19 - Idil Sanat ve Dil Dergisi

advertisement
19.YÜZYILDA OSMANLI HANEDANININ SANAT ORTAMINA ETKİ VE
KATKILARI
Prof. Dr. Ayla ERSOY1
ÖZET
Bu çalışmada 19. Yüzyılda Osmanlı Hanedanının sanat ortamına etki ve
katkıları incelenmiştir. Bu dönemde, özellikle Batı’yla olan ilişkilerin gelişmesi,
hanedanın çeşitli sanat dallarına olan ilgisinin artmasına ve dolayısıyla Osmanlı
kültür ve sanat ortamının çeşitlenerek gelişmesine imkan sağlamıştır. Bu
çalışmada farklı zamanlarda, farklı padişah ve yöneticiler tarafından getirilen
düzenlemeler ve sanat olayları irdelenmiştir.
ABSTRACT
In this article, contribution and effect of Ottoman family to art enviroment of
Ottoman State. Relationship with Western countries afford Ottomans an
opportunity to be interested in different art branches. Thus, Ottoman Art circle
was getting improve and diversify its art. In this study, art experiments of
different sultans and administrators of state were examined.
19.yüzyılın toplumsal yaşamını hazırlayan etkenler 18.yüzyılda III.Ahmet
döneminde(1718-1730) başlamıştır. Önce askeri alanda başlayan yenilikler, eğitim, yönetim,
hukuk, sanat, edebiyat ve mimari alanlarında da devam ederek toplumsal yaşamın her
yönünde etkili olmuştur. I.Abdülhamid, III.Selim ve II.Mahmut (1808-1839) dönemlerinde de
devam etmiştir. Yeniçeri ocağının kaldırılması, posta, ulaşım ve dış ticaret hizmetlerinin
geliştirilmesi, Mekteb-i Maarif-i Adliye’nin kurulması Takvim-i Vekayi adlı resmi gazetenin
yayınlanması gibi yenilikler, Osmanlı toplumunda her alanda etkili olan Batılılaşma
19.yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren Sultan Abdülmecid döneminde (1808-1861) Sadrazam
Mustafa Reşit Paşa tarafından 3 Kasım 1839 da ilan edilen Gülhane Hattı- Hümayun ile
başlayan Tanzimat döneminde de devletin resmi politikası olmuştur.( Thema Larousse,
1994;322)
Batı ile olan bu ilişkiler önce Osmanlı Sarayı ve yakın çevresinden başlayarak gelişmiş
ve yaygınlaşmıştır. Eğitimden edebiyata, plastik sanatlardan müzik ve tiyatroya uzanan bir
alanda Osmanlı devleti Batı’yı tanıma süreci yaşarken, Batı’nın da Osmanlı devletine olan
ilgisi devam etmiştir. Özellikle Lale Devrinden başlayarak Osmanlıya elçilerle birlikte veya
yalnız gelen Batılı sanatçılar aracılığıyla da Batı’yı yakından tanıma olanağı sağlanmıştır.
Batı’nın bilim ve tekniğini yakalamak amacıyla kurulan Mühendishane-i Bahri
Hümayun (1776), İstanbul’un Hasköy semtinde kurulan Mühendishane-i Berri Hümayun
(1793), 1827 de açılan Tıbbane-i Amire, 1834 de açılan Mekteb-i Ulum-ı Harbiye gibi subay
yetiştirmek üzere eğitim veren okulların proğramlarına resim derslerinin konması, Batı tarzı
resim yapan ilk ressamların askeri okullardan yetişmesini sağlamıştır.1833’de açılmış olan
Tercüme odası ile Mekteb-i Mülkiye kurumu oluşturulurken, 1869 da yürürlüğe giren Maarifi Umumiye Nizamnamesiyle parasız ve zorunlu ilk öğretim ilkesine yer verilmiştir.( Ana
Britanicca, 1993;3223)
1
Doğuş Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi.
