Makaleyi İndir

advertisement
Yrd.Doç.Dr. Ertan BECEREN
Süleyman Demirel Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
İktisat Bölümü
Tel:0246 2113023
E-posta: ertanbeceren@sdu.edu.tr
Asena Gizem GENÇ
Süleyman Demirel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Tel: 0535 9620787
E-posta :gencasenagizem@gmail.com
DÜNYA KRİZLERİ VE İZDÜŞÜMLERİ
*Yrd.Doç.Dr. Ertan BECEREN1
**Asena Gizem GENÇ
ÖZET
Bir ülkede politik veya ekonomik nedenlerle ortaya çıkan ve ülkenin
ekonomik yapısını temelden sarsan olaylar olarak tanımlanan kriz; ekonomik
bağlar ve küreselleşme nedeniyle diğer ülkelerde de bulaşıcı etki yaratmakta,
dolayısıyla da, karşılaştığı değişim nedeniyle de, küresel kriz adını almaktadır.
Nitekim, 1929 yılındaki Büyük Buhran’dan 2008 Dünya Krizi’ne kadar
pek çok kez küresel anlamda irili ufaklı krizlere sahne olan dünya ekonomisi,
temelinde “Kaynaklar kıttır, ihtiyaçlar sonsuzdur” felsefesinin getirdiği yeni
krizlere de gebedir diye biliriz.
İşte bu çalışmamızda da, Dünya Krizleri ve bu krizlerin Türkiye’ye etkileri
incelenecek, bu krizlerde uygulanan çözüm önerileri ve kriz reçeteleri üzerinde
durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ekonomik Kriz, Finansal Kriz, Reel Sektör Krizi,
Dünya Krizleri
JEL: G01 – Finansal Krizler
*Süleyman Demirel Üniversitesi,İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,İktisat Bölümü
**Süleyman Demirel Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü,İktisat Bölümü Yüksek Lisans Öğrencisi
1
ABSTRACT
A crisis is defined as events that occuring because of political or economic
reasons and undermines the country’s economic structure; due to globalization
and economic ties, it effects in other countries and therefore, faced due to change,
is the name of the global financial crisis.
The world economy had the scene of the global crisis a lot of times, from
The Great Depression in 1929 to 2008, based on philosophy of the "Resources are
scarce, the needs are endless", so we can say from this philosophy, there wil be
new crises. That study also examined the effects of the global crisis and the crisis
in Turkey and implemented solutions to these crises and the crisis will focus on
prescriptions.
KEY WORDS: Economic Crisis, Financial Crisis, Corporate Sector Crisis,
World Crisis
JEL: G01 - Financial Crises
1. EKONOMİK KRİZ
Özellikle tıp literatürün de, bir organda birden bire ortaya çıkan fizyolojik
bozukluk olarak tanımlanan kriz kavramı, ekonomi biliminde çöküntü olarak
anılmakta ve bir ülkede veya ülkeler arasında toplumun ve/veya bir kuruluşun
yaşamında görülen güç dönem, bunalım ve buhran olarak tanımlanmaktadır.
(http://www.tdk.gov.tr)
Etimolojik kökeni Yunancadaki “Krisis” kelimesine dayanan kriz
kavramına, ekonomik kriz, mali kriz, finansal kriz, siyasi kriz, hükümet krizi,
ahlaki kriz gibi benzeri kavramların da kullanımına sadece günlük değil, bilimsel
terminolojide de çok sık rastlanmaktadır.
Ne var ki, Sosyal bilimler açısından kriz kavramının genel bir tanımını
yapmak hiç de kolay değildir. İçinde bulunulan durumun ya da karşı karşıya
2
kalınan olayların ne derece “kriz” olduğu kişiden kişiye değişebilmektedir.
Herhangi bir durumu kriz olarak adlandırabilmek için krizin temel unsurları ya da
özelliklerinin bilinmesinde yarar bulunmaktadır. (Aktan, 2001: 1)
Mesela, ekonomide, ekonomik kriz kavramına yakın olarak “depresyon”
(depression) ve “resesyon” (recesion) kavramları kullanılmaktadır. Depresyon;
reel gayri safi milli hâsılada ciddi bir azalma, yatırımlarda ciddi düşme ve yüksek
işsizlik olarak ortaya çıkarken, resesyon ise; ekonomide meydana gelen daha
ılımlı bir daralma şeklinde tanımlanır.
