9. SINIF DİL VE ANLATIM DERS NOTLARI esenyapim.weebly.com I. ÜNİTE: İLETİŞİM, DİL VE KÜLTÜR 1. İLETİŞİM Duygu, düşünce ve isteklerin yazı, konuşma ve görsel-işitsel akla gelebilecek her türlü araçla aktarılmasına iletişim denir. İletişimin kurulmasında altı temel öğe kullanılır: 1. Kaynak (Gönderici): Duygu düşünce ve isteğin aktarılmasında sözü söyleyen kişiye denir. 2. Alıcı: İletilen sözü alan kişiye denir. 3. İleti (Mesaj): Gönderici ile alıcı arasında aktarılan duygu, düşünce ya da isteğe denir. 4. Kanal (Araç): Gönderici ile alıcı arasındaki iletinin gönderilme şekline denir. 5. Bağlam (Ortam): İletişimin gerçekleştiği yere denir. 6. Dönüt (Geri bildirim): Alıcının göndericiye verdiği tepkiye (cevaba) denir. İletişim Niçin Gereklidir? Kişi, sosyal çevrede sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmek için iletişim kurmak zorundadır. İletişim hayatın vazgeçilmez bir gereğidir. Ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarımızı gidermek için iletişim gereklidir. Toplumsal yasa ve kuralları sağlıklı bir şekilde işletebilmek için gereklidir. Gösterge ve Türleri: Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren, onun yerini alabilen, kelime, nesne, görünüş ve olgulara gösterge denir. Türleri: a. Dil Göstergesi: Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer. b. Doğal Gösterge: Ülkelerin doğal güzellikleri, yaprakların sararması… c. Sosyal Gösterge: Trafik ışıkları, görgü kuralları… İletişim Kurarken Kullanılan Göstergeler Nelerdir? Dil göstergeleri: Söz veya yazıyla gerçekleştirilen her türlü eylem bu gruba girer. İnsan duygu ve düşüncelerini en iyi şekilde dil ile anlatır. Dille gerçekleştirilen iletişim resim, şekil, işaret ve vücut diliyle yapılan iletişimden daha güçlü ve daha kullanılışlıdır. Dil dışı göstergeler: Resim, şekil, işaret, hareket, jest ve mimikler bu gruba girer. 2. İNSAN, İLETİŞİM VE DİL İletişim Türleri: Dille gerçekleştirilen iletişim Jest ve mimiklerle gerçekleştirilen iletişim Resim, şekil, çizgi gibi sembollerle gerçekleştirilen iletişim Simgelerle gerçekleştirilen iletişim Dil Nedir? Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan, kendisine özgü yasaları olan ve ancak bu yasalar çerçevesinde gelişen, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış seslerden örülmüş bir anlaşma sistemidir. Dilin Önemi ve Özellikleri Dil, gelişmiş bir iletişim aracıdır. Dil, seslerden oluşmuş bir anlaşma sistemidir. Tam anlamıyla anlatma ve anlaşma; seslerden örülü kurallar bütünü olan “dil” ile sağlanır. Dil, düşünce ve zekânın bir göstergesidir. Dil, canlı bir varlıktır. Dil, sosyal bir varlıktır. Dil, bir ortaklıktır. Dilin Toplum Hayatındaki Yeri ve Önemi Dil birliği, milleti oluşturan özelliklerin başında gelir. Bir milletin dili; onun tarihi, dini ve kültürüyle iç içedir. Millet için gerekli olan her şey, dilde saklanır. Dil; milletin manevî ve kültür değerlerini, millet olabilme özelliklerini bünyesinde sımsıkı muhafaza eder. Dil, milleti meydana getiren bireyler arasında ortak duygu ve düşünceler meydana getirir. Dil, milletin birlik ve bütünlüğünü sağlayan en güçlü bağdır. Dilin İşlevleri a. Heyecan bildirme işlevi Of! Canımı sıkma. b. Göndericilik işlevi Su, iki hidrojen, bir oksijen molekülünden oluşur. c. Alıcıyı harekete geçirme işlevi Aç artık şu kapıyı. d. Dil ötesi işlevi Yapım eki almış sözcüklere türemiş sözcük denir. e. Kanalı kontrol işlevi Söylediklerimi anladın mı? f. Şiirsel işlevi Avazeyi bu âleme bir Davut gibi sal Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş 3. DİL - KÜLTÜR İLİŞKİSİ En genel anlamıyla kültür bir toplumun maddi ve manevi alanda ortaya koyduğu tüm eserlerdir. Toplumların yaşam biçimleri, gelenek-görenekleri kullandıkları araç gereçleri, inançları, dili, sanat anlayışı vb. kültürü oluşturur. Toplumlar yüzyıllar boyu maddi ve manevi alanda çok değerli eserler üretmişlerdir. Bu eserler gelecek kuşaklara dil sayesinde aktarılır. Örneğin İslâmiyet’ten önceki döneme ait destan, koşuk, sağu, savlar, Orhun Yazıtları, Dede Korkut Hikâyeleri, Yunus Emre’nin şiirleri dil sayesinde günümüze dek yaşamışlardır. Günümüz gençleri o eserleri okuyarak o dönemle ilgili bilgi sahibi olabilirler. Bu bilgilenme dil sayesinde olmaktadır. Bu bakımdan dil önemli bir kültür taşıyıcısıdır. Dil ve Kültürün Ortak Özellikleri: a. Dil ve kültür geçmiş ile gelecek arasında bir köprü vazifesi görür. b. Bir toplumun oluşmasında ve ayakta kalmasında ortak dil ve kültürün önemli bir payı vardır. c. Kültür ve dil bir toplumun yaşayış biçiminden önemli izler taşır. d. Kültür ve dil bir milletin en önemli ortak özelliklerindendir. Lehçe: Bir dilin tarih içerisinde bilinmeyen bir dönemde kendinden ayrılmış olup büyük farklılıklar gösteren kollarına denir. Örn: Çuvaşça, Yakutça Şive: Bir dilin bilinen tarihi seyri içinde kendinden ayrılmış olup bazı farklılıklar gösteren kollarına denir. Örn: Kırgızca, Kazakça, Azerice… Ağız: Bir ülke içinde aynı dilin farklı konuşma şekillerine denir. Yörelere göre söyleyiş farklılıkları vardır ama yazılış aynıdır. Örn: Karadeniz ağzı, Ege ağzı… Konuşma Dili ve Yazı Dili Kelime dağarcığı yazı diline göre sınırlı olan ve günlük hayatta kullanılan doğal dile konuşma dili denir. Bir ülkede resmi dil olarak kabul edilen ve her alanda aynı kurallarla kullanılan dile yazı dili denir. Konuşma Dili ve Yazı Dili Arasındaki Farklar: a) Bir ülkede bir yazı dili varken birden fazla konuşma dili vardır. b) Konuşma dili doğaldır yazı dili yapma bir dildir. c) Yazı dilinde kurallar varken konuşma dilinde yoktur. d) Yazı dilinin kullanım sahası konuşma diline göre daha geniştir. e) Konuşma dili günlük hayatta farklılık gösterirken yazı dili göstermez. Argo: Bir dil içinde belli bir grubun sözcüklere yeni anlamlar vererek kullanmasıyla oluşan konuşma şekline denir. Bu sözcükler ancak bu grup içinde kullanılır ve bu gruba dâhil olan kişiler anlamlarını bilebilir. Argo günlük hayatta ve edebiyatta bir malzeme olarak kullanılabilir. II. ÜNİTE: DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI VE TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ 1. DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI Bugün yeryüzünde kaç dil konuşulduğu kesin olarak belli değildir. Bununla birlikte yeryüzünde konuşulan dil sayısının ortalama 3000-3500 arasında olduğu tahmin edilmektedir. Yeryüzündeki diller, ses sistemi, biçim yapısı ve söz dizimi bakımından bazı yakınlıklar ve benzerlikler gösterir. Diller arasındaki bu yakınlık ve benzerliğe dil aileleri (dil akrabalığı) adı verilir. Yeryüzündeki diller yapı ve köken olmak üzere iki bakımdan incelenir: A. Yapı Bakımından Dünya Dilleri 1. Tek heceli diller: Bu dillerdeki sözcüklerde çekim eki yoktur. Sözcükler ek almadan değişime uğramadan kalmaktadır. Cümle içerisinde sözcükler, bulundukları yere ve başka sözcüklerle yan yana gelme durumuna göre anlam kazanır. Yeryüzünde Çince ile Vietnam dili ve bazı Himalaya ve Afrika dilleri ve Avrupa’da Bask dili bu gruba girer. 2. Eklemeli (Bitişken) Diller: Bu dillerde bir veya daha çok heceli köklere yapım ve çekim ekleri eklenir. Köke getirilen yapım ekleri ile yeni sözcükler, yeni kavramlar türetilir. Bu dile en güzel örnek Türkçedir. Ayrıca Altay dilleri, (Moğolca, Mançu-Tunguz) küçük ayrımlarla Japonca; Ural dilleri (Fince, Macarca, Samoyetçe) ile bazı Asya ve Afrika dilleri bu gruba girer. 