1
Tanzimat reformları “Mecelle” adıyla Cevdet Paşa tarafından hazırlanan medeni
kanunla da hukuk alanına yenilik getirmiştir. Yabancı ülkelerin Kanunlarından Türkçeye
çevrilerek hazırlanan bu medeni kanunlar İslam ilkelerine de uygun olarak nizamiye
mahkemelerinde uygulanmıştır.
23 Aralık 1876’da Kanun-ı Esasi’nin onaylanmasıyla I.Meşrutiyet dönemi açılmıştır.
II.Abdülhamit tarafından onaylanan Kanun-ı Esasi Osmanlıların ilk gerçek anayasa özelliği
taşımaktadır.(Hazır, 1994;43)
Batılılaşmanın getirdiği köklü değişiklikler edebi sanatları da büyük ölçüde
etkilemiştir. Divan edebiyatından Batı edebiyatına geçiş Tanzimat edebiyatı ile başlamıştır.
Fransız edebiyatının etkileriyle biçimlenen öykü, roman ve tiyatro eserleri edebiyatımıza
girmiştir. Tanzimat döneminde çıkan gazeteler de edebiyatın gelişiminde önemli rol
oynamıştır. Gazete makalesi, edebi yazı ve çeviriler ve eleştiri türü yazılar gazete yayınlarıyla
tanınmıştır. 1860’da Şinasi ve Agah Efendi tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahval ilk özel
Türk gazetesi olarak Batı türlerinde yazı yayınlamada da öncü olmuştur. Namık Kemal ve
Ziya Paşa’nın yazılarının yayınlandığı 1862’de Şinasi tarafından çıkarılan Tasvir-i Efkar
gazetesinin de Türk edebiyatının gelişiminde önemli yeri vardır.
Yine ilk yerli tiyatro Naum Tiyatrosu (1844), Şinasi’nin ilk manzum çeviri Tercüme-i
manzume, Namık Kemal’in ilk edebi romanı İntibah(1876), A.Vefik Paşa’nın ilk deneme
sözlüğü Lehçe-i Osmani, Tanzimat döneminin yazın alanında getirdiği yeniliklerden sadece
bir kaçını oluşturmaktadır.
Köklü değişimlerin yapıldığı bir başka alan da müzik ve tiyatrodur. Tanzimat’ın
ilanına kadar meddah, kukla, karagöz, ortaoyunu v.s. gibi türleri kapsayan ve Türk kültürünü
yansıtan geleneksel Türk Tiyatrosunun yanı sıra 1839’dan sonra İstanbul’un çeşitli yerlerinde
İtalyan, Fransız ve Ermeni tiyatro toplulukları oyunlar sergilemiştir. Naum Efendi ve Güllü
Agop’un kurdukları ilk yerli tiyatroda Türkçe oyunların sergilenmesi önemli bir gelişme
olmuştur.1868’ den itibaren Türkçe olarak tarihsel ve toplumsal konuları işleyen oyunlara yer
verilmiştir. Sultan Abdülmecid Naum’daki operalara ilgi göstermiş ve tiyatrodan maddi
manevi desteğini esirgememiştir. Batı’ya açılış hareketi içinde müzikteki değişimler
19.yüzyıl Osmanlı sarayında II.Mahmud’un mehterhanesinin yerine kurduğu Mızıkayu
Hümayun ile başlamış, saray bandosu askeri marşların yanı sıra senfonik parçaları da
çalmıştır. Bu dönemde sarayda opera toplulukları konserler vermiştir. II. Mahmud’un Batı
müziğine olan ilgisi Sultan Abdülmecid de devam etmiş, 1846 ve 1847’de Istanbul’a gelen
Macar besteci ve piyanist Franz Liszt Abdülmecid’in huzurunda konser vermiştir.