Diğer taraftan, İktisadi ve ekonomik açıdan krizin tanımını; ekonomide
aniden ve beklenmedik şekilde ortaya çıkan olayların, makro ve mikro açıdan ülke
ekonomisini ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarması olarak vermemiz
mümkündür.
Ancak, genel dengenin bozulması olarak da belirtebileceğimiz kriz,
genellikle toplam arz-toplam talep dengesizliğinin bir ürünü olan talep eksikliği
şeklinde olmaktadır. Ekonominin kriz döneminde, bir ekonomide toplam talebin
uyardığı üretim düzeyinin, o ekonominin üretim kapasitesinin tam olarak
kullanımını sağlayamadığı durumda, milli gelir eksik istihdam düzeyinde
gerçekleşecek, istihdam azalacak, faktör ve mal fiyatlarında genel bir düşme
eğilimi gözlemlenecektir.
Görüldüğü üzere, kriz kavramının kavram ve kapsamının belirlenebilmesi
için, özelliklerinin ortaya konulması gerekmektedir. Farklı özellikleri ile
karşımıza çıkacak olan kriz kavramı ele alındığı vakit ise, krizin farklı türlerde
nüksedeceği gerçeği ile karşı karşıya kalınacaktır.
Bu açıdan ele aldığımızda ise, özellikleri itibariyle çeşitlilik arz edecek
olan kriz ve krizlerin;

Önceden bilinemeyen bir anda ortaya çıkıp, tahmin edilemezlik özelliği,

Bulaşıcı bir hastalık gibi diğer sektörlere ve ekonomilere kolayca
sıçrayabilme özelliği,
3

Bir firmada, sektörde ya da genel olarak ekonominin tümünde ortaya çıkan
ciddi bir sorun olma özelliği,

Meydana gelen tüm olumsuzluklara rağmen yeni fırsatlar yaratması
açısından yeni bir başlangıç olma özelliği,

Genel olma ve genelleştirilebilme niteliği taşıma özelliği,

Kesin çözümlerinin bulunmayıp, tekrar nüks edebilme özelliği,
kriz türleri hakkında da bilgi vermektedir.
1.1 Ekonomik Kriz Türleri
Yukarıda da değindiğimiz gibi, farklı özellikleri içerisinde barındırması
hasebiyle, farklı türleri ile karşımıza çıkan krizleri ele aldığımız vakit, özellikle
iktisadi açıdan makro ve mikro ekonomik göstergeler çerçevesinde kriz türlerinin
olduğunu görmekteyiz.
Nitekim,
baktığımızda
Temel
Makroekonomik
Krizlerin
Sınıflandırıldığı
şekle
(Bknz. ŞekiL-1: Temel Makroekonomik Krizlerin Sınıflandırılması; Kibritçioğlu, 2000 ),
ekonomik krizleri reel sektör ve finansal krizler olarak iki türde ele almak
mümkündür.
Şekil-1: Temel Makroekonomik Krizlerin Sınıflandırılması
Kaynak: Kibritçioğlu,2000
1.1.1
4
Reel Sektör Krizleri ve Ortaya Çıkış Nedenleri
Reel sektör krizleri; mal, hizmet ve işgücü piyasasında ciddi daralmalar
şeklinde ortaya çıkan kriz türüdür. Eğer mal ve hizmet piyasasındaki fiyat artışları
belirli bir sınırın üstündeyse, bu durum enflasyon krizi olarak adlandırılmaktadır.
Diğer bir reel sektör krizi olan durgunluk krizi, fiyatlar genel seviyesindeki
artışların, ekonomide yatırımları teşvik edecek düzeyin altında gerçekleşmesi
olarak tanımlanabilir. (Kibritçioğlu, 2001: 174)
Bir başka reel kriz türü olan işsizlik krizi ise, emek piyasasındaki işsizlik
oranlarının denge seviyesinin üzerinde oluşması anlamına gelmektedir.
Reel sektör krizlerinde, ekonomide durgunluk ve ya işsizlik krizi yaşanır.
Eğer mal ve hizmet piyasasında fiyatlar genel düzeyinde sürekli ve normali sınırın
daha üzerinde seyreden bir trend varsa, bu durumda enflasyon krizi gerçekleşir.
Enflasyon; mal ve hizmet piyasasındaki toplam talep artışlarından kaynaklanan
pozitif (parasal) şoklar ile, bir takım fiyat uyum etkenleri ve politik/kurumsal
dinamik süreçlerin birlikte işleyişi sonucunda ortaya çıkan bir sonuçtur. Bu
enflasyonist baskıyı yaratan başlıca nedenler, sürekli ve yüksek kamu kesimi
açıkları, sürekli döviz kuru artışları, yüksek enflasyon bekleyişleri, politik
istikrarsızlık, hükümetin enflasyonu düşürme konusundaki istek, kararlılık ve
becerisine kamuoyunca yeterince güven duyulamaması gibi etkenler sayılabilir.
