramaktır. Bu amaca ulaşabilmek için sürecin analitik olarak ele alınması, süreci oluşturan bileşenlerin tanınması ve birbirleriyle olan ilişkilerinin betimlenip anlaşılması gerekir. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN AMACI Her kültürlerarası karşılaşma durumu diğerlerinden farklı olduğundan onu anlamak, her defasında iletişim bağlamını oluşturan bileşenlerin, diğer bileşenlerle olan ilişkisi ve bağlantısı çerçevesinde irdelemek, ancak bütünün kavranması ile mümkün olur. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ “Kültür” ve “iletişim” kavramlarının bir arada kullanımından hareketle ifade edilen “kültürlerarası iletişim”; Farklı kültürlerden gelmekle birlikte bir arada yaşayan, Çalışma ortamında ortak hedef ve amaç birliği içerisinde aynı mekânlarda bulunan, Belirli bir işin/planın/etkinliğin/organizasyonun yürütülmesi bağlamında etkileşimde olan, farklı kültürlerden insanların iletişim süreçlerinin anlamlandırılmasını kendine çalışma konusu edinmiş, disiplinlerarası bir inceleme alanıdır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Kültürlerarası iletişim, farklı kültürlere mensup iki ya da daha fazla insan aynı çevrenin parçaları olarak etkileşim kurduğunda ve mevcut etkileşime katılanlar için ya rekabet ya da iş birliği istendiğinde ortaya çıkar. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Birey çeşitli amaçlarla iletişim kurar, sosyal ilişkilerini yönlendirmeye çalışır ve karşı tarafta kendi istediği yönde tepkiler veya davranışlar geliştirmeyi bekler. Bununla beraber, kültürlerarası iletişim sürecinde birey, algıladığı her davranışı anlamlandırmak ister ve bunları kendi kültürel ve yaşamsal deneyimlerine dayalı olarak geliştirdiği kalıplarla karşılaştırarak, ilişkiyi yönlendirme amaçlarını da göz önünde bulundurarak üstün (ya da çıkarlarına ters düşmeyecek) konum kazanmaya çalışır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Kültürlerarası iletişim süreci başlamadan önce o kültürün temel özellikleri hakkında bilgi sahibi olunmaya çalışılmasının temel sebebi, herhangi bir nedenle iletişim kurulmaya çalışılan kültüre mensup olan bireylerde etkili ve etkin davranışlar geliştirme çabasıdır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Kültürler arasındaki farklılıkların iletişim sürecine etkisinin eskiden beri bilindiğini gezginlerin yazdığı seyahatnamelerden anlıyoruz. Ruy Gonzales de Clavijo’dan Evliya Çelebi’ye kadar birçok gezgin kendi ülkeleri içinde ve dışındaki yerleri gezmiş ve gördüklerini, deneyimlerini kitaplaştırmıştır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Gezginler, gittikleri ülke ve bölgeleri, karşılaştıkları topluluk ve insanları, kendi kültürü çerçevesinde değerlendirmiş ve anlamaya çalışmıştır. Aralarındaki bölgesel ve kültürel fark arttıkça, karşılaştıkları toplulukların davranışlarıyla ilgili olarak düştükleri anlama hataları da artmış ve bunun sonucunda da tamamen yanlış anlamalara dayalı değerlendirmeler de yapmışlardır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Kültürel farklılıkların, iletişim davranışlarında somutlaşarak yanlış anlamalara yol açtığı, ancak II. Dünya Savaşı yıllarında iletişim ve kültür alanında çalışan bilim insanlarının dikkatini çekebilmiştir. Edward T. Hall adlı Amerikalı antropolog, Amerika Birleşik Devletleri Savaş Enformasyon Dairesi için gerçekleştirdiği araştırmalar yoluyla Japonların iletişim davranışlarının onların kültürü ile olan bağlantısını anlamaya çalışmıştır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Edward T. Hall, bu nedenle kültürlerarası iletişimin özgün kavram ve kuramlarıyla bağımsız bir disiplin haline gelmesini sağlayan ilk adımı atan bilim insanı olarak kabul edilir. Hall’e göre, iletişim, kuralları olan, çözümlenebilen ve araştırmacıların bireylerarası etkileşimin kültürel kalıplarını kuramsal olarak ifade edebilecekleri bir alandır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Karşılaşan kültürlerde zamanın ve mekânın nasıl algılandığının bilinmesi, jest ve mimikler ile paradil kodlarının tanınmasının yeterli olduğunu ileri süren Hall, sözsüz iletişimin önemini vurgulamıştır. Sözsüz iletişim bundan sonra, konuşma dışında kalan, mekânın kullanımı (proxemics), sesin dil dışında kullanımı (paradil; paralanguage) ve zamanın kullanımı (chronemics) gibi farklı başlıklar altında incelenmeye başlanmıştır. PROXEMİCS PROXEMİCS Kişisel alanın ve insanların mesafe kullanımının incelenmesine genel olarak proxemics denir. Proxemics terimini ilk kez 1963 yılında, insanların uzamsal ilişkileri ve alanları kullanarak sözsüz iletişimlerini inceleyen antropolog ve araştırmacı Edward T. Hall tarafından kullanılmıştır. Hall araştırması sırasında, prosemikle ilgili dört alan tanımlar. PROXEMİCS 1) Mahrem Bölge: 46 santimetreye kadar olan bölge 2) Kişisel Alan: 46 cm ile 1.2 metre arası 3) Sosyal Alan: 1.2 metre arası ile 3.7 metre arası 4) Kamu Alanı: 3.7 metre ile sonrası PROXEMİCS PROXEMİCS Bunları Bilmek Ne İşimize Yarar? İnsanlarla iletişime geçtiğimizde sosyal alanla başlar ve sonra kişisel alana kadar geliriz. Bu çok dikkat edilmesi gereken bir konudur, kesinlikle mahrem alana geçilmemeli ve kişisel alan içinde de yavaş ve tepkiler gözlenerek yer alınmalıdır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ 1960’lardan sonra, on yıl boyunca kültür ile iletişim arasındaki ilişkiler en çok tartışılan konular arasında yerini korumuştur. Bu yıllarda, farklı kültürlerdeki iletişim davranışlarının çeşitliliği ortaya konmuş ve ilerideki çalışmalara malzeme oluşturacak miktarda gözlem ve yüz yüze iletişime dayalı alan araştırmaları yapılmıştır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ 1970’lerde Kültürlerarası İletişim disiplininde hızlı bir gelişme gerçekleşti. Öncelikle Amerikan üniversitelerinde kültürlerarası iletişim dersleri okutulmaya başlandı. Buna koşut olarak bu alanda ders kitapları yayınlandı. Söz gelişi Larry A. Samovar ve Richard E. Porter’ın 1973 yılında yayınladığı kültürlerarası iletişime giriş kültürel karşılaşmalarda iletişim durumlarını anlayabilmek, yanlış anlamaları olabildiğince ortadan kaldırmak amacına yönelikti. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Bunun için mevcut kuramlar çerçevesinde belirli kültürlerin iletişimde önemli kabul edilen belirli nitelikleri öğrenilip çabucak yararlanılabilecek şekle getiriliyor ve kültürel karşılaşmaya katılacak olanlara öğretiliyordu. Bu kısa dönemli eğitim çalışmaları yoluyla diplomatlar, iş adamları ya da diğerleri, karşılaşacakları kültür hakkında ve onun üyelerinin iletişim davranışları hakkında önceden bilgi sahibi olduklarını varsayıyorlardı. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ 1980-1990 yılları arasında Kültürlerarası İletişim disiplinine iletişim ve kültür bilimlerinin dışından da katılımlar oldu. Örneğin, Hollandalı işletme bilimci Geert Hofstede uluslararası bir şirketin farklı kültürlere mensup çalışanlarının değer yönelimlerini araştırarak, günümüzde de yaygın olarak yararlanılan “Kültürel Boyutlar Kuramı” nı geliştirdi. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ 1980’lerden itibaren mevcut kuramsal bilgilerin ve elde edilen deneyimlerin kültürlerarası iletişim durumlarını anlamak için yeterli olmadığı ve yanlış anlamayı ortadan kaldırmaya çalışırken yeni önyargıların geliştirildiği ortaya çıktı. Bir kültüre özgü olarak tanıtılan bir niteliğin aslında o kültürün bütün üyeleri için geçerli olmadığı anlaşıldı. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Her kültür içinde de farklı anlayış ve davranış kalıplarının bulunduğu, bir kültürün üyesi diye herkesin aynı kefeye konulamayacağı konusunda araştırmaya dayalı yayınlar yapıldı. Böylece kültürlerarası iletişim, üniversitelerde daha yoğun olarak çalışılan, uluslararası ilişkilerden sosyolojiye, ekonomiden hukuka, gazetecilikten psikolojiye, turizmden siyaset bilimine kadar birçok alanda dikkate alınması ve öğrenilmesi gereken bir disiplin olarak benimsendi. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Küreselleşme, farklı kültürlere mensup insanların doğrudan ya da dolaylı olarak daha sık karşılaşmalarına ve birbirlerinin kültürel nitelikleriyle daha çok yüz yüze gelmelerine neden olmaktadır. Kültürel nedenlere dayanan iletişim aksaklıkları ve yanlış anlama olasılığı da gittikçe artmaktadır. Sorun alanlarının gittikçe genişlemesi, kültürlerarası iletişime olan gereksinmeyi artırmakta ve gittikçe daha çok insan yabancılarla etkin iletişim kurabilmenin yollarını aramaktadır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ İşte bu gereksinmeler nedeniyle, farklı kültürlerin karşılaşması konusunda araştırmalar yaparak bilimsel bilgi üreten kültürlerarası iletişim disiplininin önemi gelecekte daha da artacaktır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ İnsan ilişkisinin olduğu her alanda bu insanların kültürünün önemli rol oynadığı anlaşılmış oldu. Hiç kimsenin kültüründen arınarak etkileşime katılamayacağı, dolayısıyla insani etkileşimin kültürlerarası bir durum olduğu ve etkileşime katılanların kültürlerini hesaba katmadan etkileşim durumunu anlamanın mümkün olmayacağı kabul edildi. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Kültürlerarası iletişim günümüzde, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de başta iletişim sektörü olmak üzere, insanla doğrudan ilişkili sektörlerle bağlantılı bütün dallarda üniversite bir disiplin olarak kabul edilmiş ve üniversitelerde ders olarak okutulmaktadır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ Kültürlerarası İletişim ülkemizde ilk kez 1996-1997 akademik yılı bahar yarıyılında, bu kitabın yazarı tarafından Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans dersi olarak okutulmuştur. Yazar, 2001 yılında ülkemizde ilk kültürlerarası iletişim kitabını yayınlanmış, 2006’da açılan Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde ülkemizin ilk Kültürlerarası İletişim Anabilim Dalı’nı kurmuştur. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Her disiplinde olduğu gibi, kültürlerarası iletişim alanında da yaygın olarak kullanılan kavramlar hakkında genel uzlaşı sağlanmış durumdadır. Kültür kavramı birçok disiplinde farklı anlamları ile kullanılması bakımından öncelikle tanımlamamız gereken kavramdır. KÜLTÜRLÜ MÜ KÜLTÜRSÜZ MÜ? Gündelik dilde bazı insanlara “kültürlü”, bazılarına “kültürsüz” deriz. Kültürlü olmayı eğitim almış olmakla ilişkilendirerek, kültürlü olmak için okumak gerektiğini düşünürüz ya da “yüksek kültür” den söz edildiğini duyarız. Sanat ile kültür arasında bir ilişki kurarak, kültürlü olmanın sanattan anlamak demek olduğunu kabul ederiz. “Kültür düzeyi düşük” ya da “kültür düzeyi yüksek” kişilerden söz edildiğinde aşağı yukarı ne demek istendiğini anlarız ama bu düzeylerin nasıl ölçüldüğünü tam anlamıyla bilemeyiz. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Genellikle farklı disiplinler kültür kavramını kendi gereksinmelerine göre tanımlar ve kullanırlar. Kültürlerarası İletişim; kültür bilimleri ile iletişim bilimlerinin kısmen örtüştüğü bir disiplin olduğu için antropologların kullandığı geniş anlamlı kültür kavramını, iletişim bilimlerinin kullandığı terim ve kavramlarla açıklamaya çalışacağız. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR KÜLTÜR VE İLETİŞİM Edward T. Hall, kültürle iletişimi birbirinden ayırmaz. Ona göre, kültür insan toplulukları tarafından, insanın temel gereksinmelerini karşılamak üzere üretilen, yaratılan her türlü insan yapısı ürünler bütünüdür. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR KÜLTÜR VE İLETİŞİM Barınma ihtiyacının karşılanması temeline dayalı mimariden, sözel iletişim gereksinmesi nedeniyle yaratılan dillere, yeme gereksinmesinin karşılanması için geliştirilen gastronomiye kadar her şey kültür kavramı altında toplanır. Bütün bunlar ancak topluluk halinde yaşanırsa yaratılabilecek, geliştirilebilecek şeylerdir. Topluluk olmanın temeli ise etkileşime, başka deyişle iletişime dayanır. O halde kültür, topluluğu bir arada tutan, iletişimin ürünü, sonucu ve sebebidir. Yani “iletişim kültür, kültür de iletişimdir” (Hall, 1959:169). KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR KÜLTÜR Kökeni Latince olan kültür sözcüğünün ilk anlamı “ekin”dir. Bu nedenle doğal ortamı dışında üretilen mantara “kültür mantarı”, deniz içindeki ağdan oluşan havuzlarda ya da tatlı su havuzlarında yetiştirilen balıklara “kültür balığı” deriz. Başka deyişle kültür yapay bir şeydir, insan tarafından yaratılanların tümüne verilen addır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR KÜLTÜR Kültür kavramı Orta Çağ’da bilinmiyordu. 17. yüzyıldan itibaren “kültür” kavramı “doğa” kavramı ile zıt anlamlı olarak kullanıldı. 17. ve 18. yüzyıllar Batı dünyasında Rönesans ve Reform hareketlerinin etkisiyle gelişen düşünce akımlarının ortaya çıkardığı, Aydınlanma Çağı olarak da bilinen, bilgi üretiminin hızlandığı, doğa olaylarının anlaşılmaya başladığı, bilimin değer kazandığı bir dönemdir. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR KÜLTÜR Bilgi birikiminin artmasıyla doğanın daha anlaşılır olması ve doğanın verdikleri yanında insanın kendi arzusu ve birikimleriyle yarattıklarının önemli bir birikim olarak ortaya çıkması kültür kavramını tartışılmasına yol açtı. Kültür, doğanın verdikleri dışında, insanoğlunun yarattığı her şey olarak tanımlandı. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR KÜLTÜR VE UYGARLIK Bu dönemde “kültür” ve “uygarlık” hemen hemen aynı anlamda kullanılmaktaydı. Ancak zamanla kültür ve uygarlık kavramları birbirinden ayrılmaya başladı ve uygarlık daha çok insan ürünlerinin maddi tarafını kültür ise maddi olmayan tarafını kavramakta kullanıldı. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Kültürü maddi ürünlerden ayrı bir kavram olarak ele alan kültür kuramları, kültürü bir bilişsel sistem, bir yapısal sistem ya da bir sembolik sistem olarak ele alma eğilimindedir. Bu anlayış, insan tarafından yaratılmış, oluşturulmuş, şekillendirilmiş bir ürünü uygarlık kavramı içinde ele alırken, o ürünün yaratılmasını, şekillendirilmesini ve insanın gündelik yaşamına katılmasını öngören ve sağlayan bilişsel süreçleri, düşünce, fikir ve eğilimleri kültür kavramı çerçevesi içinde görmüştür. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Kültür kavramını ortak sembolik sistem anlayışı ile tanımlamaya çalışanlar kültürel ve normatif sistemleri birbirinden ayırmak gerektiğini savunurlar. Onlara göre, normatif, yani kural koyucu sistem özellikle karar verme ve etkileşim modellerinin incelenmesi için uygundur. Kültür ise sistem merkezlidir ve kararlara temel oluşturan sistemi ifade eder. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Başka ifadeyle kültür; bir tiyatro oyununda sahne ve dekor ile oyuncuların rollerini kapsarken normatif sistem; sadece oyuncuların replikleri ve yönetmenin komutlarından ibarettir. Tiyatroda sahneyi, dekoru ve tümüyle senaryoyu oluşturan her şey sembolik olduğu gibi kültür de sembollerden oluşan bir bütündür. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Yediğimiz, giydiğimiz, barındığımız, oynadığımız, savunduğumuz, gündelik yaşamda benimseyip kullandığımız, bize ait olan ve ait olduğumuzu söylediğimiz, inandığımız ve öğrendiğimiz her şeyin sembolik anlamı vardır. Ailemiz; yetişkinler ve çocuklardan oluşan herhangi bir insan grubu değildir, sahip olduğumuz çanta, giydiğimiz gömlek vb. sadece parayla aldığımız metalar değildir. Onları ne zaman, nereden, hangi duygu ve düşünceyle aldığımız ve ne zaman, nerede kullandığımız onlara başka anlamlar kazandırır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Bu anlamlar sözünü ettiğimiz eşyaların sembolik anlamlarıdır. Kültür olarak adlandırdığımız her şey bu sembolik anlamlarla doludur ve bu sembollerin kendi aralarındaki ilişkiler nedeniyle de kültür bir semboller sistemi olarak anlaşılabilir. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Günümüzde, kültür bilimlerinde “kültür” teriminden genellikle “hem insan davranışlarını hem de onun yarattığı maddi ve maddi olmayan ürünleriyle görünür hale gelen fikir, inanç, düşünce ve değer yönelimleri sistemi” anlaşılır (Maletzke, 1996: 15). KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Bu tanımda dikkati çeken nokta, doğanın verdikleri dışında, insan ürünü olan her şey kültür kavramı içinde yer almaktadır. Başka deyişle kültür denilince somut ve soyut her tür insan ürünü akla gelmektedir. İnsan çevresindeki somut varlıklar hakkında duygu ve düşünceler oluşturarak onları soyutlaştırır. İnsan zihnindeki soyut duygu, düşünce, inanç ve benzeri durumlar bu soyutlaştırmaların ürünüdür. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Soyut duygu; düşünce ve fikirler insan davranışlarının şekillenmesinde başlıca rolü oynarlar. Bu nedenle davranışlar, duygu, düşünce ve fikirlerin somutlaşmış halidir. İnsan tarafından üretilmiş, binalar, eşyalar, cihazlar ve benzeri her türlü ürün de soyut olanın somutlaştırılmasından ibarettir. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Bir mimarın eğitim yoluyla oluşturduğu soyut yaklaşım, anlayış, tarz ve fikirleri onun eserlerinde somutlaşır ve elle tutulup gözle görünen somut bir yapıya dönüşür. Bir yazar, fikirlerini yazıya dökerek, politikacı ideoloji, düşünce ve dünya görüşünü icraatıyla, bir zanaatkâr bilgi ve deneyimiyle edindiği soyut birikimini yaptığı işe yansıtarak somutlaştırır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR İşte, bir topluluğun üzerinde uzlaştığı, büyük bölümünü paylaştığı zihinsel soyutlamalar ile bunları somutlaştırarak ürettiği her şeye kültür diyoruz. Kültürü bu geniş anlamıyla düşündüğümüzde, her insanın kültüre sahip olduğu ve insanları “kültürlü” ve “kültürsüz” olarak sınıflandırmanın doğru olmadığı sonucuna varırız. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Görüldüğü gibi kültür kavramı çeşitli şekillerde tanımlanabilmektedir. Bunun nedeni, her disiplinin hatta her araştırmanın kavram kargaşasına neden olmamak için yararlandığı kavramları kendi anlayışı çerçevesinde tanımlamak durumunda olmasıdır. Aksi takdirde, aynı sözcükle ifade edilen bir kavram birbirinde farklı şekillerde anlaşılabilir. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Kültürlerarası İletişim disiplininde de kültür kavramı, konuya hangi yaklaşımla bakıldığına bağlı olarak farklı şekillerde tanımlanır. Bu derste, kültürlerarası karşılaşmaları daha kolay analiz edebilmek için, kültür “sembol, anlam ve normların tarihsel aktarım sistemi” olarak tanımlanacaktır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Semboller, aracılığı ile oluşturulan anlamlar ve anlamların aktarılması için gösterilen somut iletişim davranışları da dâhil her türlü davranışın kurallarını belirleyen normların oluşturduğu kültür, tarihsel bir süreçte topluluk içindeki bireylere ve bu bireyler tarafından da yeni nesillere aktarılır. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Böylece bir kültür grubu ortak iletişim davranışlarını kendinden sonra gelen nesillere aktararak grup içi iletişimin etkin olarak gerçekleşmesini sağlar. Kültür, aktarım süreci boyunca, yani zamanla değişir. Bu değişme bir yandan sembollerde ve sembollerle aktarılan anlamlarda, diğer yandan da davranış ve normlarda görülür. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Kültürün değişmesi tam olarak insan gereksinmelerindeki değişmelerle paralel değildir. Kültürün somut yanları, diğer deyişle maddi bileşenleri gündelik yaşamı kolaylaştırdıkları ve gereksinmeleri doğrudan karşıladıkları için daha hızlı değişir. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Örnek olarak modayı ele alalım. Moda daha çok nesnel, somut, maddi yönü ağır basan davranışlarda gözlenen ve yaptırımı olmayan bir normdur. Modaya uygun olarak giyinmek, konuşmak, evini döşemek sadece istenilir bir davranıştır. Modaya uymayana bir yaptırım uygulanmaz. Yani ayıplanmaz, kınanmaz ve cezalandırılmaz. Bugün moda olan yarın “demode” olur ve kullanımdan kalkar. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİMLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Aynı şekilde, mimariden üretim araçlarına, ev eşyalarından yemeklere kadar kültürün maddi unsurları, değerler, inançlar, kalıp düşünceler gibi maddi olmayan unsurlardan daha hızlı değişir. İnançların ve değerlerin değişmesi çok daha uzun süreçler sonunda gerçekleşir. Bu nedenle de iletişimde önemli rol oynayan ve “sembolik anlam” lar maddi kültür ögelerine göre daha uzun ömürlüdür ve birkaç nesil boyunca iletişim süreçlerinde üzerlerine düşen rolü oynarlar. KÜLTÜRLERARASILIK Kültürel farklılaşma da kültürün değişme niteliğiyle yakından ilgilidir. Temel olarak insan gereksinmelerini karşılamak amacıyla üretilen kültür ögeleri zamanla farklı bölge, koşul ve topluluklar içinde birbirine benzemeyen değişim süreçlerinden geçerler. Bir süre sonra, kültürlerin hem somut hem de soyut yönleri, başka deyişle hem maddi hem de maddi olmayan ögeleri değişir ve bütün olarak farklı kültürler ortaya çıkar. KÜLTÜRLERARASILIK Dünyanın değişik bölgelerinde, farklı etnik köken, din ve yaşam koşullarına sahip insan topluluklarının geliştirdikleri ve kendilerini bağlı hissettikleri çok sayıda kültür mevcuttur. Aynı topluluk içinde de cinsiyet, yaş ve meslek gibi farklı insan gruplarının olduğunu biliyoruz. Bu grupların kendi aralarında, anlamı üzerinde uzlaştıkları özgün sembolleri, kendilerine has kural ve normları ve davranış kalıpları vardır. KÜLTÜRLERARASILIK Bir kültür topluluğu içindeki daha küçük grup kültürlerine alt kültür diyoruz. Burada kullanılan “alt” ifadesi, o kültürün “aşağıda” olduğu anlamına gelmez. Çünkü “alt kültür”ün karşıtı olarak bir “üst kültür” kavramı yoktur. Alt kültür, bir kültürü oluşturan daha küçük grupların kültürünü ifade eden bir terimdir. KÜLTÜRLERARASILIK Biyolojide kullanılan “doku” ve “hücre” terimleri arasındaki ilişkiye benzer bir ilişkiden söz ediyoruz. Doku kültür ise hücre alt kültürdür. Alt kültürü olmayan kültür yoktur. KÜLTÜRLERARASILIK Bu yüzden, bütün kültürler içinde alt kültürlerin varlığı, iletişim süreçlerinin çoğunda “kültürlerarasılık” dediğimiz durumu ortaya çıkarır. Aynı alt kültürün üyeleri arasında gerçekleşen ve kültür farklılığının söz konusu olmadığı durumlar dışında kalan bütün iletişim süreçlerinde kültürlerarasılık durumu vardır. Bu nedenle kültürlerarasılık kavramının tanımlanması gerekir. Kültürlerarasılık, etkileşime katılanların farklı kültürlere mensup olmaları halinde ortaya çıkan durumdur. KÜLTÜRLERARASILIK Kültürlerarası olmayan iletişim durumundan farkı, tarafların iletişim davranışlarında niyetlendikleri sonucu alıp almamaları da kültürlerinin oynadığı roldür. Aynı kültüre mensup bireyler arasındaki iletişim sürecinde kültür olumlu rol oynarken kültürlerarası durumlarda kültür farkları nedeniyle niyetlenen sonuca varmak zorlaşır. İLETİŞİM Kültürlerarası iletişimin üçüncü temel kavramı iletişimdir. İletişim başlıca iki şekilde kavranır. İletişimi bir süreç olarak kavrayan Süreç Yaklaşımına göre, iletişim birçok bileşenleri olan bir süreç içinde gerçekleşir. İletişim tek bir eylem değil çok boyutlu bir süreçtir. İLETİŞİM Bu sürecin anlaşılması ancak süreci oluşturan bileşenler arasındaki ilişkilerin tanınması ile mümkündür. Bu yaklaşımda iletişim, etkileşimde bulunan tarafların kültürleri dikkate alınmadan tanımlandığında duygu ve düşünceleri paylaşma sürecidir. Bu yaklaşıma göre, hangi kültüre mensup olurlarsa olsunlar, bütün insanlar iletişim sürecinde aynı temel etkinliklerde bulunurlar. İLETİŞİM Ancak iletişim sürecinde her zaman paylaşım olmayabilir. Taraflardan biri duygu ve düşüncesini paylaşmak istemediği halde diğer taraf, iletişim sürecinde onun duygu ve düşünceleri konusunda bir fikir edinebilir. Onun görünüşü, duruşu, konuşma biçemi, seçtiği sözcükler, ses tonu gibi farklı uyaranlardan anlam çıkarılabilir. İLETİŞİM O halde, iletişim sadece istemli olarak gerçekleşen bir süreç değildir. İstemli İletişim Yaklaşımı olarak tanımlanan yaklaşım ancak belirli alanlarda geçerlidir ve gündelik yaşamımızın büyük bölümünde istemsiz iletişim süreçleri içinde yer alırız. İLETİŞİM Söz gelişi yolda yürürken karşılaştığımız insanların çoğuna dikkat etmeyiz. Çoğu da bize dikkat etmez. Sadece dikkatimizi çeken bireylere bakar ve onlarla ilgili anlamlar oluşturabiliriz. Elinde kitaplar olan genç birinin öğrenci olabileceğini, bir başkasının giysilerinin yakıştığını ya da yüz ifadesine bakarak birinin üzüntülü olduğunu düşünebiliriz. İLETİŞİM Aslında bu bir anlam yaratma süreci, yani iletişim sürecidir ve diğer taraf bu sürece istemeden katılmıştır. Uyuyan biri ile ilgili olarak yarattığımız anlamlarda da istemsiz bir katılımcıdan söz edilebilir. O halde, iletişim sürecine istemsiz, bilinçsiz, niyetsiz, amaçsız ve kasıtsız olarak katılmak mümkündür. Bu konuda “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış” şeklindeki atasözümüz çok açıklayıcıdır. İLETİŞİM Haberimiz olmadan, istemeden birinin bize kırılmasına yol açmış olabiliriz. Böyle durumlarda, herhangi bir kastımız olmadığı halde ve başka bir bağlamda kullandığımızda bile, bir sözcük, yaptığımız bir davranış o anda aklımıza gelmeyen birinin başka anlamlar çıkarmasına neden olabilir. “Ben bunu kastetmemiştim”, “niyetim bu değildi” şeklindeki özür ifadelerini bu gibi durumlarda kullanırız. Kültürlerarası iletişimde istem dışı gönderilen mesajlar daha büyük önem taşır. İLETİŞİM İletişimin açıklanmasında ikinci yaklaşım Anlam Yaratma Yaklaşımıdır. Bu yaklaşıma göre, iletişim bir anlamın karşı tarafın zihnine aktarılması durumudur. Dolayısıyla anlık bir şeydir. Okuduğumuz bir metin, dinlediğimiz bir konuşma, izlediğimiz bir film, gördüğümüz bir fotoğraf