ÇEVRESEL DAVRANıŞ MODELİ M. AYti!I KASAPCJGLU it GiRiş Geleneksel sosyolojikparadigmat değişen ekolojik koşullar karşısında kendini ye­ nliernek zorunda kalmıştır. Silindiği üzeret batı kültürü güçla bır 'insanmerkezci' geleneğe sahiptir ve Insam dığer tOm yaratıklardan ayrı görür. ı Bilimsel bilgi biri­ kimi ve teknolojinin gücü. bu antık Insanmerkezdllğl doğaya yönelık bır klbire dö­ nOştOrmüştür. Bu bağlamda Egemen Batı ,Dünya görüşünün (Dominant Westem Worldvlew) şu dört Inanca dayandığı belirtilmelidir: • insanlar. dünya üzerindeki tüm dığer yaratıklardan köklO olarak farklıdırlar ve / • insanlar geleceklerinin hakimidirier. Hedefleri seçebilirler ve bunlara ulaşma diğerleriüzerinde egemendirler; yollannı öğrenebilirler. • DOnya çok zengindir ve 'insanlar Için sınırsız Imkanlar sağlar; • inSanlık tarihi gelişimin tarihidir. Her sorunun bır çözümü vardır ve bu gelişme asla durd4rulamaz. Yukarıda kısaca özetlenen bu Insan merkezci ve iyimser Inanç dizisinin kesınlıkle e­ kolojik olmaması ve yaşam koşullarındaki değışmeler yüzünden doğalolarak eleş­ tlrjsl yapılmaktadır. ' Durkhelm'ın bir toplumsalolgunun ancak bir dığer toplumsalolgu Ile açıklanabile­ ceğl yönündeki anti-reduksiyonlst görüşünün sosyologlar üzerinde önemli etkisi * Prof. Dr.• Ankara Üniversitesi 011 ve TarihıCoğrafya Fakültesi Sosyololl Bölümü Öğretim Üyesi. ,1,L.Whlte, '1'he HIstonCaı-rootsofOur Ecologicai Crlses", ~e 1,Cılt 55,1967-;s. 1203-1 207. Amme idaresi Dergisi, alt 30, Sdyı Z. HdZlrdIJ 1~7. 20 Amme idaresi Dergisi olmuştur Bu antl-reduksiyonlst tabu yüzünden, biyolojik ve fiziksel değişkenlerin sosyal olgulann açıklanmasında kullanılmaması kuralı son yıllara kadar geçerlı ol­ muştur. Sosyologlar, kavramsal gelişimlerini sağlamak için sosyo-kültürel çevre Ile blolojlk ve flzlksel çevre arasında aynm yapmak zorunda kalmışlar ve bu mantıki bir zorunluluktan çok, coğrafl ya da flziki determinizme karşı olan anti­ reduksiyonist tabudan kaynaklanmıştır. Aslında blo-flziksel faktörlertn Ihmal edil~eslnde Weberyen geleneğin de rolü ol­ muştur. Weberle başlayan, Mead, Cooley, Thomas ve diğerleriyle sürdürülen sos­ yolojl anlayışında, bireyin eylemini açıklarken, kendi ortamını tanımlamasında, fl­ zlksel faktörler daima Ihmal edilmiştir. Bireyi çevreleyen ortam, flziksel olmaktan çok sosyo-kültürel olarak kabul edilmiştir. Bu yaklaşımda çevre ya da flzjksel özel­ likler eğer aktör tarafından algılanmış ve ortamı tanımlarken kullanılmış ise ilgili bulunmuş, 'aksi takdirde önemsenmemiştir. Marksizmin, bır cinsin baskı görmesi Ile ırksal ya da etnik baskının yanı sıra çevre konusunu da gelenekselllgi alanı dışında görmesi, doğaya yalnızca faydalanılacak bır kaynak gözüyle bakmasının da sosyologlar üzertnde önemlı etkisi olmuştur.! Sosyolojide çevre kavramı, sosyo-kültürel çevre olarak algılanırken, sosyolojl dışın­ daki camlada ,flzlksel çevre yani, 'blyosfer' ya da onun bır Parçasıdır. Bu yüzden aynı kavrama değişik anlamlar yüklendiği beıirtilmelidir.] işte sosyologlann,bu bır tür kavramsal tutuculuğu, son yıllarda giderek önem kazanan ekolojik problemleri anlamalannı güçleştlrmlştlr. Nitekim Türkiye'de Sosyolojl Demeği' tarafından An­ kara' da yapılan Çevre f,ğltlmlnde Ailenin Rolü araştırmasında" da halkın çevre söz~ cüğünden daha çok konu-komşu ve arkadaşlannı anladıkları belirlenmiştir. Bu yüz­ den çevre sözcüğOnün' gerek sosyologlar gerekse halk arasında yenıden tanım­ lanması hatta yenı kavram geliştirtimesi önerilmiştir. Rltzer'ln$ belirttiği gıbı açıkça Ifade edilmese de, sosyologlar arasında ortaklaşa ka­ bul edılen bazı sayıltılar bulunmaktadır. işte bu Egemen Batı Dünya göruşünden miras kalan ve sosyolojlnln belirli bir geleneğinde egemen olan sayıltılar şunlardır: • insanoğlu genetık mirasına ek olarak, kültürel mirasa sahiptir ve bu yönü diğer hiçbir yaratığınkine ~nzemez; • Teknolojiyiiçeren biçimde sosyo-kültürel faktörler, sosyal ilişkileri belirler; • Sosyo-kültürel çevre, insan üzertnde kesınlıkle etkilidir. Bio-fiziksel çevrenin fazla bır etkısı yoktur. • Kültür birtklmlidlr. Teknolojik ve sosyal gelişme sınırsız şeklide devam eder, sonuçta bütün problemler çöZÜlebilir:' işte yukanda temel sayıltılan verilen, Insanmerkezci, iyimser ve çevreci olmayan görüşe 'kOltürümüze özgü' Xa da ayn anlamında IBip' (Ender/Bağışık insan Para­ Antony Glddens, SosyoloJI :Eleştirel Bır Yaklaşım, Çev:Ruhl Esengün ve ismall Öğrettr, istanbul, Birey yay, 1994. 