koroner arter by-pass cerrahisi sonrası atriyal fibrilasyon gelişimine

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR. SİYAMİ ERSEK GÖĞÜS KALP
VE DAMAR CERRAHİSİ
EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
1. ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ
KLİNİK ŞEFİ: UZM. DR. SEVİM CANİK
KORONER ARTER BY-PASS CERRAHİSİ
SONRASI ATRİYAL FİBRİLASYON
GELİŞİMİNE NEDEN OLAN RİSK
FAKTÖRLERİ
Uzmanlık Tezi
DR.OYA KARAKAŞ
İSTANBUL – 2008
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR. SİYAMİ ERSEK GÖĞÜS KALP
VE DAMAR CERRAHİSİ
EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
1. ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ
KLİNİK ŞEFİ: UZM. DR. SEVİM CANİK
KORONER ARTER BY-PASS CERRAHİSİ
SONRASI ATRİYAL FİBRİLASYON
GELİŞİMİNE NEDEN OLAN RİSK
FAKTÖRLERİ
Uzmanlık Tezi
DR.OYA KARAKAŞ
Tez Danışmanı
Uzm. Dr. ALİ ÖZYURT
İSTANBUL – 2008
ÖNSÖZ
Hastane Başhekimimiz Prof. Dr. İbrahim Yekeler’e ve şahsında diğer eski
başhekimlerimize,
Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Merkezinde asistanlık
eğitimim boyunca tüm bilgi ve birikimini bize aktarıp, yetişmemizde büyük rol
oynayan başta klinik şefim Uzman Dr. Sevim Canik ve klinik şefi Prof Dr. Zuhal
Aykaç’a,
Tezimin hazırlanmasında katkılarını esirgemeyen tez danışmanım Uzm. Dr. Ali
Özyurt’a ve yakın ilgi ve desteğini gördüğüm Uzm. Dr. Nurgül Yurtseven’e,
Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniğindeki tüm şef muavinleri, başasistanları
ve uzmanlarına, yıllardır iyi ve kötü anları paylaştığım asistan arkadaşlarıma, anestezi
teknisyenlerine, yoğun bakım ve servis hemşirelerine, perfüzyonistlere, kan gazı
çalışanlarına ve tüm hastane personeline,
İhtisasım süresince birlikte çalıştığım bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım
Kalp ve Damar Cerrahisi, Göğüs Cerrahisi, Pediyatrik Kardiyoloji ve Kardiyoloji
klinik şef, şef muavinleri, uzman ve asistanlarına,
Tez çalışmamın yapılması aşamasında yardımlarından dolayı Kardiyoloji Klinik
Şefi Doç. Dr. Mehmet Eren’e,
Yaşamım boyunca hep yanımda olan annem babam ve kardeşlerime,
Bu yoğun asistanlık eğitimim boyunca her zaman yanımda olan hayatımı
kolaylaştıran sevgili eşim Zeki Karakaş ve kızım Doğa’ya sonsuz teşekkürlerimi
sunuyorum.
Dr. Oya Karakaş
KISALTMALAR
ACE
: Anjiotensin Konverting Enzim
ACE-İ
: Anjiotensin Converting Enzim İnhibitörleri
ACT
: Aktive Edilmiş Pıhtılaşma Zamanı
AF
: Atrial Fibrilasyon
ASD
: Atrial Septal Defekt
ARB
: Anjiotensin Reseptör Blokerleri
ARDS
: Akut Respiratuar Distres Sendromu
BMİ
: Vücut Kitle İndeksi
CRP
: C-Reaktif Protein
DM
: Diabetes Mellitus
EF
: Ejeksiyon Fraksiyonu
EKG
: Elektrokardiogram
GIS
: Gastrointestinal Sistem
Hb
: Hemoglobin
HIT
: Heparine Bağlı Trombositopeni
hs CRP
: High Sensitive C-Reaktif Protein
HT
: Hipertansiyon
IABP
: İntra-Aortik Balon Pompası
K
: Potasyum
KABG
: Koroner Arter By-pass Greft
KAH
: Koroner Arter Hastalığı
KBP
: Kardiopulmoner By-pass
KBY
: Kronik Böbrek Yetmezliği
KKY
: Konjestif Kalp Yetersizliği
KMP
: Kardiomyopati
KOAH
: Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı
KY
: Kalp Yetmezliği
LDL
: Low density lipoprotein
LIMA
: Left Internal mammarian arter
LV
: Sol Ventrikül
Mg
: Magnezyum
MI
: Myokard İnfarktüsü
MS
: Mitral Stenoz
PAF
: Trombosit Aktive Edici Faktör
PAH
: Perifer Arter Hastalığı
RAAS
: Renin Anjiotensin Aldosteron Sistemi
RCA
: Sağ Koroner Arter
RV
: Sağ Ventrikül
SVB
: Santral Venöz Basınç
SVO
: Serebrovasküler Olay
T3
: Triiodotronin
VEV
: Ventriküler Erken Vurular
VF
: Ventriküler Fibrilasyon
İÇİNDEKİLER
Giriş ve Amaç
1-2
Genel Bilgiler
3-20
Kardiyopulmoner By-pass
3
Tarihçe
3-4
Kardiopulmoner By-pass’ın vücutta meydana
getirdiği değişiklikler ve patolojik sonuçları
4-6
Kalp cerrahisinden sonra görülen aritmiler
6
Atriyal fibrilasyon
7-19
CRP
20
Gereç ve Yöntemler
21-23
Bulgular
24-36
Tartışma
37-40
Sonuç
41
Özet
42
Kaynaklar
43-53
Tablolar ve Şekiller
54
GİRİŞ VE AMAÇ
Atrial fibrilasyon (AF) genel nüfusun %0.4’ünü etkileyen ve sık görülen bir aritmidir
(1). 65 yaşın üzerinde ise görülme sıklığı %10’lara kadar yükselmektedir. Ülkemizde yapılan
bir çalışmada AF prevelansı 40-59 yaş grubunda %0.16; 60 yaş ve üzerinde %2.16 olarak
bildirilmiştir (2). AF geliştiğinde mortalite ve morbidite de anlamlı artışlar görülmektedir.
Yapılan klinik çalışmalarda, kardiyak mortalite de 2 kat, eğer uygun antikoagülasyon
kullanılmazsa inme insidansında 5 kat artış olduğu gözlenmiştir (3,4).
AF, açık kalp cerrahisi sonrası en sık görülen komplikasyonlardan birisidir. Yapılan
çalışmalarda, Koroner arter baypass greft (KABG) operasyonunu geçiren hastaların
postoperatif dönemde AF görülme sıklığı %10-50 arasında bulunmuştur (5-15). Postoperatif
AF görülme sıklığı KABG operasyonu ile birlikte kapak cerrahisi yapılan hastalarda daha
yüksek oranda gözlendiği değişik çalışmalarda bildirilmiştir (16, 17). AF görülme sıklığı,
postoperatif ikinci ve üçüncü günlerde en yüksek düzeyine çıkar (18).
AF, çok farklı nedenlerle ortaya çıkan önemli bir postoperatif komplikasyondur.
Bunlar arasında en sık görülenler; kanülasyon sonrası atriyal travma, basınç veya volüm ile
akut atriyal genişleme,
postoperatif elektrolit bozukluğu, perikardit, sağ koroner artere
(RCA) greft uygulaması, kalp kapak hastalığı olması, postoperatif sempatik tonüs artışı, betabloker ilaçların postoperatif dönemde kesilmesi ve kronik böbrek yetersizliği (KBY) öyküsü
sayılabilir (19).
Renin angiotensin aldosteron sistemi (RAAS) ve enflamatuar mekanizmalar, AF
patogenezinde anahtar rol oynar. Angiotensin II proenflamatuar etkilidir, reaktif oksijen
radikalleri ve enflamatuar sitokinlerin ortaya çıkışına rehberlik eder (20, 21, 22, 23).
Enflamasyonun bir göstergesi olan C-Reaktif Protein (CRP) düzeyinin artışı koroner
komplikasyonların ortaya çıkışıyla ilişkili olduğu gösterilmiştir. CRP, AF gözlenen olgularda
yükselmiştir (24).
Koroner arter cerrahisinden sonra oluşan AF, ölümcül bir komplikasyon değildir,
ancak hemodinamik bozulma, tromboemboli ve daha ciddi aritmilere yol açması açısından
önemlidir.
Postoperatif AF, hastanede kalış süresini ortalama 2-5 gün uzatır (11, 25).
Postoperatif inme riskini ise 2-3 kat arttırır (25).
Postoperatif AF’u önlemenin, istenmeyen sonuçlarını ortadan kaldıracağı düşünülerek
çeşitli ilaç çalışmaları yapılmıştır. Statinler, kalp hastalıklarında yaygın olarak kullanılan ilaç
grubudur. Başlıca kolesterol sentezini inhibe ederek, serum kolesterol seviyelerini düşürürler.
1
Ancak son zamanlarda statinlerin, kardiyovasküler sistem üzerinde kolesterol sentezi
haricinde olumlu etkilerinden söz edilmektedir. Bu etkilere pleiotropic etkiler denilmektedir.
Statinlerin lipitler üzerindeki etkilerinden bağımsız olarak enflamatuar markırları azalttıkları
bulunmuştur (25, 26). Klinik çalışmalar daha önce statin tedavisi almış ve koroner arter
cerrahisi geçiren hastalarda postoperatif AF insidansının az olduğunu göstermiştir (27) .
Günümüzde geniş bir kullanım alanı olan anjiyotensin dönüştürücü enzim
inhibitörlerinin (ACEI) kalp yetmezlikli ve miyokard infarktüsü (MI) geçiren hastalarda
mortalite oranını azaltığı saptanmıştır. Bu grup hastalarda ölümlerin bir kısmının aritmiler ve
ani kardiyak ölüm sonucu gelişiyor olması ACEI’lerinin antiaritmik ve ani kardiyak ölüm
üzerinde önleyici bir etkisinin olabileceği düşüncesini doğurmuştur. Anjiotensin reseptör
blokerleri (ARB) veya ACEI’ nin kronik kalp yetmezlikli hastalarda kardiyoversion ve MI
sonrası AF gelişmesini azalttığını gösteren klinik çalışmalar mevcuttur (28).
Son yıllarda koroner arter cerrahisi sonrası hem supraventiküler hem de ventiküler
aritmileri önleyici etkisi bildirilen beta blokerler AF’un önlenmesinde sık tercih edilmektedir
(29,30).
Bu çalışmamımız amacı, koroner arter cerrahisi uygulanan hastalarda AF sıklığını ve
perioperatif risk faktörlerini saptamak, bu hastalar da CRP düzeyi artışı ile AF arasında bir
ilişki olup olmadığını göstermektir.
2
GENEL BİLGİLER
KARDİYOPULMONER BY-PASS
Kardiyovasküler cerrahide optimum cerrahi görüşün sağlanması ve güvenliğin
arttırılması amacıyla kalbin pompa ve akciğerlerin gaz alışverişi fonksiyonlarının geçici bir
süre ile kalp akciğer makinası adı verilen cihaz yolu ile sağlanması işlemine kardiopulmoner
bypass (KPB) veya ekstrakorporeal dolaşım denir.
Açık kalp cerrahisinde KPB’ın amacı öncelikle sistemik hemostazı sağlamaktır. KPB
‘ın temel bileşkelerini kanın sifonlanarak, içerisinde depolandığı, venöz kanla gelen hava
kabarcıklarının açığa çıktığı venöz rezervuar, kanın oksijenlendiği ve karbondioksitin elimine
olduğu oksijenatör, KPB sırasında perfüzat ısısını ayarlamak, sistemik ısıtma ve soğutma
işlemini gerçekleştirmek üzere etkin bir ısı ayarlayıcısı, sirkülasyonu sağlamak üzere roller
veya santrifugal olabilen arteriyal bir pompa ve tüm bu ekstrakorporeal dolaşımın güvenli ve
steril bir ortamda gerçekleşmesini sağlayan standart tüp setlerinden oluşmaktadır.
Ana prensip, santral bir venden alınan kanın bir rezervuara toplanması, toplanan kanın
oksijenize edilmesi ve bir filtreden geçirilerek arteriyel sistem vasıtasıyla vücuda geri
döndürülmesidir.
TARİHÇE
1812’de Le Gullois tarafından ilk yapay sirkülasyon tavşanda karotis arterlerden
beynin kanlanmasını sağlamakla başarılmış oldu. İlk kan pompasını 1885’de Von Frey ve
Gruber geliştirmiş, 1895’de ise Jokobi izole hayvan akciğerini oksijenatör olarak kullanmıştır.
1916’da Jay Mc Lean’ın heparini bulmasıyla ekstrakorporeal sirkülasyon konusunda önemli
adımlar atılmıştır. 1935’de Alexis Carrel ve Choles Lindbergh 18 gün boyunca bir kedinin
troid bezini perfüze edebildikleri bir cihaz geliştirdiler (31).
1953 yılında, 20 yıllık bir labaratuvar çalışmasının ardından Gibbon, bir pamp
oksijenatör eşliğinde KPB ile ilk başarılı açık kalp cerrahisini gerçekleştirmiştir. Koroner
arterlerin ilk revaskülarizasyon denemesi 1951 yılında Vineberg ve Miller tarafından, internal
mammarian arter (İMA) miyokard içerisine gömülerek yapılmıştır. 1962 yılında Cleveland
klinikte
F.
Mason
Sones
tarafından
ilk
olarak
başarılı
koroner
anjiyografinin
gerçekleştirilmesiyle koroner arterlerin revaskülarizasyonunda büyük bir ivmelenme olmuş,
KABG operasyonları gelişiminde bir kilometre taşı aşılmıştır(31). 1960’ ların sonlarında
Favaloro, Johnson ve arkadaşları ise KPB altında direkt koroner revaskülarizasyonun
kolaylığını göstermişlerdir.
3
Koroner arter hastalığının tedavisinde zaman içerisinde miyokardiyal koruma
tekniklerinin gelişimi, arteriyal konduitlerin, daha iyi anestetiklerin, sütur materyallerinin
kullanıma girmesi, kan ürünlerinin kullanımı daha da önemlisi isabetli hasta seçimi için
yapılan çalışmalar ile KABG operasyonları etkin ve güvenli bir yöntem haline gelmiştir.
KARDİOPULMONER BY-PASS’IN VÜCUTTA MEYDANA GETİRDİĞİ
DEĞİŞİKLİKLER VE PATOLOJİK SONUÇLARI
KPB sırasında birçok fizyolojik değişim meydana gelir. Ekstrakorporeal dolaşımda,
kanın fizyolojik olmayan ortamlarda sirkülasyonu nedeniyle kanın şekilli elemanları,
trombositler, pıhtılaşma faktörleri ve ilgili kan proteinleri hasar görür. Endotel içermeyen
KBP hatlarıyla temas sonucu aktive olan kompleman ve nötrofiller direkt olarak ven
duvarlarına etkiyerek perivasküler ödemi arttırırlar. KPB esnasında etkilenen vazoaktif
maddeler
ödem, myokardiyal kontraktilitede azalma, vasküler rezistans değişikliklerine
neden olurlar. Enflamatuar yanıtın şiddeti ve muteakip end-organ disfonksiyonu , uzamış
pompa süresi nedeni ile tüm vücutta kapiller permeabilite artışına yol açan beyaz küre
adezyon molekülü artışıyla sonuçlanan kompleman ve sitokin aktivasyonu sonucudur.
Klinik olarak nörolojik, renal, hematolojik ve gastrointestinal sistem (GIS)
fonksiyonları olmak üzere birçok sistemin etkilendiğini görürüz (32). Kalp cerrahisi sonrası
görülen mortalite ve morbiditenin en önemli etkeni peroperatif görünen miyokard hasarıdır.
KPB süresince, anormal perfüzat kompozisyonu, inkomplet revaskülarizasyon, persistan
ventriküler fibrilasyon, yetersiz miyokard perfüzyonu, ventriküler distansiyon ve kollaps,
koroner emboli, katekolaminlerin salınımı, grefte bağlı problemler, aortik kross klemp,
reperfüzyon hasarı, miyokard hasarının başlıca sebepleridir.
Perioperatif MI, geçici sol
ventrikül disfonksiyonu, düşük kardiak output sendromu, postoperatif aritmiler gelişebilir.
Postoperatif düşük kardiyak output’un en sık nedeni azalmış sol ventrikül (LV) preloaddur.
