T.C. SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ CĠNSEL ĠSTĠSMAR MAĞDURU ÇOCUKLARIN PSĠKOSOSYAL DURUMLARININ ĠSTĠSMARA AĠT ÖZELLĠKLER AÇISINDAN TANIMLANMASI ÖZKAN BĠLGĠN YÜKSEK LĠSANS TEZĠ SOSYAL HĠZMET ANABĠLĠM DALI DanıĢman Prof. Dr. Aliye MAVĠLĠ KONYA-2015 TEZ KABUL SAYFASI ÖNSÖZ Sosyal hizmet mesleğine baĢladığım ilk andan itibaren ihmal ve istismar mağduru birçok çocukla yapılan mesleki çalıĢmada uygulayıcı olarak yer almam sonucunda diğer istismar türlerine oranla cinsel istismarın çocuk üzerindeki karmaĢık ve yıkıcı etkisini gözlemlemeye ve cinsel istismar mağduru çocuklarla çalıĢma imkânım oldu. Çocuklar üzerinde bu denli etki bırakan cinsel istismarın ardından koruma altına aldığımız ve rehabilitasyonları için yatılı kurumlarda bakım altında bulundurduğumuz çocukların psiko-sosyal durumu, aile iliĢkileri ve reĢit olmalarının ardından gelecek yaĢamları merak konum oldu. Bu araĢtırmayla bir parça da olsun kurum bakımında koruma altında bulunan cinsel istismar mağduru çocukların durumunu tanımlamaya ve bazı değiĢkenler arasındaki iliĢkileri belirlemeye çalıĢtım. Tabiki yapmıĢ olduğum çalıĢma, sosyal hizmet mesleğinde ve sosyal hizmet mesleği öncesinde bana gösterilen destek ve emeğin ürünü. Bu nedenle; Sosyal Hizmet alanında lisans eğitimimden baĢlayarak bana daima destek olan, yaĢamı ve düĢünceleri ile bilimselliği ve bilgiyi her zaman kutsamamı sağlayan, sosyal hizmet alanında klinik odaklı çalıĢmalardan sosyal politika düzeyine kadar yapmaya çalıĢtığım tüm çalıĢmalarda kendisini bir rehber edindiğim, yüksek lisans eğitiminde olmamı sağlayan ve akademik alanda ilerlememi her daim teĢvik eden çok değerli hocam ve danıĢmanım Prof. Dr. Aliye MAVĠLĠ‟ye; Sosyal hizmet alanında meslek yaĢamıma baĢladığım ilk günden beri beceri ve bilgisi ile beni daima destekleyen ve yaĢamımda unutmayacağım bir yer edinen Sosyal Hizmet Uzmanı Hayrettin PALA‟ya; Gerek dostlukları gerekse tez çalıĢmamdaki tüm süreçlerde yardımlarını ve desteklerini esirgemeyen ve her zaman yanımda olan değerli dostlarım baĢta Elif Nur YETĠMOĞLU ve Ġlknur ÖZER DEMĠRTAġ olmak üzere Mehtap GÜLHAN, Cansu BULUT, Tümay BAL, ġeyma Nur YILMAZ, NeĢe KARAĠSMAĠLOĞLU, Cafer ASAN, BüĢra AKÇAN, AyĢe Elvan AYDOĞDU, Engin KÜÇÜKÖNER, Meltem TAKTAK TOKER, Tuğba ERGĠN, Selçuk KAMĠLOĞLU ve Zeki KARATAġ‟a; Elde ettiğim bilimsel verilerin analizinde ve yorumlanmasında bilgisini ve yeteneğini benden esirgemeyen, zamanını ayıran, desteğini sunan, çalıĢmanın bilimsellik kazanmasını sağlayan “bilim kadını” ve değerli arkadaĢım Uzman Psikolog Alev AKTAġ‟a; Ve yaĢamımda bulunduğum andan yaĢamımın sonuna kadar yanımda olacak ve yanlarında olacağım annem Emine BĠLGĠN, babam Atila BĠLGĠN olmak üzere tüm aileme sonsuz ve içten teĢekkürlerimi sunuyorum. xv ĠÇĠNDEKĠLER 1.GĠRĠġ ....................................................................................................................... 1 1.1.Çocuk Cinsel Ġstismarı ve Ensest ....................................................................... 2 1.2.Çocuk Cinsel Ġstismarının Nedenlerini Açıklamaya Yönelik Teoriler .............. 4 1.3.Çocuk Cinsel Ġstismarı Döngüsü ........................................................................ 7 1.4.Cinsel Temas Öncesi Kandırma Sürecinin Evreleri ........................................... 9 1.5.Çocuk Cinsel Ġstismarcılarının KiĢilik Özellikleri ........................................... 10 1.6.Cinsel Ġstismar Mağduru Çocukların Aile Yapıları ve Ebeveyn Özellikleri .... 11 1.7.Cinsel Ġstismarın Çocuk Üzerindeki Belirtileri ve Travmajenik Dinamikleri.. 12 1.8.Cinsel Ġstismar Sonrası Ortaya Çıkan Psikiyatrik Sorunlar ............................. 21 1.8.1.Çocukluk Çağı Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu .......................................... 24 1.8.2.Çocukluk Çağı Depresif Bozuklukları ....................................................... 25 1.9.Çocuk Cinsel Ġstismarında Sosyal Hizmet Müdahalesi ................................... 28 1.9.1.Çocuk Düzeyinde Sosyal Hizmet Müdahalesi........................................... 31 1.9.2.Aile Düzeyinde Sosyal Hizmet Müdahalesi .............................................. 35 1.9.3.Kurumsal Düzeyde Sosyal Hizmet Müdahalesi ........................................ 38 1.10.Cinsel Ġstismar Mağduru Çocuğa Yönelik Psiko-Sosyal Müdahale .............. 39 2.GEREÇ VE YÖNTEM ......................................................................................... 42 2.2.AraĢtırmanın Önemi ......................................................................................... 44 2.3.Varsayımlar (Sayıltılar) .................................................................................... 44 2.4. AraĢtırma Modeli ............................................................................................ 45 2.5. Evren ve Örneklem .......................................................................................... 45 2.6. Sınırlılıklar....................................................................................................... 46 2.7. AraĢtırma Yapılan Kurumun Özellikleri ......................................................... 46 2.8. Veri Toplama Yöntemi ve Araçlar .................................................................. 47 2.8.1. Sosyo-Demografik Özellikler Anketi ....................................................... 47 xvi 2.8.2.Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi....................................................... 48 2.8.3. Çocuklar Ġçin Anksiyete Ölçeği ................................................................ 48 2.8.4. Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği............................................................... 49 2.9. Verilerin Toplanması ve Analizi ..................................................................... 49 3.BULGULAR .......................................................................................................... 51 3.1. Sosyo-Demografik Bilgiler ............................................................................. 51 3.2.Çocukların Ruh Sağlığına ĠliĢkin Bilgiler ........................................................ 56 3.3. Cinsel Ġstismara ĠliĢkin Bilgiler ....................................................................... 58 3.4. Çocuklar Hakkındaki Yasal Tedbirlere ĠliĢkin Bilgiler .................................. 73 3.5. Ġstismara Ait Özellikler Ġle Anksiyete ve Depresyon Düzeyi Arasındaki ĠliĢkiye Dair Bulgular ............................................................................................. 74 4.TARTIġMA ........................................................................................................... 81 4.1. Sosyo-Demografik Bilgilere ĠliĢkin Yorumlar ................................................ 81 4.2. Çocukların Ruh Sağlığına ĠliĢkin Yorumlar .................................................... 83 4.3. Ġstismara Ait Özellikler ile Anksiyete ve Depresyon Düzeyi Arasındaki ĠliĢki ........................................................................................................................ 93 5.SONUÇ VE ÖNERĠLER .................................................................................... 100 6.KAYNAKLAR .................................................................................................... 110 7.EKLER ................................................................................................................. 114 EK A: ETĠK KURUL KARARI .......................................................................... 114 EK B: ENSTĠTÜ YÖNETĠM KURULU KARARI ............................................ 117 EK C: BAKANLIK ĠZNĠ .................................................................................... 118 EK D: AYDINLATILMIġ ONAM FORMU ...................................................... 119 EK E: SOSYO-DEMOGRAFĠK ÖZELLĠKLER ANKETĠ ................................ 120 EK F: CĠNSEL ĠSTĠSMARA AĠT ÖZELLĠKLER ANKETĠ ............................. 124 EK G : ÇOCUKLAR ĠÇĠN SÜREKLĠ ANKSĠYETE ÖLÇEĞĠ (ÇĠSAÖ) ......... 127 EK H : ÇOCUKLAR ĠÇĠN DEPRESYON ÖLÇEĞĠ (ÇĠDÖ) ............................ 128 8.ÖZGEÇMĠġ ......................................................................................................... 130 xvii SĠMGELER VE KISALTMALAR S.Ü. : Selçuk Üniversitesi KTÜ : Karadeniz Teknik Üniversitesi ASPB : Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ÇHGM : Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü BSRM : Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezi ÇĠSAÖ : Çocuklar Ġçin Sürekli Anksiyete Ölçeği ÇĠDÖ : Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği SHK : 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu ÇKK : 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ÇĠM : Çocuk Ġzlem Merkezi xviii ÖZET T.C. SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ Cinsel Ġstismar Mağduru Çocukların Psiko-Sosyal Durumlarının Ġstismara Ait Özellikler Açısından Tanımlanması ÖZKAN BĠLGĠN Sosyal Hizmet Anabilim Dalı YÜKSEK LĠSANS TEZĠ /KONYA – 2015 Cinsel istismar mağduru çocukların koruma ve bakım altında bulundurulduğu ve rehabilitasyonlarının sağlandığı Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri (BSRM)‟nde yapılan çalıĢma, 9-17 yaĢ grubundaki cinsel istismar mağduru kız çocuklarında istismara iliĢkin değiĢkenler açısından anksiyete ve depresyon düzeylerini belirlemeyi amaçlamıĢtır. AraĢtırma örneklemi, Samsun ve Ordu illerinde bulunan 3 farklı BSRM‟de koruma ve bakım altında bulunan 54 çocuktan oluĢmaktadır. AraĢtırmaya katılan çocuklara “Sosyo-Demografik Özellikler Anketi”, “Çocuklar Ġçin Sürekli Anksiyete Ölçeği” ve “Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği” uygulanmıĢtır. Ġstismara ait özellikleri tanımlayan “Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi” çocuklara iliĢkin dosya bilgilerinden alınan bilgiler doğrultusunda doldurulmuĢ, istismarla ilgili çocuklara herhangi bir soru sorulmamıĢtır. Veriler SPSS v.16.0 ile analiz edilmiĢ ve elde edilen verilerin istatistiksel analizinde bağımsız gruplar için t-test, Khi-Kare test, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), Shapiro-Wilk testi ve Pearson korelasyon testi kullanılmıĢtır. AraĢtırma sonucuna göre; çocukların anksiyete ve depresyon düzeyi puan ortalamaları 45,00 ± 6,99 ve 22.09±9.33‟tür. Anksiyete ve Depresyon Ölçeği puanları arasında pozitif korelasyon vardır (r=0,682 p=0.0001 p<0.05). Aile içinden birisi tarafından cinsel istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği ve Depresyon Ölçeği puanları, aile içinden cinsel istismara maruz kalmayanlara göre daha düĢüktür (ort:41,14-46,35; ort:15,28-24,47). Cinsel istismara sık sık maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği ve Depresyon Ölçeği puan ortalamaları, diğer sıklık düzeylerine göre daha yüksektir fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (F(2,51)= 0,274 p=0,761 ; p>0,05; F (2,51)= 0,539 p=0,587 ; p>0,05). Cinsel istismara sadece bir kez maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları, istismarın diğer gerçekleĢme sürelerine göre daha yüksektir (F (2,51)= 0,546 p=0,582 ; p>0,05). Cinsel istismara bir yıldan az süredir istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları, istismarın diğer gerçekleĢme sürelerine göre daha yüksektir fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,081 p=0,922 ; p>0,05). Ayrıca cinsel istismarın gerçekleĢme sıklığı ile ruhsal bir probleme sahip olma arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (χ²(1)=5,675, p=0,016 p<0,05). Buna göre sık sık cinsel istismara maruz kalan çocukların %84,2‟sinin ve bir ya da birkaç kez cinsel istismara maruz kalan çocukların %51,4‟ünün en az bir ruhsal problemi vardır. Anahtar Kelimeler: Anksiyete; Çocuk Cinsel Ġstismarı; Depresyon; Travmajenik Dinamikler xix ABSTRACT REPUBLIC OF TURKEY SELÇUK UNIVERSITY INSTITUTE OF HEALTH SCIENCE Determination of the Psychosocial Situations of the Sexually Abused Children in terms of the Characteristics of the Abuse ÖZKAN BĠLGĠN Department of Social Work MASTER THESIS/ KONYA-2015 The aim of the research applied in Care and Social Rehabilitation Centers where child sexual abuse victims are put under protection and maintenance and are rehabilitated is to determine levels of depression and anxiety of sexually abused female children between 9-17 in terms of variables of the abuse. The research sample consists of 54 children who are put under protection and maintenance in three different Care and Social Rehabilitation Centers in Samsun and Ordu. The children who participate in research are implemented “Socio-demographic Characteristics Survey”, “Trait Anxiety for Children Scale” and “Depression for Children Scale”. “Sexual Abuse Characteristics Survey” defines the characteristics of the abuse filled with the information taken from the files of the children and those children were not asked any question about the abuse. Datas were analyzed with SPSS v. 16.0 and statistical t-test, Khi-Kare test, one-way analysis of variance, Shapiro-Wilk test and Pearson correlation tests were used for independent groups in statistical analysis of obtained datas. According to the result of the research, point averages of anxiety and depression levels of the children are 45,00 ± 6,99 and 22.09±9.33. There is a positive correlation between Anxiety and Depression Scale points (r=0,682 p=0.0001 p<0.05). The points of Anxiety and Depression Scale of the children who are sexually abused by a member of the family are lower compared to the children who are not (avg:41,14-46,35; avg:15,28-24,47). The averages of Anxiety and Depression Scale of the children who are sexually abused frequently are higher than other frequency levels but this difference is statistically insignificant (F(2,51)= 0,274 p=0,761 ; p>0,05; F (2,51)= 0,539 p=0,587 ; p>0,05). Point averages of Anxiety Scale of the children who are sexually abused only once are higher than other processes of the abuse (F (2,51)= 0,546 p=0,582 ; p>0,05). Point averages of Depression Scale of children who are sexually abused less than one year are higher than other processes of the abuse but this difference is statistically insignificant (F (2,51)= 0,081 p=0,922 ; p>0,05). However, there is a significant differentiation between frequency of sexual abuse and having a psychological problem (χ²(1)=5,675, p=0,016 p<0,05). Accordingly, 84,2% of the children who are sexually abused frequently and 51,4% of the children who are sexually abused once or more than once have at least a psychological problem. Key Words: Anxiety; Child Sexual Abuse; Depression; Traumagenic Dynamics xx 1.GĠRĠġ Çocuk ihmal ve istismarı tür ve Ģiddetine göre çocuklar üzerinde farklı düzeyde ve farklı sürelerde etkiler göstermektedir. Çocuğun tam bir iyilik halini sağlamaya yönelik her türlü engel ihmal ve istismar kapsamında değerlendirilebileceğinden, ihmal ve istismarın kapsamı en düĢük düzeyden en yüksek düzeyde etkiye sahip geniĢ bir tabloyu kapsamaktadır. Bu kapsamda Mavili tarafından (2014) çocuk ihmali, çocuğun bireysel geliĢiminden sorumlu anne, baba veya kurumların çocuğun sağlıklı geliĢimi için gerekenleri yapamaması veya yapmaması olarak tanımlanırken istismar yapılmaması gerekenleri yapma olarak tanımlanmaktadır. Ġstismar ise sosyal, psikolojik, tıbbi ve hukuksal boyutlarıyla oldukça travmatik özelliklere sahip bir durumdur. Yoksulluk, iĢsizlik, sağlıksız ve yetersiz beslenme, yetersiz ve sağlıksız ev koĢulları, ana-babanın kiĢilik yapısı, çocuğun özellikleri, ana-babanın yoksunluğu, boĢanmıĢ ve parçalanmıĢ aile özelliği çocuğun istismarına yol açan faktörler arasında sayılabilir. Ülkemizde son yıllarda görsel ve yazılı basına yansıyan çocuk cinsel istismarı haberleri, çocuk cinsel istismarının yaygınlığını ortaya koymaktadır. Bu kapsamda çocuk adalet sistemi, cinsel istismar mağduru çocuklara sunulan psikososyal destek hizmetleri ve rehabilitasyon çalıĢmaları, araĢtırılması ve geliĢtirilmesi gereken bir alan olarak karĢımıza çıkmaktadır. Yapılan bu çalıĢma, son yıllarda basın yayın organları aracılığıyla ve adli sistem kayıtlarıyla artıĢına tanık olduğumuz çocuk ihmal ve istismarı türleri arasından yalnızca cinsel istismar ile sınırlı tutulmuĢtur. Samsun ve Ordu illerinde bulunan cinsel istismar mağduru kız çocukların koruma bakım ve rehabilitasyonlarının sağlandığı üç Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezi‟nde 54 cinsel istismar mağduru çocuk ile yapılan çalıĢmada, çocuk cinsel istismarında istismara ait değiĢkenlerin çocuk üzerinde farklı düzeylerde etkide bulunduğu, bu nedenle cinsel istismar mağduru her çocuk için farklı travmatik sonuçların ortaya çıkacağı, yapılacak psiko-sosyal destek çalıĢmaları ve rehabilitasyon hizmetlerinde bu durumun göz önünde bulundurulması amaçlanmıĢtır. AraĢtırma sonucunda ortaya konulan bulgular ile adli süreç içerisinde cinsel istismar mağduru çocuğa yaklaĢım, çocuk cinsel istismarında bildirim/ihbar mekanizmaları ve sosyal hizmet müdahalesi, kurum 1 bakımı ve psiko-sosyal müdahale ve çocuk cinsel istismarı konusunda yapılacak bilimsel çalıĢmalara iliĢkin bir dizi öneri ortaya konmuĢtur. Ortaya konan bu önerilerle yaygınlık oranı ülkemizde artıĢ gösteren çocuk cinsel istismarı alanında etkili müdahale ve destek hizmetlerinin geliĢtirilmesi amaçlanmıĢtır. 1.1. Çocuk Cinsel Ġstismarı ve Ensest Dünya Sağlık Örgütü (WHO) istismarı tanımlarken dikkate alınması gereken üç unsurun olduğunu öne sürmüĢtür; ilk olarak çocuk, sonra suiistimal eden kiĢi ve son olarak da istismarın kurbanında yol açtığı zarar. Dünya Sağlık Örgütü‟nün tanımı çocuk cinsel istismarını tanımlamada daha kapsamlıdır ve yetiĢkinlerin cinsel doyumunu ilgilendirmesi kadar bir çocuğun üzerinde kontrol kazanmak kötüye kullanılan güven ve güç sorununu içerir: diğer kiĢinin ihtiyaçlarını giderme veya tatmin etme niyetiyle yapılan aktivitedir (Turton 2008). Çocuk cinsel istismarı yetiĢkin tarafından baĢlatılan ve yetiĢkinin bundan bir tür cinsel tatmin sağladığı, bir yetiĢkin ile çocuk arasındaki cinsel aktivite olarak tanımlanır. Cinsel aktivite öpmeyi, göğüslere, kalçalarına veya genital bölgeye dokunma ya da okĢama ve cinsel iliĢkiyi (vajinal, oral veya anal) kapsayabilir. Cinsel iliĢkiyi ele aldığımızda genellikle zorlama veya baskı olduğundan bunların sonuncusu tecavüz olarak tanımlanır. Bununla birlikte fiziksel temas içermeyen diğer davranıĢlar birinin cinsel bölgesini çocuğa göstermesi, pornografinin çıkarları için çocukların fotoğrafını çekmesi veya çocuklarla cinsel içerikli konuĢmalar yapmasını kapsayabilir (Olive ve ark. 2007). Mavili tarafından (2014) cinsel istismar, bir yetiĢkinin cinsel duygu ve isteklerini doyurmak üzere çocukları bir araç olarak kullanması olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası Çocuk Ġstismarı ve Ġhmalini Önleme Derneği de çocuk cinsel istismarını, rıza yaĢının altında bulunan bir çocuğun cinsel açıdan olgun bir yetiĢkinin cinsel doyumuna yol açacak bir edim içinde yer alması ya da duruma göz yumulması Ģeklinde tanımlamıĢtır. BaĢkasına muhtaç çocuk ve gençlerin bir yetiĢkinle veya kendilerinden daha büyük biriyle cinsel faaliyette bulunmaları; taraflar arasında yaĢ, boy veya güç farklılıklarının olması; iliĢkide, çocuğun yaĢça 2 büyük kiĢinin ihtiyaçlarını ve arzularını doyuracak cinsel bir obje olarak kullanılması; çocuğun güç orantısızlığı ya da herhangi bir zihinsel veya fiziksel engel yüzünden cinsel faaliyet konusunda bilinçli rıza gösteremeyecek durumda olmasıdır. Bu tanım, yaĢıt çocuklar arasında gerçekleĢen zorlamasız cinsel faaliyeti kapsam dıĢı bırakır (Sanderson 2010). Çocuğa yönelik cinsel istismar temaslı veya temassız davranıĢları içerebilmektedir. Lanzarote SözleĢmesi (2010) ile çocuk cinsel istismarında cinsel istismar ve sömürü türleri sınıflandırılarak çocuk cinsel istismarının farklı türlerini kapsayan geniĢ bir profilde tanımlama yapılmıĢ ve cinsel istismarın türleri konusunda uluslararası düzeyde farkındalık geliĢtirilmiĢtir. Bu sözleĢme kapsamında cinsel istismar ve sömürü; çocuğun cinsel istismarı anlamına gelen fiil ve davranıĢlar, çocuk fuhuĢuna iliĢkin suçlar, çocuk pornografisi, bir çocuğun pornografik gösterilere katılımına iliĢkin suçlar ve çocukların cinsel amaçlar için teĢvikidir. Ensest, cinsel istismarın özel bir biçimidir, bir çocuk ve bir akraba -ebeveyn, üvey ebeveyn, ebeveynin birlikte yaĢadığı partneri ya da sevgilisi, bakıcı ebeveyn, kardeĢ, kuzen, amca ya da dayı, hala ya da teyze ya da büyük ebeveyn- arasındaki cinsel etkinlikleri içerir (Zastrow ve Kirst-Ashman 2014). Ġnternet, çocuk pornografisi ve fuhuĢta yaygın bir Ģekilde kullanılan bir araçtır. Bazı çocuk cinsel istismarcıları çocukların pornografik fotoğraflarını (hem eril hem diĢi) görüntülemekte veya afiĢe etmede interneti kullanmakta, diğerleri çocukları cinsel iliĢkiler konusunda baĢtan çıkartmak ve arayıp bulmak için çevrim içi sohbet odalarını kullanırlar. Ġnternet kullanıcıları genellikle izinsiz ve izlenmesi zor olduğu için bu kiĢileri tutuklama ve yasal takipte bulunma oldukça zordur (Olive ve ark. 2007). Adalet Bakanlığı verilerine göre ülkemizde 2009 yılında 12.720 çocuk, 2010 yılında 25.924 çocuk, 2011 yılında 16.354 çocuk, 2012 yılında 16.897 çocuk, 2013 yılında 16.938 çocuk cinsel istismara maruz kalmıĢtır (Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve Ġstatistik Genel Müdürlüğü 2013). 3 1.2. Çocuk Cinsel Ġstismarının Nedenlerini Açıklamaya Yönelik Teoriler Çocuk cinsel istismarının nedenlerini açıklamaya yönelik birçok kuram geliĢtirilmiĢtir. Bu kuramlar çocuk cinsel istismarının anlaĢılmasında geniĢ bir bakıĢ açısı sunmaktadır. Çocuk cinsel istismarının nedenlerine psikanalitik kuram çerçevesinde getirilen açıklamalar, aslında ensest konusunda yapılmıĢ açıklamalardır. Ebeveynlerin geçmiĢ yaĢantısında istismar veya ihmale maruz kalması sonucu yaĢantısında stres yaratan bir olayla kriz yaĢaması durumunda kendisine yardım edecek kaynakları bulamaması ve bu nedenle de yetersiz olarak algılanan çocuğa yönelindiği görüĢünü savunan psikodinamik teori çocuk istismarı ile ilgili içsel faktörlere birincil önem vermiĢtir (Tuna 2010). Psikanalitik yaklaĢım ilk baĢlarda hastaların yetiĢkin biri tarafından cinsel istismara uğratıldıklarına dair verdikleri öykülere dayanarak, çocukluk çağında yaĢanan cinsel travma ile yetiĢkinlik döneminde ortaya çıkan ruhsal bozukluk arasında doğrudan nedensel bir bağın olduğunu ileri sürmüĢtür. Ancak bu kuramı ileri süren Freud, daha sonraki yıllarda bu görüĢünü değiĢtirerek, bu kez çocukluk çağındaki baĢtan çıkarılma öyküsünün gerçek olmaktan çok bir fantezi olabileceğini ileri sürmüĢtür. Çocukluk dönemine ait baĢtan çıkarılma fantezisinin, ensestin gerçek nedeni olduğunu iddia eden Freud‟un bu yaklaĢımı, psikanalitik uygulamaları ve literatüre 1960‟lı yıllara kadar egemen olmuĢtur (Topçu 2009). DavranıĢçı kuramlar sapkın cinsel davranıĢı öğrenilmiĢ bir durum olarak açıklamaktadır. Laws ve Marshall (1990) geleneksel cinselliğin öğrenildiği gibi aynı yöntemlerle cinsel sapkın ilgilerin nasıl öğrenilebileceğini tasvir eden kuramsal bir model sunmuĢtur. Model iki parçaya ayrılmıĢtır: edinim ve sürdürme süreci. Böylelikle, sapkın cinsel tercihler ve biliĢsellik diğer Ģahısların daha çok geleneksel olarak kabul edilmiĢ cinsel ifade tarzlarını öğrendiği aynı yöntemler tarafından edinilir (Akt.Terry ve Tallon 2004). Ġstismarcıların çocuklara karĢı duydukları cinsel uyarılmanın, ilk çocukluk deneyimlerinden kaynaklandığı konusunda birçok araĢtırma yapılmıĢtır. Bu araĢtırmaların sonuçları, istismarcıların çocuklara olan cinsel eğiliminin, küçük yaĢlarda yetiĢkinlerin cinsel istismarına maruz kalmalarının sonucu olduğunu göstermektedir. Öğrenme kuramcıları, bu bulgulara dayanarak, cinsel istismarcıların çocukken uğradıkları cinsel mağduriyeti kendilerine model almak yoluyla, cinsel istismar davranıĢını öğrenmiĢ olabileceklerini ileri 4 sürmektedir. Öğrenme kuramcıları, cinsel istismarcıların çocuklara olan eğilimlerinin, çocuk pornografisi veya medya vasıtası ile öğrenmiĢ olabileceklerini de ileri sürmüĢlerdir (Topçu 2009). BiliĢsel-davranıĢçı kurama göre kiĢiler sapkın cinsel hareketlerde bulunduğunda, nötrleĢtirme aracılığıyla utanç ve suçluluk duygularını sık sık azaltmaya çalıĢırlar. Bu nötrleĢtirmeler, suçlunun davranıĢlarını rasyonelleĢtirmesiyle genellikle bahane ve mazeretler biçimini alır. Bu nötrleĢtirmeler biliĢsel bozukluklardır ya da hareketlerinde suçluluk, utanç ve sorumlulukları ortadan kaldırmak için suçlulara izin veren bozulmuĢ düĢünce kalıplarıdır. Bu rasyonelleĢtirmeler suçluyu kendini suçlamadan korur ve biliĢçi savunmalar yoluyla kendi davranıĢlarını doğrulamasına izin verir (Terry ve Tallon 2004). Ward ve Keenan (1999) çocuk cinsel suçlularının biliĢsel bozukluklarının kendileriyle, kurbanlarıyla ve çevreleriyle ilgili altında yatan beĢ dolaylı ilkeden ortaya çıktığını ileri sürerler. Bu ilkeler cinsel objeler olarak çocuklar, yetki verme, tehlikeli dünya, kontrol edilebilirlik ve felaketin doğası olarak sınıflanmıĢtır. Cinsel obje olarak çocuklar, yetiĢkinler gibi haz için istekleriyle motive olabilir ve seks yapabilir ya da arzulayabilir. Yetki vermede istismarcının istekleri ve inançları olağanüstüdür ve bu kurbanlar ya önemsenmemiĢ ya da yalnızca ikincil öneme sahip gibi gösterir. Tehlikeli dünya ilkesinde istismarcı, diğer yetiĢkinleri baĢtan çıkarıcı ve/veya güvenilmez olarak görür ve kendi ihtiyaçlarının teĢvikinde reddedileceğini algılar. Kontrol edilebilirlikte istismarcı çevresini, insanların etrafındaki dünya ve/veya kiĢisel davranıĢlarına büyük etki sarf edemediği kontrol edilemez bir yer olarak görür. Son ilke olan felaketin doğasında ise istismarcı kurbanına yapılan zararın düĢüncesini düĢünür ve cinsel aktiviteyi yararlı ve kiĢiye zarar vereceğini olanaksız olarak algılar. Ġstismarcılar bu dolaylı teorileri aksi kanıtla (davranıĢla) karĢılaĢsalar bile nadiren değiĢtirirler. Buna karĢılık istismarcı bunu basitçe yeniden yorumlayabilir veya reddedebilir. Örneğin bir çocuğun arkadaĢça olan cana yakın bir tavrı, istismarcı açısından çocuğun onunla seks yapmayı istediğinin kanıtı olarak algılanabilir (Akt.Terry ve Tallon 2004). 5 BiliĢsel teori istismar eden ebeveynin tepkilerini kendileri ve çocuklarıyla ilgili düĢüncelerine bağlı olarak düĢünce örüntüleri üzerine odaklarla açıklamaya çalıĢmaktadır. Bu düĢünce örüntüsünün ortaya konulan Ģeması çocuğun ebeveyni kasıtlı olarak kızdırmasına inanma, çocuğun bu davranıĢı kontrol edebilme potansiyeline sahip olduğuna ve kasıtlı olarak yaptığına inanma, çocuğun hatalı davranıĢlarını bir tehdit olarak algılama, bu hatalı davranıĢları kontrol etmek için kötü muamelenin gerekli olduğuna inanma, ebeveynin bu hatalı davranıĢlar nedeniyle öfkelenmesi ve öfkenin sorumlusu olarak görülen çocuğa yönelik kötü muamelenin baĢlaması Ģeklinde ortaya konmaktadır. Ġstenmeyen bir durumla karĢılaĢıldığında yaĢanan stres olayı ile ortaya çıkan olumsuz duygusal tepkinin zarar verme dürtüsüne yol açtığını öne süren duygusal tepkisellik teorisi zarar verme dürtüsünü engelleyicilerin olmaması durumunda bunun saldırgan davranıĢlara yol açtığını öne sürmektedir (Tuna 2010). GeçiĢ teorisi ebeveyn ve çocuk arasındaki uyumsuz iliĢkilerin geliĢmesi ile yetiĢkine ait öfke, uyarılma ve baĢa çıkma tepkilerindeki gerilikler ve uyumsuzluklarla istismarın gerçekleĢtiğini açıklamaya çalıĢmaktadır (Tuna 2010). Bağlanma teorisine göre de insanların diğerleriyle güçlü duygusal bağlar kurmaya eğilimi vardır ve kiĢiler kayıp veya duygusal üzüntü yaĢadıklarında soyutlanma ve yalnızlıklarının sonuçlarına göre hareket ederler. Marshall ve Barbaree (1976)‟nın belirttiğine göre, ergenlik ve ergenliğin ilk zamanlarını kuĢatan dönem hem cinsel hem de sosyal becerilerin geliĢmesinde son derece önemlidir (Akt.Terry ve Tallon 2004). Ekolojik model ebeveynin ve çocuğun özelliklerini içeren ve istismarın kuĢaklararası geçiĢini ele alan, ebeveyn ve çocuk arasında yaĢanan istismar ve ihmale odaklanarak toplumu, kültürü ve istismarın evrimsel yönünü daha geniĢ bir bağlam içinde değerlendirerek çocuk istismarı ve ihmalinin bireysel/geliĢimsel, güncel/durumsal, kültürel/tarihsel ve demografik faktörlerden etkilendiğini ortaya koymaktadır (Tuna 2010). Çocuk cinsel istismarını, erkek cinselliğinin bir uzantısı ve güç ile bağlantılı olarak açıklayan feminist yaklaĢıma göre cinsel istismar ve ensest, erkeğin çocuklara 6 ve kadınlara karĢı kullandığı bir Ģiddet biçimi ve onlar üzerindeki hâkimiyetin bir ifadesidir. Bu yaklaĢımda, çocuk cinsel istismarı erkek sosyal gücünün ifade edilmesinin ve ataerkil sosyal iliĢkilerin geliĢtirilmesinin bir yolu olarak kabul edilmektedir (Driver 1989;Akt. Topçu 2009). Bu görüĢte olan yazarlar, çocuğun bedeninin cinsel amaçla kullanılması ile yetiĢkine yapılan tecavüz arasında bir fark olmadığına inanmaktadır. Feminist yaklaĢım cinsel istismarı, çocukları uygun cinsel hedefler haline getirme niteliğindeki bazı sosyal değerlerin ve değer yargılarının bir sonucu olarak kabul eder (Topçu 2009). 1.3. Çocuk Cinsel Ġstismarı Döngüsü Cinsel istismarı bildirmek çocuklar için çok güçtür. Failler gizliliği vurgular ve kurbanı suçlar. Kurban birine anlatmaya çalıĢırsa, o kiĢi bu konuda konuĢmaktan çoğu zaman rahatsız olur ve konudan tamamen kaçınabilir (Zastrow ve KirstAshman 2014). Çocuk cinsel istismarı döngüsü, istismarı gerçekleĢtirirken istismarcının yaĢadığı düĢünce ve davranıĢ aĢamalarını anlamamızı sağlar. DüĢünce yapılarında çocukları cinsel bir varlık olarak algılayan istismarcılar, çocukları cinsellik konusunda bilgili ve yetkin olarak yorumlayabilirler. Cinselliğin doğal bir Ģey olduğunu, bu nedenle çocuğa herhangi bir zararının olmadığını düĢünen istismarcı, bazı durumlarda da istismar sürecinde kendi davranıĢlarını kontrol edemediğini ve dıĢsal güçler tarafından kontrol edildiğini düĢünür. Bu tür biliĢsel çarpıtmalar içinde hareket eden istismarcılar gerçekleĢtirdikleri istismara özgü biliĢsel çarpıtmalar içine girerler. Çocuk istismar döngüsü, birbiriyle bağlantılı olan ve cinsel saldırıyla sonuçlanan bir dizi düĢünce, duygu ve davranıĢ içerir. Döngü, aĢırı bağımlılık yaratan, takıntılı davranıĢ kalıplarını kapsar. Bu davranıĢ kalıpları kısa vadeli doyuma odaklıdırlar. Kandırma süreçlerinin evreleriyle birlikte düĢünüldüğünde istismarcıyı daha iyi analiz etmemize yardımcı olacak istismar döngüsü aĢağıdaki tabloda belirtildiği gibidir: 7 Çocuklara cinsel istismarda bulunmaya yatkınlık Hedef seçimi-yaşına, görünüşüne göre kurban seçme Fantezi ve mastürbasyona bağlı uyarılma-öfke, kaygı, sıkıntı, depresyon, stres Yüksek riskli ortamlarparklar, okullar, banyo zamanları Çarpık düşünce Yüksek riskli davranışlar-çocuk pornografisi ġekil 1.1. Çocuk Ġstismarı Döngüsü (Sanderson 2010) Çocukları cinsel istismara uğratmada yatkınlık sergileyen istismarcı, fantezi ve mastürbasyona bağlı uyarılma sonucu öfke, kaygı, sıkıntı, depresyon ve stres yaĢar. Bu dönemde çarpık düĢünce geliĢtiren istismarcı, çocuk pornografisi izleme gibi yüksek riskli davranıĢta bulunur. Eylem aĢamasının ön safhasını oluĢturan bu adımından sonraki ilk adımı çocukların bulunduğu parklar, okullar gibi yerleri kapsayan yüksek riskli ortamlarda bulunmaktır. Bu ortamlarda hedef seçimine yönelen istismarcı, yaĢına ve görünüĢüne göre kurban seçmektedir. Kurbanının tereddüdünü yenmeden önce içsel ve dıĢsal ketleyicileri yenen istismarcı, bu aĢamanın ardından istismarı gerçekleĢtirmeye yönelik planlar geliĢtirir. Kurbanı kandırmaya yönelik eylemlerde bulunmaya baĢlar, bir yandan kurbanın tereddütlerini yener, diğer yandan saldırıya baĢlayarak istismarın gizliliğine yönelik eylemlerini ortaya koyar. PiĢmanlık ya da tespit edilme korkusu içerisinde çarpık düĢünce geliĢtirerek istismarı yeniden yorumlayan istismarcı, davranıĢı normalleĢtirir ve sürdürmeye devam eder. DavranıĢına tutsak olması ile çoğu zaman heyecanı aynı düzeyde tutmak için saldırılarını tırmandırır (Sanderson 2010). 