3 Rlley E. Dunlap, william R. Catton. "Envlronmental Soclology", Annual Revl,ew of SocJology, Vol. 5, 1979,5.1-56. 4 AytOl Kasapoğlu, Meral Dınçer Nazlıoğlu, inan ÖZer, Hamza Uygun, Ailenin Çevre Eğltlndekl Roıa, Sosyolotl Derneğı yay. No:4, 1995. .5 George Rltzer, SocJoiogy: A Multiple Paradigme ScIence, Boston, Allyn and Bacon, 1975. 2 çevresel Davranış Modelı ıı digmasl/Humsan Exceptionalism Paradigm) denilmektedlr.6 Bu görüş, insanlannfl­ riksel güçlüklerden bağışık olduğunu varsayİnaktadır.Ancak giderek bolluk ve re­ . fahın, en gelişmiş kabul edilen batı sanayı toplumlannda bile Inişe geçmesiyle. artık sosyologlar da flziksel çevrenin önemini kabul etmek zorunda kalmışlar ancak ·önce Insan" demekten de kolaylıkla vazgeçmemişlerdir. 7 ı 970'lerde çok az sosyolog, insan toplumu ve blo-flziksel çeVre üzerinde durmaya başlamış; bunlar arasında Burch ve Michelson gelenekselolarak ihmal edilen ko­ nular üzerindeodaklaşmıştır. Geleneksel tabu yıkılinış ve sosyal olmayan(non­ social) değişkenler analizlere dahil edilmeye başlanmıştır. Bilinçli veya bilinçsiz o­ larak Ender/Bağışık insan paradigmasına,meydan okuyan sosyologlar. 'YEP' (Yeni Ekolojık Pa~adigma/NewEcological Paradigm)!in aşağıda slr~lanan sayıltılannı ka­ b.,d etmeye başlamışlardır: • insanoğlunun kültür ve teknoloji gibi ayına özellikleri bulunmakla birlikte, kü­ resel ekosistem içinde, insanoğlu • diğer türleri e bağımlılık içindedir; , • insan ilişkileri yalnızca sosyo-kültürel faktörler tarafından etkllenmezler.doğa ile etkileşim içerisindedirler. Bu yüzden amaca yön~Jik Insan eylemi. önceden hiç düşünülmeyen neticeler'verebilir: . • .insan eylemi, sınırlı olan çevreye bağımlıdır. Bu çevre ,in~n üzerinde flzlksel ve biyolojik etkiler yapar. • Her ne kadar Insan buluşlan ve gücü, bu çevresel sınırlan bır süre taşıyabiise de, ekolojik yasalar hiçbir zaman yok farzedilemez. Sonuç olarak Bip(HEP) den YEP (N'EP)'e geçış, paradlgmatlk bir geçiş olarak görül­ mekte ve YEP yönelimli sosyologiann dünyayı Bip yönelimil meslektaşlarından çok daha farklı gördükleri iddia edilmektedir.· DUYARLI ÇEVRESEL DAVRANıŞ Çevreye yönelik davranışlar ise. çok' sayıda' değişkeni n etkjleşimi sonucu ortaya çıktıklan için, bunlar hakkında öngörülerde bulunabilmek öyle basıt bfr olay olma­ dığı gibi, konuya ilişkin'birmodel geliştirmek de pek kolay değildir. Kaldı ki, de­ ğişkenlerln birbiriyle ilişki halinde olmaktan çok, birbirinden adeta soyutlanarak in­ celenmesiyle giderek çoğalan yayınlann da pek yardıma olduğu söylenemez. Di­ ğer bir ifade Ile literatürdeki çalışmalann çoğu, incelenen değişkenlerarası etkileşi~ mi ne yazık ki gözardı etmiş olan araştırmalardan ·oluşmaktadır. , , . Yukarıdaki eleştirilerin bir istisnası, Hines, Hungerford ve Tomera9 ' nın -Duyarlı Çevresel Davranış Modell'dir demek yanlış olmayacaktır. Onlar, duyarlı çevresel davranış Ile ilgili araştırmalann analiz ve sentezini, 'dığer' bır ifad~ Ile Meta-Analizini William R. Catton. RJley E. Dunlap, .. A New Ecologlcal Paradlgm Jor Post-fxuberant Sodology", American Behavioral Sdentlst, Vo. 24.1980, s.. 15·47. , 7 Aytül Kasapoğlu, Mehmet Erbaş. "Önce insan: Kaba Çevreci ideolojiye Karşı yazı", Toplum ve Çevre, Der. Yakın Ertürk, Sosyolo]1 Der.Yay .• Ankara, 1993. ii Catton-Dunlap, a.g.e. s. 1S.47. 9 Jody M. Hlnes. Harold R. Hungerford. Audrey N. Tomera, ..Analysls and Sythesis of Research on Responsible", Environmental Educatlon. Vol. 18. 1987. s. 1-8. 6 Amme idaresi Dergisi 22 yapmışlardır. Araştırmacılar tarafindan, daha önce yapılmış 380 ve 128'lnln bulguları, Meta-Analizin kaynağını oluşturmuştur.ı o çal.