Azalmış preload ise; hipovolemi (kanama, ısınma ve vazodilatasyona bağlı), kardiyak
tamponad, sağ ventrikül (RV) disfonksiyonu, preoperatif düşük ejeksiyon fraksiyonu (EF),
perioperatif veya postoperatif dönemde gelişmiş iskemi,
infarktüse bağlı azalmış
kontraktiliteye bağlı olabilir.
Preoperatif dönemde hastanın sahip olduğu faktörlere ek olarak KPB ve operasyonda
hastaya uygulanan işlemlerin tümü akciğer hasarına yol açabilmektedir. Akciğerler pompa
hatlarının yol açtığı temas aktivasyonuna bağlı kanda oluşan enflamatuar cevaplara özellikle
maruz kalırlar. Aktive nötrofiller perivasküler ödeme, kapiller permaabilitede artış ise
interstisyel ödeme neden olur (33). KPB alveolar sulfaktanın kompozisyonu değiştirir ve
4
alveolar stabilitenin devamlılığını bozar. Bu da atelektaziye eğilimi arttırır. Sigara tiryakisi,
kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), obezite, akciğer ödemi, hastaları atelektazi
gelişmesine daha eğilimli yapmaktadır. Akciğerler KPB sırasında değişmiş durumda
bulunmakta (sönmüş, sabit şişirilmiş ya da aralıklı şişirilme) bu da atelektaziye katkıda
bulunmaktadır. Fonksiyonel rezidüel volüm ve kompliyans azalır (34). Solunum işi artar,
fizyolojik şantlar ve arteriyovenöz oksijen farkı artar (35). Bazı olgularda alveol içine kan
ekstravazyonu ile akut respiratuar distres sendromu (ARDS) meydana gelebilir. Pompa
akciğeri (interstisyel ödem, atelektazi ve alveol içi ödem ile konjesyon olan akciğerler) akut
solunum yetmezliğinin bir şeklidir.
Akut tübüler nekroz, KPB’ ın ciddi komplikasyonlarından birisi olup mortaliteyi
artıran önemli bir etkendir. Preoperatif renal disfonksiyon en önemli risk faktörü olmakla
beraber peroperatif sıvı dengesi, kardiyak debi, toksik medikasyonlar, mikro emboliler ve
iskemi renal hasarı belirleyen diğer etkenlerdir. Yaklaşık olarak kardiyak debinin %25’ ini
alan renal kan akımı KBP esnasında düşük perfüzyon akımına, hipotansiyona, kanın yabancı
yüzeyle temasına bağlı ortaya çıkan nöromediyatörlere ve pulsatil akımın yokluğuna bağlı
olarak azalabilir. KPB sırasında meydana gelen eritrosit hemolizi sonucu açığa çıkan
hemoglobin tubulus hücrelerinde çökerek metabolizmalarını ve fonksiyonlarını bozabilir (35).
KPB’ a bağlı renal hasar gelişip gelişmeyeceğini belirleyen faktörler ; 70 yaş üzerinde olmak,
diyabetes mellitus (DM), öncesinde geçirilmiş kardiyak operasyon olması, konjestif kalp
yetersizliği (KKY), KPB süresi olarak bildirilmektedir (36). KPB sonrası postoperatif renal
disfonksiyon ihtimali %30, diyaliz gerektirecek derecede ciddi bir renal yetmezlik gelişme
sıklığı %1 iken kompleks ve uzun süren operasyonlar sonrası bu oran %5 e kadar artmaktadır
(35).
KPB süresince beyin de etkilenen organların başında gelir. Postoperatif inme oranı %
1-5 arasında değişmektedir (37). Nörolojik komplikasyonlar ileri yaş, altta yatan
serebrovasküler hastalık (semptomatik karotis arter hastalığı) ve asendan aortada
aterosklerotik plakların varlığında daha yüksek oranda görülür (38,39,40). İnme görülen
olguların büyük bölümünde etyoloji embolik olaylardır ve kanülasyon, cerrahi manipülasyon
ve KPB nedeniyle meydana gelir (38). KPB sonrası görülen çeşitli nörolojik ve kognitif
testlerde başarısızlıkla kendini gösteren ve nöro-davranışsal disfonksiyon olarak adlandırılan
özel bir durum tariflenmiş olup erken postoperatif dönemde % 30-60 arası görülür.
KPB sonrası GIS komplikasyonları %0,6 - 2,1 arası görülür, görülme sıklığı; yaş,
uzamış kros klemp ve KPB süresi, redo operasyonlar, düşük kardiyak output ile orantılı
olarak artar (35). En sık rastlanan komplikasyonlar; gastrointestinal kanama,
5
intestinal
obstrüksüyon, mezenter iskemi ve pankreatittir. GIS komplikasyonu gelişiminde kan
akımındaki azalma sorumlu tutulur. Postoperatif
duodenal ve gastrik ülser nedeniyle
meydana gelen GIS kanamaları KPB’ ın direk etkisinden ziyade stres ve eşlik eden faktörlere
bağlı olduğu düşünülmektedir.
KPB sonrası vücutta çeşitli stres hormonları ve vazoaktif maddelerin arttığı görülür.
Hipotermi, hemodilüsyon ve nonpulsatil akımın özellikle insülin, renin ve prostoglandinlerin
salınımını
etkilediği bilinmektedir. Bu hormonlar ise katekolamin deşarjına neden olur.
Glikozun hücre içine taşınmasını sağlayan insüline KPB esnasında cevap azalır ve glikoz
düzeyi yükselir. Bu da metabolik asidoz nedeni olabilir. Isınma safhasında ise insülin cevabı
artmaktadır. Hiperglisemi, by-pass sonlandırıldıktan sonra 1-2 saat daha sürer. Ayrıca tiroid
hormonlarının dönüşümü etkilenir ve triiodotironin (T3) seviyesi düşer (35).
KPB sonrası cerrahi olmayan kanama heparin, trombosit ve fibrinolizis ile ilişkilidir.
Koagülasyon faktör eksikliği sık görülmeyen bir nedendir. Antitrombin eksikliği, heparin
rezistansı, heparin rebound ve heparine bağlı trombositopeni (HIT)
durumlarında kanama
daha sıktır. HIT heparin alan olguların %2-5’nde görülür. KBP sonrası trombositopeni
dilüsyon,
hatlara
trombosit
adhezyonu,
agregasyonu
ve
hasarlı
trombositlerin
retiküloendotelial sistem tarafından uzaklaştırılmalarına bağlıdır. Ayrıca KPB boyunca C5a,
C5-9, plazmin, hipotermi, trombosit aktive edici faktör (PAF), IL-6, katapsin G, serotinin,
epinefrin, eikozanoidler başta olmak üzere birçok sitokin, trombositleri aktive etmenin
yanında fonksiyon kaybına da yol açar. Kanama zamanı genellikle 2 katına çıkar ve bu değer
4- 12 saat sonra normale döner.
KPB sonrasında total lenfosit sayısında da düşme gözlenir. KPB, T hücre
fonksiyonlarını ve monositlerin antijen sunum kabiliyetlerini inhibe etmektedir. Lenfosit
sayısındaki değişiklikler yanında çeşitli sitokinlerin etkileri, kompleman aktivasyonu,
immunglobinlerin sentezindeki değişiklikler, B hücre fagositoz yeteneğindeki azalma
postoperatif erken dönemde hastayı çeşitli enfeksiyonlara açık hale getirir. Sternal yara
enfeksiyonu %0.5- 4 sıklıkta görülebilir. Nedenleri arasında obezite, DM, pnömoni, uzamış
mekanik ventilasyon, acil ameliyatlar, mediastinal hematom geliştiren postoperatif kanamalar,
erken reeksplorasyon sayılabilir (41).
KALP CERRAHİSİNDEN SONRA GÖRÜLEN ARİTMİLER
Kalp cerrahisinden sonra gözlenebilen önemli sorunlardan biri de kalbin ritim ve
iletim sorunlarıdır. En sık görülen aritmi tipi AF’dir. Diğer atriyal ve ventriküler taşiaritmiler
daha seyrek meydana gelir.
6
Paroksismal supraventriküler taşikardi; ani başlangıçlı, 150-250 atım/dk
arasında
değişen düzenli ritm ile karakterizedir. Multifokal atriyal taşikardi; atriyal hız 100 atım/dk’
dan fazla ve aynı EKG derivasyonunda en az üç farklı sinüs olmayan P dalgası ile
karakterizedir. Solunum yetersizliği, pnömoni, KKY en sık sebebidir.
Kalp cerrahisinden sonra sıkça ortaya çıkan ventrikülden kaynaklanan erken
vurular(VEV) çoğunlukla adrenerjik etkinliğin artması ya da metabolik/iyonik anormallikler
ile birlikte görülür. İzole VEV genelde yaşamsal risk taşımaz. Ventrikül taşikardileri,
ventrikül flatteri/fibrilasyonu gibi ciddi ventrikül aritmilerinde de elektrolit anormallikleri ve
metabolik sorunların yanında hipoksi, hipovolemi, iskemi ya da perioperatif infarktüsün
önemli rolü vardır. Cerrahi öncesinde zaten var olan ventrikül aritmileri ve bunların tedavisi
için kullanılan anti-aritmik ilaçların yan etkileri ile perioperatif dönemde kullanılan
sempatomimetik ilaçların olumsuz etkileri de cerrahi sonrası görülen
ciddi ventrikül
aritmileri için risk faktörleridir. Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunun (EF) % 40’ın altında
olması, sayılan risk faktörlerinin yanında ventrikül aritmileri için en önemli substratı
oluşturur.
ATRİYAL FİBRİLASYON
Tanımı
AF, etkili atrial kasılma olmaksızın tamamen düzensiz, dakikada 350-600 arasında
atriyal depolarizasyonla karakterize, elektrokardiyogramda (EKG) küçük, düzensiz ve
değişken atriyal amplitüd ve morfolojiye sahip bir aritmi çeşididir. f dalgası olarak
adlandırılan atriyal depolarizasyona dakikada yaklaşık 100-160 arasında düzensiz ventriküler
cevap oluşmaktadır.
AF’da ventrikül hızı atriyoventriküler elektrofizyolojik özelliklerine, vagal ve
sempatik tonusa ve ilaç etkisine bağlıdır (42). AF tek başına veya diğer aritmilerle (sık olarak
atriyal flatter veya atriyal taşikardi) beraber olabilir. Wolff Parkinson White (WPW)
sendromu olan hastalarda ise ventrikül hızı 300 vuru/dk’yı aşarak ventriküler fibrilasyon (VF)
gelişmesine neden olabilir.
Epidemiyoloji
AF, aritmilerin en sık nedenidir ve genel popülasyonda %0.4, hastane popülasyonunda
%4 ve kalp yetmezliği olgularında %25 -40 oranında görülür (43). Son 20 yılda nüfusun
yaşlanmasına bağlı olarak, kronik kalp hastalığı prevalansındaki artış, ayakta izleme
cihazlarının kullanılmaya başlanması ve diğer faktörler sonucunda, AF nedeniyle hastaneye
yatışlar %66 artmıştır (44).
7
İleriye dönük çalışmalarda, 40 yaş altında AF insidansı yılda %0.1’den az iken, 80
yaşın üzerinde kadınlarda yılda %1.5’in, erkeklerde ise %2’nin üzerine çıkmaktadır (45).
Atriyal Fibrilasyonun Nedenleri
AF, hem kardiyak hem de nonkardiyak hastalıklardan oluşabilir veya herhangi bir
hastalık olmaksızın görülebilir( Tablo 1).
Tablo 1. Hastalarda AF’ye yatkınlık oluşturan etyolojiler ve faktörler
Elektrofizyolojik anormallikler
• Otomatisite artışı (fokal AF)
• İleti anormalliği
Atriyal basınç artışı
• Mitral ya da triküspid kapak hastalığı
• Miyokard hastalığı
• Semilunar kapak anormallikleri
• Sistemik ya da pulmoner hipertansiyon
• İntrakardiyak tümörler ya da trombüsler
• Koroner arter hastalığı
Atriyal iskemi
Enflamatuar ya da infiltratif atriyal hastalık
• Perikardit
• Amiloidos
• Miyokardit
• Yaşa bağlı atriyal fibrotik değişiklikler
İlaçlar
• Alkol, Kafein
Endokrin bozukluklar
• Hipertiroidi
• Feokromositom
Otonom Tonus değişiklikleri
• Parasempatik aktivite artışı
• Sempatik aktivite artışı
Atrium duvarında ya da komşu dokularda birincil ya da metastatik hastalık
Postoperatif
• Kardiyak, pulmoner ya da özofageal
Doğumsal kalp hastalığı
Nörojen
• Suparaknoid hemoraji
• Hemorajik olmayan majör inme
İdiyopatik
Ailesel AF
8
1-AF’nun Geri Dönüşlü Nedenleri: AF alkol alma, cerrahi girişim, elektrik
çarpması, Mİ, perikardit, myokardit, pulmoner emboli ya da diğer pulmoner hastalıklar,
hipertroidi ve diğer metabolik bozukluklar gibi geçici akut nedenlere bağlı olabilir. Bu gibi
durumlarda, çoğu zaman altta yatan sorun başarıyla tedavi edildiğinde AF ortadan kalkar. AF
kardiyak ve torasik cerrahide yaygın bir erken postoperatif komplikasyondur.
2-Kalp Hastalığıyla İlişkili Olmayan AF: Paroksismal AF vakalarının %30-%45’i,
direngen AF vakalarının %20 ile %25’i altta yatan herhangi bir hastalığın gösterilemediği
genç hastalardan oluşmaktadır (46). Yaşlılarda, altta yatan kalp hastalığı olmaksızın AF
gelişebilir, myokard sertliği türünden değişikliklerle ilişkili olabilir.
3-Atrial Fibrilasyonla İlişkili Tıbbi Durumlar: Obezite, AF gelişmesi açısından
önemli bir risk faktörü olabilir (47). Klinik risk faktörleri açısından düzeltme yapıldığında AF
riskindeki fazlalığın sol atriyal dilatasyonuyla ilişkili olabileceği düşünülmektedir(48).
4-Kalp Hastalığıyla İlişkili Atriyal Fibrilasyon: Valvüler kalp hastalığı (çoğu zaman
mitral kapak hastalığı), KY, Koroner Arter Hastalığı (KAH) ve özellikle sol ventrikül
hipertrofisiyle seyreden hipertansiyon (HT) bulunmaktadır. Ayrıca erişkinlerde AF,
Hipertrofik kardiyomyopati (HKM), dilate kardiyomyopati ya da doğumsal kalp hastalığı,
özellikle de atrial septal defekt (ASD) ile ilişkili olabilir. Olası etyolojiler arasında restriktif
kardiyomyopatiler, kardiyak tümörler ve konstriktif perikardit de vardır.
5-Otonom Etkiler: Otonom sinir sistemi, hassas kişilerde adrenerjik veya vagal
aktivitenin artması yolu ile AF atağının başlamasına neden olabilir. Pek çok hasta AF
başlangıcını artmış parasempatik veya sempatik tonus sırasında yaşayabilir. Vagal AF
erkeklerde daha sık görülür, hastalar genellikle 40-50 yaş civarındadırlar, Lone AF ile beraber
sıktır, kronik AF’a gidiş nadirdir ve genellikle yemek sonrası, istirahat ve gece gibi
parasempatik aktivitenin arttığı zamanlarda oluşur. Adrenerjik AF insidansı vagal AF’ye göre
daha düşüktür, özellikle gün içinde başlar, egzersiz veya emosyonel stres ile beraberdir ve
sıkça AF’ye poliürü eşlik eder (49).
6- Kardiyak Cerrahi Sonrası AF: AF kalp cerrahisinin sık görülen bir
komplikasyonudur. KABG sonrası %40 kapak cerrahisi sonrası %60’a ulaşmaktadır
(50,51,52). AF atakları genellikle operasyondan sonra ilk hafta içinde ve en sık ikinci, üçüncü
günlerde görülür (51,52). Daha önceden atriyal aritmi öyküsü olmayan hastaların
%90’ınından fazlası altı sekiz hafta içinde sinüs ritmine döner (53).
9
Postoperatif AF genellikle ölümcül değildir ancak ciddi bir morbidite (HT, KY, inme)
kaynağı oluşturarak yoğun bakım ünitesi yatış süresinin uzamasına ve tıbbi harcamaların
artmasına yol açabilir.