1.1.2 Finansal Krizler ve Ortaya Çıkış Nedenleri
Finansal krizler, reel ekonomi üzerinde büyük yıkıcı etkiler yaratabilen ve
piyasaların etkin işleyiş gücünü bozan finansal piyasalardaki çöküşlerdir. Banka
veya banka dışı finansal kesimdeki şirketlerin borç problemlerini içerir. Bazen
bankacılık kesimine ilişkin bir ödeyememe durumundan kaynaklanabilir veya
tersine bir bankacılık krizini teşvik eder. Çoğunlukla aktif fiyatlarında bir çöküşle
belirginleşir (YAY, 2001:1237).
5
Finansal krizlere görünürde yol açan faktörler, faiz oranlarının artması,
belirsizliklerin artması, aktif piyasanın bilançolar üzerindeki etkileri ve bankacılık
sektöründeki problemlerdir (MİSKHİN, 2001:33).
Ekonomide kamu, cari işlemler ve tasarruf açığının artması, ekonominin
yapısını olumsuz etkiler. Bu açıkların nedeni, genişletici para ve maliye
politikalarıdır. Kamu ve tasarruf açığının artması faiz oranını arttırır ve bu durum
da yerli parayı değerlendirir.
Açıkların devamlı artış göstermesi devalüasyon beklentisini artırır.
Devalüasyon beklentisindeki bu süreklilik de döviz fiyatını ve talebini artırarak
finansal krize neden olur. Ülkede yapılan tasarrufların reel ekonomiye geçişini
sağlayan bankacılık sisteminin zaman içinde görevini yapamaz duruma gelmesi,
borsada hisse senetleri fiyatlarının düşmesi, Merkez Bankasının kısmen de olsa
etkisiz kalması, para politikası araçlarının yetersiz olması, finansal kaynaklı
ekonomik krizlere neden olan en önemli durumlardır. Finansal krizlerin olduğu
dönemde, bu gelişmelerin yaşanması bankacılık sektöründe panik oluşturur.
Finansal krizlerde neden olan gösterilebilen en önemli sebeplerden birisi
de asimetrik bilgi sorunudur. Asimetrik bilgi sorunu; ters seçim ve ahlaki tehlike
olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Ahlaki tehlike, finansal işlem
gerçekleştikten sonra; ters seçim, finansal işlemin gerçekleşmesinden önce ortaya
çıkmaktadır. Bu yaklaşıma göre; finansal sistem krizleri, asimetrik bilgi
sorunlarının yoğunlaşması sonucu finansal aracı kuruluşların, verimli yatırım
projelerini dahi fonlamayı reddetmelerine yol açarak finansal aracılık sisteminin
etkinliğini kaybetmesi ve ekonomik faaliyetlerin ciddi biçimde daralması olarak
tanımlanabilir (Ayrıntı için bknz:Pıçak; Yılmaz; Giray,2009)
Ahlaki tehlike günümüz finansal krizlerin en önemli nedenidir. Ahlaki
tehlike finansal kurumların “nasıl olsa kurtulacağım” inancından doğmaktadır. Bu
terim işlerin kötü gitmesi halinde bedeli ödeyecek olan başkası ise, riski alacak
6
kişinin, alacağı riskin ne kadar olacağına karar vermesi gereken her durum için
kullanılır. (Krugman,2001,69-71.)
1.2 Ekonomik Krizlere Neden Olan Faktörler
Üretimde hızlı düşüş, fiyatlar genel seviyesinde düşme, işsizliğin artması,
iflasların olması, borsanın kötü gidişatı, ücretlerde düşme, talebin azalması arzın
artması gibi ekonomik nedenlerden ötürü krizler ortaya çıkabildiği gibi, doğal
afetler (deprem, sel, yangın…) siyasi yaşamda hükümet bunalımları, askeri
darbeler, istikrarsız siyasal ortam, devletin ekonomiye müdahalesi, yaşanan
konjonktürel dalgalanmalar neticesinde oluşan hiperenflasyon, işsizlik gibi
ekonomide negatif sonuç doğuracak olaylar da krizlere neden olmaktadır.
(Kınaytürk, 2006: 7).