ışma incelenmiş Bu modele göre üç temel değişken grubu vardır. Bunlar sırasıyla, a)Bilişsel b) Pslko-sosyal ve c)Ç>emograRk değişkenlerdir. Onlara göre, herhangi bir eylemde bulunma niyetini Ifade eden birisi, bunu açığa Vurmayan birisine göre, o eyleme daha fazla angaje olmuş demektir. Ancak unutulmaması gereken önemli nokta, eyleme niyetlenmenin de 'bilgi', '~ceri' ve 'kişilik' faktörleri gibi daha pek çok değlşkenln bir bileşkesl olarak ortaya çıktığıdır. Bır kişinin, belirli bir çevresel prob­ leme ~önelik, amaçlı bir eylemde bulunması için, o problemle ilgili bilgi sahibi ol­ ması gerekir. Burada söylenmek istenen, sorun ha~kında· bilgi sahibi olmanın, ey­ lemin ortaya çıkmasının önkoşulu olmasıdır. Ayrıca hangi ortamda ~angi eylemin daha çok etkili olacağı, yani eylem stratejisi bilgisinin de gerekli olduğu pek çok araştırma ile ortaya konmuştur. i i Bilgi kadar becerinin de hiç kuşkusuz bir kişinin eylemde bulunmasında etkisi var­ Ancak beceri değişkeninin teorik olarak Meta-Analız Modeline katıldığı göz­ lenmekle birlikte, araştırmacılar tarafindan analiz edilmediği belirtilmelidir. Ayrıca becerinin doğalolarak bilgiden kaynaklandığı hatalı sayıltısına karşı görüş savunan Ramsey ve Klingler'in çalışmaları, yalnız bilgi verilenlerle bilgi ve beceri birlikte ka­ zandırılanlar karşılaştırıldığında, ikinci kategoriye girenlerin daha fazla·· eylemde bulunduğunu ortaya koymuştur. ıı dır. Bilgi ve becerinin eylemde bulunmada tek başlarına yeterli olmadıkları, kişilik fak­ törlerinin .de önemli olduğu unutulmamalıdır. Örneğin çevreye pozitif tutumları o­ lanların daha fazla duyarlı çevresel davranışta bulunma eğilimine girdiği bilinmek­ tedir. 13 Tutumlarla ilgili değişkenler, kişilerin çevrenin belirli bir yönüne veya çev­ reyle ilgili objeler hakkında hissettikleri, lehte veya aleyhte bulundukları, tercih et­ tikleri veya etmedikleri şeyleri Içermektedir. Tutumlar aslında bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını ~üzenli bir bi­ çimde oluşturan eğilimidir.ı 4 Nitekim Arı l5 da tutum, bir kişinin kendisini ilgilendi­ ren bir durum karşısında o husustakl öteki tutum ya da eğilimleri ile tutarlı olarak gösterdiği tepkinin arkasında gizli kalan, o tepkiyi belirleyen hissi ve fikri faktörleri de içeren bır tavırdır demektedir. Bazı araştırmacılar tutum ve değerleri eş anlamlı görürken, diğer bazıları ya de­ ğerlerin tutumlardan daha temel kavramlar olduğunu ve tutumu etkilediğini sa­ vunmakta ya da değerleri, tutumların bir alt bölümü olarak görmektedir. Yaygın olarak gözlenen, tutum ve değer kavramlarının çoğu ~man birbiri yerine, ya da Parsons'da olduğu gibi birarada kullanılmasıdır.ı 6 \ Kasapoğlu vd.' a.g.e .• 102 s. Jody. M. Hines vd. s.6. 12 a.k.• s. 7. 13 Kasapoğlu vd.• ~.g.e. 14 Çiğdem Kağıtçıbaşı. insan ve insanlar: Sosyal Psikolojiye Gırış. Ankara. 1976. 15 Oğuz Arı. Kamuoyu Ölçülmesi. Sosyoloji Konferansları.IS.Kltap. 1977. s. 39-48. \6 Aytül Kasapoğlu. "Sosyoloji Öğrencilerinin Sosyal Değer ve Tutumları". AQ.DTCF. Dergisi. CHt 35. 1991. s. 140-158. Lu ii Çevresel Ddvrdlllş Modelı 23 Konumuz açısından ise. ekolojl gibi genelolarak çevreye yönelik tutumlar ve enerji krizi gibi daha özel ve somut tutumlar ile çevreyeyönelik eylemde bu~unma ko­ nularına ilişkin tutumlar önem kazanmaktadır. Araştırmalar. daha çok somut konu­ larda ve çevresel eylemde bulunmaya yönelik tutumlara sahıp olanlarda. daha fazla çevreye duyarlı davranış gözlendiğini ortaya koymuştur. 17 Bilgi, beceri ve çevreye yönelik pozitif tutumların ötesinde özellikle gelişmekte o­ lan ülkelerde analize sokulması gereken ve sosyolojik olarak da çok önemli olan temel değişken grubu 'ortamsal faktörler' olmaktadır. Çünkü o toplumun genel-o­ larak sosyo-kültürel yapısı, yasalan, yerleşim yerinin. kır ya da kent olması veya coğraftk konumu ve gelişmişlik düzeyi gibi ortamsal faktörler gözardı edilerek. yalnızca kişilik faktörleriyle yetinIImesi analizlerin yetersiz sonuçlar vermesine yol açacaktır. Hines ve arbd;ışlarının. 