3. Çekimli (Bükümlü) Diller: Büküm, sözcüğün çekimi sırasında kökün özellikle kökteki ünlünün değişmesidir. Çekim sırasında görülen değişikliklerle yeni sözcükler ve kavramlar ortaya çıkar. Hint- Avrupa dilleri (Almanca, Farsça, Fransızca, Hintçe) ile Arapça çekimli dil grubuna girer. B. Köken Bakımından Dünya Dilleri 1. Hint - Avrupa Dilleri Ailesi a. Asya Kolu: Hintçe, Farsça, Ermenice b. Avrupa kolu: Germen (Cermen) Dilleri: Almanca, İngilizce, Felemekçe (Hollanda’da ve Belçika’nın bir kısmında kullanılan dil). Romen Dilleri: Latince, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca İslav Dilleri: Rusça, Sırpça, Lehçe (Lehistan bölgesinde kullanılan dil). 2. Hami-Sami Dilleri Ailesi: Akatça, Arapça, İbranice 3. Bantu Dilleri Ailesi: Orta ve Güney Afrika’da yaşayan Bantuların dilleri bu gruba girer. 4. Çin Dilleri Ailesi: Çince ve Tibetçe bu ailedendir. 5. Ural- Altay Dilleri Ailesi: a. Ural Kolu: Fince, Macarca, Estonca b. Altay Kolu: Türkçe, Moğolca, Mançuca Türkçe dünya dilleri arasında yapı bakımından sondan eklemeli dil grubuna girer. Köken bakımından ise Ural-Altay dil ailesinin Altay koluna bağlıdır. 2. TÜRK DİLİNİN TARİHÎ GELİŞİMİ VE TÜRKİYE TÜRKÇESİ Türk dilinin kökeni çok eski çağlara dayanmaktadır. Türklerin 10. yüzyıldan itibaren İslâmiyet’i kabul etmesiyle birlikte din, dil ve kültür hayatlarında önemli değişiklikler olmuştur. Bu dönemde bilim dili olarak Arapça, edebiyat dili olarak da Farsça kullanılmaya başlanmıştır. Dil ve kültür alanındaki bu etkilenme sonucu Arapçadan, Farsçadan dilimize pek çok sözcük ve kavram girmiştir. Ancak Türkçe bir taraftan da varlığını sürdürmüştür. Özellikle Karahanlılar döneminde (932-1212) dil ve edebiyatımız açısından önemli sayılan Kutadgu Bilig, Divanü Lügati’t Türk ve Atabetü’l Hakayık adlı eserler yazılmıştır. Anadolu’da Türkçenin gelişmesi ise şöyle olmuştur: 11-12 ve 13. yüzyıllarda Anadolu’da Anadolu Selçukluları devleti yönetime hâkimdi. Bu dönemde devletin resmî dili Farsça idi. Edebiyat ve sanat dili olarak Farsça, bilim dili olarak da medreselerde Arapça öğretiliyordu. Aydınlar eserlerini Arapça– Farsça ya da bu dillerin karışımıyla yazıyorlardı. Türkçenin gelişimine 12 ve 13. yüzyıllarda Şeyyat Hamza, Ahmet Fakih, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Hoca Dehhani, Dede Korkut vb. pek çok yazar ve düşünür katkı sağlamıştır. III. ÜNİTE: SES BİLGİSİ VE TELAFFUZ (SÖYLEYİŞ) 1. TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ Türkçede ünlü ve ünsüz olmak üzere 29 ses vardır. Bunların 8 tanesi ünlü, 21 tanesi de ünsüzdür. Ünlülerin Sınıflandırılması Dilimizdeki ünlüler söyleniş sırasında dilin, çenenin ve dudakların aldığı biçime göre sınıflandırılır. a. Dilin durumuna göre: Dilin durumuna göre ünlüler kalın ve ince olmak üzere ikiye ayrılır. Kalın ünlüler: a, ı, o, u İnce ünlüler: e, i, ö, ü b. Alt çenenin durumuna göre: Alt çenenin durumuna göre ünlüler geniş ve dar olmak üzere ikiye ayrılır. Geniş ünlüler: a, e, o, ö Dar ünlüler: ı, i, u, ü c. Dudakların durumuna göre: Dudakların durumuna göre ünlüler düz ve yuvarlak olmak üzere ikiye ayrılır. Düz ünlüler: a, e, ı, i Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü Ünsüzlerin Sınıflandırılması Ünsüzler ağız boşluğundaki boğumlandığı yere (çıkak), sürekli söylenip söylenemediğine ve yumuşak (ötümlü) ve sert (ötümsüz) oluşlarına göre sınıflandırılır. a. Boğumlanmalarına (çıkak) göre: Dudak ünsüzleri: Dudakların birbirine dokunmasıyla çıkar: b, m, p Diş-dudak ünsüzleri: Üst dişlerin alt dudağa dokunmasıyla çıkar: f, v Diş ünsüzleri: Dil ucunun üst dişlere yaklaşmasıyla veya dokunmasıyla çıkar. c, ç, d, j, l, n, r, s, ş, t, z Damak ünsüzleri: Dilin orta kısmının ön damağa ya da dil kökünün art damağa yaklaşmasıyla çıkar. g, ğ, k, y Gırtlak ünsüzleri: Bu ses, ciğerlerden gelen havanın ses tellerine çarpmasından ve ağızda hiç bir engele uğramadan çıkmasıyla oluşur. Türkçede gırtlak ünsüzü olarak sadece h sesi vardır. b. Sürekli söylenip söylenmeyeceğine göre: Ünsüzlerin söylenirken ses yolunun kapanmasına veya sürekli açık olmasına göre sınıflandırılmasıdır. Ünsüzler söylenirken ses yolu kapanıyorsa süreksiz, sürekli açık kalıyorsa sürekli ünsüzler adını alır. Bunu belirlemek için ünsüzün başına bir ünlü getirilir. Ak, süt, iç seslerini söylerken ses yolu tıkanmaktadır. Özzzzzzzzz, elllllllll, offffff seslerini söylerken ses yolu açık kalmaktadır. Bu özelliğine göre ünsüzler ikiye ayrılır: Sürekli ünsüzler: f, ğ, h, j, l, m, n, r, s, ş, v, y, z Süreksiz ünsüzler: b, c, ç, d, g, k, p, t c. Yumuşak ve sert oluşlarına göre: Ünsüzler ses tellerinde titreşime uğrayıp uğramadığına göre yumuşak (tonlu) ve sert (tonsuz) olmak üzere ikiye ayrılır. Yumuşak ünsüzler: Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan ünsüzlerdir. b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z Sert ünsüzler: Ses telleri titreşmeden oluşan ünsüzlerdir. ç, f, h, k, p, s, ş, t Ünlü ve Ünsüz Uyumları Ünlü Uyumu: Türkçede iki tür ünlü uyumu vardır. a. Büyük ünlü uyumu: Dilin durumuna göre ünlülerin kalınlık incelik bakımından uyumudur. Türkçe sözcüklerde ilk hecede kalın ünlü varsa, ondan sonraki hecelerde kalın ünlü; ince ünlü varsa ince ünlü gelir. Bu kurala büyük ünlü uyumu denir. “Ağaçlar çiçek açtı.” cümlesinde ilk hecede a kalın ünlüsünden sonra a- a- a kalın ünlüleri; çiçek sözcüğünde ise, i, e ince ünlüleri; açtı sözcüğünde a- ı şeklinde kalın ünlüler gelmektedir. Türkçe olduğu hâlde bu kurala uymayan bazı sözcükler de vardır. Kardeş < karındaş, anne < ana, elma < alma vb. Bu sözcüklerin asılları ünlü uyumuna uyarlar. Bazı ekler Türkçe sözcüklere eklendiğinde ünlü uyumuna uymaz. - yor eki: geliyor, yazıyor, okuyor vb. - mtrak eki: mavimtrak, yeşilimtrak, sarımtrak vb. - ki eki: sabahki, akşamki, dünkü vb. - daş eki: yurttaş, vatandaş, dindaş, yoldaş vb. - leyin eki: geceleyin, sabahleyin, akşamleyin vb. - iken eki: silerken, bakarken, yazarken vb. b. Küçük ünlü uyumu: Küçük ünlü uyumu sözcüklerdeki ünlülerin düzlük yuvarlaklık, darlık-genişlik bakımından uyumudur. 1. Türkçe sözcüklerde düz ünlüler (a, e, ı, i) den sonra düz ünlüler gelir. 2. Yuvarlak ünlüler (o, ö, u, ü) den sonra; a. Düz- geniş (a, e) ya da b. Dar-yuvarlak (u, ü) gelir. Bu kurala küçük ünlü uyumu denir. Örnek: bekledim, kömürlük, gövdesi, umursamaz, tarafsızlık, yorgunluktan Not: KÜU, kelimenin tamamında değil, komşu iki hece arasında aranır: yumurtacı, yuvarlaklık, görebilmişti… Bazı sözcükler Türkçe oldukları hâlde küçük ünlü uyumuna uymazlar: Armut, çamur, kabuk kavun, avuç, kavuşmak, yağmur vb. -yor eki KÜU’yu devamlı bozar: olmuyor Not: Yabancı sözcüklerde, birleşik kelimelerde ve tek hecelilerde ünlü uyumu kuralı aranmaz. SES OLAYLARI a. Ünsüz Benzeşmesi (Sertleşmesi–Ünsüz Uyumu) Sonunda f, s, t, k, ç, ş, h, p ünsüzleri bulunan kelimeler “c, d, g” ile başlayan bir ek aldığı zaman ekin başındaki yumuşak ünsüzler sertleşerek “ç, t, k” olur. sınıfda değil sınıfta Türk-ce değil Türkçe at-gı değil atkı çiçek-ci değil çiçekçi 1905’de değil 1905’te, Ünsüz benzeşmesi yabancı dillerden dilimize giren bazı yabancı sözcükler ile birleşik sözcüklerde aranmaz: İstikbâl, mahdut, makbul, işgal, meşgul ile akbaba, kurtdereli, üçgen, Akdeniz, kırkbayır vb. b. Sert Ünsüzlerin Yumuşaması (Ünsüz Değişimi) Sözcük sonlarındaki sert ünsüzler (ç, k, p, t) sesli harfle başlayan bir ek aldıklarında yumuşarlar: ç-c; k-ğ; p–b; t–d olur. Bu