8 1.4. Cinsel Temas Öncesi Kandırma Sürecinin Evreleri Çocuğa yönelik gerçekleĢen cinsel istismar beĢ temel aĢamada gerçekleĢir. Ġlk olarak karĢılaĢma aĢaması gelir. Burada fail çocuğa ne kadar yaklaĢabileceğini ve çocuğun nasıl tepki verdiğini görmek için çocukla deney yapar. Ġkinci aĢama cinsel karĢılıklı etkileĢim aĢamasıdır. ÇeĢitli yakınlık derecelerindeki cinsel etkinlikler bu aĢamada meydana gelir. Çoğu zaman bu aĢama ne kadar uzarsa istismarcı kurbana o kadar yaklaĢır. Üçüncü aĢama gizliliktir. Cinsel etkinlik Ģimdiden gerçekleĢmiĢtir öyle ki istismarcı kurbanı istismarın içinde kapana kısılmıĢ bir Ģekilde tutmak için bazı manipülasyonları kullanacaktır. Örneğin fail “annene söyleme; seni bir daha sevmez” ya da “bu özel bir sır, seni seviyorum” ya da “birilerine söylersen seni cezalandıracağım” diyebilir. Dördüncü aĢama açıklama aĢamasıdır. O ya da bu nedenle kurban istismara uğradığını açıklar. Açıklama, çocuk cinsel yollardan geçen bir hastalığa yakalandıysa ya da bir Ģekilde zarar görmüĢse fiziksel olarak da baĢlayabilir. Olayın ortaya çıkıĢı, cinsel etkinlik görüldüyse ya da birileri fark ettikten sonra çocuğun olaya iĢaret eden davranıĢlarını bildirdiyse, bir kaza sonucu da olabilir. Kurban, daha fazla dayanamadığı için, baĢkalarına anlatmak zorunda olduğunu hissetmiĢ olabilir. Ġstismarı açığa çıkarmak çocukluk sırasında olabileceği gibi daha sonra da olabilir. BeĢinci ve son aĢama bastırmadır. Bu hem kurban hem de aile için yüksek kaygılı bir zamandır. Duygular fail için inkârı, kurban için suçluluk ve güvensizliği ve diğer aile üyeleri için öfkeyi içerebilir (Zastrow ve Kirst-Ashman 2014). Kandırma süreci, hileli yönlendirmenin ya da duygusal manipülasyonun incelikli bir Ģeklidir. Çocuk ve aileyle arkadaĢlık ve yakınlık bağları geliĢtirmeye dayanır. Çocuk cinsel istismarcıları çocukları kandırmak için kendilerini hoĢ, sempatik, anlayıĢlı, yardım sever; zaman, para, hediyeler ve sürprizler konusunda cömert, ince, duygusal olarak verici, çocuk odaklı ve çocuk dostu biri gibi gösterirler. Bu becerilerle cinsel temas öncesi kandırma sürecine faaliyete geçirir ve bu süreçte cinsel hedefine ulaĢmak için duygusal manipülasyonu kullanır. Cinsel temas öncesi kandırma süreci, bir birine dayalı birkaç evreden oluĢur. Sürecin nihai hedefi, çocuğa cinsel saldırıda bulunmaktır (Sanderson 2010). 9 1.5. Çocuk Cinsel Ġstismarcılarının KiĢilik Özellikleri Çocukların istismarına yönelik toplum tarafından oluĢmuĢ yaygın algı ebeveynin veya istismarcının kiĢilik, öfke ve stres yönetimi sorunlarına yoğunlaĢmıĢtır. Ebeveynler iĢte yaĢadıkları sorunların çözümlenmemesine paralel olarak evde çocuklarını fiziksel (dolayısıyla cinsel) istismar edebilmektedirler. Örneğin 3 yaĢındaki çocuğunun ve bebeğinin hayatını idame ettiren bir anne gece aç olarak uyanan bebeğinin ağlamasını engellemek için onu silkeleyebilmektedir (Olive ve ark. 2007). Çocuğa yönelik cinsel istismarda bulunan her kiĢi pedofili olmamakla birlikte istismarcının Ruhsal Bozuklukların Tanısal Sınıflandırması (DSM-IV-TR)‟na göre bu tanıyı alabilmesi için istismarcı kiĢide, en az 6 aylık bir süre boyunca çocuklarla cinsel etkinlikte bulunma ile ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerinin, cinsel dürtülerinin ya da davranıĢlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması gerektiği tanımlanmıĢtır. KiĢinin, bu cinsel dürtülere göre davranması ya da bu kiĢinin cinsel dürtüleri ya da düĢlemlerinin (fantezilerinin) belirgin bir sıkıntıya ya da kiĢiler arası sorunlara neden olması tanı için gerekli bulunmaktadır. Tanı ölçütlerine (DSM-IVTR) göre pedofili tanısı konabilmesi için kiĢinin en az 16 yaĢında olması ve cinsel etkinlikte bulunduğu çocuklardan an az beĢ yaĢ daha büyük olması gerekmektedir (DSM IV-TR 2007). Ġstismarcı kiĢilerde gerekli özgüven yoksunluğu ve sosyal becerilerin geliĢmemesinden kaynaklı korkulu tarz, kiĢinin kendisi ve diğerleri hakkında olumsuz düĢünceler içinde olduğunu, kiĢinin hayatındaki problemlerden dolayı muhtemelen kendisini suçladığını ortaya koymuĢtur. Bu kiĢilerin diğer kiĢilerle ilgili olumsuz düĢünceleri vardır ve diğerlerinden yardım ve destek aramazlar. Bu kiĢilerin diğerlerinin onun hakkında ne düĢündüğünü önemsemediğini söylemesi muhtemeldir ve iliĢkilerinde güçlü duygusal bağları nadiren vardır (Terry ve Tallon 2004). DüĢük benlik saygısı çocuk istismarında önemli bir risk faktörüdür. DüĢük benlik saygısına sahip bireylerin çocuklarını daha olumsuz olarak algıladıkları ve aile içi stresle baĢ etmede daha yetersiz oldukları bildirilmektedir. Howe (2005)'a göre depresyon, madde ve alkol bağımlılığı çocukların fiziksel istismara uğrama riskini 10 arttırmaktadır. Özellikle alkolizm Ģiddetin ortaya çıkma olasılığını arttıran en önemli etmendir (Akt.Tuna 2010). AraĢtırmalar cinsel incinmiĢlik ile düĢük nitelikli sevgi bağı arasında bir iliĢki olduğunu göstermiĢtir. Marshall (1989) çocukları cinsel yönden istismar eden kiĢilerin çoğunlukla yaĢıtlarıyla etkili yakın iliĢkiler Ģekillendirmek için gerekli özgüvenlerinin ve sosyal becerilerinin geliĢmediğini bulmuĢtur. Bu baĢarısızlık, yaĢı tutmayan partnerlerle yakınlık kurma arayıĢına devam eden bu kiĢilerde hüsrana neden olur (Akt.Terry ve Tallon 2004). 1.6. Cinsel Ġstismar Mağduru Çocukların Aile Yapıları ve Ebeveyn Özellikleri Cinsel istismar mağduru çocukların aile yapıları ve ebeveyn özelliklerinde bazı ortak yanlar belirlenmiĢ ve çocukların cinsel istismara uğramasında bu özellikler risk etkeni olarak değerlendirilmiĢtir. Yapılan araĢtırmalar sonucu çocukların cinsel istismara uğradığı ailelerde, aile üyeleri arasındaki duygusal bağların zayıf olduğu, duyguların olumsuz yönde ve saldırgan Ģekilde ifade edildiği, aile bireylerinde endiĢenin yüksek olduğu, kendine güvenin yetersiz olduğu, birçoğunda sosyal iliĢki kurma becerisinin geliĢmemiĢ olduğu görülmüĢtür. Bazı olgularda bu durum, yetiĢkinin cinsel yakınlaĢma isteğinin, kendine bağımlı ve zayıf olan, kendisinde zayıflık hissi yaratmayacak olan çocuğa yönelmesine yol açabilmektedir. Babanın tutucu aile değerlerine sahip olması, çocuk ve eĢin erkeğe boyun eğici tutumları benimsemesi cinsel istismar riskini artırmaktadır. Böyle durumlarda çocuklar, yaĢça büyük erkeklerin isteklerini reddetmede zorluk yaĢamaktadır. Babanın çocuklarına karĢı yetersiz düzeyde fiziksel yakınlık göstermesi durumunda da istismara uğrama artmaktadır. Babalarının ilgisine gereksinim duyan çocuklar, duygusal bir dokunuĢla cinsellik içeren dokunuĢ ya da eylemin ayrımına varamayabilirler (Öztürk 2009). Ensestin aile dinamiği, iĢlevsiz aile yaklaĢımını (annenin bir eĢ olarak iĢlevsiz olması, bir anne olarak iĢlevsiz olması ve kiĢi olarak iĢlevsiz olması) destekler biçimde özellikler taĢımaktadır. Bu ailelerde, aile içi iliĢkileri bozulmuĢtur; anne bir nedenle aileye yabancılaĢmıĢ, baba ise cinsel yaĢamında ya çok engellenmiĢ durumdadır veya aile dıĢında cinsel tatmin arayacak kadar ahlakçı bir kimsedir. Böylece, cinsel ve duygusal tatmin yolları kapatılmıĢ olan babanın kızına yönelmesi, 11 ensest iliĢkisi ile sonuçlanabilmektedir. AraĢtırmalar, annenin fiziksel ve/veya duygusal yokluğunun, babanın alkolizmi ile birleĢtiği ailelerde, kız çocuklarının büyük bir ensest riski altında olduklarına iĢaret etmektedir (Topçu 2009). 1.7. Cinsel Ġstismarın Çocuk Üzerindeki Belirtileri ve Travmajenik Dinamikleri Cinsel istismara maruz kalan çocukların ruh sağlığının bozulup bozulmadığı kısa bir süre öncesine kadar yaĢanan cinsel istismar sonrası çocukta travma sonrası stres bozukluğu tanı ölçütleri değerlendirilerek belirlenmekteydi. Travma yaratan olayın kabuslarda yada davetsiz anılarda tekrar tekrar yeniden yaĢanması, travma ile iliĢkilendirilen uyarıcılardan kaçınma ve duygusal uyuĢukluk, uykusuzluk, gürültüye tolerans göstermeme ve irkilme durumunda aĢırı tepki gibi durumları içeren aĢırı uyarılma durumu Ģeklinde üç grup halinde düĢünülebilecek olan klinik semptomlar olarak travma sonrası stres bozukluğu yansıtmaktadır (Butcher ve ark. 2013). Çocuk cinsel istismarının çocuk üzerindeki etkilerini anlamada, ruhsal bozukluğun travma sonrası stres bozukluğu tanı ölçütleriyle tam olarak açıklanamaması araĢtırmacıları bu klinik belirtilere ek olarak cinsel istismar sonrası çocuklarda görülen duygusal ve davranıĢsal bozuklukları da ortaya koyabilecek dinamikler geliĢtirilmeye yöneltmiĢtir. Çocuk cinsel istismarının çocuk üzerinde yarattığı sonuçlar farklı faktörlerin etkisine göre veya durumuna göre değiĢmektedir. Bunlar istismarın baĢlangıcında çocuğun yaĢı, cinsel istismarın sürekliliği ve sıklığı, cinsel faaliyetlerin türü, kaba kuvvet ya da Ģiddet kullanımı, çocuğun istismarcıyla olan iliĢkisi, istismarcının yaĢı ve cinsiyeti, yaĢananları açığa vurmanın etkileri olarak sıralanabilir. AraĢtırmacılar, çocukla istismarcı yakın akraba olduğunda, istismar uzun süreli ve sık yaĢandığında, cinsel faaliyet içeri girme eylemini kapsadığında, buna Ģiddet ve saldırganlık eĢlik ettiğinde en büyük travmanın ortaya çıktığını bulmuĢtur (Sanderson 2010). Cinsel istismarın, korku ve kaygı tepkileri, depresyon, kızgınlık, düĢmanlık duygusu ve uygun olmayan cinsel davranıĢ gibi hemen ortaya çıkan anormal etkilerine dayanarak istismar tanımlanabilir (Topçu 2009). 12 Kısıtlı iletiĢim becerisi olan küçük çocuklarda cinsel istismar, çocuğun diğer çocuklarla veya oynadığı oyuncaklarla onlara yapılmıĢ cinsel hareketleri de barındıran oyunlara ya da kurbanı korkutucu rüyalar görmeye itebilir. Cinsel olarak istismara uğramıĢ diğer çocuklar kızgınlıklarını direkt dıĢa vurabilir, saldırgan olabilir ve diğer çocuklara karĢı zorbalık gösterebilir. Diğerleri ise kötü hislerini içine atabilir, bunalımda olabilir veya sosyal olarak içe kapanık olabilir. Ġstismara uğramıĢ bazı çocuklar evlerinden kaçabilir. Buna ilaveten, cinsel istismara uğrayan çocuklar uygun olmayan yaĢta baĢtan çıkarıcı davranıĢ türlerini (makyaj yapma veya giyimle ön plana çıkma gibi) gösterebilir (Olive ve ark. 2007). Finkelhor ve Brown (1985), cinsel istismarın etkilerinin anlaĢılması amacıyla "Travma OluĢturan Dinamikler" modelini geliĢtirmiĢlerdir. Bu modele göre, çocuğun hazır olmadığı bir dönemde kendisini eriĢkin cinselliği içinde bulmasına bağlı olarak, cinsel ve emosyonel geliĢim sürecinde sorunlar yaĢanabilir. Travmatik cinsellik geliĢimi nedeniyle çocuğun cinsel kimlik ve normlarında bozulmalar görülebilir. Bu durum erken ve geç dönemde tekrarlayıcı, rastgele kompulsif davranıĢlara, kiĢilerarası iliĢkilerde bozulmalara, yeniden mağdur olmaya, cinsel saldırgan davranıĢlara, güçsüzlüğe, kendini damgalamaya yol açabilir (Akt.Selvi ve ark. 2011). Çocuk cinsel istismarındaki travmajenik dinamikler modeli çocuk cinsel istismarının etkisini anlamanın en iyi yolunun, onun temelindeki travmajenik dinamikleri incelemek olduğunu ileri sürer. Bu model çok önemli dört dinamik içerir. Bu dinamikler travmatik cinselleĢme, güçsüzlük, ihanet ve damgalanmadır. Travmatik cinselleĢme çocuğun cinsel geliĢim evrelerinde yaĢına uygun olmayan bir değiĢikliği ifade eder. Ayrıca cinsellik kavramı ve eylemi çocuğun dünyasında değiĢen bir anlam bulur. Çocuk cinselliği ve cinsel davranıĢı çeĢitli ihtiyaçlarının tatmini amacıyla kullanır. Ġstismar sürecinde istismarcı tarafından manipüle edilmek amacıyla çocuğa cinsellik konusunda aktarılan yanlıĢ düĢünceler, çocuğun cinsel geliĢim ve kimliği ile cinsel davranıĢlarında bir dizi probleme neden olur. Travmatik cinselleĢme genellikle ensest olgularında görülür. Ġstismar eden kiĢi, aslında çocuğun ailede en çok sevgi ve onay beklediği kiĢidir. Hatta özdeĢim 13 modeli bile olabilir. Çocuğun en çok sevdiği kiĢi onun sevgisinden faydalanıp hediyeler vermiĢ ve cinsel talepte bulunmuĢtur. Bu durum çocukta cinsel davranıĢ ve ahlak karmaĢası yaratacaktır. Cinselliği bir alıĢveriĢ gibi değerlendirecektir. Sevgi için cinselliğin gerektiğini düĢünecek bu da sonraki yaĢamında birçok partnerle cinsel iliĢkiye girmesine ve riskli cinsel davranıĢlarda bulunmasına neden olacaktır (Finkelhor ve Browne 1985;Akt.Aktepe 2009). Cinsel isteklerle çocuğa yaklaĢan kiĢi, çocuğun sevgisinden yararlanarak ve ona hediyeler vererek yaklaĢmıĢsa, çocukta cinsel davranıĢın algılanıĢı karmaĢıklaĢmaktadır. Çocuk, yaĢamı boyunca sevgi elde etmek için cinselliğin gerektiği sonucuna varabilir. Zorla ve hırpalanarak bu eyleme itilen çocuklar, kendilerine ve vücutlarına yönelik olumsuz tutum gösterip, yetiĢkinlikteki cinsel yaĢamlarında sorun yaĢayabilirler. Bu çocukların cinsellikle normalden daha fazla ilgilendikleri, arkadaĢlarına cinsel yönden saldırgan davranabildikleri ve yetiĢkinliklerinde istismara yönelebildikleri saptanmıĢtır (Finkelhor ve Brown 1985;Akt.Öztürk 2009). 14 Çizelge 1.1. Travmatik CinselleĢmede Dinamikler, Psikolojik Etki ve DavranıĢsal DıĢavurumlar Dinamikler a) Çocuğun geliĢim seviyesine uygun olmayan cinsel davranıĢlarla ödüllendirilmesi. b) Ġstismarcının cinsellik karĢılığında ilgi ve sevgi vermesi. c) Çocuğun cinsel bölgelerinin saplantı haline getirilmesi. d) Ġstismarcının cinsel davranıĢ ve cinsel ahlak hakkında yanlıĢ kanılar aktarması. e) Cinsel faaliyetin olumsuz duygular ve anılarla koĢullanması. Psikolojik etkisi a) Cinsel sorunların sıklığında artma. b) Cinsel kimlik hakkındaki kafa karıĢıklığı. c) Cinsel normlar hakkındaki kafa karıĢıklığı. d) Cinsellik ve sevgi, hoĢlanma ve uyarılma duyguları hakkındaki kafa karıĢıklığı. e) Cinsel yakınlaĢmaya karĢı isteksizlik duyma. DavranıĢsal dıĢa vurumlar a) Cinsel endiĢeler ve takıntılı cinsel davranıĢlar. b) Erken yaĢta cinsel iliĢki yaĢama. c) Saldırgan cinsel davranıĢlar. d) Rastgele cinsel iliĢkide bulunma. e) FuhuĢ. f) Cinsel bozukluklar: geri dönüĢler, uyarılma ve orgazmda güçlük. g) Cinsel yakınlaĢmadan kaçınma ya da buna fobik tepkiler gösterme (Sanderson 2010). Damgalanma, yaĢanan cinsel istismarın ortaya çıkması sonucu aile ve sosyal çevrenin çocuğa iliĢkin tutumundan ve istismarı yorumlama biçiminden etkilenir. Damgalanma, cinsel istismar nedeniyle çocuğun ayıplanma, utanma ve suçluluk duygularını açıklar. Çocuğa, maruz kaldığı istismar deneyimleriyle ilgili olarak, kötü olduğu, utanç ve suçluluk duyması gerektiği yönünde olumsuz değerlendirmelerin nakledilmesi ve bunların çocuğun benlik algısı ile birleĢmesi, damgalanma sürecini oluĢturur (Topçu 2009). 15 Bu dinamik çocuğun istismarcı tarafından azarlanması, ensestin iliĢki içerisinde gizlenmesi, toplum ve aile tarafından çocuğa tepki verilmesi ile ortaya çıkar. Ġstismara uğrayan kiĢi istismarın yükünü etrafına zarar verdiği ve bu yüzden hak ettiği Ģeklinde yaĢamaya devam eder. Bu negatif benlik imajı nedeni ile ya kendini diğer insanlardan izole eder ya da kendi bedeni üzerinde diğer insanların hakkı olduğuna inanır. Bu suçluluk ve utanç bu dinamiğin uzun döneme projeksiyonu ile yaĢanır (Keskin ve Çam 2005). Çizelge 1.2. Damgalanma Duygusunda Dinamikler, Psikolojik Etki ve DavranıĢsal DıĢavurumlar Dinamikler a) Ġstismarcının kurbanı suçlaması/kötülemesi. b) Ġstismarcının ve diğerlerinin ağzını sıkı tutması konusunda çocuğa baskı yapması. c) Çocuğun bu davranıĢların utanç verici tutumlar olduğu sonucuna varması. d) YaĢananların açığa vurulması karĢısında diğer insanların Ģok olması. e) BaĢkalarının olaylardan dolayı çocuğu suçlaması. f) Çocuğun hasarlı mal Ģeklinde basma kalıp bir kategoriye sokulması. Psikolojik etkisi a) Suçluluk, utanç. b) Öz saygının azalması. c) BaĢkalarından farklı olma duygusu DavranıĢsal dıĢa vurumlar a) Soyutlanma. b) UyuĢturucu ya da alkol kötüye kullanımı. c) Suça karıĢma. d) Kendini yaralama. e) Ġntihar (Sanderson 2010). Ġhanet, çocuğun cinsel istismara uğradığında, sevdiği ve koruma beklediği bir kimse, örneğin ebeveyni veya bakıcısı hakkında düĢtüğü hayal kırıklığına iĢaret eder. 16 Ġhanet, çocukların bağımlı oldukları ve güvendikleri bir kimsenin, istismarda bulunmakla kendilerine zarar verdiğini kavramalarının sonucu yaĢadıkları duygudur (Topçu 2009). Ġhanet yetiĢkinin kiĢiler arası iĢlevlerinde de etkili olan dikkat çekici bir yapıdır. Genellikle çocuklar yetiĢkinlerin onları koruyacağına ve onlara karĢı dürüst davranacaklarına inanırlar. Ne zaman ki çocuk istismara uğrar, yetiĢkin ona kasten zarar verir, çocuğun güvenlik ve emniyet hissi kırılır, çocuk kendisine ihanet edildiğini hissetmeye baĢlar. Çocuk yetiĢkinin kasten ona zarar verdiğini, ona yalan söylediğini, kendi ilgisi ve zevki için ona baktığını keĢfetmeye baĢlar. Ġstismar açığa çıktığında aile çocuğa destek olmaz, onu koruma altına almazsa çocuğa karĢı ikinci bir ihanet daha yapılmıĢ olur. Ġstismarcı çocuğun yakını ise çocuğun kendisine ihanet edilmiĢlik hissi artar. Çocukluk çağında yaĢanan bu ihanet edilmiĢlik ve kayıp hissi, çocuk geliĢimi devam ettiği süreçte diğer iliĢkilerine yansıyarak büyür (Keskin ve Çam 2005). 17 Çizelge 1.3. Ġhanet Duygusunda Dinamikler, Psikolojik Etki ve DavranıĢsal DıĢavurumlar Dinamikler a) Güvenin ve savunmasızlığın edilmesi. b) BaĢkalarının ilgi gösterip koruyacakları beklentisinin ihlal edilmesi. c) Çocuğun mutluluğunun göz ardı edilmesi. d) Ebeveyn desteğinin ve korumasının olmaması. Psikolojik etkisi a) Acı, depresyon. b) AĢırı bağımlılık. c) BaĢkalarının güvenilirliğini değerlendirme becerisinde azalma. d) Güvensizlik, özellikle erkeklere karĢı. e) Öfke, kin. DavranıĢsal dıĢavurumlar a) Birine sımsıkı yapıĢmak. b) Müteakip istismara yatkınlık. c) Kendi çocuklarının kurban olmasına müsaade etme. d) Soyutlanma. e) Yakın iliĢkilerde rahatsızlık duyma. f) Evlilik sorunları. g) Saldırgan davranıĢlar. h) Suç iĢleme (Sanderson 2010). Güçsüzlük, çocuğun iradesine, isteklerine ve etkili olma duygularına sürekli karĢı konulmasının sonunda yaĢanan bir süreçtir. Bu süreç, cinsel saldırı sırasındaki çaresizliğe, korkuya ve kaygıya neden olur ve çocukların kendi yaĢamlarını kontrol etme yeteneğini tahrip eder (Topçu 2009). Çoğu zaman çocuk bu istismarı içeren davranıĢı kontrol altına alamaz, eğer bu istismar hareketine dur diyecek olsa toplum ve aile tarafından ya ona inanılmayacağı ya da aynı hareketin tekrar yapılacağı yönünde istismarcı tarafından yöneltilen tehdit davranıĢlarını içeren pek çok engelle 18 karĢı karĢıya kalır. Zarar verileceği yönünde yapılan tehditler çocukta güçsüzlük hissinin artmasına neden olur (Keskin ve Çam 2005). Çizelge 1.4. Güçsüzlük Duygusunda Dinamikler, Psikolojik Etki ve DavranıĢsal DıĢavurumlar Dinamikler a) Çocuğun isteği dıĢında beden bölgesinin saldırıya uğraması. b) Zaman içinde devam eden saldırıya karĢı savunmasızlık. c) Ġstismarcının çocuğu dâhil etmek için baskıya ve hileye baĢvurması. d) Çocuğun kendisini koruyamadığını ve istismarı engelleyemediğini düĢünmesi e) Sürekli korku hissedilmesi. f) Çocuğun baĢkalarının kendisine inanmasını sağlayamaması. Psikolojik etkisi a) Korku, kaygı. b) Kendi kendine yeterli olduğu duygusunun azalması. c) Kendini kurban olarak algılama. d) Kontrol etme ihtiyacı. e) Saldırgan ile özdeĢleĢme. (Sanderson 2010). Cinsel istismarın bozukluğundan ziyade çocuklar üzerindeki travmajenik etkisi dinamik travma model ile sonrası daha stres uygun açıklanabildiğinden bu model ile cinsel istismarın çocuk üzerindeki etkisi daha kapsamlı ve cinsel istismara özgü sonuçlar ile değerlendirilerek diğer travmatik yaĢam olaylarından farkı daha ayrıntılı ortaya konabilmektedir. Yapılacak psikososyal destekte ve psikiyatrik tedavi sürecinde bu model göz önünde bulundurulmalıdır. Çocuk cinsel istismarı konusunda yapılan uzun araĢtırmalar sonucu oluĢturulan travmajenik dinamikler modeli, çocuk cinsel istismarının sonuçlarını anlamada ve cinsel istismar mağduru çocuğun yaĢadığı travmatik durumu değerlendirmede diğer travmatik yaĢam olaylarından farklı ve cinsel istismarın kendi doğasına özgü sonuçlarını anlamamızı sağlamaktadır. 19 Bağlanma teorisine göre cinsel istismar yaĢayan bireyler dezorganize bağlanma geliĢtirirler. Dezorganize olmuĢ bağlanma genellikle çocukluk çağı anksiyetesinin kaynaklarından olan korku dolu davranıĢlar olarak belirir. Bu dinamik genellikle kognitif yıkıma ve iliĢkilerde dengesizliğe neden olan disfonksiyonel ailede yaĢamıĢ olan çocuklarda geliĢir. Çocuk bakıcısının kendisine karĢı negatif bir davranıĢı ile karĢılaĢtığında buna karĢı farklı tepki verme sürecine girer. Bu negatif tepki sürecinde geri çevrilme ve çatıĢma yaĢanırsa çocuk bu negatif tepkiyi ya görmezden gelir ya da abartılı tepki sürecine girer ve bağlanma sürecinde anksiyete dolu tehlikeli stratejiler geliĢtirmeye yönelir. Ġstismar eden patolojik ebeveynlere karĢı geliĢtirilen istenmeye bağlanma Ģekli kiĢinin çocukluk dönemine ait travmatize anılarına blok koyması ile kiĢide yaĢamını sürdürür. Korkuyla iliĢkili bu bağlılık Ģekli inkâra neden olur ve her geri çevrilmede kiĢinin ebeveyn olma sürecinde veya çözüme kavuĢmamıĢ her travmasında tekrar tekrar yaĢanır. Dezorganize bağlanma çocuğun ayrılma bireyleĢmede problem yaĢamasına neden olur (Keskin ve Çam 2005). Ensest durumunda çocuğun çok daha fazla örselendiği, ruhsal sorunları daha sık ve yoğun yaĢadığı saptanmıĢtır. Öz baba ile kızı arasında yaĢanan ensest iliĢkide, babanın koruyucu imgesinin yıkılması sonucunda çocuğun kendine güveni azalmakta ve benlik imgesi parçalanmaktadır. Bu çocuklar, uğradıkları saldırıya karĢılık verme olanağından yoksundur; olumsuz karĢılık göreceği, ailesinin yıkılacağı, kendisinin sevilmeyeceği ve istenmeyeceği korkusuyla istismarı yapana duyduğu kızgınlığı ifade edemeyebilmektedirler. Aynı zamanda annesinin kendisini korumaması nedeniyle ona karĢı da öfke içindedir ama onun da sevgisini kaybedeceği korkusuyla öfkesini içine atabilmektedir (Topçu 2009). Ensest iliĢkinin uzun süreli etkileri çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Küçük çocuklar yapılan davranıĢın tam olarak farkına varamadıkları için, ergen mağdurlara göre daha az suçluluk hissederler. Fakat küçük çocuklarla ilgili tehlike, büyüdüklerinde ve toplumun enseste bakıĢ açısını öğrendiklerinde, kendilerini böyle bir iliĢki yaĢadıkları için suçlu hissetmeye baĢlamalarıdır. Kendine güven eksikliği, suçluluk, depresyon ve korku ensest iliĢkinin kız çocuğu üzerinde uzun dönemde ortaya çıkan etkileridir (Siegel ve ark. 1990;Akt.Zastrow 2014). 20 Kız çocuğu, kendisini koruyamadığı için annesini ve kendisine böyle bir iliĢki yaĢattığı için babasını suçlayabilir. Ayrıca, bu iliĢki nedeniyle kendisini zarar görmüĢ ve değersiz hissedebilir. En çok güvendiği erkek tarafından istismar edilen kız çocuğu, yaĢamı boyunca erkeklere güven duymakta zorluk çeker. Ensest iliĢkiye zorlanmıĢ bazı bireyler, yaĢadıkları bu durumu unutmak adına fuhuĢ, uyuĢturucu kullanımı ve hatta intihar gibi yollara baĢvururlar. Enseste zorlanan kız çocuğunun yaĢı büyükse ve ensest iliĢki devam ettiği halde bildirmediyse, birey bu durumdan kurtulmak için evi terk edebilir. Evi terk eden kız çocuğunun, para kazanmak için fuhuĢa yönelmesi oldukça muhtemeldir. Çünkü cinselliğin erkekler tarafından en fazla değer verilen Ģey olduğunu düĢünür. Ayrıca yaĢadığı durumdan kurtulmak ve bu durumu unutmak adına uyuĢturucu kullanımına da yönelebilir (Zastrow 2014). Cinsel Ġstismar Sonrası Ortaya Çıkan Psikiyatrik Sorunlar 1.8. Çocukluk çağı cinsel istismarı barındırdığı özelliklere ve gerçekleĢtiği koĢullara bağlı olarak çocuklar üzerinde kısa ve uzun vadede farklı etkiler bırakmaktadır. Yapılan araĢtırmalara göre beĢ değiĢken cinsel olarak istismar edilen mağdurların, yetiĢkinliklerinde ciddi sorunlara sahip olma riskini arttırmaktadır. Bu değiĢkenlerin ilki faille yakın iliĢkidir. Bir aile üyesi ya da kurbanın kendisine yakın hissettiği ve güvendiği bir baĢka kiĢi tarafından gerçekleĢen cinsel istismar, yetiĢkinlikteki daha derin bir travmayla iliĢkilidir. Ġkinci değiĢken istismarın süresidir. Ġstismar ne kadar uzun sürerse, uzun dönemli olumsuz etkilerin olasılığı da daha büyük olacaktır. Bununla beraber, aĢırı derecede Ģiddetli ve sadistik davranıĢlar (saldırganın cinsel tatmini için mağdura acı çektirmesi) meydana geldiyse, tek bir olay bile, ciddi travmaya neden olabilir. Üçüncü değiĢken güç kullanımı ve istismarın yoğunluğudur. Güç kullanmak ya da acıya neden olmak daha yıkıcı etkilere neden olma eğilimindedir. Penisin duhulünün meydana gelmesi (penetrasyon) daha büyük bir travmayla iliĢkilidir. Dördüncü değiĢken ebeveynlerin ya da diğerlerinin desteğinin olmasıdır. Kurban istismarı ilk kez açıkladığında, ona yakın olanların desteğinin yokluğu, potansiyel olarak daha büyük uzun dönemli sorunlarla sonuçlanır. Diğerleri onu suçlar ya da eleĢtirirse, önemli psikolojik rahatsızlıklardan acı çekebilir. Kurban, “kirli sırrı”ndan algıladığı Ģeyi yetiĢkinliğine kadar saklamaya karar verebilir. BeĢinci değiĢken mağdurun baĢ edememesidir. Bazı 21 bireyler, krizler ve streslerle daha etkili baĢ etmesine doğal olarak izin veren bir kiĢilik yapısına sahiptir (Berliner 2011, Berliner ve Elliott 2002, Crosson-Tower 2010,McAnulty ve Burnette 2013,Miller-Perrin ve Perrin 2007; Akt. Zastrow ve Kirst-Ashman 2014). Çocuk cinsel istismarının çocuklar üzerinde ergenlik ve eriĢkinlik dönemine kadar süren çok büyük etkileri vardır. Depresyon, anksiyete, post travmatik stres bozukluğu, duygusal problemler, düĢük benlik saygısı, beden imgesi bozulmaları ve intihar düĢünceleri yaygındır. Suçlu davranıĢ, kendine zarar verici davranıĢ ( örneğin; birisinin kendisini keskin objelerle kasten kesmesi), saldırganlık, uyuĢturucu ve alkol kötüye kullanımı yaygındır. Ġstismara uğramıĢ çocuklar diğerlerine (özellikle yetiĢkinlere) güvenmede zorluk yaĢarlar ve çok büyük derecede suçluluk ve utanç duyarlar. Buna ek olarak, çocukken cinsel istismara uğrayan ergen veya yetiĢkinler arkadaĢlıklarını sürdürmede, yakın iliĢkiler kurmada sık sık sorun yaĢarlar ve bunlar anksiyete ve seksle ilgili fobilere neden olabilir (Olive ve ark. 2007). Cinsel istismara uğrayan çocuk ve ergenlerde geliĢen psikopatoloji tablosu geniĢ bir yelpazeden oluĢmaktadır. Cinsel istismarın klinik özellikleri ve çocuk üzerindeki etkileri; çocuğun özelliklerine (travma sırasında geliĢimsel evre ve kronolojik yaĢına, istismara uğrayan çocuğun cinsiyetine, kiĢilik özelliklerine, baĢ etme becerilerine, benlik değerine vb.), olayın kendisine ait özelliklerine (çocuğun istismarcı ile olan iliĢkisine, Ģiddet kullanımına, fiziksel zararın varlığına, istismar eden kiĢinin yaĢına, çocuğa olan yakınlığına, cinsel istismarın türüne ve Ģiddetine, sayısına, sıklığına, süresine, yaĢanan örselenmenin yoğunluğuna vb.), sosyal desteğin varlığına, geçmiĢte yaĢanmıĢ travmalarıyla iliĢkili duyarlılığına bağlı olarak değiĢiklik göstermektedir. Ailenin sosyokültürel düzeyi, ailenin istismarı öğrendikten sonraki ele alıĢ biçimleri, sosyal destekleri, eĢlik eden diğer istismar türlerinin (fiziksel istismar, duygusal istismar ve ihmal) olup olmaması, ruhsal desteğin hemen alınıp alınmadığı gibi değiĢkenler de oluĢabilecek ruhsal bozukluk tablosu için belirleyici olmaktadır (Dağlı ve Ġnancı 2011). Ailenin olaya tepkisi de konu üzerinde etkileyici rol oynar. Özellikle ensest yaĢantısı aile birliğini ve tüm aile bireylerini tehdit eden bir kriz yaratabilmekte, krize müdahalenin iyi olmadığı durumlarda çocuğun suçlanması, dıĢlanması, Ģiddete 22 maruz kalması riskleri ön plana çıkmaktadır. Ebeveynlerin yaĢadığı olumsuz duygular, özellikle öfke çocuğa yansıtıldığında çocukta yoğun duygusal ve davranıĢsal sorunlar ortaya çıkabilir. Ġstismar ister aile içinden ister dıĢından olsun istismarın açığa çıkmasının ardından çocukla olan etkileĢim klinik tablo üzerinde belirleyici olmaktadır. Soruna odaklı çözüm arayıĢına giden ve suçluluk ve sorumluluk duygularını çocuk üzerinden alabilen bir destek sistemi içinde daha olumlu bir klinik görünüm ortaya çıkmaktadır (ĠĢeri 2008). Ġstismarın ruh sağlığına etkileri bugüne kadar farklı araĢtırma desenleriyle incelenmiĢtir. Bu araĢtırmalardan bazıları çocukluk döneminde ortaya çıkan tepki ve bozuklukları incelerken bazıları eriĢkinlik dönemine yansıyan sorunları araĢtırmayı hedeflemiĢtir. Sonuç olarak istismarın erken ve geç dönemde pek çok ruhsal belirtiyle iliĢkisi gösterilmiĢtir (Avcı ve Tahiroğlu 2007). Cinsel istismar öyküsü anksiyete, depresyon, madde bağımlılığı, intihar davranıĢı, borderline kiĢilik bozukluğu ve post-travmatik stres bozukluğunu içeren psikiyatrik bozukluklarla sonuçlanabilmektedir. KiĢiler arası iliĢki kurma ve sosyal iliĢkileri sürdürme becerisi, benlik saygısı cinsel istismardan olumsuz etkilenmektedir. Çocukluk çağı cinsel istismarı ile cinsel yönden riskli davranıĢ gösterme arasında birliktelik saptanmıĢtır. Çocuğun cinsel istismarında istismarla birlikte yaĢanan travmatik cinsellik, ihanete uğramıĢlık hissi, güçsüzlük, damgalanma gibi dört travmatik dinamik yer alır. Travma psikolojik ve davranıĢsal sonuçlara neden olurken, erken travma ayrıca olumsuz biyolojik etkilere de yol açabilir (Aktepe 2009). Cinsel istismar kurbanlarında gözlenen psikiyatrik rahatsızlıklar arasında yer alan travma sonrası stres bozukluğunun belirtileri, maruz kalınan saldırının ağırlığına bağlı olarak değiĢiklik gösterebilir. Travmatik olayın hemen arkasından geliĢen ve insan yaĢamında aylarca hatta yıllarca süren bir dönemden sonra ortaya çıkan bu bozukluk, travmatik bir olayı tekrar yaĢamak gibi bir özellik gösterir ve bu durumda, kiĢinin tepkilerinde ve dıĢ dünyaya katılımında bir azalma ile birlikte çeĢitlilik gösterir. Travma sonrası stres bozukluğunun en sık rastlanan belirtileri, uyku bozuklukları, bellek zedelenmesi, dikkati toplamakta güçlük, ısrarlı aĢırı uyarılma, olayın hatıralarının istenmeden zihne tekrar tekrar girmesi, normal faaliyetlere ilginin belirgin bir biçimde azalması, kopma duygusu, travmayı 23 hatırlatan olaylardan kaçınma, travmaya benzeyen veya simgeleyen olaylarla karĢılaĢıldığında stres belirtilerinin Ģiddetlenmesi olarak sıralanabilir (Topçu 2009). 