18 Duyarlı Çevresel Davranış Modelinde ortamsal faktörlere çok aZ, ve yine birey düzeyinde yer verilmesi önemli ,bır eksiklik olarak hemen göze çarpmaktadır. Nitekim onlar ortamsal faktörlerden, ekonomik güç:' lükler, toplumsal baskı ve farklı eylemler arasından pırini seçebilme olanağını an­ lamaktadırlar. Ömek olarak da bir bireyin bilgisi, becerisi olduğu halde, ekonomik durumu elverişli olmadığı için çevreyle ilgili bir kampanyaya parasal katkıda bulu­ namaması durumu verilmekte ve böylelikle ortam etkisinin modele katıldığı varsa­ yılmaktadır. TOrkiye'de t 995 yılında Sosyoloji Derneği tarafından, Birleşmiş Milletler Küresel Çevre Fonunun maddi katkılarıyla gerçekleştirilen, ilAilenin Çevre Eğitimindeki Rolü Araştırma/Eğıtım Projesilinde de Hines ve arkadaşlarının (ı 981) modelinden ya­ rarlanılmış ve çalışma genel sonuçlarıyla yayınlanmıştır. . Bu makalede ise , özellikle ortamsal faktörleri ön planda tutan ve bu nedenle 'de farklı sosyo-ekonomik düzeydeki yerleşim yerlerini karşılaştırma esasına dayanan 1995 araştırmasının veri tabanından yararlanılmıştır. Ancak, daha çok, önceki ra­ porda ayrıntılı olarak analiz edilmeyen sosyo-ekonomik çevre, ile cinsiyet değişkeni esasındaki ilişkilerin çözümlenmesine çalışılmıştır. Amaçlar: Duyarlı çevresel davranışların daha bütüncü bır yaklaşımla incelenmesi gereği karşısında, modeldeki değişkenler atası etklleşlmi sağlıklı bir biçimde' ortaya koymak ve Çankaya ve Mamak gibi farklı sosyo-ekonomık düzeylerdeki ıkı mahal­ lede kadın ve erkeklerin belirli konulardaki (özellikle de çevre Için maliyete kat­ Ianma) tutumları farklı mıdır? sorusuna yanıt aramak bu makalenin temel amaadır. Yöntem: Bu makalede kullanılan veriler, ı 995 yılında Ankara'nın iki farklı mahalle­ sinde yapılan alan araştırmasına dayanmaktadır. Her iki mahalledenyargısal ör­ nekleme tekniğine göre 50 şer hanelik kotalar seçilmiştir. Sonuçta 100 hanede ya­ şayan ve hane reisi ve eşinden oluŞan· 200 kişi ile görüşülmüştür. Araştırmada 83 sorudan oluşan bir mülakat formu kullanılmıştır. 11 Hines vd.• s. 6. iX a.k .. s.7. Amme idaresl Dergisi 24 Bu makalenin de veri tabanını oluşturan araştırma genel hatlanyla politika yöne­ IlmH (policy oriented) bir araştırmadır. Sivil toplum örgütleri aracılığıyla toplumun çevreye duyarlılığını arttırmada uygun araçlann geliştirilmeSi hedeftenn;ıiştir. Bulgular ve Tartışma: Hines ve arkadaşlannın Meta-Analizde rapor ettikleri de­ mografik değişkenler, yaş. gelir, eğitim ve dnsiyettir. Aynca bu demografik değiş­ kenlerin, dığer bilişsel ve psiko-sosyal değişkenlerle karşllaştmldıklannda ilk sıra­ larda yer almadığı hemen gözlenmektedir. Özellikle dnsiyet değişkeninin en son sırada yer alması' dikkat çekme ktedi r. Onlara göre, sosyo-ekonomık değişken Ile ' duyarlı davranış ar~ında da zayıf bır ilişki vardır. Yüksek gelir grubundan olanlar, daha düşük gelır dOzeyindekllerle karştlaştınldıklannaa yalnızca küçük bır mıktar daha duyarlıdırlar. 19 Eğıtım değişkeninin de aynı şekild~ önemli bır farklılığa yol açmadığı, çevreye du­ yarlıhk açısından esas farkın ·sözel vaat" gibi daha psiko-sosyal değışkenden kay­ naklandığı iddia edilmektedir.10 Burada kısaca sunulan makalede, Türkiye'deki durumun nasılolduğu tartışılarken, gelir,eğitim ve yaş değişkenleri dolayh olarak Içerildığı için; y~rleşim yerı/mahalle ve dnsiyet esasında bulgular karşılaştmlmıştır. Çünkü. Kavaklıdere göreU olarak daha yüksek eğitim ve gelir sahiplerini. Mamak ise bir gecekondu mahallesi olarak düşük eğitim ve gelirlileri temsil etmekte, aynca hane reisi ve eşi de çocuk sahibi orta yaş gibi belirli bir yaş grubunu oluşturmaktadır. Bu yüzden yerleşim yeri ve dnstyete göre veriler Incelenmiş; gelir ve eğitim gibi temel değişkenlerin de zım­ nen lçerildiğt kabul edilmiştir . Söz konusu sosyo-ekonomik değişken ile dnsiyet faktörü, önce halkın sağlıklı bir çevrede yaşamak için ne denlı bir maliyeti göze aldıklanna ilişkin tutumlan açısın­ dan. daha sonrada 'literatürde en etkili faktör olan ·sözel vaat açısından Incelen­ miştir. Bilindiği üzere çevreci olmanın. iki temel ölçüsünden biri, "yalnız bugünü değil yannı da düşünmek" ile ·yalnızca kendini değil başkalannı da gözetmek"tir. Gerek maliyete katlanma konusu gerekse sözelvaatte bulunma konusu Işte bu. bağlamda çevreye yönelik duyarlı davranış modelinde-önemli yer tutan tutumlar olarak bu çalışmada da analız edilmiştir. ' fl Daha önce yalnızca Mamak ve Kavaklidere' de mahalleler düzeyinde analız edilen bulgular, maliyete katlanma açısından, ömeğin "çevre vergisi ödemekvatandaşlık görevidir"; "allede herhangi birinin çalıştığı Işyeri çevreye zarar verdiğinde işsiz ka­ hnsa da kapatılmalıdır"; "Çevre içln arkadaşlarla ve komşularla kötü olmayı göze a­ Imm" ve son olarak da "Havayı kirletmeyen yakıt ya da ısıtma sistemi için. her türlü maliyeti göze alınmil biçiminde oluşturulan cümleiere katılma biçiminde ölçüimeye çalışılan tutumlar açısından, mahalleler arasında istatistikselaçıdan da önem­ Ii/anlamh farkı i lı klan n olduğunu ortaya koymuştu. ıı Bu makalede hedeftenen amaç doğrultusunda dnsiyet değişkenl.