kurala sert ünsüzlerin yumuşaması denir. ağaç – ağacı ekmek – ekmeği söğüt – söğüde kitap – kitaba vb. Tek heceli sözcükler ile yabancı dillerden dilimize giren bazı sözcükler bu kurala uymaz: iç- içi; ok- oku; kırk- kırkı; kata kata; yat - yatı vb. gayret - gayreti; ehemmiyet- ehemmiyeti vb. hukuk - hukuku; millet- milleti vb. c. Ünlü türemesi -cık / -cik eki alan bazı kelimelerde araya bir ünlünün girdiği görülür: Bir-cik→biricik, az-cık→azıcık, genç-cik → gencecik, darcık→ daracık… Pekiştirilmiş bazı kelimelerde de ünlü türemesi olabilir: Yalnız → yapayalnız, çevre → çepeçevre, gündüz → güpegündüz, düz → düpedüz, çıplak → çırılçıplak d. Ünsüz türemesi Bazı birleşik fiillerin oluşumunda ünsüz türemesi görülür: Af etmek – affetmek his etmek – hissetmek Bazı sözcüklere ünlüyle başlayan bir ek getirildiğinde sözcüklerde aynı türeme ortaya çıkar. af-ı = affı had-i = haddi hak-ı=hakkı Ünlüyle biten sözcüklere, ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde, Türkçe sözcüklerde iki ünlü yan yana gelemeyeceği için bu ünlülerin arasına “y, ş, s, n” ünsüzlerinden uygun olan biri gelir. Bu ünsüz türemesine kaynaştırma da denir. oku-y-an okuyan baba-s-ı babası yedi-ş-er yedişer elma-n-ın elmanın e. Ünlü Düşmesi İki heceli olan kimi sözcükler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci hecelerinde bulunan ünlüyü düşürürler. omuz - um omzum oğul - u oğlu Bazı birleşik fiillerin oluşumunda ünlü düşmesi olur: Kahır olmak = Kahrolmak, Sabır etmek = Sabretmek Bazı sözcükler yapım eki alırken ünlü düşmesi olur: ileri – le – mek =ilerlemek koku – la – mak=koklamak f. Ünsüz Düşmesi -cek ,-cak küçültme eki alan bazı kelimelerde olur: Küçük-cük=küçücük minik-cik=minicik Bazı sözcükler yapım eki alırken ünsüz düşmesi olur: Yüksek-l-mek=yükselmek Alçak-l-mak=alçalmak g. Ünlü Daralması Fiillerin sonlarında bulunan geniş ünlüler (a, e) “-yor” ekinin darlaştırıcı özelliğinden dolayı daralarak, (ı, i, u, ü) dar ünlülerine dönüşür. Buna ünlü daralması denir. bekl-e-yor > bekl-i-yor kalm-a-yor > kalm-ı-yor özl-e-yor > özl-ü-yor soll-a-yor > soll-u-yor Tek heceli olan “de-, ye-“ fiillerinde de darlaşma görülmektedir: De-y-en=diyen ye-yor=yiyor De-y-erek=diyerek ye-y-en=yiyen Türkçenin başlıca ses özellikleri şunlardır: 1. Türkçe sözcükler büyük ve küçük ünlü uyumuna uyar. Ancak bu kurala uymayan çok az sayıda sözcük ve ekler vardır. 2. Türkçe sözcüklerde ilk heceden sonra (ikinci üçüncü hecelerde) o, ö ünlüsü bulunmaz. Bulunan sözcükler Türkçe değildir. Atom, horoz, radyo vb. 3. Türkçede uzun ünlü yoktur, âlim, nâzım, âşık gibi sözcükler Türkçe değildir. 4. 4. İki ünlü yan yana gelmez. İki ünlü yan yana geliyorsa araya bir kaynaştırma sesi (harfi) girer. Oku-y-an, bağlan-acak, masa-s-ı vb. 5. İki ünlü yan yana bulunan saat, şair, şiir, fiil, muayene, reis, maalesef vb. Türkçe değildir. 6. Türkçe sözcüklerde f, h, j sesi yoktur. Mahkeme, tüfek, jilet, jandarma, ajanda, vb. 7. Ancak tabiat taklidi seslerden oluşan sözcükler bu kuralın dışındadır. Fısıldamak, of, vb. 8. Türkçede c, ğ, l, m, n, r, v, z sesleri sözcüğün başında bulunmaz. Yani bu seslerle başlayan sözcükler Türkçe değildir. Cami, lâle, marul, nane, raf, vazife, zerdali vb. 9. Sözcük sonunda b, d, c, g sesleri bulunmaz. Kitab, derd, ilac, vb. Bu seslerle biten sözcükler kitap, dert, ilaç biçiminde söylenir. 10. Sözcüğün başında iki ünsüz yan yana bulunmaz. Bulunanlar Türkçe değildir. Plan, kredi, tren. 11. Sözcüğün sonunda üç ünsüz ses yan yana bulunmaz. Bulunanlar Türkçe değildir. Sfenks, kontr 12. Sözcük kökünde aynı cinsten iki ünsüz yan yana bulunmaz. Millet, hürriyet, tasavvur, hassas vb. Türkçe değildir. 2. SÖYLEYİŞ (TELAFFUZ) En geniş anlamıyla konuşmayı sağlayan hareketlerin tümüne söyleyiş (telaffuz) denir. Konuşmada ses tonu ve söyleyişin (telaffuzun) önemi büyüktür. Boğumlama: Seslerden oluşan heceleri gerekli ses değerlerini vererek bazı sesler ve heceleri atlamadan, değiştirmeden doğru, güzel ve iyi anlaşılabilecek biçimde söylemektir. Tonlama: Anlatıma duygu, düşünce, heyecan, yumuşaklık, sertlik katmak amacıyla seste yapılan farklılığa tonlama denir. İnsan sesi ton bakımından kalın, ince ve tiz olmak üzere üçe ayrılır. Vurgu: Konuşma sırasında bazı sözcük veya hecelerin diğerlerine göre daha kuvvetli, daha şiddetli söylenmesine vurgu denir. Vurgu ikiye ayrılır: a. Sözcük (Kelime) Vurgusu: Konuşma sırasında bazı hecelerin diğerlerine göre daha kuvvetli, daha şiddetli söylenmesine denir. Anlatımda vurgu söze duygu değeri katar; söylenen sözün daha anlaşılır olmasını sağlar ve ahengi canlandırır. Türkçede genel olarak vurgu son hecededir. Yer isimlerinde vurgu ilk veya orta hecededir: Ankara İstanbul - Sakarya gibi Kelimelere ek eklendiğinde, vurgu son heceden bu eke geçer: Kitap – Kitapçı – Kitapçılık – Kitapçılar Tek heceli kelimelerde vurgu yapılmaz. Pekiştirme ekleri alan sıfatlardaki pekiştirme ekleri vurguludur: Dümdüz, Sapsarı, Masmavi Birleşik kelimelerde normalde iki vurgu bulunur ancak genelde ilk kelimedeki vurgu daha güçlüdür: Çanakkale b. Cümle Vurgusu: Konuşma sırasında bazı sözcüklerin diğerlerine göre daha kuvvetli, daha şiddetli söylenmesine denir. Türkçede vurgulu sözcük (öğe)yükleme en yakın sözcüktür. Vurgulu öğe aynı zamanda cümlenin de en önemli öğesidir. “Elbiseyi dün ben pazardan aldım.” “Ben o elbiseyi pazardan dün aldım.” IV. ÜNİTE KELİME BİLGİSİ 1. KELİMEDE ANLAM VE KAVRAM Dilin anlamlı en küçük birimi sözcüktür. Sözcükler çevremizde gördüğümüz varlık, olay olgu ve durumları karşılarlar. Sözcüklerin bir ses, bir de anlam yönü vardır. “Okul açıldı.” cümlesinde okul sözcüğü o-k-u-l seslerinin birleşmesiyle meydana gelen iki heceli; açıldı sözcüğü de a-ç-ı-l-d-ı seslerinden meydana gelen ve üç heceli bir sözcüktür. Yani sözcüğü oluşturan sesler bir araya gelerek bir kavram; bir olay, olgu ya da durumu karşılarlar. Bu bakımdan sözcükler karşıladıkları varlıkların bir simgesidirler. Somut, soyut nesnelerin ya da hareketlerin zihinde aldığı bir şekil vardır. Kuş, ağaç, çiçek, masa denildiği zaman zihnimizde hemen bir varlık canlanır. İyilik güzellik, doğruluk, özgürlük vb. denildiği zaman da soyut bir olgu gözümüzün önüne gelir. Gelecek, okuyor, söyledi sözcükleriyle bir hareketi düşününüz. İşte nesnelerin zihinde aldığı biçime kavram denir. Kavramı şöyle örneklendirebiliriz: Sözcüklerin hiçbiri birer kalıp değildir. Her sözcüğe zihinde bir anlam verilir. Zihin kendi dışındaki somut varlıkları anlamlı hâle getirdiği gibi hayal olarak yarattığı soyut varlıkları da anlamlı hâle getirir. Örneğin masa denildiği zaman çeşitli meslek gruplarına ait kişilerin zihinlerinde farklı masa tipleri canlanır. Kimisi çalışma masasını, kimisi toplantı masasını kimisi de yemek masasını düşünür. Ağaç sözcüğü de kişilerde farklı ağaç türlerini çağrıştırabilir. Kimisi çam ağacını, kimisi meyve, kimisi de meşe, kavak vb. düşünebilir. Konuşma ya da yazma sırasında sözler art arda sıralanır. Konuşmanın akışı içerisinde konuya uygun sözcükler, kavramlar peş peşe mantıksal bir düzen içerisinde ifade edilir. Cümle içerisinde her bir sözcüğün bir anlamı vardır. Anlamdaş sözcükler dahi olsa değiştirilen sözcüğün anlam değerini tutmaz. Ak ile beyaz aynı anlamda sözcüklerdir. Ancak cümlede “beyaz peynir” yerine “ak peynir” diyemeyiz. Aynı şekilde kara ile siyah anlamdaş sözcüklerdir. “Ne karaymış şu alnımın yazısı.” cümlesinde kara yerine siyah diyemeyiz. Her bir sözcük cümlede kullanıldığı yere göre anlam kazanır. Somut-Soyut Sözcükler Sözcüklerin bir kısmı maddi, bir kısmı da manevi varlıkları, olayları, olguları ya da durumları karşılar. Maddi varlıkları (elle tutulan, gözle görülen) karşılayan sözcüklere somut, elle tutulmayan gözle görülmeyen manevi varlıkları karşılayana da soyut sözcükler denir. Çevremizde gördüğümüz ağaç, çiçek, dağ, taş, el, kol, ev, cadde, sokak, ekmek, su vb. varlıklar somut; duygu, düşünce, hürriyet, barış, dostluk iyilik, rüya, hayal vb. soyut sözcüklerdir. Soyut sözcüklerin kavram olanları felsefede; imgeler sanatta, terimler de bilim alanında daha çok kullanılır. Kavram: Nesnelerin zihinde aldığı biçime denir. İmge: Herhangi bir uyarıcı ya da görüntü olmadan bir nesnenin bilinçte beliren nesne ve olaylara denir. Terim: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konuyla ilgili özel ve belirli bir anlamı karşılayan sözcüklere denir. 