1.8.1. Çocukluk Çağı Anksiyete (Kaygı) Bozukluğu Kaygı, cinsel istismarın uzun vadedeki etkilerinden biri olarak araĢtırmalar tarafından sık sık ortaya konan ruhsal bir koĢuldur. Çocukluk döneminde cinsel istismara maruz kalmıĢ yetiĢkinlerin kaygı ve gerilim içinde kiĢiler oldukları bildirilmektedir. Birçok çalıĢmada, cinsel istismar kurbanı çocukların ve çocukluğunda istismara uğramıĢ yetiĢkinlerin yüksek kaygı düzeylerine sahip oldukları kanıtlanmıĢtır. Çocuk istismarının doğası gereği, tehdit içermesi ve sarsıcı olması, çocuk kurbanın güvenlik duygusunun geliĢimini ve güvenli ve adil bir dünyaya olan inancını yok eder. Bu nedenle istismar kurbanları, tehlike beklentileri içinde korku ve kaygı ile davranıĢta bulunurlar (Topçu 2009). Yaygın anksiyete bozukluğu, gerçek sorunlarla orantısız bir biçimde yaĢam koĢulları hakkında gerçekçi olmayan aĢırı endiĢe ile karakterizedir. Hastalar çoğu zaman kendilerini gergin ve sinirli hissettiklerini söylerler. Belirtiler tipik olarak üç farklı grupta toplanır: 1) AĢırı fizyolojik uyarılmıĢlık durumu; örneğin kas gerginliği, irritabilite ve uykusuzluk; 2) Konsantrasyon bozukluğu ve sorunların gerçekçi olmayan bir biçimde değerlendirilmesi ile karakterize uygunsuz biliĢsel süreç ve 3) Sorunlarla baĢ etme stratejilerinde yetersizlik; örneğin kaçma, erteleme, sorun çözme becerilerinde zayıflıktır (Ersoy ve ark. 2003). Yaygın anksiyete bozukluğunda en az altı aydır süren okul ya da iĢ performansı gibi çeĢitli aktivitelerle ilgili aĢırı anksiyete, endiĢe ve korku dolu bekleyiĢ hali vardır ve kiĢinin bu korku ve endiĢeyi kontrol etmekte güçlük ektiğini belirtmesi gerekmektedir. Anksiyete ve endiĢeye 1) Yorgunluk, dinlenememiĢlik, sinirlilik ya da gerginlik hissi, 2) Çabuk yorulma, 3) Konsantrasyon güçlüğü ya da zihninin boĢaldığını hissetme, 4) Ġrritabilite, 5) Kas gerginliği, 6) Uyku bozukluğu (uykuya dalmada, uykuda kalmada ya da dinlenmiĢ ve uykusunu almıĢ olarak uyanmada güçlük) Ģeklindeki altı belirti türünden en az üçünün eĢlik etmesi gerekmektedir ancak çocuklarda bu belirtilerden birinin bulunması durumunda tanı 24 ölçütünü karĢılamaktadır. Anksiyete, endiĢe, korku ve fiziksel belirtilerin, sosyal, mesleki ve diğer önemli fonksiyonların yerine getirilmesinde belirgin güçlük ya da bozulmaya yol açar (Amerikan Psikiyatri Birliği 2007). Sağlık, güvenlik, baĢarı, baĢkalarının güvenliği, gelecek, programlara uyma, aile bütçesi, iliĢkiler gibi herhangi bir alanda aĢırı endiĢelenme yaygın anksiyete bozukluğunun iĢaretidir. Kamuya açık yerlerde herhangi bir Ģey yapmayı reddetmek veya küçük bir hata bunaltıcı bir tepkiyle sonuçlanabilir. Kaygılarına karĢı savunma oluĢturmak için yaygın anksiyete bozukluğu olan çocuklar sosyal normlara sıkı Ģekilde bağlı olabilir, baĢkalarını memnun etmek için ve yetiĢkin gibi davranabilir, olgunluk bir yanılsama yaratır, genellikle bazı davranıĢları çevrelerindeki yetiĢkinler tarafından takdirle karĢılanır (Austin ve Sciarra 2013). Bir çocuğun kaygı ve depresyona karĢı incinebilir olmasını çevresindeki pekiĢtirici olaylar üzerinde “denetimi” olmadığı duygusunu yaratan erken yaĢam deneyimleri tetikliyor olabilir. Olumsuz çevresel etkenler üzerindeki denetim duygusu azalan bir çocuk, stresli koĢulları yönetme yeterliği hisseden bir çocuğa oranla, kaygıya karĢı da savunmasız olabilir. Çocukluktaki kaygı bozuklukları ergenlik ve genç yetiĢkinlik dönemlerinde de sürebilir ve ilk olarak uyumsuz kaçınma davranıĢlarına ve daha sonra da gittikçe kendine özgü düĢünme ve davranma biçimlerine ya da bir yaĢıt grubuna “ayak uyduramama” durumlarına yol açabilir (Butcher ve ark. 2013). 1.8.2. Çocukluk Çağı Depresif Bozuklukları Cinsel istismara uğrayan çocuk ve ergenlerde, büyük depresyon, düĢük benlik değeri ve intihar eğilimleri sıklıkla rastlanan ruhsal bozukluklardır. Ergenlerde gözlenen, cinsel istismarla ilgili suçluluk ve utanma duyguları ile depresyon, uğradıkları cinsel istismara karĢı gösterdikleri tepkinin bir sonucu olarak açıklanabilir. Birçok çalıĢmada, cinsel istismara uğramıĢ çocukların süreğen çaresizlik biçiminde kendilik ve tehlike algısı, umutsuzluk, zedelenmiĢ güven duygusu, kendini ayıplama ve düĢük kendilik değerine sahip oldukları bulunmuĢtur. Süreğen çaresizlik ve tehlike algısı, kurbanın istismarcıya karĢı psikolojik ve bedensel olarak direnememesinin ve kendini savunamamasını bir sonucu olarak geliĢir (Topçu 2009). 25 Duygulanım düzenlenmesinde oluĢan rahatsızlık ve anormallik olarak görülen duygudurum bozuklukları, üzüntü periyotlarıyla karakterize depresif bozukluklar ve manik ve üzüntülü duygulanımla dalgalı bipolar bozukluk olarak ikiye ayrılmaktadır. DSM-IV-TR‟ye göre (2007) majör depresyon, distimi ve baĢka türlü adlandırılamayan depresif bozukluk olarak üç kategoriye ayrılan depresif bozukluklardan çocuk ve ergenin majör depresyon tanısı alabilmesi için manik epizod geçirmeksizin bir ya da daha fazla majör depresif durumun varlığı gerekir. Depresif veya sinirli duygu durumu ile iliĢkili özelliklerden dört veya daha fazlasının iki haftalık süre içinde birlikte bulunması gerekir. DSM-IV-TR‟de çocuklar ve yetiĢkinlerde depresyon tanısı için aynı tanı kriterleri kullanılır. Depresif çocuklar ve ergenlerin klinik tablosunda farklılıklar olabilir. Çocuklar daha çok endiĢe ve somatik yakınmalar gösterme eğilimi, ergenler ise uyku ve iĢtah bozuklukları, intihar düĢünceleri ve davranıĢı ve okul veya evde iĢlevsellikte bozulma gösterme eğilimindedir. Majör depresif bozukluk tekrarlayabilen dönemlik bir bozukluktur çocuk ve ergenlerde iyileĢtikten sonra, hastalığın tekrarlama olasılığı yüksektir. Özel bir nedeni olmayan majör depresif bozukluk etkileĢen bir dizi etken sonucunda çocuk ve ergende depresyonu oluĢturur (Austin ve Sciarra 2013). AĢağıda yer alan tabloda depresif durumun özelliklerinin listesi verilmektedir. 26 Çizelge 1.5. Depresif Durumun Özellikleri Ayırıcı Özellikler a) Depresif duygulanım veya ilgi kaybı veya zevk alamama b) ĠĢlevsellikte değiĢme c) Madde kullanımı veya tıbbi bir duruma bağlı olmamalı Tutarlı Özellikler a) ĠĢtah ve uyku bozuklukları b) Sosyal ve akademik iĢlevsellikte bozulma c) Duygudurum değiĢikliğinin madde kullanımından kaynaklanmaması d) Duygudurum değiĢikliğinin fizyolojik durumun etkilerine bağlı olmaması DeğiĢken Özellikler a) Sinirlilik b) Kilo kaybı veya kilo alımı c) Uykusuzluk veya aĢırı uyuma d) Psikomotor ajitasyon veya gerilik e) Enerji kaybı veya yorgunluk f) Uygun olmayan suçluluk duyguları ve değersizlik duygusu g) Okul baĢarısında değiĢme ve konsantrasyon güçlüğü h) Ġntihar düĢünceleri i) Belirtilerin sabahları kötüleĢmesi ve günlük değiĢmeler j) Açıklanamayan somatik yakınmalar k) Uyku-uyanıklık döngüsünün ters dönmesi (Emslie, Wilkaitis ve Dingle 2005;Akt.Austin ve Sciarra 2013). Depresif belirtiler ile olumlu olayları dıĢsal, belirli ve değiĢken nedenlere, olumsuz olayları içsel, global ve değiĢmez nedenlere atfetme eğilimi, kaderci düĢünme ve çaresizlik duyguları arasında pozitif korelasyon olduğunu gösteren çok sayıda veri toplanmıĢtır (Butcher ve ark. 2013). 27 Yapılan araĢtırma sonuçlarına göre eĢ tanı alma durumu değerlendirildiğinde majör depresif bozukluk yaĢayan çocuk ve ergenlerin % 60‟ında en az bir kiĢilik bozukluğu ve borderline (sınırda kiĢilik) bozukluğu görülmüĢ olup ayrıca davranım bozukluğu ve karĢı gelme bozukluğunda eĢ tanı oranı yüksek bulunmuĢtur. Majör depresif bozukluğun geliĢimi ve gidiĢi üzerine yapılan boylamsal araĢtırmalar çocukluk ve ergenlikte majör depresif bozukluk tanısı alanların, yetiĢkinlik döneminde duygudurum bozukluğu tanısı alma oranlarının anlamlı düzeyde yüksek olduğunu ve yetiĢkinlikte anksiyete bozukluğu tanısı alanların çocukluk ve ergenliklerinde majör depresif bozukluk tanısı alma oranının daha yüksek olduğunu göstermektedir (Austin ve Sciarra 2013). AraĢtırmalar kaygı bozukluklarının genellikle depresif bozukluklarla eĢ zamanlı olduğunu ve daha sonraki depresyonu etkileyebileceğini göstermektedir. Bu iki durumu eĢ zamanlı yaĢayan çocuklardaki belirtiler depresyon olmadan kaygı bozukluğu yaĢayan çocuklarda olduğundan kayda değer oranda daha fazladır (Butcher ve ark. 2013). 1.9. Çocuk Cinsel Ġstismarında Sosyal Hizmet Müdahalesi Çocuk cinsel istismarı alanında gerçekleĢtirilen sosyal hizmet müdahalesi çocuk düzeyinde, aile düzeyinde ve kurumsal düzeyde gerçekleĢtirilen sosyal hizmet müdahalesini içerir. Üç düzeyi kapsayan bu müdahaleler uluslararası sözleĢmeler, ulusal kanun ve yönetmeliklerle oluĢturulan çocuk koruma alanına göre belirlenir. Cinsel istismar mağduru çocuğun devlet tarafından korunması ve uygun tedbirlerin alınmasını sağlayan ilk hukuki metin BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 yılında kabul edilen Çocuk Haklarına Dair SözleĢmesidir. Bir insan hakları belgesi olarak çocuğa özgü ayrım gözetmeme, çocuğun yüksek yararı, yaĢama ve geliĢme hakkı ve katılım hakkını esas alan taraf devletlere bu hakların yaĢama geçirilmesi yükümlülüğü getiren bir sözleĢmedir. Ülkemiz tarafından 14 Ekim 1990 yılında imzalanan sözleĢme gereğince gerçekleĢtirilen çocuk refahı alanı ile ilgili uygulamalarda ve çocuğa iliĢkin mevzuat çalıĢmalarında Çocuk Hakları SözleĢmesi‟nin hükümleri gözetilmektedir. SözleĢme 19. maddede belirtildiği üzere taraf devletlere çocuğu ana-babanın ya da çocuğun bakımından sorumlu baĢka kiĢilerin her türlü kötü muamelesinden koruyacak, çocuk suistimalini 28 önleyecek ve bu tür davranıĢlara maruz kalan çocukların tedavisini amaçlayan sosyal programlar hazırlama yükümlüğü getirmiĢtir. SözleĢmenin 34. ve 35. maddelerinde ise taraf devletlere çocuğun fuhuĢ ve pornografi dâhil, cinsel sömürü ve suistimalden koruma; çocukların satıĢa, kaçırmaya ve fuhuĢa konu olmalarını önlemek üzere her tür çabayı göstermek üzere taraf devletlerin görevi bulunduğunu belirtmiĢtir. Çocuk istismarı ve ihmali türleri arasında çocuk cinsel istismarını direkt olarak konu alan ve bu istismar türüne özgü olarak düzenlenip uluslararası düzeyde imzalanan diğer bir sözleĢme Lanzarote SözleĢmesidir. Avrupa Komitesi bünyesinde oluĢturulan Çocukların Cinsel Ġstismar ve Sömürüye KarĢı Korunmasına ĠliĢkin Uzmanlar Komitesi tarafından farklı ülkelerdeki yasal düzenlemeler, iyi uygulamalar, akademik ve diğer araĢtırmalar kullanılarak hazırlanan Çocukların Cinsel Ġstismar ve Sömürüye KarĢı Korunmasına ĠliĢkin Avrupa Konseyi SözleĢmesi (Lanzarote SözleĢmesi) Avrupa Komitesi Bakanlar Kurulu tarafından 1 Temmuz 2010 tarihinde imzalanarak yürürlüğe girmiĢtir. Ülkemiz tarafından 1 Nisan 2012 tarihinde imzalanarak yürürlüğe giren sözleĢme, çocuğa yönelik cinsel istismar ve sömürüyü önlemeyi, cinsel suç mağduru çocukları korumayı, çocuklar açısından adaleti sağlamayı ve suç faillerine cezai takibat açmayı içermektedir. SözleĢmenin amaçları çocukların cinsel sömürüsü ve istismarını engellemek ve bunlarla mücadele etmek, cinsel sömürü ve istismara maruz çocuk mağdurların haklarını korumak, çocukların cinsel sömürü ve istismarına karĢı ulusal ve uluslararası iĢbirliği geliĢtirmektir (madde 1). SözleĢmeye taraf devletlerden her biri, çocukların cinsel sömürü ve istismarının her türünü engellemek ve çocuklan korumak için gereken yasal ve diğer tedbirleri almakla yükümlü kılınmıĢtır (madde 4). Lanzarote SözleĢmesi içerik, kapsam ve uygulamada sunduğu hükümlerle çocukları cinsel istismar ve sömürüden koruma amacıyla dünyadaki en yüksek yasal standardı sunmaktadır. Çocuk ihmal ve istismarında gerekli koruma tedbirlerini içeren ve kamu kurum ve kuruluĢlarına çocuğun korunması konusunda bildirim yükümlülüğü getiren, istismar ve ihmal mağduru korunma ihtiyacı içinde olan çocuklar ve suça sürüklenen suç mağduru çocuklar hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir kararları 29 alınmasını sağlayan ulusal mevzuat ise 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu‟ndan oluĢmaktadır. 2005 yılında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu (Ç.K.K) yürürlüğe girmeden önce çocuklarla ilgili korunma tedbiri 1983 yılında kabul edilen Sosyal Hizmetler Kanunu (S.H.K.) ile alınmaktaydı. Bu kanun kapsamında önleyici, geliĢtirici ve destek sağlayıcı herhangi bir tedbir kararı veya tedbir mekanizmasını öngören hüküm bulunmamaktadır. Tedbirler yalnızca kurumsal düzeyde belirlenmiĢ ve bununla ilgili herhangi bir zorunluluk belirtilmemiĢtir. Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri ve Koruma Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri aracılığıyla istismara uğramıĢ ve suça sürüklenen çocukların yatılı kurumlar aracılığıyla rehabilitasyonlarının sağlanması amaçlanmıĢken Çocuk ve Gençlik Merkezleri, Sosyal Hizmet Merkezleri gibi gündüzlü hizmet veren kuruluĢlar aracılığıyla bildirimlerin incelenmesi, danıĢmanlık ve rehberlik edici çalıĢmaların yürütülmesi ve çocukların boĢ zamanlarının nitelikli olarak değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır. Ancak mevcut uygulamada S.H.K.‟ya göre kurulan Sosyal Hizmet Merkezleri çocuk koruma alanındaki uygulamalarını Ç.K.K.‟ye göre yapmakta ve bu kanun hükümlerine göre tedbir talep etmektedir. 2005 yılında kabul edilen Ç.K.K. ile birlikte S.H.K.‟de tanımlanan korunmaya muhtaç çocuk tanımının yerini “korunmaya ihtiyacı olan ve suça sürüklenen çocuk” tanımları almıĢtır (Ç.K.K madde 3). Ç.K.K. ile korunmaya ihtiyacı olan ve suça sürüklenen çocuklarla ilgili S.H.K.‟de yer alan kurum odaklı korunma altında bulundurma, rehabilite etme ve kurum odaklı tespit ve danıĢmanlık/rehberlik hizmetlerinin yanında birçok kurumu çocuk koruma alanında paydaĢ kurum haline getiren koruyucu ve destekleyici tedbir kararları (bakım, eğitim, sağlık, danıĢmanlık ve barınma tedbirleri) tanımlanmıĢtır. Ç.K.K. ile çocuk açısından istismar ve ihmal riski bulunması durumunda kesin delil aranmaksızın çocuk hakkında gerekli sosyal inceleme ve mesleki görüĢmelerin yapılabilmesi amacıyla Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğü‟ne ilgili hâkim veya mahkemeye baĢvurarak çocuk hakkında acil korunma kararı alınması imkânı sunmaktadır. Çocuğun anne ve babasının haklarını kısıtlayıcı olan bu madde çocuk ihmal ve istismarı durumunda kamu yaptırımının boyutunu yansıtmaktadır. 30 Çocuk koruma alanını düzenleyen uluslararası ve ulusal mevzuat çocuk düzeyinde, aile düzeyinde ve kurumsal düzeyde sunulan hizmetlerde uygulanacak sosyal hizmet müdahalesini doğrudan etkilemektedir. Uygun hizmetlerin planlanması yapılan bilimsel çalıĢmalar ıĢığında ulusal ve uluslararası mevzuata yansımakta, bu sayede iyi uygulama örnekleri kurumsal Ģekilde devlet hizmetleri haline getirilmektedir. 1.9.1. Çocuk Düzeyinde Sosyal Hizmet Müdahalesi Çocuk istismarı alanında çalıĢan sosyal hizmet uzmanları; istismarın yasal bildirimi, çocuğun acil olarak koruma altına alınması, çocuğun yaĢadığı yerde karĢı karĢıya kaldığı risk düzeyinin belirlenmesi, ailenin ve çocuğun ihtiyaç duyduğu hizmetlerin neler olduğu, gereksiz yere koruyucu bakım altına almanın engellenmesi ve ailenin tekrar bir araya gelmesi ya da ebeveynlik haklarının sonlandırılması konularında karar almak durumundadır (Weber 1997, Thomas 2001;Akt.Polat Uluocak ve Ġçağasıoğlu Çoban 2011). Aile içinde yaĢanan istismar ve ihmalde sosyal hizmet uzmanı kurban seçilen çocuğun aile içinde ruhsal dengeyi sağladığını, istismar ve ihmale maruz kalan çocuk evden uzaklaĢtırıldığında, onun yerini baĢka bir çocuğun alacağını ve ebeveynlere ait bireysel/kiĢisel faktörler, stres yaratan çevresel faktörler, ekonomik ve sosyal sorunlar gibi birçok faktörün etkisini göz önünde bulundurmalıdır (Zastrow 2014). Çocuk istismarı, oldukça dikkatli bir inceleme ve karar alma süreci gerektiren bir alandır. Çocuk koruma hizmetleri kapsamında, karar alma süreci, farklı düĢünme türlerini içermektedir. Baron (1994) bu süreçte, sosyal hizmet uzmanının üç farklı düĢünme türü sergileyeceğini ifade etmiĢtir; tanı koyma, bilimsel düĢünme ve tahmin yürütme. Tanının amacı, sorunun ne olduğunu ortaya koymak veya durum ile ilgili bir değerlendirme yapmaktır. Çocuğun koruma altına alınması aĢamasında bu faaliyetler, istismar davranıĢının ne olduğunu ve sebebinin ortaya konmasına karĢılık gelmektedir. Bilimsel düĢünme, hipotez testi, kanıt toplama ve deneyler gerçekleĢtirme süreçlerini içermektedir. Bu süreç istismar vakalarında toplanan bilgilerin kullanılmasında ve amaçların oluĢturulmasında öne çıkmaktadır. Üçüncü düĢünme Ģekli ise tahmin yürütmedir. Tahmin yürütme, gelecekteki olayların 31 gerçekleĢme olasılığına dair sahip olunan kanıdır. Sosyal hizmet uzmanı, çocuğun istismara uğrayacağını veya istismarın tekrarlayacağını tahmin etmek zorundadır. Aynı Ģekilde bir aile yanına ya da kuruma yerleĢtirmeden çocuğun yarar sağlayıp sağlamayacağını ya da çocuğun ailesinin yanına geri gönderilmesinin içerdiği riskleri de tahmin etmelidir (Akt. Polat Uluocak ve Ġçağasıoğlu Çoban 2011). AĢağıdaki Ģekilde görüldüğü gibi, sosyal hizmet uzmanı, çocuğun aileye teslimi ya da alternatif bir müdahale arasında karar verme durumundayken, karar analizi yardımıyla, önce her iki kararın beraberinde taĢıdığı olası riskleri ortaya koyacak, daha sonra da bu risklerden yola çıkarak, çocuk için her iki müdahalenin ne tür bir sonuç içereceğini düĢünecektir. KARAR OLASILIKLAR Çocuk Ġçin Güvenliğin Sağlanması SONUÇLAR Çocuğun Ġhtiyaçlarının Kısmen Sağlanması Koruma Altına Alma Kriz Durumu Ġstismarın Tekrarlanması PlanlanmamıĢ Bir Yer DeğiĢikliği Sonucu Çocuğun Zarar Görmesi Çocuğun Yeniden Travmatize olması Aileye Teslim Etme Aile Ġçi ĠliĢki Dengesinin Bozulması Ailenin Parçalanması ġekil 1.2. Aile içi istismara uğramıĢ bir çocuk için sosyal hizmet uzmanının alabileceği temel kararlar ve olası sonuçları (O‟Sullivan 1999, Alemi 1996:Akt. Polat Uluocak ve Ġçağasıoğlu Çoban 2011) Ġstismar ve ihmal raporlarını araĢtırmak veya çocuk gözetimine iliĢkin değerlendirme yapmakla sorumlu bir sosyal hizmet uzmanı sıklıkla çocuğun doğruyu söyleyip söylemediğine iliĢkin bir kanaat oluĢturmaya gereksinim duyar. Çocuğun ifadesinin doğruluğunu değerlendirmek çocuğun cinsel istismarı iddiasının olduğu bir durumda özel bir güçlüktür. Genel bir kural olarak cinsel istismara uğramıĢ çocuklar istismarı bildirme ve bu konuda konuĢmakta isteksizdir. Çocuklar cinsel istismarı kendileri bildirdiklerinde bu konuda nadiren yalan söylerler (Sheafor ve Horejsi 2014). Ġstismara uğramıĢ bir çocuğa yaklaĢımda en önemli unsur çocuğun daha fazla zarar görmesinin önlenmesidir. Ġstismar ile karĢılaĢmıĢ olan çocuğun tekrar tekrar 32 sorgulanıp muayene edilmesi istismarı yinelemiĢ olur. Bu nedenle, istismara maruz kalan çocuklara rahatsız olmayacağı bir ortamda olanaklı ise ilgili uzmanlarca tek bir öykü alınması ve tek bir muayene gerçekleĢtirilmesi en uygunudur (Turhan ve ark. 2006). Cinsel istismarın çocuklar üzerindeki etkisini belirleyen faktörler arasında, öğretmenlerin, sosyal hizmet uzmanlarının ve doktorların davranıĢ ve tepkileri önemlidir. Bu kiĢilerin, cinsel istismara uğrayan çocuklarla yaptıkları görüĢmelerde, aceleci, telaĢlı veya ısrarlı davranıĢlarının, çocuğu istismarın tekrarlanma olasılığı bulunan kötü bakım imkânları olan bir yere yerleĢtirmenin, iyi niyetle olsa dahi yeniden istismar ortamları yaratabilme veya istismarın etkisini Ģiddetlendirme olasılığı vardır (Topçu 2009). Cinsel istismar mağduru çocukla yapılan görüĢmede gözetilen bazı tutum ve davranıĢların çocuk üzerinde olumlu etkiler bıraktığı ve bu ilkelerin gözetilmesi gerektiği belirlenmiĢtir. Bunlardan ilki çocuğa daima inanmaktır. Samimi ve empatik bir yaklaĢım içinde karĢılanacak çocuğun anlattığı olay karĢısında Ģokla veya tiksintiyle karĢılık verilmemesi gerekir. Çocuk, olumsuz olanlar dâhil tüm duyguları paylaĢması için teĢvik edilir. Öfkeli duyguları açığa çıkarmak bile kurbanlaĢtırma duygularının üstesinden gelmesine yardım eder. Çocuk anlatırken karĢı çıkılmaması ve tartıĢılmaması gerekir. Sadece çocuğun ifadelerine açıklık getirmek amacıyla sözü kesilebilir. Çocukla özel bir yerde görüĢülmesi gerekir. Öfke duygusunun yanı sıra yaĢadığı suçluluk duygularını da ifade etmesine izin verilir. Çocuğa bunun onun suçu olmadığı vurgulanır. Çocuğun anlayabileceği bir dilde konuĢularak gerektiğinde kesin bilgiler verilir ve anladığından emin olmak için söylenenleri tekrarlamasına izin verilir. Olayları anlattığı için memnun olunduğu ve doğru olan Ģeyi yaptığı vurgulanır. Çocuğa sormak istediği herhangi bir sorusu olup olmadığı sorulur. Anlattıklarının ardından çocuğa farklı bir biçimde davranılmamaya dikkat edilir. Bu tür bir durum ona suçlanması gerekenin o olduğu ya da yanlıĢ yaptığı mesajını verecektir. Çocuğun istismarı bir sık olarak saklanmasını istediği durumda, dürüstçe yanıt verilerek istismarın neden açığa çıkarılması gerektiği açıklanmalıdır (Zastrow ve Kirst-Ashman 2014). Ġstismar olgularının değerlendirilmesi kapsamlı bir iĢtir ve yeterli zaman ayrılması gerekir. Sadece çocuk değil, aile, aile içi iliĢkiler, sosyal çevre, arkadaĢ iliĢkileri, okul ve eğitimle ilgili özellikler araĢtırılır. Ġstismar öyküsü alınırken ailenin 33 ve çocuğun vereceği tüm bilgiler değerlendirilir. Bu öyküde istismarın özellikleri, baĢlama Ģekli, süresi ve varsa tekrar yaĢantılar, istismarcıya yakınlık dereceleri, zor kullanılıp kullanılmadığı gibi bilgiler alınır. Bazı çocuklar istismar anıyla ilgili konuĢmaya hevesli iken, bazıları bu konuyu konuĢmaktan kaçınır (Avcı ve Tahiroğlu 2007). Ġstismarın özelliklerini belirlerken resimler ve Ģekiller üzerinde yine oyun ortamına benzer Ģekilde bilgi toplamak faydalı olabilir. Ġstismarın daha kolay tanımlanması için insan resimlerinin bulunduğu kartlar kullanılabilir. Bu kartlar üzerinde önce insan vücudunun tanımlanması sağlanır. Yine resimler yardımıyla 'Ġstismarcı tam olarak nereye dokundu?, 'Ne Ģekilde dokundu?', 'Neresiyle dokundu?' gibi sorularla istismarın çok açık bir Ģekilde tanımlanması sağlanır. Ayrıca aynı kartlardan faydalanılarak küçük çocuklara, özel bölgelerin nereleri olduğu, birinin bu bölgelere dokunmak istemesi halinde ne yapması gerektiği gibi istismardan korunma eğitimi verilebilir (Avcı ve Tahiroğlu 2007). Mülakatı yapan kiĢi sıklıkla, çocuklara insan figürlerine benzeyen arkalı ve önlü anatomik çizimlerde hangi vücut noktalarına dokunulduğunu göstermelerini ister. Bu figürler ırki ve cinsel ön yargılar içermemelidir (örneğin kadınlar için uzun saç). Bazı mülakat yapan kiĢiler hali hazırda her tür etnik ve cinse yönelik figürler bulundururlar. Bazıları insana benzeyen gülen yüzlü kek kullanırlar. Mülakatı yapan kiĢi her bir vücudu sembolize eden yerlere dokunarak çocukların bunları nasıl nitelendirdiklerine bakarlar (saç, meme gibi). Daha sonra evde bu vücut yerlerinin nasıl nitelendirdiklerini sorarlar. Eğer evde farklı ve Ģüphe uyandıran bir kavram kullanılmaktaysa bunları not almaktadırlar. Bu kavramları tarafsız bir Ģekilde oyun eĢliğinde çocuğun dağarcığından öğrenilerek sonraki konuĢmalarda yanlıĢ anlaĢılma ve yanlıĢ göstermelerin önüne geçilmiĢ olur. Örneğin Ġngilizce‟ de birçok kız vajina ve anüsü için “dip” sözcüğünü kullanırken Ġspanyolcada “son” sözcüğünü her iki organı için de kullanır. KonuĢma sırasında her iki figürü de ters yüzleriyle kullanarak çocuğa Ģu Ģekilde sormak yardımcı olabilir: “Hatırladın mı, bu ön ve bu arka? Senin sonuna dokunduğunu söyledin. Figürde daire içerisinde gösterir misin? Bu yer için baĢka bir isim kullanır mısın?” (Aronson 2008). 34 Çocukların açığa vurdukları bilgilerin doğruluğunun bozulmasına yol açan faktörler görüĢme yöntemi, görüĢmecinin davranıĢları, ebeveynlerin yorum ve değerlendirmeleri ve diğer kaynaklar olarak belirlenmiĢtir (White ve Edelstein 1991;Akt.Topçu 2009). Bunlar içerisinde soruların açık uçlu sorulması, çocuğa baskı yapılmaması, sınama maksadıyla soru tekrarlarının yapılmaması ve çocuğun tehdit ve baskıyla zorlanmaması, soruların yönlendirici ve zorlayıcı bir biçimde olmaması değiĢik kiĢilerce tekrar tekrar sorgulanmaması, ebeveynlerin iddialarla ilgili olarak çocuğun önünde yersiz konuĢmalarının engellenmesi, çocuğun görüĢme sırasında aĢırı uyarana maruz bırakılmaması ve stres yaratıcı faktörlerden uzaklaĢtırılması sıralanabilir. BaĢarılı bir görüĢmede görüĢmeci çocuğun anımsaması olası fakat söylemekten kaçındığı bilgileri ifade etmesine yardımcı olmalıdır. Çocuğun anlattıklarına sadece içerik açısından değil, kendi cümle uzunluğunu ve karmaĢıklığını çocuğun cümlesine uydurabilmelidir. Çocuğa kelime ve terimlerin anlamlarını bilip bilmediğini sormak yerine, bir terimi kullanmadan önce ondan tanımlamasını istemeli, çocuğun karĢılaĢabileceği terim, kavram ve kiĢilerin bir listesini hazırlamalı ve çocuğa olumlu geri bildirim vermeli ve çocuğu desteklemelidir (Topçu 2009). 1.9.2. Aile Düzeyinde Sosyal Hizmet Müdahalesi Çocuklarla birebir yapılacak mesleki çalıĢmalarda bireylerle sosyal hizmet, kiĢisel ve sosyal problemleri çözmek için birebir düzlemde insanlara yardım etmeyi amaçlar. Ġstismara uğramıĢ çocuklara ve ailelerine danıĢmanlık ve koruyucu hizmetler sağlamak gibi geniĢ kapsamlı bir aktiviteyi kapsayan bireylerle sosyal hizmet, kiĢisel yardım donanımlarını içinde barındırır. Farklı rolleri kullanan sosyal hizmet uzmanı, temel mesleki rol olarak danıĢmanlık ve rehberlik görevlerini yerine getirir (Zastrow 2014). Çocuklarını istismar eden ailelere yönelik grup temelli tedavi çalıĢmaları yürütülebilir. Bu çalıĢmalarda gruba katılan anne-babaların çocuklarını istismar ettiklerini kabul etmesi, çocukla olan iletiĢimlerinin düzenlenmesi ve saldırgan davranıĢlarını azaltması sağlanabilir (Mavili 2014). 35 Çocuklarını istismar eden ana-babalarla ve çocukları baĢkaları tarafından cinsel istismara uğrayan ana-babalarla çalıĢmaya, ailenin ve çocuğun kapsamlı bir psiko-sosyal değerlendirmesi yapılarak baĢlanmalıdır. Ailenin geçmiĢ yaĢantısı, anababalık rolleri, ana-babanın psikolojik ve psikiyatrik değerlendirmesi, ailenin yapısı, dinamikleri, sosyal değerleri, sosyal destek sistemleri ile çocuğun fiziksel, biliĢsel, psikolojik ve sosyal geliĢim düzeyi ve sorunları belirlenmelidir. Cinsel istismarın faili ve mağdurlarının, sosyal bağlamları çerçevesinde değerlendirilmesi, aileyi ve bireyi birbirine bağlı sistemler olarak görmeyi gerektirmektedir. Sistem yaklaĢımı çerçevesinde değerlendirilen aileyle çalıĢmanın odağında, istismar faili ve mağduru olarak biçimlenmiĢ rolleri, bozulmuĢ iletiĢim biçimlerini ve cinsellikle örülmüĢ olan güç iliĢkilerini tanımlayıp, yeniden düzenlemek bulunmaktadır (Akt.Öztürk 2009). Bir birey tarafından karĢılaĢılan problemler genellikle aile içindeki dinamiklerden etkilenir. Çünkü aile etkileĢim içinde olan bir sistemdir, bir aile üyesinde meydana gelen değiĢiklik diğer aile üyelerini de etkiler. Örneğin, istismar edilen bir çocuğa, ailesinin bazen günah keçisi olarak kızgınlığını ve düĢmanlığını açığa vurdukları dikkat çekmiĢtir. Eğer istismar edilen çocuk evden uzaklaĢtırılırsa, ailedeki diğer çocuğun günah keçisi olarak seçilmesi yüksek olacaktır. Aileye odaklanmanın diğer bir sebebi ise tüm üyelerin sıklıkla tedavi sürecine katılımının gerekli olmasıdır (Zastrow 2014). Çocukları cinsel istismara uğramıĢ ailelerin çocuklarına yaklaĢımları, üstünde özenle durulması gereken bir konudur. Bu ailelere, çocuklarına uygun duygusal ve sosyal destek sağlayabilmeleri için danıĢmanlık verilmesi gerekmektedir. Wilson ve Ryan (1994) ana-babanın, çocuğun gereksinimlerini bilmesi ve çocuğu bu konuda kesinlikle sorumlu ve suçlu hissettirmemesinin önemli olduğunu söylemekte; ailenin kızgınlık, suçluluk, reddetme duygularının ifade edilmesinin ve hafifletilmesinin sağlanmasının, hem aile hem de istismara uğrayan çocuğun sağaltımı için gerekli olduğunu belirtmektedir. Benzer Ģekilde çocuğun, aile içi istismarla ilgili duygularını olumsuz bir tepki almadan dıĢarı vurması, rahatlaması ve kabul görme gereksiniminin karĢılanması açısından önem taĢımaktadır (Akt.Öztürk 2009). Zastrow (2014) çocuğun, kendisini koruyamadığını düĢündüğü aile bireyine yönelik kızgınlık duygularını uygun Ģekilde dıĢa vurmaya gereksinim duyduğunu belirtmektedir. Çocukların kiĢisel güven duygusunun geliĢtirilmesi için, çocuğa güven duygusu telkin etmek gerekmektedir. 36 Annenin çocuğa yaklaĢımının, çocuğun desteklenmesi açısından önemli olduğu bilinmektedir. Bu nedenle anneyle özel görüĢmeler yapmak gerekmektedir. Çocuğu cinsel istismara uğramıĢ annelerle yapılacak grup çalıĢması, annelerin durumla yüzleĢmesini sağlamakta ve grup dinamiği içinde desteklenmelerine olanak vermektedir. Glaser ve Frosh (1988) ensest olgularında, eĢlerinden ya da çocuklarından ayrılmak gibi bir sorunla karĢılaĢan annelerin, psikolojik ve ekonomik açıdan desteklenmesinin öneminden söz etmektedir. Ensest durumunda, öncelikle istismara uğrayan çocukla, olayın faili aile üyesi aynı evde yaĢıyorlarsa bir tarafın evden uzaklaĢtırılarak, çocuğun bir kez daha istismara uğramasının engellenmesi gerekmektedir (Akt.Öztürk 2009). Ancak Doyle ve Berg (1990) çocuğun evden ayrılıp kuruma yerleĢtirilmesinin, diğer aile üyelerinden ve sosyal çevresinden de ayrılmasına neden olacağı için kendisinin cezalandırıldığını hissedebileceği, suçluluk ve utanç duyabileceğini belirtmektedir. Bu nedenle, ailedeki duygusal desteğin iyi incelenmesi ve çocuğa karar hakkı tanınması gerektiğini vurgulamaktadır (Akt.Öztürk 2009). Ensest, failin aile içinden biri olması nedeniyle, hem çocuğa hem de aileye özel olarak ilgi gösterilmesi gereken bir sorundur. Ensest faili kiĢinin davranıĢları ve tutumlarını değiĢtirmeye yönelik olarak çalıĢılır. Bunun yanı sıra istismara uğramamıĢ diğer çocukların endiĢelerini gidermek, duygularının ifade edilmesini ve ikili duygularının üstesinden gelmesini sağlamak gerekmektedir. Aile içi iletiĢimi açık hale getirmek ve güçlendirmek üzere sosyal becerilerin geliĢimine yardımcı olmak ve çoğu kez toplumdan yalıtılmıĢ olan bu ailelerin toplumsal destek almasını sağlamak, ailenin güçlenmesi açısından önem kazanmaktadır (Öztürk 2009). Ensestin yaĢandığı ailelerde aile iĢlevlerinin düzelmesi için Berg (1994), aileyle çalıĢacak iki sosyal çalıĢmacı ya da psikologdan birinin iyileĢtirme, sakinleĢtirme ve aileyi eğitme iĢlevleriyle aileyi tedavi etmesini, diğerinin ise ailedeki sosyal kontrolü sağlama ve yasal süreci izlemesini önermektedir. Bu Ģekilde duygusal bağların güçlenmesi, ailenin gereksinim duyduğu duygusal ve sosyal desteğin sağlanması, bunun yanı sıra denetim altında bulunduklarının bilincine varan aile üyelerinin, istismarı gerçekleĢtiren aile üyesini denetlemede güç kazanmaları beklenmektedir (Akt.Öztürk 2009). Aileye, çocuğu yaĢadığı cinsel istismardan 37 dolayı suçlamaması ve duygusal destek vermesi için farkındalık yaratıcı danıĢmanlık vermek, çocuğun desteklenmesi için büyük önem taĢır (Öztürk 2009). 1.9.3. Kurumsal Düzeyde Sosyal Hizmet Müdahalesi Kurumsal düzeyde gerçekleĢtirilen sosyal hizmet müdahalesi çocuk koruma alanındaki ve ceza kanunu alanındaki yasal mevzuat çerçevesinde gerçekleĢtirilmektedir. Yasalar ve yönetmeliklerle oluĢturulan kurumsal yapılar, cinsel istismar mağduru çocuk ve ailelere müdahaleler ile yapılması gereken çalıĢmalara kurumsal bir zemin oluĢturmaktadır. Kurumsal düzeyde sosyal hizmet müdahalesi, cinsel istismar ilk ortaya çıktığı andan itibaren kamu kurum ve kurumlarında etkin olan çocuk koruma mekanizmalarını ve rehabilitasyon hizmeti çalıĢmalarını kapsamaktadır. Adli sistem içerisinde soruĢturma aĢamasını kapsayan Cumhuriyet Savcılıkları, emniyet ve jandarma kuvvetlerinde cinsel istismar mağduru çocukların ifadeleri alınmaktadır. Bu aĢamaya çocuğun bedensel ve ruhsal muayenesinin yapıldığı adli tıp kurumu da dâhil edilebilir. Mahkeme süreci ise genellikle Ağır Ceza Mahkemelerinde cinsel istismarla ilgili davanın devam ettiği aĢamadır. Çocuk cinsel istismarının adli mercilere yansımasının ardından Cumhuriyet Savcılıkları ile emniyet ve jandarma kuvvetleri, cinsel istismar mağduru çocuk ile ilgili soruĢturma sürecini baĢlatmakta ve bu birimlerde çocuğun ifadesi alınmaktadır. Bu nedenle cinsel istismarın ilk kez ve bazı zamanlarda birden fazla kez anlattırıldığı bu kurumlarda soruĢturma süreci tek elden yürütülmeli, çocuğun ifadesi ikinci kez alınarak tekrar travma yaratan uyarıcılara maruz bırakılmamalıdır. Çocuğun ifadesi sırasında yanında duygusal ve davranıĢsal durumu değerlendirecek, uygun mülakat tekniklerine sahip olan sosyal hizmet uzmanı, psikolog veya psikolojik danıĢman bulundurulmalı, cinsel istismar öyküsü bir defaya mahsus olmak üzere dikkatli bir Ģekilde alınmalı ve çocuğun travmatik tepkileri değerlendirilmelidir. SoruĢturma sürecinde çocuk uygun çocuk koruma mekanizmalarına yönlendirilmeli ve ceza odaklı yaklaĢım içerisinde çocuğun ikinci plana itilmemelidir. 