2. BÜYÜK BUHRAN SONRASI DÜNYA KRİZLERİ
Özellikle, Büyük Buhran olarak krizin anıldığı ve 1929 dönemiyle içeriğin
de enflasyon, cari açık ve kredi kavramlarını barındıra kriz kavramı zaman olmuş;
petrol endeksli, zaman olmuş döviz ve kur endeksli zaman olmuş faiz endeksli
olduğu gözlenmiştir.
Gerçekten de ilk olarak yer verdiğimiz 1929-1931 Buhran günlerinin
temelinde, çöken tarım ürünleri fiyatları ve şiddetle aleyhe dönen dış ticaret
hadleri, daralan ihracat pazarları ve dış kredi olanaklarının olanaksızlaşması
yatmaktadır.
Öte yandan, Kore Savaşı’nın bitmesiyle dünyada çöken hammadde ve
tarım ürünü fiyatları, aleyhe dönen dış ticaret hadlerinin izleyen yıllarda sürmesi
1954 krizinin baş aktörü olmuştur.,
1958’de ise, ABD’nin durgunluğa girmesi, Avrupa Ekonomik Topluluğu
paralarının konvertibiliteye geçmesi ve Roma Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinin
yarattığı pazar daraltıcı etki ellili yılların diğer bir krizine neden olmuştur.
7
Doların altın değerinin, 1 ons eşit 35 dolarda kalmayacağının anlaşılmasını
izleyerek dolar aleyhine spekülasyonun giderek şiddetlenmesi de, 1968 Dünya
Krizinin gerekçesi olarak kabul edilmiştir.,
Yetmişli yıllar özellikle Petrol krizlerine sahne olurken 1974’ deki Birinci
Petrol Krizinin patlamasıyla dış ticaret hadlerinin şiddetle aleyhe dönmesi; Alman
Markı ve İsviçre Frankının dolara karşı hızla değer kazanması bir diğer farklı
dünya krizi olarak literatüre geçmiştir.
Yine yetmişli yılların bu kez sonlarına doğru, “Petro-dolarları dolaşıma
döndürme” politikasının yarattığı aşırı kısa vadeli borçlanmanın, Türkiye ile
birlikte bir dizi gelişmekte olan ülkeyi (GOÜ) (Arjantin, Zaire, Peru gibi) birlikte
krize götürmesi; Uluslararası Bankaların GOÜ’ye kredileri kısarken, faizleri
yükseltmeleri 1978 krizini doğurmuştur.
Ancak, 1979-1980’de, Petrol fiyatlarının tekrar reel sıçramaya geçmesi,
ABD’de para arzı kısılmasının dünya reel faiz hadlerini katlayarak artırması, tarım
fiyatlarının tekrar çökmesi aslında seksenli yıllara aktarılan yeni krizlerin
habercisi olarak öngörülebilmekteydi.
Kaldı ki, Büyük borçlu Latin Amerika ülkelerinin borç ödeyemez duruma
düşmesiyle dünyada “Büyük borç krizi”nin patlaması, reel faiz hadlerinin tekrar
yükselmesi 1982 krizinin temelini oluşturduğu red edilemez bir kriz gerçeği
olarak iktisat öğretisinde kendine yer buluverdi.
Kasım ayında New York Borsasının çökmesi, izleyen yaygın banka
iflaslarıyla ABD ekonomisinin uzun süreli (1987-91) durgunluğa girmesi, doların
güçlü paralar karşısında (DM, yen gibi) değer kaybı yaklaşık 3-4 yıl etkisini
gösterecek olan 1987 başlangıçlı kriz kendini gösteriverdi.
Tokyo borsasının çökmesi, Japonya’da finansal kırılganlığın ortaya
çıkması ve uzun süreli durgunluk / deflasyon sürecinin başlaması ise 1990 yılının
bir başka küresel kriziydi ancak, 1990-1991 yılları, Irak’a ambargo ve izleyen
Körfez Savaşı; bölgeden turist ve sermaye kaçışı, petrol fiyatı ve bölgeye
8
kredilerin faizlerinde fırlama krizlerin iç içe girdiği bir önemli dönem olarak
kayıtlara geçmiş durumda.
Takip eden yıllarda ise, yani hemen akabinde, 1992-93 (yaz ayları):
Avrupa paraları aleyhine spekülasyon sonucu Türkiye’ye rakip ülkeler paralarının
devalüasyonu; ABD’ye sermaye kaçışı; ABD’de hızlı, AB’da yavaş büyüme;
doların değerlenmesi; 1994 Meksika’nın krize girmesi, Brezilya ve Arjantin’in
onu izlemesi; bunların paralarının ve Çin parası Yuan’ın devalüasyonu; bu ülkeler
ile GOÜ pazarlarından sermaye kaçışı kürsel krizin başka ayak sesleri olarak
dünya ekonomisinde yer aldı.
