TBMM B:30 18 . 1 2 . 2008 O: 4 Sayın Başkan, değerli üyeler; hepimizin bildiği gibi, küresel ekonomide son, muhtemelen, yüzyılın en büyük krizlerinden birisi yaşanmakta ve bu nedenle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik göstergeler olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Geleceğe yönelik belirsizliklerin ve kredi faiz oranlarının arttığı bir ortamda büyümenin yavaşlaması son derece doğaldır. Bu sadece Türkiye'ye de özgü değildir. Aslında bu yılın ikinci çeyreğinden itibaren baktığınız zaman, birçok gelişmiş ülkenin resesyona ikinci çeyrekten itibaren girdiğini görüyorsunuz. Hem Avmpa bölgesi hem Amerika hem Japonya böyle bir durumda ve hatta gelişmekte olan ekonomilerde de çok ciddi bir daralma süreci başlamış gibi. Örneğin, kasım ayında Rusya'ya bakarsanız, sanayi üretimi yüzde 10,8 düştü yıllık bazda. Hadi Rusya diyelim ki birtakım sorunları var, ki aslında Rusya'nın durumu son derece sağlam, çünkü 65 milyar dolarlık bütçe fazlası var bu sene, 85 milyar dolarlık cari fazlası var ve borcunun millî gelire oranı sadece yüzde 5,7. Bu krizin başlangıcında da 550-600 milyar dolar civarında da rezervi vardı. Gerçi son iki aydır 100 milyar dolardan fazlasını harcadı, yani para biriminin değer kaybetmesini engellemek için. Ama onu bir kenara bırakalım. "BRIC" dediğimiz, yani Çin, Hindistan, Brezilya ve içine Rusya'yı da alırsanız, bu ülkelerde bile kasım ayında sanayi üretimi yüzde 8,7 daralmıştır. Ortalama olarak konuşuyorum. Onun için bu Türkiye'ye özgü değildir. Yalnız şunu da belirtmekte fayda görüyorum: Türkiye ekonomisini özellikle kamu maliyesinde sağlanan disiplin ve bankacılık sektöründe geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirdiğimiz yeniden yapılandırma sayesinde bundan önceki dönemlerle kıyaslanmayacak kadar bence Türkiye bir dayanıklılık, bir direnç içerisindedir. Türkiye ekonomisinin, uyguladığımız politikalar neticesinde sağlanan kazanımlann, tüm dünya ekonomilerini etkileyen krizin olumsuz etkilerinin sınırlı kalmasında etkili olduğunun mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Tabii, küresel ekonomik krizin ulaştığı boyut ve Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisiyle olan entegrasyonunu dikkate aldığınız zaman, millî gelir artış hızı 2009 yılında da uzun vadeli yani uzun dönem ortalamasının oldukça altında seyredeceği de açıktır. Değerli milletvekilleri, gıda ve enerji fiyatlarındaki artış birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de enflasyonun yükselmesine neden olan birincil faktör olmuştur. 2008 yılının ilk yarısındaki gelişmeler dikkate alınarak temmuz ayında enflasyon hedefi 2009 ve 2010 yılları için sırasıyla yüzde 7,5 ve yüzde 6,5 olarak revize edilmiş, 2011 yılı için ise yüzde 5,5 olarak belirlenmiştir. Ancak tabii ki son dönemde, son aylarda gerek emtia fiyatlarındaki düşüş gerekse tabii ki talebin zayıf olması muhtemelen önümüzdeki dönemde enflasyonu bu hedefler doğrultusunda aşağıya çekmeye yardımcı olacaktır. Dolayısıyla 2009 yılı hedefinin gerçekleştirilebilir bir hedef olduğu kanısındayız. Değerli milletvekilleri, küresel ekonomideki yavaşlama neticesinde dünya ticaret hacmi büyümesinde öngörülen gerileme önümüzdeki dönemde dış ticaret hacmimizi de azaltacak bir unsur olarak önümüze çıkıyor. Dış ticaret hacmimizdeki daralmayla birlikte tabii ki cari işlemler açığı da daha düşük seviyelere gerileyecektir. îç talepteki daralmaya bağlı olarak ithalatımızda gerileme olmaktadır. İhracatımızda ise ilk etapta dış talep daralması sonucunda bir gerileme olmakla birlikte, önümüzdeki dönemde bir toparlanma bekliyoruz. Nitekim önemli bir pazarımız olan euro bölgesine coğrafi yakınlığımız bizi Çin gibi, Hindistan gibi ülkelere göre daha avantajlı kılmaktadır. Ayrıca son dönemlerde yapılan yatırımlarla şirketlerimizin rekabet gücü ve ürün portföyü artmış ve ihracatımız yeni pazarlara yönelmiştir. Örneğin 2000 yılına geri giderseniz Türkiye o yıllarda 174 pazara veya ülkeye ihracat yapıyordu, bu senenin ortası itibanyla 218 pazar veya ülkeye ihracat yapıyor ve benzer şekilde ürün çeşitlendirmesinde olsun, öbür konularda olsun Türkiye aslında dış talebe karşı duyarlılığını bir ölçüde de olsa, geçmişle karşılaştırıldığı zaman, daha düşük bir seviyeye çekmiştir. Örneğin eskiden ilk beş pazanmız yani en büyük beş ihracat pazanmız, toplam ihracatımızın yüzde 50'sini oluştururken şu anda yüzde 34'ünü oluşturuyor. Veya mesela Avrupa Bölgesi, Avrupa Birliği daha doğrusu Türkiye ihracatının yüzde -399-