38 Ülkemizde cinsel istismar mağduru çocukların soruĢturma sürecinde ifadelerinin uygun ortam ve personel eĢliğinde, çocuğu tekrar travmatize etmeden, yalnızca bir defaya mahsus alınması henüz yeni yaygınlaĢmaya baĢlayan Çocuk Ġzlem Merkezleri (ÇĠM) ile sağlanmaya çalıĢılmaktadır. Mahkeme aĢamasında duruĢma salonunda çocuklar, çoğu kez de istismarcı önünde, yaĢadığı istismarı üzerinden belirli bir zaman geçmesine rağmen yeniden anlatmak zorunda bırakılmakta ve çocuk travma yaratan uyarıcılar ve olaylarla yeniden karĢı karĢıya gelmektedir. Mahkeme sürecinde, çocuğa yeniden travma yaratan bu durum ülkemizde henüz yeni yaygınlaĢmaya baĢlayan Çocuk Adli GörüĢme Odaları ile ortadan kaldırılmaya çalıĢılmaktadır. SoruĢturma ve mahkeme aĢamalarını kapsayan kurumların yanında çocuğa yönelik yatılı ve ayakta tedavi hizmetlerini kapsayan kurumsal hizmetler de bulunmaktadır. Bu hizmetler, çocuğun koruma altında bulunduğu Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri (BSRM) ile koruma altında bulunmadan sunulan danıĢmanlık ve sağlık hizmetlerini kapsamaktadır. Yatılı kurumlar olan BSRM‟lerde duygusal, cinsel ve/veya fiziksel istismara uğramıĢ ve sosyal rehabilitasyona ihtiyaç duyduğu tespit edilen çocuklara, haklarında bakım tedbiri/korunma kararı verilerek rehabilitasyonu sağlanmaktadır. SoruĢturma süreci, mahkeme aĢaması ve rehabilitasyon hizmetlerinin sunulduğu tüm aĢamalar kurumsal sosyal hizmet müdahalesi kapsamında değerlendirilebilir. Çocuğun temas ettiği sistemlerin çocuğun durumuna özgü ve çocuğun üstün yararını gözeten Ģekilde iĢlemesi ve çocuğun tekrar travmatize olmasını engellemesi gerekmektedir. 1.10. Cinsel Ġstismar Mağduru Çocuğa Yönelik Psiko-Sosyal Müdahale Cinsel istismar mağduru çocuğa yönelik gerçekleĢtirilecek psiko-sosyal müdahale ve tedavi çalıĢmalarında ilk hedef mağdurun konuĢacak kadar kendini rahat hissedeceği güvenli bir ortam sağlamaktır. Mağdur, olumsuz ve korkutucu olduklarında bile, duygularını nasıl tanımlayacağını, ifade edeceğini ve paylaĢacağını öğrenmelidir. Çocuk, herhangi bir bastırılmıĢ suçluluk, acı, öfke ve kafa karıĢıklığı 39 yaĢamasının sorun olmadığını hissetmelidir. Bir güven ortamında, bu duyguları dürüstçe ifade etme fırsatı bir güvenlik duygusu baĢlatır. Ġkinci hedef, mağdurun, istismarın onun suçu olmadığını kabul etmesini sağlamasını içerir. Suçluluk, fail için duyulan sevgiden, istismardan edindiği özel ilgiyi takdir etmesinden ya da bu açıklamanın ailesine ne yapacağı konusunda endiĢelenmesinden kaynaklanabilir. Uygunsuz ve adil olmayan kendini suçlamayı yaĢamak sadece iyileĢme sürecini zorlaĢtırır. Üçüncü hedef mağdura uygun bir biçimde öfkeyi ifade etmeyi öğretmeyi kapsamaktır. Depresyonla ve düĢük öz-saygıyla mücadele etmek için, birçok uzman biliĢsel ve kiĢiler arası egzersizleri ve rol yapmayı ve kurbanın hayatta kalma becerilerini ve kiĢisel güçlerini vurgulamayı kullanır. Dahası kurbana cinsellik eğitimi ve kendini koruma becerileri sağlamak güçlenme algısına yönlendirebilir ve ilerdeki herhangi bir kurbanlaĢtırılmasının önüne geçebilir. Dördüncü hedef çocuğun herhangi bir özgül tedavi gereksinimlerine hitap etmektedir. Kendine zarar verme davranıĢları sergileyen bir çocuk kurban örneğin, bu tür davranıĢları azaltmak için özgül bir biçimde tasarlanmıĢ bir davranıĢ dönüĢtürme programına alınabilir. BeĢinci hedef, aile içi iletiĢimini, desteğini, iĢlevlerini ve istismarın kavranmasını zenginleĢtirmeyi içerir. Bireysel kaygılarla, ailenin karĢılıklı etkileĢim sorunlarıyla birlikte baĢ edilir (LeVine ve Sallee 1999;Akt. Zastrow ve Kirst-Ashman 2014). Damgalanma ile ilgili suçluluk duygusu ve benlik saygısındaki azalmanın giderilmesi için çocuğun bir cinsel aktiviteye dâhil edilmesinin herhangi bir Ģekilde kendi suçu olmadığı ve suçlunun davranıĢının bozuk ve hastalıklı bir davranıĢ olduğu çocuğa anlatılmalıdır. Çocukluk cinsel istismarı kurbanları erken cinsel uyarım deneyimleri ile ilgili iki zıt baĢa çıkma yolu sergilerler. Birincisi, yaĢadıkları olayı yinelemek ve yeniden yaĢamak; diğeri ise cinsel uyarılardan kaçınmaktır. Bu yanıtların her ikisi de normal represyonun zayıflamasına dayanır. Terapistin amacı dıĢavuruk ve kaçınma örüntülerini kontrol etmek, bu arada da daha üst düzey savunma mekanizmaları olan sublimasyon (engellenmiĢ isteklerin sosyal yönden kabul edilebilir kanallara yönlendirilmesi) ve entellektualizasyonun (insanın kendini koruma için geliĢtirdiği ve farkında olmadan ortaya çıkardığı düĢünsel tepkiler) kullanımını arttırmaktır (Özen ve ġener 1997). Cinsel istismar mağduru çocuklarla birebir çalıĢmaların dıĢında grup çalıĢmaları kullanılmaktadır. Sosyal hizmet uygulamalarında kullanılan 40 yöntemlerden birisi olan gruplarla sosyal hizmet uygulamasında terapi grupları genellikle Ģiddetli duygusal ve kiĢisel problemleri olan kiĢilerden oluĢur. Bu grubun liderleri hayli yetenekli olmalıdır: insan davranıĢlarını ve grubun dinamiklerini analiz etmek, davranıĢsal değiĢikliklere sebep olmak, grup danıĢmanlığı sağlamak, meydana gelen olaylardan her üyenin nasıl etkilendiğini anbean takip etmek ve grup içinde yapıcı bir atmosfer sağlamak ve sürdürmek için anlayıĢlı olmaları gerekmektedir. Birebir bir danıĢmanlık sayesinde terapi gruplarının amacı üyelerinin problemleri derinlemesine düĢünüp fark etmeleri ve bunları çözmek için bir ya da daha fazla strateji geliĢtirmelerini sağlamaktır. Grup terapisti tutum ve davranıĢları değiĢtirme konusunda rehber niteliğinde bir ya da daha fazla psikoterapi Ģekli kullanır: Gerçeklik terapisi, hareket analizi, müracaatçı merkezli terapi, psikodrama ve feminist drama (Zastrow 2014). Çocuğun terapiye devamında ailenin psikolojik desteği gerekmektedir. Çocuğun terapisiyle birlikte bakım verenin ya da ailenin emosyonel (duygusal tepki) sorunlarına da destek vermek, çocuğun terapisiyle ilgili konularda aileye bilgi vermek ailenin desteğini sağlamada önemlidir. Ġstismara bağlı cinsel içerikli davranıĢlar ve travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde kognitif davranıĢcı terapinin destekleyici terapiye oranla daha etkili olduğu bildirilmektedir. Ensest vakalarında kardeĢler istismarın sessiz tanığı olabilirler, kardeĢlerin hissettikleri ve ihtiyaçları kolaylıkla gözden kaçabilir. Tüm ailenin birlikte değerlendirilmesi bu durumu düzeltebilir, ailenin istismar gerçeğini açıkça konuĢmasını sağlayabilir. Bununla birlikte istismarcı ebeveyn istismarın sorumluluğunu kabul edip tedavi almıyorsa aile görüĢmelerine dahil edilmemelidir (Glaser 2002;Akt.Aktepe 2009). Çocuğun, kendisini suçlamayan, yargılamayan, önyargılı ve tiksinti ile bakmayan birisiyle konuĢması çok önemlidir. Uğradıkları mağduriyetin kalıcı olmadığına ikna edilmeli ve kendilerine saygın, değerli ve sevgiye layık oldukları duygusunu geliĢtirmeleri için yardım edilmelidir (Browne 1990;Akt.Gökler 2006). 41 2.GEREÇ VE YÖNTEM 2.1.AraĢtırmanın Amacı Çocuk cinsel istismarının çocuk üzerinde yarattığı etki istismarın kim tarafından yapıldığı; hangi Ģekilde gerçekleĢtiği; kaç kez, hangi sıklıkla ve ne kadar süre yaĢandığı gibi bir dizi değiĢkene bağlı olarak değiĢmektedir. Yapılan çalıĢmada cinsel istismar mağduru çocukların maruz kaldıkları cinsel istismarda, bu değiĢkenler göz önünde bulundurularak cinsel istismara ait bu özelliklerin anksiyete ve depresyon düzeyi ile iliĢkisi ortaya konmaya çalıĢılacaktır. Bu doğrultuda araĢtırmanın genel amacı; cinsel istismar mağduru çocuklarda, istismara ait özellikler (etki istismarın kim tarafından yapıldığı; hangi Ģekilde gerçekleĢtiği; kaç kez, hangi sıklıkla ve ne kadar süre yaĢandığı) ile anksiyete ve depresyon düzeyleri arasında herhangi bir iliĢki olup olmadığı belirlenmeye çalıĢılacaktır. Bu genel amaç çerçevesinde ASPB‟ye bağlı BSRM‟lerde bakım ve koruma altında bulunan cinsel istismar mağduru çocuklarla ilgili aĢağıdaki sorulara cevap aranacaktır: Çocuğa iliĢkin sosyo-demografik bilgiler (yaĢ aralığı, eğitimine devam durumu, aile yapısı, aile durumu, ailesiyle sosyal iliĢkisindeki son durum) nelerdir? Anneye iliĢkin sosyo-demografik bilgiler (yaĢ aralığı, öz veya üvey olma durumu, eğitim durumu, iĢ durumu, ruhsal bozukluğa sahip olma ile alkol ve madde kullanımı durumu) nelerdir? Babaya iliĢkin sosyo-demografik bilgiler (yaĢ aralığı, öz veya üvey olma durumu, eğitim durumu, iĢ durumu, ruhsal bozukluğa sahip olma ile alkol ve madde kullanımı durumu) nelerdir? Çocuğun ruh sağlığına iliĢkin durum (ruhsal bozukluk tanısı, hangi ruhsal bozukluk tanısı aldığı) ve ruhsal bozukluk tedavisine iliĢkin durum (devam eden psikiyatrik tedavisi, tedavi Ģekli, tedavi süresi, psiko-sosyal destek alma durumu) nedir? Cinsel istismar nedeniyle çocuğun en çok öfke ve kızgınlık duyduğu kiĢi kimdir? 42 Çocuğa göre cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi kimdir? Çocuğun cinsel istismarı anlatma sıklığı nedir? Çocuğun cinsel istismarı anlatmak durumunda kaldığı kurum/kiĢiler hangileridir? Çocuk cinsel istismarı anlatırken hangi duyguları hissetmiĢtir? Çocuk istismarın kendi suçunu olduğunu düĢünmüĢ müdür? Cinsel istismardan dolayı çocuğu suçlayan birileri olmuĢ mudur? Çocuğu istismara uğratan kiĢi/kiĢiler kimlerdir? Çocuğu cinsel istismara uğratan istismarcılara iliĢkin sosyo-demografik bilgiler (istismarcının cinsiyeti, yaĢ aralığı, istismarcı sayısı) nelerdir? Çocuğun cinsel istismara ilk maruz kalma Ģekli nedir? Cinsel istismar hangi Ģekillerde gerçekleĢmiĢtir? Cinsel istismarda kandırma süreçlerinin hangileri bulunmaktadır? Cinsel istismara eĢlik eden diğer istismar türleri nelerdir? Çocuğun cinsel istismara ilk uğrama yaĢı, son uğrama yaĢı, istismara uğrama sıklığı, ne kadar süre uğradığı ve istismarın üzerinden geçen süre nedir? Cinsel istismar ortaya çıkma Ģekli nedir? Cinsel istismar ortaya çıktıktan sonra çocuk hakkında alınan ilk yasal tedbir nedir ve halen devam eden yasal tedbirler nelerdir? Çocuğun anksiyete ve depresyon düzeyi nedir? Anksiyete ve depresyon düzeyi arasındaki iliĢki nedir? Cinsel istismarı uygulayan kiĢinin yakınlığı ile anksiyete ve depresyon düzeyi arasındaki iliĢki nedir? Cinsel istismara maruz kalma sıklığı ile anksiyete ve depresyon düzeyi arasındaki iliĢki nedir? Cinsel istismarın devam etme süresi ile anksiyete ve depresyon düzeyi arasındaki iliĢki nedir? Cinsel istismarın gerçekleĢme Ģekli ile anksiyete ve depresyon düzeyi arasındaki iliĢki nedir? Cinsel istismara maruz kalma sıklığı ile ruhsal bozukluk tanısı alma arasındaki iliĢki nedir? sorularına cevap aranmıĢtır. 43 2.2.AraĢtırmanın Önemi Çocuk cinsel istismarı diğer istismar türlerine göre çocuklar üzerinde daha travmatik ve uzun süreli etkiler bırakmaktadır. Bu nedenle cinsel istismar ortaya çıktığı andan itibaren çocuğa yaklaĢım, uygulanan sosyal hizmet müdahalesi, adli süreç içerisindeki mekanizmalar ve psiko-sosyal destek çalıĢmaları, istismar gerçekleĢtikten sonraki süreci kapsayan, araĢtırılması ve sürekli olarak geliĢtirilmeye çalıĢılması gereken sistemleri oluĢturmaktadır. Yapılan araĢtırmada kurumsal temelli rehabilitasyon hizmeti verilen cinsel istismar mağduru çocukların anksiyete ve depresyon düzeyleri istismara ait özellikler açısından belirlenecektir. Elde edilen bilimsel veriler kurumsal temelli rehabilitasyon hizmetlerinin planlanmasında ve geliĢtirilmesinde katkı sağlayacaktır. Çocuk cinsel istismarının çocuklar üzerindeki etkisi ve sonuçları konunun üzerine gidilerek bilimsel bir alt yapı ile değerlendirilmeli ve mesleki müdahale aĢamasındaki yeterlilikler ve alınan profesyonel destekler sorgulanmalıdır. Bu kapsamda yapılan araĢtırma cinsel istismar mağduru kız çocukların koruma/bakım ve rehabilitasyonlarının sağlandığı ASPB‟ye bağlı yatılı kurumlar olan BSRM örnekleminden hareketle ülke genelindeki BSRM‟lerde koruma ve bakım altında bulunan ve rehabilitasyonları sağlanmaya çalıĢılan çocukların anksiyete ve depresyon durumlarını istismara ait özellikler açısından tanımlamıĢ ve etkili hizmetlerin geliĢtirilmesine yönelik bilimsel veriler ve bir dizi öneri ortaya koymuĢtur. 2.3.Varsayımlar (Sayıltılar) Çocuğa yönelik gerçekleĢen her tür ihmal ve istismar edici davranıĢ, çocuk üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Diğer tüm ihmal ve istismar edici davranıĢ türleri ile birlikte değerlendirildiğinde cinsel istismar, kısa ve uzun vadede çocuk üzerindeki daha büyük, yıkıcı ve kalıcı etkiler bırakmaktadır. Bu kapsamda çocuğun; Özellikle yakın iliĢkilerde çocuğun sevdiği veya güvendiği birisi tarafından cinsel yönden istismar edilmesi, 44 istismarın sözel boyuttan vajinal penetrasyona kadar ağır bir Ģekilde yaĢanması, istismarın sistematik bir Ģekilde birden fazla kez tekrarlaması, istismarın gerçekleĢme süresinin daha uzun bir süreyi kapsaması cinsel istismardaki tabloyu ağırlaĢtırmakta ve çocuk üzerindeki travmatik etkiyi arttırmaktadır. Travmatik etkinin artması çocuğun yaĢadığı anksiyete ve depresyon düzeyini arttırmakta; akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon/depresif bozukluk gibi bir dizi ruhsal bozukluk yaĢamasına neden olmaktadır. Madde kullanma, intihar giriĢimi, rastgele cinsel iliĢkide bulunma, evden/kurumdan izinsiz ayrılma Ģeklindeki riskli duygular ve davranıĢlar, yaĢanan travmanın çocuk üzerinde yarattığı etkiye bağlı olarak gözlemlenebilmektedir. 2.4. AraĢtırma Modeli AraĢtırma, cinsel istismar mağduru çocuklarda cinsel istismara ait özelliklerin tanımlanarak bunun anksiyete ve depresyon düzeyleri üzerindeki iliĢkisini ortaya koymaya çalıĢan korelasyon türü iliĢkisel tarama modelli bir çalıĢmadır. ĠliĢkisel tarama modelleri, iki ve daha çok sayıdaki değiĢken arasında birlikte değiĢim varlığını ve/veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araĢtırma modelleridir. ĠliĢkisel çözümleme korelasyon türü ve karĢılaĢtırma yolu ile elde edilen iliĢkiler olarak iki türlü yapılabilir. Tarama yolu ile bulunan iliĢkiler gerçek bir neden-sonuç iliĢkisi olarak yorumlanamaz; ancak, o yönde bazı ipuçları vererek, bir değiĢkendeki durumun bilinmesi halinde ötekinin kestirilmesinde yararlı sonuçlar verebilir. Korelasyon türü iliĢkisel taramaların da yaygın uygulama alanları vardır; özellikle, deneme modellerinin kullanılamadığı çok değiĢkenli durumlarda baĢvurulabilecek uygun bir araĢtırma modelidir (Karasar 2006). 2.5. Evren ve Örneklem AraĢtırma evreni Samsun ve Ordu illerinde bulunan ve ASPB ÇHGM‟ye bağlı 3 BSRM‟den oluĢmaktadır. AraĢtırma örneklemi ise bu üç kuruluĢtan oluĢan 45 araĢtırma evreninde, araĢtırmacı tarafından çalıĢma grubu olarak seçilen 54 çocuğu kapsamaktadır. AraĢtırma, ASPB Eğitim ve Yayın Dairesi BaĢkanlığı‟ndan alınan izin doğrultusunda (EK C) belirtilen araĢtırma evreninde 9-17 yaĢ arası 54 kız çocuktan oluĢan örneklem ile yapılmıĢtır. 2.6. Sınırlılıklar 2014 yılı Eylül ayı itibariyle ASPB‟ye 39 BSRM‟de 700‟ü aĢkın çocuk koruma ve bakım altında bulunmaktadır. AraĢtırmanın ASPB‟ye bağlı tüm BSRM‟leri kapsaması maliyet, ulaĢım, araĢtırma izni ve zaman yönünden uygun olmaması nedeniyle, araĢtırmacı tarafından cinsel istismar mağduru çocuklarla çalıĢma imkânı bulunan Samsun ve Ordu illerinde ASPB‟ye bağlı 3 BSRM araĢtırma evreni olarak belirlenmiĢtir. AraĢtırma yapılan evrende, duygusal bağlılık yaĢadığı kiĢi ile kendi rızası doğrultusunda cinsel iliĢki yaĢaması sonucu ergen hamileliği yaĢayan 15 yaĢ üzeri çocuklar ile (8 çocuk) dosya bilgisinden araĢtırma için gerekli olan bilgiler elde edilemeyen ve görüĢmeyi kabul etmeyen (11 çocuk) çocuklar araĢtırma örneklemine dâhil edilmemiĢtir. Yapılan araĢtırma 9-17 yaĢ arası 54 kız çocukla ve istismara iliĢkin özelliklerin anksiyete ve depresyon düzeyi ile iliĢkisini araĢtırmakla sınırlı tutulmuĢtur. 2.7. AraĢtırma Yapılan Kurumun Özellikleri AraĢtırma yapılan kurumlar duygusal, cinsel ve/veya fiziksel istismara uğramıĢ ve sosyal rehabilitasyona ihtiyaç duyduğu tespit edilen çocuklardan haklarında mahkemelerce bakım tedbiri/korunma kararı verilen çocukların rehabilitasyonu amacıyla koruma ve bakımlarının sağlandığı ASPB ÇHGM‟ye bağlı yatılı kuruluĢlardır. Ġstismar ve ihmal mağduru çocukların belirli bir süre bu kurumlarda rehabilitasyonu sağlanmaya çalıĢılmakta, rehabilitasyonlarının 46 tamamlanmasının ardından yaĢ durumlarına uygun diğer yatılı kuruluĢlara geçiĢleri sağlanmaktadır. 2.8. Veri Toplama Yöntemi ve Araçlar KTÜ Tıp Fakültesi Klinik AraĢtırmalar Etik Kurulunun 27.10.2014 tarih ve 11 sayılı onayı ve S.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü Yönetim Kurulunun 27.11.2014 tarih ve 35/13 sayılı kararı (EK B) ile “Cinsel Ġstismar Mağduru Çocukların Psiko-Sosyal Durumlarının Ġstismara Ait Özellikler Açısından Tanımlanması” adlı yüksek lisans tezi çalıĢması ASPB ÇHGM‟nin 11.04.2014 tarih ve 57154 sayılı araĢtırma izni (EK C) doğrultusunda baĢlatılmıĢ ve araĢtırma tez önerisinde belirtildiği Ģekilde tamamlanmıĢtır. AraĢtırmada, araĢtırmayı kabul eden cinsel istismar mağduru çocuklara araĢtırmacı tarafından yapılan birebir yüz yüze görüĢme ile Sosyo-Demografik Özellikler Anketi (EK-E), Çocuklar Ġçin Sürekli Anksiyete Ölçeği (ÇĠSAÖ / EK-G) ve Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği (ÇĠDÖ / EK-H) uygulanmıĢtır. Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi (EK-F) ise araĢtırmacı tarafından çocuğa ait “dosya bilgileri (sosyal inceleme raporları, görüĢme raporları, emniyetjandarma ve savcılık ifade tutanakları ve mahkeme tutanakları) taranarak” elde edilmiĢ, cinsel istismara ait bilgilerle ilgili çocuğa herhangi bir soru sorulmamıĢtır. Verilerin toplanması aĢamasında gizlilik ilkesi içerisinde veri toplamaya özen gösterilmiĢ, uygulanan anket ve ölçeklerde çocuğun kimliğine iliĢkin herhangi bir bilgiye yer verilmemiĢtir. 2.8.1. Sosyo-Demografik Özellikler Anketi Sosyo-Demografik Özellikler Anketi (EK-E), cinsel istismar mağduru çocuğun yaĢı, eğitimi, aile yapısı ve aile iliĢkileri, ruh sağlığı ve tedavi süreci, istismarı anlatma sıklığı ve anlattığı kurum dağılımları, istismarın ortaya çıkmasının ardından çocuğa gösterilen tepkiler ve çocuğun istismarı algılama biçimine ait 47 bilgiler ile anne ve babanın yaĢı, eğitimi, öz/üvey olma durumu ve çalıĢma durumuna iliĢkin bilgiler ile ruh sağlığı ve alkol/madde kullanımına iliĢkin özellikleri belirlemek amacıyla 33 sorudan oluĢmaktadır. Anket, çocukla yapılan yüz yüze görüĢmede araĢtırmacı tarafından doldurulmuĢtur. 2.8.2.Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi (EK-F), cinsel istismar mağduru çocuğun istismardan dolayı en çok öfke ve kızgınlık duyduğu kiĢi, cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi, cinsel istismarı engelleyebilecek kiĢilere karĢı öfke ve kızgınlık duyması, istismarın sayısı, sıklığı, devam etme süresi, istismara uğranılan yer, istismara maruz kalma Ģekilleri ve ilk maruz kalma Ģekli, kandırma sürecinin hangi evlerini yaĢadığı, istismara eĢlik eden diğer istismar türleri, istismar baĢladığında ve bittiğinde yaĢı, istismarın ortaya çıkma Ģekli, istismarın ortaya çıkmasının ardından ASPB‟ye bağlı kuruluĢlara teslim edilip edilmediği ve hakkında alınan koruma tedbirlerine iliĢkin bilgiler ile istismarcının cinsiyeti, yaĢı, yakınlık derecesi ve istismarcı sayısına ait bilgileri elde etmek amacıyla oluĢturulan 19 sorudan oluĢmaktadır. Anket, araĢtırmacı tarafından çocuğa iliĢkin dosya bilgileri (sosyal inceleme raporları, görüĢme raporları, emniyet-jandarma ve savcılık ifade tutanakları ve mahkeme tutanakları) taranarak doldurulmuĢtur. Çocuk, cinsel istismarı hatırlatan sorularla travmatik olayı istismar anına dönerek tekrar yaĢayacağından, cinsel istismara ait bilgileri içeren ankette yer alan sorularla ilgili çocuğa herhangi bir soru sorulmamıĢ, araĢtırmacı tarafından yalnızca dosya bilgileri taranarak doldurulmuĢtur. 2.8.3. Çocuklar Ġçin Anksiyete Ölçeği Çocuklar için uygulanan Durumluluk-Sürekli Kaygı Ölçeği (EK-G); Spielberger ve arkadaĢları tarafından geliĢtirilen durumluk ve sürekli kaygıyı ölçen yirmiĢer maddelik iki alt ölçekten oluĢan bir öz bildirim ölçeğidir. Ülkemizde geçerlik ve güvenilirlik çalıĢması Özusta tarafından yapılmıĢtır. Her ne kadar ölçeğin 48 geçerlik ve güvenilirlik çalıĢması 9-12 yaĢ çocuklarında yapıldıysa da 17 yaĢa kadar kullanılmaktadır. Her maddede kaygı belirtisi için 1, 2 veya 3 puanlarından birisi iĢaretlenir. Toplam 20-60 arasında bir puan elde edilir (Karakaya ve ark. 2007). AraĢtırmada kullanılan ölçek, araĢtırmacı tarafından çocukla yapılan birebir görüĢme ile uygulanmıĢtır. 2.8.4. Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği Çocuklar için Depresyon Ölçeği (EK-H), Kovacs (1981) tarafından geliĢtirilen, 6-17 yaĢ çocuklarına uygulanabilen, 27 maddelik öz bildirim ölçeğidir. Ülkemizde geçerlik ve güvenilirlik çalıĢması Öy tarafından yapılmıĢ ve patolojik kesim noktası 19 puan olarak saptanmıĢtır. Ölçek çocuğa okunarak ya da çocuk tarafından okunarak doldurulur. Yirmi yedi maddelik ölçekte; her madde için üç değiĢik seçenek bulunmaktadır. Çocuktan son iki hafta için kendisine en uygun cümleyi seçmesi istenir. Örneğin; 1.Kendimi arada sırada üzgün hissederim. 2. Kendimi sık sık üzgün hissederim. 3.Kendimi her zaman üzgün hissederim. Her madde belirtinin Ģiddetine göre 0, 1 ya da 2 puan alır. Maksimum puan 54'tür. Alınan puan ne kadar yüksekse, depresyonun Ģiddeti o kadar fazla demektir. 0-54 arasında gerçekleĢebilecek ölçek puanının depresyonu ayırdığı sınır olarak 19 puan önerilmektedir (Karakaya ve ark. 2007). AraĢtırmada kullanılan ölçek, araĢtırmacı tarafından çocukla yapılan birebir görüĢme ile uygulanmıĢtır. 2.9. Verilerin Toplanması ve Analizi S.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü Yönetim Kurulunun tez çalıĢması önerisini kabul kararının ardından ASPB ÇHGM‟nin izni doğrultusunda 08.12.2014 tarihinde baĢlamıĢ ve 10.03.2015 tarihinde sona ermiĢtir. YaklaĢık 3 ay süren araĢtırmada Sosyo-Demografik Özellikler Anketi, Çocuklar Ġçin Sürekli Anksiyete Ölçeği ve Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği belirlenen kurumlarda çocuklarla birebir görüĢme yapılarak doldurulmuĢtur. Cinsel Ġstismara Ait Özellikler Anketi ise çocuğa ait dosya bilgileri (sosyal inceleme raporları, görüĢme raporları, emniyet-jandarma ve savcılık ifade tutanakları ve mahkeme tutanakları) taranarak doldurulmuĢtur. 49 AraĢtırmada elde edilen veriler SPSS 16.0 programı kullanılarak analiz edilmiĢtir. Verilerin analizinde frekans tabloları, kategorik değiĢkenler için ki-kare; bağımsız gruplar için t-testi, anksiyete ve depresyon dağılımını incelemek için Shapiro-Wilk testi, değiĢkenler arasındaki iliĢkiyi bulabilmek amacıyla tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Pearson korelasyon testi kullanılmıĢtır. 50 3.BULGULAR 3.1. Sosyo-Demografik Bilgiler Çizelge 3.1. Çocuklara ĠliĢkin Sosyo-Demografik Bilgiler Sayı (n) Yüzde (%) 9-12 YaĢ Aralığı 1 1,9 13-15 YaĢ Aralığı 22 40,7 16-17 YaĢ Aralığı 31 57,4 Okula Gidiyor 35 64,8 Okula Gitmiyor 19 35,2 Toplam 54 100 Yaş Aralıkları Eğitim Durumu AraĢtırmaya katılan çocukların yaĢ ortalaması 15,63±1,24 olup yaĢ aralığı 13 ile 17 arasındadır. YaĢ aralıkları dağılımı %57,4 oran ile (31 kiĢi) en fazla 16-17 yaĢ grubundadır. Katılımcıların %64,8‟i (35 kiĢi) eğitimine devam ederken %35,2‟si (19 kiĢi) eğitimine devam etmemektedir (Çizelge 3.1.). Çocuk cinsel istismarı her yaĢta ve sosyo-ekonomik düzeyde görülebilmektedir. Ancak yapılan araĢtırmada, örneklemde yer alan çocukların tamamına yakının 13-17 yaĢ arasında olduğu görülmektedir. Kurum bakımında bulunan istismar mağduru çocukların yarısından fazlasının eğitimine devam etmesi, çocuğun toplum içinde sosyal yaĢantısına akran gruplarıyla birlikte devam ettiğini göstermektedir. KiĢiler arası iliĢki kurma, sosyal çevreleri içinde damgalanma, içe kapanma sorunu yaĢayabilmesi olası olan çocukların, eğitim yaĢamlarında kurduğu sosyal iliĢkiler baĢta olmak üzere dikkat ve öğrenme süreçleriyle ilgili takip edilmesi ve çalıĢmalar planlanması gerekmektedir. 51 Çizelge 3.2. Çocukların Aile Yapısına ĠliĢkin Bilgiler Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) 41 75,9 GeniĢ Aile 8 14,8 Tek Ebeveynli Aile 2 3,7 Üvey Anne/Baba 1 1,9 Diğer (Bilinmiyor) 1 1,9 Anne Baba Birlikte 24 44,4 Anne Baba BoĢanmıĢ/ Ayrı YaĢamakta 19 35,2 Anne veya baba (Ebeveyn) Ölümü 7 13,0 Anne veya Baba Cezaevinde 4 7,4 Sağlıklı Sosyal ĠliĢkileri Var 21 38,9 Nadiren GörüĢüyor 27 50,0 Hiç GörüĢmüyor 2 3,7 Diğer 4 7,4 Aile Yapısı Çekirdek Aile Şimdiki Aile Durumu Aile İlişkisindeki Son Durum Toplam 54 100 AraĢtırmaya katılan çocukların %75,9‟u (41 kiĢi) çekirdek aile, %14,8‟i (8 kiĢi) geniĢ aile, %3,7‟si (2 kiĢi) tek ebeveynli, %1,9‟u (1 kiĢi) üvey anne veya baba ve %1,9‟u (1 kiĢi) diğer aile yapısına sahiptir. Çocukların Ģu anki aile durumları incelendiğinde %44,4‟ünün (24 kiĢi) anne ve babası beraber, %35,2‟sinin (19 kiĢi) anne ve babası boĢanmıĢ veya ayrı yaĢamakta, %13‟ünün (7 kiĢi) anne ve/veya babası vefat etmiĢ ve %7,4‟ünün (4 kiĢi) anne veya babası cezaevindedir. Aile iliĢkilerindeki son duruma bakıldığında %38,9‟unun (21 kiĢi) ailesi ile sağlıklı bir sosyal iliĢkisinin olduğu, %50‟sinin (27 kiĢi) ailesi ile nadiren görüĢtüğü, %3,7‟sinin (2 kiĢi) ailesi ile hiç görüĢmediği bilgisine ulaĢılmıĢ olup, %7,4‟ünün (4 kiĢi) de ailesiyle iliĢkisi konusunda herhangi bir bilgiye ulaĢılamamıĢtır (Çizelge 3.2.). 52 Çizelge 3. 3. Anneye ĠliĢkin Sosyo-Demografik Bilgiler Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) 30-39 YaĢ Arası 28 51,9 40-49 YaĢ Arası 20 37,0 50 YaĢ ve Üzeri 6 11,1 53 98,1 1 1,9 11 20,4 5 9,3 28 51,9 Ortaokul Mezunu 6 11,1 Lise Mezunu 4 7,4 45 83,3 9 16,7 Var 7 13,0 Yok 47 87,0 Evet 7 13,0 Hayır 47 87,0 Toplam 54 100 Yaş Aralığı Üvey veya Öz Olma Durumu Öz Anne Üvey Anne Eğitim Durumu Okur Yazar Değil Okur Yazar Ġlkokul Mezunu İş Durumu ÇalıĢmıyor/Ev Hanımı ÇalıĢıyor Ruhsal Bozukluğa Sahip Olma Alkol veya Madde Kullanımı Çocukların annelerinin %51,9‟u (28 kiĢi) 30-39yaĢ, %37‟si (20 kiĢi) 40-49 yaĢ aralığında olup %11,1‟i (6 kiĢi) de 50 yaĢ ve üzerinde olduğu; %98,1‟i (53 kiĢi) öz anne iken %1,9‟u (1kiĢi) üvey anne olduğu; %51,9‟unun (28 kiĢi) ilkokul mezunu olduğu, %20,4‟ünün (11 kiĢi) okuryazar olmadığı, %11,1‟inin (6 kiĢi) ortaokul mezunu olduğu, %9,3‟ünün (5 kiĢi) okuryazar olduğu, %7,4‟ünün (4 kiĢi) lise mezunu olduğu; %83,3 „ünün (45 kiĢi) ev hanımı olduğu ve herhangi bir iĢte 53 çalıĢmadığı, %16,7‟sinin (9 kiĢi) çalıĢtığı; %87‟sinin (47 kiĢi) herhangi bir ruhsal bozukluğunun olmadığı, %13‟ünün (7 kiĢi) bir ruhsal bozukluğunun bulunduğu, %87‟sinin (47 kiĢi) alkol veya madde kullanımının bulunmadığı, %13‟ünün (7 kiĢi) alkol veya madde kullanımının olduğu bilgisine ulaĢılmıĢtır (Çizelge 3.3.). Çizelge 3.4. Babaya ĠliĢkin Sosyo-Demografik Bilgiler Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) Yaş Aralığı 30-39 YaĢ Arası 7 13,0 40-49 YaĢ Arası 34 63,0 50 YaĢ ve Üzeri 13 24,0 51 94,4 3 5,6 Okur Yazar Değil 5 9,3 Okur Yazar 1 1,9 Ġlkokul Mezunu 35 64,8 Ortaokul Mezunu 10 18,5 3 5,6 ÇalıĢmıyor/ĠĢsiz 15 27,8 ÇalıĢıyor 39 72,2 Var 3 5,6 Yok 51 94,4 Evet 21 38,9 Hayır 33 61,1 Toplam 54 100 Üvey veya Öz Olma Durumu Öz Baba Üvey Baba Eğitim Durumu Lise Mezunu İş Durumu Ruhsal Bozukluğa Sahip Olma Alkol veya Madde Kullanımı Çocukların babalarının %63‟ünün (34 kiĢi) 40-49 yaĢ, %24‟ünün (13 kiĢi) 50 yaĢ ve üzeri, %13‟ünün (7 kiĢi) de 30-39 yaĢ arasında olduğu; %94,4‟ünün (51 kiĢi) 54 öz baba iken %5,6‟sının (3 kiĢi) üvey baba olduğu; %64,8‟inin (35 kiĢi) ilkokul mezunu olduğu, %18,5‟inin (10 kiĢi) ortaokul mezunu olduğu, %9,3‟ünün (5 kiĢi) okuryazar olmadığı, %5,6‟sının (3 kiĢi) lise mezunu olduğu, %1,9‟unun (1 kiĢi) okuryazar olduğu ; %72,2‟sinin (39 kiĢi) çalıĢtığı, %27,8‟inin (15 kiĢi) herhangi bir iĢte çalıĢmadığı ve iĢsiz olduğu; %94,4‟ünün (51 kiĢi) herhangi bir ruhsal bozukluğunun olmadığı, %5,6‟sının (3 kiĢi) bir ruhsal bozukluğunun bulunduğu, %61,1‟inin (33 kiĢi) alkol veya madde kullanımının bulunmadığı, %38,9‟unun (21 kiĢi) alkol veya madde kullanımının olduğu bilgisine ulaĢılmıĢtır (Çizelge 3.4.). 55 3.2. Çocukların Ruh Sağlığına ĠliĢkin Bilgiler Çizelge 3.5. Sağlık Durumlarına ĠliĢkin Bilgiler-1 Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) 52 96,3 2 3,7 Evet 34 63,0 Hayır 20 37,0 Akut Stres Bozukluğu 1 1,9 Travma Sonrası Stres Bozukluğu 9 16,7 DavranıĢ Bozukluğu 8 14,8 Depresyon/Depresif Bozukluk 24 44,4 Madde Kullanım Bozukluğu 3 5,6 BaĢka Bir Ruhsal Bozukluk 3 5,6 Herhangi Bir Tanısı Bulunmamakta 6 11,1 Tedavisi Devam Etmekte 25 46,3 Herhangi Bir Tedavi Görmemekte 29 53,7 Toplam 54 100 Psikolojik Destek Alma Durumu Psikolojik Destek Almaktadır Psikolojik Destek Almamaktadır Ruhsal Bozukluk Tanısı Var Mı Aldığı Ruhsal Bozukluk Tanısı Şu An Devam Eden Tedavi Durumu Çocukların %96,3‟ünün (52 kiĢi) psikolojik destek aldığı, %3,7‟sinin (2 kiĢi) herhangi bir psikolojik destek almadığı; %63‟ünün (34 kiĢi) bir veya birkaç ruhsal bozukluğunun olduğu; %1,9‟unun (1 kiĢi) Akut Stres Bozukluğu, %16,7‟sinin (9 kiĢi) Travma Sonrası Stres Bozukluğu, %14,8‟inin (8 kiĢi) Davranım Bozukluğu, %44,4‟ünün (24 kiĢi) Depresyon/Depresif Bozukluk, %5,6‟sının (3 kiĢi) Madde Kullanım Bozukluğu tanısı aldığı bilgisine ulaĢılmıĢtır. Ruhsal bozukluk tanısı alan çocukların %46,3‟ünün (25 kiĢi) devam eden tedavisi bulunmaktadır (Çizelge 3.5.). 56 Çizelge 3. 6. Sağlık Durumlarına ĠliĢkin Bilgiler-2 Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) 30 88,2 4 11,8 YaklaĢık 1 Ay 7 20,6 YaklaĢık 3 Ay 6 17,6 YaklaĢık 6 Ay 5 14,7 YaklaĢık 6 Aydan Daha Fazla 16 47,1 Toplam 34 100 Tedavi Şekli Ayakta Tedavi Yatılı Tedavi Tedavi Süresi Ruhsal bozukluk tanısı nedeniyle tedavi gören çocukların (n=34) %88,2‟si (30 kiĢi) ayakta tedavi görmekte, %11,8‟i (4 kiĢi) yatılı tedavi görmektedir. Tedavi sürelerine bakıldığında çocukların %47,1‟i (16 kiĢi) 6 aydan daha uzun bir süredir tedavi görmekte, %20‟si (7 kiĢi) yaklaĢık 1 aydır tedavi görmekte, %17,6‟sı (6 kiĢi) yaklaĢık 3 aydır tedavi görmekte, %14,7‟si (5 kiĢi) 6 aydır tedavi görmektedir (Çizelge 3.6.). AraĢtırma sonucuna göre istismar mağduru çocukların yarısına yakının 6 aydan daha fazla bir süre psikiyatrik tedavi görmesi, ruhsal bozukluğu kronik düzeyde yaĢadığını göstermektedir. Yapılan bilimsel çalıĢmalarda cinsel istismar mağduru çocuklarda kronik depresyonun sık görülen ruhsal bozukluk türü olduğu bulunmuĢtur. Cinsel istismar sonrası çocuğun biliĢsel alanında varlığını koruyan biliĢsel Ģemalar, çocuğun kendi benliğini ve olayları değerlendirme ve yorumlama yetisine hâkim olduğundan, biliĢsel alanda yapılması gereken psikososyal müdahaleler geliĢtirilip uygulanmadıkça, ruhsal bozuklukların kronik bir Ģekilde devamı engellenemeyecektir. 57 3.3. Cinsel Ġstismara ĠliĢkin Bilgiler Çizelge 3.7. Cinsel Ġstismar Nedeniyle Çocuğun En Çok Öfke ve Kızgınlık Duyduğu KiĢilere ĠliĢkin Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) Cinsel Ġstismarcıya 40 74,1 Sebep Olan/Engel Olabilecek KiĢiye 11 20,4 Herhangi Birisine Öfke Duymamakta 3 5,6 Öfke ve Kızgınlık Duyulan Kişiler Toplam 54 100 Cinsel istismar nedeniyle çocukların %74,1‟i (40 kiĢi) istismarı uygulayan kiĢiye, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismara sebep olan veya istismarı engelleyebilecek kiĢiye öfke duymakta olup %5,6‟sı (3 kiĢi) da hiç kimseye yaĢanan cinsel istismardan dolayı öfke duymamaktadır (Çizelge 3.7.). Çocuğun istismarcıya öfke duyması, istismarı anlaması ve yorumlamasında beklenen bir duygu durumudur. Cinsel istismarcıya öfke duymayan çocukların, istismarcı ile ayrıĢma sağlayamadığı ve kandırma süreçlerinin farkına varamadığı, istismardan dolayı kendini sorumlu tuttuğu düĢünülebilir. Cinsel istismara sebep olan kiĢilerle birlikte istismarcıya öfke duygusu geliĢtiren çocuk, aile bireyleri baĢta olmak üzere bağlılık, sevgi ve güven hissettiği kiĢilerin kendini koruyamadığını düĢünmekte ve bu kiĢilere karĢı öfke duygusu geliĢtirmektedir. Ġstismardan dolayı kendisini suçlayan kiĢilere karĢı da öfke duygusu geliĢtiren çocuğun ailesi, yakınları ve sosyal çevresini oluĢturan kiĢileri kapsayan, sosyal iliĢkileri ve sosyal destek sistemlerini geliĢtirmeyi amaçlayan çalıĢmalarda, öfke ve kızgınlık duyduğu kiĢiler konusunda çalıĢmaların yapılması gerekmektedir. 