Uzak Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinde kriz; bu ülkeler ve GOÜ’den
sermaye kaçışı; krizin başta bölgeye yatırımcı Japonya, dünyayı tehdit eder
boyuta varması; petrol fiyatının çökmesi, ülke paralarında büyük çaplı
devalüasyonlar; dünya
pazarının daralması 1997-1999 krizinin içeriğini
oluşturmaktaydı. ,
Bu arada, 1998 Asya krizinin Rusya’ya intikali ve Rusya’nın moratoryum
ilanı; bölgeden sermaye kaçışı ve kredi faizlerinin artışı; ruble’nin devalüasyonu;
Rusya pazarının daralması yeni bir küresel kriz ilavesi olarak baş gösterdi.
2000’li yıllara gelindiği vakit, daha ilk yılında, Dünya petrol fiyatlarının
katlanarak artması; ABD’de Nasdaq’da çöküşün başlaması; ABD’de durgunluk
işaretleri ve sermaye kaçışı ve akabindeki 2001 Arjantin krizi ve bu krizin Latin
Amerika’ya yayılması; ABD’de 11 Eylül terörüyle birlikte savaş göstergelerinin
ortaya çıkışı ve Nasdaq’daki çöküşün diğer hisselere de yayılması; ABD’de büyük
boylu şirketlerin iflasları ve büyük çapta yolsuzlukların patlak vermesi; ABD’de
durgunluğun yayılması 2000’li yılların çetin geçeceğinin habercisiydi.,
Nitekim, 2002 ABD’nin İngiltere ile birlikte Afganistan’ı bombalaması ve
işgal etmesi, işgalin bölgedeki petrol yollarını kapsaması; savaşın, ABD’ye boyun
eğmeyi reddeden Irak ve İran’ı da kapsama olasılığının artması; NASDAQ başta,
ABD’de New York borsasında çöküş, şirket iflasları ve şirket yolsuzluklarının
9
sürmesi; Avrupa’da dolaşıma giren Euro karşısında ABD doların değer yitirmesi,
giren sermayenin ABD’yi terk etmesi; Arjantin’deki çöküşü başta Uruguay ve
diğer bölge ülkelerinin izlemesi(Kazgan, s;3-7), ilk yılların kriz ekonomisiyle
nasıl karşı karşıya kaldığının göstergesi oldu.
Her ne kadar, bir 6 yıllık kısmi sükunet söz konusu olsa da, 2008
Amerikan menşeli konut kredili kriz sesini duyurmaya başladı. Şöyle ki, 20072008 dünya ekonomik krizinin çıkış noktası, ABD bankalarının portföyünde her
zaman önemli yer tutan ipotekli konut kredileridir. Bu ortamda “subprime” konut
kredisi olarak da adlandırılan ve ABD’ de düşük gelir grubuna açılan konut
kredilerinin toplam konut kredileri içindeki payı artmıştır. Bu payın 2003’te yüzde
8.5’ten, 2006’da yüzde 20.1’çıkması sistemin barındırdığı riski artırmıştır. Kredi
ödemelerinde yaşanan problemler, geri çağrılan krediler ve sonrasında
teminatların (konutların) satışı, konut fiyatlarında dikkate eğer bir düşüşe neden
olmuştur. Banka sermayelerindeki erime süreci böylelikle tetiklenmiş ve bir
kısırdöngü içine girilmiştir (Akmeşe,s:20). Daha sonra ardı ardına gelen iflaslar ve
finansal sistemin çökmesiyle derinleşen kriz, dünyanın diğer bölgelerine de hızla
yayılmıştır.
3. TÜRKİYE KRİZLERİNİN İZDÜŞÜMÜ
Literatüre 1929 Dünya Buhranı olarak geçen ilk kriz dönemini aynı
zamanda Genç Cumhuriyet’in de ilk küresel kriz tecrübesini oluşturmaktaydı.
Şöyle ki, Büyük Buhranla birlikte, Türkiye ekonomisinin kendi sıkıntıları
ve ilk taksitinin ödenmesi gereken Osmanlı borçları da eklenince ciddi bir
“kambiyo krizi” yaşandı. Türk parasının değeri kaybetti.