(Abdülaziz, 1982; 103). Donizetti’den gençlerin sarayda müzikli oyunlar oynamak üzere
yetiştirilmesini istemiş, bunun için bulunan İtalyan öğretmenler aylıklı olarak saraya
alınmıştır. 1848’de sarayda şan, saz orkestra, koro ve dans çalışmalarına katılan 60 müzisyen
bulunmaktadır. Abdülmecid’in Batı sahne sanatlarına duyduğu ilginin sonucu olarak
Dolmabahçe Sarayından özel bir tiyatro kurulmuş, 300 kişilik tiyatro 1859’da yabancı
sanatçılar tarafından oynanan bir operayla açılmıştır. (Aksoy, 1995;1213). III. Selim gibi
besteler yapan Sultan Abdülaziz de müziğe özellikle Türk müziğine meraklıydı. Lavta ve
piyano çalan sultan aynı zamanda iyi bir neyzendi. Sarayda Türk müziği fasıl heyetlerinin
yanı sıra Batı müziği icra eden orkestralar kurulmuş, opera ve operet sanatçılarının sarayda
yaptıkları gösterilerle saray çevresi Batı müziğini tanıma olanağı bulmuştur.19.yüzyılın
kültürel ortamı içinde toplumsal yapı ve kurumlarda meydana gelen bu değişimler saraydan
halka yani merkezden dışa doğru bir yayılma göstermektedir.
III.Selim zamanının diğer bir özelliği de Batılı mimar çalıştırılmasına başlanmasıdır.
Bu mimar aynı zamanda ressam da olan Mellingdir. Melling’in 1819 da Fransa’da basılan
ünlü albümü “Voyage Pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore’ ın başında
III.Selim’in resmi vardır. III. Selim Kapıdağlı Konstantin’e Osmanlı padişahlarının seri
halinde resimlerini yaptırmıştır. Heykel sanatına duyduğu ilgi İtalyan bir sanatçının
2
balmumundan yaptığı heykelleri gizlice saraya getirtip seyrettiği de bilinmektedir. (Cezar,
1995;35). Sultan III. Selim ünlü hattat Rakım Efendi’ye de resmini yaptırmıştır.
Sultan II.Mahmud (1789-1808) Kayserili Ermeni asıllı bir aileden gelen Rupen
Manas’a portresini yaptırmış ve resim sanatının halka yayılmasını sağlamak için Tasvir-i
Hümayunu devler dairelerine astırmıştır. Resim sanatına karşı çekingenliğin azalmasında bu
dönemde Türkiye’ye gelen yabancı ressamların etkisi olmuştur. William Henry, Henry Aston
Berkes, Thomas Allom, Henry Barlett bunlardan bazılarıdır. Bir baskı resim tekniği olan
gravür İstanbul’a albümler ve seyehatnameler içinde gelmiş, hem kitapta kullanılışı hem de
resim sanatı açısından etkisi büyük olmuştur. 19.yüzyıl ortalarına kadar Türkiye’ye gelen
Batılı ressamlar burada kaldıkları sürede desen çalışmışlar ve bu desenleri gravür tekniğiyle
çoğaltarak kitap ve albümlerde kullanmışlardır. Yüzyılın ikinci yarısında gravür yerini
suluboya ve yağlıboya resimlere bırakmıştır.
1840’da fotoğraf makinesinin icadından çok kısa bir süre sonra Türkiye’de çekilen ilk
fotoğraflar Frederic Goupil Fesquet’ın çektiği İzmir manzaralarıdır.Sultan Abdülaziz 1863
yılında Abdullah Biraderler’e İzmit’teki av köşkünde portresini çektirmiş, fotoğraflarını çok
beğenen Abdülaziz bundan sonra resmi fotoğraf olarak bu portreyi kabul ederek, her tarafa
dağıtma emri vermiştir. Fotoğrafçıları da “Ressam-ı Hazret-i Şehriyer-i rütbesiyle
ödüllendirmiştir.(Özendes, 1996;77). Abdülaziz’den sonra V. Murat ve II. Abdülhamid de
fotoğrafla ilgilenmişler ve saray dışındaki yaşamı ve olayları fotoğraflar aracılığıyla takip
etmişlerdir. Bu da belge fotoğrafçılığının gelişimini sağlamıştır. 19.yüzyıl fotoğrafçıları o
dönemin günlük yaşamını, askeri kuruluşları, fabrika, cami, kahvehane ve mimari yapıları ve
farklı etnik kökenli Osmanlı toplumunu saptayarak günümüze taşımışlardır.