AF’nun başlamasına ilişkin geleneksel teori çok sayıda reentran halkacığın
bulunmasıdır. AF’nin başlatıcı mekanizmalarıyla devam etmesini sağlayan mekanizmalar
arasında bir farklılık olduğu giderek daha çok kabül görmektedir. Cerrahiye giden hastalarda
sıklıkla bulunan HT, kapak hastalığı, koroner arter hastalığı, kardiomyopati ya da sol
ventrikül hipertrofisi gibi anormallikler AF’nin gelişmesi için yeterli zemini oluşturur. Kalp
cerrahisi sürecinde bu zeminin üzerine eklenen adrenerjik tonüs artışı, enflamasyon,
perikardiyotomi ile perikardın hasarlanması, atriyum myokardının iskemisi ve elektrolik
anormallikleri gibi etmenler AF’nin tetiklenmesini ve devam etmesini kolaylaştırır (54, 55,
56, 13, 56). Adrenerjik aktivite artışı ve cerrahi sürecinde inotropik ajan kullanılması da
etkilidir (55,57). Atrium duvarındaki insizyonlara, miyokardın akut ya da kronik olarak
perfüzyonunun bozulmuş olmasına, veya KPB sırasında kardioplejik korumanın yetersiz
olmasına bağlı olarak gelişebilen atrium myokardının bölgesel iskemisi de atriyumun
elektrofizyolojik özelliklerini değiştirerek AF’nin gelişmesine katkıda bulunabilen önemli bir
faktördür (58, 59).
Cerrahi sırasında ya da sonrasında olabilecek sorunları önceden öngörmek kolay
olmamasına karşın cerrahi öncesinde olguların risk faktörleri yönünden değerlendirilmesi ve
mümkün olan önlemlerin alınmasıyla AF gelişmesi önlenebilir ( Tablo 2).
10
Tablo 2. Kalp cerrahisi sonrası ortaya çıkan atriyal fibrilasyon için risk faktörleri
Güçlü risk faktörleri
Diğer risk faktörleri
Cerrahi
İlerlemiş yaş (52)
HT
Öncesinde
Erkek cinsiyet
Önceden kalp cerrahisi
Önceden AF(19, 52, 60)
Angina
KOAH
Kronik böbrek yetmezliği
KKY
İnme öyküsü
Romatizmal kalp hastalığı
Sigara öyküsü
Zemin kalp hızı>100/dk
Periferik damar hastalığı
Düşük EF
Artmış P dispersiyonu
Beta bloker almama
Proksimal aort aterosklerozu
Artmış P dalga süresi
İnotrop kullanımı
Önceden digoksin kullanımı(19)
Cerrahi
Pulmoner venöz “venting”
Miyokard iskemisi/infarktüsü
Sırasında
Bikaval venöz kanülasyon
Kanülasyon travması
Uzamış aort “cross-clamp” zamanı
Hipomagnezemi(62)
Kapak cerrahisi
Hipokalemi(63)
Hiperadrenerjik durum
Uzayan KPB zamanı
Kardiyopleji tipi
LV apikal “venting”
Cerrahi
Beta blokerin kesilmesi(61)
Miyokard iskemisi/infarktüsü
Sonrasında
Vazopresör ajan kullanımı
Enflamasyon/perikardit
Artmış P dispersiyonu
Pnömoni
İnotrop ajan kullanımı
Uzamış ventilasyon
“Pacing” gereksinimi
11
Fizyopatolojik Mekanizmalar
AF’de en sık görülen histopatolojik değişiklikler atriyal fibroz ve atriyal kaslarda kitle
kaybıdır. Fibrozis, bir enflamasyona veya dejeneratif sürece karşı bir reaksiyon olabilir ve
sinüs düğümü de fibrozis veya yağ infiltrasyonu ile tutulmuş olabilir.
AF’nun klinik belirtileri, atriyal sistolik fonksiyonun kaybına ve atriyoventriküler
düğümün ileti ve refrakter periyod özellikleri ile belirlenen düzensiz, ventriküler yanıta
bağlıdır. Ventrikül hızı, çok hızlı ya da yavaşsa zamanla kardiyak outputları düşer ve KKY
gelişebilir.
Atriyal sistolik fonksiyon kaybı, sol atriyum içinde staza neden olur ve intra-atriyal
trombus oluşumuna ve felç, tromboemboli riskinde artışa yol açar. Sol atriyum içinde staz,
pıhtılaşma faktörleri ve endotel ve trombosit fonksiyonunu içeren hemostatik bozukluklarla
ilişkili bulunmuştur (64).
AF, hastaların yaklaşık olarak %20-50’sinde KY ile ilişkilidir. AF, atriyal transport
kaybı yoluyla KY’ne yol açabilir. Mitral stenoz ( MS)’u olan hastalarda, AF, hem atriyal
kontraksiyon kaybı hem de diyastolik dolma süresinde kısalma ile KY’ne katkıda bulunur.
Yüksek, kontrol edilemeyen kalp hızları da, uzun sürdüğünde, miyokardiyumda, ilerleyici sol
ventrikül dilatasyonuna ve sol ventrikül sistolik fonksiyonunda azalmaya yol açar.
KY’nde atriyal dilatasyon ve interstisyel fibroz uzun süreli AF’ye zemin oluşturur
(65).
Atriyumların dilatasyonu, RAAS de aktive eder. Gerilime yanıt olarak anjiotensin II
üretiminin arttığı ve direngen AF hastalarına ait atrium dokusunda Anjiotensin Converting
Enzim
(ACE)
ekspresyonunun
yükseldiği
gözlemlenmektedir
(66,67).
Anjiotensin
inhibisyonuyla fibroz azaltılarak AF’yi önlemek mümkün olabilir (68).
Sınıflandırma
AF için çok çeşitli sınıflandırma sistemleri önerilmiştir. Bunlardan bir kısmı EKG
görünümüne, diğer bir kısmı atriyal elektriksel aktivitenin endokardiyal veya epikardiyal
kayıtlara göre yapılmıştır.
Genel olarak AF akut ve kronik olarak ikiye ayrılabilir:
12
•
Akut AF: Geçici veya reversibl bir nedenle ilişkili AF atağını veya bir hastada
ilk AF atağını tarif eder.
•
Kronik AF: Tekrarlayan veya devam eden atakları tarif eder. Hastada iki veya
daha fazla atak oluşmuşsa yineleyen AF’den söz edilebilir. Eğer aritmi
kendiliğinden sona ererse (genellikle ilk 48 saat) paroksismal, 7 günden uzun
sürerse direngen (persistan) AF olarak isimlendirilir. Direngen AF kategorisi,
genellikle kardiyoversiyonun başarısız olduğu ya da sürdürülmediği, çoğu
zaman sonunda kalıcı AF’ye dönüşen uzun süredir (Örneğin, 1 yıldan daha
uzun) AF vakalarını da kapsamaktadır.
Akut MI, kardiyak cerrahi, perikardit, miyokardit, hipertroidi ya da akut pulmoner
hastalık koşullarında gelişen sekonder AF ayrı ele alınır. Bu koşullarda, AF birincil sorun
değildir ve çoğu zaman eşzamanlı olarak altta yatan bozukluğun tedavisiyle aritmi sona erer.
Lone AF terimi, HT da dahil olmak üzere kardiyopulmoner hastalığa ilişkin klinik ya
da ekokardiyografik kanıt bulunmayan 60 yaşın altındaki kişileri kapsar (69). Bu hastalarda,
tromboemboli ve mortalite açısından prognoz olumludur.
Tromboemboli
AF’de iskemik inme ve sistemik arteriyel tıkanma genellikle sol atrium kökenli
trombüse bağlı emboli ile açıklanmakla birlikte, tromboemboli patogenezi karmaşıktır (70).
AF hastalarında gelişen inmelerden %25 oranında serebrovasküler hastalıklar, aort aterom
plakları sorumludur (71,72). İnme insidansı HT, ileri yaş ve LV sistolik disfonksiyonunun
olduğu durumlarda artar. AF hastalarında HT, kardiyoembolik olmayan inme riskini de
arttırmaktadır (73). Yaşlanma, ateroskleroz açısından bir risk faktörüdür ve AF’den bağımsız
olarak aort kavsindeki plaklar inmeyle ilişkilidir (74). Yaş, HT ya da kadın olma gibi diğer
risk faktörleriyle birlikte var olduğunda daha güçlü bir risk faktörüdür (75).
Semptomlar
AF’de klinik çok değişken olabilir. Hastalar tamamen asemptomatik olabilirler.
Asemptomatik AF, genellikle ilişkisiz nedenlerle yapılan kalp oskültasyonu, 12 elektrotlu
EKG veya 24 saatlik Holter kaydı esnasında tesadüfen saptanır.
13
Minör semptomlar şunlardır:
•
Çarpıntılar
•
Kalbin hızlı attığı hissi
•
Yorgunluk
•
Baş dönmesi
•
İdrarda artış (atriyal natriüretik peptid salınımıyla bağlantılı)
•
Hafif nefes darlığı
Daha ciddi semptomlar şunlardır:
•
KKY
•
Anjina
•
HT
•
Presenkop
AF’nin ilk başlangıcı embolik bir komplikasyon ya da KY alevlenmesi olabilir.
Tanı Teknikleri
AF kanıtı ya da kuşkusu olan hastalarda ilk değerlendirmede aritmi paterninin
paroksismal mi yoksa direngen mi olduğu belirlenmeli, nedenleri saptanmalı ve etyoloji tolere
edilebilirlik ve tedavi açısından AF ile ilişkili kardiyak ve kalp dışı faktörler tanımlanmalıdır.
Fizik muayenede, düzensiz nabız, düzensiz jugüler venöz pulsasyonlar, birinci kalp
sesinin şiddetinde değişkenlik ya da daha önce sinüs ritmi sırasında işitilmiş dördüncü kalp
sesinin olmaması gibi durumlar AF’yi düşündürebilir.
AF tanısı, aritmi sırasında EKG’de en az bir derivasyondaki kayıtla belgelemeyi
gerektirir. Göğüs grafisi daha çok intrensek bir pulmoner patolojiyi saptamada ve pulmoner
damarlanmayı değerlendirmede yararlıdır.
Değerlendirme sürecinde en az bir kez tiroid, böbrek ve karaciğer işlevlerinin ve
serum elektrolitlerinin ölçülmesi ve hemogram yapılması önemlidir (76).
Ekokardiyografi, atriyal fibrilasyonu olan hastaların çoğunda ilk değerlendirmede
önemli bilgiler sağlar (78). Transtorasik ekokardiyografi veya transözofageal ekokardiyografi
ile kapak bozuklukları, konjenital anomaliler, odacık boyutları, perikard kalınlaşması,
efüzyonlar, ventrikül fonksiyonu ortaya konabilir.
Altta yatan kardiyak iskeminin ciddiyetini belirlemek için bazen egzersiz testi gerekli
olabilir. İnvazif elektrofizyolojik incelemelerin rutin değerlendirmede sınırlı rolü vardır.
14
Tedavi
AF hastalarının tedavisinde 3 hedef vardır:
•
Kalp hızı denetimi
•
Tromboembolinin önlenmesi
•
Ritim bozukluğunun düzeltilmesi
Tablo 3’de özetlendiği gibi başlangıçta kalp hızı denetimi ya da kalp ritmi denetimi
stratejisi temel alınır. Kalp hızı denetimi stratejisinde, sinus ritmine geri dönüş ya da sinus
ritminin sürdürülmesi üzerinde durulmaksızın ventrikül hızı denetim altına alınır. Kalp ritmi
denetimi stratejisinde ise sinus ritmine geri dönülmesine ya da sinus ritminin sürdürülmesine
çalışılır. Ritim kontrolü ile kalp hızı denetimi stratejileri arasında mortalite ve inme oranı
açısından herhangi bir fark olmadığı belirlenmiştir (78,79).
Tablo 3. Atriyal fibrilasyon tedavi seçenekleri
Ritim kontrolü
Ventrikül hızı kontrolü
-Kardiyoversiyon (Transtorasik, internal farmakolojik)
-Farmakolojik tedavi
-AF tekrarının önlenmesi için antiaritmik ilaçlar
-AV düğüm ablasyonu ve pacemaker
-Cerrahi tedavi (Maze prosedürü)
implantasyonu
-AF ablasyonu
-AV düğüm modifikasyonu
-İmplante edilebilen atriyal defibrilatör
15
Tablo 4’de sinüs ritminin sürdürülmesi için tek tek ilaçlar ve dozlar verilmiştir.
Tablo 4 Atriyal fibrilasyon hastalarında sinüs ritmini sürdürmek için kullanılan ilaç dozları
İlaç
Günlük doz
Potansiyel istenmeyen etkiler
Amiodaron
100 - 400mg
Işığa duyarlılık pulmoner toksisite, polinöropati, gastrointestinal
bozukluk, bradikardi, torsades de pointes, hepatik toksisite, tiroid
işlev bozukluğu, göz komplikasyonu
Dizopiramid
400 - 750mg
Torsades de pointes, KY, glokom, üriner retansiyon, ağız kuruluğu
Dofetilid
500 - 1000mcg
Torsades de pointes
Flekainid
200 - 300mg
Ventiküler taşikardi, KY
Propafenon
450 - 900 mg
Ventiküler taşikardi, KY
Sotalol
160 – 320mg
Torsades de pointes, KY, bradikardi, KOAH’ın alevlenmesi
Tromboembolinin Önlenmesi: İster kalp hızı denetimi, ister kalp ritmi denetimi
stratejisi benimsensin, tromboembolinin önlenmesine yönelik antitrombotik tedavi üzerinde
durulmalıdır.
Daha önce tromboemboli geçirmiş olmak, KY, HT, ileri yaş ve DM’un valvüler
olmayan AF ile bağlantılı iskemik inme için bağımsız risk faktörü olduğu gözlemlenmektedir
(80). Antitrombotik tedavi ve risk faktörleri Tablo5 ’te özetlenmiştir.
Tablo 5. Atriyal fibrilasyon hastalarında antitrombotik tedavi
Risk kategorisi
Önerilen tedavi
Risk faktörü yok
Aspirin, 81-325 mg/gün
Orta derecede bir risk faktörü
Aspirin, 81-325 mg/gün veya
Varfarin (INR 2.0-3.0, hedef 2.5)
Yüksek risk faktörü veya birden çok
Varfarin (INR 2.0-3.0, hedef 2.5)*
orta derecede risk faktörü
Zayıf risk faktörleri
Orta risk faktörleri
Yüksek risk faktörleri
Kadın cinsiyet
Yaş ≥75
Geçirilmiş emboli, TİA,
Yaşın 65-74 olması
Hipertansiyon
serebrovasküler olay
Koroner arter hastalığı
Kalp yetmezliği
Mitral stenoz
Tirotoksikoz
(EF≤%35)
Prostetik kalp kapağı*
Diyabetes mellitus
*Metalik kapak ise hedef INR >2,5 olmalıdır. INR, International Normalized Ratio; EF,
Ejeksiyon Fraksiyon; TIA, Geçici İskemik Atak
16
Antikoagülasyon yoğunluğu belirlenirken, iskemik inmenin önlenmesi ile hemorajik
komplikasyonlardan kaçınılması arasında bir denge oluşturulması hedeflenmelidir. Yaşlı AF
hastalarında antikoagülasyona rağmen, intraserebral hemoroji oranları geçmişe göre çok daha
düşüktür. Bu durum antikoagülasyon yoğunluğunun daha düşük olmasına, dozun daha
dikkatli düzenlenmesine ya da HT’nun daha iyi denetim altına alınmasına bağlı olabilir
(81,82,83).
Yeni Saptanan AF: Hemodinamizmin bozuk olduğu durumlarda, kalp ritminin sinus
ritmine geri döndürülmesi öncelik taşımaktadır ve elektriksel kardiyoversiyon tercih
edilmektedir. Eğer hemodinami bozuk değilse, kardiyoversiyondan önce antikoagülasyon ve
kalp hızı kontrolü önemlidir. AFFIRM
çalışmasının sonuçları (78), AF hastalarında
antikoagülasyonun genellikle sinus ritmi geri geldikten sonra bile yararlı olduğunu
göstermektedir. Dolayısıyla tromboemboli için risk faktörleri olan hastalarda antikoagülasyon
uygulanmalıdır. Kardiyoversiyondan sonra AF yinelemesini önlemek için kısa dönemli
antiaritmik tedaviden yarar sağlanabilir.