2. KELİMELERİN FARKLI ANLAMLARDA KULLANIMI Tek Anlamlılık: Tek adı tek kavramı karşılayan sözcüklere tek anlamlı sözcükler denir. Çok Anlamlılık: Bir sözcüğün temel anlamı yanında ilgili başka anlamlar kazanmasına çok anlamlılık denir. Temel anlam (İlk anlam): Sözcüğün anlattığı ilk ve asıl anlamdır. Buna sözlük anlamı da denir. Dilimizdeki dil, diş, kulak, el, ayak, baş, kahve, buğday, arpa, mısır sözcükleri temel anlamlı sözcüklerdir. Bunlardan bir kısmı zaman içerisinde somut, soyut anlamlar ile yan anlamlar kazanarak çok anlamlı duruma gelirler. Yan anlam: Temel anlamlı sözcükler zaman içerisinde yan anlamlar kazanır. Yan anlam kazanan sözcük ile temel anlam arasında mutlaka bir yakınlık, bir ilgi bulunur. Örneğin dil “ağzımızdaki tat alma organı” olarak temel anlamlı bir sözcüktür. Ancak bu sözcük “nefesli çalgılarda dil; denizin içine doğru uzanan kara parçası; aletlerde yassı uzunca hareketli kısım (kapı kilidinin dili) ve iletişim aracı olarak kullanılan dil” yan anlamlarını kazanmıştır. Aynı şekilde göz görme organı olarak temel anlamıyla kullanılırken kaynak (su), delik (iğnenin gözü), bölme (iki göz oda), ağacın tomurcukları ve nazar yan anlamlarını kazanmıştır. Bunun yanında iyi, doğru, güzel vb. pek çok sözcüğün yan anlamlar kazanarak dile zenginlik kattığı görülür. Mecaz anlam: Sözün gerçek anlamı dışında başka bir anlamda kullanılmasıdır. Gerçek anlam varlığın akla gelen ilk anlamıdır. Mecaz ise sözün kendi gerçek anlamı dışında başka bir anlam kazanmasıdır. Güzel hayatımız bir göz açıp kapayışta eridi. Arkadaşının böyle soğuk davranmasına çok üzülmüştü. Buradaki küçük gölde çocuklar her sabah yüzerdi. (Temel anlam) Toz içinde yüzen kitaplara yazık oluyordu. (Yan anlam) Uzun zamandan beri borç içinde yüzüyordu. (Mecaz anlam) Ayağım ağrıyor. (Temel anlam) Masanın ayağı kırılmış. (Yan anlam) Bırak bu ayakları. (Mecaz anlam) Terim anlam: Bir sözcüğün bilim, sanat, spor ya da meslek alanına özgü kavramları karşılığında kazandığı anlama “terim anlam” adı verilir. Doğru haber veren gazeteler de var. (Gerçek anlam) İki noktadan tek doğru geçer. (Terim anlam) Olaya bir de şu açıdan bakalım. (Mecaz anlam) İkizkenar üçgenin taban açıları eşittir. (Terim anlam) 2.1. ANLAM İLİŞKİLERİNE GÖRE KELİMELER Eş Anlamlı (Anlamdaş) Sözcükler: Yazılışları ve okunuşları farklı, anlamları aynı olan sözcüklere eş anlamlı sözcükler denir. Eş anlamlı sözcükler ulusların kültürel ilişkileri sonucu dile giren birimlerdir. siyah - kara, beyaz - ak, zengin - varlıklı, fakir - yoksul Eş Sesli (Sesteş) Sözcükler: Yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları farklı olan sözcüklere eş sesli (sesteş) sözcükler denir. Eş sesli sözcüklere özellikle atasözlerinde, deyimlerde ve cinaslı mânilerde rastlanır. Türkçede kullanılan, çay, yüz, kara, bağ, dil vb. pek çok sözcük eş seslilere örnek olarak gösterilebilir. Zıt Anlamlı Sözcükler: Anlam bakımından birbirinin zıddı olan sözcüklere zıt anlamlı sözcükler denir. “Aşağı yukarı yirmi gün oluyor.” “Acı tatlı pek çok günlerimiz geçti.” Yukarıdaki cümlelerde aşağı ile yukarı, acı ile tatlı sözcükleri zıt anlamlıdır. Sözcüklerin olumsuzluk durumu zıt anlamlısı demek değildir. “Ali okuldan geldi.“ cümlesi olumludur. Bu cümlenin olumsuz hâli “Ali okuldan gelmedi” dir. Geldi ile gelmedi zıt anlamlı değildir. Geldi sözcüğünün olumsuzu” gelmedi”, zıt anlamı ise “gitti” dir. Fiiller- -ma/-me ekiyle olumsuz hâle getirilir. aldı- almadı; okudu- okumadı çalış-tı- çalışmadı, sildi-silmedi vb. İsimler ise -sız/-siz ekiyle olumsuz hâle gelir. Susuz (çeşme) tuzsuz (yemek), görgüsüz adam, bilgisiz kişi vb. İsimler -lı/-li ekiyle olumlu hâle gelir. taşlı yol, kumlu sahil… Yakın Anlamlı Sözcükler: Dilimizde kullanılan bazı sözcükler arasında anlam bakımından bir yakınlık vardır. Yakın anlamlı sözcükler dile bir canlılık ve zenginlik katar. Duymak, işitmek; izlemek, seyretmek; doğruluk, dürüstlük; yalan yanlış; eğmek, büğmek (bükmek), demek, söylemek; özlem, hasret, vb. sözcükler yakın anlamlıdır. Yakın anlamlı sözcüklerden bazıları yabancı dillerden dilimize girmiş ve yerleşmiştir. Özlemek, garipsemek, hasret kalmak gibi. 2.2. KELİMELERDE ANLAM DEĞİŞMELERİ Bir sözcüğün anlattığı kavramdan az çok uzaklaşması, onunla uzak yakın ilgisi bulunan ya da hiç ilgisi bulunmayan yeni bir kavramı yansıtır duruma gelmesine anlam değişmesi denir. Anlam değişmesi dilde şu şekillerde görülür: a. Anlam Genişlemesi: Bir varlığın bir türünü ya da bölümünü anlatan sözcüğün zamanla o varlığın bütün türlerini birden anlatır duruma gelmesine anlam genişlemesi denir. Alan sözcüğü “düz, açık yer” anlamında kullanılırken günümüzde, bu anlamı yanında meslek, iş, araştırma-inceleme alanı vb. anlamlarında kullanılmaktadır. Yıldız gökteki yıldız anlamı yanında “herkesçe çok sevilen, mesleğinde parlayan sanatçı anlamında kullanılmaktadır. Hatta bu sözcük sinema, televizyon sanatçısı anlamına da gelmektedir. Anlam genişlemesi edebî eserlerde, mecazlı sözlerde çokça görülür. b. Anlam Daralması: Bir sözcüğün eskiden anlattığı durumun, nesnenin bir bölümünü bir türünü anlatır duruma gelmesidir. Eskiden (Göktürkçede) mal mülk anlamında kullanılan tavar (davar) sözcüğü, günümüzde sadece koyun keçi sürüsü anlamında kullanılmaktadır. Aynı şekilde oğlan “çocuk, evlat” demek iken, yani hem kız hem oğlan çocuğunu karşılarken, bugün sadece erkek çocuğunu karşılamaktadır. Örneklerden görüleceği gibi anlam daralmasında sözcüğün ilk anlamında bir daralma olmaktadır. c. Başka Anlama Geçiş: Herhangi bir anlamda kullanılan sözcüğün sonradan bambaşka bir anlamda kullanılmasıdır. Eskiden (Göktürkçede) üzmek, “kırmak, kesmek” anlamında kullanılırdı. Zamanla bu sözcük başka bir anlama geçerek günümüzde “üzüntü vermek” anlamında kullanılmaktadır. Sakınmak “düşünmek, üzerinde durmak, kederlenmek, yaslanmak anlamlarına geliyordu. Günümüzde ise “herhangi bir şeyi yap-maktan, korku ve üzüntü verir düşüncesiyle uzak durmak” demektir. Yani önleyici tedbir almaktır. Ucuz (Göktürkçede) kolay, değersiz, hakir anlamında iken bugün “az para ile alınan” anlamındadır. “Duman” anlamında kullanılan tütün sözcüğü de bir bitki türünü, tütün bitkisini karşılar duruma gelmiştir. Bu tür anlam geçişlerinde sözcüğün ilk (temel) anlamı kaybolmakta, zamanla başka anlamlara geçmektedir. 