T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN TÜRKİYE’DE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Pelin GÖKALP Tez Danışmanı Doç. Dr. Yücel UYANIK ANKARA - 2012 i ÖNSÖZ İstihdam ülke ekonomileri için en önemli ekonomik olgulardan biridir. Krizlerin istihdam üzerindeki yarattığı etki ise tüm ekonomik yapılarda üzerinde durulması gereken bir sorundur. Bu tez, 2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) finansal piyasalarında başlayan ve hızla yayılarak tüm dünyayı etkisi altına alan Küresel Ekonomik Krizin önce dünyada daha sonra ise Türkiye’nin İstihdam Yapısı üzerinde yarattığı etkiyi irdelemektedir. Bu çalışmanın ortaya çıkışından tamamlanmasına kadar geçen sürecin her aşamasında benden desteğini hiçbir zaman esirgemeyen, bilgi ve tecrübesiyle beni yönlendiren çok değerli hocam ve Tez Danışmanım Doç. Dr. Yücel UYANIK’ a en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Yine çalışmamın her aşamasında benden desteklerini eksik etmeyen aile bireylerim ve çok sevgili dostlarıma ve eğitim hayatımın her aşamasında olduğu gibi bu dönemde de en büyük destekçim ve cesaret kaynağım olan annem Feruzan ANKARA’ ya şükranlarımı sunarım. Pelin GÖKALP Ankara 2012 ii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ............................................................................................................ i İÇİNDEKİLER ................................................................................................. ii KISALTMALAR .............................................................................................. v TABLOLAR LİSTESİ ................................................................................... viii ŞEKİLLER LİSTESİ........................................................................................ x GİRİŞ .............................................................................................................. 1 BİRİNCİ BÖLÜM EKONOMİK KRİZ VE İSTİHDAM 1.1. KAVRAMSAL VE TEORİK AÇIDAN EKONOMİK KRİZ ........................... 4 1.1.1. Krizlerin Sınıflandırılması ............................................................... 8 1.1.1.1. Reel Sektör Krizleri ......................................................... 10 1.1.1.2. Finansal Krizler ............................................................... 11 1.1.2. Ekonomik Krizlerin Nedenleri ve Özellikleri .................................. 14 1.1.3. Ekonomik Krizin Öncü Göstergeleri ............................................. 16 1.2. KAVRAMSAL VE TEORİK AÇIDAN İSTİHDAM .................................... 22 1.2.1. İstihdam Kavramı ......................................................................... 22 1.2.2. İstihdam Türleri ............................................................................ 24 1.2.2.1. Tam İstihdam .................................................................. 25 1.2.2.2. Eksik İstihdam ................................................................ 25 1.2.2.3. Aşırı İstihdam.................................................................. 26 1.2.3. İstihdam ve İşsizlik Olgusu ........................................................... 28 1.2.3.1. İşsizlik Kavramı ve İşsizlik Türleri ................................... 28 1.2.3.2. İktisat Okullarının Yaklaşımları Temelinde İstihdam ve İşsizlik Olgusu ................................................................. 33 1.2.3.2.1. Klasik (Liberal) Yaklaşım ................................. 34 1.2.3.2.2. Marksist Yaklaşım ........................................... 39 1.2.3.2.3. Keynesyen Yaklaşım....................................... 41 iii 1.2.3.2.4. Monetarist Yaklaşım........................................ 43 1.2.3.2.5. Yapısalcı Yaklaşım.......................................... 45 1.3. İSTİHDAMI ARTTIRICI VE İŞSİZLİĞİ ÖNLEYİCİ POLİTİKALAR .......... 46 1.3.1. Aktif İstihdam Politikaları .............................................................. 47 1.3.1.1. Mesleki Eğitim Programları ............................................. 49 1.3.1.2. Kendi İşini Kuranlara Yardım Programları ...................... 50 1.3.1.3. Ücret ve İstihdam Sübvansiyonları ................................. 51 1.3.1.4. Kamu İstihdamı............................................................... 52 1.3.1.5. İstihdam Kurumları ......................................................... 52 1.3.2. Pasif İstihdam Politikaları ............................................................. 54 İKİNCİ BÖLÜM TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE KRİZLER 2.1. DÜNYA EKONOMİK KRİZLERİ ............................................................ 56 2.1.1. Latin Amerika Krizleri .................................................................. 59 2.1.1.1. 1994 Meksika Krizi ........................................................ 59 2.1.1.2. 1995 Arjantin Krizi ......................................................... 61 2.1.2. 1997 Asya Krizi ........................................................................... 63 2.1.3. 1998 Rusya Krizi ......................................................................... 65 2.1.4. 2002 Arjantin Krizi ....................................................................... 67 2.2. TÜRKİYE’DE YAŞANMIŞ KRİZLER ...................................................... 68 2.2.1. 1994 Krizi ..................................................................................... 71 2.2.2. 2000-2001 Krizi ............................................................................ 72 2.3. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ ....................................................... 74 2.3.1. 2008 Küresel Ekonomik Krizi Öncesi ABD’nin Durumu ............... 75 2.3.2. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Ortaya Çıkışı............................. 77 2.3.3. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Etkileri ve Yansımaları .............. 82 iv ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 3.1. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN ABD VE DİĞER ÜLKELERİN İSTİHDAM YAPILARI ÜZERİNE ETKİLERİ ........................................... 91 3.2. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNE KARŞI ALINAN ÖNLEMLER .... 98 3.2.1. ABD’de Alınan Önlemler ........................................................... 100 3.2.2. Avrupa ve Diğer Ülkelerde Alınan Önlemler .............................. 102 3.3. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ VE TÜRKİYE .............................. 106 3.3.1. Türkiye’nin İstihdam Yapısı ........................................................ 107 3.3.1.1. Nüfus, İşgücü ve İstihdam ............................................ 108 3.3.1.2. Eğitim Düzeyine Göre İstihdam .................................... 113 3.3.1.3. Sektörel Dağılıma Göre İstihdam.................................. 115 3.3.1.4. Kayıt Dışı İstihdam ....................................................... 118 3.3.1.5. İşsizlik ........................................................................... 121 3.3.2. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Türkiye Ekonomisine Etkisi ..... 128 3.3.3. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin İşgücü Piyasalarına ve İstihdama Etkisi .......................................................................... 133 3.3.4. 2008 Küresel Ekonomik Krizine Karşı Alınan Önlemler ve 2011 Sonrası Uygulanması Gereken Politikalar ................................. 143 3.3.4.1. İstihdama Yönelik Alınan Tedbirler ............................... 148 3.3.4.2. 2011 Yılı İtibari İle İstihdama Yönelik Alınması Gereken Önlemler ..................................................................... 152 SONUÇ ....................................................................................................... 157 KAYNAKÇA ................................................................................................ 161 ÖZET .......................................................................................................... 180 ABSTRACT ................................................................................................. 181 v KISALTMALAR AB : Avrupa Birliği ABD : Amerika Birleşik Devletleri ADNKS : Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi AR-GE : Araştırma ve Geliştirme ASEAN : Association of Southeast Asian Nations Güneydoğu Asya Uluslar Birliği ATO : Ankara Ticaret Odası A.Ü. : Ankara Üniversitesi BM : Birleşmiş Milletler BDDK : Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu BOE : Bank of England İngiltere Merkez Bankası ÇSGB : Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı DFİF : İhracatta Destekleme ve Fiyat İstikrarı Fonu DPT : Devlet Planlama Teşkilatı ECB : European Central Bank Avrupa Merkez Bankası FBG : Fert Başına Gelir FED : Federal Reserve Banks Amerikan Merkez Bankası G-7 : Group of Seven – Group of the Seven Most Industrialized Countris in the World 7’ler Grubu – Dünyada Sanayisi Gelişmiş 7 Ülke Grubu G-20 : Group of Twenty – Finance Ministers and Central Bank Governors 20’ler Grubu – 20 Ekonomi Bakanı ve Merkez Bankası Müdür Grubu GAP : Güneydoğu Anadolu Projesi GNS : Genel Nüfus Sayımı GSMH : Gayri Safi Milli Hâsıla GSYH : Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla vi HBOS : Halifax Bank of Scotland IFC : International Finance Corporation Uluslararası Finans Kuruluşu ILO : International Labor Office Uluslararası Çalışma Örgütü IMF : International Monetary Fund Uluslararası Para Fonu İMKB : İstanbul Menkul Kıymetler Borsası İstih. : İstihdam İŞKUR : Türkiye İş Kurumu İTO : İstanbul Ticaret Odası KADİM : Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Kamu-İş : Kamu İşletmeleri İşverenleri Sendikası Kamu-Sen : Kamu Çalışanları Sendikası Konfederasyonu KDV : Katma Değer Vergisi KKDF : Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu KOSGEB : Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı KV : Kısa Vadeli M1 : Money 1 M2 : Money 2 MEB : Milli Eğitim Bakanlığı MÜSİAD : Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği OECD : Organisation for Economic Co-operation and Development Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü ÖTV : Özel Tüketim Vergisi SDU : Süleyman Demirel Üniversitesi SEC : United State Securities and Exchange Commission ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu vii SESRİC : The Statistical, Economic and Social Research and Training Centre for Islamic Countries İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik, Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi SETA : Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı SGP : Satınalma Gücü Paritesi SPK : Sermaye Piyasası Kurulu SSK : Sosyal Sigortalar Kurumu T.C. : Türkiye Cumhuriyeti TCMB : Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası TEFE : Toptan Eşya Fiyat Endeksi TEPAV : Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı TİSK : Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TÜFE : Tüketici Fiyatları Endeksi TÜHİS : Türk Ağır Sanayi ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu Türk-İş : Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu TÜSİAD : Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği USA : United State of America Amerika Birleşik Devletleri ÜFE : Üretici Fiyat Endeksi WB : World Bank Dünya Bankası WTO : World Trade Organization Dünya Ticaret Örgütü vb : Ve benzeri vs : Vesaire yy : Yüzyıl viii TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1. IMF Tarafından Belirlenen Öncü Göstergeler ............................. 21 Tablo 2. Son Yirmi Yılda Yaşanan Krizler ................................................. 58 Tablo 3. ABD’de Ev Fiyatlarındaki Yıllık Artış ........................................... 79 Tablo 4. Mortgage Kredi Krizinin Likidite Krizine Dönüşüm Süreci ........... 81 Tablo 5. Dünya 2008 Yılı Mali Teşvik Paketleri ......................................... 85 Tablo 6. Dünya, Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelerin Üretimi .................... 89 Tablo 7. İşsizlik Oranları (2008-2010) (%) ................................................ 94 Tablo 8. ABD Gelir Dilimleri ve Eksik İstihdama Maruz Kalma Yüzdesi .... 96 Tablo 9. Kriz Sonrası Uygulanan Önlem Kategorileri ................................ 99 Tablo 10. Kurtarma Paketlerinin Maliyetleri .............................................. 100 Tablo 11. Büyüme Performansına Göre Ülke Kategorileri ........................ 105 Tablo 12. Büyüme Tahminleri (2011-2012) (%) ........................................ 106 Tablo 13. Türkiye’de Nüfus, İşgücü, İstihdam ve İşgücüne Katılım Oranları (1998-2009)................................................................. 110 Tablo 14. Türkiye’de İşgücünün Eğitim Düzeyi (+15) ................................ 114 Tablo 15. Ülkelere Göre İstihdamın Sektörel Dağılımı (+15) (%) .............. 117 Tablo 16. Türkiye’de İstihdamın Sektörel Dağılımı (+15) (%) .................... 117 Tablo 17. Türkiye’de Son Çalışılan Faaliyet Koluna Göre İşsizlik Rakamları ...................................................................... 118 Tablo 18. Türkiye’de Tarım-Tarım Dışı İstihdamda Kayıt Dışılık (2007-2010) .......................................................... 121 Tablo 19. Türkiye’de İşsizlik Oranları (1988-2010) (%) ............................. 123 Tablo 20. Türkiye’de Kent-Kır İşsizliği (1988-2010) .................................. 127 Tablo 21. Türkiye’de Erkek-Kadın İşsizliği (1988-2010) ............................ 128 Tablo 22. Türkiye’de Başlıca Ekonomik Göstergeler ................................ 131 Tablo 23. Dünya, Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelerin GSYH Oranları (2006-2011) (%) ............................................... 134 Tablo 24. Seçilmiş Ülkeler İçin İşsizlik Oranları (2006-2011) (%).............. 135 Tablo 25. Türkiye’de İşgücü Piyasalarındaki Gelişmeler (2004-2011) ...... 138 ix Tablo 26. Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında Cinsiyete Göre İstihdam Edilenler (+15) ................................................... 139 Tablo 27. Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında Cinsiyete Göre İşsizlik (+15) ..................................................................... 140 Tablo 28. Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında İşteki Duruma Göre İstihdam Edilenler (+15) (Bin) ............................. 141 Tablo 29. Ülkemizde Genç Nüfusun İşsizliği (2005-2010) (15-24 Yaş Grubu) ................................... 142 Tablo 30. Küresel Ekonomik Krize Karşı Alınan Önlemlerin Maliyeti ........ 147 x ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 1. Krizlerin Sınıflandırılması ................................................................ 9 Şekil 2. Ülkelerin Küresel Ekonomik Krizi Atlatmak İçin Harcadıkları GSMH Oranları (%)................................................... 90 Şekil 3. Türkiye’de İşsizlik ve Büyüme Oranları (1988-2009 Arası Seçilmiş Yıllar) ................................................ 126 GİRİŞ Son yıllarda sürekli gündeme gelip kendisinden söz ettiren ekonomik krizler ülke ekonomileri açısından ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Küresel çapta veya ülke bazında çıkan ekonomik krizler, makro açıdan ülke ekonomilerini, mikro açıdan ise firmaları sarsacak sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Ekonomistler krizlerle ilgili ciddi çalışmalar yapmışlar ve çeşitli modeller ortaya koymuşlardır. Her ne kadar çeşitli çalışmalar yapılsa da krizi önceden tahmin etmek ve analiz edip önlem alabilmek çok zordur. Ekonomik krizler, arz fazlalığı veya talep daralmasından dolayı ortaya çıkabilmektedir. İstihdam, üretim, fiyatlar genel seviyesindeki ani konjonktürel dalgalanmalar depresyon, hiper enflasyon ve işsizlik gibi krizlere neden olabilmektedirler. Ekonomik nedenlerin yanı sıra doğal nedenler de krizlerin oluşumda etkili olabilmektedir. Bunlara örnek olarak yaşanan deprem, sel gibi doğal afetler gösterilebilmektedir. 1980’li yıllardan itibaren küreselleşme olgusu hız kazanmış, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan finansal serbestleşme ve dışa açılma olgularıyla da birleşerek uluslararası sermaye akımlarının gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru kaymasına neden olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerin ekonomik yapıları bu gelişmelere uygun olmadığından ve ani değişmelere ayak uyduramadıklarından, krizlerin yaşanması sonucuyla karşılaşılmıştır. Finansal serbestleşme ve küreselleşme olgusuyla beraber artan aşırı denetimsizlik katlanarak ve krizlerle birleşerek 2007 yılında tüm dünyayı da etkisi altına alan ekonomik kriz şekilde patlak vermiştir. 2007 yılı sonlarına doğru ABD’de ilk belirtileri hissedilen ve 2008 yılında tüm dünyada patlak veren kriz, daha sonra Avrupa’ya ve gelişmekte olan ülkelere yayılarak küresel krize dönüşmüştür. Günümüze kadar yaşanmış krizlerden “başlangıcından itibaren küresel olma” özelliğiyle ayrılan kriz, sadece finansal sektörü etkilemekle kalmamış, bütün dünya ekonomisini 2 etkileyen sert bir düşüşünde mimarı olmuştur. ABD konut piyasasında ve buna bağlı olarak mortgage kredilerinde 2007 yılında baş gösteren sorunlar sonucunda gelişmiş ülke piyasalarında varlık fiyatlarındaki düşüş; hanehalklarının servetlerinin azalmasına ve dolayısıyla iç talepte ve istihdamda daralmaya neden olmuş, önemli yatırım bankalarının bilançolarında ciddi bozulmalara yol açmıştır. Bu gelişmeler, 2008 yılının son aylarından itibaren çok ciddi boyutlara ulaşmış ve küresel ölçekte bir ekonomik krize dönüşmüştür. Ancak son açıklanan veriler, dünya ekonomisinde nispi bir toparlanmanın başladığını, mali piyasalardaki istikrarsızlığın azaldığını, üretici ve tüketici güveninde göreli bir iyileşme kaydedildiğini, fakat işgücü piyasası ve büyümedeki toparlanmanın tüm bölgelerde aynı hız ve yaygınlıkla olmadığını da göstermektedir. Ülkemizi ticaret, finansman ve beklenti kanalları yoluyla 2008 Ekim ayından itibaren etkisi altına alan küresel ekonomik kriz, özellikle istihdam üzerinde ciddi olumsuz sonuçları da beraberinde getirmiştir. Çalışmamızda, küresel ekonomik krizin ABD’den başlamak üzere ekonomiler ve istihdam üzerinde yarattığı etki ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu amaçla; birinci bölümde ekonomik kriz ve istihdam kavramlarının literatür açıklaması yapılmış, işsizlik olgusu başlı başına ayrı bir çalışma konusu olduğundan istihdam kavramının içersinde istihdam ile ilişkisi yönünden açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışmamızın son bölümünü destekleyici, istihdam artışını sağlayan ve işsizliği önleyen politikalarda birinci bölümün sonunda anlatılmıştır. Ardından ikinci bölümde tarihsel süreçte yaşanan dünyada ve Türkiye’de yaşanan kriz tecrübelerinden bahsedilmiş ve yaşanan krizlerin istihdam yapısı üzerinde yarattığı etkiler ortaya koyularak 2008 Küresel Ekonomik Krizi öncesi ABD’nin durumu, krizin ortaya çıkışı, etkileri ve yansımaları anlatılmıştır. Üçüncü bölümde 2008 küresel ekonomik krizi özeline inilmiştir. 3 2008 küresel ekonomik krizinin ABD ve diğer ülkelerin istihdam yapıları üzerindeki üçüncü bölüm başlığı altında bir arada incelenmiş ve açıklanmaya çalışılmıştır. Küresel ekonomik krizin Türkiye ayağının ele alındığı son bölüm ise; küresel krizin ekonomi üzerinde yarattığı etkiler temelinde Türkiye’nin istihdam yapısı, ekonomiye ve istihdama etkileriyle birlikte, alınan ve alınması gereken önlemlerin başlıklar altında incelendiği bir çerçeveden oluşmaktadır. 4 BİRİNCİ BÖLÜM EKONOMİK KRİZ VE İSTİHDAM Çalışmamızın bu ilk bölümünde kavramsal ve teorik açıdan ekonomik kriz ve istihdam kavramları açıklanmaya çalışılacak ve işsizlik olgusu istihdam kavramı temelinde ele alınarak, işsizlikle mücadele dolayısıyla istihdamı arttırmaya yönelik politikaları üzerinde durulacaktır. 1.1. KAVRAMSAL VE TEORİK AÇIDAN EKONOMİK KRİZ Kriz kelimesinin kökeni Yunanca ve Latinceden gelmektedir. Yunanca da “krinein” kökünden gelen “krisis” in anlamı, Latincede de aynıdır 1. Krisis kelimesinden gelen kriz kelimesi, İngilizce de “crisis”, Almanca da “die krise”, Fransızca da “crise”, Çince de ise tehlike ve fırsat kelimelerinden meydana gelen “wejii” kelimesi şeklinde telaffuz edilmektedir2. Tıp biliminde de çok yaygın şekilde kullanılan kriz kelimesi genel olarak “aniden ortaya çıkan bir hastalık belirtisi” ya da “bir hastalığın çok ileri bir safhaya ulaşması” anlamlarına gelmektedir3. Kriz kelimesinin sosyal bilimlere ilk girişi ise 17. ve 18. yüzyıllarda olmuş, iktisat biliminde çoğu kez “ birden bire ortaya çıkan kötü gidiş yönünde gelişme”, “büyük sıkıntı”, “buhran” ve “bunalım” gibi kelimelerle eş anlamda kullanılmıştır4. Günlük dilde ise, ekonomik kriz, finansal kriz, mali kriz, siyasi kriz, 1 İzzettin Önder, “Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, Eylül-Ekim, 2001, s. 45. 2 Callum Henderson, Asya Çöküyor: Asya Krizi ve Sonrası, Çev. Meral Günenç, İstanbul, Alfa Yayınları, Yayın No 592, Dizi No 014, Ocak, 2000, s. 191. 3 Coşkun Can Aktan, Hüseyin Şen, “Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm Önerileri”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001, (Çevrimiçi)http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktan-arastirmalari/toplamkalite/aktan-sen-ekonomik-kriz.pdf , 4 Kasım 2010, s. 1. 4 Ayfer Gedikli, “Finansal Kriz Riskini Azaltabilecek Küresel Mali Araçlara Yönelik Ortak Karar Alma Problemleri ve Olası Çözümler”, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2009, s. 28. 5 ahlaki kriz, para krizi, hükümet krizi, döviz krizi vb. şekillerde 5 kullanılabilmektedir . Tüm bunlar arasında en çok sözü edilen krizler ekonomik ve finansal krizlerdir. Kriz, kar amacı gütmeyen örgütler, hizmet kuruluşları, devlet kurumları, küçük ortaklıklar, uluslararası örgütler gibi tüm örgütlerde ortaya çıkan son derece nazik bir konudur. Bu yüzden karşılaşılan her olayı kriz olarak değerlendirmek de doğru değildir. Kriz olup olmadığına karar verilmesi noktasında, olayların ortaya çıktığı alanın, etkili olduğu çevrenin, temel unsurların ya da özelliklerinin göz önünde bulundurulması uygun olacaktır 6. Bu nedenle çeşitli dönemlerde meydana gelen enflasyon, deflâsyon, devalüasyon, revalüasyon, resesyon, stagnasyon gibi ekonomik olayların her birisini kriz olarak tanımlamak doğru değildir. Örneğin, enflasyonu bir kriz olarak tanımlamak yanlış olur ancak, gerek devlet, gerek birey ve gerekse piyasalar açısından büyük bir sorun olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Bunun yanında hiper enflasyon, fiyatlar genel seviyesinin ani ve beklenmedik biçimde hızla artması olup, “kriz” olarak tanımlanabilmektedir. Genel olarak krizlerin en temel ortak özellikleri ani ve beklenmedik olmaları, olumlu ve olumsuz sonuçları bir arada bünyelerinde bulundurmaları ve hızla yayılarak bulaşma özelliğine sahip olmaları olarak özetlenebilir7. Tüm bu açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi ekonomide kriz dendiğinde neyin anlaşılması gerektiği konusunda ortak bir görüş birliği bulunmadığı aşikârdır. İktisatçılar arasındaki görüş farklılığını; kimilerinin resesyonu, kimilerinin enflasyonu, kimilerinin ise deflâsyonu ekonomik kriz olarak tanımlamasından anlamaktayız. Tüm bunlara birde ek olarak finans piyasalarında ortaya çıkan krizlerin her birinin ekonomik kriz olarak tanımlanması gerekliliğinin ortaya çıkmasıyla durum biraz daha karışık bir hal 5 Gedikli, a.g.t. , s. 28. Hasan Ekinci, Ferit İzci, “Kriz Yönetiminde İnsan Kaynaklarına Psikolojik Desteğin Önemi ve Kayseri Tekstil Sektöründe Bir Araştırma”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2006, ss. 39-40. 7 Gedikli, a.g.t. , s.29 6 6 almaktadır. Bunlardan hangisinin ekonomik kriz olduğu noktasındaki görüş ayrılığının yanı sıra, her birinin tam olarak neyi ifade ettiği konusunda da görüş ayrılıkları bulunmaktadır8. Genel “kriz” tanımlamasından yola çıkarak, daha özele indiğimizde ülkelerin ekonomilerini ciddi seviyelerde tehdit eden ve küreselleşmenin kaçınılmaz bir sonucu olan “ekonomik kriz” kavramı ile karşılaşmaktayız 9. Mishkin ekonomik krizi, eksik bilgi kuramından hareketle şöyle tanımlamaktadır: “Ekonomik kriz, ters seçim ve ahlaki riziko problemlerinin arttığı piyasalardaki bir bozulmadır. Piyasalardaki bu bozulma yatırım fonlarının en üretken yatırım fırsatlarına aktarılmasını etkinsizleştirmektedir”. Dolayısıyla ekonomik kriz iktisadi faaliyetlerde önemli bir daralamaya neden olacak biçimde, piyasaların işlevlerini etkin bir şekilde yerine getirememesi olarak tanımlanmaktadır10. Öte yandan, Paul Krugman ekonomik krizin belirli bir tanımının bulunmadığını öne sürerken, Edward ve Santanella ise krizleri paranın değerinde yaşanan hissedilir orandaki düşüşe bağlamıştır. Bunların dışında kalan iktisatçılar ise ekonomik krizleri paradaki değer kaybına ve uluslararası rezervlerin önemli ölçüde tükenmesine bağlamışlardır 11. Kindleberge’e göre ise ekonomik kriz yükselme, panik ve çökme aşamalarından meydana gelmektedir. Yükselme konjonktürel genişleme evresinde, panik konjonktürün tepe noktasında, çökme ise konjonktürel daralma ve gerileme evresinde oluşmaktadır12. Ekonomik krizler, talepler de ve yatırımlar da büyük düşüş, üretimde 8 Aktan, Şen, a.g.m. , s. 2. Gedikli, a.g.t. , s. 30. 10 Sayım Işık, Koray Duman, Adil Korkmaz, “Türkiye Ekonomisinde Finansal Krizler: Bir Faktör Analizi Uygulaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı 1, 2004, s. 46. 11 Bülent Erdoğan, “Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizler ve Finansal Kriz Modelleri”, Kahramanmaraş, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Şubat, 2006. s. 5. 12 Lale E. Karabıyık, “Kriz ve Bankacılık”, Ekonomi Başak Dergisi, Ankara, Ziraat Bankası Yayını, Yıl 25, Ocak-Haziran, 2001, s. 12. 9 7 hızlı daralma, işsizlik oranlarının yükselmesi ve bunun devamında da yaşam standartlarının düşmesi gibi çok değişik şekillerde ortaya çıkabilmektedir13. Ekonomik krizlerin farklı coğrafyalarda ve farklı makroekonomik yapılarda meydana gelmesi ve dolayısıyla her krizin kendine özgü unsurlara sahip olması krizlerin öngörülememesine neden olmaktadır 14. Fiyatlar genel seviyesinde ani düşme, iflaslar, ücretlerde gerileme, borsa da çöküş, spekülatif hareketler vb. faktörler ekonomik krizlerin başlıca örnekleri olarak kabul edilebilmektedir15. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde ekonomik kriz genel olarak; piyasada bulunan herhangi bir mal, hizmet, bu mal ve hizmetlerin üretim aşamasında kullanılan üretim faktörleri veya döviz piyasasındaki fiyatlarda meydana gelen ekonomik faaliyetlere göre normal olmayan ve ülke ekonomilerinde makro ve mikro anlamda ciddi sorunlar yaratan aşırı dalgalanmaları ifade etmektedir16. Her şeyden önce kriz ekonomide normal olmayan bir durumdur ve ekonomik kriz kavramı konjonktürel dalgalanmalarda gerileme ve daralma dönemleri arasında yaşanan üretim daralması olarak nitelendirilmektedir17. Sonuç olarak adı ne olursa olsun bütün yaklaşımların kriz adına ulaştıkları genel eğilimler dört aşamada özetlenebilmektedir18; 1.Aşama (Genişleme Devresi): Tüketim artışı uyarılmış yatırımları arttırır. Milli gelirde sürekli dalgalanmalar oluşmaktadır. 2.Aşama (Resesyon Devresi): İlk aşamada tam istihdam düzeyine yaklaşıldıkça gelir ile tüketim arasında oluşan fark da büyümektedir. 13 Mahfi Eğilmez, Küresel Finans Krizi, 6. Baskı, İstanbul, Remzi Kitabevi, Ocak, 2010, s. 48. Burçak Tülay, Pelin Ataman Erdönmez, “Küresel Krizlere Yeni Yaklaşımlar”, Türkiye Bankalar Birliği Bankacılar Dergisi, Sayı 31, Aralık, 1999, s. 1. 15 Aktan, Şen, a.g.m. , s. 2. 16 Mert Ural, “Finansal Krizler ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 18, Sayı 1, 2003, s. 12. 17 Ömer Eroğlu, Mesut Albeni, Küreselleşme Ekonomik Krizler ve Türkiye, Isparta, Bilim Kitabevi, 2002, s. 94. 18 Ali Şen, Mehmet Ozan Saray, “Küresel Krizler ve Gelişmekte Olan Ülkeler: İstikrar İçinde Büyümenin Zorlukları Nasıl Aşılır?”, Malatya, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Nisan, 2010, s. 2266. 14 8 Aradaki farkın özellikle uyarılmış yatırımlarla giderilmesi gerekirken otonom yatırımlarda da belirli bir doyuma ulaşılması bu nokta da bir sorun oluşturmaktadır. Bu durumun en belirgin göstergesi de ekonomik büyümede önceki döneme kıyasla meydana gelen aşırı azalmalardır. 3.Aşama (Depresyon Devresi): Bu devrede 3-5 yıl süren işsizlik yaşanabilmektedir. 4.Aşama (Deflasyon Devresi): Fiyatlar genel düzeyinde sürekli gerilemeler yaşanmaktadır. Fiyatlardaki bu gerilemeler üretim kapasitesinin çok altında faaliyet gösterilmesine neden olmakta, bunun sonucu olarak da diğer üretim faktörleri de atıl kalabilmektedir. Sürecin uzaması durumunda da sanayileşmenin tersine bir durum söz konusu olmaktadır. 1.1.1. Krizlerin Sınıflandırılması Krizler nedenleri, etkileri ve sonuçları itibariyle farklı şekillerde meydana gelmektedirler. Hiçbir kriz birbiriyle aynı kabul edilemez, ancak temel özellikleri aynı olan krizleri aynı gruplarda toplamak üzere belli başlı kriz türleri saptanabilmektedir. En genel hatlarıyla uygulamada kabul gören krizler reel sektör ve finansal sektör krizleri olarak iki ana başlık altında toplanmaktadır19. Genel olarak iki ana başlık altında topladığımız krizler içerisinde, dış borç krizi, enflasyon krizi, durgunluk krizi, bankacılık krizi, mali kriz, para krizi gibi türleri de barındırmaktadır20. Bu krizler genel olarak birbirlerini takip ettiklerinden ve etkileşim içerisinde olduklarından aralarında kesin çizgilerle 19 Aykut Kibritçioğlu, “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler,1969-2001”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, Eylül-Ekim, 2001, ss. 174-182, (Çevrimiçi)http://129.3.20.41/eps/mac/papers/0401/0401008.pdf , 26 Mart 2011, s. 1. 20 Nihat Altuntepe, “2008 Küresel Krizinin Ülkelerin İstihdam Yapısı Üzerine Etkilerinin Dinamik Bir Analizi”, SDU Vizyoner Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 2009, (Çevrimiçi)http://edergi.sdu.edu.tr/index.php/sduvd/article/viewFile/1372/1460 ,18 Ağustos 2009, s. 130. 9 bir ayrım yapmak mümkün değildir21 ve ister finansal kesimde isterse reel kesimde başlasın son aşamada her iki sektörü etkisi altına almaktadır22. Ekonomik Krizler Reel Sektör Krizleri Mal ve Hizmet Piyasalarında Kriz Enflasyon Krizi İşgücü Piyasalarında İşsizlik Krizi Durgunluk Krizi Finansal Krizler Bankacılık Krizi Borsa Krizi Para (Döviz) Krizi Ödemeler Dengesi Krizi Döviz Kuru Krizi Kaynak: Kibritçioğlu, “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler” , s. 1. Şekil 1: Krizlerin Sınıflandırılması Ekonomik krizler kapsadıkları etki alanına, başka bir ifade ile yayılma durumlarına göre ulusal, bölgesel veya küresel ekonomik kriz olarak da sınıflandırılmaktadır. Bir krizin ulusal mı bölgesel mi yoksa küresel bir ekonomik kriz mi olduğu konusu krizin çıkış noktasının dünya ekonomi düzleminde yer edinmiş olduğu hacim ile birebir alakalıdır. Yani krizin çıktığı ülke göreli olarak küçük hacimli bir ekonomik yapı arz ediyor ve dolayısıyla 21 22 Ahmet Turgut, “Türleri, Nedenleri ve Göstergeleriyle Finansal Krizler”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt 20, Sayı 4-5, Kasım 2006-Şubat 2007, s. 36. Şen, Saray, a.g.m. , s. 2266. 10 dünya ekonomisindeki payı küçük hacimli ise çıkan kriz ilgili ülke ve yakın ekonomik partnerleri ile sınırlı yani ulusal nitelikte olabilmektedir. Bazen de ekonomilerin birbiri ile olan bağlarına bağlı olarak ortaya çıkan bir ekonomik kriz bölge çapında yayılma, sıçrama göstererek bölgesel nitelik kazanabilmektedir. Özellikle büyük ekonomilerde baş gösteren ekonomik krizler kolaylıkla ve hızla yayılarak küresel nitelikte bir ekonomik kriz boyutuna gelebilmektedir23. Çalışmamızın bu bölümünde ise sektörler bazında öncelikli olarak reel sektör krizleri ve finansal krizler incelenecek, sonrasında etkileşim içerisindeki diğer kriz türlerinin tanımlaması yapılacaktır. 1.1.1.1. Reel Sektör Krizleri Reel sektör krizleri mal, hizmet ve işgücü piyasalarındaki miktarlarda, yani üretim ve istihdam oranlarında önemli ölçülere varan daralmalar biçiminde meydana gelmektedir. Yaygın olarak kabul görmüş bir tanıma göre de, bir ülkenin reel gayrisafi yurtiçi hâsılası büyüme oranı birbirini takip eden üç aylık dönemlerde negatif bir seyir göstermiş ise ekonomi durgunluğa girmiş kabul edilmektedir24. Mal-hizmet ve işgücü piyasalarında yaşanan bu daralmalar kendini ekonomide durgunluk ve/veya işsizlik krizi olarak göstermektedir. Mal ve hizmet piyasalarındaki sürekli fiyat artışları da enflasyon olarak adlandırılmaktadır ve bu artışlar belirli bir sınırın üstündeyse, buna da enflasyon krizi denilmektedir. Ekonomide ki bu fiyat artışları süreklilik kazanıp yüksek oranlarda bir seyir gösteriyor ise de, bu durum çoğu iktisatçı tarafından kronik enflâsyon olarak adlandırılmaktadır. Enflâsyon olgusu ekonomi içerisinde genel fiyat düzeyini sürekli bir artışa sürükleyen baskılarla bağlantılıdır ve sürekli enflâsyonist baskıyı 23 24 Eğilmez, Küresel Finans Krizi, ss. 52-53. Eğilmez, Küresel Finans Krizi, s. 49. 11 yaratan etkenler genel olarak25; Sürekli ve yüksek kamu kesimi açıkları, Sürekli döviz kuru artışları, Ekonomik birimlerin yüksek enflasyon bekleyişleri, Ülkelerdeki uzun süreli politik istikrarsızlıklar, Hükümete karşı kamuoyunca yaşanan düşük kredibilite, şeklinde sıralanabilmektedir. 1.1.1.2. Finansal Krizler Finansal kriz kavramı genel olarak, finansal piyasalarda meydana gelen bozulmaların finansal kurumların performansını olumsuz etkilemesi ile birlikte tüm ekonomiye yayılması ve bunun sonucunda da ödeme sistemlerinde yaşanan aksaklıklarla, kaynakların etkin dağılımının engellenmesi olarak tanımlanabilmektedir26. Finansal krizlerin ekonominin reel kesimi üzerinde tahrip edici etkileri bulunmaktadır ve piyasaların işleyişini bozan finansal piyasa çöküşleri olarak nitelendirilmektedirler. Ekonomik faaliyet hacminde şiddetli daralmalara yol açan finansal krizlere neden olan faktörler üzerinde durulmaktadır. Bu faktörler27; 25 Finansal sektör bilânçolarında yaşanan bozulmalar, Faiz oranlarında izlenen artışlar, Döviz ve hisse senedi piyasalarında izlenen istikrarsızlıklar, Dış borçlar, Yaşanan belirsizlik ortamının giderek yoğunlaşması, Finansal olmayan şirket bilânçolarının bozulması, olarak sıralanabilir. Kibritçioğlu, “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler”, s. 2. Işık, Duman, Korkmaz, a.g.m. , s. 46. 27 Güven Delice, “Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 20, Ocak-Haziran, 2003, s. 58. 26 12 Genel olarak özellikle yükselen piyasalarda yaygın olarak görülen finansal krizler28; Bankacılık (likidite) krizi Para (döviz) krizi Borsa krizi olmak üzere üç grupta toplanmaktadır. Bankacılık (likidite) krizi: Banka veya banka-dışı finansal kesimdeki şirket veya şirketlerin borç problemlerini içeren finansal krizler, bazen bankacılık kesimine ilişkin bir ödeyememe durumdan kaynaklanabilirken, bazen de tam tersi bankaların aktiflerinde oluşan çöküşlerle bir bankacılık krizine neden olabilmektedirler29. Bankacılık krizlerinin oluşumu, bankaların geri ödenmeyen kredilerinin artması, menkul değerler piyasasında yaşanan dalgalanmalar, reel sektörün küçülmesi gibi nedenlerle aktif yapılarında ortaya çıkan bozulmalar, bu krizlerin temel nedenleri arasında sonucunda vadesiz gösterilmektedir30. Bankacılık sektörünün krize girmesi mevduatlardaki ani bir çekilmeyle bankaların talebi karşılayamamaları had safhalara ulaşan likidite sıkıntısını yaşamalarına ve arkasından iflas etmelerine neden olmaktadır.31 Bankacılık krizi için kabul edilen bir başka tanımlamada, bir ya da birden fazla bankaya karşı yaşanan güven eksikliği, halkın anîden mevduatlarını çekmek için bankaya hücum etmesi olarak tanımlanmaktadır 32. Para (döviz) krizi: Para krizi literatürde döviz krizi ya da ödemeler 28 Turgut, a.g.m. , s. 36. Gülsün Gürkan Yay, “1990’lı Yıllardaki Finansal Krizler ve Türkiye Krizi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, 2001, ss.1234-1248, (Çevrimiçi)http://www.gulsunyay.com/portal/documents/files/yeniturkiye2.pdf , 5 Nisan 2011, s. 5. 30 Aslan Eren, Bora Süslü, “Finansal Kriz Teorileri Işığında Türkiye’de Yaşanan Krizlerin Genel Bir Değerlendirmesi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, EylülEkim, 2001, ss. 662-674, (Çevrimiçi)http://www.econturk.org/Turkiye.htm , 26 Mart 2011, s. 3. 31 Delice, a.g.m. , s. 61. 32 İlker Parasız, Modern Ansiklopedik Ekonomi Sözlüğü, Bursa, Ezgi Kitabevi, 1999, s. 53. 29 13 dengesi krizi olarak da kabul edilmektedir. Döviz kurlarında ve sermaye hareketlerinde yaşanan ani değişmeler sonucunda ortaya çıkmaktadır. Para krizini basit anlamda paranın önemli bir miktarda devalüasyonu olarak da tanımlanabilmektedir33. Özellikle sabit döviz kurunun uygulandığı ülkelerde piyasa katılımcılarının taleplerini aniden yerel para ile birimlendirilmiş aktiflerden yabancı paralı aktiflere kaydırmaları sonucu, merkez bankasının döviz rezervlerinin tükenmesi şeklinde ortaya çıkan kriz türüdür. Bir ülke parasının üzerindeki spekülatif saldırı bir devalüasyonla veya şiddetli değer kaybıyla sonuçlanırsa veya merkez bankası büyük miktarlarda rezerv satmak veya faiz oranlarını önemli oranlara yükselterek ülke parasını korumaya zorlanırsa bir döviz krizi veya para krizi oluşur34. Sabit döviz kuru uygulayan ülkelerde yaşanan para krizleri ödemeler dengesi krizleri olarak adlandırılmakta, dikkatler döviz rezervi azalmalarına çekilirken, esnek kur sistemi uygulayan ülkelerdeki krizlere döviz kuru krizi adı verilerek, dikkat rezerv azalmaları yerine kur değişmelerine çekilmiş olmaktadır35. Borsa Krizi: Borsa krizi borsada işlem gören hisse senetlerinin büyük ölçülerde değer kaybetmesiyle meydana gelmektedir. Özellikle yabancı fonlar kısa sürede borsadan ayrılmakta, bu durumda yaşanan değer kaybını daha da derin bir hale getirmektedir. Değer kayıplarının yüksek boyutlara ulaşması durumda ise hükümetler tarafından borsalar bir süreliğine kapatılmaktadır36. 33 34 35 36 Turan Yay, Gülsün Gürkan Yay, Ensar Yılmaz, Küreselleşme Sürecinde Finansal Krizler ve Finansal Düzenlemeler, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın No 47, 2001, s. 20. Delice, a.g.m. , s. 59. Kibritçioğlu, “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler” , s. 2. Coşkun Top, “Küresel Krizin Gelir Dağılımı ve İşsizlik Üzerine Etkileri”, İzmir, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010, s. 16. 14 1.1.2. Ekonomik Krizlerin Nedenleri ve Özellikleri İktisatçıların ekonomik krizlerin nedenleri, etkileri ve çözüm yolları ile ilgili olarak çok farklı yaklaşımları bulunmaktadır. Klasik iktisat okuluna mensup liberal iktisatçılar ekonominin her zaman dengede olduğunu savunmaktadırlar ve belirli zamanlarda ortaya çıkan krizlerin geçici olduğunu, ekonominin doğal yapısı içerisinde bu krizlerin kendiliğinden ortadan kaybolacağını düşünmektedirler. Çağdaş liberal iktisat okullarına mensup iktisatçılar da, konjonktür hareketlerinin genel seyri içerisinde meydana gelen krizlere karşılık devletin krize müdahalesinin, önlemler almasının gereksiz ve hatta olumsuz olacağını düşünmektedirler37. Tüm bu farklı yaklaşımlar çerçevesinde ekonomik krizlerin, özellikle de finansal krizlerin 1990’lı yılların başından beri rutin bir seyir izlediği gözlemlenmiştir. Bu durumun en temel nedeni olarak da 1990’lı yılların başından beri kriz dönemlerini inceleyen uzmanların hem fikir olduğu bir nokta bulunmaktadır; “finansal liberalizasyon”. 1980’li yılların başından itibaren hızlanan finansal liberalizasyonun hem krizlerin meydana gelmesi sürecinde hem de yayılması noktasında önemli rol oynadığı kabul edilmektedir38. Finansal liberalizasyon ile birlikte devam eden süreçte yaşanan39; Finansal serbestleşme, Finansal faaliyetlerde ve araçlarda ortaya çıkan artış ve çeşitlilik, Bankacılık sektöründe ortaya çıkan hızlı değişim, Makroekonomi politikalarının ve para politikalarının uygulanmasında ortaya çıkan değişimler, Kar marjlarının azalmasıyla hem bankacılık sektöründe hem de reel sektörde yaşanan krizlerin tetiklenmesi, 37 Aktan, Şen, a.g.m. , s. 4. F. Gülçin Özkan, “Küresel Mali Kriz: Makroekonomik Bir Yaklaşım”, İstanbul, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 8. Kuruluş Yıl Dönümü Konferansı Konuşmalar ve Makaleler, 29 Ağustos, 2008, ss. 71-72. 39 Altuntepe, a.g.m. , s. 131. 38 15 Ülkeye gelen kısa vadeli yabancı fonların ülkeyi hızla terk etmesi, gibi birbirini takip eden ve birbiriyle sürekli etkileşim içinde olan bu süreçler ekonomik krizlerin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Üretim seviyesinde yaşanan ve belirgin bir hıza ulaşan düşüş, fiyatlar genel seviyesinde düşme, işsizlik oranlarında meydana gelen artma, yaşanan iflaslar, borsanın kötü gidişatı, ücret oranlarının düşmesi, talebin azalması, arzın artması gibi ekonomik nedenlerden dolayı krizlerin ortaya çıkabileceği kabul edilmektedir. Bunların yanı sıra yaşanan doğal afetler, siyasi bunalımlar, askeri darbeler, siyasi istikrarsızlıklar gibi nedenlerde krizlerin oluşumunda etkili olmaktadır. Dünyada yaşanan ekonomik değişimler ekonomik krizlerin meydana gelmesine elverişli bir ortam hazırlamakta, yaşanan büyük krizler dünyanın hemen hemen tüm sanayileşmiş ekonomilerini etkilemektedir40. Günümüzde krizlerin sık ve hızlı bir gelişim göstermesinin nedeni, bankacılık ve finansal kaynaklı olmasındandır, çünkü para ve mali piyasalar yaşanan gelişmelere anında tepki gösterebilmektedirler. Gelişmekte olan ülke piyasalarının spekülatif hareketlere açık olması duruma daha da yıpratıcı bir nitelik kazandırmaktadır41. Tüm bu süreçler dâhilinde yaşanan krizlerin nedenleri ülkeden ülkeye farklılıklar gösterse de, aralarında ortak noktalar olduğu gerçeği göz ardı edilememektedir. Yapılan tüm tanımlamalardan da anlaşılacağı üzere ekonomik krizlerin ortak özelliklerini şu şekilde genelleyebilmekteyiz42: Beklenmedik bir anda ortaya çıkmakta, öngörülememektedir. Ekonomik kriz ile birlikte beklenmedik gelişmeler meydana gelmekte, bir yandan tehlike ve tehdit oluşturan kriz, bir yandan da yeni fırsatlar doğurmaktadır. 