zihnimizde bir anlam ya da çeşitli anlamlar yaratır. İLETİŞİM Bu anlamların istemli ya da istem dışı olarak bize aktarılmasının önemi yoktur. Eğer duyu organlarımızla bir şeyi algılıyorsak, bu algı zihnimizde anlamlandırılır. Önemli olan, algılama, o algının kodları ve bu kodların açılma sürecinde bulduğu karşılıklardır. Kodlama içsel bir eylemdir ve sözlü ve sözsüz sembollerin anlam oluşturacak şekilde bir araya getirilmesini ifade eder. Söz gelişi matematikte kullandığımız semboller koddur. Kodlar, topluluğun kullandığı dilin kurallarına veya topluluk kültürünün normlarına uygun olarak düzenlenir. İLETİŞİM Anlamlar, insan topluluğu üyelerinin üzerinde uzlaşmaya vardığı ve hangi anlamı taşıdığı onlar tarafından bilinen kodlar ve semboller yardımıyla bir bireyden diğerine ya da başka bir mekâna ve zamana aktarılır. Erol Mutlu kodlamayı “bir mesajın, iletişim kanalının özelliklerine uygun olacak şekilde, bir simgeleştirme süreci aracılığıyla fiziksel olarak iletilebilecek veya taşınabilecek hale getirilmesi” olarak tanımlar (Mutlu, 1995: 219-220). İLETİŞİM Kodlamanın insan iletişimi açısından tanımı “iletişim kurabilmek için çeşitli görsel ve sessel sinyallerin belli kurallara veya kodlara göre düzenlenmesi” şeklindedir. İLETİŞİM Etkileşim sürecine katılan taraflar kodlama yolu ile aktarmak istedikleri anlamları sözlü ya da sözsüz sembollerden oluşan iletiye dönüştürürler. İleti içsel bir süreç olan kodlamanın bir ürünüdür ve aktarılmak istenen anlamın taşıyıcısıdır. İletiler gönderenle alıcı arasında bağlantıyı sağlayan bir kanaldan gönderilir. İletişim kanalları duyu organlarımızla algılayabileceğimiz uyaranların alınabildiği kanallardır. İşitme, görme, tat alma, koklama ve dokuma gibi duyularımızla algılayabileceğimiz uyarı ve iletiler yapılarına göre uygun kanallarla aktarılır. İLETİŞİM Her kültürde belirli kanallar diğerlerine bakarak daha çok kullanılır. Bu nedenle iletişim kanallarının kullanım yoğunluk ve niteliklerine bakarak kültürler arasındaki farkları ayırt etmek mümkündür. İLETİŞİM Söz gelişi Batı Avrupa ve Kuzey Amerika kültürlerinde sözel iletileri iletmek amacıyla kullanılan işitsel kanallar, Latin Amerika ve Akdeniz kültürlerinde görece daha az kullanılır. Latin Amerika ve Akdeniz kültürlerinde iletişim kanalı olarak kullanılan dokunma kanalı ise Batı Avrupa ve iletmek amacıyla kullanılan işitsel kanallar, Latin Amerika ve Akdeniz kültürlerinde görece daha az kullanılır. Latin Amerika ve Akdeniz kültürlerinde iletişim kanalı olarak kullanılan dokunma kanalı ise Batı Avrupa ve Kuzey Amerika kültürlerinde hemen hemen hiç tercih edilmeyen bir kanaldır. İLETİŞİM Bir ileti algılandığında onu oluşturan kodların açılması, sembollerin anlaşılması gerekir. Bu süreçte algılanan iletiden bir anlam çıkarılır. Eğer çıkarılan anlam kaynağın aktarmak istediği anlamla örtüşüyorsa bu iletişime “etkin iletişim” denir. Etkin iletişim niyet edilen anlam ile karşı tarafın çıkardığı anlamın aynı olması durumudur. İLETİŞİM İletişim süreci, bir gönderenin aktarmak istediği bir anlamı kodlayarak bir ileti oluşturması ile başlar. İletinin oluşturulmasında kullanılan kodlar tamamen gönderen olarak adlandırılan bireyin kültüründe mevcut olan kodlardır. Yukarıda tanımlandığı gibi, üzerinde uzlaşmaya varılmış kod ya da sembollerden oluşturulan ileti uygun bir kanaldan alıcıya gönderilir. Alıcı gönderilen iletiyi algılayan ve ileti aracılığıyla gönderenle ilişkilenen bireylerdir. İLETİŞİM Alıcı, gönderilen iletiyi algılaması ile sürece girmiş olur. Alıcının mutlaka gönderenin ileti göndermeye niyetlendiği ve iletişim sürecine istemli olarak katılan biri olması gerekli değildir. Herhangi bir nedenle iletiyi algılayan herkes iletişim sürecine alıcı olarak katılmış demektir. İLETİŞİM Çevremizde, bizimle ilgili olmasa bile algıladığımız ve anlam çıkardığımız çok sayıda olay gerçekleşir. Sokakta birbirlerine seslenen çocuklar, müşterisini çağıran pazarcı, inşaat makinelerinin çıkardığı sesler, otomobil gürültüsü ya da kuş cıvıltısı bizi hedef seçmeyen iletiler olsa da onları algılayıp anlamlandırarak sürece katılan alıcılar oluruz. İLETİŞİM Algılama, insanın çevresindeki uyaranların ya da olayların ayrımında olması organlarınca fark edilip ve onları yorumlama süreci (Mutlu, 1995: 30-31) olarak tanımlansa da burada algılamayı uyaranların duyu organlarınca fark edilip zihinsel süreçlere dâhil edilmesi anlamında kullanacağız. İLETİŞİM Bu seçimin birinci nedeni, “uyarı”nın duyu organlarımızı işaret eden bir kavram olması ve “ayrımında olma”nın da algılama sonucunda gerçeklemesidir. Ayrıca yorumlama, algılamadan sonra gerçekleşen bir süreçtir. Bu nedenle algılama, uyarının alıcıya eriştiği başlangıç noktası olarak kabul edilir. İLETİŞİM Bir ileti algılandıktan sonra kod açımı işlemi gerçekleşir. Bu işlem, iletiyi oluşturan kodların anlamı oluşturmak amacıyla açılmasından başka bir şey değildir. Anadolu’da bir eve bayrağımızın asıldığını görürsek bu iletiyi algılamışız demektir. Ancak Anadolu’da hangi durumlarda bayrak asıldığını bilmeyen biri bu iletinin kodlarını açamaz ve anlamlandıramaz. Bilen biri ise o evde yas olabileceğini, düğün olabileceğini, askere giden bir gencin olabileceğini ya da bir ulusal gün olabileceğini düşünür. İLETİŞİM Eve yaklaştığında davul zurna sesi duyuluyor ya da uzaktan oynayan insanlar görünüyorsa bu iletilerin kodlarını da açarlar. Yani, davul zurnanın düğün, bayram, grev ya da gösteri yürüyüşü, askere uğurlama, karşılama, temel atma ve açılış töreni ve benzeri vesilelerle çalındığını bilenler sadece davul zurna sesine dayanarak anlam çıkarmaz. İLETİŞİM Evlilik düğünü ile sünnet düğünü, askere uğurlama ile karşılama töreninin birbirinden farklı başka sembolleri vardır. Bu sembolleri de taşıyan iletiler alındıktan ve kodları açıldıktan sonra ancak hepsi bir arada yorumlanır. Yorumlama sonunda da anlam oluşturulur. Eğer bu anlam, iletinin taşıdığı anlama uygun, onun aynısı ya da ona yakın ise iletişim başarılı olmuş demektir. İletişim sürecinde istenilen anlamın karşı tarafta oluşması durumuna “etkin iletişim” diyoruz. İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ İster süreç yaklaşımıyla ister anlam aktarımı yaklaşımıyla açıklansın, insanlar iletişim gereksinmesini karşılamak için çeşitli davranışlarda bulunurlar. Bir anlamı aktarmaya yönelik bu tür bütün davranışlara iletişim davranışı diyoruz. İletişimin birinci işlevi bilgi ya da enformasyon aktarmaktır İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ Birçok kültürde iletişimin bu işlevi diğerlerine göre üstün tutulur ve iletişimin temel amacı nesnel anlam aktarımını sağlamak olarak görülür. Bu kültürlerin üyeleri iletişim sürecine katıldıklarında iletilerin içeriklerini düz anlamlarıyla algılama ve anlamlandırma eğilimindedir. İletilerin büyük çoğunluğu sözlüdür. İmalar, kinayeler ve anlam kaydırma yoluyla herhangi bir anlam aktarımı hoş karşılanmaz. İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ Onlar için önemli olan, anlamın en kısa, kolay ve yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde, aktarılmasıdır. İletileri içeriklerine göre değil de gönderildikleri kanallara, gönderiliş tarzlarına göre anlamlandırma eğiliminde olan kültürlerin üyeleri de bu yüzden onları soğuk, espriden yoksun, düz ve sert insanlar olarak değerlendirir. İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ İletişim davranışlarının ikinci işlevi, istemli de olsa istem dışı da olsa sosyal ilişkileri etkilemektir. İnsanlar arasında var olan ilişkileri sürdürmek, geliştirmek ya da kesmek yanında yeni ilişkiler kurmak bu işlevlerden bir tanesidir. Yeni ilişki kurmaya ya da var olanı sürdürmeye yönelik iletişim davranışlarında çoğu zaman ileti içeriğinin bir önemi yoktur. Söz gelişi, bizim kültürümüzde karşılaştığımız arkadaşımıza ya da eve gelen konuğa sorulan “Nasılsınız?” sorusunun işlevi tamamen var olan ilişkiyi sürdürmeye katkıda bulunmaktır. İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ Eğer konuk ya da arkadaşımız bu sorunun içeriğini düz anlamıyla algılayıp gerçekten nasıl olduğunu anlatmaya başlasa pek normal karşılanmaz. Sosyal bağları yönetmeye yönelik iletişim davranışları kültürden kültüre değişir. Bu nedenle bir kültürdeki ilişkisel iletişim davranışı diğer kültüre mensup birey tarafından genellikle düz anlamıyla anlaşılır. Bu durumu anlatan ve yıllardır söylenegelen bir hikâyecik vardır. İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ Bilim insanları dünyanın en hızlı ve en akıllı bilgisayarını yapmışlar. Sonra da bütün dünyaya, bu bilgisayarın bilemeyeceği sorunun olmadığını ve böyle bir soruyu sorana çok büyük ikramiye vereceklerini ilan etmişler. Bunu duyan her ülke kendi içinde yarışma düzenleyerek bir soru hazırlamış ve belirli bir günde sırayla soruları sormaya başlamışlar. Bilgisayar sorulan sorulara birkaç saniye ile birkaç dakika arasında yanıt veriyormuş. Sıra ülkemizin temsilcisine geldiğinde bilgisayara yaklaşıp yazılı sorusunu bilgisayara okutmuş. Bilgisayar çalışmaya başlamış, bir dakika, bir saat derken akşam olmuş ve bilgisayardan dumanlar çıkmaya başlamış. Bilim insanları koşup bilgisayarı kapatmışlar. Bizimkine dönüp kazandığını bildirmişler. Ödül töreninde grubun başkanı kulağına eğilip sormuş: “Ona ne sordun?” Bizimki cevap vermiş: “Çok basit bir soruydu: Ne var, ne yok? dedim.” İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ Hikâyeye göre, bilgisayar bu soruyu düz anlamıyla kabul edince, gerçekten dünyada ne var, ne yoksa tarayıp yanıt hazırlamaya çalışmış. Oysa yanıt bizim için çok kolay: “İyilik, güzellik”! İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ Sosyal ilişkileri yönetme işlevini yerine getiren iletişim davranışlarında iletinin içeriği değil iletim biçimi önemlidir. Başka deyişle “ne” söylendiğinden çok “nasıl” söylendiğine bakılır. Bu nedenle de iletiler sözel kodlar yanında hatta çoğu durumda onlardan daha büyük oranda sözsüz kodlardan, işaretlerden oluşur. Etkileşim sırasında çoğunluğu sözsüz olan bu işaretlere dikkat etmemek, birçok durumda önemli yanlış anlamalara ve beklenmeyen tepkilerine neden olabilir. İLETİŞİMİN İŞLEVLERİ Etkileşime katılanlar, iletişim davranışları aracılığıyla bilinçli ya da bilinçsiz olarak, düşüncelerini, değerlerini ve normlarını da aktarmayı amaçlar. Bunun sonucunda, karşı tarafın düşünce biçiminde, fikirlerinde ve değerlerinde değişmeler olabilir. Propaganda ve reklam çalışmalarında, iletişim davranışlarının bu işlevinden yararlanılmaya çalışılır. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ İletişim sürecini daha iyi anlamak için özelliklerini bilmek gerekir. İletişim süreci, sürece katılanların niteliklerine, yani yaşlarına, cinsiyetlerine, sosyal durumlarına ve mensup oldukları kültürlere bakmaksızın burada açıklayacağımız özelliklere gösterir. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Öncelikle bilinmesi gereken şey, duygu ve düşüncelerimizi bir başkasının zihnine doğrudan doğruya aktarmamız mümkün değildir. Aynı toplumun ya da ailenin içinde yaşasak da bizi birbirimizden ayıran hem fiziksel hem de ruhsal sınırlar vardır. Düşüncelerimizi ve duygularımızı doğrudan doğruya aktaramadığımız için, onları semboller vasıtasıyla aktarırız. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Bu semboller ses, nesne, hareket, renk, temas olabilir. Bireyin içinde bulunduğu ve başkasının giremediği sınırların genişliği kültürden kültüre değiştiği gibi duygu ve düşünceleri aktarmak için yararlandıkları semboller de kültürden kültüre değişir. Konuşulan dil seslerden ibaret olan sembollerden oluşur. Her insan topluluğu kendi içinde sembollerin taşıdığı anlamlar üzerinde uzlaşma sağlar. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Böylece üzerinde uzlaşma sağlanan sessel sembollerin bütünü konuşulan dili oluşturur. Kömür rengine Türkçede “siyah” ya da “kara” denirken, İngilizcede “black”, Almancada “schwarz” aynı anlamı taşıyan sessel sembollerdir. “Cem” sessel sembolünden biz başka anlam çıkarırız, İngilizler başka anlam çıkarır. Daha yakın bir kültürden örnek verebiliriz. Söz gelişi, “dal” sessel sembolü Anadolu Türkçesinde “ağacın kolu” anlamına gelirken Azerbaycan’da “arka” anlamını taşır. Yani sembolün şekli aynı olsa da anlamını veren kültürdür. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Kültür semboller yoluyla nesilden nesle aktarılır ve nesilleri birbirine bağlar. Her kültürün üyeleri de iletişim sürecinde algıladıkları sembolleri kendi kültür kodlarına göre açar ve yorumlayıp anlamlandırmaya çalışır. Eğer bir sembol, alıcı bireyin kültüründe yoksa alıcı onu algılamaz. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Amerikan toplumunda kamuya açık bir yerde karşılaşan iki erkeğin birbirini öpmesi normal karşılanmaz. Ancak Türkiye’de durum tam tersidir. Yolda arkadaşımızı gördüğümüzde çoğu zaman hem el sıkışır hem de birbirimizi öperiz. Eğer sadece el sıkışırsak aramızın “soğuk” olduğu ya da pek samimi olmadığımız anlamı çıkarılır. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ İletişim sürecinde her ileti bir sonuç doğurur. Başka deyişle algılanan her iletiye bir tepki verilir. Tepkiler bazı durumlarda çok açık ve duyu organlarıyla algılanabilen nitelikte olabileceği gibi, bazı durumlarda kapalı olabilir. Kapalı ya da örtük tepkiyi algılamak için tepki veren bireyin kültür kodlarını bilmek ve etkileşim sırasındaki davranışlarını gözlemek gerekir. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Daha önce, iletişim sürecinde alıcı ve gönderen olarak adlandırdığımız bireylerin her zaman sürece istemli ve bilinçli olarak katılmadıklarını belirtmiştik. Gönderen durumunda olan bireyler farkında olmadan ileti gönderebildikleri gibi, alıcılar da bazen istemeden bu iletileri algılayabilir. Ancak ister istemli ister istem dışı olsun, her iletişim süreci mutlaka bir sonuç doğurur. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Aniden duyulan bir siren sesi tehlike sembolü olarak algılanır ve tepki verilir. Koridorda görmeden yanından geçtiğimiz bir arkadaşımız bizim davranışımızdan bir anlam çıkarır. Bazen de çıkarılan anlam aramızdaki arkadaşlığa yansır. İnsan iletişiminde iletiler algılanır ve tepki verilir. Ancak bu tepkilerin şeklini belirleyen kültürdür. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ İletişim dinamik bir süreçtir. İletişim sürecine katılanlar iletileri algılar, anlamlandırır, yanıt verir, tepki gösterir. Bu yanıt ve tepkiler diğer tarafça algılanıp anlamlandırılır ve karşılığı verilir. Bu döngü sırasında artık hiçbir taraf eskisi gibi değildir. Bundan sonra iletişim başka bir düzeyde gerçekleşir. Bu durumu şöyle anlatabiliriz: İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Bir kişi ile karşılaştığımızı varsayalım. Karşılaştığımız yer ve zamanı şimdilik bir tarafa bırakalım. İlk birkaç saniye içinde karşıdakinin boyu, kilosu, yaşı, giyim tarzı, giysi renkleri, ayakkabısı, elleri, yüzüne bakıp kendi kültürümüze göre bir anlam çıkarırız. Uzun boylu, ince, uyumlu ama spor giyimli, elleri temiz, hafif sakallı ama saçı taralı, temiz ve moda bir gömlek giymiş ama kravatsız, otuz-otuz beş yaşlarında gülümseyerek elini bize uzatan bir kişi hakkında ilk izlenimimiz nasıl olur? İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Ya da betimlediğimiz bu görünüşün sembolik anlamı nedir? Bu soruların yanıtını kendi kültürel kodlarımıza göre çok hızlı bir şekilde veririz. Bürokrat değil, sempatik, bedenen çalışmıyor, modadan anlıyor, beslenmesine dikkat ediyor ya da spor yapıyor. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Kısaca, olumlu bir izlenim edinmişiz demektir. Elimizi uzatıp tokalaşırken aramızdaki etkileşim sürecinde başladığımız noktada değiliz. Çünkü karşımızdaki hakkında olumlu bir izlenimimiz var artık. Elimizi uzatıp tokalaşırken adını ve mesleğini ya da konumunu söylüyor. “Ben Mehmet, şantiye şefim”. Biz de kendimizi tanıtıyoruz: “Memnun oldum. Ben Ayşe, inşaat mühendisiyim”. Şimdi süreç yine değişti. Çünkü her iki taraf birbirini ismen ve mesleki olarak tanıyor. Aslında, karşı taraf şantiye şef olduğunu söyledi. Ancak şantiye şef olmak için ya mühendis ya da mimar olmak gerektiğini biliyoruz. Böylece iletişim süreci başlangıcından sonra bir dakika içinde birkaç kez değişti. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Bu nedenle iletişim süreci dinamiktir diyoruz. İletişim süreci, sürece katılanlarla birlikte sürekli olarak değişir. Elinizdeki kitap aracılığıyla kitabın yazarıyla olan iletişim süreciniz de sürekli değişmektedir. Okuduğunuz her satır sizi bir öncekinden farklı kılmaktadır. Artık kültürün ne olduğunu, iletişim sürecinin nasıl işlediğini biliyorsunuz. Bundan sonraki satır ve sayfaları bu bilgiler ışığında okuyacağınız için, siz artık bu satırları okumadan önceki siz değilsiniz ve yazar da bundan sonraki satırlarda sizin donanımınızı göz önüne alacaktır. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ İletişim süreci belirli bir bağlamda gerçekleşir. Bağlam, iletişim süreci gerçekleşirken içinde bulunulan fiziki ortamı, zamanı ve sosyal ilişkiler ağını ifade eder. Yani iletişim süreci kendi başına, bir boşlukta gerçekleşmez. Bu nedenle herhangi bir iletişim sürecini incelerken mutlaka hangi bağlamda gerçekleştiğini anlamak gerekir. Çünkü bağlam etkileşim içindeki insanların iletişim davranışlarının biçim ve biçemini belirler. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Birkaç hafta birbirini görmeyen iki samimi okul arkadaşının üniversite kantininde karşılaştıklarındaki konuşma biçemleri, kullandıkları sözcükler, ses tonları, oturuş ya da duruşları, birbirlerine karşı tavırları, aynı kişilerin bir cenaze töreninde karşılaştıklarındakinden farklı olacaktır. Bu farkın nedeni, içinde bulunulan fiziksel ortam, orada bulunma gerekçesi, bu durumla ilgili daha önceden uygulanmış ve üzerinde uzlaşmaya varılmış kurallar, kısacası bağlamdır. Bu nedenle bağlam iletişim sürecinde anlamın oluşturulmasını doğrudan etkiler. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Bağlama göre iletişim süreçlerini yöneten kurallar değişir dedik ancak farklı kültürlerde benzer bağlamda gerçekleşen iletişim süreçlerinin kuralları farklıdır. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Söz gelişi, uzun süre birbirini göremeyen iki arkadaşın otobüs durağında karşılaşması durumunda gözlenen davranışlar, karşılaşanların kültürüne göre farklılık gösterir. Her kültürde böyle durumlar için belirlenmiş kurallar ya da “senaryo”lar vardır. Kültürün üyeleri içinde bulundukları duruma uygun senaryodaki rollerini oynar, kabul edilmiş, üzerinde uzlaşmaya varılmış davranışları gösterirler. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Bu kurallar ve senaryolar çocukluktan başlayarak kültür aktarımı süreci boyunca öğrenilir ve yeni kuşaklara aktarılır. Hangi bağlamda nasıl davranılacağı ve başka bir davranışın ne anlama geleceği, kültürel değerler gibi bilinçaltına yerleşir ve insanlar kendi kültürlerine uygun olmayan davranış gösteremez; eğer böyle bir şey olursa rahatsızlık duyarlar. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ Nerede, neyin söylenip neyin söylenemeyeceğinden tutun, hangi bağlamda ne giyileceğine kadar yaşamın her alanında geçerli olan bu kural ve senaryolar iletişim davranışlarını sınırlayan, belirleyen açık ve örtük kuralları içerir. İletişim davranışları üzerinde belirleyici rol oynayan ve kültürden kültüre farklılık gösteren bu kurallar kültürlerarası iletişim açısından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle kültürlerarası iletişim durumlarını açıklamaya çalışan kuramlar oluşturulurken öncelikle kültürel farklılıkları sınıflandırmaya ve hangi kültürel niteliklerin hangi kuralları yönettiğini anlamaya çalışırız. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ İletişim süreci sabit bir seyir izlemez, dönüşür. İletişim sürecinin dönüşürlük özelliği biraz önce verdiğimiz Mehmet ile Ayşe’nin karşılaşması örneğinde olduğu gibi, sürece katılanlarda gerçekleşen bilişsel değişmeye dayanır. Eğer bir bütünü oluşturan bileşenler değişiyorsa, onların arasındaki bağlantıların niteliği değişiyorsa bütün de değişiyor demektir. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ İletişim sürecine katılan bireylerin birbirlerinin kişisel nitelikleri, iletişimin içeriği ve karşılıklı olarak iletişim biçemleri hakkında bilgi sahibi olmaları, sürecin dönüşmesine ve başka bir nitelik kazanmasına neden olur. Örnekte gördüğümüz gibi, başlangıçta iki yabancının karşılaşması şeklinde başlayan süreç birkaç dakika sonra aynı alanda çalışan benzer mesleklere sahip insanların iletişimine dönüşmüş oldu. İLETİŞİM SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ İletişim süreci aynı zamanda bir öğrenme sürecidir. İletişime katılanlar istemli ya da istem dışı olarak bir şeyler öğrenir. Öğrenme bireyi bilişsel olarak değiştirir, iletişim davranışlarını etkiler. Süreç de dönüşmüş olur. Dönüşürlük özelliği, dinamiklik özelliğinin sonucudur. TOPLUM VE KÜLTÜR TOPLUM VE KÜLTÜR Topluluk ile toplum kavramları sosyal bilimlerde farklı anlamlarda kullanılır. Topluluk, belirli amaç için bir araya gelen ve onu oluşturanlar arasındaki bağların çok güçlü olmadığı, yaşamını uzlaşmayla belirlenmiş kurallar çerçevesinde sürdüren insan gruplarına verilen addır. Onları bir araya getiren amaç ortadan kalkınca topluluk da dağılır. Toplum ise bireylerin kurumsal bağlantılarını ve birbirleriyle ilişkilerini, kendi aralarında uzlaşmayla belirledikleri kurallar çerçevesinde yürüttükleri bir birliktir. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM KURAMLARI KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM KURAMLARI Temel sorumuz “kültürler nasıl farklılaşıyor?” olacak. Birbirine yakın coğrafi konumlara sahip insan topluluklarının bile nasıl birbirinden farklı kültürlere sahip olduğunu açıklamaya çalışan kuramlardan bazılarını inceleyerek kültürlerarası iletişim durumlarını anlayabilmek için bu kuramlardan nasıl yararlanacağımızı göreceğiz. KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM KURAMLARI Kültürlerarası iletişim durumu dediğimiz, farklı kültürlere mensup bireylerin karşılaşmaları durumda iletişimin nasıl gerçekleştiğini açıklamak üzere çok sayıda kuram geliştirilmiştir. Bunlardan ilki Edward T. Hall tarafından ortaya konulan Enformasyon Sistemleri Kuramı’dır. Daha sonra geliştirilen kuramlar arasında en çok ilgi gören ve iletişim bilimleri dışında da oldukça yaygın kullanılan kuram, Geert Hofstede’nin Kültürel Boyutlar Kuramı’dır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Enformasyon Sistemleri Kuramı olarak adlandırılan bu kuram, kültürün sözsüz bileşenlerini açıklamak ve iletişim üzerindeki etkilerini ortaya koymak amacıyla geliştirilmiştir. Amerikalı antropolog Edward T. Hall (1914-2009) “primary message systems” (birincil bildirim sistemleri) olarak adlandırdığı insan etkinliklerinin bütün insanlarda ortak olduğunu ileri sürmüştür. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bu etkinlikleri de etkileşim, toplumsal yaşam, geçimini sağlama, iki cinsiyetlilik, mekânı kullanma, zamanı kullanma, öğrenme, oynama, savunma ve maddeden yararlanma olarak sınıflandırmıştır (Hall 1973: 38). Hall’e göre, insanlar bu temel etkinlikler nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaçlarını farklı şekillerde karşılamakta, sonuçta da farklı kültürel birikimlere sahip olmaktadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Ortak İnsan Etkinlikleri Bu etkinlikleri kısaca irdeleyerek, Enformasyon Sistemleri Kuramı’ nın kültürel farklılıkların ortaya çıkışına nasıl bir açıklama getirdiğini görelim: ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Etkileşim Hall, bütün canlıların uyarılma yeteneğine sahip olduğunu belirtir. Uyarılma, canlının çevresi ile etkileşiminin birinci koşuludur. Her canlı, evrimleşme derecesine göre farklı karmaşıklıkta uyarıları algılar ve yanıt verir. İleri aşamalardaki canlılar için uyaranlar, diğerlerinden farklıdır. Söz gelimi havanın nemi, rüzgâr ya da güneş ışığı bitkiler açısından önemli uyaranlardır. Aynı uyaranları insanlar da algılar. Ses ve renkler hayvanların büyük bölümü tarafından algılanabilen uyaranlardır. Ancak söz ve semboller yalnız insan için uyaran niteliği taşırlar. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Etkileşim Benzer uyaranları algılayabilen canlılar arasında bir etkileşimden söz edilebilir. Uyarana verilen tepki karşıdaki tarafından algılandığı durumlarda etkileşim gerçekleşmiş demektir. Etkileşim olmadan kültürün oluşması mümkün değildir. Ancak etkileşim sistemi her insan topluluğunda farklı şekilde işler. Etkileşim süreçleri geliştirilen kültüre göre şekillenir. Bireyler arasındaki etkileşimin süresinden, süreç içinde bireylerin birbirlerine göre konumuna kadar her şey kültür tarafından belirlenir. Bu yüzden, etkileşim kültürün merkezinde yer alır ve her kültürün etkileşim tarzı da diğerlerinden farklıdır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Toplumsal Yaşam Bütün insanlar topluluklar halinde yaşarlar ancak diğer canlılardan daha karmaşık ve kurumsallaşmış bir toplumsal yaşam sürerler. Toplumsal yaşamın kuralları, kurumları ve davranışları belirleyen normlar kültürden kültüre değişir. Toplumsal yaşam, bireylerin nerede, nasıl davranacaklarını, toplumsal senaryolardaki rolleri de içeren geniş bir kavramdır. Bu nedenle toplumsal yaşam bütün insanlar için ortak bir etkinlik olmakla birlikte, kültürden kültüre farklılık gösterir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Toplumsal Yaşam Farklı kültürlere mensup bireyler tanımadıkları kültürlerde toplumsal yaşama ayak uydurmakta güçlük çekerler. Toplumsal yaşama ayak uydurmak, uygun iletişim davranışları göstermek anlamına gelir. İçinde bulunulan kültürün kural ve normları çerçevesinde davranmak, “normal” ve “uygun” davranış olarak adlandırılır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Geçinme Geçinme, ortak insan etkinliklerinden biridir. Bütün insanlar, yaşamlarını devam ettirebilmek için beslenmek zorundadır. Diğer canlılar gibi, insanlar da ilk önce beslenme gereksinmelerini karşılamayı öğrenirler. Daha sonra hayatta kalabilmenin koşullarını yerine getirme çabaları gelir. Örtünme ve barınma bunlar arasında önemli yer tutar. Bu temel gereksinmelerin karşılanması için çeşitli etkinliklerde bulunulur. Bu etkinliklerin tümü geçinme etkinlikleri adı altında toplanır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Geçinme Her toplum, bulunduğu coğrafi koşullar, sahip olduğu mali ve teknolojik olanaklara göre geçinme etkinliklerini şekillendirir. Günümüzde ekonomi olarak adlandırılan bu etkinlikler bütünü kültürden kültüre farklılaşır. Ekonomik etkinlikler her ne kadar küreselleşme ile birlikte dünya ölçeğinde benzeşmeye başlasa da ekonominin benzer alanlarında, benzer teknolojiler ve mali olanaklarla farklı sonuçlar alınmasının altında yatan temel neden kültürel farklılıklardır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Geçinme Her kültürün geçinme etkinliği, o kültürün oluşumundan başlayarak, geçirdiği değişme evreleri ve koşulları tarafından şekillenir. Böylece kültürler arasında farklılıklar ortaya çıkar ve geçinme etkinlikleri, kültürün özgün biçimini almasına katkıda bulunarak iletişim davranışlarını belirler. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI İki Cinsiyetlilik İki cinsiyetlilik insanlar arasındaki biyolojik farklılıkların toplumsal yaşamdaki yansıması olan etkinlik sistemidir. Hall, insanın üremesinde ana ve babadan gelen kromozomların farklı genetik birleşimlerde olmasının, değişen çevreye uyum sağlama açısından büyük önem taşıdığını belirtir. Bütün kültürlerde de bu iki cinsiyetle ilgili soyutlaştırmalar ve somutlaştırmalar yapılmakta, sonuçta biyolojik özelliklerin kültürel sonuçları iletişim davranışlarımızı belirlemektedir. Erkek ve kadınlar için kültür tarafından “uygun” görülen davranış örüntüleri küçük yaşlardan itibaren çocuklara öğretilir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI İki Cinsiyetlilik Hangi cinsin, hangi bağlamda, nasıl davranacağı toplumsal senaryolar yoluyla ezberletilir. Daha sonra benzer bağlamda, benzer davranışlar gösterilerek “uygunluk” sağlanmış olur. Kültürün insanları cinsiyetlerine göre ayırmasına neden olan ve biyolojik temeli bulunmayan bütün kural ve normları kapsayan uygulamaları toplumsal cinsiyet kavramı altında incelenir. Kültürün insanları cinsiyetlerine göre ayırmasına neden olan ve biyolojik temeli bulunmayan bütün kural ve normları kapsayan uygulamaları toplumsal cinsiyet kavramı altında incelenir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI İki Cinsiyetlilik Her kültürde toplumsal cinsiyet algılaması diğerlerinden farklıdır ve bu farklılık iletişim davranışlarında açık bir şekilde gözlenir. Bazı kültürlerde erkeklerin duygularını gizlemeleri beklenirken, bazı kültürlerde duygularını gizlemek “soğukluk”, “katı yüreklilik” ve “acımasızlık” gibi sıfatlarla nitelenir. Cinsiyet farkına dayalı davranışlar konuşma dilinde de kendini gösterir. Kadın ve erkekler aynı dili konuşsalar da farklı jargonlar kullanırlar. Konuşma biçemleri, jest ve mimikler de birbirinden farklıdır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Mekanı kullanma Mekânı kullanma bütün canlılarda ortak olan bir özelliktir. Her canlının uzamsal bir egemenlik sınırı vardır. Canlı, bu sınırlar içinde geçimini sağlar, kendini emniyette hisseder ve başkalarından en az etkilenecek şekilde yaşar. İnsan ile doğal çevre arasındaki ilk fiziksel sınır cilttir. Bundan sonra soyut sınırlar gelir. Bu sınırlar gözle görünmeyen sınırlardır. Birey merkezde olmak üzere, içeriden dışarıya doğru halkalar halinde genişleyen bu sınırların belirlediği mekânlar sırasıyla; kişisel mekân ve egemenlik mekânıdır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Mekanı kullanma Kişisel ve egemenlik mekânları bireyden bireye farklılık göstermekle birlikte, kültür tarafından belirlenirler. Kişisel mekân, bireyin kendinden başka hiç kimsenin girmesine izin vermediği mekândır. Annesi, babası, kardeşleri, eşi ve çocuklarının bile bu mekâna girmesi bireyi rahatsız eder. Bazı kültürlerde bu mekân bireyin bedeni çevresindeki birkaç santimetrelik sınırla belirlenir, bazı kültürlerde ise 50-60 santimetreyi bulabilir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Mekanı kullanma Örneğin, Anadolu’da öğrenciler okul bahçesinde kollarını birbirlerinin omzuna atarak konuşabilir, yürüyebilir, karşılaştıklarında birbirlerine sarılıp öpebilirler. Bundan rahatsız olanların sayısı azdır. Aynı davranışı İngiliz okul bahçelerinde görmek mümkün değildir; çünkü sınıf arkadaşı da olsa, bir başkasının kişisel mekânına girecek kadar yaklaşması bir İngiliz çocuğunu rahatsız eder. Kişisel mekânı geniş olan kültürlerin üyeleri kendilerine dokunulmasından rahatsız olurlar. Kişisel mekânın dar olduğu kültürlerde ise dokunma samimiyetin ifadesi olarak kabul edilir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Mekanı kullanma Egemenlik mekânının genişliği de kültürden kültüre değişir. Toplumsal hiyerarşi ve bireylerin toplum içindeki yerleri egemenlik mekânlarının genişliğini belirleyen önemli etkenlerdir. Bir toplumda hiyerarşi piramidi ne kadar yüksek ve dikse, piramidin tepe noktasına yakın düzeylerdeki bireylerin egemenlik mekânları o kadar geniş olur. Batı toplumlarında hiyerarşi piramidi daha yayvandır. Bu nedenle toplumda bireyler arasındaki güç farklılığı azdır. Dolayısıyla da bireylerin egemenlik mekânları birbirine yakındır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Mekanı kullanma Hall'e göre, Batı kültürlerinde kişisel mekan ve egemenlik mekanı Doğu kültürlerinde olduğundan daha geniştir. Toplumsal hiyerarşi ve bireylerin sosyal statüleri hakimiyet mekanlarının genişliğini belirleyen önemli etkenlerdir. Bu açıdan, her ne kadar görünür sınırlarla çevrilmese de, iletişime katılan tarafların mekanı nasıl kullandıkları iletişim sürecinde algılanır ve bu, iletişim sürecini doğrudan doğruya etkiler. Etkileşime katılan kişiler arasındaki fiziki mesafe ne kadar azsa, aralarında o kadar yakın ilişki var demektir. Ancak mesafenin miktarı kültürden kültüre değişir. Alman kültüründe bu mesafe Türk kültüründe olduğundan daha fazla, Türk kültüründe ise Arap kültüründekinden fazladır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Zamanı Algılama ve Kullanma Zamanı algılama ve kullanma ile yaşam arasında çok yakın bir ilişki vardır. Çünkü yaşamın kendisi belirli zaman içinde geçmektedir. Kalp atışları, gündüz ve gece, mevsimler ve bunların sonucunda oluşan olayların ritmi doğrudan doğruya doğaya bağlı olsa da, yemek öğünleri, konuşma ritmi gibi zamanla ilgili davranışlar kültürel nitelik taşımaktadır. Böylece zamanı "doğal zaman" ve "kültürce şekillendirilmiş" zaman olarak iki kategoride incelemek gerektiği ortaya çıkmaktadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Zamanı Algılama ve Kullanma Her kültürün kendine özgü zaman sistemi vardır ve bu bakımdan zaman kullanma kültürlerarası iletişim açısından büyük önem taşımaktadır. İletişim sürecinde zaman istem dışı kullanılır. Yani, iletişime katılan bir kişi zamanı elinde olmadan ve düşünmeden, kültürel kalıplarına uygun biçimde algılar ve kullanır. Dolayısıyla birey "zamanı algılama ve kullanma sistemi" nde asıl duygu ve düşüncelerini sözlü iletişimde olduğu kadar kolaylıkla saklayamaz. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Zamanı Algılama ve Kullanma Farklı bir kültürün üyeleriyle iletişim kurmak isteyen bir kişinin "zaman mesajlarını" okuyabilmesi için de, zamanın diğer kültürde nasıl algılandığını bilmesi gerekir. İletişime katılan her insan kendi kültürünün zaman sisteminin diğer kültür için de geçerli olmasın bekler ve onların mesajlarını kendi zaman kavramına uygun olarak algılar. Bu nedenle farklı kültürden bireylerin katıldığı iletişin sürecinde yabancı zaman sisteminin "gizli mesajları" algılanamaz. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Zamanı Algılama ve Kullanma Hall'e göre, zaman sistemlerindeki, farklılığın en önemli nedenlerinden biri, zamanı "monocrone" ve "polycrone" olarak algılamak ve kullanmaktır. "Monocrone" zaman algılaması eylemler belirli zaman dilimleri içinde ve birbiri ardınca gerçekleştirme eğilimini, "polycrone" zaman algılaması ise birçok eylemi veriler toplam zaman içinde bir arada gerçekleştirmek eğilimini ifade etmektedir. Hall, zamanı "monocrone" algılayan kültürleri "monocrone cultures", "polycrone" algılayan kültürleri ise "polycrone cultures" olarak adlandırmaktadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Zamanı Algılama ve Kullanma Hall'e göre, monokron kültürler zamanı geçmişten gelip geleceğe giden lineer bir doğru olarak algılar ve kullanırlar. Monokron zaman, bir bireyin belirli bir zaman diliminde kendisini belirli bir eylem üzerinde yoğunlaştırmasını sağlamak için, bölümlere ayrılır, planlanır ve sınıflandırılır. Bu nedenle monokron kültürlerin üyeleri zamanı, harcanabilen, tasarruf edilebilen ve kaybolabilen maddi bir değer gibi algılar. Bu tür kültürlerde zaman yaşamın düzenlenmesinde ve önceliklerin belirlenmesinde sınıflandırma sistemi gibi kullanılır. Farklı derecelerde olmak kaydıyla, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika kültürleri monokron eğilim gösterirler. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Zamanı Algılama ve Kullanma Zamanı polikron algılayan kültürlerde insanlar arasındaki etkileşim, zamanı düzenleyen plan ve programlardan üstün tutulur. Polikron zaman, bir doğru yerine, nokta olarak algılanır bu nedenle polikron kültürlerde "zaman" kolayca anlaşılabilir bir kavram değildir. Zamanı polikron algılayan kültürlerin üyeleri, zamanı kullanma açısından monokron kültürlerin üyelerinden daha esnektir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Öğrenme İletişim açısından öğrenme, çevreye uyum için gerekli olan bilgileri edinme olarak tanımlanabilir ve evrensel bir olgudur. Öğrenme, yaşamın temel etkinliklerinden biridir. Ancak öğrenmenin yolu, şekli ve süresi kültürden kültüre değişir. Bazı kültürlerin üyeleri belleğe dayalı, bazıları ise mantığa dayalı olarak daha kolay öğrenirler. Bazı kültürlerde görerek, bazılarında ise yaparak daha çabuk öğrenilir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Öğrenme Kuzey Amerika kültüründe "yapmak" öğrenmenin temel prensiplerinden biridir. Bu nedenle bir ülkede başarılı olan eğitim sistemini başka bir kültürde uygulamak her zaman başarılı sonuçlar vermeyebilir. Belirli bir yolla öğrenmeyi öğrenmiş bir kişiye, başka yolla öğrenmeyi öğretmek oldukça zordur. Özelikle dil öğretimi konusunda uzmanlaşmış kuruluşlar önemli sayı da öğrenci aldıkları kültürlere özgü dil öğretim kitapları hazırlamaktadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Öğrenme Kültürün büyük kısmı "öğrenilmiş ortak davranışlar"dan ibaret olduğu için, öğrenme sistemini tanımadan bir kültürün üyelerinin iletişim davranışlarını değerlendirmek olanaksızdır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Oyun Hall'ün kuramında yer alan önemli enformasyon sistemlerinden biridir. Oyunun yaşam sürecindeki önemi son zamanlarda daha iyi anlaşılmaktadır. İnsan, esprilerini anlayabildiği gruplar içinde kendini daha rahat hisseder. Oyun arkadaşlığı kavramı çocukluktan itibaren insan ilişkilerinde büyük, rol oynar. Günümüzde oyun için büyük zaman, alan ve parasal kaynak ayrılmakta ve bundan eğitimsel, ekonomik ve siyasal ve benzeri yararlar beklenmektedir. Oyun ve spor alanları, stadyumlar, hipodromlar, kahvehaneler ve kumarhaneler oyunun günlük yaşamdaki yerini göstermek bakımından örnek oluşturmaktadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Oyun Çeşitli kültürlerde oyunların genel özelliklerine bakarak o kültürün üyelerinin iletişim davranışla hakkında ipuçları bulunabilir. Söz gelişi Batı Avrupa ve Kuzey Amerika kültürlerinde ister çocuklar, ister yetişkinler tarafından oynansın, oyunların çoğunluğu rekabet ve yarışma temeline oturur. Bu nedenle bu kültürlerde oyun genellikle bireyin bağımsız bir etkinliği değildir. Türk Kültüründe ise durum farklıdır. Oyunlar daha çok çocuğun "...[gerçek] yaşama uyumunu, birlikte karşılıklı sevgi ve saygı içerisinde yaşamalarını sağlar". ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Oyun Dolayısıyla, Amerikan kültürünün üyeleri iletişimde bireyci yönelimleri üstün tutarken, Türk kültürünün üyelerinin grup içi uyum ve ahengi korumaya yönelik iletişim biçimlerini kullanma eğilimi göstermesi doğal sayılmalıdır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Savunma Savunma, diğer canlılar gibi, insan yaşamı açısından da en önemli etkinliklerden biridir. İnsan, yaşamım sürdürmek için içgüdüsel davranışlarından ve anatomik özelliklerinden yararlanan canlılardan farklı olarak, toplumsal yaşamda bireyleri ve ulusları birbirlerine karşı koruyacak ulusal ve uluslararası yasaları ve kendini doğaya karşı koruyacak bilim ve teknolojiyi geliştirmeyi bilmiştir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Savunma Başka deyişle, insanın savunması yalnız doğal niteliklerine değil, daha çok onun birikimine, kültürüne bağlıdır. Çünkü insan kendini yalnız doğadaki olası düşmanlarına karşı değil, aynı zamanda insan toplumuna karşı da korumalıdır. İnsan aynı zamanda kendi içindeki yıkıcı güçlere karşı da kendini savunmak zorundadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Savunma Tıp, insanı doğadan gelebilecek hastalıklara karşı korur. Toplumlar, yasaları uygulayarak toplum içinde bireylerin haklarını diğer bireylere karşı koruyan kurumların yanında, kendi haklarını diğer toplumlara karşı korumak üzere ordular kurmuştur. Din kurumu, kültürlerarası iletişim alanında yasaların uygulanması ya da tıptan daha önemli yer tutmaktadır. Çünkü, aynı dine inansalar da, farklı kültürlerin üyeleri dini birbirlerinden farklı algılar ve davranışları belirleyen dinsel uygulamalarda farklılıklar gözlenir. Bazı kültürlerde dinin toplumsal yaşam üzerindeki etkinliği diğer toplumlarda olduğundan daha belirgin olabilir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Savunma Hastalıklarla ilgili temel davranış kalıpları da kültürden kültüre farklılıklar gösterir. Söz gelişi, Anadolu'da hastalık tanrının insanlara verdiği bir cezadır. Ondan kurtulmanın yollarından biri kendini affettirmektir. Bu nedenle hastaların yatırları ziyaret etmesi, hocalara okutulması ve benzeri uygulamalara başvurulur. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Savunma Düşmanlara karşı yürütülen savaşla ilgili davranış kalıpları da hastalıkla ilgili olanlar gibi kültürel niteliktedir. Bazen bu davranışlar dinsel temele dayanan davranışlardan daha belirgin kalıplara sahiptir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Savunma Hall, bu konuda İkinci Dünya Savaşında Japonların, Kore Savaşında da Amerikalılar, Koreliler, Çinliler ve Türklerin davranışlarını karşılaştırmaktadır Hall'e göre, Japon askerlerinin öldürülmedikçe yenilebileceği olasılığını öngörmeyen Japon Kültüründe, esir düşmüş askerlerle ilgili davranış kalıpları belirlenmemişti. Bu nedenle, İkinci Dünya Savaşı sırasında esir edilen Japon askerlerinin çoğu, askeri güvenlik kaygısı olmadan sorulan sorulara serbestçe yanıt vermiş ve Batıda; "vatan haini" sayılmak için yeterli derecede düşmanlarıyla işbirliği yapmışlardı. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Savunma Benzer şekilde, Amerikan ordusu da, Kore Savaşı sırasında esir düşen Amerikalı askerlerin, kendilerine bu konuda her hangi bir eğitim verilmediği halde, askeri güvenliği göz önüne alarak davranacaklarını, yani adlarının, rütbelerinin ve yaka numaralarının dışında hiçbir şey söylemeyeceklerini varsaymış, ancak bir çok Amerikalı asker bundan fazlasını söylemişti. Oldukça çok sayıda esir Amerikalı ölmüş ya da öldürülmüş, ama hiçbiri kaçamamıştı. Hall'e göre bunun temel nedeni Amerikalı askerlerin kendi kültürel kalıplarına uygun olarak hareket etmeleri ve Koreli ve Çin komünistlerinin davranış kalıplarım tanımamaları idi. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Savunma Kore Savaşı sırasında esir düşen Türk askerleri ise kamp yöneticilerine liderlerinin kim olduğunu hemen söylüyor, lider uzaklaştırıldığında onun yerini kimin aldığını da bildiriyorlardı. Böylece liderliğin hiyerarşik sıra içinde en yüksek rütbeli subaydan başlamak üzere en son ere geçeceği belirtilmiş oluyordu. Bu, kamp yöneticileri açısından "istediğimiz kadar liderlerini uzaklaştıralım, Türklerin her zaman bir lideri var" anlamı taşıyordu. Bu nedenle Türk esir grubuna dokunulmadı. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Maddeden Yararlanma Bütün organizmaların vücutları, çevreden yararlanabilmek için çevresel koşullara uyum sağlayacak duruma gelmiştir. Zürafanın boynu, kaplanın dişleri ve çenesi, aslanın pençesi... Bunun yanında birçok canlı, bedensel yetenekleri yardımıyla çevresinden daha kolay yararlanmasını sağlayabilmektedir: Örümceğin ağ yapması ve arının bal üretmesi buna verilebilecek en iyi örneklerdir. Ancak insan, çevresinden, olanaklarından yararlanırken yalnız bedenini, doğal yeteneklerini değil, bilgi birikimini de kullanmaktadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Maddeden Yararlanma Avcılık ve toplayıcılıktan üreticiliğe geçilmiş, giysi ve barınaklar geliştirilerek vücut ısısının daha iyi korunması sağlanmış, ev eşyaları ve mobilyalar günlük yaşamı kolaylaştırmış, telekomünikasyon araçları, kitaplar ve benzeri araçlar yardımıyla enformasyon ses ve görüntü olarak farklı zaman ve mekanlara ulaştırılmıştır. Paranın kullanımıyla emeğin biriktirilmesi sağlanabilmiştir. Sonuç olarak, insan yapımı her şeyin, insanın bir zamanlar bedeni ya da belirli organları yardımı ile yerine getirmek zorunda olduğu işleri görmeğe yaradığını söylemek olanaklıdır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Maddeden Yararlanma Maddi kültür ürünleri, kültürün bütününden ayrılamaz Hall, diğer enformasyon sistemlerinin de maddesel yönlerinin olduğunu, maddi ve maddi olmayan kısımların birbirleriyle yakın ilişki içinde olduğunu belirtmektedir. Erkekler ve kadınlar birbirlerinden farklı biçemde giyinir, iş sırasında aletler kullanılır, zaman ve mekan araçlar yardımıyla ölçülür, oynamak için oyuncaklar yapılır, öğrenme için kitaplar yazılır ve toplumsal statünün sembolü olan nesne ve eşyalar vardır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Maddeden Yararlanma Materyal ile dil arasında da yakın bir ilişki vardır. Her materyalin bir adı olması asıl konu değildir, ama insan dil ve materyali hemen hemen aynı şekilde kullanır. Kültür ne dilsiz ne de materyalsiz olabilir. Hall‘e göre dilin ortaya çıkışı, insanın alet kullanmaya başlamasıyla aynı zamanlarda gerçekleşmiştir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Maddeden Yararlanma Hall'ün Enformasyon Sistemleri kuramında tanımlanan mesaj sistemlerinin her biri diğerleriyle ilişki içindedir. Dil ve materyal arasındaki bağlantının benzeri toplumsal yaşam sistemi ile savunma sistemi arasında da bulunmaktadır. Savunma amaçlı gruplaşmalar, dayanışma dernekleri, meslek kuruluşları, ülkeler arasında kurulan paktlar ve benzerleri bunlara örnek oluşturmaktadır. Geçinme ile oyun sistemleri arasında da benzer bağlantılar kurulabilir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Maddeden Yararlanma Edward T. Hall'ün enformasyon sistemleri kuramında unutulmaması gereken en önemli nokta; kültürün tek bir şey değil, birbiriyle çeşitli yollarla bağlantılı ve tarihi köklere sahip etkinlikler bütünü olduğudur. Dilin ve teknolojinin gelişmesi enformasyonun biriktirilmesine olanak sağladı ve insan bilgi birikimine dayalı olarak doğanın sırlarını çözebildi, ona daha çok egemen olmaya başladı. İnsan yaratıcılığının ön koşulu olan bilgi birikimi bir bakıma kültürden başka bir şey değildir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Hall'ün kültürler arasındaki farklılıkları anlayabilmek için önerdiği yollardan biri de o kültürlerin üyelerinin iletişim davranışlarının incelenmesidir. Hall'e göre, kültürün işlevlerinden biri de, insanın iç dünyası ile dış dünya arasında seçici bir perde çekmesidir. Bu nedenle kültür, iletişime katılan bireylerin neye dikkat edip neyi ihmal edeceklerini belirler. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Kültür, "perde" işlevi ile bireyi dış dünyayı kendine göre şekillendirme olanağına kavuşturur ve sinir sistemini aşırı enformasyon yükünden korumuş olur. Teknik bir terim olan "aşırı enformasyon yükü" enformasyon işleme sistemleriyle ilgilidir ve "enformasyon niceliğinin alıcının bu yükle anlamlı bir biçimde uğraşma ya da bu yükü işleme kapasitesini aştığında ortaya çıkan durum"u ifade etmek amacıyla kullanılır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Hall, farklı kültürlerin enformasyon yükü kaldırma açısından farklılaşmalarını açıklamak için "küçük çocuklarının isteklerini yerine getirmeye, ev işlerini bitirmeye, kocasını memnun etmeye ve toplumsal yaşamın bir kadın, anne ve eş olarak kendisine biçtiği rolleri oynamaya çalışan kadınlar" ı örnek olarak almaktadır. Ona göre, kadınlar bazen, her şeyin aynı zamanda ortaya çıktığı ve sanki "dünyanın üzerlerine geldiği" ni iyi bilirler. Bu durumdaki kadınlar gibi işletmeciler, yöneticiler ve hava trafiği kontrolörleri gibi meslek sahipleri de aşırı enformasyon yüküne maruz kalırlar. Borsalar, kütüphaneler, telefon santralleri de aşırı talep yüzünden "kilitlenebilir"ler. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Bu durumda sözü edilen sisteme "gelen enformasyon", sistemin "işleyebileceği enformasyon" dan fazladır. Böylesi durumlarda insanlar algıladıkları enformasyonu öncelik ve önem sırasına göre sınıflandırırlar. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Kurumlar ve organizasyonlarda ise çözüm yolu "high-context" (geniş bağlam) kuralları uygulamaktır. Sistem büyütülüp daha da karmaşık hale getirilmeden, sistemin belleği programlanarak sistemin çalışması için daha az enformasyona gereksinme duyacak duruma getirilir ve böylelikle enformasyon işleme kapasitesi aşırı enformasyon yükünü kaldırabilecek şekilde artırılmış olur. Hall bu yolla gerçekleştirilen kapasite artımı ile otuz beş yıldan beri evli olan çiftler arasındaki iletişim arasında benzerlik kurmaktadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Hall bağlamın iletişimdeki önemini belirtmek amacıyla Amerikan hükümetinin 1950'li yıllarda Rusça ve diğer dillerden İngilizce‘ye çeviri yapabilecek makineler geliştirmek amacıyla milyonlarca dolar harcadığını, ancak yıllarca süren çalışmaların başarısızlıkla sonuçlandığını belirtmektedir. Bunun nedeni, çevirmenlerin yalnız dili değil, aynı zamanda konuyu, yani bağlamı da dikkate alarak çeviri yapmaları, bilgisayarların ise, gramer ve sözcüklerle ilgili bilgilere sahip olsalar da bağlamı yakalayamamaları olmuştur. Sorun, yalnız dil kodlarının çözümlenmesi değil, anlamın önemli kısmını taşıyan bağlamı algılamakta ve yorumlamakta yatmaktadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Bağlam ve anlam birbiriyle çok yakından ilintilidir. Dilsel kodlar belirli dereceye kadar bağlamdan bağımsız olarak incelenebilirken, gerçek yaşamda kod, bağlam ve anlam, yalnız bir tek olayın farklı yönleri olarak görülebilir. Bu nedenle bunlardan yalnız birini ele alarak bütün hakkında hükme varmak doğru değildir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Hall’e göre, sisteme yönelik yüksek talep ve sistemin gittikçe karmaşıklaşması sorununun çözümü bireylerin ve organizasyonların önceden bu duruma göre "programlanmasında" yatmaktadır. Bu işlem "bağlamlama süreci" ile gerçekleşmektedir. Bu süreç "high-low-context" (geniş ve dar bağlam) kavramı ile yakından ilişkilidir ve yukarıda sözü edilen, bireyle dış dünya arasındaki, "seçici perdenin seçicilik derecesine bağlıdır. Dar bağlamdan geniş bağlama doğru gidildikçe birey daha seçici olur. Bu nedenle bağlamla aşırı enformasyon yükü işlevsel olarak birbiriyle ilişkilidir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Bir mesajın hangi bağlamda gönderildiğine bakılmadan yapılan değerlendirmede, semboller algılandıkları gibi yorumlanır. Algılama konusunda görüleceği gibi, alıcının kültürüyle ilişkili olarak algılamada seçicilik bazı sembollerin hiç algılanmamasına ya da başka anlamda algılanmasına yol açabilir. Bu nedenle bağlam, mesajın niyetlenilen anlamı iletmesini garanti altına alır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Hall'ün kuramında belirtilen "geniş bağlam"lı mesajlar seçicilik cetvelinin bir ucunda, "dar bağlam"lı mesajlar ise diğer ucunda yer almaktadır. "Geniş bağlam"lı mesaj "enformasyonun çoğunun iletişimin gerçekleştiği fiziki bağlamda veya alıcıda bulunduğu ve azmin kodlanarak verildiği" iletişim ya da mesaj türü olarak tanımlanmaktadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam "Dar bağlam"lı mesaj bunun tersidir ve enformasyonun çoğu açık olarak gönderilen koda yüklenmiştir. Hall, aynı yaşam deneyimlerine sahip ikizler arasındaki iletişimde geniş bağlamlı mesajların kullanılmasına karşın, "mahkemede görev yapan avukatlar, yasa önerisi hazırlayan siyasetçiler ya da iş kurallarını belirleyen yöneticiler" in birbirleriyle dar bağlamlı mesajlarla iletişim kurduklarını belirtmektedir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Bunun nedeni, ikizlerin mesajlarının büyük kısmının bağlamda mevcut olmasına rağmen, diğerlerinin detaylı enformasyon vermek ve hiçbir açık nokta bırakmamak zorunda olmalarıdır. Bu durum kültürler için de geçerlidir. Yani bazı kültürlerde geniş bağlamlı mesajlar gönderme eğilimi ağır basarken, bazılarında daha çok, dar bağlamlı mesajlar kullanılır. Tamamen dar bağlamlı ya da tamamen geniş bağlamlı kültürden söz etmek olanaksızdır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Bağlam ve Anlam Burada kültürlerarası iletişimi etkileyecek derecede farklı eğilimlerden söz edilmektedir. Kuzey Amerikalılar ile Orta ve Kuzey Avrupalılar iletişimde genellikle dar bağlamlı mesajlardan yararlandıkları halde, Güney Amerikalılar, Akdenizliler, Uzak ve Orta Doğulular geniş bağlamlı mesajlar kullanma eğilimindedir. Hall, "geniş-dar bağlam cetveli" nin bir ucunda Almanlar ve İskandinavyalıların diğer ucunda ise Çinlilerin bulunduğunu belirtmektedir. Diğer kültürler de bu cetvel üzerinde farklı noktalarda bulunmaktadır. Bununla birlikte nerede bulunduklarına bağlı olmadan bütün büyük kurum ve organizasyonlarda iletişim dar bağlamlı mesajlar aracılığı ile gerçekleştirilir. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI VE KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI Enformasyon Sistemleri Kuramı olarak adlandırılan bu kuram, kültürün sözsüz bileşenlerini açıklamak ve iletişim üzerindeki etkilerini ortaya koymak amacıyla geliştirilmiştir. Amerikalı antropolog Edward T. Hall (1914-2009) “primary message systems” (birincil bildirim sistemleri) olarak adlandırdığı insan etkinliklerinin bütün insanlarda ortak olduğunu ileri sürmüştür. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI VE KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Edward T. Hall, enformasyon sistemleri açısından kültürler arasındaki farklılıkları ortaya koymakla birlikte, farklı kültürlerin üyeleri arasında gerçekleşen iletişim sürecinin anlaşılması ve açıklanması yönünde herhangi bir sistem önermemektedir. Hall, aynı zamanda iletişim davranışlarının kültürlerarası karşılaştırmasını da yapmamıştır. Bu yönleriyle ele alındığında, Hall'ün enformasyon sistemleri kuramının tek başına kültürlerarası iletişim sürecini açıklamaya yetmeyeceği anlaşılmaktadır. ENFORMASYON SİSTEMLERİ KURAMI VE KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM Kültürel Boyutlar Kuramı Hollandalı bilim adamı Geert Hofstede çokuluslu bir şirketin 40'tan çok ülkede çalışan elemanları üzerinde yaptığı bir araştırma sonucunda kültürlerarası iletişimde rol oynayan "kültürel boyutlar" kavramını ortaya koymuştur. Hofstede'nin "Kültürel Boyutlar Kuramı’na geçmeden önce onun kültür kavramını nasıl ele aldığının açıklaması gerekmektedir. KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI "Zihni Yazılım" Olarak Kültür Hofstede, kültürün, her insanın yaşamı boyunca öğrendiği düşünme, hissetme ve olayları ele alma tarzı olduğunu belirterek bunların büyük kısmının ilk çocukluk çağlarında elde edildiğini kaydetmektedir. Çünkü çocukluk, öğrenme ve uyum sürecinin en verimli olduğu dönemdir. Belirli düşünme, duyma ve bir işi ele alış modelleri insan beyninde yer ettikten sonra, bunlardan farklı bir tarzı öğrenmek için, önce mevcut olanlardan vazgeçmek gerekir. Ancak, mevcudu değiştirmek her zaman yeniden öğrenmekten zordur. KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI "Zihni Yazılım" Olarak Kültür Başka deyişle, insanlar da, bilgisayar programlarına benzetilerek söylenirse, belirli düşünme, duyma ve muamele etme modelleri nedeniyle, "zihni programlama" ya (mental programming) tabidir. Ancak bu, insanların bilgisayar gibi programlanabileceği anlamına gelmez. Bir insanın davranışı "zihni programı" tarafından önceden etkilenir. KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI "Zihni Yazılım" Olarak Kültür Bununla birlikte birey kendi zihni programındaki davranış modellerinden farklı davranabilir, yani "sapma gösterebilir", "beklenmedik" davranış sergileyebilir. Bu zihni "yazılım" insanın kişisel geçmişine bakarak hangi davranışları göstermesinin olası ve anlaşılabilir olduğunu belirtir. Zihni programın kaynakları bireyin yetiştiği toplumsal çevre ve elde edilen yaşam deneyimlerinden oluşmaktadır. Zihni programlama ailede başlar, komşuluk ilişkileri, okul, arkadaş grupları, işyeri ve evlilikte devam eder. Bu nedenle farklı toplumsal çevrelerde yetişen, farklı okullarda eğitim alan, farklı arkadaş gruplarına girip, farklı yerlerde çalışan insanların zihni yazılımları birbirine benzemez. Hofstede'ye göre insan zihni yazılımını yaratan üç düzey KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir? Kültürlerarası iletişim açısından en önemli "kültür düzeyi" ulusal kültürdür. Avcı-toplayıcı yaşamdan yerleşik yaşama geçen insanlar, devletler kurmaya başladıktan sonra sınırları belirli topraklar üzerinde yaşayan büyük gruplar oluşturmuştur. Her toplum bu evrimi farklı aşamalardan geçerek tamamlamış olsa da, günümüzde bile avcı toplayıcı evrede kalan insan grupları vardır. KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir? Ulusal devlet ve toplum özdeş kavramlar değildir. Toplumlar bir sosyal organizasyonun tarihsel ve organik formu olarak gelişmiştir ve bir ortak kültür fikri devletten çok topluma uygun düşmektedir. Bununla birlikte devletler, çok farklı grupları ve daha az entegre olmuş azınlıkları içerseler de, tarihsel olarak gelişmiş bütünü oluşturmaktadır. Belirli bir zamandan beri yaşamakta olan devletlerin ya da ülkelerin içinde entegrasyonu gerçekleştirmeğe çalışan güçler vardır: çoğunluğun kullandığı "baskın" bir dil, genel medya, ulusal bir eğitim sistemi, ulusal silahlı kuvvetler, ulusal bir siyasal sistem, sportif düzenlemelerde ülkeyi temsil etmek üzere kurulmuş güçlü sembolik ve duygusal karakter taşıyan ulusal takımlar ve belirli ürün ve hizmetlerin sunulduğu ulusal KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir? Bazı ülkelerdeki gruplar kültürel açıdan diğerlerinden daha az entegre olmuştur. Ancak bu ülkelerde yaşayan ve kendilerini diğerlerinden farklı gören etnik gruplar ya da dil grupları başka ülkelerin toplumlarıyla karşılaştırıldıklarında, kendi ülkelerinin kültürel grupları ile daha çok ortak noktalara sahip olduklarını görmektedir. Haklı ya da haksız olarak belirli ülkelerin vatandaşlarına ortak nitelikler yakıştırılmakta ve tipik Amerikalı, tipik Alman ya da tipik Türk davranışlarından söz edilmektedir. KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir? Ülkeler, toplumsal sistemler ve kültürler arasındaki farklılıkların saptanmasında izlenebilecek yollardan biri de "tipoloji"dir. Tipolojinin temelinde, kolayca anlaşılabilecek bir sıra ideal tipin betimlenmesi yatar. Ülkeleri, "gelişmiş", "gelişmekte olan" ve "üçüncü dünya ülkeleri" olarak sınıflandırmak bu tür bir tipolojidir. Fransız siyaset tarihçisi Emma Todd dünya kültürlerini geleneksel aile yapılarına göre sınıflandırmıştır. Bu araştırma sonunda bulunan sekiz aile tipinden dördü Avrupa'da da vardır. Todd'un tezine göre, bir ülkede tarihsel olarak korunan aile yapıları, o ülkede belirli siyasal ideolojilerin başarı şansını açıklama konusunda önemli ipuçları vermektedir. KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir? Tipolojiler kolay anlaşılır olmakla birlikte ampirik araştırmalarda sorunlar çıkarmaktadır. Çünkü gerçek durumlar ideal tiplerle çok seyrek olarak uyuşmaktadır. Birçok durumda birkaç tipin karışımı olan ve ancak yüksek toleranslı kabuller sonucunda belirli bir ideal tipe katılabilen "karışık tipler" ortaya çıkmaktadır. Yine de, tipolojilerden, bir konunun kolayca açıklanmasını sağlamak için, öğretim amaçlı olarak yararlanılabilir. KÜLTÜREL BOYUTLAR KURAMI Kültür Hangi Düzeylerde İncelenebilir? Bölgesel ve etnik kültürler her ülke içinde farklılıklar göstermektedir. Devletler arasındaki siyasal sınırlar her zaman etnik grupların sınırlarıyla çakışmamakta ve bir ülkenin sınırları dahilinde baskın kültürden farklı özelliklere sahip alt kültürler ortaya çıkmaktadır. Alt kültürlerin bazıları birkaç kuşaktan sonra kültürleşmekte ve baskın kültürle entegre olarak yaşamım sürdürmekte, bazıları ise kendine özgü niteliklerini sıkı sıkıya korumaktadır. Bir tarafta asimilasyon diğer tarafta ise çok kültürlülük kavramlarının bulunduğu bu konu, ayrımcılığın bütün dünyada yeniden yayılmaya başladığı günümüzde ayrı bir çalışmanın konusu olabilecek öneme sahiptir. Kültürel Boyut Nedir? 1920'li yılların ilk yarısında sosyal antropoloji alanında ortaya atılan bir teze göre, ister modern, ister geleneksel yapıda olsun, bütün toplumlar aynı temel problemlerle karşılaşırlar ancak bu sorunlara buldukları çözümler farklıdır. Ruth Benedict ve Margaret Mead başta olmak üzere, Amerikalı antropologlar bu tezin tanıtılması için çaba harcamıştır. Bundan sonraki adım bütün toplumların karşılaştıkları ortak problemleri alan araştırmalarının ve istatistik bilgilerin değerlendirilmesi yanında düşünsel yolla bu sorunları saptamak olmuştur. Amerikalı sosyolog Alex Inkeles ve psikolog Daniel Levinson İngilizce yazılmış kitaplarda "ulusal kültür" konusunu araştırdılar ve araştırma sonuçlarını 1954 yılında yayınladılar. Kültürel Boyut Nedir? Hofstede'nin kültürel boyutlar modelinde, her bir ülkenin belirli bir boyutta elde ettiği puanlar, bir cetvel üzerinde işaretlenir ve ulusal kültürler arasındaki farklılıklar bu cetvelden okunabilir. Eğer bu ülkelerin iki boyutta elde ettikleri puanlardan yararlanılırsa bir diyagram ortaya çıkar ve üç boyut kullanılarak elde edilecek bir grafikte "kültür uzayı"nda farklı kültürlerin birbirlerine göre konumu karşılaştırılabilir. Ancak dört ve daha çok sayıda kültürel boyuttan yararlanılarak yapılacak karşılaştırmalar daha karmaşık olacaktır ve bu Hofstede'nin kültürel boyut modelinin zayıf yönlerinden biridir. Güç Aralığı (Power Distance) 1993 yılında Almanya'nın Münih kentindeki BMW Otomobil Fabrikasında gözlediği bir olay bu boyutun kolayca anlaşılmasına yardım edecektir. Bir Türk işçi yeni geliştirilmiş ve bir saatte üretmesi gereken parça sayısı önceden belirlenmiş bir makinede çalışmak üzere görevlendirilir. Ama işi zamanında yetiştiremez. Alman ustabaşı bunu görür ve işçinin yanına gelir. Makinenin nasıl çalıştırılması gerektiğini bir kez daha gösterir ve anlayıp anlamadığım sorar. Almanca'yı iyi bilen genç Türk "evet anladım" der. Ustabaşı bir saat sonra yine gelir ve yapılan işe bakar. İş yine eksiktir. İşin nasıl yapılacağını bir kez daha anlatır, ancak sonuç değişmez. Güç Aralığı (Power Distance) Bunun üzerine ustabaşı Türk işçi hakkında gerekli formları doldurup başka bir kısımda çalıştırılmak üzere kendi grubundan çıkarır. Türk işçi verildiği kısımda daha önce hiç çalışmamıştır ve oradaki bütün makineler onun için yenidir. Kısmın Alman ustabaşı işçiye bir iş verir ve işin nasıl yapılacağım anlatması için hemen hemen aynı yaşlarda başka bir Türk işçiyi görevlendirir. Verilen yeni iş öncel işten daha karmaşık olduğu halde, Türk işçi görevini çabucak kavrar ve öngörülen parça sayısını rahatlıkla yetiştirir. Güç Aralığı (Power Distance) Burada genç Türk işçisinin birinci Alman ustabaşının gösterdiği işi yapamadığı halde, yeni ve aynı zorlukta bir başka iş kendi yaşında başka bir Türk işçisinden nasıl olup da çabucak öğrenebildiği sorusu ortaya çıkmaktadır. Adı geçen araştırmada Alman ustabaşı işi gösterirken kendine göre önemli gördüğü noktalar üzerinde durduğu ve işçinin anlamadığı noktaları kendisine sormasını beklediği, genç Türkün ise anlamadığı şeyler olsa bile bunlar hakkında ustabaşına soru yöneltmediği ve bu nedenle işin en verimli şekilde nasıl yapılacağını öğrenemediği saptanmıştır. Güç Aralığı (Power Distance) Bunun nedeni, Türk Kültüründe baba, amca, ağabey gibi yakın akrabalarla birlikte genel olarak daha yaşlı olanlar, amirler ve resmi görevlilerle yaşça küçük olanlar ve “ast"lar arasındaki hiyerarşik sıralamada, kademeler arasındaki aralığın büyük olmasıdır. Bu kültürel özellik, genç Türk işçinin ustabaşına sorular yöneltmesini ve işin detaylı olarak anlatılmasını talep etmesini engellemektedir. Gönderildiği yeni kısımda kendisine işi anlatan diğer Türk gencine anlamadığı noktaları soran işçi, kısa zamanda bütün ayrıntıları öğrenerek istenilen verime ulaşmıştır. Güç Aralığı (Power Distance) Çünkü aralarında hiyerarşik farklılık bulunmayan başka bir Türk'e çekinmeden soru sorabilmiş ve işi kısa zamanda öğrenmiştir. Hofstede "güç aralığı"nı bir ülkenin kurum ya da kuruluşlarının daha az güce sahip üyelerinin güç dağılımındaki eşitsizliği kabul etme derecesi olarak tanımlamaktadır. Aile, okul, akraba grupları, mahalle ve köy toplulukları toplumun temel elementlerini oluşturur. "Kuruluş" terimi ise çalışılan yerleri, işyerlerini ifade etmektedir. Bireycilik - Ortaklaşa Davranışçılık Geert Hofstede'nin kültürel boyutlar kuramında ikinci boyut olarak "individualism-collectivism" boyutu kabul