3. KELİME GRUPLARI Bir varlığı, bir kavramı, bir niteliği veya bir durumu karşılamak üzere belli kurallar içerisinde yan yana gelen sözcükler topluluğuna sözcük grupları denir. Türkçede kullanılan sözcük grupları şunlardır: a. Deyim: Birden fazla sözcüğün birleşerek kendi anlamları dışında başka bir anlamda kullanılmalarına deyim denir. Ayakları karıncalanmak, küplere binmek, kulak misafiri olmak, göz koymak vb. Deyimler dilde kalıplaşmış sözlerdir. Bu nedenle deyimin sözcükleri değiştirilemez. Aynı anlamda dahi olsa bir sözcüğün yerine başka bir sözcük konmaz. Aynı zamanda sözcüklerin sırası da değiştirilemez. “Ayıkla pirincin taşını, tut kelin perçeminden” sözlerinde ‘pirincin taşını ayıkla ya da kelin perçeminden tut’ diyemeyiz. Deyimler bir durumu anlatmak için kullanılır. En ince benzetmelere, mecazlara ve ince hayallere yer verilir. Çoğu mecaz anlamlı sözler olmakla beraber gerçek anlamlı deyimler de vardır. Yükte hafif pahada ağır / İyi gün dostu Deyimlerin bir kısmı cümle şeklinde bir kısmı da sözcük grubu hâlindedir. Yorgan gitti kavga bitti. / Şeytan görsün yüzünü. / Atı alan Üsküdar’ı geçti (Cümle) b. İkileme (Tekrar Grubu): İkileme anlatım gücünü artırmak, anlamı pekiştirmek, kavramı zenginleştirmek amacıyla aynı sözcüğün tekrar edilmesi veya yakın ya da zıt anlamlı olanının bir araya gelmesiyle oluşan gruplardır. İkilemeler farklı şekillerde oluşturulur: Aynı kelimenin tekrarlanmasıyla yapılır: ağır ağır, güzel güzel, tatlı tatlı, konuşa konuşa, atlaya atlaya, koşa koşa, deste deste, soğuk soğuk… Zıt kelimelerin tekrarlanmasıyla yapılır: İyi kötü, aşağı yukarı, büyük küçük, alt üst, düşe kalka, bata çıka… Biri anlamlım diğeri anlamsız iki kelimenin tekrarlanmasıyla yapılır: ev mev, kitap mitap, su mu, sıkı fıkı, tek tük, saçma sapan, ufak tefek… Her ikisi de anlamsız kelimenin tekrarlanmasıyla yapılır: ıvır zıvır, çıtı pıtı, abuk sabuk, paldır küldür, apar topar, mırın kırın… Yakın anlamlı kelimelerin tekrarlanmasıyla yapılır: akıl fikir, ak Pak, mal mülk… Eş anlamlı kelimelerin tekrarlanmasıyla yapılır: bitmek tükenmek, sağ salim, doğru dürüst, ses seda, güçlü kuvvetli… Yansımayla yapılır: tıkır tıkır, çatır çatır, horul horul, gümbür gümbür… İkilemelerin Görevleri: İkilemeler isim olarak kullanılabilir: Çarşıdan öteberi aldık. Bu ıvır zıvırı tavan arasına kaldırın. Babadan bize mal mülk kalmadı. İkilemeler sıfat olarak kullanılabilir. Bebeğin kırmızı kırmızı yanakları vardı. Üzerinde eski püskü bir ceket vardı. Sınıfta pırıl pırıl simalar vardı. İkilemeler zarf olarak kullanılabilir. Bu konuyu enine boyuna düşündük. Öğretmen konuyu yavaş yavaş anlattı. Çamura bata çıka ilerliyorduk. c. Tamlamalar Bir ismin ya da sıfatın başka bir isimle oluşturduğu gruba tamlama denir. Tamlamalar isim ve sıfat tamlaması olmak üzere önce ikiye; isim tamlamaları da kendi arasında dörde ayrılır. 1. İsim Tamlaması Bir ismin başka bir isimle oluşturduğu gruba isim tamlaması denir. Bir isim başka bir isimle araya bir ek alarak ya da ek almadan tamlama oluşturur. Tamlamada birinci sözcük tamlayan, ikinci sözcük tamlanandır. İsim tamlamaları dört türlüdür: a. Belirtili isim tamlaması: Belirtili isim tamlamasında tamlayan da tamlanan da ek alır. Bu tür tamlamada tamlayan ın/in, tamlanan 3. kişi iyelik ekini (-ı,-i,-sı,-si) alır. Ayşe’nin elbisesi, çocuğun gömleği, kapının kolu, okulun bahçesi vb. b. Belirtisiz isim tamlaması: Bu tamlamada yalnız tamlanan ek alır, tamlayan ek almaz. çam ağacı, tarla kuşu, utanma duygusu, Türk bayrağı, okul çantası, yemek masası vb. c. Takısız isim tamlaması: Bu tamlamada tamlayan ve tamlanan ek almaz. Bu tür tamlamalarda tamlayan, tamlananın ya neye benzediğini ya da neden yapıldığını anlatır. taş duvar, cam boru, tahta köprü, çelik masa, demir kapı, yün çorap vb. Takısız tamlamada tamlayan tamlananın neden yapılığını gösterir; tahta köprüde köprünün tahtadan; “demir kapı”da, kapının demirden yapıldığı anlatılmaktadır. Yufka yürek, kiraz dudak, elma yanak, taş yürek, sırma saç tamlamalarında tamlayan, tamlanan varlığın neye benzediğini mecazlı olarak ifade etmektedir. d. Zincirleme isim tamlaması: Tamlayanı isim tamlaması olan tamlamalara zincirleme isim tamlaması denir. Bu tür tamlamalar birden çok sözcükten oluşur. Bahçe duvarının önü, okul kapısının rengi, çantanın içindeki eşyalar, kitabın son sayfası vb. Ad Tamlamalarıyla İlgili Özellikler: Belirtili ad tamlamalarında tamlayan çoğul, tamlanan da belgisiz bir sözcük olursa tamlayan eki “-in” yerine “-den” eki kullanılabilir. Aşağıdakilerden hangisi (Aşağıdakilerin hangisi) Yolculardan biri (Yolcuların biri) Belirtili ad tamlamalarında kimi zaman tamlayan ile tamlanan yer değiştirebilir. Tadı yok sensiz geçen günlerin. Belirtili ve zincirleme ad tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasına sözcükler girebilir. Masanın ayağı (Masanın kırık ayağı) Evin borcu (Evin bir türlü bitmek bilmeyen borcu) Belirtili ad tamlamalarında tamlayan, tamlanan ya da ikisi birden zamir olabilir. Onun kızı (Tamlayan zamir) Çocukların birçoğu (Tamlanan zamir) Onların birçoğu (Tamlayan da tamlanan da zamir) Tamlayanı zamir olan belirtili ad tamlamalarında tamlayan genellikle düşer. Bunlara “tamlayanı düşmüş ad tamlaması” denir. Olayı bize babası anlatmıştı. (Onun babası) Evimiz çok güzel oldu. (Bizim evimiz) Paran var mı? (Senin paran) Bir tamlayan, birden çok tamlanan için; bir tamlanan da birden çok tamlayan için ortak kullanılabilir. Evin kapısı ve penceresi açık kalmıştı. (Tamlayan ortak) Ahmet’in, Murat’ın ve Deniz’in velisi toplantıya katılmadı. (Tamlanan ortak) 2. Sıfat tamlaması Bir sıfatın bir isimle oluşturduğu tamlamaya sıfat tamlaması denir. Tamlayan durumundaki sıfat tamlanan varlığın bir niteliğini, özelliğini belirtir ve ek almaz. Güzel yazı, büyük bir iş, çalışkan çocuk, beş kişi, kırmızı kalem, yeşil saha, vb. d. Bağlama Grubu (Bağlaçlar): Cümleleri veya aynı görevdeki sözcükleri birbirine bağlayarak aralarında anlam ilgisi kuran sözcüklere denir. Ogün okula gelemedim çünkü çok hastaydım. (sebep) Bu maçı kazanacağız hatta şampiyon olacağız. (Pekiştirme) Mademki söz verdin, sözünü tutacaksın. Bu mağazada elbiseler çok güzel üstelik çok ucuz. Sanki dağları sen yarattın. Meğer bütün evi o dağıtmış. Eğer kardeşine uğrarsan selamımı söyle. Çok geç kaldılar; yoksa kaza yaptılar. Ders çalışmıyor; üstelik yaramazlık yapıyor. Uyarı: Biri bağlaç diğeri edat olan iki çeşit “ile” vardır. Bir cümlede “ile”nin yerine “ve”yi getirebiliyorsak bağlaç, getiremiyorsak edattır. Bazen yandık bazen menekşelerle söyleştik. (Edat) Kazaklarla ceketi unutma! (Bağlaç) Uyarı: “Ancak” ,“Yalnız”: Ama, fakat anlamında kullanılıyorsa bağlaç, Bir tek, sadece anlamında kullanılıyorsa edat, Önündeki ismi niteliyorsa sıfat, Fiili niteliyorsa zarftır. Geziye yalnız bizim sınıf katıldı. (edat) Bu adam evde yalnız yaşıyor. (zarf) Yalnız insanlar hayata karamsar bakarlar. (sıfat) Onunla konuşurum yalnız fikrim yine de değişmez. (bağ) e. Edat Grubu (İlgeçler): Tek başına bir anlam taşımayan, ancak kendinden önceki sözcükle birlikte kullanıldığında belirli bir anlamı olan sözcüklerdir. Edatlar çekim eki alırsa adlaşırlar. En çok kullanılan edatlar şunlardır: Galatasaray bu maçı alacak gibi (tahmin) Sen de onun gibi düşünüyorsun (karşılaştırma) Yağmur yağdığı için pikniğe gidemedik. (n.s) İşe girmek için ehliyet almış (a.s) Köye dolmuşla gidebilirsin. (araç) Adana, cennet kadar güzel bir yerdir. (benzerlik) Denize karşı bir ev yaptırmış. (yön) Bilim adamlarına göre dünya yok oluyor. (görüş) Akşama geri vermek üzere bu kitabı alabilirsin. (koşul) Akşama doğru misafir gelecek. (zaman) Sabahtan beri dışarıyı izliyor. (zaman) f. Ünlem Grubu (Ünlemler): Aniden ortay çıkan duyguların etkisiyle ağızdan bir çırpıda çıkan, bu duyguları daha etkili anlatmaya yarayan kelimelerdir veya sözlerdir. Bu kelimelerin yanında dilek, emir, tehdit gibi anlamlar taşıyan kelimeler, cümleler ve yansımalar da ünlem değeri kazanabilir. Bu bakımdan ünlemler ikiye ayrılabilir: 1. Asıl Ünlemler Asıl görevi ünlem olan kelimelerdir. Başka görevlerde kullanılamazlar. Seslenme veya duygu anlatırlar. Ey Türk Gençliği! Hey! Biraz bakar mısın? Ee, yeter artık! Aa! Bu da ne? Ah, ne yaptım! 