Yineleyen Paroksismal Atriyal Fibrilasyon: Kalp hastalığı olmayan ya da minimal
düzeyde kalp hastalığı olan kişilerde antiaritmik başlangıç tedavisi olarak genellikle, iyi tolere
edilen ve toksisite riski görece düşük olan flekainid, propofenon ya da sotalol önerilmektedir.
Bu ilaçların etkisiz olması ya da tedaviye yan etkilerinin eşlik etmesi durumunda Amiadaron,
dofetilid, dizopiramid, prokainamid ya da kinidin kullanılabilir. Vagal yoldan tetiklenen AF
varlığında dizopiramid ya da flekainid, andrenerjik yoldan tetiklenen AF hastalarında ise bir
β-bloker ya da sotalol düşünülebilir. Tek başına antiaritmik ilaç tedavisi etkisiz olan
hastalarda sol atriyum ablasyonu gibi farmakolojik olmayan seçenekler düşünülebilir. KY
hastalarında amiodaron ya da dofetilidin, KY olmayan KAH hastalarında β-bloker tedavisi ya
da sotalol uygulanması gerekir. Sol ventrikül hipertrofisi bulunmayan HT hastalarında
flekainid ve propofenon avantajlı olabilir. Sol ventrikül hipertrofisi bulunan hastalarda
amiodaron önerilebilir.
Yineleyen Direngen AF: Kalp hızı kontrolü ve tromboembolinin önlenmesi için
tedavi uygulanır. Antiaritmik ilaç seçiminde yineleyen paroksismal AF hastalarında kullanılan
algoritma temel alınmalıdır.
Kalıcı AF: Farmakolojik veya elektriksel kardiyoversiyon denenmelidir. Dirençli AF
vakalarında kardiyoversiyondan önce 4 hafta süre ile amiodaron yüklemesi (600 mg/gün) ve
başarılı kardiyoversiyondan sonra düşük doz idame rejimi (200 mg/gün), kardiyoversiyonu
sağlamak ve sinus ritmini sürdürmek açısından başarılı görünmektedir (84). Eğer ilaçlar
17
faydasız ise farmakolojik olmayan bazı yöntemler mevcuttur. Örneğin Fokal AF için ablasyon
ve cerrahi Maze prosedürü gibi tedavi edici, atriyal defibrilatör gibi diğerleri de ilaçlara
yardımcı olarak kullanılmaktadır (85,86).
Kardiyoversiyon: Farmakolojik veya elektriksel yöntemlerle AF’un sinus ritmine
döndürülmesidir.
AF
süresinin
kısalığı,
atriyal
flatter
varlığı
ve
genç
yaş
ile
kardiyoversiyonun başarı oranı artarken (87), sol atriyal dilatasyon, kardiyomegali ve altta
yatan kalp hastalığı varlığında bu oran düşer. Doğrudan elektriksel kardiyoversiyonda
EKG’deki R dalgasının algılanması yoluyla kalbe intrensek aktivitesiyle eşzamanlı /
senkronize elektriksel şok verilir. Başlangıçta 200 joul ya da daha yüksek bir enerji
önerilmektedir. Doğrudan elektriksel kardiyoversiyonda risk esas olarak tromboemboli ve
aritmilerle ilişkilidir. Tromboemboli kırksekiz saatten daha az süren AF’da nadir görülür, ama
kırksekiz saatten uzun süredir nonvalvuler AF olan hastaların %75’inde görülmüştür. Mitral
kapak hastalığı olan kişilerde insidansı daha da yüksektir. Sonrası bilinmeyen ya da kırksekiz
saatten uzun süreli AF hastalarında kardiyoversiyondan önce üç hafta, sonra da dört hafta
antikoagülasyon önerilmektedir. Kardiyoversiyon öncesi uygulanan amiodaron, flekainid,
ibutilide, propofenon tedavileri kardiyoversiyon başarısını arttırır. Digoksin ve Sotalol
kardiyoversiyon için uygun değildir. Farmakolojik kardiyoversiyonla en etkili sonucun, AF
atağını izleyen 7 gün içinde başlatılması durumunda elde edildiği düşünülmektedir (88,89).
AF kardiyoversiyonunda farmakolojik ilaç kullanımı ve önerilen dozlar Tablo 6’ da
özetlenmiştir.
18
Tablo 6. Atrial fibrilasyonun farmakolojik kardiyoversiyonunda kullanılan antiaritmik
ilaçlar, dozajları ve yan etkileri
İlaç
Uygulama
Doz
Yan Etkiler
Propafenon
O
450-600 mg
Hipotansiyon, hızlı
İV
1.5-2mg/kg10-20dk içinde infüzyon
ventrikül yanıtlı atriyal
flutter, proaritmi
Amiodaron
O
Total 10 gr olacak şekilde bölünmüş
Hipotansiyon, bradikardi,
dozlar halinde hastanede 1.2-
torsades de pointes,
1.8gr/gün, hastane dışında 600-800
hipertiroidi, hipotiroidi,
mg/gün, idame 200-400 mg/gün
hepatotoksisite,
fotosensitivite, pulmoner
İV
5-7mg/kg/30-60 dk içinde infüzyonu
fibrosis , korneal deposit
takiben 1.2-1.8gr iv/gün total 10gr
oluşumu
doz tamamlandıktan sonra 200400mg/gün idame
İbutilid
İV
1mg/10 dk içinde infüzyon,
QT uzaması, torsades
gerekirse
de pointes
1 mg tekrar
Dofetilid
O
2X125-500mcg
QT uzaması, torsades de
pointes, renal yetmezlikte
doz ayarlarması gerekir
Flekainid
O
200-300mg
Hipotansiyon, hızlı
ventriküler cevaplı atriyal
flutter, proaritmi
Kinidin
İV
1.5-3.0mg/kg/10-20dk içinde
Hipotansiyon, QT
infüzyon
uzaması, torsade de
pointes, Gİ etkiler,
O
Bölünmüş dozlar halinde 7501500mg/6-12 saatte, genellikle hız
azaltıcı ilaçla kombine
19
nörolojik yan etkiler
CRP
CRP, akut faz reaktanlarından birisidir. Normal serum değeri 8 mg/L altındadır. High
Sensitive CRP (hsCRP) için bu değer 5 mg/L altındadır. Biyolojik yarı ömrü 13-16 saat kadar
olup enflamasyonun başlamasını takiben yirmidört saat içinde salgılanır. Geleneksel olarak
karaciğerde üretildiği zannedilen CRP’nin aterosklerotik plakta da üretildiği gösterilmiştir
(90). CRP düzeyinin yüksek olduğu durumlar şu şekilde özetlenebilir: HT, yüksek vücut kitle
indeksi (BMI), sigara içiciliği, metabolik sendrom ve DM, low density lipoprotein (LDL) ve
yüksek trigliserid düzeyleri, estrogen veya progesteron kullanımı. CRP ve koroner arter
hastalığı ile ilgili yapılan çalışmalar yüksek CRP’ye sahip hastalarda trombotik aktivitenin
daha fazla olduğunu ve serebrovasküler olay riskinin daha yüksek olduğunu göstermiştir (91).
Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), CRP düzeylerinin ölçümünü, koroner arter
hastalığı olan veya şüphelenilen kişilerde güvenilir bir risk faktörü testi olarak onaylamıştır
(92).
Bugün CRP perkütan koroner girişimler, akut koroner sendromlar ve cerrahi
revaskülarizasyonu değerlendirmede belirteç olarak tercih edilmektedir (93, 94, 95).
Güncel çalışmalarda, hs CRP’nin nitrik oksid üretimini, fibrinolitik aktiviteyi azaltarak
ve endotelin 1 düzeyini yükselterek kardiyovasküler olayların ilerlemesine katkıda bulunacağı
ileri sürülmektedir (96).
Perkütan ve cerrahi revaskülarizasyon planlanan hastalarda, erken ve geç dönem
risklerin saptanmasında kan CRP düzeyi değerli fikirler verebilir. CRP düzeyinin yüksek
olduğu hastaların yakın takibi ve daha agresif tedavi uygulanması önerilmektedir (97).
20
GEREÇ VE YÖNTEM
Hastanemiz Bilimsel Kurulu’nun onayı alındıktan ve hastalara aydınlatılmış onam
formu okunarak yazılı olarak imzalatıldıktan sonra 26-78 yaşları arasında, ASA III-IV
grubunda erişkin koroner arter cerrahisi geçirecek sinüs ritmindeki 250 hasta prospektif
olarak çalışmamıza alındı.
Koroner kalp hastalığı dışında başka bir kalp hastalığı, hipertroidisi, atriyal
fibrilasyonu, kronik renal yetmezliği, karaciğer fonksiyon bozukluğu olan, steroid veya
nonsteroid antienflamatuar ilaç kullanan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Tüm hastaların; yaşı, cinsiyeti, kilosu, boyu, vücut kütle indeksi (kg/m2), New York
Kalp Derneği Sınıflaması’na dayanan aktivite kısıtlamasına göre kardiyak fonksiyonel
kapasitesi (NYHA), myokard infarktüsü, hipertansiyon, diyabet, KOAH, kronik böbrek
yetmezliği, periferik arter hastalığı, nörolojik bozukluk gibi kronik hastalıkların var olup
olmadığı preoperatif dönemde kaydedildi. Beta-bloker, kalsiyum kanal blokeri, statin, ACEI,
digoksin gibi ilaçların kullanılıp kullanılmadığı yine preoperatif dönemde kayıt altına alındı.
Preoperatif dönemde yapılan angiografi ve ekodiyografi sonuçlarına göre yazılan
raporlara bakılarak ejeksiyon fraksiyonları, koroner anjiografi bulguları kaydedildi.
Biyokimyasal olarak bakılan kreatinin, potasyum ,magnezyum değerleri ve serum CRP
(Immunoturbidimetric yöntem, Modular P /Hitachi 917/Roche analisörü) düzeyleri
kaydedildi.
Tüm hastalara operasyondan 12 saat önce 5 mg. oral diazepam, operasyondan bir saat
önce IM olarak 0.1 mg/kg midazolom ve 0.01 mg/kg artropin sülfat ile premedikasyon
yapıldı.
Hastalar
ameliyathaneye
alındıktan
sonra
D2-V5
EKG,
pulse
oksimetri
monitörizasyonu yapıldı. 16 gauge kanül ile periferik venöz ve 20 gauge kanülle arteryel
kateterizasyon yapılıp invaziv arteriyel basınç monitörizasyonu yapıldı.
Anestezi indüksiyonu sırasında hastalara %100 oksijen solutulurken 2 mg/kg propofol,
10 mcg/kg fentanil sitrat, 0.1 mg/kg pankuronyum bromid intravenöz yoldan verildi.
Endotracheal entübasyon yapılarak hastalar aralıklı pozitif basınçlı ventilasyon (IPPV)
modunda, FiO2:1, solunum sayısı: 12, tidal volum: 8ml/kg parametreleri ile anestezi cihazına
bağlandı (Drager, Julian). Steril şartlarda sağ internal juguler vene kateter takılarak santral
venöz basınç (SVB) monitörizasyonu sağlandı. Entübasyon sonrası idrar çıkışının takibi için
mesane kateterizasyonu yapıldı. Hastanın ısı takibini yapmak üzere rektal ve özafageal ısı
21
probları yerleştirildi.Tüm hastalara indüksiyon sırasında 200 ml/saat Ringer veya Voluven
verildi.
Anestezi idamesi için propofol 1-2 mg/kg/saat, fentanil sitrat 5-10 mg/kg/saat IV
infüzyon olarak ve panküronyum bromid 0.03 mg/kg/saat IV olarak yapıldı. İdame
replasman sıvısı olarak 10 ml/kg/h Ringer solusyonu başlandı.
Sternotomi sonrası kanülasyondan önce aktive edilmiş pıhtılaşma zamanı (ACT) 400
saniyenin üzerinde olarak şekilde 3-4 mg/kg dozunda heparinize edildi. Aorta ve sağ atriyum
kanülasyonunu takiben KPB’a girildi. KPB için Biomedicus pompa ve membran oksijenatör
kullanıldı. Pompa başlangıç içeriği Ringer 30 ml/kg + Heparin 1 mg/kg + Mannitol %20,
150 ml + NaHCO3 60 ml olarak hazırlandı. Pompa flow 2.2-2.4 lt/m2/dakika idi.
Myokard korumasında orta derecede hipotermi (özafagus ısısı 28-32°C) ve
potasyumlu kan kardiyoplejisi yirmi dakikada bir uygulandı. KPB döneminde hemotokrit
değeri %23-25 arasında tutuldu (hemodilüsyon). 30 dakikalık aralar ile ACT değerine
bakılarak, düzeyinin 400 saniyenin üzerinde tutulması sağlandı.
Operasyon sırasında; left internal mammarian arter kullanımı (LIMA), toplam greft
sayısı, operasyon sırasında inotrop ajan kullanımı, operasyon sırasında intra-aortik balon
pompası(IABP) kullanımı, kardiyopulmoner bypass zamanı (dakika), kross klemp zamanı
(dakika), pacemaker kullanımı, KPB sırasında minimum vücut ısısı kaydedildi.
KPB sonlandırıldıktan sonra, hesaplanan protamin dozu verilerek ACT değerinin
başlangıç düzeyine düşmesi sağlandı. Cerrahi girişimin bitişini takiben anestezi amacıyla
kullanılan ilaçlar kesilip hasta entübe olarak operasyon sonrası cerrahi yoğun bakım
ünitesine transfer edildi.
Operasyon sonrası yoğun bakım ünitesine alınan hastalara EKG elektrotları takılarak 5
leadli monitör ile standart D-II derivasyonlarıyla sürekli EKG takibi yapıldı. Arteriyel O2
saturasyonunun izlenmesi amacı ile pulse oksimetri probu takıldı ve hemodinamik
monitörizasyonla ortalama arter basıncı, Kalp hızı, SVB takibi yapıldı. FiO2 : 1, solunum
sayısı : 12, PEEP : 5, PS : 15, tidal volüm: 8ml/kg değerleri ile SIMV+PS modunda mekanik
ventilatöre bağlandı ve bu değerler hastanın hemodinamik durumu ve uyanıklılığı
değerlendirilerek kademeli olarak indirildi. CPAP modunda PS: 8 cmH2O, FiO2=0.4, CPAP:
5 cmH2O değerlerine kadar düşülüp, takip edilen hastanın kan gazları ve klinik olarak
ekstubasyon kriterlerinin sağlanılması üzerine, mekanik ventilasyon sonlandırıldı. Yoğun
bakım süresince kan gazı kontrollerine göre gerekli elektrolit replasmanları yapıldı.
Klinik seyri normal olan hastalar postoperatif birinci gün direnleri alınarak servise
çıkarıldı.
22
Operasyon ve sonrasında izleyen 6 gün boyunca sabahları tüm hastalardan CRP
ölçümü için kan alındı. Servise alınan hastalara maksimum 6 saatlik aralıklarla nabız ve
arteriyal tansiyon takibi yapıldı. Postoperatif dönemde monitörden veya rutin takip sırasında
aritmi saptanan veya çarpıntı şikayeti olan hastalara standart 12 derivasyonlu EKG çekildi.
AF saptanan hastalara amiadaron ve/veya magnezyum tedavi protokolü uygulandı. Ateş 38.5
°C ve üzeri olan hastalarda lökosit takibi ve gerektiğinde yara yeri, kan ve idrar kültürleri
alındı.
Operasyon sonrasında; telemetre ve günlük EKG çekimlerine göre atriyal fibrilasyon
gelişimi, günlük serum CRP düzeyleri, operasyon sonrası inotropik ajan kullanımı,
operasyon sonrası İABP pompası kullanımı, total direnaj miktarı, yoğun bakımdaki
potasyum, magnezyum ve hemoglobin değeri,vücut ısısı, postoperatif böbrek yetmezliği ve
Mİ gelişimi, entübasyon süresi (saat), yoğun bakımda kalış süresi (gün), hastanede kalış
süreleri(gün) kaydedildi.
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için NCSS
2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı. Çalışma verileri
değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma) yanısıra iki
gruba göre değerlendirmelerde student- t testi ve Mann Whitney U testi kullanıldı.