40 41 42 Deren Işıkdağ, “Türk Hukukunda Ekonomik Krizin Hizmet Akdine Etkisi", İstanbul, Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2009, s. 2. Eroğlu, Albeni, a.g.e. , s. 97. Aktan, Şen, a.g.m. , s. 1. 16 Herhangi bir sektörde ortaya çıkan ekonomik krizlerin yayılma etkisi diğer sektörleri de etkisi altına almasına neden olmaktadır. Ekonomik krizler kısa ya da uzun süreli olabilirler ve sürelerinin öngörülememesi önleme mekanizmalarının yetersiz kalmasına neden olabilmektedir. Ekonomik krizler tüm önlemlere rağmen tekrarlanabilir özelliğe sahiptirler. Ekonomik kriz, sistemin genel varlığını da tehdit etmektedir. 1.1.3. Ekonomik Krizin Öncü Göstergeleri Özellikle 1990’lı yılların ardından yaşanan ekonomik krizlerin artması ve bir ülkede başlayan krizin diğer ülkeleri de hızla etkisi altına alması sonucunda, krizlerin önceden belirlenmesi ve önlenmesine yönelik çalışmalar yaygınlık kazanmıştır43. Her ne kadar aniden ortaya çıkmış gibi görünseler de ekonomik krizlerin “öncü göstergeler” olarak nitelendirilen bir takım ekonomik olaylar sonrasında meydana geldiği çalışmalar sonucunda kesinliğe 44 ulaşmıştır . Neden olduğu maliyetler nedeniyle de ekonomik krizleri önceden tahmin edebilmek için erken uyarı niteliğinde çeşitli ekonomik göstergeler kullanılmaktadır45. Ekonomik göstergeler krizlerin olarak önceden nitelendirilen belirlenmesini erken uyarı sağlayan sinyallerinin ve öncü seçilmesi aşamasında, ülkelerin temel makroekonomik durumları göz önüne alınmakta, olası krizlerde belirleyecekleri düşünülen faktörleri önemli bir rol oynamaktadır. Krizin ana nedeni olarak mali sorunlar olduğu düşünülüyorsa, kurulan modellerde; mali araçlar, kamu harcamaları ve bankacılık kesimi kamu kredileri temel olarak alınmaktadır. Krizin finans sektörüyle ilişkisi 43 Muhammet Akdiş, Global Finansal Sistem: Finansal Krizler ve Türkiye, İstanbul, Beta Basım, Yayın No 983, İşletme-Ekonomi Dizisi 108, Haziran, 2000, ss. 130-131. 44 Melih İpeker, “Türkiye Cumhuriyet Bankası’nın Finansal Sistem İstikrarının Sağlanmasındaki Rolü”, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü Uzmanlık Yeterlilik Tezi, 22 Mart, 2002, s. 26. 45 Akdiş, a.g.e. , ss. 130-131. 17 sonucu ortaya çıktığı düşünülüyorsa da; özel sektör kredileri, parasal büyüklükler, sektörün dış borç durumu, faiz oranları ve borsa öncü göstergeler olarak ele alınmaktadır. Benzer şekilde krizin dış ekonomik ilişkiler sonucunda meydana geldiği düşünülüyorsa; cari işlemler açığı, reel döviz kuru, iç ve dış faiz oranlarında yaşanan değişiklikler, yabancı sermaye giriş-çıkışları gibi göstergeler ele alınmaktadır46. Genel olarak para politikaları, makro ekonomik politikalar, borçlanma politikaları, bankacılık ve mali sisteme yönelik politikalar, uluslararası ekonomik ilişkiler, ekonomik hayattaki kamu kesimi dengesizliklerine dayanan47 krizlerin öncü göstergelerinin oluşumunda, iki yaklaşım kullanılmaktadır48: Signalling Yaklaşımı: Bu modellerde çeşitli göstergelerin normal zamanlardaki seyri ile kriz dönemleri içindeki seyri arasındaki fark karşılaştırılır. Kalitatif Tepki Modelleri: Regresyon teknikleri kullanılarak oluşturulur. Makro ve mikro yaklaşımları vardır. Ekonomik krizlerin önceden belirlenmesini sağlayan ve öncü niteliğini taşıyan göstergeler şunlardır49: Makroekonomik göstergeler: 46 Enflasyon Kamu açıkları / Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH) Yatırım / GSMH Yatırım artış oranı Ayhan Tosuner, “Finansal Krizler ve Kırılganlık: Türkiye İçin Bir Erken Uyarı Sistemi Denemesi”, İktisat-İşletme ve Finans Dergisi, Cilt 20, Sayı 235, Ekim, 2005, s. 44. 47 Mikail Altan, Muhammet Bezirci, “Ekonomik Krizlerin KOBİ’ler Üzerine Etkisi: Karaman Örneği”, Nevşehir, KOSGEB I. Orta Anadolu Kongresi: KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, 18-21 Ekim, 2001, s. 353. 48 James Bell, “Leading Indicator Models of Banking Crises: A Critical Review”, Financal Stability Review, Bank of England, Yayın No 9, Aralık, 2000, ss. 116-117. 49 Yay, Yay, Yılmaz, a.g.e. , ss. 29-30. 18 ABD faiz oranlarına göre fark Sermaye kontrolleri Bölgesel yayılma göstergeleri Cari hesaplarla ve borçlarla ilgili göstergeler: Dış ticaret dengesi Dış ticaret hadleri Cari hesap açığı / GSMH İhracat artış oranı İhracat / GSMH İthalat / GSMH İhracat+İthalat / GSMH Reel döviz kuru değerleme oranı Toplam borç / GSMH Borç servisi / GSMH Kısa vadeli borç / Toplam borç Kısa vadeli dış borç / Uluslararası rezerv Toplam borç / Uluslararası rezerv Toplam borç / İhracat Borç servisi / İhracat Faiz ödemeleri / İhracat Kamu borcu / Toplam borç Yabancı doğrudan yatırımlar / Toplam borç Finansal göstergeler: İç kredilerin artış oranı Özel sektöre açılan kredi artışı / GSMH artışı Bankalara verilen Merkez Bankası (MB) kredileri / GSMH Para çarpanındaki değişmeler 19 Money 2 (M2)*50 / Uluslararası rezerv M2 / GSMH Uluslararası rezervler / İthalat Faiz oranlarındaki değişmeler Özel sektör yükümlülüklerinin artışı Mikro ekonomik göstergeler: Bankaların ödeme kabiliyetini yansıtan göstergeler: Geri dönmeyen borçlar / Toplam borç Toplam borç / Aktif Sermaye / Aktif Karlılıkla ilgili göstergeler: Faiz gelirleri / Aktifler İşlem harcamaları / Aktifler Karlar/Aktifler Ekonomik krizlerin önceden belirlenmesini sağlayan bu göstergelerin belirlenmesi aşamasında ülke ekonomileri arasında farklılıklar söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla göstergeler belirlenirken her bir ekonomi kendi içinde mikro temelde değerlendirilmekte ve makro unsurlarda eklenerek bir analiz yapılmaya çalışılmaktadır. Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund-IMF), göstergelerin çoğunu birçok ülkede test etmiş ve bunların içinden birkaçını öncü göstergeler olarak kabul etmiştir. * Para Arzı; Bir ekonomide dönen toplam para miktarıdır. Para arzı M1 ve M2 denen 2 araçla ölçülmektedir. M1 (Money 1) ekonomideki nakit para, vadesiz mevduat ve çeklerin toplamıdır. M2 Money 2) ise M1’e ek olarak tasarruf ve kısa dönem vadeli mevduatların toplamı olarak kabul edilmektedir. 20 IMF tarafından kabul edilen ekonomik krizlerin öncü göstergeleri şu şekilde sıralanabilir51 : 51 Reel kur Kısa vadeli sermaye hareketleri Kredi genişlemesi Enflasyon Para arzı / rezerv oranı İhracat hacmi Cari açık Bütçe açığı Kamu harcamaları Bankaların döviz pozisyonları Bankaların tahsili gecikmiş alacakları Yurtiçi faiz oranları İç-dış faiz farkı Borsa endeksleri Gürkan Ateş, “Borç Yönetim Ofisi ve Türkiye Uygulaması Üzerine Bir Çalışma”, Hazine Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü Araştırma-İnceleme Dizisi, Ekim, 2002, s. 26. 21 Tablo 1: IMF Tarafından Belirlenen Öncü Göstergeler MİKRO BAZDA EKONOMİK KONSOLİDE GÖSTERGELER(AGGREGATED MICROPRUDENTIAL INDICATORS) SERMAYE YETERLİLİĞİ GÖSTERGELERİ Konsolide sermaye yeterliliği rasyonu Sermayeli rasyoların frekans dağılımı (seçilmiş bazı kurumlara ait sermaye yeterliliği rasyosu analizi-en büyük üç bankanın veya kamu bankalarının, mevduat sigortta fonuna devredilen veya daha önce gözetim otoritesince müdahale edilen bankaların sermaye analizi ve sermaye yeterliliği rasyosu belirli bir düzeyin altında yer alan bankaların sayısı gibi) AKTİF KALİTESİ GÖSTERGELERİ Kredi veren kurumlar Sektörel kredi konsantrasyonu Döviz kredi kullandırımları Batık krediler ve karşılıkları Zarar eden kamu işletmelerine kullandırılan krediler Aktiflerin risk yapısı MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER(MACROECONOMIC INDICATORS) EKONOMİK BÜYÜME Toplam büyüme oranları (reel GSMH büyümesinin azalması) Sektörel krizler ÖDEMELER DENGESİ Cari işlemler açığı Döviz rezervlerinin yeterliliği (1): (Rezervler / Kısa Vadeli (KV)borç) ve (Rezervler / KV borç+C I D (2)) Dış borçlanma (vade yapısı dahil) (dış borçlanmanın önemli ölçüde artması) Dış ticaret hadleri (negatif yönde ticari şoklar) Sermaye hareketlerinin kompozisyonu ve vade yapısı (aşırı sermaye girişleri) Dolaylı krediler Borç / özsermaye (kaldıraç) oranları YÖNETİM KALİTESİ GÖSTERGELERİ Gider rasyoları ENFLASYON Enflasyonun değişkenliği (enflasyon oranında önemli ölçüde değişkenlik olması) Çalışan başına düşen kar Finansal kuruluşların sayısındaki büyüme GELİR VE KARLILIK GÖSTERGELERİ Aktif karlılığı Özkaynak karlılığı Gelir ve gider rasyoları Yapısal karlılık göstergeleri LİKİDİTE GÖSTERGELERİ Merkez Bankasından kullandırılan krediler Bankalararası para piyasası faiz oranları Mevduatların parasal büyüklüklere oranı (M1,M2,M3) Kredi / mevduat oranı Likit aktifler rasyonu (aktif ve pasiflerin vade yapılan) İkincil piyasa likiditesi ölçümleri PİYASA RİSKİ DUYARLILIĞI GÖSTERGELERİ Döviz kuru riski Faiz oranı riski Hisse senedi fiyat riski FAİZ ORANLARI VE DÖVİZ KURLARI Faiz oranlarının ve döviz kurlarının değişkenliği Yurtiçi reel faiz oranlarının seviyesi (yükselen reel faiz oranları) Döviz kuru istikrarı (döviz kurundaki önemli değişimler) Döviz kuru taahhütleri KREDİ VE AKTİF FİYATLARINDAKİ HIZLI BÜYÜME (BOOMS) Kredilerdeki aşırı yükseliş (kredi / GSMH) Aktif fiyatlarındaki aşırı yükseliş (belirli bir süre sonra oluşacak fiyat azalışlarının yaratacağı olumsuz etkiler) YAYILMA ETKİLERİ (CONTAGİON EFFECTS) Ticari etkiler Finansal piyasa ilişkisi Kaynak: Erdoğan, a.g.t. , ss. 10-11. Tablo 1’de IMF, istikrar unsurlarının tamamını mikro ve makro temelde belirlemiş ve bunları çeşitli alt gruplara ayırmıştır. Göstergelerin sayısı birbirinden farklı olmakla birlikte bu göstergelerin birbirinden bağımsız değerlendirilmemesi gerektiği de üzerinde durulan önemli bir noktadır. 22 Bu göstergeler arasında yaygın olarak kullanılan ve birçok çalışmaya temel kabul edilenler ise şunlardır52: Uluslararası rezervler Reel döviz kuru Rezerv yeterliliği Kredi miktarındaki genişleme 1.2. KAVRAMSAL VE TEORİK AÇIDAN İSTİHDAM Ekonomik krizin kavramsal ve teorik açıdan açıklamasını yaptığımız ilk bölümün ardından, bu bölümde öncelikle istihdam kavramının dar ve geniş anlamda tanımlamaları yapılmış, daha sonra istihdamın çeşitlerine yer verilmiş, öne çıkan istihdam teorilerine değinilmiş ve arkasından da istihdam kavramından ayıramayacağımız işsizlik olgusu ele alınmıştır. Ekonomik krizin istihdam üzerinde yarattığı etkiyi açıklamaya çalıştığımız inceleme konumuzda sözü geçen istihdam kavramından kastımız ise emek istihdamı olup, istihdamı oluşturan diğer üretim öğelerine ve bu öğelerin ekonomik kriz ile ilişkilerine çalışmamızda yer verilmemiştir. 1.2.1. İstihdam Kavramı Ekonomik kriz dönemlerinde daha fazla gündeme gelen istihdam sözcüğü en basit şekli ile kullanma veya çalıştırma olarak açıklanabilmektedir. İstihdam kavramını dar ve geniş anlam olmak üzere iki şekilde tanımlamamız gerekirse; geniş anlamda istihdam, bir ülkenin sahip olduğu tüm üretim faktörlerinin (emek, toprak ve sermaye) bir yıllık süre içerisinde üretimde kullanımı anlamına gelmektedir. Dar anlamda istihdam ise, bir 52 Erdoğan, a.g.t. , s. 11. 23 ekonominde bir yıl içerisinde ekonomik faaliyetlere katılacak durumda bulunan insan gücünün kullanılma, çalışma veya çalıştırılma derecesi olarak tanımlanmaktadır53. Ayrıca üretime yönelen emek faktörünün kullanımı şeklinde de bir tanımlama yapmak mümkündür54. Emek ise, “insanların insani ihtiyaçlarını karşılayacak iktisadi mal ve hizmetlerin üretiminde ücret karşılığında emeğiyle yer alması” şeklinde tanımlanmaktadır. Emek bir başka tanımıyla; “insanların veya iş görenlerin bir iş ortaya koydukları bedensel ve düşünsel (zihinsel) çabalarıdır” 55. İnsan ihtiyaçlarını gidermek için üretim faktörlerini bir araya getiren, mal ve hizmet üretmeye çalışan girişimci, emeği de bir faktör olarak değerlendirmektedir. Onun emeğinden yararlanmakta ve buna karşılık yaratılan değerden emeğe bir pay vermektedir56. Bu anlamda da, ekonomide var olan tüm emeğin, sermayenin, doğal kaynakların ve girişimcilerin üretime katılması, tümünden yararlanılması tam istihdam anlamına gelmektedir57. “Bir ülkede çalışanlarla iş arayanların toplamına işgücü denmektedir. Buna göre sadece işçi değil her ne sıfatla olursa olsun hizmet arz edenlerin hepsi işgücü kapsamı içindedir. İşgücü terimi bir ülkedeki aktif nüfus kavramıyla da aynı anlamda kullanılır”58. Aktif nüfus, bir işte çalışabilecek durumda olan nüfus kavramını ifade etmekte ve buna göre de dar anlamda istihdam, aktif nüfusun tanımlanabilmektedir. Bu bir tanım ücret karşılığı dolayısıyla da çalıştırılması çocuklar, olarak emekliler, çalışabilecek durumda olmayanlar, ev hanımları ve öğrenciler aktif nüfus kapsamına girmemektedirler59. 53 Aziz Köklü, Makro İktisat, 2. Baskı, Ankara, S Yayınevi, 1967, s. 67. Rebii Savaşır, Türkiye ve AB Ülkelerinde Küçük ve Orta Boyutlu İşletmeler Açısından İstihdam Politikaları, Ankara, Kamu-İş Yayınları, 1999, s. 81. 55 Temel Kavramlar, (Erişim)http://www.ekodialog.com/isletme_ekonomisi/temel_kavramlar.html , 6 Mayıs 2011, s. 2. 56 Süleyman Özdemir, Halis Yunus Ersöz, Halil İbrahim Sarıoğlu, İşsizlik Sorununun Çözülmesinde KOBİ’lerin Desteklenmesi, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın No 45, 2006, s. 73. 57 Cafer Unay, Makro İktisat, 6. Baskı, Bursa, Ekin Kitabevi, 1996, s. 203. 58 İsmail Hakkı Düğer, Murat Ali Dulupçu, İktisada Giriş, İstanbul, Graphics Yayınları, 2000, s. 360. 59 Köklü, a.g.e. , ss. 67-68. 54 24 Tüm bunların yanı sıra var olan işgücünün tamamının üretime katılması mümkün olmamaktadır. Emek piyasasına emeğini arz edip, cari ücret düzeyinde iş bularak çalışanlar istihdam seviyesini oluşturmakta, işgücü seviyesi ile istihdam seviyesi arasındaki fark da işsizliği göstermektedir60. Bir ekonomi düzeninin yeterli ölçüde işleyip işlemediği, her şeyden önce çalışmak isteyen aktif nüfusa iş sağlayıp sağlayamamasıyla ölçülmektedir, çünkü bazı kimselerin iş bulamamaları sanıldığının aksine var olan ekonomi düzeninde yaşanan sorunlardan kaynaklanmaktadır 61. Ekonomi düzeninin yeterli ölçüde işleyip işlememesi noktasında önem arz eden istihdam kavramı, birey açısından da oldukça önemlidir, çünkü çalışma üretim sürecinin bir parçası olmasının yanı sıra, çalışan açısından bir gelir elde etme yolu, bir saygınlık öğesi olarak kabul edilmektedir. Kişinin emeğinin karşılığında aldığı ücret kendisinin ve ailesinin hayatlarını idame ettirmelerine imkan sağladığı gibi, aile dışı ilişkilerin ve sosyal iletişimin gelişmesine yardımcı olur. Kişiye kimlik, statü ve amaç duygusu sağlamaktadır. Çalışan kişi sadece yaşamını devam ettirmek içi gerekli olan ihtiyaçlarını sağlamakla kalmaz, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını da karşılar62. 1.2.2. İstihdam Türleri Bir ülke içindeki istihdam seviyesi, nüfus, teknoloji, çalışma mevzuatı, hukuksal yapı ve sosyal alışkanlıklar dışında faiz, enflasyon, yatırım gibi ekonomik etkenlerle de değişiklik göstermektedir. Bu nedenle her ülke kendi içinde işgücünün tamamını istihdam edebilmeyi amaçlamakta ve bu amaç doğrultusunda da üretim faktörlerinin kullanılması düzeyine göre istihdam; tam, eksik ve aşırı istihdam olarak üçe ayrılmaktadır63. 60 Özdemir, Ersöz, Sarıoğlu, a.g.e. , s. 74. Sadun Aren, İstihdam-Para ve İktisadi Politika, 10. Baskı, Ankara, Savaş Yayınları, 1992, s. 1. 62 Türkiye Kamu-Sen, İstihdam-İşsizlik ve Ücret Sorunlarına Çözüm Arayışı, Ankara, Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Yayınları, No 10, 2004, s. 15. 63 Murad Alpaslan Kasalak, “Avrupa Birliği’ndeki İstihdam Stratejileri İle Türkiye’deki İstihdam 61 25 1.2.2.1. Tam İstihdam Geniş anlamda istihdamın tanımı düşünüldüğünde, bir ekonomideki üretim faktörlerinin tamamının çalışması ve etkin bir şekilde üretim sürecine katılmaları durumunda ekonomi tam istihdama ulaşmış demektir64. Tam istihdamın gerçekleştiği bir ekonomide cari ücret düzeyinde çalışmak isteyen herkesin iş bulabildiği bir istihdam düzeyi söz konusudur65. Dar anlamda sadece emek faktörünün tam kullanılması anlamına gelen tam istihdam kavramı, genellikle bu anlamıyla kullanılmaktadır. Tam istihdam durumunda hiçbir üretim faktörü boşta kalmamakta, tamamen üretime katılmış durumda bulunmaktadır. Ancak uygulamada hiçbir üretim faktörünün boşta olmadığını düşünmek pek gerçekçi değildir, çünkü bu durum mümkün değildir. Bu nedenle tam istihdama ulaşılan ekonomide yüzde 2 ve yüzde 3 gibi düşük oranlarda işsizlik görülebilir. Bu noktada önemli olan açık iş alanlarının o anda iş arayanlardan daha fazla olmasıdır 66. Ülkelerin sahip oldukları tüm kaynakları üretimde kullanamayacak olmaları nedeniyle ekonomilerde eksik istihdam durumu söz konusu olmaktadır67. 1.2.2.2. Eksik İstihdam Eksik istihdam, özellikle gelişmekte olan ülkelerde karşımıza çıkan bir kavramdır. İstihdamın sektörel dağılımı içerisinde tarımın ağırlıkta olduğu, ücretsiz aile işçilerinin yoğun olarak mevcudiyetini koruduğu ve işsizlik sigortası uygulamasının bulunmadığı ülkelerde, işgücünün gerektiği gibi değerlendirilememesinden kaynaklanan önemli bir sorundur. Stratejilerinin Ekonomik Anlamda Karşılaştırılması”, Isparta, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007, ss. 8-9. 64 Arslan Zafer Gürler, Ekonomi: Ticaret ve Turizm Öğretimi Okulları İçin, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Yayınları, 2000, s. 128. 65 Aren, a.g.e. , s. 5. 66 Gürler, a.g.e. , s. 128. 67 Altuntepe, a.g.m. , s. 132. 26 İşsizlik sigortasının bulunmadığı ya da sınırlı kullanıldığı ülkelerde, kişiye işsiz kaldığında geçimini temin edebilecek gelir düzeyi sağlanamamaktadır. Bundan dolayı da kişi, sahip olduğu eğitim ve niteliklere uygun olsun ya da olmasın veya elde edeceği ücret düzeyi ne olursa olsun çalışma mecburiyeti içinde kalmaktadır. Böylece kişi işsiz olmaktan kurtulmakta, ancak bu kez de sorun eksik istihdam şeklinde kendini göstermektedir. Eksik istihdam kavramının tanımlamasında düşük, daha az, yetersiz gibi kavramlar kullanılmakta ve istihdamın düşük nitelikli bir türü biçiminde ifade edilmektedir. Eksik istihdamın boyutlarını şu şekilde belirleyebilmekteyiz68: Kişi, işin gerektirdiğinden fazla formel eğitime sahiptir. Kişi, formel eğitimi dışındaki bir alanda gönülsüz olarak çalışmaktadır. Kişi, işin gerektirdiğinden daha fazla iş deneyimine ve niteliğe sahiptir. Kişi, gönülsüz olarak yarı zamanlı, geçici veya kesintili istihdamdadır. Kişi, bir önceki işinden yüzde 20 veya daha az kazanmaktadır. Bütün boyutlarıyla incelendiğinde, eksik istihdamın hem objektif hem de sübjektif olarak belirlendiği ortaya koyulmaktadır. Eksik istihdam kavramı, işgücünün işsiz olmayıp, kapasitesinin altından çalışıyor olması yönüyle işsizlik kavramından ayrılmaktadır. 1.2.2.3. Aşırı İstihdam Geniş anlamda aşırı istihdam, bir ekonomideki tüm üretim faktörlerinin aynı dönemde tam kapasite ile üretim sürecinde olduğu fakat miktar veya sayı itibariyle daha çok üretim faktörüne ihtiyaç duyulduğu ekonomik durumudur. Yani, mevcut üretim faktörleri tam istihdam durumunda olmasına 68 Naci Gündoğan, M. Kemal Biçerli, Çalışma Ekonomisi, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2008, s. 8. 27 rağmen arz edilen üretim faktörleri miktarından daha çok faktör aranıyorsa ekonominin aşırı istihdam seviyesinde olduğu kabul edilmektedir69. Aşırı istihdamın yaşandığı durumlarda fazla üretim faktörü kullanılması, mevcut talebi karşılamak için girişimcilerin kapasitelerinin üzerinde çalışarak mal ve hizmet üretimini arttırmaya yönelmelerine neden olacaktır. Bir ülkenin sermaye, toprak ve emek potansiyeli ise belirli bir düzeydedir, bu nedenle üretim faktörlerini sınırsız bir şekilde arttırmak mümkün değildir. Bu özelliklerde bir ekonomide enflasyonist baskıların meydana gelmesi normaldir. Toplam talebin, toplam arzdan fazla olması fiyatları yükseltecektir ve buda talep enflasyonu denilen enflasyonun doğmasına sebep olacaktır. Yine toplam arzın talebi karşılayamadığı böyle bir ekonomide ülkenin sahip olduğu ekonomik kaynakların üretim faktörü haline dönüştürülmesi sorun teşkil edeceğinden üretim faktörleri fiyatlarında gözle görülür artışlar olacaktır. Yani maliyet enflasyonunun da meydana gelmesi kaçınılmaz olacaktır70. Dar anlamda aşırı istihdamı tanımlamak gerekir ise, üretim faktörleri içerisinden emek faktörünün bir ekonomide aynı dönemde tam kapasite ile üretim sürecinde olduğu fakat miktar veya sayı itibariyle daha çok emek faktörüne ihtiyaç duyulduğu ekonomik durumudur. Emek faktörünün aşırı değerlendiği bir durum söz konusudur ve bu durumda ya bölge dışından emek talep edilmekte ya da çalışan işgücü normal çalışma sürelerinden daha fazla çalıştırılmaktadır. Aşırı istihdamı, eksik istihdam koşullarının tersi yaşanan durum olarak ifade de edebilmekteyiz. Ekonomideki tüm işgücünün tam faaliyette olmasına rağmen işgücüne yönelik devam eden talep nedeniyle, ekonominin “aşırı 69 Dilek Eyüboğlu, 2001 Krizi Sonrasında İşsizlik ve Çözüm Yolları, Ankara, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Yayın No 674, 2003, s. 12. 70 Pekin, a.g.e. , ss. 113-114. 28 istihdam” koşulları içinde olduğu söylenebilmektedir71. 1.2.3. İstihdam ve İşsizlik Olgusu Biri, diğeri olmadan izah edilemeyen işsizlik ve istihdam kavramları madalyonun iki yüzü gibidir. İstihdam kavramını daha iyi anlayabilmek için çalışmamızın bu bölümünde tıpkı istihdam kavramını açıkladığımız bölümde olduğu gibi sadece “emek faktörünün işsizliği” temelinde işsizlik kavramı üzerinde kısaca durulacaktır. 1.2.3.1. İşsizlik Kavramı ve İşsizlik Türleri İstihdam kavramını açıklamaya çalışırken bahsettiğimiz üzere, bir ekonomide üretim faktörlerinin tamamının üretim sürecine dâhil edilmesiyle tam istihdam düzeyi oluşmakta, üretim faktörlerinin tamamının kullanılmaması durumunda da eksik istihdam ortaya çıkmaktadır. Dar anlamda da üretim faktörlerinden emek faktörünün üretim sürecine katılması tam istihdamı, katılmaması ise eksik istihdamı tanımlamaktaydı. İşte bu noktada emek faktörünün üretim süreci dışında kalmasıyla işsizlik meydana gelmektedir. Teorik olarak, toplam emek arzı ile toplam emek talebinin kesiştiği noktada oluşan denge istihdamı, iş arayanların sayısı ile bir açık oluşturmuş ise ekonomide eksik istihdam söz konusudur ve tam istihdam ile mevcut olan istihdam arasındaki açık işsizliği göstermektedir72. İşsizlik her şeyden önce ekonomik bir kavramdır. Ekonomik bir kavram olarak işsizliği en geniş anlamıyla, “cari ücret düzeyinde çalışmak arzusunda olan işgücü arzının o ücret düzeyinde işgücüne olan talebin yarattığı istihdam 71 72 Eyüboğlu, a.g.e. , s. 12. Cemil Bekiroğlu, “Türkiye’de İşsizlik Sorunun Çözümlenmesinde Uygulanan Ekonomi Politikalarının Analizi”, İstanbul, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010, s. 44. 29 hacminden daha büyük olması” durumudur73. Bu tanımlamada dikkat edilmesi gereken birkaç husus vardır. Bunlardan ilki, istihdam kavramını tanımlarken belirttiğimiz gibi çalışma arzusunda olan işgücünün aktif nüfus olarak nitelendirdiğimiz çalışabilecek nüfus kapsamında olması önemli bir noktadır. Açıktır ki, bir kimse çalışmak arzusunda değil ise işgücüne dâhil olmayacağı gibi işsizde sayılmamaktadır. Diğer önemli husus ise, cari ücret düzeyinde çalışmayı kabul etmeyen işgücü de işsiz sayılmamaktadır74. İşsizliğin Türkiye’de ulusal bazda yayınlanmasında ve rakamsal anlamda belirlenmesinde, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıklamaları esas alınmaktadır. TÜİK, işsiz tanımını “referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kar karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak için son üç ay içinde işbaşı yapabilecek durumda olan tüm kişiler işsiz nüfusa dâhil edilmiştir. Ayrıca üç ay içinde başlayabileceği bir iş bulmuş ya da kendi işini kurmuş ancak işe başlamak ya da iş başı yapmak için çeşitli eksikliklerini tamamlamak amacıyla bekleyenlerden, iki hafta içinde işbaşı yapabilecek kişilerde işsiz nüfus kapsamına dâhil edilmiştir” şeklinde yapmaktadır. İşsizliğin uluslararası standart tanımı da Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (International Finance Corporation-ILO) onadığı ve önerdiği şekilde; Belirli bir gün ya da hafta zarfında, belirli bir yaş kümesinin üzerinde bulunan ve aşağıdaki kategorilere giren kişiler işsiz kabul edilirler75; İş sözleşmesi sona erdiğinden ya da geçici olarak durdurulduğundan dolayı istihdama elverişli konumda bulunan, herhangi bir işe sahip olmayan ve ücretli bir iş arayanlar, 73 Daha önce hiç istihdam edilmemiş olan ya da önceki statü durumu Muhsin Hesapçıoğlu, İnsan Kaynakları Yönetimi ve Ekonomisi, İstanbul, Beta Yayınevi, 1994, s. 289. 74 Sabri F. Ülgener, Milli Gelir-İstihdam ve İktisadi Büyüme, 7. Baskı, İstanbul, Der Yayınları, 1991, s. 113. 75 Birsen Ersel, Türkiye’de İşsizlik ve İşsizlik Sigortası, İstanbul, Dilek Ofset Matbaacılık, 1999, s. 150. 30 itibariyle bağımlı olmayan veya emekli edilmiş ancak belirli bir dönem için çalışmaya elverişli olan kişiler, Belirli bir döneme göre gelecek bir tarihte yeni bir işe başlama konusunda anlaşma yapmış olup da, halen bir işe sahip olamayan çalışmaya elverişli kişiler, Geçici ve belirsiz bir süreyle ve kendilerine herhangi bir ödeme yapılmadan tenkisata tabi olan kişiler. İşsizlik kavramı yapısı itibariyle yaş, cinsiyet, eğitim durumu, etnik köken gibi konularda farklılıklar gösterebileceği gibi, coğrafi dağılıma, mesleklere ve süresine göre veya ülke ve dünya konjonktüründeki değişikliklere göre de farklılıklar gösterebilmektedir. İşsizlikteki bu farklılıklar, işsizliğin çeşitli türlerinin oluşmasına neden olmuştur76. Genel olarak işsizlik türlerini açıklarken şu şekilde bir sınıflandırma yapmamız mümkündür: 1. İradi İşsizlik: Cari ücret düzeyinde ve mevcut çalışma koşullarında çalışmak istemeyenlerin meydana getirdiği işsizlik türüdür. Bu işsizlikte yüksek reel ücretler talep edildiği ve daha iyi çalışma imkanları arandığı için bilerek ve isteyerek işsiz kalınmaktadır77. İradi işsizliğin gerçek bir işsizlik sayılmaması gerekmekte, bu tip işsizler cari koşullarda çalışmaya razı olmaları durumunda hemen iş bulabilmektedirler78. İradi işsizlik kavramı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için varlığını sürdüren bir kavram özelliğini de korumaktadır79. 2. Gayri İradi İşsizlik: Cari ücret düzeyinde ve mevcut çalışma koşullarında çalışmaya razı olduğu halde iş bulamama durumudur ve bu kişiye gayri iradi işsiz denir. Gizli işsizlik, konjonktürel işsizlik, mevsimlik 76 M. Kemal Biçerli, Çalışma Ekonomisi, 3. Baskı, İstanbul, Beta Yayınları, Şubat, 2005, s. 429. Ali Özgüven, İktisat Bilimine Giriş, 9. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2011, s. 84. 78 Hesapçıoğlu, a.g.e. , s. 290. 79 Aren, a.g.e. , s. 7. 77 31 işsizlik ve teknolojik ilerlemenin neden olduğu teknolojik işsizlik birer gayri iradi işsizlik türü sayılmaktadır. Gayri iradi işsizliğin nedeni ya sadece talep yetersizliği ya da hem talep hem de sermaye yetersizliği olabilmektedir80. 3. Arızi (Friksiyonel) İşsizlik: Arızi ya da friksiyonel işsizlik işgücü piyasasının iyi işlememesinden kaynaklanan bir işsizlik türüdür ve hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde görülebilmektedir. İşgücü piyasalarının yetersizliğinden kasıt ise; piyasaya ilişkin bilgi yetersizliği, emek akıcılığının düşük olması olarak söylenebilmektedir. Bu yüzden işgücü akışkanlığı zayıf, emek arz ve talebi dengesine yönelik zaman ve mekân uygunsuz kalmaktadır81. Bu işsizlik türü, tam istihdam aşamasında ortaya çıkabilmekte, geçici ve kısmi bir özellik taşımaktadır82. 4. Mevsimlik İşsizlik: Turizm, tarım, inşaat gibi mevsime göre bağımlılık gösteren dönemlik işsizliktir. Bazı ekonomik faaliyetlerin belirli mevsimlerde yapılabilmesi ve üretim faaliyeti bitince yeniden işsizlik döneminin başlaması şeklinde kendini göstermektedir83. Mevsimlik işsizlik, emek talebinde oluşan dalgalanmalar sonucunda oluşmakta ve söz konusu talep dalgalanmaları, önceden beklenen ve yıl boyunca sistematik bir seyir izleyen yapıdadır84. 5. Konjonktürel İşsizlik: Ekonomik düzen sürekli aynı etkinlik düzeyinde bir seyir izlememekte, çeşitli dalgalanmalar ve bu dalgalanmalar sonucunda da duraklama ve bunalım dönemleri yaşanmaktadır. İşte bu dönemlerde ortaya çıkan işsizliğe, konjonktürel işsizlik denmektedir. Bu dalgalanmaların çöküş dönemlerinde yüksek oranlarda işsizlik yaşanmakta ve bu işsizlik dönemleri uzun bir zaman sürebilmektedir85. Daha çok gelişmiş ülkelerde görülen konjonktürel işsizlik genellikle efektif talep yetersizliği dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Daha çok piyasa ekonomisinin geçerli olduğu 80 Aren, a.g.e. , ss. 6-7. Eyüboğlu, a.g.e. , s. 16. 82 Ülgener, a.g.e. , s. 115. 83 Sabahaddin Zaim, Çalışma Ekonomisi, 9. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1992, s. 190. 84 Biçerli, Çalışma Ekonomisi, s. 453. 85 Eyüboğlu, a.g.e. , s. 15. 81 32 batı ve karma ekonomilerde ortaya çıkan gayri iradi işsizliktir86. 6. Teknolojik İşsizlik: Üretimde emeğin yerine makine ikame edilmesi nedeniyle ortaya çıkan işsizlik türüdür. Yani makinenin işgücünün yerine geçerek emek sahiplerini bırakması şeklinde tanımlanmaktadır87. Teknolojik işsizlik sermaye lehine olan bir gelişmedir ve kısmi, geçici ya da sürekli bir hal alabilmektedir88. Özellikle tarım kesiminde ortaya çıkan, işletme büyüklüklerinin arttırılması, üretim yöntemlerinde modernleşme arzusu el emeğiyle yapılan bir kısım işlerin makinelere gördürülmesiyle teknolojik işsizliğin meydana gelmesine neden olmaktadır. Şüphesiz ki teknolojik işsizlik sadece tarım kesimine özgü bir durum değildir. Otomotiv sektöründe yaşanan teknolojik gelişmelerde, bu işsizlik türüne neden olabilmektedir89. 7. Yapısal İşsizlik: Bir ekonomideki yapısal değişimler sonucunda daralma yaşanan sektörlerde “işgücü fazlası” ve genişleme yaşanan sektörlerde “işgücü talep fazlası” durumları meydana gelmektedir. Bu dengesizlik sonucunda, daralan sektörlerden genişleyen sektörlere doğru bir hareket söz konusu olacaktır. Ancak bu durumda uyum uzun sürede gerçekleşeceği gibi, tam anlamda da bir uyum olmayabilmektedir. Bu tür işsizlik yapısal işsizlik olarak nitelendirilmektedir90. Yapısal işsizliği, “emek piyasalarında açık işler ile iş arayanların aynı anda mevcut olmaları ve bir araya gelememeleri ile oluşan işsizlik” şeklinde tanımlamakta mümkündür. Yapısal işsizliğin nedenleri olarak kaynakların tükenmesi, talepte oluşan kaymalar, yeni ürün ya da üretim metodunun geliştirilmesi ve uluslararası rekabet sayılabilmektedir91. 8. Kronik İşsizlik: “Ekonomide belli bir sektörü diğerleri karşısında karlı 86 Hesapçıoğlu, a.g.e. , s. 291. Pekin, a.g.e. , s. 120. 88 Hesapçıoğlu, a.g.e. , s. 292. 89 Özhan Uluatam, Makro İktisat, 8. Baskı, Ankara, Savaş Yayınları, 1995, s. 319. 90 Ertan Oktay, Makro İktisat-Teorisi ve Politikası, 4. Baskı, İstanbul, Maltepe Üniversitesi Yayınları, Kasım, 2006, s. 191. 91 Hesapçıoğlu, a.g.e. , s. 291. 87 33 ve cazip olmaktan çıkartan koşullar, o sektöre ait üretimi ve dolayısıyla işgücü talebini uzunca bir süre geriletmiş olur. Durgunlaşan sektörün sebep olacağı işsizlik, kronik işsizlik olarak tanımlanır”92. Kronik işsizlik temelinde talep yetersizliğinden ziyade sermaye donanımının yetersizliğinden kaynaklanmakta ve az gelişmiş ülkelerde yaygınlık göstermektedir93. 9. Gizli İşsizlik: Bir üretim alanında işgücünün bir kısmının üretimden çekilmesine rağmen üretim miktarında fark edilir bir azalma meydana gelmiyor ise, gizli işsizlik söz konusudur. Tarım sektörü ile kamu işletmelerinde sıkça rastlanan gizli işsizlik kapsamına, resesyon dönemlerinde iş bulma umudunun azalmasıyla iş aramakta vazgeçen “gücenmiş işçiler” inde alınması gerekmektedir94. 1.2.3.2. İktisat Okullarının Yaklaşımları Temelinde İstihdam ve İşsizlik Olgusu İstihdam kavramının İktisat Teorisi içinde nispeten de olsa yeni yer edinmiş bir kavram olduğu göz ardı edilemez bir gerçektir. Klasik ve NeoKlasik İktisatçılar tarafından ekonomi, tam istihdam seviyesinde dengede kabul edilmiştir ve bu denge de oluşacak herhangi bir sapmanın ekonominin “görünmez el” vasıtasıyla kendiliğinden dengeye geleceği ifade edilmiştir. Tüm bunların yanı sıra “tüm fiyatların esnek olduğu” yönündeki varsayımları da istihdam konusunda gereken ilgiyi göstermediklerinin bir diğer kanıtıdır95. Klasik ve Neo-Klasik İktisadi görüşlerin yoğun olarak kabul gördüğü dönemlerde meydana gelen ekonomik krizler, dengede oluşan geçici sapmalar olarak değerlendirilmişlerdir. Bu krizlerin giderek kronikleşmesi ve 1929 yılında yaşanan Büyük Buhranı’nın gelişmiş ülke ekonomileri üzerinde 92 Gürler, a.g.e. , 131. Şinasi Güçeri, Türkiye Ekonomisinin Yapısal Meseleleri ve Bir Çözüm Modeli, İstanbul, İrfan Yayıncılık, 1993, s. 145 94 Biçerli, Çalışma Ekonomisi, s. 429. 95 Kemal Yıldırım, Doğan Karaman, Makro İktisat, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Eğitim-Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, Yayın No 145, 2001, s. 113. 93 34 yarattığı olumsuz etkiler, Klasik ve Neo-Klasik görüşlerin yetersizliğini ortaya koymuştur. Ayrıca teorilerin aksine Büyük Buhran döneminde işçiler işsiz kalmış, toprak ve sermaye malları da atıl kalarak fabrika ve işyerlerinin işlevlerini yitirmesine neden olmuştur. 19. yüzyılda Marksizm ile başlayan yeni teoriler, Klasik ve Neo-Klasik görüşlerin eksikliğini ortaya çıkarmıştır96. Yaşanan tüm bu gelişmelerden sonra, İktisat Teorisi yeniden şekillenmeye başlamış, istihdam konusuna verilen önemde böylece artmıştır. 1936 yılında İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in “İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi” (The General Theory of Employment, Interest and Money) isimli eserinin yayınlanması, istihdam sorununu ön plana çıkarmıştır. Bu eserle birlikte Klasik teori üzerine eleştiriler yapılarak, günümüze kadar Keynes Teorisi ve Klasik Teori’nin sentezi şeklinde süregelmiştir97. 1.2.3.2.1. Klasik (Liberal) Yaklaşım 1720-1870 yılları arasında temelleri atılan Klasik İktisat düşüncesinin başlıca temsilcileri Francois Quesnay, Adam Smith, Jean-Baptiste Say, Thomas Robert Malthus, David Ricardo ve John Stuart Mill’i saymak mümkündür. Bu isimlerin yanı sıra teorinin gelişmesini sağlayan Alfred Marshall ve Arthur Cecil Pigou’da dâhil edilmelidir98. Klasik İktisat, kendisinden önce ekonomide hâkim olan merkantilizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Klasik nitelemesi ise John Maynard Keynes tarafından yapılmıştır. Klasik iktisatçılar, ekonomik sorunların çözüm yolunu “piyasa ekonomisi” sisteminde temellendirmişlerdir ve piyasa ekonomisinin kurallarına uyulduğu takdirde ekonomik sorunların kendiliğinden çözüme kavuşacağını savunmuşlardır. Klasik iktisatçılara göre devletin buradaki rolü 96 Ömer Demir, Kurumcu İktisat, Ankara, Vadi Yayınları, Temmuz, 1996, s. 20. Pekin, a.g.e. , s. 105. 98 Kasalak, a.g.t. , s. 15. 97 35 ekonomiye müdahale etmeyen, sınırlı bir birim olarak nitelendirilmiştir99. Klasik iktisatçılar çeşitli nedenler dolayısıyla devletin ekonomiye müdahalesinin yanlış olduğunu savunmuşlar, ekonomide oluşabilecek fiyat dalgalanmalarının giderilmesi ve tam istihdamın sağlanmasının devlet müdahalesini gerektirmediğini söylemişlerdir. Bunun açıklanmasını da, fiyatlar ve ücretlerin aşağıya ve yukarıya doğru esnek olmasını, tam istihdam düzeyinin sağlanmasını ve korunmasını ekonomideki “görünmez el” vasıtasıyla gerçekleşeceğine bağlamışlardır100. Ancak klasik iktisatçıların “görünmez el” olarak adlandırdıkları ve piyasa da dengeyi sağlayan otomatik denge mekanizması, ekonomik faaliyetlerde hiçbir aksaklığın olmayacağını garanti etmemektedir. Çıkabilecek aksamaların dışarıdan hiçbir müdahaleye gerek olmaksızın, kısa zamanda giderileceğini garanti etmektedir101. Klasik iktisat yaklaşımı içerisinde barındırdığı 4 temel unsur vardır. Bunlar102; Bütün bireyler ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir.(Homo-economicus/ekonomik insan) Devlet kişilerin bireysel girişim haklarını kısıtlamaz.(Laissez faire, laises passer/bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) Bireyler kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek toplumsal çıkarlara da hizmet etmiş olurlar. Ekonomik hayatta düzen sağlayan bir görünmez el (invisible hand) vardır ve ekonomi bu yüzden sürekli tam istihdam düzeyindedir. İfade edildiği gibi klasik iktisatçılar piyasaların sürekli tam istihdam düzeyinde olduğu görüşünü benimsemektedirler. Mal piyasalarının, para piyasalarının ve emek piyasalarının sürekli dengede olduğu savunulmuş, bu yüzden de istihdam konusu üzerinde fazla durulmamıştır. Klasik iktisatçılar 99 Bekiroğlu, a.g.t. , s.14. Kadir Kökocak, “Kamu Ekonomisinin Hareket Alanı ve Teorik Yaklaşımlar”, Mevzuat Dergisi, Yıl 8, Sayı 91, Temmuz, 2005, ss. 2-3. 101 Aren, a.g.e. , ss. 14-15. 102 Bekiroğlu, a.g.t. , s. 15. 100 36 tam istihdamı, belirli bir ücret düzeyinde emeğini arz etmeye razı olan işçilerin tamamının iş bulduğu durum olarak ifade etmişlerdir. Klasik iktisatçıların yaklaşımları, üretim tekniğinin, üretim faktörleri bileşim oranının ve diğer tüm faktörlerin arzının veri olarak kabul edilmesi varsayımı altında birleşmektedir. Bu varsayım altında emek arz ve talebinin ücret değişkenliklerine karşı esnek olduğu, ücretlerin ise değişken olduğunu ifade etmektedirler. Yani emek arzı ile ücretleri arasında pozitif esneklik söz konusudur. Tam istihdamın görünmez el ile sürekli dengede olacağını şu şekilde açıklamaktadırlar. Emek arzının emek talebini aştığı, yani işsizliğin oluştuğu durumlarda ücretlerde bir düşme meydana gelecektir. Ücretlerin düşmesinin sebebi, işçiler arasında yaşanacak rekabettir, iş bulamayan işsizler düşük ücretlerle çalışmayı kabul edeceklerdir. Ücret haddinin düşmesi düşük ücretle çalışmak istemeyenlerin piyasadan çekilmesine, bunun sonucunda da emek talebinin artmasına neden olacaktır. Böylece emek arz ve talebi dengeye gelecek, dolayısıyla tam istihdam sağlanacaktır103. Klasik iktisatçılar, ekonomide gayri iradi işsizliğin var olmadığını, işsizler tarafından piyasa ücretinin üstünde ücret talep edilmesinden doğan iradi işsizlik104 ve arızi (friksiyonel-geçici) işsizlik bulunabileceğini iddia etmektedirler105. Klasik iktisatçılar tam istihdam varsayımını üç temel kuram üzerine inşa etmiştir. Bunlar106: 1. Mahreçler (Say) Yasası: İktisat literatüründe “Say Yasası” olarak da kabul edilmiş olan kuram “her arz kendi talebini yaratır” önermesinde temellendirilmektedir. Say yasasına göre ekonomide talep yetersizliğinden 103 Bekiroğlu, a.g.t. , ss. 15-16. Aren, a.g.e. , ss. 7-8. 105 Burcu Gediz, M. Hakan Yalçınkaya, “Türkiye’de İstihdam-İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik Yaklaşımı”, Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Sayı 6, 2000, (Çevrimiçi) https://sites.google.com/site/paribustr/gediz3.doc?attredirects=0, 7 Aralık 2011, s. 3. 106 Aren, a.g.e. , ss. 7-8. 104 37 kaynaklanan gayri iradi işsizliğin meydana gelmesinin mümkün olmadığı savunulmaktadır. Ekonomideki tam istihdam düzeyini engelleyen bir sebep yoktur, çünkü her arz kendi talebini yaratacağından, talep yetersizliği nedeniyle işsizliğin oluşması mümkün değildir107. Say yasası, genel talep yetersizliğinin olanaksız olduğunu iddia etmekle birlikte, özel talep yetersizliğinin olabileceğini kabul etmektedir. Bazı mallarda geçici bir bolluk olabileceğini, ancak bunun sebebinin piyasa dengesinin kurulmamasından kaynaklanacağını belirtmektedir, çünkü tek tek bazı malların talepten fazla üretilmeleri olanaklıdır 108. Bu konuda Say, “Eğer birçok türdeki malda stok fazlası varsa, bunun nedeni diğer malların yeterli miktarda üretilmemesidir”, “Üretim maliyetinin üzerinde satılan mal, verimli hizmetler, her ikisi tarafından da eşit olarak ödenene kadar, diğer mal üreticilerinin bir kısmının yüksek fiyatlı mal üretmesine neden olacaktır” der109. Ancak Say’ e göre, böyle bir durum uzun süre devam etmeyecektir. Talepten fazla üretilen malların fiyatları mutlaka düşecek, üreticilerde zarar etmeleri dolayısıyla üretimlerini mevcut talebe göre ayarlayacaklardır. Yani, fiyat mekanizmasıyla özel talep yetersizliği uzun süre devam etmeyecektir 110. Bu durum toplam talebin toplam arza eşitliğini göstermenin yanı sıra, talep ve arzın herkes ve her mal için eşit olacağını da gösterir. Bu şekilde piyasada oluşan geçici boşluklar ortadan kalkacak111, tüm aktif nüfusun çalışabileceği bir tam istihdam dengesi meydana gelecektir112. Say yasası noktasında önemli olan diğer bir noktada kazanılan değerlerin derhâl ve tamamen harcanacaklarının kabul edilmesi noktasıdır. Bu varsayıma göre tasarruf söz konusu olmamaktadır. Ancak insanların elde ettikleri gelirleri derhâl ve tamamen harcayacakları varsayımının tersine insanlar çok defa tasarruf ederler. Böylece talep yetersizliğiyle birlikte, 107 Ali Özgüven, İktisat Bilimine Giriş, 9. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2011, s. 84. E. K. Hunt, İktisadi Düşünce Tarihi, Çev. Müfit Günay, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, Temmuz, 2005, s. 185. 