2. Ünlem Değeri Kazanmış Kelime ve Sözler Anlamlı kelimelerin bazılarına vurgu ve tonlama yoluyla ünlem değeri kazandırılabilir. Bunlar da duygu ya da seslenme anlatır. Komşular! Babacığım! Ne olur yardım et! g. Unvan Grubu: Bir şahıs ismiyle, bir unvan veya akrabalık isminden meydana gelen kelime gruplarıdır. Bayındır Han, Osman Gazi, Mehlika Sultan, Hasan Paşa, Ali Bey, Ahmet amca, Şinasi Efendi, Kemal Ağa, Nigâr Hanım... h. Fiilimsi Grupları: I. İsim Fiil Grubu: İsim fiiller fiil soylu sözcüklerin sonuna mak, -mek , -ış, -iş, -uş, -üş, -ma, -me ekleri getirilerek yapılır. Bir gülüşün ömre bedel. Seni bile özlemek istemiyorum bu akşam. İçimde maziden kalma duygular var. Not 1: İsim-fiil ekiyle türetilen bazı sözcükler, isim- fiil özelliğini yitirip kalıplaşarak kalıcı bir nesne ya da kavram adı olabilir. Artık bunlara isim - fiil eki olarak bakmamak gerekir. Kaymak, çakmak, dondurma, kavurma, dolma, gözleme, bağış, geviş… Not 2: Fiilden fiil yapım eki olan -iş ile isim - fiil eki olan -iş’ i birbiri ile karıştırmamak gerekir. Anlamsal olarak fiilden fiil yapım eki (işteşlik eki) bir işi karşılıklı ya da birlikte yapma anlamı verirken isim fiil eki böyle bir anlam vermez. Gülüşün çok güzel. (isim fiil eki) Onu öyle görünce gülüştüler. (işteşlik eki) Not 3: Fiilden fiil yapan olumsuzluk eki olan -ma, -me ile isim fiil eki olan -ma, -me birbiri ile karıştırılmamalıdır. Fiilden fiil yapan -ma, -me fiile olumsuzluk anlamı katarken isim fiil eki olan -ma, -me fiile olumsuzluk anlamı katmaz. Artık sevmeyeceğim. (olumsuzluk eki) İnsanın mesleğini sevmesi gerekir. (isim – fiil eki) II. Sıfat Fiil Grubu (Ortaçlar): Fiil soylu sözcüklerin sonuna an, -en, -ası, -esi, -mez, -maz, -ar, -er, -dık,-dik, -duk, -dük, tık, -tik, -tuk, -tük , -ecek, -acak, -miş, -mış, -muş, -müş ekleri getirilmek suretiyle yapılır. Sıfat- fiil ekleri genellikle sıfat tamlaması kurar. İşleyen demir pas tutmaz. O öpülesi eller beni büyüttü. Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç. Senin bu yaptığın olur iş değil. Benim doğduğum köyleri akşamları eşkıyalar basardı. Tanıdık bir yüz çıkmadı karşımıza. Görülecek günler var daha aldırma gönül. Mayın tarlasına düşmüş bir deliyim. Not: Zaman ekleriyle sıfat fiil eklerini karıştırmamak gerekir. Zaman ekleri, şahıs ekinden önce fiile gelerek fiili yüklem yapar. Sıfat fiil ekleri ise genellikle fiilleri sıfat yapar ve üzerine isim çekim eklerini alabilir oysa zaman ekleri isim çekim eklerini alamazlar. Hiç oturacak zamanım yok. (-acak sıfat fiil eki) Oğlum, okuyacak ve büyük adam olacak. (zaman eki ) Okumuş insanlar daha kültürlü (s.f.e) Annem de okumayı çok istemiş. (zaman eki) III. Zarf Fiil Grubu (Bağ Fiiller - Ulaçlar): Fiil kök ve gövdelerinin üzerine -ınca, -dıkça, -dığında, -ken, -r… -mez, -alı, erek, -madan, -meksizin, -a…-a, -ıp ekleri getirilerek oluşturulur. Zarf- fiil ekleri temel cümlenin zarf tümleci olurlar. Ben gidince hüzünler bırakırım. Ağladıkça dağlarımız yeşerecek göreceksin. Öldüğünde henüz çok gençti. Sen ağlarken ben nasıl gülerim. Onu görür görmez tanıdım. Yârim, sen gideli yedi yıl oldu. Gülerek yanıma geldi. Hiçbir şey söylemeden çekip gitti. Sizin durmaksızın çalışmanız lazım. Gide gide bir söğüde dayandık. Gidip de gelmemek, gelip de görmemek var kaderde. Not 1: Bir cümlede kaç tane fiilimsi varsa o kadar da yan cümle var demektir. Not 2: Bir cümlede fiilimsi varsa o cümle girişik birleşik bir cümledir. Not 3: Bir cümledeki fiilimsi sayısıyla temel cümlenin yükleminin toplamı o cümledeki yargı sayısını verir. ı. Sayı Grubu: Basamak sistemine göre sıralanmış sayı isimleri topluluğudur. Sayılar sondan başa doğru büyür. Küçük sayı sonda bulunur. On bir, doksan iki, yüz elli dört, yedi yüz elli iki bin… V. ÜNİTE CÜMLE BİLGİSİ 1. CÜMLEDE ANLAMIN OLUŞUMU Cümle kelime ve kelime gruplarından yargı bildirme özelliği ile ayrılan bir anlam birimidir. Cümlede anlam, yükleme göre şekillenir. Çünkü cümlenin özü yüklemdedir. Diğer öğeler yüklemin anlamlarını açmak, göz önüne sermek için vardır. Cümle zaten kelime ve kelime gruplarının bir anlam ifade etmek üzere bir kurala uygun biçimde düzenlenmesiyle oluşan bir anlam birimidir. Bu düzenleme yüklem temel alınarak yapılır. Yüklemin bildirdiği anlam kişi, zaman, yer, nesne, durum, sebep gibi noktalardan zenginleştirilir: “Yazdım.” kelimesi sadece yüklemden oluşan bir cümledir. Bu cümleye kişi eklenirse “Ben yazdım.”, Zaman eklenirse “Ben gün boyu yazdım.”, Yer eklenirse “Ben gün boyu evde yazdım.”, Nesne eklenirse “Ben gün boyu evde bir hikâye yazdım.”, Durum eklenirse “Ben gün boyu evde zorlukla bir hikâye yazdım.”, Sebep eklenirse “Ben dergiye yetiştirmek için gün boyu evde zorlukla bir hikâye yazdım.” cümlesi elde edilir. Bağdaştırma Dil tek tek kelimelerle konuşulmaz. Bir kavramı anlatmak için birden fazla kelime bir araya getirilerek bir şey anlatılır. “Ben dergiye yetiştirmek için gün boyu evde zorlukla bir hikâye yazdım.” cümlesindeki dil öğeleri (Ben, dergi, yetiştirmek, için, gün boyu, ev, zorlukla, bir hikâye, yazmak) arasında anlam ilişkisi vardır. “Hikâye” yazılan bir şeydir. Bir “yer”de yazılır, mesela “evde”... Öylesine de yazılabilir, bir yere “yetiştirmek için” de yazılabilir. Yetiştirilecek yer bir matbaa, öğretmen, arkadaş, okul da olabilir bir “dergi” de olabilir. Yazarken “zorluk” da çekilebilir, kolayca da yazılabilir. İşte bu cümleyi oluşturan on bir kelimenin bir merkezde anlamlanmasına “bağdaştırma” denir. 2. BİLDİRDİKLERİ KİPLERE GÖRE CÜMLELER 2.1. HABER CÜMLELERİ Haber cümleleri daha çok anlatmaya bağlı bilgi, vermek, aydınlatmak amacıyla yazılan metinlerde kullanılır. Burada kişinin gördüğü, duyduğu olaylar anlatılır. Eylemin belirttiği anlam geçmişle, şimdiyle ve gelecekle ilgili bildirme görevi yerine getirilir. Eylem kök ve gövdelerine çeşitli kip (zaman) ekleri getirilerek zaman; zaman eklerinden sonra da kişi ekleri eylemin kimin yaptığı belirtilir. Örneğin; yazacağım yüklemi yaz-acakım, “yaz” eylem kökü) “-acak” gelecek zaman eki, “-ım” kişi eki (ben)dir. Ek Fiil: İsim soylu sözcüklerin sonuna gelerek, onların yüklem olmalarını sağlayan dil birimine ek fiil denir. “Ahmet çalışkandır. Hepimiz arkadaşız. Hava güzel. Çok yorgunum.” cümleleri isim soyludur. Bunlar eklerle çekimli hâle gelir ve yüklem görevini yaparlar. Ek fiil imek fiilinden doğmuştur. idi, imiş, ise, iken olarak ek hâline gelmiştir. Çekimi şöyledir: çalışkan-ım I. Tekil kişi çalışkan - sın II. “ “ çalışkan-dır III. “ “ çalışkan-ız I. Çoğul kişi çalışkan-sınız II. “ “ çalışkan-lar III. “ “ Ek fiil “değildir” sözcüğüyle olumsuz hâle getirilir. Çalışkandır. Çalışkan değildir. vb. 2.2. DİLEK, İSTEK, SORU CÜMLELERİ Bir