Univariate analizde anlamlı çıkan veya anlamlılığa yakın bulunan parametreler, AF
üzerine etki eden risk faktörleri açısından Multivariate analizlerden Lojistik Regresyon
analizi ile değerlendirildi
Bunun sonucunda AF üzerine etki eden bağımsız risk faktörleri saptandı.
Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi ve Fisher’s Exact Ki-Kare testi
kullanıldı. Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
23
BULGULAR
Çalışmamız 14 Mayıs 2008-07 Temmuz 2008 tarihleri arasında yaşları 26 ile 78
arasında değişmekte olan; 53’ü (% 21.2) kadın ve 197’si (% 78.8) erkek olmak üzere
toplam 250 olgu üzerinde yapılmıştır. Çalışmaya katılan hastaların demografik verileri tablo 7
de özetlenmiştir.
Tablo 7. Hastaların Demografik ve preoperatif Özellikleri
Yaş
58,81 ± 9,59
Cinsiyet Kadın/Erkek
BMI
53 / 197
obez 30≤
75 (% 30)
fazla kilolu (25-29)
169 (% 67,6)
Hipertansiyon
170 (% 68)
Diyabetes mellitus
98 (% 39,2)
KOAH
23 (% 9,2)
Miyokard enfarktüsü
150 (% 60)
Periferik arter hastalığı
5 (% 2)
Serobrovasküler olay
28 (% 11,2)
Sigara
116 (% 46,4)
Beta Bloker kullanımı
151 (% 60,4)
Satatin kullanımı
124 (% 49,6)
ACEI kullanımı
149 (% 59,6)
Kalsiyum kanal blokörü kullanımı
25 (% 10)
250 hastanın 43’ünde AF tespit edilmiş olup görülme oranı % 17,2 dir. Olguların
ortalama yaşları 58.81±9.59’dur. Tablo 8 de belirtildiği gibi AF görülen olguların yaş
ortalaması 64,65±7,18; AF görülmeyen olguların yaş ortalaması ise 57,59±9,60’dır. AF
görülen olguların BMI ortalaması 27.78±4.54; AF görülmeyen olguların BMI ortalaması ise
28,38±9,60’dır ( Tablo 8).
24
Tablo 8. Tanımlayıcı özelliklerin AF durumuna göre değerlendirmesi (n=250)
Toplam AF
Yaş
BMI
Cinsiyet
HT
DM
KOAH
Var (n=43)
Yok (n=207)
>60
31 (%72,1)
89 (%43,0)
<60
12 (%27,9)
118 (%57,0)
Obez (30≤
11 (%26,2)
64 (%31,7)
Fazla kilo (25-29)
31 (%73,8)
138 (%68,3)
Kadın
11 (%25,6)
42 (%20,3)
Erkek
32 (%74,4)
165 (%79,7)
Var
38 (%88,4)
132 (%63,8)
Yok
5 (%11,6)
75 (%36,2)
Var
22 (%51,2)
78 (%37,7)
Yok
21 (%48,8)
129 (%62,3)
Var
3 (%7,0)
20 (%9,7)
Yok
40 (%93,0)
187 (%90,3)
yp
0,001**
0,483
0,440
0,002**
0,101
0,579
y : Ki kare test
** p<0.01
Tablo8’de görüleceği üzere AF varlığına göre olguların yaş dağılımları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmaktadır (p<0.01). AF görülme oranı 60 yaş
üzeri olgularda anlamlı düzeyde yüksek orandadır ( Şekil 1).
AF varlığına göre olguların BMI dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05), (Tablo 8).
25
100%
90%
80%
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
Var
Yok
Toplam AF
Yaş >60
Yaş<60
Şekil 1. AF Durumuna Göre Yaş Dağılımı Grafiği
Cinsiyet dağılımları AF durumuna göre anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05),
(Tablo8).
HT görülen olgularda AF oranı istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksek olarak
saptanmıştır (p<0,01), (Şekil 2).
HT Durumuna Göre AF
100%
90%
80%
70%
60%
HT Yok
50%
HT Var
40%
30%
20%
10%
0%
Var
Yok
Toplam AF
Şekil 2. AF Durumuna Göre HT Dağılımı Grafiği
26
DM görülme oranları AF durumuna göre anlamlı farklılık göstermemektedir. (p>0,05),
(Tablo8).
KOAH görülme oranları da AF durumuna göre anlamlı farklılık göstermemektedir
(p>0,05), (Tablo8).
Tablo 9. Preoperatif verilerin AF durumuna göre değerlendirilmesi
AF
•p
Var
Yok
n (%)
n (%)
PAH
1 (%2,3)
4 (%1,9)
1,000
SVO
6 (%14,0)
22 (%10,6)
0,529
Statin
18 (%42,9)
106 (%51,2)
0,324
27 (%64,3)
122 (%58,9)
0,519
Kalsiyum kanal blokörü
9 (%21,4)
16 (%7,7)
0,007**
Preop MI
26 (%60,5)
124 (%59,9)
0,945
Sigara
20 (%46,5)
96 (%46,4)
0,987
Beta bloker
23 ( %53,5)
128 (%61,8)
0,308
3 (%7,0)
23 (%11,1)
40 (%93,0)
184 (%88,9)
0,96±0,21
1,33±5,15
0,643
3,38±0,89 (4,0)
3,39±0,65 (3,0)
0,396
<50
EF (%)
>50
†Kreatinin; (ort±sd)
††NYHA; ort±SD (medyan)
• Ki-kare test
† : student t test
††: Mann Whitney U test
** p<0.01
27
0,419
Tablo 9’da da görüleceği gibi AF durumuna göre PAH varlığı, SVO varlığı, statin
kullanımı, ACEI kullanımı durumları istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir
(p>0,05) .
AF görülen olgularda kalsiyum kanal blokörü kullanım oranları AF olmayanlardan
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olarak saptanmıştır (p<0,01), (Tablo 9).
AF durumuna göre MI varlığı, sigara kullanımı ve beta bloker kullanım durumları
istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05).(Tablo 9).
EF
ölçümleri
ile
AF
arasında
istatistiksel
olarak
anlamlı
bir
ilişki
saptanmamıştır.(p>0,05), (Tablo 9).
Kreatinin ölçümleri AF durumuna göre istatistiksel olarak anlamlı farklılık
göstermemektedir (p>0,05), (Tablo 9).
AF durumuna göre NYHA sınıflamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05), (Tablo 9).
28
Tablo 10. İntraoperatif ölçümlerin AF durumuna göre değerlendirilmesi
AF
•p
Var
Yok
n (%)
n (%)
1 damar
1 (%2,3)
13 (%6,3)
2 damar
16 (%37,2)
66 (%31,9)
3 damar
20 (%46,5)
80 (%38,6)
4 damar
6 (%14,0)
43 (%20,8)
5 damar
0 (%0,0)
5 (%2,4)
LIMA
34 (%79,1)
187 (%90,3)
0,036*
PACE
3 (%7,0)
9 (%4,3)
0,463
İABP
1 (%2,3)
3 (%1,4)
0,532
12 (%27,9)
40 (%19,3)
0,207
Ort±SD
Ort±SD
(medyan)
(medyan)
Kross zamanı
64,51±24,53
63,91±27,30
0,895
Bypass süresi
97,67±25,20
96,58±38,22
0,858
Isı
29,41±1,91
29,80±2,10
0,272
Greft
İnotrop
0,443
†p
• Ki-kare test
† : student t test
††: Mann Whitney U test
*p<0,05
Tablo 10’ da AF durumuna göre greft sayılarının dağılımları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05) .
AF görülen olgularda LİMA kullanma oranları AF olmayanlardan istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde düşük olarak saptanmıştır (p<0,05), (Tablo 10).
AF durumuna göre İABP varlığı durumları istatistiksel olarak anlamlı farklılık
göstermemektedir (p>0,05), (Tablo 10).
29
AF durumuna göre pacemaker kullanımı ve inotrop kullanımı istatistiksel olarak
anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05), (Tablo 10).
Kross zamanı ve by-pass süresi ölçümleri de AF durumuna istatistiksel olarak anlamlı
farklılık göstermemektedir (p>0,05), (Tablo 10).
Operasyon sırasında alınan ısı ölçümleri ise AF durumuna istatistiksel olarak anlamlı
farklılık göstermemektedir (p>0,05), (Tablo 10).
Tablo 11. CRP düzeylerinin günlere göre dağılımı
Ortalama
SD
CRP operasyon günü
5,48
12,02
CRP 1.gün
138,26
47,26
CRP 2.gün
203,75
54,24
CRP 3.gün
156,01
47,88
CRP 4.gün
120,57
43,44
CRP 5.gün
90,07
38,20
CRP 6.gün
67,97
36,67
Tablo11’de belirtildiği gibi, CRP ölçümleri operasyon gününde 5,48±12,02; birinci
günde 138,26±47,26; ikinci günde 203,75±54,24; üçüncü gün ölçümleri 156,01±47,88;
dördüncü gün ölçümleri 120,57±43,44; beşinci gün ölçümleri 90,07±38,20 ve altıncı gün CRP
ölçümleri 67,97±36,67 olarak saptanmıştır .
Şekil 3’de CRP değerlerinin postoperatif birinci gün yükselmeye başladığı, ikinci gün
en yüksek değerine ulaştığı ve takip eden günlerde giderek azaldığı belirtilmiştir.
30
CRP Düzeyleri
ort
250
200
150
100
50
0
CRP
operasyon
günü
CRP 1.gün
CRP 2.gün
CRP 3.gün
CRP 4.gün
CRP 5.gün
CRP 6.gün
Şekil 3.CRP düzeyleri dağılımı
İlk
AF atağı aşağıdaki
Tablo 12’ de görüleceği gibi operasyon gününde 3 olguda
görülmektedir; birinci günde 10 olguda; ikinci günde 14 olguda; üçüncü günde 8 olguda;
dördüncü günde 5 olguda; beşinci günde 1 olguda ve altıncı günde 2 olguda görülmektedir.27
olguda AF akut, 16 olguda ise AF kronik seyretmiştir.3 olguda iki kez AF atağı saptanmıştır .
Tablo 12 . AF durumunun günlere göre dağılımı
n
%
AF operasyon günü
3
1,2
AF 1.gün
10
4,0
AF 2.gün
14
5,6
AF 3.gün
8
3,2
AF 4.gün
5
2
AF 5.gün
1
0,4
AF 6.gün
2
0,8
31
AF dağılımı
oran (%)
8
7
6
5
4
3
2
1
0
AF
operasyon
günü
AF 1.gün
AF 2.gün
AF 3.gün
AF 4.gün
AF 5.gün
AF 6.gün
Şekil 4. AF durumunun günlere göre dağılımı
Şekil 4’te görüldüğü gibi AF’lu olgulara en fazla postoperatif ikinci ve üçüncü gün
rastlanmıştır.
CRP’nin en yüksek bulunduğu ikinci gün ölçümleri ile AF ikinci gün arasındaki
değerlendirmeyi yaptığımızda;
Tablo 13. İkinci gün CRP ile AF ilişkisi
AF 2.gün
CRP
CRP 2.gün
Var (n=18)
Yok (n=232)
Ort±SD
Ort±SD
217,90±44,88
202,65±54,82
†p
0,251
† : student t test
Tablo 13’de belirtildiği gibi İkinci gün AF dağılımına göre ikinci günkü CRP
düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05). AF görülen
olgularda CRP bir miktar daha yüksek olarak saptanmıştır .
32
Tablo 14.CRP ölçümlerinin AF durumuna göre değerlendirmesi
AF
CRP
Preop
Tepe CRP
Var
Yok
Ort±SD
Ort±SD
5,91±11,23
7,54±15,05
0,503
211.37±40,85
208,37±51,73
0,678
†p
† : student t test
Tablo 14’de belirtildiği gibi AF durumuna göre preop CRP ve tepe CRP ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 15. AF durumuna göre postoperatif kriterlerin değerlendirmesi (n=250)
AF
MG
K
ISI
Hb
yp
Var (n=43)
Yok (n=207)
4 (%9,3)
15 (%7,2)
>2 (n=221)
39 (%90,7)
192 (%92,8)
≤3,5 (n=19)
5 (%11,6)
14 (%6,8)
38 (%88,4)
193 (%93,2)
0 (%0,0)
8 (%3,9)
<38 (n=242)
43 (%100,0)
199 (%96,1)
≤9 gr (n=83)
12 (%27,9)
71 (%34,3)
>9 gr (n=167)
31 (%72,1)
136 (%65,7)
0,418
764,00±404,19
0,023*
≤2 (n=19)
>3,5 (n=221)
≥38 (n=8)
0,643
0,273
0,190
Kanama miktarı
958,13±512,10
Postoperatif MI
0 (%0,0)
2 (%1,0)
Ort±SD
Ort±SD
(medyan)
(medyan)
20,46±27,26
16,63±19,78
0,283
1,83±1,68 (1,0)
1,39±1,34 (1,0)
0,002**
11,79±11,84(8,0)
8,05±5,45 (7,0)
0,001**
Entübasyon süresi
Yoğun bakımda kalış süresi
Hastanede kalış süresi
y : Ki kare test
† : Mann Whitney U test
33
**p<0,01
1,000
†p
Tablo 15’de belirtildiği gibi Postoperatif Mg ölçümleri 2 ve altında olan 19 olgu
bulunmaktadır. Bu olguların 4’de (%9,3) AF görülmektedir; postoperatif Mg düzeyleri ile AF
arasında anlamlı ilişki görülmemektedir (p>0,05).
Postoperatif K ölçümleri 3,5 ve altında olan 19 olgu bulunmaktadır. Bu olguların 5’de
(%11,6) AF görülmektedir; postoperatif K düzeyleri ile AF arasında anlamlı ilişki
görülmemektedir (p>0,05), (Tablo 15).
Postoperatif ısı ölçümleri 38' ve üzerinde olan 8 olgu bulunmaktadır. Bu olguların
hiçbirinde AF görülmemektedir; postoperatif ısı düzeyleri ile AF arasında anlamlı ilişki
görülmemektedir (p>0,05), (Tablo 15).
Hb ölçümleri 9 gr ve altında olan 83 olgu bulunmaktadır. Bu olguların 12’nde (%27,9)
AF görülmektedir; hemoglobin düzeyleri ile AF arasında anlamlı ilişki görülmemektedir
(p>0,05), (Tablo 15).
Kanama miktarı AF görülen olgularda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek
olarak saptanmıştır (p<0,05), (Tablo 15).6 olgu direnajı sebebiyle kanama revizyonuna
alınmıştır.
AF durumuna göre İABP varlığı ve postop MI varlığı durumları istatistiksel olarak
anlamlı farklılık göstermemektedir (p>0,05), (Tablo 15).
AF durumuna göre entübasyon süreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
görülmemektedir (p>0,05), (Tablo 15).
Yoğun bakımda kalış süreleri AF görülen olgularda istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde uzun olarak saptanmıştır (p<0,01), (tablo 15).Yoğun bakımdan servise çıkarılan
hastaların 5’i AF nedeniyle tekrar yoğun bakıma alınmıştır.
Hastanede kalış süreleri de AF görülen olgularda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
uzun olarak saptanmıştır (p<0,01), (Tablo 15).
AF saptanan 43 olgudan 37’sine amiadoron infüzyon ve tablet olarak uygulanmış, 1
olgu dışında sinüs ritmine dönüş sağlanmıştır(%83).3 olgu kendiliğinden, 3 olgu da
magnezyum tedavisi ile sinüs ritmine dönmüştür.