İkinci dünya savaşının 1944’te başlaması ile tetiklenen 1948 krizi, aynı
zaman da Türkiye’nin devalüasyonla ilk kez tanıştığı kriz olarak tarihte yerini
alırken, 1946 yılında, bütçe fazla vermesine rağmen ihracatı artırmak için
devalüasyona gidildiyse de hedefe ulaşılamadı.
10
1950-54 yıllarında dış sermayeye açılma ve serbest piyasa ekonomisine
geçiş dönemi başladı. Kore Savaşı nedeniyle dünya piyasasında hammadde
fiyatları çok prim yaptı. Kredili ithalat uygulamasına geçildi. Dış borç yükü ve
kamu açıkları arttı. Enflasyon yüzde 20’lere çıktı ve Türkiye ekonomisi krize
girdi.
Ellili yılların sonunda ise, dışarıdan sermaye ithaline ayarlanmış
serbestleşme programının 1958 krizini hazırladığını görmekteyiz. Ağustos ayında
Türkiye IMF ile bir istikrar programı uygulamayı kabul etti ve Devalüasyona
gidildi. Dış ticaret açığı büyüdü. Türkiye 1959 yılında hayat pahalılığında
Brezilya’dan sonra dünya ikincisi oldu.
1960 ihtilali siyasi istikrarsızlık sonucu oluşan ekonomik istikrarsızlığı
peşinden sürüklerken, 1969’da Türkiye hafif bir krizle sarsıldı. IMF programı
yürürlüğe kondu. Türk parası devalüe edildi. 1971’de darbe yapıldı.
Yetmişli yıllar Türkiye için gerçekten bir taraftan dünya petrol krizleri
diğer taraftan ülke içi siyasi ve ekonomik çalkantıların gebe olması hasebiyle,
belki gelecek yıllardaki krizleri aşmada neredeyse uzman diyebileceğimiz bir
tecrübe kazanmışlığın eseri haline geldi.
Gerçekten de, 1974 yılında Birinci Petrol Krizi olarak anılan ve de petrol
fiyatlarının patlayarak 4 katına çıkması Türkiye ekonomisini olumsuz etkiledi.
Aynı yıl Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte batılı ülkelerin üstü örtülü ekonomik
ambargosu başladı. Bütün dünya petrol tasarrufuna yönelirken Türkiye petrole
sübvansiyon vererek tüketimi patlattı. Dış ticaret açığı korkunç şekilde artış
gösterdi. 769 milyon dolardan önce 2.3 milyar dolara fırladı. Türkiye o yıl 303
milyon dolarla rekor bir bütçe açığı verdi. Turizm ve işçi gelirleri düştü. İstihdam
sorunu büyüdü. Türkiye yeni bir darboğazın eşiğine geldi.
1978 yılına gelindiğinde, düşük faizli kredileri hiç ödenmeyecekmiş gibi
alınıp kullanılması sonucu, 1970 yılında 1.8 milyar dolar olan borcun, 1977
yılında 10 milyar dolara çıkmasına ve de 1978 yılında kısa vadeli borçların toplam
11
borç içindeki payı yüzde 52’ye ulaşmasına, netice itibariyle de 1978-1979 krizinin
patlamasına neden oldu.
Bir taraftan 1979-1980 ikinci petrol krizi ile boğuşan Türkiye 1980 İhtilali
ile başkaca bir krizle karşı karşıya kalırken, özellikle OPEC üyeleri ülkelerinin
petrol fiyatını ikinci kez yüzde 150 oranında artırması sonucu bu şok, Türkiye’yi
yoğun ekonomik kriz yaşarken yakaladı. İşsizlik oranı yüzde 20’lere yaklaştı.
Enflasyon yüzde 63.9’a yükseldi. Halkı 1974 petrol krizinden daha fazla etkileyen
bu kriz, pek çok temel tüketim maddesinin karaborsaya düşmesine neden olurken,
özellikle de benzin, tüp, ampul gibi enerji ürünleri tedarikinde sorun yaşanıyor,
enflasyonu kontrol altına almak, dış kaynak açığını kapatmak ve ekonomiyi
yeniden işler hale getirmek için ünlü “24 Ocak Kararları” yürürlüğe koyuluyordu.
Nitekim, 24 Ocak kararlarıyla birlikte TL % 48, 6 oranında devalüe edildi.