109 Jean Baptiste Say, Letters to Thomas Robert Malthus on Political Economy and Stagnations of Commerce, Londra, George Harding’s Bookshop, 1936, ss. 5-24. 110 Aren, a.g.e. , s. 17. 111 Hunt, a.g.e. , s. 185. 112 Dinler, a.g.e. , ss. 300-302. 108 38 faaliyet hacmi tam istihdam seviyesinin altına inecektir. Modeldeki tasarruf ile ilgili boşluğu da Faiz Teorisi tamamlamaktadır113. 2. Faiz Teorisi: Faiz, klasik iktisatçılara göre “tüketimden kaçınmanın bir karşılığıdır”, yani tasarruf etmenin bir karşılığıdır114.Teoride faiz reel bir değişkendir ve tasarruf arzı ile talebi tarafından belirlenmektedir. Faiz, tasarruf arzının fiyatı olarak kabul edilmekte ve tasarruf arzı ile faiz arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır115. Yapılan tasarruf gelecekte yapılacak tüketim değerinden daha fazla değer içerdiği için tasarruf fedakârlığı faiz şeklinde bir karşılıkla ödüllendirilmektedir. Buna da fedakârlık argümanı denmektedir 116. Tasarruflar faiz mekanizması yoluyla tekrardan ortaya çıkmakta, yatırım harcamalarına dönüşmektedir. Belirli bir dönemde yapılması planlanan tasarrufların, planlanan yatırımlara dönüşeceği savunulmaktadır. Böylece tasarrufların yatırımlara eşit olacağı ifade edilmek istenmiştir117. Klasik iktisatçıların tam istihdam varsayımını destekleyen üçüncü kuramları da Ücret Teorisidir. 3. Ücret Teorisi: Klasik iktisatçılara göre emek arz ve talebinin kesiştiği yer ücret miktarı ve istihdam düzeyini belirlemektedir. Teori gereği emek arzı ve talebinin kesiştiği yerde ekonomi tam istihdam seviyesine ulaşmıştır. Emek arzını çalışmanın marjinal zahmeti ve çalışma ile elde edilen gelirin marjinal faydası belirler. Buna göre emek arzı doğrudan doğruya ücretin fonksiyonu olarak kabul edilmektedir. Klâsik iktisatçılara göre, çalışmak isteyen herkes, cari ücret düzeyini kabul etmek koşulu ile iş bulabilmektedir118. 113 Pekin, a.g.e. , s. 116. Aren, a.g.e. , s. 18. 115 Hayati Aksu, Ö. Selçuk Emsen, Selim Başar, “Türkiye’de Bütçe Açıkları ile Nominal ve Reel Faiz Oranları İlişkileri: 1985-2000”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 15, Sayı 1-2, 2001, s. 46. 116 İsmail Seyrek, Zekeriya Mızırak, “Faiz Teorileri Üzerine Bir İnceleme: Finansal İstikrarsızlık Hipotezinin Temel Dayanağı”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, 2009, s. 382. 117 Uluatam, a.g.e. , s. 274. 118 Aren, a.g.e. ,ss. 21-22. 114 39 1.2.3.2.2. Marksist Yaklaşım Marksist Yaklaşımın temeli, Emek-Değer Teorisi üzerine kurulmuştur119. Teori, emek piyasasının arz fazlası içerdiğini kabul ederek işsizliğin kapitalist sistemin doğal bir parçası olduğunu iddia etmektedir ve emek arzı fazlasını “yedek işgücü ordusu” olarak tanımlamaktadır. Yedek işgücü ordusunu, işsiz kitlelerin ve ekonominin kapitalist olmayan sektörlerinden kaynaklanan sonsuz esneklikteki emek arzının bir ürünü olarak ifade etmektedir. Ekonomik krizler veya hızla gelişen yapısal ve teknolojik değişimlerin işsizlik yarattığını, bunun da yedek işgücü ordusunun varlığını derinleştirdiğini ifade etmektedir120. Yedek işgücü ordusu, çalışmakta olan işçilerin işten çıkarılması durumunda ani bir şekilde ortaya çıkabilmekte, bazen de ilave işçi nüfusunun normal kanallarla emilmesi zorluğuyla karşılaşılması gibi daha gerçekçi bir biçimde kendini gösterebilmektedir121. Marks, sermayenin organik bileşiminin (Sermayenin Organik Bileşimi: değişmeyen sermaye/değişen sermaye) aynı kalması halinde, sermaye birikiminin ilerlemesinin bir kez belli bir düzeye ulaşınca işçileri kayıracağını, çünkü “tam istihdamın” oluşma eğilimi göstereceğini belirtmektedir. Ne var ki kapitalist üretimin gelişmesi, sermayenin organik bileşiminde sürekli bir değişme olmasını içerir ve bu durum “tam istihdamı” imkansız kılmaktadır. Marks’a göre kapitalist gelişme ya da kapitalist genişleme “canlı emek” yerine “ölü emek” ikamesidir. Yani işçilerin yerine makinelerin geçmesi durumudur. Bu genel varsayımı ile Marks, sermaye birikimi sürecinde sürekli olarak işsiz üreticiler kitlesinin yaratıldığını ortaya koymaktadır122. 119 Yılmaz Akyüz, Emek-Değer Teorisi ve Nitelikli İşgücü Sorunu, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Yayın No 441, 1980, s. 11. 120 Özlem Onaran, “Türkiye’de Yapısal Uyum Sürecinde Emek Piyasasının Esnekliği”, Ankara, Birikim Yayınları, Toplum ve Bilim Dergisi, Sayı 86, 2000, s. 199. 121 Paul M. Sweezy, Kapitalist Gelişme Teorisi, Çev. Gülsün Akalın, İstanbul, Kaldelon Yayınları, 2007, ss. 92-93. 122 Nail Satlıgan, Marksist İktisat El Kitabı, 2. Baskı, İstanbul, Yordam Yayınları, Yayın No 45, 2009, ss. 51-52. 40 Marksist yaklaşımda işsizlik, nüfus ile ekonomik sistem arasındaki ilişkide oluşmaktadır. Bu çerçevede Marksist yaklaşım birbiriyle ilişkili iki tip işsizlikten bahseder. Bunlardan ilki kapitalist sistemin bir sonucu olarak tanımlanan ve yedek işsizler ordusu yaratan “teknolojik işsizliktir”. Diğeri ise, yedek işsizler ordusu ile birikim ve birikime kaynak olan “karın azalması sonucunda ortaya çıkan işsizliktir”123. Teknolojik gelişmeler, makinelerin emeğin yerini alması şeklinde ortaya çıkmakta ve teknolojik işsizlik yaratmaktadır. Teknolojik gelişmenin bu etkisi, Marks’ın ücret teorisinin temelini de oluşturmaktadır. Teknolojik gelişmelerin neden olduğu yedek işsizler ordusu, işgücü arzının işgücü talebinden sürekli olarak daha yüksek bir seyir izlemesine neden olmaktadır. Böylece işsizler arasındaki rekabetin artması durumu ortaya çıkmakta ve ücretlerin asgari düzeye inmesi kaçınılmaz olmaktadır. Marks’a göre ücretleri asgari düzeye indiren şey, işgücü talebinin teknolojik gelişme nedeniyle azalmasıdır ve teknolojik gelişmenin devam etmesi işgücü talebinin işgücü arzından sürekli olarak düşük olmasına neden olmaktadır. Yani sürekli bir işsizlik söz konusudur124. Birikim ve teknolojinin oluşturduğu artık değer, beraberinde yeni teknolojileri ve üretim araçlarını ortaya çıkarmakta, böylece yedek işgücü ordusu artmaktadır. Sonuçta Marks’a göre kapitalist üretim biçimi sermaye birikimlerindeki hareketle göreli bir fazla nüfus ortaya çıkarmakta ve emek talebini olumsuz etkilemektedir. Bu birikim veya teknolojik gelişmeler emeğin kullanımını esnekleştirmekte, böylece ücretler düşmektedir. Bu düşüş kendini emeğin gücünü tehdit olarak değil yeniden üretime yetecek bir düzeyde gerçekleştirmektedir. Böylece kapitalistler emek verimliliğinin yüksek olduğu teknolojilere yatırım yapmakta, teknolojik gelişmede daha çok üretim aracı ve daha az emek anlamına gelmektedir. Yeni teknolojilerin kullanılmasıyla emeğin yerini makinelerin alması, üretim maliyetlerini arttırarak kar 123 Berrin Ceylan Ataman, “İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar”, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 53, Sayı 1, 1998, s. 62. 124 Yılmaz Akyüz, Sermaye-Bölüşüm-Büyüme, 2. Baskı, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Yayın No 453, 1980, s. 78. 41 oranlarının düşmesine neden olmaktadır125. Birikim, birikime kaynak olan karı azaltırken, karın azalması yatırımları düşüş eğilimine sokmakta ve karın azalmasıyla işsizlik ortaya çıkmaktadır126. Emek-Değer Teorisi temelinde Marksist yaklaşıma göre; kapitalist ekonomilerin sürekli ve kaçınılmaz olarak maruz kaldıkları işsizlik, tam istihdam hedefini gerçekçi kılmamaktadır. 1.2.3.2.3. Keynesyen Yaklaşım Keynesyen Yaklaşım, İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in 1936 yılında yayınlanan İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi isimli kitabıyla geliştirdiği bir analizdir. Keynes, tam istidama ulaşmanın koşullarını araştırarak, işsizliğin ekonomik nedenlerini ortaya koymaya çalışmıştır 127. Ekonominin kendiliğinden dengeye gelmediği, devlet müdahalesinin gerekli olduğu temeline dayanmaktadır. Bu teoriye göre toplam arzın toplam talebe, gelirlerin harcamalara, tasarrufların yatırımlara, emek arzının emek talebine eşit olması geçicidir ve tesadüfîdir. Klasik iktisatçıların aksine tasarruflar faizin değil, gelirin bir fonksiyonu olarak kabul edilmektedir128. Keynes’e göre klasiklerin savunduğu gibi ekonominin tam istihdam düzeyinde dengeye gelmesi çok özel bir durumdur. Klasik okulun öne sürdüğü yaklaşımlar sadece özel durumda uygulanabilecek bir teoridir. Uygulama da ekonominin tam istihdam düzeyine ulaşmadığı, gayri iradi işsizlik ile birlikte atıl kapasitenin mevcut olduğu bilinmektedir. Klasik iktisatçılar ise gayri iradi işsizliği tamamen reddetmekte ancak geçici bir işsizlik halinden bahsetmektedirler129. Keynes, 125 hükümetlerin işsizlik oranlarını azaltmak Ataman, İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar, ss. 62-63. Akyüz, Sermaye-Bölüşüm-Büyüme, s. 78. 127 Erdal Ünsal, Makro İktisat, 7. Baskı, Ankara, İmaj Yayınları, 2007, s. 32. 128 Aren, a.g.e. , ss. 34-37. 129 Pekin, a.g.e. , ss. 139-140. 126 için piyasa 42 mekanizmasına müdahalelerinin gerekli olduğunu ve bunun içinde işsizlik merkezli aktif iktisat politikaları üretmeleri ve uygulamaları gerektiğini ifade etmektedir130. Keynes, istihdam teorisine toplam talep, toplam arz ve efektif talep kavramlarını kazandırmıştır. Toplam talep ile toplam arz kavramlarında, toplam arzı veri alarak toplam talep üzerindeki çalışmalarını sürdürmüştür 131. Efektif talep ise “bir toplumda çeşitli mal ve hizmetleri satın almak için fiilen harcanmış paraların miktarını ifade etmektedir” ve dolayısıyla da milli gelire eşit olacaktır. Keynes kısa vadeli istihdam seviyesini belirleyen toplam talebin toplam arza eşitlendiği seviyeye efektif talep demektedir132. Keynes genel teoride efektif talep ile ilgili şöyle bir tanımlama yapmaktadır; “Efektif talep, girişimcilerin elde etmeyi umdukları toplam gelirdir. Bu kavram cari istihdam düzeyinde diğer üretim faktörlerinin gelirlerini de kapsar. Toplam talep fonksiyonunu, çeşitli istihdam hacimleriyle üretimden elde edeceği umulan hâsılat arasındaki ilişki kurar; efektif talep, toplam fonksiyonunun etkin olduğu noktadır. Arz koşulları ile birlikte ele alındığında, efektif talep girişimcilerin kar beklentisini maksimize eden istihdam düzeyine uygun düşer”133. Keynes’in istihdam seviyesi; “İstihdam Seviyesi=Efektif Talep=Milli Gelir=Milli Hâsıla=Tüketim Harcamalarına Yapılan Harcamalar+Yatırım Mallarına Yapılan Harcamalar” şeklinde formüle edilebilir. Keynes modelindeki tüketim ve yatırım harcamalarının toplamı, efektif talebi oluşturmaktadır. Devletin efektif talebi bir araç olarak kullanması gerekmekte ve bunu gerçekleştirirken ekonomik konjonktürü göz önüne alarak tüketim ve yatırım harcamalarını azaltmalı-arttırmalıdır. Keynes; 130 Ünsal, a.g.e. , s. 33. Halil Dirimtekin, Makro İktisat, İstanbul, Bizim Kitabevi, 1981, s. 206. 132 Besim Üstünel, Makro Ekonomi, 5. Baskı, İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1990, ss. 190191. 133 Coşkun Can Aktan, Yeni İktisat Okulları, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2008, s. 11. 131 43 tüketim, tasarruf ve yatırım fonksiyonunu efektif talebin yaratıcısı olarak görmektedir. Tüketim fonksiyonu için, “tüketim bütün ekonomik faaliyetlerin tek amacıdır. İstihdam imkanları zorunlu olarak bir dereceye kadar toplam taleple sınırlıdır” demiştir134. Keynes, işçilerin cari ücret düzeyinde çalışmayı kabul ettikleri halde işsiz kaldıklarını ve sanayi kuruluşlarının talep yetersizliği yüzünden boş kapasite ile çalıştıklarını söylemekte ve bu durumun eksik istihdam durumu olduğunu ifade etmektedir. Eksik istihdamda, ekonomi tam kapasite çalışmadığı halde, toplam talep toplam arza eşit olmaktadır. Toplam arzın toplam talebe eşitlenmesiyle bu denge kurulur ancak bu denge tam istihdam dengesi değil, eksik istihdam dengesidir. Keynes’e göre istihdam düzeyi, gelir ve harcama düzeyine bağlıdır. Gelirlerin artması harcamaları arttıracak, harcamaların artmasıyla da toplam talep artacaktır. Bu durumda da özel kesim ve devlet tarafından yapılan tüketim ve yatırım harcamaları ekonomideki geliri, bunun sonucunda da istihdam düzeyini belirlemiş olacaktır135. 1.2.3.2.4. Monetarist Yaklaşım Modern Yaklaşım, 1940 ve 1950’li yıllarda genel olarak kabul görmüştür. Ancak 1960’lı yıllarda bu yaklaşıma göre geliştiği düşünülen ekonomilerde enflasyon ve işsizliğin hızla artış sürecine girmesi, ABD başta olmak üzere birçok ülke tarafından sorunların uygulanan politikalara bağlanmasına neden olmuştur136. Keynes’in istihdama yönelik görüşlerine karşı ilk görüş, 1960’lı yıllarda geliştirilen “Monetarist Teori” olmuştur. Milton Friedman tarafından geliştirilen teoriye göre, Keynes’in teorisi temelde, toplam talebin belirlenmesi teorisidir. Toplam talebinde öncelikle para arzındaki değişmelerle belirlenebileceğini 134 Aktan, Yeni İktisat Okulları , s. 12. Ünsal, a.g.e. , s. 34. 136 İlker Parasız, Melike Bildirici, Modern Emek Ekonomisi, Bursa, Ezgi Kitabevi, 2002, s. 374. 135 44 savunmaktadır. Toplam hâsıla, fiyatlar ve istihdam gibi belli başlı makro ekonomik değişkenler temelde para arzından etkilenmektedirler. Bu değişkenlerin maliye politikasından etkilenmesi hem az hem de geçicidir. Bu yüzden ekonomide sadece “para” önemlidir137. Monetaristler, sayesinde istikrarlı serbest bir piyasa model ekonomisinin olduğunu kendi savunmakla iç dinamiği birlikte, klasik iktisatçılardan farklı olarak ekonominin her zaman tam istihdam düzeyinde olmayacağı görüşünü kabul etmektedirler. İnsanların daha iyi bir iş arama veya işsizlik yardımından yararlanmaları neticesinde belirli bir dönem işsiz kalabileceklerini, böylece ekonomide her an bir “doğal işsizlik” olabileceği üzerinde durmuşlardır138. Friedman “doğal eksik istihdam” kavramını geliştirmiş ve eksik istihdamı piyasa güçlerinin normal sonucu olarak değerlendirmiştir. Bu nedenle monetaristler, işsizliği önlemeyi amaçlayan politikalardan ziyade yüksek oranlı enflasyonu önlemenin yaratacağı yüksek işsizliği üstlenmeye daha fazla eğilim göstermişlerdir139. Monetaristlere göre temel sorun enflasyon olgusudur ve enflasyonun temel nedeni de, hükümetlerin para arzını sık sık ve gereksiz bir şekilde arttırması olarak belirlemişlerdir140. Friedman, uzun vadede işsizlik haddinin enflasyon haddinden ayrışacağı ve çok uzun vadede de tamamen bağımsız olacağını iddia etmiş, hükümetlerin bu gerçeği hesaba katmaması durumunda işsizlik haddini düşürmek amacıyla genişletici politikaları uygulanması sonucunda uzun dönemde işsizlik haddinin aynı kalacağı enflasyon haddinin ise sürekli artış eğiliminde olacağını ifade etmektedir141. 137 İlker Parasız vd. , İktisat Teorisi, Ed. Nüvit Oktay, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2000, ss. 550-551. 138 Coşkun Can Aktan, “Monetarizm ve Rasyonel Beklentiler Teorisi”, İzmir, Anadolu Matbaacılık, Politik İktisat, 2000, (Çevrimiçi)http://www.turkforum.net/420027-monetarizm-rasyonel-beklentiler-teorisi.html, 13 Kasım 2011, s. 3. 139 Parasız vd. , İktisat Teorisi, s. 551. 140 Aktan, “Monetarizm ve Rasyonel Beklentiler”, s. 3. 141 Ünsal, a.g.e. , s. 36. 45 Friedman’a göre, serbest piyasa mekanizması kısa vadede eksik istihdama neden olmaktadır, ancak uzun vadede tam istihdam durumunun sağlanabileceğini ileri sürmüştür. Kısa vadede beklenen fiyat düzeyi ile gerçekleşen fiyat düzeyinin farklı olduğunu, bunun içinde hükümetlerin genişletici politikalar uygulayarak kısa vadede işsizlik oranını düşürebileceklerini ortaya koymuştur. Ancak beklenen fiyat düzeyinin gerçekleşen fiyat düzeyine eşit olduğu uzun vadede ise, uygulanan genişletici politikaların işsizlik oranı üzerinde bir etkiye sahip olmadığını görüşündedir142. 1.2.3.2.5. Yapısalcı Yaklaşım Yapısalcı Yaklaşım, az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerden çok daha farklı olarak yapısal sorunlarının olduğunu ifade ederek, bu nedenle monetarizmin ortaya koyduğu önerilerin gelişmiş ülkeler tarafından uygulanabileceğini ortaya koymuşlardır. Yapısalcı yaklaşımda işsizliğin efektif talep yetersizliğine bağlanarak tanımlanmasının yetersiz olacağını, işsizliği efektif talebin yetersizliği biçiminde açıklamak yerine gelişmekte olan ülkelerin rasyonel olmayan ekonomik faaliyetlerinden kaynaklandığını savunmaktadırlar. Sermaye birikiminin yetersizliği, iç tasarruf oranlarının düşüklüğü, hızlı nüfus artışı gibi nedenlerin işsizlik olgusunu meydana getiren yapısal nedenler olduğunu ifade etmektedirler. Yapısalcı yaklaşıma göre işsizlik sorununun çözümlenebilmesi için iki aşamalı bir yol izlenmelidir143: İlk aşamada Keynesyen para ve maliye politikaları uygulanmasını önermekteler. 142 143 Tezer Öcal, Makro İktisat, 2. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, 2005, s. 21. Kuvvet Lordoğlu, Nurcan Özkaplan, Mete Törüner, Çalışma İktisadı, İstanbul, Beta Yayıncılık, 1999, s. 407. 46 İkinci aşamada, yapısalcı politikaların işgücünün formasyonunu geliştirmeye, akışkanlığı yükseltmeye ve bölgesel farklılıkları gidermeye yönelik çabaları ile işgücünün niteliğini yükseltip daha nitelikli olan emek unsurunun iş bulma ve çalışma olanaklarını genişleteceklerdir. Ayrıca bölgesel kalkınma, istihdam olanaklarını yükselten ve işsizliği azaltan bir politika olarak önerilmektedir. Yapısalcı yaklaşımda, doğal işsizlik teorisi kabul edilmektedir. Teoriye göre, fiyatlar artarken üretimin azaldığı bir ortama girilmesi yani stagflasyon yaşanmasında, faiz oranlarında yaşanan değişmelerin önemli bir rolü vardır. Faiz oranlarında yaşanan yükselmeler maliyetlerin artmasına ve yatırımların azalmasına neden olmaktadır. Yatırımların azalması da ekonominin büyüme hızının düşmesine, bu durumda ekonominin stagflasyona girmesine neden olacaktır. Bu bağlamda yatırımlar azalacak, ardından büyüme hızı düşecek, istihdam olumsuz yönde etkilenecek ve azalan istihdamın doğal sonucu olarak işsizlik ortaya çıkacaktır144. 1.3. İSTİHDAMI ARTTIRICI VE İŞSİZLİĞİ ÖNLEYİCİ POLİTİKALAR İşsizlik, ekonomik olduğu kadar çok ciddi toplumsal sonuçları olan önemli bir sorundur. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için 1970’li yıllardan itibaren genç işsizlikte dikkate değer bir yükseliş yaşayan işsizlik olgusu, ülke ekonomilerine büyük bir yük getirmektedir145. İşsizlik ve milli gelir arasındaki olumsuz bağlantı ülkeler açısından işsizliği, ekonomik ve toplumsal istikrar adına ortadan kaldırılması gereken bir olgu haline getirmekte ve ülkeler en geçerli yöntem olan ekonomik büyüme ile işsizliği ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Ancak zaman içinde görülmüştür ki, yaşanan ekonomik ve finansal krizler, globalleşmenin neden 144 145 Dinler, a.g.e. , s. 306. Handan Kumaş, İşsizliğin Psiko-Sosyal Boyutu ve Çalışma Yaşamına İlişkin Değerler Üzerindeki Etkileri, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı 4, 2001, ss. 65. 47 olduğu serbest finansallaşma olgusu gibi birçok neden tek başına ekonomik büyümenin, işsizlik sorununun çözümünde, özellikle dezavantajlı gruplar için yetersiz kalmasına neden olmaktadır. Bu sebeple ülkeler işsizliği önlemeye yönelik farklı politikalar uygulamışlar, bazıları istihdamı artırmaya yönelik önlemler alırken, bazı ülkelerde işsizlik olgusunun neden olduğu yükleri hafifletmeye çalışmışlardır146. Tam bu noktada aktif ve pasif istihdam politikaları işgücü piyasasına müdahale etmenin etkin araçları arasında kendini göstermektedir. Kişi başına düşen milli gelir düzeyinin yüksek olduğu liberal ekonomik sistemi benimseyen gelişmiş ülkeler, aktif ve pasif istihdam politikaları araçları ile işgücü piyasalarına müdahale etmeyi ekonomik plan ve programlarının ayrılmaz bir parçası olarak görmektedirler. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organisation for Economic Cooperation and Development-OECD)’ne göre işsizlere sadece gelir desteği yapılmasına yönelik politikalar “pasif politikalar” olarak kabul edilirken, emek piyasasındaki işleyiş bozukluklarını iyileştirmeye, mesleki becerileri geliştirmeye ve işgücü piyasalarının etkinliğini arttırmaya yönelik politikalar “aktif istihdam politikaları” olarak değerlendirilmektedir147. Çalışmamızın bu kısmında istihdamı arttırmada ve işsizliği önlemede büyük öneme sahip olan istihdam politikalarını, Aktif İstihdam Politikaları ve Pasif İstihdam Politikaları ayrımı ile inceleyeceğiz. 1.3.1. Aktif İstihdam Politikaları OECD, aktif istihdam politikalarını “emek piyasasını ve işçilerin işle ilgili niteliklerini geliştirmek ve daha etkin bir emek piyasasını teşvik etmeye yönelik önlemler” olarak tanımlamakta ve kabul etmektedir. 146 147 Gündoğan, Biçerli, a.g.e. , s. 221. M.Kemal Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No 1563, 2004, s. 46. 48 Aktif istihdam politikalarının temel amacı, işsizlere yalnızca gelir desteği sağlamak değil, onların çalışma hayatına dönüşlerini kolaylaştırmaktır. Aktif istihdam politikaları genellikle işsizlikten en fazla etkilenen gruplara ve bölgelere yöneliktir. Öncelikli hedef kitlesi ise uzun dönemli; kadın, göçmen ve özürlü işsizler gibi emek piyasasında iş bulma şansları diğer gruplara göre oldukça az olan dezavantajlı gruplardır. Aktif istihdam politikaları; emeğin vasıf seviyesini yükseltici eğitim programları, bilgilendirme ve işe yerleştirme hizmetleri, okuldan çalışma hayatına geçiş sürecinde zorluk yaşayan genç işsizlere iş deneyimi kazandırmaya yönelik programlar, istihdam yaratıcı programlar, işsizliğin yoğun olduğu bölgelerde iş yerlerinin mali yönden desteklenmesi ve girişimciliğin özendirilmesi gibi önlemleri içermektedir 148. OECD işsizlikle mücadelede izlenen istihdam politikalarını 7 grupta toplamıştır. Bunlar; 1. Kamunun danışmanlık hizmetleri 2. Mesleki eğitim 3. Sübvanse edilmiş istihdam anlamında kullanılan özel sektöre yönelik ücret ve istihdam sübvansiyonu, kendi işini kuranlara yardım ve doğrudan kamu sektöründe istihdam 4. Gençlere yönelik politikalar 5. Sakatlara yönelik politikalar 6. İşsizlik sigortası 7. Erken emeklilik Bu kategorilerden 1-5 arasında kalanlar aktif istihdam politikaları, 6. ve 7. Kategoriler ise pasif istihdam politikaları olarak sınıflandırılmıştır149. Aktif istihdam politikalarının bir bölümünü, işgücü talebini arttırmaya ve 148 149 Gündoğan, Biçerli, a.g.e. , s. 223. Asa Sohlman, David Turnham, “What Can Developing Countries Learn From OECD Labour Market Programmes and Policies?”, Brüksel, OECD Development Center Technical Paper, 1994, s. 23. 49 işsizliği önlemeye yönelik iktisadi politikalar oluştururken bir bölümünü de mesleki eğitim, yeniden eğitim, mesleğe yöneltme, gerekli ve yeterli emek mobilitesinin sağlanması ile ilgili politikalar oluşturmaktadır. Bunlara iş arayanlar ile işverenler arasındaki bilgi akışının ve istihdam danışmanlığı hizmetlerinin geliştirilmesi ve istihdam hizmeti sağlayan kamu kuruluşlarının etkinliğinin arttırılması gibi politikaları da eklemek mümkündür. Özetlemek gerekirse emek piyasasını düzenleyip dengede tutan politikalar aktif istihdam politikalarıdır150. 1.3.1.1. Mesleki Eğitim Programları Mesleki eğitim programları, uzun süredir işsiz olanlara ve bir işte çalışacak düzeyde mesleki vasfı bulunmayan işsizlere mesleki vasıf kazandırmak için uygulanan programlardır151. Nitelikleri diğer işçilere nazaran düşük olan işçilere niteliklerini yükseltmek için yeterli eğitim verilememesi “düşük nitelik-kötü iş tuzağı” denilen sürecin oluşmasına sebep olabilmektedir. İş arayanların nitelikli işçiler olmayışı işverenleri fazla sayıda niteliksiz açık iş aramaya yöneltebilecektir. Bu durum daha sonrası için işçilerin eğitim motivasyonunu yok edebilecektir. Sürecin bu şekilde devam etmesi sonuçta, daha fazla nitelik gerektirmeyen istihdam olanaklarının açılmasını sağlayacaktır152. Mesleki vasıf kazandırarak ya da var olan vasıfları geliştirerek işsizlerin istihdam edilebilirliliklerini arttırmaya yönelik hazırlanan bu programlar, hedef grupları bakımından; uzun süreli işsiz olanlar, toplu olarak işten çıkarılanlar, genç işsizler, engelliler olarak gruplandırılmaktadır153. 150 Zaim, a.g.e. , s. 71. Recep Kapar, “Aktif İşgücü Piyasası Politikaları”, İstanbul, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 55, 2006, s. 351. 152 Dennis J. Snower, “Evaluating Unemployment Policies: What Do The Underiying Theories Tell Us?”, Ed. Dennis J. Snower-Guillema De La Dehesa, Cambridge-UK, Cambridge University Press, Unemployment Policy: Government Options For The Labour Market, 1997, s. 21. 153 Kapar, a.g.m. , s. 351. 151 50 Mesleki eğitim için, ekonominin ihtiyaç duyduğu iş veya meslek dallarında işsizler için ya da halen çalışmakta olanlar için kamu ve özel sektör tarafından beceri kazandırma ve geliştirme kursları açılmaktadır. Politika belirleyicileri, genellikle bu kişileri kurslar sayesinde aldıkları mesleki eğitime uygun işlere yerleştirileceğini ifade etmektedirler. Bu politikaların uygulanmasını öne süren mal ve hizmetlerde ortaya çıkan ve gittikçe hızlanan küresel rekabete ve bunun sonucu olarak işletmelerin rekabet kabiliyetlerinin arttırılmasına dikkat çekilmektedir. Böyle bir küreselleşme ve rekabet daha iyi motive ve yüksek seviyede eğitilmiş işgücünü talep etmektedir. Arz yönlü bir politika olarak uygulama alanı bulan mesleki eğitim hizmetleri özellikle genç işgücü üzerinde uygulanmaktadır ki, genç işgücünün eğitilmesi ücretlerin düşmesi yönündeki piyasa baskısına katkıda bulunmaktadır. Genç işgücü ucuz olduğu için bu durum işverenlerin genç işgücü istihdamını arttırmaları konusunda teşvik edicidir154. 1.3.1.2. Kendi İşini Kuranlara Yardım Programları İşsiz kişilere belirli bir süre gelir güvencesi de veren ve kendi işlerini kurmaları için teşvik içeren programlardır. Bu program çerçevesinde girişimde bulunmak ya da girişimlerini genişletmek isteyenlere işyeri, teknoloji, eğitim, finansman, pazarlama ve eleman gibi alanlarda destek verecek ajanslar kurularak bu kişilere destek sağlanır. Bunların dışında bankacılık sektörü sağlanabilmektedir ile bunlara uygun koşullarda kredi desteği de 155 . Kendi işini kuranlara yardım çerçevesinde, küçük işletmelere ve kendi işini kuracak işletmelere yönelik eğitim, teşvik ve danışma hizmetlerinin uygulanması son yıllarda oldukça yaygın olan bir uygulama olarak gündeme 154 155 Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, ss. 74-462. Biçerli, Çalışma Ekonomisi, ss. 492-494. 51 gelmektedir. Uygulanan politikalar, küçük işletme yöneticilerini eğitmek, küçük işletmeler üzerinde vergi yükünü hafifletmek, kamu düzenlemeleri ve bürokratik işlemleri basitleştirmek şeklinde sıralanabilmektedir156. 1.3.1.3. Ücret ve İstihdam Sübvansiyonları Ücret ve istihdam sübvansiyonları özellikle uzun süreli işsizlerin, gençlerin, dışlanmışların ya da işsizlik oranının yüksek olduğu bölgelerde işsiz olanların istihdamını finansal önlemlerle desteklemek ve bu programların işgücü piyasası ile olan bağlarını güçlendirmeye yönelik uygulanmaktadır157. Ücret sübvansiyonları, istihdam edecek işverenlerin “işgücü maliyetlerinin azaltılması” suretiyle gerçekleştirilir. Bu maliyetler iki yolla düşürülebilmektedir. Birincisi, doğrudan ücret yapısının değiştirilmesi yoludur. Bir diğer yol ise, ücretler üzerinden alınan vergilerin düşürülmesidir. Bazı durumlarda hükümetler, işverenlere program kanalıyla desteklendiği belgelenen ya da duyurulan işçileri işe almaları karşılığında, ücretin belirli bir kısmını karşılayacağını veya bu işverenlerin ödeyecekleri vergilerde indirim yapacağını duyurmaktadır158. Bir diğer sübvansiyonda, yeni işçiler için uygulanan sübvansiyonlardır. Yeni işe alınan işçilerin ücretlerinin bir kısmının devlet tarafından karşılanması şeklinde kendini göstermektedir. 156 Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, s. 92. Cristine Erhel vd. , “Job Opportunities for the Hard-to-place”, Ed. Günther Schimid-Jacqueline O’Reilly-Klaus Schömann, Cambridge, International Handbook of Labour Market Policy and Evaluation, 2006, ss. 277-307, (Çevrimiçi)http://books.google.com.tr/books?id=3eBhkEXdPl8C&pg=PA277&lpg=PA277&dq=C hristine+Erhel+Job+Opportunities+for+the+Hard-toplace&source=bl&ots=eKXVWC2BGF&sig=trzl82SqmPsdykXooVdd7W9FH_4&hl=tr&ei=KsXj ToaYDcGnsAa14MGcCQ&sa=X&oi=book_result&ct=result&resnum=1&sqi=2&ved=0CCAQ6A EwAA#v=onepage&q=Christine%20Erhel%20Job%20Opportunities%20for%20the%20Hard-toplace&f=false, 10 Aralık 2011, s. 293. 158 Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, ss. 74-462. 157 52 Özürlüler ve eski hükümlüler içinde politikalar üretilmiştir. Gerek kamu, gerekse özel sektörde, kanunlarla belirlenmiş oranlar dâhilinde özürlü ve eski hükümlü çalıştırılması zorunluluğu da aktif istihdam politikaları içerisinde yer almaktadır159. 1.3.1.4. Kamu İstihdamı Geçmişi oldukça eskiye dayanan kamu çalışma programları, ekonomik gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun çok sayıda ülkede uygulanmaktadır. Kamu çalışma programları “kamu hizmetinde istihdam”, “istihdam yoğun programları”, “doğrudan istihdam programları” ya da “iş yaratma programları” olarak adlandırılmaktadır. programların görünürde Farklı ülkelerdeki benzer niteliklere örneklere sahip bakıldığında, olmalarına rağmen, içeriklerinin önemli farklılıklar taşıması göz ardı edilemez bir gerçektir 160. Kamu yararına çalışma programları çerçevesinde, istihdama dahil edilemeyen kişilerin kamuya ait yerlerde veya kamu yararına olduğu düşünülen alanlarda geçici istihdam edilmesi temel alınmaktadır161. Ancak bu program çerçevesinde açılan işlerin yeni işler olması ve bu işlerin özel sektör işlerini ortadan kaldırmaması dikkat edilmesi gereken bir diğer husustur162. 1.3.1.5. İstihdam Kurumları Birleşmiş Milletlerce (BM) oluşturulan İnsan Hakları Komisyonu tarafından hazırlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmiştir. Bu bildirge ile “Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve uygun koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı 159 Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, s. 99. Kapar, a.g.m. , ss. 346-347. 161 Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, s. 121. 162 Recep Varçın, İstihdam ve İşgücü Piyasası Politikaları, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2004, s. 45. 160 53 vardır” (Madde 23) düzenlenmektedir. Bu düzenlemenin yanı sıra, Avrupa Konseyi üyesi hükümetler tarafından imzalanan Avrupa Sosyal Şartı da, tarafların çalışma hakkının etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamalarına yönelik olarak, “tüm çalışanlar için ücretsiz iş bulma hizmetlerini sağlamayı ya da korumayı” (Bölüm II, Madde 1/3) üstleneceklerini hüküm altına almıştır. Yine uluslararası çalışma hukukunun en önemli belgeleri olan ILO sözleşmelerine temel bir ilke olarak yerleştirilen ILO statüsüne ek Filedelfiya Beyannamesi, “Emek bir meta değildir” şeklindeki ifadesi ile aracılığın ticarete konu yapılamayacağını belirtmektedir. Dolayısıyla, kamunun işe yerleştirme hizmetlerinde işgücünün sömürülmesine karşılık faaliyette bulunma zorunluluğu ortaya konulmak istenmiştir163. Kamunun işe yerleştirme hizmetlerinin yanı sıra, teknolojik gelişmeler ve yeni anlayışlar sanayide ve çalışma yaşamında olduğu gibi istihdam faaliyetleri alanında da yeni arayışları ve düzenlemeleri gerekli kılmıştır. Bu amaç doğrultusunda gelişmiş ülkelerde istihdam hizmeti veren kuruluşların çeşitlendirilmesi, işsizlik sorununun çözümü için yeni bir yol olarak görülmektedir164. Kamu istihdam kurumlarının, istihdam hizmetlerinde kendilerinden beklenen etkinliği gösterememesi temelinde özel istihdam hizmetlerine duyulan ihtiyaç tüm dünyada kendini belirgin bir şekilde hissettirmiş ve buna bağlı olarak özel istihdam büroları da artan oranda bir öneme sahip olmuştur. Özel istihdam büroları literatürde “Özel hukukun koruması altında ve belirli bir sözleşme çerçevesinde, bir ücret ya da komisyon karşılığında, işgücü piyasasında iş arayanlarla eleman arayanlar arasında en etkin bir şekilde aracılık hizmeti sağlayan kuruluşlar” olarak tanımlanmaktadır. 163 Ali Kemal Sayın, Emek Piyasasında Aracılık ve Özel İstihdam Büroları, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) Yayınları, 2002, s. 14. 164 İlhan Göçer, “İstihdam Hizmetlerinin Çeşitlendirilmesi ve Özel İstihdam Acenteleri”, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) İşveren Dergisi, Cilt XXXVII, Sayı 6, Mart, 1994, s. 20. 54 Özellikle son yirmi yıldır ABD ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerden başlayarak çeşitli Batı ülkelerinin de giderek rekabete açılması, kamu iş bulma kurumlarının yanı sıra özel istihdam bürolarının da etkinliğinin artmasında büyük rol oynamaktadır165. 1.3.2. Pasif İstihdam Politikaları Pasif istihdam politikaları, işsizliğin olumsuz yönlerini telafi etmeyi amaçlamakta, bu nedenle işsizlere belirli bir ekonomik güvence sağlamaya yönelik önlemleri içinde barındıran bir politika sistemi olarak uygulama alanı bulmaktadır166. Pasif istihdam politikalarının temel amacını; istihdamı arttırmak veya işsizliği azaltmak değil, işsizleri maddi açıdan desteklemek sureti ile işsizliğin bireyler ve toplum üzerindeki olumsuz etkilerini minimuma indirmek olarak tanımlayabilmekteyiz167. Pasif politikalar ülkeden ülkeye farklılaşmakla birlikte, genel anlamda işsizlik sigortası ve işsizlik yardımı olarak gündeme gelmektedir168. Genel anlamda işsizlik sigortası, “Bir iş ya da işyerinde çalışırken yasalarda belirlenmiş sürelerde işsizlik sigorta primi ödeyen, çalışma istek ve yeteneğinde olmasına karşın işini kaybeden işçilere; bir yandan yeni bir iş bulma ve işe girme sürecinde kendisinin ve ailesinin zor duruma düşmesini önlemek amacı ile belli bir süre ve ölçüde ödemeyi kapsayan, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren ve finansmanına genellikle işçi, işveren ve devletin katkıda bulunduğu, devlet tarafından kurulan bir sigorta koludur”. 165 Cihan Selek Öz, Yasemin Özdemir, “Türkiye’de İnsan Kaynakları Faaliyetlerinde Özel İstihdam Bürolarının Yeri”, 13. Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Mayıs, 2005, (Çevrimiçi)http://www.sosyalsiyaset.net/documents/ozel_istihdam_burolari.htm#_ftnref1 , 11 Aralık 2011. 166 Banu Uçkan, “Küreselleşme ve Devleti İş Piyasasındaki Rolü”, Çimento Endüstrisi İşverenler Sendikası Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Mart, 1998, (Çevrimiçi) http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/1mak982.htm , 11 Aralık 2011, s. 7. 167 Biçerli, Çalışma Ekonomisi, s. 482. 168 Uçkan, a.g.m. , s. 7. 55 ILO’ ya göre işsizlik sigortası sadece parasal destek değil, aynı zamanda mesleki eğitim sağlamalı ve işveren ile işçiyi daha kolay bir araya getiren bir sistem olmalıdır169. Pasif istihdam politikası olarak nitelendirilen bir başka uygulamada işsizlik yardımlarıdır. Öncelikle işçi sendikalarının yardım sandıkları ile gündeme gelmiş olan işsizlik yardımları, 1900’lü yılların başında önce gönüllü sonra da zorunlu sigorta olarak yasallık kazanmıştır170. İşsizlik yardımının finansmanı tamamen devlet tarafından karşılanmaktadır. Genellikle süresi bitmiş olmasına rağmen henüz işe yerleştirilmeyenlere ödenen ve ancak işsizlik ödemelerinden daha düşük bir ödemeyi kapsayan; belirli bir süreyi kapsayabildiği gibi muhtaçlık, fakirlik durumu devam ettiği müddetçe ödenen bir yardım türüdür. İşsizlik sigortası ve işsizlik yardımı arasındaki en önemli fark; işsizlik sigortasının işçilerin çalıştığı dönemde ödediği primlerle finanse edilmesi, ancak işsizlik yardımlarının devlet tarafından finansmanının sağlanmasıdır. Ülkeden ülkeye farklılık gösteren pasif istihdam politikaları uygulamaları arasında; çalışma sürelerinin kısaltılması, erken emeklilik, iş kaybı tazminatı, kıdem tazminatı, ihbarlı işten çıkarma gibi çalışma yasalarında yer alan farklı politikalarda yer almaktadır171. 169 Bekiroğlu, a.g.t. , ss. 73-74. Meryem Koray, Avrupa Toplum Modeli, 2. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2005, s. 155. 171 Varçın, a.g.e. , s. 4. 170 56 İKİNCİ BÖLÜM TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE KRİZLER 2008 yılında meydana gelen ve tüm dünyayı etkisi altına alan küresel ekonomik krizin ortaya çıkışı ve etkileri üzerinde durmadan önce, tarih boyunca yaşanmış tüm krizler incelenebilir. Ancak, gerek bu çalışmanın kapasitesi yeterli olmayacağından gerekse geniş bir çalışma alanının seçilmesi çalışmadan elde edilecek faydayı düşüreceğinden detayları ile birlikte 1990 sonrası döneme ait dikkat çeken birkaç kriz ele alınacaktır. Çalışmamızın bu kısmında, yaşanan krizler tarihsel süreç içerisindeki kronoloji ile ele alınacak ve 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nden ayrıldığı noktalara değinilecektir. 2.1. DÜNYA EKONOMİK KRİZLERİ Son on, on beş yıla damgasını vuran en temel olgulardan biri olan ve birçok ülkenin karşı karşıya kaldığı “Ekonomik Kriz” olgusunun, başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere az gelişmiş ülkelerin karşılaştığı ve yabancı olmadığı bir kavram olduğunu söylemek mümkündür172. Tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşme, dünyanın herhangi bir ülkesinde veya bölgesinde meydana gelen ekonomik krizin hızla yayılmasına neden olmakta ve bu doğrultuda da ülkelerin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik yapılarını aynı hızla etkisi altına almaktadır. Bu gelişmelere bağlı olarak herhangi bir ülkede ortaya çıkan kriz salgın bir hastalık gibi tüm dünya ekonomilerini etkilemekte ve ekonomilere bulaşmaktadır173. Tüm dünyayı etkisi altına alan kriz olgusu, 1990’lı yıllarda kendini 172 Murat Koyuncu, Fikret Şenses, “Kısa Dönem Krizlerin Sosyo-Ekonomik Etkileri: Türkiye, Endonezya ve Arjantin Deneyimleri”, Economic Research Center Working Papers in Economics, 04/13, Ekim, 2004, s. 1. 173 S. Rıdvan Karluk, “Küresel Dünya’da Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001, s. 1009. 57 şiddetle göstermiş ve 1990’lı yılların “kriz yılları” olarak tanımlanmasına neden olmuştur. Asya krizi, Rusya krizi, ardından patlak veren Latin Amerika krizi ile 1998 yılına gelindiğinde ortaya çıkan tüm krizler aynı nedenle olmasalar da bir noktadan başlamış ve tüm ülkeleri etkilemiştir. Krizin ilk çıkış noktası, IMF ve Dünya Bankası (World Bank-WB) da dâhil herkesin örnek gösterdiği Güneydoğu Asya ülkelerinin yaşamış olduğu krizler olmuştur174. Güneydoğu Asya’da (Endonezya, Kore, Malezya, Filipinler ve Tayland) dikkatleri üstüne çeken, ardından Rusya Federasyonu’na, oradan da Latin Amerika’ya sıçrayarak dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan tüm bu ekonomik krizler, mevcut küresel kurumların küreselleşme ve krizler ile başa çıkmada ne kadar yetersiz kaldığını göstermiş175. Avrupa Para Krizi (1992-93), Latin Amerika “Tekila Krizi” (1994-95), Türkiye Krizi (1994), Güneydoğu Asya Krizi (1997-98), Endonezya Krizi (1997), Rusya Krizi (1998), Brezilya Krizi (1999), Türkiye Krizi (2000-2001), Arjantin Krizi (2002) çok sayıdaki krizlerden sadece bazılarıdır 176. Mahfi Eğilmez, bir köşe yazısında IMF’nin Erken Uyarı Çalışması adlı yayınından özetle aktardığı bir tabloda sistemin karşılaştığı krizlerin nedenleri hakkında özet bir bilgi yayınlamıştır. Mahfi Eğilmez’in kısaca özetlediği krizler Tablo 2’de gösterilmektedir. 174 Avrupa Birliği Anabilim Dalı, “1998 Dünya Panoraması ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Çevrimiçi) http://www.abegitim.org/balkir/tur/gazete/kategori1/1998dunya_eko_panorama.pdf , 21 Temmuz 2008, s. 1. 175 Jose Antonio Ocampo, “Recating the International Financial Agenda”, New York, International Capital Markets: System in Transition, Oxford University Pres. , Mayıs, 2002, s. 2. 176 Işık, Duman, Korkmaz, a.g.m. , s. 46. 58 Tablo 2: Son Yirmi Yılda Yaşanan Krizler Ülke ve (Yıl) Ekonomideki Kırılganlıklar Krizi Ateşleyen Nedenler Norveç (1988) Finlandiya (1991) İsveç (1991) Kredilerde genişleme, emlak fiyatlarında şişme, banka sermayelerinin yetersizliği, risk yönetimi ve denetim eksikliği Vergi reformu, para politikasında sıkılaştırma, yerli paranın yabancı paralara karşı değer kaybetmesi. Meksika (1994) Devletin kısa dönemli dış borçlarının (ve dövize endeksli borçlarının) yüksekliği. ABD'nin para politikasını sıkılaştırması, siyasal şoklar. Arjantin (1995) Bankaların kıse dönemli yabancı para ve özellikle Pezo yükümlülükleri Meksika krizi. Japonya (1995) Kredi ve emlak değerlerinde şişme, denetimi güçlendirmeden yapılan deregülasyonlar, zayıf yönetişim. Emlak piyasasında çöküş. Tayland(1997) Şirketlerin dış yükümlülüklerinin artması, bankaların emlak sektörüne açtığı yüksek krediler. Dış ticaret hadlerinin hızla bozulması, varlık fiyatlarında çöküş. Kore (1997) Mali sektörün uyumsuzluklar içeren dış yükümlülükleri, Chaebol'lara açılmış krediler. Dış ticaret hadlerinin bozulması, Chaebol karlarında düşüşler ve Tayland krizi. Endonezya (1997) Şirketlerin dış yükümlülükleri, bankaların emlak sektörüne açtığı yüksek krediler. Tayland krizinin bulaşması, bankacılık krizi. Rusya (1998) Devletin kısa dönemli finansman ihtiyaçlarının yüksekliği. Bütçe açığı hedefinin tutturulamayıp, dış ticaret hadlerinin bozulması. Brezilya (1999) Devletin kısa dönemli dış yükümlülüklerinin yüksekliği. Bütçe kesintilerinin uygulanamaması, cari açık, Rusya krizi. Türkiye (2000) Devletin kısa dönemli yükümlülüklerinin yüksekliği, bankacılık sisteminin kur ve vade uyumsuzluğu. Büyüyen cari açık, TL'nin değerlenmesi, dış ticaret şokları, mali sektör reformlarına olan inanç eksikliği. Arjantin (2002) Kamu kesimi ve özel kesim dış ve yabancı para yükümlülüklerinin yüksekliği. Maliye politikasıyla para politikası uyumsuzluğu, Rusya krizi etkisi. Uruguay (2002) Bankacılık sektörü kısa dönem yükümlülüklerinin yüksekliği. Arjantin'in mevduatları dondurması ve Uruguay bankalarından para çekilişi. ABD (2008) Kredi ve emlak piyasası şişkinliği, mali sektör regülasyonlarının zayıflığı. Subprime mortgage piyasasının çöküşü. Kaynak: Mahfi Eğilmez, “Krizlerin Nedenleri”, Radikal Gazetesi, 28.09.2010, s. 1. Tarihsel süreçte yaşanan krizler arasında en büyük ilgiyi 1994 Meksika Krizi, 1995 Arjantin Krizi, 1997 Asya Krizi, 1998 Rusya Krizi, 1994 ve 2000-2001 Türkiye ve 2002 Arjantin krizlerinin çektiğini söylemek mümkündür177. Çalışmamızın bu bölümünde de dikkat çeken bu krizler ele 177 Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 11. 