34
Tablo 16. Çalışmaya alınan parametrelerin univaritae ve multivariate sonuçları
Univariate
Multivariate
ODDS(%95 CI)
p
ODDS (%95 CI)
p
3,43 (1,66-7,04)
0,001**
0,32 (0,15-0,74)
0,007**
0,96 (0,36-1,61)
0,483
Cinsiyet; Kadın
1,35 (0,63-2,90)
0,440
HT
4,32 (1,63-11,44)
0,002**
3,25 (1,17-8,90)
0,024*
DM
1,73 (0,89-3,35)
0,101
0,71 (0,36-139)
0,324
1,25 (0,63-2,49)
0,519
3,25 (1,32-7,97)
0,007**
1,02 (0,52-2,00)
0,945
0,71 (0,36-1,37)
0,308
1,62 (0,16-15,94)
0,532
Yaş; >60
BMI; Obez
Statin
ACE inhibitörü
Kalsiyum kanal blokörü
Preoperatif MI
Beta bloker
İABP
1 damar
0,35 (0,04-2,79)
2 damar
1,26 (0,63-2,50)
3 damar
1,38 (0,71-2,67)
4 damar
0,53 (0,21-1,34)
0,355
0,499
Greft
LIMA
PACE
İnotrop
Mg<2 mg
K <3,5
Hb<9
ODDS: ODDS ratio
*p<0,05
0,041*
0,419
0,60 (0,17-2,09)
EF <50
2,79 (1,04-7,32)
0,338
0,181
0,40 (0,17-0,96)
0,036*
1,65 (0,42-6,36)
0,463
1,61 (0,76-3,42)
0,207
1,31 (0,41-4,16)
0,643
1,81 (0,62-5,33)
0,273
0,74 (0,35-1,53)
0,656
0,55 (0,21-1,42)
2,39 (0,65-8,70)
1,77 (0,50-6,16)
0,64 (0,29-1,43)
0,557
0,186
0,370
0,649
CI: Confidence interval
**p<0,01
Ünivariate analiz yöntemi ile, 60 yaş ve üzeri hastalarda AF görülme riski 3,43 kat
artmaktadır, HT olanlarda risk 4,32 kat; DM olanlarda 1,73 kat; ACEI kullananlarda risk 1,25
35
kat; kalsiyum kanal blokörü kullananlarda risk 3,25 kat; IABP kullanılanlarda risk 1,62 kat;
PACE olanlarda risk 1,65 kat; inotrop kullanılanlarda risk 1,61 kat; Mg düzeyi 2’nin altında
olanlarda 1,31 kat; K düzeyi 3,5 olanlarda 1,81 kat artırmaktadır (Tablo 16).
Multivariate değerlendirmeler için yaş, HT, Ca kanal blokörü, LİMA, Mg, K ve Hb
parametrelerini Lojistik Regresyon analizi ile değerlendirdiğimizde; modelin ileri düzeyde
anlamlı (p<0.001) bulunduğu ve Negelkerke R square değerinin 0.185 olarak saptandığı,
modelin açıklayıcılık katsayısının (%83,1) iyi düzeyde olduğu görüldü. Modele en fazla
HT’nun etkisi olduğu, bunun riski 3,25 kat arttırdığı görülmüştür(p:0,041; OR:3,25; CI
%95:1,04-7,32), bunu kalsiyum kanal blokörü kullanımı takip etmiş riski 2,79 kat
arttırmaktadır (OR: 2,79; CI %95:1,09-7,32); yaş parametresi modelde ileri düzeyde anlamlı
bulunmasına rağmen risk oranı düşük olarak saptanmıştır. LİMA, Mg, K ve Hb
parametrelerinin modelde anlamlı bulunmadığı saptanmıştır (Tablo 16).
36
TARTIŞMA
AF; açık kalp cerrahisi sonrası en sık görülen komplikasyonlardan biridir. Koroner
arter baypass greft (KABG) operasyonunu izleyen dönemde AF görülme sıklığı %10-50
arasında bulunmuştur (5-15). Genellikle operasyon sonrası ikinci ve üçüncü günlerde
gelişmektedir (98, 99 ,100).
Yaptığımız çalışmanın sonucunda KPB’a girilerek KPBG operasyonu yapılan 250
hastanın 43’de AF saptanmış (%17,2),en çok operasyon sonrası ikinci günde AF tespit
edilmiştir ve literatür ile uyumludur.
Cerrahi ve anestezideki gelişmeler ile myokard korumasındaki ilerlemelere rağmen bu
aritmilerin sıklığında önemli bir azalma sağlanamamıştır. KPB’ ın sebep olduğu sistemik
enflamatuar yanıtla birlikte aortik kros klemplemeyi takiben gelişen reperfüzyon hasarı
hemodinamik bozulmayla karakterize postoperatif miyokardial hasara yol açar. Ortaya çıkan
AF çoğunlukla geçici olup kalıcı AF’ye dönüşme olasılığı azdır (54).Ancak içinde bulunulan
klinik tabloyu karmaşık hale getirip olumsuz sonuçlara yol açma potansiyeli yüksektir. Bu
aritmi KKY, SVO, renal disfonksiyon, enfeksiyon ve nörokognitif bozulma gibi
komplikasyonların insidansını arttırır (101,102). Postoperatif AF, hastanede kalış süresini
ortalama 2-5 gün uzatır (11, 25). Postoperatif inme riskini ise iki, üç kat arttırır (25).
Cerrahi sonrası AF gelişmesine neden olan risk faktörlerinden bazıları şunlardır:
ilerlemiş yaş, HT, önceden AF, KY, romatizmal kalp hastalığı ve kronik akciğer hastalığı
bulunduğuna dair öykü; cerrahi öncesinde digoksin kullanımı ve beta bloker almamış olma
öyküsü; bikaval kanülasyon; cerrahi sırasında uzun kros klemp zamanı; ve cerrahi sonrası
beta bloker ilaçların kesilmesi ile vazopressör ajan kullanımıdır (55,59,103,104).Joseph
P.mathew ve arkadaşları tarafından KABG operasyonu geçiren 2417 hasta üzerinde yapılmış
bir çalışmada ilerlemiş yaş, erkek cinsiyet, önceden AF, KKY öyküsü ve 100/dk üzerinde
kalp hızı olanlarda AF insidansı yüksek bulunmuştur. Cerrahi sırasında pulmoner ven venting
ve bikaval kanülasyon yapılanlarda, kros klemp süresi uzun olan ve postoperatif pace
kullanılanlarda AF daha fazla bulunmuştur (55).
AF tipik olarak bir yaşlılık hastalığıdır: AF’lu insanların %70 civarındaki bölümü 6585 yaş arasındadır (105). AF prevelansının genel nüfusta %0.4 ile %1 arasında değiştiği ve
yaşla artarak 80 yaş üzerinde %8’e çıktığı hesaplanmıştır (106,107). AF gelişen kadın ve
erkek sayısı yaklaşık olarak birbirine eşit olmasına karşın, 75 yaş üzerindekilerin %60’a
yakını kadındır. Ülkemizde AF prevelansı 40-59 yaş grubunda %0.16; 60 yaş üstünde %2.16
olarak bildirilmiştir (2). Koroner arter bypass cerrahisi sonrası gelişen AF’nin prediktörleri
37
arasında yaş, yapılan çalışmalar arasında tutarlı olan en önemli bağımsız risk faktörüdür
(108). Leitch ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada yaştaki 10 yıllık bir artışın AF riskini %70
arttırdığı tespid edilmiştir (109). Yaşla bağlantılı olarak kalpte fibrozis artışı ve atriyal
dilatasyon kalpde yapısal değişiklikler oluşturur (110). Çalışmamıza dahil edilen 250 hastanın
120’si 60 yaş üzerindedir ve AF saptanan 43 hastanın 31’i bu yaş grubundadır. AF görülme
oranı 60 yaş üzeri olgularda anlamlı düzeyde yüksek orandadır.
Obezite, AF gelişmesi açısından önemli bir risk faktörü olabilir (47). BMİ, normalden
fazla kilolu ve obez kategorilerine doğru ilerledikçe sol atrium boyutlarında kademeli bir artış
olur. Atrium dilatasyonu kronik AF’li olgularda oldukça sık görülen bir durumdur ve çoğu
kez bu duruma kas liflerinde kopukluklar eşlik eder. Valentino Ducceschi ve arkadaşlarının
150 olgu ile yaptıkları çalışmada BMİ>30, sol atrial dilatasyonu olanlarda AF’a daha çok
rastlanmıştır (111). Bu çalışmanın tersine çalışmamızda BMİ>30 olan hastalarda AF gelişme
riski açısından anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.
Bazı çalışmalarda erkeklerde postoperatif AF’un daha sık gözlendiğini belirtmelerine
(112, 113) karşın, yapılan bazı prospektif randomize çalışmalarda cinsiyetin belirleyici faktör
olmadığı gösterilmiştir (52). Bizim çalışmamızda ise takip edilen 250 hastanın 197’sini ve AF
saptanan 43 olgunun 32’sini erkek hastalar oluşturmakla birlikte, AF ile cinsiyet arasında
anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.
AF ile ilişkili özgül kardiovasküler durumlar arasında özellikle sol ventrikül
hipertrofisiyle seyreden HT bulunmaktadır. HT, AF’nun ve tromboemboli gibi AF
komplikasyonlarının gelişmesi açısından en yaygın ve düzeltilme potansiyeli en yüksek,
bağımsız risk faktörüdür. Framingham çalışmasında postoperatif AF gelişen hastaların %
60’nda HT’un olduğu görülmüştür (3). Giuseppe Patti ve arkadaşlarının ARMYDA-3
çalışmasında da sistemik HT ‘nun artmış risk faktörü olduğu doğrulanmıştır (114). Bizim
çalışmamızda da HT görülen olgularda AF oranı istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı
yüksek olarak saptanmıştır (p<0,01). Kan basıncı kontrolü AF’un önlenmesinde elverişli bir
strateji olabilir.
Kalp cerrahi sonrasında AF’un ortaya çıkmaması için önleyici yaklaşımların
incelendiği çok sayıda çalışma yayınlanmıştır (115,116).Koroner arter cerrahisinden sonra
gelişen AF’un önlenmesinde beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri, digoksin ve amiodaron
gibi ilaçlar kullanılmaktadır. En etkili profilaktik tedavi beta bloker verilmesidir. Beta
blokerler aşırı katekolamin salınımından kaynaklanan, akut veya kronik supraventriküler ve
ventriküler aritmilerin önlenmesinde tercih edilmektedir (29,30). Ceyran ve arkadaşlarının
yaptıkları bir çalışmada metoprololün postoperatif AF önlenmesinde etkinliği saptanmıştır
38
(117).Yeni yayınlanan bir metaanaliz, cerrahi sonrasında daha önceden başlanmış olan beta
blokerlerin
kesilmemesi gerektiğini ancak önleyici amaçla tek başına verildiğinde AF
önleyici etkisinin yeterli olmayacağını öne sürmüştür (118). Statinlerin AF üzerindeki yararlı
etkileri birçok araştırmada belirtilmiştir. Retrospektif bir çalışmada, statinlerin kardioversiyon
sonrası AF tekrarını azalttığı gösterilmiştir (119). ARMYDA-3 çalışması atorvastatin
tedavisinin postoperatif AF sıklığını ve hastanede kalış süresini önemli ölçüde azalttığını
göstermiştir (114). AF gelişmesinde RAAS’ın önemi konusundaki veriler giderek artmaktadır
(120). Tek başına ya da diğer tedaviler ile birlikte RAAS inhibisyonu AF başlamasını ya da
sürmesini; atriyal basınç ve duvar geriliminde azalma, sol atrium ve sol ventrikülde fibröz,
dilatasyon ve hipertrofinin önlenmesi, nörohümoral aktivasyonun inhibisyonu, kan basıncını
düşürme, KY’nin önlenmesi ya da azalması ve hipopotaseminin önlenmesi mekanizmalarıyla
önler (99). 56 000 hastayı kapsayan 11 klinik çalışmanın değerlendirmesinde, ACEI ya da
anjiyotensin reseptör blokerlerinin AF oluşumunu ve yinelemesini azaltabileceği belirtilmiştir
(99). Diltiazemin, postoperatif AF’dan korumasına yönelik yapılan bazı çalışmalarda, olumlu
sonuçlar alınmış, bazı çalışmalarda ise daha çok ventrikül hızını kontrol etmek için
önerilmiştir (6,11,121-124). Çalışmamızda preoperatif beta bloker, statin, ACEI veya
anjiotensin reseptör blokeri ve kalsiyum kanal blokeri kullanımı ile postoperatif AF gelişimi
arasındaki ilişki incelendiğinde preoperatif beta bloker, statin, ACEI kullanımı ile postoperatif
AF gelişimi arasında anlamlı ilişki saptanamamıştır. Ancak AF görülen olgularda kalsiyum
kanal blokeri kullanım oranları AF olmayanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek
olarak saptanmıştır (p<0,01).
Cerrahi sırasında AF gelişimine yol açan birçok faktör vardır, bunlar arasında
adrenerjik tonus artışı, enflamasyon, perikardın hasarlanması, atrium myokardının iskemisi,
elektrolit anormallikleri (özellikle hipomagnezemi), inotropik ajan kullanılması, uzun kros
klemp zamanı, bikaval kanülasyon sayılabilir (53,54,55,56,13). Roffman ve Feldman by-pass
greft sayısı arttıkça ve aortik kros klemp süresi uzadıkça supraventriküler aritmi oluşmasının
arttığını göstermişlerdir(125). Çalışmamızda hiçbir olguda bikaval kanülasyon tekniği
kullanılmamıştır. Greft sayısı, aortik kros kemp süresi, KPB süresi, inotrop ve IABP
kullanımı ile postoperatif AF arasında bir ilişki saptanmamıştır. LIMA kullanılanlarda AF’a
daha az rastlanmıştır.
KPB, rahat ve güvenli anastomoz sağlamasına rağmen sistemik bir enflamatuar yanıt
ortaya
çıkarmaktadır.
Gelişen
sistemik
enflamatuar
yanıt
da
postoperatif
organ
disfonksiyonuna yol açarak mortalite ve morbiditeyi arttırmaktadır. CRP her türlü enflamatuar
stimulusa yanıt olarak hızla karaciğerden salınan bir proteindir ve artmış kardiovasküler
39
komplikasyon ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (126,127). ARMYDA-3 çalışmasında
postoperatif tepe CRP seviyelerinin AF bulunan hastalarda yüksek olduğu saptanmış ve çok
değişkenli analizde medyan değer üzerindeki CRP değerlerinin artmış risk ile ilişkili olduğu
gösterilmiştir (114). Bruins P ve arkadaşları tarafından postoperatif
CRP düzeyi ile
postoperatif aritmilerinin aynı zamanda (postoperatif ikinci ve üçüncü gün) tepe yaptığı
belirtilmiştir (128). Bizim çalışmamızda da benzer şekilde en yüksek CRP değerine
postoperatif 2. gün rastlanmış olup, en çok AF’lu olgu sayısı da aynı gün tespit edilmiştir. AF
görülen olgularda CRP bir miktar daha yüksek olarak saptanmıştır. Ancak istatiksel olarak AF
ile CRP arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.
Serum Mg düzeyleri genel olarak cerrahi sonrası düşer. Operasyondan sonra hastalara
profilaktik magnezyum klorür verilen bir çalışmada normal Mg’u olanlarda düşük olanlara
göre AF oranı anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur (62). Çalışmamızda ise
hipomagnezemi ile AF arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.
Postoperatif AF genellikle ölümcül değildir ancak ciddi morbiditeye, uzamış
hastanede yatış süresine ve maliyete neden olur (55,101,102).Çalşmamızda yoğun bakımda ve
hastanede kalış süreleri AF görülen olgularda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde uzun olarak
saptanmıştır (p<0,01). Yoğun bakımdan servise çıkarılan hastaların 5’i AF nedeniyle tekrar
yoğun bakıma alınmıştır. Kanama miktarı AF görülen olgularda istatistiksel olarak anlamlı
düzeyde yüksek olarak saptanmıştır (p<0,05).6 olgu direnajı sebebiyle kanama revizyonuna
alınmıştır.
AF tedavisinde amiodaron hem ventrikül hızının kontrolünde, hem de sinüs ritminin
tekrar sağlanmasında önemli etkinliği olan bir ilaç olarak kabul görmüştür (98,99).
Amiodaron, beta blokerler gibi membran stabilizan etkisiyle, başlangıçta i.v. infüzyon ve
sonrasında oral idamesi ile AF tedavisinde en etkin tedavi protokolü olarak ön plana
çıkmaktadır (98,99). Kliniğimizde postoperatif AF tedavisinde rutin olarak amiodaron
kullanılmakta olup sonuçlarımıza göre AF saptanan 43 olgudan 37’sine amiodaron
uygulanmış, 36’nda sinüs ritmine dönüş sağlanmıştır.
Çalışmamızın önemli bir sınırlaması AF belirlenmesinde holter monitörünün
kullanılamamış olmasıdır. Yoğun bakımda sürekli monitör, serviste ise şikayet üzerine veya
belli aralıklarla çekilen 12 derivasyonlu EKG ile AF değerlendirildi. Bu durumda kısa süreli ,
asemptomatik, kendi kendine düzelen paroksismal AF atakları değerlendirilememiş olabilir.