dileği, bir isteği, bir emri ya da bir gerekliliği ifade eden cümlelere dilek-istek cümleleri denir. Dilek-istek cümleleri grubunda istek bildiren cümleler, dilek-şart bildiren cümleler, soru cümleleri, gereklilik bildiren cümleler, emir cümleleri ile ünlem cümleleri yer alır. Dilek-şart cümleleri: Dilek şart cümleleri fiil kök ya da gövdesine -sa/-se ekleri getirilerek kurulur. “Ah bir zengin olsam.” “Okulumu bitirsem, yüzmeyi öğrensem.” cümlelerinde şarta bağlı bir dilek anlatılmaktadır. İstek cümleleri: Bu tür cümleler kişinin kendi kendine yapmak istediği eylemi ifade eder. “Kalkayım, eve gideyim, Haydi, bize gidelim. Burada iki gün kalalım.” cümleleri bu tür cümlelerdir. Gereklilik cümleleri: Mutlaka yapılması gerekir anlamı ifade ederler. Başarmak için çalışmalıyım. Eve gitmeliyim. Emir cümleleri: Bir buyruğu bir emri ifade eden cümlelerdir. oku, çalış, git, gel, vb. 2.3. HABER VE DİLEK KİPLERİNDE SORU Soru anlamı ifade eden cümlelere soru cümlesi denir. Dilimizde soru anlamı soru sıfatıyla, soru zamiriyle, soru zarfıyla veya soru edatıyla sağlanabilir. Dün beni arayan sen miydin? (soru anlamı soru edatıyla sağlanmış.) Bize ne zaman geleceksin? (soru anlamı soru zarfıyla sağlanmış) Bana ne aldın? (soru anlamı soru zamiriyle sağlanmış) Hangi okulda çalışıyorsun? (soru anlamı soru sıfatıyla sağlanmış) Bu tür cümlelerde mutlaka cevap verilmesi beklenir. Cevap beklenen soru cümlelerine gerçek soru cümlesi, cevap beklenmeyen, dikkat çekmek duygu ve düşünceyi daha güzel ifade etmek amacıyla kurulanlara da sözde soru cümlesi denir. Okula neden gelmedin? (Gerçek soru cümlesi ) Hiç üzülmez olur muyum? (sözde soru cümlesi) Onu ben mi dövmüşüm? (sözde soru cümlesi) Şu kitabı bana verir misin? (sözde soru cümlesi) Ünlem cümlesi: Coşku ve heyecan ifade eden cümlelere ünlem cümlesi denir. Eyvah, ne yer ne yar kaldı! Neydi o güzellik öyle! Süper bir iş buldum! 2.4. HABER VE DİLEK KİPLERİNDE OLUMLULUK – OLUMSUZLUK a. Olumlu Cümle: Yüklemin bildirdiği eylemin yapıldığını, gerçekleştiğini ya da gerçekleşebileceğini belirten cümleler olumludur. O günler çok güzeldi. (olumlu isim cümlesi) Hep seni bekledim. (olumlu fiil cümlesi) b. Olumsuz Cümle: Yüklemin bildirdiği işin gerçekleşmediğini anlatan cümleler olumsuzdur. Fiil cümleleri “-ma,-me” olumsuzluk ekiyle; isim cümleleri “yok, değil ” sözcükleriyle olumsuz yapılır. Kapını çalan bendim (olumlu isim cümlesi) Kapını çalan ben değildim (olumsuz isim cümlesi) Dışarıda birkaç kişi vardı (olumlu isim cümlesi) Dışarıda hiç kimse yoktu (olumsuz isim cümlesi) Eve gelmiş (olumlu fiil cümlesi) Eve gelmemiş (olumsuz fiil cümlesi) Not: Bazı cümleler biçimce olumlu anlamca olumsuz olabilir: Haydi, bu işi yapabilirsen yap (yapamazsın ) (Biçimce olumlu, anlamca olumsuz cümle) Gel de bu işin içinden çık (Çıkamazsın) (Biçimce olumlu, anlamca olumsuz) Ne arayanım var ne de soranım (yok) (Biçimce olumlu, anlamca olumsuz) Not: Bazı cümleler biçimce olumsuz anlamca olumlu olabilir: Seni sevmiyor değilim (seviyorum) (Biçimce olumsuz, anlamla olumlu) Böyle güzel yerlerde yaşanmaz mı?(yaşanır) (Biçimce olumsuz, anlamla olumlu) Sanki bilmiyorum hakkında neler söylediğini.(biliyorum) (Biçimce olumsuz, anlamla olumlu) 3. METİNDE KAZANDIKLARI ANLAMLARA GÖRE CÜMLELER 1. Üslup Cümleleri Üslup bir duygunun, düşüncenin kişisel anlatım biçimidir. Sözcüklerin seçimi ve kullanımı gibi dil ve anlatım özelliklerinin bütünüdür. Şiirlerinde süslü, söz oyunlarına dayalı bir dil yerine, günlük konuşma dilini tercih etmiştir. Kısa, düzgün cümlelerle, edebiyat oyunlarına düşmeden, süssüz, yoğun bir anlatım ortaya koymuştur. 2. Tanım Cümleleri Bir varlığa, kavrama özgü niteliklerin belirtilmesi, o varlık ya da kavramın tanıtılmasına “Tanımlama” adı verilir. Bu amaçla kurulan cümleler de tanım cümleleridir. Not: Bir cümleye “Bu Nedir?” sorusunu sorduğumuzda cevap alabiliyorsak bu cümle tanım cümlesidir. “Şiir toplumun sözcüsüdür” cümlesine “Şiir nedir?” sorusunu sorduğumuzda “toplumun sözcüsüdür” cevabını alırsınız. Öyleyse, cümle tanım cümlesidir. “Şiir hayal gücünden uzak olamaz.” cümlesine “Şiir nedir?” sorusunu sorduğumuzda yanıt alamazsınız. O halde bu cümle tanım cümlesi değildir. 3. Karşılaştırma Cümlesi İki varlık, kavram ya da iki durumun nitelik veya nicelik bakımından karşılaştırıldığı cümlelerdir. Bu cümlelerde karşılaştırılan şeylerin benzerliği de farklılığı da vurgulanabilir. Karşılaştırma daha çok “gibi, kadar, daha, en, ise” vb. sözcüklerle sağlanır. Komedi, ciddi bir dramdan daha zordur. Okumak, tutkuların en soylusudur. 4. Nesnel Anlatımlı Cümleler Kişilere göre değişmeyen yargılar taşıyan cümleler nesnel anlatımlı cümlelerdir. Nesnel anlatımlı cümlelerde kişinin duygu ve düşüncelerine yer verilmez; anlatıcı kendini anlatımın dışında tutar. Ayrıca nesnel anlatımlı cümleler “kanıtlanabilir” özelliği taşımaktadır. “Tiyatro sinemaya göre daha eğlencelidir.” cümlesi kişinin tiyatro hakkındaki kişisel yargılarını içerir. Bu nedenle nesnel anlatımlı cümle değildir. “Kentlere göç edenlerin sayısı yıldan yıla artmaktadır.” Kişisel bir düşünceyi içermediğinden nesnel anlatımlı cümledir. 5. Öznel Anlatımlı Cümleler Kişilerin duygu ve düşüncelerine bağlı olan, bu sebeple de kişiden kişiye değişebilen yargılar taşıyan cümlelere “Öznel anlatımlı cümle” denir. “Türk edebiyatının dil ve anlatım açısından en güçlü şairi Yahya Kemal Beyatlı’dır.” cümlesinin anlatımı özneldir. Bu görüşe başkaları katılmayabilir. 6. Doğrudan Anlatım, Dolaylı Anlatım Cümleleri Doğrudan Anlatım: Bir kişiye ait sözün olduğu gibi aktarılmasına “Doğrudan anlatım” denir. Atatürk: “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” diyerek bir gerçeği dile getirmiştir. (Atatürk’e ait söz değiştirilmeden aktarılmış) Dolaylı Anlatım: Bir kişiye ait sözün, anlamı değiştirilmeden; ancak anlatıcının kendi ifadesi içinde eritilerek aktarılmasına “Dolaylı anlatım” adı verilir. Atatürk ilmi, hayatta en gerçek yol gösterici olarak görmüştür. (Yazar kendi anlatımıyla Atatürk’e ait sözü değiştirerek aktarmış) 7. Neden-Sonuç İlişkili Cümleler Bu cümlelerde bir ek, bağlaç ya da edat aracılığıyla yargılar arasında neden- sonuç ilişkisi kurulur. Geç kaldığım için sinema salonuna giremedim. Ayağının kaymasıyla yere düştü. Bu dilekçe kabul edilmez, imzasız. Sonuç Neden 8. Amaç-Sonuç İlişkili Cümleler Bu cümlelerde sonuç bildiren bir yargı ile o sonucun hangi 9. amaçla yapıldığını anlatan başka bir yargıdan oluşur. Genel de -mek için, -mak için edatlarıyla birlikte kullanılır. Cümlede amacıyla anlamı vardır. Sınavı kazanmak için çok çalışmış. Buralara kadar sizleri görmeye geldim. Anlatımını tekdüzelikten kurtarmak adına çeşitli yollara başvurmuş. 9. Koşul (Şart) İlişkili Cümleler Bir yargının olmasını bir koşula bağlayan cümlelerdir. Genelde, -sa, -se, -ince, -dıkça ekleriyle kurulur. Cümleye koşuluyla anlamı katar. Ödevini yaparsan oyun oynayabilirsin. Koşul Sonuç Çalışarak her türlü başarıya imza atabilirsiniz. Daha iyimser olsa bütün sorunlar çözülecek. 10. Karşılaştırma Cümleleri İki varlık, kavram ya da durumu benzer ve farklı özellikleriyle anlatan cümlelerdir. Bu cümlelerde karşılaştırma ilişkisi, “gibi, kadar, daha, en…” gibi bağlaç ve edatlarla kurulur. O da senin gibi akıllı bir çocuktu. Davranışlar sözden daha çok etkiler insanı. İçimizde en çalışkanı odur. 11. Varsayım Cümleleri Varsayım, bir olay ya da durumun gerçekte olup olmadığına, olup olmayacağına bakılmaksızın var kabul etmek, olmuş kabul etmektir. Diyelim ki sözlerine inandı. Tut ki, öyle bir durum karşısında kaldık. Ne yapacağız? 