59 alınacak ve genel özellikleri, nedenleri, oluşumları kısaca incelenecektir. 2.1.1. Latin Amerika Krizleri Latin Amerika Krizleri, 1982 Latin Amerika Dış Borç Krizi, 1994 Meksika Krizi, 1995 Arjantin Krizi ve 1999 Brezilya Krizi olmak üzere dört grupta incelenmektedir. Bu krizlerin 1990’lardan sonra daha da yoğunluk kazanmasının sebebi, sermaye hareketlerinin 1990’lı yılların başından itibaren gelişmekte olan ülkeler arasında öncelikli olarak Latin Amerika bölgesine yönelmiş olmasıdır178. Latin Amerika krizlerinden etkileri ile öne çıkan 1994 Meksika Krizi ve 1995 Arjantin Krizi ele alınacaktır. 2.1.1.1. 1994 Meksika Krizi 1982 yılında Latin Amerika’da yaşanan borç krizinden sonra Meksika ekonomisi ciddi bir durgunluk dönemine girmiştir. Bu dönem aynı zamanda bütçe açıklarıyla birlikte borç yükünün arttığı bir dönemdir. Meksika hükümeti daha liberal bir ekonomik yapı için yapısal reformlar gerçekleştirmiştir. Reform süreci içerisinde kamu teşebbüslerinin birçoğu özelleştirilmiş, ticari engeller ve yabancı yatırımlara getirilen kısıtlamalar kaldırılmış, mali disiplin sağlanmış ve böylece kamu harcamaları ve enflasyon düşürülmüştür179. 1980’lerin sonunda ve 1990’ların başında ülke ekonomisinde gözlenen bu olumlu gelişmeler çok miktarda kısa vadeli sıcak paranın ülkeye gelmesini sağlamıştır. Ancak 1994 yılına gelindiğinde, aslında 1990’ların başından beri baş gösteren “değerlenmiş kur, yüksek cari ödemeler açığı, özel tasarruflardaki düşme ve politik istikrarsızlıklar” nedeniyle piyasalarda panik 178 179 Paul Krugman, “The Myth of Asia’s Miracle”, Foreign Affairs Article, Kasım-Aralık, 1994, s. 71. General Government Division, Mexico’s Financial Crisis: Origins-Awareness-Assistance and Initial Efforts to Recover, Washington D.C. , United States General Accounting Office, Şubat, 1996, s. 4. 60 oluşmuş ve sıcak para hızla ülkeden çıkmaya başlamıştır180. Ülkede yaşanan devalüasyon büyük döviz dalgalanmalarına neden olmuş, mali piyasalarda ortaya çıkan ve “Tekila Krizi” olarak isimlendirilen krizi, reel ekonomi krizi takip etmiş ve tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Meksika bu krizden iki yılda çıkabilmiş, IMF ve ABD, krizi atlatabilmesi için ülkeye 50 milyar dolar yardımda bulunmuştur181. Tekila Krizi, Meksika’nın politik hataları nedeniyle patlak vermiştir. Bunların en göze çarpanı da, paranın fazla değer kazanmasına göz yumulması, pezoya yönelik spekülasyon başladığında kredilerin genişletilmesi ve devalüasyonun yatırımcıların güvenini sarsacak bir biçimde beceriksizce yapılması sayılabilir. Kriz IMF ve Amerika’nın desteği sayesinde iki sene içerisinde atlatılmış, yalnız “Tekila Etkisi” nedeniyle dünyanın pek çok yerine, özellikle Arjantin başta olmak üzere diğer Latin Amerika ülkelerine de yayılmıştır182. Meksika krizi ile birlikte, istihdam yapısında büyük çöküşler meydana gelmiştir. İşsizlik oranları biranda üç katına yükselmiş, satın alma gücünde hissedilir azalışlar yaşanmıştır183. 2008 Krizi’nde, 1994 Meksika Krizi’ndeki gibi aynı şekilde ABD’nin hem kamu hem cari açık verirken doları nispeten düşük tutup sürekli sıcak para ile varlık fiyatlarını ve vatandaş borçlanmasını şişirmesi etken olmuştur. Meksika gibi orta büyüklükte bir ülke için çabuk tıkanan bir yol, dünya parasına sahip ABD için biraz daha uzun dayanmış ama sonunda orada da model tıkanmıştır. 1994 krizinde de tıpkı 2008 krizindeki gibi çalkantı reel piyasalara 180 Akdiş, a.g.e. , s. 63. Mustafa Ergi, “Dünya’da ve Türkiye’de Krizin Anatomisi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001, s. 948. 182 Paul Krugman, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Çev. Neşenur Domaniç, 6. Baskı, İstanbul, Literatür Yayınları, Şubat, 2010, ss. 35-38. 183 Volkan Kübalı, “1994-1995 Meksika Krizi”, Kamu Yönetimi Dünyası Dergisi, Yıl 1, Sayı 11, Ağustos, 2000, s. 2. 181 61 bulaşmış, birçok sanayi şirketi iflas etmiş, bazı aracı kurum ve bankalar batmış, ülke reel olarak küçülmüştür184. Meksika’da yaşanan bu kriz tekila etkisiyle diğer Latin Amerika ülkelerine de sıçramış ve bölge ülkelerinin borsalarında da önemli düşüşlere neden olmuştur. 2008 krizine benzer şekilde hızla yayılma özelliği gösteren Meksika krizi, gelişmekte olan ülkeleri de etkilemiş, ancak tüm dünyaya yayılmadan kısa sürede kontrol altına alınmıştır185. Meksika krizi, benzerlikleri kadar etkisinin kısa süreli olması nedeniyle 2008 krizinden ayrılmaktadır. Temelinde pezo krizi –para krizi- şeklinde meydana gelen, arkasından Arjantin’ini de etkisi altına alan Tekila krizi, mali destekler ve uygulanan ekonomi politikaları neticesinde kısa sürede kontrol altına alınabilmiştir186. Kriz büyük oranda izole ve sınırlı olmuş, etkisi lokal kalmış, kısa süreli olmuştur. Türkiye ve Meksika arasındaki ticari ilişkilerin kuvvetli olmaması, krizin ülkemiz üzerine ciddi bir şekilde yansımasının önünü kesen bir nitelik taşımaktadır. 2.1.1.2. 1995 Arjantin Krizi Latin Amerika ülkeleri arasında belki de en büyük ticari liberalleşme, vergi reformu, mali reform ve özelleştirme gerçekleştiren ülke Arjantin’dir. Arjantin, kendisini hem uluslararası piyasalara kabul ettirmek için çaba harcamış, hem de finansal piyasaları ikna edebilmek 1990’lı yıllar boyunca 184 Cüneyt Akman, “2008 Küresel Ekonomik Krizine Tarihsel ve Teorik Açıdan Bir Yaklaşım”, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010, s. 31. 185 Bülent Güloğlu, Ender Altunoğlu, “Finansal Serbestleşme Politikaları ve Finansal Krizler: Latin Amerika, Meksika, Asya ve Türkiye Krizleri”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No 27, Ekim, 2002, s. 11. 186 Ercüment Baran, “Los Devalüados: Latin Amerika Ülkelerinin Ekonomik Kriz Tecrübeleri ve Krizden Çıkış Yöntemleri”, Ercüment Baran Makaleleri, 3 Temmuz, 2009, (Çevrimiçi)http://www.trustymm.com/ercumen-baranin-makaleleri/115 , 17 Aralık 2011. 62 neredeyse en önemli ekonomi politikası haline gelmiştir187. Ancak 1994’de Meksika’da başlayan ve Tekila etkisiyle birlikte birçok Latin Amerika ülkesine de sirayet eden Meksika krizinden en çok etkilenen ülke Arjantin olmuştur. Bölgesel yatırım portföylerinde Meksika ile aynı grupta düşünülen Arjantin de, Meksika’nın ardından daralma yaşayan Latin ülkesi olmuştur188. Meksika Bankası yerine İngiltere’nin uyguladığı gibi uygulanan kur rejimi, yani pezonun birebir dolara bağlanması ve dolar girişi olmadan pezo arz edemeyen bir para kurulunun mevcudiyeti ile Meksika Krizi’nden etkilenmeyeceğini düşünen Arjantin’de; uygulanan yüksek faiz oranları üretimde düşüşlere neden olmuştur. Yabancı sermaye ülkeden çıkmaya başlamış ve ayrıca Amerikan dolarının Avrupa paraları ve Japon yeni karşısında değer kazanması ülkenin ihracatını da sıkıntıya sokmuştur. Bu nedenle de üretimde yaşanan düşüşün yanı sıra gelirlerde de düşüş yaşanmıştır189. Meksika krizinin etkisiyle işsizlik yüzde 17,5’lere ulaşmış190, işsizliğin artmasını takip eden süreçte, para kurulunun terk edileceği endişeleriyle paniğe kapılan spekülatörler aynı Meksika’da yaşandığı gibi pezodan kaçışı başlatmıştır191. Meksika krizinin ardından Arjantin’de de pezodan kaçışla başlayan sonrasında spekülasyonlar nedeniyle tüm bankacılık sisteminden kaçışa dönüşen Arjantin krizi, Meksika para krizinin devamı olarak meydana gelmiş ve likidite sıkıntısı krizin ana merkezi olmuştur192. Para krizi olma özelliğiyle, 187 Dani Rodrik, “Trade Rout: Reform in Argentina, Take Two”, The New Republic, 14 Ocak, 2002, (Çevrimiçi) http://www.tnr.com/article/trade-rout , 17 Mayıs 2011, s. 1. 188 Duygu Ayhan, “Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Finansal Krizler ve Bankacılık Sektörünün Rolü: Türkiye Örneği”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2003, s. 68. 189 Akdiş, a.g.e. , s. 63. 190 Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 12. 191 Kenan Bulutoğlu, Yöresel ve Küresel Para Krizleri: Dünya Kazan Ben Kepçe 2, İstanbul, Batı Türkali Yayıncılık, 2002, s. 218. 192 Yasemin Türker Kaya, “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma: Arjantin Örneği”, Ankara, BDDK Mali Sektör Politikaları Dairesi Çalışma Raporları, Sayı 2, 2002, ss. 12-13. 63 2008 krizinden ayrılan Arjantin krizi, kısa sürede kontrol altına alınması noktasında da ayrılık göstermektedir. 2.1.2. 1997 Asya Krizi 1997 yılında ortaya çıkan Asya Krizinden etkilenen Endonezya, Malezya, Filipinler, Tayland, Singapur krizden önceki on yıl içerisinde GSMH oranlarında yaşanan büyüme oranları nedeniyle “Asya Kaplanları” olarak adlandırılmışlardır193. Ancak 1997 yılında Tayland’ın dış borçlarını ödemeyeceğini açıklamasıyla başlayan ve kısa sürede komşu ülkeleri de etkisi altına alan hafızalara en çok yer edinmiş krizlerden biri olarak tarihe geçmiştir194. Asya Krizi, etkisi altına aldığı ülkelerdeki büyüme oranları ve ekonomik gelişmeler nedeniyle herkesi şaşırtan bir etki yaratmıştır. Bu denli bir krize yol açacak büyüklükte sıkıntı yaşamayan Tayland, Endonezya, Malezya, Filipinler, Singapur ve Tayvan’da kriz, likidite sıkıntısı ve mikro ekonomik anlamda ciddi sorunlara yol açmıştır. Hükümetin özel sektöre verdiği destek örtük garantisi özel banka ve şirketlerin ahlaki riziko problemi yaşamalarına, fazla risk alıp aşırı borçlanmalarına, yatırımlardan kar ödenmemesine vermiştir yanlış ve elde kredi vermelerine edilmemeye, bundan kaynaklı neden buda olmuştur. verilen iflasların Yapılan kredilerin yaşanmasına geri meydan 195 . Asya ülkelerinde meydana gelen kriz küreselleşmenin etkisiyle tüm dünyayı sarmıştır. 1997 yılında ilk olarak Tayland’da başlayan kriz, Güneydoğu Asya ülkelerine, Rusya’ya ve Latin Amerika ülkelerine bulaşmıştır. Tayland’ın para birimi bahtı devalüe etmesi, bunun arkasından 193 Krugman, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, s. 64. Bulutoğlu, a.g.e. , s. 80. 195 Aydan Kansu, Türkiye 1994 ve 2001 Krizleri: Döviz Kuru Sistemleri-Döviz Krizleri, İstanbul, Derin Yayınları, 2004, ss. 150-154. 194 64 Filipinler ve Endonezya’nın döviz kurunu dalgalanmaya bırakmaları izlemiştir. Malezya, Singapur, Kore, Hong Kong ve Tayvan’ın ulusal paralarında satış baskısı yaşanmıştır196. Bu sürecin sonunda tüm dünyayı etkisi altına alan küresel bir kriz ortaya çıkmıştır. Asya’da çıkan krizin en temelinde de spekülatif sermaye hareketlerinin varlığı kabul edilmiştir. Asya Krizi bölge ülkelerin ekonomilerinin küçülmesine, işsizliğin artmasına, borsaların çöküşüne, kredi akış hızının yavaşlamasına, bankaların-şirketlerin iflas etmesine, uluslararası düzeyde ticaret hacminin düşmesine, ulusal ve uluslararası piyasalarda faiz oranlarının yükselmesine neden olmuştur. Mali sistemdeki zayıflıklar ve reel ekonomiyle aralarındaki bağ nedeniyle, reel ekonomide yaşanan tahribatlar da kaçınılmaz hale gelmiştir197. Büyük iktisadi bir daralmaya neden olan Asya Krizinin ardından, işsizlik oranlarında gerçekleşen artışları reel ücretlerde yaşanan düşüşler izlemiştir. Bunun sonucunda yoksulluk oranları iki katına ulaşmış, halkın yaşam şartlarında meydana gelen bozulmalar beraberinde isyanları da getirmiştir198. Kriz sonrası yaşanan iflaslara, işsizliğin artmasına, reel ücretlerin azalmasına rağmen kriz öncesi dönemde beşeri sermayeye yapılan yatırımlar kriz sonrasında sosyal çöküşün yavaşlamasını sağlamıştır. Doğu Asya ekonomilerinin en belirgin özellikleri arasında olan insan kaynaklarına yüksek düzeyde yatırım, yüksek düzeyde olan çalışan nüfusun okullaşma oranındaki artış gibi özellikleri, krizin etkilerinin derinleşmesinin önüne 196 Mehmet Günal, “Krizler, IMF’nin Rolü ve Türkiye”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001, ss. 1030-1031. 197 Şevki Özbilen, “Küresel Mali Kriz ve IMF Politikalarının Ulusal Mali Sisteme Etkileri”, Finans Dünyası, Sayı 132, Aralık, 2000, (Çevrimiçi)http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/sevki1.pdf , 18 Aralık 2011, s. 1. 198 Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 6. 65 geçmiştir199. Asya Krizi, finansal kriz niteliğinde bir bankacılık krizidir. Sebep ne olursa olsun bu kriz 2008 krizinden önce ciddi bulaşma etkisi gösteren son büyük ekonomik kriz olarak tarih sürecindeki yerini almıştır. 2008 krizinin birçok unsurunu içinde barındıran Asya Krizi, mortgage aşamasındaki gibi Asya piyasalarında da krizin doğuşunda gayrimenkul piyasası ve mortgage kâğıtları önemli rol oynamıştır. Sonrasında kriz bankalara bulaşmış ve en nihayet reel ekonomiyi de vurmuştur200. 2.1.3. 1998 Rusya Krizi 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması neticesinde kurulan Rusya Federasyonu siyasi açıdan demokrasiyi, iktisadi açıdan ise serbest piyasa ekonomisini model almıştır. Piyasa ekonomisinin oluşum sürecinde iç piyasanın, dış ticaretin ve fiyatların serbestleşmesi sağlanmış, bunların yanı sıra yurtiçi fiyatlar ve Rus parası Rublenin değerinin belirlenmesi piyasa mekanizmasına bırakılmıştır. Özelleştirme programları yoğunluk kazanmış, 1997 yılına gelindiğinde özelleştirme oranı yüzde 80’lere çıkmıştır. Dış ticaret liberalizasyonu ile birlikte ithalat artmış, ithalatın artmasını enflasyonun baskılanması takip etmiştir201. Ekonomik yapıda izlenen olumlu gelişmelerin yanı sıra göz ardı edilemeyen bazı sorunlarda dikkati çekmiştir. Kayıt dışı istihdam, işsizlik, bütçe açıkları, negatif büyüme oranları ve yolsuzluklar bu sorunlar arasındadır. Özelleştirmeler neticesinde tasarruf sahiplerinin tasarruflarını 199 Metin Toprak, “Yükselen Piyasalarda Finansal Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001, s. 867. 200 Akman, a.g.t. , s. 34. 201 Vildan Burhan, Zafer Mustafaoğlu, Rusya Krizi ve Türkiye Üzerine Muhtemel Etkileri, Ankara, DPT Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü, Konjonktür Dairesi Başkanlığı, Şubat, 1998, (Çevrimiçi)http://ekutup.dpt.gov.tr/dunya/rusya.pdf , 17 Mayıs 2010, ss. 1-5. 66 yurtdışına kaçırmasıyla birlikte de Rusya yatırım imkanlarını kaybetmiştir202. 1998 yılına gelindiğinde Rusya’da yaşanan bu sorunlar ve Asya krizinin yabancı yatırımcılar üzerinde yarattığı endişe, Rusya krizinin bu denli derin olmasına sebep olmuştur. Asya krizinden sonra Rusya’nın dış borçlarında gözlenen artış ve rublenin aşırı değer kazanması neticesinde kriz ortamı doğmuştur203. Akdiş, Rusya’yı krize iten sebepleri şu şekilde açıklamaktadır; Kronik bütçe açığı ve buna bağlı olarak iç-dış borç stokunun giderek azalması, Merkez bankasınca uygulanan sıkı para politikalarının sonucunda rublenin aşırı değerlenmesi, Yeterli şekilde işlemeyen bankacılık sistemi, Kayıt dışılık nedeniyle yeterli düzeyde toplanamayan vergiler, İktidar mücadeleleri nedeniyle yaşanan siyasi gerginlikler, Asya Krizinin etkisiyle düşen hammadde fiyatlarının Rusya’nın ihracatını olumsuz etkilemesi, Asya Kriziyle başlayan, yatırımcıların yatırımlarını Rusya’dan çekme eğilimleri ve bunun sonucunda Rusya’nın döviz rezervlerinde yaşanan erime nedeniyle uygulanmak zorunda kalan yüksek faiz politikaları. Görüldüğü üzere Rusya’da yaşanan kriz, Asya ülkeleri gibi beklenmedik bir durum değildir. Ancak yabancı yatırımların Rusya’nın mevcut sorunlarına rağmen ülkeye girmeleri ve sonrasında Asya krizinden etkilenerek pek güven vermeyen Rusya’yı endişe ve güvensizlikle terk etmeleri yaşanan krizi derinleştirmiştir204. Kriz sonrasında Rusya’da üretim nerdeyse yarı yarıya düşmüş, nüfus 202 Eyüp Bastı, Kriz Teorileri Çerçevesinde 2001 Türkiye Finansal Krizi: Krizin Finans Sektörünün Verimliliğine ve Etkinliğine Etkileri, Ankara, SPK Yayınları, Yayın No 191, 2006, s. 64. 203 Charles P. Kindleberger, Cinnet-Panik ve Çöküş: Mali Krizler Tarihi, İstanbul, Skala Yayıncılık, 2004, s. 195. 204 Akdiş, a.g.e. , ss. 86-87. 67 azalmış, maaş ve ücretler ödenemez hale gelmiştir205. Rusya krizi, Asya krizi gibi sadece bir döviz kuru spekülasyonu özelliği taşımamaktadır. Aynı zaman da 2008 krizinin ardından özellikle Güney ve Doğu Avrupa’da yaşanan devlet borcu krizlerinin bir örneğini kısmen temsil etmektedir206. 2.1.4. 2002 Arjantin Krizi 1995’de Tekila etkisiyle yaşanan Arjantin Krizinden sonra, 2001 yılı sonuna kadar uygulanan ve 2001 krizinin koşullarını hazırlayan iktisat politikaları, Mart 1991 yılında uygulamaya konulan Konvertibilite (Cavallo) Programı ile başlamıştır. Programın başlatıldığı dönemde Arjantin uzun yıllardır süregelen hiper enflasyon ile yaşamaktaydı ve programın öncelikli hedefi enflasyonist süreci kırmak, parasal istikrarı sağlamak şeklinde benimsenmişti207. Bu çöküşün temelinde “Konvertibilite Planı” adı altında uygulanan neoliberal program yer almaktadır208. Kasım 2001’de patlak veren Arjantin Krizi, önemli ölçüde geçmiş on yılda kamu maliyesi ve finansal sistemde büyüyen sorunlardan kaynaklanmaktadır. Krizin başlangıcından üç ay sonra, yani Şubat 2002 itibariyle Arjantin ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan tamamen kaos içine girmiştir. Para ve kur politikalarında katlı kur uygulamaları, halkı kontrollü devalüasyonun getirdiği maliyetten koruma çalışmaları, bankaların döviz aktif ve pasiflerinin başka kurlardan pezoya çevrilmesi gibi tutarsız uygulamalar nedeniyle çöküş yaşanmıştır209. Arjantin krizinin işgücü piyasaları üzerindeki etkisi gerek istihdam, 205 Hakan Arslan, “Asya Krizi, Rusya Krizi ve Türkiye Krizi”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt 23, Sayı 214, 1998, s. 2. 206 Akman, a.g.t. , s. 33. 207 E. Alpan İnan, “Arjantin Krizinin Sebepleri ve Gelişimi”, Türkiye Bankalar Birliği Bankacılar Dergisi, Yıl 13, Sayı 42, Eylül, 2002, ss. 57-58. 208 Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 32. 209 İnan, a.g.m. , ss. 68-69. 68 gerekse ücretler açısından olumsuz yönde gerçekleşmiştir. 2002 yılında işsizlik ve eksik istihdam oranları bir önceki yıla göre artış göstermiş, ücretler yüksek oranlarda düşüşe maruz kalmıştır210. 2.2. TÜRKİYE’DE YAŞANMIŞ KRİZLER Türkiye özellikle 20. yüzyılla birlikte başlayan küresel krizlerden ülkenin dışa açıklığı, ülke ekonomisinin gözle görülür durumu, siyasi hareketlilikler gibi birçok nedene bağlı olarak etkilenen bir ülke olmuştur. Bu açıdan Türkiye’de yaşanan yakın dönemli krizleri incelemeden önce 20. yüzyılda yaşanan krizlerden de biraz bahsetmek gerekmektedir. Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) yayınladığı “Krizler Tarihi Raporu”na göre Türkiye’nin yaşamış olduğu krizler şu şekildedir211: 1. 1929 Krizi: Türkiye, ekonomik krizle ilk defa 1929 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan Büyük Buhran döneminde tanışmıştır. Yaşanan ekonomik krize birde Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu sıkıntılar ve Osmanlı borçları eklenince, ülke ciddi bir “kambiyo krizi” yaşamış, Türk parasının değeri büyük oranlarda düşmüştür. 2. 1948 Krizi: İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıllarda ülkede yaşanan bütçe açığı sıkıntıları ve tüm dünya ile birlikte Türkiye’yi de etkisi altına alan savaş ekonomik dengelerin sarsılmasına neden olmuştur. 1946 yılında ülke de ihracatı arttırmak için devalüasyon uygulanmaya başlamış ancak istenen hedefe ulaşılamamıştır. 3. 1954 Krizi: 1950 ve 1954 yılları arasında yaşanan serbest piyasa ekonomisine geçiş dönemi ve dış sermayeye açılma politikaları sonucu Türkiye’de bütçe açıkları başlamış ve bu durum 12 yıl boyunca devam etmiştir. Kore Savaşı’nın ardından hammadde fiyatlarında yaşanan artış ve 210 211 Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 13. Ankara Ticaret Odası (ATO), “Krizler Tarihi Raporu”, Ankara, 17 Nisan, 2005, (Çevrimiçi)http://www.atonet.org.tr/turkce/bulten/bulten.php3?sira=316 , 5 Ocak 2012, s. 1. 69 kredili ithalat uygulaması ticari nitelikteki dış borçların ödenemez hale gelmesine neden olmuş, kamu açıklarında artışlar yaşanmıştır. Plansız uygulanan yatırımlar sonucunda enflasyonda ani artışlar yaşanmış ve ülke ekonomisi krize girmiştir. 4. 1958 Krizi: 1958 krizinin temel sebebi, 1950’li yıllarda uygulanan serbestleşme programları olmuştur. Biriken dış borçlar ve yaşanan kambiyo krizi sonucu IMF istikrar programlarını uygulamaya başlayan Türkiye, devalüasyon sonucunda dış ticaret açığını büyütmüş, 1959 yılına gelindiğinde hayat pahalılığında Brezilya’dan sonra ikinci sırayı almıştır. 5. 1969 Krizi: 1969 yılına gelindiğinde Türkiye’de yaşanan krizlerin ardı arkası kesilmemiş, uygulanan IMF programları neticesinde Türk parası devalüe edilmiş ve arkasından 1971 darbesi yaşanmıştır. 6. 1974 Birinci Petrol Krizi: 1974 yılında petrol fiyatlarında yaşanan artış ve Kıbrıs Barış Harekâtı ile birlikte üstü örtülü bir şekilde Türkiye’ye uygulanan ambargo sonucunda Türkiye ekonomisi olumsuz etkilenmiştir. Petrol fiyatlarında yaşanan artışı, ithal edilen sanayi ürünlerindeki artış ve dış ticaret açığı takip etmiş, turizm ve işçi gelirleri düşmüştür. Beraberinde istihdam sorununda yaşanan büyüme, ülkeyi yeni bir darboğaza sürüklemiştir. 7. 1978 Krizi: Tüketimi ve ithalatı arttıran düşük faizli krediler, düşünülmeden yapılan harcamalar yedi yıl içerisinde dış borcun 10 katına çıkmasına ve Türkiye’nin kaçınılmaz krizi yaşamasına neden olmuştur. 8. 1979-1980 İkinci Petrol Krizi: Petrol fiyatlarında yaşanan artış, 1978 ekonomik krizini yaşayan Türkiye için ikinci bir darbe olmuştur. İşsizlik oranları yüzde 20’lere ulaşmış, enflasyon yükselmiş, temel tüketim maddelerinde karaborsa yaşanmaya başlamıştır. Enflasyonu kontrol altına almak, dış kaynak açığını kapatmak ve ekonomiyi toparlamak adına “24 Ocak Kararları” bu dönemde alınmıştır. 9. 1986 Krizi: 1980 yılında yaşanan darbenin ardından alınan 24 Ocak 70 Kararları ile birlikte dış ticaret ve bütçe açıklarında yaşanan artış, kamu harcamalarındaki artış ekonomik dengesizliğe ve devalüasyona neden olmuştur. 10. 1988-1989 Krizi: Kamu açıklarında yaşanan artış ve mali piyasalarda dalgalanma sonucunda faiz oranları yükselmiş, döviz rezervi azalmıştır. 1989 yılına gelindiğinde Türkiye dışa açık serbest piyasa ekonomilerinden biri haline gelmiş, istikrar politikaları uygulanırken dış borç açığı artmış, kısa vadeli borçlar toplam borç miktarına yaklaşmıştır. Ticari bankaların döviz açığı büyümüş, stagflasyon sürecine girilmiş ve Türkiye yeniden krize sürüklenmiştir. 1990 yılından sonra Türkiye’de yaşanan krizler karakteristik olarak o güne kadar yaşanan krizlerden farklı olmuştur. Türkiye ekonomisi 1990’lı yıllar boyunca istikrarsız bir büyüme performansı göstermiştir. Bunun en temel nedeni de 1980’li yıllarda uygulanan içe dönük devlet merkezli ekonominin ihracata yönelik bir piyasa ekonomisine dönüştürülmesini sağlayan ve Bretton Woods kuruluşlarının (IMF, Dünya Bankası vb.) desteğinde uygulanan Neo-liberal reformlar olmuştur. Bu reformların en önemlilerinden biri, 1989 yılında gerçekleşen sermaye hareketlerinin serbestleşmesi olmuştur ve bu tarihten sonra da Türkiye, önemli ölçüde istikrarsız sermaye hareketlerine bağımlı hale gelmiştir. Bu istikrarsız ortamda, ülke 1994-2002 yılları arasına denk gelen dönemde üç büyük ekonomik kriz yaşamıştır; 1994, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizleri. Bu krizlerden Kasım ve Şubat krizleri birbirleriyle çok yakından ilintili olduğundan tek bir kriz olarak değerlendirilmektedirler212. Söz konusu krizler, 1980’lerden bu yana uygulanan ve ulusal ekonomiyi denetimsiz ve başıboş bırakılmış piyasa güçlerine terk etmeyi amaç edinmiş olan Neo-liberal politikaların doğrudan bir sonucudur. Türkiye ekonomisinin 20 yıllık bu süreçte içinde bulunduğu yapay büyüme- 212 Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 28. 71 iktidarsızlık-daralma döngüsü, ulusal ekonomiyi serbestleştirme yönündeki zamansız, denetimsiz ve başına buyruk politika dönüşümlerine bağlıdır. 1990 yılında yaşanan Körfez krizi ve 1991’de alınan erken genel seçim kararı nedeniyle daha önce sınırlı sayıda uygulanan destekleme alımlarının genişletilmesi ve kamu işçi ücretlerine yapılan aşırı zam Merkez Bankası üzerindeki baskıyı çok daha büyük bir hale getirmiştir. Bunun sonucunda da Merkez Bankası ile Hazine arasında ilişkiler sağlam temellere oturtulamamış, Merkez Bankasını olumsuz etkilemiş ve 1980’den bu yana uygulanan politikaların boşa çıkmasına, Türk Bankacılık Sistemi’nin sarsılmasına, uluslararası alanda elde edilen kredibilitenin azalmasına ve 1994 krizinin meydana gelmesine neden olmuştur213. 2.2.1. 1994 Krizi 1990’lı yıllarda uygulamaya konulan politikalar sonucunda Türk Lirası (TL), yabancı paralar karşısında reel olarak değer kazanmış, bu durum ihracatı kısıtlarken ithalatı kolaylaştırmıştır. Bunun sonucunda, 1993 yılında dış ticaret açığı en yüksek seviyeye ulaşmış, yılsonunda finansal piyasalarda istikrarsızlık artmış ve döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmalar, ekonomide güvensizlik ve belirsizlik ortamını beraberinde getirmiştir. Tüm bunların yanı sıra artan bütçe açıkları ve yükselen fiyatların neden olduğu iç dengesizlikler sonucunda bozulan dış denge, 1994 yılı ekonomik gelişmelerini etkileyen en önemli faktörler arasında yer almıştır. Merkez Bankası’nın açık piyasa işlemleriyle gerek döviz, gerek TL piyasalarına yaptığı müdahaleler, kur ve faiz hareketlerinin istikrara kavuşmakta tek başına yeterli olmaması ve aynı zamanda döviz rezerv kayıplarının giderek büyümesi; 1994 krizini getirmiştir. 1994 Krizi, Merkez Bankası’nın duruma zamanında müdahale edecek 213 İbrahim Arslan, “Globalleşme Sürecindeki Finansal Krizlerin Ülke Ekonomilerinde Yarattığı Etkiler”, Mevzuat Dergisi, Yıl 8, Sayı 106, Ekim, 2006, s. 8. 72 ölçüde rezervinin olmaması nedeniyle yaygınlaşmış ve tüm bankacılık sektörünün yanı sıra ekonomiyi de etkisi altına almıştır214. Yaşanan kriz sonrasında; cari açık 1 milyar dolardan 6,4 milyar dolara fırlamış, dış borç stoku 12 milyar dolar artış göstermiştir. Kısa vadeli borçlar 18,5 milyar dolara fırlamış, toplam net sermaye çıkışı 4,2 milyar dolara varmış, faiz hadleri Hazine bonolarında yüzde 400’ü aşarken Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE) yüzde 121, Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) yüzde 106’ya yani üç haneli rakamlara sıçramıştır. GSMH’ de yüzde 6’ya varan bir daralma yaşanırken, işsizlik oranları yüzde 20’ler noktasına ulaşmıştır215. 1994 Krizinin istihdam üzerindeki etkisi kamu istihdamındaki daralma dışında sınırlı ölçülerde kalmış ancak, ücretleri donduran 5 Nisan İstikrar Programı’nın katkısıyla reel ücretlerde ciddi bir düşüş yaşanmıştır. Ekonomi yüzde 6,1 oranında küçülmüş, işsizlik oranı yüzde 7,8’den yüzde 8,2’ye çıkmış ve eksik istihdam oranı da yüzde 6,9’dan yüzde 8,2’ye yükselmiştir. İmalat sanayinde istihdam azalmış, kamu kesiminde çalışanların reel ücret kayıpları sınırlı kalırken; asgari ücret, memur maaşları ve özel sektör ücretleri reel olarak yüzde 20’yi aşan oranlarda gerilemiştir216. 2.2.2. 2000-2001 Krizi Türkiye 2000 yılında önemli ekonomik kararların alındığı bir dönem yaşamıştır. 1999 yılı Haziran ayında IMF ile yapılan görüşmelerde, Yakın İzleme Anlaşması’nın programa bağlı ve mali finansa destekli bir anlaşmaya dönüştürülmesi planlanmış ve 2000-2002 yılları arasında uygulamaya konulacak makroekonomik politikaların çerçevesi belirlenmiştir. Hükümet, IMF’ye sunduğu 9 Aralık 1999 tarihli Niyet Mektubu sonrasında, 1 Ocak 2000’de başlayan ve üç yıllık bir ekonomik süreci kapsayan maliye, para, kur 214 Oğuz Yıldırım, “Türk Bankacılık Sektöründe Yaşanan Finansal Krizler (1980-2002): Nedenleri, Sonuçları ve Ekonomik Etkileri”, İktisat Dergisi, İstanbul Üniversitesi İFMC Yayın Organı, 2004, ss. 5-7. 215 ATO, a.g.m. , s. 2. 216 Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 20. 73 ve gelir politikalarının yanında yapısal değişimleri de içeren enflasyonu düşürme programını uygulamaya koymuştur. Programın uygulamaya konulmasının akabinde ekonomide kısa sürede olumlu gelişmeler gözlenmiştir. Ancak Kasım 2000 yılında Türk mali piyasalarında likidite sıkışıklığı ve bu sıkışıklığın neden olduğu döviz talebinde hızlı artış yaşanmış, uluslararası piyasalardaki bozulma ve ülke içinde yaşanan olumsuz gidişat nedeniyle kriz dönemine girilmiştir. Bu kriz ancak IMF kredisiyle durdurulabilmiş, fakat enflasyonu düşürme programı büyük bir sekteye uğramıştır. Şubat 2001 yılında ise, mali piyasalarda güvensizlik ortamının yaşanması bir kez daha krize neden olmuş, bunun sonucunda 2000 Enflasyonu Düşürme Programı’nda öngörülen para ve kur politikaları terk edilmiştir. Bu politikaların terk edilmesinin ardında 22 Şubat 2001 tarihinde dalgalı kur sistemine geçilmiş ve Enflasyonu Düşürme Programı sona ermiştir. Türkiye ekonomisinde yaşanan ve birbiri ardına gelen bu iki kriz başta bankacılık sektörünü etkisi altına almış ve devamında bütün sektörleri ve ekonomiyi derinden etkilemiştir217. Yaşanan krizler sonucunda; ekonomi yüzde 8,5-9 oranında daralmış, milli gelirde 51 milyar dolar azalma gözlemlenmiştir. Kişi başına düşen milli gelir 725 dolar gerilemiş, 19 banka kapanmış, 1,5 milyon kişi işsiz kalmıştır. Yüzde 30’lara düşen enflasyon yüzde 70’i aşmış, hazinenin faiz ödemeleri yüzde 101 artmış, iç borç stoku 2000 yılının 4 katına ulaşmıştır 218. 2000 yılının reel ücretler üzerindeki etkisi incelendiğinde asgari ücrette ve memur maaşlarında önemli gerilemeler olduğu, özel sektörde kısıtlı, kamu kesiminde ise artış olduğu görülmüştür. 9 Aralık istikrar programı ücretleri ileriye dönük endeksleme ilkesi doğrultusunda bağlayarak, ücret artışlarını 217 218 Yıldırım, a.g.m. , ss. 8-10. Zeynep Karaçor, “Öğrenen Ekonomi Türkiye: Kasım 2000-Şubat 2001 Krizinin Öğrettikleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 16, Aralık, 2006, s. 388. 74 engellemeyi hedeflemiştir. Ancak bu ilke sadece asgari ücret ve memur maaşlarına uygulanabilmiştir. 2001 yılında ise uygulamaya konulan istikrar ve yapısal uyum programının etkisiyle Türkiye derin bir durgunluk dönemine girmiştir. Programın bileşenleri arasında kamu sektöründeki istihdamın azaltılması ve reel ücretlerin dondurulması gibi işgücü piyasasına yönelik önlemler önemli bir yer tutmuştur. Bu politikalar, krizin neden olduğu diğer olumsuz etkenlerle birleşince başta istihdam ve reel ücretler olmak üzere işgücü piyasası göstergelerinde önemli ölçüde kötüleşmeler yaşanmıştır. Eksik istihdam oranında görülen düşüşe rağmen işsizlik oranlarında hızlı artışlar gerçekleşmiş, imalat sanayi istihdam endeksleri düşmeye devam etmiştir. İstihdam kayıplarına ek olarak reel ücretler de önemli ölçüde gerilemiştir219. 2.3. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ 1929 Büyük Buhran’dan sonra tüm dünyayı etkisi altına alan 2008 Küresel Ekonomik Krizi, tarihsel süreç içerisinde yaşanan diğer tüm krizlerden farklı olarak oluşumu, gelişimi ve etkileri ile çalışmamızın temelini oluşturmakta ve ayrı ayrı üzerinde durulması gereken bir önem taşımaktadır. Bu bölümde öncelikli olarak ekonomik kriz öncesi ABD’deki ekonomik durum açıklanmaya çalışılacak, daha sonra krizin ortaya çıkışı, etkileri ve yansımaları üzerinde durulacaktır. 2.3.1. 2008 Küresel Ekonomik Krizi Öncesi ABD’nin Durumu II. Dünya Savaşı’nın ardından ABD’de dünyanın ekonomik yapısı belirlenmiş ve bu düzende rol oynayacak bazı kurumlar oluşturulmuştur. Bu kurumlar; IMF, Dünya Bankası, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması, Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization-WTO), 219 Koyuncu, Şenses, a.g.m. , ss. 22-23. 75 Uluslararası Finans Kuruluşu (International Finance Corporation-IFC). Bu yapılar içerisinde altının dolara çevrileceği öngörülmüş ve uluslararası ticarette doların baz alınması sağlanmıştır220. Bu süreci takip eden dönemlerde ABD’nin dünyanın en kuvvetli gücü haline gelmesi planın uygulamaya konulmasını sağlamış ve dolar dünyanın her yerinde bir değişim aracı olarak kullanılmaya başlamıştır. 1970’lerde patlak veren Vietnam savaşı ve ABD’nin savaşı finanse etmek için başlattığı karşılıksız dolar basma politikası ile ABD dâhil tüm ülkeler dolar rezervlerini tüketmişlerdir. Bu ve bunun gibi sebeplerden ötürü de 1973 yılında altın-para sisteminden vazgeçilmiş, serbest kur politikaları uygulanmaya başlanmıştır. İlerleyen dönemlerde Berlin Duvarı’nın çöküşü ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ABD’nin yeni politikası Ulus Devletleşme üzerine olmuş ve Irak’ın işgali gibi olaylarla devam eden uygulamalar emperyalizm olarak gündeme gelmiştir. Buradan anlaşılacağı üzere ABD, dünya ekonomik yapısı üzerinde önemli bir etkiye sahip konumda bulunmaktadır ve ABD’yi etkileyebilecek herhangi bir durum tüm dünya ülkelerinde baş gösterecek hale gelmiştir221. 2002 yılına gelinen süreçte internet teknolojilerinin gelişmesi ve birçok şirketin bu alanda yatırım yapması, şirketlerin borsa değerlerinin oldukça yükselmesine neden olmuştur. Ancak bu hızlı yükseliş aynı hızla bir düşüşü de beraberinde getirmiştir. Aynı dönemde başta ABD’nin enerji devi sayılan Enron şirketi olmak üzere bazı firmalar zarar etmişler ancak muhasebe teknikleriyle bu zararları gizlemişlerdir. 2001 yılında Enron şirketinin zararları patlak vermiş, borsadaki hisse değerleri düşüşe geçmiş ve şirket iflasını açıklamıştır. Enron şirketinden sonra, Tyco, WorldCom, Xeros ve Qwest gibi 220 Benton E. Gup, Too Big To Fail: Policies and Practices in Government Bailouts, USA, Praeger Publisher, 2004, (Çevrimiçi)http://books.google.com.tr/books?id=oeaULhGPl2UC&pg=PA29&lpg=PA29&dq=Too +Big+to++Be#v=onepage&q&f=false , 18 Mayıs 2010, s. 37. 221 Fatma Ebru Kama, “2008 Global Finansal Krizi ve KOBİ’lere Etkisi”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009, ss. 31-32. 76 büyük firmaların da zararlarını gizledikleri ortaya çıkmıştır. Bu durumun Avrupa şirketlerine yansıması sonucunda skandallar uluslararası bir boyuta gelmiştir. ABD’nin yaşadığı olumsuz gelişmelerin yanı sıra Kasım-2000 ve Şubat-2001 tarihlerinde Türkiye’de arka arkaya iki ekonomik kriz yaşamış, 2001 yılında borçlarını ödeyemeyeceğini ilan eden Arjantin’de krize sürüklenmiştir. Tüm bunların yanında 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye, El Kaide terör örgütü tarafından büyük bir terör saldırısı da gerçekleştirilmiştir222. Tüm bu gelişmelerin akabinde global ekonomik sistem resesyon ve deflasyon tehdidi altına girmiş ve önlem alınmadığı takdirde kriz kaçınılmaz olmuştur. Bu durum üzerine ilk olarak Amerikan Merkez Bankası (Federal Reserve Banks-FED) faiz oranlarını düşürmeye başlamıştır. Faiz indirimi politikasını İngiltere ve AB merkez bankaları da izlemişler ve global likidite hızla arttırılmıştır. Başkan Clinton döneminde ABD, ekonomik büyüme bütçe disiplininden vazgeçmemiş, 1992-2000 yılları arasındaki dönem ABD ekonomisinin en istikrarlı büyüme dönemi olarak kabul edilmiştir. Ancak Başkan Bush döneminde ekonomik durgunluk yaşanmış, yavaşlayan ekonomi vergi indirimleri ve teşvik politikalarıyla canlandırılmaya çalışılmıştır. Yatırım fonları ile emeklilik fonlarına vergisel teşvikler uygulanmış, diğer yandan da ucuz konut kredileri ile ev sahibi olmak özendirilmiştir. Ucuz konut kredilerini içeren Mortgage sistemiyle birlikte konut talebi ve konut fiyatları artış göstermiş, hisse senedi ve gayrimenkul piyasasında yükselişler yaşanmış ve böylece harcama eğilimlerinde artış olmuştur. Harcama eğilimlerinin artmasını izleyen süreçte tasarruflarda önemli ölçüde azalma kaydedilmiştir. Buna Irak savaşı için yapılan masraflar da ilave edildiğinde Clinton döneminde 127 milyar dolarlık bütçe fazlası 2004 yılına gelindiğinde 400 milyar doları aşan bir bütçe açığına dönüşmüştür. 2000 yılında bütçe fazlası 222 Saruhan Özel, Global Dengesizliklerin Dengesi: Ne Kadar Sürdürülebilir? Nasıl Sonuçlanır? , İstanbul, Alfa Yayınları, Ekim, 2008, ss. 3-26. 77 veren ABD 2006 yılına gelindiğinde GSMH’nin yüzde 5,6’sı oranında bütçe açıklarına sahip bir ülke olmuştur223. 2.3.2. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Ortaya Çıkışı Bir önceki bölümde anlattığımız ve 2006 yılına kadar gelen bu süreçte ABD’nin gevşek para politikası nedeniyle yaşadığı enflasyonist baskılar, 2004 yılında FED’i harekete geçirmiş ve faizlerde artışa gidilmiştir. 2005 yılının ortalarına doğru konut taleplerinde yaşanan azalmada fiyatlarda durgunluk etkisi yaratmıştır. Artan faiz oranları sebebiyle de konut kredisi ödemelerinde zorluklar baş göstermiştir224. Yaşanan tüm bu sorunlar nedeniyle bankalardaki hacizli konut sayılarında artışlar yaşanmış, hacizli konutların bankalar tarafından piyasaya sürülmesi de konut fiyatlarını bir kez daha aşağıya çekmiştir. Tüm bu gelişmeler; konutların net değeri, ödenen kredilerin net değerinin altında kalması sonucu müşterilerin, evlerin anahtarlarını zarfla geri göndermeleriyle “jungle mail” kavramını karşımıza çıkarmıştır. Bankalar, kredi ödemelerini çeşitli mali kuruluşlara satmıştır ancak bu şekilde zarar hızla yayılmış ve mali kuruluşların iflasına sebep olmuştur225. 2007 yaz aylarında ABD’de başlayan ve ABD’nin 158 yıllık geçmişiyle en büyük yatırım bankalarından biri olan Lehman Brothers’ın iflasını açıklamasıyla patlak veren kriz, tüm otoriteler tarafından 1929 Büyük Buhranın ardından dünya çapında yaşanan en büyük kriz olarak tanımlanmaktadır226. 2007 yılına kadarki süreçte yaşanan dalgalanmalar, ABD’nin sahip olduğu büyük ve gelişmiş bir ekonominin bankacılık sistemini sıkıntıya sürüklemiştir. ABD’de yaşanan Mortgage krizi, bankacılık sisteminin 223 Özel, a.g.e. , ss. 35-42. Durmuş Yılmaz, “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisine Etkileri: Nasıl Başladı, Hangi Aşamadayız?”, TCMB Başkan Konuşma ve Sunumları, Ankara, Aralık, 2008, s. 1. 225 Doğan Alantar, “Küresel Finansal Kriz: Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme”, Maliye Finans Yazıları, No 81, Ekim, 2008, s. 76. 226 Ali Ünal, Hüseyin Kara, Küresel Kriz ve Türkiye, İstanbul, Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi, Şubat, 2009, s. 4. 224 78 kredilendirme konusunda hassas davranmaması ve bunun sonucunda riskli kredi sınıfına giren subprime (alt gelir grubu) kredilerinin geri ödenmemesi ile başlayan süreç krizi ortaya çıkaran nedenler olarak gösterilmektedir227. Aşağıdaki tabloda ABD’de emlak fiyatlarındaki değişimi ölçmek için kullanılan Case Schiller Endeksi’nin 1998-2008 yılları arasındaki değişimi izlenmektedir. Tablo 3, 1996 yıllından itibaren sürekli bir artış trendi gösteren ABD ev fiyatları 2004 yılında zirve yapmış ve bu tarihten sonra da düşüş trendine girmiştir. Case Schiller Endeksi’ne göre 2006 yılında ev fiyatlarında düşme yaşanmış ve bu durum durgunluğa neden olmuştur (2009 yılına gelindiğindeyse endeks, altı sene öncesi seviyesine inmiş gözükmektedir). 2007 yılındaysa, riskli konut kredileri sağlayan finansal kurumlarda piyasaları endişeye sevk eden gelişmeler yaşanmış ve 2007 yılı Şubat-Mart ayları arasında subprime veren 25’ten fazla kuruluş iflas etmiştir228. Tablo 3: ABD Ev Fiyatlarındaki Yıllık Artış Kaynak: Derya Yılmaz, Filiz Gayğusuz, “2008 Krizinin Yeni Global Ekonomik Yapı Üzerine Etkileri”, Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası Davraz Kongresi, Küresel Diyalog: VIII. Oturum, Isparta, 24-27 Eylül, 2009, (Çevrimiçi)http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/kalkinma/kalkinma39.pdf , 21 Mayıs 2011, s. 5. 227 228 Faruk Demir v.d. , ABD Mortgage Krizi, BDDK Çalışma Tebliği, Sayı 3, Ağustos, 2008, s. 1. Ünal, Kara, a.g.e. , ss. 5-6 79 Subprime krediler ile ABD’nin amacı, dar gelirli ailelere ve sahip olduğu azınlık kesimine konut sahibi olmada yardımcı olmaktır. Ancak konut fiyatlarının yükselmesi piyasada asimetrik bilginin**229oluşmasına, yani kredi verenlerin yanlış yönlendirilmelerine ve konut alımının bir yatırım, bir kar elde etme yolu olarak görülmesine neden olmuştur. Kredi kuruluşları, risk oranları yüksek olan subprime kredilerinin risk oranlarını göz ardı ederek riskli kişilere daha yüksek faizle mortgage kredisi kullandırmıştır. Mortgage kredilerin sayısının artması faiz oranlarının yükselmesine ve kredi alanların faiz yükünün artmasına neden olmuştur. Böyle bir artış sonucunda alınan kredilerin geri ödenememesi ile menkul piyasasına fon akışı yavaşlamış hatta durmuş, kredi verenler zararlarını kapatabilmek için konutları geri almaya başlamıştır. Ancak sorunlu kredi sayısında yaşanan büyük artış, satılan konut sayısını da arttırdığından konut fiyatlarında - yukarıdaki Tablo 3’te de gösterdiğimiz gibi - düşüşe geçilmiş ve konutlar satılamaz bir duruma gelmiştir. Böylece piyasada önemli ölçüde bir likidite sıkıntısı doğmuştur 230. Aşağıda Tablo 4’te mortgage piyasasında yaşanan krizin, likidite krizine dönüşüm süreci ve aşamaları gösterilmektedir. ** Asimetrik Bilgi; İlk olarak George Akerlof tarafından, 1970 yılında yazdığı “The Market For Lemons: Quality, Uncertainty and The Market Mechanism” isimli makalesinde ortaya konularak literatüre girmiştir. Ekonomik bir ilişkide taraflardan birinin diğeri hakkında yeterli bilgiye sahip olamaması anlamına gelen durumdur ve teoriye göre; Asimetrisi tersine seçim, ahlaki tehlike ve temsilcilik sorunu gibi sorunlara neden olmaktadır. Akerlof’un çalışmasında teori ikinci el otomobil piyasası üzerinden örneklendirilerek açıklanmıştır. Buna göre piyasada iyi ve kötü otomobiller (limon) vardır. Alıcı, otomobillerin kalitesi hakkında bilgi sahibi olamadığı için ortalama kaliteye göre fiyat belirler. Bu durum kötü otomobil satıcılarının işine gelir ama iyi otomobil satıcıları fiyatı beğenmeyerek piyasadan çıkar. Sonuç olarak piyasada sadece kötü otomobiller kalır. Bu durum ortalama kaliteyi düşürdüğü gibi fiyat oluşumunu da etkilemektedir. 