40
SONUÇ
AF koroner arter cerrahisi sonrası en sık görülen aritmidir. Cerrahi ve anestezideki
gelişmeler ile myokard korumasındaki ilerlemelere rağmen atriyal fibrilasyonların gelişme
sıklığında önemli bir azalma sağlanamamıştır. AF postoperatif morbiditeyi arttırken,
hastanede kalış süresini ve tedavi masraflarını da arttırır Çalışmamız sonucunda ileri yaştaki,
hipertansif, preoperatif kalsiyum kanal blokeri kullanan ve postoperatif direnajı fazla olan
hastalarda AF daha yüksek oranda saptanmıştır. AF tespit edilen hastaların yoğun bakım ve
hastanede kalış sürelerinin daha uzun olduğu gözlenmiştir. Koroner komplikasyonlardan
bağımsız bir risk faktörü olarak görülen CRP postoperatif ikinci gün en yüksek değerine
ulaşmış, AF atağına en fazla rastlanan gün ile uyumlu olduğu görülmüştür. Postoperatif
dönemde CRP değerleriyle mortalite ve morbidite arasında bir ilişkinin varlığı bilinmektedir.
AF saptanan olgularda CRP bir miktar yüksek olarak tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, KABG cerrahisi geçirecek hastaların cerrahi öncesinde risk faktörleri
yönünden değerlendirilmesinin postoperatif dönemde gelişebilecek AF’nu önleyici tedbirlerin
alınmasında yol gösterici ve faydalı olacağını düşünmekteyiz.
41
ÖZET
Koroner arter bypass cerrahisi sonrası gözlenen en sık ritm bozukluğu olan AF’da risk
faktörlerini belirlemek amacıyla yaptığımız çalışmamızda KABG operasyonu planlanan 250
hasta prospektif olarak izlendi. Koroner arter cerrahisi dışında ilave operasyonları olan, acil
girişim yapılan, hipertroidi olan, preoperatif AF’u olan, KRY’i olan, antienflamatuar ilaç
kullanan hastalar çalışma dışı bırakıldılar. Her hastanın operasyon öncesi; yaş, cinsiyet, boy,
kilo, BMİ, NYHA sınıflaması,HT, DM, KOAH, KRY, PAH, CVO, MI, EF, preoperatif
kullanılan
ilaçlar(beta
bloker,
statin,
ACEI,
kalsiyum
kanal
blokeri,
digoksin),
laboratuar(CRP, kreatinin, K, Mg) değerleri, operasyon sırasında; LİMA kullanımı, greft
sayısı, KPB ve kros klemp zamanı, PACE, inotrop, İABP kullanımı, operasyon sonrası
inotrop, İABP kullanımı, total direnaj miktarı, laboratuar (K, Mg, Hb) değerleri, RY, MI,
operasyon gününden postoperatif 6.güne dek günlük CRP ve AF takipleri, entübasyon süresi,
yoğun bakım ve hastane kalış süreleri, AF olanların tedavi protokolleri kaydedildi.
Takip edilen 250 hastanın 43’ünde (%17.2) AF tespit edildi. İstatiksel olarak ileri yaş,
HT, preoperatif kalsiyum kanal blokeri kullanma ve direnajı fazla olanlar ile AF arasında
anlamlı bir ilişki olduğu saptandı. Postoperatif CRP AF olgularında bir miktar yüksek olarak
ölçüldü. CRP değerinin tepe yaptığı gün ile en fazla AF saptanan gün postoperatif ikinci gün
oldu. Postoperatif AF yoğun bakım ve hastanede kalış sürelerinin uzamasına sebep oldu.
42
KAYNAKLAR
1. ACC/AHA/ESC Guidelines for the management of patients with Atrial Fibrilation.: J
Am. Coll Cardiol. 2001; Vol 38, No.4.
2. Onat A. Erişkinlerimizde kalp hastalıkları prevalansı, yeni koroner olaylar ve kalpten
ölüm sıklığı. TEKHARF çalışması verileri. A. Onat, Editör. İstanbul: Ohan
matbaacılık; 2000.s.16-23.
3. Kannel WB, Abbott RD, Savage DD, McNamara PM. Epidemiologic features of
chronic atrial fibrilation: The Framingham study. N Engl J Med 1982;306:1018-1022.
4. Wolf PA, Abbott RD, Kannel WB. Atrial fibrilation: A major contributor to stroke in
the elderly. The Framingham study. Arch Inter Med 1987;147:1561-1564.
5. Benjamin EJ, Levy D, Vaziri SM, D’Agostino RB, Belanger AJ, Wolf PA.
Independent risk factors for atrial fibrilatoin in a population- based cohort. The
Framingham Heart Study. JAMA 1994;271:840-4.
6. Adalet K. Atriyal fibrilasyonun güncel farmakolojik tedevasi. Türk kardiyol Dern Arş
2002;30:104-18.
7. Marso SP, Griffin BP, Topol EJ. Manual of cardiovascular medicine. Phiadephia:
Lippincott Williams & Wilkins;2000.
8. Pichlmaier AM, Lang V, Harringer W, Heublein B, Schaldach M, Heaverich A.
Prediction of the onset of atrial fibrillation after cardiac surgery using the monophasic
action potential. Heart 1998;80:467-72.
9. Aslan Ö, Güneri S. Atrial Fibrilasyonun elektrofizyolojik temelleri. Anadolu Kardiyol
Derg 2002;3:244-52.
10. Paul DL, Tidwell SL, Guyton SW, Harvey E, Woolf RA, Holmes JR, et al. Beta
blockade to prevent atrial dysrhythmias following coronary bypass surgery. Am J Surg
1997;173:419-21.
11. Tisdale JE, Pahdi ID, Goldberg AD, Silverman NA, Webb CR, Higgins RS, et al. A
randomized, double-blind comparison of intravenous diltiazem and digoxin for atrial
fibrillation after coronary artery bypass surgery. Am Heart J 1998;135;739-47.
12. Gentili C, Giordano F,Alois A,Massa E,Bianconi L.Efficacy of intravenous
propafenone in acute atrial fibrillation complicating open-heart surgery. Am Heart J
1992;123:1225-8.
43
13. Kalman JM, Munawar M, Howes LG Louis WJ, Buxton BF, Gutteridge G, et al.
Atrial fibrillation after coronary artey by-pass grafting is associated with sympathetic
activation. Ann Thorac Surg 1995;60:1709-15.
14. Dixon FE, Genton E, Vacek JL, Moore CB, Landry J, Factors predisposing to
supravetricular tachyarrhythmias after coronary artery bypass grafting. Am J Cardiol
1986;58:476-8
15. Ad N, Snir E, Vidne B.A,Golomb E. Potentiel preoperative markers for the risk of
developing atrial fibrillation after cardiac surgery. Semin Thorac Cardiovasc Surg.
1999;11:308-13.
16. Creswell LL, Schueslesler RB, Rosenbloom M. Cox JL., Hazards of post-operative
atrial arrhythmias, Ann Thorac Surg. 1993; 56: 539 – 549.
17. Creswell LL, Damiano RJ. Postoperative atrial fibrillation: an old problem crying for
new solutions. J Thorac Cardiovasc Surg. 2001; 121: 638 – 641.
18. Aranki SF, Shaw DP, Adams DH, Rizzo RJ. Couper GS, VanderVliet M, Collins JJ Jr,
Cohn LH, Burstin HR, Predictors of atrial fibrillation after coronary artery surgery;
current trends and impact on hospital resources, Circulation. 1996;94: 390 – 397.
19. Ommen SR, Odell JA, Stanton MS. Atrial arrhythmias after cardiothoracic surgery. N
Engl j Med 1997;336:1429-34.
20. Engelman MD, Svendsen JH. Inflammation in the genesis and perpetuation of atrial
fibrillation. Eur Heart J 2005; 26: 2083 – 92.
21. Boos CJ, Anderson RA, Lip GY. Is atrial fibrillation an inflammatory disorder? Eur
Heart J 2006; 27: 136 – 49.
22. Ehrlich JR, Hohnloser SH, Nattel S. Role of angiotensin system and effects of its
inhibition in atrial fibrillation: clinical and experimental evidence. Eur Heart J 2006;
27: 512 – 8.
23. Brasier AR, Recinos A 3rd, Eledrisi MS: Vascular inflammation and the renin
angiotensin system. Arterioscler Thromb Vasc Biol 2002; 22: 1257 – 1266.
24. Chung MK, Martin DO, Sprecher D, Wazni O, Kanderian A, Canes CA, Bauer JA,
Tchou PJ, Niebauer MJ, Natale A, et al. C- reactive protein elevation in patientd with
atrial arythmias; inflammatory mechanisms and persistance of atrial fibrillation.
Circulation 2001: 104: 2886 – 2891
25. Butler J, Harriss DR, Sinclar M, Westaby S, Amiodarone prophylaxis for tachycardias
after coronary artery surgery: a randomized, double blind placebo controlled tril. Br
Heart 1993;70:56-60.
44
26. Lefer DJ: Statins as potent antiinflammatory drugs. Circulation 2002; 106: 2041 –
2042.
27. Pruefer D, Makowski J, Schnell M, Buerke U, Dahm M, Oelert H, Sibelius U,
Grandel U, Grimminger F, Seeger w, Meyer J, Darius H, Buerke M: Simvastatin
inhibits inflammatory properties of Staphylococcus aureus alpha- toxin. Circulation
2002; 106: 2104 – 2110.
28. Pedersen OD, Bagger H, Kober L, Torp- Pedersen C: Trandolapril reduces the
incidence of atrial fibrillation after acute myocardial infarction in patients with left
ventricular disfunction. Circulation 1999; 100: 376 – 380.
29. Ali IM, Sanalla AA, Clark V: Beta-blocker effect on postoperative atrial fibrillation.
Eur J Cardiothorac Surg 1997;11:1154-7.
30. Nystrom U, Edvardsson N,Berggren H,Pizzarelli GP, Radegran K:oral sotalol reduces
the incidence of atrial fibrillation after coronary artery by-pass surgery. Torac
Cardiovasc Surg 1993;41:34-7.
31. Stephenson LW . History of cardiac surgery. In: Edmuns LH Jr, Cohn LH ed. Cardiac
surgery in the adult. New York, McGraw-Hill Companies, 2003:3-29.
32. Edmuns LH Jr, Hessel EA, Colman RW, Menasche P, Hammon JW Jr. Extracorporeal
circulation. In: Edmuns LH Jr, Cohn LH ed. Cardiac surgery in the adult. New York,
McGraw-Hill companies, 2003: 315-87.
33. Craddock PR, Fehr J, Brigham KL, et al. Complement and leukocyte-mediated
pulmonary dysfunction in hemodialysis. N Engl J Med 296:769,1977.
34. Sladen RN, Berkowity DE, Cardiopulmonary bypass and the lung in Gravlee GP
Davis RF Utley JR(eds). Cardiopulmonary bypass. Baltimore, Williams&Wilkins,
p:468,1993.
35. Mangano CM, Hill L, Cartwright CR, Hindman BJ. Cardiopulmonary bypass and the
anesthesiologist. In: Kaplan JA ed. Cardiac anesthesia. Philedephia, WB Saunders
Company, 1999: 1061-1100.
36. Stary HC, Chandler AB, Glagov S et al. A definition of the initial, fatty steak, and
intermediate lesions of atherosclerosis: A report from the Committee on Vascular
Lesions of the Council on Arteriosclerosis, American Heart Associtaion. Circulation
1994;89:2462-2478.
37. Tuman KJ, McCarthy RJ, Najafi H, Ivankovich AD. Differantial effects of advanced
age on neurologic and cardiac risks of coronary artery operations. J Thorac Cardiovasc
Surg 104. 1510, 1992.
45
38. Clark RE, Brillman J, Davis DA, et al. Microemboli during coronary artery by-pass
grafting. J Thorac Cardiovasc Surg 109:249, 1995.
39. Blauth CI. Macroemboli and microemboli during cardiopulmonary bypass. Ann
Thorac Surg 59: 1300, 1995.
40. Wareing TH, Davşla-Roman VG, Barzilai B, et al. Management of the severely
atherosclerotic ascending aorta during cardiac operations. A strategy for detection and
treatment. J Thorac Cardiovasc Surg 103:453, 1992.
41. Fuster V, Alexander RW, O’Rourge RA. Hurst’s The Heart, 2002; 49;1525-1549.
42. Prystowsky EN, Katz AM. Atrial fibrilation. In: Textbook of Cardiovascular
Medicine. Philadelphia: Lippincott-Raven, 1998:1661.
43. Camm AJ. Preface. In Murgatroyd FD, Camm AJ, Editors: Non pharmacological
Treatment of atrial fibrilation. Armong, NY: Futura Publ. Co;1997.
44. Friberg J, Buch P, Scharling H, et al. Rising rates of hospital admissions for atrial
fibrilation. Epidemiology 2003;14:666-72.
45. Psaty BM, Manolio TA, Kuller LH,et al. Incidence of and risk factors for atrial
fibrillation in older adults. Circulation 1997;96:2455-61.
46. Levy S, Maarek M, Coumel P, et al. Characterization of different subsets of atrial
fibrillation in general practice in France:the ALFA study. The College of French
Cardiologist. Circulation 1999;99:3028-35.
47. Frost L, Hune LJ, Vestergaard P,. Overweight and obesity as risk factors for atrial
fibrilation or flutter: the Danish Diet, Cancer, and Health study. Am J Med
2005;118:489-95.
48. Wang TJ, Parise H, Levy D, et al. Obesity and the risk of new-onset atrial fibrilation.
JAMA 2004;292:2471-7.
49. Maisel WH. Autonomic modulation preceding the onset of atrial fibrillation. J Am
Coll Cardiol 2003;42:1269-70.
50. Reddle JD, Khurana S, Marzan R, McCullough PA, et al. Prophylactic oral
amiodarone compared with placebo for prevention of atrial fibrillation after coronary
artery by-pass surgery. Am Heart J 1999; 138: 144-150.
51. Almassi GH, Schowalter T, Nicolosi AC, et al. atrial fibrillation after cardiac surgery:
a major morbid event? Ann Surg 1997; 226-501.
52. Funk M, Richards SB, Desjardins J, Bebon C. Incidince, timing, symptoms, and risk
factors for atrial fibrillation after cardiac surgery. A m J Crit Care 2003;12:424-435.
46
53. Maisel WH, Rawn JD, Stevenson WG. Atrial fibrillation after cardiac surgery. Ann
Intern Med 2001;135:1061-73.
54. Chung MK. Cardiac surgery: potoperative arrhythmias. Crit Care Med 2000;28(10
Suppl): N136-44.
55. Mathew JP, Parks R, Savino JS, Friedman AS, Koch Mangano DT. Atrial fibrillation
following coronary artery by-pass graft surgery: predictors, outcomes and resource
utilazation. Multicenter study of perioperative Ischemia Research Group. JAMA
1996;276:300-6.
56. Knotzer H, Mayr A, Ulmer H, et all. Tachyarrhythmias in a surgical intensive care
unit: a case-controlled epidemiologic study. Intensive care Med 2000;26:908-14.
57. JayamVKS, Flaker GC, Jones JW. Atrial fibrillation after coronary by-pass: etiology
and pharmagologic prevention. Cardiovasc Surg 2002;10:351-8.
58. Kalman JM, Munawar M, Howes LG, et all. Atrial fibrillation after coronary artery
by-pass grafting is associated with sympathetic activation. Ann Thorac Surg.
1995;60:1709-15.
59. Adams DC, Heyer EJ, Simon AE,et al. Incidence of atrial fibrillation after mild or
moderate hypothermic cardiopulmonary by-pass.Crit Care Med 2000;28:309-11.
60. Knotzer H, Dünser MW, Mayr AJ, Hasibeder WR. Postbypass arrhythmias:
pathophysiology, prevention and therapy Current Opinion in Critical Care
2004;10:330-5.
61. Mendes LA, Connelly GP, McKenney PA, et all. Right Coronary artery stenosis: an
independent predictor of atrial fibrillation after coronary artery by-pass surgery. J Am
Coll Cardiol 1995;25:198-202.
62. England Mr, Gordon G, Salem M, Chemolv B. Magnesium administration and
dysryhthmias after cardiac surgery. A placebo controlled, double-blind, randomized
trial JAMA 1992;268:2395.