- mahallelerin yanı sıra analize sokulduğunda ise,"çevre için, arkadaşlar ile komşularla; yönetldlerle 19 a.k.• 20 21 s.5. a.k.• 5.3. AytOJ Kasapoğlu vd. a.g.e.• s. 37. Çevresel Davranıı Modeli 25 kötü olmayı göze alma" dışındaki tutum cümlelerine katılma açısından cinsiyete göre 'önemU bır farklılık gözlenmez iken, yalnızca yukarıda sözü eqilen ~utumda Mamak mahallesinde önemli bir farklılık ortaya çıkmış~ır. Şöylekı. Mamak gece­ . kondu mahallesinde kadınlar, erkeklerden daha yüksek bir oranda (°/.46), bu dü­ şünceye kattlmadıklannı Ifade etmişlerdir. Mamak mahallesinde kadınlar çevre için arkadaşları ve komşularıyla kötü olmayı daha az Istemektedi~ler. Bu durum eğitim ve gelır düzeyi göreli olarak daha düşük olan bu kadınların geleneksel sosyal da­ yanışmayı sürdürme eğilimlerinin bir ifadesi olarak yorumlanabilir. Aynı mahallede erkeklerin tse arkadaş ve komşularını göreli olarak daha az ön plana çıkarmaları ise (0/. 32), onların daha bireyci tutumlar gellştirdikleri yönünde yorumlanabilir. Aynı . şekilde Kavaklıdere mahallesinde gerekkadınların (°/.100) gerekse erkeklerin (0/.98) oranında çevre Için. arkadaş ve komşularıyla kötü olmayı göze alması da onlann kent yaşamının daha bireyci değer ve, tutumlarını içselleştirdiklerinin bir göstergesidir denilebilir. Araştırma/eğitim projesının bir gereği olarak, Mamak Mahallesinde yapılanerişkin eğitimi $Qnucunda Ise (Kavaklıdere'de bilgi ve tutumlar düzeyinde bir eğitim ge­ reksinmesi saptanmadığı için eğitim yapılmamıştır), hem kadınların hem de er­ keklerin çevre için arkadaş ve komşularıyla kötü olmayı göze alma oranlannın 01­ dukçayükseldığl (kadınlarda °/.54 ten 0/.76' ya: erkeklerdeise Of.66 dan Of.STe) be­ lirlenmiştir. Bu da bilgi düzeyindeki herhangi bir artışın hemen tutumlara yansıdığı ve bunda yapılan eğitimierin önemli rol' oynadığını ortaya koymakta­ dır.Kavaklıdere'de ise daha önce belirtildiği üzere sosyo-ekonomik düzey kadar e­ ğitim düzeyinin de daha yüksek olması yüzünden. ilave bir eğitim verilmeden de bireyci tutumlarm son derece yaygın olması yüzünden, bulguların beklenen yönde ve tutarıı olduğu söylenebilir. Maliyete katlanma konusunda değerlendirme kapsamına alınan tutumlar Içerisin­ de ekonomık temelli olanlar (çevre vergisi ödemek, .işsiz kalmak gibi), cinsiyet açı­ sında önemli bır farklılığa yol açmaz iken, arkadaş ve komşularla kötü olmak gibi daha sosyal içerikli bir faktörün önemli farklılık göstermesi sosyolojik açıdan ö­ nemlidir. Erkekler kamusal alanda daha geniş faaliyet gösterebilirken, kadınların daha dar bir 'sosyal çerçevede ve geleneksel kültürün bir ölçüde yeniden üretildiğl gecekondu mahallesinde arkadaş' ve komşularını dahafazia ön planda tutmaları doğaldır. Ancak kadınların da bilgi düzeyi artıkça çevreyedaha duyarlı hale gel­ . diklerl de bır gerçektir ve eğitim çabaları bu yüzden küçümsenmemelidir. Tutumlar düzeyinde yukarıda yapılan analizler, bilgi ve davranış düzeyinde duru­ mun ne olduğu yönünde sürdürüldüğünde ise oldukça Ilginç bulgularla karşılaşıI­ mıştır. Örneğin çevrecı bir davranış olarak 'çöplerin ayrıştınlması' konusu önce bil­ gi. düzeyinde incelendiğinde, hem mahalleler arasında hem de kadın ve erkekler arasında önemli farklılıklar olduğu gözlenmiştir. Çöplerin cam, kağıt.ve diğer atık­ lar halinde aynştınlmasını bilmeyenler, beklendiği gibi Mamak gecekondu mahal­ lesinde daha 'fazladır. Ancak önemli nokta, gerek Mamak gerekse Kavakhdere'de, kadınlar arasında çöp aynştırma nedir sorusuna 'bilmiyorum' yanıtını verenlerin er­ keklerden daha yüksek oranda olmasıdır. Nitekim Mamak'taki kadınların °/.70'1, Kavakhdere'den örnekleme giren kadınların 0/.32 si 'bilmiyorum' yanıtını vermiştir. Her il.