İngiliz ressam Sir David Wilkie de Sultan Abdülmecid’in bir portresini yapmıştır.
Harbiye ve Harbiye İdadisi resim Öğretmenleri Ques ve Joseph Schranz Sultan Abdülmecid
döneminde çalışan sanatçılardır. Avrupa’dan Istanbul’a gelen sanatçılar olduğu gibi bu
dönemde Nakkaş Vehib Abdullah Efendi Avrupa’ya 1835 yılında resim eğitimi için
gönderilmiş(Cezar, 1995; 121), yine 1835 de İbrahim Efendi Mühendishane-i Berri
Hümayundan mezun olduktan sonra Avrupa’ya gönderilen ilk ressamlarımızdandır. Diğerleri
de Mekteb-i Fünun-u Harbiye’den çıkan Tevfik Efendi ile Kaymakam Cihangirli Hüznü
Yusuf Beydir. Saray ressamı olan İbrahim Efendiye Sultan Abdülmecid poz vererek portresini
yaptırmış, ayrıca Sultan Abdülmecid’e resim dersleri de vermiştir. Gerçekçi üsluba bağlı
çalışan sanatçı Abdülmecid’in yüzündeki çiçek bozukluklarını bile belirterek çok başarılı bir
portre yapmış olmakla birlikte hükümdar bu gerçekçilikten çok da hoşlanmamıştır. 13 Eylül
1848 de Bursa’ya sürgün edilen İbrahim Efendi, Abdülaziz’in tahta çıkmasından sonra
sürgünden dönmüş ve ferikliğe kadar yükselmiştir.
Abdülmecid döneminde yetişen ilk yağlıboya ressamlarımızın dışında önemli bir olay
da Avrupa hükümdarlarına ve elçiliklere Osmanlı Sultanlarının Portrelerinin yollanmasıdır.
Abdülmecid döneminin diğer önemli bir olayı da 1845 yılında Çırağan Sarayında
sadece saray çevresine yönelik bir serginin açılışıdır. Avusturyalı ressam Oreker (Odeken)
tarafından açılmıştır. 1849 yılında da Harbiye de Harbiye İdadisi öğrencilerinin çalışmalarıyla
halka açık bir sergi düzenlenmiştir.
Sultan Abdülaziz Dönemi (1861-1876)
Sultan Abdülaziz şehzadeliği sırasında Qués ve Schranz’dan resim dersleri almış,
olgun desenler çizebilir duruma gelmiştir. 1865 yılında Polonyalı ressam Chelebowski’yi
saray ressamlığına atayarak, Dolmabahçe’de ona bir de atölye vermiştir. Chelebowsky’ye
kendi portresini de çizdirmiştir. Sanatçının saraydaki atölyesini sık sık ziyaret ederek sanat
üzerine sohbetler yapmış, plan ve kompozisyonlarını Chelebowski’ye açıklayarak sanatçının
kompozisyon taslaklarını düzeltirmiş. Sultan Abdülaziz’in en çok ilgi gösterdiği konu savaş
kompozisyonlarıdır. Chelebowski’nin yapacağı tabloların eskizlerini Sultan Abdülaziz’le
3
birlikte hazırladığı bilinmektedir. Bu çizimlerin 68 tanesi Polonya’da müzelerde yer
almaktadır.( Mufassal Osmanlı Tarihi; 3331) Aslında Abdülaziz’in bu hızlı çizerek yaptığı
taslaklar onun istediği resimleri sanatçıya açıklamasıdır. Resim sanatına olan özel ilgisi 18611865 yılında yapılan Beylerbeyi Sarayının birçok oda ve tavanlarını da süslemektedir.
Yelkenliler, savaş gemileri denizciliğe olan merakını da göstermektedir. Bu tavan ve duvar
resimlerinin eskizlerini de kendisinin çizdiği resimlerin yapılması için Avrupa’dan ressamlar
getirdiği bilinmektedir.( Karahüseyin, 1992;134).