Alınan tedbirler sonucunda 1978’de 2.3 milyar dolar olan ihracat 1983’te
5.7 milyar dolara çıktı. Dış ticaret açığı 3.6 milyar dolar, bütçe açığı ise 2.5 milyar
dolar olarak gerçekleşti. Bütçe açığının ulaştığı rakam, bir önceki yıla göre yüzde
150 artışı işaret ediyordu. 1986 yılında kamu harcamalarının artması nedeniyle
ekonomik dengesizlik yaşandı ve devalüasyon yapıldı.
Kamu açıklarındaki artış ve mali piyasalardaki dalgalanma sonucunda
faizler yükseldi. Döviz rezervi azaldı. 1989 yılına gelindiğinde Türkiye dışa açık
serbest piyasa ekonomilerinden biri oldu. Kısa vadeli borçlar, toplam borçların %
19’unu buldu. Ticari bankaların döviz açığı büyüdü. Stagflasyon sürecine girildi.
Türkiye yeniden krize girdi. Türkiye’de 1991, 1994 ve 1999 yıllarında üst üste
krizler yaşadı. 1994 ve 2001 krizleri karakteristik olarak diğerlerinden farklıydı.
Krizler bankacılık sektörünü vurdu ve çok sayıda bankanın faaliyetleri
durduruldu.
1991 krizini Körfez krizi tetiklerken, büyüme hızı yüzde 0.3’e düştü. Kriz
etkisini bir yıl gösterdi.
12
1994 ‘te Kısa süreli ama çok şiddetli bir krize daha sahne olan Türkiye,
içeride zaten üst üste iki yıldır sürmekte olan temel dengesizliklerin üzerine
Avrupa para piyasasındaki kargaşanın eklenmesiyle kendini krizin içerisinde
buldu.
Cari açık da 1 milyar dolardan 6.4 milyar dolara fırladı. Dış borç stoku 12
milyar dolar artış gösterdi. Kısa vadeli borçlar 18.5 milyar dolara fırlayarak tarihi
bir rekor kırdı. 1994 tam bir felaket yılı oldu. Toplam net sermaye çıkışı 4.2
milyar dolara vardı. Faiz hadleri Hazine bonolarında yüzde 400’ü aşarken TEFE
yüzde 121, TÜFE yüzde 106’e yani üç haneli rakamlara sıçradı. GSMH’da yüzde
6’ya varan daralma olurken işsizlik yüzde 20’ye vurdu. Krizde yarım milyon kişi
işinden atıldı.
1998’de Asya-Rusya krizi, Türkiye’yi, enflasyonu düşürmek amacıyla
harcamaları kıstığı ve istikrar programı uyguladığı sırada yakaladı. Krizi
tetikleyen unsur, 6 milyar doları aşan sıcak para çıkışı oldu. Faizi yüksek, vadesi
kısa borç birikimi 1999 sonunda Hazine’yi iç borçları artık döndüremediği
noktaya sürükledi. Aralık 1999’da hükümet IMF ile stand-by anlaşması imzaladı.
Stand-by anlaşmasının ardından 2000 yılında devreye giren istikrar
programı büyük çöküşün baş sorumlusuydu. Türkiye döviz kurunun çapaya
bağlanmasıyla çıkmaz sokağa girdi. Cari işlemler açığı giderek büyüdü ve yıl
sonunda 9.8 milyar dolara çıkarak tarihi bir rekor kırdı. Dolar çapası nedeniyle
toplam kısa vadeli borçlar 28.9 milyar dolara, toplam dış borç stoku 114.3 milyar
dolara çıktı. Yabancı bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye
başlayınca gecelik faizler göklere tırmandı ve Türkiye tarihine “Kara
Çarşamba” olarak geçen 22 Kasım 2000’de para krizi patladı. 13 banka ve çok
sayıda aracı kurum battı.Kasım kriziyle artan faizler ve ödeme güçlüğünee düşen
bankaların vadesi dolmayan kredileri geri çağırması, iç pazarın daha da daralması
bunda büyük rol oynadı. 19 Şubat’ta Çankaya Köşkü’nde yaşanan Anayasa
kitapçığı tartışması krizi patlattı.
13
ABD’de 2008 kredi kriziyle başlayan sorun finans piyasalarına yansıyınca
dalganın boyu da arttı. ABD’de birçok banka tarihe karıştı, bazı bankacılık
modelleri rafa kalktı. Temel olarak krizin nedenlerini şöyle sıralayabiliriz.