<i mahallede erkekler arasındaki fark ise oldukça çarpıcıdır. Kavaklıdre'de çöp 26 Amme idaresi Dergisi ayrıştll1l1asınl bilmeyen erkek oranı yalnızca °1.4 iken, Mamak'ta bu oran oldukça yüksektir (0/.56). Çöp ayrıştırma konusundaki bilgi düzeyinin mahalleiere ve cinsiyete göre farklılaş­ tığı belirlendikten sonra, analiz bir adım daha ileri götürülerek, çöp ayrıştırmasını bilenlere, " Siz çöplerinizi ayrıştırıyor musunuz?" diye sorulmuş ve böylelikle konu davranış düzeyinde irdelenmeye çalışılmıştır. Burada beklenenin aksine, çöp ayrış­ tırmasını tam oJmasa da bildiği kabul edilen Kavaklidere'ki erkelerin yalnızca °1.6.5 'nin çöp ayrıştırma davranışında bulunduğu saptanmıştır. Ancak burada gözden kaçınırnaması gereken nokta, Kavaklıdere' de erkeklerin çöp aynştırmasını biliyor musunuz? sorusuna çok yüksek oranda (%92)' başka' yanıtını vermiş olmasıdır. Çünkü % 93 oranında çöplerini ayrıştırmadığı bulgusu il,e bu başka yanıtlarının birarada yorumlanması gerekmektedir. Yorumlardan biri, 'çöp ayrıştırmanın evde cinsiyet temelli işbölümüne dayalı olarak kadının görevi olarak algılanmasıdır. ikin­ ci bir yorum, evde çöpler ayrıştırılsa bile, Belediye'nin ,sunduğu çöp toplama hiz­ metlerinin ayrıştırma esasında örgütlenmemesi yüzünden, pratikte' sonucun de­ ğişmeyeceği kanısıdır. Tüm bu öznel ve nesnel değerlendirmeler sonucunda Ka'vaklıdere'deki erkekler, bildikleri halde çöp ayrıştıima eyleminde bulunmamakta olabilirler. Mamak gecekondu mahallesinde, Ailelerin Çevre Eğitimindeki Rolü Araştırma IEğitim Projesiuyarınca verilen çevre eğitimi sonucunda ise, kac;tınlarda çöp ayrış­ tırmasını bilmeyen oranıOl. 70 den °1.22 'ye; erkeklerde de °1.56 dan °l. 25 e düş­ müştür. Çöp ayrıştırma davranışı açısından da kadınlarda olumlu sonuçlar elde e­ dilmiş,çöpleri gereğince ayıran oranı 0/. 14 den % 50 ye yükselmiştir. Ancak he­ men dikkati çeken bir nokta, erkeklerin bilgilerinde önemli bir artış olmasına rağ­ men eğitim öncesi ve sonrasında aynı oranda (%28.6)' çöp ayrıştırma davranışında bulunmalarıdır. Dığer bir ifade ile bilişsel faktörler kadınlarda önemli bir davranış değişikliğine yol açarken. erkeklerde aynı etkiyi meydana getinnemiştir. Buradan sosyolojik olarak çıkarabilecek en önemli sonuç, bilginin, sosyo-kültürel faktörlerle desteklenmediği takdirde. tek başına davranış değişikliğine yol açacak g&çte 01­ madığıdır. Nitekim, Kavaklıdere'deki erkekler de toplumsal cinsiyete (gender) bağlı sosyalizasyonun ,önemli bir sonucu olarak, çöp ayrıştırmayı bildikleri halde, kcidınıngörevi olduğunu düşündükleri için bu davranışta bulunmamaktad~r. Sonuç olarak, kişilik faktörlerinin yanısıra ortamsal koşulların, diğer bir ifadeile kişilerin i­ çinde toplumsallaştıkları sosyo-kültürel çevrenin değerlerinin önemli olduğu, bu etkileri yokumsayan analizlerin yetersiz ve hatta yanlış olduğu ortaYa çıkmıştır. Bu makalenin sınırları içinde tartışılacak olan son nokta Ise, psiko-so$yal değişken­ ler içinde yer alan 'sözel vaatte bulunma'(verbal commitment) dır. Daha önce de belirtildiği üzere, kişilerin yalnızca kendilerini değil başkalarını da düşünmelerı ve bunu sözel ya da yazılı olarak ifade ederek bir angajmana girmeleri, çevreye du­ yarlı olmanın önemli bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda ömeklem grubundaki kişilere, "istanbuJ'da hava kirliliği ilemücadele konusunda a­ çılan kampanyaya katılır mısınız? " sorusu yöneltiimiştir. istanbul'da t 995 yılında yaşanan ve medya tarafından da yoğun olarak desteklenerek her gün zehirli hava raporları verilen, olağanüstü günler hatırlandığında bunun uygun bir örnek olduğu anlaşılacaktır. çevresel Dilvrdnlş Modeli 27 Kampanyaya katılma konusu mahalle ve cinsiyet esasınd~ karşılaştırılarak incelen­ diğinde, kampanyanın her iki mahallede de yüksek oranlarda desteklendiği belir­ lenmiştir. Ancak en yüksek destekleme oranına Kavaklıdere'deki kadınlarda ula­ şılmıştır (0/.88). Kavaklıdere'de erkeklerde' kampanyaya evet diyenler. hem