Sultan Abdülaziz Aywazovski ile de bazı resim kompozisyonlarını birlikte oluşturmuş,
sanat ve fikir alışverişi içinde olmuştur. Ayrıca 1871 yılında C.F.Fuller adlı bir sanatçıya
yaptırdığı atlı heykeli ile de bir ilki gerçekleştirmiştir. 1872’de F.V.Miller tarafından
Münih’de dökümü yapılan heykel bugün Beylerbeyi Sarayı’ndadır.Yurtdışına seyahat eden
ilk padişah olan Abdülaziz 1863’de Mısır gezisini, 1867 de Fransa gezisini III.Napolyon’un
davetlisi olarak yapmıştır. Fransa gezisi sırasında müzeleri gezme olanağı bulmuş, Avrupa
kültüründen çok etkilenmiştir. Saraylarda gördüğü resim ve heykellerin kendi sarayında da
olmasını düşünerek, daha oradayken resim eğitimi için Paris’de bulunan Şeker Ahmet Paşa
aracılığı ile Gerome’dan resim seçimi için yardım istemiş, o da kayınpederinin Goupil
firmasından saraya tablo satın alınmasında aracı olmuştur. Bu günkü Milli Saraylar resim
koleksiyonunun ilk çekirdeği de böyle oluşmuştur. Paris’den Viyana’ya geçen Sultan
Abdülaziz Belveder Galerisindeki Tabloları, Keyribar Galerisindeki heykelleri izlemiş, Wien
Tiyatrosu’nda bale seyretmiştir. Bu gezilerden edindiği izlenimlerle sanata destek veren
Sultan Abdülaziz zamanında 1862 yılında Londra III. Uluslararası Sergisi, 1863 de İstanbul
Uluslar arası Sergisi (Sergi-i Umumi Osmani), 1867 de Paris Uluslar arası Sergisi, 1873
Viyana Sergisine katılmaları için sanat çevrelerini desteklemiştir. (Önsoy, 1988;59). Bu
sergilerde Bursa İpekli dokumaları, Uşak ve Gördes halıları, maden, hububat ve sanayi
ürünleri sergilenmiştir. Sergi-i Umumi Osmani Sergisi 1863’de Sultan Abdülaziz tarafından
açılmıştır. 13 ayrı pavyonda 10 bin kalem ürün sergilenmiştir. İnşaat modelleri, karakalem
resimler ve haritalar v.s. yer almıştır.
1867 Paris Uluslararası sergisine Abdülaziz’in şeref konuğu olarak katılmasının da
ayrı bir önemi vardır. Sergide yağlıboya tablolar, desenler, madalya üzerine oymalar ve
gravürler, mimari modeller ve litografiler sergilenmiştir. Resim sanatımızın ilk ustalarından
olan Şeker Ahmet Paşa’nın “ Sultan Abdülaziz Portresi”, Osman Hamdi’nin “ Çingenelerin
Molası” , “ Pusu Kuran Zeybekler “ ve “ Katledilen Zeybek” adlı tabloları sergide yer alan
resimler arasındadır. Ayrıca Abdullah Biraderlerin çektiği Fotoğraflarda sergilenmiştir.
(Germaner, 292).
Türkiye’de gerçek anlamda ilk resim sergisini Şeker Ahmet Paşa 1873 yılında
Abdülaziz zamanında düzenlemiştir. 15 Nisan 1873’de Şeker Ahmet Paşa’nın düzenlediği
sergi sanat okulunda açılmış, serginin açılışına sadrazam, hariciye nazırı, çeşitli üst düzey
görevliler gelmiş, Şehzade Yusuf İzzettin de sergiye katılmıştır. Sergi komiseri Osman
Hamdi’nin girişimleriyle bu sergi için Boğaz Köşkü, Osmanlı evi, bir Osmanlı hamamı ve
III.Ahmet Çeşmesi’nin maketleri yapılmış, Viyana Sergisi için Nafıa Nazırı Edhem Paşa
Tarafından “Usul-ü Mimari-i Osmani” ve “ Elbise-i Osmaniye” adlı kitaplar hazırlatılmıştır.(
Cezar, 1995;178).