230 Nazan Susam, Ufuk Bakkal, “Kriz Süreci Makro Değişkenleri ve 2009 Bütçe Büyüklüklerini Nasıl Etkileyecek?”, Maliye Dergisi, Sayı 155, Temmuz-Aralık, 2008, ss. 73-74. 80 Tablo 4: Mortgage Kredi Krizinin Likidite Krizine Dönüşüm Süreci 2007 Temmuz 2007 Ağustos 2007 Eylül 2007 / C4 ve Sonrası Subprime/Kredi Krizi Likidite Krizi *Piyasalar subprime *İlk kredi sorunları kredi ödemelerinin sonuçlarını yapılmamasıyla şoka göstermeye başladı. girdi. Kredi ve Likidite Krizi Devam Ediyor *Likidite açığı devam *Yüksek dönem etti. faizleri. *Subprime kredilerine *Risk iştahı azaldı. dayalı finansal ürünler tekrar değerlendirildi. *Bankalar hala kısa vadeli borçlanmaya devam etti ve dönem faizlerini yükseltti. *Spekülatif davranışlar kredi kullananları olumsuz etkiledi. *Yüksek profili olan yatırımcılar zarar kaydetti. *Yatırımcılar varlığa dayalı finansman bonosu almakta isteksiz davrandı. *Yeni kredi kullanıcıları için koşullar sıkılaştırıldı. *Tüketiciden kaynaklanan riskler azaldı. *Yatırımcılar riskten kaçınmaya başladı. *Kısa vadeki finansman talepleri oluştu. *Avrupa Merkez *Merkez bankası Bankası (European yardımlarını tahmin Central Bank-ECB), etmek kolaylaştı. FED ve İngiltere Merkez Bankası (Bank of EnglandBOE) gecikmeli olarak acil likidite sağladı. *Kredi riskleri yeniden fiyatlandı. *Bankalar talepleri karşılamak için nakit tutmaya başladı. *FED Faizleri %0,5 puan indirdi. *Yatırımcılar nakit varlıklarını sattı. *3 aylık LİBOR(London Interbank Offered Rate) oranları yükseldi. *Borçlanma maliyetleri etkilendi. Kaynak: Demir v.d. , a.g.e. , s. 1. 2007 yılında yaşanmaya başlayan ABD’deki dalgalanmalar, ülkedeki güçlü bankacılık sistemini hiç yaşanmadığı kadar büyük bir sıkıntıya sürüklemiştir. Bankaların vermiş olduğu subprime mortgage kredilerinin geri ödenmemesiyle başlayan süreç yukarıda da ifade edildiği gibi ekonomide finansal dalgalanmalara neden olmuştur. Aynı zamanda mortgage kredilerine bağlı olan menkul değerler ile bankacılık sistemi içinde kullanılan kredi türevleri risklerinin yanlış hesaplanması, bu gelişmelerin yanı sıra mevcut denetleyici yapının eksiklikleri finansal kurumlar üzerinde olumsuz etkilere neden olmuş, mortgage kredi krizi olarak adlandırılan kriz küresel bir likidite 81 krizine dönüşmüştür231. Mortgage kredilerin yanı sıra krize neden olan denetleyici yapıdaki aksaklıklardan kasıtta, FED’in özellikle Federal fonların faiz oranlarını uzun dönemler boyunca düşük tutma eğilimidir. Bu durum hem kredi patlamasına neden olmuş, hem de konut fiyatlarında aşırı şişkinlik yaratmıştır. FED’in düşük faiz politikasıyla birlikte bankalar ucuz fon elde etmişler ve bunun neticesinde düşük faizli ve kolay ulaşılabilir krediler pazarlamışlardır. Tüm bunların yanında FED’in ve piyasadaki denetim otoritelerinin, mortgage piyasasını denetleme ve kontrol etmeleri noktasındaki başarısızlıkları sorunun derinleşmesine neden olmuştur232. 2.3.3. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Etkileri ve Yansımaları 2008 Küresel Ekonomik Krizi, ABD’de ve tüm dünyada serbest piyasa olgusu ile ilgili fikirleri tıpkı 1929 yılında olduğu gibi derinden sarsmıştır. Piyasaların kendi kendine iyi işleyebileceği fikri yavaş yavaş yok olmaya yüz tutmuş, ancak kapitalizmin tamamen ortadan kalkıp yerine daha farklı bir sistemin geleceğini beklemek kimseye mantıklı görünmemiştir. Bu nedenle 2008 krizi sonrasında tüm dünyada piyasalardaki regülâsyonların, yani müdahalelerin ön plana çıkması açıkça anlaşılmaktadır. Kapitalizmin gerekli durumlarda piyasaların düzenlenmesini öneren yeni yorumu/şekli için “düzenleyici kapitalizm” (regulatory capitalism) kavramı kullanılmaya başlanmıştır233. ABD’de başlayarak önce Avrupa’ya sonra da tüm dünyaya yayılan ekonomik kriz özellikle bankacılık sektöründe yol açtığı sorunlar nedeniyle küresel ekonomide büyük sıkıntılara neden olmuştur. Gelişmiş ülkelerde başlayan ancak hızla tüm ülkelerde de etkisini gösteren kriz, gelişmekte olan 231 Altuntepe, a.g.m. , s. 135. Bahar Berberoğlu, “2008 Global Krizinin Türkiye ve Avrupa Birliği’ndeki Etkilerinin Kümeleme Analizi İle İncelenmesi”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 11, Sayı 1, 2011, s. 108. 233 Yılmaz, Gayğusuz, a.g.m. , s. 10. 232 82 ülkelere sermaye akışının azalmasına ve piyasalarda daralmaya neden olarak ülkelerin ihracat yapılarını ve büyüme oranlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Krizin etkisi özellikle234; Ekonomilerde küçülme, Reel faizlerde düşme, Döviz kurlarındaki baskıyla artış, Enflasyon oranlarında yükselme, İstihdam sorunları, işsizlik oranında artışlarla kendisi göstermiştir. Ekonomik krizin ilk olarak ABD üzerindeki etkisi büyük ve sarsıcı olmuştur. Krizin ilk çöküşü 2007 yılının başında banka dışı piyasalarda verilen riskli kredilerin geri ödenmemesiyle başlamıştır. İkinci aşamada ise bankacılık sisteminin çöküşü ilk çöküşü izlemiştir. Üçüncü aşamada, ABD’deki Bearn&Sterns ve Lehman Brothers gibi bağımsız finansal aracı kuruluşların tüm kurtarma çalışmalarına rağmen iflasları gerçekleşmiştir. Merill Linch de, Bank of America ile birleşmek zorunda kalmıştır. Dördüncü aşamada, para piyasası fonlarında çöküş başlamış ve beşinci aşamada da, çok sayıda hedge fonun çöküşü gerçekleşmiştir235. Finansal sektördeki kayıpların 2007 yılı ortalarında yapılan ilk tahminlere göre 50 milyar dolar olacağı beklenmiştir, ancak bu rakam 2008 Şubat ayında 400 milyar dolara, 2008 Nisan ayında ise 945 milyar dolara yükselmiştir. 2008 Ekim ayına kadarki süreçte bu rakam 1,405 milyar doları bulmuştur236. ABD’de hanehalklarının kredi piyasaları ve finansal olmayan kuruluşlardan borçlanmalarının Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla’ya (GSYH) oranı 234 İbrahim Arslan, Cuma Bozkurt, “Küresel Ekonomik Kriz ve Kapitalizm”, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010, s. 1601. 235 Viral V. Acharya etc. , “A Bird’s-Eye View: Financial Crisis of 2007-2009: Causes and Remedies”, Centre for Economic Policy Research, February, 2009, (Çevrimiçi)http://www.cepr.org/meets/wkcn/1/1716/papers/prol.pdf , 12 Mayıs 2011, ss. 7-10. 236 Mustafa Öztürk, “Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları ve Ekonomik Krizler (2000-2010)”, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010, s. 117. 83 1994-2007 yılları arasında yüzde 118’den yüzde 173’e yükselmiştir ve hanehalklarının kredi borçları 2000 yılından itibaren büyük bir yükselişe geçmiş, 2000-2007 yılları arasında bu oran harcanabilir kişisel gelirin yüzde 98’inden yüzde 136’sına yükselmiştir. Aynı dönemde bu oran İngiltere’de yüzde 120’den yüzde 180’e, Euro bölgesinde*** ise, yüzde 71’den yüzde 91’e çıkmıştır. İngiltere’de de ev fiyatlarında beklenmeyen artışlar yaşanmış ve bu artışlar gelişmekte olan ülkeleri de etkisi altına alarak benzer artışların yaşanmasına neden olmuştur. Ev fiyatlarında yaşanan bu denli büyük artışlar 2007-2008 yıllarında ekonomik krizin tetikleyicileri arasında yer almıştır. 2008 Eylül ayı itibariyle banka ve finans kurumlarının ve ABD’nin en büyük yatırım bankası sayılan Lehman Brothers’ın iflası krizi farklı bir sürece sokmuştur. İflaslarla birlikte ABD, yaklaşık 150 milyar doları para piyasaları fonlarından çekmiştir237. 2008 Ekim ayında FED ve diğer merkez bankaları piyasalara dünya tarihindeki en büyük parasal müdahaleyi yapmış ve 2,5 trilyon dolar tutarında likidite yardımında bulunmuşlardır. ABD yatırım bankacılığı modelinin sonu olan kriz, 2008 Ekim itibariyle Avrupa bankalarını da etkisi altına almış ve Avrupa bankalarının hükümetler tarafından kurtarılması gerekliliğini doğurmuştur. Küresel para piyasalarında başlayan bu kriz hızlı bir yayılma etkisi göstermiş, ABD ve Avrupa’da kredi daralmasına neden olmuştur. 2008 Eylül itibariyle ABD ve dünyada birçok finansal merkezde tahvil ve kredi piyasalarında çöküş yaşanmış, ticari tahvil fonlaması daralmış ve hisse senetleri fiyatlarında ciddi düşüşler baş göstermiştir. Büyük bankalar ve finansal kurumlar yaklaşık 453 milyar dolar zarar açıklamalarında bulunmuşlardır. Ağustos 2008 tarihine gelindiğinde ise, tüm ***Euro Bölgesi; Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin Euro kullanımına geçmeleri üzerine yani Avrupa Para Birliği Sistemine katılmalarıyla, her ülke Euro kullanımını onaylamamıştır. Euro kullanımına geçen ülkelerin bütününe genelde “Euro Alanı” veya “Euro Bölgesi” denmektedir. Başlıca Euro bölgesi kabul edilen ülkeler; Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İtalya, Karadağ, Kıbrıs Cumhuriyeti, Kosova, Lüksemburg, Malta, Monako, Portekiz, San Marino, Slovakya, Slovenya, Vatikan, Yunanistan, Estonya’dır. 237 Pelin Ataman Erdönmez, “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Türkiye Bankalar Birliği Bankacılar Dergisi, Sayı 68, Mart, 2009, s. 86. 84 dünyada finansal şirketler yüksek riskli ipotek kredileri için 501 milyar dolar zarar açıklaması yapmışlardır. IMF’ye göre küresel piyasalarda finansal kurumların zararları 2008 Kasım itibariyle 1,5 trilyon dolara ulaşmıştır238. Krizin küresel piyasalar üzerinde bu denli yıkıcı bir etkiye sahip olmasının en önemli sonucu, bankalar ve finansal kuruluşların açıklanan zararlarının üzerine banka kredilerinin uzun süreli olarak kısıtlanmış olmasıdır. Bankaların kredi verme standartlarında ciddi düzenlemeler yapılmış, banka zararlarının açıklanmaya devam etmesi neticesinde de hükümetler banka hazırlamışlardır sermaye tabanlarını arttırıcı yardım paketleri 239 . Bu durum üzerine ABD’de, 2008 Ocak tarihiyle acil eylem planı hazırlanmış ve yılın ilk çeyreğinde ekonominin büyümesi için vergi indirimleri, şirketlere teşvikler içeren ekonomik canlandırma paketi oluşturulmuştur240. ABD ve birçok dünya ülkesinin açıklamış oldukları teşvik paketleri Tablo 5’te kısaca gösterilmiştir241. Tablo 5: Dünya 2008 Yılı Mali Teşvik Paketleri Ülke(ler) Milyar ABD Doları GSYH’nin Yüzdesi ABD 955 7% AB 333 1,50% Japonya 105 2% Çin 586 8,90% Bazı gelişmekte olan ülkeler* 100 --- TOPLAM 2,117 *Rusya, Hindistan, Singapur, G. Kore, Tayland --- Kaynak: Gaziyeva, a.g.t. , s. 24. Krizin temelini gelişmiş ülkeler oluşturmaktadır. Öncelikle finansal 238 Erdönmez, a.g.m. , s. 86. Erdönmez, a.g.m. , s. 88. 240 Demir, a.g.e. , ss. 17-18. 241 Lenura Gaziyeva, “Ekonomik Kriz Ortamında Firmaların Pazarlama Stratejilerindeki Değişiklikler ve Bir Araştırma”, İstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010, s. 24. 239 85 piyasalardaki fiyatlarda hissedilen etkiler, daha sonra kendini ülkeden ülkeye yayılan ekonomik durgunluk ve devamında ekonomik kriz biçiminde göstermiştir. Kriz nedeniyle fon akımlarında yaşanan daralma, hem uluslararası ticareti etkilemiş, hem de yerel iç talebi daraltmıştır242. Banka kredilerinde yaşanan daralma otomobil kredisine bağlı olarak gerçekleştirilen araç satışlarında da önemli bir azalmayı meydana getirmiştir. Ekim 2007 ve 2008 arasında Ford satışlarında yüzde 33,8, General Motor’un satışlarında yüzde 15,6 ve Toyota satışlarında yüzde 32,3’lük bir azalma ortaya çıkmıştır. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin reel ekonomiye yansıması sonucunda hem ABD ve Avrupa gibi gelişmiş ekonomilerde, hem de gelişmekte olan ülkelerde büyüme oranlarında fark edilir düzeyde azalışlar görülmüştür243. 2000 yılından itibaren küresel sanayi üretimi ve ihracatı 2001 yılındaki negatif büyümeler haricinde 2008 yılının Ağustos ayına kadarki süreçte pozitif büyüme gerçekleştirmiştir. 2008 yılında başlayan krizle birlikte hem sanayi üretimi hem de ihracatı düşüş eğilimine geçmiştir244. Küresel anlamda incelendiğinde sanayi üretimi, 2008 Nisan ayında 2007 Nisan ayına göre yüzde 19 daralan sanayi üretimi, yine bir önceki yılın aynı dönemleriyle kıyaslandığında 2008’in son çeyreğinde yüzde 22, 2009’un ilk çeyreğinde yüzde 28 oranlarında daralma eğilimini devam ettirmiştir. 2009’un ilk çeyreğinden itibaren yıllık gerileme Doğu Avrupa’da yüzde 23, Japonya’da yüzde 62, Almanya’da yüzde 42 seviyelerine yükselmiştir 245. Dünya ticaret hacmi ise 2007’de yüzde 7,2’den 2008’de yüzde 2,8 ve 2009’da yüzde -12,3’e doğru bir gerileme yaşamıştır. Bütün bu gelişmeler 242 TEPAV, “Küresel Krizden Çıkış Arayışları: G-20 Zirvesinde Türkiye Ne Yapmalı?”, TEPAV Küresel Kriz Çalışma Grubu, Ankara, 2008, s. 1. 243 Alantar, a.g.m. , s. 6. 244 Sevim Baykan Tanrıkulu v.d. , Ekonomik Rapor 2008, Ankara, TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) Yayınları, 2009, s. 4. 245 Justin Yifu Lin, “Policy Responses to the Global Economic Crisis”, World Bank Institute, Development Outreach Review, December, 2009, (Çevrimiçi)http://siteresources.worldbank.org/WBI/Resources/2137981259968479602/outreach_li n_dec09.pdf , 10 Mayıs 2011, s. 30. 86 1929’dan beri yaşanan en büyük ticari durgunluğu işaret etmektedir246. Gelişmiş ülkelerde 2009 yılında yüzde 3,2 oranında küçülme meydana gelirken, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 2,4 oranında büyüme meydana gelmesi sonucunda dünya hasılasında toplam küçülme 2009 yılı verilerine göre yüzde 0,6 olarak tahmin edilmiştir. Gelişmiş ülkeler içerisinde küresel krizden en çok etkilenen ülke yüzde 5,2’lik bir küçülme ile Japonya olmuştur. Gelişmekte olan ülkeler arasında ise Rusya yüzde 7,9 oranında küçülmüştür. Çin ve Hindistan gibi Asya ülkelerinin başı çektiği gelişmekte olan ülkeler ise; yüzde 2,4 oranında bir büyüme sağlamışlardır. Bu ülkelerin yanı sıra gelişmekte olan ülkeler sınıfına giren bazı Lâtin Amerika ve Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerde de ekonomik anlamda küçülme söz konusu olmuştur247. 2009 yılında neredeyse tüm ülke ekonomilerinde küçülme meydana gelmiş, 2010 yılına gelindiğindeyse çoğu ülke ekonomisinde veriler yerini pozitif rakamlara bırakmıştır. 2009 yılında yüzde 0,6’lık bir oranla küçülen dünya ekonomisi, 2010 yılında yüzde 5 oranında büyümüştür. Gelişmiş ülke ekonomilerinde yüzde 3 oranında, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 7,1 oranında büyüme meydana gelmiştir. Özellikle gelişmekte olan dünya ekonomileri için yüksek oranda seyreden büyüme oranları, gelişmiş ülke ekonomilerinde aynı seyri takip edememiş, hatta İspanya yüzde 0,2 oranında küçülme yaşamıştır. 2009 yılında büyüme eğilimi gösteren Çin, 2010 yılında da yüzde 10,3 oranı ile büyümeye devam etmiştir. 2010 yılı içerisinde gelişmiş ülkeler arasında en fazla büyümenin görüldüğü ülke Japonya’dır. Bu iki büyük Asya ülkesi her iki ülke grubunda da büyüme anlamında birinci sırada yer almaktadır248. Son dönemlerde başta ABD olmak üzere tüm dünyada etkisini 246 Cem Danacı, Mehtap Ceyhan, “Küresel Finansal Krizin Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelere Etkileri ve Krizden Çıkış Politikaları”, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010, s. 1392. 247 Sevim Baykan Tanrıkulu v.d. , Ekonomik Rapor 2009, Ankara, TOBB Yayınları, Yayın No 110, 2010, s. 3. 248 Sevil Uygur v.d. , Ekonomik Rapor 2010, Ankara, TOBB Yayınları, Yayın No 135, 2011, s. 3. 87 gösteren, 1929 Büyük Buhranı’ndan sonraki en büyük kriz olarak tarihe geçen küresel ekonomik krizin, 2008 Eylül ayında başlayan süreci “kırılma” olarak değerlendirilmiştir. 2009’un ikinci yarısından itibaren “toparlanma” ya dönüşmüş ve 2010’da tüm dünyada “yeniden büyümeye geçiş” olarak değerlendirilmiştir. Tablo 6, bir yandan küresel ekonomik krizin 2008-2009 dünya ekonomileri için üretim açısından yaratığı tahribatı ortaya koyarken, bir yandan da 2010 tahminlerindeki iyileşmenin 2011 içinde devam edeceği öngörüsünü sunmaktadır249. 249 Ebru Voyvoda, “Neo-Liberal Dönüşüm, Kriz ve Emek”, Eğitim-Toplum-Bilim Dergisi, Cilt 7, Sayı 27, 2009, s. 2. 88 Tablo 6: Dünya, Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelerin Üretimi (Değişim, %) Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkeler 2007 2008 2009 2010 2011(*) Dünya Üretimi 5,2 3 -0,6 5 4,4 Gelişmiş Ülke Ekonomileri 2,8 0,5 -3,4 3 2,5 ABD 2,1 0,4 -2,6 2,8 3 Euro Bölgesi 2,8 0,6 -4,1 1,8 1,5 Almanya 2,5 1,2 -4,7 3,6 2,2 Fransa 2,3 0,3 -2,5 1,6 1,6 İtalya 1,5 -1,3 -5 1 1 İspanya 3,6 0,9 -3,7 -0,2 0,6 Yunanistan ---- 2 -2 -4 -2,6 Portekiz ---- 0 -2,6 1,1 -0,1 Japonya 2,4 -1,2 -6,3 4,3 1,6 İngiltere 2,6 0,5 -4,9 1,7 2 Kanada 2,5 0,4 -2,5 2,9 2,3 8,3 6,1 2,6 7,1 6,5 ---- 0,7 -4,7 7,8 3,6 10,6 7,9 7 9,3 8,4 Çin 13 9,6 9,2 10,3 9,6 Hindistan 9,4 7,3 5,7 9,7 8,4 ASEAN-5(**) 6,3 4,7 1,7 6,7 5,5 Latin Amerika ve Karayipler 5,8 4,3 -1,8 5,9 4,3 Brezilya 6,1 5,1 -0,6 7,5 4,5 Meksika 3,3 1,5 -6,1 5,2 4,2 Geçiş Süreci Ülkeleri 8,6 5,5 -6,5 4,2 4,7 Rusya (*)Projeksiyon değeridir. 8,1 5,6 -7,9 3,7 4,5 Gelişmekte Olan Ülke Ekonomileri Türkiye Gelişmekte Olan Asya Ekonomileri (**)Endonezya, Malezya, Filipinler, Tayland ve Vietnam’ı kapsamaktadır. Kaynak: Tanrıkulu v.d. , Ekonomik Rapor 2009, s. 3; Uygur v.d. , Ekonomik Rapor 2010, s. 3.(İki kaynaktaki tablolardan elde edilen veriler birleştirilmiştir.) Krizin dünya ekonomisine beklenenden daha hızlı yayılması küreselleşme olgusunun bir sonucu olmaktadır. Dünya piyasalarında 89 teknolojik ilerlemeye bağlı gerçekleşen işlem hızındaki artış, aynı hızla krizinde dünyanın her yerine yayılmasında etkili olmuştur. Sınır tanımayan ve küreselleşen dünya ekonomisi, bu düzen içinde varlığını sürdüren kurumlar, spekülasyonlara dayandırılan büyüme süreci, reel ekonominin işleyişini yok etmiş ve sanayileşme hedeflerinin arka plana atılmasına neden olmuştur250. Ülkeler ekonomik kriz sonucunda büyük yaralar almışlar ve bu yaraları kapatabilmek için büyük harcamalarda bulunmuşlardır. Harcadıkları tutarların GSMH üzerinden oranları Şekil 2’de gösterilmektedir251. Toplam Üzerinden % İngiltere; 7% Japonya; 7% Almanya; 5% Diğerleri; 18% ABD; 63% Kaynak: SESRIC, a.g.e. , s. 11. Şekil 2: Ülkelerin Küresel Ekonomik Krizi Atlatmak İçin Harcadıkları GSMH Oranları (%) 250 251 Susam, Bakkal, a.g.m. , s. 75. SESRIC, Sesric Monthly Reports On The Current Global Financial Crisis, Ankara, Organisation of The Islamic Conference – Statistical, Economic and Social Research and Training Centre For Islamic Countries, Mayıs, 2009, s. 10. 90 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Çalışmamızın ikinci bölümünde tarihsel süreç içerisinde dünyada ve Türkiye’de yaşanan krizler ve son olarak tüm dünyayı etkisi altına alan 2008 Küresel Ekonomik Krizi üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde Küresel Ekonomik Krizin oluşum süreci ile ilgili bilgilendirmenin yapılmasının ardından çalışmamızın üçüncü bölümünü oluşturan “2008 Küresel Ekonomik Krizinin Dünya’da ve Türkiye’de İstihdam Üzerindeki Etkileri” başlıklı bu son kısmında öncelikli olarak; ekonomik krizin ülkelerin istihdam yapıları üzerindeki etkisi ele alınacak ve ülkelerin ekonomik krize karşı aldığı önlemlerden bahsedilecektir. Ülkeler genelinde istihdam üzerindeki etkisi ortaya koyulduktan sonra Türkiye’nin istihdam yapısının özellikleri ve bu dönüşüm sürecinde nasıl şekillendiği açıklanacak, ekonomik krizin ülkemizde istihdam yapısı üzerindeki etkileriyle birlikte kriz sürecinin yaratığı değişimler ortaya konulacak ve son olarak da kriz süresince alınan ve sonrasında alınması gereken önlemlerden bahsedilecektir. 3.1. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN ÜLKELERİN İSTİHDAM YAPILARI ÜZERİNE ETKİLERİ ABD’de başlayan ve küreselleşme olgusu nedeniyle tüm dünyayı etkisi altına alan küresel ekonomik kriz, ülkeler arası yakın etkileşim nedeniyle reel sektör üzerinde olumsuz etkilere neden olmuştur. Reel sektör üzerindeki etkileri nedeniyle piyasalarda yaşanan daralmanın bir sonucu olarak; harcamalar kısılmış, satışlar azalmış, üretimdeki daralma istihdam verilerine 91 de yansımış ve işsizlik oranlarında ciddi artışlar meydana gelmiştir252. Tüm bu kriz tablosu içerisinde makroekonomik değişkenlerden biri “kritik” değişkenler arasında tanımlanmaktadır: İşsizlik. Eylül 2010 tarihinde IMF ve ILO’nun “Büyüme, İstihdam ve Sosyal Uyum Önündeki Engeller” ana başlıklı konferanslarında da belirttikleri üzere yüksek işsizlik ve bununla beraber eksik istihdam probleminin gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomileri açısından büyük sorun teşkil ettiğini bir kez daha vurgulamışlardır. Küresel ekonomik kriz boyunca gerçekleşmiş işsizlik oranlarının uzun dönemli işsizliğe dönüşme olasılığı ve gerek kalıcı işsizlik gerekse üretkenlik azalmaları ile birlikte sorunun sosyal uyum çerçevesine zarar verici boyutlara ulaşması endişesi ön plana çıkmıştır253. Küresel ekonomik kriz ile işgücü piyasalarında yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen, 2010 yılında bir dizi kurtarma paketi gerçekleştirilmiş ancak tam anlamıyla bir düzelme sağlanamamıştır. ILO’nun verilerine göre dünya çapında 2010 yılı işsiz sayısı tahmini olarak 205 milyon olup, bu rakam 2007 yılındaki işsiz sayısından yaklaşık olarak 30 milyon daha fazladır. Yıllık düzeyde işsizlik oranları göz önünde bulundurulduğunda, ILO’ya göre 2009 yılında dünya genelinde yüzde 6,3 olarak belirlenen işsizlik oranı, 2010 yılında sadece 0,1 puanlık kayıpla yüzde 6,2 olarak tahmin edilmiştir. 2010 yılı rakamları baz alındığında, ILO tahminlerine göre işsizlik oranı en yüksek olan ülke grupları içinde yüzde 10,3 oranı ile Ortadoğu ülkeleri ilk sırada yer almaktadır. Bunu yüzde 9,8 oranı ile Kuzey Afrika ve yüzde 9,6 oranı ile Orta ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri izlemektedir. İşsizlik oranlarının 2010 yılında ülke grupları düzeyinde en düşük olduğu bölge yüzde 4,3 oranı ile Güney Asya’dır. 2010 yılında işsizliğin değişim oranlarına bakıldığında, yaşanan en 252 Nihat Işık, Onur Ceylan, “Küresel Krizin İstihdam Üzerindeki Etkileri: Karaman İli Örneği”, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Yıl 12, Sayı 19, 2010, s. 108. 253 Voyvoda, a.g.m. , s. 3. 92 yüksek düşüşün yüzde 7,7 oranı ile Orta ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinde, yüzde 6,8 oranı ile de Doğu Asya ülkelerinde olduğu görülmektedir. Ancak, gelişmiş ülke ekonomileri ve AB’de ise 2010 yılında işsizlik oranlarında yüzde 4,8 gibi çok ciddi bir oranda yükseliş gerçekleşmiştir254. İşsizlik oranlarının 2010 yılı bazında en düşük Doğu Asya ülkelerinde olmasının en önemli sebeplerinden birisi; işsizlikle mücadele politikaları kapsamında, küresel ekonomik krize karşı alınan önlem paketlerinin uygulamaya konulması anlamında hızlı davranılmış olmasıdır. Örneğin Güney Kore küresel krize bağlı işsizlik artışına karşı kapsamlı bir önlem paketini üç ay içerisinde uygulamaya koymuş ve etkinliğinin takip edilmesi hususunda dikkatli davranmıştır. İstihdamı arttırmaya yönelik bölgesel ve küresel kriz tecrübesi olan Doğu Asya ülkelerinin ortaya koyduğu aktif istihdam politikaları, krizin işsizlik üzerinde yarattığı baskıyı azaltmak anlamında başarılı olmuştur255. 254 255 Uygur v.d. , Ekonomik Rapor 2010, s. 8. Sumru Öz, “Kriz ve İşsizlik: Başarı Örnekleri ve Çözüm Önerileri”, TÜSİAD-Koç University Economic Research Forum Working Paper Series, Working Paper 1024, Ağustos, 2010, s. 28. 93 Tablo 7: İşsizlik Oranları (2008-2010) (%) Yıllar Bölgeler Değişim Oranları 2008 2009 2010(*) 2008 2009 2010(*) Dünya Geneli 5,7 6,3 6,2 0,1 0,6 0,1 Gelişmiş Ülke Ekonomileri ve Avrupa Birliği 6,1 8,4 8,8 0,3 2,3 3 Yunanistan(**) 7,7 9,4 11,8 --- 1,7 2,4 İrlanda(**) 6,3 11,8 13,5 --- 5,5 1,7 Portekiz(**) 7,7 9,6 10,7 --- 1,9 1,3 İspanya(**) 11,3 18 19,9 --- 6,7 1,9 Orta ve Güneydoğu Avrupa 8,6 10,4 9,6 0 1,7 0,9 Doğu Asya 4,3 4,4 4,1 0,5 0,1 0,4 Güneydoğu Asya ve Pasifik 5,3 5,2 5,1 -0,1 -0,1 -0,1 Güney Asya 4,3 4,4 4,3 -0,3 0,1 -0,1 Latin Amerika ve Karayipler 6,6 7,7 7,7 -0,3 1,1 0 Orta Doğu 10,2 10,3 10,3 -0,3 0,1 0 0,2 -0,1 Kuzey Afrika 9,6 9,9 9,8 -0,5 (*)ILO Global Employment Trends 2011, Güven Aralığı değeri kullanılmıştır. (**)Euro Bölgesi’nde işsizlik oranlarının dikkat çekebileceği gerekçesiyle özellikle 2010 yılı içerisinde “borç krizinden” etkilenen ülkeler bu alt başlıkta değerlendirilmiştir. Kaynak: Uygur v.d. , Ekonomik Rapor 2010, s. 9; ILO, Global Employment Trends 2011: The Challenge of A Job Recovery, Geneva, International Labor Office, 2011, s. 73. Küresel ekonomik krizin özellikle çalışan kesim üzerinde yarattığı etki aşikârdır ve ülkelerin işsizlik rakamları ciddi boyutlara ulaşmıştır. Krize karşı alınan önlemler işsiz sayısında devam eden artışın önüne geçmeye yetmemektedir. Çoğu önemli ekonomide iş piyasasındaki durumun gidişatındaki kötü seyir, işsizlik sorununa ve ülkelerin toplumsal açıdan olumsuz yönde etkilenmesine neden olmaktadır256. ABD açısından bakıldığında yaşanan krizin istihdam üzerinde yarattığı baskı rekor seviyelere ulaşmıştır. Bir yıldan fazla yani uzun dönemli işsiz kalan çalışanların sayısındaki artış 2007 Aralık ayında krizle birlikte yükselişe geçmiştir. 2010 yılının ikinci çeyreği itibariyle 14.6 milyon kişi 27 hafta ve daha uzun bir süre işsiz kalmış ve hala da bu işsizlik sorunu devam etmektedir. Uzun süreli işsiz kalanların oranı yüzde 46’lara ulaşmış, yüzde 256 Tanrıkulu v.d. , Ekonomik Rapor 2009, s. 4. 94 31’lik kesimde 52 hafta ve daha uzun süre işsizlikle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Uzun dönemli işsizliğin hem kişilere, hem ailelere fiziksel, ekonomik ve ruhsal birçok olumsuz etkisi olmaktadır. Aynı zamanda yaşanan uzun süreli işsizlikler ekonomi üzerinde de baskıya neden olmakta, hazinenin gelirlerinin düşmesine ve ekonomik büyümenin olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır257. ABD’de işgücü piyasaları açısından diğer bir sıkıntıda eksik istihdam oranlarında yaşanan artışta kendini göstermiştir. 16 yaş ve üzeri istihdam sayılarında 2009 Aralık ayında, 2007 Kasım ayına göre 9 milyonluk bir azalma yaşanmış, bu durum eksik istihdamda artışa neden olmuştur. 2009 yılının sonlarında eksik istihdam oranları ABD için yüzde 6,4’e yükselmiş, özellikle az eğitimli işçiler, yüksek okulu bırakanlar ve mavi yakalı işçiler tam zamanlı çalışma olanaklarını kaybetmişler, düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalmışlardır. 257 Ahmet Turan Özgül, “2008 Küresel Krizinin Emek Piyasalarına Etkileri”, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2011, s. 61. 95 Tablo 8: ABD Gelir Dilimleri ve Eksik İstihdama Maruz Kalma Yüzdesi GELİR DİLİMLERİ (%10) EKSİK İSTİHDAMA MARUZ KALMA YÜZDESİ En Düşük 20.6 İkinci 17.2 Üçüncü 12.7 Dördüncü 8.3 Beşinci 6.1 Altıncı 5.4 Yedinci 4.4 Sekizinci 3.6 Dokuzuncu 2.5 Onuncu Kaynak: Özgül, a.g.t. , s. 63. 1.6 ABD’de aynı gelir dağılımı açısından 10 farklı gelir durumunda en altta bulunanlar yani yıllık gelirleri 12.160 dolar ve altı ile en yüksekte bulunanlar yani yıllık gelirleri 138.800 dolar ve üstü olanlar şeklinde eksik istihdama maruz kalma yüzdesi Tablo 8’de gösterilmiştir. Tablo 8’de görüldüğü gibi, 2009 Ekim ve Aralık ayları arasında gelir dağılımından en az pay alanların yüzde 20,6’sı eksik istihdama maruz kalmıştır. Alttan ikinci sıradakilerin ise oranı yüzde 17,2 olmuştur. En yüksek gelir dağılımından pay olan grubun ise sadece yüzde 1,6’sı eksik istihdam ile karşı karşıya kalmıştır. Kısacası ABD’de gelir dağılımında daha az pay alanlar krizden daha çok etkilenmişler ve kriz ile birlikte gelir dağılımında yaşanan bu bozulma beraberinde yoksullukta yaşanan artışı da getirmiştir. Gelir dağılımında meydana gelen bu dengesizlikler, yani gelirin belli bir kesimin elinde toplanması ABD’de alt gelir grupları açısından krizin daha şiddetli hissedilmesine de neden olmuştur258. AB ülkelerindeki işgücü piyasalarında ise yaşanan resesyon önemli iş kayıplarına neden olmuştur. Ancak ülkeler arasındaki gerek ekonomik gerekse sosyal farklılıklar krizin etkisinin de farklı yaşanmasına neden 258 Özgül, a.g.t. , s. 64. 96 olmaktadır. AB ülkeleri içerisinde işsizlik oranı 2007 yılında yüzde 7,8 iken, 2008 yılında yüzde 7,9 ve 2009 yılında yüzde 8,2’lik bir artış yaşamış, 2010 yılında da istihdamda yaşanan düşüş eğilimi durdurulamamış ve bu oran yüzde 8,4’e yükselmiştir. AB ülkeleri içerisinde en büyük işsizlik oranları Baltık ülkeleri, İspanya ve İrlanda’da yaşanmıştır. Bu ülkelerin aksine İtalya ve Almanya diğer ülkelere nazaran olumlu performans sergilemişlerdir. 2008-2010 yılları arasında işsizlik oranlarında artış yaşamayan tek ülke Almanya olmuştur. Bunun en büyük sebebi de, azalan iç ve dış talep nedeniyle işçilerin işletmeler tarafından işten çıkarılmaları yerine ücretleri düşürüp çalışma saatlerinde yapılan azaltmalar olmuştur. Alman hükümeti de ücretlerin azalan kısmını belirli bir oranda sübvanse etmeyi garanti altına almaktadır. Uygulanan bu sistemin en büyük avantajı, kriz sonrasında yetişmiş işgücü kadrosunun işletmelerin büyüme sürecine entegre olabilmesini kolaylaştıracak olmasıdır. Küresel krizin etkisinin azaldığı, ekonomik büyümenin kriz öncesi dönemlere nazaran iyileşme gösterdiği 2009 yılı için, yaşanan olumlu gelişmelere rağmen işgücü piyasalarında ve istihdam üzerinde bu olumlu gelişmelerin etkisinin sınırlı kaldığı görülmektedir259. İstihdam ortamı yaratarak işsizliği düşürmek pek çok ülke için uzun vadede gerçekleşeceği düşünülen bir durumdur ve işsizliğin kriz öncesi dönemdeki oranlara geri dönebilmesi için gelecek beş yıl içerisinde küresel ekonominin 300 milyon yeni iş imkanı yaratması gerekmektedir260. 259 260 Özgül, a.g.t. , ss. 68-73. Tanrıkulu v.d. , Ekonomik Rapor 2009, s. 4. 97 3.2. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNE KARŞI ALINAN ÖNLEMLER İlk aşamada etkisini gelişmiş ülkelerde gösteren kriz hem ABD, hem de diğer ülkeler tarafından başta küçümsense de, yaşanan dalgalanmanın kısa süreli olmadığı anlaşıldığında ülkeler tarafından önlemlerde alınmaya başlanmıştır. Hangi ülke olursa olsun alınacak önlemlerin ana başlıkları şu şekildedir261; Piyasalara likidite verilmesi, Kısa vadeli referans faiz oranları öncülüğünde faiz oranlarının aşağıya çekilmesi, Vergi kolaylıkları gibi maliye politikalarıyla para politikalarının desteklenmesi, Zor durumdaki mali ya da reel sektör kurumuna mali destekte bulunulması ABD, sigorta tavanı oranını 250 bin dolara yükseltmiştir ve tüm Avrupa ülkelerinde minimum garanti limiti 50 bin euro’ya çekilmiştir. Belçika ve Hollanda’da ise limit 100 bin euro olmuştur. Avustralya ve Yeni Zelanda’nın ilk kez mevduatları garanti altına aldıkları gözlemlenmiştir. Mevduatların garanti altına alınmasının yanı sıra, açığa satışlar yasaklanmış veya kısıtlanmıştır. Ancak alınan önlemler yeterli gelmemiş, ülkeler makroekonomik politika stratejilerine ve sermaye enjeksiyonuna yönelmişlerdir. gösterilmektedir 261 Ülkelerin aldıkları önlem kategorileri Tablo 9’da 262 . Cahit Sönmez, “Küresel Krizin Çıkış Kaynağı: Mortgage Kredileri”, Güncel Ekonomik Sorunlar: Global Kriz, Ed. Sadi Uzunoğlu, İstanbul, Literatür Yayınları, Yayın No 581, Nisan, 2009, s. 92. 262 Erdönmez, a.g.m. , s. 89. 98 Tablo 9: Kriz Sonrası Uygulanan Önlem Kategorileri -Faiz Oranı Değişimi Para Politikası Enstrümanları -Zorunlu Karşılık Oranlarında Değişiklik -Döviz Kuru Müdahalesi -Artan Mevduat Garantileri -Bankaların Tekrar Sermayelendirilmesi -Nakit Enjeksiyonu Finansal Sistemdeki Enstrümanlar -Banka Kredi/Borçlarının Devlet Tarafından Garanti Altına Alınması -Kamulaştırma -Tahvil Alımı İçin Fon Oluşturulması -Toksit Varlıkların Alınması -İpotekli Konut Kredilerinin Açığa Satışının Yasaklanması Uluslararası Müdahaleler -SWAP(*) -IMF Çalışmaları -İstihdam Çalışmaları Diğer -Altyapı Oluşturulması -Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) ve Düşük Gelirli Kesime Yardımlar (*)İki tarafın bir varlık ya da yükümlülüğe bağlı olan nakit akışını aralarında değiştirdikleri işlemdir. Örneğin on yıllık sabit faizli borca sahip bir firma ile benzer ancak dalgalı faizli borca sahip bir firma birbirlerinin yükümlülüklerini değiştirebilir. Swap işlemlerinde, faiz oranları ile döviz kurlarındaki değişmeler sonucunda ortaya çıkan riski en aza indirmek amaçlanmaktadır. Kaynak: Erdönmez, a.g.m. , s. 89. Kriz karşısında ülkeler para politikası aracı olarak faiz oranlarında ve zorunlu karşılık oranlarda çeşitli değişikliklere giderken, bir yandan da finansal sisteme yönelik mevduat garantilerinin arttırılması, Bankaların Yeniden Sermayelendirilmesi, Likidite Enjeksiyonu, Banka Kredi/Borçlarına Devlet Garantisi verilmesi, Kamulaştırma/Fona Devir, Ticari Tahvillerin Alınması için Fon Ayrılması, İpotekli Konut Kredisi Tahvillerinin Alınması ve Açığa Satışının Yasaklanması gibi önlemlerde almışlardır. Tüm bu önlemlerin yanı sıra Tablo 9’da diğer başlık altında toplam talebi arttırıcı önlemlerde alındığı gösterilmektedir263. Alınan tüm bu önlemlerin amacı, bankacılık sektörünün mali yapısının 263 Altuntepe, a.g.m. , s. 9. 99 güçlendirilmesi, bankaların kredi verme olanaklarının genişletilmesi yoluyla tüketim ve yatırım harcamalarını arttırmak, böylece durgunluktan ve resesyondan çıkışı sağlamak olarak özetlenebilmektedir. Krizin yarattığı etkiyi önlemek için kapsamlı kurtarma planları (bailout) paketleri hazırlanmıştır264. Hazırlanan bu paketlerin ülkeler için maliyetleri Şubat 2009 tarihindeki verilere göre Tablo 10’da gösterilmiştir265. Tablo 10: Kurtarma Paketlerinin Maliyetleri ABD Almanya Fransa İtalya İngiltere Avusturya Danimarka Yunanistan İrlanda Macaristan Kore Hollanda Portekiz İsveç İspanya Japonya Norveç Brezilya Rusya Çin Arjantin Sermay Enjeksiyonu Garantiler Toplam Önlem Paketi Tutarı GSYH'nin Yüzdesi 250 milyar Dolar 700 milyar+787 milyar Dolar 10,1 70 milyar Euro 412 milyar Euro 492 milyar Euro 19,8 40 milyar Euro 320 milyar Euro 360 milyar Euro 19 40 milyar Euro 2,6 50 milyar Euro 250 bin Sterlin 400 milyar Sterlin 28,6 15 milyar Euro 85 milyar Euro 100 milyar Euro+26 milyar Dolar 36,9 35 milyar Danimarka Kronu+18 milyar Dolar 2,1 15 milyar Euro 28 milyar Euro 11,2 450 milyar Euro 450 milyar Dolar 235,7 3 milyar Dolar 3 milyar Dolar 2,2 100milyar Dolar 100 milyar Dolar 10,3 200 milyar Euro 200 milyar Euro 26,5 20 milyar Euro 20 milyar Euro 6,1 200 milyar Dolar+6 milyar Dolar 200 milyar Dolar 206 milyar Dolar 50,5 30 milyar Euro+50 milyar Euro 100 milyar Euro 150 milyar Euro 14,3 632 milyar Dolar 14,1 57,4 milyar Dolar 23,2 13 milyar Dolar 1 50 milyar Dolar 86 milyar Dolar 6,6 586 milyar Dolar 18,2 3,7 milyar Dolar 1,4 Kaynak: Erdönmez, a.g.m. , s. 90. 3.2.1. ABD’de Alınan Önlemler Küresel ekonomik krizin ortaya çıktığı ve piyasaları dalgalanmaya sürüklediği 2007 yılında FED, kısa aralıklarla faiz indirimlerinde bulunmuş, bu yolla bankacılık sektörünün borçlanma mahiyetini düşürerek sorunları 264 265 Akgüç, a.g.m. , s. 8. Erdönmez, a.g.m. , s. 90. 100 hafifletmeye çalışmıştır266. Ancak, ABD ve diğer ülkelerde faiz indirimi yoluyla piyasalarda yaşanan sorunların giderilmeye çalışılması sonuçsuz kalmıştır. Piyasalarda yaşanan tedirginlik devam etmiş, batan banka sayısının artmaya devam etmesi sonucunda da acil ve daha kapsamlı önlemlerin alınması ihtiyacı doğmuştur. Vergi indirimleri ve bankaların tahvillerini kamulaştırması gibi önlemleri içeren 700 milyar dolar tutarında kurtarma paketi uygulamaya konmuştur. Bu doğrultuda vergi indirimlerinden ev sahipleri, arazi sahipleri, enerji sektörü ve yeni girişimcilerin yararlanması sağlanmıştır. Bankacılık sektörüne güveni arttırmak amacıyla, mevduat teminat sınırı 100 bin dolardan 250 bin dolara yükseltilmiştir. Ayrıca ABD’de Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na (SEC-United State bilançolarındaki Securities tahvillerin and piyasa Exchange değerleri Commission), üzerinden banka hesaplanması yönteminin kaldırılması veya yumuşatılması için yetki verilmiştir 267. Obama döneminde de, 787 milyar dolar tutarında yeni ekonomik paket açıklanmıştır. Bu paket dört temel üzerine kurulmuştur. Bunlar; İstihdamı Arttırmak için Acil Eylem Planı, Yoksul Aileler için Acil Yardım Planı, Kredi Borcu Olan Ev Sahipleri için Eylem Planı, Krizin Aşılması için Tüm Araçların Kullanılması olmak üzere dört temel üzerine kurulmuştur. Bu ekonomi paketi doğrultusunda; ABD’de yeni kurulacak olan işletmelere özel vergi kredisi oluşturulmuş. 2009 ve 2010 yıllarında yürürlülüğe girmesine karar verilen bu uygulama ile tam zamanlı çalışanlar için üç bin dolar vergi kredisi sağlanmıştır. 266 Küçük işletmelerin yatırım ve istihdam olanaklarını arttırmak amacıyla Öztin Akgüç, “Kriz Nedeni ve Çıkış Yolları”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı 42, 2009, s. 8. 267 Müslüme Narin, Aslı Özer, “Küresel Krizin Reel Sektör Üzerine Etkileri: Türkiye İmalat Sanayi”, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010, s. 1102. 101 2009 yılı ile sınırlı olmak üzere, 250 bin dolar tutarında ek teşvikten faydalanmaları sağlanmıştır. İşletmelerin kredilere kolay ulaşmalarını sağlayan yasal düzenlemelere gidilmiş ve yatırımlar üzerinden alınan tüm vergiler kaldırılmıştır. 2009 yılı için altyapı projelerinde harcanmak üzere 25 milyar dolar tutarında kaynak ayrılmış, bu uygulama ile bir milyon kişiye istihdam yaratılması hedeflenmiştir. Otomotiv sektöründe teknoloji yenileme ve araştırmalar için 50 milyar dolar tutarında bütçe ayrılmıştır. Çalışanların ve ailelerin büyük bir kısmına vergi desteği sağlanmış, çalışanlar için 500 dolar, aileler için de 1000 dolar tutarında vergi iadesi kararı yürürlülüğe girmiştir. Mal varlıkları üzerine ipotek konulan ve faturalarını ödemekte zorluk çeken emekliler için, 10 bin doları geçmeyecek kredi kullandırılması sağlanmıştır. İpotekli konut kredisi ile ilgili tüm sorunlar, Hazine Konut-Kentsel Kalkınma Sekreterliği’ne yönlendirilmiştir. 3.2.2. Avrupa ve Diğer Ülkelerde Alınan Önlemler FED gibi, ECB ve BOE’de ekonomilerini yeniden canlandırmak amacıyla faiz indirimleri uygulamışlardır268. Mevduat garantileri arttırılmıştır. Avustralya, Yeni Zelanda Avusturya, Danimarka, Almanya, Yunanistan, İrlanda, Portekiz, Slovakya, Slovenya da tüm bankacılık sektörü mevduatları için ülkeler tarafından tam garanti getirilmiştir269. Hindistan, Kanada, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde ihracatçı sektörlere ve KOBİ’lere yönelik vergi indirimleri ve sübvansiyonlarla destek 268 269 Sönmez, a.g.m. , s. 92. Yılmaz, a.g.m. , s. 1397 102 sağlanmıştır. Çin ve Fransa iç talebi canlandırmaya yönelik, mali genişleme planlarında bütçenin önemli bir kısmını altyapı yatırımlarına ayırmışlardır. Tüketicilere yönelik Kanada ve Fransa’da doğrudan gelir vergisi indirimi uygulanırken, Brezilya ve Hindistan’da belli bazı ürünlerin (otomotiv, elektrik, gıda maddeleri gibi) satış vergilerinde indirime gidilerek destek sağlanmaya çalışılmıştır270. İngiltere hükümeti bankalara 50 milyar sterlin sermaye aktarmıştır. Hükümet ayrıca bu bankaların kısa ve orta vadeli borçlanabilmelerini amaçlayarak 250 milyar sterlini garanti etmiştir. BOE, bankalara yeterli nakit bulundurabilmesi için ihaleler yoluyla 200 milyar sterlin borç vermiş, 37 milyar sterlin tutarında sermaye yatırımı yardımıyla Royal Bank of Scotland ile birleşme aşamasındaki Halifax Bank of Scotland (HBOS) ve Lloyds bankalarına birleşmenin başarılı sonuçlanması halinde destek olacağını açıklamıştır. İngiltere hükümeti, ekonomiyi canlandırmak ve tüketiciyi özendirmek amacıyla 13 ay uygulanmak üzere KDV oranları 2,5 puan düşürülerek yüzde 15’e çekilmiştir. 2011 yılından itibaren yıllık geliri 150 bin sterlinin üzerinde olanlardan alınan verginin yüzde 45’e çıkartılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca hükümet, ekonomiye yaklaşık 20 milyar sterlin para aktararak, krizin hızını kesmeyi planlamıştır. Öte yandan bankalardan kredi bulmakta zorlanan tüketici ve şirketlere kredi akışını yeniden sağlamak üzere devletin yüzde 58’ine sahip olduğu Royal Bank of Scotland’daki payının artırılmasını da öngörmüştür. Bu kurtarma paketine göre bankalar, belirleyecekleri riskli varlıkları belirli bir ücret karşılığında sigortalanması için devlete sunabileceklerdir. 270 Nagihan Yılayaz, “2008 Küresel Finansal Krizinin Türk Kamu Maliyesine Etkileri”, Afyonkarahisar, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2011, s. 54. 103 Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip olan Almanya’nın kurtarma paketinin büyüklüğü 500 milyar euroyu bulmuştur. Paketin 400 milyar euroluk kısmı bankalar için getirilen garantilerden, 80 milyar euroluk kısmı bankalara sermaye aktarılmasından ve 20 milyar euroluk kısmı ise garantilerin desteklenmesinden oluşmuştur. Düzenlemeye göre, oluşturulan kaynak yeni kurulan “Mali Piyasa İstikrar Fonu”na transfer edilecek, bankalar da bu fondan yararlanabilecektir. 2010 yılına kadar sürecek olan diğer bir kurtarma paketinde ise toplam 50 milyar euroluk kaynak ayrılmıştır. Bu pakette altyapı ve eğitim alanına yönelik 14 milyar euroluk devlet yatırımı öngörülmüştür. Ayrıca, Alman şirketlerine yönelik olarak 100 milyar euro büyüklüğünde kredi garantisi sağlanması planlanmıştır. Otomobil sektörüne ise 1,5 milyar euro tutarında mali kaynak aktarılması, bunun yanı sıra 2,9 milyar euroluk vergi indirimi yapılması ve bu indirimin 2010’dan itibaren 6,05 milyar euroya çıkarılması öngörülmüştür271. Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere küresel anlamda uygulamaya konulan ve geniş kapsamlı olan para, maliye ve finansman politikaları neticesinde küresel ekonomi, 2009’un ikinci yarısından itibaren toparlanma sürecine girmiştir272. Bu toparlanmayla, 2011 yılı içinde küresel iktisadi faaliyetlere ilişkin beklentiler olumlu seyretmekle beraber, risk faktörleri hala önemini korumaktadır. Gelişmiş ülkelerde kamu harcamaları ve stok birikiminin katkısında yavaşlama izlenirken, özel kesim talebinde yaşanan toparlanmayla birlikte büyüme eğilimleri korunmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler içinde, sermaye akımlarında yaşanan hızlanmayla iç talep kaynaklı büyüme eğilimleri devam 271 Hakan Kurt, “Küresel Kriz ve Ülkelerin Aldığı Tedbirler”, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Çerçeve Dergisi, Yıl 17, Sayı 50, Mart, 2009, ss. 129-130. 272 Yılmaz, a.g.m. , s. 1397. 104 etmektedir273. Kriz sonrası toparlanma sürecinde büyüme performanslarına göre kırk ülke, dört gruba ayrılmıştır. Bu ülke grupları Tablo 11’de gösterilmektedir. Tablo 11’e göre; ilk grup, ekonomileri krize rağmen büyüme eğilimini koruyan ülkelerdir. İkinci grup, krizden hızla toparlanarak GSYH’lerini kriz öncesi düzeyin üstüne çıkaran ülkelerdir. Üçüncü grup ise daha yavaş toparlanarak kriz öncesi düzeyini ancak yakalayabilen ülkeleri göstermektedir. Son grup ise, ekonomileri halen toparlanamayan ülkelerin grubudur274. Tablo 11: Büyüme Performansına Göre Ülke Kategorileri Hızlı Toparlananlar Singapur Arjantin Peru İsrail Türkiye Brezilya Tayvan Malezya Kore Hong Kong Şili Avustralya Tayland Güney Afrika Avusturya Kaynak: Kalkan, Dinççağ, a.g.m. , s. 3. Krizde Büyüyenler Çin Hindistan Endonezya Polonya Yavaş Toparlananlar Kanada İsveç İsviçre Meksika ABD Norveç Belçika Almanya Fransa Çek Cumhuriyeti Hollanda Toparlanamayanlar Rusya Japonya Danimarka İspanya İngiltere Finlandiya İtalya Venezuela Macaristan Yunanistan 2011 yılı sonu ve 2012 yılına ilişkin büyüme tahminleri de Tablo 12’de gösterilmektedir ve büyüme oranlarının yüksek seyirlerini koruması da dikkat çekmektedir. 273 274 TCMB, Enflasyon Raporu 2011-II, TCMB Enflasyon Raporları, Ocak, 2011, s. 11. Sarp Kalkan, Ayşegül Dinççağ, “Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme”, TEPAV, Mart, 2011, s. 3. 105 Tablo 12: Büyüme Tahminleri (2011-2012) (%) 2011 Ocak 3,4 Dünya 3,2 ABD 1,5 Euro Bölgesi 1,2 Japonya 9,2 Çin 3,9 Doğu Avrupa 4,1 Latin Amerika 5,1 Asya Pasifik Kaynak: TCMB, a.g.e. , s. 14. Nisan 3,3 2,9 1,7 0,3 9,3 4,1 4,2 4,8 2012 Nisan 3,7 3,3 1,7 2,7 8,9 4,3 4,2 5,7 Gelişmiş ülkelerde istihdam artışları da toparlanmanın arkasından hızlanmıştır ancak işsizlik oranları kriz öncesi seviyelerin halen çok üzerinde bir seyir izlemektedir. İşsizlik oranlarındaki bu yüksek seyir, büyüme üzerinde de risk oluşturmaya devam etmektedir. ABD işsizlik oranlarında 2010 Kasım ayı itibariyle sınırlı da olsa düşüş eğilimi vardır ve bu olumlu bir gelişme olarak kabul edilmektedir. Ancak ABD emlak fiyatlarında yaşanan aşağı yönlü eğilimin devam etmesi de olumsuzluk anlamında dikkatleri çekmektedir275. 3.3. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ VE TÜRKİYE Türkiye’nin son on yıllık dönemde yaşadığı ekonomik, sosyal ve siyasal alanlardaki köklü değişim süreci bir yandan daha rekabetçi ekonomi ve piyasa odaklı bir model geliştirirken, diğer yandan da kamunun sistem üzerindeki ağırlığının azaldığı, tarımın önemini yitirdiği ve küresel rekabetle sarmal olmuş bir yapının geliştiği bir zemine neden olmuştur. Bu dönüşüm sürecinin Türkiye’de işgücü piyasalarını, istihdam yapısını ve sektörel dağılımları etkilemesi kaçınılmaz olmuştur. Bu geçiş sürecinin toplumsal açıdan da en sorunlu boyutu işsizlik alanının genişlemesi 275 TCMB, a.g.e. , s. 13. 106 şeklinde yaşanmaktadır276. İşgücü piyasaları ve istihdam yapısında dönüşüm süreci içinde olan ülkemiz 2008 Küresel Ekonomik Krizi ile birlikte yeniden bir sarsılma içerisine girmiştir. Çalışmamızın bu son kısmında 2008 Küresel Ekonomik Krizinin, ülkemizin istihdam yapısı üzerinde yarattığı etkilerden bahsedeceğiz. Ancak öncelikli olarak Türkiye’nin istihdam yapısının son on yıllık süreç içerisinde nasıl şekillendiğinden bahsetmek, ekonomik yapıya etkisi ve sonrasında krizin istihdam yapısı üzerindeki etkilerini ortaya koymak çalışmanın amacını daha doğru yansıtmamıza yardımcı olacaktır. 3.3.1. Türkiye’nin İstihdam Yapısı Türkiye’deki işgücü piyasaları “kırsal istihdam-kentsel istihdam”, “enformel sektör-formel sektör”, “tarımsal istihdam-sanayi istihdamı” gibi ikili ayrımlara tabidir ve bu ayrımları iç içe yaşamaktadır277. Türkiye’de istihdamın yapısal özellikleri incelendiğinde, tarım sektörünün toplam istihdam üzerinde önemli bir yere sahip olduğunu ancak yıllar içerisinde azalma kaydettiğini görmekteyiz. Tarım sektörünün toplam istihdam içindeki payının yıllar içinde azalmasına rağmen diğer ülke istihdam yapılarıyla karşılaştırıldığında önemli bir farklılık olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizdeki istihdam yapısında göze çarpan; diğer ülkelere göre tarım sektöründeki yüksek istihdam-düşük verimlilik, işgücüne katılım ve istihdam oranının özellikle kadın nüfusunda düşük olması ve işgücünün ortalama eğitim seviyesinin düşüklüğü bizi diğer ülkelerden ayıran önemli yapısal 276 Erdal Tanas Karagöl, Tekin Akgedik, “Türkiye’de İstihdam Durumu: Genel Eğilimler”, Seta Analiz, Sayı 21, Mayıs, 2010, s. 4. 277 Berrin Ceylan Ataman, İşgücü Piyasasının Temel Prensipleri ve İstihdam Politikaları, Ankara, A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, İstihdam ve Danışmanlık Hizmetleri Eğitim Programı, 1999, s. 92. 107 farklılıklarımız arasında yer almaktadır. Bunların yanı sıra göze çarpan diğer bir yapısal özellikte, istihdam yaratmaya yönelik yatırımlarında yetersiz olmasıdır278. Bu kısımda Türkiye’deki istihdam yapısını diğer ülke istihdam yapılarından ayıran yapısal özellikleri ayrı ayrı başlıklar altında ele alınacaktır. 3.3.1.1. Nüfus, İşgücü ve İstihdam Nüfus ve nüfus artış hızı istihdam yapısının belirleyici unsurları arasında yer almaktadır. Türkiye’de nüfus artışının hızlı bir seyri vardır ve ülke nüfusunun önemli bir bölümünü gençler oluşturmaktadır. Ülkenin genç karakterli bir nüfusa sahip olunması, bir yandan çalışma çağındaki nüfusu arttırmakta, diğer taraftan da her yıl işgücüne katılan nüfusun fazlalaşmasına sebep olmaktadır279. Ancak her yıl sınırlı olarak artış gösteren istihdam olanaklarına karşılık daha fazla artan işgücü, işsizliğinde sürekli artması sonucunu doğurmaktadır280. Türkiye, hızı giderek düşmekle beraber nüfus artışının devam ettiği ve “demografik geçiş dönemi” adı verilen süreci yaşamaktadır. Nüfus artış hızı, 1945 yılından sonra ilk kez 1990-2000 yılları arasındaki on yıllık dönemde binde 20’nin altına düşerek binde 18,3 olarak gerçekleşmiştir. Nüfus artış hızı 2008 yılında binde 11,9, 2010 yılında ise binde 15,88 oranına yükselmiştir. 2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda ülke nüfusunun 2013 yılında 79 milyona ulaşacağı tahmin 278 Seyfettin Gürsel v.d. , Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal Yapısı ve İşsizlik, İstanbul, TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği) Yayınları, Yayın No 381, Aralık, 2004, s. 29. 279 Naci Önsal, İstihdam (Ders Notları), Ankara, Kamu-İş Yayınları, 1993, s. 61. 280 Neşe Algan, Mustafa Ildırar, Güçlü ve Büyük Türk Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam Politikaları, Ankara, TİSK Yayınları, Yayın No 236, Eylül, 2003, s. 58. 108 edilmektedir281. Türkiye’de 1988-2009 arası döneme ait nüfus, işgücü, istihdam miktarları ile işgücüne katılım oranları Tablo 13’te gösterilmektedir. Tabloda veriler gösterilirken 2004 yılı verilerinin iki farklı şekilde gösterilmesinin sebebi, Türkiye’de 2007 yılında Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne (ADNKS) geçilmesi sonucunda verileri tekrardan revize edilmiş olmasıdır. TÜİK 2007 yılından önce Genel Nüfus Sayımı’na (GNS) göre ortaya çıkan rakamları ADNKS’ e göre dönüştürme çalışmalarına devam etmektedir ve 2004 yılı revize çalışmaları tamamlanmıştır. Bundan dolayı tabloda 2004 yılına ait hem GNS’ ye hem de ADNKS’ e göre oluşan veriler bulunmaktadır282. 281 İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, İŞKUR Çalışma Raporları, Kasım, 2009, s. 25. 282 Bekiroğlu, a.g.t. , ss. 75-76. 109 Tablo 13: Türkiye’de Nüfus, İşgücü, İstihdam ve İşgücüne Katılım Oranları (1998-2009) YILLIK Kurumsal Olmayan Nüfus (Bin Kişi) İşgücü (Bin Kişi) İstihdam (Bin Kişi) 1988 53.284 19.391 17.755 15 yaş üstü kurumsal olmayan sivil nüfus (Bin Kişi) 33.746 1989 54.047 19.931 18.222 34.315 58,1 1990 55.294 20.150 18.536 35.601 56,6 1991 56.407 21.010 19.288 36.869 57 1992 57.521 21.264 19.456 37.984 56 1993 58.478 20.314 18.500 38.957 52,1 1994 59.455 21.877 20.006 40.038 54,6 1995 60.585 22.286 20.586 41.176 54,1 1996 61.724 22.697 21.194 42.243 53,7 1997 62.871 22.755 21.204 43.299 52,6 1998 64.008 23.385 21.779 44.295 52,8 1999 65.139 23.878 22.048 45.311 52,7 2000 66.187 23.078 21.581 46.211 49,8 2001 67.296 23.491 21.524 47.158 49,8 2002 68.393 23.818 21.354 48.041 49,6 2003 69.479 23.640 21.147 48.912 48,3 2004 70.556 24.289 21.791 49.906 48,7 2004(*) 66.370 22.016 19.632 47.544 46,3 2005 67.277 22.455 20.067 48.359 46,4 2006 68.066 22.751 20.423 49.174 46,3 2007 68.901 23.114 20.738 49.994 46,2 2008 69.724 23.805 21.194 50.772 46,9 2009 70.773 25.319 22.019 51.933 (*)Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne (ADNK) göre hesaplanan 48,8 İşgücüne Katılım Oranı (%) 57,5 Kaynak: Bekiroğlu, a.g.t. , s. 77. Türkiye’de 1988-2004 yılları arasındaki dönemde kurumsal olmayan nüfus, işgücü, istihdam ve işgücüne katılım oranlarına bakıldığında nüfus rakamları bir önceki yıla göre sürekli artış göstermektedir. 1998 yılında kurumsal olmayan nüfus 53 milyon 284 bin kişi iken, 1995 yılında 60 milyon 585 bin kişi, 2000 yılında 66 milyon 187 bin kişi olmuştur. 2004 yılında ise 110 kurumsal olmayan nüfus 70 milyon 556 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. Burada dikkati çeken nokta nüfusun sürekli artış içinde olmasına rağmen, nüfus artış hızının azalan oranlı bir seyir izlemesidir. Diğer taraftan nüfusun artış eğiliminde olması da, işsizlik sorununa kaynak teşkil etmektedir. Tablo 13’e göre, Türkiye’de 15 yaş ve yukarı yaştaki çalışma çağındaki nüfus ile işgücü arasındaki farkta önemli bir noktadır. Ayrıca işgücüne katılım oranlarında da 1998 yılı ve sonraki süreçte sürekli bir gerilemenin yaşandığı görülmektedir. Tablo 13 dikkatlice incelendiğinde 1998-2004 yılları arasındaki dönemin düşüş trendi içinde olduğu açıkça söylenebilmektedir. Çalışma çağındaki nüfusa istihdam yaratılmamış, işgücü atıl kalmıştır ve çalışabilecek kişilerin atıl durumda olması, Türkiye’ye hem ekonomik hem de sosyal maliyet olarak yük getirmiştir. Aynı şekilde 2004-2009 yılları arasındaki dönemde de düşüş trendi gözlemlenmekte, işgücüne katılım oranları son 20 yılın en düşük seyrini izlemektedir283. Türkiye’de düşük ve giderekte azalan işgücüne katılım oranları sonucunda, üreten kesim giderek daha fazla kişiyi geçindirmek zorunda kalmakta ve elde edilen gelirler daha fazla kişi arasında paylaştırılmaktadır. İşgücüne katılım oranının düşmesinin başlıca sebepleri arasında erken emeklilik, gençlerin uzun süreli eğitim hayatları ve yüksek öğrenime daha fazla girmeleri gösterilmektedir. Bu nedenlerle birlikte, Türkiye’de işgücüne katılım oranında yaşanan bu düşük seyir, enformel sektörün yaygın olmasına, ücretsiz aile işçiliğinin ve kendi hesabına çalışmanın büyük ölçeklerde sürdürülmesine ve sosyo-kültürel yapı sonucunda istihdamının yetersiz düzeyde gerçekleşmesine bağlanabilmektedir kadın 284 . Ülkemizde ortaya çıkan işsizlik olgusunun önemle vurgulanması gereken bir diğer noktası da; işsizliğin daha çok kentsel işsizlik ve eğitimli 283 284 Bekiroğlu, a.g.t. , ss. 76-78. Mehmet Gök, İşgücü Piyasası ve KOBİ’ler, Ankara, Roma Yayınları, Yayın No 12, 2004, s. 18. 111 genç işsizlik şeklinde bir seyir izlemesidir. Bu görünümüyle hızlı nüfus artışı, genç nüfusun payının yüksekliği gibi demografik nedenlere bağlı olan işsizlik, iç göçler ve kentleşme olgusuyla birlikte ortaya çıkan eğitim ve bölgesel dengesizliklerle artış göstermektedir285, çünkü Türkiye’nin istihdam yapısında kırdan kente doğru yaşanan göçlerin artmasıyla bir bozulma yaşanmıştır. Büyük bir bölümü tarım sektöründe istihdam edilen işgücünün kente göçü ile tarım sektöründe istihdam azalmıştır. Ancak kırsal kesimin göç vermesine karşılık sanayi sektörü gereken büyümeyi gerçekleştirememiştir. Bu durum göç edenlerin işsizliği ve/veya formel sektörün dışına kaymalarıyla sonuçlanmaktadır. Kırsal kesimden kente doğru yaşanan göçler işgücüne katılım oranlarını azaltmış, hizmet sektörünün sanayileşmesini tamamlayamayan ülkemiz için aşırı büyüme göstermesine neden olmuştur. Göçler nedeniyle niteliksiz işgücü olarak formel sektörün dışına itilen kırsal kesimdekiler, hizmet sektöründe yarattıkları büyüme nedeniyle de enformelleşmenin boyutlarını genişletmişlerdir286. Türkiye’de işgücü piyasasının diğer bir yapısal özelliği de, cinsiyetin etkili olduğu ve emek arzının büyük oranda erkeklerden meydana geldiği bir yapı sergilemesidir. Gelişmiş ülkelerde işgücünün dağılımı hemen hemen eşit denilebilecek bir düzeydeyken, Türkiye’de durum kadın işgücü aleyhine gerçekleşmektedir. Benzer bir biçimde kadın işgücü gençlerden oluşmakta ve ileriki yaşlarda kadınlar işgücü piyasasından çekilmektedirler. Erkek işgücü için ise durum aksi yönde seyretmektedir287. 285 Cem Kılıç, “Türkiye’de İşsizlik ve Avrupa İstihdam Stratejisi”, TİSK İşveren Dergisi, Ekim, 2003, (Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=808&id=48 , 29 Nisan 2011. 286 Varçın, a.g.e. , s. 90. 287 Hasan Ejder Temiz, Küreselleşmenin Sosyal Boyutları ve Türkiye Açısından Etkileri, Ankara, Birleşik Metal İş Sendikası Yayınları, 2004, s. 166. 112 3.3.1.2. Eğitim Düzeyine Göre İstihdam İşgücünün niteliksel yapısının en önemli göstergelerinden biri eğitim düzeyidir ve eğitim düzeyi ile istihdam edilebilirlik arasında güçlü bir ilişki olduğu bilinen ve kabul edilen bir olgudur. Eğitim; bireylerin yetkinliklerini, vasıflarını, teknik ve sosyal donanımlarını destekleyen ve bu sayede iş bulma olanaklarını güçlendiren oldukça önemli bir parametredir288. Ülkemizde yüksek oranda seyreden işsizlik olgusunun da en önemli sebeplerinden biri kişilere yeterli ve gerekli becerilerin kazandırılamamış olmasıdır. Buda istihdam edilebilirlik noktasında yetersiz eğitimin önemini gösteren bir noktadır. Ülkemizde öğretim kurumları mezunlarına iş bulabilmek için gerekli vasıf ve becerileri kazandıramamaktadır. İşsizler arasında meslek okulu ve üniversite mezunlarının bulunması bu durumu açıkça ortaya koymaktadır289. Eğitimin işgücü arz ve talebi açısından önemi günden güne artmaktadır. Ülkeler açısından eğitim noktasındaki temel sorun, işgücü arz ve talebi arasındaki eğitimli işgücünün hem niteliksel anlamda hem de nicel anlamda yetersiz kalmasıdır. Bu noktada, işgücünün ekonomik ve sosyal alanlarda etkinliği niteliksel ve niceliksel yönüyle bağlantılı olmaktadır ve işgücünün niteliği ancak iyi bir eğitim sürecinden geçerse etkinlik kazanabilmektedir290. Gelişmiş ülkelerde işgücünün eğitim yapısı incelendiğinde, vasıflı ve eğitimli işgücünün toplam işgücü içerisindeki yerinin yüksek oranlarda seyrettiği görülmektedir. Bu durum Türkiye’de istihdam edilen işgücünün eğitim düzeyi açısından diğer ülkelerden ayrıldığı bir diğer ve önemli nokta 288 Karagöl, Akgeyik, a.g.m. , s. 14. Mehmet Zelka, “İstihdam ve İşsizlik”, Yeni Türkiye Dergisi, Türkiye Ekonomisi II, Yıl 5, Sayı 28, Temmuz-Ağustos, 1999, s. 827. 290 Handan Kumaş, İşsizliğin Psiko-Sosyal Boyutu ve Çalışma Yaşamına İlişkin Değerler Üzerindeki Etkileri, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı 4, 2001, ss. 34-35. 289 113 olarak karşımıza çıkmaktadır291. Ülkemizde küresel ekonomik krizin ilk belirtilerinin yaşandığı 2007 yılından 2010 yıllına kadarki döneme ait işgücünün eğitim düzeyi Tablo 14’te detaylı bir şekilde gösterilmektedir. Tablo 14: Türkiye’de İşgücünün Eğitim Düzeyi (15+) EĞİTİM DURUMLARINA GÖRE İSTİHDAM EDİLENLER VE İŞSİZLER OkumaYazma Bilmeyen OkumaYazma Bilen Fakat Bir Okul Bitirmeyen İlkokul Ortaokul veya Dengi Meslek Okul İstih.(000) 990 922 8.385 % 17,1 26,3 İşsiz(000) 55 % İlköğretim Genel Lise Lise Dengi Meslek Okul Yüksekokul veya Fakülte 2.136 900 2.365 2.157 2.884 43,2 56,1 22,8 42,1 56,8 69,8 110 803 243 181 380 294 311 5,2 10,6 8,7 10,2 16,8 13,9 12 9,7 İstih.(000) 960 976 8.345 2.030 1.175 2.356 2.212 3.140 % 16,9 26,6 43,3 55,9 25,3 42,9 57,4 69,5 İşsiz(000) 64 134 871 248 253 387 292 362 % 6,3 12,1 9,4 10,9 17,7 14,1 11,7 10,3 İstih.(000) 1.002 988 8.251 1.939 1.384 2.266 2.126 3.321 % 17,3 26,8 43,2 53,9 25,1 42,6 55,2 68,5 İşsiz(000) 87 179 1,143 317 395 498 393 459 % 8 15,3 12,2 14 22,2 18 15,6 12,1 İstih.(000) 1.082 1.089 8.602 1.954 1.783 2.294 2.179 3.612 % 18,6 28,7 45,3 56 28,8 43,3 57,1 70,1 İşsiz(000) 69 155 960 254 399 432 332 446 % 6 12,5 10 11,5 18,3 15,9 13,2 11 2007 2008 2009 2010 Kaynak: TÜİK, 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul . Tablo 14 incelendiğinde, eğitim düzeyleri itibariyle yükseköğretim veya fakülte mezunları dışındaki gruplamalarda eğitim düzeyi yükseldikçe işsizlik 291 Ahmet Ay, Doğan Uysal, Türkiye Ekonomisi: Makroekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri, İstanbul, Çizgi Kitabevi, 2007, s. 79. 114 ve işsizlik oranları yükselmektedir. Ancak eğitim düzeyinde görülen yükselme özellikle yükseköğretim veya fakülte mezunları için işgücüne katılma ve istihdam oranlarında artışa neden olmaktadır. Türkiye’de eğitim düzeyi yüksek gençler yeterli ve gerekli becerileri kazanacak nitelikte eğitim alamadıkları için çalışma hayatına sağlıklı geçiş yapamamaktadırlar. Bu nedenle de genç işsizlik sürekli artma eğilimindedir ve bu sorun üzerinde önemle durulması gereken bir sorundur. Bu konuda yapılan çalışmalarda eğitimli gençlerin okul sonrası işsizlik beklentileri son derece yüksek gözükmektedir. Yapılan bir araştırmaya göre öğrencilerin yüzde 57’si işsizliği en önemli toplumsal sorun alanı olarak görmektedirler. Bu oran son sınıf öğrencilerinde yüzde 67’ye çıkmaktadır. Araştırmaya katılan öğrencilerin yüzde 83’ü yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle istihdam fırsatlarının daraldığını kaydetmiştir. Diğer taraftan öğrencilerin yüzde 32’si, ekonomide yaşanan sorunlar nedeniyle kamu sektöründe çalışmayı tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Buna karşılık, deneklerin sadece yüzde 18’i kriz koşulları yaşanmamış olsaydı yine de kamu sektöründe çalışmayı tercih edeceklerini belirtmişlerdir. Bu durumun aynı zamanda öğrencilerin yurtdışına çıkma eğilimini güçlendirdiği de görülmektedir292. 3.3.1.3. Sektörel Dağılıma Göre İstihdam İstihdamın sektörler itibariyle dağılımı öncelikli olarak bir ülkenin ekonomik gelişmişlik seviyesini belirleyen önemli bir göstergedir. Bu doğrultuda istihdam edilenlerin yaptıkları işler genellikle üç sektörde toplanmaktadır; tarım, sanayi ve hizmetler. Her ülkede istihdamın sektörlere göre dağılımı farklılık göstermektedir ve bu durum gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeleri birbirinden ayıran önemli noktalardan biridir. Bir ülkede mal üreten ana sektörler tarım ve sanayidir. Hizmet sektörü 292 Tekin Akgeyik, “Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam Politikası”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 54, Sayı 2, 2004, s. 17. 115 ise tarım ve sanayi sektörlerinde yaşanan gelişmeye paralel olarak gelişim göstermektedir. Gelişmekte olan ülkelerde sanayi sektörünün fazla gelişmemiş olması istihdamın büyük oranlarda tarımda gerçekleşmesine neden olmaktadır. Ekonomik gelişmeye paralel olarak da istihdam, tarım sektöründen sanayi sektörüne doğru bir kayma eğilimi izlemektedir. Sanayi sektörünün iyice gelişmesi sonucunda da istihdam hizmet kesimine yayılmaktadır. Bu duruma “üç sektör kanunu” da denmektedir293. Günümüzde özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelerde üç sektör kanunu adı verilen tarım, sanayi ve hizmet sektörleri birbirleriyle senkronize bir şekilde etkileşim içerisindedirler. Toplam istihdam içerisinde tarım sektörünün istihdam payı yüzde 3-4 seviyesinde seyretmekte, sanayi sektörünün payı yüzde 25-30, hizmet sektörünün payının ise yüzde 65-70 seviyesinde seyrettiği görülmektedir294. Türkiye’de istihdamın genel kaynağını hizmetler ve tarım sektörü oluşturmaktadır. Ülkemizin sanayileşme ve gelişme sürecinde olması, yapısal sorunları beraberinde getirmekte ve bu sorunların en başında da tarım kesiminin istihdam oranının yüksekliği gelmektedir. Kalkınmanın bir sonucu olarak tarımdaki istihdam düşmekte ve diğer sektörlerdeki istihdam oranları artış göstermektedir. Ancak benzer ülkelere kıyasla, Türkiye’nin tarım kesimindeki nüfusu düşme eğiliminde olmasına rağmen hala çok büyüktür295. Tablo 15, seçilmiş ve benzer ülkeler ile Türkiye arasında istihdamın sektörel dağılımını, belirlenen yıllar doğrultusunda göstermekte, ülkemizde tarım istihdamının büyüklüğünü ortaya koymaktadır. 293 Zaim, a.g.e. , s. 147. İŞKUR, 3. Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, İŞKUR Çalışma Raporları, 2005, s. 10. 295 Maliye Bakanlığı, Yıllık Ekonomik Rapor 2010, Ankara, Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, 2010, s. 49. 294 116 Tablo 15: Ülkelere Göre İstihdamın Sektörel Dağılımı (15+) (%) Belçika Fransa İspanya G-7 Türkiye Tarım 2,7 5,1 11,5 4,5 45,9 Sanayi 28,33 28,6 33,8 30,2 15,9 69 66,3 54,7 65,4 38,2 Tarım 1,8 3,4 6,7 3,3 36 Sanayi 26,3 22,2 31,2 26,5 17,7 Hizmetler 71,9 74,4 62,2 70,2 46,3 Tarım 1,8 2,6 4,4 2,4 23,7 Sanayi 24,6 20,6 28 23 21 Hizmetler 73,5 76,8 67,7 74,6 55,4 1990 Hizmetler 2000 2008 (*)Hizmetler verisi, inşaat sektörünü de içermektedir. Kaynak: Maliye Bakanlığı, a.g.e. , s. 49. Ülkemizde iktisadi faaliyet koluna göre istihdam edilenler, yani istihdamın sektörel dağılımı Tablo 16’da, son çalışılan iktisadi faaliyet koluna göre işsizlik rakamları da Tablo 17’de gösterilmektedir. Tablo 16: Türkiye’de İstihdamın Sektörel Dağılımı (15+) Tarım Sanayi Hizmet TOPLAM 5.240 5.385 10.652 21.277 2010 5.683 5.927 10.985 Kaynak: TÜİK, 2009-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, 22.594 2009 (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul 117 Tablo 17: Türkiye’de Son Çalışılan Faaliyet Koluna Göre İşsizlik Rakamları 2009 Tarım Sanayi Hizmet 249 1.357 1.430 8 Yıldan Daha Önce Önce Çalışmamış İşten Olanlar Ayrılanlar 74 361 2010 213 1.092 1.323 74 Kaynak: TÜİK, 2009-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, 345 TOPLAM 3.471 3.049 (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul Tarım sektöründe yaşanan istihdam ayrılmaları, Türkiye’de istihdamın büyüme ile paralel bir artış gösterememesinin nedenlerinden biridir. Tarım dışı sektörlerde tarımdan ayrılan nüfusu emecek kadar iş meydana getirilememektedir. Hizmetler sektöründe yaşanan büyüme ile istihdam arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Bunun yanı sıra hem hizmetler sektöründe hem de sanayi sektöründe yaşanan istihdam artışı tarım sektöründe ortaya çıkan atıl istihdamı eritememekte, bunun sonucunda da işsizlik oranında kayda değer bir düşüş sağlanamamaktadır296. Ülkemizde yaşanan hızlı nüfus artışı ve kırdan kente göç sonucunda girilen süreçle birlikte kentlerde işgücü potansiyeli artmaktadır. Ancak oluşan bu işgücünü karşılayacak bir istihdam artışı tarım dışındaki sektörlerde yaratılamamaktadır297. 3.3.1.4. Kayıt Dışı İstihdam Kayıt dışı istihdamı açıklamadan önce kayıt dışı ekonominin tanımını yapmak gerekmektedir. Kayıt dışı ekonomi en genel anlamıyla, mevcut istatistiki yöntemlerle tahmin edilemeyen ve GSMH hesaplarına yansımayan mal ve hizmet üretimini ifade etmektedir. Kayıt dışı ekonomi, yapılan faaliyetin ve bu faaliyet 296 Ahmet Tıktık, “Kayıt Dışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik”, TİSK İşveren Dergisi, Ağustos, 2004, (Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=1020&id=58 , 1 Mayıs 2011, par. 14. 297 Faik Aktürk, “Türkiye’de İşgücü Piyasası, İstihdam ve İşsizlik”, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Dergisi, Yıl 2, Sayı 3, Nisan-Haziran, 1999, ss. 186-187. 118 sonucunda elde edilen gelirin tamamen kayıt dışında bırakılması ya da kısmen saklanması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Kayıt dışı ekonomi, ana başlık olarak ele alındığında, bu genel kavramın en önemli alt başlığını kayıt dışı istihdam oluşturmaktadır. Kayıt dışı ekonominin çalışma hayatına yansıyan tarafı olan kayıt dışı istihdam; “Kendi adına ya da bağımlı çalışanların çalışmalarının ve/veya elde ettikleri ücret veya kazançların ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına (vergi dairesi, sosyal güvenlik kurumları v.b.) hiç bildirilmemesini ya da gün veya ücret olarak eksik bildirilmesini” ifade etmektedir298. Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan kayıt dışı istihdam, Türkiye’de ve dünyada yaşanan ekonomik ve sosyal olayların etkisiyle meydana gelmektedir. Artan nüfus oranları, kentleşme olgusu, eve iş verme, taşeronlaştırma, işçi ve işveren üzerindeki istihdam anlamında mali yükümlülükler, ücretten yapılan kesintiler, sendikalı işçi sayısında yaşanan azalma gibi sorunlar kayıt dışı istihdamın yaygınlaşmasına neden olan faktörlerdir299. Türkiye’de kayıt dışı istihdamın birçok oluşum nedeni bulunmaktadır ancak istihdam üzerindeki vergilerin aşırı yüksek olması en önemli nedenlerden biri olarak gösterilmektedir. Ülkemizde nüfus artış hızının yüksekliğine karşılık formel istihdamdaki artış hızı bunun altında kalmaktadır. Yani Türkiye’de yeni formel istihdam alanları yeterince yaratılamamakta, bu durum kişileri kayıt dışılığa ve enformel sektöre itmektedir. Kayıt dışı istihdama ilişkin en önemli veri kaynağı TÜİK tarafından uygulanan hanehalkı işgücü anketleridir ve bu anketlerde kayıt dışı istihdam, hiçbir soysal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayan istihdam şeklinde 298 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele (KADİM) Projesi, Ankara, ÇSGB, Ekim, 2006, s. 1. 299 Oğuz Karadeniz, “Türkiye’de Kayıt Dışı İşçilik ve Nedenleri”, Ekonomik Durum Dergisi, Güz Sayısı, 1999, s. 252. 119 tanımlanmaktadır300. Türkiye’de istihdamın neredeyse tamamının kayıt dışı olduğu tarım sektörü bir yana bırakılırsa – Tablo 18‘de görüldüğü üzere baz alınan 20072010 yılları arasındaki dönemde tarım kesiminde istihdam edilenlerin yüzde 85’ine yakını kayıt dışıdır – tarım dışı diğer sektörler kayıt dışı istihdamın yaygın olduğu alanlardır. Kayıt dışı istihdamın tarım dışı sektördeki payı yüzde 40 ile yüzde 60 ve üzeri arasında değişmektedir. 300 Gürsel v.d. , a.g.e. , s. 37. 120 Tablo 18: Türkiye’de Tarım-Tarım Dışı İstihdamda Kayıt Dışılık (2007-2010) Kayıtlı Değil Kayıtlı Toplam Tarım dışı 5.132 10.739 15.871 Tarım 4.290 576 4.867 Toplam 2008 9.423 11.315 20.738 Tarım dışı 4.814 11.363 16.177 Tarım 4.406 610 5.016 Toplam 2009 9.220 11.974 21.194 Tarım dışı 4.819 11.204 16.023 Tarım 4.510 745 5.254 Toplam 2010 9.328 11.949 21.277 Tarım dışı 4.915 11.997 16.911 Tarım 4.857 825 5.683 2007 Toplam 9.772 12.822 Kaynak: TÜİK, 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, 22.594 (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul 3.3.1.5. İşsizlik Türkiye’de işsizlik olgusu, özellikle 1980 yılından itibaren ekonomik ve sosyal yapıda yaşanan değişikliklere bağlı olarak önemli bir problem halini almıştır301. Türkiye’de 1960’lı yılların sonuna kadar işsizlik oranları yüzde 3,5 civarında seyretmiştir ve 1960’ların sonundan itibaren sürekli artış eğilimi göstermiştir. 1970’lerin sonunda yaşanan ekonomik kriz ise işsizlik oranlarının hızla artmasına neden olmuştur. 1976’da yüzde 9 düzeyine çıkan işsizlik oranı, 1978 de yüzde 10,1 seviyesine ulaşmış, 1979 yılında hafif bir 301 Nergis Mütevellioğlu, Sayım Işık, “Türkiye Emek Piyasasında Neo-liberal Dönüşüm”, Kürselleşme-Kriz ve Türkiye’de Neo-liberal Dönüşüm, Der. Nergis Mütevellioğlu ve Sinan Sönmez, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009, s. 198. 121 azalma göstererek yüzde 8,9 seviyesine inmiştir302. 1980 sonrasında Türkiye “ithal ikameci sanayileşme politikalarını” terk ederek, “ihracata dayalı büyüme stratejisini” ortaya koymuştur. Bu yolla 1980’lerde artan ihracat, kapasitenin yüksek oranda kullanımı ve iç talebin bastırılmasıyla sağlanmış, böylece istihdam yaratıcı ve işsizliği azaltıcı rolü kısıtlı kalmıştır. 1990’lı yıllarda büyüme tek başına işsizliği çözemez duruma gelmiş, işsizlik yapısal anlamda değişime uğramış ve işsizlikle mücadelede aktif istihdam politikaları ön plana çıkmıştır. Bu dönemde işsizliğe çözüm getirilmesi yolunda AB düzeyinde somut adımlar atılmıştır. 1993 yılında yayınlanan Beyaz Kitabın ardından, 1994 bugünkü Avrupa İstihdam Stratejisi’nin temelleri atılmıştır303. Tablo 19, 1988-2010 arasındaki dönemde Türkiye’deki işsizlik oranları ve tarım dışı işsizlik oranlarını göstermektedir. 302 Hacer Ansal v.d. , Türkiye Emek Piyasasının Yapısı ve İşsizlik, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000, s. 103. 303 Berrin Ceylan Ataman, “İşsizlik Sorunu ve Türkiye’nin AB İstihdam Stratejisine Uyumu”, TİSK İşveren Dergisi, Ekim, 2003, s. 1. 122 Tablo 19: Türkiye’de İşsizlik Oranları (1988-2010) (%) YIL İşsizlik Oranı % Tarım Dışı İşsizlik Oranı % 1988 8,4 14,4 1989 8,6 14,5 1990 8 12,4 1991 8,2 14,7 1992 8,5 14 1993 8,9 14,3 1994 8,5 13,2 1995 7,6 11 1996 6,6 10,6 1997 6,8 11 1998 6,9 11 1999 7,7 10,8 2000 6,5 9,3 2001 8,4 12,4 2002 10,3 14,5 2003 10,5 13,8 2004 10,8 14,2 2005 10,6 13,5 2006 10,2 12,7 2007 10,3 12,6 2008 11 13,6 2009 14 17,4 2010 11,9 Kaynak: TÜİK, 1988-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, 18,4 (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul Tablo 19’da gösterilen işsizlik oranları incelendiğinde, 1988 yılında yüzde 8,4 olan işsizlik oranı 2001 yılına kadar sürekli düşüş trendi içerisindedir. Bu dönem içerisinde 1993 yılı yüzde 8,9’luk işsizlik oranıyla, o döneme kadarki en yüksek orana sahip olan yıl olma özelliğini kazanmıştır. 1998 yılı tarım dışı işsizlik oranlarına bakıldığında, 1988’de yüzde 14,4 olan işsizlik oranı 2001 yılına kadarki süreçte düşme trendine girmiştir. 19982001 yılları arasında tarım dışı işsizlik oranının en yüksek olduğu yıl, yüzde 123 14,7 ile 1991 yılı olmuştur. Türkiye’nin 2000-2001 yıllarında arka arkaya yaşadığı krizler işsizlik oranlarının artmasına neden olmuştur. 2000 yılında yüzde 6,5 olan işsizlik oranı, 2002 yılında yüzde 10,3 seviyesine yükselmiştir. 2000 yılında yüzde 9,3 olan tarım dışı işsizlik oranı ise, 2002 yılı sonunda yüzde 14,5’e ulaşmıştır. Bu dönemden sonra Türkiye’de işsizlik oranları sürekli yükseliş trendi içine girmiştir304. Yaşanan krizler sonrası 2002-2005 yıllarında uygulanan politikalar sonucunda ekonomik göstergelerde yaşanan iyileşme, işsizlik oranlarında kendini gösterememiştir305. Uygulanan politikalar sonucu 2003 yılında işsizlik oranı yüzde 10,5, 2004’de yüzde 10,8, 2005’te yüzde 10,6, 2006’da yüzde 10,6 ve 2007’de yüzde 10,3 seviyelerinde gerçekleşmiştir. Türkiye ekonomisi özellikle 2001-2008 yılları arasındaki dönemde ekonomik büyüme sürecini yaşamıştır. Ancak yaşanan bu ekonomik büyümeye rağmen işsizlik oranları artış seyri izlemişlerdir. Bu durum “istihdamsız büyüme” olarak adlandırılmaktadır ve 2001-2008 yılları arasındaki dönemde istihdam oranının gittikçe azaldığı görülmektedir. Şekil 3’de Türkiye’de son 21 yılda reel büyüme ve işsizlik oranlarının gelişimi gösterilmektedir306. Türkiye’de 2001 krizinin etkisiyle 2003 yılında yüzde 10,5’e çıkan işsizlik oranı 2004-2006 döneminde ulaşılan yüksek büyüme rakamlarına ve aradan yedi yıl geçmesine rağmen kriz öncesindeki değerlere geri inememiştir. Krizin işgücü piyasalarındaki etkisinin uzun süreli olması bu durumun bir nedeni iken, diğer bir nedeni de 2001 krizi sonrasında ülkemizde 304 Alptekin Güney, “İşsizlik, Nedenleri, Sonuçları ve Mücadele Yöntemleri”, Kamu-İş Dergisi, Cilt 10, Sayı 4, 2009, s. 145. 305 Ümit İzmen v.d. , 2006 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi: İstikrardan Sürdürülebilir Büyümeye, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 141, Aralık, 2005, s. 10. 306 Dilek Yaşın, Türkiye’de Büyüme-Gelir Dağılımı ve İşsizlik Arasındaki İlişkinin Analizi (19872009): Büyüme Daha Adil Gelir Dağılımını Getirdi mi? İşsizliği Azalttı mı? , İzmir, TCMB Öğrenci Tebliğleri, 2010, s. 12. 124 hızlanan yapısal dönüşüm süreci ile birlikte tarım sektöründen ayrılan işgücünün sanayi ya da hizmetler sektörüne doğru kayması göstermesine rağmen, gösterilebilmektedir. Türkiye’nin hızlı büyüme performansı istihdamda yeterli seviyede artış sağlayamamasının nedeni üzerine yapılan araştırmalarda ortaya çıkan gerçek, yaşanan hızlı yapısal dönüşüm olmuştur. Bu görüşe göre ekonomik büyüme ile birlikte tarım sektörünün milli gelir içindeki payı küçüldükçe tarımdan kopan işgücü fazlası tarım-dışı sektörlere aktarılmakta; ancak yüksek işgücü arzı oranları nedeniyle toplam işsizlik azaltılamamaktadır307. Kaynak: Yaşın, a.g.e. , s. 12. Şekil 3: Türkiye’de İşsizlik ve Büyüme Oranı (1988-2009 Arası Seçilmiş Yıllar) Türkiye’de işsizlik sorunu kentsel yapıda kendini daha çok göstermektedir ve kentlerde yaşanan işsizlik olgusu kırsal alanlara göre oldukça yüksektir308. Bu durumu Tablo 20’de açıkça görebilmekteyiz. Kendi hesabına ve ücretsiz aile işçiliğinin yaygın olduğu tarım sektöründe, aile 307 Erinç Yeldan, “İstihdamsız Büyüme, Esnek İşgücü ”, Ekonomi Politik, Şubat, 2010, (Çevrimiçi)http://www.bilkent.edu.tr/~yeldane/Yeldan251_24Sub10.pdf , 5 Şubat 2012, s. 1. 308 Özdemir v.d. , a.g.e. , s. 106. 125 üyelerinin birkaç saatliğine bile aile işletmesinin çalışmasına katkıda bulunmaları, kişilerin istihdamda sayılmalarına neden olmakta ve bu durum işsizlik oranının düşük olmasını mantıklı kılmaktadır309. Tablo 20: Türkiye’de Kent-Kır İşsizliği (1988-2010) YILLAR Genel İşsizlik % Kent İşsizliği % Kır İşsizliği % 1988 8,4 13,1 5 1990 7,4 10,7 4,8 1995 7,3 11,1 4,6 2000 6,5 8,8 3,9 2001 8,4 11,6 4,7 2002 10,3 14,2 5,7 2003 10,5 13,8 6,5 2004 10,3 13,6 5,9 2005 10,3 12,7 6,8 2006 9,9 12,1 6,5 2007 10,3 12 6,8 2008 11 12,8 7,2 2009 14 16,6 8,9 2010 11,9 14,2 Kaynak: TÜİK, 1988-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, 7,3 (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul Türkiye’de istihdam yapısı incelendiğinde giderek payı azalan tarım, kent işsizliğini arttırmaktadır. Tarımsal işgücünde yaşanan azalma; makineleşme, kalkınma programlarının sanayi sektörü öncelikli olması, tarım dışı kesimlerin daha verimli olması gibi nedenlere bağlı olarak gerçekleşmektedir. Tarım sektörünün sanayi ve hizmetler sektörüne işgücü ihtiyacı, köyden kente göçü beraberinde getirmektedir. Bu durum diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye’de de emek yoğun üretimden sermaye yoğun üretime geçilmesine neden olmuştur310. Tarıma yönelik olarak uygulanan sübvansiyonların azaltılması, doğrudan gelir desteği uygulamaları, 309 TÜSİAD, Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İşsizlik, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 354, Aralık, 2002, s. 178. 310 Vildan Serin v.d. , İstihdam Perspektifinde AB Sürecinde Türk Tarımının Genel Sorunları ve Çözüm Önerileri, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın No 34, 2007, ss. 42-43. 126 ekim alanlarının kısıtlanması, tarım ürünleri ithalatının ve üretim maliyetlerinin artması tarımda çözülmeye neden olmaktadır. Çözülme sonucunda kente göçen işgücünün de yetersiz vasıflarda olması hemen iş bulamaması ve kent işsizliği sonucunu doğurmaktadır311. Türkiye’de 1988 yılında erkek işsizliği ve genel işsizliğin üzerinde olan kadın işsizliği, daha sonraki dönemlerde düşme eğilimine girmiş ancak 2006 yılı itibariyle yükselme trendini tekrarlamıştır312. Bu durum Tablo 21’de gösterilmektedir. Tablo 21: Türkiye’de Erkek-Kadın İşsizliği (1988-2010) YILLAR Genel İşsizlik % Erkek İşsizliği % Kadın İşsizliği % 1988 8,4 7,5 10,6 1990 7,4 7,3 7,6 1995 7,3 7,1 7,9 2000 6,5 6,6 6,3 2001 8,4 8,7 7,5 2002 10,3 10,7 9,4 2003 10,5 10,7 10,1 2004 10,3 10,5 9,7 2005 10,3 10,3 10,3 2006 9,9 9,7 10,3 2007 10,3 10 11 2008 11 10,7 11,6 2009 14 13,9 14,3 2010 11,9 11,4 Kaynak: TÜİK, 1988-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, 13 (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul 311 Fuat Sapancalı, “Türkiye’de İşgücü Piyasası, Sorunlar ve Politikalar”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt 21, Sayı 2-3, Kasım 2007-Şubat 2008, s. 12. 312 Güney, a.g.m. , s. 145. 127 3.3.2. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Türkiye Ekonomisine Etkisi Türkiye, üst üste yaşadığı krizlerin etkilerini üzerinden atamadan küresel ekonomik krize maruz kalmıştır. Yaşanan krizlere paralel olarak işgücü piyasaları bozulma ve uyum sağlama süreçlerini bir arada yaşamaktadır313. Ülkemiz, 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nden önce yaşadığı 2000-2001 krizlerinin arkasından önemli bir durgunluk sürecine girmiş, kriz sonrası dönemde sıkı para ve maliye politikaları uygulayarak istikrar sağlamayı başarmıştır. Ancak 2008 yılında ABD’de meydana gelen ve etkisi Uzakdoğu’ya kadar ulaşan küresel krizin, Türkiye’nin toparlanan ekonomik yapısı üzerine etkisi kaçınılmaz olmuştur314. Küresel boyutta yaşanan finans darboğazının devamında meydana gelen ekonomik krizin Türkiye’ye etkileri zaman içerisinde ve özellikle reel sektör üzerinde hissedilmiştir315. Reel sektörle birlikte ticaret, finansman ve beklenti kanalları krizden en fazla etkilenen alanlar olmuşlardır. Küresel krizin AB bölgesinde daha fazla hissedilmesi, yüzde 50’ye yakın ihracatımızı AB ile yapıyor olmamız, ihracat performansımızı olumsuz yönde etkilemiştir. 2008 yılı Kasım ayından itibaren ciddi oranda düşüş yaşayan ihracatımız, büyüme performansına direk yaptığı katkı nedeniyle üretim ve istihdamı olumsuz etkilemiştir316. Ülkemizde ayrıca kriz beraberinde yaşanan net sermaye çıkışı nedeniyle reel sektörün dış kaynak bulma sıkıntısı baş göstermiştir. Krizle birlikte artan belirsizlik, güven ortamının ve ileriye dönük beklentilerin olumsuz etkilenmesi sonucunu doğurmuş, böylece yatırım kararlarında ertelemelere, ekonomik aktivitelerin yavaşlamasına, üretim kapasitesinde 313 İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 10. Susam, Bakkal, a.g.m. , s. 75. 315 Arslan, Bozkurt, a.g.m. , s. 1601. 316 DPT, Orta Vadeli Program: 2010-2012, Ankara, DPT Müsteşarlığı, 2009, s. 4. 314 128 sınırlı artışa ve mevcut kapasitenin olumsuz kullanımına neden olmuştur 317. Emin Çarıkçı’nın Nisan 2011 tarihinde revize edilen çalışmasına göre; 2008’de GSYH(yurt içindeki toplam mal ve hizmet üretimi) büyüme hızı, küresel ekonomik kriz sonucu yüzde 0,7’ye inmiş, 2009 yılında ise yüzde 8,9’luk bir artış göstermiştir. GSYH için 2011 hedefi yüzde 4,5 civarındadır. 2006-2010 yılları arasındaki dönemde Türkiye’de başlıca ekonomik göstergelerde yaşanan değişimler, Nisan 2011’de yapılan revize ile birlikte ve 2011 tahminleriyle Tablo 22’de gösterilmektedir318. 317 318 İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 10. Emin Çarıkçı, “Türkiye’de Ekonomik Gelişmeler: 2008-2011”, Çankaya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, 14 Nisan, 2011, (Çevrimiçi)carikci.cankaya.edu.tr, 21 Mayıs 2011, s. 1. 129 Tablo 22: Türkiye’de Başlıca Ekonomik Göstergeler (2006-2010) KATRİLYON TL 2007 2008 2009 2010 2011(*) (MİLYAR TL) GSYH (Milyar $), Yeni 648,8 741,8 616,7 735,8 781 Seri Fert Başına Gelir 9,234 10,44 8,578 10,079 10,624 (FBG), $ -Satınalm a Gücü 13,685 14,631 14,449 15,450(E) 16,000(E) (SGP) ile FBG, $ GSYH Büyüm e Hızı 4,7 0,7 -4,8 8,9 4,5 (%) -İm alat Sanayi 6,7 -1,5 -7 13,6 14,7(Şubat) Üretim i(%) Kapasite Kullanım 81,1 64,7 69,7 75,6 73,2 (Mart) Oranı (%) Tüketici Fiyatları 8,4 10,1 6,5 6,4 1,6 (Mart) (TÜFE), % Üretici Fiyatları 5,9 8,1 5,9 8,8 5,4 (Mart) (ÜFE=TEFE), % İşsizlik Oranı (%), (TÜİK rakam larına 10,3 11 14 11,9 11,5 göre düzeltilm iştir.) Bütçe Açığı (Milyar -13,9(10,6Milyar $) -17,0(13 Milyar $) -52,3(34,8 Milyar $) -39,6(26,4 Milyar $) +2,0(Şubat)(1,3 Milyar $) TL) Sos. Güv. Kur. Açığı -25,8(19,7 Milyar $) -28,8(22 Milyar $) -29,3(19,5 Milyar$) -30,0(26,4 Milyar $) ---(Milyar TL) İç Borç Stoku (Milyar 255,3(195 Milyar $) 274,8(214 Milyar $) 329,2(219 Milyar $) 352,8(235 Milyar $) 357,5(Şubat)(238 Milyar $) TL) Bütçe Açığı / GSYH -1,6 -1,5 -5,5 -4 -2,4 (%) Bütçe Harcam aları / 23,8 23 28,2 27 25,7 GSYH (%) İhracat (% Artış) 25,3 23 -22,6 11,5 İthalat(% Artış) 21,8 18,8 -30,3 31,6 46,6 Şubat İthalat (Milyar Dolar) -170 -202 -140,9 -185,5 -34,4 Şubat İhracat (Milyar Dolar) 107,2 132 102,1 113,9 19,7 Şubat Dış Ticaret Açığı (Milyar $) -62,8 -70 -38,8 -71,6 -14,7 Şubat İhracat / İthalat (%) 63 65,3 72,5 61,4 57,1 Şubat 6 6,2 4,8 5 1,1 Şubat 56,4 48 46 46,2 48,2 Şubat 40,4 37 40,1 38,9 36,4 Şubat 30,9 36,9 35,1 35 3,8 Şubat -14,6 -17,7 -16,7 -19,4 -2,9 Şubat -38 -42 -14 -48,6 -12,1 Şubat 21,9 18,3 8,4 8,9 1,0 Şubat 249,5 277,9 268,7 290,3 ---- 74 73,4 74,8 86 92,1 Nisan Bavul Ticareti (Milyar $) İhracatım ızda AB’nin Payı, % İthalatım ızda AB’nin Payı, % Hizm et Gelirleri (Milyar $) Hizm et Giderleri (Milyar $) Cari İşlem ler Açığı (Milyar $) Direkt Yabancı Serm aye (Milyar $) Dış Borç Stoku (Milyar $) MB Döviz Rezervleri (Milyar $) 22,1 Şubat Kaynak: Çarıkcı, a.g.m. , s. 3. Türkiye ekonomisi içerisinde sanayi sektörünü etkisi altına alan ekonomik krizin toplam ihracat ve imalat sanayi ihracatında da olumsuz 130 etkileri olmuştur. Toplam ihracatta yüzde 41 oranında bir düşüş gerçekleşirken, sanayi ihracatı 2008 yılının ikinci çeyreğinde 31,7 milyar dolar iken, 2009’un aynı döneminde 17,5 milyar dolara gerilemiştir. Döviz kurunda yaşanan olumsuz etkide, krizden önce 1,17 TL değerinde olan 1 Amerikan dolarının 2009 Mart ayında 1,7 TL değerine ulaşmasıyla yüzde 45’lik bir artışta kendini göstermiştir319. Krizle birlikte sanayi üretim endeksi hızlı bir düşüşe geçmiş, imalat sanayi kapasite kullanım oranı 1991’den bu yana görülen en düşük değerlerini yaşamış, Türkiye ekonomisi göz ardı edilemeyecek bir daralmaya girmiştir. 