kendi eşlerinden hem de Mamak'taki erkeklerden. biraz daha düşük çıkmıştır (°/,80). Mamak'ta kadınlar 0/,76 , erkekler ise °L, 84 oranında kampanyaya katılacaklarını belirtmişlerdir. Tüm bu bulgular, insanımızın genelolarak diğer insanlara ne denli duyarh olduklarınuı, diğer bir ifade Ile ne kadar elsever olduklarının güzel bir kanı­ tıdır. Bu konuda medyanın da olumlu bir işlev yüklendiği inkar edilemez. Her gün dramatik bir şekilde konunun ekranlara getirilmesi sosyo-ekonomik ve kültürel ya­ pısı oldukça farklı iki kesimde de belirli bir duyarlılık seviyesine ulaşılmasını sağla­ mıştır ... Ayrıca proje gereği Mamak'ta yapılan eğitimler sonucunda da kampanyaya katılma oranlarında önemli yükselmeler meydana geldiği belirtilrnelidir. Nitekim kadınlarda bu oran 0/.76 dan 0/.S3'e, erkeklerde de °/.84 den °L. 89'ayükselmiştir. istanbul'da hava kirliliği ile ilgili kampanyaya katılma konusu, kampanyaya 'katılma biçimi' açısından da incelenmiş bulunmaktadır. imza verme, dilekçe yazma, pro­ testo yürüyüşüne katılma, bağışta bulunma seçenekleri arasından hangilerinin ne ölçüde tercih edildiği sorgulanmıştır. imza vermenin her iki bölgede ve her iki cin­ siyette de en çok t~rcih edildiği, ancak Kavaklıdere'deki erkeklerin bu yolu en çok te~cih ettiği belirlenmlştir(O/.66). Dilekçe verme konusunun ise, yine Kavaklıdere'de daha çok benimsendiği, ancak bu yolu kadınların erkeklere göre daha fazla tercih ettiği gözlenmiştir. Çünkü ka­ dınlarda bu oran °/.3Te ulaşırken, erkeklerde 0/.23.7 de kalmıştır Ayrıca dilekçe yazma belirli bir eğitim düzeyi ve birikim gerektirdiği gibi, kamusal alandaki bir fa­ aliyet türüne girdiği için, her zaman erkeklerde daha yüksek or~da gözlenmesi beklenen bir davranıştır. Ancak Kavaklıdere' deki kadınların,her iki kesimdeki er­ keklerden daha fazla bu seçeneğe yönelmesi, onların bilinç düzeyinin yüksekliğinin yanı sıra yalnızca özel alan ile sınırlı kalmadıklarının da önemli bir işareti olarak yorumlanmalıdır. " Protesto yürüyüşü ise, her kesimde fazla rağbet görmeyen bir seçenek görünü­ mündedir. Bununla birlikte en fazla Kavaklıdere'deki erkekler arasında ve ancak 0/. S'1l1< bır grup' tarafından tercih edildiği anlaşılmaktadır. Son olarak bağıŞ yoluyla kampanyaya katılma incelendiğinde, Mamak'taki erkekler arasında tercih oranının en yüksek olduğu söylenebilir (°/.11. ı). Ancak bağıŞ seçe­ neğinin Kavaklidere'deki erkekler arasında hiç tercih edilr:nemiş olması önemli bir göstergedir. Çünkü, bağıŞ yapma daha geleneksel bir davranış kalıbı olduğu için, sosyo-ekonomik düzeyi göreli olarak daha yüksek olmasına rağmen .Kavaklıdere'de yaşayan kesime pek uygun gelmemiş olabilir. Kadınlar arasında her iki bölgede de çok düşük oranlarda (°/.4-0/,5 gibi) bağış seçeneğine yönelinmesi i­ se,. onların ekonomik özgürlüklerinin olmamasının yanı sıra, bağıŞ yapma alışkan­ lıklarının olmaması ya da bağış yapmayla bir sonuç alınamayacağı yolundaki dü­ şüncelerinden kaynaklanabilir. Daha öncede belirtildiği gibi. Mamak'ta bir çevre eğitimi yapılmış ve. sonucunda kampanyaya katılma biçimine yönelik tutumlarda da önemli değişiklikler meydana 28 Amme idaresi Derg/sI geldiği görülmOştür. Örneğin, Mamak'taki kadınlar arasında. imza veririm diyenler 0/.37 den 0/. 62 ye yükselmiştir. Buna karşıhk erkeklerde imza veririm diyen orani 0/.5 ı den 0/. 43.6 ya düşmüştür. Bunun bir nedeni, erkekler arasında dilekçe yaza­ nm diyenietin orammn, 0/. 8 .9 dan 0/. 30.8 e yükselmiş olmasıdır. Çünkü Imza ile karşllaştınldığında dilekçe vermek, daha Ileri düzeyde bir tepki verme biçimidir ve daha yüksek bir bilinçllllğin ifadesidir. Erkeklerde imza verme' eğilIminin yerini, di­ lekçe vermenin alması bu yüzden beklenen. bir durumdur. Kadınların durumu Ise, onların erkeklerden de daha düşük eğitim dOzeylne sahıp olmalan ve dolayısıyla dIlekçe yazma donanımına yeterince sahip olmamaları yüzünden, daha kolayhkla yerine getirebilecekleri bir seçeneğe, diğer bır Ifade ile de Imza vermeye daha fazla yönelmiş olmalanndan kaynaklanabilir. Eğitim sonrasında protesto yürüyüşüne katılma oranlannda da önemli artışlar meydana gelmiştir. Örneğin bu oranlar kadınlarda 0/.4 den 0/. 