Şeker Ahmet Paşa ikinci sergisini Sultan Mahmut Türbesi yanındaki Darülfünun’da
açmıştır. Sultan Abdülaziz ve yaveri Şeker Ahmet Paşa’nın (Ahmet Ali) gayretleri ile
başlayan bu resim sergileri daha sonraki sergiler için bir temel oluşturduğu gibi, sanatsal
etkinliklerin ve sanat eğitiminin tartışılmasını da sağlamıştır.1874’de Pera’da özel bir resim
akademisi Fransız ressam Guillemet tarafından sultanın izniyle açılmış,1876’da da
Guillemet’nin çoğu Ermeni olan öğrencilerinin çalışmalarından oluşan bir sergi açılmıştır. Bu
özel sanat akademisi Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurulması için gerekli ortamı hazırlamıştır.
Abdülmecid Efendi (1868-1944)
4
Abdülaziz’in oğlu ve son Osmanlı Halifesi olan Abdülmecid Efendi Osmanlı Tahtına
çıkamamış bir veliaht olmasına karşın Sultan II.Abdülhamid Dönemi (1876-1909) ve onu
takip eden yıllarda sanat ve kültür ortamına önemli katkılar sağlamıştır. Sultan Abdülaziz
Döneminde Batı’dan gelen kültürel ve sanatsal anlayışa karşın gösterilen olumlu tavır
II.Abdülhamid zamanında da devam etmiştir. Diğer yandan geleneklerinde göz ardı
edilmediği bir saray ortamında yetişmiştir. Abdülmecid Efendi’nin müziğe ve resime olan
ilgisi kalıtsal olarak babası Sultan Abdülaziz’den gelmektedir. Abdülaziz’in iyi bir ressam
olması, ressamları destekleyen davranışları, sarayda Batılı sanatçıları saray ressamı olarak
çalıştırması, bu ressamlara ısmarlanan veya onlar tarafından armağan olarak verilen tablolarla
bir resim koleksiyonu oluşturması ve sarayda gerçekleştirilen sanatsal etkinlikler doğal olarak
Abdülmecid Efendi’nin yeteneklerinin de ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Resme olan
yeteneğini ressam Petroveski keşfetmiş(Beylerbeyi Sarayının duvar ve tavanlarını resimleyen,
Rusya’dan getirilen Polonyalı bir ressam) , ondan resim dersleri almış, daha sonra da Sami
Paşa ile uzun zaman resim çalışmaları yapmıştır.
Abdülmecid Efendi’nin yakın çevresinde dönemin ünlü şair ve ressamları vardır.
Onlarla dostluk ettiği gibi onları her zaman desteklemiş, başarılarını da ödüllendirmiştir. Fazla
teşrifat kurallarına da uymayı sevmeyen Abdülmecid Efendi ünlü şair Abdülhak Hamit
Tarhan’ı evinde ziyaret etmiş, sanatçının “ Fitnen” isimli tiyatro oyununun da şehir
tiyatrosunda oynanması şerefine Bağlarbaşındaki Köşkünde ziyafet vererek, onu kutlamıştır.
II.Abdülhamid’in saray ressamı Fausto Zonaro ve Fransız ünlü yazar Pierre Loti de onun
yakın dostlarıdır. Eserlerinin Paris resim salonuna kabul edilebilmesi için Pierre Loti büyük
çaba harcamıştır.( Aşiroğlu, 1992:15). Ressam Abdülmecid’in tablolarının Cormon gibi
Batılı sanatçılar tarafından beğenilip taktir edilmesi onun sanatçı yeteneğini göstermektedir.