Mortgage kredilerinin yapısının bozulması, faiz yapısının uyumsuzlaşması, konut
fiyatlarındaki balon artışlar, menkul kıymetlerin fonlanmasında yaşanan sıkışıklık,
kredi türev piyasalarının genişlemesi ve kredi derecelendirme sürecindeki
sorunlar. Türkiye içinde durum kısaca iç ve dış piyasalarda yaşanan durgunluk,
temel mal fiyatlarında yaşanan gerilemeler, uluslararası finans sistemindeki
daralmalar, reel sektörü ciddi anlamda olumsuz etkilemiş ve etkilemeye devam
etmektedir.
Öte yandan, Özellikle “Eksen Kayması” olarak tanımlanan Türkiye’nin
yeni pazarları olarak kabul edilen, Libya, Ürdün, Mısır, Suriye gibi ülkeler de
yaşanan siyasi istikrasızlık ve iç savaşlar, 2012 sonrası Türkiye ekonomisine ciddi
darbe vurmuş durumdadır. Özellikle Avrupa Birliği Ülkelerinde Yunanistan,
İtalya, Almanya, İspanya gibi ülkelerdeki ekonomik krizlerin de ihtacatta
payımızın % 60’lara varan payının bu ülkelere olduğu dikkate alındığı vakit, 2013
sonrası Türkiye ekonomisinin Bölgesel ve Küresel yeni krizlere hazır olmasının
gerekliliği oldukça önem arz etmektedir.
SONUÇ
Yaşanan krizler ve ciddi boyutlara ulaşan etkileri göz önüne alındığında
Dünya ekonomisinin daha bir çok krize ev sahipliği yapacağı yadsınamaz bir
gerçektir. Diğer yandan diğer ülkelerle olan siyasi ve ticari bir çok ilişkiden ve
bilhassa dışa açıklık oranının dünya genelinde yüksek olmasından dolayı;
herhangi bir ülkede oluşan krizler her şekilde diğer ekonomilere sıçrayarak daha
büyük etkiler doğurmaktadır.
Bu gelişmeler neticesinde krizler için alınan önlemler artmış,asimetrik
bilgiden kaynaklı yapısal bozuklukların giderilmesi adına çalışmalar hız
kazanmıştır. Ekonomik krizlerin tahmin edilebilirliği konusunda adımlar atılmaya
14
başlanmıştır. Krizlere olan duyarlılığı, arttıran faktörlerin belirlenmesinin,
krizlerin olacağı zaman ve nedenler tahmin edilerek gerekli tedbirlerinin alınması
konusunda katkı sağlanacağı kanaatindedir.
KAYNAKÇA
AKMEŞE,Çetin H., 2008 Dünya Ekonomik Krizinin Türkiye
Ekonomisi ve Türk Azeri Ekonomik İlişkileri Üzerindeki Etkileri, Journal of
Azerbaijani Studies
AKTAN, Coşkun Can (2001), “Kriz Yönetimi”, Yeni Türkiye Dergisi, 2
(42), 847-1480, http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktanarastirmalari/toplam kalite/aktan-kriz-yönetimi.pdf
KAZGAN, Gülten, Türkiye’de Ekonomik Krizler, İstanbul,2001
KİBRİTÇİOĞLU, Bengi (2000), Finansal Krizler, Belirleyicileri,
Öngörülebilirliği ve Yayılma Etkisi, Ankara: Hazine Müsteşarlığı,
yayınlanmamış uzmanlık tezi
KINAYTÜRK, Z. 1990 Yılından Sonra Yaşanan Ekonomik Krizlerin
KOBİ’ler Üzerindeki Etkileri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman
Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Isparta, 2006
KİBRİTÇİOĞLU, Aykut (2001), "Türkiye'de Ekonomik Krizler ve
Hükümetler, 1969-2001", Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı, 1
(44), 174
KRUGMAN,PAUL, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü, çev: Neşenur
Domaniç, Literatür Yayıncılık, İstanbul : 2001, s.69-71.
MİSKHİN, Frederich S., “The Economics Of Money, Banking and
Financial Markets”, Boston, 2001
PIÇAK,Murat; Yılmaz,Sema; GİRAY, Yavuz, Krüresel Ekonomik
Krizleri Önleme ve Yönetme Sorunsalı, Mevzuatn Dergisi, Sayı 137, Mayıs,
2009
YAY, Turan, Gülsüm Gürkan, YILMAZ, Ensar, “Küreselleşme Sürecinde
Finansal Krizler ve Finansal Düzenlemeler”, İstanbul Ticaret Odası Yayını, Yayın
No: 2001-47, 2001
İNTERNET KAYNAKLARI
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5
16e7e9d2d1e13.60874299
15
Download