16 ya; erkeklerde Ise, 0/.4 den 0/. ı ı.5 e yükselmiştir. BağıŞ yaparak kampanyaya destek verme konusunda ise, beklendiği üzere her ıkı cinsiyette de azalmalar' olmuştur. Örneğin bu oranlar kadınlarda 0/.4 den 0/.2 ye, erkeklerde de 0/. 0/. ı 1 den 0/. 3 düşmüştür,. Aynca kadınlann yamtlannda eğitim öncesi yüksek oranda gözlenen 'başka' yamtlanmn da 0/.42 den 0/, ı 2 ye düşmesi de beUrli bir amaca yönelik olarak yapılan eğitimin etkinliğinin önemli bir göster­ gesidir. Çünkü başka yamtlarl arasında yer alan ve özellikle kişilerin duygusal tep­ kilerini içeren ve etkili olmayan kampanyaya katılma biçimlerinin yerini, daha ussal ve etkin katılma 'biçimlerinin alması çok önemlidir. SONUÇ ve ÖNERiLER Ailenin Çevre Eğitimindeki Rolü Araştırma/Eğitim Projesı bulgulanmn daha derin­ ·Iernesine incelenmesi sonucunda aşağIdaki sonuçlar elde edilmiştir: 1. Ortamsal faktörler, bireysel düzeyde değil, daha geniş sosyo-kültürel ve sosyo­ ekonomik koşullar anlamında ve birbirleriyle karşılıklı etkUeşlmlçinde incelenmeli­ dr. . 2. Gelişmiş batı/sanayi toplumlarındayapılmış çevre a~aşt'rTl)alarımn bulguları~a dayanan Meta-Analiz sonuçiannın, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde çok fazla geçerli olmadığı anlaşılmıştır. Örneğin daha yüksek gelir gruplannın çevreye du­ yarlılığımn, literatürün aksine daha fazlaolduğu bulunmuştur. (Ancak, bu kesimin örneğin Kavaklidere'de yaşayanların eğitim düzeyinin daha yüksek olması gözardı edilemez). 3. Eğitim, çevreye duyarlı davranış geliştirmede önemlidir. Ancak toplumdaki cin­ siyet temelli işbölümüne dayalı sosyalizasyon süreçleri de eğitimin etkilillğinde ö­ nemli roloynamaktadır. 4. Duyarlı çevresel davramş geliştirmede eğıtım ve gelir önemli değişkenlerdir. Ancak sosyo-kültürel değerlerle çelişmernek esastır. Bu yüzden sosyo-kültürel çevre, gelenek ve göreneğin önemi inkar edilemez. S. Medya önemli bir eğitim araadır ve duyarlılık billndnin oluşmasında önemli' rol ' oynamaktadır. Çevn;seJ IJdvrdIJlŞ Modelı 29 6. Insanlanmız yalmzca kendilerini .değil, başkalanm da düşünmekte; 'ötekiler'I düşman gibi gömiek bir yana, onlar için birşeyler yapmak Istemektedirler. 7. Bu makalenin de veri tabamm teşkil eden araştırma/eğitim·projelerlnln yukanda özetlenen sonuçlar dikkate alınarakgeliştirilmesi ve· takıp çalışmalanyla (follow-up ,studies) sürdürülmesi önerilir. 8. Bu makalenin gırış bölOmünde kısaca özetlendiği üzere, sosyologiann gelenek­ sel tabulanm yıkıp, 'Yeni Ekolojik- Paradigma'dan haberdar bir şekilde çalışmalar yapmalan, çevre konusunda disiplin yönelirnil olmasa da problem yönelirnil (problem oriented) Interdisipliner çalışmalara öncelik vetmelerl önerillr~ Böylelikle hem sosyoloji disiplin olarak gelişecek hem de topluma somut bazı hizmetler su­ narak 'meşrulaşma' sorununu çö~ede aşama kaydetmiş olacaktır. Mesut Gülmez, İnsan Hakları Eğitimi Hakkı, Ankara, 1996, Yayın no. 268, VII+52 s. Yapıt, TODAİE İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi'nin hazırladığı ve yayımlamaya başladığı İnsan Haklan ve Demokrasi Eğitimi El Kitapları Dizisi'nin ilk kitabıdır. Yazara göre, İnsan hakları eğitimi (İHE), bir "insan hakkııldır ve devletler için bir yükümlülüktür; dayanağını uluslararası ve ulusal hukuktan alır. İHE, Türkiye için de hukuksal bir yükümlüıüktür. Bunun birinci dayanağı, uluslararası insan hakları hukuku ve ülkemizin,- "insan haklarına saygı gösterme" ilkesini kuruluş belgelerine yazan Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi'ne Üye olmasıdır. !kinci dayanak ise, Anayasa ile milli eğitime ilişkin mevzuatın (yasal ve yönetsel düzenlemelerin), insan haklan ve demokrasi eğitimi (İHDE)'ni hukuksal bir yükümlülük olarak öngören kurallandır. İHE hakkı, Birinci Bölümde, "hukuksal bir yükümlülük" ve bir "insan hakkı" olarak ele alınmıştır. İkinci Bölüm, İHE'nin ulusal huk:uktaki dayanaklannın incelenmesine aynımıştır. Üçüncü Bölümde, İHE ile ilgili değişik nitelikteki evrensel ve bölgesel helgelerde yer alan kurallar açıklanmıştır. Dördüncü Bölümde ise, İHE konusundaki uluslararası toplantılarda kabul edilen ilke ve öneriler özetlenmiştir.