Şehzadeliğinden itibaren ressamlarla yakın ilişki içinde olup onları himaye etmiştir. Adolphe
Thalasso’nun yazdığı “Art Ottoman” adlı Türk resim sanatı üzerine yazılmış olan kitabı ona
ithaf etmesi de bu ilişkinin güzel bir örneğidir ( Cezar, 1995; 158). Abdülmecid Efendi’nin
sanatçı kimliği onun veliaht ve halife kimliklerinin önüne geçmiştir. 1908’de İkinci
Meşrutiyet’in ilanından sonra Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu ressamların girişimleriyle
kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin fahri başkanı olarak Abdülmecid Efendi cemiyetin
maddi ve manevi destekleyicisidir. M.Ruhi Arel’in girişimleriyle kurulan Osmanlı Ressamlar
Cemiyeti, Türk Resim Sanatını canlandırmak amacıyla düzenli sergiler açılması için çaba
göstermiş ve ülkedeki bütün sanat etkinliklerini yönlendirmeye çalışmıştır. Plastik sanatlar
alanında çalışan tüm sanatçıları bir araya toplayan bu ilk sanatçılar birliği ayrıca Türkiye’de
ilk sanat dergisini de çıkarmıştır. Mart 1911 ile Temmuz 1914 arasında 18 sayı basılan
Osmanlı Ressamlar Cemiyeti gazetesinin yayımlanmasına da Abdülmecit Efendi maddi
katkıda bulunmuştur. (Başkan, 1994;46). Haneden mensubu olarak resmi sıfatlarının yanı sıra
ressam kişiliğiyle Abdülmecid Efendi Türk resim ve edebiyat dünyasındaki sanatçılara
verdiği desteklerle Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyetine geçiş sürecinde bir köprü
oluşturmuştur. Resimlerinde çok figürlü kompozisyonlar, portreler ve manzaralarla geniş bir
yelpaze içinde çalışmalar yapmıştır.
Sonuç olarak; 19. yüzyılda Osmanlı hanedanına mensup sultanlar ve veliahtların
plastik sanatlara, müziğe ve tiyatroya olan ilgi ve merakları, saray çevresinden başlayarak
halka yayılan bir ortamın oluşmasını sağlamıştır. Saray çevresinin etkisi ve desteğiyle
sanatsal etkinlikler çoğalarak yaygınlaşmış, 20. yüzyıl sanat ortamının oluşumuna kaynaklık
etmiştir.
5
KAYNAKÇA
Abdülaziz, İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, cilt I, İstanbul, 1982, s.103.
Aksoy,Bülent, Tanzimattan Cumhuriyete Musiki ve Batılılaşma, Tanzimattan
Cumhuriyete Türkiye Ansiklopesisi , cilt 5, s.1213.
Aşiroğlu,O.Gazi, Son Halife Abdülmecid, İstanbul,1992,s.15,Burak yay.
Ardakoç, Karman, Hilafet Meselesi, Ankara, 1955, s.35,Petek Yay.
Başkan,Seyfi, Osmanlı ressamlar Cemiyeti, Ankara, 1994, s.46, Çağdaş
Basımevi.
Batılılaşma, Thema Larousse, cilt 6, İstanbul, 1994, s. 322.
Cezar, Mustafa, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, İstanbul, 1995, cilt I,
s.31.
Germaner, Semra, “ Osmanlı İmparatorluğunun Uluslararası Sergilere Katı
lımı ve Kültürel sonuçları”,Tarih ve Toplum,cilt 15,
say 85, s.292.
Hazır, Hayati, Anayasa Hukuku, Konya, 1994, s.43, Litaratür Ltd.Şti.Yay.
Karahüseyin, Güller, “Beylerbeyi Sarayı ve Ünlü Konukları”, Milli Saraylar
dergisi,1992,s.134.
Mufassal Osmanlı tarihi, cilt 6, s.3331
Osmanlı Devleti, Ana Britanicca, cilt 24, İstanbul, 1993,s.3223
Önsoy,Rıfat, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayi ve sanayileşme Politikası,
Ankara, 1988, s.59, Türkiye İş Bankası Kültür yay.
Özendes, Engin,”İmparatorluk Başkentinde 19.Yüzyıl Fotoğrafçılığı”,
19.Yüzyıl İstanbul’unda Sanat Ortamı”, İstanbul,1996, s.77.
Sanat Tarihi Dergisi yay. No.2
6
Download