63. Wahr JA, Parks R, Boisvert D, et al. Preoperative serum potassium levels and
preoperative outcomes in cardiac surgery patients. Multiceter study of preoperative
Ischemia Research Group. JAMA 1999;281:2203.
64. Lip GYH. Does atrial fibrillation confer a hypercoagulable state? Lancet
1995;346:1313-4
65. Verheule S, Wilson E, Everett T, et al. Alterations in atrial electrophysiology and
tissue structure in a canine model of chonıc atrial dilation due to mitral regurgitation.
Circulation 2003;107: 2615-22.
47
66. Pokharel S, Van Gell PP, Sharme UC, et al. Increased myocardial collagen content in
transgenic rats overexpressing cardiac anjiotensin converting enzyme is related to
enhanced breakdown of N-acetyl-Ser-Asp-Lys-Pro and increased phosphorylation of
Smad2/3. Circulation 2004;110:3129-35.
67. Goette A, Staack T, rocken C,et al.Increased expression of extracellular signalregulated kinase and anjiotensin converting enzyme in human atria during atrial
fibrillation.J Am coll Cardiol 2000;35:1669-77.
68. Kumagai K, Nakashima H, Urata H,et al.Effects of anjiotensin II type 1 receptor
antagonist on electrical and structural remodeling in atrial fibrillation. J Am Coll
Cardiol 2003;41:2197-204.
69. Kopecky SL, Gersh BJ, McGoon MD,et al. The natural history of lone atrial
fibrillation. A population-based study over three decades. N Engl J Med
1987;317:669-74.
70. Halperin JL, Hart RG. Atrial fibrillation and stroke: new ideas, persisting dilemmas.
Stroke 1988;19:937-41.
71. Bogousslavsky, Van Melle G, Regli F, et al. Pathogenesis of anterior Circulation
stroke in patients with nonvalvular atrial fibrillation: the Lausanne Stroke Registry.
Neurology 1990;40:1046-50.
72. Miller VT, Rothrock JF, Pearce LA, et al. Ischemic Stroke in patients with atrial
fibrillation: effect of aspirin according to Stroke mechanism. Stroke Prevention in
Atrial Fibrillation Investigators. Neurology 1993; 43: 32-6.
73. Hart RG, Pearce LA, Miller VT, et al. Cardioembolic vs.noncardioembolic strokes in
atrial fibrillation: frequency and effect of antithrombotic agents in the Stroke
prevention in atrial fibrillation studies. Cerebrovasc Dis 2000; 10:39-43.
74. Blackshear JL, Pearce LA, Hart RG, et al. Aortic plague in atrial fibrillation:
prevalence, predictors and thromboembolic implications. Stroke 1999;30:834-40.
75. Fang MC, Singer DE, Chang Y, et al. Gender differences in the risk of ischemic
Stroke and peripheral embolism in atrial fibrillation: the An-Ticoagulation and Risk
factors in Atrial fibrillation(ATRIA) study. Cırculation 2005;112:1687-91.
76. Krahn AD; Klein GJ, Kerr CR, et al. How useful is thyroid function testing in patients
with recent-oncet atrial fibrillation? The Canadian Registry of Atrial Fibrillation
Investigators. Arch Intern Med 1996;156:2221-4.
77. Dent JM. Role of echocardiography in the evaluation and management of atrial
fibrillation. Cardiol Clin 1996;14:543-53.
48
78. Cooper HA, Bloomfield DA, Bush DE, et al. Relation between achieved heart rate and
outcomes in patients with atrial fibrillation(from the Atrial Fibrillation Follow-up
Investigation of Rhythm Management(AFFIRM) Study). Am J Cardiol 2004;93:124753.
79. Van Gelger IC, Hagens VE, Bosker HA, et al. A comporasion of rate control and
rhythm control in patients with recurrent persistent atrial fibrillation. N Engl J Med
2002;347:1834-40.
80. Hart RG, Pearce LA, McBride R, et al. Factors assaciated with ischemic Stroke during
aspirin therapy in atrial fibrillation: analysis of 2012 participants in the SPAF I-III
clinical trials. The Stroke Prevention in Atrial Fibrillation (SPAF) Investigators.
Stroke 1999;30:1223-9.
81. Hart RG, Tonarelli SB, Pearce LA. Avoiding central nervous system bleeding during
antithrombotic therapy: recent data and ideas. Stroke 2005;36:1588-93.
82. Albers GW, Diener HC, Frison L, et al. Ximelagatran vs. warfarin for Stroke
prevention in patients with nonvalvular atrial fibrillation: a randomized trial. JAMA
2005;293:690-8.
83. Hylek EM, Skates SJ, Sheehan MA, et al. An analysis of the lowest effective intensity
of prophylactic anticoagulation for patients with nonrheumatic atrial fibrillation. N
Engl J Med 1996;335:540-6.
84. Gosseling AT, Crijns HJ, Van Gelder IC, Hillige H, Wiesfeld AC, Lie KI: Low dose
amiodarone for maintenance of sinus rhythm after cardioversion of atrial fibrillation or
flutter. JAMA 1992;267:3289-93.
85. Haissaguerre M, Jais P, Shah DC, et all: Spontaneous initiation of Atrial Fibrillation
by Ectopic Beats Originating in the Pulmonary Veins. N Engl J Med 1998;339:659666.
86. Cox JL, Boineau JP, Schuessler RB, et all: successful surgycal treatment of atrial
fibrillation. Review and clinical up date. JAMA 1991;266:1976-1980.
87. Carlsson J, Tebbe U, Rox J, et all: for the ALKK – study Group. Cardioversion of
atrial fibrillation in the elderly. Am J Cardiol 1996;78:1380-4.
88. Suttorp MJ, Kingma JH, Jessurun ER, et al. The value of class IC antiarrhythmic
drugs for acute conversion of paroxysmal atrial fibrillation or flutter to sinus rhythm. J
Am Coll Cardiol 1990;16:1722-7.
89. Platio EV, Michelson EL, Porterfield JK, et al. Esmolol versus verapamil in the acute
treatment of atrial fibrillation or atrial flutter. Am J Cardiol 1989;63:925-9.
49
90. Yasojima K, Schwab C, McGeer EG, McGeer PL. Generation of C-reactive protein
and complement components in atherosclerotic plaques.Am J Pathol 2001;158:103951.
91. Ridger PM, Hennekens CH, Buring JE, et al. C-reactive protein and other markers of
inflamation in the prediction of cardiovascular disease in women. N Engl J Med.
2000;342:836-43.
92. Topol Eric J. Acute Coronary Syndromes. Marcell Dekker; 2001: 7-13,602.
93. Ridker PM. Clinical application of C-reactive protein for cardiovascular disease
detection and prevention. Circulation 2003;107:363-9.
94. Ridker PM; Rifai N, Rose L, et all Comparision of C-reactive protein and low density
lipoprotein cholesterol level in the prediction of first cardiovascular event. N Engl J
Med 2002;37:1557-65.
95. Edward TH. Yeh MD, James T, Willerson MD. Coming of age of C-reactive protein.
Using inflammation markers in cardiology circulation 2003;107:370-2.
96. Verma S, Wang CH, Li SH et all. A self-fulfilling prophecy: C-reactive protein
attenuates
nitric
oxide
production
and
inhibits
angiogenesis.
Circulation
2002;106:913-9.
97. Redberg RF Rifai N, Gee L, Ridker PM. Lack of association of C-reactive protein and
coronary calcium by electron beam computed tomography in post menopausal
women: implications for coronary artery disease screening . J Am Coll Cardiol
2000;36:39-43.
98. Hogue CW Jr, Hyder ML,. Atrial fibrillation after cardiac operation: Risks,
mechanism and treatment. Ann Thorac Surg 2000;69:300-6.
99. Eagle KA, Guyton RA, Davidoff R, Ewy GA, Fonger J, Gardner TJ, et al. ACC/AHA
Guidelines for coronary artery
bypass graft surgery: A Report of the American
College of Cardiology/American Heart Association Task Force on Practice
Guidelines. J Am Coll Cardiol 1999;34:1262-347.
100. Ducceschi V, D’Andrea A, Liccardo B, et al. Perioperative clinical predictors of atrial
fibrillation occurance following coronary artery surgery. Eur J Cardiothorac Surg
1999;16:435-9.
101. Ommen SR, OdellJA, Stanton MS. Atrial arrhythmias after cardiothoracic surgery. N
Engl J Med. 1997;336:1429-1434.
102. Houge CW Jr, Creswell LL, Gutterman DD, Fleisher LA; American College of Chest
Physicians. Epidemiology, mechanisms and risks: American College of Chest
50
Physicians guidelines fort he prevention andmanagement of postoperative atrial
fibrillation after cardiac surgery. Chest. 2005;128:9-16.
103. DiDomenica RJ, Massad MG. Pharmacologic Strategies for Prevention of Atrial
Fibrillation After Open Heart Surgery.Ann Thorac Surg 2005;79:728-40.
104. Weber Uk, Osswald S, Huber M, et al. Selective versus nonselective antiarrhythmic
approach for prevention of atrial fibrillation after coronary surgery: is there a need for
preoperative risk stratification? A prospective placebo-controlled study using low dose
sotalol. Eur Heart J 1998;19:794-800.
105. Feinberg WM, Blackshear JL, Laupacis A, Kronmal R, Hart RG. Prevalence, age
distribution, and gender of patients with atrial fibrillation. Analysis and implications.
Arch Intern Med 1995;155:469-73.
106. Go As, Hylek EM, Phillips KA, et al. Prevalence of diagnosed atrial fibrillation in
adult: national implications for rhythm management and Stroke prevention: the
AnTicoagulation and Risk Factors in Atrial Fibrillation(ATRIA) Study. JAMA
2001;285:2370-5.
107. Furberg CD, Psaty BM, Manolio TA, et al. Prevalence of atrial fibrillation in elderly
subjects (the Copenhagen City Heart Study).Am J Cardiol 2003;92: 1419-23.
108. William H. Maisel, MD, MPH; James D. Rawn, MD; William G.Stevenson, MD.
Atrial fibrillation after cardiac surgery. Ann Intern Med 2001;135:1061-73.
109. Leitch JW, Thomson D, Baird DK; Harris PJ. The importance of age as a predictor of
atrial fibrillation and flutter after coronary artery
by-pass grafting. J Thorac
Cardiovasc Surg. 1990;100:338-42.
110. Davies MJ, Pomerance A. Pathology of atrial fibrillation in man. Br Heart J.
1972;34:520-5.
111. Valentino D, Antonello DA, Biagio LI,et al. Perioperative clinical predictors of atrial
fibrillation occurrence following coronary artery surgery.Eur Jour of Cardio-thoracic
Surg 1999;16:435-39.
112. Aranki SF, Shaw DP, Adams DH, Rizzo RJ, Cuper GS; VanderVliet M, et al.
Predictors of atrial fibrillation after coronary artery surgery. Current trends and impact
on hospital resources. Cırculation 1996;94:390-7.
113. Mendes LA, Connelly GP, McKenney PA, Podrid PJ, Cupples LA, Shemin RJ, et al.
Right coronary artery stenosis: an independent predictor of atrial fibrillation after
coronary artery by-pass . J Am Coll Cardiol. 1995;25:198-202.
51
114. Giuseppe Patti, Massimo Chello, Dario candura, et al. Randomized Trial of
Atorvastatin for Reduction of Postoperative Atrial Fibrillation in Patients Undergoing
Cardiac Surgery (ARMYDA-3). Circulation. 2006;114:1455-1461.
115. Crystal E, Connolly SJ, Sleik K, et al. Interventions on prevention of postoperative
atrial fibrillation in patients undergoing heart surgery: a meta-analysis. Cırculation
2002;106:75-80.
116. Budeus M, Hennersdorf M, Perings S, et al. Amiadorone prophylaxis for atrial
fibrillation of high-risk patients after coronary bypass grafting: a prospective, doubleblinded, placebo-controlled, rondomized study. European Heart Journal 2006;27:158491.
117. Ceyran H, Tezcaner T,Taşdemir K, Emiroğulları ÖN, Andaç MH, Akçalı Y.Koroner
arter cerrahisinden sonra atrial fibrilasyonun önlenmesinde Metoprolol’ün etkisi.T
Klin Damar cerrahisi 2003;4:139-143.
118. Burgess DC, Kilborn MJ, Keech AC. Interventions for prevention of postoperative
atrial fibrillation and its cardiac complications after surgery: a meta-analysis. Europen
Heart Journal 2006;27:2846-57.
119. Siu CW, Lau CP, Tse HF. Prevention of atrial fibrillation a diversion. Am J Cardiol.
2003;92:1343-45.
120. Nattel S, New ideas about atrial fibrillation 50 years on. Nature 2002;415:219-26.
121. Healey JS, Baranchuk A, Crystal E, et al. Prevention of atrial fibrillation with
anjiotensin converting enzyme inhibitors and anjiotensin receptor blockers: a metaanalysis. J Am Coll Cardiol 2005;45:1832-9.
122. Bharucha DB, Kowey PR. Management and prevention of atrial fibrillation after
cardiovascular surgery. Am J Cardiol 2000;85(Suppl 10A):20D-24D.
123. Aral A, Eren NT, Özberrak H, Çorapçıoğlu T. Aortik kros klemp öncesi uygulanan
diltiazem ile myokard hasarlanmasının önlenmesi. MN Kardioloji 1995;2:40-7.
124. Amar D, Roistacher N, Rusch VW, Leung DH, Ginsburg I, Zhang H, et al. Effects of
diltiazem prophylaxis on the incidence and clinical outcome of atrial arrhythmias after
thoracic surgery. J Thorac Cardiovasc Surg 2000;120:790-8.
125. Roffman JA, Fieldman A. Digoxin and propranolol in the prophylaxis of
supraventricular tachydysrhythmias after coronary artery bypass surgery. Ann Thorac
Surg 1981;31:496-501.
52
126. Liuzzo G, Biasucci LM, Gallimore JR, et al. The prognostic value of C-Reactive
Protein and serum amyloid a protein in severe unstable angina. N Engl Med.
1994;331:417-24.
127. Ridger PM, Rifai N, Pfeffer MA, et al. Fort he cholesterol and recurrent events
(CARE) investigators inflamation, pravastatin and the risk of coronary events after
myocardial infarction in patients with avarage cholesterol levels. Circulation
1998;98:839-44.
128. Bruins P, Velthuis H, Yazdanbakhsh AP, Jansen PG, et all. Activation of the
complement system during and after cardiopulmoner bypass surgery: postsurgery
activation involves C- reactive protein and is associated with postoperative
arrhythmia. Circulation 1997;96:3542-48.
53
TABLOLAR
Tablo 1. Hastalarda AF’ye yatkınlık oluşturan etyolojiler ve faktörler
8
Tablo 2. Kalp cerrahisi sonrası ortaya çıkan AF için risk faktörleri
11
Tablo 3. AF tedavi seçenekleri
15
Tablo 4. AF hastalarında sinüs ritmini sürdürmek için kullanılan ilaç dozları
16
Tablo 5. AF hastalarında antitrombotik tedavi
16
Tablo 6. AF’ nun farmakolojik kardiyoversiyonunda kullanılan
19
antiaritmik ilaçlar, dozajları ve yan etkileri
Tablo 7. Hastaların demografik ve preoperatif özellikleri
24
Tablo 8. Tanımlayıcı özelliklerin AF durumuna göre değerlendirmesi
25
Tablo 9. Preoperatif verilerin AF durumuna göre değerlendirilmesi
27
Tablo 10. İntraoperatif ölçümlerin AF durumuna göre değerlendirilmesi
29
Tablo 11. CRP düzeylerinin günlere göre dağılımı
30
Tablo 12. AF durumunun günlere göre dağılımı
31
Tablo 13. İkinci gün CRP ile AF ilişkisi
32
Tablo 14. CRP ölçümlerinin AF durumuna göre değerlendirmesi
33
Tablo 15. AF durumuna göre postoperatif kriterlerin değerlendirmesi
33
Tablo 16. Çalışmaya alınan parametrelerin univaritae ve multivariate sonuçları
35
ŞEKİLLER
Şekil 1. AF durumuna göre yaş dağılımı grafiği
26
Şekil 2. AF durumuna göre HT dağılımı grafiği
26
Şekil 3. CRP düzeyleri dağılımı
31
Şekil 4. AF durumunun günlere göre dağılımı
32
54
Download