58 Çizelge 3. 8. Çocuğa Göre Cinsel Ġstismarı Engelleyebilecek Ġlk KiĢi Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) Annesi 22 40,7 Babası 14 25,9 KardeĢleri 3 5,6 ArkadaĢları 4 7,4 Diğer 4 7,4 Hiç Kimse 7 13,0 54 100 Engelleyebilecek Kişiler Toplam Çocukların %40,7‟sine (22 kiĢi) göre cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi anne, %25,9‟una (14 kiĢi) göre baba, %5,6‟sına (3 kiĢi) göre kardeĢler, %7,4‟üne (4 kiĢi) göre arkadaĢlar, %7,4‟üne (4 kiĢi) göre diğer kiĢilerdir. Çocukların %13‟ü (7 kiĢi) ise cinsel istismarı herhangi birinin engelleyebileceğini düĢünmemektedir. Cinsel istismarı birisinin engelleyebileceğini düĢünen çocukların (n=47) %46,8‟i (22 kiĢi) cinsel istismarı engelleyebilecek kiĢilere karĢı öfke duymakta iken %53,2‟si (25 kiĢi) cinsel istismarı engelleyebileceğini düĢündüğü ilk kiĢiye karĢı öfke duymamaktadır. Ayrıca çocukların %68,5‟inin (37 kiĢi) cinsel istismar sonrasında hayatında güvendiği en az bir kiĢinin olmasına karĢın %31,5‟inin (17 kiĢi) hayatında güvendiği bir kimsenin olmadığı bilgisine ulaĢılmıĢtır (Çizelge 3.8.). 59 Çizelge 3. 9. Cinsel Ġstismarı Anlatma Sıklığına ĠliĢkin Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) Anlattırılma Sıklığı 1 veya 2 Farklı Yerde 27 50,0 3 veya 4 Farklı Yerde 19 35,2 5 veya 6 Farklı Yerde 3 5,6 6 veya Daha Fazla Yerde 5 9,3 54 100 Toplam Çocukların %50‟si (27 kiĢi) 1 veya 2, %35,2‟si (19 kiĢi) 3 veya 4, %5,6‟sı (3 kiĢi) 5 veya 6, %9,3‟ü (5 kiĢi) 6 veya daha fazla kez yaĢadığı cinsel istismar olayını anlatmak zorunda kalmıĢtır (Çizelge 3.9.). Travmatik olay sonucu istismar mağduru çocuklar travma yaratan olayı kabuslarla yeniden yaĢamakta ve travmayı hatırlatıcı uyarıcılardan kaçınma davranıĢı sergilemektedir. Ancak yapılan araĢtırmada istismar mağduru çocukların yarısının (%50,1‟i) yaĢanan cinsel istismarı 3 veya daha fazla kez anlatmak zorunda bırakıldığı ve travmatik durumu tekrar tekrar yaĢadıkları görülmüĢtür. Ġstismar mağduru çocukların, istismarı anlatmak zorunda bırakıldıkları kurumların/kiĢilerin dağılımına bakılarak gerekli önlemlerin alınması ile ilgili müdahaleler önerilebilir. Çizelge 3.10‟da çocukların cinsel istismarı anlatmak zorunda bırakıldığı kurum/kiĢi dağılımları görülmektedir. 60 Çizelge 3.10. Cinsel Ġstismarı Anlatmak Durumunda Kaldığı Kurum/KiĢi Dağılımlarına ĠliĢkin Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) Anlattıran Kişi/Kurum (n=54) Emniyet Ġfadesi 34 63,0 Jandarma Ġfadesi 16 29,6 Savcılık Ġfadesi 29 53,7 Dava Görülen Mahkeme 8 14,8 Genel Sağlık Muayenesi 8 14,8 Adli Tıp Muayenesi 7 13,0 Teslim Edildiği Ġlk KuruluĢ 15 27,8 Kaldığı Diğer KuruluĢlar 25 46,3 Aile Bireyleri 9 16,7 Akraba/ArkadaĢ 7 13,0 Çocukların %63‟ü (34 kiĢi) emniyette alınan ifadesinde, %29,6‟sı (16 kiĢi) jandarmada alınan ifadesinde, %53,7‟si (29 kiĢi) savcılıkta alınan ifadesinde, %14,8‟i (8 kiĢi) mahkemede dava duruĢmasında, %14,8‟si (8 kiĢi) genel sağlık muayenesinde, %13‟ü (7 kiĢi) adli tıp muayenesinde, %27,8‟i (15 kiĢi) teslim edildiği ilk kuruluĢta, %46,3‟ü (25 kiĢi) daha sonra kaldığı kuruluĢlarda, %16,7‟si (9 kiĢi) aile bireylerine ve %13‟ü (7 kiĢi) akraba/arkadaĢlara maruz kaldığı cinsel istismarı anlatmak durumunda kalmıĢtır (Çizelge 3.10.). 61 Çizelge 3.11. Cinsel Ġstismarı Anlatmada Hissettiği Duygulara ĠliĢkin Bulgular Hissedilen Duygu Kişi Sayısı (n) Yüzde Hissedilen Duygu Kişi Sayısı (n) (%) Yüzde (%) Utanma 23 42,6 Nefret 4 7,4 Kötü Hissetme 8 14,8 PiĢmanlık 15 27,8 Güvensizlik 2 3,7 Tepkisiz Kalma 1 1,9 Korku 10 18,5 Umursamama 1 1,9 Suçluluk 4 7,4 Hissetmeme 7 13,0 Tekrar YaĢama 3 5,6 Tedirgin/EndiĢeli 4 7,4 Ġğrenme 3 5,6 Rahatlama 2 3,7 Öfke 10 18,5 Çaresizlik 2 3,7 Kızgınlık 10 18,5 Üzüntü 5 9,3 Çizelge 3.9. ve Çizelge 3.10.‟da cinsel istismarı farklı sıklıklarla farklı kurum/kiĢilere anlatmak zorunda bırakılan çocukların, cinsel istismarı anlatırken ifade ettiği duygular yukarıda görüldüğü üzere Çizelge 3.11.‟de belirtilmiĢtir. Cinsel istismarı anlatmak durumunda kalan çocukların istismarı anlatırken hissettikleri duyguları açık uçlu sorularla cevaplandırmaları istenmiĢ, verilen cevaplardan hissedilen duygular belirlenmiĢtir. YaĢadığı cinsel istismarı bir veya birkaç kurum/kiĢiye anlatmak durumunda bırakılan çocukların %42,6‟sı (23 kiĢi) utandığını, %27,8‟i (15 kiĢi) piĢmanlık hissettiğini, %18,5‟i (10 kiĢi) öfkelendiğini, %18,5‟i (10 kiĢi) kızgınlık duyduğunu, %18,5‟i (10 kiĢi) korktuğunu %14,8‟i (8 kiĢi) kendisini kötü hissettiğini, %13‟ü (7 kiĢi) herhangi bir Ģey hissetmediğini, %7,4‟ü (4 kiĢi) nefret duygusu yaĢadığını, %7,4‟ü (4 kiĢi) tedirgin/endiĢeli olduğunu, %7,4‟ü (4 kiĢi) suçluluk duyduğunu, %5,6‟sı (3 kiĢi) istismar olayını tekrar yaĢıyormuĢ gibi olduğunu, %5,6‟sı (3 kiĢi) iğrendiğini, %3,7‟si (2 kiĢi) güvensiz hissettiğini, , %1,9‟u (1 kiĢi) tepkisiz kaldığını, %1,9‟u (1 kiĢi) umursamadığını, %3,7‟si (2 kiĢi) rahatladığını, %3,7‟si (2 kiĢi) çaresizlik hissettiğini ve %9,3‟ü (5 kiĢi) üzüntü duyduğunu ifade etmiĢtir (Çizelge 3.11.). 62 Çizelge 3.12. Ġstismarın Kendi Suçu Olduğunu DüĢünme ve Ġstismardan Dolayı Suçlanma Durumuna ĠliĢkin Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) Kendi Suçu Olduğunu Düşünme Evet, DüĢündü 31 57,4 Hayır, DüĢünmedi 23 42,6 Evet 21 38,9 Hayır 33 61,1 Toplam 54 100 Çocuğu Suçlama Durumu Çocukların %57,4‟ü (31 kiĢi) yaĢanan cinsel istismar olayının kendi suçu olduğunu düĢündüğünü belirtmiĢtir. %38,9‟u (21 kiĢi) ise yaĢanan cinsel istismar olayı nedeniyle kendisini suçlayan birilerinin olduğunu belirtmiĢtir (Çizelge 3.12.). Cinsel istismar mağduru çocuklar istismardan dolayı algı Ģemaları geliĢtirmekte ve bu algı Ģemaları istismarı yorumlamasına etki eden temel zemini oluĢturmaktadır. Ġstismar sırasında korkudan da kaynaklı olabilecek bedenin verdiği fizyolojik tepki, çocuğun istismarı istediği ve istismardan zevk aldığını düĢünmesine neden olabilmektedir. Cinsel istismarın kandırma süreçlerinde çocuğun biliĢsel algısı istismarcı tarafından alt üst edilebilmektedir. Bu durumlar çocuğun istismardan dolayı kendini suçlamasına neden olur. Çocuğun istismarı kendi suçu olduğunu düĢünmesi, istismarın ortaya çıkmasının ardından ailesi ve çevresinden yönelen suçlayıcı ifadelerden de etkilenmektedir. Ġstismar ortaya çıktıktan sonra ailesi ve sosyal çevresinden uzaklaĢtırılarak koruma altında alınan çocuk, istismardan dolayı cezalandırıldığını düĢünmekte, bu düĢünce çocuğun istismarı kendi suçu olduğunu düĢünmesine etki etmektedir. Çocuğu cinsel istismardan dolayı suçlama oranı (%38,9) çocuk cinsel istismarında yanlıĢ inançlar ve tutumlara sahip olunduğunu göstermektedir. 63 Çizelge 3.13. Ġstismarcı KiĢilerin Dağılımına ĠliĢkin Bilgiler Değişkenler (n=54) Sayı (n) Yüzde (%) Maruz Kalınan Kişi/Kişiler (n=54) Aile Ġçi 14 25,9 6 11,1 Aile/Akraba DıĢından Tanıdığı Biri 17 31,5 Tanımadığı Biri 24 44,4 Akraba/Yakınları Yapılan araĢtırmada cinsel istismar mağduru çocukların bir kısmının birden fazla kiĢi tarafından istismara maruz kaldığı bulunmuĢtur. Ġstismarcı dağılımlarına bakıldığında çocukların %25,9‟u (14 kiĢi) aile içinden birisi, %11,1‟i (6 kiĢi) akraba veya yakınları, %31,5‟i (17 kiĢi) tanıdığı birisi ve %44,4‟ü (24 kiĢi) tanımadığı birisi tarafından cinsel istismara maruz kalmıĢtır (Çizelge 3.13.). Çizelge 3.14. Ġstismarcılara ĠliĢkin Sosyo-Demografik Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) Erkek 54 100,0 Kadın - - 15-18 YaĢ Arası 9 16,7 19-30 YaĢ Arası 23 42,6 31-40 YaĢ Arası 9 16,7 41-50 YaĢ Arası 11 20,4 51-60 YaĢ Arası 2 3,7 1 KiĢi 26 48,1 1‟den Fazla KiĢi 28 51,9 Toplam 54 100 İstismarcının Cinsiyeti İstismarcının Yaşı İstismarcı Sayısı Çocuklara yönelik cinsel istismarı gerçekleĢtiren istismarcıların tamamının cinsiyeti erkektir. Bu veriler, çocuk cinsel istismarı alanında yapılan bilimsel 64 çalıĢmalarla uyumluluk göstermektedir. Yapılan araĢtırmalarda çocuk cinsel istismarcılarının büyük çoğunluğunun erkek olduğu bulunmuĢtur. Ġstismarcıların sosyo-demografik bilgileri çocukların dosya bilgilerinden alınan veriler doğrultusunda daha ayrıntılı irdelendiğinde istismarcıların %42,6‟sı (23 kiĢi) 18-30 yaĢ arasında yer almaktadır (Çizelge 3.14.). Adalet Bakanlığı verilerine göre ülkemizde çocuğun cinsel istismarı suçuna iliĢkin 2013 yılındaki 17.948 suç sayısı içerisinde 17.786 sanığın yaĢ dağılımları %26,5‟i (4.714 kiĢi) 12-18 yaĢ arasında, % 73,5‟i (13.072 kiĢi) 18 yaĢ üzeridir. Bu sanıkların %93,9‟u (16.776 kiĢi) erkek, %6,1‟i (1.097 kiĢi) kadındır (Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve Ġstatistik Genel Müdürlüğü 2013). Çocukların %48,1‟i (26 kiĢi) sadece bir kiĢi, %51,9‟u (28 kiĢi) birden fazla kiĢi tarafından cinsel istismara maruz kalmıĢtır (Çizelge 3.14.). Ġstismara ait özelliklerle anksiyete ve depresyon düzeyi arasındaki iliĢkinin irdelendiği çalıĢmada, istismarcı sayısı bağımsız bir değiĢken olarak istismara ait özellikler açısından ele alınmamıĢtır. Ancak istismarcı sayısı arttıkça, istismarın yıkıcı doğasının arttığı ve çocuk üzerindeki travmatik etkinin çok daha kalıcı etkiler bıraktığı düĢünülmektedir. 65 Çizelge 3.15. Cinsel Ġstismara Ġlk Maruz Kalma ġekline ĠliĢkin Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) İlk Maruz Kalma Şekli Sözel Taciz 11 20,4 TeĢhir, Göstermecilik 1 1,9 Kazara DokunuĢlar 2 3,7 16 29,6 Öpme 3 5,6 OkĢama 7 13,0 Pornografi Ġzletme 1 1,9 Anal Penetrasyon 1 1,9 Vajinal Penetrasyon 12 22,2 Toplam 54 Dokunma 100 Çocuların cinsel istismara ilk maruz kalma Ģekilleri; %29,6 (16 kiĢi) oranında dokunma, %22,2 (12 kiĢi) oranında vajinal penetrasyon, %20,4 (11 kiĢi) oranında sözel taciz, %13 (7 kiĢi) oranında okĢama, %5,6 (3 kiĢi) oranında öpme, %3,7 (2 kiĢi) oranında oyun vb. gibi kazara dokunuĢlar, %1,9 (1 kiĢi) oranında teĢhir, göstermecilik, %1,9 (1 kiĢi) oranında pornografi izletme, %1,9 (1 kiĢi) oranında anal penetrasyon Ģeklinde gerçekleĢmiĢtir (Çizelge 3.15.). Çocuğun cinsel istismara ilk olarak dokunma ve sözel taciz Ģeklinde maruz kalması, sistematik ve planlı bir Ģekilde çocuğa cinsel sömürü amacıyla yaklaĢılmasını yansıtabilir. Planlı bir Ģekilde çocuğa yönelen istismarcı özellikle kazara dokunuĢlar veya sözel ifadelerle çocuğun tepkisini ölçmekte ve savunma süreçlerini alt etmeye çalıĢmaktadır. Kandırma süreçlerinin eĢlik ettiği bu aĢamaya Çizelge 3.17‟de görülen aĢamalar eĢlik etmektedir. Vajinal penetrasyon ilk istismar Ģekli olarak gerçekleĢtiğinde, istismarcı kandırma süreçlerinin evreleri kullanmamıĢtır veya bu süreçleri kullanmadan seçtiği kurbanına en Ģiddetli ve yıkıcı bir Ģekilde istismarı yöneltmiĢtir. 66 Çizelge 3.16. Cinsel Ġstismarın GerçekleĢme ġekline ĠliĢkin Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) Gerçekleşme Şekli (n=54) Dokunma 33 61,1 Öpme 29 53,7 OkĢama 22 40,7 Sürtünme 6 11,1 TeĢhir, Göstermecilik 3 5,6 Oral Penetrasyon 7 13,0 Anal Penetrasyon 6 11,1 41 75,9 Vajina Ġçine Parmak Sokma 1 1,9 Pornografi Ġzletme 4 7,4 Pornografik Fotoğraflama 1 1,9 Vajinal Penetrasyon Bir önceki Çizelgede (Çizelge 3.15.) görüldüğü üzere istismara ilk maruz kalma Ģekillerinin belirlenmesinin ardından, istismar mağduru çocukların istismar sürecinde cinsel istismarın hangi Ģekillerine maruz kaldığı yine dosya bilgilerinden elde edilen bilgilerle ortaya konmuĢtur. Çocukların cinsel istismara maruz kalma Ģekilleri; %61,1 (33 kiĢi) oranında dokunma, %53,7 (29 kiĢi) oranında öpme, %40,7 (22 kiĢi) oranında okĢama, %11,1 (6 kiĢi) oranında sürtünme, %5,6 (3 kiĢi) oranında teĢhir/göstermecilik, %13 (7 kiĢi) oranında oral penetrasyon, %11,1 (6 kiĢi) oranında anal penetrasyon, %75,9 (41 kiĢi) oranında vajinal penetrasyon, %1,9 (1 kiĢi) oranında vajina içine parmak sokma, %7,4 (4 kiĢi) oranında pornografi izletme ve %1,9 (1 kiĢi) oranında pornografik fotoğraflama Ģeklindedir (Çizelge 3.16.). Ġstismarın gerçekleĢme Ģekline ait bu özellikler anksiyete ve depresyon düzeyine etkisi bakımından bağımsız değiĢken olarak ele alınacaktır. 67 Çizelge 3.17. Kandırma Sürecine ĠliĢkin Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) Kandırma Şekilleri (n=54) Sevdiği veya Güvendiği Birisi 32 59,3 ArkadaĢlığını Geri Çekme 11 20,4 Sır Olarak Saklatma 26 48,1 Korkutma 31 57,4 Para/Hediye Verme 10 18,5 Bazı DavranıĢları Sergiletme 11 20,4 Ġstismar sürecinde çocuklar, bir veya birden çok Ģekilde istismarcı tarafından uygulanan kandırma süreci Ģekillerine maruz kalabilirler. Kandırma sürecinin evrelerine iliĢkin bilgilerde çocukların %59,3‟ü (32 kiĢi) l istismarcının sevdiği veya güvendiği birisi olduğunu, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismarı kabul etmemesi durumunda istismarcının sevgi ve arkadaĢlığını geri çektiğini, %48,1‟i (26 kiĢi) istismarcının istismarı sır olarak saklatmaya uğraĢtığını, %57,4‟ü (31 kiĢi) istismarın gizli kalması için istismarcı tarafından korkutulduğunu,%18,5‟i (10 kiĢi) istismarı uygulayabilmek ve ikna edebilmek için istismarcının kendisine hediye, para gibi Ģeyler verdiğini, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismarcının istismar sürecinde kendini bazı davranıĢlar sergilemeye yönlendirdiğini belirtmiĢtir (Çizelge 3.17.).Ġstismarcının özellikle çocuğun sevdiği veya güvendiği birisi olması, çocuğun sevgisini ve güvenini kazanmasının ardından cinsel istismara karĢı çıkması durumunda arkadaĢlığını geri çekmesi, çocuğun biliĢsel alanında kalıcı etkiler bırakmaktadır. Cinsel istismarda, cinselliğin çocuktan arkadaĢlık ve sevginin karĢılığı olarak alınması, ilerleyen yaĢlarda çocuğun yakın iliĢkilerde cinsel sömürüye maruz kalmasına, güvensizlik yaĢamasına, cinsel taleplere boyun eğici davranıĢlar sergilemesine neden olmaktadır. Cinsel istismarı uygularken çocuğun istismarcı tarafından korkutulması, travmanın derecesini arttırmakta ve aĢağıdaki çizelgede görüldüğü üzere (Çizelge 3.18.) cinsel istismara diğer istismar türlerinin de eĢlik etmiĢ olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra cinsel istismar mağduru çocukların yarısına yakınında (%48,1) istismarın sır olarak saklatılmaya çalıĢılması, istismarın ortaya çıkması ve bildirilmesi önündeki en büyük engel olarak görülebilir. Çocuğun sevdiği 68 veya güvendiği birisi tarafından istismara maruz kalması, istismarcının arkadaĢlığını geri çekmesi, istismarcının istismarı sır olarak saklatması ve istismarın gizli kalması için çocuğu korkutması, Çizelge 3.20.‟de görüldüğü üzere istismar mağduru çocukların yarısından fazlasının “istismarı kendisinin bildirememesinin” nedeni olarak görülebilir. Çizelge 3.18. Cinsel Ġstismara EĢlik Eden Diğer Ġstismar Türlerine ĠliĢkin Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) İstismar Türleri (n=54) Fiziksel Ġstismar 18 33,3 Sözel Ġstismar 18 33,3 Duygusal Ġstismar 32 59,3 Cinsel istismar çocuğun sevdiği veya güvendiği birisi tarafından gerçekleĢtiğinde, çocuk istismara karĢı çıktığında istismarcı arkadaĢlığını ve dostluğunu geri çektiğinde, istismarcı güven iliĢkisini kullanarak istismarı sır olarak saklatmaya çalıĢtığında, cinsel istismarın yanında sevgi, bağlılık ve güven duyguları kullanılarak çocuk duygusal yönden de istismar edilmiĢ olmaktadır. Çocuğun duygusal ve biliĢsel alanına ve dolayısıyla da psikolojik yapısına daha çok zarar veren duygusal istismar ile birlikte sözel ve fiziksel istismarın da cinsel istismara eĢlik etmesi, çocuk üzerinde çok daha büyük etkiler bırakmaktadır. AraĢtırma bulgularına göre çocukların %33,3‟üne (18 kiĢi) fiziksel istismarın, %33,3‟üne (18 kiĢi) sözel istismarın, %59,3‟üne (32 kiĢi) duygusal istismarın eĢlik ettiği bulunmuĢtur (Çizelge 3.18.). 69 Çizelge 3.19. Cinsel Ġstismarın Süresi, Sıklığı, BaĢlama ve BitiĢ YaĢına ĠliĢkin Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) İlk Uğrama Yaşı 5-9 YaĢında 3 5,6 10-13 YaĢında 18 33,3 14-17 YaĢında 33 61,1 10-13 YaĢında 7 13,0 14-17 YaĢında 47 87,0 1 Kez 8 14,8 Birkaç Kez 27 50,0 Sık Sık 19 35,2 Tek Sefer 6 11,1 Bir Aydan Fazla 7 13,0 Birkaç Ay 9 16,7 Bir Yıldan Az 13 24,1 Bir Yıldan Fazla 19 35,2 1 Haftadan Az 3 5,6 1 Aydan Az 6 11,1 6 Aydan Az 20 37,0 6 Aydan Fazla 25 46,3 Toplam 54 100 Son Uğrama Yaşı Uğrama Sıklığı Ne Kadar Süre Uğradığı Üzerinden Geçen Süre Çocuğun cinsel istismara ilk uğrama yaĢı, son uğrama yaĢı ve cinsel istismarın üzerinden geçen süre istismara ait özellikler olarak belirlenmeye çalıĢılsa da bağımsız bir değiĢken olarak araĢtırma sorularında belirtildiği üzere anksiyete ve depresyon düzeyi üzerindeki etkileri, araĢtırmanın amaçlarında belirtilmemiĢtir. Cinsel istismara ilk maruz kalındığında çocukların %5,6‟sı (3 kiĢi) 5-9 yaĢ arasında, 70 %33,3‟ünün (18 kiĢi) 10-13 yaĢ arasında, %61,1‟inin (33 kiĢi) 14-17 yaĢ arasında olduğu; son maruz kalındığında çocukların %13‟ünün (7 kiĢi) 10-13 yaĢ arasında, %87‟sinin (47 kiĢi) 14-17 yaĢ arasında olduğu; çocukların en son istismara uğramalarının üzerinden geçen süre %5,6‟sında (3 kiĢi) 1 haftadan az, %11,1‟inde (6 kiĢi) 1 aydan az, %37‟sinde (20 kiĢi) 6 aydan az, %46,3‟ünde (25 kiĢi) 6 aydan fazla olduğu bulunmuĢtur (Çizelge 3.19.). Cinsel istismara ait özellikler arasında yer alan ve bağımsız değiĢkenler olarak anksiyete ve depresyon düzeyleri üzerindeki etkileri belirlenmeye çalıĢılan istismarın gerçekleĢme sıklığı ve maruz kalma süresine iliĢkin ise elde edilen bulgular Ģu Ģekildedir: çocukların %14,8‟inin (8 kiĢi) cinsel istismara 1 kez maruz kaldığı, %50‟sinin (27 kiĢi) birkaç kez maruz kaldığı, %35,2‟sinin (19 kiĢi) sık sık maruz kaldığı bilgisine ulaĢılmıĢtır. %11,1‟i (6 kiĢi) tek sefer, %13‟ü (7 kiĢi) bir aydan fazla, %16,7‟si (9 kiĢi) birkaç ay, %24,1‟i (13 kiĢi) bir yıldan az, %35,2‟si (19 kiĢi) bir yıldan fazla süre cinsel istismara uğramıĢtır (Çizelge 3.19.). Çizelge 3.20. Cinsel Ġstismarın Ortaya Çıkma ġekline ĠliĢkin Bulgular Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) 24 44,4 Ailesinin Bildirimi 8 14,8 Okulun Bildirimi 5 9,3 Akraba/Tanıdık/ArkadaĢ Bildirimi 7 13,0 Sağlık KuruluĢlarının Bildirimi 8 14,8 Diğer 2 3,7 Toplam 54 Ortaya Çıkma Şekli Kendisinin Bildirimi 100 Cinsel istismarın ortaya çıkma Ģekli %44,4 (24 kiĢi) oranında kendi bildirimi, %14,8 (8 kiĢi) oranında ailesinin bildirimi, %9,3 (5 kiĢi) oranında okul tarafından yapılan bildirim, %13 oranında (7 kiĢi) akraba/tanıdık veya arkadaĢları tarafından yapılan bildirim, 14,8 (8 kiĢi) oranında sağlık kuruluĢları tarafından yapılan bildirim, %3,7 (2 kiĢi) diğer Ģekillerde yapılan bildirimle ortaya çıkmıĢtır (Çizelge 3.20.). Cinsel istismarın ortaya çıkmasının ardından çocukların %87‟si (47 kiĢi) ilk anda 71 ASP‟ye bağlı kuruluĢlara teslim edilirken, %13‟ü (7 kiĢi) ASP‟ye bağlı kuruluĢlara istismar ilk ortaya çıktığında teslim edilmemiĢtir. KuruluĢ bakımına %68,5‟i (37 kiĢi) savcılık talimatı ile kolluk tarafından, %22,2‟si (12 kiĢi) savcılık talimatı olmadan emniyet ve jandarma tarafından, %5,6‟sı (3 kiĢi) kendisi veya bakımından sorumlu kimseler tarafından, %3,7‟si (2 kiĢi) diğer farklı kiĢi veya kurumlarca ASP‟ye bağlı kuruluĢlara teslim edilmiĢtir. 72 3.4. Çocuklar Hakkındaki Yasal Tedbirlere ĠliĢkin Bilgiler Çizelge 3. 21. Çocuk Hakkında Alınan Yasal Tedbirlere ĠliĢkin Bilgiler Değişkenler Sayı (n) Yüzde (%) Ç.K.K.‟ye Göre Acil Korunma Kararı 47 87,0 Ç.K.K.‟ye Göre Bakım Tedbiri Karar 7 13,0 Alınan İlk Tedbir Kararı Ç.K.K.’ye Göre Bakım Tedbiri Var 52 94,4 Yok 2 5,6 Var 38 70,4 Yok 16 29,6 Var 2 3,7 Yok 52 96,3 Var 18 33,3 Yok 36 66,7 Var 1 1,9 Yok 53 98,1 Toplam 54 100 Ç.K.K.’ye Göre Sağlık Tedbiri Ç.K.K.’ye Göre Danışmanlık Tedbiri Ç.K.K.’ye Göre Eğitim Tedbiri 2828 S.H.K’ye Göre Korunma Kararı Çocukların %87‟si (47 kiĢi) hakkında Ç.K.K.‟ye göre alınan ilk tedbir kararı acil korunma kararı iken, %13‟ü (7 kiĢi) hakkında alınan ilk tedbir kararı bakım tedbiridir. Ç.K.K.‟ye göre çocuk ASPB‟ye bağlı kuruluĢlara savcılık talimatı ile kolluk tarafından teslim edilmesinin ardından, çocuk hakkında gerekli sosyal inceleme ve mesleki görüĢmelerin yapılması amacıyla 1 aylık süreyi kapsayan acil korunma kararı alınarak çocuğun durumu koruyucu ve destekleyici tedbirler (danıĢmanlık, eğitim, bakım, sağlık, barınma) açısından değerlendirilmektedir. Alınan ilk tedbir kararı hakkında elde edilen bilgilere ek olarak çocukların %96,3‟ü 73 (52 kiĢi) hakkında bakım tedbiri, %70,4‟ü (38 kiĢi) hakkında sağlık tedbiri, %3,7‟si (2 kiĢi) hakkında danıĢmalık tedbiri, %33,3‟ü hakkında eğitim tedbiri Ç.K.K.‟ye göre Ģu an devam etmekte iken %1,9‟u (1 kiĢi) hakkında da S.H.K.‟ye göre korunma kararı devam etmektedir. KuruluĢ bakımında hakkında herhangi bir tedbir kararı olmayan çocuk bulunmamaktadır (Çizelge 3.21.). 3.5. Ġstismara Ait Özellikler Ġle Anksiyete ve Depresyon Düzeyi Arasındaki ĠliĢkiye Dair Bulgular Cinsel istismara ait özellikler değerlendirildiğinde çocuğun sevdiği veya güvendiği birisi tarafından cinsel yönden istismar edilmesi; istismarın sözel boyuttan vajinal penetrasyona kadar ağır bir Ģekilde yaĢanması; istismarın sistematik bir Ģekilde birden fazla kez tekrarlaması; istismarın gerçekleĢme süresinin daha uzun bir süreyi kapsaması cinsel istismardaki tabloyu ağırlaĢtırmakta ve çocuk üzerindeki travmatik etkiyi arttırmaktadır. Artan travmatik etki, çocuğun yaĢadığı anksiyete ve depresyon düzeyini arttırmaktadır. 74 Çizelge 3.22. Çocukların Anksiyete ve Depresyon Ortalamalarına ĠliĢkin Bulgular Ortalama Standart Sapma Ranj ÇĠSAÖ 45 6,99 27-57 ÇĠDÖ 22,09 9,33 2-39 Çizelge 3.23. Çocukların Depresyon Puanlarının Dağılımına ĠliĢkin Bulgular ÇĠDÖ Sayı (n) Yüzde (%) 19 puan altı 21 38,9 19 puan ve daha üstü 33 61,1 Toplam 54 100 Yapılan araĢtırmaya göre çocukların Çocuklar Ġçin Sürekli Anksiyete Ölçeği (ÇĠSAÖ)‟nden aldığı puanların ortalaması 45±6,99 olup 27 ile 57 puan aralığındadır. Çocukların Çocuklar Ġçin Depresyon Ölçeği (ÇĠDÖ)‟nden aldığı puanların ortalaması 22,09±9,33 olup 2 ile 39 puan aralığındadır (Çizelge 3.22.). Depresyon Ölçeğinden çocukların %61,1‟i (33 kiĢi) 19 puan ve daha üstü puan almıĢtır (Çizelge 3.23.) Çizelge 3. 24. Anksiyete ve Depresyon Ölçeği Puanları Normallik Testi Shapiro-Wilk istatistik s.d. p Anksiyete puanı 0,975 54 0,316* Depresyon 0,971 54 0,220* puanı *p>0,05 Çizelge 3.24‟e göre; Anksiyete ve Depresyon Ölçekleri puanları ShapiroWilk testine göre normal dağılım göstermektedir (p>0,05). Bu nedenle analizlerde parametrik testler (t-test, tek yönlü varyans analizi, Pearson korelasyon testi) kullanılmıĢtır. 75 Çizelge 3.25. Anksiyete ve Depresyon Düzeyi Arasındaki ĠliĢkiye Dair Bulgular Depresyon Puanı Anksiyete Puanı 0,682* Pearson Korelasyon Testi, *p<0,05 Çocukların anksiyete ve depresyon ölçeklerinden aldıkları puanlar arasında pozitif yönde bir iliĢki vardır (r=0,682 p=0,0001; p<0,05). Buna göre çocukların anksiyete puanları arttıkça depresyon puanları da artmaktadır (Çizelge 3.25.). Çizelge 3.26. Ġstismar Uygulayan KiĢinin Yakınlığına Göre Anksiyete ve Depresyon Puanlarının KarĢılaĢtırılması Anksiyete Aile üyesi Akraba Tanıdığı biri Tanımadığı biri Depresyon Aile üyesi Akraba Tanıdık Tanımadığı biri t-test *p<0,05 n ortalama t s.d. p Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır 14 40 6 48 17 37 24 30 41,14 46,35 44,50 45,06 48,47 43,40 45,12 44,90 -2,515 52 0,015* -0,184 52 0,855 2,603 52 0,012* 0,116 52 0,908 Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır Evet Hayır 14 40 6 48 17 37 24 30 15,28 24,47 23,00 21,98 24,82 20,84 25,21 19,60 -3,488 52 0,001* 0,250 52 0,803 1,473 52 0,147 2,279 52 0,027* Çocuklara istismar uygulayan kiĢilerin yakınlık durumuna göre Anksiyete Ölçeği puanları bağımsız iki örnek için t-test analizi uygulanarak karĢılaĢtırılmıĢtır (Çizelge 3.26.). Ġstismarcının aile üyesi olması ile çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,515 p=0,015; p<0,05). Buna göre aile üyesi biri tarafından istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalaması (ort:41,14) maruz kalmayanlara göre (ort:46,35) daha düĢüktür. Ġstismarcının aile ve akraba dıĢında tanıdık biri olması ile Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma 76 bulunmuĢtur (t(52)=2,603 p=0,012; p<0,05). Buna göre tanıdığı biri tarafından istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalaması (ort:48,47) maruz kalmayanlara göre (ort:43,40) daha yüksektir. Çocuklara istismar uygulayan kiĢilerin yakınlık durumuna göre Depresyon Ölçeği puanları bağımsız iki örnek için t-test analizi uygulanarak karĢılaĢtırılmıĢtır (Tablo 3.26.). Ġstismarcının aile üyesi olması ile çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=3,488 p=0,001; p<0,05). Buna göre aile üyesi biri tarafından istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalaması (ort:15,28) aile üyesi birisi tarafından maruz kalmayanlara göre (ort:24,47) daha düĢüktür. Çocukların istismara tanımadığı birisi tarafından maruz kalması ile Depresyon Ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,279; p=0,027 p<0,05). Buna göre tanımadığı birisi tarafından istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları (ort:25,21) maruz kalmayanlara göre (ort:19,60) daha yüksektir. Çizelge 3.27. Ġstismar Sıklığına Göre Anksiyete ve Depresyon Puan Ortalamalarının KarĢılaĢtırılması n ortalama F p Anksiyete Bir kez Birkaç kez Sık sık 8 27 19 43,62 44,85 45,79 0,274 0,761* Depresyon Bir kez Birkaç kez Sık sık 8 27 19 19 22,33 23,05 0,539 0,587* *p>0,05 Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Çocukların maruz kaldığı istismarın sıklığına göre Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,274 p=0,761; p>0,05). Ġstismarın sıklığına göre Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,539 p=0,587; p>0,05). Buna göre; sık sık istismara maruz kalan çocukların 77 anksiyete ve depresyon puan ortalaması diğerlerine göre daha yüksektir fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (Çizelge 3.27.). Çizelge 3.28. Ġstismarın GerçekleĢme Süresine Göre Anksiyete ve Depresyon Puan Ortalamalarının KarĢılaĢtırılması n ortalama F p Anksiyete Sadece bir kez 1 yıldan az 1 yıldan fazla 6 29 19 46,17 44,07 46,05 0,546 0,582* Depresyon Sadece bir kez 1 yıldan az 1 yıldan fazla 6 29 19 20,83 22,48 21,89 0,081 0,922* *p>0,05 Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA) Çocukların maruz kaldığı istismarın süresi ile Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,546 p=0,582; p>0,05). Ġstismarın süresi ile Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,081 p=0,922; p>0,05). Buna göre sadece bir kez istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları diğerlerine göre daha yüksektir ve 1 yıldan az süredir istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları daha yüksektir fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıĢtır (Çizelge 3.28.). 78 Çizelge 3.29. Ġstismarın GerçekleĢme ġekline Göre Anksiyete ve Depresyon Puan Ortalamalarının KarĢılaĢtırılması Anksiyete Dokunma Öpme OkĢama Sürtünme TeĢhir Oral penetrasyon Anal penetrasyon Vajinal penetrasyon Pornografi Depresyon Dokunma Öpme OkĢama Sürtünme TeĢhir Oral penetrasyon Anal penetrasyon Vajinal penetrasyon Pornografi n ortalama t s.d. p Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok 33 21 29 25 22 32 6 48 3 51 7 47 6 48 41 13 4 50 44,85 45,24 45,52 44,40 46,54 43,94 47,83 44,64 44 45,06 46,43 44,79 40,50 45,56 45,66 42,92 51,75 44,46 -0,198 52 0,844 0,582 52 0,563 1,357 52 0,181 1,054 52 0,297 -0,253 52 0,802 0,576 52 0,567 -1,701 52 0,095 1,235 52 0,222 2,067 52 0,044* Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Yok 33 21 29 25 22 32 6 48 3 51 7 47 6 48 41 13 4 50 23,15 20,43 23,93 19,96 24,64 20,34 28,17 21,33 22 22,10 22,57 22,02 17,83 22,62 22,88 19,61 31,75 21,32 1,046 52 0,300 1,581 52 0,120 1,689 52 0,097 1,722 52 0,091 -0,018 52 0,986 0,144 52 0,886 -1,190 52 0,239 1,100 52 0,276 2,229 52 0,030* t-test *p<0,05 Ġstismarın gerçekleĢme Ģekline göre Anksiyete ve Depresyon Ölçeği puanları bağımsız iki örnek için t-test analizi uygulanarak karĢılaĢtırılmıĢtır (Çizelge 3.29.). Pornografi izlettirme ile anksiyete (t(52)=2,067 p=0,044; p<0,05) ve depresyon (t(52)=2,229 p=0,030; p<0,05) puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur. Buna göre pornografi izlettirme Ģeklinde istismara maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon puan ortalamaları maruz kalmayanlara göre daha yüksek olup bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır. 79 Çizelge 3.30. Ġstismara Maruz Kalma Sıklığı ile Ruhsal Bozukluk Tanısı Alma Arasındaki ĠliĢki DeğiĢkenler χ² Serbestlik Derecesi p İstismara maruz kalma sıklığı 5,675 1 0,016* Ruhsal sorun tanısı alma Khi-Kare Test *p<0,05 Ġstismara maruz kalma sıklığı ile ruhsal problem yaĢama durumu arasında yapılan ki-kare analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (χ²(1)=5,675, p=0,016 p<0,05). Buna göre sık sık cinsel istismara maruz kalan çocukların %84,2‟sinin ve bir ya da birkaç kez cinsel istismara maruz kalan çocukların %51,4‟ünün en az bir ruhsal problemi vardır (Çizelge 3.30). 80 4.TARTIġMA 4.1. Sosyo-Demografik Bilgilere ĠliĢkin Yorumlar Yapılan araĢtırma örneklemi cinsel istismar mağduru kız çocukların rehabilitasyonun sağlandığı yatılı kuruluĢlar olan Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri‟nde bulunan 13-17 yaĢ arası 54 kız çocuktan oluĢmaktadır. Uygulanan ölçeklerin niteliği bakımından 13-17 yaĢ arasında bulunan çocukların dâhil edildiği çalıĢmada çocukların yaĢ ortalamaları 15,63±1,24 olarak bulunmuĢtur. AraĢtırma bulgularına göre çocukların %64,8‟i(35 kiĢi) eğitimine devam etmekte, %35,2‟si (19 kiĢi) eğitimine devam etmemektedir. Cinsel istismar sonrası yaĢanan travma ile birlikte çocuğun yaĢamında gerçekleĢen değiĢimleri ortaya koyan bazı çalıĢmalar bulunmaktadır. Ballı tarafından yürütülen çalıĢmada cinsel istismar sonrası çocukların %33,7‟sinin eğitiminin aksadığı, %17,6‟sının aileden ayrıldığı, %33,3‟ünün çevreden baskı gördüğü bulunmuĢtur (Ballı 2010). Ülkemizde ihmal ve istismar mağduru çocuklarla ilgili yapılan araĢtırma sonuçlarında kız çocuklarının erkek çocuklara göre yüksek oranda olduğu, istismar türleri açısından bakıldığında cinsel istismar olaylarında da yine kız çocukların oranının erkek çocuklardan yüksek olduğu göze çarpmaktadır (Koç ve ark. 2011, ġimĢek ve ark. 2011, Uğur ve ark. 2012, Özer ve ark. 2007, Bilginer ve ark. 2013, Kurdoğlu ve ark. 2010, Ġmren ve ark. 2013, Yılmaz 2009, Doğan 2009, Ayaz ve ark. 2012, Gökçen ve Dursun 2012, Ballı 2010, Çöpür ve ark.2012). Cinsel istismar mağduru çocukların aile yapısı ve bozuk aile içi iliĢkiler istismarın gerçekleĢmesinde risk faktörü olarak değerlendirilmektedir ancak istismarı tek baĢına açıklamada yetersiz kalmaktadır. AraĢtırmada yer alan çocukların ebeveyn özellikleri incelendiğinde çocukların yalnızca %1,9‟unun (1 kiĢi) üvey anneye, % 5,6‟sının (3 kiĢi) üvey babaya sahip olduğu, diğer çocukların öz anne ve babaya sahip olduğu, annelerin %13‟ünün (7 kiĢi), babaların ise %5,6‟sının (3 kiĢi) çocuk tarafından ruhsal sorunu olduğunun belirtildiği, çocukların %38,9‟u (21 kiĢi) babasının alkol veya madde kullandığını, %13‟ü (7 kiĢi) de annesinin alkol veya madde kullandığını belirtmiĢtir. 