2008 yılının sonuna doğru Türkiye’nin ihracat artışı eğilimi, hem fiyat hem de miktar bazında ciddi bir yavaşlamaya girmiştir. Küresel ekonomik kriz sonucunda Türkiye ekonomisinde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen bankacılık sisteminde, krizden etkilenen diğer ülke ekonomilerinde ihtiyaç duyulan önlem paketlerine ihtiyaç duyulmamıştır. Bunun sebebi, birçok ülkenin finans piyasalarına yönelik uygulamaya koydukları paketlerin ve yaptıkları düzenlemelerin, ülkemizde 2001 krizi sonrasında uygulanmış olmasıdır320. 2008 yılının ilk çeyreğinden itibaren daralma yaşayan Türkiye ekonomisi, yurt içi talep ve üretimi arttırmaya yönelik alınan tedbirler sonucunda 2009 yılının ikinci yarısından itibaren canlanma göstermiştir. Tüm dünya ile birlikte toparlanma sürecine giren ülkemiz, yaşanan ekonomik canlanmalarla birlikte dünyanın kriz sonrasında en hızlı büyüyen birkaç ekonomisi arasında yerini almıştır321. Küresel krizin ekonomide neden olduğu belirsizlik ortamı, krize karşı alınan mali ve parasal tedbirler neticesinde azalmıştır. Belirsizliklerin azalması neticesinde tüketici güveni artmış, iyileşen kredi koşullarıyla tüketim ve yatırım kararları olumlu yönde etkilenmiştir. Böylece yurt içi talepte de 319 Arslan, Bozkurt, a.g.m. , ss. 1602-1603. Durmuş Yılmaz, “Küresel Kriz, Etkileri ve Para Politikası Uygulamaları”, TCMB Başkan Konuşma ve Sunumları, İstanbul, Mart, 2009, s. 9. 321 DPT, Orta Vadeli Program: 2011-2013, Ankara, DPT Müsteşarlığı, Ekim, 2010, ss. 6-7. 320 131 artış yaşanmıştır. Ekonomideki canlanma 2010 yılı içerisinde devam ederek sanayi, inşaat, ticaret ve ulaştırma sektörlerinde yüksek oranda katma değer artışlarının yaşanmasını sağlamıştır. 2009 yılında krizin etkisiyle yaşanan daralma sonucu cari açığın milli gelire oranı yüzde 5,7 civarında gerçekleşmiştir. Ancak yaşanan toparlanma sürecinin etkisiyle bu oran 2010 yılında 3,4 puan azalarak yüzde 2,3’e düşmüştür. Yaşanan küresel ekonomik krizin ardından ekonomide yaşanan olumlu gelişmelere rağmen, makro ve mikro boyutta bazı ekonomik göstergelerde sorunlar söz konusu olmaya devam etmektedir. Bu konudaki tespitler Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organisation for Economic Co-operation and Development-OECD) tarafından 2010 yılı Türkiye raporunda vurgulanmıştır. Rapora göre Türkiye ekonomisinde devam eden yapısal zayıflıkları uzun vadeli tehdit oluşturduğu ve özellikle istihdam noktasında yaşanan sorunların öne çıktığı belirtilmektedir322. 3.3.3. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin İşgücü Piyasalarına ve İstihdama Etkisi 2008 Küresel Ekonomik Krizin ortaya çıkışı ve etkilerini anlatmadan önce ekonomik krizlerin genel anlamda reel sektör krizleri ve finansal krizler şeklinde iki gruba ayrıldığından bahsetmiştik. Çalışmamızın temelini oluşturan reel sektör krizleri; mal, hizmet ve emek piyasalarında üretimde ve/veya istihdamda fark edilir düzeyde daralmalar şeklinde ortaya çıkmaktadır323. Küresel ekonomik krizin etkisiyle dünya ekonomilerinde yaşanan daralmaların; harcamaların kısılması, satış oranlarında azalma, üretimde yaşanan daralmanın istihdam üzerindeki etkisi ve işsizlik oranlarında göz ardı 322 323 Uygur v.d. , Ekonomik Rapor 2010, ss. 16-17. Delice, a.g.m. , s. 58. 132 edilemez düzeyde artışlara neden olduğunu belirtmiştik324. Çalışmamızın bu kısmında küresel ekonomik krizin ülkemizdeki işgücü piyasaları ve istihdam üzerindeki etkilerini ortaya koymaya çalışacağız. Öncelikli olarak IMF’nin yayınladığı World Economic Outlook, Ekim 2011 verileri çerçevesinde 2006-2011 yılları arasındaki GSYH’deki yıllık değişim oranlarını incelediğimizde büyüme rakamlarındaki gerilemeyi görmekteyiz. Dünya genelinde 2006 yılında yüzde 5,2 olan GSYH büyüme oranı 2008 yılında yüzde 2,8’e gerilemiş, 2009 yılında ise krizin etkisinin tamamen hissedilmesi üzerine yüzde 0,6’lık bir daralma yaşamıştır. 2010 yılında yaşanan toparlanmayla birlikte dünya genelinde GSYH yüzde 5,0’lik büyüme göstermiştir ve 2011 yılı için yapılan tahminlerde bu oranın yüzde 4,4’lük bir büyümenin yaşanacağı şeklindedir. ABD, AB ve Gelişen Asya ülkeleri ortalaması incelendiğinde, bu bölge ekonomilerinin 2009 yılı içerisinde GSYH’de yaşadıkları düşüşler, 2010 yılı itibariyle toparlanmanın etkisiyle yükselişe geçmiştir. GSYH oranları Tablo 23’te seçilmiş ülkeler için gösterilmektedir325. Tablo 23: Dünya, Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelerin GSYH Oranları (2006-2011) (%) 2006 2007 2008 2009 2010 2011(*) Dünya 5,2 5,3 2,8 -0,6 5 4,4 ABD 2,7 2,1 0,4 -2,6 2,8 3 AB 3,5 3,2 0,8 -4,1 1,7 1,6 Gelişen Asya Ülkeleri Ortalaması 10,4 11,4 7,7 7,2 9,5 8,4 6,9 4,7 0,7 -4,7 8,2 4,6 Türkiye (*) Projeksiyon değeridir. Kaynak: IMF, World Economic Outlook, ABD, IMF Multimedia Services Division, Ekim 2010-Nisan 2011. 324 325 Işık, Ceylan, a.g.m. , s. 108. Işık, Ceylan, a.g.m. , s. 159. 133 Tablo 23’te Türkiye’nin büyüme değerleri incelendiğinde; 2006 yılında yüzde 6,9 olan GSYH büyüme oranı 2008 yılında çok büyük bir gerileme kaydederek yüzde 0,7’ye gerilemiştir. 2009 yılı içinse tüm dünyada yaşanan daralmadan çok daha yüksek oranda, yüzde 4,7’lik bir küçülme yaşanmıştır. Ülkemizde 2009 yılı sonrasında yaşanan toparlanmanın etkisiyle 2010 yılında yüzde 8,2’lik bir büyüme yaşanmıştır ve 2011 için tahminler bu oranın yüzde 4,6 civarında gerçekleşeceği şeklindedir326. Küresel krizin olumsuz etkisine rağmen ülkemizde gerçekleşen gelişme performansı, ekonominin istihdam yaratma kapasitesine yardımcı olamamış, kriz baskısı nedeniyle işsizlik rakamlarında genişleme yaşanmıştır327. Tablo 24: Seçilmiş Ülkeler İçin İşsizlik Oranları (2006-2011) (%) 2006 2007 2008 2009 2010 2011(*) ABD 5,1 4,6 4,6 5,8 9,6 8,5 AB 8,9 8,2 7,2 7 10 9,9 Japonya 4,4 4,1 3,8 4 5,1 4,9 Rusya 7,6 7,2 6,1 6,4 7,5 7,3 9,9 10,2 14 11,9 11,4 Türkiye 10,3 (*) Projeksiyon değeridir. Kaynak: IMF, a.g.e. , Ekim 2010-Nisan 2011. Tablo 24’te seçilmiş ülkeler için işsizlik oranları yer almaktadır. Açıkça görüldüğü üzere seçilmiş ülkeler arasında işsizlik oranlarının en yüksek olduğu ülke Türkiye’dir. 2005 yılında yüzde 10,3 olan işsizlik oranı, 2008 yılında yüzde 11’e yükselmiş, krizin etkisiyle de 2009’da yüzde 14’lere ulaşmıştır. Toparlanma süreciyle birlikte 2010 yılı için yüzde 11,9’a gerileyen ve 2011 içinde yüzde 11,4’lük bir tahmin yapılan işsizlik, maalesef ülkemizde kronik bir şekilde yıllardır yüksek seyretmektedir328. 2008 yılı sonucunda reel sektör üzerinde etkisini göstermeye başlayan 326 Işık, Ceylan, a.g.m. , s. 158. Karagöl, Akgedik, a.g.m. , s. 5. 328 Işık, Ceylan, a.g.m. , s. 109. 327 134 küresel ekonomik krizin, 2009 yılı itibariyle işgücü piyasaları ve istihdam üzerindeki etkisi belirginleşmiştir. 2005-2009 yılları arasında ülkemizde 300 ile 450 bin civarında gerçekleşen istihdam artışı, 2009 yılı için toplam 83 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. Küresel krizle birlikte istihdam yapımızda karşılaşılan en büyük değişiklik tarım sektöründe yaşanmıştır. 2000’li yıllardan itibaren düşme eğilimi gösteren tarım istihdamı, krizle birlikte tekrardan artış eğilimine girmiş ve 2009 yılında 5,3 milyon kişiye ulaşmıştır329. Ekonomik büyüme ve işsizlik rakamları arasında sınırlanan bir diğer konuda işgücüne katılım oranlarında meydana gelmiştir. 1990’lı yıllarda yüzde 56’larda seyreden katılım oranları, krizin etkisiyle düşme eğilimine girmiştir ve 2009 yılında yüzde 47’lere gerilemiştir. Ülkemizde genç nüfusun hızlı artışına paralel bir seyir izleyen işgücüne katılım oranı, üretken toplumsal kesimin daralması anlamına gelmektedir. Böylece büyüme oranı negatif etkilenmekte ve ülkemizde bağımlı nüfusun oranı hızla yükselmektedir. Bu nedenle aynı gelir daha çok kişi arasında paylaşılır hale gelmektedir. Küresel krizin yarattığı belirsizlik ortamı ve yaşanan talep daralmaları, yüksek faiz oranları ve krizin etkisiyle geri çekilen sermaye hareketleri ülkemiz için yatırımları olumsuz etkilemiştir. Bu nedenle ekonomide gerçekleşen büyümeye rağmen, artan işgücünü karşılayacak ölçüde istihdam kapasitesi yaratılamamaktadır. Bu durum açıkça tüm dünyada ve Türkiye’de görülen ekonomik toparlanmanın istihdam üzerinde beklenen etkiyi yaratmadığını göstermektedir330. Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) aylık olarak düzenlediği İstatistik Bülteni’ndeki veriler incelendiğinde krizin etkisi de açıkça görülmektedir. Bültende yapılan incelemede Aralık 2008 ve Aralık 2009 verileri karşılaştırılmıştır. Kuruma kayıtlı işgücü sayısı 2008’in Aralık ayına göre 768 329 330 Maliye Bakanlığı, a.g.e. , s. 51. Karagöl, Akgeyik, a.g.m. , ss. 6-7. 135 bin 750 kişi artmış ve bir milyon 95 bin 105 kişiden, bir milyon 858 bin 855 kişiye ulaşmıştır. Aynı şekilde Kuruma kayıtlı işsiz sayısı ise 701 bin 509 kişi artarak 987 bin 840 kişi iken, bir milyon 689 bin 349 kişiye ulaşmıştır. Bu noktada Aralık 2009 dönemi için, kayıtlı işgücü yüzde 64,74, kayıtlı işsiz sayısı da yüzde 71,01 oranında artış göstermiştir331. İŞKUR’un yayınladığı Aralık 2010 ve Nisan 2011 bültenleri incelendiğinde ve karşılaştırıldığında, dünyada ve Türkiye’de yaşanan toparlanmanın etkisi azda olsa görülmektedir. Aralık 2010 tarihinde Kuruma kayıtlı işgücü bir milyon 604 bin 355 kişi iken, Nisan 2011 tarihi itibariyle 134 bin 487 kişi azalarak bir milyon 469 bin 868 kişiye düşmüştür. Aralık 2010 itibariyle Kuruma kayıtlı işsiz sayısı bir milyon 689 bin 349 kişi iken, Nisan 2011 tarihi itibariyle 369 bin 170 kişi azalarak bir milyon 293 bin 179 kişiye düşmüştür. Aralık 2010 ve Nisan 2011 dönemleri karşılaştırıldığında Kuruma kayıtlı işgücünde yüzde 8’lik bir azalma, kayıtlı işsiz sayısında ise yüzde 23’lük bir azalma görülmektedir332. Türkiye’de işgücü piyasalarındaki gelişmeleri 2004-2011 dönem aralığında gösteren Tablo 25, aşağıda verilmiştir. 331 332 İŞKUR, Aralık 2009 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri, 2009, s. 1. İŞKUR, Aralık 2010 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri, 2010, s. 1; İŞKUR, Nisan 2011 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri, 2011, s. 1. 136 Tablo 25: Türkiye’de İşgücü Piyasalarındaki Gelişmeler (2004-2011) 2004 2005 2006 2007 2008 2009(*) 2010(*) 2011(**) 15+Nüfus 47.544 48.359 49.174 49.994 50.772 51.686 52.541 53,152 İşgücü 22.016 22.455 22.751 23.114 23.805 24.748 25.641 25.766 İstihdam Kayıt dışı istihdam İşsiz 19.632 20.067 20.423 20.738 21.194 21.277 22.594 22.802 İşgücüne dâhil olm. nüfus İşgücüne Katılma (%) İstihdam (%) İşsizlik (%) Tarım dışı işsizlik (%) İstihdamda artış (%) GSYH büyüme (%) Eksik istihdam 9.843 9.666 9.593 9.423 9.220 9.328 9.772 --- 2.385 2.388 2.328 2.376 2.611 3.471 3.046 2.964 25.527 25.905 26.423 26.879 26.967 26.938 26.901 27.386 46,3 46,4 46,3 46,2 46,9 47,9 48,8 48,5 41,3 41,5 41,5 41,5 41,7 41,2 43 42,9 10,8 10,6 10,2 10,3 11 14 11,9 11,5 14,2 13,5 12,7 12,6 13,6 17,4 14,8 14,2 --- 2,22 1,77 1,54 2,2 0,39 1 1,6 9,4 8,4 6,9 4,7 0,9 -4,7 7,8 3,6 860 702 776 689 779 673 --- Kayıt dışı 50,1 48,2 47 45,4 43,5 43,8 43,3 istihdam (%) (*)TÜİK 2009 ve 2010 Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçlarından yararlanılarak oluşturulmuştur. (**)TÜİK 2011 Şubat ayı Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçlarından yararlanılarak oluşturulmuştur. Kaynak: İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 25. --41 Ülkemizde istihdam edilenlilerin cinsiyete göre dağılımı Tablo 26’da gösterilmektedir. Tablo 24’e göre 2010 yılı itibariyle istihdamdaki dağılım; yüzde 62,7’si erkek, yüzde 24’ü de kadın şeklindedir. Küresel krizin etkisiyle hem erkeklerde hem de kadınlarda işsizlik oranları artış göstermiştir. Toparlanma süreciyle birlikte erkek işsizlik oranlarındaki gerilemeye rağmen, kadın işsizlik oranlarında sınırlı bir gerileme yaşanmıştır. Kadın işsizlik oranlarının toparlanmaya rağmen sınırlı bir şekilde gerilemesinde, kadınların küresel krizin etkisiyle işgücüne katılımlarında yaşanan artış etkili olmuştur. Kadınların işgücüne katılımının artmasıyla özellikle hizmet sektöründe işsizlik oranlarının düşüşü sınırlanmıştır. Bunun nedeni ise istihdam artışlarının işgücünün katılımını 137 karşılamada yetersiz kalmasıdır. Krizin etkisiyle cinsiyet oranlarında yaşanan bu farklılaşma sektörel işsizliği etkilemiş, sanayi ve inşaat sektörlerinde belirgin bir biçimde hissedilen krizin olumsuz etkisi hizmet sektöründe sınırlı kalmıştır. Bu durum küresel ekonomik krizin istihdam yapısında yol açtığı bir değişimdir333. Tablo 26’da cinsiyete göre işsizlik oranları 2007-2010 yılları arasını kapsayacak şekilde gösterilmektedir. 2007-2010 yılları arasını kapsayan cinsiyete göre işsizlik oranları da Tablo 27’de gösterilmektedir. Tablo 26: Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında Cinsiyete Göre İstihdam Edilenler (15+) İstihdam Edilenler (Bin) İstihdam Oranı (%) Erkek 2007 15.382 62,7 2008 15.598 62,6 2009 15.406 60,7 2010 16.170 62,7 Kadın 2007 5.356 21 2008 5.595 21,6 2009 5.871 22,3 2010 6.425 Kaynak: TÜİK, 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, 24 (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul 333 TCMB, a.g.e. , ss. 48-52. 138 Tablo 27: Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında Cinsiyete Göre İşsizlik (15+) İşsiz (Bin) İşsizlik Oranı (%) Erkek 2007 1.716 10 2008 1.877 10,7 2009 2.491 13,9 2010 2.088 11,4 Kadın 2007 660 11 2008 734 11,6 2009 979 14,3 2010 959 Kaynak: TÜİK, 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, 13 (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul 2010 yılı itibariyle istihdam edilenlerin işteki durumları incelendiğinde; Yüzde 60,9’luk oranla ücretliler veya maaşlılar yer almaktadır. Ardından yüzde 20,1’lik bir oranla kendi hesabına çalışanlar gelmekte, yüzde 13,6’lık oran ücretsiz aile işçilerini ve yüzde 5,3’lük oranda işverenleri göstermektedir. Bu durum, 2007-2010 gösterilmektedir. dönemini içerecek şekilde Tablo 28’de 139 Tablo 28: Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında İşteki Duruma Göre İstihdam Edilenler (15+) (Bin) 2007 Yevmiyeli Ücretli veya (Mevsimlik, Maaşlı arızi, geçici) 11.080 1.454 İşveren Kendi Hesabına Ücretsiz Aile İşçisi TOPLAM 1.189 4.386 2.628 20.738 2008 11.527 1.410 1.249 4.324 2.684 21.194 2009 12.770 0 1.209 4.429 2.870 21.277 2010 13.762 0 1.202 4.548 3.083 22.594 (*) 2009 yılından itibaren anket soru kâğıdında, ücretli veya maaşlı ile yevmiyeli kategorileri birleştirilmiş olup, 2009 yılı ve sonrası için yevmiyeliler de “ücretli veya maaşlı” başlığı içerisinde değerlendirilmektedir. Kaynak: TÜİK, 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul Türkiye’de 2004-2011 işsizlik rakamları incelendiğinde; kriz öncesi dönem, kriz dönemi ve devam eden kriz süreci içerisinde işsizlik oranlarının yüksek seyrettiği görülmektedir. Tablo 25’te açıkça görüldüğü üzere toplam işsizlik oranı 2009 yılı içerisinde yüzde 14’e çıkmıştır ve belirtilen dönem aralığı içerisinde de en yüksek orana sahip yıl olma özelliğini taşımaktır. 2009 yılı sonuna doğru ekonomide yaşanan toparlanmanın etkisiyle yüzde 11,9’a düşen işsizlik oranı azalma eğilimi göstermiş olsa da dünya geneline göre yinede yüksek kabul edilmektedir. 2011 yılı içinse tahmin edilen işsizlik oranı, 2010 yılına kıyasla yüzde 0,04’lik bir azalma ile yüzde 11,5 oranında olacağı şeklindedir. 2008 yılında 2 milyon 611 bin kişi olan işsiz sayısı, 2009 yılında krizin etkisini hissettirmesi üzerine 860 bin kişi artarak 3 milyon 471 bin kişiye ulaşmıştır. 2010 yılı içerisinde 425 bin azalarak 3 milyon 46 bin kişiye ulaşan işsiz sayısı için 2011 tahminleri, 82 bin kişilik bir azalışla 2 milyon 964 bin kişi şeklinde gerçekleşeceği yönündedir. Krizin istihdam üzerindeki diğer bir etkisi de genç işsizlerde görülmektedir. Tablo 29’da 2005-2010 yılları arasında 15-24 yaş arası genç nüfusun işsizlik rakamları gösterilmektedir. 2005 yılında yüzde 19,9 olarak tespit edilen genç nüfusun işsizlik oranı, küresel krizin etkisiyle 2009 yılında 140 yüzde 25,3’e yükselmiştir. Ekonomide yaşanan toparlanmanın etkisiyle 2010 yılı için yüzde 21,7 olarak belirlenen bu oran, işsizliğin genç nüfus üzerindeki baskının devam ettiğini göstermektedir. Genç işsizlerin içerisinde yüksek miktarda üniversite mezunu olduğu da göz önüne alındığında, kalifiye eleman sayısının yüksek ölçüde işsizliğe maruz kaldığı söylenebilmektedir334. Tablo 29: Ülkemizde Genç Nüfusun İşsizliği (2005-2010) (15-24 Yaş Grubu) YILLAR İşsiz (Bin) İşsizlik Oranı (%) 2005 881 19,9 2006 832 19,1 2007 871 20 2008 897 20,5 2009 1.126 25,3 2010 961 Kaynak: TÜİK, 2005-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, 21,7 (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul Kriz süreci boyunca uygulanan geçici önlem paketleri etkisini göstermiş ve toparlanma süreciyle birlikte istihdamda ve işsizlik rakamlarında görece düzelmeler yaşanmıştır. Eldeki verilerde bunu göstermektedir. Ancak yukarıda da üzerinde durduğumuz gibi istihdam rakamlarında yaşanan artışa rağmen, işsizlik rakamlarında yaşanan azalmaların çok sınırlı kaldığı anlaşılmaktadır335. Küresel ekonomik kriz ile birlikte Türkiye’de alınan önlemler ve uygulanan politikaların yanı sıra 2011 yılı ve sonrası için neler yapılması gerektiği bir sonraki kısımda ele alınmıştır. 334 Süreyya Yıldırım, “2008 Yılı Küresel Ekonomi Krizinin Dünya ve Türkiye Ekonomisine Etkileri”, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Yıl 12, Sayı 18, 2010, s. 52. 335 Ümit İzmen v.d. , 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 497, Aralık, 2009, s. 49. 141 3.3.4. 2008 Küresel Ekonomik Krizine Karşı Alınan Önlemler ve 2011 Sonrası Uygulanması Gereken Politikalar 1929 Büyük Buhranı’ndan sonra yaşanan en büyük kriz olarak nitelendirilen 2008 Küresel Ekonomik Krizinin, yurtdışı ve yurtiçi piyasalarda yarattığı daralma ve gerileme, kuşkusuz Türkiye ekonomisini de etkilemiştir. Ülkemizde üretim, ihracat ve işsizlik göstergeleri üzerindeki olumsuz etkilerini336 sınırlandırmak amacıyla 2008 yılı ortalarından itibaren bir dizi gelir ve harcama tedbirleri devreye sokulmuştur337. Küresel krize karşı alınan gelir ve harcama tedbirlerinin yanı sıra, Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) gibi kurumlarla kredi ve garanti hacmini arttırmaya yönelik tedbirler alınmıştır. Alınan bu önlemlerle; mal ve para akışını arttırmak, ekonomik hayatı rahatlatmak, krizin üretim üzerindeki etkilerini sınırlandırmak, büyüme performansının desteklenmesi, istihdam ve üretim seviyelerini korumak amaçlanmıştır338. Küresel krize karşı Türkiye’de alınan önlemler; likidite destekleri, vergi ve prim destekleri, üretim ve ihracata yönelik kredi ve garanti destekleri, finansman destekleri ve yeni yatırım teşvik mevzuatı şeklinde başlıklar altında toplanabilmektedir. Alınan politika önlemlerinin temel amaçları; tüketim harcamalarını arttırmak, sermaye girişlerini teşvik etmek, yatırımları teşvik etmek ve KOBİ’lerin üretim ihracatını arttırmaktır339. Küresel ekonomik krize yönelik gelir önlemlerini şu şekilde sıralayabilmekteyiz340; 336 Sudi Apak, Ayhan Aytaç, Küresel Krizler: Kronolojik Değerlendirme ve Analiz, İstanbul, Avcıol Basım Yayın, 2009, s. 220. 337 İzmen v.d. , 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, s. 72. 338 DPT, Orta Vadeli Program: 2010-2012, ss. 5-6. 339 Aykut Kibritçioğlu, “Küresel Finans Krizinin Türkiye’ye Etkileri”, Ankara, Konrad Adenauer Vakfı Sosyal Piyasa Ekonomisi ve İslam’daki Algınaşı Çalıştayı, Eylül, 2010, s. 19. 340 İzmen v.d. , 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, ss. 73-74. 142 Bireysel Vergiler: 5811 sayılı “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun” ile gelir elde edilmesi. Hisse Senedi kazançlarında yerli yatırımcılara uygulanan stopaj sıfıra düşürülmüştür. 31.10.2008 tarihi itibariyle vadesi dolan vergi borçlarına ilişkin yüzde 3 faizle 18 ay taksitlendirme uygulanmasına devam edilmiştir. İşletmeler Üzerindeki Vergiler: Yeni teşvik modeli gereğince, indirimli Kurumlar Vergisi uygulamasına ve yeni yatırımlar için yatırım yeri olarak Hazine’ye ait gayrimenkullere irtifak hakkı tesisine ilişkin yasal düzenleme yapılmıştır. Tekstil sektöründe faaliyette bulunan işletmelerin, üretim tesislerini Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek illere taşımalarına vergi avantajı yoluyla desteklenmesine yönelik yasal düzenleme. 49 ilde uygulanmış ve süresi 31.12.2008 tarihinde sona eren 5084 sayılı “Teşvik Kanunu”nun uygulama süresi bir yıl uzatılmıştır. 2008 yılı Ekim ayından itibaren, işveren üzerindeki işgücü maliyetlerini azaltmak amacıyla işveren sigorta priminde 5 puanlık indirime gidilmiştir. Mal ve Hizmetler Üzerindeki Tüketim Vergileri: İnternette Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranı yüzde 5’e indirilmiştir. Motorlu taşıtlardan alınan ÖTV’ de geçici indirime gidilmiştir. Beyaz eşya ve çeşitli elektronik eşyalarda ÖTV geçici olarak yüzde 6,7’den yüzde 0’a çekilmiştir. 150 m2 üzerindeki konut satışlarında Katma Değer Vergisi (KDV) 3 ay süreyle yüzde 8’e indirilmiştir. Yeni işyeri satışlarında KDV 3 ay süreyle yüzde 8’e indirilmiştir. Mobilya satışlarında KDV 3 ay süreyle yüzde 8’e indirilmiştir. Bilgi teknoloji ürünlerinde KDV 3 ay süreyle yüzde 8’e indirilmiştir. 143 Makine, teçhizat, ekipman alımlarında 3 ay süreyle yüzde 8’e indirilmiştir. İstihdam ve Sosyal Güvenlik Ödemelerinde Katkılar: İstihdam paketi kapsamında, 2008 yılı itibariyle genç ve kadın işçiler için sosyal güvenlik ödemeleri azaltılmıştır. İstihdam paketi kapsamında, özürlü çalışanlar için ödenen sigorta priminde işverenin payı Hazine tarafından karşılanacaktır. Diğer Tedbirler: Yaşlı araçların hurdaya ayrılması durumunda Motorlu Taşıtlar Vergisi ve cezaların terkini imkanı getirilmiştir. Bankalar ve finansman şirketlerince ticari amaçla kullanılmak kaydıyla gerçek kişilere kullandırılan tüketici kredilerinde, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) kesintisi yüzde 10’a çekilmiştir. Tapu işlemlerinde harçlar 3 ay süreyle binde 5’e indirilmiştir. Tapu işlem harçlarının sürekli olarak indirilmesidir. Küresel ekonomik krize yönelik harcama önlemlerini de şu şekilde sıralayabilmek mümkündür341; Kamu Tüketim ve Yatırımları: Karayolları yatırımları yapılmıştır. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve diğer altyapı projelerine yönelik 2008-2012 yılları arasında 19,4 milyar TL ilâve kaynak desteği getirilmiştir. Memur maaşlarına artış yapılmıştır. Hanehalkı Transfer: İşsizlik sigortası ödemelerinin net yerine gayrisafi olarak hesaplanmasıyla miktarında yüzde 11 oranında artış sağlanacaktır. 341 İzmen v.d. , 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, s. 74. 144 İşletmelere Transfer: Elektrik girdi maliyetlerini azaltmaya yönelik, 2009 yılı için sanayide uygulanan indirimli gece tarifesi, hafta sonları ve diğer resmi tatil günlerini kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmıştır. Yapılan yasal düzenlemeyle kısa çalışma ödeneği miktarı yüzde 50 arttırılmış, süresi 6 aya çıkarılmıştır. İhracatta Destekleme ve Fiyat İstikrarı Fonu (DFİF) ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) için ilave kaynak sağlanmıştır. 5084 sayılı “Teşvik Kanunu”nun süresi bir yıl uzatılmıştır. Yeni Teşvik Sistemi; firmaların faiz giderlerinin finansmanına destek, şirketlerin fabrikalarını belli kentlere taşımaları için nakit desteğini kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Diğer Harcamalar: Merkezi hükümetten mahalli idarelere yapılan transferler arttırılmıştır. Eximbank’ın ödenmiş sermayesi yükseltilmiştir. Küresel ekonomik krize yönelik bütçe üzerinde doğrudan etkisi olmayan mali önlemler ise şu şekilde sıralanabilmektedir342; Finansal Kuruluşlar İçin Garanti ve Sigorta Programları: Hazine’nin Garanti Limiti 4 milyar dolara yükseltilmiştir. Bunun yanı sıra Eximbank’a başvuran her bir firma içinse limit 20 milyon dolara yükseltilmiştir. İhracat reeskont kredileri limiti 1 milyar dolara yükseltilmiş ve bir yılda üç kez kullanılabilecek şekilde düzenlenmiştir. Bununla birlikte bu kredilerin kullanım koşulları kolaylaştırılmıştır. 342 İzmen v.d. , 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, s. 74. 145 İşletmelere Krediler: KOSGEB tarafından KOBİ’lere ve ihracatçı KOBİ’lere sıfır faizli kredi imkanı sunulmuştur. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile Halk Bankası arasında yapılan anlaşma ile KOBİ’lere düşük faizli kredi imkanı sunulmuştur. Türkiye Tekstil İşverenleri Sendikası ve Ziraat Bankası arasında yapılan protokolle KOBİ’lere düşük faizli kredi imkanı sunulmuştur. Krize karşı 2008-2010 yılları arasındaki döneme ait alınan önlemlerin tamamı toplam 54 milyar 371 milyon TL değerinde bir maliyet oluşturmuştur. Yapılan vergi indirimlerinin maliyeti 2,5 milyar TL’dir. Gelir önlemlerinden en önemlisi olan SSK işveren payında yapılan indirimin maliyeti 2009 yılı için 3 milyar 358 milyon TL, 2010 yılı için ise 3 milyar 959 milyon TL olarak gerçekleşmiştir343. Küresel krize karşı alınan önlemlerin maliyetini Tablo 30’da daha detaylı olarak gösterilmektedir344; Tablo 30: Küresel Ekonomik Krize Karşı Alınan Önlemlerin Maliyeti Gelir önlemleri 30 4.077 1.748 20082010 5.855 Harcama önlemleri 7.780 17.217 21.141 46.237 Bütçe üzerinde doğrudan veya hemen etkisi olmayan mali önlemler 1.455 11.318 0 12.773 Bütçeye etki 7.910 21.294 22.889 52.092 0,83 2,25 2,22 5,31 9.365 32.612 22.889 64.865 0,99 3,44 2,22 6,66 Milyon, TL GSYH içindeki pay (%) Genel toplam GSYH içindeki pay (%) Kaynak: Usta, a.g.m. , s. 17. 343 2008 2009 2010 Tekstil İşveren Sendikası, “Krize Karşı Alınan 36 Önlem, Tekstili Hasta Yatağından Kaldırmaya Yetmedi”, Tekstil Sanayi İşveren Sendikası, (Erişim)http://www.tekstilisveren.org/ttsis//index.php?option=com_content&task=view&id=431&I temid=1 , 11 Mayıs 2011, s.y. 344 Erhan Usta, “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisinin Orta Vadeli Perspektifi”, İstanbul Üniversitesi II. Çalışma Ekonomisi ve Yönetim Kongresi, Mart 2010, s. 17. 146 Ülkemizde küresel krize karşı alınan önlemler ağırlıklı olarak yatırımı ve iç talebi canlandırıcı şekilde hazırlanmışlardır345. 3.3.4.1. İstihdama Yönelik Alınan Tedbirler Türkiye’de küresel krizin netleşmesinden önce istihdama yönelik tedbir alınması amacıyla bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler genel olarak geçmişten gelen sorunlara yöneliktir346ancak küresel krize karşı alınan önlemlerin hiçbirisi istihdama yönelik kapsamlı bir politika bütününe sahip değildir347. İstihdam ve verimliliği arttırarak ekonomik ve sosyal kalkınmayı gerçekleştirmek, ayrıca işsizlik sorununun çözümüne yönelik; yeni iş imkanlarının yaratılması, işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi ve aktif istihdam politikalarının uygulanması gerekmektedir. Öncelikli olarak alınan tedbirlerin içeriğinden bahsetmek, ne kadarının tam anlamıyla aktif istihdam politikalarına yönelik olduğunun anlaşılması açısından daha doğru olacaktır. 15.05.2008 tarihli, 5763 sayılı “İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” yani “İstihdam Paketi” hazırlanmış ve istihdama yönelik teşvikler getirilmiştir. İstihdam Paket ile getirilen düzenlemeler şunlardır348; Sigorta primlerinde, işverenin payına düşen kısımda 5 puanlık indirme gidilmiş, bu kısım Hazine tarafından karşılanmaya başlanmıştır. Gençlerin ve kadınların istihdam artışına yönelik, mevcut istihdama ilave olarak işe alınan kadınlar ile 18-29 yaş arası gençlere ait işveren sigorta priminin 5 yıl boyunca kademeli olarak İşsizlik Sigortası 345 Erinç Yeldan, “Turkey’s Response to the Global Crisis: An Initial Assessment of the Effects of Fiscal Stimulus Measures on Employment and Labor Markets”, Bilkent Üniversitesi Erinç Yeldan Taslakları, Aralık, 2009, s. 4. 346 Nihat Akbıyık, Muzaffer Koç, “Küresel Krizler ve Sosyal Politikalara Etkileri”, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010, s. 1221. 347 Öz, a.g.m. , s. 29. 348 İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 11. 147 Fonu’ndan karşılanmaktadır. İŞKUR’ a kayıtlı işsizlerin aktif işgücü programları çerçevesinde sunulan hizmetlerden yararlanılabilmesi amacıyla İşsizlik Sigortası Fonu’ndan kaynak kullanmaya başlanmıştır. İl İstihdam Kurulları ile İl Mesleki Eğitin Kurulları “İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulu” olarak yeniden yapılandırılmış ve yerel düzeyde işgücü piyasası araştırmaları yapmalarına imkan tanımak suretiyle daha etkin hale getirilmiştir. Özel sektör işyerlerinin eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma zorunluluğu kaldırılmıştır. Özürlülere ait işveren sigorta primi Hazine tarafından karşılanmaktadır. Basın İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu’na göre çalışıp işsiz kalanlarda işsizlik sigortası kapsamına alınmıştır. İşsizlik ödeneği bağlanma süresi kısaltılmıştır. İşsizlik ödeneği miktarı yüzde 11 oranında arttırılmıştır. Alt işverenlik sözleşmesinin yazılı yapılması zorunlu hale getirilmiştir ve Bölge Müdürlükleri’ne alt işverenliğin tescilinden sonra inceleme yetkisi verilmiştir. Ağır ve tehlikeli işlerde, işverene ve alt işverene, iş sağlığı ve güvenliği ile mesleki eğitim almış işçileri çalıştırma yükümlülüğü getirilmiştir. İşyeri sağlık birimleri, sağlık ve güvenlik birimleri olarak yeniden tanımlanmış, ortak sağlık ve güvenlik birimlerinin kurulmasına imkan tanınmıştır. İşyerlerinin kurulması aşamasında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından istenen işyeri kurma izni kaldırılmıştır. Kreş ve emzirme odası açma yükümlülüğünün işverenler tarafından hizmet alımı ile yerine getirilmesine de imkan tanınmıştır. 500 veya daha fazla işçi çalıştıran işyerleri için spor tesisi kurma zorunluluğu kaldırılmıştır. Ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmeye yönelik yatırımlarda 148 kullanılmak üzere, Özelleştirme Fonu ve İşsizlik Sigortası Fonu’ndan kaynak aktarımı yapılmıştır. Kayıt dışı istihdamı azaltmaya yönelik, sürekli veya geçici olarak çalışanlara ait kimlik bilgilerinin, genel kolluk kuvvetlerince ilgili sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı il müdürlükleri veya merkez müdürlüklerine bildirilmesi yükümlülüğü getirilmiştir. Küresel krizin etkisini azaltmaya yönelik olarak 5763 sayılı Kanun’un arkasından 5838 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Bu Kanun ile istihdama yönelik getirilen önlemler şu şekildedir349; 2008-2009 yıllarında kısa çalışma için yapılan başvurulara münhasır olmak üzere, Kısa Çalışma Ödeneği yüzde 50 arttırılmış, yararlanma süresi 6 aya çıkarılmıştır. Kısa Çalışma Ödeneği uygulamasının Bakanlar Kurulu Kararı ile 6 aya uzatılmasına imkan sağlanmıştır. Kadınların ve 18-29 yaş arası gençlerin istihdamını teşvik amacıyla 5763 sayılı Kanun ile getirilen teşvikin süresi 1 yıl uzatılmıştır. 11.08.2009 tarihli ve 5921 sayılı “İşsizlik Sigortası Kanunu” ile “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, diğer adıyla “Torba Yasa” ile istihdama yönelik getirilen teşvikler ise şu şekildedir350; İşsizlik ödeneği alanların; işe alındığı tarihten bir önceki aydan başlamak üzere işyerine ait son 6 aylık dönemde, prim ve hizmet belgelerinde bildirilen ortalama sigortalı sayısına ilave olarak işe alınması kaydıyla, prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan kısa vadeli sigorta primi tutarının yüzde 1’i olmak üzere işçi ve işveren payı sigorta primleri ile genel sağlık sigortası primi, kalan işsizlik ödeneği süresince İşsizlik Sigortası Fon’undan karşılanacaktır. 349 350 İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 13. TİSK, “İşsizlikle Mücadele: Ülke Uygulamaları ve Türkiye İçin Öneriler”, TİSK Yayınları, Yayın No 302, Aralık, 2009, (Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/yayinlar.asp?sbj=ic&id=3114 , 10 Mayıs 2011, s. 3. 149 2009 Nisan ayına ait prim ve hizmet belgelerinde bildirilen sigortalı sayısına ilave olarak, 31.12.2009 tarihine kadar, işe alınma tarihinden önceki 3 aylık dönem içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilen prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı sigortalılar haricinde kişilerden olmak kaydıyla işe alınan ve fiilen çalıştırılanlar için, prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primlerinin işveren hisselerine ait tutarı, 6 ay boyunca İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacaktır. Yatırımlarda Devlet Yardımları hakkında kararlar çerçevesinde teşvik edilen yatırımlara bağlı olarak gerçekleştirilecek istihdam için prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primlerinin işveren hisselerinin tamamına kadar olan kısmı Hazinece karşılanacaktır. İstihdama yönelik diğer düzenlemelerde, 19.06.2009 tarihli “Türkiye İş Kurumu İşgücü Uyum Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” ile getirilmiştir. Bu yönetmelikle birlikte351; Toplum yararına işler için oluşturulan çalışma programlarına aktarılan kaynak arttırılacaktır. Okul, hastane vb. sağlık kurumlarındaki bakım ve onarım işleri, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü, çevre düzenlemesi ve arazi ıslahı, park ve bahçe düzenlemesi konularındaki kısa süreli istihdam amaçlı programların genişletilmesi ve program kapsamında 120 bin işsize doğrudan istihdam olanağı sağlanacaktır. İŞKUR’un mesleki eğitim faaliyetleri genişletilecektir. Vasıflı işgücü ihtiyacı karşılanması ve işgücünün mesleki becerilerinin genişletilmesi için verilecek eğitim kurslara katılanlara günlük 15 TL ödeme yapılacaktır. İŞKUR tarafından KOSGEB ile beraber yürütülecek program kapsamında 200 bin işsize eğitim sağlanacaktır. Kişilere girişimcilik ve eğitim danışmanlığı verilecektir. İşsizlere girişimcilik konusunda eğitim verilecektir. Bireylere firma kurma ve işletme aşamasında danışmanlık hizmeti verilecektir. Eğitim sonucunda, KOSGEB kriterleri çerçevesinde sunulacak projelere 351 TİSK, a.g.m. , s. 3. 150 KOSGEB tarafından 4000 TL tutarında hibe verilecektir. İşbaşı eğitimleri çerçevesinde mesleki stajlar desteklenecektir. Meslek lisesi, dengi ve üstü eğitim kurumu mezunları yararlandırılacaktır. İş tecrübesi olmayan gençlere deneyim kazandırılacak ve iş bulma olanakları artırılacaktır. Stajyerlere 6 aya kadar İŞKUR tarafından günlük 15 TL ödeme yapılacaktır. Program kapsamında 100 bin genç, stajyer olarak istihdam edilecektir. Küresel ekonomik krizin istihdam üzerindeki olumsuz etkilerini gidermeye yönelik yapılan tüm bu düzenlemeler ile istihdam edilebilirlik üzerindeki zorunlu karşılanması, yüklerin istihdamın hafifletilmesi, çeşitli nitelikli şekillerde işgücü teşvik ihtiyacının edilmesi, işgücü maliyetlerinin düşürülmesi ve ülkemizde önüne geçilemeyen kayıt dışı istihdamın azaltılması hedeflenmiştir352. 3.3.4.2. 2011 Yılı İtibariyle İstihdama Yönelik Alınması Gereken Önlemler Bir önceki kısımda belirttiğimiz üzere küresel ekonomik krizin hem genel olarak ekonomi hem de özelde istihdam üzerinde yarattığı olumsuz etkileri gidermeye yönelik çeşitli düzenlemeler ve önlem paketleri ülkemizde uygulamaya konulmuştur. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından yapılan araştırma raporlarında da belirtildiği üzere reel sektör, ihracat, istihdam ya da KOBİ’lere yönelik hazırlanan düzenlemeler ve önlem paketleri isabetli bulunmuştur ancak önceliklerin tespitinde ve uygulamada karşılaşılan sorunlar ve eksiklikler, krizin yarattığı etkinin uzun vadede giderilmesi noktasında yeterli gözükmemektedir.353 Getirilen önlemler çerçevesinde kapsamlı ve eş zamanlı uygulama öngören bir işsizlikle mücadele paketi neredeyse bir yıl sonra Haziran 2009’da açıklanabilmiş ve sınırlı bir biçimde uygulamaya konulmuştur. 352 353 İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 12. MÜSİAD, 2009 Türkiye Ekonomisi: Küresel Kriz Yeni Dersler, Ed. İbrahim Öztürk, İstanbul, MÜSİAD Ekonomik Danışma Kurulu Araştırma Raporları, 2009, ss. 173-175. 151 Türkiye’de uygulamaya konulan tedbirlerin aktif bir istihdam programı niteliği taşıması gerekmektedir. Bu nedenle taşıması gereken özelikler şu şekilde sıralanabilmektedir354: İşsizlik oranında ciddi bir düşüş sağlanması için kapsamının geniş tutulması gerekmektedir. Belli bir süre ile sınırlandırılarak normal istihdama geçişe engel olamaması sağlanmalıdır. İstihdamı koruma, yeni istihdam yaratma, mesleki eğitim ve işe yerleştirme ile sosyal güvenliği kapsayacak şekilde bir bütünlük taşımalıdır. Hedef kitlenin belirlenmesinde yarar vardır. Ağırlıklı olarak mesleki beceri kazandırmaya yönelik planlanması gerekmektedir. Bu tür politikaların etkinliğinin takip edilmesi, büyük önem taşımaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), İşçi Emeklileri Derneği, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), TİSK gibi birçok kurum ve kuruluş tarafından küresel krizin istihdam üzerindeki etkisini azaltmak ve uzun vadede istihdama yönelik kalıcı çözümler oluşturmak içinde birçok öneri getirilmiştir. İşsizlik sigortasıyla ilgili olarak; işçi ve işveren işsizlik sigortası katkı paylarında indirime gidilmesi, İşsizlik Sigortası Fonuna işçilerin erişim imkanlarının kolaylaştırılmasına yönelik çalışmalar355, fondan yararlanma süresinin uzatılması, işsizlik aylığında miktar artışına gidilmesi, İşsizlik Sigortası Fonu’nun istihdamda devamlılığı sağlayacak şekilde kullanılması gibi önlemler alınmalıdır356. Ayrıca işsizlik sigortasının amacı dışında 354 Öz, a.g.m. , s. 30. Mustafa Kumlu, “Küresel Kriz ve İşsizliğe Yansımaları”, TİSK İşveren Dergisi, Aralık, 2008, (Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2238&id=106 , 14 Haziran 2011, par. 19. 356 Bıyık, Koç, a.g.m. , s. 1225. 355 152 kullanımı engellenmeli yani başka yerlere kaynak aktarımı yapılmamalı, işsizlik ödeneği alanlara mesleki eğitim desteği verilmeli ve yeniden istihdama kazandırılmaları sağlanmalıdır357. Kısa çalışmaya yönelik olarak; çalışılmayan saatler için Avusturya, Belçika, Almanya gibi işverenin payına düşen kısmın Hazine tarafından karşılanması sağlanmalı, kısa çalışamaya hak kazanabilmek için prosedürlerin sadeleştirilmesine gidilmesi, kısa çalışma yapılan işyerlerinde mesleki eğitimlerin devlet tarafından desteklenmesi, Kısa Çalışma Ödeneği kapsamının genişletilmesi gibi önlemlere gidilmelidir358. Ücret Garanti Fonu’nun, İşsizlik Sigortası Kanunu’na aktarılması sonucu istismar edilmeden kullanılmasını sağlamak gerekmektedir359. İşgücü piyasalarına yönelik olarak İşgücü Piyasası Reformu ve İstihdam Stratejisi tam olarak gerçekleştirilememiştir. Bu nedenle işsizliği azaltmaya yönelik büyüme ve istihdam ilişkisi için gerekli tedbirlerin alınması hızlandırılmalı ve uzun vadede sağlam bir istihdam stratejisi oluşturulmalıdır 360. Ülkemizde geniş boyutlara sahip istihdamın artışını sağlamaya yönelik olarak ekonomi politikalarıyla bir bütün içerisinde ele alınmış düzenlemeler yapılmalı, sadece ekonomik gelişmeye ve büyümeye bağlanmaması gereken istihdam artışı için istihdam odaklı ekonomik büyüme hedeflenmelidir. Kriz öncesi dönem ve kriz döneminde de rakamlar ortaya koymaktadır ki, tek başına ekonomik büyüme işgücünün istihdam edilmesinde yeterli olmamış, istihdam oranları işgücüne katılım rakamları ve işgücüne katılım oranlarının altında ve yavaş bir seyir izlemeye devam etmiştir. Ayrıca ülkemizde istihdam ve işsizlikle ilgili sorunların çözülmesi noktasında oluşturulacak politikaların işçiler, işverenler ve devlet olarak tüm sosyal tarafların birlikte katılımlarıyla 357 Kazım Ergün, “Ekonomik Krizin Çalışanlara ve Emeklilere Yansıması”, Türk-İş Dergisi, Sayı 382, Kasım-Aralık,2008, s. 53. 358 Bıyık, Koç, a.g.m. , s. 1226. 359 Türk-İş, “Ekonomik Krize Karşı Önlemler Raporu II”, Türk-İş Dergisi, Sayı 382, Kasım-Aralık, 2008, s. 61. 360 C. Tanıl Küçük, “ Küresel Kriz ve İşsizlik”, TİSK İşveren Dergisi, Aralık, 2008, (Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2240&id=106 , 16 Mayıs 2011, par. 17. 