edilmiştir. Hofstede, toplumun çıkarlarının onu oluşturan bireylerin çıkarlarından üstün tutulduğu kültürleri "kolektivist kültürler" olarak adlandırmakta ve insanların büyük çoğunluğunun bu tür kültürlere mensup olduğunu belirtmektedir. Bu kavram burada politik anlam taşımamaktadır. Çünkü Hofstede'nin ifade etmek istediği "devletin birey üzerindeki gücü" değil, "grubun birey üzerindeki gücü" dür. İnsan yaşamında etkili olan ilk "grup" ailedir. Aile yapısı kültürden kültüre farklılıklar gösterse de, "kolektivist" (ortaklaşa davranışçı) kültürlerde çocuğun içinde yetiştiği aile kurumu birbirine yakın ilişkilerle bağlı ve birlikte yaşayan bir grup insanlardan oluşur. Bireycilik - Ortaklaşa Davranışçılık Bu aile tipleri yalnız ana-baba ve çocukları değil, aynı zamanda dede ve ninelerle amca, teyze, dayı, hala ve aynı barınağı paylaşan diğer bireyleri de kapsar. Kültürel antropolojide bu tip aile "geniş aile" olarak tanımlanır. Bu tip aile ortamında yetişen çocuklar küçük yaşlarda "biz grubu" nu kavrar ve grup içi ilişkileri doğal ilişkiler olarak kabul edip bunlarla ilgili davranış kalıplarını öğrenir. "Biz grubu" nun üyeleri toplumda kendilerini diğerlerinden ayırır ve onları "siz grubu" nun üyeleri olarak algılar. "Biz grubu", ona mensup olan kişilerin kimliğinin oluşmasında ana kaynak rolünü oynar ve onların kimlikleri belirlenmiş bireyler olarak kendilerini "yaşamın tehlikelerinden" korumalarını sağlar. Bireycilik - Ortaklaşa Davranışçılık Bu nedenle bireyle, üyesi oldukları gruba yaşamları boyunca sadık kalır; gruba sadakatsizlik ortaklaşa davranışçı kültürlerde en olumsuz davranış olarak değerlendirilir. Bireyle grup arasında iletişim davranışları açısından belirleyici rol oynayan "bağımlılık" güçlüdür. Erillik - Dişillik Kültürleri birbirinden ayırabilmek için yalnız yukarıda açıklanan iki boyutun ölçülmesi çoğunlukla yetmeyebilir. Söz gelişi Amerikan ve Hollanda kültürlerinin ikisi de hem güç aralığı, hem de bireycilik boyutlarında birbirine yakın kültürlerdir. Ancak Hofstede'nin verdiği örnekte olduğu gibi Hollandalılar bireylerin "alçakgönüllü" davranışlarını olumlu değerlendirdikleri halde Amerikalılar için "kararlılık" aranan bir özelliktir. O halde bu kültürler, bireylerin davranışları üzerinde etkili olan başka bir boyutta farklı yerlerde bulunmaktadır. Hofstede bu boyutu "masculinity-femininity" (erillik-dişillik) boyutu olarak adlandırmıştır. Erillik - Dişillik Erillik, "cinsiyete dayalı rollerin belirgin olarak birbirinden ayrıldığı; erkeklerin kararlı, sert ve maddi yönelimli, kadınların alçakgönüllü, duyarlı oldukları ve yaşam kalitesine önem verdiği kültürleri"; dişillik ise "cinsiyete dayalı rollerin birbiriyle kesiştiği, hem kadınların, hem de erkeklerin alçakgönüllü, duyarlı oldukları ve yaşam kalitesine önem verdikleri kültürleri" niteler. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, önerilen terimlerin kadın ile erkek arasındaki biyolojik farklılıklara dayalı olan cinsiyet rolleri için kullanılan "erkeklik" ve "dişilik" terimlerinden farklı olarak önceden belirlenmiş sosyal ve kültürel rolleri ifade etmesidir. Erillik - Dişillik Daha önce belirtildiği gibi, kültürlerin çoğunda, insanın kız ya da erkek olarak dünyaya gelmesi onun zihni yazılımının oluşumunda önemli rol oynamaktadır. Etnik köken gibi, cinsiyeti belirlemek de bireyin elinde değildir. Bu nedenle bu iki faktör bireyin zihni yazılımında istem dışı yer alır. Ulusal kimlik ve cinsiyet kültürü kalıtımsal değildir ve öğrenilir. Ancak, öğrenme süreci o kadar hızlı tamamlanır ki, birey diğer seçeneği tanımaya ve başka türlü de olabileceğinin bilincine varmaya fırsat bulamaz. Erillik - Dişillik Aile, insanların büyük çoğunluğunun ilk kültürel yazılımlarının tamamlandığı toplumsal kurumdur. Çünkü aile, birbirini tamamlayan iki farklı rol çiftinden oluşur: ana-baba, kadınerkek. Kadın ve erkek arasındaki rol dağılımı erillik-dişillik boyutunda kendini göstermektedir. İlk çocukluk döneminde cinsiyete dayalı değerler ve davranış biçimleri bilinçsiz olarak öğrenilir. Japonya ve Amerika Birleşik Devletlerinde 3-4 aylık bebekler üzerinde yapılan karşılaştırmalı bir araştırmanın sonuçlarına göre, Japon erkek bebekleri kız bebeklerinden daha huzursuz olduğu halde, Amerikan bebekleri arasında durumun bunun tersine, yani kız bebeklerin daha huzursuz olduğu saptanmıştır. Erillik - Dişillik Hofstede bu tür davranış özelliklerinin kalıtımsal değil sonradan kazanılan özellikler olduğunu belirtmektedir. Bu tür davranışların temelinde ana ve babaların çocuklarına karşı, onların cinsiyetine göre farklılık gösteren, tavırları yatmaktadır. Annenin bebeğe karşı davranışları, üyesi olduğu kültürün cinsiyetleri nasıl değerlendirdiğine bağlı olarak farklılık gösterir. Anne bebeği ya "coşturur", "cesaretlendirir" ya da "sakinleştirir". Erillik - Dişillik Ülkemizi ziyaret eden Japon ve Amerikalı gruplar gözlendiğinde, Japon kadınlarının sakin tavırlarına karşılık erkeklerinin hareketli oldukları, Amerikalı gruplarda ise kadınların daha hareketli, erkeklerin sakin olduğu fark edilebilir. Eril kültürlerde hem delikanlılar, hem de genç kızlar hırslı ve rekabet yönelimli olmayı öğrenirler. Hatta kızlar, erkek kardeşleri, ileride ise eşleri ile başarı yarışına girerler. Dişil kültürlerde ise hem kızlar, hem de delikanlılar hırslı değil alçakgönüllü olmayı öğrenirler. Erillik - Dişillik Eril kültürlerde olumlu karşılanan, her zaman birinci sıraya yükselme çabası, dişil kültürlerde bireyi çabucak gülünç duruma düşürür. Birey güçlü yanlarını dışa vurmaz. Eril kültürlerde çocuklar "güçlüğe hayranlık duymayı öğrenir. Amerikalıların yarattıkları "Batman" ve "Rambo" gibi kahramanları bütün dünyada tanınmaktadır. Dişil kültürlerde ise çocuklara zayıftan ve ezilenden yana olmak fikri aşılanır. Cinsiyete dayalı rol paylaşımı, erkek ve kız çocuklarının nasıl davranması gerektiği fikri üzerinde etkili olsa da, toplumda cinsiyetlerin rollerinin belirlenmesinde doğrudan etkili olduğu söylenemez. Çünkü erkek, ortalama olarak kadından vücutça daha iri ve güçlüdür, daha rahat hareket eder ve bütün toplumlarda aile dışındaki sosyal yaşamı yönetir. Erillik - Dişillik Kültürler arasındaki erillik dişillik boyutundaki farklar öğrencilerin sınıf içi tutum ve davranışlarında rahatlıkla gözlenebilir niteliktedir. Eril kültürlerde öğrenciler sınıfta kendilerini göstermeğe çalışır, birbirleriyle açıkça yarışırlar. Dişil kültürlerde ise öğrenciler çalışkan ve gayretli oldukları fikrini uyandırmaya çalışırlar. Böylesi kültürlerde öğrenciler arasında sadakat, açıkça uygulanmasa bile, okul yaşamının amaçlarından biri olarak görülür. Öğrencinin okuldaki başarısızlığı eril kültürlerde "felaket" gibi algılandığı halde dişil kültürlerde bu kadar ciddiye alınmaz. Erillik - Dişillik Ülkemizdeki özel okulların birçoğunda, göreceli olarak daha eril, devlet okullarında ise dişil kültür özellikleri görülmektedir. Üniversitelerde erkek ve kız öğrencilerin branş seçiminde de kültürün erillik-dişillik boyutunun rol oynadığı gözlenir. Eril kültürlerde kız ve erkek öğrencilerin, söz gelişi eğitim bilimleri, hukuk, sosyal bilimler, fen bilimleri ve mühendislik gibi dallara dağılımı dikkate alındığında cinsiyetle seçilen dal arasında önemli korelasyon olduğu ve eril kültürlerin üniversitelerinde kadın-erkek rol ayrımının dişil kültürlerdekinden daha belirgin olduğu saptanmıştır. Eril kültürlerde kadın öğretmenler daha küçük sınıfları okutur ve sınıflar yükseldikçe erkek öğretmen oranı artar ve üniversitelerde erkek öğretim üyesi oranı her zaman dişil kültürlerdekinden yüksektir. Erillik - Dişillik Eril kültürlerde çocuk ailede hırslı ve başkalarıyla yarışmaya hazır bireyler olarak yetiştirilir, bu niteliklere sahip bireyler iş yaşamında desteklenir ve başarıları ölçüsünde ödüllendirilir. Dişil kültürlerde verilen "aile terbiyesi" alçakgönüllülük ve dayanışma gibi değerleri öne çıkarır ve bu değerler iş yaşamında da ödüllendirilir. Dişil kültürlerde "adaletin" yerini "eşitlik" alır. Erillik - Dişillik Eril ve dişil kültürlerin yöneticilerden beklentileri de birbirinden farklıdır. Eril kültürlerde yöneticiden girişimci ve "saldırgan" olması beklendiği halde, dişil kültürlerde ideal yönetici kararlardaki etkisini açık olarak göstermeyen, daha çok konsensüs sağlamaya çalışan kişidir. Eril kültürde yönetici, astlarının rahatça konuşabildikleri toplantılar yoluyla onların fikirlerini alsa da, son kararı kendisi verir. Dişil kültürde ise, eğer kararla ilgili toplantı yapılıyorsa, karar toplantıya katılan herkesin katkısıyla orada alınır. Belirsizlikten Sakınma Belirsizlikten sakınma terimi daha önce Amerikan organizasyon sosyolojisinde kullanılmıştır. Kültürün ilk kez Amerikan işletmelerinde saptanan bu boyutu daha sonra çeşitli ülkelerde ve kuruluşlarda da gözlenmiş ve her kültürün belirsizlikleri farklı yollarla ortadan kaldırmaya ya da onlardan kaçınmaya çalıştıkları saptanmıştır. Belirsizlikten Sakınma Aşırı belirsizlik korku yaratır ve her insan topluluğu bu korkuyu azaltmanın yollarını aramıştır. Korkuyu yenmek için teknik olanaklardan, hukuk ve din kuramlarından yararlanılmıştır. Doğadan gelebilecek belirsizliklere karşı eski çağlarda olduğu gibi modern dönemde de teknikten yararlanılmaktadır. Hukuk kuralları ve yasalar, insanları toplumun içindeki diğer insanların davranışlarından doğabilecek belirsizliklere karşı güvence altına almaktadır. Din, insanın, bireysel geleceğini belirleyeceğine inandığı doğaüstü güçlerle ilişki kurarak belirsizlikle baş etmek için başvurabileceği bir kurumdur. Belirsizlikten Sakınma Farklı kültürlerin üyelerinin aynı mesajı farklı şekillerde algıladıkları gerçeğinden hareket edilirse, doğal olarak kültürler arasında "korku" derecesinin de farklı olmasını beklemek gerekmektedir. Hofstede buna kanıt olarak Fransız sosyolog Emile Durkheim'm intiharla ilgili olarak yaptığı araştırmaların 1897 yılında yayımladığı sonuçlarını göstermektedir. Durkheim, çeşitli ülkelerdeki intihar oranlarının yıllara göre sabit kaldığını saptamıştır. Durkheim'a göre bu sonuç, insanın bireysel yaşamının, ülkeden ülkeye kültürden kültürel farklılıklar gösteren ve zaman akışı içinde değişmeden kalan toplumsal güçler tarafından nasıl etkilendiğinin kanıtıdır. Ancak yüksek intihar oranı aynı zamanda bir toplumda hüküm süren korkunun olası sonuçlarından biridir. Belirsizlikten Sakınma Korku derecesinin yüksek olduğu kültürlerde mesajları birkaç kanaldan birden iletmek eğilimi gözlenir. Başka deyişle gönderen bir taraftan konuşurken, diğer taraftan da jestlerle sözlerini desteklemek gereksinimi hisseder. Bu kültürlerde yüksek sesle konuşmak, duygularını çeşitli şekillerde belli etmek ve söz gelişi kararlılığını göstermek için masaya vurmak gibi iletişim davranışları toplumsal kabul görür. Ancak Japonlar başta olmak üzere Uzak Doğulular bu kurala uymaz. Çünkü onlar duygularını farklı biçimde ifade ederler ve kültürlerini tanımayanlar Uzak Doğuluları "duygusuz" bireyler olarak algılayabilir. Belirsizlikten Sakınma Kültürler arasında belirsizlikten sakınma boyutundaki farklılıklar önceleri güç aralığına bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Hofstede'nin araştırması sırasında işyerindeki stresle ilgili soruya verilen yanıtlar bazı kültürlerin üyelerinin iş yerlerinde diğerlerinden daha gergin olduğunu ortaya koymuştur. Yani çalışanları etkileyen gerginlik işyerinin bulunduğu ülkeye, deneğin yaş, eğitim durumu ve mesleğine ya da onun amirinin yönetim biçimine değil, soru yöneltilen bireyin hangi kültürün üyesi olduğuna bağlıdır. Araştırma kapsamına alınan kültürlerin güç aralığı boyutu dikkate alındığında belirsizlikten sakınma dereceleri ile güç aralığı arasında herhangi bir bağlayıcı ilişki olmadığı belirlenmiş, ancak korku derecesi ile belirsizliklerden sakınma boyutu arasında pozitif bir korelasyon olduğu saptanmıştır. Belirsizlikten Sakınma Hofstede, belirsizlikten sakınma derecesini "bir kültürün üyelerinin tanımadıkları durumlarda kendilerini ne kadar tehdit ediliyor hissettikleri" ile ilişkilendirmektedir. Bu duygu birey üzerinde gerilim yaratmakta ve olacakları önceden bilmek ya da belirsizlikle baş etmeyi kolaylaştıracak yazılı ve yazılı olmayan kurallara sahip olma gereksinimi duymaktadır. Belirsizlikten Sakınma Dokuz Avrupa ülkesini kapsayan ve insanların mutlulukla ilgili değerlerini saptamayı amaçlayan bir araştırmanın sonuçları ile Hofstede'nin IBM yöneticileri üzerinde yaptığı araştırma sonuçları karşılaştırıldığında, "kendini mutlu hissetme derecesi" ile belirsizlikten sakınma derecesi arasında negatif bir korelasyon olduğu görülmektedir. Buna göre, belirsizlikten sakınma derecesinin yüksek olduğu kültürlerde insanlar, ortalama olarak, kendilerini daha az mutlu hissetmekte, belirsizlikten sakınma derecesinin düşük olduğu kültürlerin üyeleri ise daha mutlu olduklarım ifade etme eğilimi göstermektedirler.