81 Aile yapısına bakıldığında çocukların %75,9‟unun (41 kiĢi) çekirdek aile, %14,8‟inin (8 kiĢi) geniĢ aile, %3,7‟sinin (2 kiĢi) tek ebeveynli aile yapısına sahip olduğu; Ģimdiki aile durumlarına bakıldığında %44,4‟ünün (24 kiĢi) anne ve babasının birlikte olduğu, %35,2‟sinin (19 kiĢi) anne/babasının boĢandığı veya ayrı yaĢadığı, %13‟ünün (7 kiĢi) en az bir ebeveyn kaybı yaĢadığı, %7,4‟ünün (4 kiĢi) ise ebeveynlerinden en az birinin cezaevinde olduğu bulunmuĢtur. Çocuğun Ģimdiki aile iliĢkilerine bakıldığında %38,9‟unun (21 kiĢi) ailesiyle sağlıklı sosyal iliĢkilerinin olduğu, %50‟sinin (27 kiĢi) ailesiyle nadiren görüĢtüğü, %3,7‟sinin (2 kiĢi) ailesiyle hiç görüĢmediği bulunmuĢtur. Elde edilen verilere göre gerçekleĢen cinsel istismar sonucu koruma altına alınarak yatılı kurumlarda rehabilitasyon sürecine dahil edilen çocukların yarısından fazlasının ailesiyle sağlıklı sosyal iliĢkilerinin bulunmadığı belirlenmiĢtir. Bu bulgular çocukların baĢta aileleri olmak üzere sosyal destek sistemlerinin zayıf olduğunu göstermektedir. Cinsel istismarın aile içinde veya aile dıĢında yaĢanması durumunda, istismar ortaya çıktıktan sonra bu durum aile yapısı ve aile iĢlevselliğinde bozulmalara ve/veya krizlere neden olabilir. Aile içi veya aile dıĢı cinsel istismarda ebeveynler, istismar mağduru çocuğu, birbirlerini veya istismarı uygulayan kiĢiler dâhil olmak üzere aile dıĢından kimseleri suçlayabilirler. Bu durum aile içi iliĢkilerin bozulmasına, aile parçalanmasına ve çocukla kurulan sosyal iliĢkilerin azalmasına neden olabilmektedir. Ġstismarın gerçekleĢmesinin ardından aile yapısında değiĢikliklerin yaĢanması olası olduğu gibi, mevcut aile yapısındaki bazı özellikler (parçalanmıĢ aile, çocukla aile arasındaki sosyal iliĢkinin zayıf olması gibi) cinsel istismarın gerçekleĢmesinde risk etkeni olarak değerlendirilebilir. Bu konuda cinsel istismar mağduru çocukların aile yapısı ve ebeveynlerini kapsayan aile odaklı çalıĢmalar yapılarak bilimsel veriler ortaya konmalıdır. Çocuk cinsel istismarı konusunda ülkemizde yapılan birçok çalıĢmada çocukların aile yapısı değerlendirilmiĢ ve çocuğun aile yapısı, aile iliĢkileri, ebeveyn özellikleri araĢtırmalara dâhil edilerek bir risk faktörü olarak ele alınmıĢtır. Yapılan araĢtırmalar değerlendirildiğinde cinsel istismar mağduru çocukların tamamına yakınının ebeveynlerinin birlikte olduğu ve çekirdek aile yapısına sahip olduğu, tek ebeveynli aile yapısına sahip olan parçalanmıĢ aile yapısına sahip çocukların düĢük oranda olduğu bulunmuĢtur (Uğur ve ark. 2012, Ayaz ve ark. 2012, Ballı 2010). 82 Aile yapısının çocukların cinsel istismara uğramasında risk etkeni olarak değerlendirilmesinin yanı sıra çocuğun yaĢadığı cinsel istismar nedeniyle ebeveynlerin de yaĢanan travmadan etkilenerek ruhsal bozukluk sergiledikleri konusunda araĢtırmalar yapılmıĢtır. ġimĢek ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada cinsel istismara uğramıĢ çocukların ebeveynlerinde görülen travma sonrası stres bozukluğu araĢtırılmıĢ, araĢtırma bulgularında cinsel istismar mağduru çocukların annelerinde bozukluğun görülme oranı %75, babalarında görülme oranı %64 olarak bulunmuĢtur. Bulgularla birlikte cinsel istismar sonrası sadece çocukların değerlendirilmesinin yeterli olmadığı, cinsel istismar sonrasında ebeveynlerde de travma sonrası stres bozukluğunun yaygın olarak görüldüğü ve değerlendirmeye alınmasının yararlı olacağı kanaatine varılmıĢtır (ġimĢek ve ark. 2011). 4.2. Çocukların Ruh Sağlığına ĠliĢkin Yorumlar Çocuklar, uğradıkları cinsel istismara olumsuz duygusal tepkiler gösterirler. Bu bağlamda korku, öfke, düĢmanlık, suçluluk, utanç duyguları ve depresyon, cinsel istismarın baĢlangıç etkileri olarak saptanan duygusal tepkilerin örnekleridir. Çocuk cinsel istismarı ile ilgili araĢtırma sonuçları, cinsel istismara uğramıĢ kız çocukların daha fazla davranıĢ sorunları sergilediklerini, okul baĢarılarının kötü ve sosyal yeterliliklerinin düĢük düzeyde olduğunu göstermektedir. Cinsel istismara maruz kalmıĢ ergenler üzerinde yapılan araĢtırmalardan, depresyon, düĢük benlik değeri ve düĢük kendilik saygısı, intihar düĢünceleri ve intihar giriĢimleri ile ilgili kanıtlar elde edilmiĢtir (Topçu 2009). Yapılan araĢtırmada yer alan çocukların cinsel istismarın gerçekleĢmesinin ardından ruh sağlığına iliĢkin dosya bilgileri ve ruhsal bozukluk tanıları değerlendirildiğinde çocukların %63‟ünün (34 kiĢi) en az bir ruhsal bozukluk tanısı aldığı, %37‟sinin (20 kiĢi) herhangi bir ruhsal bozukluk tanısının bulunmadığı, ruhsal bozukluk tanısı alan çocukların %44,4‟ünün (24 kiĢi) depresyon/depresif bozukluk tanısı aldığı, %16,7‟sinin (9 kiĢi) travma sonrası stres bozukluğu tanısı aldığı, %14,8‟inin (8 kiĢi) davranıĢ bozukluğu tanısı aldığı, %5,6‟sının (3 kiĢi) madde kullanım bozukluğu tanısı aldığı, %1,9‟unun (1 kiĢi) akut stres bozukluğu tanısı aldığı, %5,6‟sının (3 kiĢi) bunların dıĢında baĢka bir ruhsal bozukluk tanısı aldığı bulunmuĢtur. Ruhsal bozukluk tanısı alan çocukların %46,3‟ünün (25 kiĢi) devam eden tedavisi bulunmaktadır. 83 Psikolojik destek alan çocuklar kurumda görevli sosyal hizmet uzmanı ve/veya psikolog ile yaptığı bireysel görüĢmelerde cinsel istismar nedeniyle duygusal ve davranıĢsal sorunları, ailesi ile yaĢadığı sorunlar ve kiĢiler arası iliĢkilerde karĢılaĢtığı sorunlar konusunda destek almaktadır. Ayakta ve yatılı tedavi gören çocuklar, yaĢadığı cinsel istismara bağlı olarak psikiyatrik muayenesinde almıĢ olduğu ruhsal bozukluk tanısı sonrası antidepresan, antipsikotik ve kaygı giderici ilaçlar kullanarak biyolojik tedavi gören çocuklardır. Yapılan araĢtırmada çocukların tamamına yakınının yaĢadığı sorunlarını çözme amacıyla psiko-sosyal destek aldığı bulunmuĢtur. Cinsel istismar yaĢayan çocuklara rehabilitasyon hizmeti sunan yatılı kurumlarda bu oranın yüksek olması, kurumun hizmet amacına uygunluk göstermektedir. Ancak psiko-sosyal destek çalıĢmalarının niteliği ve görev alan meslek elemanlarının yetkinliği değerlendirilmelidir. Cinsel istismarın çocuğun ruhsal yapısı üzerinde en sık gözlenen etkisi depresif bozuklukları yansıtan duygu durum bozukluklarıdır. AraĢtırma örneklemini oluĢturan çocukların yarısına yakınının depresyon/depresif bozukluk tanısı almıĢ olması, çocukların kendilik algılarında, duygu durumlarında, sosyal iliĢkilerinde, okul yaĢantılarında, psikomatik ağrılara varan psikolojik kökenli bedensel sağlıklarında ciddi sorunlar yaĢadıklarını, kendine zarar verme ve intihar giriĢimlerine varan riskli duygusal ve davranıĢsal özellikleri gösterebildiklerini yansıtmaktadır. Bu nedenle psikiyatrik tedavisi sürecinde çocuğa duygu durum dengeleyici ilaç desteği ile biyolojik tedavi sağlanırken, psikiyatrik bozukluğa neden olan duygusal sorunlar ile sosyal alanda yaĢadığı sorunların çözümünde süreklilik sağlanacak psikolojik destek çalıĢmaları sağlanmalıdır. YaĢanan travma sonrası psikolojik savunma süreçlerini kullanarak psiko-sosyal problemleri ile baĢ edemeyen ve bu nedenle ruhsal bozukluk yaĢayan cinsel istismar mağduru çocuklarla yapılacak çalıĢmalarda, biyolojik tedavi ile, ruhsal travmadan kaynaklı sonuçların tedavi edilmeye çalıĢıldığı unutulmamalıdır. Çocukların cinsel istismarın ardından yaĢadığı ruhsal sorunlar konusunda ülkemizde çeĢitli araĢtırmalar yapılmıĢtır. ġimĢek ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada cinsel istismar mağduru çocukların %63,8‟inde travma sonrası stres bozukluğu, %25‟inde anksiyete bozukluğu, %22,2‟sinde depresyon, %8,3‟ünde 84 yıkıcı davranım bozukluğu, %11,1‟inde baĢka bir ruhsal bozukluğun görüldüğü bulunmuĢtur (ġimĢek ve ark. 2011). Uğur ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada cinsel istismar sonrası çocukların %91,7‟sininen az bir ruhsal bozukluk tanısını karĢıladığı, %30,6‟sının majör depresyon, %28,5‟inin travma sonrası stres bozukluğu, %14,6‟sının akut stres tepkisi, %11,8‟inin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, %6,3‟ünün anksiyete bozukluğu tanı ölçütlerini karĢıladığı bulunmuĢtur. Olguların %8,3‟ünde de cinsel istismar sonrasında psikiyatrik bozukluk tanısı alacak boyutta olmasa da (kaygı, suçluluk duyguları, uyku sorunları vb.) duygusal ve davranıĢsal sorunların geliĢtiği saptanmıĢtır (Uğur ve ark. 2012). Gökçen ve Dursun tarafından yapılan araĢtırmada olguların %70‟inin maruz kaldığı cinsel istismar sonucunda ruh sağlığının bozulduğuna, %18,3‟ünün ruh sağlığının bozulmadığına karar verilmiĢtir. Cinsel istismar nedeniyle ruh sağlığının bozulduğuna kanaat getirme oranı erkek çocuklarda %72 oranında iken, kız çocuklarda %69,5 oranında bulunmuĢtur. Olgular ruh sağlığı açısından değerlendirildiğinde çocukların %51,7‟sinde travma sonrası stres bozukluğu, %8,3‟ünde depresif bozukluk, %6,7‟inde akut stres bozukluğu, %3,3‟ünde anksiyete bozukluğu görülmüĢ, %18,3‟ü herhangi bir ruhsal bozukluk tanısı almamıĢtır (Gökçen ve Dursun 2012). Bilginer ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada majör depresif bozukluğun en yüksek oranda tanısı konan ruhsal bozukluk olduğu bulunmuĢtur. AraĢtırmada bulunan çocukların 87‟sinin yaĢadığı cinsel istismar nedeniyle ruhsal durumu değerlendirilmiĢ ve değerlendirme sonucunda %87,35‟inin ruh sağlığının bozulduğuna, %11,3‟ünün ruh sağlığının bozulmadığına kanaat getirilmiĢtir. Olgunun %77,9‟una en az bir psikiyatrik tanı konmuĢtur. Bu tanılar arasında, %26,9 oranla ile en sık yer alan tanı anksiyete bozukluğu olmuĢtur. Bunu, %23,1 oranı ile travma sonrası stres bozukluğu ve %19,2 oranı ile depresif bozukluk tanıları izlemiĢtir. Olguların %17,3‟ünde tırnak yeme davranıĢı tespit edilmiĢtir (Bilginer ve ark. 2013). Ballı tarafından yapılan araĢtırmada ise olguların %20,2‟sine akut stres bozukluğu, %28,9‟una post travmatik stres bozukluğu tanısı konulmuĢ ve %5,2‟sinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, %11,6‟sında zekâ geriliği bulunmuĢtur (Ballı 2010). Yapılan araĢtırmada ruhsal bozukluk tanısı nedeniyle tedavi gören çocukların (n=34) %88,2‟sinin (30 kiĢi) ayakta tedavi gördüğü, %11,8‟inin (4 kiĢi) yatılı tedavi 85 gördüğü bulunmuĢtur. Tedavi sürelerine bakıldığında çocukların %47,1‟inin (16 kiĢi) 6 aydan daha uzun bir süredir, %20‟sinin (7 kiĢi) yaklaĢık 1 aydır, %17,6‟sı (6 kiĢi) yaklaĢık 3 aydır, %14,7‟si (5 kiĢi) 6 aydır tedavi gördüğü bulunmuĢtur. Ülkemizde cinsel istismar mağduru çocuklara yönelik tedavi ve psiko-sosyal destek konularında yapılan araĢtırmaların yeterli olmadığı görülmektedir. Literatürde yalnızca psikiyatrik tedavi durumu ile ilgili olarak yapılan bazı araĢtırma sonuçları bulunmuĢtur. Uğur ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada ise cinsel istismar mağduru çocukların %12,5‟inin (18 kiĢi) istismar sonrası hastane yatıĢı olduğu ve yatılı tedavi görmeye baĢladığı, %11,1‟inin (16 kiĢi) öz kıyım giriĢiminde bulunduğu; adli rapor sonrası klinik izlem önerilmesine rağmen %51,4‟ünün (74 kiĢi) klinik takiplerinin sürmediği, yalnızca %29,9‟unun (43 kiĢi) düzenli olarak klinik takiplerine devam ettiği, %18,8‟inin (27 kiĢi) tedavi sürdürümünün düzensiz olduğu ve verilen randevuları çoğunlukla aksattığı belirlenmiĢtir (Uğur ve ark. 2012). Cinsel travmanın etkisini belirleyen faktörler üzerinde yapılan araĢtırmalar onlu yaĢ öncesi ve onlu yaĢ yıllarında istismara uğramıĢ çocukların, daha küçük yaĢlarda istismar edilen çocuklara göre daha çok davranıĢ bozukluğu gösterme eğilimde olduğu, cinsel istismarın baba veya üvey baba ya da evlatlık babası gibi baba figürleri tarafından gerçekleĢmesinin çocuklar üzerinde yarattığı travmatik etkinin, ailenin diğer bireylerinin yaptığı cinsel istismara göre daha ağır olduğu, birden fazla istismarcı tarafından yapılan ve daha sık gerçekleĢtirilen ve daha uzun bir süre devam eden cinsel istismarın, kurban üzerinde daha ağır etkisi olduğu, güç kullanılan ve vajinal, oral veya anal penetrasyon gibi ileri derecede ihlalin yapıldığı çocukluk cinsel istismarının, daha travmatik etkisi olduğu bulunmuĢtur (Topçu 2009). AraĢtırmada yer alan çocukların %25,9‟u (14 kiĢi) cinsel istismara aile içinden birisi tarafından, %11,1‟i (6 kiĢi) akraba veya yakınları tarafından, %31,5‟i (17 kiĢi) tanıdığı birisi tarafından, %44,4‟ü (24 kiĢi) tanımadığı birisi tarafından maruz kalmıĢ ve çocukların %61,1‟i (33 kiĢi) dokunma, %53,7‟si (29 kiĢi) öpme, %40,7‟si (22 kiĢi) okĢama, %11,1‟i (6 kiĢi) sürtünme, %5,6‟sı (3 kiĢi) teĢhir/göstermecilik, %13‟ü (7 kiĢi) oral penetrasyon, %11,1‟i (6 kiĢi) anal penetrasyon, %75,9‟u (41 kiĢi) vajinal penetrasyon, %1,9‟u (1 kiĢi) vajina içine 86 parmak sokma, %7,4‟ü (4 kiĢi) pornografi izletme ve %1,9‟u (1 kiĢi) pornografik fotoğraflama Ģeklinde cinsel istismara maruz kalmıĢtır. Çocukların cinsel istismara ilk maruz kalma Ģekli %29,6‟sında (16 kiĢi) dokunma, %22,2‟sinde (12 kiĢi) vajinal penetrasyon, %20,4‟ünde sözel taciz, %13‟ünde (7 kiĢi) okĢama Ģeklinde gerçekleĢmiĢtir. Cinsel istismara eĢlik eden diğer istismar türlerine bakıldığında cinsel istismarla birlikte çocukların %33,3‟ü (18 kiĢi) fiziksel istismar, %33,3‟ü (18 kiĢi) sözel istismar, %59,3‟ün (32 kiĢi) duygusal istismara maruz kaldığı bulunmuĢtur. Ballı tarafından yapılan araĢtırmada cinsel istismar mağduru çocukların % 15,3‟ünde cinsel istismara fiziksel istismarın eĢlik ettiği, %46,4‟ünde istismarın tekrarlandığı, cinsel istismar sırasında %13‟ünde alıkoyma, %41,1‟inde zor kullanma, %28,5‟inde tehdit etmenin eĢlik ettiği bulunmuĢtur (Ballı 2010). Cinsel istismara uğrama sıklığına bakıldığında çocukların %14,8‟inin (8 kiĢi) cinsel istismara 1 kez maruz kaldığı, %50‟sinin (27 kiĢi) birkaç kez maruz kaldığı, %35,2‟sinin (19 kiĢi) sık sık maruz kaldığı; uğrama süresine bakıldığında %11,1‟inin (6 kiĢi) tek sefer, %13‟ünün (7 kiĢi) bir aydan fazla, %16,7‟sinin (9 kiĢi) birkaç ay, %24,1‟inin (13 kiĢi) bir yıldan az, %35,2‟sinin (19 kiĢi) bir yıldan fazla bir süre cinsel istismara maruz kaldığı bulunmuĢtur. ġimĢek ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada istismar eyleminin gerçekleĢme süresi %58,4‟ünde 1 kez, %30,5‟inde 16 ay süre boyunca, %11,1‟inde 1 yıldan fazla süre boyunca devam ettiği; eylem sayısının %58,4‟ünde 1 kez, %25‟inde 1-5 kez, %2,7‟sinde 6-10 kez, %13,9‟unda 10‟dan fazla kez gerçekleĢtiği; çocukların %30,5‟inin eylem sırasında zorlamaya maruz kaldığı ve %11,1‟inin eylem sırasında alkol/madde kullanımı olduğu bilgisine ulaĢılmıĢtır (ġimĢek ve ark. 2011). Uğur ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada olguların %25‟inde istismarın birden fazla kez tekrarlandığı; istismarcı sayısının ise olguların %68,1‟inde bir kiĢi, %16‟sında iki ya da daha fazla kiĢi bulunmuĢtur (Uğur ve ark. 2012). Çöpür ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada ise istismarcı sayısının %92,6‟sında bir kiĢi, %7,4‟ünde birden fazla kiĢi olduğu, istismara uğrama sayısının ise %59,3‟ünde bir kez, %40,7‟sinde birçok kez gerçekleĢtiği bulunmuĢtur (Çöpür ve ark. 2012). 87 Cinsel istismarın ortaya çıkma Ģekli %44,4 (24 kiĢi) oranında çocuğun kendi bildirimi, %14,8 (8 kiĢi) oranında ailesinin bildirimi, %9,3 (5 kiĢi) oranında okul tarafından yapılan bildirim, %13 oranında (7 kiĢi) akraba/tanıdık veya arkadaĢları tarafından yapılan bildirim, 14,8 (8 kiĢi) oranında sağlık kuruluĢları tarafından yapılan bildirim, %3,7 (2 kiĢi) diğer Ģekillerde yapılan bildirimle ortaya çıkmıĢtır. Konu ile ilgili yapılan araĢtırmalara bakıldığında Çöpür ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada istismarın %73,3‟ünün çocuğun ifadesi sonucunda, %19,3‟ünün baĢkasının öğrenmesi sonucunda, %3,7‟si çocuğun hamilelik yaĢaması sonucunda, %3,7‟sinin çocuğun ifadesi-baĢkasının öğrenmesi sonucunda ortaya çıktığı bulunmuĢtur (Çöpür ve ark. 2012). Yapılan bu araĢtırma çocuk cinsel istismarının ortaya çıkma Ģeklinde çocuğun kendi bildiriminin daha yüksek düzeyde olduğunu ortaya koymuĢtur. Çocuğun cinsel istismarı paylaĢtığı ilk kiĢi ve kiĢilerle ilgili olarak ise Uğur ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada cinsel istismar sonrası çocukların yaĢanan istismarı %38,8 oranında ilk olarak annelerine, %17,3 oranında ilk olarak babalarına, %10,4 oranında ilk olarak polise, %6,9 oranında ilk olarak anne ve babanın dıĢında baĢka bir aile üyesine, %3,4 oranında ilk olarak öğretmenine ve yine %3,4 oranında ilk olarak arkadaĢına anlattığı belirlenmiĢtir (Uğur ve ark. 2012). Zengin tarafından yapılan bir araĢtırmada ise cinsel istismarın ortaya çıkma Ģekli incelendiğinde cinsel istismarın %8‟inin çocuğun doğrudan polise giderek ihbarda bulunması, %54‟ünün ailesine, arkadaĢına ve öğretmenine anlatması,%38‟inin olayı sakladığı ve tesadüfen ortaya çıktığı bulunmuĢtur (Zengin 2014). Cinsel istismarı birden fazla yerde ve birden fazla kiĢiye anlatma durumunda kalan çocukların %63‟ü (34 kiĢi) emniyette alınan ifadesinde, %29,6‟sı (16 kiĢi) jandarmada alınan ifadesinde, %53,7‟si (29 kiĢi) savcılıkta alınan ifadesinde, %14,8‟i (8 kiĢi) mahkemede dava duruĢmasında, %14,8‟si (8 kiĢi) genel sağlık muayenesinde, %13‟ü (7 kiĢi) adli tıp muayenesinde, %27,8‟i (15 kiĢi) teslim edildiği ilk kuruluĢta, %46,3‟ü (25 kiĢi) daha sonra kaldığı kuruluĢlarda, %16,7‟si (9 kiĢi) aile bireylerine ve %13‟ü (7 kiĢi) akraba/arkadaĢlara maruz kaldığı cinsel istismarı anlatmak durumunda kalmıĢtır. Anlatma sıklığına bakıldığında çocukların %50‟si (27 kiĢi) 1 veya 2, %35,2‟si (19 kiĢi) 3 veya 4, %5,6‟sı (3 kiĢi) 5 veya 6, 88 %9,3‟ü (5 kiĢi) 6 veya daha fazla kez yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak zorunda bırakılmıĢtır. Zengin tarafından yapılan bir araĢtırmada cinsel istismar mağduru çocukların adli süreçte cinsel istismar öyküsünü kaç kez anlattığı değerlendirildiğinde; çocukların ortalama 3 kez yaĢamıĢ oldukları cinsel istismar olayını anlatmak zorunda kaldıkları belirlenmiĢ olup; % 53,3‟ünün 2 ve daha az sayıda, % 25‟inin 3 kez, % 21,7‟sinin 3‟ten çok kez olayı anlattığı bulunmuĢtur (Zengin 2014). Cinsel istismarın anlattırıldığı kurum/kiĢi dağılımlarında “soruĢturma evresini” kapsayan emniyet ifadesi, jandarma ifadesi ve savcılık ifadesi ile genel sağlık muayenesi ve adli tıp muayenesi de bazı vakalarda bu evrede değerlendirilebilmektedir. SoruĢturma evresini kapsayan kurum dağılımlarına bakıldığında cinsel istismar mağduru çocuk, soruĢturma evresinde yer alan kurumların bir veya birkaçında istismarı anlatmak zorunda bırakılmaktadır. Ġstismarı hatırlatıcı uyaranlara tekrar maruz kalan, istismarı anlatarak tekrar travmatize olan çocuğun soruĢturma aĢamasında istismar tekrarından korunması kolluk ifadesi, savcılık ifadesi, genel sağlık muayenesi ve adli tıp muayenesini tek bir merkezde toplayan hastane temelli Çocuk Ġzlem Merkezleri ile mümkün olabilmektedir. Ülkemizde yaygınlaĢmaya baĢlayan bu merkezler, çocuğun ifadesinin çocuğa özgü görüĢme teknikleri ve uygun ortamlarda sosyal hizmet uzmanı ve psikolog eĢliğinde (adli görüĢmeci) alınmasını sağlamayı öngörmektedir. Çocuk, tek merkezde ifade ve muayene iĢlemlerinin ardından mahkeme aĢamasının dıĢında herhangi bir kurum/kiĢiye yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak zorunda bırakılmayacaktır. SoruĢturma evresinden ayrı olarak mahkeme aĢamasında devam eden istismar davası, hukuki açıdan farklı bir aĢamayı kapsadığından istismar mağduru çocuklar mahkeme sürecinde de yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak durumunda bırakılmaktadır. Çoğu zaman istismarcı ile aynı duruĢma salonunda istismarı anlatmak zorunda bırakılan çocuklar, travmanın ardından geçen belirli bir zamanın ardından yaĢadığı istismarı duruĢma salonunda istismarcıların karĢısında tekrar anlatmak zorunda bırakılmaktadır. Mahkeme sürecinde istismar mağduru çocuk hakkında Türk Ceza Kanunu gereğince çocuğun ruh sağlığının bozulup bozulmadığına iliĢkin rapor istendiğinden, mahkeme aĢamasına çocuğun istismarı 89 Adli Tıp Kurumu‟nda anlatmak zorunda bırakılması da dâhil edilebilir. Çocuğun soruĢturma sürecinin dıĢında mahkeme sürecinde de birden fazla kurum/kiĢiye cinsel istismarı anlatmak zorunda bırakılması, duruĢma salonunda tekrar travmatize edilmesi ve cinsel istismarı anlattırılırken çoğu zaman istismarcı ile karĢı karĢıya getirilmesi, adliye binaları içerisinde oluĢturulacak ve Çocuk Savcılığı Büroları‟na bağlı Çocuk Adli GörüĢme Odalarının oluĢturulmasıyla ortadan kaldırılacağı düĢünülmektedir. Bu yapı içerisinde çocuk mahkeme sürecinde duruĢma salonu içerisinde bulundurulmayarak istismarcı ve diğer kiĢilerin karĢısında yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak zorunda bırakılmayacak, gerekli görülen durumlarda mahkeme hâkimi, Adli GörüĢme Odasıyla görüntülü ve sesli bağlantı kurarak adli görüĢmeci eĢliğinde çocuğun ifadesine baĢvuracaktır. Türk Ceza Kanunu‟nda 6545 sayılı Kanun ile yapılan değiĢiklik sonucu, failin ceza almasında cinsel istismar mağduru çocuğun ruh sağlığının bozulup bozulmadığının göz önünde bulundurulmasının kaldırılması, çocuğun cinsel istismarı tekrar anlatmak zorunda bırakıldığı ve istismarı hatırlatıcı sorulara/olaylara yeninden maruz kaldığı Adli Tıp Kurumu‟nda tekrar travmatize olmasını ortadan kaldıracağı düĢünülmektedir. SoruĢturma ve mahkeme süreçlerinin dıĢında çocuğun cinsel istismarı ASPB‟ye bağlı teslim edildiği ilk kuruluĢta ve koruma altında bulunduğu diğer kuruluĢlarda anlatmak durumunda bırakılması veya anlattırılması, ASPB kuruluĢlarında yapılan uygulamalar ve sunulan hizmetlerde çocuğun travmayı hatırlatıcı sorulara maruz kaldığını ve tekrar travma yaĢatıldığını düĢündürebilir. BSRM‟lerde çocukların %46,3‟ünün cinsel istismarı tekrar anlatmak durumunda bırakılması konunun dikkatlice ele alınmasını gerektirmektedir. Yapılacak psikososyal çalıĢmalarda çocuklarla çalıĢılırken, istismarın mesleki yeterliliğe sahip uzman kiĢilerce dikkatli bir Ģekilde ele alınması gerekmektedir. SoruĢturma ve mahkeme sürecinde çocuğu tekrar travmatize eden uygulamalar konusunda Çocuk Ġzlem Merkezleri ve Çocuk Adli GörüĢme Odaları yaygınlaĢtırılıncaya kadar, cinsel istismar mağduru çocukların istismarı en sık anlatmak zorunda kaldıkları emniyet birimlerinde (%63) ve savcılık bürolarında (%53,7) kısa zaman diliminde uzman personel ve uygun fiziksel ortamların 90 sağlanması konusunda gerekli düzenlemelerin yapılmasının gerekli olduğu düĢünülmektedir. YaĢanılan cinsel istismarı anlatmak zorunda bırakılan çocukların hissettiği duyguları açık uçlu sorularla ifade etmeleri istendiğinde, yaĢanılan cinsel istismarı farklı kurum ve kiĢilere anlattırılma durumunda bırakıldıklarında çocukların %42,6‟sı (23 kiĢi) utandığını, %27,8‟i (15 kiĢi) piĢmanlık hissettiğini, %18,5‟i (10 kiĢi) öfkelendiğini, %18,5‟i (10 kiĢi) kızgınlık duyduğunu, %18,5‟i (10 kiĢi) korktuğunu %14,8‟i (8 kiĢi) kendini kötü hissettiğini, %13‟ü (7 kiĢi) herhangi bir Ģey hissetmediğini, %7,4‟ü (4 kiĢi) nefret duygusu hissettiğini, %7,4‟ü (4 kiĢi) tedirgin/endiĢeli olduğunu, %7,4‟ü (4 kiĢi) suçluluk duyduğunu, %5,6‟sı (3 kiĢi) istismar olayını tekrar yaĢıyormuĢ gibi hissettiğini, %5,6‟sı (3 kiĢi) iğrendiğini, %3,7‟si (2 kiĢi) güvensiz hissettiğini, ,%1,9‟u (1 kiĢi) tepkisiz kaldığını, %1,9‟u (1 kiĢi) umursamadığını, %3,7‟si (2 kiĢi) rahatladığını, %3,7‟si (2 kiĢi) çaresizlik hissettiğini ve %9,3‟ü (5 kiĢi) üzüntü duyduğunu ifade etmiĢtir. Cinsel istismarı yaĢama sıklığına bakılmaksızın, istismarı anlatırken çocukların hissettiği duygular değerlendirildiğinde, cinsel istismar öyküsü alan kiĢi ve öykü alınan ortama iliĢkin özelliklerin önemi ortaya çıkmaktadır. Cinsel istismarı anlatırken sıklıkla utanma, korku, öfke, kızgınlık ve piĢmanlık hisseden, bir kısmı ise yaĢadığı durumu anlamlandıramayarak herhangi bir hisse sahip olmadığını belirten çocukların, uygun adli görüĢme teknikleri ile yaĢadığı travmayı ve psikolojik özellikleri değerlendirebilen uzman kiĢiler ile çocuklara özgü düzenlenmiĢ ortamda cinsel istismar öyküsünü ifade etmesi sağlanmalıdır. Cinsel istismarın ardından istismarcı ile aile ve çevrenin göstereceği tepkiler konusunda, koruma altına alınma durumu ve adli sürece iliĢkin konularda herhangi bir bilgisi ve öngörüsü bulunmayan çocuk, kafa karıĢıklığı yaĢayabilmekte, korku hissetmekte ve bu bilinmezlik durumu çocukta kaygı yaratmaktadır. Çocuk ailesi/sosyal çevresinden ayrılacağını ve ailesinin parçalanacağını düĢündüğünden korku yaĢayabilmekte, istismarın ortaya çıkması çocukta piĢmanlık duygusu uyandırabilmektedir. Çoğunlukla da çocuklar istismardan kendisini sorumlu tuttuğundan bu durum çocukta piĢmanlık duygusu hissettirebilmektedir. 91 AraĢtırma bulgularına göre çocukların %40,7‟si (22 kiĢi) cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak anneyi, %25,9‟u (14 kiĢi) babayı, %5,6‟sı (3 kiĢi) kardeĢlerini, %7,4‟ü (4 kiĢi) arkadaĢlarını görmekte iken %13‟ü (7 kiĢi) cinsel istismarı herhangi birinin engelleyemeyeceğini düĢünmektedir. Cinsel istismar nedeniyle çocukların %74,1‟i (40 kiĢi) istismarı uygulayan kiĢiye, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismara sebep olan veya istismarı engelleyebilecek olan kiĢiye öfke duymakta, %5,6‟sı (3 kiĢi) hiç kimseye yaĢanan cinsel istismardan dolayı öfke duymamaktadır. Çocukların %57,4‟ü (31 kiĢi) yaĢanan cinsel istismar olayının kendi suçu olduğunu düĢündüğünü belirtmiĢtir. %38,9‟u (21 kiĢi) ise yaĢanan cinsel istismar olayı nedeniyle kendisini suçlayan birilerinin olduğunu belirtmiĢtir. Daha çok aile içerisinde ebeveynleri kapsayan kiĢilere sevgi, güven ve bağlılık geliĢtiren çocuk, dıĢ çevreden kendisine yönelecek tüm tehlikelerde öncelikle bu kiĢilerin kendini koruyacağını ve tehlikeleri engelleyeceğini düĢünmektedir. Tehlikelerin güvendiği kiĢileri aĢarak kendisine ulaĢması durumunda çocuk, bu kiĢilere karĢı kızgınlık duygusu hissetmekte, sorumlu tutmakta ve güven sorunu yaĢamaktadır. Ayrıca istismarın çocuğun sevgi, güven ve bağlılık duyduğu kiĢiler tarafından gerçekleĢtirilmesi durumunda istismar çocuk üzerinde çok daha yıkıcı etkiler doğurmaktadır. Cinsel istismarın ortaya çıkmasının ardından çocuğa verilen tepkilerle ilgili bazı araĢtırma bulguları bulunmaktadır. Ballı tarafından yürütülen bir çalıĢmada cinsel istismarı öğrenmenin ardından ailelerin tutumu araĢtırılmıĢ ve yapılan araĢtırma sonucunda ailelerin %11 oranında gizleme %89 oranında yardım arama Ģeklinde tutum sergilediği, yardım arayan ailelerin %93,3‟ünün adli yardım, %6,7‟sinin tıbbi yardım aradığı bulunmuĢtur. Ailelerin %21,5‟i de çocuğa yönelik suçlayıcı-baskılayıcı, %78,5‟i destekleyici-koruyucu bir tutum sergilemiĢtir (Ballı 2010). Cinsel istismarın ortaya çıkmasının ardından çocuğa verilen tepkiler konusunda Uğur ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada istismar mağduru çocukların %56,2‟sinin olayı anlattığı kiĢiden aldığı ilk tepkinin destekleyici olduğu, %13,2‟sinin suçlayıcı yönde tepki aldığı, %5,6‟sının reddedici tarzda tepki aldığı bulunmuĢtur (Uğur ve ark. 2012). Zengin tarafından yapılan bir diğer çalıĢmada ise cinsel istismarın ortaya çıkmasının ardından çocukların % 22‟sinin ailesinin çocuğa 92 karĢı suçlayıcı-baskılayıcı, % 78‟i destekleyici-koruyucu bir tutum sergilediği bulunmuĢtur (Zengin 2014). Çocuğun yaĢadığı cinsel istismar sürecinde istismarcı tarafından kandırma süreçlerine bakıldığında çocukların %59,3‟ü (32 kiĢi) istismarcının sevdiği veya güvendiği birisi olduğunu, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismarı kabul etmemesi durumunda istismarcının sevgi ve arkadaĢlığını geri çektiğini, %48,1‟i (26 kiĢi) istismarcının istismarı sır olarak saklatmaya uğraĢtığını, %57,4‟ü (31 kiĢi) istismarın gizli kalması için istismarcı tarafından korkutulduğunu, %18,5‟i (10 kiĢi) istismarı uygulayabilmek ve ikna edebilmek için istismarcının kendisine hediye, para gibi Ģeyler verdiğini, %20,4‟ü (11 kiĢi) istismarcının istismar sürecinde kendini bazı davranıĢlar sergilemeye yönlendirdiğini belirtmiĢtir. Konu ile ilgili olarak Çöpür ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada istismarın%51,1‟inde zorlama ve %29,6‟sında kandırma Ģeklinde gerçekleĢtiği bulunmuĢtur (Çöpür ve ark. 2012). 4.3. Ġstismara Ait Özellikler ile Anksiyete ve Depresyon Düzeyi Arasındaki ĠliĢki Yapılan birçok araĢtırma, cinsel travmaya maruz kalmanın, kiĢinin duyuĢ ve kendilik değerine olumsuz etkisi olduğunu kanıtlamıĢtır. Bu etkiler, depresyon, intihar ve kendini tahrip eğilimleri ile ortaya çıkar. Depresyon, cinsel istismarın en sık gözlenen sonuçlarından biridir. Depresyonun en belirgin belirtilerinden biri olan düĢük kendilik değeri, çocuk cinsel istismarı ile ilgili çalıĢmalarda en sık elde edilen bulgu olma özelliğindedir. Çocuk cinsel istismarı kurbanlarının genellikle, bir veya daha fazla sayıda “büyük depresyon” dönemi geçirdikleri bulunmuĢtur. AraĢtırmalar, çocuk cinsel istismarı olgularında hayat boyunca büyük depresyonun görülme oranının yüksek olduğunu ve özellikle bu olguların depresyon nedeniyle tedavi edilme ihtiyacında olduklarını göstermektedir. Birçok araĢtırmada, cinsel istismar kurbanı çocukların ve çocukluğunda cinsel istismara uğramıĢ yetiĢkinlerin yüksek kaygı düzeylerine sahip olduklarını kanıtlamıĢtır. Eski cinsel istismar kurbanlarında kaygı hamleleri ve örneğin, süreğen gerilim, uyku bozuklukları, kâbuslar ve somatik yakınmalar gibi kaygı ile bağlantılı belirtilerin, istismar öyküsü bulunmayan kontrol gruplarından daha sıklıkla görüldüğüne iĢaret eden araĢtırma bulguları vardır (Topçu 2009). 