12. Olasılık Cümleleri Olasılık, kesinliği bilinmeden bir olay ya da durumun gerçekleşmesinin beklenmesi, olabilirliktir. Bizimle görüşmek için belki buraya gelir. Sanıyorum küçükken ağır bir hastalık geçirmiş. 13. Beğenme, Takdir Etme Anlatan Cümleler Beğenmek, iyi veya güzel bulmak, onaylamak, kabul etmektir. Gereksiz betimlemelerden kaçınan, yoğun bir anlatım ilk bakışta göze çarpıyor. (Beğenme) Roman aradan geçen bunca yıla rağmen konusuyla, üslûbuyla hala genç. (Beğenme) 14. Hayıflanma, Üzülme, Yakınma Anlatan Cümleleri Hayıflanma, bir olay ya da durum karşısında üzülmektir. Yakınma ise bir kişinin bir durum ya da olayı sızlanarak, şikâyet ederek anlatmasıdır. Bir de aldığı gibi getirmesini öğrense. (Yakınma) Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım. (Hayıflanma) Hayıflanma - üzülmektir. Yakınma - şikâyet etmektir. 15. Öneri Anlatan Cümleler Öneri, bir sorunu çözmek üzere öne sürülen düşüncelerdir. Tavsiye niteliği taşır. Eğitime yönelik kitaplar, ancak okurların anlayabileceği bir dille hazırlanırsa amacına ulaşır. 16. Eşitliğin Söz Konusu Olduğu Cümleler Eşitlik, iki veya daha fazla varlığın eşit olma durumudur. Ekmeği tam ortadan bölüp yaşlı adama verdi. Çocuklar yemeklerini aynı anda bitirmişti. 17. Çaresizlik anlatan Cümleler Çaresizlik bir sonuca varmak, sıkıntıyı ortadan kaldırmak için çıkar yolun olmamasıdır. İstesek de istemesek de bu sıkıntıyı çekeceğiz. Parasızlıktan ne yapacağını bilmiyordu. 18. Önyargı İçeren Cümleler Herhangi bir şey hakkında kişisel izlenimlerden hareketle, önceden edinilmiş olumlu ve olumsuz yargıları içeren cümlelerdir. Önyargıda Peşin hüküm vardır. Bu filmin uluslar arası ödül alması bence bir hayal. Bence bu kitabın yayımlanışındaki amaç gerçekleşmeyecek. 19. Tasarı Anlatan Cümleler Tasarı, bir kimsenin yapmayı düşündüğü şey, olması veya yapılması istenen bir şeyin zihinde aldığı biçimdir. Bakanlığımız, kitap dağıtımı ve tanıtımını bir devlet politikası haline getirmeyi düşünüyor. 20. Eleştiri İçeren Cümleler Bir kişi ya da yapıtın olumlu ve olumsuz yönlerini belirten cümlelerdir. Genellikle olumlu yargı içeren cümlelere beğenme cümlesi, olumsuz yargıları içeren cümlelere de eleştiri cümlesi adını veririz. Özellikle genç sanatçılar dile gereken önemi vermiyorlar. (Eleştiri) Öykülerin anlatımında bir kuruluk, bir tekdüzelik görülüyor. (Eleştiri) Halk sanata ilgi duymuyorsa bizim suçumuzdur. (Özeleştiri) VI. ÜNİTE PARAGRAF BİLGİSİ 1. ANLATIM BİRİMİ OLARAK PARAGRAF Bir düşünceyi ana düşünce etrafında destekleyen cümle veya cümleler topluluğuna paragraf denir. Paragrafı oluşturan cümleler birbirleriyle bağlantılıdır; bu bağlantı paragrafta anlam bütünlüğünü oluşturur. 2. PARAGRAFTA YAPI Yapı bakımından bir paragrafta üç bölüm bulunur. Bunlar giriş cümlesi, gelişme cümleleri ve sonuç cümlesidir. Giriş Genel bir yargı niteliğindedir. Bu bölüm bir ya da iki cümleden oluşur. Paragrafın konusu genellikle bu cümlelerdir. Giriş bölümü paragrafın bir çeşit özeti olduğundan ana düşünce hakkında ipuçları verir. Asla bağlaçla başlamaz. Giriş cümlesinde kendisinden önce bir cümle daha olduğunu düşündürecek bazı zamir, sıfat ya da edatlar bulunmaz. Gelişme İkiden fazla cümleden meydana gelir. Girişte belirtilen konu, bu bölümde örnekleme, tanık gösterme, karşılaştırma gibi düşünceyi geliştirme yollarına başvurularak açıklanır. Bu bölümde yer alan düşünceler paragrafın konusuyla ilgili olmalıdır, yoksa anlatımın akışı bozulur. Sonuç Genellikle bir cümleden ibarettir. Anlatılmak istenen düşünceyle ilgili son sözün söylendiği bölümdür. Yazar paragrafta asıl anlatmak, vurgulamak istediği düşüncesini (ana düşünce) genellikle bu bölümde verir. Sözlerin toparlanması niteliğinde olduğundan kapsamlı bir yargıdır. Bu yönüyle de giriş cümlesine benzer. Toparlayıcı, özetleyici olması nedeniyle “demek ki, sonuç olarak, öyleyse, özetle…” gibi sözlerle başlayabilir. Uyarı: Ana düşünce, genellikle paragrafın sonuç bölümünde olmakla birlikte, bazen metnin başında ya da tümüne yayılmış olabilir. Paragrafın boyutu anlatılan, tanıtılan, bildirilen konunun yer zaman ve kişilerle ilgi derecesine göre belirlenir. Anlatıcının, anlattığı yer ve objeyle ilişkisi paragrafın uzun veya kısa olmasını belirler. İletişim biçimi; iletinin (mesajın) niteliği; alıcının, göndericinin durumu ve ileti kanalının durumu paragrafın boyutunu etkiler. Tek cümleden oluşan paragraflar olduğu gibi birden fazla cümleden oluşan paragraflar da vardır. Yalnız karışık konularla ilgili düşüncelerin bir paragrafta toplanması güçtür. 3. PARAGRAFTA ANLAM VE ANA DÜŞÜNCE Bir metinde yazarın okuyucuya vermek istediği temel düşünceye ana düşünce denir. Başka bir söyleyişle ana düşünce paragrafta iletilmek istenen iletinin en kısa ve açık ifadesidir. Paragrafta ana düşünceyi destekleyen onu açıklayan diğer düşüncelere de yardımcı düşünce denir. Paragraftaki yardımcı düşünceler ana düşünce etrafında, onu değişik yönlerden destekleyen, tamamlayan, açıklayan ve onun doğruluğunu, yanlışlığını kanıtlayan cümle ve ifade kalıplarıdır. Paragraftaki ana düşünce diğer paragraflardaki ana düşüncelerle bağlanır. Bu bağlantılarla metnin bütünlüğü sağlanır. Paragrafta metnin tamamı dikkate alınarak ne, kim, nerede ne zaman, nasıl, ne kadar gibi soruların cevabı olacak şekilde iletiyi belirten düşüncelere yer verilir. Her paragrafın bir yazılış amacı vardır. Yazar; bir olay, durum veya düşünceyi doğrudan doğruya ulaştırmayı, bilgi vermeyi amaçlayabilir. Önceden yerleşmiş düşünceleri değiştirmeyi, çürütüp kendi fikrini kabul ettirmeyi amaçlayabilir. Olmuş veya olması muhtemel olayları yer, zaman ve şahıslarla birlikte verebilir. İçinde bulunduğu ortamı, gördüğü birini, bir varlığı okurun gözünde canlandırmak isteyebilir. Yani dört farklı amaç taşıyabilir ve yazarın amacıyla anlatım biçimi arasında bir uyum vardır. Amacına göre anlatım biçimini seçer. 4. PARAGRAFTA DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI 1. Karşılaştırma İki kavram, varlık veya olayın benzer ya da farklı yönleriyle ortaya konmasıdır. Genellikle “oysa, ise, daha, en” gibi ifadeler kullanılır. 2. Tanımlama Bir kavramın veya varlığın ne olduğunu bildiren cümlelerdir. “Bu nedir?” sorusuna cevap verir ve genellikle “…dir, … denir” gibi ifadeler bulunur. 3. Benzetme Kavramları ya da varlıkları benzer, ortak yönleriyle anlatmaktır. 4. Örneklendirme Bir düşünceyi inandırıcı kılmak için örneklere başvurmaktır. Soyut haldeki düşüncenin somut hale getirilmesi ve anlatımı görünür ve anlaşılır kılmak için bu yola başvurulur. O konuyla ilgili kitap, yazar ismi olan çeşitli örnekler verilir. 5. Tanık Gösterme Yazarın, düşüncesini kanıtlamak için işlediği konuda söz sahibi olan kişilerin düşüncelerinden, sözlerinden yararlanmasıdır. Konuyla ilgili uzman kişilerin düşünceleri genellikle tırnak içinde doğruda aktarma yöntemiyle verilir. 5. METİN VE PARAGRAF Bir metin duygu düşünce ve isteklerin iletilmesinde kullanılan bir iletişim aracıdır. Paragraflar ise bu iletişim aracının bir alt birimidir. Paragraflarda ele alınan düşünce ve görüşler metni oluşturur. Metinlerde okuyucuyu bilgilendirmeye, onu coşturmaya ya da hüzünlendirmeye yarayan hususlar yer alabilir. esenyapim.weebly.com