153 oluşturulması büyük önem taşımaktadır361. Özel istihdam bürolarının rolünün güçlendirilmesi, uzun süreli işsizliğin oluşumunu engellemek için desteklerin ve kontrollerin arttırılması, çalışma mevzuatında gereken esnekliğin sağlanması ve en önemlisi kriz döneminde krizden en çok etkilenen yoksul kesimin tahribatını asgariye indirmek için gerekli gelir ve sigorta desteklerinin planlanması ve uygulamaya konulması gerekmektedir362. Küresel ekonomik krizin reel sektör üzerinde yarattığı baskının giderilmesine yönelik alınan istihdamı koruyucu sosyal politika önlemleri elbette önemlidir ancak talep daralmasına bağlı yaşanan ekonomik durgunluk dönemlerinde dolaylı politikalar yeterli olmamaktadır. İşveren sigorta primlerinin bir kısmının Hazine tarafından karşılanması, ücret garanti fonu ödemeleri veya kısa çalışma ödemeleri tek başına yeterli olmamakta, kriz döneminde işine kaybedenlere yönelik istihdam desteğinin yanı sıra hali hazırda işgücü niteliği taşıyan işsizlerinde aktif istihdam politikalarıyla yeniden iş alanlarına kazandırılmaları ve bu konuda desteklenmeleri Türkiye’de sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Aktif istihdam politikaları sosyal politikanın bir aracı olduğu kadar ekonomik büyüme içinde bir motor görevi görmektedir ve ekonomik krizin etkisinin hala devam ettiği şu günlerde üzerinde durulması gereken önemli bir konudur363. Tüm bunların yanı sıra istihdam, yatırım ve sosyal politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerekmekte, etkin bir işgücü piyasasının oluşturulması, sosyal devlet anlayışının güçlendirilmesi ve ekonomik dalgalanmalara karşı dirençli bir toplum oluşturulması yönündeki çalışmalara ağırlık verilmesi gerekmektedir364. 361 Kumlu, a.g.m. , par. 20-21. Bıyık, Koç, a.g.m. , s. 1228. 363 Ali Seyyar, “Küresel Krizin Etkileri Karşısında Aktif Sosyal Politikaların Önemi”, Kamu’da Sosyal Politika Dergisi, Yıl 3, Sayı 8, Ocak, 2009, ss. 38-39. 364 Bıyık, Koç, a.g.m. , s. 1232. 362 154 Krize karşı alınan önlemlerin parça parça açıklanması ve uygulamaya konulması istenilen sonuçların sağlanamamasına neden olmaktadır 365. Bu nedenle, ülkemizde son on yıl içerisinde yaşanan krizler göz önüne alınmalı ve kriz dönemlerine yönelik istihdamı korumak için özel mevzuatların oluşturulması için çalışmaların başlatılması gerekmektedir366. 365 366 Altuntepe, a.g.m. , s. 138. TİSK, Küresel Krize Karşı Alınması Gereken Tedbirler, TİSK Danışma Konseyi Raporu Özel Eki, Cilt 47, Sayı 5, Şubat, 2009, s. 9. 155 SONUÇ 1929 Büyük Buhranı’ndan sonra dünyanın yaşamış olduğu en büyük ikinci kriz olarak nitelendirilen 2008 Küresel Ekonomik Krizi geçmiş kriz deneyimleri ışığında gereken derslerin alınmadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. 2007 yılının ortalarından itibaren ABD’de başlayan ve 2008 yılında şiddetlenerek bütün ülkeleri etkisi altına alan Küresel Ekonomik Krizin çıkış noktası ABD gibi gözükse de 2000’li yılların sonunda gelişmiş ülkelerin genişlemeci para politikaları, ABD’nin artan cari açığı, Çin ve Japonya’nın aşırı tasarruflarının global dengesizlikleri artırması, deregülasyon süreci, menkul kıymetleştirme, finansal serbestleşme bu süreci hızlandırıcı etkiler doğurmuştur. Küresel kriz, ülkelerin ekonomik büyüme, dış ticaret ve istihdam yapısı gibi birçok makroekonomik değişkenleri üzerinde olumsuz etkilere neden olmuştur. Başta krizin yeterince ciddiye alınmaması, etkisinin şiddetlendiği 2008-2009 döneminde ülkelerin özellikle işgücü piyasalarında ve istihdam yapılarında ciddi sorunların ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Ancak unutulmaması gereken bir nokta, ülkelerin istihdam yapılarında ortaya çıkan bu gelişmelerin tek nedeni olarak küresel ekonomik krizi göstermek yanlış olacaktır. Bu nedenle işgücü piyasalarını ve istihdamı etkileyen hem ülke içi hem de ülke dışından birçok ekonomik faktör dikkate alınmalı, krizin yapısal bozuklukları tetikleyici etkisi üzerinde çözüme gidilmesi gerekmektedir. Çalışmamızda elde edilen veriler ışığında şu sonuçlara ulaşılmıştır. İlk olarak açıkça görülmektedir ki, 2007 yılından sonra özellikle 2008-2009 dönemlerinde dünya genelinde ve Türkiye özelinde işsizlik oranlarında hissedilir derecede artışlar ortaya çıkmıştır. Örneğin 2008 yılında dünya genelinde yüzde 5,7 olan işsizlik oranı, 2009 yılında 0,6’lık bir artışla yüzde 6,3’e yükselmiştir. 2009 yılı itibariyle dünya ekonomisinde gözlenen iyileşme neticesinde işsizlik oranlarında sadece 0,1’lik bir azalış olmuş ve işsizlik oranı yüzde 6,2’ye düşmüştür. 156 Bu çalışmada, küresel ekonomik krizle birlikte önce ABD ve diğer ülkeler, daha sonrada Türkiye ele alınmıştır. Küresel krizin etkileri incelendikten sonra ülkeler ve Türkiye özelinde istihdam üzerindeki etkileri anlatılmaya çalışılmış ve krizin olumsuz etkisinin giderilmesine yönelik çözüm önerileri sunulmuştur. Küresel krizin istihdam üzerinde yaratığı olumsuz etkinin en açık göstergesi olan işsizlik oranları; 2007 yılında dünya genelinde yüzde 5,6, 2008 yılında yüzde 5,7, 2009’da yüzde 6,3 ve 2010 yılı güven aralığında yüzde 6,2 oranında gerçekleşmiştir. Bu durum göstermektedir ki, küresel krizin işgücü piyasasına olan olumsuz etkisi 2009 yılında en üst düzeye ulaşmıştır. Ayrıca çalışmada işgücü piyasasıyla ilgili olarak verilen rakamlar göstermektedir ki, kriz sadece gelişmekte olan ülke piyasalarını değil, gelişmekte olan ülke piyasalarını etkisi altına almıştır. Küresel krizin Türkiye’de istihdam yapısı üzerinde yarattığı etkiyi en iyi işsizlik ve istihdam oranlarında açıkça görebilmekteyiz. Türkiye için işsizlik oranları, 2007 yılında yüzde 10,3 iken, 2008 yılında yüzde 11’e, 2009 yılında ise yüzde 14’e çıkmıştır. 2010 yılı toparlanma süreciyle birlikte de yüzde 11,9’a gerilemiştir. Türkiye’de reel sektör üzerinde etkisini gösteren küresel kriz, zaten yüksek olan işsizlik oranlarında büyük artışlar yaşanmasına neden olurken, işgücüne yeni katılan genç nüfusunda istihdamdaki yerini alamaması sonucunu da doğurmuştur. Ülkemizde gerçekleşen büyüme performansına rağmen gereken istihdam sağlanamamakta, hızla artan genç nüfusun işgücüne katılmasına paralel olarak istihdam edilme imkanları gerçekleştirilememektedir. Ekonomik büyümede yaşanan olumlu gelişmelere rağmen istihdam oranlarında aynı gelişmenin yaşanamamasının en büyük nedeni, gerçekleşen istihdamsız büyüme oranlarıdır. Kriz nedeniyle kadınlar ve ücretsiz aile işçileri nedeniyle işgücüne katılım oranlarında artışlar yaşanmıştır ancak yaşanan bu artış sağlıklı bir istihdam artışı sonucunu doğurmamaktadır. Özellikle tarım sektöründe yaşanan çözülme neticesinde 157 sanayi sektörünün üretken bir istihdam artışı sağlayamaması, işsizliğin giderek kronik bir hal almasına neden olmaktadır. Tüm dünyada ve Türkiye’de küresel ekonomik krizin olumsuz etkilerini gidermeye yönelik yüksek maliyetli paketler hazırlanarak önlemler alınmaya çalışılmıştır. Alınan önlemlerin ve ekonomide yaşanan belirsizlik ortamının 2009 yılı sonuna doğru etkisini yitirmesiyle tüm dünya genelinde toparlanma sürecine geçilmiş, toparlanmayla birlikte ekonomik göstergelerde düzelmeler yaşanmış ve bu düzelmeler işgücü piyasası göstergelerinde de kendini göstermiştir. Küresel ekonomik krizin istihdam üzerinde neden olduğu olumsuzlukları gidermek için ülkemizde de birçok çalışma yapılmış ve bu konuda istihdama yönelik kanuni düzenlemeler ve teşvikler hazırlanmıştır. Ancak küresel ekonomik kriz öncesi ve kriz sürecinde istihdamda yaşanan sorunları gidermeye yönelik parça parça alınan bu önlemler uzun vadede sistemdeki sorunu çözmeye yeterli değildir. Özellikle uygulamaya konulan istihdam paketinin kapsam açısından dar oluşu, hedef kitlenin tam olarak belirlenememiş olması ve uzun vadede istihdam yaratmaya yönelik sınırlı sayıda kişiye ulaşmış olması, krizin etkisinin azaltılmasına yönelik alınan önlemlerin ne kadar sınırlı kaldığının da bir göstergesidir. Ayrıca Türkiye’de uygulanan mali teşvik paketinin diğer gelişen piyasa ekonomilerinde uygulanan teşvik paketlerinin ortalama büyüklüğüne göre oldukça küçük olduğu da diğer bir gerçektir. Görece daha yüksek bir mali açığa sahip olan ülkemizde istihdam yaratıcı mali önlemlerin kaynaklarının sınırlı olması da, krizin istihdam üzerindeki baskısını azaltmaya yönelik alınan önlemlerin gereken uygulama alanını bulamamasına neden olmaktadır. İşçi kesiminin üzerinde durduğu bir başka konuda İstihdam Paketi ile işsizlik sigortası düzenlemelerine getirilen yeniliklerin, ihtiyaç sahiplerine 158 ulaşmada yetersiz kalması sonucunu doğurmasıdır. İşçi konfederasyonları ve sendikalar ve pek çok diğer işçi kuruluşu, işini kaybetmiş çalışanların fondan yararlanmaya hak kazanabilmesi için konulmuş olan kıstasların çok sıkı olduğu, uygulamanın süresinin çok kısa olduğu ve fona hak kazanamayanlar için devlet desteğinin çok sınırlı ya da tümüyle mevcut olmadığı konusunda görüş bildirmektedirler. Diğer taraftan, harcamaların önemli bir kısmı bölgesel kalkınma amacıyla (Güneydoğu Anadolu Projesi yatırımları için) merkezi bütçeye aktarılmıştır. İŞKUR fonlarından merkezi bütçeye yapılan bu gibi transferler, mevcut fonların kanun tarafından belirlenen alanlar dışında kullanılıyor olması bakımından endişe yaratmaktadır. İstihdam yaratıcı politika önlemlerinin etkinliğinin, yurtiçi ekonominin içinde bulunduğu makroekonomik ortamdan ayrı değerlendirmenin mümkün olmadığı açıktır ve bu sonuçların hiçbiri Türkiye ekonomisinin gösterdiği genel makro performanstan ayrı düşünülemez. Ne yazık ki, Türkiye ekonomisinde 2001 krizi sonrasında etkin olan makroekonomik politikaların geneli, istihdam yaratma taraftarı politikalar değillerdir. Ülkemizde işgücü piyasasında yaşanan yapısal sorunları da kapsayan uzun vadeli önlemlerin alınması gerekmekte ve bu konuda işçi, işveren ve devlet taraflarının bir arada ortaklaşa çalışma yapmalarının daha verimli olacağı düşünülmektedir. 159 KAYNAKÇA ACHARYA, Viral V. etc. ; “A Bird’s-Eye View: Financial Crisis of 2007-2009: Causes and Remedies”, Centre for Economic Policy Research, Şubat, 2009, (Çevrimiçi)http://www.cepr.org/meets/wkcn/1/1716/papers/prol.pdf . AKBIYIK, Nihat, KOÇ, Muzaffer; “Küresel Krizler ve Sosyal Politikalara Etkileri”, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010, ss. 1203-1236. AKDİŞ, Muhammet; Global Finansal Sistem: Finansal Krizler ve Türkiye, İstanbul, Beta Basım, Yayın No 983, İşletme-Ekonomi Dizisi 108, Haziran, 2000. AKGEYİK, Tekin; “Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam Politikası”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 54, Sayı 2, 2004. AKGÜÇ, Öztin; “Kriz Nedeni ve Çıkış Yolları”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı 42, 2009. AKMAN, Cüneyt; “2008 Küresel Ekonomik Krizine Tarihsel ve Teorik Açıdan Bir Yaklaşım”, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010. AKSU, Hayati, EMSEM, Ö. Selçuk, BAŞAR, Selim; “Türkiye’de Bütçe Açıkları ile Nominal ve Reel Faiz Oranları İlişkileri: 1985-2000”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 15, Sayı 1-2, 2001. AKTAN, Coşkun Can; “Monetarizm ve Rasyonel Beklentiler Teorisi ”,İzmir, Anadolu Matbaacılık, Politik İktisat, 2000, (Çevrimiçi)http://www.turkforum.net/420027-monetarizm-rasyonel-beklentilerteorisi.html, 13 Kasım 2011. 160 AKTAN, Coşkun Can, ŞEN, Hüseyin; “Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm Önerileri”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001, (Çevrimiçi)http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktanarastirmalari /toplam-kalite/aktan-sen-ekonomik-kriz.pdf . AKTAN, Coşkun Can; Yeni İktisat Okulları, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2008. AKTÜRK, Faik; “Türkiye’de İşgücü Piyasası, İstihdam ve İşsizlik”, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Dergisi, Yıl 2, Sayı 3, Nisan-Haziran, 1999. AKYÜZ, Yılmaz; Emek-Değer Teorisi ve Nitelikli İşgücü Sorunu, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Yayın No 441, 1980. AKYÜZ, Yılmaz; Üniversitesi Sermaye-Bölüşüm-Büyüme, Basımevi, Ankara 2. Üniversitesi Baskı, Siyasal Ankara, Bilgiler Ankara Fakültesi Yayınları, Yayın No 453, 1980. ALANTAR, Doğan; “Küresel Finansal Kriz: Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme”, Maliye Finans Yazıları, No 81, Ekim, 2008. ALGAN, Neşe, ILDIRAR, Mustafa; Güçlü ve Büyük Türk Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam Politikaları, Ankara, TİSK Yayınları, Yayın No 236, Eylül, 2003. ALTAN, Mikail, BEZİRCİ Muhammet; “Ekonomik Krizlerin KOBİ’ler Üzerine Etkisi: Karaman Örneği”, KOSGEB I. Orta Anadolu Kongresi: KOBİ’lerin Finansman ve Pazarlama Sorunları, Nevşehir, 18-21 Ekim, 2001. ALTUNTEPE, Nihat; “2008 Küresel Krizinin Ülkelerin İstihdam Yapısı Üzerine Etkilerinin Dinamik Bir Analizi”, SDU Vizyoner Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 2009, (Çevrimiçi)http://edergi.sdu.edu.tr/index.php/sduvd/article/viewFile/1372/1460 ANSAL, Hacer v.d. ; Türkiye Emek Piyasasının Yapısı ve İşsizlik, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000. 161 APAK, Sudi, AYTAÇ, Ayhan; Küresel Krizler: Kronolojik Değerlendirme ve Analiz, İstanbul, Avcıol Basım Yayın, 2009. AREN, Sadun; İstihdam-Para ve İktisadi Politika, 10. Baskı, Ankara, Savaş Yayınları, 1992. ARSLAN, Hakan; “Asya Krizi, Rusya Krizi ve Türkiye Krizi”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt 23, Sayı 214, 1998. ARSLAN, İbrahim; “Globalleşme Sürecindeki Finansal Krizlerin Ülke Ekonomilerinde Yarattığı Etkiler”, Mevzuat Dergisi, Yıl 8, Sayı 106, Ekim, 2006. ARSLAN, İbrahim, BOZKURT, Cuma; “Küresel Ekonomik Kriz ve Kapitalizm”, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010. ATAMAN, Berrin Ceylan; “İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar”, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 53, Sayı 1, 1998 ATAMAN, Berrin Ceylan; İşgücü Piyasasının Temel Prensipleri ve İstihdam Politikaları, Ankara, A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, İstihdam ve Danışmanlık Hizmetleri Eğitim Programı, 1999. ATAMAN, Berrin Ceylan; “İşsizlik Sorunu ve Türkiye’nin AB İstihdam Stratejisine Uyumu”, TİSK İşveren Dergisi, Ekim, 2003. ATEŞ, Gürkan; “Borç Yönetim Ofisi ve Türkiye Uygulaması Üzerine Bir Çalışma”, Hazine Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü Araştırma-İnceleme Dizisi, Ekim, 2002. ATO, “Krizler Tarihi Raporu”, ATO Raporları, Nisan, 2005, (Çevrimiçi)http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=276&l=1. Avrupa Birliği Anabilim Dalı; “1998 Dünya Panoraması ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Çevrimiçi)http://www.abegitim.org/balkir/tur/gazete/kategori1/1998dunya_ek o_panorama.pdf . 162 AY, Ahmet, UYSAL, Doğan; Türkiye Ekonomisi: Makroekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri, İstanbul, Çizgi Kitabevi, 2007. AYHAN, Duygu; “Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Finansal Krizler ve Bankacılık Sektörünün Rolü: Türkiye Örneği”, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003. BARAN, Ercüment; “Los Devalüados: Latin Amerika Ülkelerinin Ekonomik Kriz Tecrübeleri ve Krizden Çıkış Yöntemleri”, Ercüment Baran Makaleleri, 3 Temmuz, 2009, (Çevrimiçi)http://www.trustymm.com/ercumen-baranin-makaleleri/115. BASTI, Eyüp; Kriz Teorileri Çerçevesinde 2001 Türkiye Finansal Krizi: Krizin Finans Sektörünün Verimliliğine ve Etkinliğine Etkileri, Ankara, SPK Yayınları, Yayın No 191, 2006. BEKİROĞLU, Cemil; “Türkiye’de İşsizlik Sorununun Çözümlenmesinde Uygulanan Ekonomi Politikalarının Analizi”, İstanbul, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010. BELL, James; “Leading Indicator Models of Banking Crises: A Critical Review”, Financal Stability Review, Bank of England, Yayın No 9, Aralık, 2000. BERBEROĞLU, Bahar; “2008 Global Krizinin Türkiye ve Avrupa Birliği’ndeki Etkilerinin Kümeleme Analizi İle İncelenmesi”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 11, Sayı 1, 2011. BİÇERLİ, M. Kemal; İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No 1563, 2004. BİÇERLİ, M. Kemal; Çalışma Ekonomisi, 3. Baskı, İstanbul, Beta Yayınları, Şubat, 2005. BULUTOĞLU, Kenan; Yöresel ve Küresel Para Krizleri: Dünya Kazan Ben Kepçe 2, İstanbul, Batı Türkeli Yayıncılık, 2002. 163 BURHAN, Vildan, MUSTAFAOĞLU, Zafer; Rusya Krizi ve Türkiye Üzerine Muhtemel Etkileri, Ankara, DPT Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü, Konjonktür Dairesi Başkanlığı, Şubat, 1998, (Çevrimiçi)http://ekutup.dpt.gov.tr/dunya/rusya.pdf . Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele (KADİM) Projesi, Ankara, ÇSGB, Ekim, 2006. ÇARIKÇI, Emin; “Türkiye’de Ekonomik Gelişmeler: 2008-2011”, Çankaya Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, 14 Nisan, 2011, (Çevrimiçi) carikci.cankaya.edu.tr. DANACI, Cem, CEYHAN, Mehtap; “Küresel Finansal Krizin Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelere Etkileri ve Krizden Çıkış Politikaları”, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010. DELİCE, Güven; “Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 20, OcakHaziran, 2003. DEMİR, Faruk v.d. ; ABD Mortgage Krizi, BDDK Çalışma Tebliği, Sayı 3, Ağustos, 2008. DEMİR, Ömer; Kurumcu İktisat, Ankara, Vadi Yayınları, Temmuz, 1996. DİNLER, Zeynel; İktisada Giriş, 9. Baskı, Bursa, Ekin Yayınevi, 2003. DİRİMTEKİN, Halil; Makro İktisat, İstanbul, Bizim Kitabevi, 1981. DPT; Orta Vadeli Program: 2010-2012, Ankara, DPT Müsteşarlığı, 2009. DPT; Orta Vadeli Program: 2011-2013, Ankara, DPT Müsteşarlığı, Ekim, 2010. DÜĞER, İsmail Hakkı, DULUPÇU, Murat Ali; İktisada Giriş, İstanbul, Graphics Yayınları, 2000. 164 EĞİLMEZ, Mahfi; Küresel Finans Krizi, 6. Baskı, İstanbul, Remzi Kitabevi, Ocak, 2010. EKİNCİ, Hasan, İZCİ, Ferit; “Kriz Yönetiminde İnsan Kaynaklarına Psikolojik Desteğin Önemi ve Kayseri Tekstil Sektöründe Bir Araştırma”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2006. ERDOĞAN, Bülent; “Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizler ve Finansal Kriz Modelleri”, Kahramanmaraş, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Şubat, 2006. ERDÖNMEZ, Pelin Ataman; “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”, Türkiye Bankalar Birliği Bankacılar Dergisi, Sayı 68, Mart, 2009. EREN, Aslan, SÜSLÜ, Bora; “Finansal Kriz Teorileri Işığında Türkiye’de Yaşanan Krizlerin Genel Bir Değerlendirmesi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, Eylül-Ekim, 2001, ss. 662-674, (Çevrimiçi)http://www.econturk.org/Turkiye.htm. ERGİ, Mustafa; “Dünya’da ve Türkiye’de Krizin Anatomisi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001. ERGÜN, Kazım; “Ekonomik Krizin Çalışanlara ve Emeklilere Yansıması”, Türk-İş Dergisi, Sayı 382, Kasım-Aralık, 2008. ss. 52-54. 165 ERHEL, Cristine, vd.; “Job Opportunities for the Hard-to-place”, Ed. Günther Schimid-Jacqueline O’Reilly-Klaus Schömann, Cambridge, International Handbook of Labour Market Policy and Evaluation, 2006, ss. 277-307, (Çevrimiçi)http://books.google.com.tr/books?id=3eBhkEXdPl8C&pg=PA277& lpg=PA277&dq=Christine+Erhel+Job+Opportunities+for+the+Hard-toplace&source=bl&ots=eKXVWC2BGF&sig=trzl82SqmPsdykXooVdd7W9FH_ 4&hl=tr&ei=KsXjToaYDcGnsAa14MGcCQ&sa=X&oi=book_result&ct=result& resnum=1&sqi=2&ved=0CCAQ6AEwAA#v=onepage&q=Christine%20Erhel %20Job%20Opportunities%20for%20the%20Hard-to-place&f=false. EROĞLU, Ömer, ALBENİ, Mesut; Küreselleşme Ekonomik Krizler ve Türkiye, Isparta, Bilim Kitabevi, 2002. ERSEL, Birsen; Türkiye’de İşsizlik ve İşsizlik Sigortası, İstanbul, Dilek Ofset Matbaacılık, 1999. EYÜBOĞLU, Dilek; 2001 Krizi Sonrasında İşsizlik ve Çözüm Yolları, Ankara, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, Yayın No 674, 2003. GAZİYEVİ, Lenura; “Ekonomik Kriz Ortamında Firmaların Pazarlama Stratejilerindeki Değişiklikler ve Bir Araştırma”, İstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010. GEDİKLİ, Ayfer; “Finansal Kriz Riskini Azaltabilecek Küresel Mali Araçlara Yönelik Ortak Karar Alma Problemleri ve Olası Çözümler”, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2009. GEDİZ, Burcu, YALÇINKAYA, M. Kaya; “Türkiye’de İstihdam-İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik Yaklaşımı”, Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Sayı 6, 2000, (Çevrimiçi)https://sites.google.com/site/paribustr/gediz3.doc?attredirects=0. 166 General Government Division; Mexico’s Financial Crisis: Origins-AwarenessAssistance and Initial Efforts to Recover, United States General Accounting Office, Washington, D.C. , Şubat, 1996. GÖÇER, İlhan; “İstihdam Hizmetlerinin Çeşitlendirilmesi ve Özel İstihdam Acenteleri”, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) İşveren Dergisi, Cilt XXXVII, Sayı 6, Mart, 1994 GÖK, Mehmet; İşgücü Piyasası ve KOBİ’ler, Ankara, Roma Yayınları, Yayın No 12, 2004. GUP, Benton E. ; Too Big To Fail: Policies and Practices in Government Bailouts, U.S.A. , Praeger Publisher, 2004, (Çevrimiçi)http://books.google.com.tr/books?id=oeaULhGPl2UC&pg=PA29&l pg=PA29&dq=Too+Big+to++Be#v=onepage&q&f=false. GÜÇERİ, Şinasi; Türkiye Ekonomisinin Yapısal Meseleleri ve Bir Çözüm Modeli, İstanbul, İrfan Yayıncılık, 1993. GÜLOĞLU, Bülent, ALTUNOĞLU, Ender; “Finansal Serbestleşme Politikaları ve Finansal Krizler: Latin Amerika, Meksika, Asya ve Türkiye Krizleri”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No 27, Ekim, 2002. GÜNAL, Mehmet; “Krizler, IMF’nin Rolü ve Türkiye”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001. GÜNDOĞAN, Naci, BİÇERLİ, M. Kemal; Çalışma Ekonomisi, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2008. GÜNEY, Alptekin; “İşsizlik, Nedenleri, Sonuçları ve Mücadele Yöntemleri”, Kamu-İş Dergisi, Cilt 10, Sayı 4, 2009. GÜRLER, Arslan Zafer; Ekonomi: Ticaret ve Turizm Öğretimi Okulları İçin, İstanbul, MEB Yayınları, 2000. GÜRSEL, Seyfettin v.d. ; Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal Yapısı ve İşsizlik, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 381, Aralık, 2004. 167 HENDERSON, Callum; Asya Çöküyor: Asya Krizi ve Sonrası, Çev. Meral Günenç, İstanbul, Alfa Yayınları, Yayın No 592, Dizi No 014, Ocak, 2000. HESAPÇIOĞLU, Muhsin; İnsan Kaynakları Yönetimi ve Ekonomisi, İstanbul, Beta Yayınevi, 1994. HUNT, E. K. ; İktisadi Düşünce Tarihi, Çev. Müfit Günay, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, Temmuz, 2005. ILO; Global Employment Trends 2011: The Challenge of A Job Recovery, Geneva, International Labor Office, 2011. IMF; World Economic Outlook, ABD, IMF Multimedia Services Division, Ekim 2010-Nisan 2011. IŞIK, Nihat, CEYLAN, Onur; “Küresel Krizin İstihdam Üzerindeki Etkileri: Karaman İli Örneği”, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Yıl 12, Sayı 19, 2010. IŞIK, Sayım, DUMAN, Koray, KORKMAZ, Adil; “Türkiye Ekonomisinde Finansal Krizler: Bir Faktör Analizi Uygulaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı 1, 2004. IŞIKDAĞ, Deren; “Türk Hukukunda Ekonomik Krizin Hizmet Akdine Etkisi", İstanbul, Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2009. İNAN, E. Alpan; “Arjantin Krizinin Sebepleri ve Gelişimi”, Türkiye Bankalar Birliği Bankacılar Dergisi, Yıl 13, Sayı 42, Eylül, 2002. İPEKER, Melih; “Türkiye Cumhuriyet Bankası’nın Finansal Sistem İstikrarının Sağlanmasındaki Rolü”, Ankara, TCMB Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü Uzmanlık Yeterlilik Tezi, 22 Mart, 2002. İŞKUR; 3. Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, İŞKUR Çalışma Raporları, 2005. 168 İŞKUR; 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, İŞKUR Çalışma Raporları, Kasım, 2009. İŞKUR; Aralık 2009 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri, 2009. İŞKUR; Aralık 2010 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri, 2010. İŞKUR; Nisan 2011 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri, 2011. İZMEN, Ümit v.d. ; 2006 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi: İstikrardan Sürdürülebilir Büyümeye, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 141, Aralık, 2005. İZMEN, Ümit v.d. ; 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 497, Aralık, 2009. KALKAN, Sarp, DİNÇÇAĞ, Ayşegül; “Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme”, TEPAV, Mart, 2011, ss. 1-6. KAMA, Fatma Ebru; “2008 Global Finansal Krizi ve KOBİ’lere Etkisi”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009. KANSU, Aydan; Türkiye 1994 ve 2001 Krizleri: Döviz Kuru Sistemleri-Döviz Krizleri, İstanbul, Derin Yayınları, 2004. KAPAR, Recep, “Aktif İşgücü Piyasası Politikaları”, İstanbul, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 55, 2006. KARABIYIK, Lale E. ; “Kriz ve Bankacılık”, Ekonomi Başak Dergisi, Ankara, Ziraat Bankası Yayını, Yıl 25, Ocak-Haziran, 2001. 169 KARAÇOR, Zeynep; “Öğrenen Ekonomi Türkiye: Kasım 2000-Şubat 2001 Krizinin Öğrettikleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 16, Aralık, 2006. KARADENİZ, Oğuz; “Türkiye’de Kayıt Dışı İşçilik ve Nedenleri”, Ekonomik Durum Dergisi, Güz Sayısı, 1999. KARAGÖL, Erdal Tanas, AKGEDİK, Tekin; “Türkiye’de İstihdam Durumu: Genel Eğilimler”, Seta Analiz, Sayı 21, Mayıs, 2010. KARLUK, S. Rıdvan; “Küresel Dünya’da Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001. KASALAK, Murad Alpaslan; “Avrupa Birliği’ndeki İstihdam Stratejileri İle Türkiye’deki İstihdam Stratejilerinin Süleyman Demirel Ekonomik Anlamda Üniversitesi Karşılaştırılması”, Sosyal Bilimler Isparta, Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007. KAYA, Yasemin Türker; “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma: Arjantin Örneği”, Ankara, BDDK Mali Sektör Politikaları Dairesi Çalışma Raporları, Sayı 2, 2002. KILIÇ, Cem; “Türkiye’de İşsizlik ve Avrupa İstihdam Stratejisi”, TİSK İşveren Dergisi, Ekim, 2003, (Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=808&id=48. KINDLEBERGER, Charles P. ; Cinnet-Panik ve Çöküş: Mali Krizler Tarihi, İstanbul, Skala Yayıncılık, 2004. KİBRİTÇİOĞLU, Aykut; “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler,1969-2001”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, EylülEkim, 2001, ss. 174-182, (Çevrimiçi)http://129.3.20.41/eps/mac/papers/0401/0401008.pdf. 170 KİBRİTÇİOĞLU, Aykut; “Küresel Finans Krizinin Türkiye’ye Etkileri”, Ankara, Konrad Adenauer Vakfı Sosyal Piyasa Ekonomisi ve İslâm’daki Algınaşı Çalıştayı, Eylül, 2010. KORAY, Meryem; Avrupa Toplum Modeli, 2. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2005. KOYUNCU, Murat, ŞENSES, Fikret; “Kısa Dönem Krizlerin Sosyoekonomik Etkileri: Türkiye, Endonezya ve Arjantin Deneyimleri”, Economic Research Center Working Papers in Economics, 04/13, Ekim, 2004. KÖKLÜ, Aziz; Makro İktisat, 2. Baskı, Ankara, S Yayınevi, 1967. KÖKOCAK, Kadir; “Kamu Ekonomisinin Hareket Alanı ve Teorik Yaklaşımlar”, Mevzuat Dergisi, Yıl 8, Sayı 91, Temmuz, 2005. KRUGMAN, Paul; “The Myth of Asia’s Miracle”, Foreign Affairs Article, KasımAralık, 1994. KRUGMAN, Paul; Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Çev. Neşenur Domaniç, 6. Baskı, İstanbul, Literatür Yayınları, Şubat, 2010. KUMAŞ, Handan; İşsizliğin Psiko-Sosyal Boyutu ve Çalışma Yaşamına İlişkin Değerler Üzerindeki Etkileri, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı 4, 2001. KUMLU, Mustafa; “Küresel Kriz ve İşsizliğe Yansımaları”, TİSK İşveren Dergisi, Aralık, 2008, (Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2238&id=106. KURT, Hakan; “Küresel Kriz ve Ülkelerin Aldığı Tedbirler”, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Çerçeve Dergisi, Yıl 17, Sayı 50, Mart, 2009. KÜBALI, Volkan; “1994-1995 Meksika Krizi”, Kamu Yönetimi Dünyası Dergisi, Yıl 1, Sayı 11, Ağustos, 2000. 171 KÜÇÜK, C. Tanıl; “Küresel Kriz ve İşsizlik”, TİSK İşveren Dergisi, Aralık, 2008, (Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2240&id=106 . LİN, Justin Yifu; “Policy Responses to the Global Economic Crisis”, World Bank Institute, Development Outreach Review, December, 2009, (Çevrimiçi)http://siteresources.worldbank.org/WBI/Resources/213798125996 8479602/outreach_lin_dec09.pdf. LORDOĞLU, Kuvvet, ÖZKAPLAN, Nurcan, TÖRÜNER, Mete; Çalışma İktisadi, İstanbul, Beta Yayıncılık, 1999. Maliye Bakanlığı; Yıllık Ekonomik Rapor 2010, Ankara, Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı, 2010. MÜSİAD; 2009 Türkiye Ekonomisi: Küresel Kriz Yeni Dersler, Ed. İbrahim Öztürk, İstanbul, MÜSİAD Ekonomik Danışma Kurulu Araştırma Raporları, 2009. MÜTEVELLİOĞLU, Nergis, IŞIK, Sayım; “Türkiye Emek Piyasasında Neo-liberal Dönüşüm”, Kürselleşme-Kriz ve Türkiye’de Neo-liberal Dönüşüm, Der. Nergis Mütevellioğlu ve Sinan Sönmez, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009. NARİN, Müslüme, ÖZER, Aslı; “Küresel Krizin Reel Sektör Üzerine Etkileri: Türkiye İmalat Sanayi”, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010. OCAMPO, Jose Antonio; “Recating The International Financial Agenda”, International Capital Markets: Systems in Transition, Oxford University Pres. , New York, May, 2002. OKTAY, Ertan; Makro İktisat-Teorisi ve Politikası, 4. Baskı, İstanbul, Maltepe Üniversitesi Yayınları, Kasım, 2006. 172 ONARAN, Özlem; “Türkiye’de Yapısal Uyum Sürecinde Emek Piyasasının Esnekliği”, Ankara, Birikim Yayınları, Toplum ve Bilim Dergisi, Sayı 86, 2000. ÖCAL, Tezer; Makro İktisat, 2. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, 2005. ÖNDER, İzzettin; “Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, Eylül-Ekim, 2001. ÖNSAL, Naci; İstihdam (Ders Notları), Ankara, Kamu-İş Yayınları, 1993. ÖZ, Cihan Selek, ÖZDEMİR, Yasemin; “Türkiye’de İnsan Kaynakları Faaliyetlerinde Özel İstihdam Bürolarının Yeri”, 13. Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Mayıs, 2005, (Çevrimiçi)http://www.sosyalsiyaset.net/documents/ozel_istihdam_burolari.ht m#_ftnref1. ÖZ, Sumru; “Kriz ve İşsizlik: Başarı Örnekleri ve Çözüm Önerileri”, TÜSİAD-Koç University Economic Research Forum Working Paper Series, Working Paper 1024, Ağustos, 2010. ÖZBİLEN, Şevki; “Küresel Mali Kriz ve IMF Politikalarının Ulusal Mali Sisteme Etkileri”, Finans Dünyası, Sayı 132, Aralık, 2000, (Çevrimiçi)http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/sevki1.pdf. ÖZDEMİR, Süleyman, ERSÖZ, Halis Yunus, SARIOĞLU, Halil İbrahim; İşsizlik Sorununun Çözülmesinde KOBİ’lerin Desteklenmesi, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın No 45, 2006. ÖZEL, Saruhan; Global Dengesizliklerin Dengesi: Ne Kadar Sürdürülebilir? Nasıl Sonuçlanır? , İstanbul, Alfa Yayınları, Ekim, 2008. ÖZGÜL, Ahmet Turan; “2008 Küresel Krizinin Emek Piyasalarına Etkileri”, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2011. ÖZGÜVEN, Ali; İktisat Bilimine Giriş, 9. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2011. 173 ÖZKAN, F. Gülçin; “Küresel Mali Kriz: Makroekonomik Bir Yaklaşım”, BDDK 8. Kuruluş Yıl Dönümü Konferansı Konuşmalar ve Makaleler, İstanbul, 29 Ağustos, 2008. ÖZTÜRK, Mustafa; “Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları ve Ekonomik Krizler (2000-2010)”, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010. PARASIZ, İlker; Modern Ansiklopedik Ekonomi Sözlüğü, Bursa, Ezgi Kitabevi, 1999. PARASIZ, İlker, BİLDİRİCİ, Melike; Modern Emek Ekonomisi, Bursa, Ezgi Kitabevi, 2002. PARASIZ, İlker, vd.; İktisat Teorisi, Ed. Nüvit Oktay, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2000 PEKİN, Tevfik; Makro Ekonomi: Para-Milli Gelir-İstihdam, İzmir, Bilgehan Yayınevi, 1996. RODRİK, Dani; “Trade Rout: Reform in Argentina, Take Two”, The New Republic, 14 January, 2002, (Çevrimiçi)http://www.tnr.com/article/trade-rout. SAPANCALI, Fuat; “Türkiye’de İşgücü Piyasası, Sorunlar ve Politikalar”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt 21, Sayı 2-3, Kasım 2007-Şubat 2008. SATLIGAN, Nail; Marksist İktisat El Kitabı, 2. Baskı, İstanbul, Yordam Yayınları, Yayın No 45, 2009. SAVAŞIR, Rebii; Türkiye ve AB Ülkelerinde Küçük ve Orta Boyutlu İşletmeler Açısından İstihdam Politikaları, Ankara, Kamu-İş Yayınları, 1999. SAY, Jean Baptiste; Letters to Thomas Robert Malthus on Political Economy and Stagnations of Commerce, Londra, George Harding’s Bookshop, 1936. 174 SAYIN, Ali Kemal; Emek Piyasasında Aracılık ve Özel İstihdam Büroları, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) Yayınları, 2002. SERİN, Vildan v.d. ; İstihdam Perspektifinde AB Sürecinde Türk Tarımının Genel Sorunları ve Çözüm Önerileri, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın No 34, 2007. SESRİC; Sesric Monthly Reports On The Current Global Financial Crisis, Ankara, Organisation of The Islamic Conference – Statistical, Economic and Social Research and Training Centre For Islamic Countries, Mayıs, 2009. SEYREK, İsmail, MIZIRAK, Zekeriya; “Faiz Teorileri Üzerine Bir İnceleme: Finansal İstikrarsızlık Hipotezinin Temel Dayanağı”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, 2009. SEYYAR, Ali; “Küresel Krizin Etkileri Karşısında Aktif Sosyal Politikaların Önemi”, Kamu’da Sosyal Politika Dergisi, Yıl 3, Sayı 8, Ocak, 2009. SNOWER, Dennis J.; “Evaluating Unemployment Policies: What Do The Underiying Theories Tell Us?”, Ed. Dennis J. Snower-Guillema De La Dehesa, Cambridge-UK, Cambridge University Press, Unemployment Policy: Government Options For The Labour Market, 1997. SOHLMAN, Asa, TUMHAM, David; “What Can Developing Countries Leam From OECD Labour Market Programmes and Policies?”, Brüksel, OECD Development Center Technical Paper, 1994. SÖNMEZ, Cahit; “Küresel Krizin Çıkış Kaynağı: Mortgage Kredileri”, Güncel Ekonomik Sorunlar: Global Kriz, Ed. Sadi Uzunoğlu, İstanbul, Literatür Yayınları, Yayın No 581, Nisan, 2009. SUSAM, Nazan, BAKKAL, UFUK; “Kriz Süreci Makro Değişkenleri ve 2009 Bütçe Büyüklüklerini Nasıl Etkileyecek?”, Maliye Dergisi, Sayı 155, TemmuzAralık, 2008. 175 ŞEN, Ali, SARAY, Mehmet Ozan; “Küresel Krizler ve Gelişmekte Olan Ülkeler: İstikrar İçinde Büyümenin Zorlukları Nasıl Aşılır?”, Malatya, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Nisan, 2010. SWEEZY, Paul M.; Kapitalist Gelişme Teorisi, Çev. Gülsün Akalın, İstanbul, Kaldelon Yayınları, 2007. TANRIKULU, Sevim Baykan v.d. ; Ekonomik Rapor 2008, Ankara, TOBB Yayınları, 2009. TANRIKULU, Sevim Baykan v.d. ; Ekonomik Rapor 2009, Ankara, TOBB Yayınları, Yayın No 110, 2010. TCMB; Enflasyon Raporu 2011-II, TCMB Enflasyon Raporları, Ocak, 2011. Tekstil İşveren Sendikası, “Krize Karşı Alınan 36 Önlem, Tekstili Hasta Yatağından Kaldırmaya Yetmedi”, Tekstil Sanayi İşveren Sendikası, (Erişim)http://www.tekstilisveren.org/ttsis//index.php?option=com_content&ta sk=view&id=431&Itemid=1. Temel Kavramlar; (Erişim)http://www.ekodialog.com/isletme_ekonomisi/temel_kavramlar.html. TEMİZ, Hasan Ejder; Küreselleşmenin Sosyal Boyutları ve Türkiye Açısından Etkileri, Ankara, Birleşik Metal İş Sendikası Yayınları, 2004. TEPAV; “Küresel Krizden Çıkış Arayışları: G-20 Zirvesinde Türkiye Ne Yapmalı?”, TEPAV Küresel Kriz Çalışma Grubu, Ankara, 2008. TIKTIK, Ahmet; “Kayıt Dışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik”, TİSK İşveren Dergisi, Ağustos, 2004, (Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=1020&id=58. TİSK; Küresel Krize Karşı Alınması Gereken Tedbirler, TİSK Danışma Konseyi Raporu Özel Eki, Cilt 47, Sayı 5, 2009. 176 TİSK; “İşsizlikle Mücadele: Ülke Uygulamaları ve Türkiye İçin Öneriler”, TİSK Yayınları, Yayın No 302, Aralık, 2009, (Çevrimiçi) http://www.tisk.org.tr/yayinlar.asp?sbj=ic&id=3114. TOP, Coşkun; “Küresel Krizin Gelir Dağılımı ve İşsizlik Üzerine Etkileri”, İzmir, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010. TOPRAK, Metin; “Yükselen Piyasalarda Finansal Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001. TOSUNER, Ayhan; “Finansal Krizler ve Kırılganlık: Türkiye İçin Bir Erken Uyarı Sistemi Denemesi”, İktisat-İşletme ve Finans Dergisi, Cilt 20, Sayı 235, Ekim, 2005. TURGUT, Ahmet; “Türleri, Nedenleri ve Göstergeleriyle Finansal Krizler”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt 20, Sayı 4-5, Kasım 2006-Şubat 2007. TÜİK; 1988-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul. TÜİK, 2005-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul. TÜİK; 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul. TÜİK; 2009-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri, (Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul. TÜLAY, Burçak, ERDÖNMEZ, Pelin Ataman; “Küresel Krizlere Yeni Yaklaşımlar”, Türkiye Bankalar Birliği Bankacılar Dergisi, Sayı 31, Aralık, 1999. Türk-İş, “Ekonomik Krize Karşı Önlemler Raporu II”, Türk-İş Dergisi, Sayı 382, Kasım-Aralık, 2008. 177 Türkiye Kamu-Sen; İstihdam-İşsizlik ve Ücret Sorunlarına Çözüm Arayışı, Ankara, Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Yayınları, No 10, 2004. TÜSİAD; Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İşsizlik, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 354, Aralık, 2002. UÇKAN, Banu; “Küreselleşme ve Devleti İş Piyasasındaki Rolü”, Çimento Endüstrisi İşverenler Sendikası Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Mart, 1998, (Çevrimiçi) http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/1mak982.htm. ULUATAM, Özhan; Makro İktisat, 8. Baskı, Ankara, Savaş Yayınları, 1995. UNAY, Cafer; Makro İktisat, 6. Baskı, Bursa, Ekin Kitabevi, 1996. URAL, Mert; “Finansal Krizler ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 18, Sayı 1, 2003. USTA, Erhan; “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisinin Orta Vadeli Perspektifi”, İstanbul Üniversitesi II. Çalışma Ekonomisi ve Yönetim Kongresi, Mart, 2010. UYGUR, Sevil v.d. ; Ekonomik Rapor 2010, Ankara, TOBB Yayınları, Yayın No 135, 2011. ÜLGENER, Sabri F. ; Milli Gelir-İstihdam ve İktisadi Büyüme, 7. Baskı, İstanbul, Der Yayınları, 1991. ÜNAL, Ali, KARA, Hüseyin; Küresel Kriz ve Türkiye, İstanbul, Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi, Şubat, 2009. ÜNSAL, Erdal; Makro İktisat, 7. Baskı, Ankara, İmaj Yayınları, 2007. ÜSTÜNEL, Besim; Makro Ekonomi, 5. Baskı, İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1990. VARÇIN, Recep; İstihdam ve İşgücü Piyasası Politikaları, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2004. 178 VOYVODA, Ebru; “Neo-Liberal Dönüşüm, Kriz ve Emek”, Eğitim-Toplum-Bilim Dergisi, Cilt 7, Sayı 27, 2009. YAŞIN, Dilek; Türkiye’de Büyüme-Gelir Dağılımı ve İşsizlik Arasındaki İlişkinin Analizi (1987-2009): Büyüme Daha Adil Gelir Dağılımını Getirdi mi? İşsizliği Azalttı mı? , İzmir, TCMB Öğrenci Tebliğleri, 2010. YAY, Gülsün Gürkan; “1990’lı Yıllardaki Finansal Krizler ve Türkiye Krizi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, 2001, ss.1234-1248, (Çevrimiçi)http://www.gulsunyay.com/portal/documents/files/yeniturkiye2.pdf. YAY, Turan, YAY, GÜRKAN, Gülsün, YILMAZ, Ensar; Küreselleşme Sürecinde Finansal Krizler ve Finansal Düzenlemeler, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın No 47, 2001. YELDAN, Erinç; “İstihdamsız Büyüme, Esnek İşgücü ”, Ekonomi Politik, Şubat, 2010, (Çevrimiçi)http://www.bilkent.edu.tr/~yeldane/Yeldan251_24Sub10.pdf. YELDAN, Erinç; “Global Crisis and Turkey: A Macroeconomic Assessment of the Effects of Fiscal Stimulus Measures on Employment and Labour Markets”, Crisis And Turkey: Impact Analysis of Crisis Response Measures-ILO, Ankara, Aralık, 2010. YILAYAZ, Nagihan; “2008 Küresel Finansal Krizinin Türk Kamu Maliyesine Etkileri”, Afyonkarahisar, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2011. YILDIRIM, Kemal, KARAMAN, Doğan; Makro İktisat, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Eğitim-Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, Yayın No 145, 2001. YILDIRIM, Oğuz; “Türk Bankacılık Sektöründe Yaşanan Finansal Krizler (19802002): Nedenleri, Sonuçları ve Ekonomik Etkileri”, İktisat Dergisi, İstanbul Üniversitesi İFMC Yayın Organı, 2004. 179 YILDIRIM, Süreyya; “2008 Yılı Küresel Ekonomi Krizinin Dünya ve Türkiye Ekonomisine Etkileri”, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Yıl 12, Sayı 18, 2010. YILMAZ, Derya, GAYĞUSUZ, Filiz; “2008 Krizinin Yeni Global Ekonomik Yapı Üzerine Etkileri”, Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası Davraz Kongresi, Küresel Diyalog: VIII. Oturum, Isparta, 24-27 Eylül, 2009, (Çevrimiçi)http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/kalkinma/kalkinma39.pdf. YILMAZ, Durmuş; “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisine Etkileri: Nasıl Başladı, Hangi Aşamadayız?”, Ankara, TCMB Başkan Konuşma ve Sunumları, Aralık, 2008. YILMAZ, Durmuş; “Küresel Kriz, Etkileri ve Para Politikası Uygulamaları”, TCMB Başkan Konuşma ve Sunumları, İstanbul, Mart, 2009. ZAİM, Sabahaddin; Çalışma Ekonomisi, 9. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1992. ZELKA, Mehmet; “İstihdam ve İşsizlik”, Yeni Türkiye Dergisi, Türkiye Ekonomisi II, Yıl 5, Sayı 28, Temmuz-Ağustos, 1999. 180 ÖZET GÖKALP, Pelin. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Türkiye’de İstihdam Üzerindeki Etkileri, Tezli Yüksek Lisans, Ankara, 2011. Bu çalışmanın amacı, 2008 küresel ekonomik krizinin Türkiye’de istihdam yapısında ortaya çıkarmış olduğu etkileri incelemektir. Bu amaçla, öncelikle ekonomik kriz kavramı ele alınmıştır. Küresel ekonomik krizin oluşmasına yol açan nedenler analiz edildikten sonra, istihdam ve işsizlik kavramsal olarak incelenmiştir. Küresel ekonomik krizin dünya genelinde ve Türkiye’de işsizlik oranlarını çok dramatik bir şekilde yükselttiği, aynı zamanda, zaten bozuk olan istihdam yapısını daha da bozduğu tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: 1. Ekonomik Kriz 2. Küresel Kriz 3. İstihdam 4. İşsizlik 5. Türkiye 181 ABSTRACT GOKALP, Pelin. The Effects of 2008 Global Economic Crisis On Employment in Turkey, Thesis of Master, Ankara, 2010. The purpose of this study is observation of the effects of global economic crisis in 2008 on the employment structure of the Turkey. In this purpose, first, the concept of economic crisis have been analyzed. After causes of the global crisis were analyzed, examining concept of employment and unemployment. Unemployment rates have raised dramatically nearly all over the words and in Turkey, as a result of the global economic crisis. At the same period, employment structure, which was already bad, worsened. Key Words: 1. Economic Crisis 2. Global Crisis 3. Employment 4. Unemployment 5. Turkey