93 AraĢtırmada çocukların Anksiyete Ölçeğinden aldığı puan ortalamasının 45±6,99 olduğu ve alınan puan değerlerinin 27 ile 57 puan aralığında olduğu; Depresyon Ölçeğinden aldığı puan ortalamasının 22,09±9,33 olduğu ve puan değerlerinin 2 ile 39 puan aralığında olduğu bulunmuĢtur. Çocukların %61,1‟i (33 kiĢi) Depresyon Ölçeğinden 19 puan ve daha üstü puan almıĢ ve depresyon düzeyleri yüksek bulunmuĢtur. Anksiyete ve depresyon ölçeklerinden aldıkları puanlar arasında pozitif yönde bir iliĢki bulunmuĢtur (r=.682 p=0.0001 p<0,05). Buna göre çocukların anksiyete puanları arttıkça depresyon puanları da artmaktadır. Ġstismarcının aile üyesi olması ile çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,515 p=0,015; p<0,05). Buna göre aile üyesi biri tarafından istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalaması (ort:41,14) maruz kalmayanlara göre (ort:46,35) daha düĢüktür. Ġstismarcının aile ve akraba dıĢında tanıdık biri olması ile Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,603 p=0,012; p<0,05). Buna göre tanıdığı biri tarafından istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalaması (ort:48,47) maruz kalmayanlara göre (ort:43,40) daha yüksektir. Ġstismarcının aile üyesi olması ile çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=-3,488 p=0,001; p<0,05). Buna göre aile üyesi biri tarafından istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalaması (ort:15,28) aile üyesi birisi tarafından maruz kalmayanlara göre (ort:24,47) daha düĢüktür. Çocukların istismara tanımadığı birisi tarafından maruz kalması ile Depresyon Ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,279; p=0,027 p<0,05). Buna göre tanımadığı birisi tarafından istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları (ort:25,21) maruz kalmayanlara göre (ort:19,60) daha yüksektir. Çocukların maruz kaldığı istismarın sıklığına göre Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,274 p=0,761; p>0,05). Ġstismarın sıklığına göre Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F 94 (2,51)= 0,539 p=0,587; p>0,05). Buna göre; sık sık istismara maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon puan ortalaması diğerlerine göre daha yüksektir fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. Zengin tarafından yapılan araĢtırmada cinsel istismarın tekrarlama sıklığı ile kaygı düzeyleri arasındaki iliĢki incelenmiĢ, vajinal ve/veya anal penetrasyona maruz kalan olgularda tekrarlama sıklığı ile kaygı düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıĢtır (p>0,05). Penetrasyon dıĢı cinsel istismara maruz kalan olgularda ise cinsel istismarın tekrarlama sıklığı ile durumluk kaygı düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıĢ olup; birden çok kez cinsel istismara maruz kalan olguların durumluk kaygı düzeyinin diğerlerine göre daha yüksek olduğu görülmüĢtür (p<0,05). Sürekli kaygı düzeyi açısından ise anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır (p>0,05). AraĢtırmada cinsel istismar eyleminin penetrasyon Ģeklinde gerçekleĢtiği olgularda durumluk kaygı düzeyinin diğer olgulara göre daha yüksek olduğu tespit edilmiĢ olup (p<0,05); sürekli kaygı düzeyi açısından anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır (Zengin 2014). Çocukların maruz kaldığı istismarın süresi ile Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,546 p=0,582; p>0,05). Ġstismarın süresi ile Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,081 p=0,922; p>0,05). Buna göre sadece bir kez istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları diğerlerine göre daha yüksektir ve 1 yıldan az süredir istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları daha yüksektir fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıĢtır. Ġstismarın gerçekleĢme Ģekline göre Anksiyete ve Depresyon Ölçeği puanları karĢılaĢtırıldığında pornografi izlettirme ile anksiyete (t(52)=2,067 p=0,044; p<0,05) ve depresyon (t(52)=2,229 p=0,030; p<0,05) puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur. Buna göre pornografi izlettirme Ģeklinde istismara maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon puan ortalamaları maruz kalmayanlara göre daha yüksek olup bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır. Ġmren ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada zorlama ile vajinal-anal-oral penetrasyon Ģeklinde cinsel istismara uğrama, depresif bozuklukve travma sonrası stres 95 bozukluğu tanılarının varlığının intihar giriĢimi riskini anlamlı oranda artırdığı belirlenmiĢtir. AraĢtırma sonuçları yalnızca kız çocukların intihar giriĢiminde bulunduğunu, intihar giriĢimi için risk faktörleri değerlendirildiğinde zorlama ile vajinal-anal-oral penetrasyon varlığında intihar giriĢimi riskinin 3,2 kat, travma sonrası stres bozukluğu varlığında 4 kat, depresif bozukluk varlığında ise 6,7 kat arttığı belirlenmiĢtir (Ġmren ve ark. 2013). Cinsel istismara maruz kalma sıklığı ile ruhsal bozukluk yaĢama arasındaki iliĢkinin de incelendiği araĢtırmada istismara maruz kalma sıklığı ile ruhsal problem yaĢama durumu arasında yapılan ki-kare analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (χ²(1)=5,675, p=0,016 p<0,05). Buna göre sık sık cinsel istismara maruz kalan çocukların %84,2‟sinin ve bir ya da birkaç kez cinsel istismara maruz kalan çocukların %51,4‟ünün ruhsal bir problemi vardır Yapılan araĢtırma sonucunda iliĢkisel herhangi bir özellik yansıtmayan tanımlayıcı bulgulardan Ģu sonuçlar dikkat çekmektedir: Çocukların ebeveyn özellikleri incelendiğinde babaya ait özelliklerde alkol veya madde kullanım düzeyinin yüksek oranda (%38,9) ifade edildiği ve bu oranın cinsel istismar mağduru çocukların aile yapılarında bir risk etkeni olarak değerlendirilebilir. Aile iliĢkileri ele alındığında çocukların yarısından fazlasının ailesiyle nadiren görüĢtüğü (%50) veya hiç görüĢmediği (%3,7) bulunmuĢtur. Bu oran cinsel istismar mağduru çocukların yarısından fazlasının aile iliĢkilerinin zayıf veya kopuk olduğunu göstermektedir. Kurumsal hizmetlerde cinsel istismar mağduru çocuklarla yapılması planlanan mesleki çalıĢmalarda çocuk aile içerisinde –çevresi içerisinde birey yaklaĢımı ile- değerlendirilmeli ve sosyal destek sistemlerini arttırıcı çalıĢmalar yapılmalıdır. Cinsel istismar nedeniyle kurum bakımına alınan çocuk, aile ortamı veya yaĢadığı çevreden uzaklaĢtırıldığında cezalandırıldığını düĢünmekte; aile iliĢkilerinin kopması, bu iliĢkileri sağlayıcı ve onarıcı çalıĢmaların yapılmaması, sosyal destek sistemlerinden yoksun olan çocuğu yalnızlığa itmektedir. 96 Cinsel istismar mağduru çocukların yarısından fazlasının (%63) istismar sonucu en az bir ruhsal bozukluk tanısı aldığı ve ruhsal bozukluk tanılarının en yüksek depresyon/depresif bozukluk (%44), travma sonrası stres bozukluğu (%16,7) ve davranıĢ bozukluğu (%14,8) olarak görüldüğü; yarısına yakınının (%46,3) devam eden tedavisinin olduğu bulunmuĢtur. Elde edilen sonuçlara göre çocukların cinsel istismarında ceza alanını düzenleyen Türk Ceza Kanunu‟nda 6545 sayılı Kanun ile yapılan değiĢiklik ile cinsel istismar sonrası failin ceza almasında ağırlaĢtırıcı sebep olan çocuğun ruh sağlığının bozulması gerekçesinin kaldırılması, cinsel istismar nedeniyle herhangi bir muayeneye gerek duyulmaksızın çocuğun ruh sağlığının bozulduğunun kabulü anlamına gelebilir. Ancak bu kanun ile yapılan değiĢiklik aynı zamanda cinsel istismar nedeniyle çocuğun ruh sağlığının bozulmasına verilen önemin ortadan kalkmasına da neden olabilir. AraĢtırma bulgularına göre cinsel istismarın büyük oranda (% 85,2) birkaç kez veya sık sık gerçekleĢmesi cinsel istismarın sistematik bir Ģekilde gerçekleĢtiği ve devam ettiğini ortaya koymaktadır. Cinsel istismarın çocukların yarısına yakınında kendi bildirimleri ile ortaya çıkmasına karĢılık çocukların yarısından fazlasında istismarın aile, okul, akraba, tanıdık birisi veya arkadaĢları tarafından veya sağlık kuruluĢları tarafından yapılan bildirimle ortaya çıkması, çocukların uğradıkları cinsel istismarı ifade etmeleri konusunda korku veya baskı nedeniyle engellendikleri, cinsel istismarı ifade ettiklerinde suçlanacakları veya kendilerine inanılmayacağını düĢünmeleri, cinsel istismarı ifade etmeye yönelik çocuğun yeterli düzeyde bilgilendirilmediği veya çocuğun kendini ifade edemediği, aile içi iliĢkilerde çocuğun aile bireyleri ile yeterli düzeyde sağlıklı iliĢkiler geliĢtirmediği veya aile yapısında ve iĢlevselliğinde yaĢanan sorunlardan dolayı çocuğun fark edilmediğini düĢündürmektedir. Cinsel istismarın emniyet, jandarma ve savcılık ifadelerinde anlattırılma oranlarına dair yüksek bulgular adli sistem içerisinde çocuğun yeniden istismara maruz kaldığını ortaya koymaktadır. Ġstismar mağduru çocukların yarısı 3 veya daha fazla sıklıkta yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak durumunda bırakılmıĢtır. Çocukların yarısından fazlasının teslim edildiği ilk kuruluĢta (%27,8) veya daha sonraki süreçte koruma altında bulunduğu kuruluĢlarda (%46,3) yaĢadığı istismarı tekrar anlattırılma 97 durumunda bırakılması ise ASPB‟ye bağlı kuruluĢlarda da çocuğun adli süreçte olduğu gibi yeniden istismar edildiğini göstermektedir. Çocukların cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak gördüğü kiĢilere karĢı (anne, baba, kardeĢler veya arkadaĢlar) öfke duyması (%20,4), yaĢanan istismarın kendi suçunu olduğunu düĢünmesi (%57,4) ve cinsel istismar nedeniyle kendini suçlayan birilerinin olduğunu belirtmesi (%38,9) çocukla yapılacak çalıĢmalarda ele alınması ve üzerinde durulması gereken konuları oluĢturmaktadır. Yapılan araĢtırma sonucunda iliĢkisel özellikler yansıtan araĢtırma sonuçlarından Ģu sonuçlar dikkat çekmektedir: BSRM‟lerde koruma ve bakım altında bulunan ve bu kurumlarda rehabilitasyonları sağlanan çocukların anksiyete ve depresyon düzeyleri yüksek bulunmuĢtur. Cinsel istismar mağduru çocukların anksiyete düzeyleri arttıkça depresyon düzeylerinin de arttığı görülmektedir. Aile üyesi birisi tarafından cinsel istismara maruz kalan çocukların anksiyete düzeyi, aile içinden birisi tarafından maruz kalmayan çocuklara göre daha düĢük bulunmuĢtur (ort:41,14-46,35). Bu sonuç araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmamaktadır. Ġstismarcının yakınlık derecesi arttıkça çocuk üzerinde daha fazla etki yaratacağı beklenmektedir. Ancak elde edilen sonuç, yakınlık derecesinin (aile içi cinsel istismar için) anksiyete düzeyinde çocuk üzerindeki etkisini beklenen Ģekilde ortaya koymamaktadır. Aile üyeleri dıĢında tanıdığı biri tarafından istismara maruz kalan çocukların anksiyete düzeyinin tanıdığı biri tarafından maruz kalmayanlara göre daha yüksek düzeyde bulunması (ort:48,47-43,40), araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır. Depresyon düzeyleri için de aynı sonuçlar görülmektedir. Aile üyesi birisi tarafından cinsel istismara maruz kalan çocukların depresyon düzeyi, aile içinden birisi tarafından maruz kalmayan çocuklara göre daha düĢük bulunmuĢtur (ort:15,28-24,47). Aile üyeleri dıĢında tanıdığı biri tarafından istismara maruz kalan çocukların depresyon düzeyinin tanıdığı biri tarafından maruz kalmayanlara göre daha yüksek düzeyde bulunması (ort:25,21-19,60), araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır. 98 Cinsel istismara uğrama sıklığının anksiyete ve depresyon düzeyi üzerindeki etkisine bakıldığında, araĢtırma sonucuna göre cinsel istismara sık sık maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon düzeylerinin diğer sıklık düzeylerine göre yüksek bulunması (ort:45,79;ort:23,05) araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır. Çünkü cinsel istismarın sıklığı arttıkça istismar, çocuk üzerinde daha travmatik ve daha kalıcı etkiler bırakmaktadır. Cinsel istismarın gerçekleĢme süresinin anksiyete ve depresyon düzeyi üzerindeki etkisine bakıldığında, araĢtırma sonucuna göre cinsel istismara sadece bir kez maruz kalan çocukların anksiyete düzeyleri (ort:46,17) diğer gerçekleĢme sürelerine göre daha yüksek bulunmuĢtur. Bu sonuç araĢtırmadan beklenen sonucu yansıtmamaktadır. Çünkü istismarın gerçekleĢme süresi arttıkça çocuk üzerindeki etkisinin daha fazla olacağı düĢünülmektedir. Cinsel istismara 1 yıldan daha fazla süre maruz kalan çocukların depresyon düzeyleri (ort:21,89) diğer gerçekleĢme sürelerine göre daha yüksek bulunmuĢtur. Bu sonuç araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır. Cinsel istismarın gerçekleĢme Ģekilleri anksiyete ve depresyon düzeyi açısından çocuk üzerinde istismarın etkisini belirleyen diğer bir faktör olarak ele alınmıĢtır. AraĢtırmadan beklenilen sonuç istismarın “dokunma” Ģeklinde gerçekleĢmesinden “vajinal penetrasyon” Ģeklinde gerçekleĢmesine doğru düzeyi arttıkça çocuk üzerinde daha fazla etki bıraktığıdır. AraĢtırma sonucuna göre yalnızca pornografi izlettirme Ģeklinde gerçekleĢen istismara maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon puan ortalamaları maruz kalmayanlara göre daha yüksek bulunmuĢtur ve bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır (t(52)=2,067 p=0,044; p<0,05; t(52)=2,229 p=0,030; p<0,05) Cinsel istismara maruz kalma sıklığı arttıkça çocuğun ruhsal bozukluk yaĢaması beklenilen bir sonuçtur. Yapılan araĢtırma sonucuna göre sıklık düzeyleri açısından sık sık istismara maruz kalan çocukların %84,2‟sinin ve bir ya da birkaç kez cinsel istismara maruz kalan çocukların %51,4‟ünün en az bir ruhsal probleminin olması araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır. 99 5.SONUÇ VE ÖNERĠLER Yapılan araĢtırma sonucunda elde edilen sonuçlar adli süreç içerisinde çocuğa yaklaĢım, cinsel istismarda bildirim/ihbar mekanizmaları ve sosyal hizmet müdahalesi, kurum bakımı ve psiko-sosyal müdahale, çocuk cinsel istismarı konusunda yapılacak bilimsel çalıĢmalara iliĢkin önerileri kapsayabilir. Bu öneriler Ģu Ģekilde sıralanabilir: Adli Süreç Ġçerisinde Çocuğa YaklaĢım: Yapılan araĢtırmada cinsel istismar olgularının yarısına yakını çocuğun kendi bildirimi ile ortaya çıkmıĢtır fakat çocuğun cinsel sömürüsü ve bedensel bütünlüğüne zarar verici istismar olaylarında bu oran yeterli değildir. AraĢtırmada ayrıca çocukların yarısından fazlasında kandırma sürecinin evrelerinden en az bir tanesinin görüldüğü bulunmuĢtur. Bu nedenle cinsel istismar kapsamına giren ve kandırma sürecinin aĢamalarını kapsayan konularda çocuğun ebeveynleri tarafından ve eğitim kurumlarındaki eğitimciler tarafından bilgilendirilmesi gerekmektedir. AraĢtırmada yer alan çocukların yarısından fazlası emniyet ifadesinde, yarısından fazlası jandarma ifadesinde ve yine yarısından fazlası savcılık ifadesinde olmak üzere cinsel istismarı adli sistem içerisinde anlatmak zorunda bırakılmıĢ; yarısından fazlası da en az 3 veya daha fazla kiĢi ve kurumda yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak durumunda bırakılmıĢtır. Cinsel istismarı farklı kiĢi ve kurumlarda anlatmak durumunda bırakılan çocukların yarısından fazlasının utandığını ve büyük bir kısmının da aĢağılandığını, küçük düĢtüğünü, benliğinin zedelendiğini belirtmiĢtir. Cinsel istismar mağduru çocukların istismar tekrarı nedeniyle ikinci kez örselenmemesi için uygun ortam ve personelin bulunduğu ve çocuğa zarar vermeyecek biçimde ifadesinin alınmasını sağlayan Çocuk Ġzlem Merkezlerinin (ÇĠM) yaygınlaĢtırılması gerekmektedir. ÇĠM‟lerin kurulmasıyla soruĢturma süreci içerisinde çocuğa özgü düzenlenen bu merkezlerde görüĢme odaları ve adli görüĢme tekniğini bilen uzman personel sayesinde “tek ifade yöntemi” ile çocuğa tekrar travma yaĢatmadan cinsel istismar öyküsü çocuktan 100 alınmıĢ olacak ve hastanenin ilgili uzmanlık birimlerinde çocukla ilgili gerekli muayeneler yapılmıĢ olacaktır. ÇĠM‟lerin kurulması belirli uzman personel ve alt yapı gerektirdiğinden ve birçok il için henüz kurulma aĢamasında olduğundan, ilk aĢamada –en azındançocuğun adli sistem içerisinde cinsel istismarı en sık anlatmak durumunda bırakıldığı kurumlar olan savcılık, emniyet ve jandarma kuvvetlerinde çocuk birimlerinin kurulması, bu birimlerde çocukla görüĢme yapacak uzman personel bulundurulması ve görüĢme odalarında çocuğa uygun düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Uzman personel çocukla yapılacak görüĢmede adli görüĢme tekniklerini kullanarak çocuğun baskı ve zorlama altında kalmadan korunması esas alınarak çocuğa özgü görüĢme yöntemleriyle, çocuğu incitmeden ve tekrar aynı travmayı yaĢatmadan yaĢadığı istismarı ifade etmesini sağlayacak ve çocuğun haklarını savunacaktır. Ġfadenin tam ve eksiksiz alınması sayesinde yaĢanan istismarın tekrar anlattırılması en azından soruĢturma sürecinde engellenmiĢ olacaktır. SoruĢturma aĢamasında tek ifade yöntemi ile çocuğa tekrar travma yaĢatmadan ifadesinin alınmasını sağlayacak olan ÇĠM‟ler çocuğun genel sağlık muayenesi, adli tıp kurumu, savcılık makamı, emniyet ve jandarma kuvvetlerinde ifade vermesinin önüne geçecektir ancak mahkeme süreci soruĢturma sürecinin ardından ikinci adli süreci oluĢturmaktadır. Bu kısımda cinsel istismara maruz kalan çocuklar hakkında görülen davalarda istismar mağduru çocuk, yaĢadığı olayı soruĢturma evresinde ifade ettiği kurumların dıĢında “mahkemede” –özellikle zanlılar karĢısında- anlatmak durumunda bırakılmaktadır. Bu konuda yaĢanan istismar tekrarının önüne geçilmesi amacıyla adliye binalarında Çocuk Savcılığı Büroları‟na bağlı Çocuk Adli GörüĢme Odaları adı altında “bekleme odası, görüĢmenin gerçekleĢtirildiği oda ve teknik oda”dan oluĢan adliye çocuk görüĢme odaları kurulması amacıyla çalıĢmalar baĢlatılmıĢtır. Bu uygulama ile adli sürecin ikinci aĢaması olan mahkeme sürecinde çocuğun duruĢma salonuna getirilmeden çocuğa özgü düzenlenen ve adli görüĢmecilerin bulunduğu odada kendini ifade etmesi sağlanmıĢ olacaktır. ÇĠM ve Çocuk Adli GörüĢme Odaları‟nın oluĢturulması konusunda ulusal politikada ve toplumsal boyutta farkındalıkların oluĢması ve bu merkez/yapıların 101 çocuk istismarı alanında acil birer ihtiyaç olarak değerlendirilmesi gereklidir. AraĢtırma sonucunda elde edilen veriler bu merkez/yapıların ihtiyacını çocukların hissettiği duygularla gözler önünde sermektedir. Cinsel Ġstismarda Bildirim/Ġhbar Mekanizmaları ve Sosyal Hizmet Müdahalesi Cinsel istismarın aile tarafından bildirimi çocuğun güvendiği ilk kiĢi ve kiĢilerin ebeveynleri ve aile üyeleri olduğunu gösterebilir. AraĢtırmada çocukların yarısından fazlası istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak annesini gördüğünü ifade etmiĢtir. AraĢtırma sonucu aile tarafından yapılan bildirimlerin düĢük oranda olması, çocukla ebeveynleri arasında güven iliĢkisinin oluĢmadığını, istismarı açıklandığında çocuğun suçlanacağını ve olumsuz geribildirimler alacağını düĢünmesi nedeniyle istismarı ebeveynlerinden gizlemesi ve açıklayamaması Ģeklinde yorumlanabilir. Bu nedenle ebeveynler cinsel istismarın erken uyarı iĢaretlerinin farkında olmalı, çocukla arasında güven iliĢkisi kurmalı, cinsel istismarı öğrenildikten sonra çocuğu suçlayıcı ifadelerden uzak kalmalı, bu gibi durumlarda çocuğa verecekleri olası tepkiler konusunda çocuğun güvenini sağlamalı ve öğrendiği cinsel istismarda adli süreci doğru ve kararlı bir Ģekilde acilen baĢlatmalıdır. Literatürdeki çalıĢmalar cinsel istismarın ortaya çıkmasının ardından çocuğun ailesi, yakınları ve sevdiği/güvendiği kiĢiler tarafından suçlanmasının en az cinsel istismar kadar çocuk üzerinde olumsuz etkileri olduğunu göstermektedir. Bu nedenle ailelerin çocuk cinsel istismarı konusunda bilgilendirilmesi ve bu gibi olaylarda tutum ve davranıĢlarının istismar mağduru çocuk üzerinde nasıl bir etki yaratacağı ailelere açıklanmalıdır. AraĢtırmada yer alan cinsel istismar mağduru çocukların önemli bir kısmında (%24,1) cinsel istismar okul veya sağlık kuruluĢları tarafından yapılan bildirimle ortaya çıktığından kamu kurum ve kuruluĢları tarafından cinsel istismarın öğrenilmesi durumunda çocuğun güvenliği sağlanarak durum bir an önce adli mercilere bildirilmelidir. Çocukların eğitim dönemlerinde günlerinin büyük bir kısmını geçirdiği okullarda (eğitim kurumlarında) okul psikologları veya psikolojik danıĢmanlarının risk tarama çalıĢmaları yapması gerekmektedir. Çocuğun yanı sıra ailelerle ve çocuğun yer aldığı sosyal çevre ile mesleki çalıĢma yapılması amacıyla okul sosyal hizmet uygulamasının baĢlatılması gerekmektedir. Okulda görevli sosyal hizmet uzmanları aracılığıyla çocuklar çevresi içinde değerlendirilerek aile veya 102 sosyal çevre ile sosyal hizmet uygulamaları yapılabilecektir. Bu sayede ailede veya sosyal çevrede yaĢanan veya yaĢanabilecek olası sorunlar konusunda çalıĢmalar planlanarak çocukların bu süreçten etkilenmesi ve istismar edilmesi önlenecektir. AraĢtırmada bulunan cinsel istismar mağduru çocukların önemli bir kısmında (%38,9) babanın alkol veya madde bağımlısı olması bu ihtiyacı gözler önüne sermektedir. Sağlık kurumlarında henüz eğitim çağında bulunmayan çocukların sağlık muayenesi ve takiplerinde istismara yönelik bulgular ilgili birimlere bildirilmelidir. Hastanelerde tespit edilen 18 yaĢ altındaki çocuk gebeliklerinde ise hastanede görevli sosyal hizmet uzmanı tarafından gerekli mesleki görüĢmelerin yapılarak çocuk hakkında gerekli koruyucu ve destekleyici tedbir kararlarının alınması ve adli sürecin baĢlatılması amacıyla gerekli bildirimin yapılması gerekmektedir. Cinsel istismar vakalarında hamilelik nedeniyle hastanede ortaya çıkan cinsel istismarda çocuğun can güvenliği sağlanarak uygun korunma tedbirlerinin alınması amacıyla ilgili kurumlarla gerekli eĢgüdüm sağlanmalıdır. Kurum Bakımı ve Psiko-Sosyal Müdahale: Cinsel istismar ortaya çıktıktan sonra çocuğa yaklaĢım ile çocuğun bulunduğu aile ve sosyal çevreden uzaklaĢtırılması her ne kadar istismarın tekrarlanması ve sosyal çevrede oluĢan damgalayıcı ifadelerden çocuğu kurtarmak ve rehabilitasyonunu sağlamak olsa da bu durum çocuğun dünyasında farklı yorumlanabilir. Çocuk ailesinden ve sosyal çevreden uzaklaĢtırıldığında istismarın mağduru olmaktan ziyade suçlusu olduğunu düĢünebilmekte ve belki de cinsel istismar sonrası gerçekleĢen müdahale çocuk tarafından ceza olarak algılanmaktadır. Yapılan araĢtırmada çocukların yarısından fazlasının ailesiyle görüĢmediği ve sağlıklı sosyal iliĢkilerinin olmadığı bulunmuĢtur. Bu durum çocuğun kendini suçlama düzeyine de etki edebilmektedir. AraĢtırmada yer alan çocukların yarısından fazlası cinsel istismarın kendi suçu olduğunu ifade etmiĢtir. Bu oranın yüksek olmasına çocukların yarısına yakınının cinsel istismar nedeniyle kendisini suçlayan birisinin olduğunu düĢünmesi etki etmektedir. Bu nedenle yatılı kurumlar olan BSRM‟lerde çocuğun ailesi ve çevresi ile iliĢkilerini gözetici, aile iliĢkilerinin onarıcı çalıĢmalar yapılması; çocuğun cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak düĢündüğü kiĢi/kiĢilere beslediği öfke duygusu, cinsel istismarın kendi suçu olduğu duygusu ve cinsel istismar nedeniyle kendini suçlayan kiĢiler olduğuna iliĢkin 103 duygusunun çocukla yapılacak çalıĢmalarda terapötik iliĢkide üzerinde çalıĢılması gerekmektedir. PiĢi tarafından (2013) yapılan bir çalıĢmada BSRM‟lerde koruma altında bulunan çocukların aile süreçlerine iliĢkin duygusal müdahalelerin mesleki çalıĢmalarla ele alınması gerektiği ortaya konmuĢtur. Ġstismar mağduru çocuğun kendilik algısı ve aile bireylerine yönelik duygu ve düĢünceleri grup çalıĢmalarında çocuklar tarafından belirgin bir Ģekilde yansıtılmıĢtır. Yapılan bu araĢtırmada da çocukların cinsel istismarı engelleyebilecek kiĢilere karĢı öfke duyması, çocuğun yaĢanan cinsel istismarı kendi suçu olduğunu düĢünmesi, cinsel istismar nedeniyle çocuğun kendini suçlayan birilerinin olduğunu belirtmesi ve istismarcıların çocuğun sevdiği veya güvendiği birisi olması oranlarının yüksek oranda bulunması, araĢtırma örnekleminden hareketle ülke genelindeki BSRM‟lerde koruma altında bulunan cinsel istismar mağduru çocukların duygusal süreçleriyle iliĢkili etkili uygulamaların gerekliliğini ortaya koymaktadır. AraĢtırmada yer alan çocukların aile iliĢkileri ve aile yapısına bakıldığında elde edilen bulgular çocukların yarısından fazlasının (%53,7) ailesiyle nadiren görüĢtüğü veya hiç görüĢmediğini ve yarısına yakınının (%42,6) anne ve babasının boĢandığını veya ebeveynlerinden birisinin cezaevinde olduğunu göstermektedir. Aile iliĢkileri zayıf olduğu gözlemlenen çocukların aile iliĢkilerinin sağlıklı bir Ģekilde kurulması çocuğa verilecek psiko-sosyal destek çalıĢmaları kadar önemli bir konuyu oluĢturmaktadır. Bu destek çalıĢmalarında görüldüğü üzere aile iliĢkileri ve aile bireylerinin çocuğun duygusal dünyasında önemli bir yer tutması nedeniyle bu konudaki çalıĢmalara öncelik verilmelidir. Bunun yanı sıra aile iliĢkilerinin sağlıklı hale getirilmesi kurum bakımından reĢit olarak ayrılan çocukların gelecek yaĢamlarında da önemli bir yer tutmaktadır. Mavili‟nin (2014) de belirttiği gibi mahkemece koruma kararı alınan çocukların yatılı bakım altına alınmalarının son çare olarak benimsenmesi, çocuğun ailesinin koĢulları düzelir düzelmez oraya döneceği, ailenin bu sürede desteklenip hazırlanacağı, kayıtlı kurumların aile modeline uygun olması, 15 yaĢ üstü için çok kısa süreli olması, profesyonelleĢmiĢ ekiplerle hizmet sunulması görüĢünün benimsenmesi yerinde bir uygulama modeli olarak önerilmektedir. Aile odaklı 104 çalıĢan sosyal hizmet kuruluĢlarının il ve ilçe düzeyinde yaygınlaĢtırılması, aile ile yapılacak mesleki çalıĢmaları arttıracaktır. AraĢtırmada yer alan çocukların yarısından fazlasının en az bir ruhsal bozukluk tanısı aldığı bulunmuĢ ancak tedavi durumlarına bakıldığında ruhsal bozukluk tanısı alan çocukların ancak yarısına yakınının psikiyatrik tedavisinin devam ettiği sonucuna varılmıĢtır. Bu nedenle cinsel istismar mağduru çocukların rehabilitasyonlarının sağlandığı yatılı kuruluĢlar olan BSRM‟lerin çocuk ve ergen psikiyatri kliniği bulunan hastanelerin olduğu illerde açılması dikkate alınmalı ve psikiyatrik tanısı olan çocukların tedavilerinin devam etmesine özen gösterilmelidir. AraĢtırmada yer alan çocukların tamamına yakınının kurum bakımında psikososyal destek aldığı belirlenmiĢse de çocukların anksiyete ve depresyon düzeylerinin yüksek olması psikiyatrik tedavi ile psiko-sosyal destek arasındaki eĢgüdümün sağlanmasını, çocuğun ailesi ve yakın çevresini içeren sosyal çevresiyle çalıĢılmasını ve sosyal destek sistemlerinin güçlendirilmesini gerektirmektedir. Cinsel istismarın çocuk üzerindeki etkileri, istismara ait özellikler açısından dikkate alınarak psiko-sosyal müdahaleler geliĢtirilmelidir. Cinsel istismarın gerçekleĢme Ģekli kadar istismar ortaya çıktığı anda aile ve yakın çevrenin çocuğa karĢı tutumu ve adli süreç içerisinde çocuğa yaklaĢım ve uygulamalar çocuk üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. BSRM‟lerde sunulan rehabilitasyon hizmetlerinde bu tutum ve uygulamalar psiko-sosyal destek çalıĢmalarında dikkate alınmalıdır. Rehabilitasyon hizmetlerinin değerlendirilmesi ve rehabilitasyon sürecinin tamamlandığına karar verilmesinde geçerli ve güvenilir veriler elde edilmesi gerekmektedir. Kurumsal olarak sunulan rehabilitasyon hizmetlerinde, cinsel istismar mağduru çocuğun rehabilitasyonunun sağlanmasında, hizmet yönergelerinin oluĢturulması ve geliĢtirilmesi gerekir. Rehabilitasyon sürecinin tamamlandığına karar verilmesinde göz önünde bulundurulan ölçütler farklılık göstermektedir. Kurum bünyesinde vaka odaklı koordinasyon değerlendirme çalıĢmaları, vaka tartıĢma ve değerlendirme toplantıları ile kurum dıĢında görevli çocuk-ergen psikiyatrisinin çocuğa iliĢkin görüĢleri çerçevesinde rehabilitasyon sürecinin tamamlandığına karar verilmektedir. Uygulamada farklılıklar oluĢturan bu tablo, 105 çocukların rehabilitasyon süreçlerini yansıtacak nesnel ve objektif değerlendirme ölçütlerinin belirlenmesiyle giderilebilir. Çocuk Cinsel Ġstismarı Konusunda Yapılacak Bilimsel ÇalıĢmalar: Çocuk cinsel istismarına iliĢkin farklı konuların ve iliĢkili değiĢkenlerin araĢtırılacağı çalıĢmalar ülkemizdeki çocuk cinsel istismarı konusunda–adli sistem ve kurumsal hizmetler bağlamında- mevcut uygulamaların değerlendirilmesi, alanla ilgili yapılan bilimsel araĢtırmalarda araĢtırmalara dâhil edilmeyen konuların belirlenmesi ve farklı ülkelerce yapılmıĢ araĢtırmalar değerlendirilerek belirlenebilir. Uslu ve Kapçı (2014) tarafından Türkiye‟de çocukların cinsel sömürüsü ve cinsel istismarı konusunda son 12 yılda (2002 ve 2013 yılları arasında) yayınlanan araĢtırmaların sistematik değerlendirilmesi Ģeklinde yapılan bir çalıĢmada, ülkemizde yapılan araĢtırmalar uluslararası alan yazındaki iyi araĢtırma örnekleri ile karĢılaĢtırılmıĢ ve yeni bir araĢtırma gündeminin ve izlenecek yöntemin nasıl oluĢturulması gerektiği belirtilmeye çalıĢılmıĢtır. Değerlendirme sonucunda Türkiye‟de yapılan araĢtırmalar hem sayıca hem de ele alınan konular bakımından çeĢitlenmekte iken yayınların büyük bir çoğunluğunun psikiyatri, halk sağlığı, adli tıp ve hemĢirelik gibi tıp dalların ait olduğu bulunmuĢtur. Yapılan araĢtırmalardan kimilerinin daha önceki çalıĢmaları tekrarladığı bulunmuĢ olup, çocuk cinsel istismarı kapsamında Lanzarote SözleĢmesinde belirtilen eĢit önemdeki çocuk fuhuĢu, pornografisi, ticareti, çocukların cinsel amaçlı satılıĢı gibi çocuk cinsel sömürüsünün değiĢik biçimleri konusunda hiçbir araĢtırma olmadığı ve bu konuda bilimsel araĢtırma alanında büyük bir boĢluğun bulunduğu ortaya konmuĢtur. Erken ve zorla evlilikler ülkemizdeki tüm evliliklerin yaklaĢık üçte birini kapsamasına karĢın çocuk evliliklerini ele alan görgül araĢtırmaların az olduğu; araĢtırmaların çoğunlukla muğlak kaldığı ve araĢtırma gerekçelerinin güçlendirilmesi gerektiği bulunmuĢtur. 106 Değerlendirmede araĢtırmaların amaçları ve sonuçları arasında tutarsızlık bulunduğu ve araĢtırma sonuçlarının aĢırı genellendiği; araĢtırmaların çoğunda sınırlılıkların net ve ayrıntılı bir biçimde belirlenmediği; tıbbi kayıtlara ya da mahkeme dosyalarına aĢırı bağlılık bulunmasının sorunların belirlenmesi ve gerekçelendirilmesini sınırlandırdığı; araĢtırmaların yarısından fazlasında etik araĢtırmayla ilgili etik onayın bulunmadığı ve etik kurallara uyulmayan çalıĢmaların bulunduğu; çok sayıda çalıĢmada geçerlilik ve güvenilirlik derecesi düĢük ölçme araçlarına baĢvurulduğu; örneklem büyüklüğüne ve temsil ediciliğine sahip araĢtırmaların az olduğu; cinsel istismar mağduru çocukların sosyo-demografik özellikleri ve psikiyatrik belirtileri gibi zaten yerleĢiklik kazanmıĢ bulguların tekrarlandığı; çocuğa karĢı cinsel Ģiddet araĢtırmalarının asıl olarak tıp bilimleri alanında çalıĢan araĢtırmacılarla gerçekleĢtirildiği ve birbirini tamamlayacak farklı disiplinlerce disiplinler arası çalıĢmaların bulunmadığı ortaya konmuĢtur.Yapılan değerlendirmede göze çarpan bir diğer yön ise cinsel istismarın açıklanması ve bildirimi sonrasında çocukların ve ailelerin yaĢadıkları güçlüklere iliĢkin çalıĢmanın bulunmadığı; çocuk cinsel istismarı bildiriminde bulunan profesyonellerin karĢılaĢabilecekleri olumsuzlukları inceleyen araĢtırma olmadığı; sorunun kökeni ve nedenleri, zaman içinde sergilediği değiĢim, coğrafi dağılım ve ilgili risk faktörleri hakkında ülke nüfusunu temsil edecek herhangi bir çalıĢma bulunmadığıdır. Yapılan araĢtırmalar arasında aynı hedef grubu ile belirli aralıklarla tekrarlanan boylamsal araĢtırmaların bulunmadığı, bu nedenle istismar mağduru çocukların yetiĢkinlik dönemlerinde yaĢayabileceği ruhsal sorunlar, uyuĢturucu ve alkol bağımlılığı, riskli cinsel davranıĢlara yönelme, obezite ve suça eğilim gibi konuların değerlendirilemediği; koruma ve müdahale stratejilerinin değerlendirildiği çalıĢmaların bulunmadığı; cinsel Ģiddet mağduru çocukların tedavisine iliĢkin araĢtırmaların olmayıĢı ülkemizdeki alan yazının önemli eksikliklerine iĢaret etmektedir. Bu konuların yanı sıra cinsel istismar mağduru çocuklara yönelik kurum bazlı rehabilitasyon hizmetlerinin niteliğini değerlendiren ve bu nitelikleri arttırmaya yönelik bilimsel araĢtırmalar bulunmamaktadır. Bu husus göz önüne alınarak yapılan bu çalıĢmada cinsel istismar mağduru çocukların koruma altında bulundurulduğu ve rehabilitasyonlarının sağlandığı yatılı kurumlardaki çocukların sosyo-demografik 107 özellikleri, anksiyete ve depresyon durumları ve iliĢkili değiĢkenler tanımlanmaya çalıĢılmıĢtır. Elde edilen bilimsel sonuçlar cinsel istismar mağduru çocukların adli süreç içerisinde ikinci kez örselendiğini, koruma altında bulunduğu yatılı kurumlarda verilen rehabilitasyon hizmetlerine rağmen anksiyete ve depresyon düzeylerinin yüksek olduğunu ve bazı iliĢkili değiĢkenler arasındaki iliĢkiyi ortaya koyarak rehabilitasyon sürecinde bu değiĢkenlerin dikkate alınması ve uygun terapi programlarının geliĢtirilmesinin gerekli olduğunu ortaya koymuĢtur. Uslu ve Kapçı (2014)‟nın da belirttiği üzere ülkemizde çocuk cinsel istismarı alanında risk faktörleri, zorunlu bildirim, yargı süreçlerinin etkileri, açıklamama/açıklamayı geri alma, yeniden travma, yeniden cinsel suç iĢleme ya da mağdur çocukların tıbbi/psikiyatrik tedavisi, aile iĢlevselliği ve ebeveyn eğitim durumu/ebeveyn desteği Ģeklindeki koruyucu faktörler, travmanın etkisi, uygulanan tedavinin etkilerini ve hukuk sistemindeki usullerin çocuk ve aile üzerindeki etkilerini araĢtırmak üzere izlem araĢtırmaları, mağdur çocuklarla ailelerinin yaĢam kalitelisini iyileĢtirmeye yönelik programları değerlendirecek araĢtırmalar, farklı gruplarla uygulanan psikoterapinin ve ayrıca psikofarmakolojik tedavinin etkililiği, yargı süreçlerinin sonuçlarının, çocuklar, aileleri, mağdur çocuklarla birlikte çalıĢan profesyoneller ve genel olarak toplum üzerindeki etkilerini araĢtıracak çalıĢmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Konu ile ilgili yapılan uluslararası araĢtırma örnekleri arasında yer alan cinsel istismara maruz kalmıĢ çocuklarda sorunlu cinsel davranıĢ profilleri, cinsel istismara maruz kalmıĢ gençlerin kendilerinin istismarcı olmalarının önlenmesi, çocukların cinsel ve fiziksel istismar bildirimlerinde tutarlılık, çocuklara karĢı cinsel istismarda yükleme, tedaviyle ilgili konular (belleğin yeniden kazanımı, cinsel eğitim), ensest, bildirimi yapılmıĢ çocuk cinsel istismarı olaylarında sosyal tepkiler, zorunlu bildirimle ilgili yasal düzenlemeler, tedavinin meta-analizi, psikolojik uyum ve psikopatoloji, travma dayanıklılığı ve travma sonrası geliĢim, çocuğun cinsel istismarına ebeveyn tepkileri, cinsel istismara maruz kalmıĢ çocuklarda terapiye baĢlayan/terapiyi reddeden aileler, cinsel istismarın geliĢim üzerindeki etkileri, yaygınlığı ve uzun dönemki sonuçları, cinsel istismara maruz kalmıĢ çocukların evlatlık alınmasıyla ilgili konular, ensest ve ebeveynle etkileĢim, cinsel istismara maruz kalmıĢ çocuklarda travma belirtilerini etkileyen faktörler, cinsel istismarın cinsel kimlik oluĢumu üzerindeki etkileri, ev dıĢı bakımda görülen yaygınlık, 108 çocukların adli süreçlerde açıklamalarını dinleyen kiĢilere bakıĢı, kötü muameleye maruz kalan çocuklarda karar verme eksiklikleri, aile içi çatıĢma ve duygusal iyi olma durumu, cinsel istismar mağduru çocuklarda madde bağımlılığı, sosyal ve akademik iĢlevler, intihar giriĢimleri, yaĢlılık depresyonu ve sosyal destek arayıĢı, kötü muamele sonrası dayanıklılık, travma odaklı biliĢsel davranıĢçı tedavinin değerlendirilmesi ve çeĢitli tedavi tekniklerinin etkililiği, ensest mağdurları için grup tedavisi/biliĢsel davranıĢçı grup tedavisi, çocukların cinsel istismarı önleme konusundaki bilgi ve becerileri, ebeveynlerin çocuk cinsel istismarına tepkileri, çocuk cinsel istismar mağdurlarının algıları, yetiĢkinlik döneminde devam eden veya ortaya çıkan ruh sağlığında bozulma, uyuĢturucu ve alkol bağımlılığı, riskli cinsel davranıĢlara yönelme ve suça eğilim (Uslu ve Kapçı 2014) konularında ulusal çalıĢmaların yapılması gerekmektedir. Belirtilen konularda yapılacak çalıĢmalar aile yanında veya kurum bakımında koruma altında bulunan çocuklara yönelik tedavi çalıĢmalarında bilimsel veriler ortaya koyacak ve çalıĢmaların bu doğrultuda yapılması sağlanacaktır. Bu nedenle yapılan çalıĢmada koruma altında bulunan çocuklara yönelik gerçekleĢtirilen rehabilitasyon hizmetlerinin geliĢtirilmesinde hem kurumsal sorumluluk hem de bilim çevrelerince sorumluluklar bulunmaktadır. Bilim çevrelerince alan yazına sunulacak katkılar kurumsal bazda takip edilerek rehabilitasyon hizmetlerinin planlanmasında etkin bir Ģekilde kullanılmalıdır. Kurum bakımında bulunan cinsel istismar mağduru çocukların sosyodemografik özelliklerini, istismara iliĢkin bilgileri ve bazı değiĢkenler arasındaki iliĢkiyi ortaya koymayı amaçlayan bu çalıĢma, yaĢadığı cinsel istismar nedeniyle koruma altına alınan çocuklara iliĢkin verileri ortaya koyarak kurumsal hizmetlerin planlanması ve geliĢtirilmesinde bazı bulgular ortaya koymuĢtur. Ülkemizde çocuk cinsel istismarında yapılacak bilimsel çalıĢmalar, kurumsal hizmetlerde çocukların üstün yararını sağlayacak uygulamaların planlanmasını sağlayacaktır. 109 6.KAYNAKLAR Acehan S, Bilen A, Ay MO, Gülen M, Avcı A, Ġçme F, 2013. Çocuk ihmali ve istismarının değerlendirilmesi. ArĢiv Kaynak Tarama Dergisi, 22, 591-614. Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve Ġstatistik Genel Müdürlüğü, 2013. Çocukların Cinsel Ġstismarı. Bölüm 1. Ankara. 2013. AkbaĢ S, Turla A, Karabekiroğlu K, Senses A, Karakurt M, TaĢdemir G, 2009.Cinsel istismara uğramıĢ çocuklar. Adli Bilimler Dergisi, 8, 24-32. Aktepe E, 2009. Çocukluk Çağı Cinsel Ġstismarı. Psikiyatride Güncel YaklaĢımlar Dergisi, 1, 95-119. Amerikan Psikiyatri Birliği, 2007. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı DSM IV-TR. Eds: Köroğlu E, 4. Baskı, Ankara, Hekimler Yayın Birliği. Austin VL, Sciarra DT, 2013. Çocuk ve Ergenlerde Duygusal ve DavranıĢsal Bozukluklar. Eds: Özekes M, 1.Basım, Ankara, Nobel Yayınları. Avcı A, Tahiroğlu AY, 2007. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları. Eds: Aysev A, Taner YI, 1. Baskı, Ġstanbul, Golden Print. Aronson L, 2008. Child Abuse and Culture: Working With Diverse Families. The Guilford Press. Ayaz M, Ayaz AB, Soylu N, 2012. Çocuk ve ergen adli olgularda ruhsal değerlendirme. Klinik Psikiyatri Dergisi, 15, 33-40. Ballı Ö, 2010. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi‟ne BaĢvuran Çocuk Ġstismarı ve Ġhmali Olgularının Değerlendirilmesi. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi. Bayraktar F, 2007. Olumlu ergen geliĢiminde ebeveyn/akran iliĢkilerinin önemi. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi,14(3), 157-166. Bee H, Boyd D, 2009. Çocuk GeliĢim Psikolojisi. Çev: Gündüz O, 1 Basım, Ġstanbul, Kaknüs Yayınları. Bell V, 2002. Feminism, Foucoult and the Law. Eds: Cain M, Smart C, Second Published, New York.Taylor& Francis e-Library. Bilginer Ç, Hesapçıoğlu ST, Kandil S, 2013. Çocukluk Çağı Cinsel Ġstismarı: Mağdur ve Sanık Açısından Çok Yönlü BakıĢ. DüĢünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 26 (1), 55-64. Butcher JN,Mineka S, Hooley JM, 2013. Anormal Psikoloji. Çev. Gündüz O, 1. Basım, Ġstanbul, Kaknüs Yayınları. Cantürk N, Koç S, 2010. Adli Tıp Kurumunda Değerlendirilen Cinsel Suç Sanıklarının Sosyo-Demografik Özellikleri ve Psikiyatrik Profilleri. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası,63(2), 49-53. Corby B, 2006. Child Abuse Towards A Knowledge Base. Open University Press. Çöpür M, Üneri Öġ, Aydın E, Bahalı MK, Tanıdır C, GüneĢ H, Erdoğan A, 2012. Ġstanbul Ġli Örneklerinde Çocuk ve Ergen Cinsel Ġstismarlarının Karakteristik Özellikleri, Anadolu Psikiyatri Dergisi,13, 46-50. Dağlı ET, Ġnancı MA, 2011. Hastane Temelli Çocuk Koruma Merkezleri Ġçin BaĢvuru Kitabı “Ġhmal ve Ġstismara Uğrayan Çocuğa Bütüncül YaklaĢım, 1.Basım, Ankara, Unicef-Fersa Ofset Matbaacılık. Dönmez YE, Soylu N, Özcan ÖÖ, Yüksel T, Demir AÇ, Bayhan PÇ, Miniksar DY, 2014.Cinsel Ġstismar Mağduru Çocuk ve Ergen Olgularımızın Sosyodemografik Ve Klinik Özellikleri. Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 21, 44-48. 110 Erdoğan A, 2010. Pedofili: Klinik Özellikleri, Nedenleri ve Tedavisi. Psikiyatride Güncel YaklaĢımlar Dergisi, 2, 132-160. Erdoğan A, Tufan E, Karaman MG, Atabek MS, Koparan C, Özdemir E, Çetiner AB, Yurteri N, Öztürk Ü, Kurçer MA, Ankaralı H, 2011. Türkiye‟nin Dört Farklı Bölgesinde Çocuk ve Ergenlere Cinsel Tacizde Bulunan KiĢilerin Karakteristik Özellikleri. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 12, 55-61. Ersoy F, Edirne T, Oğuz TF, 2003. Birinci Basamakta Anksiyete Bozuklukları-2. Sted Dergisi, 12(9), 326327. Fontes LA, 2008. Child Abuse and Culture: Working With Diverse Families. New York, The Guilford Pres. Gencer Ö, 2009. Cinsel Ġstismara Uğrayan Ergenlerde Bireysel, Ailesel ve Ġstismara Ait Özelliklerin Tanımlanarak, Ġstismara Uğrama ve Psikiyatrik Bozukluk OluĢumu Üzerine Etkilerinin AraĢtırılması: Kontrollü Bir ÇalıĢma. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı. Gökçen C, Dursun OB, 2012. Bir Eğitim Hastanesi Çocuk Psikiyatri Birimine Gönderilen Adli Olguların Ġncelenmesi. DüĢünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 25, 238-243. Gölge ZB,2005. Cinsel Travma Sonrası OluĢan Ruhsal Sorunlar. Nöropsikiyatri ArĢivi Dergisi, 42(1-2-34), 19-28. Gökler B, Taner Y, 2004. Çocuk Ġstismarı ve Ġhmali: Psikiyatrik Yönleri. Hacettepe Tıp Dergisi,35, 83-85. Göker Z, Aktepe E, Hesapçıoğlu ST, Kandil ST, 2009. Cinsel Ġstismar Suçlusu Olarak Çocuk ve Ergenler: Olgu Serisi. Klinik Psikiyatri Dergisi, 12, 141-146. Gültekin G, Ruban C, Akduman B, Korkusuz Ġ, 2006. Çocuk ve Cinsel Ġstismar. Adli Psikiyatri Dergisi, 3, 9-14. Ġmren SG, Ayaz AB, Yusufoğlu C, Arman AR, 2013. Cinsel Ġstismara Uğrayan Çocuk ve Ergenlerde Klinik Ġntihar GiriĢimi ile ĠliĢkili Risk Etmenleri. Marmara Medical Journal, 26, 11-16. Ġș eri E. Çetin FÇ, Pehlivantürk B, Ünal F, Uslu R, Ġș eri E, Türkbay T, Coș kun A, Miral S, Motavallı N, 2008. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Temel Kitabı, 1.Baskı, Ankara, Hekimler Yayın Birliği, 470-477. Kara B, Biçer Ü, Gökalp AS, 2004. Çocuk istismarı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 47, 140-151. Karanfil R, Akçan R, Orhan Ö, 2011. Çocuğun Cinsel Ġstismarı Ġle Ġlgili Asılsız Ġddialar ve Paronoid Bozukluk: Ġki Olgu Sunumu. Türk Psikiyatri Dergisi, 22, 53-57. Karasar N, 2009. Bilimsel AraĢtırma Yöntemi: Kavramlar, Ġlkeler, Teknikler, 9. Basım, Ankara, Nobel Kitabevi. Kayı Z, Yavuz MF, Arıcan N, 2000. Kadın Üniversite Gençliği ve Mezunlarına Yönelik Cinsel Saldırı Mağdur AraĢtırması. Adli Tıp Bülteni, 5, 157-63. Keser N, OdabaĢ E, Elibüyük S, 2010. Ana-Babaların Çocuk Ġstismarı ve Ġhmali Konusundaki Bilgi Düzeylerinin Ġncelenmesi. Türkiye Çocuk Hastalıkları Dergisi, 4(3), 150-157. Keskin G, Çam O, 2005. Çocuk Cinsel Ġstismarına Psikodinamik HemĢirelik YaklaĢımı. Yeni Symposium, 43, 118-125. Koç F, Aksit S, Tomba A, Aydın C, Koturoğlu G, Çetin SK, Aslan A, Halıcıoğlu O, ErĢahin Y, Turhan T, Çelik A, ġenol E, Kara S, Solak U, 2012. Çocuk Ġstismarı ve Ġhmali Olgularımızın Demografik ve Klinik Özellikleri: Ege Üniversitesi Çocuk Koruma Birimi‟nin Bir Yıllık Deneyimi. Türk Pediatri AraĢtırma Dergisi, 47, 119-24. 111 Kubilay Ç, Durna T, 2010. Türk Basınında Çocuğa Yönelik Cinsel Ġstismar TartıĢması: Haber Metinleri ve KöĢe Yazılarında Hüseyin Üzmez Vakası‟na ĠliĢkin EleĢtirel Bir Analiz. Kültür ve ĠletiĢim Dergisi, 13(1), 31-70. Kurdoğlu M, Kurdoğlu Z, Güler A, Özgökçe Ç, 2010. Türkiye‟nin DoğuĢunda Çocukluk Çağındaki Cinsel Ġstismar Olgularının Değerlendirilmesi. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Dergisi, 7(4), 285-8. Mavili A, 2014. Aile Ġçi ġiddet Kadının ve Çocuğun Korunması, 2. Basım, Ankara, Elma Kitabevi. Olive MF, Collins C and Levitt P, 2007. Child Abuse and Stress Disorders. Infobase Publishing. Öç ÖY, ġiĢmanlar ġG, Ağaoğlu B, Tural Ü, Önder E, Karakaya I, 2006. Anne-Babalarında Ruhsal Bozukluk Olan Çocukların Ruhsal Durumlarının Değerlendirilmesi. Klinik Psikiyatri Dergisi,9, 123130. Önen ÖD, 2009. Cinsel Ġstismara Uğrayan Ergenlerde Bireysel Ailesel ve Ġstismara Ait Özelliklerin Tanımlanarak, Ġstismara Uğrama Ve Psikiyatrik OluĢumu Üzerine Etkilerinin AraĢtırılması: Kontrollü Bir ÇalıĢma. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi. Örsel S, Karadağ H, Kahiloğulları AK, AktaĢ EA, 2011. Psikiyatri Hastalarında Çocukluk Çağı Travmalarının Sıklığı ve Psikopatoloji ile ĠliĢkisi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 12, 130-136. Özer E, Bütün C, BeyaztaĢ FY, Engin A, 2007. Çorum Adli Tıp ġube Müdürlüğü‟ne 2006-2007 Yıllarında BaĢvuran Cinsel Ġstismar Mağduru Çocuk Olgularının Değerlendirilmesi. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 29 (2), 51-55. Özen NE, Ș ener Ș , 1997. Çocuk ve Ergende Cinsel Ġstismar. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları, 2, 473-491. Öztürk AB, 2009. Çocuğun Cinsel Ġstismarı ve Aileyle ÇalıĢma. Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, 20,8998. PiĢi D, 2013. Ġstismar ve Ġhmale Uğrayan Çocukların Psiko-Sosyal Özellikleri. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. Selçuk Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Resmi Gazete. 25611 “Tük Ceza Kanunu”. 12.10.2004. Resmi Gazete. 5395 Sayılı “Çocuk Koruma Kanunu”. 03.07.2005. Resmi Gazete. 6545 Sayılı “Türk Ceza Kanunu Ġle Bazı Kanunlarda DeğiĢiklik Yapılmasına Dair Kanun”. 18.06.2014. Samancı AY, Ekici G, 1998. SavaĢ, Afet, ĠĢkence, Tecavüz ve Posttravmatik Stres Bozukluğu. DüĢünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 11(1), 19-26. Sanderson C, 2010. Çocuğun Cinsel Ġstismarı Ve Tacizden Korunma Rehberi.Eds: Hekimoğlu GA, ġar F, 1.Baskı, Ankara, Sistem Yayıncılık. Saygılı S, Gönenli S, 2008.Aynı Ailede Görülen Çoklu Ensest. DüĢünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 21(1-4), 32-37. Selvi Y, Özdemir PG, Atlı A, Kıran SG, 2011. Aile Ġçi Cinsel Ġstismar Sonrası ZedelenmiĢ Cinsellik: Kompulsif Cinsel DavranıĢları Olan Bir Olgu Sunumu. DüĢünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi,24, 85-88. Sheafor BW, Horejsi C, 2014. Sosyal Hizmet Uygulaması. Eds: Çiftçi DB, 1.Basım, Ankara, Nika Yayınevi. ġimĢek ġ, Özatalay E, Fettahoğlu EÇ, 2011. Cinsel Ġstismara UğramıĢ Çocuklarda ve Ebeveynlerinde Travma Sonrası Stres Bozukluğu. Dicle Tıp Dergisi, 38(3), 318-324. 112 Terry K.J, Tallon J, 2004. Child Sexual Abuse: A Review of the Literature. The John Jay College Research Team. Topçu S, 2009. Cinsel Ġstismar. 1.Basım, Ankara, Phoenix Yayınevi. Tuna S, 2010. Aile Ġçi Çocuk Ġstismarı: Annelerin Bazı Risk Faktörleri Açısından Ġncelenmesi. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi Ġstanbul Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Turton J, 2008. Chil Abuse, Gender and Society. First Published, New York, Routledge Taylor&Francis Group. Uğur Ç, ġireli Ö, Esenkaya Z, Yaylalı H, Duman NS, Gül B, Günay M, Kılıç HT, Gül H, Gürkan CK, Kılıç BG,2012. Cinsel Ġstismar Mağdurlarının Psikyatrik Değerlendirmesi ve Ġzlemi: Son Dört Yıllık Deneyim. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi,19(2), 81-86. Uluocak GP, Çoban AĠ, 2011. Çocuk Ġstismarı Alanında ÇalıĢan Sosyal Hizmet Uzmanları Açısından Profesyonel Karar Verme. Toplum ve Sosyal Hizmet Dergisi, 22, 161-173. Uslu R.Ġ. ve Kapçı E.G,2014. Karanlığa IĢık Tutmak Türkiye‟de Çocukların Cinsel Sömürü ve Cinsel Ġstismarı Son 12 yılda Yayınlanan AraĢtırmaların Sistematik Değerlendirilmesi. Alp Ofset Matbaacılık Ltd.ġti. Yılmaz G, 2009. Cinsel Ġstismara UğramıĢ ve UğramamıĢ 6-12 YaĢ Grubundaki Çocukların Aile Resmi Çizimleri, DavranıĢ Sorunları ve Ailelerin ĠĢlevsel Özelliklerinin Ġncelenmesi. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Çocuk GeliĢimi ve Eğitimi Programı. Zastrow C, 2014.Sosyal Hizmete GiriĢ. Eds: Çiftçi DB. 2.Basım, Ankara, Nika Yayınevi. Zastrow C, Kirst-Ashman KK, 2014. Ġnsan DavranıĢı ve Sosyal Çevre I. Eds: Çiftçi DB, 1.Basım, Ankara, Nika Yayınevi. Zengin BY, 2014. 9-17 YaĢ Grubunda Cinsel Ġstismar Olgularının Adli Süreçte YaĢadıkları Örselenmenin Değerlendirilmesi. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi.Ġstanbul Üniversitesi Ġstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı. 113 7.EKLER EK A: ETĠK KURUL KARARI 114 EK A: ETĠK KURUL KARARI (DEVAMI) 115 EK A: ETĠK KURUL KARARI (DEVAMI) 116 EK B: ENSTĠTÜ YÖNETĠM KURULU KARARI 117 EK C: BAKANLIK ĠZNĠ 118 EK D: AYDINLATILMIġ ONAM FORMU Değerli katılımcı; Trabzon Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğünde görevli sosyal hizmet uzmanı Özkan BĠLGĠN tarafından yürütülen bu araĢtırmanın amacı yaĢamlarının belirli dönemlerinde örselenme yaĢayan çocukların içinde bulunduğu durumları tanımlamak ve çözüm önerileri sağlamaktadır. AraĢtırmanın içeriği uygulanacak olan anket ve ölçeklerden oluĢmaktadır. Bu anket ve ölçekler birebir araĢtırmacı tarafından uygulanacaktır ve ortalama 15 dk. sürmektedir. ÇalıĢmaya yaklaĢık 50 çocuğun katılım sağlaması düĢünülmektedir. AraĢtırma için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü‟nden gerekli izinler alınmıĢ ve çalıĢma uygun bulunmuĢ ancak bu izin katılımınız konusunda herhangi bir zorunluluk oluĢturmamaktadır. Bu çalıĢmaya katılmak tamamen gönüllülük esasına dayanmakta olup çalıĢmaya katıldıktan sonra çalıĢmayı istediğiniz yerde sonlandırabilirsiniz. Uygulanacak olan anket ve ölçeklerde kimlik bilgilerinize dair herhangi bir bilgiye kesinlikle yer verilmeyecektir. Bu nedenle yapılan çalıĢma sırasında herhangi bir kimse veya kurumun baskısını hissetmeden kendi öz iradenizle yanıtlar vermenizi dilerim. ÇalıĢmaya katıldığınız için teĢekkür ederim. 119 EK E: SOSYO-DEMOGRAFĠK ÖZELLĠKLER ANKETĠ Bu bölüm çocukla yapılan mesleki görüĢmede meslek elemanı tarafından alınan bilgiler ile bu bilgilere yardımcı olabilecek çocuğa ait dosyadan elde edilen bilgiler doğrultusunda doldurulacaktır. 1. Çocuğun yaĢı? ( ) 9-12 YaĢ arası ( ) 13-15 YaĢ arası ( ) 16-17 YaĢ arası 2. Çocuğun eğitim durumu? ( ) Okula gidiyor ( ) Okula gitmiyor 3. Aile durumu? ( ) Anne-baba birlikte ( ) Anne veya baba boĢanmıĢ veya ayrı yaĢamakta ( ) Anne veya baba veya her ikisinde vefat etmiĢ (ebeveyn ölümü) ( ) Anne veya baba cezaevinde 4. Aile yapısı? ( ) Çekirdek aile ( ) GeniĢ aile ( ) Tek ebeveyn ile ( ) Üvey anne/baba ile ( ) Evlat edinilmiĢ ( ) Diğer …………….. 5. Annenin öz veya üvey olup olmadığı? ( ) Öz ( ) Üvey 6. Annenin yaĢı? ( ) 30-39 YaĢ arası ( ) 40-49 YaĢ arası ( ) 50 YaĢ ve üzeri 7. Annenin eğitim durumu? ( ) Okur-yazar değil ( )Okur –yazar ( ) Ġlkokul ( )Ortaokul ( )Lise ( )Üniversite 8. Anne iĢ durumu? ( ) Ev hanımı ( ) ÇalıĢıyor 120 9. Annede ruhsal hastalık var mı? ( ) Var ( ) Yok (11. Soruya geçiniz) 10. Varsa ruhsal hastalığı nedir? ( ) Depresyon ( )Psikoz ( ) Bağımlılık ( )Zekâ geriliği ( )KiĢilik bozukluğu ( )Diğer 11. Anne alkol veya madde kullanıyor mu? ( ) Evet ( ) Hayır 12. Babanın öz veya üvey olup olmadığı? ( ) Öz ( )Üvey 13. Babanın yaĢı? ( ) 30-39 YaĢ arası ( ) 40-49 YaĢ arası ( ) 50 YaĢ ve üzeri 14. Baba eğitim durumu? ( ) Okur-yazar değil ( )Okur –yazar ( ) Ġlkokul ( )Ortaokul ( )Lise ( )Üniversite 15. Baba iĢ durumu? ( ) iĢsiz ( ) çalıĢıyor 16. Babada ruhsal hastalık var mı? ( ) Var ( ) Yok (18. Soruya geçiniz) 17. Varsa bu ruhsal hastalığı nedir? ( ) Depresyon ( ) Psikoz ( ) Bağımlılık ( ) Zekâ geriliği ( ) KiĢilik bozukluğu ( ) Diğer 18. Baba alkol veya madde kullanıyor mu? ( ) Evet ( ) Hayır 19. Çocuğun aile iliĢkilerindeki son durum nedir? ( ) Ailesi ile sağlıklı sosyal iliĢkileri var ( ) Ailesi ile nadiren görüĢüyor ( ) Ailesi ile hiç görüĢmüyor ( ) Diğer……….. 20. Cinsel istismar sonrası çocuğun psikolojik yardım aldığı psikolog, sosyal hizmet uzmanı, rehber ve psikolojik danıĢman, çocuk geliĢimci veya baĢka bir meslek elemanı var mı? ( ) Var ( ) Yok 21. Cinsel istismarın ardından çocuğun yaĢadığı ve teĢhisi konulan ruhsal sorun var mı? ( ) Var ( ) Yok (26. Soruya geçiniz) 121 22. Cinsel istismar sonrası çocuğun yaĢadığı ruhsal sorunlara koyulan psikiyatrik tanı nedir? ( ) Akut Stres Bozukluğu tanısı almıĢtır ( ) Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı almıĢtır ( ) DavranıĢ Bozukluğu tanısı almıĢtır ( ) Dürtü Kontrol Bozukluğu tanısı almıĢtır ( ) Depresyon/Depresif Bozukluk tanısı almıĢtır ( ) Madde Bağımlılığı tanısı almıĢtır ( ) Diğer……………….. tanısı almıĢtır 23. Bu tanı doğrultusunda tedavi süreci ne Ģekilde olmuĢtur? ( ) Ayakta tedavi ( ) Yatılı tedavi ( ) Ayakta ve yatılı tedavi 24. Tedavi ortalama ne kadar sürmüĢtür? ( ) 1 aylık süre boyunca ( ) 3 aylık süre boyunca ( ) 6 aylık süre boyunca ( ) 6 aydan fazla 25. ġu an devam eden herhangi bir tedavi süreci var mı? ( ) Var ( ) Yok 26. Cinsel istismar mağduru çocuğun Ģu an hayatında güvendiği kimse var mı? Varsa bu kimdir? ( ) Evet, var…………… ( ) Hayır, yok. 27. Çocuk yaĢadığı cinsel istismarı hangi kiĢi, kurum veya kuruluĢlarda anlatmak zorunda bırakılmıĢtır? ( ) Emniyette alınan ifadesinde ( ) Jandarmada alınan ifadesinde ( ) Savcılık makamında alınan ifadesinde ( ) Mahkemede görülen davada ( ) Yapılan genel sağlık muayenesinde ( ) Adli tıp muayenesinde ( ) Ġlk Teslim edildiği kuruluĢta ( ) Daha sonraki kuruluĢ veya kuruluĢlarda yapılan görüĢmelerde ( ) Aile Ġçerisinde aile bireylerine ( ) Akraba veya arkadaĢları arasında ( ) Diğer…………………………….. 122 28. YaĢanan cinsel istismarı anlattırdıklarında çocuğun neler hissettiği? ( ) Utanma ( ) Kendini kötü hissetme ( ) Güvensizlik ( ) Suçluluk ( ) Yeniden yaĢıyormuĢ gibi hissetme ( ) Ġğrenme ( )Öfke ( ) Kızgınlık ( ) Nefret ( )PiĢmanlık ( ) Tepkisiz kalma ( ) Umursamama ( ) Herhangi bir Ģey hissetmeme ( ) Tedirgin/EndiĢeli ( ) Rahatlama ( ) Çaresizlik ( ) Korku ( ) Üzüntü 29. YaĢanan cinsel istismar olayını çocuğun kendi suçu olarak düĢündüğü oldu mu? ( ) Evet, oldu. Nedeni…………………………………………………………………………. ( ) Hayır, olmadı. 30. YaĢanan cinsel istismar olayında çocuğu suçlayan oldu mu? ( ) Evet, oldu. Nedeni……………………………………………………………………….. ( ) Hayır, olmadı 123 EK F: CĠNSEL ĠSTĠSMARA AĠT ÖZELLĠKLER ANKETĠ Bu bölüm sadece çocukla ilgili dosya bilgileri (sosyal inceleme raporları, görüĢme raporları, emniyet, jandarma ve savcılık ifade tutanakları ve mahkeme tutanaklarından elde edilen bilgiler) esas alınarak meslek elemanı tarafından yapılan araĢtırma ile doldurulacaktır. 1. Çocuğun cinsel istismar nedeniyle en çok kızgınlık duyduğu ve öfkeli olduğu kiĢi veya kiĢiler kimlerdir? ( ) Cinsel istismarı yapan kiĢi ( ) Diğer ….Nedeni (Tek cümle ile belirtiniz) ……........................................................... ( ) Herhangi birisine istismardan dolayı öfke duymamaktadır 2. Çocuk cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak kimi görmekteydi? ( ) Annesi ( ) Babası ( ) KardeĢleri ( ) ArkadaĢları ( ) Öğretmenleri ( ) Diğer…………… ( ) Hiç kimseyi engelleyecek kiĢi olarak görmemektedir 3. Çocuk cinsel istismarı engelleyecek kiĢi olarak düĢündüğü bu kiĢi veya kiĢilere kızgınlık veya öfke duymakta mıdır? ( ) Evet, Duymaktadır ( ) Hayır, Duymamaktadır 4. Çocuğun cinsel istismara kim ya da kimler tarafından maruz kaldığı? ( ) Aile Ġçinden ………… tarafından ( ) Akraba ……………… tarafından ( ) Tanıdık ………………. tarafından (Aile/Akraba olmayan) ( ) Yabancı bir kiĢi tarafından 5. Cinsel istismarda bulunan istismarcı sayısı? ( ) 1 kiĢi ( ) 1‟den fazla kiĢi 6. Ġstismarcının cinsiyeti nedir? ( ) Erkek ( ) Kadın 7. Ġstismarcının yaĢı kaçtır? ( ) 15-18 YaĢ Arası ( ) 31-40 YaĢ Arası ( ) 51-60 YaĢ Arası ( ) 19-30 YaĢ Arası ( ) 41-50 YaĢ Arası 8. Çocuğun cinsel istismara nerede uğradığı? ( ) Evde ( ) Ev dıĢında(Belirtiniz) ………………. 124 9. Çocuğun maruz kaldığı cinsel istismarın Ģekli? ( ) Dokunma ( ) Öpme ( ) Sürtünme ( ) Gösterimcilik ( ) Anal penetrasyon ( ) Vajinal penetrasyon ( )Vajina içine parmak sokma ( )Pornografik fotoğraflama ( )OkĢama ( ) Oral penetrasyon ( ) Pornografi izletme 10. Çocuğun cinsel istismara ilk maruz kalma Ģekli nasıl olmuĢtur? ( ) Sözel taciz ( ) TeĢhir, göstermecilik ( ) Oyun vb. Ģekilde kazara dokunuĢlar ( ) Dokunma ( ) Öpme ( ) OkĢama ( ) Sürtünme ( ) Pornografi izlettirme ( ) Oral penetrasyon ( ) Anal penetrasyon ( ) Vajinal penetrasyon 11. YaĢanan cinsel istismarda cinsel istismarda kandırma sürecinin hangilerinin görüldüğü? ( ) Cinsel istismarcı çocuğun sevdiği veya güvendiği birisi miydi? ( ) Cinsel istismarcı istismarı kabul etmemesi durumunda sevgi ve arkadaĢlığını geri çekiyor muydu? ( ) Cinsel istismarcı istismarı sır olarak saklamaya uğraĢtı mı? ( ) Cinsel istismarcı istismarın gizli kalması için çocuğu korkutuyor muydu? ( ) Cinsel istismarcı istismarı uygulayabilmek ve çocuğu ikna edebilmek için çocuğa para, hediye vs. veriyor muydu? ( ) Cinsel istismarcı istismar sürecinde çocuğu bazı davranıĢları sergilemeye yönlendirdi mi? 12. Cinsel istismara eĢlik eden diğer istismar türleri nelerdir? ( ) Fiziksel istismar ( ) Sözel istismar ( ) Duygusal istismar 13. Cinsel istismar ilk yaĢandığında çocuğun yaĢı kaçtı? ( ) 5-9 YaĢ arası ( ) 10-13 YaĢ arası ( ) 14-17 YaĢ arası 14. Cinsel istismar son yaĢandığında çocuğun yaĢı kaçtı? ( ) 5-9 YaĢ arası ( ) 10-13 YaĢ arası ( ) 14-17 YaĢ arası 15. Çocuğun cinsel istismara uğrama sıklığı nedir? ( ) Bir kez ( ) Bir kaç kez ( ) Sık sık 125 16. YaĢanan cinsel istismara ne kadar süre uğradığı? ( ) Tek sefer ( ) Bir aydan az ( ) Birkaç ay ( ) Bir yıldan az ( ) Bir yıldan fazla 17. Çocuğun en son yaĢadığı cinsel istismarın üzerinden geçen süre ne kadar? ( ) 1 haftadan az ( ) 1 aydan az ( ) 6 aydan az ( ) 6 aydan fazla 18. Cinsel istismarın ortaya çıkma Ģekli? ( ) Kendisinin bildirimi ( ) Ailesinin bildirimi ( ) Okul tarafından yapılan bildirim ( ) Akraba/tanıdık/arkadaĢları tarafından yapılan bildirim ( ) Sağlık kuruluĢları tarafından yapılan bildirim ( ) Diğer………………………………………………….. 19. Cinsel istismar ortaya çıktığı ilk anda çocuk Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğüne bağlı kuruluĢlara teslim edilip edilmiĢ midir? ( ) Evet, teslim edildi ( ) Hayır, teslim edilmedi 20. Cinsel istismar nedeniyle çocuğun kuruluĢa teslimini sağlayan kurum/kiĢi hangisidir? ( ) Cumhuriyet savcılığı tarafından verilen talimat ile kolluk tarafından teslim edildi ( ) Emniyet veya kolluk tarafından alınan ifade sonucunda teslim edildi ( ) Çocuğun kendisi, ailesi veya bakımından sorumlu kimseler tarafından teslim edildi ( ) Diğer……………………………………………………. 21. Çocuğun yaĢadığı cinsel istismar sonrası çocuk hakkında alınan ilk tedbir kararı nedir/nelerdir? ( ) 5395 sayılı çocuk koruma kanuna göre acil korunma kararı ( ) 5395 sayılı çocuk koruma kanuna göre bakım tedbiri ( ) 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Temel Kanuna göre Acil Valilik Onayı ( ) Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlük onayı ( ) Herhangi bir tedbir kararı alınmadı 22. Çocuk hakkında Ģuan devam etmekte olan 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Temel Kanuna göre tedbir ya da tedbirlerin türü? ( ( ( ( ( ( ( ) Bakım tedbiri ( 5395 sayılı Ç.K.K.) ) Sağlık tedbiri ( 5395 sayılı Ç.K.K.) ) DanıĢmanlık tedbiri ( 5395 sayılı Ç.K.K.) ) Eğitim tedbiri ( 5395 sayılı Ç.K.K.) ) Barınma tedbiri ( 5395 sayılı Ç.K.K.) ) Bakım tedbiri ( 2828 sayılı S.H.T.K.) ) Herhangi bir tedbir kararı bulunmamakta 126 EK G : ÇOCUKLAR ĠÇĠN SÜREKLĠ ANKSĠYETE ÖLÇEĞĠ (ÇĠSAÖ) 1. YanlıĢ yapacağım diye endiĢelenirim ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 2. Ağlayacak gibi olurum ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 3. Kendimi mutsuz hissederim ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 4. Karar vermede güçlük çekerim ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 5. Sorunlarımla yüz yüze gelmek ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık bana zor gelir 6. Çok fazla endiĢelenirim ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 7. Evde sinirlerim bozulur ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 8. Utangacım ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 9. Sıkıntılıyım ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 10. Aklımdan engelleyemeyeceği önemsiz ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık düĢünceler geçer 11. Okul beni endiĢelendirir ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 12. Ne yapacağıma karar vermekte ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık güçlük çekerim 13. Kalbimin hızlı hızlı çarptığını ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık fark ederim 14. Nedenini bilmediğim korkularım var ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 15. Annem-babam için endiĢelenirim ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 16. Ellerim terler ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 17. Kötü bir Ģeyler olacak diye endiĢelenirim ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 18. Geceleri uykuya dalmakta güçlük çekerim ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 19. Karnımda bir rahatsızlık hissederim ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık 20. BaĢkalarının benim hakkımda ( ) hemen hemen hiç () bazen ( ) sık sık ne düĢündükleri beni rahatsız eder 127 EK H : ÇOCUKLAR ĠÇĠN DEPRESYON ÖLÇEĞĠ (ÇĠDÖ) PUAN A) 0 1 2 ( ) Kendimi arada sırada üzgün hissederim ( ) Kendimi sık sık üzgün hissederim ( ) Kendimi her zaman üzgün hissederim B) 0 1 2 ( ) ĠĢlerim yolunda gidecek ( ) ĠĢlerimin yolunda gidip gitmeyeceğinden emin değilim ( ) ĠĢlerim hiçbir zaman yolunda gitmeyecek C) 0 1 2 ( ) ĠĢlerimin çoğunu doğru yaparım ( ) ĠĢlerimin çoğunu yanlıĢ yaparım ( ) Her Ģeyi yanlıĢ yaparım D) 0 1 2 ( ) Birçok Ģeyden hoĢlanırım ( ) Bazı Ģeylerden hoĢlanırım ( ) Hiçbir Ģeyden hoĢlanmam E) 0 1 2 ( ) Arada sırada kötü bir çocuğum ( ) Çoğu zaman kötü bir çocuğum ( ) Her zaman kötü bir çocuğum F) 0 1 2 ( ) Arada sırada baĢıma kötü Ģeylerin geleceğini düĢünürüm ( ) Sık sık baĢıma kötü Ģeylerin geleceğini düĢünürüm ( ) BaĢıma kötü Ģeylerin geleceğinden eminim G) 0 1 2 ( ) Kendimi beğenirim ( ) Kendimi beğenmem ( ) Kendimden nefret ederim H) 0 1 2 ( ) Kötü Ģeyler genellikle benim hatam ( ) Kötü Ģeylerin bazıları benim hatam ( ) Bütün kötü Ģeyler benim hatam Ġ) 0 1 2 ( ) Kendimi öldürmeyi düĢünmem ( ) Kendimi öldürmeyi düĢünürüm ama yapmam ( ) Kendimi öldürmeyi düĢünüyorum J) 0 1 2 ( ) Arada sırada içimden ağlamak gelir ( ) Birçok günler içimden ağlama gelir ( ) Her gün içimden ağlamak gelir K) 0 1 2 ( ) Her Ģey arada sırada beni sıkar ( ) Her Ģey sık sık beni sıkar ( ) Her Ģey her gün beni sıkar L) 0 1 2 ( ) Ġnsanlarla beraber olmaktan hoĢlanırım ( ) Çoğu zaman insanlarla beraber olmaktan hoĢlanmam ( ) Hiçbir zaman insanlarla beraber olmaktan hoĢlanmam 128 M) 0 1 2 ( ) Herhangi bir Ģey hakkında kolayca karar veririm ( ) Herhangi bir Ģey hakkında karar vermek zor gelir ( ) Herhangi bir Ģey hakkında karar veremem N) 0 1 2 ( ) Güzel/yakıĢıklı sayılırım ( ) Güzel/yakıĢıklı olmayan yanlarım var ( ) Çirkinim O) 0 1 2 ( ) Okul ödevimi yapmak sorun değil ( ) Okul ödevimi yapmak için çoğu zaman kendimi zorlarım ( ) Okul ödevimi yapmak için her zaman kendimi zorlarım P) 0 1 2 ( ) Oldukça iyi uyurum ( ) Birçok gece uyumakta zorluk çekerim ( ) Her gece uyumakta zorluk çekerim Q) 0 1 2 ( ) Arada sırada kendimi yorgun hissederim ( ) Birçok gün kendimi yorgun hissederim ( ) Her zaman kendimi yorgun hissederim R) 0 1 2 ( ) ĠĢtahım oldukça iyi ( ) Çoğu gün canım yemek yemek istemez ( ) Hemen her gün canım yemek yemek istemez S) 0 1 2 ( ) Ağrı ve sızılardan endiĢe etmem ( ) Çoğu zaman ağrı ve sızılardan endiĢe ederim ( ) Her zaman ağrı ve sızılardan endiĢe ederim T) 0 1 2 ( ) Kendimi yalnız hissetmem ( ) Çoğu zaman kendimi yalnız hissederim ( ) Her zaman kendimi yalnız hissederim U) 0 1 2 ( ) Çoğu zaman okuldan hoĢlanmam ( ) Arada sırada okuldan hoĢlanmam ( ) Okuldan hiç hoĢlanmam V) 0 1 2 ( ) Birçok arkadaĢım var ( ) Birçok arkadaĢım var ama daha çok olmasını isterdim ( ) Hiç arkadaĢım yok W) 0 1 2 ( ) Okul baĢarım iyi ( ) Okul baĢarım eskisi gibi iyi değil ( ) Eskiden olduğum derslerde çok baĢarısızım X) 0 1 2 ( ) Beni seven insanların olduğundan eminim ( ) Beni seven insanların olup olmadığından emin değilim ( ) Kimse beni sevmez Y) 0 1 2 Z) 0 1 2 ( ) Bana söyleneni genellikle yaparım ( ) Bana söyleneni çoğu zaman yaparım ( ) Bana söyleneni hiçbir zaman yapmam ( ) Ġnsanlarla iyi geçinirim ( ) Ġnsanlarla sık sık kavga ederim ( ) Ġnsanlarla her zaman kavga ederim 129 8.ÖZGEÇMĠġ KĠġĠSEL BĠLGĠLER Adı Soyadı : Özkan BĠLGĠN Doğum Yeri ve Tarihi : 01.08.1988 / GölbaĢı Adres : 2 Nolu BeĢirli Mahallesi 9 Nolu Sokak B Blok Yıldırım Apt. Merkez / TRABZON Telefon : 532 712 32 94 e-mail : ozkanbilgin0161@gmail.com ÖĞRENĠM DURUMU 2010-Halen :Yüksek Lisans, Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Sosyal Hizmet ABD, Konya 2006-2010 :Lisans, Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü, Konya. 2006-2010 :Lisans, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, Konya 2001-2004 : Lise, Yüreğir Cumhuriyet Lisesi, Adana 1999-2001 :Ġlköğretim (6, 7, 8 sınıf), Yeni Hacıali Ġlköğretim Okulu, Adana 1994-1999 : Ġlkokul, Çağırkanlı Köyü Ġlkokulu, Adana MESLEKĠ DENEYĠMĠ 2011-2012 :Trabzon Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğü Korunmaya Ġhtiyacı Olan ve Suça Sürüklenen Çocuk Birimi, Sosyal Hizmet Uzmanı, Trabzon 2013-2014 :Trabzon Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğü Çocuk Koruma Ġlk Müdahale ve Değerlendirme Birimi, Sosyal Hizmet Uzmanı, Trabzon 2014-Halen :Trabzon Valiliği Aile ve Sosyal Politikalar Ġl Müdürlüğü Çocuk Koruma Ġl Koordinasyon Sekretarya Sorumlusu, Trabzon 130